Tarsus'ta katledilen Özgecan Aslan'ın yakıldığı ve cesedinin bulunduğu yerin görüntüleri ortaya çıktı. Arazide bulunanlar arasında katil zanlı Suphi Altındöken'in kullandığı ileri sürülen bıçak ve çakmak da var
Radikal'den İsmail Saymaz'ın haberine göre;
Mersin ’in Tarsus ilçesinde, geçen 12 Şubat’ta öldürülen Özgecan Aslan’ın cesedinin yakılıp bırakıldığı olay yerine ait fotoğraflar gün yüzüne çıktı.
Tarsus Jandarma Komutanlığı görevlileri tarafından çekilen fotoğraflarda, Aslan’ın cesedinin Alman Mezarlığı diye bilinen mıntıkada, otoyolun yaklaşık 100 metre aşağısında, bir kayalığın altında yakılmış halde olduğu görülüyor. Olay yerinde Özgecan’ın cesedinin yanı sıra genç kızın kanlı kazağı ve kaşkolu da bulundu. Ayrıca zanlı Suphi Altındöken tarafından cinayette kullanılmış olabileceği düşünülen bir bıçak ile cesedi yakarken kullanılmış olabileceği sanılan bir çakmak da arazide bulundu.
Aslan Ailesi’nin avukatı Efkan Bolaç, Altındöken Ailesi’nin evinin çevresinde kamera kayıtlarının olabileceğini ve bunların dosyaya getirilmesini istediklerini belirtti. Ayrıca Suphi Altındöken’in aşi Neslihan’a sildirdiği cep telefonu mesajlarının da kurtarılması için talepte bulunduklarını ifade eden Bolaç, “O mesajların içeriğini öğrenmek istiyoruz. Buna göre cinayete başkaca kişilerin karışıp karışmadığını öğrenebiliriz” dedi.
20 Mart 2015 Cuma
19 Mart 2015 Perşembe
Özgecan Aslan'a mezar olan minibüs öğrenci taşıyacak
Özgecan Aslan’ın öldürüldüğü minibüs Hatay’da ortaya çıktı. Piyasa değeri 23 bin TL olan minibüs 17 bin TL’ye satıldı ve plakası değiştirildi. Üniversiteden kent merkezine öğrenci taşıyacak minibüsün yeni sahibi, “Aldıktan sonra Özgecan cinayetinde kullanıldığını öğrendim. Kısa süre içinde satar kurtulurum” dedi.
Habertürk Gazetesi'nden Beycan Üçkardeş'in haberine göre, üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın Tarsus’ta minibüs şoförü Ahmet Suphi Altındöken tarafından vahşice öldürülüp yakılmasının ardından olayda kullanılan minibüs Hatay’da ortaya çıktı.
Olay sonrasında sahibi tarafından saklanan minibüs, kısa süre önce plakası değiştirilip Mersin’de bir oto galeriye bırakıldı. Piyasa değerinin 23 bin TL civarında olduğu belirtilen minibüsün 17 bin TL’ye burada satıldığı öğrenildi.
Aracı satın alan yeni sahibinin, Hatay’da üniversite ile şehir merkezi arasında çalışan dolmuş hattında kullanmak üzere plaka değişikliği başvurusunda bulunduğu öğrenildi. Vahşetin yaşandığı minibüsü sanayi sitesinde bir tamirciye bırakıp bakımını yaptıran yeni sahibi S.K., “Özgecan cinayetinde kullanılan araç olduğunu bilmiyordum. Belki kısa süre içinde satar kurtulurum” dedi.
Özgecan’ın katledilmesiyle ilgili izler de hâlâ araçta duruyor. Özgecan’nın boğuşma sırasında kafasını çarptığı ve kırılan koltuk tamir edilmemiş.
Habertürk Gazetesi'nden Beycan Üçkardeş'in haberine göre, üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın Tarsus’ta minibüs şoförü Ahmet Suphi Altındöken tarafından vahşice öldürülüp yakılmasının ardından olayda kullanılan minibüs Hatay’da ortaya çıktı.
Olay sonrasında sahibi tarafından saklanan minibüs, kısa süre önce plakası değiştirilip Mersin’de bir oto galeriye bırakıldı. Piyasa değerinin 23 bin TL civarında olduğu belirtilen minibüsün 17 bin TL’ye burada satıldığı öğrenildi.
Aracı satın alan yeni sahibinin, Hatay’da üniversite ile şehir merkezi arasında çalışan dolmuş hattında kullanmak üzere plaka değişikliği başvurusunda bulunduğu öğrenildi. Vahşetin yaşandığı minibüsü sanayi sitesinde bir tamirciye bırakıp bakımını yaptıran yeni sahibi S.K., “Özgecan cinayetinde kullanılan araç olduğunu bilmiyordum. Belki kısa süre içinde satar kurtulurum” dedi.
Özgecan’ın katledilmesiyle ilgili izler de hâlâ araçta duruyor. Özgecan’nın boğuşma sırasında kafasını çarptığı ve kırılan koltuk tamir edilmemiş.
Hayrünnisa Gül suskunluğunu bozdu
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül, uzun süren sessizliğini bozdu. Hayrünnisa Gül, ''Başörtülü ilk First Lady olarak Köşk’te özellikle ilk yıllarınızın kolay geçmediğini biliyoruz. Neler yaşadınız o dönemde?'' sorusuna ''Oldukça zor ve yıpratıcı bir süreçti. Ancak zaman içinde insanlar bizi tanıdıkça, yaptığımız doğru işleri, olaylar karşısındaki tepkilerimizi gördükçe her şey normalleşmeye başladı ve bugünkü noktaya gelindi'' yanıtını verdi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve First Lady Hayrünnisa Gül, yedi yıl ikamet ettikleri Çankaya Köşkü’nden 28 Ağustos 2014’te Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı olarak göreve başlamasıyla ayrıldı. Gül devir teslim töreninde yaptığı konuşmada eşine özel olarak teşekkür etti. Hayrünnisa Gül, o günlerde bazı Ak Parti mensuplarının eşine karşı aldığı tavır nedeniyle yaşadığı hayal kırıklığını dile getirmiş ve gündeme gelmişti.
Aralık 2014’te ise Boğaziçi Üniversitesi’ne kayıt yaptıran Gül, eğitimine devam ediyor.
Uzun süredir sessizliğini koruyan Hayrünnisa Gül, Al-Monitor sitesinden Riada Asimovic Akyol'un sorularını yanıtladı. İşte Hayrünnisa Gül'e sorulan sorular ve cevapları:
- Başörtüsü yasağı nedeniyle öğreniminizi yarıda bırakmak zorunda kaldınız (AİHM'e hukuk mücadelesini götürdünüz), ama şimdi Boğaziçi Üniversitesi’nde yeniden kayıt yaptırdınız, ders alıyorsunuz. 18 Kasım’da başladınız, dersler nasıl gidiyor, memnun musunuz?
Eğitim hayat boyu devam eden bir süreç. İnsanın her yaşta ve her şartta kendini geliştirebileceğine, dahası geliştirmesi gerektiğine inanıyorum.
Ülkemizin en saygın üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi’nin 150. yıl etkinliklerinden biri olarak başlatılan İkinci Bahar Akademi’yi duyduğumda çok ilgimi çekti. Zaten uzun zamandır böyle bir programa devam etmek istiyordum. Önce Psikoloji ve Güzel Sanatlar modüllerini aldım, çok memnun kaldım. Şu an Türk Siyasetine Bakış modülüne devam ediyorum. Bizzat şahidi olduğum bazı olayları ders olarak işlemek oldukça ilginç geliyor.
Üniversiteler özgür düşüncenin yeşerdiği, geliştiği yerler. Gerçi ülkemizde yakın zamana kadar üniversiteler yasaklarla anılırdı. Geçmişte bu yasaklar yüzünden benim gibi pek çok insan eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Çok şükür ki, Türkiye o günleri aştı. Bugün artık üniversitelerimizde, olması gerektiği gibi, özgürlük ortamı hâkim. Ancak kaybolan nesilleri, kaçırılan fırsatları, çekilen acıları telafi etmek mümkün değil ne yazık ki. Dilerim, bir daha asla bu özgürlük ve demokrasi ortamından geriye dönüş olmaz.
- Sanata büyük sevginiz var, Çankaya'daki çalışmalarınız çok kapsamlıymış, çok sayıda önemli eser restore edilmiş, hatta yemek estetiği ve hazırlanan yemeklerin sunumundaki zarafet meşhur olmuş. Çankaya'da olmazsa bile, bu tür faaliyetlere farklı bir şekilde devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Cumhurbaşkanı eşlerinin sorumlulukları olduğu gibi görevleri de vardır. Ben de eşimin Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı 2007-2014 yılları arasında Köşk’ün şartlarını iyileştirmek ve her açıdan Cumhurbaşkanlığı’na yaraşır bir temsil niteliği kazandırmak adına gece gündüz demeden çalıştım dersem abartmış olmam. Bütün bu söylediklerim ancak birinci elden sahiplenme ve takiple oluyor. Ben bu sahiplenmeyi gerçekten çok inanarak yaptım.
Şunu da belirtmek isterim ki, yaptığımız her işte sistem kurmaya, kurumsallaşmaya, insan yetiştirmeye ve sonraki dönemlere hafıza bırakmaya büyük özen gösterdik. Biz pek çok şeyi uzun uğraşlar neticesinde, çoğu zaman tecrübe ederek keşfetmek durumunda kaldığımız için açıkçası, bizden sonra gelenler aynı zorlukları yaşamasın ve bu birikimden istifade etsinler istedik.
Bundan sonraki süreçte de, kültür ve sanat alanındaki bu birikimimi kamu yararına kullanmaya devam edeceğim.
- Başörtülü ilk First Lady olarak Köşk’te özellikle ilk yıllarınızın kolay geçmediğini biliyoruz. Neler yaşadınız o dönemde?
Aslında Cumhurbaşkanlığı’ndan önce, 1996’da eşimin Devlet Bakanı olmasıyla birlikte başörtülü bir eş olarak ilk defa ben, devlet protokolünde aktif olarak yer almaya başladım. Dönemin Başbakanı merhum Erbakan Hoca’nın eşi rahmetli Nermin Hanım da başörtülüydü, ancak kendisi geri planda kalmayı tercih ederdi. Hatta o dönemde yurtdışından gelen heyetleri çoğu zaman Başbakan adına bizim ağırladığımızı hatırlıyorum. 2002’den itibaren de sırasıyla Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı eşi olarak karşılaştığım bütün engellere rağmen üzerime düşen görev ve sorumlulukları titizlikle yerine getirmeye çalıştım.
Hatırlayacağınız gibi, Abdullah Bey’in Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde en büyük tartışma konularından biri, benim başörtülü olmamdı. O dönemde bazı kesimler başörtülü bir First Lady’yi kabullenmek istemedi. Eşim Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da bu direnç bir anda yok olmadı elbette. Devlet geleneğinde örneği olmayan uygulamalar hayata geçirildi. Bu, hem bizim açımızdan oldukça zor ve yıpratıcı bir süreçti hem de ülkemize hiç yakışmayan görüntülere neden oluyordu. Ancak zaman içinde insanlar bizi tanıdıkça, yaptığımız doğru işleri, olaylar karşısındaki tepkilerimizi gördükçe her şey normalleşmeye başladı ve bugünkü noktaya gelindi.
KÜTÜPHANE KONUSU İÇİMDE KALAN BİR UKDE
- Adımınızı atığınız andan sonuna kadar Çankaya Köşkü için çalışıyordunuz. Uzun zamandır çok çeşitli sosyal sorumluluk projeler üzerine çalıştınız. Hayallerinizden biri Çankaya Köşkü’nde modern bir kütüphane oluşturmakmış. Gelecekte bu fikir başka bir lokasyonda gerçekleştirebilir mi?
Yapılan tüm işler arasında sosyal sorumluluk projelerimizin yeri çok ayrı tabii ki... Bu dönemde hem yurtiçinde hem de yurtdışında örnek gösterilen çok başarılı projeler hayata geçirildi. Projelerimizin hemen hemen tamamı, hedeflenenin üstünde bir başarıyla tamamlandı.
Kütüphane konusuna gelince, içimde kalan ukdelerden biridir. Çankaya Köşkü’ne modern bir kütüphane kazandırmayı çok istedim. Her türlü planlama yapılmış ve projesi hazır olmasına rağmen bazı nedenlerden dolayı hayata geçirilemedi. Bu hayalimizi, Kayseri’de kurulma çalışmaları devam eden kütüphane ve müzede gerçekleştirme imkânı bulacağız inşallah. Eski cumhurbaşkanları adına, dünyadaki örneklerine benzer, müze ve kütüphaneler kurulmasına ilişkin düzenleme, eşimin cumhurbaşkanlığı döneminde yapıldı. Bu kapsamda şu an Kayseri’de Cumhurbaşkanlığı Abdullah Gül Kütüphane ve Müzesi kuruluyor. Bu anlamda Türkiye’de bir ilk olacak.
