29 Şubat 2016 Pazartesi

Özürlü oğluna işkence etmek suçundan tutuklandı

Vicdansızlığın bu kadarı... Özel bakıma muhtaç zihinsel özürlü çocuğa annesi ve onun erkek arkadaşı, işkence etme suçundan tutuklandı. İnsanın kanını donduran olay Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşandı.

Amerika'nın Teksas eyaletinin Kaufman ilçesinde yaşayan Christi Howell (40), ve erkek arkadaşı Casey Shackleford (45), iddiaya göre Christi'nin 13 yaşındaki zihinsel özürlü oğluna suya yatırma işkencesinin de (Waterboarding) aralarında bulunduğu çeşitli istismar ve şiddet suçlamalarıyla tutuklandı.

İsmi açıklanmayan çocuğun yetkililere anlattıklarına göre, özürlü çocuk Shackleford'a 'evin köpeğinin kalçasına parmağını soktuğunu' söylediği için cezalandırıldı. Shackleford çocuğu saçlarından tutarak yüzüne havlu doladı. Ardından çocuğu yere yatırarak ağzına ve yüzüne soğuk su boca etti.

İPLE DOLADI

Yine iddialara göre, anne ve erkek arkadaşı özürlü çocuğu domuz bağı stilinde, boynundan ve cinsel organlarından bir iple bağladı. Bu işkence çocuğun vücudunda kesiklere ve ip yanıklarına sebep oldu.

Özürlü çocuk annesi Howell'ı, şınav çekerken vücudunu düzgün tutamayınca dövmekle de itham etti. Annesinin her yanlış şınav çekişinde 20-30 kez kalçasına, sırtına ve dirseklerine bir sopayla vurduğunu söyledi.

FİKRİ ERKEK ARKADAŞI BULMUŞ

Anne Howell su işkenceleri sırasında özürlü oğluna su döktüğünü ve iple bağladığını kabul etti. Gaddar anne istismarın Shackleford'un fikri olduğunu söyledi. Hakkında tutuklama talebiyle arama çıkartılan Shackleford, Kaufman polisine teslim oldu.

Anne Howell'ın kefalet bedeli 250.000 dolar olarak belirlendi. Shackleford'un hangi suçlarla itham edileceği ve kefalet bedeli henüz açıklanmadı. hürriyet.com.tr

Bir kilo erik 300 liradan satıldı

Mersin’in Erdemli ilçesine bağlı Ayaş Mahallesi'nde örtü altına alınan 10 dönümlük bahçede yetiştirilen erik, kilogramı 300 liradan satıldı.

Üretici Cengiz Yıldız, gazetecilere yaptığı açıklamada, emekli olduktan sonra kurduğu serada erik yetiştiriciliği yaptığını belirterek, çiftçiliği çok sevdiğini söyledi.

Bu yıl havaların sıcak gitmesi sayesinde erken ürün aldığını aktaran Yıldız, "Bu yıl ilk defa şubat ayında erik hasadı yaptım. İlk hasatta 250 kilogram erik topladık ve kilosunu 300 liradan sattık. Bahçeden toplanan erikleri İstanbul, Ankara ve İzmir'deki tüketicilere gönderiyoruz. Erken hasat yapmaktan dolayı çok mutluyum" dedi.

Yıldız, eriğin market ve manavlarda 100'er gramlık paketler halinde tüketicinin beğenisine sunulacağını sözlerine ekledi.

Ziraat yüksek mühendisi Mustafa Besili de son dönemlerde hava sıcaklığının yüksek olmasının erikleri çabuk olgunlaştırdığını vurgulayarak, normalde mart ortalarında olan hasadın bu sezon erken yapıldığını ifade etti.

"Dijital boşanma"ya büyük ilgi

Yılda ortalama 35 bin çiftin boşanma başvurusu yaptığı Hollanda'da, internet üzerinden gerçekleştirilen "dijital boşanma"ların sayısı giderek artıyor.

Hükümetin boşanmaları kolaylaştırmak için kurduğu siteye haftada ortalama 15 - 20 başvuru yapılıyor.

"Dijital boşanma", normal boşanma davalarına göre çok daha az masraflı. Ancak Aile Avukatları ve Arabulucuları Derneği, yeni sistemden memnun değil.

Bir yıllık denemenin ardından üç ay önce hizmete sokulan sitenin kuruluş amaçlarından biri, sorunlu çiftlerin karşı karşıya gelmeden, kavgasız biçimde boşanmalarına yardımcı olmaktı.

Ancak, masrafların düşüklüğü nedeniyle site kullanıcılarının yüzde 60'ını anlaşarak boşanmak isteyen çiftler oluşturuyor.

3 BİN EURO YERİNE 120 EURO

Normal bir boşanma davası, mahkeme harçlarıyla birlikte 3 bin euroyu buluyor. Ancak internet üzerinden yapılan boşanmaların toplam maliyeti 120 euro civarında.

Site üzerinden bugüne kadar 1520 boşanma başvurusu yapıldı. Bunlardan 600 çiftin boşanmış ya da boşanmak üzere olduğu belirtiliyor.

İnternet üzerinden yapılan başvurular, anlaşmazlık ve müzakere uzmanı avukatlar tarafından inceleniyor.

Çiftler, nafaka, velayet, ziyaret hakları ve mülkiyet gibi konularda internet üzerinden mesajlaşma yoluyla bildirimde bulunuyor.

Gereken durumlarda, başvuruyu inceleyen avukat anlık mesajlaşma yoluyla çiftlere sorular yöneltiyor ya da onların sorularına yanıt veriyor.

Başvurunun tamamlanmasının arından yetkili avukat bunu mahkemeye iletiyor. Hollanda'da boşanma davaları ortalama 3 - 4 ay sürüyor.

Projede yer alan avukatlardan Corry van Zeeland, Volkskrant gazetesine açıklamasında dijital boşanmanın çiftler arasındaki sorunları asgariye indirdiğini söyledi.

'SORUMSUZLUK'

Aile Avukatları ve Arabulucuları Derneği ise, dijital boşanma uygulamasını "sorumsuzluk" diye değerlendiriyor.

Derneğe göre, her boşanmada karmaşık hukuki, finansal ve vergi sorunları ortaya çıkıyor. İnternet yoluyla boşanma, aile avukatlarına farklı bir iş yükü getiriyor.

Dernek Başkanı Dianne Kroze, tepkilerinin kıskançlık ya da müşteri kaybetme korkusundan kaynaklanmadığını savunuyor. Üye avukatların kendi işleri yerine, dijital boşanmanın yarattığı sorunları tamir etmek için uğraştıklarını söylüyor. BBC Türkçe

Memur emekliliğinde 30 yıl sınırına takılanlara müjdeli haber

Anayasa Mahkemesi, emekli bir memurun 38 yılın üzerindeki görev süresi için açtığı davada 'memurluktan emekli olanlara, 30 hizmet yılından sonraki hizmet süreleri için de emekli ikramiyesi verilmesini sağlayan kararın' kanunlara aykırı olmadığına hükmetti. Yani, 30 yılın üzerinde memurluk görevi yapıp emekli olanlar, daha önce yasal sınır olarak belirlenen 30 yılın üzerindeki hakları için dava açabilecek. SGK'nın ise bu karar karşısında, karşı düzenleme talep etme hakkı bulunuyor.

Danıştay 11. Dairesi, Anayasa Mahkemesinin memurluktan emekli olanlara, 30 hizmet yılından sonraki hizmet süreleri için de emekli ikramiyesi verilmesini sağlayan kararının, Yüksek Mahkeme kararından önce emekli olanlar için de geçerli olduğuna hükmetti.

