Elazığ’da yurttan kaçan 4 kızın ifadeleri dehşete düşürdü. 6 yıl boyunca istismara uğradıklarını söyleyen kızlar, yaşadıklarını anlatmalarına rağmen işlem yapılmadığını savundu. Yurdun müdür yardımcısı ve psikoloğunun da tacizleri raporladığı ama yetkililerin ‘sessiz’ kaldığı ortaya çıktı.
Elazığ’daki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Harput Bakım, Sosyal ve Rehabilitasyon Merkezi’nden kaçıp jandarma tarafından bulunan S.E., B.E., E.K ve E.A. adlı 4 kız çocuğu, ifadelerinde merkezde cinsel taciz ve şiddete maruz kaldıkları için kaçtıklarını söyledi. İddia üzerine inceleme başlatan jandarma, merkeze rehabilite amacıyla getirilen kız çocuklarının, 2007-2013 yıllarında cinsel istismar, taciz ve şiddete maruz kaldığı bilgisine ulaştı.
Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, 2014/3637 dosya numarasıyla başlattığı soruşturmayla ilgili jandarmanın hazırladığı fezlekede, yurtta kalan diğer kızların da ifadesi yer aldı. Fezlekede, kızların, defalarca bazı görevlilerin cinsel tacizlerine maruz kaldıkları, 2 kızın intihara kalkıştığı, birinin akıl hastanesinde bir süre tedavi gördüğü, durumu yöneticilere anlatmalarına rağmen işlem yapılmadığı belirtildi.
ŞÜPHELİLER BAŞKA MERKEZDE
Savcılık, cinsel istismar, taciz ve şiddet uyguladıkları iddia edilen şüphelilerden A.S., N.Y., S.D., C.Ç., İ.D. ve H.A.’nın ifadesini aldı. Kızlarla ‘gönül ilişkisi’ yaşadıklarını doğrulayan N.Y. ve S.D., diğer suçlamaları reddetti. Merkezin müdürü Ş.C. de taciz ve cinsel istismara şahit olmadığını belirterek “Bu tür şikâyetler üzerine idari soruşturmalar açıldı. Ancak delil ve kanıt olmayınca işlem yapılmadı. Eğer varsa böyle bir durum suçlular gerekli cezayı alsınlar” dedi. Müdür Ş.C. Hürriyet’e ise soruşturmanın devam etmesi nedeniyle konuşamayacağını söyleyerek “Eski bir mevzu. Adı geçen kızlar ve biri hariç suçlanan personel de artık merkezde kalmıyor” dedi.
‘TACİZİ GÖZLERİMLE GÖRDÜM’
Merkezin müdür yardımcısı Z.K. ise tacizlere şahit olduğunu anlattı: “Çalışanlardan A.S.’nin, kız çocuğu E.K.’ye cinsel tacizlerde bulunduğunu gözlerimle gördüm. Merkez personeli N.Y. ile şirket personeli S.D.’nin kurumun banyosunda kızlarla cinsel birliktelik yaşadıkları, yakalanmamaları için birbirlerine gözcülük yaptıklarını da takiple tespit ettim. Durumu müdür Ş.C. ile Sosyal Hizmetler İl Müdürü Z.A.K.’ya ilettim. Kurum müdürü, ‘Bana yakın olduklarını düşündüğün personeli kurumdan uzaklaştırmak istiyorsun’ diyerek konuyu geçiştirdi. Şirket elemanı olarak merkezde çalışan C.Ç.’nin de kızları taciz ettiğini tespit ettim. Yine Y.B. isimli kız çocuğu cam parçası ile kendisine zarar vermeye çalıştı. Kız çocuğu, kurumda çalışan C.Ç.’nin tacizlerine dayanacak gücü kalmadığı için kendisine zarar verdiğini söyleyince C.Ç.’nin kurumdan uzaklaştırılması için resmi yazıyla gerekli yerlere ilettim.”
TACİZLERİ GÜNLÜĞE YAZMIŞLAR
SORUŞTURMADA bir kız çocuğunun incelenen günlüğünde, “S. denilen şahıs benden faydalandı. Bana sigara getirdi, telefonunu getirdi. Keşke hiçbirisi olmasaydı” diye yazdığı, başka bir kızın ise “N. diye biri var. Gözlerime aşık olmuş. Çok sapık biri” diye bir yazıyı kaleme aldığı belirlendi.
MAĞDURLAR ANLATIYOR
Sadece Elazığ değil
Mağdur kızlardan E.K. başka yurtlarda da benzer şeyler yaşadıklarını söyledi: “Diyarbakır’da yurtta bulunduğum sırada (11-12 yaşlarındayken) da spor hocası H.A. ile 2009-2010 yıllarında ilişkiye girdik.”
Başhekim yardımcısı da...
Mağdurlardan S.E. de şu iddialarda bulundu: “Muş’ta yurtta kaldığım dönemde görevli İ.D., cinsel tacizlerde bulunup şiddet uyguladı. Müdüre bildirmeme rağmen işlem yapılmadı. Sonra Elazığ’a geldim. Burada baskı nedeniyle G.Ö. adlı kız kurumdan kaçtı. Tacizlerle ilgili müdüre dilekçe verdim, ancak işlem yapılmadı. Görevli C.Ç. yurttaki kızlara sarkıntılık yapıyordu. Bu konuyu da müdür duydu ve bu kişi başka kuruma gönderildi. Önceden tanıdığım bir hastanenin başhekim yardımcısından yardım istedim, yardım edeceğini söyleyerek beni götürdüğü öğrenci evinde zorla ilişkiye girdi.”
PSİKOLOĞUN RAPORUNDAN
‘9 yaşından beri tacize uğruyormuş’
HARPUT’taki merkezin psikoloğu S.E.’nin fezlekede yer alan raporunda da şunlar kaydedildi: “Çocuklardan E.K., kurumda çalışan N.Y., A.S. ve U.’nun kendisine 9 yaşından itibaren tacizde bulunduğunu söyledi. Çocuklardan Y.B. ve M.E. de kurum çalışanı C.Ç.’nin, tacizde bulunduğunu, Y.B.’nin, bundan usandığını, kurtulmak için kollarını kestiğini, Elazığ Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi’ne götürüldüğünü de anlattı. Yaşananları il müdürü Z.A.K.’ya bildirdim. Soruşturma açıldı.”
‘BENİ DE TEHDİT ETTİLER’
“Yine çocuklar, şirket personeli S.D.’nin, kız çocuğu E.A. ile ilişkiye girdiğini anlattı. Kızlarının anlattıklarını ilettiğimde, Sosyal Hizmetler İl Müdürü, beraber çalıştığı bir yakını vasıtasıyla bana ulaşarak, ‘Başına kötü şeyler gelebilir, stabil duruma geçmen senin için daha hayırlı olacak’ diye imalı şekilde uyarıldım.”
(Fevzi Kızılkoyun/ Hürriyet)
12 Mart 2015 Perşembe
11 Mart 2015 Çarşamba
Sude'ye veda
Aydın’da, yolcu treninin önüne atlayarak yaşamına son veren 15 yaşındaki Sude Kutlay’ın cenazesi, arkadaşları ve öğretmenlerinin de katıldığı namazın ardından gözyaşları içinde toprağa verildi.
Olay, dün saat 14.00 sıralarında, Umurlu Mahallesi’nde meydana geldi. Bilinmeyen bir nedenle bunalıma giren Umurlu Çok Programlı Anadolu Lisesi öğrencisi Sude Kutlay, Denizli- İzmir seferini yapan trenin önüne atladı. Ağır yaralanan Kutlay, ambulansla kaldırıldığı Aydın Atatürk Devlet Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.
İşlemlerin tamamlanmasının ardından bugün ailesine teslim edilen Sude Kutlay’ın cenazesi, Dalama Merkez Yeni Camii’ne getirildi. Cenaze namazına; babası Mücahit Kutlay, annesi Ayşe Kutlay, Efeler İlçe Milli eğitim Müdürü Mustafa Özmen, Manifaturacılar Odası Başkanı Yüksel Sabancı, MHP Efeler İlçe Başkanı Serdat Yurt, öğretmen ve öğrenciler katıldı. Öğlende kılınan cenaze namazının ardından Sude Kutlay, Dalama Mezarlığı’nda gözyaşları içinde toprağa verildi. Öte yandan arkadaşları, Sude Kutlay’ın okulundaki sırasını çiçeklerle donattı.miliyet.com.tr
Olay, dün saat 14.00 sıralarında, Umurlu Mahallesi’nde meydana geldi. Bilinmeyen bir nedenle bunalıma giren Umurlu Çok Programlı Anadolu Lisesi öğrencisi Sude Kutlay, Denizli- İzmir seferini yapan trenin önüne atladı. Ağır yaralanan Kutlay, ambulansla kaldırıldığı Aydın Atatürk Devlet Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.
İşlemlerin tamamlanmasının ardından bugün ailesine teslim edilen Sude Kutlay’ın cenazesi, Dalama Merkez Yeni Camii’ne getirildi. Cenaze namazına; babası Mücahit Kutlay, annesi Ayşe Kutlay, Efeler İlçe Milli eğitim Müdürü Mustafa Özmen, Manifaturacılar Odası Başkanı Yüksel Sabancı, MHP Efeler İlçe Başkanı Serdat Yurt, öğretmen ve öğrenciler katıldı. Öğlende kılınan cenaze namazının ardından Sude Kutlay, Dalama Mezarlığı’nda gözyaşları içinde toprağa verildi. Öte yandan arkadaşları, Sude Kutlay’ın okulundaki sırasını çiçeklerle donattı.miliyet.com.tr
Özgecan'ın katilleri birbirini suçluyor
Türkiye'yi ayağa kaldıran Özgecan cinayetinin katil zanlısının soruşturması tüm hızıyla sürüyor.
İfadelerinde suçu birbirlerinin üzerine atmaya çalışan zanlıların jandarma tarafından çıkarılacak iletişim profili sayesinde ifadelerindeki doğru olmayan noktalar saptanacak.
Katil Suphi Altındöken’in çok bilinmeyen bir fotoğrafı da internete düştü. Tutukluluk istemiyle Tarsus’taki nöbetçi mahkemeye sevk edilen zanlıların bir cep telefonu aracılığıyla çekildiği sanılan fotoğrafta, Suphi Altındöken tutuklama kararını ayakta dinlerken, arka sıralarda ise arkadaşı diğer zanlı Fatih Gökce otururken görülüyor.
