Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk vefatının 79. yılında sevgi, saygı ve özlemle anılıyor. Saat 09.05'te tüm Türkiye'de adeta hayat durdu, milyonlar Atatürk'e saygı duruşunda bulundu.
Saygı duruşu sırasında Atatürk Havalimanı’nda da hayat durdu. Uçuş için bekleyen pilotlar, kabin ekipleri, havalimanı çalışanları ve yolcular da saygı duruşunda bulundu.
İstanbul'da 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde seyir halinde olan vatandaşlar saat 09.05'te araçlarından inerek saygı duruşunda bulundu.
İşte o kareler...
10 Kasım 2017 Cuma
10 Kasım'da paylaşabileceğiniz en güzel Atatürk Sözleri
Cumhuriyetimizin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün 79. ölüm yıldönümü bugün yapılacak anma programlarıyla anılacak. Atatürk'ün en güzel ve en anlamlı sözleri vatandaşlar tarafından aranıyor.. Siz de sosyal medya hesaplarınızda Atatürk sözleri paylaşmak istiyorsanız, en güzel sözleri haberimizde derledik. İşte Atatürk'ün geleceğe ışık tutan en güzel sözleri
Ulu önder Atatürk, 10 Kasım 1938 yılında İstanbul – Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yummuştur. Cenazesi Ankara Etnografya Müzesi’nde tutulduktan 15 yıl sonra 10 Kasım 1953 yılında Anıtkabir’in inşasının tamamlanmasıyla cenazesi Ankara – Anıtkabir’e nakledilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, cesur ve unutulmaz önderi Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca Türk milletinin Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yöneten komutan olarak değil, aynı zamanda gerçekleştirdiği devrimlerle de dahi bir devlet adamı olarak tarihe geçti. Atatürk, 57 yıl süren yaşamının büyük kısmında, milletinin ve vatanının bağımsızlığı, mutluluğu için yılmadan çalıştı ve girdiği her mücadeleden zaferle çıktı.
ATATÜRK SÖZLERİ
Akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktur.
Amerika, Avrupa ve bütün uygarlık dünyası bilmelidir ki Türkiye halkı her uygar ve kabiliyetli millet gibi kayıtsız şartsız hür ve müstakil yaşamaya kesin karar vermiştir. Bu haklı kararı bozmaya yönelik her kuvvet, Türkiye'nin ebedi düşmanı kalır.
Anadolu, en büyük hazinedir.
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız.
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.
Ben, 1919 yılı mayısı içinde Samsun'a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin soyluluğundan doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım.
Ben manevî miras olarak hiçbir nas-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.
Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.
Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır. Ve Türk milleti güven ve mutluluğun kefili olan ilkelerle, uygarlık yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir.
Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.
Bir kelime ile ifade etmek gerekirse, diyebiliriz ki yeni Türkiye Devleti bir halk devletidir; halkın devletidir. Mazi kurumları ise bir şahıs devleti idi, şahıslar devleti idi.
Bir toplumun eksikliği ne olabilir? Ulusu ulus yapan, ilerleten ve geliştiren güçler vardır: Düşünce güçleri, sosyal güçler. Düşünceler, anlamsız, yararsız, akla sığmaz saçmalarla dolu olursa o düşünceler hastalıklıdır. Bir de toplumsal yaşayış, akıldan mantıktan uzak, yararsız, zararlı birtakım görenek ve geleneklerle dopdolu olursa yaşama sayılamaz. İlerleyemez, gelişemez, inmeliler gibi olduğu yerde bocalar kalır.
Birbirimize daima gerçeği söyleyeceğiz. Felaket ve saadet getirsin, iyi ve fena olsun, daima gerçekten ayrılmayacağız.
Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir.
Biz, her vasıtadan yalnız ve ancak bir tek temel görüşe dayanarak yararlanırız. O görüş şudur: Türk milletini medenî dünyada lâyık olduğu mevkie yükseltmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde her gün daha çok güçlendirmek ve bunun için de istibdat fikrini öldürmek...
Bizce, Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en saygın düzeyde, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır.
Bizi yanlış yola sevk eden kötü yaradılışlılar, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.
Bizim barış ülküsüne ne kadar bağlı olduğumuzu, bu ülkünün güvenlik altına alınmasındaki dileğimizin ne kadar esaslı bulunduğunu izaha lüzum görmüyorum.
Bizim milletimiz esasen demokrattır. Kültürünün, geleneklerinin en derin maziye ait evreleri bunu doğrular.
Bugünkü hükümetimiz, devlet örgütümüz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet örgütü ve hükumettir ki onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükumet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millettir ve millet hükümettir. Artık hükümet ve hükümet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır.
Bugünün ihtiyaçlarına uygun kanun yapmak ve onu iyi uygulamak refah ve ilerleme vasıtalarının en mühimlerindendir.
Bunca asırlarda olduğu gibi, bugün dahi, milletlerin bilgisizliğinden ve taassubundan istifade ederek binbir türlü siyası ve şahsı maksat ve menfaat temini için dini alet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde bulunanların, içeride ve dışarıda varlığı, bizi bu konuda söz söylemekten ne yazık ki henüz uzak bulundurmuyor.
Bütün Dünya bilsin ki benim için bir taraflılık vardır: Cumhuriyet taraftarlığı, fikri ve sosyal inkılap taraftarlığı. Bu noktada, yeni Türkiye topluluğunda bir ferdi, hariç düşünmek istemiyorum.
Bütün ilerlemeler, insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek, birinci işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hakim olsun ve düşünebilsin, yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de, az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir. Fikir bir kere faaliyete başladı mı, her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir. Fikrin serbest hareketi ise, ancak bireyin düşündüğünü serbest olarak söylemek, yazmak ve verdiği karara göre her türlü girişimde bulunmak serbestisine sahip olmakla mümkündür.
Büyük Önder Atatürk, Harp Akademisi'ni 1905'te kurmay yüzbaşı olarak bitirdi.
Mustafa Kemal Atatürk, 1905'te Şam'da 5'inci Ordu'da, 1907'de Makedonya'daki 3'üncü Ordu'da görevlendirildi. Manastır ve Selanik'te görevliyken 1909'da İstanbul'daki 31 Mart Vakası'nı bastıran Hareket Ordusu'nda görev yaptı.
Arnavutluk isyanını bastırma harekatına katılan Atatürk, İtalya'nın 1911'de Trablusgarp'a asker çıkarması üzerine Tobruk'a gönderildi. Tobruk ve Derne'de Türk kuvvetlerini başarıyla yönettikten sonra binbaşı rütbesiyle 1912-1913 yıllarında Balkan Savaşı'na katılan Atatürk, Edirne'yi Bulgaristan'dan geri alan kolorduda görev yaptı.
'Anafartalar Kahramanı'
Sofya'da 1913-1915 yıllarında ataşe olarak bulunan Atatürk, Birinci Dünya Savaşı'nda, 1915'te 19'uncu Tümen Komutanı olarak Çanakkale Savaşı'na katıldı. Mustafa Kemal Atatürk, Gelibolu'da düşman saldırılarını başarıyla durdurdu, "Anafartalar kahramanı" olarak ün kazandı.
Doğu Cephesi'ne 1916'da Kolordu Komutanı olarak atanan Atatürk, generalliğe terfi etti. Rus saldırılarını durduran, Bingöl ve Muş'u düşmandan geri alan Mustafa Kemal Atatürk, 1917'de Filistin ve Suriye'de görevli 7'nci Ordu Komutanlığı'na atandı. Atatürk, aynı yıl Veliaht Vahdettin ile Almanya'ya gitti.
Alman Genel Karargahı ve Alman savaş cephelerinde incelemeler yaptı. 1918'de yeniden görevlendirildiği Suriye cephesinde 7'nci Ordu Komutanıyken, Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra İstanbul'a döndü. Ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak amacını gizli tutarak, Ordu Müfettişliği görevi ile İstanbul'dan ayrıldı.
Tam bağımsızlığa giden ilk adım
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), onun çabalarıyla 23 Nisan 1920'de Ankara'da tarihi görevine başladı. Mustafa Kemal, Meclis ve Hükümet Başkanı seçildi. Osmanlı Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Sevr Antlaşması'nı Türk milletinin kabul etmediğini dünyaya duyurdu.
TBMM açılmadan 17 gün önce, 6 Nisan 1920'de, Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla Anadolu Ajansı (AA) kuruldu.
"Türkiye'nin sesini dünyaya duyurmak" amacıyla kurulan AA, TBMM'nin çıkardığı ilk yasaları duyurdu, Milli Mücadele'nin ve Kurtuluş Savaşı'nın her aşamasına, Cumhuriyet devrimlerine tanıklık etti.
Yunan Ordusu bozguna uğratıldı
İtilaf Devletleri'nin yardımıyla İzmir'i işgal eden Yunan kuvvetlerinin ilerlemesi 1921'de, Birinci ve İkinci İnönü savaşlarıyla durduruldu. 23 Ağustos 1921'de yeniden saldıran Yunan ordusu bozguna uğratılarak, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın yönettiği Türk ordusu, Sakarya Meydan Savaşı'nı zaferle sonuçlandırdı. 22 gün süren bu savaşta Yunan ordusu ağır kayıplara uğratıldı. Bu zafer nedeniyle Mustafa Kemal Atatürk'e, TBMM tarafından "Mareşal" rütbesi ve "Gazi" unvanı verildi.
Türk ordusu, vatanı düşman işgalinden kurtarmak için 26 Ağustos 1922'de karşı saldırıya başladı. Mustafa Kemal Paşa'nın yönettiği 30 Ağustos 1922'deki Başkomutan Meydan Savaşı'nda Türk ordusu, Yunan ordusunun büyük kısmını yok etti. Bozguna uğrayarak kaçan düşman kuvvetlerini izleyen Türk ordusu, 9 Eylül 1922'de İzmir'e girdi. 11 Ekim 1922'de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı ve İtilaf Devletleri işgal ettikleri Türk topraklarından çekildi.
Cumhuriyetin kurucusu
Kurtuluş Savaşı'nın ardından TBMM tarafından 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edilirken, Mustafa Kemal Atatürk de Cumhurbaşkanı seçildi. 1938'deki ölümüne dek arka arkaya 4 kez cumhurbaşkanı seçilen Atatürk, bu görevi en uzun süre yürüten cumhurbaşkanı oldu.
Mustafa Kemal'e, 24 Kasım 1934'de 2587 sayılı kanunla "Atatürk" soyadı verildi ve bu soyadının başkaları tarafından kullanılması yasaklandı.
Bölgesinde ve dünyada etkin Türkiye
Mustafa Kemal Atatürk, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı'nın etkilerini hafifletmek ve ülkenin kalkınmasını hızlandırmak amacıyla 1933'te Beş Yıllık Sanayi Planı'nı başlattı. Aynı dönemde dış politikada da önemli adımlar atıldı; Milletler Cemiyeti'ne girilmesi, Balkan Antantı'nın imzalanması, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Sadabat Paktı gibi girişimler, Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada etkili bir aktör olarak öne çıkmasına katkıda bulundu.
Atatürk, Hatay'ın anavatana katılması için yoğun diplomatik çaba sarf etti ve onun bu amacı, vefatının ardından 1939'da gerçekleşti.
Yalnızca Türk milletinin Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yöneten bir komutan olarak değil, aynı zamanda gerçekleştirdiği devrimlerle de dahi bir devlet adamı olarak tarihe geçen Mustafa Kemal Atatürk, 57 yıl süren yaşamının büyük kısmında, milletinin ve vatanının bağımsızlığı ve mutluluğu için yılmadan çalıştı ve girdiği her mücadeleden zaferle çıktı.
Cesur ve unutulmaz önder
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, cesur ve unutulmaz önderi Mustafa Kemal Atatürk, 79 yıl önce 10 Kasım 1938'de Dolmabahçe Sarayı'nda saat dokuzu beş geçe hayata gözlerini yumdu.
Atatürk'ün naaşı, Dolmabahçe Sarayı salonunda özel bir katafalka yerleştirildi. Türk bayrağına sarılı ve başında silah arkadaşlarının nöbet tuttuğu tabut, üç gün süreyle milletin ziyaretine bırakıldı.
20 Kasım'da Ankara'ya nakledilen Atatürk'ün naaşı, 21 Kasım'da törenle Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine konuldu. Naaş, 10 Kasım 1953'de düzenlenen devlet töreniyle Etnografya Müzesi'ndeki kabirden alınarak Anıtkabir'e nakledildi.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, cesur ve unutulmaz önderi Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca Türk milletinin Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yöneten komutan olarak değil, aynı zamanda gerçekleştirdiği devrimlerle de dahi bir devlet adamı olarak tarihe geçti. Atatürk, 57 yıl süren yaşamının büyük kısmında, milletinin ve vatanının bağımsızlığı, mutluluğu için yılmadan çalıştı ve girdiği her mücadeleden zaferle çıktı.