Anayasa Mahkemesinin, Emekli Sandığı Kanunu'nun, "emekli ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılından fazla sürelerin dikkate alınmayacağına" ilişkin hükmünün iptaline ilişkin kararının gerekçesi, 7 Ocak 2015'te Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Yüksek Mahkemenin bu kararının ardından 7 Ocak 2015'ten önce emekli olanlar için de bu kararın uygulanıp uygulanmayacağı konusu gündeme geldi.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), bu karardan önce emekli olanların başvurularını, "Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğünden önce aylık bağlananlara 30 yıldan fazla çalışma süresi için emeklilik ikramiyesi ödeme imkanı bulunmadığı" gerekçesiyle reddetti.

BİR EMEKLİ DAVA AÇTI
Bir vatandaş, memuriyetteki 38 yıl 5 ay hizmetinin ardından emekliye ayrıldı.

Anayasa Mahkemesi ise bu kişi emekli olduktan kısa süre sonra, emeklilere 30 yılın üstündeki çalışmaları için de ikramiye verileceğine yönelik kararını verdi.

Emekli, bu karar üzerine SGK'dan, 38 yıl 5 aylık hizmetinin 8 yıl 5 aylık kısmı için de emekli ikramiyesi ödenmesini istedi.

Kurum ise "Anayasa'nın 153. maddesinde de iptal kararlarının geriye yürümeyeceğinin düzenlendiğini, bu nedenle emekliye Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğünden önce aylık bağlandığından, 30 yıldan fazla çalışma süresine emeklilik ikramiyesi ödeme imkanı bulunmadığı" yanıtını vererek, talebi reddetti.

Talebin reddine ilişkin SGK işleminin iptali istemiyle açılan dava, Ankara 12. İdare Mahkemesinde görüldü. İdare Mahkemesi, emeklinin geçmişte talep edemediği hakkı talep edebileceği gerekçesiyle dava konusu SGK işlemini iptal etti ve emekliye, 30 yıldan fazla hizmet süresi için hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının ödenmesine karar verdi.

SGK TEMYİZ ETTİ

Ankara 12. İdare Mahkemesinin bu kararı SGK tarafından temyiz edildi. Temyiz dilekçesinde, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile 30 yılın üzerinde bulunan hizmet süresi için emekli ikramiyesi ödenmemesine ilişkin işlemin yasal dayanağının ortadan kalktığı belirtildi.

Temyiz dilekçesinde, emekliye ayrılırken 30 fiili hizmet yılı için emekli ikramiyesi ödenmiş davacının, 30 hizmet yılından fazla geçen süreleri için emekli ikramiyesi ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun, "Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralı uyarınca" idare tarafından reddedildiği kaydedildi.

DANIŞTAY, İDARE MAHKEMESİ KARARINI ONADI

Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Danıştay 11. Dairesi, idari mahkemesinin kararını oy birliğiyle onadı. Dairenin kararında, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralının, "iptal edilen hükümlere göre kazanılmış, doğumu anında hukuka uygun olarak tamamlanmış ve böylece kişiye özgü, lehe sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği veya işlemin geri alınması gibi nedenlere rağmen, hukuk düzenince korunması gereken haklara yönelik olduğu" vurgulandı.

MAHKEME ÖDENMESİ GEREKİYOR DEDİ

Kararda, şu tespitler yapıldı: "Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş bir düzenlemeyle ilgili uyuşmazlıkların, Anayasaya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmeleri, Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Bu bağlamda, 30 fiili hizmet yılından fazla süreler için emekli ikramiyesi ödenmesine engel olan yasal düzenlemenin, Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle oluşan yeni hukuki duruma göre, davacıya 30 yılın üzerinde bulunan hizmet süresi için emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği açıktır. İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır."

Danıştay 11. Dairesinin oy birliğiyle aldığı bu kararla, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce emekliye ayrılanların, 30 yıldan fazlaya ilişkin ikramiyelerini almalarına olanak sağlanıyor.

SGK’NIN KARŞI KARAR DÜZELTME İSTEME HAKKI VAR
Ancak, SGK'nın Danıştay'ın bu kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunma hakkı var. Karar düzeltme istemi de reddedilirse, Anayasa Mahkemesi kararından önce emekli olanlara fazla çalışma süreleri için emekli ikramiyeleri ödenebilecek. Hürriyet

Asgari ücretliye kötü haber

Maliye Bakanı Naci Ağbal, son dönemde asgari ücretlinin gelir vergisinde indirime gidileceği yönünde alevlenen tartışmaya son verdi ve tarifenin değişmeyeceğini açıkladı.

Ağbal, NTV'de katıldığı programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

ASGARİ ÜCRET ÜZERİNDEKİ VERGİ YÜKÜ 

Asgari ücretlilerin vergi diliminden etkilenip etkilenmeyeceğine yönelik soru üzerine Ağbal, 1 Ocak 2016 itibarıyla net asgari ücretin bekar bir çalışan için bin 300 lira, evli 3 çocuklu bir kişi için ise net asgari ücretin bin 384 lira olduğunu hatırlattı. Vergi tarifesinin herkesi ilgilendirdiğine dikkati çeken Ağbal, "Burada tarife ile ilgili bir meseleyi konuşurken, belirli bir gruba, belirli bir kesime dönük konuşmak mümkün değil. Eğer biz tarife yapısında bir değişiklik yapacaksak, sadece 'şu gruptaki mükellefler için yaptık' deme şansımız yok, o değişiklik herkesi ilgilendiriyor. Bizim her zaman için mali disiplin konusunda bir kararlılığımız var, vergi gelirleri konusunda bir hassasiyetimiz var, bu hassasiyetimiz devam ediyor. Vergi konusuyla ilgili bir düzenleme yapmak doğru değil, bunu masaya getirmek yanlış olur" dedi.    

TAŞERON İŞÇİLERİN DURUMU

Taşeron işçilerin kadroya alınmasına yönelik hazırlıklara ilişkin bilgi veren Ağbal, bu konudaki çalışmaların sürdüğünü, yasal değişiklikle ilgili alternatifler hazırladıklarını ve en yakın zamanda çalışmayı Ekonomi Koordinasyon Kurulu'na getireceklerini söyledi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile bazı detaylarda ilave çalışma yapma kararı verdiklerini anlatan Ağbal, "Bu konuda 21 Mart'a kadar bir düzenleme yapacağımızı açıkladık. Çalışmalarımız devam ediyor. Geçiş düzenlemesiyle ilgili çalışma belli bir noktaya geldi" diye konuştu.

Bu kapsamda, ayrıca kamuda yardımcı işlerin tarif edilmesi ve bununla ilgili Bakanlar Kurulu kararı çıkarılması gerektiğine işaret eden Ağbal, kamu kurumlarıyla çalışmaları bitirdiklerini, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile belli bir noktaya geldiklerini ve işçi ve memur konfederasyonlarıyla da konuyu görüşeceklerini bildirdi.

Taşeron işçilerin kadroya alınmasına yönelik düzenlemenin 21 Mart'a yetişip yetişmeyeceği sorusuna Ağbal, "Şu ana kadar Eylem Planı'nda söylenen her bir eylemle ilgili takvime dikkat ettik. Umuyorum ki bu çalışma da bundan önceki eylemler gibi vaktinde Meclise sunulacak" dedi.