Mersin’de vahşi bir cinayete kurban giden Özgecan Aslan’ın bileklerinden kesilen ellerinin tırnak arasında bulunan deri parçaları Ankara Adli Tıp Kurumu’nda yapılan incelemede katil zanlısı Ahmet Suphi Altındöken’in DNA örneğiyle eşleşti.
Tarsus Cumhuriyet Savcısı Ayhan Akyol’un yürüttüğü soruşturmada önemli bir delil elde edildi. Özgecan Aslan’ın katil zanlısı Ahmet Suphi Altındöken ifadesinde, Özgecan Aslan’ın kendisine direnerek kurtulmak için yüzünü tırmaladığını belirtmişti.
Suphi Altındöken, jandarmadaki ifadesinde talihsiz genç kızı öldürdükten sonra arkadaşı Fatih Gökce’nin uyarısıyla, Aslan’ın tırnaklarının arasındaki DNA örneklerinden kimliğinin belirlenmemesi için ellerini kestiğini de itiraf etmişti. Kesik eller incelendi Olayın ortaya çıkmasıyla jandarma ekiplerinin Ahmet Suphi Altındöken’in babası Necmettin Altındöken’in evinde yaptığı aramada evin alt katında bulunan klozetin içinde üzerine moloz dökülerek saklanmaya çalışılan bileklerinden kesilmiş iki el bulundu. Ankara Adli Tıp Kurumu’nda yapılan incelemede ellerin Özgecan Aslan’a ait olduğu saptandı
. Kesik ellerdeki tırnakların arasında kalan deri kalıntılarını inceleyen Ankara Adli Tıp Kurumu uzmanları, deri parçalarının katil zanlısı Ahmet Suphi Altındöken’in DNA örneğiyle eşleştiğini tespit etti. Bu tespit üzerine hazırlanan rapor cinayet dosyasına konuldu. Ayrıntılı rapor bekleniyor Özgecan Aslan’ın hayatını nasıl kaybettiğinin belirleneceği ayrıntılı ölüm raporu ise Adana’daki Bölge Adli Tıp Kurumu’ndan bekleniyor.
Katil zanlıları tarafından yakılmaya çalışan genç kızın cesedinde Adana Adli Tıp Kurumu tarafından özel bir teknikle yapılan incelemede tecavüz edilmediği de kesin olarak saptandı. Savcı Ayhan Akyol’un iddianameyi bir an önce hazırlamak için Adli Tıp’tan Özgecan Aslan’a ait ayrıntılı ölüm raporunun hızlandırılmasını istediği öğrenildi.
Görüşmeleri mercek altında Katil zanlıları Ahmet Suphi Altındöken, babası Necmettin Altındöken ve arkadaşı Fatih Gökce’nin cep telefonlarına ait HTS kayıtları da Mersin İl Jandarma Komutanlığı’nda inceleniyor. Jandarma, cep telefonuyla iletişim kuran üç zanlının olay saatlerinde ne zaman, nereden nereye, kaç kez ve ne kadar süreyle görüşme yaptığını detaylandırıyor.
Kaynak: www.gazetevatan.com
İfadelerinde suçu birbirlerinin üzerine atmaya çalışan zanlıların jandarma tarafından çıkarılacak iletişim profili sayesinde ifadelerindeki doğru olmayan noktalar saptanacak.
Katil Suphi Altındöken’in çok bilinmeyen bir fotoğrafı da internete düştü. Tutukluluk istemiyle Tarsus’taki nöbetçi mahkemeye sevk edilen zanlıların bir cep telefonu aracılığıyla çekildiği sanılan fotoğrafta, Suphi Altındöken tutuklama kararını ayakta dinlerken, arka sıralarda ise arkadaşı diğer zanlı Fatih Gökce otururken görülüyor.
Mersin’de vahşi bir cinayete kurban giden Özgecan Aslan’ın bileklerinden kesilen ellerinin tırnak arasında bulunan deri parçaları Ankara Adli Tıp Kurumu’nda yapılan incelemede katil zanlısı Ahmet Suphi Altındöken’in DNA örneğiyle eşleşti.
Tarsus Cumhuriyet Savcısı Ayhan Akyol’un yürüttüğü soruşturmada önemli bir delil elde edildi. Özgecan Aslan’ın katil zanlısı Ahmet Suphi Altındöken ifadesinde, Özgecan Aslan’ın kendisine direnerek kurtulmak için yüzünü tırmaladığını belirtmişti.
Suphi Altındöken, jandarmadaki ifadesinde talihsiz genç kızı öldürdükten sonra arkadaşı Fatih Gökce’nin uyarısıyla, Aslan’ın tırnaklarının arasındaki DNA örneklerinden kimliğinin belirlenmemesi için ellerini kestiğini de itiraf etmişti. Kesik eller incelendi Olayın ortaya çıkmasıyla jandarma ekiplerinin Ahmet Suphi Altındöken’in babası Necmettin Altındöken’in evinde yaptığı aramada evin alt katında bulunan klozetin içinde üzerine moloz dökülerek saklanmaya çalışılan bileklerinden kesilmiş iki el bulundu. Ankara Adli Tıp Kurumu’nda yapılan incelemede ellerin Özgecan Aslan’a ait olduğu saptandı
. Kesik ellerdeki tırnakların arasında kalan deri kalıntılarını inceleyen Ankara Adli Tıp Kurumu uzmanları, deri parçalarının katil zanlısı Ahmet Suphi Altındöken’in DNA örneğiyle eşleştiğini tespit etti. Bu tespit üzerine hazırlanan rapor cinayet dosyasına konuldu. Ayrıntılı rapor bekleniyor Özgecan Aslan’ın hayatını nasıl kaybettiğinin belirleneceği ayrıntılı ölüm raporu ise Adana’daki Bölge Adli Tıp Kurumu’ndan bekleniyor.
Katil zanlıları tarafından yakılmaya çalışan genç kızın cesedinde Adana Adli Tıp Kurumu tarafından özel bir teknikle yapılan incelemede tecavüz edilmediği de kesin olarak saptandı. Savcı Ayhan Akyol’un iddianameyi bir an önce hazırlamak için Adli Tıp’tan Özgecan Aslan’a ait ayrıntılı ölüm raporunun hızlandırılmasını istediği öğrenildi.
Görüşmeleri mercek altında Katil zanlıları Ahmet Suphi Altındöken, babası Necmettin Altındöken ve arkadaşı Fatih Gökce’nin cep telefonlarına ait HTS kayıtları da Mersin İl Jandarma Komutanlığı’nda inceleniyor. Jandarma, cep telefonuyla iletişim kuran üç zanlının olay saatlerinde ne zaman, nereden nereye, kaç kez ve ne kadar süreyle görüşme yaptığını detaylandırıyor.
Kaynak: www.gazetevatan.com
Kadın Dayanışma üyeleri, sahne bastı dansözü indirdi
Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği Başkanı Nigar Duru, kadınlar matinesinde sahneye çıkan oryantal Eftal'i, kadın bedeninin sömürülmesine karşı oldukları gerekçesiyle sahneden indirdi.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Konyaaltı İlçesi'ndeki bir otelin düzenlediği ve yaklaşık 200 kişinin katıldığı kadınlar matinesinde, Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği'nden yaklaşık 80 üye de yer aldı. Gecenin ilerleyen saatlerinde sahneye önce zenne çıktı. Dernek üyesi bazı kadınlar zennenin vücudunu sergilemesine tepki gösterdi. Ancak bu tepki kısa sürdü.
ORYANTAL SAHNEDEN İNDİRİLDİ
Zenneden sonra 'Oryantal Eftal' olarak tanınan Eftal Gönültaş sahneye çıktı. Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği Başkanı Nigar Duru, sahneye çıkarak 5 dakika kadar dans eden Eftal'den dansın sonlandırılmasını istedi. Kadın veya erkek bedeninin bir pazarlama aracı olarak kullanılmasını onaylamadıklarını belirten Nigar Duru, dansöz istemediklerini söyledi. Başkan Duru'dan mikrofonu alan oryantal Eftal ise işini yaptığını söyleyerek, buna engel olamayacaklarını belirtti. Tepkiler üzerine dansını kesen ve soyunma odasına giden Eftal, kendilerine destek vermesi gereken kadın derneğinin bu çıkışına anlam veremediğini söyledi.
''DERNEK BİZE SAHİP ÇIKMASI GEREKİRKEN''
İşinin engellendiğini, hakaret gördüğünü, küçük düşürüldüğünü söyleyen Eftal, “Ben bu alanda aynı zamanda bir eğitimciyim. Ben ekmeğimi bu işten kazanıyorum. Namusumla sanatımı sergiliyorum. Kadınların olduğu bir ortamda, bize sahip çıkması gereken kadın dayanışma derneğinin bu tepkisini kınıyorum" dedi.
''KADININ SÖMÜRÜLMESİNE KARŞIYIZ''
Oryantal Eftal'in tepkisini haksız bulduğunu belirten Nigar Duru ise tam tersine zenne ve dansöze sahip çıktıklarını söyledi. Mevcut sistemin, kadının cinsel özelliklerini veya bedenini kullanarak onları sömürmeye çalıştığını dile getiren Nigar Duru, “Biz zenne veya dansözün işini yapmasına karşı değiliz. Onlar da birer emekçi. Biz onlara da sahip çıkarız. Kadının özellikle sömürülmesine karşıyız. Biz fahişeye de transa da eşcinsele de sahip çıkmak zorundayız. Bizler bacak reklamlarına da, kadını cinsel obje gösteren tüm reklamlara, onu hiçe sayan ruj reklamı dahil her şeye karşıyız" diye konuştu.
''TEPKİMİZ FİRMAYAYDI''
Yaptıkları etkinliklerde dansöz istemediklerini, organizasyonu hazırlayan firmaya da bunu bizzat söylediklerini kaydeden Nigar Duru, “Firma söz vermişti. Ama ne yazık ki bizi dikkate almadılar. Biz en çok da ona üzüldük. Bizim kontrolümüz dışında gelişen bir olaya tepkimizi dile getirdik. Onun işine engel olmak gibi bir düşüncemiz yoktu" dedi. medyafaresi.com.tr
8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Konyaaltı İlçesi'ndeki bir otelin düzenlediği ve yaklaşık 200 kişinin katıldığı kadınlar matinesinde, Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği'nden yaklaşık 80 üye de yer aldı. Gecenin ilerleyen saatlerinde sahneye önce zenne çıktı. Dernek üyesi bazı kadınlar zennenin vücudunu sergilemesine tepki gösterdi. Ancak bu tepki kısa sürdü.