ATATÜRK SÖZLERİ
Akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktur.
Amerika, Avrupa ve bütün uygarlık dünyası bilmelidir ki Türkiye halkı her uygar ve kabiliyetli millet gibi kayıtsız şartsız hür ve müstakil yaşamaya kesin karar vermiştir. Bu haklı kararı bozmaya yönelik her kuvvet, Türkiye'nin ebedi düşmanı kalır.
Anadolu, en büyük hazinedir.
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız.
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.
Ben, 1919 yılı mayısı içinde Samsun'a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin soyluluğundan doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım.
Ben manevî miras olarak hiçbir nas-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.
Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.
Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır. Ve Türk milleti güven ve mutluluğun kefili olan ilkelerle, uygarlık yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir.
Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.
Bir kelime ile ifade etmek gerekirse, diyebiliriz ki yeni Türkiye Devleti bir halk devletidir; halkın devletidir. Mazi kurumları ise bir şahıs devleti idi, şahıslar devleti idi.
Bir toplumun eksikliği ne olabilir? Ulusu ulus yapan, ilerleten ve geliştiren güçler vardır: Düşünce güçleri, sosyal güçler. Düşünceler, anlamsız, yararsız, akla sığmaz saçmalarla dolu olursa o düşünceler hastalıklıdır. Bir de toplumsal yaşayış, akıldan mantıktan uzak, yararsız, zararlı birtakım görenek ve geleneklerle dopdolu olursa yaşama sayılamaz. İlerleyemez, gelişemez, inmeliler gibi olduğu yerde bocalar kalır.
Birbirimize daima gerçeği söyleyeceğiz. Felaket ve saadet getirsin, iyi ve fena olsun, daima gerçekten ayrılmayacağız.
Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir.
Biz, her vasıtadan yalnız ve ancak bir tek temel görüşe dayanarak yararlanırız. O görüş şudur: Türk milletini medenî dünyada lâyık olduğu mevkie yükseltmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde her gün daha çok güçlendirmek ve bunun için de istibdat fikrini öldürmek...
Bizce, Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en saygın düzeyde, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır.
Bizi yanlış yola sevk eden kötü yaradılışlılar, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.
Bizim barış ülküsüne ne kadar bağlı olduğumuzu, bu ülkünün güvenlik altına alınmasındaki dileğimizin ne kadar esaslı bulunduğunu izaha lüzum görmüyorum.
Bizim milletimiz esasen demokrattır. Kültürünün, geleneklerinin en derin maziye ait evreleri bunu doğrular.
Bugünkü hükümetimiz, devlet örgütümüz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet örgütü ve hükumettir ki onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükumet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millettir ve millet hükümettir. Artık hükümet ve hükümet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır.
Bugünün ihtiyaçlarına uygun kanun yapmak ve onu iyi uygulamak refah ve ilerleme vasıtalarının en mühimlerindendir.
Bunca asırlarda olduğu gibi, bugün dahi, milletlerin bilgisizliğinden ve taassubundan istifade ederek binbir türlü siyası ve şahsı maksat ve menfaat temini için dini alet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde bulunanların, içeride ve dışarıda varlığı, bizi bu konuda söz söylemekten ne yazık ki henüz uzak bulundurmuyor.
Bütün Dünya bilsin ki benim için bir taraflılık vardır: Cumhuriyet taraftarlığı, fikri ve sosyal inkılap taraftarlığı. Bu noktada, yeni Türkiye topluluğunda bir ferdi, hariç düşünmek istemiyorum.
Bütün ilerlemeler, insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek, birinci işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hakim olsun ve düşünebilsin, yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de, az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir. Fikir bir kere faaliyete başladı mı, her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir. Fikrin serbest hareketi ise, ancak bireyin düşündüğünü serbest olarak söylemek, yazmak ve verdiği karara göre her türlü girişimde bulunmak serbestisine sahip olmakla mümkündür.
Büyük Önder Atatürk, Harp Akademisi'ni 1905'te kurmay yüzbaşı olarak bitirdi.
Mustafa Kemal Atatürk, 1905'te Şam'da 5'inci Ordu'da, 1907'de Makedonya'daki 3'üncü Ordu'da görevlendirildi. Manastır ve Selanik'te görevliyken 1909'da İstanbul'daki 31 Mart Vakası'nı bastıran Hareket Ordusu'nda görev yaptı.
Arnavutluk isyanını bastırma harekatına katılan Atatürk, İtalya'nın 1911'de Trablusgarp'a asker çıkarması üzerine Tobruk'a gönderildi. Tobruk ve Derne'de Türk kuvvetlerini başarıyla yönettikten sonra binbaşı rütbesiyle 1912-1913 yıllarında Balkan Savaşı'na katılan Atatürk, Edirne'yi Bulgaristan'dan geri alan kolorduda görev yaptı.
'Anafartalar Kahramanı'
Sofya'da 1913-1915 yıllarında ataşe olarak bulunan Atatürk, Birinci Dünya Savaşı'nda, 1915'te 19'uncu Tümen Komutanı olarak Çanakkale Savaşı'na katıldı. Mustafa Kemal Atatürk, Gelibolu'da düşman saldırılarını başarıyla durdurdu, "Anafartalar kahramanı" olarak ün kazandı.
Doğu Cephesi'ne 1916'da Kolordu Komutanı olarak atanan Atatürk, generalliğe terfi etti. Rus saldırılarını durduran, Bingöl ve Muş'u düşmandan geri alan Mustafa Kemal Atatürk, 1917'de Filistin ve Suriye'de görevli 7'nci Ordu Komutanlığı'na atandı. Atatürk, aynı yıl Veliaht Vahdettin ile Almanya'ya gitti.
Alman Genel Karargahı ve Alman savaş cephelerinde incelemeler yaptı. 1918'de yeniden görevlendirildiği Suriye cephesinde 7'nci Ordu Komutanıyken, Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra İstanbul'a döndü. Ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak amacını gizli tutarak, Ordu Müfettişliği görevi ile İstanbul'dan ayrıldı.
Tam bağımsızlığa giden ilk adım
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), onun çabalarıyla 23 Nisan 1920'de Ankara'da tarihi görevine başladı. Mustafa Kemal, Meclis ve Hükümet Başkanı seçildi. Osmanlı Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Sevr Antlaşması'nı Türk milletinin kabul etmediğini dünyaya duyurdu.
TBMM açılmadan 17 gün önce, 6 Nisan 1920'de, Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla Anadolu Ajansı (AA) kuruldu.
"Türkiye'nin sesini dünyaya duyurmak" amacıyla kurulan AA, TBMM'nin çıkardığı ilk yasaları duyurdu, Milli Mücadele'nin ve Kurtuluş Savaşı'nın her aşamasına, Cumhuriyet devrimlerine tanıklık etti.
Yunan Ordusu bozguna uğratıldı
İtilaf Devletleri'nin yardımıyla İzmir'i işgal eden Yunan kuvvetlerinin ilerlemesi 1921'de, Birinci ve İkinci İnönü savaşlarıyla durduruldu. 23 Ağustos 1921'de yeniden saldıran Yunan ordusu bozguna uğratılarak, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın yönettiği Türk ordusu, Sakarya Meydan Savaşı'nı zaferle sonuçlandırdı. 22 gün süren bu savaşta Yunan ordusu ağır kayıplara uğratıldı. Bu zafer nedeniyle Mustafa Kemal Atatürk'e, TBMM tarafından "Mareşal" rütbesi ve "Gazi" unvanı verildi.
Türk ordusu, vatanı düşman işgalinden kurtarmak için 26 Ağustos 1922'de karşı saldırıya başladı. Mustafa Kemal Paşa'nın yönettiği 30 Ağustos 1922'deki Başkomutan Meydan Savaşı'nda Türk ordusu, Yunan ordusunun büyük kısmını yok etti. Bozguna uğrayarak kaçan düşman kuvvetlerini izleyen Türk ordusu, 9 Eylül 1922'de İzmir'e girdi. 11 Ekim 1922'de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı ve İtilaf Devletleri işgal ettikleri Türk topraklarından çekildi.
Cumhuriyetin kurucusu
Kurtuluş Savaşı'nın ardından TBMM tarafından 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edilirken, Mustafa Kemal Atatürk de Cumhurbaşkanı seçildi. 1938'deki ölümüne dek arka arkaya 4 kez cumhurbaşkanı seçilen Atatürk, bu görevi en uzun süre yürüten cumhurbaşkanı oldu.
Mustafa Kemal'e, 24 Kasım 1934'de 2587 sayılı kanunla "Atatürk" soyadı verildi ve bu soyadının başkaları tarafından kullanılması yasaklandı.
Bölgesinde ve dünyada etkin Türkiye
Mustafa Kemal Atatürk, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı'nın etkilerini hafifletmek ve ülkenin kalkınmasını hızlandırmak amacıyla 1933'te Beş Yıllık Sanayi Planı'nı başlattı. Aynı dönemde dış politikada da önemli adımlar atıldı; Milletler Cemiyeti'ne girilmesi, Balkan Antantı'nın imzalanması, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Sadabat Paktı gibi girişimler, Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada etkili bir aktör olarak öne çıkmasına katkıda bulundu.
Atatürk, Hatay'ın anavatana katılması için yoğun diplomatik çaba sarf etti ve onun bu amacı, vefatının ardından 1939'da gerçekleşti.
Yalnızca Türk milletinin Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yöneten bir komutan olarak değil, aynı zamanda gerçekleştirdiği devrimlerle de dahi bir devlet adamı olarak tarihe geçen Mustafa Kemal Atatürk, 57 yıl süren yaşamının büyük kısmında, milletinin ve vatanının bağımsızlığı ve mutluluğu için yılmadan çalıştı ve girdiği her mücadeleden zaferle çıktı.
Cesur ve unutulmaz önder
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, cesur ve unutulmaz önderi Mustafa Kemal Atatürk, 79 yıl önce 10 Kasım 1938'de Dolmabahçe Sarayı'nda saat dokuzu beş geçe hayata gözlerini yumdu.
Atatürk'ün naaşı, Dolmabahçe Sarayı salonunda özel bir katafalka yerleştirildi. Türk bayrağına sarılı ve başında silah arkadaşlarının nöbet tuttuğu tabut, üç gün süreyle milletin ziyaretine bırakıldı.
20 Kasım'da Ankara'ya nakledilen Atatürk'ün naaşı, 21 Kasım'da törenle Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine konuldu. Naaş, 10 Kasım 1953'de düzenlenen devlet töreniyle Etnografya Müzesi'ndeki kabirden alınarak Anıtkabir'e nakledildi.
Zülfü Livaneli’den çok konuşulacak 10 Kasım mesajı
Sanatçı Zülfü Livaneli, Ulu önder Atatürk'ün 79. ölüm yıldönümü nedeniyle yaptığı paylaşımda "Atatürk istismarcılarına kanmamaya ve onun fikirlerine doğrudan doğruya ulaşmaya çalışın" ifadelerini kullandı.
Ünlü sanatçı Zülfü Livaneli, Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 79. ölüm yıl dönümü nedeniyle yaptığı paylaşımda Atatürk istismarcılarına işaret etti.
Livaneli paylaşımda şöyle dedi:
“Hangi partiye, hangi görüşe, hangi bölgeye ait olursanız olun; unutmayın ki bu ülkede başı dik yaşamakta oluşumuzu, tarihin en büyük insanlarından birisi olan Gazi Mustafa Kemal'e borçluyuz. Atatürk istismarcılarına kanmamaya ve onun fikirlerine doğrudan doğruya ulaşmaya çalışın. ZL”
Livaneli paylaşımda şöyle dedi:
“Hangi partiye, hangi görüşe, hangi bölgeye ait olursanız olun; unutmayın ki bu ülkede başı dik yaşamakta oluşumuzu, tarihin en büyük insanlarından birisi olan Gazi Mustafa Kemal'e borçluyuz. Atatürk istismarcılarına kanmamaya ve onun fikirlerine doğrudan doğruya ulaşmaya çalışın. ZL”
BBC Türkiye arşivlerini açtı
BBC Türkçe, BBC'nin Türkiye'yle ilgili 60 yıllık TV arşivlerini izleyiciyle buluşturuyor. 'BBC arşivlerinde Türkiye' kapsamında ilk olarak, 1970 yapımı 'Atatürk: Türklerin Babası' belgeseli yayınlandı.