"VERGİ BORÇLARININ YENİDEN YAPILANDIRILMASI GÜNDEMDE DEĞİL"

Ağbal, Kamu Personel Rejimi'ne ilişkin sorular üzerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bu konudaki teknik çalışmasının devam ettiğini dile getirdi. Kamu Yönetimi Reformu ile ele alarak, söz konusu çalışmayı getireceklerini ifade eden Ağbal, "Sosyal taraflarla diyaloğu ve çalışanlarımızı çok önemsiyoruz. Bu çalışmanın hedefinde kamu çalışanlarımız asla olamaz. Bu ülkenin geleceği için önemli bir reform. Bunu sosyal taraflarla birlikte yapacağız. Çalışmanın her aşamasında diyalog ve anlayış birliği içinde olacağız" diye konuştu.

Maliye Bakanı Ağbal, vergi borçlarının yeniden yapılandırılması konusunda çalışma olup olmadığı yönündeki soruya, "Kesinlikle böyle bir çalışmamız yok" yanıtını verdi. Hürriyet

28 Şubat 2016 Pazar

İtalya'da 'kebapçı yasağı'

İtalya'nın Verona kentine kebap ve dürümcülerin gittikçe yayılması üzerine, "kültür ve gelenekleri korumak amacıyla" kent merkezinde etnik gıda satan işletmelerin açılması yasaklandı.

Risotto ve polentalarıyla ünlü Verona'nın yeme-içme sektöründe, hızlı ve ekonomik kebap büfelerinin ve dürümcülerinin gittikçe yaygınlaşması, kent yönetimini harekete geçirdi.

Verona Belediye Meclisi'nde geçen hafta içinde alınan kararla bundan böyle kent merkezinde "etnik gıda hazırlayıp satan işletmelerin" açılması yasaklandı.

İtalyan basını tarafından "kebap yasağı" olarak yorumlanan kararla ayrıca, ürünlerinin yüzde 50'sinden fazlası kızartma olan işletmelere de bundan böyle kent merkezinde ruhsat verilmeyecek.

AMAÇ, 'KÜLTÜR VE GELENEKLERİ KORUMAK'

Verona Belediye Başkanı Flavio Tosi "Bu önlem sayesinde, kentin onuruna zarar veren yiyecekler hazırlayan ve satan işletmelere izin verilmeyecek" dedi.

Tosi kararın, "hem kent merkezinin tarihi ve mimari mirasını hem de Verona bölgesinin kültür ve geleneklerini korumak amacıyla alındığını" söyledi.

Ancak bu karara destek verenler kadar, belediyeyi "göçmen karşıtlığıyla" suçlayanlar da var.

Demokratik Parti'den Verona Belediye Meclisi üyesi Elisa La Paglia, "Bugüne kadar Belediye Meclisi'nden geçen en ırkçı karar" eleştirisinde bulundu.

Yaklaşık 2000 yıllık amfitiyatrosu (Arena di Verona) ve Shakespeare eserlerine konu olmasıyla da tanınan Verona kenti UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alıyor. BBC Türkçe

Öğretmenini 'vahşice' öldüren ABD'li öğrenciye en az 40 yıl hapis

ABD'de 14 yaşındayken Colleen Ritzer adlı öğretmenine okul tuvaletinde tecavüz edip öldüren lise öğrencisi, en az 40 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Şu an 17 yaşında olan Philip Chism, Massachusetts eyaletinde bulunan Danvers Lisesi'ndeki öğretmeni Ritzer'i 22 Ekim 2013'te öldürdü.

Ritzer'i okul koridorlarında takip ettikten sonra tuvalette maket bıçağı ile öldüren Chism, 24 yaşındaki kadının cesedini tekerlekli çöp kutusuyla ormana taşıyıp gömdü.

Chism, ertesi gün de Ritzer'in kredi kartıyla bilet alıp sinemaya gitti.

Olayın ardından yakalanarak tutuklanan ve davası devam eden Chism'in müebbet hapisle yargılandığı duruşmalardan sonuncusu Cuma günü yapıldı.

"BU HAYVANI HAPSE ATIN"

Ritzer'in ailesi, duruşmayı gözyaşları içinde takip etti. Öldürülen öğretmenin kardeşi Dan Ritzer, hakimden, "Bu hayvanı hapse atın" talebinde bulundu.

Hakim David Lowy de "vahşice" olarak nitelediği bu eylemden dolayı Chism'e en az 40 yıl hapis cezası verdi. (hürriyet.com.tr

Mardin'de polise saldırı: Bir şehit, iki yaralı

Mardin'in Nusaybin ilçesinde PKK'lı teröristlerce zırhlı polis aracına düzenlenen roketatarlı saldırıda polis memuru Mustafa Çetin şehit oldu, iki polis yaralandı.


Dicle Mahallesinde zırhlı polis aracına 06.00 ssıralarında teröristler roketatarlı saldırı gerçekleştirdi.
Saldırıda roket mermisinin isabet ettiği zırhlı araçtaki 3 polis yaralandı. Nusaybin Devlet Hastanesi'ne kaldırılan yaralı polis memurlarından Mustafa Çetin (26) müdahaleye rağmen şehit düştü. Kaçan teröristlerin yakalanması için bölgede operasyon başlatıldı.

KONYA'YA ŞEHİT ATEŞİ DÜŞTÜ

Hain saldırıda şehit olan özel harekat polisi Mustafa Çetin'in Konya'daki baba ocağına acı haber verildi. Çetin'in şehit olduğu haberi, yetkililer tarafından Ilgın ilçesi Yukarı Çiğil Mahallesi'nde oturan babası Süleyman ve annesi Kebir Çetin'e verildi. Fenalık geçiren anne Kebir Çetin'i sağlık ekipleri müdahale etti.

Acı haberi duyan şehidin yakınları taziye için babaevine geldi. Türk bayrağı asılan evin önünde sağlık ekipleri hazır bekledi. Şehit Çetin'in geçici görevle İstanbul'dan Mardin'e geldiği öğrenildi. İki yaşında kızı bulunan şehidin üç yıllık evli olduğu kaydedildi. DHA

Sur'da hain saldırı: Bir asker şehit

Genelkurmay, Diyarbakır'ın Sur ilçesinde devam eden operasyonlarda PKK'lı teröristlerin düzenlediği saldırıda bir askerin şehit olduğunu açıkladı


Genelkurmay Başkanlığı, Diyarbakır'ın Sur ilçesinde devam eden operasyonlar sırasında bugün PKK'lı teröristlerce yapılan silahlı saldırı sonucu 1 askerin saat 14.48'de şehit olduğunu açıkladı.

Genelkurmay'ın resmi internet sitesinden yapılan açıklama şöyle: "28 Şubat 2016 tarihinde Diyarbakır ili Sur ilçesinde devam eden operasyonlar esnasında, bölücü terör örgütü mensubu teröristlerce yapılan silahlı saldırı sonucu bir kahraman silah arkadaşımız ağır şekilde yaralanmış, derhal hastaneye sevk edilmiş, ancak yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak saat 14.48'de şehit olmuştur. Bizleri derin bir acı ve üzüntüye boğan bu saldırıda hayatını kaybeden aziz şehidimize Allah'tan rahmet, şehidimizin değerli ailesine, yakınlarına, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile Yüce Türk Milletine başsağlığı ve sabır temenni ediyoruz" DHA

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fildişi Sahili'ne yapacağı resmi ziyaret öncesi Atatürk Havalimanı'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anayasa Mahkemesi'nin tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül için verdiği tahliye kararını değerlendirerek, "Ben Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar ama onu kabul etmek durumunda değilim. Bunu çok açık net söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi ziyaret gerçekleştireceği Fildişi Sahili'ne hareketinden önce Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi'nde gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin Anayasa Mahkemesinin Can Dündar ve Erdem Gül'ün tahliyesine ilişkin verdiği kararla ilgili görüşlerini sorması üzerine Erdoğan, bu konula ilgili şu ana kadar herhangi bir açıklamada bulunmadığını, konuşmadığını söyledi.