ORYANTAL SAHNEDEN İNDİRİLDİ
Zenneden sonra 'Oryantal Eftal' olarak tanınan Eftal Gönültaş sahneye çıktı. Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği Başkanı Nigar Duru, sahneye çıkarak 5 dakika kadar dans eden Eftal'den dansın sonlandırılmasını istedi. Kadın veya erkek bedeninin bir pazarlama aracı olarak kullanılmasını onaylamadıklarını belirten Nigar Duru, dansöz istemediklerini söyledi. Başkan Duru'dan mikrofonu alan oryantal Eftal ise işini yaptığını söyleyerek, buna engel olamayacaklarını belirtti. Tepkiler üzerine dansını kesen ve soyunma odasına giden Eftal, kendilerine destek vermesi gereken kadın derneğinin bu çıkışına anlam veremediğini söyledi.
''DERNEK BİZE SAHİP ÇIKMASI GEREKİRKEN''
İşinin engellendiğini, hakaret gördüğünü, küçük düşürüldüğünü söyleyen Eftal, “Ben bu alanda aynı zamanda bir eğitimciyim. Ben ekmeğimi bu işten kazanıyorum. Namusumla sanatımı sergiliyorum. Kadınların olduğu bir ortamda, bize sahip çıkması gereken kadın dayanışma derneğinin bu tepkisini kınıyorum" dedi.
''KADININ SÖMÜRÜLMESİNE KARŞIYIZ''
Oryantal Eftal'in tepkisini haksız bulduğunu belirten Nigar Duru ise tam tersine zenne ve dansöze sahip çıktıklarını söyledi. Mevcut sistemin, kadının cinsel özelliklerini veya bedenini kullanarak onları sömürmeye çalıştığını dile getiren Nigar Duru, “Biz zenne veya dansözün işini yapmasına karşı değiliz. Onlar da birer emekçi. Biz onlara da sahip çıkarız. Kadının özellikle sömürülmesine karşıyız. Biz fahişeye de transa da eşcinsele de sahip çıkmak zorundayız. Bizler bacak reklamlarına da, kadını cinsel obje gösteren tüm reklamlara, onu hiçe sayan ruj reklamı dahil her şeye karşıyız" diye konuştu.
''TEPKİMİZ FİRMAYAYDI''
Yaptıkları etkinliklerde dansöz istemediklerini, organizasyonu hazırlayan firmaya da bunu bizzat söylediklerini kaydeden Nigar Duru, “Firma söz vermişti. Ama ne yazık ki bizi dikkate almadılar. Biz en çok da ona üzüldük. Bizim kontrolümüz dışında gelişen bir olaya tepkimizi dile getirdik. Onun işine engel olmak gibi bir düşüncemiz yoktu" dedi. medyafaresi.com.tr
Hacı adayları dikkat! Hac kuraları yarın çekiliyor
Diyanet İşleri Başkanlığı, 2015 yılı haccı için kuralarının yarın çekileceğini açıkladı. Bu yıl Türkiye’den 55 bin 540 vatandaş hacca gidecek.
015 yılı hac kurası 12 Mart Perşembe günü saat 11:00’den sonra Ankara’da bilgisayar ortamında çekilecek ve sonuçlar aynı gün saat: 21.00’dan itibaren http://hac.diyanet.gov.tr/adresinden TC kimlik numarasıyla sorgulanabilecek. 2007 yılından beri aralıksız kayıt yaptırıp kurasız hacca gidecekler ile 2008 yılı ve sonrasında ön kayıtlı olanlar için çekilecek kura sonucu hacca gitmeye hak kazanacakların kesin kayıtları 16-27 Mart 2015 tarihleri arasında il müftülüklerinde yapılacak. Kesin kayıt yaptıracakların kontenjan belgeleri 2007 yılından kalanlar öncelikli olmak üzere, kura sonucunda yapılacak sıralamaya göre (internetteki sorguda yayınlanacak olan sıraya riayet edilerek) il müftülüklerince verilecek.
Hacı adaylarının durumlarını internetten sorgulayarak tespit ettikleri sıralarına göre il müftülüklerine müracaat etmeleri gerekiyor. Bu yıl kesinlikle il müftülüğü önünde kendiliğinden sıra oluşturulmayacak. Adaylar, 16-27 Mart 2015 tarihleri arasında müftülükteki sıra numarası takip edilerek ve isim okunarak içeriye alınacak. Kontenjan belgelerini bizzat hacı adayının kendisi alacak, başka birine kesinlikle verilmeyecek. Hacı adayları kontenjan belgesini almaya gelirken beraberinde internetten kura sorgulama belgesini ve nüfus cüzdanının aslını getirecek.
015 yılı hac kurası 12 Mart Perşembe günü saat 11:00’den sonra Ankara’da bilgisayar ortamında çekilecek ve sonuçlar aynı gün saat: 21.00’dan itibaren http://hac.diyanet.gov.tr/adresinden TC kimlik numarasıyla sorgulanabilecek. 2007 yılından beri aralıksız kayıt yaptırıp kurasız hacca gidecekler ile 2008 yılı ve sonrasında ön kayıtlı olanlar için çekilecek kura sonucu hacca gitmeye hak kazanacakların kesin kayıtları 16-27 Mart 2015 tarihleri arasında il müftülüklerinde yapılacak. Kesin kayıt yaptıracakların kontenjan belgeleri 2007 yılından kalanlar öncelikli olmak üzere, kura sonucunda yapılacak sıralamaya göre (internetteki sorguda yayınlanacak olan sıraya riayet edilerek) il müftülüklerince verilecek.
Hacı adaylarının durumlarını internetten sorgulayarak tespit ettikleri sıralarına göre il müftülüklerine müracaat etmeleri gerekiyor. Bu yıl kesinlikle il müftülüğü önünde kendiliğinden sıra oluşturulmayacak. Adaylar, 16-27 Mart 2015 tarihleri arasında müftülükteki sıra numarası takip edilerek ve isim okunarak içeriye alınacak. Kontenjan belgelerini bizzat hacı adayının kendisi alacak, başka birine kesinlikle verilmeyecek. Hacı adayları kontenjan belgesini almaya gelirken beraberinde internetten kura sorgulama belgesini ve nüfus cüzdanının aslını getirecek.
Berkin Elvan ölüm yıldönümünde anılıyor
Berkin Elvan, ölümünün birinci yıldönümünde anılıyor. Sanatçılardan, siyatsetçilere birçok isim Elvan'ın ölüm yıldönümünü unutmadı.
Gezi eylemleri sırasında 16 Haziran 2013'te İstanbul Okmeydanı’ndaki evinin üst sokağında başına isabet eden biber gazı kapsülüyle yaralanan ve 269 gün komada uyutulan Berkin Elvan, 11 Mart 2014 günü saat 07.00'da yaşamını yitirmişti. 5 Ocak 1999'da doğan Berkin Elvan hayata veda ettiğinde 15 yaşındaydı. Elvan, 12 Mart günü yüzbinlerin katıldığı bir cenaze töreniyle son yolculuğuna uğurlanmıştı.
Gezi eylemleri sırasında 16 Haziran 2013'te İstanbul Okmeydanı’ndaki evinin üst sokağında başına isabet eden biber gazı kapsülüyle yaralanan ve 269 gün komada uyutulan Berkin Elvan, 11 Mart 2014 günü saat 07.00'da yaşamını yitirmişti. 5 Ocak 1999'da doğan Berkin Elvan hayata veda ettiğinde 15 yaşındaydı. Elvan, 12 Mart günü yüzbinlerin katıldığı bir cenaze töreniyle son yolculuğuna uğurlanmıştı.
SMS’le işten kovulan madencilere tazminat
Soma’da SMS’le tazminatsız işten atılan 2191 mağdur işçiden 20’si için açılan dava işçinin zaferiyle sonuçlandı. İşçilere 40 biner lira tazminat ödenmesine hükmedildi.
Milliyet’ten Muhittin Akbel’in haberine göre 301 madencinin hayatını kaybettiği facianın yaşandığı Soma’daki Eynez maden ocağında SMS’le işten çıkarılan işçiler, hukuk mücadelesinden zaferle çıktı. İzmirli avukatlar Özcan çiçek ve Muharrem Çiçek, tazminatsız işten çıkarılan işçilerden 20’si adına Soma İş Mahkemesi’nde açtıkları davanın kazanıldığını, işçilerin, asıl işveren olan Türkiye Kömür İşletmeleri’nden (TKİ) tazminat almaya hak kazandıklarını açıkladı.
İKİ AYDA SONUÇLANDI
20 işçinin kazandığı bu hukuk zaferi, Yargıtay’ın da onaması halinde, tazminat alamadan kapı dışarı edilen diğer işçiler için de emsal olacak.
İşe dönüş davası yerine, tazminat davası açtıklarını kaydeden Özcan Çiçek, şu bilgileri verdi:
“Başka avukat arkadaşların açtığı yaklaşık 250 dava var. Onlar muvazaa (Hileli işlem) üzerinden açtı. Biz, esas işverenin Soma Kömür İşletmeleri değil, Türkiye Kömür İşletmeleri olduğu gerçeğinden yola çıkarak dosya hazırladık. Feshin, usulsüz yapıldığını iddia ettik. Feshi geçersiz kılarak tazminat ödenmesi gerektiği üzerinde durduk. 29 Aralık’ta açtığımız dava 6 Mart’taki duruşmada sonuçlandı. Soma İş Mahkemesi, esas işverenin TKİ olduğunu hükmederek, işçilerin tazminatlarını ödemesi gereken kurumun TKİ olduğuna karar verdi. Alt işveren olan Soma Kömür İşletmeleri’nin ödemediği tazminatı, TKİ ödemek zorunda kaldı.”
GÖZLER YARGITAYDA
Ocakta 10 yıldır çalışan ve işsiz bırakılan işçilerin yaklaşık 40’ar bin lira tazminat alacağını söyleyen Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü: Mahkemenin kararı, işsiz müvekkillerimize bayram sevinci yaşattı. Kınık’ta şehir meydanında ateş yakıp hukuk zaferini kutladılar. Eğer Yargıtay, yerel mahkemenin bu kararını onaylarsa, devletin, yani Türkiye Kömür İşletmeleri’nin, SMS’le işten atılan işçilerin tazminatlarını ödemesi kesinleşecek. Yargıtay’ın da bu konuda yerel mahkemenin kararını onayacağını umuyoruz.”