BBC’nin 1950’lerden 2000’lere uzanan Türkiye arşivlerinde, Türkiye siyasetiyle ilgili haber paketleri, programlar ve belgeseller yer alıyor.
Arşiv görüntüleri; birçok önemli devlet insanı, siyasetçi, iş insanı, siyasi eylemci, sivil toplum örgütü temsilcisiyle röportajları da içeriyor.
Arşivlerde, Türkiye tarihindeki olayların yanı sıra kültürel içerikli görüntüler de yer alıyor.
‘BBC Arşivlerinde Türkiye’ 1950, 1960, 1970 ve 1980’lerden, çoğu İstanbul’dan olmak üzere, farklı kentlerin görüntülerine de yer verecek.
BELGESELDE NELER YER ALIYOR?
Belgeselde Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk yıllarındaki gelişmelere paralel olarak anlatılıyor.
Michael Adams tarafından hazırlanan belgeselde görüntüler, hem 1970 yılında Çanakkale, Samsun, Amasya, Sivas ve Ankara’da BBC tarafından yapılan kayıtlar hem de tarihi görüntülerden oluşuyor.
Belgeselde röportajları yer alan isimlerse şunlar:
– Türkiye’nin ilk Başbakanı ve ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü
– Türkiye’nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu
– Kurtuluş Savaşı’nı genç bir gazeteci olarak izleyen ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee
– Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrolarından, Atatürk’ün yakın arkadaşlarından asker ve siyasetçi Ali Fethi Okyar’ın oğlu Prof. Dr. Osman Okyar
BBC’nin 1950’lerden 2000’lere uzanan Türkiye arşivlerinde, Türkiye siyasetiyle ilgili haber paketleri, programlar ve belgeseller yer alıyor.
Arşiv görüntüleri; birçok önemli devlet insanı, siyasetçi, iş insanı, siyasi eylemci, sivil toplum örgütü temsilcisiyle röportajları da içeriyor.
Arşivlerde, Türkiye tarihindeki olayların yanı sıra kültürel içerikli görüntüler de yer alıyor.
‘BBC Arşivlerinde Türkiye’ 1950, 1960, 1970 ve 1980’lerden, çoğu İstanbul’dan olmak üzere, farklı kentlerin görüntülerine de yer verecek.
BELGESELDE NELER YER ALIYOR?
Belgeselde Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk yıllarındaki gelişmelere paralel olarak anlatılıyor.
Michael Adams tarafından hazırlanan belgeselde görüntüler, hem 1970 yılında Çanakkale, Samsun, Amasya, Sivas ve Ankara’da BBC tarafından yapılan kayıtlar hem de tarihi görüntülerden oluşuyor.
Belgeselde röportajları yer alan isimlerse şunlar:
– Türkiye’nin ilk Başbakanı ve ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü
– Türkiye’nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu
– Kurtuluş Savaşı’nı genç bir gazeteci olarak izleyen ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee
– Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrolarından, Atatürk’ün yakın arkadaşlarından asker ve siyasetçi Ali Fethi Okyar’ın oğlu Prof. Dr. Osman Okyar
Atatürk’ü özlemle anıyoruz
Tarih 10 Kasım 1938... Saat 09:05... Yoktan bir ülke var eden, Mustafa Kemal Atatürk, hayata gözünü yumdu. Milyonlar yasa boğuldu. Aradan 79 yıl geçti. Acı hiç dinmedi. Atamızı hâlâ büyük bir özlem, saygı ve sevgiyle anıyoruz, arıyoruz!
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bütün hayatı mücadele içinde geçti. Ülkenin birliği ve bütünlüğü için, milletin özgürlüğü için gece gündüz uğraştı. Onun için Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı hiçbir şeyden kıymetli değildi!.. Ocak 1938'de, siroz teşhisi konulduğunda da tek düşüncesi, Hatay'ın ana vatana bağlanmasıydı. Doktorların uyarılarına rağmen ömrünün son günlerinde büyük bir heyecan ve şevkle bunun için çabaladı…
TÜM DÜNYA YASTA
Deniz havası iyi geldiği için bir süre Savarona'da kaldı. Hastalığı ağırlaşınca İstanbul'daki Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi. 5 Eylül 1938 günü vasiyetini yazıp servetini Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı. Kasım ayı başında durumu daha da ağırlaştı. Doktorları hep yanındaydı. Türk Milleti dualarıyla Atasını yalnız bırakmıyordu. Ve tarih 10 Kasım 1938, günlerden perşembe… Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, saat 9'u 5 geçe Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Atatürk'ün ölüm haberi tüm yurdu yasa boğdu. Sadece Türkiye'de değil birçok ülkede de yas ilan edildi.
12 GENERAL OMUZLADI
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün naaşı, 16 Kasım 1938'de Dolmabahçe Sarayı'ndaki katafalka konuldu. İstanbullular son kez Atasıyla buluştu. Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli Mustafa Kemal Atatürk'e olan bağlığını gösterdi. Mustafa Kemal Atatürk'ün cenaze namazı da 19 Kasım günü yine Dolmabahçe'de kılındı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak, gözyaşları arasında Gülhane Parkı'na götürüldü.
ARADAN 79 YIL GEÇTİ…
Ulu Önder Atatürk'ün naaşı buradan Yavuz zırhlısına nakledildi. Büyükada açıklarına kadar Türk Donanması ve törene katılmak için gelen yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı, cenazeyi İzmit'e götürdü. Mustafa Kemal'in naaşı buradan da özel bir trenle Ankara'ya gönderildi. 21 Kasım 1938'de yabancı devlet yetkililerinin de katıldığı büyük bir törende geçici kabri olan Etnografya Müzesi'ne defnedildi. Ulu Önder için hazırlanan anıt mezarın tamamlanmasının ardından Mustafa Kemal Atatürk'ün naaşı 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesi'nden alınarak Anıtkabir'e nakledildi. Yurdun her ilinden getirilmiş vatan toprağı hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi. Atatürk'ün aramızdan ayrılışının üzerinden tam 79 yıl geçti. Ancak acı hiç dinmedi. Atatürk'ün açtığı yolda hiç durmadan ilerleyen, devrimlerine ve ilkelerine son nefesine kadar sahip çıkan Türk Milleti'nin, Atasına olan özlemi ve minneti her geçen gün daha arttı. O artık aramızda yok ancak onun sayesinde biz varız…
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bütün hayatı mücadele içinde geçti. Ülkenin birliği ve bütünlüğü için, milletin özgürlüğü için gece gündüz uğraştı. Onun için Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı hiçbir şeyden kıymetli değildi!.. Ocak 1938'de, siroz teşhisi konulduğunda da tek düşüncesi, Hatay'ın ana vatana bağlanmasıydı. Doktorların uyarılarına rağmen ömrünün son günlerinde büyük bir heyecan ve şevkle bunun için çabaladı…
TÜM DÜNYA YASTA
Deniz havası iyi geldiği için bir süre Savarona'da kaldı. Hastalığı ağırlaşınca İstanbul'daki Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi. 5 Eylül 1938 günü vasiyetini yazıp servetini Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı. Kasım ayı başında durumu daha da ağırlaştı. Doktorları hep yanındaydı. Türk Milleti dualarıyla Atasını yalnız bırakmıyordu. Ve tarih 10 Kasım 1938, günlerden perşembe… Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, saat 9'u 5 geçe Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Atatürk'ün ölüm haberi tüm yurdu yasa boğdu. Sadece Türkiye'de değil birçok ülkede de yas ilan edildi.
12 GENERAL OMUZLADI
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün naaşı, 16 Kasım 1938'de Dolmabahçe Sarayı'ndaki katafalka konuldu. İstanbullular son kez Atasıyla buluştu. Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli Mustafa Kemal Atatürk'e olan bağlığını gösterdi. Mustafa Kemal Atatürk'ün cenaze namazı da 19 Kasım günü yine Dolmabahçe'de kılındı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak, gözyaşları arasında Gülhane Parkı'na götürüldü.
ARADAN 79 YIL GEÇTİ…
Ulu Önder Atatürk'ün naaşı buradan Yavuz zırhlısına nakledildi. Büyükada açıklarına kadar Türk Donanması ve törene katılmak için gelen yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı, cenazeyi İzmit'e götürdü. Mustafa Kemal'in naaşı buradan da özel bir trenle Ankara'ya gönderildi. 21 Kasım 1938'de yabancı devlet yetkililerinin de katıldığı büyük bir törende geçici kabri olan Etnografya Müzesi'ne defnedildi. Ulu Önder için hazırlanan anıt mezarın tamamlanmasının ardından Mustafa Kemal Atatürk'ün naaşı 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesi'nden alınarak Anıtkabir'e nakledildi. Yurdun her ilinden getirilmiş vatan toprağı hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi. Atatürk'ün aramızdan ayrılışının üzerinden tam 79 yıl geçti. Ancak acı hiç dinmedi. Atatürk'ün açtığı yolda hiç durmadan ilerleyen, devrimlerine ve ilkelerine son nefesine kadar sahip çıkan Türk Milleti'nin, Atasına olan özlemi ve minneti her geçen gün daha arttı. O artık aramızda yok ancak onun sayesinde biz varız…
8 Kasım 2017 Çarşamba
İşte 10 Kasım Anıtkabir ziyaret saatleri!
Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışını andığımız 10 Kasım'a çok az bir süre kaldı. Yurttaşlarımız Anıtkabir ziyaret saatlerini merak ediyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da hem siyasiler hem de vatandaşlar, Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanı Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ü Anıtkabir’de ziyaret edecek. Peki Anıtkabir ziyaret saatleri ne? Anıtkabir hangi saatler arası ziyarete açık? İşte İşte 10 Kasım Anıtkabir ziyaret saatleri! Anıtkabir hangi saatler arasında halka açılacak?
Kasım 1938’de aramızdan ayrılan Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl dönümü, vefat saati olan 09.05’te hem ülkemizde hem de Anıtkabir'de gerçekleşecek törenlerle anılacak. 10 Kasım anma töreni dahilinde, sabah saatlerinde düzenlenen resmi törenin ardından Anıtkabir yurttaş ziyaretine açılacak. İşte İşte 10 Kasım Anıtkabir ziyaret saatleri ve Anıtkabir hangi saatler arasında halka açılacak? sorusunun cevabı…
İŞTE TSK’DAN GELEN ZİYARET SAATİ AÇIKLAMASI
Anıtkabir, 1 Kasım- 31 Ocak tarihlerinde saat 09:00 – 16:00 saat aralığında ziyaretçilere açık olacak. Ancak saat aralığı 29 Ekim, 23 Nisan, 19 Mayıs ve 10 Kasım gibi Türk tarihinin önemli günlerinden değişiklik gösterebiliyor.
ANITKABİR ÇEKİM YASAĞI HAKKINDA
“08 Kasım 2017 tarihinde bazı basın yayın organlarında “Bu yıl hiçbir televizyon kanalına Anıtkabir'den haberlerin sunulmasına, halkla röportaj yapılmasına izin verilmeyeceği” şeklinde bir haber yayımlanmıştır.
Söz konusu haberlerin tamamen yanlış bir anlaşılmadan kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Her yıl 10 Kasım tarihinde düzenlenen ulu önderimiz Atatürk'ü anma törenleri kapsamında yayın kuruluşlarının taleplerine istinaden Anıtkabir'den çekim yapma izni verilmektedir. Bu yıl da talepte bulunan televizyon kanallarına Genelkurmay Başkanlığınca yapılacak düzenlemeye istinaden yayın yapma izni verilmiştir. Resmi tören sonrasında ve akşam saatlerinde yapılması talep edilen çekim/haberler ise halen değerlendirme aşamasındadır.”
Kasım 1938’de aramızdan ayrılan Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl dönümü, vefat saati olan 09.05’te hem ülkemizde hem de Anıtkabir'de gerçekleşecek törenlerle anılacak. 10 Kasım anma töreni dahilinde, sabah saatlerinde düzenlenen resmi törenin ardından Anıtkabir yurttaş ziyaretine açılacak. İşte İşte 10 Kasım Anıtkabir ziyaret saatleri ve Anıtkabir hangi saatler arasında halka açılacak? sorusunun cevabı…
İŞTE TSK’DAN GELEN ZİYARET SAATİ AÇIKLAMASI
Anıtkabir, 1 Kasım- 31 Ocak tarihlerinde saat 09:00 – 16:00 saat aralığında ziyaretçilere açık olacak. Ancak saat aralığı 29 Ekim, 23 Nisan, 19 Mayıs ve 10 Kasım gibi Türk tarihinin önemli günlerinden değişiklik gösterebiliyor.
