Ünlü televizyon programcısı ve Vatan gazetesi köşe yazarı 56 yaşındaki Reha Muhtar'ın annesi Ferdane Muhtar, dün akşam saatlerinde yaşamını yitirdi.
Merhume Muhtar'ın cenazesinin bugün öğle namazına müteakip Yeniköy Yeni Camii'den kaldırılarak Yeniköy Aile Mezarlığı'na defnedileceği öğrenildi. Ferdane Muhtar, Ayşe Nazlı Yumlu, Mina Deniz Muhtar ve Poyraz Deniz Muhtar adlı 3 torun sahibiydi.
Reha Muhtar annesinin vefatı üzerine şu sözleri paylaştı;
Başbaşa doğduk... Başbaşa ölüyoruz annecik...
Pazar sabahı kahvaltıya gelecektiniz babamla...
Önce babam;
-"Biz bugün gelmeyelim" diye telefon etti...
- "Annen pek iyi hissetmiyor kendini..."
Ben de "peki" dedim...
Üç çocukla hazırlanıyordum tenise gitmek için...
Babam; "Reha'yı çağırın" dediğinde, bir terslik olduğunu anladım annecik...
Babam; öyle kolay kolay beni çağırtmaz...
Yine de konduramadım...
-"Beni gördüğünde moralin yerine gelir..." dedim...
Yukarı çıktığımda benim gelmeme hiçbir tepki veremediğinde anladım kötü bir şeyler olduğunu...
Hep derler ki;:
"Anneler çocuklarının ne hissettiğini içgüdüyle bilirler..."
Oysa bir gerçek daha vardır pek söylenmeyen annecik... Çocuklar da annelerini gördüklerinde;
annelerinde ne olduğunu anlarlar...
"Ben de seni gördüm mü senin içinde neler olduğunu hemen anlardım..."
Her zamanki koltuğundan uzak babamın koltuğunun yanındaki sandalyeye yığılmış, doğru düzgün nefes alamıyordun...
Böyle durumlarda hep kolonya koklatırdım sana... Yine öyle yaptım annecik...
Ne ki kolonyaya bile tepki vermedin...
AMBULANSLAR GELDİĞİNDE...
Ambulansları çağırmıştım çoktan, aşağıdaki evden; sana gelmeden...
Bir defa daha aradım,
- "Gelmiyor musunuz?.." diye...
O an babam, sen ve ben başbaşa kaldık...
Doğum anım gibi...
Babam yan odadaydı...
Başbaşa doğmuştuk seninle annecik...
Şimdi başbaşa ölüyorduk...
Yarım saat kalp masajı yaptılar sana...
Babamı odadan çıkardım; çok sevdiği Boğaz'ı seyretsin diye balkona götürdüm...
Sana masaj yaparlarken; ben senin öldüğünü biliyordum annecik...
Bir ileri bir geri yürüyordum odanın içinde...
BENİ GÖRÜP TEPKİ VERMEDİĞİNDE GİTTİĞİNİ ANLAMIŞTIM ANNECİK...
Hastaneye ambulansın arkasından gittiğimde annecik; acil servisteki doktor öldüğünü söyledi...
45 dakika kalp masajı yaptıklarını; cevap vermediğini, yapacak bir şeyleri kalmadığını...
Oysa bunu söylemesine gerek yoktu...
Beni evde görüp de cevap vermediğini fark ettiğimde, artık hiçbir masaja cevap veremeyeceğini biliyordum annecik...
SENİ HUZURLU BİR YERDE YATIRABİLEYİM DİYE...
"Kafeteryaya alalım sizi..." dediler... Gitmek gelmedi içimden annecik...
-"Bekleme salonunda oturun dinlenin..." dediler...
Oraya da gitmek istemedim...
Acil servisin resepsiyon barının üzerine yaslandım; seni yatırabileceğim huzurlu bir yer için telefonlara sarıldım...
Ne zamandır bu anın geleceğini biliyordum...
Kendimi hazırladığımı zannediyordum... Ne kadar hazırlansan fark etmiyor ki annecik?.
İnsan annesizliğe babasızlığa kendini nasıl hazırlayabilir ki?..