KIZLARINIZI MUTLAKA OKUTUN
- Şimdi biraz kadınları konuşalım. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan Global Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda 142 ülke arasında Türkiye eşitlikte 125’inci sırada yer aldı. Özellikle ekonomiye katılım ve fırsat eşitsizliğinde Forum’un baktığı işgücüne katılım oranı, aynı işe eşit ücret ve toplam gelir eşitsizliği gibi veriler Türkiye’nin her daim eşitsizliğin en yüksek olduğu alanlar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Şu bir gerçek ki, ülkemizde son 20 yılda kadınlarımızın güçlendirilmesi anlamında ciddi ilerlemeler kaydedildi. Devlet ve sivil toplum kuruluşları tarafından sağlanan destek ve yapılan teşviklerle kız çocuklarımızın okullaşma oranında önemli bir artış sağlandı. İş dünyasına baktığımızda, değişik sektörlerde faaliyet gösteren çok başarılı iş kadınlarımızı görüyoruz. Dünya çapındaki birçok şirketlerimizin başında kadın patronlar, yöneticiler var. Çalışan, üreten kadınlarımızın sayısı gün geçtikçe artıyor. Yıllardır evlerinin içinde çalışıp didinen ve yeterli imkâna sahip olmayan kadınlarımız artık mikro kredilerle, İş Geliştirme Merkezleriyle kendiişlerini kuruyorlar; iş sahibi oluyorlar. Her alanda başarılı kadınlarımız var: Öğretim üyeleri, bilim kadınları, hukukçular, diplomatlar, siyasetçiler, doktorlar, öğretmenler... Ancak gelinen bu nokta yeterli mi? Elbette ki değil.
Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde de kadının güçlendirilmesi konusunda hala kat edilmesi gereken uzun ve zorlu bir mesafe var. Bu da bir gerçek. Alınan tüm tedbirlere rağmen kadınlar hala eğitim imkânlarından hak ettikleri ölçüde faydalanamıyor. Eğitim alamayan kadınların çalışma hayatına eşit payla katılmalarını; siyaset ve bürokraside karar mekanizmalarında etkin şekilde rol almalarını beklemek gerçekçi değil elbette. Aslında kadın sorunları dönüp dolaşıp tek bir meseleye dayanıyor, o da eğitim…
Ben bu konuda da kadınların gücüne inanıyorum ve yıllardır ailelere, özellikle de ailenin temel taşı olan annelere sesleniyorum: “Çocuklarınızı okutun, hele kızlarınızı mutlaka okutun. Onlara bırakacağınız en büyük miras, iyi bir eğitim olacaktır. Ancak eğitimle onları hayata hazırlayabilir; gelecekte karşılaşacakları zorluklara dayanıklı hale getirebilirsiniz. Kızlarınızı okutmazsanız onları hayat boyu her türlü sömürüye, istismara karşı savunmasız bırakırsınız. Onları eğitimle güçlendirin.”
ÖZGECAN ASLAN'IN ANNESİNİ ARAYIP BAŞSAĞLIĞI DİLEDİM
- Özgecan Aslan gaddarca ve vahşice öldürüldü, Türkiye ayağa kalktı. Siz nasıl değerlendirirsiniz bu tür korkunç olayları? Üstelik sanki gittikçe her anlamda şiddetleniyoruz, şiddet sanki sıradanlaşıyor.
Hepimiz dehşete düştük. Toplumsal bir travma yaşadık belki de bu vahşet karşısında. Allah ailesine sabır versin. Annesini arayıp başsağlığı diledim. Gerçekten çok metanetli, asil insanlar. Allah dayanma gücü versin.
Şiddet konusu tüm dünyanın kanayan yarası. Ülkemizde de özellikle son yıllarda kadına karşı şiddet olayları sıkça gündeme geliyor ne yazık ki. Bu konuda toplumsal rehabilitasyona ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Şiddeti meşru gören, özendiren hatta zaman zaman kutsallaştıran bir alt kültürün var olduğu ve toplumun belli kesimlerinde kabul gördüğü inkâr edilemez. Bunun rehabilite edilmesi lazım.
ÇOK ÇALIŞTIM VE YORULDUM
- Çok yoğun tempoyla çalışmışsınız, şimdi o tempoyu özlüyor musunuz? Ailenize daha çok vakit ayırabilir misiniz?
2002’den bu yana Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı eşi olarak hep kamuoyunun önünde olmak durumunda kaldım. Bu süreçte tek gayem bulunduğumuz mevkilerin hakkını verebilmek oldu. Daima sorumluluk duygusuyla hareket ettim. İçeride ve dışarıda insanımızı en iyi şekilde temsil etmeye çalıştım. Gerçekten çok çalıştım ve yoruldum açıkçası. Şimdi artık biraz daha ailemle, çocuklarımla ve torunlarımla vakit geçirmek istiyorum.
MUTFAĞA ÖZEL BİR İLGİM VARDI
Mutfakla da yakından ilgilendiğinizi biliyoruz. Yemek yapar mısınız?
Eskiden beri mutfağa özel bir ilgim vardı. Yıllarca ülkemizi ziyarete gelen en üst düzey zevatı ağırlamak durumunda kaldığım için bu ilgi daha da arttı. Yemeğin, mutfak kültürünün ülke tanıtımında, hatta uluslararası ilişkilerde önemli bir yeri olduğunu gördüm bu süreçte.
KENDİ EVİMİN BAHÇESİYLE YAKINDAN İLGİLENİYORUM
Derslerin yanında, özel hobileriniz var mı, nasıl dinleniyorsunuz?
Bahçeyle ilgilenmek beni çok dinlendiriyor. Cumhurbaşkanlığı döneminde hem Çankaya’daki hem de Tarabya’daki bahçelerin peyzajı ile yakından ilgilendim. Arkadaşlarımızla birlikte çok güzel peyzaj çalışmaları hayata geçirdik. Şimdi de kendi evimin bahçesiyle yakından ilgileniyorum.
Kitap okumayı çok severim. Artık okumaya daha fazla vakit ayırabiliyorum ve bu beni çok mutlu ediyor. (hürriyet)
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve First Lady Hayrünnisa Gül, yedi yıl ikamet ettikleri Çankaya Köşkü’nden 28 Ağustos 2014’te Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı olarak göreve başlamasıyla ayrıldı. Gül devir teslim töreninde yaptığı konuşmada eşine özel olarak teşekkür etti. Hayrünnisa Gül, o günlerde bazı Ak Parti mensuplarının eşine karşı aldığı tavır nedeniyle yaşadığı hayal kırıklığını dile getirmiş ve gündeme gelmişti.
Aralık 2014’te ise Boğaziçi Üniversitesi’ne kayıt yaptıran Gül, eğitimine devam ediyor.
Uzun süredir sessizliğini koruyan Hayrünnisa Gül, Al-Monitor sitesinden Riada Asimovic Akyol'un sorularını yanıtladı. İşte Hayrünnisa Gül'e sorulan sorular ve cevapları:
- Başörtüsü yasağı nedeniyle öğreniminizi yarıda bırakmak zorunda kaldınız (AİHM'e hukuk mücadelesini götürdünüz), ama şimdi Boğaziçi Üniversitesi’nde yeniden kayıt yaptırdınız, ders alıyorsunuz. 18 Kasım’da başladınız, dersler nasıl gidiyor, memnun musunuz?
Eğitim hayat boyu devam eden bir süreç. İnsanın her yaşta ve her şartta kendini geliştirebileceğine, dahası geliştirmesi gerektiğine inanıyorum.
Ülkemizin en saygın üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi’nin 150. yıl etkinliklerinden biri olarak başlatılan İkinci Bahar Akademi’yi duyduğumda çok ilgimi çekti. Zaten uzun zamandır böyle bir programa devam etmek istiyordum. Önce Psikoloji ve Güzel Sanatlar modüllerini aldım, çok memnun kaldım. Şu an Türk Siyasetine Bakış modülüne devam ediyorum. Bizzat şahidi olduğum bazı olayları ders olarak işlemek oldukça ilginç geliyor.
Üniversiteler özgür düşüncenin yeşerdiği, geliştiği yerler. Gerçi ülkemizde yakın zamana kadar üniversiteler yasaklarla anılırdı. Geçmişte bu yasaklar yüzünden benim gibi pek çok insan eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Çok şükür ki, Türkiye o günleri aştı. Bugün artık üniversitelerimizde, olması gerektiği gibi, özgürlük ortamı hâkim. Ancak kaybolan nesilleri, kaçırılan fırsatları, çekilen acıları telafi etmek mümkün değil ne yazık ki. Dilerim, bir daha asla bu özgürlük ve demokrasi ortamından geriye dönüş olmaz.
- Sanata büyük sevginiz var, Çankaya'daki çalışmalarınız çok kapsamlıymış, çok sayıda önemli eser restore edilmiş, hatta yemek estetiği ve hazırlanan yemeklerin sunumundaki zarafet meşhur olmuş. Çankaya'da olmazsa bile, bu tür faaliyetlere farklı bir şekilde devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Cumhurbaşkanı eşlerinin sorumlulukları olduğu gibi görevleri de vardır. Ben de eşimin Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı 2007-2014 yılları arasında Köşk’ün şartlarını iyileştirmek ve her açıdan Cumhurbaşkanlığı’na yaraşır bir temsil niteliği kazandırmak adına gece gündüz demeden çalıştım dersem abartmış olmam. Bütün bu söylediklerim ancak birinci elden sahiplenme ve takiple oluyor. Ben bu sahiplenmeyi gerçekten çok inanarak yaptım.
Şunu da belirtmek isterim ki, yaptığımız her işte sistem kurmaya, kurumsallaşmaya, insan yetiştirmeye ve sonraki dönemlere hafıza bırakmaya büyük özen gösterdik. Biz pek çok şeyi uzun uğraşlar neticesinde, çoğu zaman tecrübe ederek keşfetmek durumunda kaldığımız için açıkçası, bizden sonra gelenler aynı zorlukları yaşamasın ve bu birikimden istifade etsinler istedik.
Bundan sonraki süreçte de, kültür ve sanat alanındaki bu birikimimi kamu yararına kullanmaya devam edeceğim.
- Başörtülü ilk First Lady olarak Köşk’te özellikle ilk yıllarınızın kolay geçmediğini biliyoruz. Neler yaşadınız o dönemde?
Aslında Cumhurbaşkanlığı’ndan önce, 1996’da eşimin Devlet Bakanı olmasıyla birlikte başörtülü bir eş olarak ilk defa ben, devlet protokolünde aktif olarak yer almaya başladım. Dönemin Başbakanı merhum Erbakan Hoca’nın eşi rahmetli Nermin Hanım da başörtülüydü, ancak kendisi geri planda kalmayı tercih ederdi. Hatta o dönemde yurtdışından gelen heyetleri çoğu zaman Başbakan adına bizim ağırladığımızı hatırlıyorum. 2002’den itibaren de sırasıyla Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı eşi olarak karşılaştığım bütün engellere rağmen üzerime düşen görev ve sorumlulukları titizlikle yerine getirmeye çalıştım.
Hatırlayacağınız gibi, Abdullah Bey’in Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde en büyük tartışma konularından biri, benim başörtülü olmamdı. O dönemde bazı kesimler başörtülü bir First Lady’yi kabullenmek istemedi. Eşim Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da bu direnç bir anda yok olmadı elbette. Devlet geleneğinde örneği olmayan uygulamalar hayata geçirildi. Bu, hem bizim açımızdan oldukça zor ve yıpratıcı bir süreçti hem de ülkemize hiç yakışmayan görüntülere neden oluyordu. Ancak zaman içinde insanlar bizi tanıdıkça, yaptığımız doğru işleri, olaylar karşısındaki tepkilerimizi gördükçe her şey normalleşmeye başladı ve bugünkü noktaya gelindi.
KÜTÜPHANE KONUSU İÇİMDE KALAN BİR UKDE
- Adımınızı atığınız andan sonuna kadar Çankaya Köşkü için çalışıyordunuz. Uzun zamandır çok çeşitli sosyal sorumluluk projeler üzerine çalıştınız. Hayallerinizden biri Çankaya Köşkü’nde modern bir kütüphane oluşturmakmış. Gelecekte bu fikir başka bir lokasyonda gerçekleştirebilir mi?
Yapılan tüm işler arasında sosyal sorumluluk projelerimizin yeri çok ayrı tabii ki... Bu dönemde hem yurtiçinde hem de yurtdışında örnek gösterilen çok başarılı projeler hayata geçirildi. Projelerimizin hemen hemen tamamı, hedeflenenin üstünde bir başarıyla tamamlandı.
Kütüphane konusuna gelince, içimde kalan ukdelerden biridir. Çankaya Köşkü’ne modern bir kütüphane kazandırmayı çok istedim. Her türlü planlama yapılmış ve projesi hazır olmasına rağmen bazı nedenlerden dolayı hayata geçirilemedi. Bu hayalimizi, Kayseri’de kurulma çalışmaları devam eden kütüphane ve müzede gerçekleştirme imkânı bulacağız inşallah. Eski cumhurbaşkanları adına, dünyadaki örneklerine benzer, müze ve kütüphaneler kurulmasına ilişkin düzenleme, eşimin cumhurbaşkanlığı döneminde yapıldı. Bu kapsamda şu an Kayseri’de Cumhurbaşkanlığı Abdullah Gül Kütüphane ve Müzesi kuruluyor. Bu anlamda Türkiye’de bir ilk olacak.