"Şunu bir defa çok açık net söylemek durumundayım. Bu olayın ifade özgürlüğüyle yakından, uzaktan alakası yoktur. Bu bir casusluk davasıdır" diyen
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın bununla ilgili cuma günü bazı açıklamalar yaptığını anımsattı. Erdoğan, "Biz şöyle bakar kör olmak durumunda değiliz, bazı gerçekleri çok açık, net görmeliyiz. Bana göre medyanın sınırsız özgürlüğü olamaz. Dünyanın hiçbir yerinde de medyaya sınırsız özgürlük yoktur. Bu haberlerde, bu ülkenin Başbakanına, Cumhurbaşkanına bugünkü göreviyle burada her türlü saldırı vardır. Basın mensubu yazılı görsel, kalkacak Cumhurbaşkanına, Başbakana istediği gibi saldıracak, istediği gibi onunla ilgili iftira oyunlarının içerisine gerecek, biz buna seyirci kalacağız. Böyle bir şey söz konusu olamaz" değerlendirmesinde bulundu.

'BANA GÖRE DOĞRU ADIMLAR DEĞİL'

Anayasa Mahkemesinin kararına da değinen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ben Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık net söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum. Niye? Çünkü ortada bir gerçek var. Bakın bu bir beraat kararı değildir, bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı bu bireysel başvuru veyahutta Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karar boşa çıkacak veyahutta şu anda tahliye edilmiş olan bu kişiler AİHM'e gideceklerdi. AİHM'e gittikleri zaman da oradan alacakları netice bellidir. Fakat bu süreç bu şekilde atılan adımlar bana göre doğru adımlar değildir."

"Bakınız bizim 13-14 yıllık iktidarlarımız medyanın fikir ve düşünce özgürlüğü noktasında en ideal noktaya ulaştıkları dönemlerdir" diyen Erdoğan, kendi dönemlerinin basın mensuplarının sürekli cezaevlerine doldurulduğu bir dönem olmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: 

"Eğer yazılı ve görsel medya bu konuda samimi ise açsınlar bütün o künyeleri baksınlar. Yüzlerce basın mensubunun cezaevlerine tıkıldığı dönemler bizden önceki dönemlerdir. Bizden önceki dönemlerde cezaevlerindeki bu yüzlerce insan acaba oralarda hangi suçlardan dolayı yatıyorlardı. Bizim iktidarımızda bunlar cezaevlerinden çıkmışlardır, biz önlerini açtık. Biz yaptığımız yasal düzenlemelerle önlerini açtık ve biz bu yaptıklarımız demek ki yanlış yaptık herhalde. Hala bize saldıranlar bunları görmezden gelerek bize saldırıyorlar. Tayyip Erdoğan olarak şahsım, ifade ve düşünce özgürlüğünün sonuna kadar yanındayım ama ifade ve düşünce özgürlüğü maskesi altında bu ülkenin adına veya bu ülkeye saldırı hakkını da kimseye tanınmasına da taraftar değilim çünkü bu bir casusluktur. Niye? Hangi ülke olursa olsun istihbarat örgütleri herhangi bir savcının rahatlıkla müdahale edeceği bir örgüt değildir. İstihbarat örgütlerinin adeta sınırsız diyebileceğimiz yetkileri vardır. Zaten bu yetkiler olmazsa o devlet güçlü olamaz, o devlet ayakta duramaz."

Erdoğan, "Bayırbucak Türkmenlerine Milli İstihbarat Teşkilatımız yardım götürüyor, bu yardım sebebiyle sen kalkacaksın müdahale edeceksin, oradaki şoförünü, subayını hepsini yatıracaksın yere ve onları adeta sanki bir düşman ordusunun mensuplarını yakalamış veya teröristleri yakalamış, onları yere yatırıyormuş gibi yere yatıracaksın, silahları onlara uzatacaksın ve düşünün şimdi bu ülkede yargı makamında olanlar o sürecin resmedilmesine aracı olanları, yardım yataklık edenleri tahliye edecek. Kusura bakmayın ben bu kadar rahat onların yanında olamıyorum ve bu konuda da inandığım doğrular neyse bu doğruların da sonuna kadar arkasında olduğumu ifade etmek istiyorum. Şimdi tabii yola çıkıyorum bundan herhalde biraz daha ortalık çalkalanabilir yani" diye konuştu.

SURİYE'DEKİ ATEŞKES

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir gazetecinin "Suriye'de siyasi bir çözümün bulunmaması halinde ülkenin üçe bölüneceği şeklinde çeşitli ifadeler var. PYD kontrolünde bir Kürt devleti kurulacağı şeklinde ifadeler var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine, şu yanıtı verdi:

"Aslında bu ateşkes kısmen şu anda vurulan bir karar durumunda. Ateşkesin uygulandığı bölge ne kadardır diye baktığımızda Suriye'nin üçte birinde bir ateşkes uygulaması söz konusu. Tamamında böyle bir şey söz konusu değil. Dün gece Tel Abyad'da çok ciddi bir oraya DAEŞ'in saldırısı oldu. Bu saldırıda aldığım bilgiye göre, Tel Abyad'ın yüzde 70'ini yeniden ele geçirdiler. DAEŞ'in bu ele geçirmesi üzerine koalisyon güçleri Tel Abyad'a hava saldırıları düzenledi. Bu tabii sadece orada olan olaylar değil, aynı şekilde Suriye'nin diğer bölgelerinde de ateşkes yapılmış değil. Orada da bu tür saldırılar devam ediyor. Üçte ikisi çok çok hareketli bir konumda. Temenni ederiz ki bugün yarın bu ateşkes sağlanmış olur ve Suriye'ye sulh gelmiş olur. Fakat doğrusu bu sağlanabilirse Cenevre Süreci yeniden bir canlılık kazanabilir. Aksi taktirde bizim güven noktasında atacağımız adımları da sarsar ve sarsıyor."

Suriye'deki bölünmeyle ilgili endişelerin şu anda herkeste olduğu gibi Türkiye'de de olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Niye? Çünkü PYD ve YPG'nin kuzeyde sağlamak istediği koridoru birileri destekliyor. Bu destekleyenlerin kimler olduğunu sizler de bizler de takip ediyoruz. Biz Türkiye olarak Suriye'nin kuzeyinde böyle bir koridorun oluşmasına imkan veremeyeceğimizi daha önce söyledik ve bu konuda da üzerimize düşen neyse, bunu yapacağımızı da söyledik. Çünkü orada oluşacak böyle bir terörist örgütlerin koridoru, bizim için her an bir sıkıntıdır, tehlikedir. Buna fırsat veremeyeceğimizi tüm dostlarımıza söyledik. Özellikle koalisyon güçleriyle bunu paylaştık, paylaşmaya devam edeceğiz. Şimdi dedikodusu olan şeyler baktığımız zaman üçte birin bir bölümünü de kim oluşturacak? DAEŞ. Bu görüşmelerde rol alan ülkeler bunu kabul edebilecek mi? Eğer kabul ederlerse onlar da teröre destek vermeleri açısından çok ciddi bir sorumluluğun altına gireceklerdir. Batıya gittiğiniz zaman Lazkiye, kuzeyinde ve güneyindeki daha öncede söylediğim gibi oluşturulmak istenen bir butik devlet anlayışı var. Bu butik devleti de kimlerin, kimler için kurmak istediğini daha önce de söylemiştim. Böyle bir gayretin içindeler. Bu gayretler inşallah gerçekleşmeyecek diye düşünüyorum."