ANITKABİR ÇEKİM YASAĞI HAKKINDA
“08 Kasım 2017 tarihinde bazı basın yayın organlarında “Bu yıl hiçbir televizyon kanalına Anıtkabir'den haberlerin sunulmasına, halkla röportaj yapılmasına izin verilmeyeceği” şeklinde bir haber yayımlanmıştır.
Söz konusu haberlerin tamamen yanlış bir anlaşılmadan kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Her yıl 10 Kasım tarihinde düzenlenen ulu önderimiz Atatürk'ü anma törenleri kapsamında yayın kuruluşlarının taleplerine istinaden Anıtkabir'den çekim yapma izni verilmektedir. Bu yıl da talepte bulunan televizyon kanallarına Genelkurmay Başkanlığınca yapılacak düzenlemeye istinaden yayın yapma izni verilmiştir. Resmi tören sonrasında ve akşam saatlerinde yapılması talep edilen çekim/haberler ise halen değerlendirme aşamasındadır.”
7 Kasım 2017 Salı
10 Kasım’da okullar tatil mi? 10 Kasım Cuma resmi tatil mi?
10 Kasım tatil mi? sorusu hem öğrenciler hem de velileri tarafından sorulmaya başlandı. Milyonlarca öğrenci ve veli bu sene Cuma gününe rastlayan 10 Kasım'da resmi tatil olacak mı diye merak ediyor. 10 Kasım 1938'de kaybettiğimiz Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıl dönemi nedeniyle bu sene de saat tam 09.05'te sirenlerle hatırlanacak. Peki 10 Kasım Cuma günü okullar tatil mi?
Bu sene Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 79. ölüm yıldönümü. Günün anlam ve önemine uygun çeşitli program ve anma törenleri yapılacak. Bu törenlerin 10 Kasım’ın Cuma gününe denk gelmesi ile birlikte hem öğrenciler hem de veliler Cuma günü tatil olacak mı sorusuna cevap arıyor. İşte tüm bu sorulara cevap olacak 10 Kasım tatil mi sorusunun cevabı…
10 KASIM RESMİ TATİL Mİ? 10 KASIMDA OKULLAR TATİL OLACAK MI?
10 Kasım, Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl dönümüdür. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu sene de 10 Kasım resmi tatil olarak kabul edilmemektedir. Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’de saat 09.05’te hayata gözlerini yummuştur. Her yıl Atatürk’ü anmak için resmi kurumlarda, okullarda anma törenleri ve etkinlikleri düzenlenir.
10 Kasım Cuma günü okullarda eğitim ve öğretim kaldığı yerden devam edecektir.
10 KASIM RESMİ TATİL Mİ? 10 KASIMDA OKULLAR TATİL OLACAK MI?
10 Kasım, Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl dönümüdür. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu sene de 10 Kasım resmi tatil olarak kabul edilmemektedir. Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’de saat 09.05’te hayata gözlerini yummuştur. Her yıl Atatürk’ü anmak için resmi kurumlarda, okullarda anma törenleri ve etkinlikleri düzenlenir.
10 Kasım Cuma günü okullarda eğitim ve öğretim kaldığı yerden devam edecektir.
UNESCO: Türkiye, kitap okuma oranında 86'ıncı sırada
Türkiye’de, kitap okuma alışkanlığı yayıncılara göre ne durumda? Türkiye’de kitaba ne kadar zaman ve para harcanıyor? Bu soruların cevapları, pek iç açıcı değil. Çözüm önerilerinin odak noktasında ise, çocuklar var.
İstanbul’da Kadıköy-Beşiktaş vapurundaki yüzlerce yolcudan Merve Ulus, 20-25 dakikalık o sefer sırasında kitap okuyan yalnızca birkaç kişiden biriydi. Oysa, İstanbul vapurları kitap okumak için belki de en konforlu toplu taşıma aracı. Ancak, diğerlerinde de olduğu gibi kitap okuyanların sayısı oldukça az.
30 yaşındaki doktora öğrencisi Ulus, önünde engel bulunmadığı her ortamda okumaya çalıştığını anlatıyor. “Okuma alışkanlığım ailemden geliyor. Hem annem hem babam hem de dedelerim, hepsi kitap okumayı bana küçük yaşta öğreten insanlar oldular. Benim çevremde kitap okunuyor, arkadaşlarım da okuyor” diyor Ulus, “Sanırım bu, hem sosyo-ekonomik ve kültürel yapıyla, hem de alışkanlıklarla alakalı. Okuduğumuz kitapları tartışıyoruz sonra aramızda.”
Araştırmalar, Ulus gibi okuyucuların Türkiye’de çok az olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) geçen yıl yayınladığı verilere göre, Türkiye'de kitap okumaya kişi başına ayırılan süre günde yalnızca bir dakika. Buna karşın, televizyon izlemeye 6 saat, internete 3 saat harcanıyor.
İstanbul’da dün 36’ncısı açılan Uluslararası Kitap Fuarı’nın 9 gün içinde en az yarım milyon kişinin ziyaret etmesi bekleniyor. Yayıncılara göre, İstanbul’daki fuar dünyanın en çok ziyaretçi çeken kitap fuarı. Ama, Türkiye'de düzenli kitap okuyanların oranı neredeyse binde bir. Bu oran, en fazla kitap okuyan ülkelerin başında gelen İngiltere ve Fransa’da yüzde 21, Japonya'da yüzde 14, ABD'de yüzde 12 civarında.
UNESCO: Türkiye, kitap okuma oranında 86'ıncı sırada
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) verilerine göre Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86'ncı sırada, yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride. TÜİK’e göre ise Türkiye'de kitap, ihtiyaç listesinin 235'inci sırasında yer alıyor. Dünyada kitap için kişi başına harcanan para ortalama 1,3 dolarken, Türkiye’de çeyrek dolar.
Yalnızca İstanbul’daki değil, dünyadaki önemli kitap fuarlarının da gediklilerinden yazar Esmahan Aykol, İstanbul Kitap Fuarı'nı ziyaret edenlerin önemli bir kısmının aslında okuyucu olmadığını gözlemlediğini söylüyor. "Çevredeki semtlerden, sitelerden ve hatta İstanbul’a komşu kentlerden pazar günü ya da hafta sonu yapacak işi olmayan, bir gezelim görelim, diyerek gelen pek çok kişi var” diyor.
Kadıköy’deki Akademi Kitabevi’nin sahiplerinden yayıncı Özcan Sapan da İstanbul’da en çok kitapçı ve sahafın bulunduğu birkaç semt arasında bulunan Kadıköy’e gezmeye ve eğlenmeye gelen pek çok kişinin kitap alıcısı olmadığını belirtiyor. Sapan, "Kitap alanlar Kadıköy’ün yerlileri ve öğrenciler” diyor, “Bir de, bazı ebeveynler çocukları için kitap alıyor. Ama, kendileri okumuyorlar. Satışlar iyi bir yerde değil. İyi edebiyat, felsefe ve araştırma kitaplarının çok az okuyucusu var.”
Kitap endüstrisi büyüyor
Buna karşın, Türkiye’de kitap endüstrisi hızla büyüyor. Türkiye, 2 milyar 100 milyon doları aşan hacmiyle dünya sıralamasında 11'inci en büyük kitap cirosuna sahip ülke. Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, yıllık baskı sayısının 660 milyonu aştığını belirtiyor. 2016’da 56 bin yeni kitap çıkmış. Bu sayının yıl sonunda 60 bine yaklaşmasını bekliyor.
Kocatürk, “Bir şehir efsanesi var, ‘Türkiye'de kitap okunmuyor' deniliyor. Elbette, istenen durumda değil, ideal durumda hiç değil, yapısal pek çok sorun var. Ama, okunmasa bu kadar kitap üretimi nasıl olabilir? Üretim artıyor sonuçta” diyor.
Ancak, bu üretimin önemli bir kısmı, devletin okullarda ücretsiz olarak dağıttığı eğitimle ilgili kitaplar. Sınavlara hazırlık kitapları ve yardımcı kitaplar da bu kategoride önemli yer tutuyor. Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu verilerine göre, bu yıl eylül ayında basılan 45 milyondan fazla kitabın kategorileri hakkındaki veriler, Türkiye’deki okurların hangi kitapları okuduğu hakkında da bilgi veriyor.
Bu verilere göre, eğitimle ilgili yayınların oranı yüzde 63. Yetişkin inceleme, araştırma kitaplarının payı yüzde 15. Bunu, yüzde 8’le çocuk ve gençlik kitapları, yüzde 7’yle inanç kitapları takip ediyor. Yetişkin edebiyat ve sanat kitaplarının oranı ise, yüzde 4.
Çocuk kitaplarının satış payı artıyor
Peki, neden kitap okuma oranları çok düşük Türkiye’de? Pek çok yazar ve yayıncı, bunun siyaset ve yarattığı atmosferden bağımsız olmadığı görüşünde. Çocuk kitapları yazarı ve eski gazeteci Hakan Bayhan, “İktidarın okuyana, yazana karşı bir öfkesi var. Bütün siyasi argümanlarında, söylemlerinde bunu kullanmaya başladılar ve bunu kullanırken de tabanlarına yaydılar” diyor; "ve bu o kadar çok konuşulur, dile getirilir oldu ki, insanlar artık kitap okuyana, kitap yazana, kitapla ilgilenene farklı bakmaya başladı.”
UNESCO'ya göre Türkiye, birkaç yıl önce çocuklara kitap hediye etme konusunda 180 ülke arasında 140'ıncı sıradaydı. Yayıncılar ve yazarlar, son yıllarda çocuk kitaplarının satışındaki payda önemli yükselişlere dikkat çekiyor. Ancak yazar Bayhan, yalnızca kitaba ulaşabilmelerinin, sahip olmalarının, çocukların kitap okuma alışkanlığı edinebilmeleri için yeterli olmayacağının altını çiziyor.
“Çocuklar rol model olarak anne-babalarını örnek alır” diyor yazar Bayhan, “ama siz televizyon seyretmek, telefonunuzla ilgilenmek gibi başka şeylerle uğraşıyorsanız, çocuklar da aynısını yapar. Eğer hakikaten okumasını istiyorsanız, iyi bir insan olması için, bu dünyayı anlaması için, adalet duygusunun gelişmesi için kitap en önemli araçlardan biri. Ancak, bu alışkanlığı kazandırmanız için önce kendinizin okuması lazım.”
(Kaynak: dw.com/turkish)
İstanbul’da Kadıköy-Beşiktaş vapurundaki yüzlerce yolcudan Merve Ulus, 20-25 dakikalık o sefer sırasında kitap okuyan yalnızca birkaç kişiden biriydi. Oysa, İstanbul vapurları kitap okumak için belki de en konforlu toplu taşıma aracı. Ancak, diğerlerinde de olduğu gibi kitap okuyanların sayısı oldukça az.
30 yaşındaki doktora öğrencisi Ulus, önünde engel bulunmadığı her ortamda okumaya çalıştığını anlatıyor. “Okuma alışkanlığım ailemden geliyor. Hem annem hem babam hem de dedelerim, hepsi kitap okumayı bana küçük yaşta öğreten insanlar oldular. Benim çevremde kitap okunuyor, arkadaşlarım da okuyor” diyor Ulus, “Sanırım bu, hem sosyo-ekonomik ve kültürel yapıyla, hem de alışkanlıklarla alakalı. Okuduğumuz kitapları tartışıyoruz sonra aramızda.”
Araştırmalar, Ulus gibi okuyucuların Türkiye’de çok az olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) geçen yıl yayınladığı verilere göre, Türkiye'de kitap okumaya kişi başına ayırılan süre günde yalnızca bir dakika. Buna karşın, televizyon izlemeye 6 saat, internete 3 saat harcanıyor.
İstanbul’da dün 36’ncısı açılan Uluslararası Kitap Fuarı’nın 9 gün içinde en az yarım milyon kişinin ziyaret etmesi bekleniyor. Yayıncılara göre, İstanbul’daki fuar dünyanın en çok ziyaretçi çeken kitap fuarı. Ama, Türkiye'de düzenli kitap okuyanların oranı neredeyse binde bir. Bu oran, en fazla kitap okuyan ülkelerin başında gelen İngiltere ve Fransa’da yüzde 21, Japonya'da yüzde 14, ABD'de yüzde 12 civarında.
UNESCO: Türkiye, kitap okuma oranında 86'ıncı sırada
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) verilerine göre Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86'ncı sırada, yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride. TÜİK’e göre ise Türkiye'de kitap, ihtiyaç listesinin 235'inci sırasında yer alıyor. Dünyada kitap için kişi başına harcanan para ortalama 1,3 dolarken, Türkiye’de çeyrek dolar.