"Ölümü çağırmasın" diye, ne bir mezar yeri, ne bir mezarlık potansiyeli için hazırlık yapmıştım...
"Önceden mezarlık alırsam; ölümü çağırırım" diye düşünüyordum... Aradım aradım aradım...
Hiç tahmin edilmeyecek yerleri ve insanları...
ALYANSINI VERDİLER BANA; BİR DE MAVİ YÜZÜĞÜNÜ..
Üstünden ne kadar geçti bilmiyorum...
Parmağından çıkan alyansını ve mavi yüzüğünü getirdiler bana; bir naylon poşetin içinde...
-"Görmek isterseniz, görebilirsiniz kendisini..." dediler...
-"Morgda..."
Çocukların tenisteki antrenman saatleri bitiyordu annecik...
Hızlı düşünüyordum...
Onları annelerine göndermeden, bir şeyler söylemem gerektiğini biliyordum...
Tam evden çıkacakken; senin yanına gittiğimi, ambulansların eve geldiğini görmüşlerdi...
Ayşe Nazlı onları tek başına götürdü tenise annecik...
Büyüdü de kardeşlerini tek başına tenise götürebilecek çağa geldi...
SENİNLE MAHREM KALMAK İSTEDİM ANNECİK...
Elimde alyansını, mavi yüzüğünü cebime sakladım annecik...
Ayşe Nazlı kardeşleriyle geldi...
Onları da bekleme odasında, insanların arasına almak istemedim...
Mahrem kalalım istedim annecik...
Dışarı çıktık...
Acilin kapısının önünde çiçekleri ve yeşilleri çeviren tretuvarın üzerine çömeldik birlikte...
-"Babaanne cennete gitti..." dedim onlara...
Mina ağlamaya başladı...
-"Ben babaannemle şakalaşamayacak mıyım artık..." dedi...
Senin onun şakalaşmalarını gökten izleyeceğini söyledim...
- "Ama babaanne olmayacak ki..." dedi...
Ağlarken gülmeye çalışıyordum...
Annecik en zor şey; ağlarken gülmeye çalışmak...
Ayşe Nazlı içli...
Ürkmüş; tek kelime etmeden beni süzüyordu...
Poyraz; "içli"...
İçindekini fark ettirmemeye çalışıyor;
-"Dedem ağlıyor mu şimdi" diyor...
Torunlarına şöyle dedim annecik;
-"Babaanneniz, hayatta çok iyi bir anne ve babaanne idiydi ki; Allah ona, 91 yıllık uzun bir hayatı bahşederken, cennete giderken; oğlu, kocası ve üç torunu yanındaydı...
Pazar sabahı; bütün ailesi yanıbaşındayken cennete gitti babaanneniz...
Allah herkese böyle bir hayat ve güzel ölüm nasip etsin...
Allah onun ailesine olan düşkünlüğünü böyle mükafatlandırdı...
Babaanneniz şimdi sizi gökten seyrediyor......
Her şeyinizi görüyor...
Siz de iyi olun...
İnsanlara iyilik yapın...
İlerde mutlu ve huzurlu bir hayat yaşayıp cennete gidin..."
BERABER ÖLÜYORUZ ANNECİK...
Onlara bunları anlattıktan sonra, dakikalarca sarıldım her birine annecik...
Sonra taksiye bindirdim; gönderdim çocukları...
Müdüre işaret ettim;
-"Annemi göreyim..." dedim...
Beni aşağıya aldılar...
Morga...
Biri hanım iki görevli vardı...
-"Biraz dışarıda durursanız..." dedim...
-"Yalnız kalmak istiyorum annemle..."
Ben çıktılar sandım...
Seninle başbaşa kalmış gibi yapayalnız hissettim ikimizi... Eğildim öptüm seni annecik... Başında
durdum; dua okudum...
İki defa daha öptüm...
Seninle başbaşa düşündüm hayatı annecik... Sanki doğumhanede gibiydik...
İkimiz başbaşa... Ben doğuyordum içinden... Beraber doğuyorduk...
Şimdi yerin iki kat altında doğumhaneye benzeyen bir morgda...
Senle ben; doğum anındaki gibi başbaşayız... Sen ölüyorsun...
Beraber ölüyoruz annecik...