'KARARI PARLAMENTO VERECEK'

Erdoğan, "Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın cuma günü Başkanlık sistemiyle ilgili açıklaması oldu, yeni anayasanın ayrı ayrı kanaldan yürütüleceği ve bir erken seçimin gündemde olmadığı şeklinde. Bu konuyla ilgili yapılan bir çalışma var mı? Başkanlık sistemi ile yeni anayasa ayrı ayrı mı referanduma mı taşınacak?" sorusunu ise şöyle cevapladı:

"Bu konu bir defa Cumhurbaşkanlığı makamının görevi değil. Orada dil sürçmesi olmuş olabilir. Bu görev tamamıyla parlamentonun görevidir. Bunun kararını parlamento verecektir. Parlamento da böyle bir kararı verirken burada neye ihtiyaç var? Bir defa 330'a ihtiyaç var. Eğer bu 330 sağlanabilirse ancak hangi konuda referanduma gidilmek isteniyorsa, o konuda referanduma gidilebilir. Şimdi bu 330'u sağlamak için gayret gösteren siyasi partiler burada neyi anayasa ile ilgili mi bir referandum yapacaklar veya başkanlık sistemiyle ilgili mi referandum yapacaklar veya yeni anayasanın içinde başkanlık sisteminin de olduğu bir yeni anayasa ile ilgili mi bir referandum yapacaklar, onun kararını bunun müteşebbisleri verecektir. Birinci derecede hükümetin böyle bir gayreti olduğunu biliyoruz. Ama şu anda gördüğümüz kadarıyla yeni anaya çalışmasıyla ilgili veya Anayasa Mutabakat Komisyonunun çalışması, adeta şu anda bir sıkıntıya uğramış vaziyette."

TBMM Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın 4 siyasi partiye tekrar bir mektup gönderdiğini dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bu mektuptan ne gibi bir netice çıkar, bunu da göreceğiz. Bu komisyon iş görür veya görmez. Burada tek başına iktidar partisi dahi kalkar kendisi anayasa ile ilgili önergesini hazırlar ki Başbakanlığım döneminde bizim yapmış olduğumuz hazırlıklar var bu konuda. Zaten neredeyse teklifimiz hazır durumda. Bunu parlamentoya sunar ve parlamentoda bu konuyla ve önergeyle ilgi olarak bu 330'u yakalarsa zaten mesele yok, nereye gidilir? Millete gidilir. Asıl bu işin sahibi karar verecek olanı kimdir? 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.' Bunlar Atatürkçüyüz demiyorlar mı? E hadi bakalım, Atatürkçüyseniz millete gidelim. Kayıtsız şartsız millete soralım. Millet ne diyor? 'Yürüyün.' o zaman yürüyelim. Millet ne diyor, 'Hayır'. Başımız gözümüz üstüne. Yapılması gereken bu ama bunlar milletten dahi korkuyorlar sıkıntı burada. Onun için bunlar kolay kolay millete gidemezler. Şu an da Meclis Başkanımızın mektuplarına nasıl bir cevap gelir onu da göreceğiz. Meclis Başkanımızın mektubuna gelen cevaplarla atılacak adımlar belirlenmiş olacaktır." (Kaynak:hürriyet.com.tr)

Rusya'da maden faciası: 36 ölü

Rusya'nın kuzeyindeki Vorkuta bölgesinde bir kömür madeninde meydana gelen grizu patlamasında, beşi kurtarma görevlisi toplam 36 kişinin öldüğü açıklandı.


Perşembe günü madende metan gazı sızıntısı sonucu meydana gelen iki patlamada dört madenci hayatını kaybetmiş, 26 işçi de mahsur kalmıştı.

Madende meydana gelen üçüncü patlamayla bu madencilerin yanı sıra, yardıma gelen kurtarma ekibinden altı kişinin de öldüğü açıklandı.

Patlamanın ardından Kuzey Kutup Dairesi'ndeki madende yürütülen kurtarma çalışmaları durduruldu.

Yetkililer, bunun Rusya'nın yakın tarihindeki en büyük maden facialarından biri olduğunu söylüyor.

Rusya Afet ve Acil Durumlar Bakanı Vladimir Puçkov, "Madeni etkileyen koşullar kimsenin kurtulmasına izin vermedi. 26 madencinin olduğu bölümde, sıcaklık artmış ve oksijen kalmamıştı" dedi.

TASS ajansı, faciada ölen ya da yaralanan tüm kurtarma görevlilerinin devlet tarafından ödüllendirileceğini duyurdu. BBC Türkçe

Tayland'da bebeğini canlı canlı gömen anne yakalandı

Tayland’da 14 kez bıçaklanıp ardından canlıyken gömüldüğü halde hayata tutunan ’Toprağın oğlu’nun annesi yakalandı.

Suda Thongdee (42) isimli kadın ülke gündemine otururken, canlandırma için olay yerine götürüldü. Suda Thongdee, yeni doğurduğu bebeğini 14 kez bıçaklayıp ardından canlı canlı toprağa nasıl gömdüğünü anlattı. Bazı görgü tanıkları kadını ve kocasını bebeğin gömüldüğü yerde gördüklerini aktardı.

Suda Thongdee, polise verdiği ifadede, Khon Kaen kentindeki olaydan beş gün önce bebeği dünyaya getirdiğini söyledi ve sorgunun ilerleyen safhalarında ise bebeğini bıçakladığını itiraf etti. Suda, canlandırma sırasında, "O gün bir ağaç kesme görevi için kocamla beraber olay yerine gittik. Tuvaletimi yapmak için olay yerinden uzaklaştım ve orada çocuğu doğurdum. Göbek kordonunu bir tahta parçası ile kopardıktan sonra onu defalarca bıçakladım. Çabuk ölsün diye plastik bir poşetle boğazını sıktım ve ardından da gömdüm" dedi.

TAYLAND HALKI ’TOPRAĞIN OĞLU’NA SAHİP ÇIKTI

Khon Kaen hastanesi başhekimi Charnchai Chanvorachaikul, ”Ai Din” (Toprağın oğlu) adını verdikleri bebeğin yüzde 80 oranında toparlandığını, rahat nefes aldığını ve yaralarının büyük oranda iyileştiğini bildirdi.

Olayın duyulduğu andan itibaren hastanenin telefonlarının susmadığını belirten başhekim, bebeğin masraflarında kullanılması için halkın gönüllü olarak 61 bin Baht (Yaklaşık 6 bin TL) bağış yaptığını ve birçok ailenin de bebeği evlat edinmek için başvurduğunu belirtti. DHA


35 bin kişi dört yıldır 29 Şubat'ı bekliyor

Türkiye genelinde yaklaşık 35 bin kişi, şubatın 29 çektiği "artık yıl"ın 2016'ya denk gelmesiyle, 4 sene aradan sonra doğum gününü kutlamaya hazırlanıyor.

Bu yıl, takvim yılının mevsimlerle ve dünyanın güneş çevresinde dönme süresiyle uyumlu olması için uygulanan ve 4 senede bir gerçekleşen artık yıllardan birisi yaşanıyor. Buna göre, artık yılın 2016'ya denk gelmesi nedeniyle bu sene şubat ayı 29 çekiyor.