KIZLARINIZI MUTLAKA OKUTUN
- Şimdi biraz kadınları konuşalım. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan Global Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda 142 ülke arasında Türkiye eşitlikte 125’inci sırada yer aldı. Özellikle ekonomiye katılım ve fırsat eşitsizliğinde Forum’un baktığı işgücüne katılım oranı, aynı işe eşit ücret ve toplam gelir eşitsizliği gibi veriler Türkiye’nin her daim eşitsizliğin en yüksek olduğu alanlar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Şu bir gerçek ki, ülkemizde son 20 yılda kadınlarımızın güçlendirilmesi anlamında ciddi ilerlemeler kaydedildi. Devlet ve sivil toplum kuruluşları tarafından sağlanan destek ve yapılan teşviklerle kız çocuklarımızın okullaşma oranında önemli bir artış sağlandı. İş dünyasına baktığımızda, değişik sektörlerde faaliyet gösteren çok başarılı iş kadınlarımızı görüyoruz. Dünya çapındaki birçok şirketlerimizin başında kadın patronlar, yöneticiler var. Çalışan, üreten kadınlarımızın sayısı gün geçtikçe artıyor. Yıllardır evlerinin içinde çalışıp didinen ve yeterli imkâna sahip olmayan kadınlarımız artık mikro kredilerle, İş Geliştirme Merkezleriyle kendiişlerini kuruyorlar; iş sahibi oluyorlar. Her alanda başarılı kadınlarımız var: Öğretim üyeleri, bilim kadınları, hukukçular, diplomatlar, siyasetçiler, doktorlar, öğretmenler... Ancak gelinen bu nokta yeterli mi? Elbette ki değil.
Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde de kadının güçlendirilmesi konusunda hala kat edilmesi gereken uzun ve zorlu bir mesafe var. Bu da bir gerçek. Alınan tüm tedbirlere rağmen kadınlar hala eğitim imkânlarından hak ettikleri ölçüde faydalanamıyor. Eğitim alamayan kadınların çalışma hayatına eşit payla katılmalarını; siyaset ve bürokraside karar mekanizmalarında etkin şekilde rol almalarını beklemek gerçekçi değil elbette. Aslında kadın sorunları dönüp dolaşıp tek bir meseleye dayanıyor, o da eğitim…
Ben bu konuda da kadınların gücüne inanıyorum ve yıllardır ailelere, özellikle de ailenin temel taşı olan annelere sesleniyorum: “Çocuklarınızı okutun, hele kızlarınızı mutlaka okutun. Onlara bırakacağınız en büyük miras, iyi bir eğitim olacaktır. Ancak eğitimle onları hayata hazırlayabilir; gelecekte karşılaşacakları zorluklara dayanıklı hale getirebilirsiniz. Kızlarınızı okutmazsanız onları hayat boyu her türlü sömürüye, istismara karşı savunmasız bırakırsınız. Onları eğitimle güçlendirin.”
ÖZGECAN ASLAN'IN ANNESİNİ ARAYIP BAŞSAĞLIĞI DİLEDİM
- Özgecan Aslan gaddarca ve vahşice öldürüldü, Türkiye ayağa kalktı. Siz nasıl değerlendirirsiniz bu tür korkunç olayları? Üstelik sanki gittikçe her anlamda şiddetleniyoruz, şiddet sanki sıradanlaşıyor.
Hepimiz dehşete düştük. Toplumsal bir travma yaşadık belki de bu vahşet karşısında. Allah ailesine sabır versin. Annesini arayıp başsağlığı diledim. Gerçekten çok metanetli, asil insanlar. Allah dayanma gücü versin.
Şiddet konusu tüm dünyanın kanayan yarası. Ülkemizde de özellikle son yıllarda kadına karşı şiddet olayları sıkça gündeme geliyor ne yazık ki. Bu konuda toplumsal rehabilitasyona ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Şiddeti meşru gören, özendiren hatta zaman zaman kutsallaştıran bir alt kültürün var olduğu ve toplumun belli kesimlerinde kabul gördüğü inkâr edilemez. Bunun rehabilite edilmesi lazım.
ÇOK ÇALIŞTIM VE YORULDUM
- Çok yoğun tempoyla çalışmışsınız, şimdi o tempoyu özlüyor musunuz? Ailenize daha çok vakit ayırabilir misiniz?
2002’den bu yana Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı eşi olarak hep kamuoyunun önünde olmak durumunda kaldım. Bu süreçte tek gayem bulunduğumuz mevkilerin hakkını verebilmek oldu. Daima sorumluluk duygusuyla hareket ettim. İçeride ve dışarıda insanımızı en iyi şekilde temsil etmeye çalıştım. Gerçekten çok çalıştım ve yoruldum açıkçası. Şimdi artık biraz daha ailemle, çocuklarımla ve torunlarımla vakit geçirmek istiyorum.
MUTFAĞA ÖZEL BİR İLGİM VARDI
Mutfakla da yakından ilgilendiğinizi biliyoruz. Yemek yapar mısınız?
Eskiden beri mutfağa özel bir ilgim vardı. Yıllarca ülkemizi ziyarete gelen en üst düzey zevatı ağırlamak durumunda kaldığım için bu ilgi daha da arttı. Yemeğin, mutfak kültürünün ülke tanıtımında, hatta uluslararası ilişkilerde önemli bir yeri olduğunu gördüm bu süreçte.
KENDİ EVİMİN BAHÇESİYLE YAKINDAN İLGİLENİYORUM
Derslerin yanında, özel hobileriniz var mı, nasıl dinleniyorsunuz?
Bahçeyle ilgilenmek beni çok dinlendiriyor. Cumhurbaşkanlığı döneminde hem Çankaya’daki hem de Tarabya’daki bahçelerin peyzajı ile yakından ilgilendim. Arkadaşlarımızla birlikte çok güzel peyzaj çalışmaları hayata geçirdik. Şimdi de kendi evimin bahçesiyle yakından ilgileniyorum.
Kitap okumayı çok severim. Artık okumaya daha fazla vakit ayırabiliyorum ve bu beni çok mutlu ediyor. (hürriyet)
Hamile kadının bebeğini çaldılar!
ABD'nin Colorado eyaletinde saldırıya uğrayan hamile bir kadının karnındaki bebek çalınmak istendi. Saldırı sonrası bebek hayatını kaybederken, karnı kesilen annenin hayatta olduğu belirtildi.
ABD'nin Colorado eyaletine bağlı Longmont kasabasında kan dorduran bir cinayet işlendi. Seri ilan sitesi "Craigslist" üzerinden bebek elbiseleri satan bir kadının evine giden 26 yaşındaki hamile anne saldırıya uğradı.
Dün yerel saatle 14.45'te gerçekleşen saldırıda, 34 yaşındaki saldırgan kadın bıçakla hamile annenin karnını keserek, bebeğini almaya çalıştı.
Saldırgan, anne karnından bebeği aldıktan sonra kaçmaya çalıştı. Karnı yarılarak bebeği çalınan anne ise, 911'den istenen yardım sonrası hastaneye kaldırıldı. Talihsiz kadın hastanede yaşam mücadelesi verirken, bebeğin hayatını kaybettiği belirtildi.
ABD polisi, saldırganı da kadının ameliyat edildiği hastanede gözaltına aldı. Saldırgan birinci dereceden cinayete teşebbüsten yargılanacak. Saldırganın bebeği hastaneye götürerek, düşük yaptığını iddia ettiği ifade edildi.
ABD polisi saldırın nedeni hakkında ise henüz bir açıklama yapmadı.
ABD'nin Colorado eyaletine bağlı Longmont kasabasında kan dorduran bir cinayet işlendi. Seri ilan sitesi "Craigslist" üzerinden bebek elbiseleri satan bir kadının evine giden 26 yaşındaki hamile anne saldırıya uğradı.
Dün yerel saatle 14.45'te gerçekleşen saldırıda, 34 yaşındaki saldırgan kadın bıçakla hamile annenin karnını keserek, bebeğini almaya çalıştı.
Saldırgan, anne karnından bebeği aldıktan sonra kaçmaya çalıştı. Karnı yarılarak bebeği çalınan anne ise, 911'den istenen yardım sonrası hastaneye kaldırıldı. Talihsiz kadın hastanede yaşam mücadelesi verirken, bebeğin hayatını kaybettiği belirtildi.
ABD polisi, saldırganı da kadının ameliyat edildiği hastanede gözaltına aldı. Saldırgan birinci dereceden cinayete teşebbüsten yargılanacak. Saldırganın bebeği hastaneye götürerek, düşük yaptığını iddia ettiği ifade edildi.
ABD polisi saldırın nedeni hakkında ise henüz bir açıklama yapmadı.
CHP'li vekilden seçim vaadi: Survivor kaldırılacak..
CHP İstanbul Milletvekili Adayı Kazım Bilgen, kaıldığı "Medya Toplumu" konulu söyleşide çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Adayı İsmar Yönetim Kurulu Başkanı Kazım Bilgen, medyanın toplum üzerindeki olumsuz etkilerinden bahsederken çok çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Bilgen, ” Ahlaki çöküntü, din üzerinden, medya üzerinden sanki gelişmeymiş gibi pompalanıyor. İnsanlar birbirlerinin kuyusunu nasıl kazarım tarzı programlarla ilgilenirken düşünemiyor ve üretemiyor. Gerekirse Survivor bile yayından kaldırılır” dedi.
Katıldığı “Medya Toplumu” konulu söyleşide yöneltilen bir soruya “Gerekirse Survivor bile yayından kaldırılır. Yaratılan medya toplumu, yurt içindeki iktidar dayatmasının ve uluslararası finansın eseridir” diye cevap veren Kazım Bilgen kredilendirme esaretini de yasal çözümlerle bitireceklerini iddia etti.
“MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YASAKLANDIĞI BİR SÜREÇTE…”
Her toplumsal patlamanın, en az 4 saat süren televizyon programlarıyla her gün söndürüldüğünü ve üzerinin örtüldüğünü belirten Kazım Bilgen; “Ahlaki çöküntü, din üzerinden, medya üzerinden sanki gelişmeymiş gibi pompalanıyor. İnsanlar birbirlerinin kuyusunu nasıl kazarım tarzı programlarla ilgilenirken düşünemiyor ve üretemiyor. Diyeceksiniz ki yasak çözüm mü? Düzenleme getirilecek, gerekirse “Survivor”, “Bu Tarz Benim” gibi programlar yayınlardan kaldırılacak. Mustafa Kemal Atatürk’ün yasaklandığı bir süreçte, bilinci uyuşturan formatlar meydanda at oynatırken, üretimin yeniden sağlanabilmesi için, asıl; düşünmenin önüne geçen her şeyin hukuksal ve toplumsal ayarı verilmelidir. Bunun için gereken siyasi ve hukuki ne kadar çözüm varsa hepsini uygulamak için çalışıyoruz” dedi.
Ekonomi alanındaki çözümleri ve toplumsal sorunlara cesaretli yaklaşımları ile dikkat çeken İsmar Yönetim Kurulu Başkanı Kazım Bilgen, üretimi engelleyen unsurlarla ilgili katı çözümlerin gerektiğini savundu. İnanç siyasetinin ve medya gücünün yoğun baskı unsuru olarak kullanıldığı ortamda çözümlerin yine de olduğunu belirten Bilgen; “Dünyada birçok devletin genel ahlak yapısını korumak üzere gereken atılımları siyasi ve hukuki olarak gerçekleştirdiği günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin her şeyden önce yeni bir ahlaki silkelenmeye ihtiyacı var. ‘Her şey zaten kötü biraz eğlenelim’ mantığıyla toplum, birbirlerinin kuyusunu kazdıkları figürlerin programlarını seyretmeye yönlendiriliyor. Alt yapısı olmayan jüriler arabesk şarkıları ve söylemleri öğütlüyor. Evlenme kandırmacası ile ‘para kazanamıyorsan yuvan da olmaz’ umutsuzluğuna sürükleniyor. Hadislerle peygamberimiz, iğrenç bir marketing malzemesi yapılıyor. Süre ve içerik olarak çok fazla zamanımızı çalan bu programların, toplum üretimi ve ahlakı paydasında, yeniden düzenlenmesi hatta gerekirse yayınlarına müsaade edilmemesi şart. Bu, yasakçı değil toplum yararına otokontrolü sağlayıcı siyasi çözümlerle gerçekleşir. Adalet ve Kalkınma eğer hedefse, parti adı olarak kandırmacanın ötesine geçememiş hatta adı Yolsuzluk ve Çöküş olmuştur” dedi. (medyafaresi.com.tr)
18 Mart 2015 Çarşamba
Tecavüz mağduru kızdan yürek sızlatan mektup!
Yaşadıklarıyla herkesi ağlatan tecavüz mağduru Z.C.’nin beraat kararını veren hakime mektup yazdığı ortaya çıktı. Küçük kız, ‘İlişkide rıza var’ diyen hakime ‘15 yaşında 38 kiloydum. Gücüm nasıl yetsin?’ diye sordu.