Yalnızca İstanbul’daki değil, dünyadaki önemli kitap fuarlarının da gediklilerinden yazar Esmahan Aykol, İstanbul Kitap Fuarı'nı ziyaret edenlerin önemli bir kısmının aslında okuyucu olmadığını gözlemlediğini söylüyor. "Çevredeki semtlerden, sitelerden ve hatta İstanbul’a komşu kentlerden pazar günü ya da hafta sonu yapacak işi olmayan, bir gezelim görelim, diyerek gelen pek çok kişi var” diyor.
Kadıköy’deki Akademi Kitabevi’nin sahiplerinden yayıncı Özcan Sapan da İstanbul’da en çok kitapçı ve sahafın bulunduğu birkaç semt arasında bulunan Kadıköy’e gezmeye ve eğlenmeye gelen pek çok kişinin kitap alıcısı olmadığını belirtiyor. Sapan, "Kitap alanlar Kadıköy’ün yerlileri ve öğrenciler” diyor, “Bir de, bazı ebeveynler çocukları için kitap alıyor. Ama, kendileri okumuyorlar. Satışlar iyi bir yerde değil. İyi edebiyat, felsefe ve araştırma kitaplarının çok az okuyucusu var.”
Kitap endüstrisi büyüyor
Buna karşın, Türkiye’de kitap endüstrisi hızla büyüyor. Türkiye, 2 milyar 100 milyon doları aşan hacmiyle dünya sıralamasında 11'inci en büyük kitap cirosuna sahip ülke. Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, yıllık baskı sayısının 660 milyonu aştığını belirtiyor. 2016’da 56 bin yeni kitap çıkmış. Bu sayının yıl sonunda 60 bine yaklaşmasını bekliyor.
Kocatürk, “Bir şehir efsanesi var, ‘Türkiye'de kitap okunmuyor' deniliyor. Elbette, istenen durumda değil, ideal durumda hiç değil, yapısal pek çok sorun var. Ama, okunmasa bu kadar kitap üretimi nasıl olabilir? Üretim artıyor sonuçta” diyor.
Ancak, bu üretimin önemli bir kısmı, devletin okullarda ücretsiz olarak dağıttığı eğitimle ilgili kitaplar. Sınavlara hazırlık kitapları ve yardımcı kitaplar da bu kategoride önemli yer tutuyor. Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu verilerine göre, bu yıl eylül ayında basılan 45 milyondan fazla kitabın kategorileri hakkındaki veriler, Türkiye’deki okurların hangi kitapları okuduğu hakkında da bilgi veriyor.
Bu verilere göre, eğitimle ilgili yayınların oranı yüzde 63. Yetişkin inceleme, araştırma kitaplarının payı yüzde 15. Bunu, yüzde 8’le çocuk ve gençlik kitapları, yüzde 7’yle inanç kitapları takip ediyor. Yetişkin edebiyat ve sanat kitaplarının oranı ise, yüzde 4.
Çocuk kitaplarının satış payı artıyor
Peki, neden kitap okuma oranları çok düşük Türkiye’de? Pek çok yazar ve yayıncı, bunun siyaset ve yarattığı atmosferden bağımsız olmadığı görüşünde. Çocuk kitapları yazarı ve eski gazeteci Hakan Bayhan, “İktidarın okuyana, yazana karşı bir öfkesi var. Bütün siyasi argümanlarında, söylemlerinde bunu kullanmaya başladılar ve bunu kullanırken de tabanlarına yaydılar” diyor; "ve bu o kadar çok konuşulur, dile getirilir oldu ki, insanlar artık kitap okuyana, kitap yazana, kitapla ilgilenene farklı bakmaya başladı.”
UNESCO'ya göre Türkiye, birkaç yıl önce çocuklara kitap hediye etme konusunda 180 ülke arasında 140'ıncı sıradaydı. Yayıncılar ve yazarlar, son yıllarda çocuk kitaplarının satışındaki payda önemli yükselişlere dikkat çekiyor. Ancak yazar Bayhan, yalnızca kitaba ulaşabilmelerinin, sahip olmalarının, çocukların kitap okuma alışkanlığı edinebilmeleri için yeterli olmayacağının altını çiziyor.
“Çocuklar rol model olarak anne-babalarını örnek alır” diyor yazar Bayhan, “ama siz televizyon seyretmek, telefonunuzla ilgilenmek gibi başka şeylerle uğraşıyorsanız, çocuklar da aynısını yapar. Eğer hakikaten okumasını istiyorsanız, iyi bir insan olması için, bu dünyayı anlaması için, adalet duygusunun gelişmesi için kitap en önemli araçlardan biri. Ancak, bu alışkanlığı kazandırmanız için önce kendinizin okuması lazım.”
(Kaynak: dw.com/turkish)
Mustafa Tuna kimdir?
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in yerine gelen isim Mustafa Tuna oldu. Peki Mustafa Tuna kimdir? Mustafa Tuna kaç yaşında ve nereli? İşte, bir dönem Ankara'dan milletvekilliği de yapan Mustafa Tuna hakkında bilinmeyenler. Mustafa Tuna hakkında merak edilenler ve Mustafa Tuna'nın hayat hikayesi...
Ankara’da Melih Gökçek’in istifa etmesinin ardından belediye başkanının kim olacağı belli oldu. Yeni Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tuna kimdir? Ankara’nın yeni belediye başkanı Mustafa Tuna oldu. Pek çok yurttaş Mustafa Tuna kimdir? Kaç yılında nerede doğdu? gibi sorularla Google’da arama yapmaya başladı bile. İşte Mustafa Tuna hakkında merak edilenler…
MUSTAFA TUNA KİMDİR?
1957 yılında Şarkışla'ra doğan Tuna, 1980 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden İnşaat Mühendisi olarak mezun oldu. 1982 yılında, İTÜ İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü'nden Yüksek Mühendis unvanı aldı.
Tuna'ya 1998 yılında, Su Kirlenmesi ve Kontrolü Bilim Dalında Üniversitelerarası Kurul tarafından doçent unvanı verildi.
Tuna, özel sektördeki uygulama çalışmalarına paralel olarak, çevre teknolojisi, altyapı planlaması ve mühendislik ekonomisi alanlarında da akademik çalışmalarını sürdürdü.
İTÜ Mezunları Eğitim Vakfının kurucu başkanı olan Mustafa Tuna, İnşaat Mühendisleri Odası üyesi, Su Kirlenmesi Araştırmaları ve Kontrolü Türk Milli Komitesi üyesi.
2002 – 2007 yılları arasında Ankara Milletvekili olarak görev yapan Tuna,
29 Mart 2009 ve 2014 yerel seçimlerinde Sincan Belediye Başkanlığı'na seçildi.
MUSTAFA TUNA KİMDİR?
1957 yılında Şarkışla'ra doğan Tuna, 1980 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden İnşaat Mühendisi olarak mezun oldu. 1982 yılında, İTÜ İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü'nden Yüksek Mühendis unvanı aldı.
Tuna'ya 1998 yılında, Su Kirlenmesi ve Kontrolü Bilim Dalında Üniversitelerarası Kurul tarafından doçent unvanı verildi.
Tuna, özel sektördeki uygulama çalışmalarına paralel olarak, çevre teknolojisi, altyapı planlaması ve mühendislik ekonomisi alanlarında da akademik çalışmalarını sürdürdü.
İTÜ Mezunları Eğitim Vakfının kurucu başkanı olan Mustafa Tuna, İnşaat Mühendisleri Odası üyesi, Su Kirlenmesi Araştırmaları ve Kontrolü Türk Milli Komitesi üyesi.
2002 – 2007 yılları arasında Ankara Milletvekili olarak görev yapan Tuna,
29 Mart 2009 ve 2014 yerel seçimlerinde Sincan Belediye Başkanlığı'na seçildi.
Etiketler:
ak parti,
ankara,
haber,
melih gökçek
Ankara’nın yeni büyükşehir belediye başkanı belli oldu
Melih Gökçek'ten boşalan Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı koltuğu için Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclisi'nde seçim yapıldı. Sandıktan ilk turda AKP'nin adayı Sincan Belediye Başkanı Mustafa Tuna çıktı. Mustafa Tuna bu sonuçla, 2019'da yapılacak seçimlere kadar Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini sürdürmeye hak kazandı. Tuna 100 AKP'li üyenin bulunduğu Meclis'ten 104 oy almayı başardı.
Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın istifasını istediği 6 isimden birisi olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, 28 Ekim günü yaptığı basın toplantısında “Cumhurbaşkanı tarafından istifam istendi. Cumhurbaşkanı’nın emrine uyarak belediye başkanlığı görevini bırakıyorum.” diyerek 23 yıldır sürdürdüğü görevinden istifa etmişti.
KOLTUĞU İÇİN 3 ADAY BELİRLENMİŞTİ
Önceki günde AKP’de “Melih Gökçek’in yerine kim gelsin?” yoklaması yapılmış ve sandıktan sırasıyla Sincan Belediye Başkanı Mustafa Tuna, Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki ve Kahramankazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk çıkmıştı. AKP ise Melih Gökçek'ten boşalan koltuk için Sincan Belediye Başkanı Mustafa Tuna’yı aday göstermişti.
YENİ BAŞKAN MUSTAFA TUNA
Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nde yapılan seçimde, sandıktan beklendiği gibi AKP’nin adayı Mustafa Tuna çıktı. Bu sonuçla Tuna Ankara’nın yeni Büyükşehir Belediye Başkanı oldu.
99 AKP’Lİ VARDI 104 AY ALDI
Büyükşehir Belediye Meclisi’nde yapılan seçimde, Mustafa Tuna 104 oy aldı. Seçimde, 29 boş oy kullanılırken, geçersiz oy sayısı ise 3 oldu. 140 üyeli Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nde AKP’nin 100 (Melih Gökçek ile birlikte), CHP’nin 21, MHP’nin 15, BBP’nin ise 1 üyesi vardı. 3 üye de bağımsızdı. CHP ve MHP ise seçimlerde aday göstermedi.
MUSTAFA TUNA’DAN İLK AÇIKLAMA
Tuna seçilmesinin ardından yaptığı açıklamada, Ankara'ya güzel hizmetler noktasında birlikte çalışmayı düstur edineceğini ifade ederek, “Bütün kişi ve kurumların, herkesin görüşleri, kanaatleri şehrimizin daha iyi noktalara gelmesi için çok önemlidir. Akıl bedava. Herkesin aklına ihtiyacım var. Dolayısıyla ortak akılla güzel hizmetlere vesile olacağımıza inanıyorum. Temel felsefemiz dürüst, şeffaf ve adil bir yönetim. Bu anlayışla hiç kimseye farklı muamele yok, kimseye zulüm de yok, bizim uygulamalarımız bu yöndedir. Sizlerin de desteklerini her zaman yanımda göreceğime inanıyorum. Gösterdiğiniz güvene layık olmaya çalışacağım” dedi.
Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın istifasını istediği 6 isimden birisi olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, 28 Ekim günü yaptığı basın toplantısında “Cumhurbaşkanı tarafından istifam istendi. Cumhurbaşkanı’nın emrine uyarak belediye başkanlığı görevini bırakıyorum.” diyerek 23 yıldır sürdürdüğü görevinden istifa etmişti.
KOLTUĞU İÇİN 3 ADAY BELİRLENMİŞTİ
Önceki günde AKP’de “Melih Gökçek’in yerine kim gelsin?” yoklaması yapılmış ve sandıktan sırasıyla Sincan Belediye Başkanı Mustafa Tuna, Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki ve Kahramankazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk çıkmıştı. AKP ise Melih Gökçek'ten boşalan koltuk için Sincan Belediye Başkanı Mustafa Tuna’yı aday göstermişti.
YENİ BAŞKAN MUSTAFA TUNA
Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nde yapılan seçimde, sandıktan beklendiği gibi AKP’nin adayı Mustafa Tuna çıktı. Bu sonuçla Tuna Ankara’nın yeni Büyükşehir Belediye Başkanı oldu.
99 AKP’Lİ VARDI 104 AY ALDI
Büyükşehir Belediye Meclisi’nde yapılan seçimde, Mustafa Tuna 104 oy aldı. Seçimde, 29 boş oy kullanılırken, geçersiz oy sayısı ise 3 oldu. 140 üyeli Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nde AKP’nin 100 (Melih Gökçek ile birlikte), CHP’nin 21, MHP’nin 15, BBP’nin ise 1 üyesi vardı. 3 üye de bağımsızdı. CHP ve MHP ise seçimlerde aday göstermedi.