Bu tarihte doğanlar, doğum günlerini 4 yılda bir kutlamak zorunda kalıyor.

İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nden aldığı bilgiye göre, Türkiye genelinde, nüfus aile kütüklerinde doğum günü 29 Şubat olan 35 bin 33 kişi bulunuyor. Bunların 18 bin 119'u erkek, 16 bin 914'ü kadınlardan oluşuyor.

Doğum gününü 4 senede bir gelen artık yılda kutlamak zorunda kalanların illere göre dağılımına bakıldığında, 29 Şubat doğumlu en çok kişi İstanbul'da, en az kişi de Yalova nüfusunda kayıtlı bulunuyor.

Artık yılda doğan yerli ve yabancı ünlüler

Dört yılda bir gelen 29 Şubat’ta doğanlar arasında, Türkiye ve dünyada tanınmış isimler de bulunuyor. Buna göre, oyuncu Nejat İşler, sinema sanatçısı Nilüfer Aydan, Trabzonspor ve Beşiktaş gibi kulüplerde de forma giyen futbolcu Çağdaş Atan, bu tarihte doğan Türkiye'deki ünlü isimler arasında yer alıyor. Dünyaca tanınmış ünlüler arasında ise ressam Balthus, oyuncu Joss Ackland, oyuncu Jessie Usher ve Cezayirli ünlü şarkıcı Cheb Khaled bulunuyor. Fener Rum Patriği Bartholomeos da doğum günü 4 yılda bir denk gelenler arasında yer alıyor.

Çocuğumu cinsel istismardan nasıl korurum?

Öğretmeninin cinsel istismarına maruz kalan lise öğrencisi Cansel K.’nın (17) intiharı bu haftaki gündemin en önemli maddelerinden biriydi. Olayın ayrıntıları hepimizi sarstı ama en çok anne-babaları telaşlandırdı. Uzmanlara sorduk, 12 maddelik bir rehber hazırladık.

1) TEMAS İÇEREBİLİR DE İÇERMEYEBİLİR DE...NELER CİNSEL İSTİSMARA GİRER?

Prof. Dr. Burcu Özbaran: Bir erişkinin cinsel isteklerinin doyumu için nesne olarak çocuğu kullanması çocuğa yönelik cinsel istismar kapsamına girer. Temas içermeyen cinsel istismar yani taciz; teşhircilik, pornografik görüntüler gösterme ya da pornografik konuşmalar biçiminde olabilir. Temas içeren cinsel istismar yani cinsel saldırı ise dokunma, sürtünme, oral-genital yaklaşmalar, anal-vajinal penetrasyon gibi cinsel eylemler içerir.

Doç. Dr. Gül Karaçetin: Türk Ceza Kanunu’na göre erişkinlere yönelik cinsel suçtan söz edebilmek için ‘rızanın olmaması’ gerekirken çocuklar söz konusu olduğunda ‘rıza’ aranmaz. Çünkü çocuklar cinsel amaçlı davranışların ayırdında olmaz. Bu sebeple çocuklara yönelik tüm cinsel davranışlarda çocukların boyun eğdikleri kabul edilir.
Cinsel istismar uygulayanların yüzde 85’i çocukların güvendikleri kişilerden çıkıyor.

2) ‘BENİM ÇOCUĞUMUN BAŞINA GELMEZ’ DEMEYİNSADECE KIZ ÇOCUKLARI MI CİNSEL İSTİSMARA MARUZ KALIR?

Prof. Dr. Cahide Aydın: Erkek cinsiyette olmak kişiyi cinsel istismardan muaf tutmaz. ‘Benim çocuğumun başına gelmez’ demeyin.

Prof. Dr. Salih Zoroğlu: Temas içeren cinsel taciz sıklığı kızlarda üçte bir, erkeklerde dörtte bir oranındadır. Temas içermeyen türler eklendiğinde oran, kızlar için yüzde 60’a, erkekler için yüzde 35’e yükselir.

3) HER KESİMDEN, HER MESLEK GRUBUNDAN OLABİLİRHERKES ‘POTANSİYEL TACİZCİ’ MİDİR?
Prof. Dr. Burcu Özbaran: Çocuğun çevresindeki herkesi potansiyel istismarcı olarak görmek doğru değil. Öte yandan, bunu yapan kişilerin, her sosyoekonomik-sosyokültürel kesimden gelebileceği, herhangi bir meslek grubundan olabileceği de bilinmeli. Çok düşük bir oranda, kadınlar tarafından gerçekleştirilen cinsel istismar örnekleri de vardır.

4) CİNSEL İÇERİKLİ SÖZLERDEN ŞÜPHELENİN
NE GÖRÜRSEM ŞÜPHELENMELİYİM?
Prof. Dr. Cahide Aydın: Bedeninde olağandışı izler, tekrarlayan enfeksiyonlar, akıntılar, ağrılar ve duygu-davranış değişimleri varsa bunların nedenleri araştırılmalı. 
Prof. Dr. Halis Dokgöz: Cinsel içerikli ifadeler kullanıyorsa mutlaka kaynağı sorgulanmalı. Çocuk eğer bir cinsel eylemden bahsediyorsa bunun gerçek olmama olasılığı yok denecek kadar azdır.
Doç. Dr. Gül Karaçetin: 10 yaşından küçük çocuklarda; yaşına uygun olmayan cinsel bilgiye sahip olma, resimlerinde, oyunlarında ve davranışlarında cinsel içerikli temaların olması, sık ve ortalık yerde yapılan mastürbasyon durumunda aileler şüphelenmelidir.Daha önceleri yalnız kalabilen çocuğun yalnız kalmaktan korkması, uyku sorunları, belli bir cinsiyetteki tanıdıklardan korkma, ateş yakma, hayvanlara kötü davranma ve kendini yaralama istismar sonrası belirtilerdir. Tuvalet alışkanlığını kazanmış bir çocuğun idrar ve gayta kaçırması durumunda da mutlaka doktora başvurulmalı. 10 yaşından büyük çocuklarda ise ani başlayan depresyon, sosyal geri çekilme, yeme bozuklukları, kaçıp gitme davranışı, sürekli tetikte olma durumu, belirli yerlere gitmekten kaçınma, aşırı suçluluk, madde kullanımı, suça yönelme, kendini yaralayıcı davranışlar ve intihar durumunda cinsel istismarla ilgili şüphe duyulabilir.
 

5) KÜÇÜK YAŞTAN İTİBAREN BİLGİLENDİRİN

YA İSTİSMARA EVDE UĞRUYORSA?


Prof. Dr. Burcu Özbaran: Çocuğun kendini güvende hissedeceği yegâne yer olan evde istismarın varlığı durumunda temel güven duygusu derinden sarsılır. Anne-babanın bu konudaki yaklaşımı, dikkatli ve bilinçli olmak olmalıdır. Çocuğun cinsel istismar hakkında yaşına uygun biçimde bilgilendirilmesi gerekir. Evdeki istismar durumunda yapılacak ilk şey, onu istismarın tekrarından korumak olmalıdır.
 