Ölen madencinin 4. kızı doğdu
Karaman’ın Ermenek İlçesi’nde 28 Ekim günü çalıştıkları linyit ocağını su basması sonucu ölen 18 madenciden 34 yaşındaki Ali Haznedar’ın eşi 31 yaşındaki Fadime Haznedar, bir kız bebek dünyaya getirdi. Fadime Haznedar, bebeğine eşinin ölmeden önce düşündüğü ’Sare’ ismini koyduklarını belirterek, ”Yetim dünyaya getirdim. Bebeğimin babasızlığı acı veriyor” dedi.
Ermenek’in Pamuklu Köyü’nde, Has Şekerler Madencilik Şirketi’ne ait linyit ocağını, eski ocakta biriken suyun basması sonucu 34 işçiden 18’i mahsur kaldı. Facianın ardından başlayan kurtarma çalışmaları 38 gün sürdü. Bu çalışmalar kapsamında 18 işçinin cansız bedenleri farklı zamanlarda ulaşılarak ocaktan çıkartıldı. 18 madenciden Ali Haznedar’ın, eşi Fadime Haznedar, dün 4’üncü çocuğunu dünyaya getirdi. 6 ile 12 yaş arasında 3 kız çocuğu annesi olan Fadime Haznedar, eşi kömür ocağında öldüğünde 5 aylık hamile olduğunu, eşinin doğacak kızına ’Sare’ ismini koymayı düşündüğünü bu yüzden adını ’Sare’ verdiklerini söyledi.
Yetim bir çocuk dünyaya getirdiğini ve buruk bir mutluluk yaşadığını ifade eden Fadime Haznedar, şöyle devam etti:
”Acı hissediyorum. Bebeğim yetim kaldı. Babası gittiğinde 5 aylıktı. 4 ay sonra doğum yaptım. Şimdi yetim dünyaya getirdim. Babasızlığı acı veriyor. Kızım babasını göremeyecek. Eşim, 4’üncü kızımızın dünyaya geleceği için çok mutluydu. Yeniden baba olacağı için heyecanlıydı.”
Yeni doğan bebeklerinde anne karnında iken böbrek büyümesi başladığını belirten Haznedar, ”Doktorların söylediğini göre böbrek büyümesinin yaşadığımız maden faciasında benim üzüntü ve stresli olmamdan kaynaklı olabileceğini belirttiler. Elimizden tutan olursa çocuğum Konya’da tedavi olacak. Çünkü doğumdan sonra getirin, tedavisine başlayalım demişlerdi ”dedi.
TABUTUN ÜZERİNE PATİK VE BARET KOYMUŞTU
Eşinin cenaze töreninde hamile olan Fadime Haznedar, tabutun üzerine eşinin baretini ve doğacak bebeğin patiklerini koymuştu. Ali Haznedar’ın kız kardeşi Şerife Torun da, buruk bir mutluluk içinde olduklarını belirterek, ”Mutluyuz, ama buruk bir mutluluk içindeyiz. Çocuğumuz yetim kaldı. Suçlular cezasını çekecek. Bu çocuğumuz kucağımızda böyle kalınca kendileri düşünün artık ne yapacağını” dedi. Aynı faciada Ali Haznedar’ın kardeşi Kerim Haznedar da yaşamını yitirmişti.
Ermenek’in Pamuklu Köyü’nde, Has Şekerler Madencilik Şirketi’ne ait linyit ocağını, eski ocakta biriken suyun basması sonucu 34 işçiden 18’i mahsur kaldı. Facianın ardından başlayan kurtarma çalışmaları 38 gün sürdü. Bu çalışmalar kapsamında 18 işçinin cansız bedenleri farklı zamanlarda ulaşılarak ocaktan çıkartıldı. 18 madenciden Ali Haznedar’ın, eşi Fadime Haznedar, dün 4’üncü çocuğunu dünyaya getirdi. 6 ile 12 yaş arasında 3 kız çocuğu annesi olan Fadime Haznedar, eşi kömür ocağında öldüğünde 5 aylık hamile olduğunu, eşinin doğacak kızına ’Sare’ ismini koymayı düşündüğünü bu yüzden adını ’Sare’ verdiklerini söyledi.
Yetim bir çocuk dünyaya getirdiğini ve buruk bir mutluluk yaşadığını ifade eden Fadime Haznedar, şöyle devam etti:
”Acı hissediyorum. Bebeğim yetim kaldı. Babası gittiğinde 5 aylıktı. 4 ay sonra doğum yaptım. Şimdi yetim dünyaya getirdim. Babasızlığı acı veriyor. Kızım babasını göremeyecek. Eşim, 4’üncü kızımızın dünyaya geleceği için çok mutluydu. Yeniden baba olacağı için heyecanlıydı.”
Yeni doğan bebeklerinde anne karnında iken böbrek büyümesi başladığını belirten Haznedar, ”Doktorların söylediğini göre böbrek büyümesinin yaşadığımız maden faciasında benim üzüntü ve stresli olmamdan kaynaklı olabileceğini belirttiler. Elimizden tutan olursa çocuğum Konya’da tedavi olacak. Çünkü doğumdan sonra getirin, tedavisine başlayalım demişlerdi ”dedi.
TABUTUN ÜZERİNE PATİK VE BARET KOYMUŞTU
Eşinin cenaze töreninde hamile olan Fadime Haznedar, tabutun üzerine eşinin baretini ve doğacak bebeğin patiklerini koymuştu. Ali Haznedar’ın kız kardeşi Şerife Torun da, buruk bir mutluluk içinde olduklarını belirterek, ”Mutluyuz, ama buruk bir mutluluk içindeyiz. Çocuğumuz yetim kaldı. Suçlular cezasını çekecek. Bu çocuğumuz kucağımızda böyle kalınca kendileri düşünün artık ne yapacağını” dedi. Aynı faciada Ali Haznedar’ın kardeşi Kerim Haznedar da yaşamını yitirmişti.
Dehşet gecesi
TÜRKİYE ardı arkası kesilmeyen kadın cinayetlerini konuşurken, Antalya’da 17 yaşındaki F.D.’nin başına gelenler korku filmlerini aratmadı.
9 ay önce görücü usulü ile 24 yaşındaki erkek kuaförü K.D. ile evlenen F.D., eşiyle şiddetli geçimsizlik yaşamaya başladı. Yaşadıklarını annesi E.O. ve babası H.O. ile paylaşan F.D., kısa bir süre önce evi terk ederek ailesine sığındı.
''AVA GİDİYORUZ''
Bir süre ailesinin yanında kalan F.D., 6 Mart Cuma günü barışmak için baba H.O.’nun evine gelen eşini geri çevirmedi. F.D.’yi 13 yaşındaki çırağının da bulunduğu ablasına ait otomobile bindiren K.D., şehir merkezinden uzaklaşmaya başladı. Bundan tedirgin olan F.D., eşine, “Nereye gidiyoruz?” dedi. İddiaya göre; araçtaki av tüfeğini gösteren K.D., “Av yapmaya gidiyoruz” diyerek 17 yaşındaki genç kızı Bucak sınırları içerisindeki ormanlık alana götürdü.
''BU AİLE MESELESİ''
K.D., genç kızı arabadan indirip av tüfeği ile etrafa ateş etmesini istedi. Bu talebi reddeden genç kız eşi tarafından dövülmeye başladı. F.D., yüzüne ve vücudunun çeşitli yerlerine ciddi darbeler alırken, bir süre sonra daha da gözü dönen K.D., yine iddiaya göre genç kızın parmaklarını ısırarak etlerini kopardı. Kanlar içindeki genç kızın çığlıklarını duyan bir tır şoförü olaya müdahale etmek istedi. K.D., bu müdahaleye, “Ben bu kadının kocasıyım. Bu aile meselesi” diyerek karşı çıktı.
SALDIRGAN SERBEST
Duyarlı tır şoförü, K.D’nin elindeki av tüfeğini görüp aracına bindi ve birkaç kilometre ilerdeki jandarma noktasına giderek yaşadıklarını anlattı. İhbar üzerine jandarma ve polis ekipleri olay yerine giderek 17 yaşındaki F.D.’yi, 25 yaşındaki K.D.’nin elinden kurtardı. F.D., Bucak Devlet Hastanesi’ne kaldırılırken, ifadesi alınan K.D., mağdur kadının hayati tehlikesi bulunmadığı için savcılık tarafından serbest bırakıldı.
ETLERİNİ SIYIRMIŞ
Dehşet gecesi ile ilgili Hürriyet’e konuşan anne E.O. ile baba H.O., “Kızımızı olaydan sonra tanıyamadık. Yüzü, gözleri morluklar içindeydi. Boynu sıkıldığı için konuşamıyordu. Bu nedenle kendisini 3 gündür çay kaşığı ile besliyoruz. El parmakları feci halde. Kocası kendisi dövmekle yetinmemiş parmaklarını tek tek ısırıp etlerini koparmış. Zaten bir süre sonra kızımız acıdan dolayı bilincini yitirmiş. Ve bu olay 13-14 yaşındaki bir çocuğun gözleri önünde olmuş. Bu resmen canilik. Eğer tır şoförleri olayı görmese kızımız şu an yaşamıyor olacaktı” diye konuştu.
''SEN DE ATIŞ YAPACAKSIN''
Eşinin kendisini öldürmek istediğini söyleyen F.D., şöyle dedi: “Eşim babama ait eve gelip barışmak için beni yemeğe götüreceğini söyledi. Ablasına ait arabayla önce eve gittik. Yanımızda 13 yaşındaki çırağı da vardı. Evde 3-4 bira içti. Yolda da bira aldı. Yanına av tüfeğini aldığını sonradan fark ettim. Tüfeği sordum, ‘Ava gidiyoruz. Sen de atış yapacaksın’ deyince korktum.
''ÇOCUKTAN YARDIM İSTEDİM''
Alkolün etkisiyle arabayı kaldırıma çıkardı. Sonra beni arabadan indirip dövmeye başladı. Kafamı toprağa gömmek istedi, nefes alamadım. Sağ el parmaklarımı koparırcasına ısırdı. Etlerimin ayrıldığını hissettim. O kadar çaresizdim ki 13 yaşındaki çırağından ‘Beni kurtar’ diye yardım dilendim. Saçlarımdan sürüklerken bir tır şoförü bizi görüp jandarmaya ihbar edince kurtulabildim.”