Karaman'da 15 yaşındaki Z.C.'ye tecavüz ettiği iddia edilen 8 şüphelinin "İlişkide rıza olduğu" gerekçesiyle beraat etmesi vicdanları sızlattı. Mahkemede kendini ifade edemeyen Z.C.’nin davanın hakimine, "Hakim Amca" diye başlayan bir mektup yazdığı ortaya çıktı. Mektupta, Z.C. duygularını şöyle anlatıyor: Hâkim amca ben yaşadıklarımı utandığım için bir de polisler ve siz bana inanmıyor gibi davrandığınız, alay ettiğiniz için anlatamıyorum. Her erkeğin bana tecavüz edeceğini sanıyor, korkuyorum. Hakimsin bir daha bana bağırma. Beni azarlamayın. 15 yaşında 38 kilo bir kızım. Benim gücüm bu adama yetmez ki karşı koyup onu yeneyim. Polisler de siz de beni suçladınız. 'Neden karşı koymadın' diye. Bu adamın benim üç katım kilosu ve gücü var. Bir erkekle benim gücümü nasıl bir tutuyorsunuz.
SİZİ VİCDANINIZLA BAŞ BAŞA BIRAKIYORUM
Z.C. mektubunu şu sözlerle bitirdi: Canlı cenaze gibiydim. Tek düşündüğüm bir an önce ölmekti. İntihar edecektim, beceremedim. Bu son ifademdir. Bana inanmayan dalga geçer gibi davranan aşağılayan mahkemenize gelmeyeceğim. Sizi adalet ve vicdanınızla baş başa bırakıyorum.
Kaynak: Akşam
Karaman'da 15 yaşındaki Z.C.'ye tecavüz ettiği iddia edilen 8 şüphelinin "İlişkide rıza olduğu" gerekçesiyle beraat etmesi vicdanları sızlattı. Mahkemede kendini ifade edemeyen Z.C.’nin davanın hakimine, "Hakim Amca" diye başlayan bir mektup yazdığı ortaya çıktı. Mektupta, Z.C. duygularını şöyle anlatıyor: Hâkim amca ben yaşadıklarımı utandığım için bir de polisler ve siz bana inanmıyor gibi davrandığınız, alay ettiğiniz için anlatamıyorum. Her erkeğin bana tecavüz edeceğini sanıyor, korkuyorum. Hakimsin bir daha bana bağırma. Beni azarlamayın. 15 yaşında 38 kilo bir kızım. Benim gücüm bu adama yetmez ki karşı koyup onu yeneyim. Polisler de siz de beni suçladınız. 'Neden karşı koymadın' diye. Bu adamın benim üç katım kilosu ve gücü var. Bir erkekle benim gücümü nasıl bir tutuyorsunuz.
SİZİ VİCDANINIZLA BAŞ BAŞA BIRAKIYORUM
Z.C. mektubunu şu sözlerle bitirdi: Canlı cenaze gibiydim. Tek düşündüğüm bir an önce ölmekti. İntihar edecektim, beceremedim. Bu son ifademdir. Bana inanmayan dalga geçer gibi davranan aşağılayan mahkemenize gelmeyeceğim. Sizi adalet ve vicdanınızla baş başa bırakıyorum.
Kaynak: Akşam
Özgecan'ın katil zanlılarından yeni ifadeler
Mersin'in Tarsus ilçesinde öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ın katil zanlılarının tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. Cinayet zanlısı Ahmet Suphi A, "Adalet sizsiniz. Siz ne karar verirseniz boynum kıldan incedir" ifadesinde bulundu.
"Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme" suçundan tutuklanan Ahmet Suphi A, Necmettin A. ile Fatih G'nin tutukluluk halinin devamı için soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısı Tarsus Sulh Ceza Hakimliği'ne başvurdu. Mahkemece ilgili talep, Adana'daki cezaevinde kalan Ahmet Suphi A, Gaziantep'deki cezaevinde bulunan baba Necmettin A. ile Osmaniye'deki cezaevinde kalan Fatih G'ye Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) kanalıyla okundu.
Savunmaları istenen cinayet zanlısı Ahmet Suphi A, "Adalet sizsiniz. Siz ne karar verirseniz boynum kıldan incedir" derken, Fatih G. ise "Adalet yerini bulsun" diye konuştu. Suçu olmadığını iddia eden baba Necmettin A. ise "Benim hiçbir suçum yok. Hiçbir şey görmedim. Suçsuz yere yatıyorum. Serbest bırakılmamı talep ediyorum" dedi.
Zanlıların dinlenmesinin ardından geçmişte verdikleri ifadelerde, delillerde ve adli tıp kurumu raporlarında kuvvetli suç şüphesinin anlaşılması ile suçun "katalog suçlardan" oluşu, suç nedeniyle toplumda oluşan infial ile tutuklama sebeplerinde bir değişiklik olmaması nedeniyle zanlıların tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. (hürriyet.com.tr)
"Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme" suçundan tutuklanan Ahmet Suphi A, Necmettin A. ile Fatih G'nin tutukluluk halinin devamı için soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısı Tarsus Sulh Ceza Hakimliği'ne başvurdu. Mahkemece ilgili talep, Adana'daki cezaevinde kalan Ahmet Suphi A, Gaziantep'deki cezaevinde bulunan baba Necmettin A. ile Osmaniye'deki cezaevinde kalan Fatih G'ye Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) kanalıyla okundu.
Savunmaları istenen cinayet zanlısı Ahmet Suphi A, "Adalet sizsiniz. Siz ne karar verirseniz boynum kıldan incedir" derken, Fatih G. ise "Adalet yerini bulsun" diye konuştu. Suçu olmadığını iddia eden baba Necmettin A. ise "Benim hiçbir suçum yok. Hiçbir şey görmedim. Suçsuz yere yatıyorum. Serbest bırakılmamı talep ediyorum" dedi.
Zanlıların dinlenmesinin ardından geçmişte verdikleri ifadelerde, delillerde ve adli tıp kurumu raporlarında kuvvetli suç şüphesinin anlaşılması ile suçun "katalog suçlardan" oluşu, suç nedeniyle toplumda oluşan infial ile tutuklama sebeplerinde bir değişiklik olmaması nedeniyle zanlıların tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. (hürriyet.com.tr)
17 Mart 2015 Salı
İlker Başbuğ Atatürk'süz Çanakkale anmalarına isyan etti
Genelkurmay eski Başkanlarından Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Atatürk'süz Çanakkale savaşı anmalarını eleştirdi.
Genelkurmay Başkanlığı döneminde de, askeri tarihe olan ilgisiyle dikkat çeken Başbuğ, yarın yapılacak Çanakkale Savaşı'nın 100. yıldönümü anmalarının hemen öncesinde Twitter'dan yayınladığı mesajlarda, Çanakkale destanının "her karesinde Gazi Mustafa Kemal'in olduğunu" vurgulayarak, "Bunları bilmemek bilgisizlikdir. Peki, bilerek görmezlikten gelmeye ne denir?" ifadesini kullandı.
İlker Başbuğ'un Çanakkale mesajları şöyle;
"Çanakkale destanının 100. yıl dönümünü yürekten kutlarım. Bu destanın her karesinde Gazi Mustafa Kemal vardır. 19 Şubat 1915'te İngiliz ve Fransız Donanması boğazın dış tabyalarına saldırdı. Daha sonra da Seddülbahir'e asker çıkardılar. Bu hamleyi önceden tahmin eden ve ona göre hazırlık yapan Yarbay Mustafa Kemal düşmana emrindeki 26. Alay ile müdahale etti. Bunları bilmemek bilgisizlikdir. Peki, bilerek görmezlikten gelmeye ne denir? Çanakkale şehitleri ve gazileri; mekanınız cennet olsun"
İlker Başbuğ Çanakkale'yle ilgili şu mesajları paylaştı.
- "Çanakkale destanının 100. yıl dönümünü yürekten kutlarım. Bu destanın her karesinde Gazi Mustafa Kemal vardır"
- 19 Şubat 1915'te İngiliz ve Fransız Donanması boğazın dış tabyalarına saldırdı. Daha sonra da Seddülbahir'e asker çıkardılar
-"Bu hamleyi önceden tahmin eden ve ona göre hazırlık yapan Yarbay Mustafa Kemal düşmana emrindeki 26. Alay ile müdahale etti"
-"Bunları bilmemek bilgisizlikdir. Peki, bilerek görmezlikten gelmeye ne denir? Çanakkale şehitleri ve gazileri; mekanınız cennet olsun"
(hürriyet.com.tr)
Genelkurmay Başkanlığı döneminde de, askeri tarihe olan ilgisiyle dikkat çeken Başbuğ, yarın yapılacak Çanakkale Savaşı'nın 100. yıldönümü anmalarının hemen öncesinde Twitter'dan yayınladığı mesajlarda, Çanakkale destanının "her karesinde Gazi Mustafa Kemal'in olduğunu" vurgulayarak, "Bunları bilmemek bilgisizlikdir. Peki, bilerek görmezlikten gelmeye ne denir?" ifadesini kullandı.
İlker Başbuğ'un Çanakkale mesajları şöyle;
"Çanakkale destanının 100. yıl dönümünü yürekten kutlarım. Bu destanın her karesinde Gazi Mustafa Kemal vardır. 19 Şubat 1915'te İngiliz ve Fransız Donanması boğazın dış tabyalarına saldırdı. Daha sonra da Seddülbahir'e asker çıkardılar. Bu hamleyi önceden tahmin eden ve ona göre hazırlık yapan Yarbay Mustafa Kemal düşmana emrindeki 26. Alay ile müdahale etti. Bunları bilmemek bilgisizlikdir. Peki, bilerek görmezlikten gelmeye ne denir? Çanakkale şehitleri ve gazileri; mekanınız cennet olsun"
İlker Başbuğ Çanakkale'yle ilgili şu mesajları paylaştı.
- "Çanakkale destanının 100. yıl dönümünü yürekten kutlarım. Bu destanın her karesinde Gazi Mustafa Kemal vardır"
- 19 Şubat 1915'te İngiliz ve Fransız Donanması boğazın dış tabyalarına saldırdı. Daha sonra da Seddülbahir'e asker çıkardılar
-"Bu hamleyi önceden tahmin eden ve ona göre hazırlık yapan Yarbay Mustafa Kemal düşmana emrindeki 26. Alay ile müdahale etti"
-"Bunları bilmemek bilgisizlikdir. Peki, bilerek görmezlikten gelmeye ne denir? Çanakkale şehitleri ve gazileri; mekanınız cennet olsun"
(hürriyet.com.tr)
Etiketler:
Atatürk,
haber,
İlker Başbuğ,
twitter
İşte Adli Tıp'ın Özgecan Aslan raporu
Adli Tıp Kurumu'nun Özgecan Arslan'ın katledilmesiyle ilgili raporu tamamlandı: Ceset tanınmayacak şekilde yanmış. Cinsel saldırı bulgusuna ulaşılamadı, Özgecan'ın tırnaklarında zanlı Suphi Altındöken'in DNA'sı çıktı.
Radikal'den İsmail Saymaz'ın haberine göre Mersin Tarsus'ta vahşi şekilde öldürülerek cesedi yakılan Özgecan Arslan’ın muayene işlemi sırasında kimliğinin tespit edilemediği ortaya çıktı. Tutanakta “Ceset aşırı derecede yanmış olduğundan kimlik tespit edilemedi” deniliyor. Cesetin tespiti için kıl, kan ve doku örneklerini değerlendiren Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı biyoljik raporla birlikte cesedin Özgecan’a ait olduğunu tespit edildi. Bu arada, cinsel saldırı bulgusuna ulaşılmazken; Özgecan’ın ellerinde ve tırnaklarında saldırgan Suphi Altındöken’in DNA’sı çıktı. Prof. Dr. Ümit Biçer, bu bulguların Özgecan’la saldırgan arasında bir boğuşmaya delil olduğunu söylüyor.
Ölü Muayene Tutanağına göre Özgecan Arslan’ın cesedi, gelen ihbar üzerine 13 Şubat’ta saat 08.37’de Alman Mezarlığı mevkisinde bulunan eski asfalt yola 250 metre mesafede bulundu. Savcı Hakan Gökalp Uçan saat 09.30’da olay yerine gelerek, inceleme yaptı. Tutanağa göre “Cesedin tali yolun aşağısındaki yarda yanmış halde olduğu görüldü.” Arslan’ın sırtüstü yattığı belirtilerek, “Vücut bütünlüğünün tam olmadığı görülmüştür” denildi. Daha sonra ceset muayene işlemi için Tarsus Devlet Hastanesi’ne getirildi.