MUSTAFA TUNA’DAN İLK AÇIKLAMA
Tuna seçilmesinin ardından yaptığı açıklamada, Ankara'ya güzel hizmetler noktasında birlikte çalışmayı düstur edineceğini ifade ederek, “Bütün kişi ve kurumların, herkesin görüşleri, kanaatleri şehrimizin daha iyi noktalara gelmesi için çok önemlidir. Akıl bedava. Herkesin aklına ihtiyacım var. Dolayısıyla ortak akılla güzel hizmetlere vesile olacağımıza inanıyorum. Temel felsefemiz dürüst, şeffaf ve adil bir yönetim. Bu anlayışla hiç kimseye farklı muamele yok, kimseye zulüm de yok, bizim uygulamalarımız bu yöndedir. Sizlerin de desteklerini her zaman yanımda göreceğime inanıyorum. Gösterdiğiniz güvene layık olmaya çalışacağım” dedi.
Etiketler:
ak parti,
ankara,
haber,
melih gökçek
6 Kasım 2017 Pazartesi
Abbas Güçlü: Orman Bakanlığı yapsa daha iyisini yapardı
TEOG kaldırıldı, TEOG'un yerine gelen sistemi Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz dün açıkladı. 'Mahalli Yerleştirme Sistemi' adı verilen sistemde sınava girme zorunluluğu kalktı.. Yılmaz, ''Öğrencilerin yüzde 90'ı adresine yakın okullara yerleştirilecek. Kalan yüzde 10 için, isteyen 8. sınıf öğrencilerinin gireceği bir sınav sistemi hazırladık' diye konuştu. Fakat yeni sistem tartışmalara neden oldu. Eğitim uzmanı gazeteci Abbas Güçlü yeni sistemi sert sözlerle eleştirdi, 'Orman Bakanlığı bir sınav sistemi yapsaydı daha iyi yapardı' diye konuştu.
TEOG'un yerine liselere geçişteki yeni sistem açıklandı. Yeni sistemde sınava girmek isteğe bağlı oldu. Adrese dayalı olan yeni sistemi Bakan Yılmaz, "Eğitim Bölgesi ve Sınavsız Mahalli Yerleştirme Sistemi" olarak açıkladı. Sınav, Haziran ayının ilk haftasında yapılacak. Farklı illerdeki belirli okullara girmek isteyen öğrenciler, ayrıca Haziran ayının son haftasında gerçekleştirilecek, merkezi sisteme dayalı bir sınava da girebilecek. Sınav süresinin 90 dakika olduğu, soru sayısının ise 60 olduğunu açıklandı. 6, 7 ve 8. sınıf müfredatından sorular hazırlanacak. Bakan Yılmaz, yeni sistemin felsefesini, "Sınava girmek isteğe bağlı" olarak açıkladı.
Yılmaz'ın yeni sistem açıklaması tartışmalara neden oldu. Kanal D sabah haberlerine konuşan eğitim uzmanı gazeteci Abbas Güçlü yeni sistemin TEOG'dan çok daha kötü olduğunu söyledi. Güçlü şöyle konuştu: 'Derin hayalkırıklığı yarattı. Derinin ötesinde bir ifade kullanmak lazım. Sınav olmayacak dendi ama sınavın daha koyusu olacak. Bu sistem dershaneye bağımlılığı da arttıracak. Daha da kötüsü ekonomik durumu olanı bir adım daha öteye geçirecek. İyi mahalleler ya da yoksul mahalleler var. 5 tercih hakkı veriyorsunuz ama pek çok mahallede ikinci tercihi yapabilecek okul yok. O zaman onun günahı ne? Bu iç göçü daha da arttıracak. Sahtekarlığın boyutunu da arttıracak. Veliler diyor ben gider muhtardan kağıt alırım, gidecekler ev tutacaklar, 2-3 aylık faturayı alacak. Velileri, öğrencileri daha çok yoracaklar.
60 soruda bu öğrencileri nasıl ayırt edecekler? Orman Bakanlığı bir sınav sistemi yapsaydı daha iyi yapardı. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bu sistemin çıkmasını anlamak mümkün değil. Sayın Bakan, bakan olmadan önceki mahallesine çocuğunu göndersinler. ' (cnntürk)
TEOG'un yerine liselere geçişteki yeni sistem açıklandı. Yeni sistemde sınava girmek isteğe bağlı oldu. Adrese dayalı olan yeni sistemi Bakan Yılmaz, "Eğitim Bölgesi ve Sınavsız Mahalli Yerleştirme Sistemi" olarak açıkladı. Sınav, Haziran ayının ilk haftasında yapılacak. Farklı illerdeki belirli okullara girmek isteyen öğrenciler, ayrıca Haziran ayının son haftasında gerçekleştirilecek, merkezi sisteme dayalı bir sınava da girebilecek. Sınav süresinin 90 dakika olduğu, soru sayısının ise 60 olduğunu açıklandı. 6, 7 ve 8. sınıf müfredatından sorular hazırlanacak. Bakan Yılmaz, yeni sistemin felsefesini, "Sınava girmek isteğe bağlı" olarak açıkladı.
Yılmaz'ın yeni sistem açıklaması tartışmalara neden oldu. Kanal D sabah haberlerine konuşan eğitim uzmanı gazeteci Abbas Güçlü yeni sistemin TEOG'dan çok daha kötü olduğunu söyledi. Güçlü şöyle konuştu: 'Derin hayalkırıklığı yarattı. Derinin ötesinde bir ifade kullanmak lazım. Sınav olmayacak dendi ama sınavın daha koyusu olacak. Bu sistem dershaneye bağımlılığı da arttıracak. Daha da kötüsü ekonomik durumu olanı bir adım daha öteye geçirecek. İyi mahalleler ya da yoksul mahalleler var. 5 tercih hakkı veriyorsunuz ama pek çok mahallede ikinci tercihi yapabilecek okul yok. O zaman onun günahı ne? Bu iç göçü daha da arttıracak. Sahtekarlığın boyutunu da arttıracak. Veliler diyor ben gider muhtardan kağıt alırım, gidecekler ev tutacaklar, 2-3 aylık faturayı alacak. Velileri, öğrencileri daha çok yoracaklar.
60 soruda bu öğrencileri nasıl ayırt edecekler? Orman Bakanlığı bir sınav sistemi yapsaydı daha iyi yapardı. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bu sistemin çıkmasını anlamak mümkün değil. Sayın Bakan, bakan olmadan önceki mahallesine çocuğunu göndersinler. ' (cnntürk)
5 Kasım 2017 Pazar
Trafik rahatlar emlak borsası patlar
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, TEOG'un yerine 'Mahalli Yerleştirme Sistemi'nin getirildiğini açıkladı. Bakan Yılmaz'ın açıklamalarına göre yeni sistemde sınav zorunlu olmaktan çıktı ve adrese dayalı kayıt sistemi getirildi. Bakan Yılmaz'ın açıklamalarının ardından TEOG'un yerine getirilen yeni sistemle ilgili tartışmalar da yeniden alevlendi. Peki bu sistem ne getirir ne götürür? Vatan gazetesi yazarı ve eğitim uzmanı Sadık Gültekin, 'Mahalli Yerleştirme Sistemi'nin köşesine taşıdı ve yeni sistemi değerlendirdi.
İşte Sadık Gültekin'in yeni sistemle ilgili köşe yazısı;
Bakan Yılmaz, siyaset arası yeni sistemi açıkladı...
Muhabirler, konuyu yeni sisteme, Bakan siyasete çekmeye çalıştı...
Köprülerden, yollardan, son 14 yılda yapılanlardan, 80 yılda yapılamayanlardan söz etti...
58 fen lisesini 302’ye, öğrenci sayısını da 12 binden 120 bine artırdıklarını vurguladı... Ancak imam hatip liselerinin sayısına hiç değinmedi!
Bu okulların 80 yılda kaç adet, son 14 yılda kaç adete olduğunu söylemedi!
Tüm okulları Anadolu lisesine dönüştürdüklerini, niceliği artırırken niteliği düşürdüklerine değinmedi!
Bakan, Milli eğitimin iyi yolda olduğunu söyledi...
Sormak lazım...
PISA’da ilk 50 ülke arasına giremeyen öğrenciler, acaba hangi ülkenin çocukları?
TIMMS’de dünya ortalamasının altında kalan öğrenciler, acaba hangi milletin çocukları?
Sayın Cumhurbaşkanı, ne dedi?
‘En çok aksayan tarafımız eğitim, o konuda başarılı olamadık’ demedi mi?
Samimi bir şekilde itiraf etmedi mi?
Bakan, ‘başarılıyım’ mesajı vermek istiyor, ben öyle anladım...
***
Yılmaz, ‘basit, yalın, sade bir sistem hazırladık’ diyor...
Bence sadece ‘basit’ bir sistem hazırlanmış... Farklı düzeydeki öğrencileri aynı sınıflarda toplamak, hangi aklın ürünü?
Biz, üniversiteyi boşuna okumuşuz, pedagojiyi de yanlış anlamışız!
Bu yöntem, kaliteyi yükseltmek şöyle dursun, başarılı öğrencileri de yok eder! Aynen Anadolu liselerinde olduğu gibi...
Diğer okulları Anadolu lisesi seviyesine çıkaramazsan, Anadolu liselerini diğer okulların seviyesine indirirsin!
Okullar için yapılanın aynısını, şimdi öğrenciler için yapılıyor...
Başarılı öğrenciler, bilgi seviyesi düşük grupların arasında yok olacak!
Durum bu!
***
Serbest Kayıt Sistemi, trafiği rahatlatır mı bilmem, ama emlak piyasasını patlatır!
TEOG puanı yüksek olan okul semtlerine ‘göç’ başlar!
Her ne kadar inkar edilse de, ilkokullara kayıtta ‘bağış’ adı altında para toplanıyor... Bu, bilindik bir durum...
Aynı durum, ortaokul ve lise kayıtlarında da yaşanır...
Önce göç, sonra bağış!
İsteyen öğrenci ‘Nitelikli Okullar Sınavı’na girecek, istemeyen ‘Niteliksiz Okullar’da okumaya devam edebilir...
Ben, açıklamalardan böyle anladım...
Bu sistem, niteliksiz okulların, nitelikli öğrencilerini ‘basit, sade ve yalın’ bir şekilde niteliksizleştirir...
Ben, bunu da böyle anladım...
Önce okullar niteliksizleştirildi, şimdi de öğrenciler...
Bu, böyle biline!
***
Daha önceki açıklamalarda: ‘Çocukların sanatsal, sportif ve kültürel etkinliklerini sınav puanına yansıtacağız’ denildi...
Yanılıyor muyum, aynen böyle denilmişti... N’oldu, bu da ortadan kalktı!
Sanki böyle bir şey hiç gündeme gelmedi?
TEOG’un etüt merkezlerine, özel derslere eğilimi artırdığı vurgulandı.
Nitelikli okullara girecek öğrenci sayısının yüzde 8-10 olacağı belirtiliyor...
Ancak bu okullara aday olacak aday sayısı yüzde 30 dolaylarında olur!
Peki, bu öğrenciler sadece sportif, sanatsal ve kültürel etkinliklerle mi bu okullara kabul edilecek?
Bu öğrenciler etüt merkezlerine gitmeyecek mi, özel ders almayacak mı, nasıl olacak bu iş?
***
‘En iyi okul, en yakın okuldur’ kavramı öne çıkarıldı...
Doğru!
Peki, ‘en yakın okul’ herkesi alabilecek mi?
Hayır!
O zaman... En yakın imam hatip lisesine... Bakan diyor ki: “Seçimi öğrenci ve veli yapacak, 5 tercih yapacak’
Eee, zaten seçilecek başka alternatif yok ki!
Ya Anadolu... Ya imam hatip...
Ya meslek lisesi...
Ya da paran varsa özel okul...
Sınav ortadan kalktı, kaygı ortadan kalktı, rekabet ortadan kalktı, nitelikli bir avuç öğrenci de ortadan kalktı...
Sen sağ, ben selamet...
Yeni sistemin özeti bu!
Bakan Yılmaz, siyaset arası yeni sistemi açıkladı...
Muhabirler, konuyu yeni sisteme, Bakan siyasete çekmeye çalıştı...
Köprülerden, yollardan, son 14 yılda yapılanlardan, 80 yılda yapılamayanlardan söz etti...
58 fen lisesini 302’ye, öğrenci sayısını da 12 binden 120 bine artırdıklarını vurguladı... Ancak imam hatip liselerinin sayısına hiç değinmedi!
Bu okulların 80 yılda kaç adet, son 14 yılda kaç adete olduğunu söylemedi!
Tüm okulları Anadolu lisesine dönüştürdüklerini, niceliği artırırken niteliği düşürdüklerine değinmedi!
Bakan, Milli eğitimin iyi yolda olduğunu söyledi...
Sormak lazım...
PISA’da ilk 50 ülke arasına giremeyen öğrenciler, acaba hangi ülkenin çocukları?