''BANA BÜYÜ YAPTILAR''
Eşini dövmediğini yolda kaza geçirdiklerini iddia eden K.D., “Eşimin ailesi bana büyü yaptı. Ayrıca eşimin teyzeoğlumla yaptığı mesajlaşmaları yakaladım. Kendisinin beni aldattığını düşünüyorum. O gece eşim kendi kendini darp etti. Arabadan inip kendini tırların altına atmaya kalktı. Zaten daha önce de intihar girişiminde bulunmuştu. Bende kendisinin şoka girdiğini düşünerek yüzüne tokat attım. Ben karımı hala seviyorum. İlişkimizin bu hale gelmesini ben de istemezdim” dedi.
(Salim Uzun / hürriyet.com.tr)
9 ay önce görücü usulü ile 24 yaşındaki erkek kuaförü K.D. ile evlenen F.D., eşiyle şiddetli geçimsizlik yaşamaya başladı. Yaşadıklarını annesi E.O. ve babası H.O. ile paylaşan F.D., kısa bir süre önce evi terk ederek ailesine sığındı.
''AVA GİDİYORUZ''
Bir süre ailesinin yanında kalan F.D., 6 Mart Cuma günü barışmak için baba H.O.’nun evine gelen eşini geri çevirmedi. F.D.’yi 13 yaşındaki çırağının da bulunduğu ablasına ait otomobile bindiren K.D., şehir merkezinden uzaklaşmaya başladı. Bundan tedirgin olan F.D., eşine, “Nereye gidiyoruz?” dedi. İddiaya göre; araçtaki av tüfeğini gösteren K.D., “Av yapmaya gidiyoruz” diyerek 17 yaşındaki genç kızı Bucak sınırları içerisindeki ormanlık alana götürdü.
''BU AİLE MESELESİ''
K.D., genç kızı arabadan indirip av tüfeği ile etrafa ateş etmesini istedi. Bu talebi reddeden genç kız eşi tarafından dövülmeye başladı. F.D., yüzüne ve vücudunun çeşitli yerlerine ciddi darbeler alırken, bir süre sonra daha da gözü dönen K.D., yine iddiaya göre genç kızın parmaklarını ısırarak etlerini kopardı. Kanlar içindeki genç kızın çığlıklarını duyan bir tır şoförü olaya müdahale etmek istedi. K.D., bu müdahaleye, “Ben bu kadının kocasıyım. Bu aile meselesi” diyerek karşı çıktı.
SALDIRGAN SERBEST
Duyarlı tır şoförü, K.D’nin elindeki av tüfeğini görüp aracına bindi ve birkaç kilometre ilerdeki jandarma noktasına giderek yaşadıklarını anlattı. İhbar üzerine jandarma ve polis ekipleri olay yerine giderek 17 yaşındaki F.D.’yi, 25 yaşındaki K.D.’nin elinden kurtardı. F.D., Bucak Devlet Hastanesi’ne kaldırılırken, ifadesi alınan K.D., mağdur kadının hayati tehlikesi bulunmadığı için savcılık tarafından serbest bırakıldı.
ETLERİNİ SIYIRMIŞ
Dehşet gecesi ile ilgili Hürriyet’e konuşan anne E.O. ile baba H.O., “Kızımızı olaydan sonra tanıyamadık. Yüzü, gözleri morluklar içindeydi. Boynu sıkıldığı için konuşamıyordu. Bu nedenle kendisini 3 gündür çay kaşığı ile besliyoruz. El parmakları feci halde. Kocası kendisi dövmekle yetinmemiş parmaklarını tek tek ısırıp etlerini koparmış. Zaten bir süre sonra kızımız acıdan dolayı bilincini yitirmiş. Ve bu olay 13-14 yaşındaki bir çocuğun gözleri önünde olmuş. Bu resmen canilik. Eğer tır şoförleri olayı görmese kızımız şu an yaşamıyor olacaktı” diye konuştu.
''SEN DE ATIŞ YAPACAKSIN''
Eşinin kendisini öldürmek istediğini söyleyen F.D., şöyle dedi: “Eşim babama ait eve gelip barışmak için beni yemeğe götüreceğini söyledi. Ablasına ait arabayla önce eve gittik. Yanımızda 13 yaşındaki çırağı da vardı. Evde 3-4 bira içti. Yolda da bira aldı. Yanına av tüfeğini aldığını sonradan fark ettim. Tüfeği sordum, ‘Ava gidiyoruz. Sen de atış yapacaksın’ deyince korktum.
''ÇOCUKTAN YARDIM İSTEDİM''
Alkolün etkisiyle arabayı kaldırıma çıkardı. Sonra beni arabadan indirip dövmeye başladı. Kafamı toprağa gömmek istedi, nefes alamadım. Sağ el parmaklarımı koparırcasına ısırdı. Etlerimin ayrıldığını hissettim. O kadar çaresizdim ki 13 yaşındaki çırağından ‘Beni kurtar’ diye yardım dilendim. Saçlarımdan sürüklerken bir tır şoförü bizi görüp jandarmaya ihbar edince kurtulabildim.”
''BANA BÜYÜ YAPTILAR''
Eşini dövmediğini yolda kaza geçirdiklerini iddia eden K.D., “Eşimin ailesi bana büyü yaptı. Ayrıca eşimin teyzeoğlumla yaptığı mesajlaşmaları yakaladım. Kendisinin beni aldattığını düşünüyorum. O gece eşim kendi kendini darp etti. Arabadan inip kendini tırların altına atmaya kalktı. Zaten daha önce de intihar girişiminde bulunmuştu. Bende kendisinin şoka girdiğini düşünerek yüzüne tokat attım. Ben karımı hala seviyorum. İlişkimizin bu hale gelmesini ben de istemezdim” dedi.
(Salim Uzun / hürriyet.com.tr)
Diyanet'ten Özgecan Aslan'ın babasına “iyilik” ödülü
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, ilk defa verilecek Diyanet Vakfı Uluslararası İyilik ödüllerine 6 kişinin alacağını açıkladı.
Bu kişiler arasında Tarsus'ta hunharca öldürülen Özgecan Aslan’ın babası Mehmet Aslan da bulunuyor.
Aslan, kızının ölümünden sonra topluma verdiği mesajlar nedeniyle ödüle layık görüldü.
Bu kişiler arasında Tarsus'ta hunharca öldürülen Özgecan Aslan’ın babası Mehmet Aslan da bulunuyor.
Aslan, kızının ölümünden sonra topluma verdiği mesajlar nedeniyle ödüle layık görüldü.
10 Mart 2015 Salı
'Müsait'in anlamı bakın neymiş! TDK'ya tepki yağıyor
TDK'nın web sitesindeki sözlüğünde "müsait" kelimesinin "Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)" olarak tanımlanması kadınların tepkisini çekti. Sosyal medyadan tepkilerini dile getiren kadınlar TDK'dan bu cinsiyetçi ifadeyi acilen kaldırılmasını istedi.
Türkçe Sözlük'te "müsait" kelimesinin "Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)" olarak tanımlanması kadınların tepkisini çekti. Kadınlar TDK'dan bu cinsiyetçi ifadeyi acilen kaldırmasını istedi. TDK uzmanı ise halkın ve yazarların kullandığı kelimelerin sözlüğe alınması gerektiğini, bilimsel yaklaşımın da bu olduğunu ifade etti.
Türk Dil Kurumu'nca (TDK) hazırlanan Türkçe Sözlük'te "müsait" kelimesinin anlamlarından birinin "Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)" olarak tanımlanması kadınların tepkisini çekti. TDK'nın bakış açısını cinsiyetçi bulan feministler sosyal medya ve e-mail yoluyla kuruma karşı harekete geçtiler.
İstanbul Feminist Kolektif, Facebook hesabından bu durumu duyurarak "Bu anlamdaki müsait için neden parantez içinde ‘kadın’ yazılmıştır? Erkek ‘müsait’ olamaz mı? Bu cinsiyetçi ifadenin acilen kaldırılmasını talep ediyoruz" dedi.
TDK'dan "bilimsel yaklaşım" açıklaması
Cnnturk.com'un ulaştığı Türk Dil Kurumu uzmanı, müsait kelimesinin de tıpkı diğer kelimeler gibi mecazi anlam olduğunu ve günlük konuşma dilinde veya yazılı edebiyatta kullanıldığı için sözlükte de yer aldığını vurguladı. Sorularımızı yanıtlayan TDK uzmanı "Günlük konuşma dilinde veya yazılı edebiyatımızda geçen bütün kelimeler Türkçe Sözlük'te yer alır. Bu kelimeler argo da olabilir müstehcen de olabilir hatta müsait kelimesinin ikinci anlamında olduğu gibi kadınları rencide edici de olabilir. Türkçe Sözlük'te bu tür kelimelerin veya anlamların olması Türk Dil Kurumu'nun bunları savunduğu anlamına gelmez. Halkımız ve yazarlarımız hangi kelimeleri kullanıyorsa biz de onları Türkçe Sözlük'e almak mecburiyetindeyiz. Zaten bilimsel yaklaşım da bunu gerektirir" açıklamasını yaptı. (milliyet)
Türkçe Sözlük'te "müsait" kelimesinin "Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)" olarak tanımlanması kadınların tepkisini çekti. Kadınlar TDK'dan bu cinsiyetçi ifadeyi acilen kaldırmasını istedi. TDK uzmanı ise halkın ve yazarların kullandığı kelimelerin sözlüğe alınması gerektiğini, bilimsel yaklaşımın da bu olduğunu ifade etti.
Türk Dil Kurumu'nca (TDK) hazırlanan Türkçe Sözlük'te "müsait" kelimesinin anlamlarından birinin "Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)" olarak tanımlanması kadınların tepkisini çekti. TDK'nın bakış açısını cinsiyetçi bulan feministler sosyal medya ve e-mail yoluyla kuruma karşı harekete geçtiler.
İstanbul Feminist Kolektif, Facebook hesabından bu durumu duyurarak "Bu anlamdaki müsait için neden parantez içinde ‘kadın’ yazılmıştır? Erkek ‘müsait’ olamaz mı? Bu cinsiyetçi ifadenin acilen kaldırılmasını talep ediyoruz" dedi.