CESET YANIK OLDUĞUNDAN KİMLİĞİ SAPTANAMAMIŞ
Tutanağa göre, Özgecan Arslan’a ait cesedin kimlik tespiti yapılamadı. Tutanakta, “Her ne kadar 22 yaşında olan Özgecan Arslan’ın kayıp olduğunun kolluk güçlerine bildirildiği, bu yönde çalışmalar yapıldığı anlaşılsa da ceset aşırı derecede yanmış olduğundan, yanığın kemiklere kadar inerek, kemikleri ortaya çıkardığı görüldüğünden kimlik tespit edilemedi” denildi. Cesedin dış muayenesi bakımından da “Aşırı derecede cilt altı ve kemik dokusuna kadar bütün vücut yanık olduğundan dolayı harici muayene yapılamamıştır” ifadeleri kullanıldı. Bu nedenle cesedin kimliğinin tespiti için kıl, kan ve doku örnekleri üzerinden yakınlarıyla karşılaştırmak üzere DNA örneği çıkartılmasına, cinsel saldırı emaresinin olup olmadığının tespiti için de ceset üzerinde başka şahıslara ait kıl, kan ve sperm olup olmadığının araştırılmasına karar verildi. Bunun üzerine örnekler, Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı Biyolojik İhtisas Dairesi Başkanlığı’na gönderildi.
BOĞUŞMA İZLERİ VAR
Adli Tıp Kurumu’nun 27 Şubat’ta hazırladığı raporu savcılığa sundu. Raporda cesedin Özgecan Arslan’a ait olduğu, DNA’sının yüzde 99,9 oranında annesi Songül Arslan’la uyumlu olduğu saptandı. Böylece cesedin Özgecan Arslan’a ait olduğu kesinlik kazandı. Cinsel saldırı iddiasına ilişkin Özgecan Arslan’ın genital ve anal bölgesinde herhangi bir sperm örneğine rastlanmadı. Ancak Özgecan Arslan’ın kesik ellerinde ve tırnaklarında Suphi Altındöken’e ait DNA’lar bulundu. Altındöken’in elinde de Özgecan Arslan’a ait DNA’lar tespit edildi.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Ümit Biçer, bu bulgular ışığında Özgecan Arslan ile Suphi Altındöken arasında bir boğuşma yaşandığını belirterek, “Sanığın çocukla mücadelesini gösteren bir durum var. Bir boğuşmanın varlığını düşündürüyor. Ama tecavüz konusunda konusunda bir şey söylemek mümkün değil” diye konuştu.
Radikal'den İsmail Saymaz'ın haberine göre Mersin Tarsus'ta vahşi şekilde öldürülerek cesedi yakılan Özgecan Arslan’ın muayene işlemi sırasında kimliğinin tespit edilemediği ortaya çıktı. Tutanakta “Ceset aşırı derecede yanmış olduğundan kimlik tespit edilemedi” deniliyor. Cesetin tespiti için kıl, kan ve doku örneklerini değerlendiren Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı biyoljik raporla birlikte cesedin Özgecan’a ait olduğunu tespit edildi. Bu arada, cinsel saldırı bulgusuna ulaşılmazken; Özgecan’ın ellerinde ve tırnaklarında saldırgan Suphi Altındöken’in DNA’sı çıktı. Prof. Dr. Ümit Biçer, bu bulguların Özgecan’la saldırgan arasında bir boğuşmaya delil olduğunu söylüyor.
Ölü Muayene Tutanağına göre Özgecan Arslan’ın cesedi, gelen ihbar üzerine 13 Şubat’ta saat 08.37’de Alman Mezarlığı mevkisinde bulunan eski asfalt yola 250 metre mesafede bulundu. Savcı Hakan Gökalp Uçan saat 09.30’da olay yerine gelerek, inceleme yaptı. Tutanağa göre “Cesedin tali yolun aşağısındaki yarda yanmış halde olduğu görüldü.” Arslan’ın sırtüstü yattığı belirtilerek, “Vücut bütünlüğünün tam olmadığı görülmüştür” denildi. Daha sonra ceset muayene işlemi için Tarsus Devlet Hastanesi’ne getirildi.
CESET YANIK OLDUĞUNDAN KİMLİĞİ SAPTANAMAMIŞ
Tutanağa göre, Özgecan Arslan’a ait cesedin kimlik tespiti yapılamadı. Tutanakta, “Her ne kadar 22 yaşında olan Özgecan Arslan’ın kayıp olduğunun kolluk güçlerine bildirildiği, bu yönde çalışmalar yapıldığı anlaşılsa da ceset aşırı derecede yanmış olduğundan, yanığın kemiklere kadar inerek, kemikleri ortaya çıkardığı görüldüğünden kimlik tespit edilemedi” denildi. Cesedin dış muayenesi bakımından da “Aşırı derecede cilt altı ve kemik dokusuna kadar bütün vücut yanık olduğundan dolayı harici muayene yapılamamıştır” ifadeleri kullanıldı. Bu nedenle cesedin kimliğinin tespiti için kıl, kan ve doku örnekleri üzerinden yakınlarıyla karşılaştırmak üzere DNA örneği çıkartılmasına, cinsel saldırı emaresinin olup olmadığının tespiti için de ceset üzerinde başka şahıslara ait kıl, kan ve sperm olup olmadığının araştırılmasına karar verildi. Bunun üzerine örnekler, Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı Biyolojik İhtisas Dairesi Başkanlığı’na gönderildi.
BOĞUŞMA İZLERİ VAR
Adli Tıp Kurumu’nun 27 Şubat’ta hazırladığı raporu savcılığa sundu. Raporda cesedin Özgecan Arslan’a ait olduğu, DNA’sının yüzde 99,9 oranında annesi Songül Arslan’la uyumlu olduğu saptandı. Böylece cesedin Özgecan Arslan’a ait olduğu kesinlik kazandı. Cinsel saldırı iddiasına ilişkin Özgecan Arslan’ın genital ve anal bölgesinde herhangi bir sperm örneğine rastlanmadı. Ancak Özgecan Arslan’ın kesik ellerinde ve tırnaklarında Suphi Altındöken’e ait DNA’lar bulundu. Altındöken’in elinde de Özgecan Arslan’a ait DNA’lar tespit edildi.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Ümit Biçer, bu bulgular ışığında Özgecan Arslan ile Suphi Altındöken arasında bir boğuşma yaşandığını belirterek, “Sanığın çocukla mücadelesini gösteren bir durum var. Bir boğuşmanın varlığını düşündürüyor. Ama tecavüz konusunda konusunda bir şey söylemek mümkün değil” diye konuştu.
14 Mart 2015 Cumartesi
Eskişehir'de sokak köpekleri kadını parçaladı
Eskişehir'de, sokak köpekleri tarafından parçalanmış kadın cesedi bulundu.
Alınan bilgiye göre, Batıkent Mahallesi Binay Sokağı'nda sabah yürüyüşe çıkan kişi, tarlada çok sayıda köpeğin bir şey yediğini fark etti. Köpeklerin yanına doğru yaklaşan vatandaş, hayvanların arasında ceset görünce polis ekiplerine haber verdi.
Olay yerine gelen polis ekipleri, cesedin 30 yaşındaki Erinç Pütün'e ait olduğunu belirledi. Çevrede araştırma yapan ekipler, kadının çantası ve giysilerine ait parçalar buldu.
Köpekler tarafından öldürüldüğü tespit edilen Pütün'ün cesedi, otopsi için Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi morguna gönderildi.
Alınan bilgiye göre, Batıkent Mahallesi Binay Sokağı'nda sabah yürüyüşe çıkan kişi, tarlada çok sayıda köpeğin bir şey yediğini fark etti. Köpeklerin yanına doğru yaklaşan vatandaş, hayvanların arasında ceset görünce polis ekiplerine haber verdi.
Olay yerine gelen polis ekipleri, cesedin 30 yaşındaki Erinç Pütün'e ait olduğunu belirledi. Çevrede araştırma yapan ekipler, kadının çantası ve giysilerine ait parçalar buldu.
Köpekler tarafından öldürüldüğü tespit edilen Pütün'ün cesedi, otopsi için Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi morguna gönderildi.
Seçmen listeleri askıya çıktı
7 Haziran'da yapılacak genel seçimler için seçmen listeleri bugün muhtarlıklarda askıya çıktı. Listeler, 14 gün askıda kalacak.
Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) açıkladığı seçim takvimi kapsamında, yurt içi ve yurt dışı seçmen listeleri saat 08.00'den itibaren askıya çıktı. YSK'nın internet sitesinden de sorgulanabilecek olan seçmen bilgileri bugünden itibaren muhtarlıklarda askıda. Seçmen listeleri 27 Mart'a kadar askıda kalacak.
Bakırköy Osmaniye Mahallesi muhtarı Serdar Uzunoğlu, sabah erken saatlerde listeleri hazırladığını ancak tatil günü olduğu için vatandaşların çok fazla gelmediğini söyledi. Muhtar Uzunoğlu, "Listeleri masaya koydum çünkü yaşlı insanlarımız var. Onlar gelip oturarak listeyi kontrol etsinler." dedi.
Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) açıkladığı seçim takvimi kapsamında, yurt içi ve yurt dışı seçmen listeleri saat 08.00'den itibaren askıya çıktı. YSK'nın internet sitesinden de sorgulanabilecek olan seçmen bilgileri bugünden itibaren muhtarlıklarda askıda. Seçmen listeleri 27 Mart'a kadar askıda kalacak.
Bakırköy Osmaniye Mahallesi muhtarı Serdar Uzunoğlu, sabah erken saatlerde listeleri hazırladığını ancak tatil günü olduğu için vatandaşların çok fazla gelmediğini söyledi. Muhtar Uzunoğlu, "Listeleri masaya koydum çünkü yaşlı insanlarımız var. Onlar gelip oturarak listeyi kontrol etsinler." dedi.
En büyük hedef Emirgan
Emlak Konut GYO’un geçen yıl Özelleştirme İdaresi’nden 1 milyar 5 milyon 522 bin liraya satın aldığı İstanbul İstinye’deki arsanın ihalesini Tahincioğlu Gayrimenkul kazandı.
3 Mart’ta ilk oturumu yapılan ve 8 teklif sunulan ihalenin ikinci ve son oturumu dün gerçekleşti. 4 firmanın teklif sunduğu ihalede 3 tur açık arttırma yapıldıktan sonra kapalı zarf ile teklifler alındı. Tahincioğlu Gayrimenkul - Tahincioğlu Yapı - Nida İnşaat İş Ortaklığı 158 dönüm arsa için satış toplam geliri olarak 3 milyar 672 milyon verdi. İş ortaklığı bu fiyatın yüzde 51.1’ini Emlak Konut’a teklif etti. Şirket, Emlak Konut’a 1 milyar 876 milyon 392 bin lira ödeyecek. Bu rakam bugüne kadar Emlak Konut’un en yüksek arsa geliri olacak. Emlak Konut, geçen yıl ihalesi yapılan İstanbul Zeytinburnu arsasından da 1 milyar 568 milyon 800 bin lira gelir sağlamıştı.
Kazlıçeşme’den sonra en fazla geliri İstinye’deki arsalarından sağlayacaklarını belirten Emlak Konut GYO Genel Müdürü Murat Kurum, “1.8 milyarlık teklif hem Emlak Konut adına hem de gayrimenkul sektörü adına önemli bir gelişme” dedi. Emirgan Korusu’na komşu arsada yapılaşma olması tartışma yaratmış, Mimarlar Odası ihaleye karşı çıkmıştı. Bölge ve İstanbul siluetine zarar vermeyeceklerini belirten Kurum ise şunları söyledi: “Zemin artı 2 kat olarak yapılaşma olacak. Projede turizm tesisi, apart oteller, konut ve alışveriş birimleri yer alacak. Ayrıca arsa içinde yaklaşık 50 dönüm yeşil alan olarak planladı. Bir de okul yapılacak.” Kurum, yıl içinde projelendirme çalışmaları olacağını, 2016 başında ise inşaat çalışmalarının başlayacağını kaydetti. Tahincioğlu Gayrimenkul ise az katlı yapılardan oluşan ve çevreye saygılı otel ve apart otel projesi planlandıklarını açıkladı.
4 şirket çekildi
İHALENİN ilk oturumuna katılan Durmaz İnşaat - Egemen İnşaat İş Ortaklığı, İzka Gayrimenkul, Bema İnşaat - Osmanbey Emlak İş Ortaklığı, Maksem Yapı ihaleden çekildi. İlk oturumda arsaya en yüksek teklif, Esad’a karşı muhalifleri desteklediği için Suriye’den ayrılmak zorunda kalan Urbacon’un sahibi El Hayat’tan gelmişti. Sonuç olarak; ihalede en iyi ikinci teklif, arsa satış geliri için 3 milyar 200 milyon lira ve bunun yüzde 52.1’ini yani 1 milyar 667 milyon 200 bin lirasını Emlak Konut’a ödemeyi teklif eden Teknik Yapı-Emay İnşaat İş Ortaklığı’ndan geldi.
İstinye Bayırı Katar Caddesi oldu
İBB Meclisi’nin mart ayı toplantılarının son oturumuna cadde ve sokak isimleri değişikliği damgasını vurdu. İstanbul’da Sarıyer ilçe sınırları içinde kalan meşhur İstinye Bayırı Caddesi’nin ismi Katar Caddesi oldu. CHP’lilerin karşı çıkmasına karşın Ak Partililerin oylarıyla kabul edilen rapor doğrultusunda 3.5 kilometre uzunluğundaki caddesinin adı Katar Caddesi olarak değiştirildi.