TIMMS’de dünya ortalamasının altında kalan öğrenciler, acaba hangi milletin çocukları?
Sayın Cumhurbaşkanı, ne dedi?
‘En çok aksayan tarafımız eğitim, o konuda başarılı olamadık’ demedi mi?
Samimi bir şekilde itiraf etmedi mi?
Bakan, ‘başarılıyım’ mesajı vermek istiyor, ben öyle anladım...
***
Yılmaz, ‘basit, yalın, sade bir sistem hazırladık’ diyor...
Bence sadece ‘basit’ bir sistem hazırlanmış... Farklı düzeydeki öğrencileri aynı sınıflarda toplamak, hangi aklın ürünü?
Biz, üniversiteyi boşuna okumuşuz, pedagojiyi de yanlış anlamışız!
Bu yöntem, kaliteyi yükseltmek şöyle dursun, başarılı öğrencileri de yok eder! Aynen Anadolu liselerinde olduğu gibi...
Diğer okulları Anadolu lisesi seviyesine çıkaramazsan, Anadolu liselerini diğer okulların seviyesine indirirsin!
Okullar için yapılanın aynısını, şimdi öğrenciler için yapılıyor...
Başarılı öğrenciler, bilgi seviyesi düşük grupların arasında yok olacak!
Durum bu!
***
Serbest Kayıt Sistemi, trafiği rahatlatır mı bilmem, ama emlak piyasasını patlatır!
TEOG puanı yüksek olan okul semtlerine ‘göç’ başlar!
Her ne kadar inkar edilse de, ilkokullara kayıtta ‘bağış’ adı altında para toplanıyor... Bu, bilindik bir durum...
Aynı durum, ortaokul ve lise kayıtlarında da yaşanır...
Önce göç, sonra bağış!
İsteyen öğrenci ‘Nitelikli Okullar Sınavı’na girecek, istemeyen ‘Niteliksiz Okullar’da okumaya devam edebilir...
Ben, açıklamalardan böyle anladım...
Bu sistem, niteliksiz okulların, nitelikli öğrencilerini ‘basit, sade ve yalın’ bir şekilde niteliksizleştirir...
Ben, bunu da böyle anladım...
Önce okullar niteliksizleştirildi, şimdi de öğrenciler...
Bu, böyle biline!
***
Daha önceki açıklamalarda: ‘Çocukların sanatsal, sportif ve kültürel etkinliklerini sınav puanına yansıtacağız’ denildi...
Yanılıyor muyum, aynen böyle denilmişti... N’oldu, bu da ortadan kalktı!
Sanki böyle bir şey hiç gündeme gelmedi?
TEOG’un etüt merkezlerine, özel derslere eğilimi artırdığı vurgulandı.
Nitelikli okullara girecek öğrenci sayısının yüzde 8-10 olacağı belirtiliyor...
Ancak bu okullara aday olacak aday sayısı yüzde 30 dolaylarında olur!
Peki, bu öğrenciler sadece sportif, sanatsal ve kültürel etkinliklerle mi bu okullara kabul edilecek?
Bu öğrenciler etüt merkezlerine gitmeyecek mi, özel ders almayacak mı, nasıl olacak bu iş?
***
‘En iyi okul, en yakın okuldur’ kavramı öne çıkarıldı...
Doğru!
Peki, ‘en yakın okul’ herkesi alabilecek mi?
Hayır!
O zaman... En yakın imam hatip lisesine... Bakan diyor ki: “Seçimi öğrenci ve veli yapacak, 5 tercih yapacak’
Eee, zaten seçilecek başka alternatif yok ki!
Ya Anadolu... Ya imam hatip...
Ya meslek lisesi...
Ya da paran varsa özel okul...
Sınav ortadan kalktı, kaygı ortadan kalktı, rekabet ortadan kalktı, nitelikli bir avuç öğrenci de ortadan kalktı...
Sen sağ, ben selamet...
Yeni sistemin özeti bu!
TEOG'un yerine "Eğitim Bölgesi ve Sınavsız Mahalli Yerleştirme Sistemi" geldi
Liseye geçişte kaldırılan TEOG sistemi yerine getirilecek sistem Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz tarafından açıklandı. Yeni sistemin adı; "Eğitim Bölgesi ve Sınavsız Mahalli Yerleştirme Sistemi" oldu. Yılmaz, bu sistemle sınav zorunluluğun kalktığını açıkladı. ''Öğrencilerin yüzde 90'ı adresine yakın okullara yerleştirilecek. Kalan yüzde 10 için, isteyen 8. sınıf öğrencilerinin gireceği bir sınav sistemi hazırladık' dedi. Yılmaz yeni sistemin adının ise, 'Veli Tercihli Yeni Kayıt Sistemi' olduğunu açıkladı.
TEOG'un yerine liselere geçişteki yeni sistem açıklandı. Yeni sistemde sınava girmek isteğe bağlı oldu. Adrese dayalı olan yeni sistemi Bakan Yılmaz, "Eğitim Bölgesi ve Sınavsız Mahalli Yerleştirme Sistemi" olarak açıkladı. Sınav, Haziran ayının ilk haftasında yapılacak. Farklı illerdeki belirli okullara girmek isteyen öğrenciler, ayrıca Haziran ayının son haftasında gerçekleştirilecek, merkezi sisteme dayalı bir sınava da girebilecek. Sınav süresinin 90 dakika olduğu, soru sayısının ise 60 olduğunu açıklandı. 6, 7 ve 8. sınıf müfredatından sorular hazırlanacak. Bakan Yılmaz, yeni sistemin felsefesini, "Sınava girmek isteğe bağlı" olarak açıkladı.
Yılmaz yeni sistemin adının ise, 'Veli Tercihli Yeni Kayıt Sistemi' olduğunu açıkladı.
Konuşmasından satır başları:
Yeni sistem tamamlandı. Mevcut sistem bu ana kadar gelenlerin en iyisiydi. Bu sınav yarışının okul dışı kaynaklara öğrenciyi yönlendirdiği şeklinde algı var.
İşte yeni sistem
'Mahalli Yerleştirme Sistemi'ni getirdik. Öğrencimiz adresine en yakın okula yerleştirelecek.Esas şey bu. Bizim biliyorsunuz AK Parti hükümetlerinin programında da var. en iyi okul, eve en yakın okuldur diye sözümüz de var. Peki 2012 yılında 10’ncu kalkınma planı hazırlanıyor. 2014-2018 yıllarını içeren. Deniyor ki eğitimle ilgili bunlar bunlar bunlar yapılsın.
Evlatlarımızı kendi tercihlerine alacağız, başvuru esnasında bir ekran önüne gelecek, bu ekrandan 5 tercih yapacak. Hiçbir öğrenci istemediği okula gitmeyecek. Bundan sonra her okul da her öğrenci de başarılı olacak. Bundan sonra, adres bölgelerindeki liselere farklı akademik düzeylerde farklı ilgi ve birikimdeki öğrenciler gelecek, akademik çeşitlilik sağlanacak ve bu, okulun başarı seviyesini yükseltecek. Esas gayemiz sınavsız liselere geçişi sağlayabilmektir. Bunun için ne yapmak lazım bütün okulları fen liseleri ayarına çıkarmaktır.
11 bin 57 lisemiz var. 1 milyon 200 bine yakın, 8. sınıfta öğrencimiz var. Ülke genelinde belirlediğimiz farklı illerdeki sınırlı sayıdaki okulumuza, isteyen 8. sınıf öğrencilerin girebileceği bir sınav hazırladık. Bu liselerin ismini ve sayısı mayıs ayı gibi açıklayacağız.
İsteyen sınava girecek
Bu sistem kaldırıldığında Hakkari'deki bir çocuk istediği liseye girebilecek mi? Bu sistemle onu getirmiş olduk. Haziran ayının ilk hafta sonunda bu sınav yapılacak. Tek sınav olacak. Sonuçlar haziran ayında açıklanacak. Sınav 60 sorudan oluşacak, 90 dakika olacak ve tek oturum olacak. 6.7.8. sınıf müfredatından sorular hazırlanacak. Çoktan seçmeli olacak, sayısal ve sözel bölümleri olacak. Öğrenciler sınava girince 5 tercih yapabilecekler. Sınava giren ve girmeyen öğrencilerin yerleştirme sonucu aynı anda açıklanacak.
Yeni sistemin temel felsefesi isteyenin sınava girmesi. TEOG'da sınava girmek zorundaydınız.
3 model geri çevrilmişti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “TEOG’un kaldırılması lazım” sözlerinden 84 saat sonra, 19 Eylül’de TEOG kaldırılmıştı. Liselere geçişte açık uçlu sorulardan oluşacak bir sınav yapılacağı, hem Başbakan Binali Yıldırım hem de Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz tarafından duyurulmuştu. Bu sınava ise yüzde 5 ile yüzde 10 diliminde yer alan öğrencilerin katılacağı, geri kalanların da adrese dayalı olarak liselere yerleştirileceği gündeme gelmişti. Veliler, gözde liselere yerleşmenin mümkün olması için “Taşınalım mı?” sorusunu sıkça sormaya başlamıştı. Daha önce MEB tarafından hazırlanan 3 model, Cumhurbaşkanlığı tarafından “uygun” bulunmayarak geri çevrilmişti.
Çocuğu 6. sınıftan itibaren yarışa sokacak değil de, stresi kaldıracak bir sistem getirelim dedik.
(cnntürk.com.tr)
TEOG'un yerine liselere geçişteki yeni sistem açıklandı. Yeni sistemde sınava girmek isteğe bağlı oldu. Adrese dayalı olan yeni sistemi Bakan Yılmaz, "Eğitim Bölgesi ve Sınavsız Mahalli Yerleştirme Sistemi" olarak açıkladı. Sınav, Haziran ayının ilk haftasında yapılacak. Farklı illerdeki belirli okullara girmek isteyen öğrenciler, ayrıca Haziran ayının son haftasında gerçekleştirilecek, merkezi sisteme dayalı bir sınava da girebilecek. Sınav süresinin 90 dakika olduğu, soru sayısının ise 60 olduğunu açıklandı. 6, 7 ve 8. sınıf müfredatından sorular hazırlanacak. Bakan Yılmaz, yeni sistemin felsefesini, "Sınava girmek isteğe bağlı" olarak açıkladı.
Yılmaz yeni sistemin adının ise, 'Veli Tercihli Yeni Kayıt Sistemi' olduğunu açıkladı.
Konuşmasından satır başları:
Yeni sistem tamamlandı. Mevcut sistem bu ana kadar gelenlerin en iyisiydi. Bu sınav yarışının okul dışı kaynaklara öğrenciyi yönlendirdiği şeklinde algı var.
İşte yeni sistem
'Mahalli Yerleştirme Sistemi'ni getirdik. Öğrencimiz adresine en yakın okula yerleştirelecek.Esas şey bu. Bizim biliyorsunuz AK Parti hükümetlerinin programında da var. en iyi okul, eve en yakın okuldur diye sözümüz de var. Peki 2012 yılında 10’ncu kalkınma planı hazırlanıyor. 2014-2018 yıllarını içeren. Deniyor ki eğitimle ilgili bunlar bunlar bunlar yapılsın.
Evlatlarımızı kendi tercihlerine alacağız, başvuru esnasında bir ekran önüne gelecek, bu ekrandan 5 tercih yapacak. Hiçbir öğrenci istemediği okula gitmeyecek. Bundan sonra her okul da her öğrenci de başarılı olacak. Bundan sonra, adres bölgelerindeki liselere farklı akademik düzeylerde farklı ilgi ve birikimdeki öğrenciler gelecek, akademik çeşitlilik sağlanacak ve bu, okulun başarı seviyesini yükseltecek. Esas gayemiz sınavsız liselere geçişi sağlayabilmektir. Bunun için ne yapmak lazım bütün okulları fen liseleri ayarına çıkarmaktır.
11 bin 57 lisemiz var. 1 milyon 200 bine yakın, 8. sınıfta öğrencimiz var. Ülke genelinde belirlediğimiz farklı illerdeki sınırlı sayıdaki okulumuza, isteyen 8. sınıf öğrencilerin girebileceği bir sınav hazırladık. Bu liselerin ismini ve sayısı mayıs ayı gibi açıklayacağız.
İsteyen sınava girecek
Bu sistem kaldırıldığında Hakkari'deki bir çocuk istediği liseye girebilecek mi? Bu sistemle onu getirmiş olduk. Haziran ayının ilk hafta sonunda bu sınav yapılacak. Tek sınav olacak. Sonuçlar haziran ayında açıklanacak. Sınav 60 sorudan oluşacak, 90 dakika olacak ve tek oturum olacak. 6.7.8. sınıf müfredatından sorular hazırlanacak. Çoktan seçmeli olacak, sayısal ve sözel bölümleri olacak. Öğrenciler sınava girince 5 tercih yapabilecekler. Sınava giren ve girmeyen öğrencilerin yerleştirme sonucu aynı anda açıklanacak.