TDK'dan "bilimsel yaklaşım" açıklaması
Cnnturk.com'un ulaştığı Türk Dil Kurumu uzmanı, müsait kelimesinin de tıpkı diğer kelimeler gibi mecazi anlam olduğunu ve günlük konuşma dilinde veya yazılı edebiyatta kullanıldığı için sözlükte de yer aldığını vurguladı. Sorularımızı yanıtlayan TDK uzmanı "Günlük konuşma dilinde veya yazılı edebiyatımızda geçen bütün kelimeler Türkçe Sözlük'te yer alır. Bu kelimeler argo da olabilir müstehcen de olabilir hatta müsait kelimesinin ikinci anlamında olduğu gibi kadınları rencide edici de olabilir. Türkçe Sözlük'te bu tür kelimelerin veya anlamların olması Türk Dil Kurumu'nun bunları savunduğu anlamına gelmez. Halkımız ve yazarlarımız hangi kelimeleri kullanıyorsa biz de onları Türkçe Sözlük'e almak mecburiyetindeyiz. Zaten bilimsel yaklaşım da bunu gerektirir" açıklamasını yaptı. (milliyet)
Ne yaptın Sude...
15 yaşındaki Sude'den çok kötü haber...
Aydın’da 15 yaşındaki Sude Kutlay, yolcu treninin önüne atlayarak yaşamına son verdi.
Olay, bugün 14.00 sıralarında, Umurlu Mahallesi’nde meydana geldi. Umurlu Çok Programlı Anadolu Lisesi öğrencisi Sude Kutlay, bilinmeyen bir nedenle bunalıma girdi. Denizli- İzmir seferini yapan 32396 sayılı trenin önüne atlayan Sude Kutlay, kanlar içinde kaldı. İhbar üzerine olay yerine gelen acil yardım ekiplerinin ambulansıyla Aydın Atatürk Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Kutlay, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Sude Kutlay’ın ölüm haberini alan ailesi ve arkadaşları, şoke oldu. Sude Kutlay’ın geriye herhangi bir intihar notu da bırakmadığı öğrenildi. Makinistin polis tarafından ifadesi alındığı, trenin yoluna devam ettiği belirtildi. Polis, olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi. (milliyet.com.tr)
Aydın’da 15 yaşındaki Sude Kutlay, yolcu treninin önüne atlayarak yaşamına son verdi.
Olay, bugün 14.00 sıralarında, Umurlu Mahallesi’nde meydana geldi. Umurlu Çok Programlı Anadolu Lisesi öğrencisi Sude Kutlay, bilinmeyen bir nedenle bunalıma girdi. Denizli- İzmir seferini yapan 32396 sayılı trenin önüne atlayan Sude Kutlay, kanlar içinde kaldı. İhbar üzerine olay yerine gelen acil yardım ekiplerinin ambulansıyla Aydın Atatürk Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Kutlay, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Sude Kutlay’ın ölüm haberini alan ailesi ve arkadaşları, şoke oldu. Sude Kutlay’ın geriye herhangi bir intihar notu da bırakmadığı öğrenildi. Makinistin polis tarafından ifadesi alındığı, trenin yoluna devam ettiği belirtildi. Polis, olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi. (milliyet.com.tr)
Cuma günü İstanbul kararacak
Bakım ve onarım çalışmaları nedeniyle 13 Mart Cuma günü İstanbul'un 11 ilçesine belirli saatlerde elektrik verilemeyecek.
Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş. tarafından yapılan açıklamaya göre, Cuma günü elektriği kesilecek ilçeler ve kesinti saatleri şöyle:
BAŞAKŞEHİR:
08:00 - 18:00 saatleri arasında Kayabaşı Köyü Mahallesi'nin Kayabaşı Sanayi Mevkii ve civarı,
Bahçeşehir Mahallesi'nin, Deniz Caddesi ile Bahçeşehir Yolu ve civarı, Kayaşehir Mahallesi'nin 6, 7, 8, 9, 10, 15 ve 16. Bölgeleri.
BAĞCILAR:
09:00 - 18:00 saatleri arasında Yıldıztepe Mahallesi'nin 37/15 Sokak ve civarı.
KÜÇÜKÇEKMECE:
08:00 - 18:00 saatleri arasında Fatih Mahallesi'nin Hatboyu ve 27 Mayıs Caddeleri.
SULTANGAZİ:
06:00 - 18:00 saatleri arasında Cebeci Mahallesi'nin 2484, 2490/1, 2488, 2487, 2486, 112, 110, 106, 102, 98, 2591 ve 2500. Sokakları ile U Caddesi, 1.Cebeci Yolu ve civarı.
ESENYURT:
08:00 - 18:00 saatleri arasında Fatih Oto Sanayi Sitesi 2841. Blok.
BÜYÜKÇEKMECE:
08:00 - 18:00 saatleri arasında Pınartepe Mahallesi'nin Zübeyde Hanım ve Dr. Sadık Ahmet Caddeleri ile Hz. Osman Camii ve civarı.
BEYLİKDÜZÜ:
08:00 - 19:00 saatleri arasında Yakuplu Mahallesi'nin Haramidere San. Sitesi'nin E Blok, F Blok ve civarı.
BEŞİKTAŞ:
Ortaköy Mahallesi'nin Ambarlı Dere Yolu, Okulyolu, Leylak Sokakları ve civarı ile Ulus Palmiye Sitesi.
SİLİVRİ:
10:00 - 18:00 saatleri arasında Cumhuriyet Mahallesi'nin Kadri Haseki Caddesi ve civarı.
GAZİOSMANPAŞA:
08:00 - 18:00 saatleri arasında Sarıgöl Mahallesi'nin Sönmez, Akıncılar, Öğrenciler, 25, Karabayır, Fırat, Çelebiler Sokakları ile Yıldız Apartmanı ve civarı.
ZEYTİNBURNU:
06:00 - 10:00 saatleri arasında Maltepe Mahallesi'nin Dokumacılar, Karaca Sokakları ile Plastikçi Dokuma, Öyküm Ticaret, Ersu Makine, Dökümcüler Sitesi ve civarı.
Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş. tarafından yapılan açıklamaya göre, Cuma günü elektriği kesilecek ilçeler ve kesinti saatleri şöyle:
BAŞAKŞEHİR:
08:00 - 18:00 saatleri arasında Kayabaşı Köyü Mahallesi'nin Kayabaşı Sanayi Mevkii ve civarı,
Bahçeşehir Mahallesi'nin, Deniz Caddesi ile Bahçeşehir Yolu ve civarı, Kayaşehir Mahallesi'nin 6, 7, 8, 9, 10, 15 ve 16. Bölgeleri.
BAĞCILAR:
09:00 - 18:00 saatleri arasında Yıldıztepe Mahallesi'nin 37/15 Sokak ve civarı.
KÜÇÜKÇEKMECE:
08:00 - 18:00 saatleri arasında Fatih Mahallesi'nin Hatboyu ve 27 Mayıs Caddeleri.
SULTANGAZİ:
06:00 - 18:00 saatleri arasında Cebeci Mahallesi'nin 2484, 2490/1, 2488, 2487, 2486, 112, 110, 106, 102, 98, 2591 ve 2500. Sokakları ile U Caddesi, 1.Cebeci Yolu ve civarı.
ESENYURT:
08:00 - 18:00 saatleri arasında Fatih Oto Sanayi Sitesi 2841. Blok.
BÜYÜKÇEKMECE:
08:00 - 18:00 saatleri arasında Pınartepe Mahallesi'nin Zübeyde Hanım ve Dr. Sadık Ahmet Caddeleri ile Hz. Osman Camii ve civarı.
BEYLİKDÜZÜ:
08:00 - 19:00 saatleri arasında Yakuplu Mahallesi'nin Haramidere San. Sitesi'nin E Blok, F Blok ve civarı.
BEŞİKTAŞ:
Ortaköy Mahallesi'nin Ambarlı Dere Yolu, Okulyolu, Leylak Sokakları ve civarı ile Ulus Palmiye Sitesi.
SİLİVRİ:
10:00 - 18:00 saatleri arasında Cumhuriyet Mahallesi'nin Kadri Haseki Caddesi ve civarı.
GAZİOSMANPAŞA:
08:00 - 18:00 saatleri arasında Sarıgöl Mahallesi'nin Sönmez, Akıncılar, Öğrenciler, 25, Karabayır, Fırat, Çelebiler Sokakları ile Yıldız Apartmanı ve civarı.
ZEYTİNBURNU:
06:00 - 10:00 saatleri arasında Maltepe Mahallesi'nin Dokumacılar, Karaca Sokakları ile Plastikçi Dokuma, Öyküm Ticaret, Ersu Makine, Dökümcüler Sitesi ve civarı.
Berkin Elvan'ın ailesinden rekor tazminat istemi!
Gezi Parkı olayları sırasında polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın ailesi, oğullarının ölümünde "idarenin ağır kusurlu olduğu" gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’ndan toplam 1 milyon TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulundu.
Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan, annesi Gülsüm Elvan ile kardeşleri Özge ve Gamze Elvan adına avukatları tarafından İçişleri Bakanlığı’na sunulan 12 sayfalık tazminat talepli dilekçede, "Müvekkillerin Berkin’i kaybetmeleri para ile ölçülebilir nitelikte değildir. Ancak ülkemiz hukukunda sorumluluğun kabulü bu şekilde gerçekleşmektedir. Müvekkiller tazminattan ziyade, idarenin kusurunu kabul etmesini ve bünyesindeki Berkin’in katillerinin isimlerinin verilmesini önemsemektedirler. Bu sebeplerle, idarenin ağır kusurunu kabul ederek, müvekkiller Sami Elvan ve Gülsüm Elvan için kendi adlarına asaleten, çocukları Özge ve Gamze adlarına velayeten fazlaya dair haklarımız saklı kalarak, baba ve annenin her biri için 200 bin TL maddi, toplam 200 bin TL manevi; çocuklar Özge ve Gamze’nin her biri için 200 bin TL manevi tazminat olmak üzere toplam 1 milyon TL tazminat talep etmekteyiz. İdarenin ağır kusurunu kabul ederek talep konusu maddi ve manevi tazminat talep haklarımızın kabulünü, aksi takdirde hukuksal talep haklarımızı kullanacağımızı bildiririz" denildi.