3 Mart’ta ilk oturumu yapılan ve 8 teklif sunulan ihalenin ikinci ve son oturumu dün gerçekleşti. 4 firmanın teklif sunduğu ihalede 3 tur açık arttırma yapıldıktan sonra kapalı zarf ile teklifler alındı. Tahincioğlu Gayrimenkul - Tahincioğlu Yapı - Nida İnşaat İş Ortaklığı 158 dönüm arsa için satış toplam geliri olarak 3 milyar 672 milyon verdi. İş ortaklığı bu fiyatın yüzde 51.1’ini Emlak Konut’a teklif etti. Şirket, Emlak Konut’a 1 milyar 876 milyon 392 bin lira ödeyecek. Bu rakam bugüne kadar Emlak Konut’un en yüksek arsa geliri olacak. Emlak Konut, geçen yıl ihalesi yapılan İstanbul Zeytinburnu arsasından da 1 milyar 568 milyon 800 bin lira gelir sağlamıştı.
Kazlıçeşme’den sonra en fazla geliri İstinye’deki arsalarından sağlayacaklarını belirten Emlak Konut GYO Genel Müdürü Murat Kurum, “1.8 milyarlık teklif hem Emlak Konut adına hem de gayrimenkul sektörü adına önemli bir gelişme” dedi. Emirgan Korusu’na komşu arsada yapılaşma olması tartışma yaratmış, Mimarlar Odası ihaleye karşı çıkmıştı. Bölge ve İstanbul siluetine zarar vermeyeceklerini belirten Kurum ise şunları söyledi: “Zemin artı 2 kat olarak yapılaşma olacak. Projede turizm tesisi, apart oteller, konut ve alışveriş birimleri yer alacak. Ayrıca arsa içinde yaklaşık 50 dönüm yeşil alan olarak planladı. Bir de okul yapılacak.” Kurum, yıl içinde projelendirme çalışmaları olacağını, 2016 başında ise inşaat çalışmalarının başlayacağını kaydetti. Tahincioğlu Gayrimenkul ise az katlı yapılardan oluşan ve çevreye saygılı otel ve apart otel projesi planlandıklarını açıkladı.
4 şirket çekildi
İHALENİN ilk oturumuna katılan Durmaz İnşaat - Egemen İnşaat İş Ortaklığı, İzka Gayrimenkul, Bema İnşaat - Osmanbey Emlak İş Ortaklığı, Maksem Yapı ihaleden çekildi. İlk oturumda arsaya en yüksek teklif, Esad’a karşı muhalifleri desteklediği için Suriye’den ayrılmak zorunda kalan Urbacon’un sahibi El Hayat’tan gelmişti. Sonuç olarak; ihalede en iyi ikinci teklif, arsa satış geliri için 3 milyar 200 milyon lira ve bunun yüzde 52.1’ini yani 1 milyar 667 milyon 200 bin lirasını Emlak Konut’a ödemeyi teklif eden Teknik Yapı-Emay İnşaat İş Ortaklığı’ndan geldi.
İstinye Bayırı Katar Caddesi oldu
İBB Meclisi’nin mart ayı toplantılarının son oturumuna cadde ve sokak isimleri değişikliği damgasını vurdu. İstanbul’da Sarıyer ilçe sınırları içinde kalan meşhur İstinye Bayırı Caddesi’nin ismi Katar Caddesi oldu. CHP’lilerin karşı çıkmasına karşın Ak Partililerin oylarıyla kabul edilen rapor doğrultusunda 3.5 kilometre uzunluğundaki caddesinin adı Katar Caddesi olarak değiştirildi.
İntiharlar şehidi geçti
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) son 10 yıl içerisinde intihar edenlerin sayısı, şehit sayısını geçti. Teröre verilen şehit sayısı 818 iken, aynı süre içerisinde kışlalarda 934 asker intihar etti.
Asker intiharları, 2012 rakamlarına göre sivillerden 2.5 kat daha fazla. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın TBMM’ye verdiği bilgilere göre ise 2002-2012 yılları arasında TSK’da 983 Mehmetçik intihar etti. Son 3 yılda tespit edilen 158 intihar vakasıyla birlikte kayıtlara göre son 13 yılda intihar eden asker sayısı 1141’i buldu. Türkiye Barolar Birliği’nde (TBB) ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nde İntihar ve Mobbing’ konulu sempozyum yapıldı. Sempozyumun sonuç bildirgesinde çarpıcı rakamlar yer aldı. TSK’da amire ve üste, disiplini tesis etme adına verilen yasal yetkilerin, kişisel ihtiras, husumet ve benzeri nedenlerle mobbing’e dönüşmesinin oldukça sık karşılaşılan bir durum olduğunun vurgulandığı bildirgede, şu bilgilere yer verildi:
YÜZDE 42’Sİ ŞİKÂYETÇİ
“Lider personelin 4’te 3’ünü astsubayların oluşturduğu göz önüne alındığında, hemen her astsubay meslek hayatının bir döneminde mobbing’e maruz kalıyor. Son 10 yılda teröre verilen şehit sayısı 818. Rapor edilen bilgilere göre, aynı süre içerisinde kışlalarda 934 asker, son 2.5 yıl içerisinde ise 29 astsubay intihar etti. Mobbing mağduru askerlerin yüzde 42’si hakaretten, yüzde 30’u dayaktan, yüzde 28’i orantısız cezalardan, yüzde 24’ü sağlık hizmeti alamamaktan, yüzde 14’ü aşırı fiziksel aktiviteye zorlanmaktan, yüzde 14’ü tehdit edilmekten, yüzde 7’si rütbeli personelin şahsi işlerine koşturulmaktan, yüzde 7’si uykusuz bırakılmaktan şikâyet ediyor.” (hürriyet.com.tr)
Asker intiharları, 2012 rakamlarına göre sivillerden 2.5 kat daha fazla. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın TBMM’ye verdiği bilgilere göre ise 2002-2012 yılları arasında TSK’da 983 Mehmetçik intihar etti. Son 3 yılda tespit edilen 158 intihar vakasıyla birlikte kayıtlara göre son 13 yılda intihar eden asker sayısı 1141’i buldu. Türkiye Barolar Birliği’nde (TBB) ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nde İntihar ve Mobbing’ konulu sempozyum yapıldı. Sempozyumun sonuç bildirgesinde çarpıcı rakamlar yer aldı. TSK’da amire ve üste, disiplini tesis etme adına verilen yasal yetkilerin, kişisel ihtiras, husumet ve benzeri nedenlerle mobbing’e dönüşmesinin oldukça sık karşılaşılan bir durum olduğunun vurgulandığı bildirgede, şu bilgilere yer verildi:
YÜZDE 42’Sİ ŞİKÂYETÇİ
“Lider personelin 4’te 3’ünü astsubayların oluşturduğu göz önüne alındığında, hemen her astsubay meslek hayatının bir döneminde mobbing’e maruz kalıyor. Son 10 yılda teröre verilen şehit sayısı 818. Rapor edilen bilgilere göre, aynı süre içerisinde kışlalarda 934 asker, son 2.5 yıl içerisinde ise 29 astsubay intihar etti. Mobbing mağduru askerlerin yüzde 42’si hakaretten, yüzde 30’u dayaktan, yüzde 28’i orantısız cezalardan, yüzde 24’ü sağlık hizmeti alamamaktan, yüzde 14’ü aşırı fiziksel aktiviteye zorlanmaktan, yüzde 14’ü tehdit edilmekten, yüzde 7’si rütbeli personelin şahsi işlerine koşturulmaktan, yüzde 7’si uykusuz bırakılmaktan şikâyet ediyor.” (hürriyet.com.tr)
İlker Başbuğ açıkladı: Kozmik Oda'daki arama listesi
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Kozmik Oda soruşturması sırasında Başbakan Tayyip Erdoğan’a, Arınç’a suikast iddiasındaki tutarsızlıkları anlattıklarını ve “Soruşturmacıların niyeti kötü” dediğini aktardı. Başbuğ, Kozmik Oda’yı aramaktaki asıl niyetin TSK’yı faili meçhul cinayetlerle ilişkilendirecek deliller bulmak olduğunu ifade etti.
KOZMİK Oda ve Arınç’a suikast olarak bilinen soruşturmanın takipsizlik kararıyla kapatılması, o günlerde yaşananları gün yüzüne çıkardı. Konuşmak için soruşturmanın tamamlanmasını bekleyen dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’a “Soruşturmacıların niyeti kötü” dediğini anlattı. Kendilerinin bunu kanıtlayan verileri siyasetçilerle paylaştığını anımsatan Başbuğ, niyetin TSK’yı faili meçhul cinayetlerle ilişkilendirecek deliller bulmak olduğunu ifade etti.
İstanbul’da görüştüğümüz Başbuğ, 61 sayfalık takipsizlik kararı ile soruşturma sürecinde aldığı notları okuyarak hazırlanmıştı. Görüşmeye basında çıkan haberlerle Kozmik Oda soruşturmasındaki kritik gelişmeler arasındaki paralelliğe dikkat çekerek başladı:
TESADÜF MÜ
“20 Ocak 2010’da, yani Seferberlik Tetkik Kurulu’nda aramanın bittiği gün, Taraf Gazetesi Balyoz ile ilgili o ünlü haberini yaptı.
25 Şubat 2013 günü savcılık Seferberlik Tetkik Kurulu’nda kasaya konulan imajı istedi. Aynı gün Taraf Gazetesi 2010’da Arınç’a suikast iddiasının ardından Cumhurbaşkanlığı’nda gerçekleştirilen toplantımızı haber yaptı.
14 Eylül 2013 günü Zaman’da ‘Kozmik oda soruşturması derinleştiriliyor’ haberi çıktı, 19 Eylül 2013’te ikinci bir arama tesadüf mü?”
ÜÇ İDDİA DA BOŞ ÇIKTI
Başbuğ, takipsizlik kararını inceledikten sonra haklı çıktıklarını gördüğünü belirterek şu tespitleri yaptı:
“1 - O dönem savcıya operasyonun gerekçesini sorduk. Terörle Mücadele Şubesi’nin telefonuna ABD’den gelen bir ihbar olduğunu iddia etmişlerdi. Şimdi takipsizlik kararından görüyoruz ki, HTS kayıtlarına göre TEM telefonunu o saatte arayan olmamış.
2 - İddianın önemli bir kaynağı da bir kağıt parçasıydı. Polisler ‘Yutmaya çalıştı’ dediler. Albay yutmadığını söyledi. Kriminal incelemede yazının onlara ait olmadığı anlaşıldı. İfadeleri bile alınmadan serbest bırakıldı. Takipsizlik kararından anlaşılacağı üzere akla mantığa aykırı işler.
3 - Bir erin babasıyla konuşurken ‘Belge yakıyoruz’ dediği iddia edildi. Kararda böyle bir görüşmenin de olmadığı görülüyor.”
BAŞBAKAN’A ANLATTIK
19 Aralık günü başlayan sürecin 26 Aralık’tan itibaren kendilerine yansıdığını anımsatan Başbuğ, gelişmeleri şöyle anlattı: “26 Aralık 2009 günü bize geldiler. ‘Hakim kararı lazım’ dedik. Hakim kararı aldılar. Gece hakim geldi. Genelkurmay’a davet ettim. ‘Yaptığınız yanlış, girmenize müsaade etmeyiz’ dedik. 27 Aralık’ta Başbakan’dan randevu aldık. Hakimden o görüşmenin sonucunu beklemesini istedik. Her adımı dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner Paşa ile birlikte sevk ve idare ettik. Başbakan’a da birlikte gittik. Bütün verileri Başbakan’a ve yanındaki ilgili bakanlara anlattık. ‘Örtbas etmeye çalışmıyoruz, çekinmiyoruz ama yasal olarak buraya girilmesi doğru değil’ dedik. Başbakan mahkeme kararına uyulmasını istedi. Aynı gece arama başladı. Biz yine de hukuki itirazlarımızı yaptık. Hatta Adalet Bakanlığı’na başvurarak ‘Kanun yararına bozma’ istedik.