 

6) CİNSEL ORGANLARA İSİM TAKMAYINONA BU KONUYU NASIL ANLATMALIYIM? 
Prof. Dr. Burcu Özbaran: Hiçbir koşulda, kimsenin ‘özel bölgeleri’ne dokunmaması gerektiği, bu konuyla ilgili oyun ya da sır diye bir şeyin olamayacağı, onu rahatsız eden bir durumla karşılaştığında çığlık atması, hızlıca oradan uzaklaşması ve hemen büyüklerine haber vermesi gerektiği öğretilmeli. Daha ileri yaşlarda cinsellikle ilgili doğru bilgiler verilmeli, cinsel istismar yaklaşımını fark etme ve büyüklerden saklamama vurgulanmalıdır. Bu bilgiler özellikle ergenlik dönemindeki çocuklara öğüt gibi sunulmamalıdır.Doç. Dr. Gül Karaçetin: ‘İyi dokunma’ ve ‘kötü dokunma’ ayrımı, nerelerde çıplak, nerelerde giyinik olunabileceği anlatılmalı. Cinsel organlara isim takılmayıp biyolojik isimleri kullanması da çocuklarının bunları söylerken utanmamasını sağlar.


7) KONTROL EDİCİ DEĞİL, DESTEKLEYİCİ OLUN 
AKRANLARININ CİNSEL İSTİSMARINDAN NASIL KORURUM?

Prof. Dr. Burcu Özbaran: Kimlerle arkadaşlık ettiğini bilin. Sizden bir şey gizlemeye gerek duymayacağı bir ortam ve güven dolu bir ilişki yaratın. Özellikle gençlik döneminde bağımsız olmak isteyecektir. Bu onu riskli durumlara sürükleyebilir. Önceden yaratılmış güven ilişkisi, aşırı kontrol edici değil, destekleyici bir tutum bu durumda koruyucu olur.

Prof. Dr. Salih Zoroğlu: 15 yaş altı gruplarda ‘flörtle cinsellik’ ve ‘cinsellikle cinsel taciz’ arasındaki mesafe çok kısadır. Bu yaşlara has duygu yoğunluğu ve dürtü kontrolünün yetersiz oluşu birçok çocuk ve gencin tacizci ya da kurban konumuna düşmesine neden olur. Cinsel eylemlerin sonuçları konusunda eğitim çok önemlidir.

8) ANLATTIĞI HER ŞEYİ ÖNEMSEYİN 
ONU OKULDAYKEN NASIL KORURUM? 

Prof. Dr. Cahide Aydın: Onunla okulu hakkında sohbet etmek gerekir. Anlattığı her şey önemsenmelidir.
Doç. Dr. Gül Karaçetin: Teneffüslerde okul sınırları dışına çıkmaması, uzak ve ıssız yerlere, boş binalara gitmemesi, okula giderken tenha yerleri tercih etmemesi, yabancıların birtakım vaatlerle onu bir yerlere götürmesine izin vermemesi gerektiği anlatılmalıdır. 


Temas içeren cinsel taciz sıklığı kızlarda üçte bir, erkeklerde dörtte bir oranındadır.

9) BU KONUYU SÜREKLİGÜNDEMDE TUTMAYIN 

ONU BİLGİLENDİRİRKEN AŞIRI KORKUTMAMAYI NASIL BAŞARACAĞIM?
Prof. Dr. Neslihan İnal Emiroğlu: Çocuğun insanlara güvensiz olması da sorunlar getirir. Çocuğunuzu eğitip önlemler aldıktan sonra konuyu sürekli gündemde tutmayın.

% 10: Reşit olana kadar cinsel istismarla karşılaşan çocukların -kız ve erkek- yüzdesi

10) BAĞIRABİLECEĞİNİ HATIRLATIN 

TOPLU TAŞIMA ARAÇLARINDA, DERSHANEDE, SİNEMADA, KAFEDE, AVM’DE, SPOR SALONUNDA NELERE DİKKAT ETMELİ?
Doç. Dr. Gül Karaçetin: Her yerde dikkat etmesi gereken şeylere ek olarak; tuvalet kapısını kilitlemesi, ortam tenhalaştığında yalnız kalmaması hatırlatılabilir. Toplu taşımada onu rahatsız eden bir şey olduğunda şoförden ve diğer yolculardan yardım istemek, camı açarak bağırmak gibi seçenekleri olduğu anlatılabilir.

 
11) İSTİSMAR BAŞKA SICAK İLİŞKİ BAŞKA 
CİNSEL İSTİSMARA YAKLAŞIM TOPLUMA GÖRE DEĞİŞİR Mİ? AMERİKA’DA EN UFAK DOKUNUŞ TACİZ SAYILABİLİRKEN, BİZDE ‘GÖSTER AMCALARA’ DİYE BİR ŞEY VAR...
Prof. Dr. Burcu Özbaran: Evet, Amerika’da bir çocuğa dokunmak daha düşünülerek yapılacak bir eylem. Bizdeki ise daha dokunarak sevmeye dayalı bir kültür. Ancak istismarla sıcak aile ilişkilerini karıştırmamalı.
Prof. Dr. Salih Zoroğlu: Ülkemizde cahillik ve kabalık kaynaklı birçok davranışı kültürün doğal bir parçası gibi değerlendiriliyor. ‘Göster amcana...’ tarzında cereyan eden kültürsüzlük örneği davranışlar engellenmeli.
 
12) OLAYI MUTLAKA ADLİ BİRİMLERE İLETİN
CİNSEL İSTİSMARA MARUZ KALDIĞINI ANLADIĞIMDA İLK NE YAPMALIYIM?

Prof.Dr. Halis Dokgöz: İlk şey, bunu ciddiye almak. Sorunu çözmek için onu ortaya koymak gerekir. İkincisi; adli birimlere iletmek. Üçüncüsü de, çocuğun rehabilitasyonunu sağlanmak. 

KİMLERE SORDUK? 
Prof. Dr. Burcu Özbaran - Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı 
Prof. Dr. Cahide Aydın - Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı 
Doç. Dr. Gül Karaçetin - Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatri Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu, Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Kurulu Üyesi 
Prof. Dr. Halis Dokgöz - Mersin Üniversitesi Çocuk Koruma ve Araştırma Merkezi Müdürü 
Prof. Dr.  Neslihan İnal Emiroğlu - Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği Genel Sekreteri, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve  Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı 
Prof. Dr. Salih Zoroğlu - İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı Başkanı, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu Üyesi 
(Güliz Arslan / Hürriyet)

Deva nâ-pezir sanat âşığı, kendine özgü işadamı: Ömer Koç

Koç Topluluğu’nun yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç sıradışı bir profile sahip. Kendi deyişiyle ‘çaresiz bir hastalık’ olan koleksiyonculuğa tutkun. Kültür ve eğitim alanlarındaki çalışmalarıyla da önemli işlere imza atan Koç’un kişisel dünyasına göz atalım...
“Kitaplarımı seviyorum, tıpkı dolu bir silah gibi bana güven duygusu veriyor. Okumamış olsanız bile orada duruyorlar.”
Koç Holding’in yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç, üç yıl önce İngiliz Financial Times gazetesine verdiği söyleşide, kitap koleksiyonunu bu sözlerle anlatıyordu.
Ağabeyi Mustafa Koç’un zamansız ölümünün ardından Türkiye’nin en büyük şirketler topluluğunun başına geçen Ömer Koç, bugüne kadar işadamlığının yanı sıra sanata düşkünlüğü ve koleksiyonerliği ile tanındı.
Aslında ‘tanındı’ tabiri de pek doğru sayılmaz. Çünkü Ömer Koç, göz önünde olmayı sevmeyen biri. Yabancı gazeteler ve sanat dergileri dışında herhangi bir söyleşisini bulmak mümkün değil.


2007’den beri Türk Eğitim Vakfı’ Yönetim Kurulu Başkanı olan Ömer Koç, geçen yıl Koç Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanlığı görevini de üstlendi. 