"ÇOCUKLARININ ACI İÇİNDE ÖLÜMÜNÜ İZLEMİŞLER, BİR ŞEY YAPAMAMANIN ÇARESİZLİĞİNİ YAŞAMIŞLARDIR"
Dilekçede, "İçişleri Bakanlığı’nın Berkin Elvan’ın öldürülmesinde hem ihmal hem hizmet kusuru hem de kusursuz sorumluluğu vardır.
Devlet bir yandan öldürmeme yükümlülüğünü ihlal ederken, öbür yandan öldürülmemesi için gereken ortamı da ortadan kaldırmıştır. Ölüm bizzat polislerin atmış olduğu gaz fişeğinden meydana gelmiş olmasına rağmen, devletin Anayasa’da düzenlenen haklar ve uluslararası sözleşmelerdeki taahhütleri dikkate alındığında, kusursuz sorumluluğunun da olduğu açıktır. Bu anlamda, İçişleri Bakanlığı’nın açık ihmali ve kusuru nedeniyle müvekkiller zarar görmüştür. Vurulduğu anda henüz 15 yaşında olan çocuklarının/kardeşlerinin acı içinde ölümünü izlemişler, bir şey yapamamanın çaresizliğini yaşamışlardır. Üstelik çocuklarının katillerinin bulunarak adalet duygularının bir parça sağlanması yerine, günlerce seçim meydanlarında kitleler nezdinde aleyhlerinde propaganda yapılmıştır. Yaşadıkları acı ve üzüntü artmıştır" denildi.
"İDARE, SORUMLULUĞUNDAKİ PERSONELİN İSMİNİ SAVCILIĞA VERMEMEKTEDİR"
Dilekçede, İçişleri Bakanlığı’nın emrindeki personelini yeterince eğitemediği iddia edilirken, "Bakanlık gerekli denetimi sağlayamamış, halkı ve müvekkillerin çocuğunu koruma noktasında kusurlu davranmıştır. Olayda hem ihmal hem hizmet kusuru hem de kusursuz sorumluluk vardır. Berkin’in öldürülmesinden sorumlu polislerin fotoğrafları bellidir. İdare, sorumluluğundaki personelin ismini savcılığa vermemektedir. Bu idarenin yapması gereken bir görevdir. İdare bu yükümlülüğü yerine getirmektense, tam tersine personelini korumaktadır" denildi.
"BERKİN ELVAN’IN ’YAŞAM HAKKI’ AĞIR BİÇİMDE İHLAL EDİLMİŞ VE AİLESİNE DE BU YOLLA ZARAR VERİLMİŞTİR"
Dilekçede, şöyle denildi:
"Anayasa’nın 129. maddesinin 5. fıkrası, gerek Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesine göre ’Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar’. Yani var olan sistemde kamu gücü kullanmak özelliğine sahip olan ve bu nedenle kendisine çeşitli araç ve yetkiler tanınmış olan kamu görevlilerinin işledikleri kusurlardan doğan zararlardan idare sorumlu olacak ve Anayasa’nın 129. maddesinde belirtildiği şekliyle ’Memurlar ve diğer Kamu Görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilecektir.’ Yukarıda ayrıntılarıyla açıkladığımız nedenlerle, Berkin Elvan’ın en temel Anayasal hakkı olan ’Yaşam Hakkı’ ağır biçimde ihlal edilmiş ve ailesine de bu yolla zarar verilmiştir. Başvurucular, oğullarının ve kardeşlerinin gün gün ölümüne tanıklık ettirilmiş, devlet yetkililerinin yapmış olduğu açıklamalarla acıları büyütülmüş ve h?l? Berkin’in katilleri yargı önüne çıkarılmamıştır."
TOPLAM 1 MİLYON TL TAZMİNAT TALEBİ
Dilekçenin son bölümünde ise, "Dava öncesi uyuşmazlık çözme yolunu açmak üzere getirilen İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde yer alan başvurumuz değerlendirilerek, müvekkillerimizin maddi ve manevi zararının ölüm tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte karşılanması bir zorunluluktur. Bu sebeplerle idarenin ağır kusurunu kabul ederek müvekkiller Sami Elvan ve Gülsüm Elvan için kendi adlarına asaleten, çocukları Özge ve Gamze adlarına velayeten fazlaya dair haklarımız saklı kalarak baba ve annenin her biri için 200 bin TL maddi, toplamda 200 bin TL manevi, çocuklar Özge ve Gamze’nin her biri için 200 bin TL manevi tazminat olmak üzere toplam 1 milyon TL tazminat talep etmekteyiz. İdarenin ağır kusurunu kabul ederek, talep konusu maddi ve manevi tazminat talep haklarımızın kabulünü, aksi takdirde hukuksal talep haklarımızı kullanacağımızı bildiririz." DHA
Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan, annesi Gülsüm Elvan ile kardeşleri Özge ve Gamze Elvan adına avukatları tarafından İçişleri Bakanlığı’na sunulan 12 sayfalık tazminat talepli dilekçede, "Müvekkillerin Berkin’i kaybetmeleri para ile ölçülebilir nitelikte değildir. Ancak ülkemiz hukukunda sorumluluğun kabulü bu şekilde gerçekleşmektedir. Müvekkiller tazminattan ziyade, idarenin kusurunu kabul etmesini ve bünyesindeki Berkin’in katillerinin isimlerinin verilmesini önemsemektedirler. Bu sebeplerle, idarenin ağır kusurunu kabul ederek, müvekkiller Sami Elvan ve Gülsüm Elvan için kendi adlarına asaleten, çocukları Özge ve Gamze adlarına velayeten fazlaya dair haklarımız saklı kalarak, baba ve annenin her biri için 200 bin TL maddi, toplam 200 bin TL manevi; çocuklar Özge ve Gamze’nin her biri için 200 bin TL manevi tazminat olmak üzere toplam 1 milyon TL tazminat talep etmekteyiz. İdarenin ağır kusurunu kabul ederek talep konusu maddi ve manevi tazminat talep haklarımızın kabulünü, aksi takdirde hukuksal talep haklarımızı kullanacağımızı bildiririz" denildi.
"ÇOCUKLARININ ACI İÇİNDE ÖLÜMÜNÜ İZLEMİŞLER, BİR ŞEY YAPAMAMANIN ÇARESİZLİĞİNİ YAŞAMIŞLARDIR"
Dilekçede, "İçişleri Bakanlığı’nın Berkin Elvan’ın öldürülmesinde hem ihmal hem hizmet kusuru hem de kusursuz sorumluluğu vardır.
Devlet bir yandan öldürmeme yükümlülüğünü ihlal ederken, öbür yandan öldürülmemesi için gereken ortamı da ortadan kaldırmıştır. Ölüm bizzat polislerin atmış olduğu gaz fişeğinden meydana gelmiş olmasına rağmen, devletin Anayasa’da düzenlenen haklar ve uluslararası sözleşmelerdeki taahhütleri dikkate alındığında, kusursuz sorumluluğunun da olduğu açıktır. Bu anlamda, İçişleri Bakanlığı’nın açık ihmali ve kusuru nedeniyle müvekkiller zarar görmüştür. Vurulduğu anda henüz 15 yaşında olan çocuklarının/kardeşlerinin acı içinde ölümünü izlemişler, bir şey yapamamanın çaresizliğini yaşamışlardır. Üstelik çocuklarının katillerinin bulunarak adalet duygularının bir parça sağlanması yerine, günlerce seçim meydanlarında kitleler nezdinde aleyhlerinde propaganda yapılmıştır. Yaşadıkları acı ve üzüntü artmıştır" denildi.
"İDARE, SORUMLULUĞUNDAKİ PERSONELİN İSMİNİ SAVCILIĞA VERMEMEKTEDİR"
Dilekçede, İçişleri Bakanlığı’nın emrindeki personelini yeterince eğitemediği iddia edilirken, "Bakanlık gerekli denetimi sağlayamamış, halkı ve müvekkillerin çocuğunu koruma noktasında kusurlu davranmıştır. Olayda hem ihmal hem hizmet kusuru hem de kusursuz sorumluluk vardır. Berkin’in öldürülmesinden sorumlu polislerin fotoğrafları bellidir. İdare, sorumluluğundaki personelin ismini savcılığa vermemektedir. Bu idarenin yapması gereken bir görevdir. İdare bu yükümlülüğü yerine getirmektense, tam tersine personelini korumaktadır" denildi.
"BERKİN ELVAN’IN ’YAŞAM HAKKI’ AĞIR BİÇİMDE İHLAL EDİLMİŞ VE AİLESİNE DE BU YOLLA ZARAR VERİLMİŞTİR"
Dilekçede, şöyle denildi:
"Anayasa’nın 129. maddesinin 5. fıkrası, gerek Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesine göre ’Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar’. Yani var olan sistemde kamu gücü kullanmak özelliğine sahip olan ve bu nedenle kendisine çeşitli araç ve yetkiler tanınmış olan kamu görevlilerinin işledikleri kusurlardan doğan zararlardan idare sorumlu olacak ve Anayasa’nın 129. maddesinde belirtildiği şekliyle ’Memurlar ve diğer Kamu Görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilecektir.’ Yukarıda ayrıntılarıyla açıkladığımız nedenlerle, Berkin Elvan’ın en temel Anayasal hakkı olan ’Yaşam Hakkı’ ağır biçimde ihlal edilmiş ve ailesine de bu yolla zarar verilmiştir. Başvurucular, oğullarının ve kardeşlerinin gün gün ölümüne tanıklık ettirilmiş, devlet yetkililerinin yapmış olduğu açıklamalarla acıları büyütülmüş ve h?l? Berkin’in katilleri yargı önüne çıkarılmamıştır."
TOPLAM 1 MİLYON TL TAZMİNAT TALEBİ
Dilekçenin son bölümünde ise, "Dava öncesi uyuşmazlık çözme yolunu açmak üzere getirilen İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde yer alan başvurumuz değerlendirilerek, müvekkillerimizin maddi ve manevi zararının ölüm tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte karşılanması bir zorunluluktur. Bu sebeplerle idarenin ağır kusurunu kabul ederek müvekkiller Sami Elvan ve Gülsüm Elvan için kendi adlarına asaleten, çocukları Özge ve Gamze adlarına velayeten fazlaya dair haklarımız saklı kalarak baba ve annenin her biri için 200 bin TL maddi, toplamda 200 bin TL manevi, çocuklar Özge ve Gamze’nin her biri için 200 bin TL manevi tazminat olmak üzere toplam 1 milyon TL tazminat talep etmekteyiz. İdarenin ağır kusurunu kabul ederek, talep konusu maddi ve manevi tazminat talep haklarımızın kabulünü, aksi takdirde hukuksal talep haklarımızı kullanacağımızı bildiririz." DHA
Kırmızılı Kadın davasında polisler birbirine girdi
Taksim Gezi Parkı olayları sırasında kamuoyunda “kırmızılı kadın” olarak gündeme gelen Ceyda Sungur'a biber gazı sıktığı gerekçesiyle hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçundan 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan polis memurunun yargılanmasına devam edildi.