TUTARSIZLIKLARI GÖSTERDİK
İstihbarat Başkanımız İsmail Hakkı Pekin, Çukurambar’da yakalanan subaylarla ilgili çok detaylı bir araştırma yaptırdı. HTS kayıtlarından, görev çizelgelerinden o gün attıkları her adımı çıkardı. Bir subayı takip ettikleri anlaşıldı. Bunların hepsini siyasilere anlattık ve suikast iddiasının tutarsızlığını gösterdik. Başbakan’a ‘Bu soruşturmayı yapanların niyeti kötü’ dedim. Bu arada izlenen subay da daha sonra çok onurlu davrandı. Bir subay gibi durdu. Haksız yere izlemeye alındığını, haksızlığa uğradığını da açıkladık. “
İŞTE O KELİMELER
“Kozmik odalardan tek bir belgenin alınamayacağını, elle not alınmasını istedik. TÜBİTAK ve Genelkurmay’dan bilirkişiler hâkime eşlik etti. Sözcük ile tarama yaptılar. İlk listede Arınç, Çukurambar, Ali Şahin, Sadullah Ergin ve Toyota gibi, iddiayla ilgili 37 kelime aradılar. Planlanmış bir kumpas diyelim, harekât olduğunu gösteriyor. Faili meçhulleri TSK’ya fatura etmek istiyorlardı ve bunun için delil arıyorlardı. Aramaya izin verdik, çünkü suikast iddiası çok çirkindi ve TSK’ya yüklenmeye çalışılan şaibeyi, töhmeti engelledik”
Belgeleri yasal zorunluluktan verdik
GENELKURMAY Başkanlığı, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla başlatılan soruşturmada verilen takipsizlik kararıyla açığa çıkan çarpıcı bilgilerle ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Genelkurmay Destek Kıtaları Grup Komutanlığı’nda muhafaza altında tutulan imajın 16 Mart 2013’te Cumhuriyet Savcısına teslim edilmesinin nedeni; mahkeme kararının yerine getirilmesinin yasal bir zorunluluk olması, TSK ve personelini zan altında bırakan soruşturmanın daha fazla sürüncemede bırakılmasının istenmemesi, maddi gerçeğin bir an önce ortaya çıkarılarak haksız yere suçlanan TSK personelinin uzun süre soruşturma tehdidi altında kalmaktan kurtarılmasının amaçlanması ve TSK aleyhine kamuoyunda oluşturulan olumsuz algının ortadan kaldırılmak istenmesidir” denildi. Bazı gazetelerde sonradan teslim edilen belgeler nedeniyle TSK personelini suçlayıcı tarzda haberler yer aldığı iddia edilen açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
“Savcı Mustafa Bilgili’nin kozmik odalarda arama yapma talebine itiraz edilmiş, itiraz üzerine Hâkim Kadir Kayan itiraza konu bölümlerde arama yapmıştır. Arama sonunda 22 yazılı belgeye el konulmasına ve inceleme konusu harddisk imajlarının mühürlenerek savcılık emanetine konulmasına Kayan tarafından karar verilmiştir. Ancak el konulmasına karar verilen evraktan 7 adedinin ve imajların içeriğindeki bilgiler, ‘devlet sırrı’ niteliğinde olabileceğinden, bunlar teslim edilmemiş ve Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda özel bir odada mühürlenerek muhafaza edilmesi sağlanmıştır.
İMAJDA NELER VARDI
3 yıl süreyle saklanan imajlar hâkimlik kararıyla savcılığa teslim edilmiştir. Söz konusu imaj, 16 Mart 2013’te emanete (Ankara Adalet Binasında hazırlanan yere) konulmak üzere, Cumhuriyet Savcısı’na teslim edilmiştir. Teslim işlemi öncesinde, imajın içeriğinde devletin güvenliğinin gizli kalmasını gerektirdiği, devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askeri hareketlerini tehlikeye sokabilecek, devlet sırrı olarak nitelendirilmesi ihtimali bulunan bilgi ve belgeler bulunabileceği değerlendirildiğinden, suç olgusuna ilişkin bilgileri içerebilecek belgelerin belirlenip, ayrılması işlemleri esnasında CMK’nın 125’inci maddesinin uygulanması bakımından ilgili askeri mevzuat ve uygulamalar konusunda teknik/mesleki bilgilerine başvurulmak üzere iki askeri personelin isimleri Cumhuriyet Savcılığı’na verilmiş ve incelemenin bu personelin huzurunda yapılması gerektiği bildirilmiştir. Diğer nüsha imaj ile harddisk ise Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nın lağvedilmesi nedeniyle halen Savcılık mührüyle mühürlenmiş olarak Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda muhafaza edilmeye devam edilmektedir. Teslim işlemi sonrasında Cumhuriyet Savcılığı’ndan herhangi bir talep gelmemesi üzerine imajın akıbeti hakkında savcılığa yazı yazılmış, Savcılık tarafından ‘imajların adli emanete alındığı, incelenmesine başlanılmadığı ve soruşturmanın devam ettiği bilgisini’ verilmiştir. Savcılığın verdiği takipsizlik kararının tarafımıza ulaşmasından sonra gerekli inceleme ve değerlendirmeler yapılacak, Mahkeme kararı gereği Cumhuriyet Savcılığına teslim edilmiş imaj içeriğindeki TSK’ya ait bilgi ve belgelerin mevzuata aykırı şekilde yetkisiz kişilerin eline geçmesine sebebiyet verenler hakkında adli yollara başvurulacaktır.”
İkinci liste amaçlarını ortaya koydu
“Arama sırasında kozmik odalardan tek bir belgenin alınamayacağını, orada elle not alınmasını istedik. TÜBİTAK’tan ve Genelkurmay’dan bilirkişiler hakime eşlik etti. Sözcük ile tarama yaptılar. İlk listede ‘Arınç’, ‘Çukurambar’, ‘Ali Şahin’, ‘Sadullah Ergin’ ve ‘Toyota’ gibi, iddiayla ilgili 37 kelime aradılar. Ancak ikinci bir liste vardı ve listede ‘Ankara’da işlenen cinayetler’, ‘Hablemitoğlu’, ‘Ahmet Taner Kışlalı’, ‘Uğur Mumcu’, ‘Danıştay’, ‘Maske Mazereti’ ve ‘Maskeli Görev’, ‘Cami çalışmaları’, ‘Kilise’, ‘Zararlı şahıslar’ gibi ifadeler yer alıyordu. Dijital belgelerde onları da aradılar. Bu liste asıl niyeti ortaya çıkardı. Planlanmış, bir kumpas diyelim, harekat olduğunu gösteriyor. Faili meçhulleri TSK’ya fatura etmek istiyorlardı ve bunun için delil arıyorlardı. Aramaya izin verdik, çünkü suikast iddiası çok çirkindi ve TSK’ya yüklenmeye çalışılan şaibeyi, töhmeti engelledik. Üstelik bizim zamanımızda Kozmik odadan hiçbir şey çıkmadı. Yani karşı taraftan bize yöneltilen ‘Kozmik oda talan edildi, izlediler’ iddiasının doğru olmadığı da bu kararla ortaya çıktı.”
SAVCIYI TEBRİK ETTİ
Başbuğ, olay sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda Tümgeneral rütbesinde olan Selahattin Kısacık, dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Hıfzı Çubuklu ve İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in çok iyi çalıştığını anlattı. Takipsizlik kararını veren savcının da son derece titiz çalışmasıyla gerçekleri ortaya çıkardığını belirten Başbuğ, “Gerçekler er ya da geç ortaya çıkıyor” dedi.
Bakanlıktan arama vizesi
KOZMİK Oda soruşturmada verilen takipsizlik kararına, Seferberlik Tetkik Kurulu’ndaki aramaya Adalet Bakanlığı’nın vize verdiği yansıdı. Soruşturmada, şüpheli askerlerin işyerleri olduğu gerekçesiyle Ankara Seferberlik Tetkik Kurulu’nda arama kararı alınmıştı. Aramayı, Hâkim Kadir Kayan yaptı. Hem Milli Savunma Bakanlığı hem de Genelkurmay Başkanlığı aramaya ilişkin ‘hâkimlik kararına’, Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi nezdinden itiraz etti. Mahkeme ise itirazları reddetti. Takipsizlik kararında, mahkemenin ‘aramalara izin veren’ kararının bozulması için Yargıtay’a başvuru yapılması için Adalet Bakanlığı’na kanun yararına bozma yoluna gitmesi talebinde bulunulduğu anlaşıldı. Ancak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü bu talebi, “Kanun yararına bozma yoluna gitme talebi”ne verdiği yanıtta, “Delil toplamaya yönelik olarak verilen söz konusu kararın esas hükümle birlikte kanun yolları aşamasında merciince denetlenmesinin mümkün olması karşısında kanun yararına bozma yoluna gidilmeyeceği” gerekçesiyle dosyayı Yargıtay’a taşımadı. (Mesut Hasan BENLİ / Hürriyet)
8 subaydan tazminat davası
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik suikast iddiasıyla açılan ve 6 yıl süren Kozmik Oda soruşturmasında gözaltına alınan ve haklarında ‘takipsizlik’ kararı verilen 8 subay, sürecin sorumluları hakkında kişi başı 500 bin lira olmak üzere toplam 4 milyon liralık tazminat davası açmaya hazırlanıyor. Subayların avukatı Süleyman Ayhan, “Müvekkillerim soruşturma safhasında gözaltına alındı, 3’ü tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. 6 yıl boyunca hem meslek kariyerleri açısından hem de psikolojik olarak mağdur oldular. 6 yıl boyunca her gün aynı stres ve üzüntü ile yaşamak zorunda bırakıldılar. Ordu mensubu olan müvekkilerim, hükümeti yıkmakla suçlandılar” dedi.
İKİ DE SUÇ DUYURUSU
Avukat Ayhan ‘takipsizlik’ kararında, soruşturmayı başlatan ihbar telefonunun sahte olduğunun belirtildiğini de anımsattı. Bu bölüme istinaden terörle mücadele biriminde görev yapan Emniyet mensupları hakkında ‘suç uydurmak, sahte resmi evrak düzenlemek’ iddiasıyla suç duyurusunda bulunacaklarını belirten Ayhan, Savcı Mustafa Bilgili hakkında ise müvekkilleri ile yaptığı bazı telefon görüşmelerini ‘suç delili’ olarak dosyaya koyduğu gerekçesiyle Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) suç duyurusunda bulunacağını bildirdi.
(Deniz Zeyrek / hürriyet.com.tr)
KOZMİK Oda ve Arınç’a suikast olarak bilinen soruşturmanın takipsizlik kararıyla kapatılması, o günlerde yaşananları gün yüzüne çıkardı. Konuşmak için soruşturmanın tamamlanmasını bekleyen dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’a “Soruşturmacıların niyeti kötü” dediğini anlattı. Kendilerinin bunu kanıtlayan verileri siyasetçilerle paylaştığını anımsatan Başbuğ, niyetin TSK’yı faili meçhul cinayetlerle ilişkilendirecek deliller bulmak olduğunu ifade etti.
İstanbul’da görüştüğümüz Başbuğ, 61 sayfalık takipsizlik kararı ile soruşturma sürecinde aldığı notları okuyarak hazırlanmıştı. Görüşmeye basında çıkan haberlerle Kozmik Oda soruşturmasındaki kritik gelişmeler arasındaki paralelliğe dikkat çekerek başladı:
TESADÜF MÜ
“20 Ocak 2010’da, yani Seferberlik Tetkik Kurulu’nda aramanın bittiği gün, Taraf Gazetesi Balyoz ile ilgili o ünlü haberini yaptı.
25 Şubat 2013 günü savcılık Seferberlik Tetkik Kurulu’nda kasaya konulan imajı istedi. Aynı gün Taraf Gazetesi 2010’da Arınç’a suikast iddiasının ardından Cumhurbaşkanlığı’nda gerçekleştirilen toplantımızı haber yaptı.
14 Eylül 2013 günü Zaman’da ‘Kozmik oda soruşturması derinleştiriliyor’ haberi çıktı, 19 Eylül 2013’te ikinci bir arama tesadüf mü?”
ÜÇ İDDİA DA BOŞ ÇIKTI
Başbuğ, takipsizlik kararını inceledikten sonra haklı çıktıklarını gördüğünü belirterek şu tespitleri yaptı:
“1 - O dönem savcıya operasyonun gerekçesini sorduk. Terörle Mücadele Şubesi’nin telefonuna ABD’den gelen bir ihbar olduğunu iddia etmişlerdi. Şimdi takipsizlik kararından görüyoruz ki, HTS kayıtlarına göre TEM telefonunu o saatte arayan olmamış.
2 - İddianın önemli bir kaynağı da bir kağıt parçasıydı. Polisler ‘Yutmaya çalıştı’ dediler. Albay yutmadığını söyledi. Kriminal incelemede yazının onlara ait olmadığı anlaşıldı. İfadeleri bile alınmadan serbest bırakıldı. Takipsizlik kararından anlaşılacağı üzere akla mantığa aykırı işler.
3 - Bir erin babasıyla konuşurken ‘Belge yakıyoruz’ dediği iddia edildi. Kararda böyle bir görüşmenin de olmadığı görülüyor.”
BAŞBAKAN’A ANLATTIK
19 Aralık günü başlayan sürecin 26 Aralık’tan itibaren kendilerine yansıdığını anımsatan Başbuğ, gelişmeleri şöyle anlattı: “26 Aralık 2009 günü bize geldiler. ‘Hakim kararı lazım’ dedik. Hakim kararı aldılar. Gece hakim geldi. Genelkurmay’a davet ettim. ‘Yaptığınız yanlış, girmenize müsaade etmeyiz’ dedik. 27 Aralık’ta Başbakan’dan randevu aldık. Hakimden o görüşmenin sonucunu beklemesini istedik. Her adımı dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner Paşa ile birlikte sevk ve idare ettik. Başbakan’a da birlikte gittik. Bütün verileri Başbakan’a ve yanındaki ilgili bakanlara anlattık. ‘Örtbas etmeye çalışmıyoruz, çekinmiyoruz ama yasal olarak buraya girilmesi doğru değil’ dedik. Başbakan mahkeme kararına uyulmasını istedi. Aynı gece arama başladı. Biz yine de hukuki itirazlarımızı yaptık. Hatta Adalet Bakanlığı’na başvurarak ‘Kanun yararına bozma’ istedik.