2008’den bu yana Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu TÜPRAŞ’ın başında olmasına rağmen basına konuşmamayı tercih ediyor. Ancak konu eğitim, kültür, sanata geldiğinde istisnalar var. Mesela Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yaptığı Türk Eğitim Vakfı’nın (TEV) yurt açılışı için Trabzon’a gidip uzun uzun gençlerin eğitimi için yapılan çalışmaları anlatabiliyor. Bu yönüyle, etrafında örülen gizem perdesine sığmıyor Ömer Koç.
Onu gizemli olarak değil de kendine özgü olarak tanımlamak daha doğru olabilir. Sıradan bir işadamına uymayan bir profile sahip. Lise eğitimini Robert Kolej ve İngiltere’deki Millfield School’da tamamlamış. Bir söyleşisinde “Hiç evlenmemiş yaşlı bir kadının sahibi olduğu bir evde sekiz kişi kalıyorduk” diye anlatıyor Somerset’teki günlerini.


Ömer Koç'un İngiltere ve İstanbul’daki evi çağdaş ve klasik sanatı bir araya getiren eserlerle dolu.
 YUNAN FİLOLOJİSİ EĞİTİMİ
Üniversite eğitimi için ABD’ye gitmiş. İlk iki sene Georgetown’da, son iki sene New York’taki Columbia Üniversitesi’nde Yunan filolojisi eğitimi almış. Potansiyel olarak Türkiye’nin en büyük şirketlerinin başına geçmesi beklenen birinin bu bölümü tercih etmesi sıradışı sayılabilir. Ama lisans eğitimi Ömer Koç’un kişiliği hakkında ipuçları veriyor.
Koç, küçük yaşlardan itibaren tarih, sanat ve arkeolojiye merak salmış. Ortaokulda Osmanlıca dersleri almaya başlamış. Bir iddiaya göre işletme yüksek lisansı yapma vaadiyle ailesini Yunan filolojisi okuması yönünde ikna edebilmiş. Zaten sonrasında da Columbia Üniversitesi’nde işletme alanında MBA yapmış.
Tarih, Ömer Koç’u kitaplarla, Osmanlı tarihi ise çiniyle buluşturmuş. ‘Sanat Dünyamız’ dergisine 2007’de verdiği bir söyleşide koleksiyon zevkinin nasıl geliştiğini anlatıyor: “Kendimi bildim bileli, çocuk yaşımdan beri kitap biriktiririm ama ciddi manada önemli kitap almaya 1980’lerin sonunda başladım. En eski kitabım 1493 tarihlidir. 1930’a kadar olan bütün mühim kitapları elde etmeye çalıştım.” 

 ATABEY’İN KİTAPLARI
Koleksiyonculuğa başladığı günlerde başına gelen ilginç bir olay var. Ömer Koç hangi kitabı almak için bir sahafa gitse, aradığı kitabın ‘Bay Atabey’ tarafından satın alındığı söyleniyor. Paris’ten Londra’ya gezdiği sahaflarda karşılaştığı cevap aynı: “Sizden önce Bay Atabey aldı!”
Sahafların bahsettiği kişi ünlü kitap koleksiyoncusu Şefik Atabey. Bir süre sonra halası Sevgi Gönül vasıtasıyla Şefik Atabey’le tanışan Ömer Koç daha sonraları onun tavsiyelerinden faydalanarak kitap toplamaya devam etmiş. Bu anısını da sanat dergisi Cornucopia için kaleme almış.
2010 yılında yaşamını yitiren Atabek’in koleksiyonu, ölümünden 8 yıl önce satışa çıkarılmış. Haliyle önemli bir kısmını da Ömer Koç almış.
“Ben iyi kitabı nerede bulursam alırım, müzayede eviymiş, kitapçıymış, özel koleksiyoncuymuş hiç aldırmam, kendim giderim; yeter ki kitap iyi olsun” diyor Ömer Koç. Yeni görevi sırasında fırsat bulabilir mi bilinmez ama Koç’a, öncesinde Beyoğlu’nda bir sahafta ya da bir şehir hatları vapurunda rastlayabilirdiniz. Financial Times’a verdiği söyleşide her gün mutlaka birkaç saatini okumaya ayırdığından bahsediyor.
Koç’u yakından bilen ünlü sahaf Emin Nedret İşli, “Ömer Koç’un kitaplığı, bugün tüm dünyada, İstanbul şehri, Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye ve Ortadoğu üzerine kaleme alınmış seyahatname, hatırat, atlas, gravür, fotoğraflardan oluşan koleksiyonların en büyüğüdür” diyor.
Tabii ki Koç’un koleksiyonculuğu sadece kitaplarla sınırlı değil. Kendi deyişiyle koleksiyonculuk ‘deva nâ-pezir’ yani çaresi olmayan bir hastalık.

 
DANIŞMANI YOK 
“Kataloglara bakmadığım bir gün boşa geçmiştir” diyor. İngiltere ve İstanbul’daki evleri çağdaş ve klasik sanatı bir araya getiren eserlerle dolu. Taner Ceylan’ın hiperrealist ‘Boksör’ tablosundan İngiliz oryantalistlere, Piccinini’nin enstalasyonlarından çinilere, eklektik bir birliktelik süslüyor evlerini. Francis Bacon, Stanley Spencer, Otto Müller, Egon Schiele... Hepsi bir arada.
Çağdaş sanata ilişkin kafası net. Financial Times’taki mülakatında “Bir kılavuza ihtiyaç duyulan şeyleri sevmiyorum. İlk bakışta beni etkilemeli. İnsanların tercihine saygı duyarım ama benim bir danışmanım yok” diyor. Uluslararası sanat dergisi ‘Apollo’daki bir söyleşisinde de Fransız oryantalistlerin çirkin Fas tablolarının nasıl bu kadar yüksek rakamlara satıldığını anlamadığını söylüyordu.
Ömer Koç’un girişimiyle 2010’da kurulan ARTER, bugün Türkiye’de çağdaş sanatın önemli duraklarından biri haline geldi. 2017’de açılması planlanan Çağdat Sanat Müzesi için uzun süredir hummalı bir çalışma yürütülüyor.
Koç Topluluğu’nun başına geçmesiyle çağdaş sanat projelerine daha fazla yatırım yapılır mı bilinmez ama Ömer Koç şimdiden, Türk iş dünyasının o çok sevdiği tabirle, en sıradışı ‘patronu’ olmaya aday.
İngiliz sanat gazetecisi Catherine Milner, “Eski dünyanın nezaketini taşıyan bir İngilizce konuşuyordu” dediği Koç için eklemeden geçememiş: “Ama sanırım petrol satarken büyüsü biraz bozuluyordur.”

Ömer Koç, Patricia Piccinini’nin ‘Doubting Thomas’ (Şüpheci Thomas) enstalasyonuyla.

HER İŞADAMININ KİTAPLIĞI OLMALI
"Ömer Koç, Türkiye’de birçok sanatın, serginin, bienallerin, yeni akımların tanınmasını sağladı. Onun yaptığı seçici bir sponsorluktur. Sadberk Hanım Müzesi’nden ARTER’e bir çizgi çekilirse gelenekselle modern sanatı, yeni akımları, yeni adları ve geçmişteki kültürel varlıkları izlemek mümkündür. Şüphesiz Ömer Koç, Türkiye’de her işadamının bir kitaplığı olmasının gerekliliğini kanıtlayanların başında gelir." (Doğan Hızlan/ Hürriyet Yayın Danışmanı)
Gökçe Aytulu / Hürriyet