Yeni sistemin temel felsefesi isteyenin sınava girmesi. TEOG'da sınava girmek zorundaydınız.
3 model geri çevrilmişti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “TEOG’un kaldırılması lazım” sözlerinden 84 saat sonra, 19 Eylül’de TEOG kaldırılmıştı. Liselere geçişte açık uçlu sorulardan oluşacak bir sınav yapılacağı, hem Başbakan Binali Yıldırım hem de Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz tarafından duyurulmuştu. Bu sınava ise yüzde 5 ile yüzde 10 diliminde yer alan öğrencilerin katılacağı, geri kalanların da adrese dayalı olarak liselere yerleştirileceği gündeme gelmişti. Veliler, gözde liselere yerleşmenin mümkün olması için “Taşınalım mı?” sorusunu sıkça sormaya başlamıştı. Daha önce MEB tarafından hazırlanan 3 model, Cumhurbaşkanlığı tarafından “uygun” bulunmayarak geri çevrilmişti.
Çocuğu 6. sınıftan itibaren yarışa sokacak değil de, stresi kaldıracak bir sistem getirelim dedik.
(cnntürk.com.tr)
4 Kasım 2017 Cumartesi
TripAdvisor’dan, Radisson Blu Hotel Kayseri’ye büyük onur
Dünya’nın en büyük turizm değerlendirme sitesi olan TripAdvisor’ın milyonlarca kullanıcısının verdiği puanlara göre ‘Radisson Blu Hotel Kayseri’ dünyanın en iyi 3. Radisson Blu Hotel’i seçildi.
1 Eylül 2014’de hizmet vermeye başlayan ve kadim şehir Kayseri’yi turizm elçisi olarak Dünya’ya tanıtma faaliyetlerinin lokomotifliğini de üstlenen Radisson Blu Hotel Kayseri, Anadolu’da hatta Avrupa’da da Dünya kalitesinde hizmet verilebileceğini tüm Dünya’ya ispatlamıştır. 3 yıldan kısa bir sürede aldığı puanlarla Dünya’nın en büyük metropollerindeki tanınmış otelleri bile geride bırakarak büyük bir başarıya imza atan Radisson Blu Hotel Kayseri, hiç hız kesmeden Dünya’nın en iyi Radisson Blu Otel’i olmak için çabalarına devam etmektedir.
Radisson Blu Hotel Kayseri, teknolojinin ileri düzeyde kullanıldığı son derece geniş ve konforlu odalarının yanında, misafir memnuniyetine gösterdiği titiz yaklaşım, kaliteden ödün vermeyen yönetim anlayışı ve geniş vizyonu ile misafirlerinin beğenisini kazanarak, takdirlerine mazhar olmuştur. Chicago, Moskova, Kanarya Adaları, Kuveyt, Sydney, Paris, Londra veya Roma gibi birçok Avrupa ve dünya başkentini geride bırakan Radisson Blu Hotel Kayseri, ilk 10’a giren tek Türk oteli olmanın da gururunu yaşamaktadır.
Büyük bir gurur kaynağıdır
Otelin sahibi olan Artaş İnşaat A.Ş ‘nin turizm yatırımları koordinatörü Recep Arifoğlu şunları söyledi: “Misafirlerimizin göstermiş oldukları teveccüh, bizim için büyük bir gurur kaynağıdır. Grubumuzun 40 yıla yaklaşan otelcilik tecrübesi ve gelişmenin sonsuza kadar süren bir dinamik olduğunun bilinci ile hiç hız kesmeden daha iyisini yaparak, misafirlerimize hak ettikleri daha iyi hizmeti sunabilmek için çalışmalarımıza her zaman devam edeceğiz.” dedi.
Radisson Blu Otelleri Başkan Yardımcısı Lars Gericke, bugün (31 Ekim 2017) yayınladığı bir tebrik mesajı ile otel yöneticilerine ve çalışanlarına takdir ve tebriklerini ileterek, TripAdvisor’un yayınladığı listeyi de kamuoyunun dikkatine sunmuştur.
1 Eylül 2014’de hizmet vermeye başlayan ve kadim şehir Kayseri’yi turizm elçisi olarak Dünya’ya tanıtma faaliyetlerinin lokomotifliğini de üstlenen Radisson Blu Hotel Kayseri, Anadolu’da hatta Avrupa’da da Dünya kalitesinde hizmet verilebileceğini tüm Dünya’ya ispatlamıştır. 3 yıldan kısa bir sürede aldığı puanlarla Dünya’nın en büyük metropollerindeki tanınmış otelleri bile geride bırakarak büyük bir başarıya imza atan Radisson Blu Hotel Kayseri, hiç hız kesmeden Dünya’nın en iyi Radisson Blu Otel’i olmak için çabalarına devam etmektedir.
Radisson Blu Hotel Kayseri, teknolojinin ileri düzeyde kullanıldığı son derece geniş ve konforlu odalarının yanında, misafir memnuniyetine gösterdiği titiz yaklaşım, kaliteden ödün vermeyen yönetim anlayışı ve geniş vizyonu ile misafirlerinin beğenisini kazanarak, takdirlerine mazhar olmuştur. Chicago, Moskova, Kanarya Adaları, Kuveyt, Sydney, Paris, Londra veya Roma gibi birçok Avrupa ve dünya başkentini geride bırakan Radisson Blu Hotel Kayseri, ilk 10’a giren tek Türk oteli olmanın da gururunu yaşamaktadır.
Büyük bir gurur kaynağıdır
Otelin sahibi olan Artaş İnşaat A.Ş ‘nin turizm yatırımları koordinatörü Recep Arifoğlu şunları söyledi: “Misafirlerimizin göstermiş oldukları teveccüh, bizim için büyük bir gurur kaynağıdır. Grubumuzun 40 yıla yaklaşan otelcilik tecrübesi ve gelişmenin sonsuza kadar süren bir dinamik olduğunun bilinci ile hiç hız kesmeden daha iyisini yaparak, misafirlerimize hak ettikleri daha iyi hizmeti sunabilmek için çalışmalarımıza her zaman devam edeceğiz.” dedi.
Radisson Blu Otelleri Başkan Yardımcısı Lars Gericke, bugün (31 Ekim 2017) yayınladığı bir tebrik mesajı ile otel yöneticilerine ve çalışanlarına takdir ve tebriklerini ileterek, TripAdvisor’un yayınladığı listeyi de kamuoyunun dikkatine sunmuştur.
Pazarlamanın geleceği ve bilinmesi gereken 4 yol haritası
Pazarlamanın geleceği ve bilinmesi gereken 4 yol haritası hakkında bilgi veren Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, şunları söyledi: “Dijital Pazarlama Okulu olarak yakın geçmişte gerçekleştirdiğimiz birçok etkinlikte, dijital dönüşüm ve bu dönüşüme adapte olacak bireyler yetiştiriyoruz. Yaşadığımız süreçte hızlı bir değişim içinde olan pazarlama dinamikleri, stratejilerimizi yeniden gözden geçirmemizi sağlıyor. Bu değişim sürecinde, oyunun kuralları yeniden oluşuyor. İzlenimlerimiz ve Google Marketing Next'te edindiğimiz bilgilerle, ciddi bir tecrübe kazanıyoruz” dedi.
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, 4 yol haritası hakkında şunları açıkladı:
1-Tüketicilerin internetten yardım alma yöntemleri değişiyor
Mobilin hızla yükseldiği dönemde tüketiciler, "bilmek istiyorum", "gitmek istiyorum", "yapmak istiyorum" veya "satın almak istiyorum" gibi önemli anlarda, cihazlarına başvurmaya şartlandı. Bundan böyle insanların, yardım alma yöntemleri de değişecek; yazmak yerine doğrudan konuşarak yardım almaya başlayacaklardır. Örneğin, Google uygulamasındaki aramaların %20'si artık sesle yapılıyor. Bu durum, bizi bekleyen olası diğer değişikliklerin habercisidir.
2-Kullanıcılar, hızlı ve sorunsuz bir mobil deneyim istiyor
Yakın gelecekte başarılı olmak isteyen pazarlamacılar, markalarının mobil kullanım adımlarını tamamıyla optimize etme fikrini ele almalıdırlar. Ayrıca, açılış hızı bu noktada kilit role sahiptir. Mobil siteniz ne kadar harika görünürse görünsün yavaş yükleniyorsa; kullanıcılar sayfayı terk edecektir. Örneğin, mobil sayfa yüklemesindeki her 1 saniyelik gecikme, dönüşümlerde %20’ye varan düşüşlere neden olabiliyor.
3-Kullanıcıların online ve offline arasındaki bağı güçleniyor
Günümüz pazarlama sürecinde, online ve offline'daki birçok boyutun bir arada olmasına yönelik bir durum ortaya çıkıyor. Müşterilere dönük daha bütüncül bir bakış açısı oluşturmak mümkündür. Cihazlar arası etkileşim ile kullanıcı TV’de gördüğü bir ürünü, tablet cihazından araştırıp, masaüstü bilgisayarından satın alabiliyor. Veya fiziksel mağazada gördüğü bir ürünü, e-ticaret sitesinden sipariş verebiliyor. Artık, en yeni ölçüm araçları ile dijital ve fiziksel dünyaları bir araya getirecek, farklı kanalları, cihazları ve medya türlerini kapsayan müşteri yolculuğunu anlamalarında pazarlamacılara yardımcı olacak.
4-Reklamlarda özelleştirme beklentileri yükseliyor
Günümüzde tüketiciler, kendi özgün ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş pazarlama mesajları almaları gerektiğini düşünüyor. Dolayısıyla, müşterilerinize dair kapsamlı bir bakış açısı edindikten sonra atmanız gereken bir sonraki adım, onlara doğru anda, doğru mesaj ile ulaşmaktır. Böylece, kitlenize ulaşmak çok daha kolay hale gelecektir.
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, 4 yol haritası hakkında şunları açıkladı:
1-Tüketicilerin internetten yardım alma yöntemleri değişiyor
Mobilin hızla yükseldiği dönemde tüketiciler, "bilmek istiyorum", "gitmek istiyorum", "yapmak istiyorum" veya "satın almak istiyorum" gibi önemli anlarda, cihazlarına başvurmaya şartlandı. Bundan böyle insanların, yardım alma yöntemleri de değişecek; yazmak yerine doğrudan konuşarak yardım almaya başlayacaklardır. Örneğin, Google uygulamasındaki aramaların %20'si artık sesle yapılıyor. Bu durum, bizi bekleyen olası diğer değişikliklerin habercisidir.
2-Kullanıcılar, hızlı ve sorunsuz bir mobil deneyim istiyor
Yakın gelecekte başarılı olmak isteyen pazarlamacılar, markalarının mobil kullanım adımlarını tamamıyla optimize etme fikrini ele almalıdırlar. Ayrıca, açılış hızı bu noktada kilit role sahiptir. Mobil siteniz ne kadar harika görünürse görünsün yavaş yükleniyorsa; kullanıcılar sayfayı terk edecektir. Örneğin, mobil sayfa yüklemesindeki her 1 saniyelik gecikme, dönüşümlerde %20’ye varan düşüşlere neden olabiliyor.
3-Kullanıcıların online ve offline arasındaki bağı güçleniyor
Günümüz pazarlama sürecinde, online ve offline'daki birçok boyutun bir arada olmasına yönelik bir durum ortaya çıkıyor. Müşterilere dönük daha bütüncül bir bakış açısı oluşturmak mümkündür. Cihazlar arası etkileşim ile kullanıcı TV’de gördüğü bir ürünü, tablet cihazından araştırıp, masaüstü bilgisayarından satın alabiliyor. Veya fiziksel mağazada gördüğü bir ürünü, e-ticaret sitesinden sipariş verebiliyor. Artık, en yeni ölçüm araçları ile dijital ve fiziksel dünyaları bir araya getirecek, farklı kanalları, cihazları ve medya türlerini kapsayan müşteri yolculuğunu anlamalarında pazarlamacılara yardımcı olacak.
4-Reklamlarda özelleştirme beklentileri yükseliyor
Günümüzde tüketiciler, kendi özgün ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş pazarlama mesajları almaları gerektiğini düşünüyor. Dolayısıyla, müşterilerinize dair kapsamlı bir bakış açısı edindikten sonra atmanız gereken bir sonraki adım, onlara doğru anda, doğru mesaj ile ulaşmaktır. Böylece, kitlenize ulaşmak çok daha kolay hale gelecektir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)