İstanbul 73. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, şikayetçi Sungur ile sanık polis memuru Fatih Z. katıldı. Duruşmada tanık olarak dinlenilen dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Emekli, gaz sıkma konusunda sanık polis memuru Fatih Z'ye yönelik bir talimatının olmadığını söyledi. Söz konusu tarihte Gezi Parkı'nda bir olay olduğunu öğrendiğini ifade eden Emekli, "Olay yerine gittim. Birkaç kişinin çalışma yapan iş makinelerinin üzerine çıktığını gördüm. Orada görev yapan çevik kuvvet polislerinin, zabıta memurlarıyla göstericiler arasında set kurduğunu gördüm. Aralarında sürekli itiş-kakış, zabıtanın görevini yapmasını engelleme vardı. Ben 'sık' diye bir talimatta bulunmadım" dedi.
Hakimin gösterdiği fotoğraflardaki krem gömlekli kişinin kendisi olduğunu doğrulayan Emekli, hakimin "Sık talimatı verdiniz mi?" sorusuna karşılık da kendisinin çevik kuvvet amirleri varken gaz sıkmakla görevli polis memuruna direkt olarak talimat veremeyeceğini, Fatih Z'nin neden gaz sıktığı konusunda bilgisi olmadığını söyledi. Fatih Z'nin gaz sıktığı görüntüleri basından izlediğini aktaran Emekli, toplu değil münferit olayların olduğunu ve gaz sıkılacak bir durum yaşanmadığını öne sürdü.
'EMRİ MÜDÜRÜM VERMİŞTİ'
Diğer tanıklardan komiser yardımcısı Mehmet Zeki Bayrak da olay günü Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde görev yaptığını ve emir üzerine Gezi Parkı'na gittiğini ifade ederek, parkta toplu bir gösteri olduğunu ancak ara ara münferit gösterilerin de gerçekleştirildiğini anlattı. Bayrak, "Münferit olarak bize pet şişeler atılıyordu. Gaz sıkılması yönünde konumum itibariyle takdir kullanma yetkim yoktur. Gaz kullanma talimatını Ramazan Emekli müdürüm vermiştir. Ben sesini duydum. Herkesin duyacağı bir şekilde gaz sıkılması talimatı verdi. Gaz sıkma olayı olduktan sonra Murat Metin Odabaşı amirimiz bize talimatı Ramazan müdürün verdiğini söyledi" diye konuştu. Diğer tanık çevik kuvvet amiri Mesut Karabıyık da görüntülerde kendisinin çekim açısından dolayı görünmediğini ve gaz sıkma talimatı vermediğini dile getirdi. Sanık Fatih Z'in kendi çevik grubunda olduğunu ve biber gazı sıkma makinesi olarak model 5'i kullandığını belirten Karabıyık, "Fatih Z'in biber gazı sıktığını görmedim, sıkması yönünde de herhangi bir talimatım olmamıştır" dedi. Duruşma ertelendi.
İDDİANAME: GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Gezi Parkı eylemleri sırasında, 28 Mayıs 2013'te İTÜ Taşkışla Kampüsü civarında çok sayıda göstericinin katılımıyla eylem yapıldığı belirtilerek, gösteriye katılmak amacıyla olay yerine giden Ceyda Sungur'a ve etraftaki bazı kişilere, herhangi bir uyarı yapılmadan Fatih Z. tarafından biber gazı sıkıldığı kaydediliyor. İddianamede, şüphelinin biber gazını kullanırken “toplumsal olaylarda görevlendirilen personelin hareket, usul ve esaslarına dair yönerge ile göz yaşartıcı gaz silahları ve mühimmatları kullanım talimatları"na' aykırı hareket ettiği savunularak, eylemin bir bütün halinde "görevi kötüye kullanma" suçunu oluşturduğu aktarılıyor. "Şüphelinin savunmasının oluş ve dosya kapsamına aykırı olduğu ve bu nedenle üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmaktadır" ifadesi yer alan iddianamede, polis memuru Fatih Z'nin "görevi kötüye kullanmak" suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep ediliyor.
İddianameyi kabul eden İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesi, sanığın "görevi kötüye kullanmak"tan TCK'nın 257/1. maddesi kapsamında 1 yıldan 3 yıla kadar cezalandırılmasının istendiğini ve 8 Aralık 2010'da maddeye ilişkin değişiklik yapılarak ceza üst sınırının 2 yıla indirildiğini belirterek, bu durumda davaya bakma görevinin Sulh Ceza Mahkemesi'nde olduğunu kaydetmişti. İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesi görevsizlik kararı vererek dosyayı 18. Sulh Ceza Mahkemesi'ne göndermişti. Düzenlenen yeni yasa kapsamında sulh ceza mahkemelerinin kapatılmasına karar verilmesinin ardından, dosya bu kez İstanbul 73. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilmiş ve sanığın 1 yıldan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istemiyle dava bu mahkemede görülmeye başlanmıştı. (medyafaresi.com.tr)
İstanbul 73. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, şikayetçi Sungur ile sanık polis memuru Fatih Z. katıldı. Duruşmada tanık olarak dinlenilen dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Emekli, gaz sıkma konusunda sanık polis memuru Fatih Z'ye yönelik bir talimatının olmadığını söyledi. Söz konusu tarihte Gezi Parkı'nda bir olay olduğunu öğrendiğini ifade eden Emekli, "Olay yerine gittim. Birkaç kişinin çalışma yapan iş makinelerinin üzerine çıktığını gördüm. Orada görev yapan çevik kuvvet polislerinin, zabıta memurlarıyla göstericiler arasında set kurduğunu gördüm. Aralarında sürekli itiş-kakış, zabıtanın görevini yapmasını engelleme vardı. Ben 'sık' diye bir talimatta bulunmadım" dedi.
Hakimin gösterdiği fotoğraflardaki krem gömlekli kişinin kendisi olduğunu doğrulayan Emekli, hakimin "Sık talimatı verdiniz mi?" sorusuna karşılık da kendisinin çevik kuvvet amirleri varken gaz sıkmakla görevli polis memuruna direkt olarak talimat veremeyeceğini, Fatih Z'nin neden gaz sıktığı konusunda bilgisi olmadığını söyledi. Fatih Z'nin gaz sıktığı görüntüleri basından izlediğini aktaran Emekli, toplu değil münferit olayların olduğunu ve gaz sıkılacak bir durum yaşanmadığını öne sürdü.
'EMRİ MÜDÜRÜM VERMİŞTİ'
Diğer tanıklardan komiser yardımcısı Mehmet Zeki Bayrak da olay günü Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde görev yaptığını ve emir üzerine Gezi Parkı'na gittiğini ifade ederek, parkta toplu bir gösteri olduğunu ancak ara ara münferit gösterilerin de gerçekleştirildiğini anlattı. Bayrak, "Münferit olarak bize pet şişeler atılıyordu. Gaz sıkılması yönünde konumum itibariyle takdir kullanma yetkim yoktur. Gaz kullanma talimatını Ramazan Emekli müdürüm vermiştir. Ben sesini duydum. Herkesin duyacağı bir şekilde gaz sıkılması talimatı verdi. Gaz sıkma olayı olduktan sonra Murat Metin Odabaşı amirimiz bize talimatı Ramazan müdürün verdiğini söyledi" diye konuştu. Diğer tanık çevik kuvvet amiri Mesut Karabıyık da görüntülerde kendisinin çekim açısından dolayı görünmediğini ve gaz sıkma talimatı vermediğini dile getirdi. Sanık Fatih Z'in kendi çevik grubunda olduğunu ve biber gazı sıkma makinesi olarak model 5'i kullandığını belirten Karabıyık, "Fatih Z'in biber gazı sıktığını görmedim, sıkması yönünde de herhangi bir talimatım olmamıştır" dedi. Duruşma ertelendi.
İDDİANAME: GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Gezi Parkı eylemleri sırasında, 28 Mayıs 2013'te İTÜ Taşkışla Kampüsü civarında çok sayıda göstericinin katılımıyla eylem yapıldığı belirtilerek, gösteriye katılmak amacıyla olay yerine giden Ceyda Sungur'a ve etraftaki bazı kişilere, herhangi bir uyarı yapılmadan Fatih Z. tarafından biber gazı sıkıldığı kaydediliyor. İddianamede, şüphelinin biber gazını kullanırken “toplumsal olaylarda görevlendirilen personelin hareket, usul ve esaslarına dair yönerge ile göz yaşartıcı gaz silahları ve mühimmatları kullanım talimatları"na' aykırı hareket ettiği savunularak, eylemin bir bütün halinde "görevi kötüye kullanma" suçunu oluşturduğu aktarılıyor. "Şüphelinin savunmasının oluş ve dosya kapsamına aykırı olduğu ve bu nedenle üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmaktadır" ifadesi yer alan iddianamede, polis memuru Fatih Z'nin "görevi kötüye kullanmak" suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep ediliyor.
İddianameyi kabul eden İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesi, sanığın "görevi kötüye kullanmak"tan TCK'nın 257/1. maddesi kapsamında 1 yıldan 3 yıla kadar cezalandırılmasının istendiğini ve 8 Aralık 2010'da maddeye ilişkin değişiklik yapılarak ceza üst sınırının 2 yıla indirildiğini belirterek, bu durumda davaya bakma görevinin Sulh Ceza Mahkemesi'nde olduğunu kaydetmişti. İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesi görevsizlik kararı vererek dosyayı 18. Sulh Ceza Mahkemesi'ne göndermişti. Düzenlenen yeni yasa kapsamında sulh ceza mahkemelerinin kapatılmasına karar verilmesinin ardından, dosya bu kez İstanbul 73. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilmiş ve sanığın 1 yıldan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istemiyle dava bu mahkemede görülmeye başlanmıştı. (medyafaresi.com.tr)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)