TUTARSIZLIKLARI GÖSTERDİK
İstihbarat Başkanımız İsmail Hakkı Pekin, Çukurambar’da yakalanan subaylarla ilgili çok detaylı bir araştırma yaptırdı. HTS kayıtlarından, görev çizelgelerinden o gün attıkları her adımı çıkardı. Bir subayı takip ettikleri anlaşıldı. Bunların hepsini siyasilere anlattık ve suikast iddiasının tutarsızlığını gösterdik. Başbakan’a ‘Bu soruşturmayı yapanların niyeti kötü’ dedim. Bu arada izlenen subay da daha sonra çok onurlu davrandı. Bir subay gibi durdu. Haksız yere izlemeye alındığını, haksızlığa uğradığını da açıkladık. “
İŞTE O KELİMELER
“Kozmik odalardan tek bir belgenin alınamayacağını, elle not alınmasını istedik. TÜBİTAK ve Genelkurmay’dan bilirkişiler hâkime eşlik etti. Sözcük ile tarama yaptılar. İlk listede Arınç, Çukurambar, Ali Şahin, Sadullah Ergin ve Toyota gibi, iddiayla ilgili 37 kelime aradılar. Planlanmış bir kumpas diyelim, harekât olduğunu gösteriyor. Faili meçhulleri TSK’ya fatura etmek istiyorlardı ve bunun için delil arıyorlardı. Aramaya izin verdik, çünkü suikast iddiası çok çirkindi ve TSK’ya yüklenmeye çalışılan şaibeyi, töhmeti engelledik”
Belgeleri yasal zorunluluktan verdik
GENELKURMAY Başkanlığı, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla başlatılan soruşturmada verilen takipsizlik kararıyla açığa çıkan çarpıcı bilgilerle ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Genelkurmay Destek Kıtaları Grup Komutanlığı’nda muhafaza altında tutulan imajın 16 Mart 2013’te Cumhuriyet Savcısına teslim edilmesinin nedeni; mahkeme kararının yerine getirilmesinin yasal bir zorunluluk olması, TSK ve personelini zan altında bırakan soruşturmanın daha fazla sürüncemede bırakılmasının istenmemesi, maddi gerçeğin bir an önce ortaya çıkarılarak haksız yere suçlanan TSK personelinin uzun süre soruşturma tehdidi altında kalmaktan kurtarılmasının amaçlanması ve TSK aleyhine kamuoyunda oluşturulan olumsuz algının ortadan kaldırılmak istenmesidir” denildi. Bazı gazetelerde sonradan teslim edilen belgeler nedeniyle TSK personelini suçlayıcı tarzda haberler yer aldığı iddia edilen açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
“Savcı Mustafa Bilgili’nin kozmik odalarda arama yapma talebine itiraz edilmiş, itiraz üzerine Hâkim Kadir Kayan itiraza konu bölümlerde arama yapmıştır. Arama sonunda 22 yazılı belgeye el konulmasına ve inceleme konusu harddisk imajlarının mühürlenerek savcılık emanetine konulmasına Kayan tarafından karar verilmiştir. Ancak el konulmasına karar verilen evraktan 7 adedinin ve imajların içeriğindeki bilgiler, ‘devlet sırrı’ niteliğinde olabileceğinden, bunlar teslim edilmemiş ve Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda özel bir odada mühürlenerek muhafaza edilmesi sağlanmıştır.
İMAJDA NELER VARDI
3 yıl süreyle saklanan imajlar hâkimlik kararıyla savcılığa teslim edilmiştir. Söz konusu imaj, 16 Mart 2013’te emanete (Ankara Adalet Binasında hazırlanan yere) konulmak üzere, Cumhuriyet Savcısı’na teslim edilmiştir. Teslim işlemi öncesinde, imajın içeriğinde devletin güvenliğinin gizli kalmasını gerektirdiği, devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askeri hareketlerini tehlikeye sokabilecek, devlet sırrı olarak nitelendirilmesi ihtimali bulunan bilgi ve belgeler bulunabileceği değerlendirildiğinden, suç olgusuna ilişkin bilgileri içerebilecek belgelerin belirlenip, ayrılması işlemleri esnasında CMK’nın 125’inci maddesinin uygulanması bakımından ilgili askeri mevzuat ve uygulamalar konusunda teknik/mesleki bilgilerine başvurulmak üzere iki askeri personelin isimleri Cumhuriyet Savcılığı’na verilmiş ve incelemenin bu personelin huzurunda yapılması gerektiği bildirilmiştir. Diğer nüsha imaj ile harddisk ise Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nın lağvedilmesi nedeniyle halen Savcılık mührüyle mühürlenmiş olarak Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda muhafaza edilmeye devam edilmektedir. Teslim işlemi sonrasında Cumhuriyet Savcılığı’ndan herhangi bir talep gelmemesi üzerine imajın akıbeti hakkında savcılığa yazı yazılmış, Savcılık tarafından ‘imajların adli emanete alındığı, incelenmesine başlanılmadığı ve soruşturmanın devam ettiği bilgisini’ verilmiştir. Savcılığın verdiği takipsizlik kararının tarafımıza ulaşmasından sonra gerekli inceleme ve değerlendirmeler yapılacak, Mahkeme kararı gereği Cumhuriyet Savcılığına teslim edilmiş imaj içeriğindeki TSK’ya ait bilgi ve belgelerin mevzuata aykırı şekilde yetkisiz kişilerin eline geçmesine sebebiyet verenler hakkında adli yollara başvurulacaktır.”
İkinci liste amaçlarını ortaya koydu
“Arama sırasında kozmik odalardan tek bir belgenin alınamayacağını, orada elle not alınmasını istedik. TÜBİTAK’tan ve Genelkurmay’dan bilirkişiler hakime eşlik etti. Sözcük ile tarama yaptılar. İlk listede ‘Arınç’, ‘Çukurambar’, ‘Ali Şahin’, ‘Sadullah Ergin’ ve ‘Toyota’ gibi, iddiayla ilgili 37 kelime aradılar. Ancak ikinci bir liste vardı ve listede ‘Ankara’da işlenen cinayetler’, ‘Hablemitoğlu’, ‘Ahmet Taner Kışlalı’, ‘Uğur Mumcu’, ‘Danıştay’, ‘Maske Mazereti’ ve ‘Maskeli Görev’, ‘Cami çalışmaları’, ‘Kilise’, ‘Zararlı şahıslar’ gibi ifadeler yer alıyordu. Dijital belgelerde onları da aradılar. Bu liste asıl niyeti ortaya çıkardı. Planlanmış, bir kumpas diyelim, harekat olduğunu gösteriyor. Faili meçhulleri TSK’ya fatura etmek istiyorlardı ve bunun için delil arıyorlardı. Aramaya izin verdik, çünkü suikast iddiası çok çirkindi ve TSK’ya yüklenmeye çalışılan şaibeyi, töhmeti engelledik. Üstelik bizim zamanımızda Kozmik odadan hiçbir şey çıkmadı. Yani karşı taraftan bize yöneltilen ‘Kozmik oda talan edildi, izlediler’ iddiasının doğru olmadığı da bu kararla ortaya çıktı.”
SAVCIYI TEBRİK ETTİ
Başbuğ, olay sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda Tümgeneral rütbesinde olan Selahattin Kısacık, dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Hıfzı Çubuklu ve İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in çok iyi çalıştığını anlattı. Takipsizlik kararını veren savcının da son derece titiz çalışmasıyla gerçekleri ortaya çıkardığını belirten Başbuğ, “Gerçekler er ya da geç ortaya çıkıyor” dedi.
Bakanlıktan arama vizesi
KOZMİK Oda soruşturmada verilen takipsizlik kararına, Seferberlik Tetkik Kurulu’ndaki aramaya Adalet Bakanlığı’nın vize verdiği yansıdı. Soruşturmada, şüpheli askerlerin işyerleri olduğu gerekçesiyle Ankara Seferberlik Tetkik Kurulu’nda arama kararı alınmıştı. Aramayı, Hâkim Kadir Kayan yaptı. Hem Milli Savunma Bakanlığı hem de Genelkurmay Başkanlığı aramaya ilişkin ‘hâkimlik kararına’, Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi nezdinden itiraz etti. Mahkeme ise itirazları reddetti. Takipsizlik kararında, mahkemenin ‘aramalara izin veren’ kararının bozulması için Yargıtay’a başvuru yapılması için Adalet Bakanlığı’na kanun yararına bozma yoluna gitmesi talebinde bulunulduğu anlaşıldı. Ancak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü bu talebi, “Kanun yararına bozma yoluna gitme talebi”ne verdiği yanıtta, “Delil toplamaya yönelik olarak verilen söz konusu kararın esas hükümle birlikte kanun yolları aşamasında merciince denetlenmesinin mümkün olması karşısında kanun yararına bozma yoluna gidilmeyeceği” gerekçesiyle dosyayı Yargıtay’a taşımadı. (Mesut Hasan BENLİ / Hürriyet)
8 subaydan tazminat davası
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik suikast iddiasıyla açılan ve 6 yıl süren Kozmik Oda soruşturmasında gözaltına alınan ve haklarında ‘takipsizlik’ kararı verilen 8 subay, sürecin sorumluları hakkında kişi başı 500 bin lira olmak üzere toplam 4 milyon liralık tazminat davası açmaya hazırlanıyor. Subayların avukatı Süleyman Ayhan, “Müvekkillerim soruşturma safhasında gözaltına alındı, 3’ü tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. 6 yıl boyunca hem meslek kariyerleri açısından hem de psikolojik olarak mağdur oldular. 6 yıl boyunca her gün aynı stres ve üzüntü ile yaşamak zorunda bırakıldılar. Ordu mensubu olan müvekkilerim, hükümeti yıkmakla suçlandılar” dedi.
İKİ DE SUÇ DUYURUSU
Avukat Ayhan ‘takipsizlik’ kararında, soruşturmayı başlatan ihbar telefonunun sahte olduğunun belirtildiğini de anımsattı. Bu bölüme istinaden terörle mücadele biriminde görev yapan Emniyet mensupları hakkında ‘suç uydurmak, sahte resmi evrak düzenlemek’ iddiasıyla suç duyurusunda bulunacaklarını belirten Ayhan, Savcı Mustafa Bilgili hakkında ise müvekkilleri ile yaptığı bazı telefon görüşmelerini ‘suç delili’ olarak dosyaya koyduğu gerekçesiyle Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) suç duyurusunda bulunacağını bildirdi.
(Deniz Zeyrek / hürriyet.com.tr)
16 yaşındaki Elif 3 haftadır kayıp
Almanya’da yaşayan 16 yaşındaki Elif'in, IŞİD’e katıldığından endişe ediliyor. Alman polisi kızın Münih’ten İstanbul’a uçtuktan sonra izinin kaybolduğunu belirtiyor.
16 yaşındaki Elif'in ailesi endişeli. Zira Almanya'nın Münih kentindeki aile, Elif'in IŞİD'e katılmak için kaçtığını düşünüyor.
Üç haftadır kayıp olan kızın nerede olduğu bilinmiyor. Ancak polis yetkilileri kızın Münih'ten İstanbul'a uçtuktan sonra izini kaybettirdiğini aktarıyor.
Elif'in babası Atilla Ö. kızını aramak için İstanbul'a geldi. Üzüntülü baba, Türk televizyonlarına verdiği demeçte kızı Elif'in zaman içinde radikalleştiğini aktardı.
"Kızım şu an cihat yaptığını düşünüyor. Ekim ayında bana Allah'ın yolundan gitmek istediğini ve IŞİD'e karşı sempati duyduğunu söyledi. Ve zaman içinde de örtünmeye başladı."
Elif'in uçak biletini arkadaşının kredi kartıyla çok önceden aldığı ve Türkiye'ye geldikten sonra da telefonunun sim kartını kırdığı aktarıldı.
(hürriyet.com.tr)
16 yaşındaki Elif'in ailesi endişeli. Zira Almanya'nın Münih kentindeki aile, Elif'in IŞİD'e katılmak için kaçtığını düşünüyor.
Üç haftadır kayıp olan kızın nerede olduğu bilinmiyor. Ancak polis yetkilileri kızın Münih'ten İstanbul'a uçtuktan sonra izini kaybettirdiğini aktarıyor.
Elif'in babası Atilla Ö. kızını aramak için İstanbul'a geldi. Üzüntülü baba, Türk televizyonlarına verdiği demeçte kızı Elif'in zaman içinde radikalleştiğini aktardı.
"Kızım şu an cihat yaptığını düşünüyor. Ekim ayında bana Allah'ın yolundan gitmek istediğini ve IŞİD'e karşı sempati duyduğunu söyledi. Ve zaman içinde de örtünmeye başladı."
Elif'in uçak biletini arkadaşının kredi kartıyla çok önceden aldığı ve Türkiye'ye geldikten sonra da telefonunun sim kartını kırdığı aktarıldı.
(hürriyet.com.tr)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)