Uçsuz bucaksız bakımlı bağlarıyla büyüleyici bir atmosfere sahip olan Urla, dünyanın en iyi 10 bağ rotasından birisi olmayı hedefliyor. İzmir’in şirin ilçesi Urla, dünyaca ünlü Bordeaux bağ rotası, Toskana bağ rotası, Napa bağ rotası, Güney Afrika bağ rotası gibi rotalardan birisi olabilecek üzüm bağlarına, şarap üretim hanelerine ve gastronomisi zengin restoranlara sahip. Ülkemize, Almanya, İtalya, Fransa, Yeni Zelanda, Japonya gibi ülkelerden gelerek tadım etkinliklerine katılan turistler, Urla Bağ Yolu rotasına olan taleplerini her geçen yıl artırıyorlar. Dünyanın en iyi bağ rotaları arasında yer almayı istediklerini kaydeden Urla Şarapçılık Genel Koordinatörü Kerem Kumbasar, şunları söyledi:
izmir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
izmir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
6 Kasım 2019 Çarşamba
12 Mart 2019 Salı
CHP’nin il il, ilçe ilçe 2019 yerel seçim adayları belli oldu!
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) belediye başkan adayları belli oldu. 31 Mart yerel seçimlerinde tüm partilerde olduğu gibi CHP'de il ve ilçe adayları belli oldu. CHP'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı Ekrem İmamoğlu, Ankara'da ise Mansur Yavaş oldu. İşte tam liste...
MHP’nin il il, ilçe ilçe 2019 yerel seçim adayları belli oldu!
31 Mart yerel seçimlerinde Cumhur İttifakı adıyla AKP ile bazı bölgelerde seçime birlikte girme kararı alan Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP belediye başkan aday belirleme süreci tamamlandı. Milliyetçi Hareket Partisi 2019 yerel seçimine gireceği tüm il ve ilçelerde aday listesini açıkladı. İşte MHP'nin il il, ilçe ilçe 2019 yerel seçim adayları listesi...
İYİ Parti’nin il il, ilçe ilçe 2019 yerel seçim adayları!
İYİ Parti il ve ilçe belediye başkan adayları isim listesi belli oldu. 2019 seçimlerinde İYİ Parti adaylarının kimler olduğunu merak edenler tüm il ve ilçe adaylarının isimlerini haberimizde bulabilirler. CHP ve İYİ Parti 31 Mart yerel seçimlerinde Millet İttifakı adıyla bazı bölgelerde seçime birlikte girme kararı aldı. Partiler adaylarını bu ittifaka göre belirledi. İşte 2019 seçimlerinde İYİ Parti'nin il il, ilçe ilçe belediye başkanı adayları listesi...
9 Mart 2019 Cumartesi
Güçlü Eczane, Danışman Eczacı ve Güvenli Ürün
Kolaysoft Teknoloji ve Eczacı Kart, e-Buluşmalar toplantılarına devam ediyor. Kolaysoft Teknoloji ve Eczacı Kart, İzmir’deki eczacılara e-Dönüşümü anlattı
28 Kasım 2017 Salı
Türkiye’nin ilk Lyme Kliniği, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde kuruluyor
Sessiz katil lakabıyla bilinen ve 365'ten fazla hastalığı taklit edebilen Lyme hastalığı, yüzyılın salgını olarak nitelendiriliyor. Üstelik Türkiye'de 7 milyon kişide bu hastalık var ancak hastalar uzmanlara ulaşamıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi bu sorundan yola çıkarak Lyme Kliniği açmaya ve hastalıkla ilgili bir laboratuvar kurmaya karar verdi. Uzmanlar ayrıca usta oyuncu Türkan Şoray'ı da hastalıkla ilgili uyardı. İşte nedeni...
Dünyada yüzyılın salgını olarak nitelendirilen ve 365'ten fazla hastalığı taklit etmesiyle bilinen, ‘Borrelia Burgdorferi' bakterisinin yol açtığı Lyme hastalığı ile ilgili Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Lyme Kliniği ve Lyme Laboratuvarı açılmasına karar verildi.
SESSİZ KATİL
“Sessiz Katil” adıyla da bilinen ve dünyada hızla yayılarak insanlığı tehdit ettiği belirtilen Lyme ile ilgili İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi'nde, Üniversite rektörü Prof.Dr. Erdal Çelik başkanlığında bir toplantı yapıldı. Üniversitenin Tıp Fakültesi Başhekimi Prof.Dr. Mete Edizer ile 10 yılı aşkın zamandır Lyme hastalığı hakkında çalışmalar yapan Prof.Dr. Biyolog Barbaros Çetin'de toplantıya katıldı. Yapılan toplantıda Lyme hastalığının insanlığı tehdit ettiği, Türkiye'de 7 milyon kişide Lyme hastalığı olduğu, ancak konusunda uzman hekimlerin görev yapacağı Lyme kliniklerinin bulunmadığı vurgulandı. Bu eksikliği gidermek amacıyla Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde Lyme Kliniği açılmasına, Lyme hastalığı ile ilgili araştırma grubu ve Lyme Laboratuvarı kurulmasına karar verildi.
İLK DEFA BİR REKTÖR DESTEK VERDİ
Yıllardır Lyme konusunda araştırmalar yapan Prof.Dr. Biyolog Barbaros Çetin, dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde Lyme kliniklerinin kurulduğunu belirterek alınan bu kararın çok önemli olduğunu söyledi. Prof.Dr. Biyolog Çetin; “Biliyorsunuz Türkiye'de Lyme hastalığı ile ilgili çalışmalar yapıyorum. Hedeflerimden bir tanesi de Türkiye'de Lyme hastalığı teşhisi konulan hastalarımızın tedavilerinin yapılabileceği bir araştırma merkezinin kurulmasıydı. Bu araştırma merkezinin bir üniversite ve tıp fakültesi bünyesinde olması gerekiyordu. Nihayet ilk defa bir rektör bu konuda her türlü desteği vereceğini bu toplantıda açıkladı. Önümüzde ki günlerde bu karar üniversite yönetiminin önüne gelecek. Türkiye'de ilk defa Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde Lyme hastalığı ile ilgili bir araştırma ve tedavi kliniği kurulması çalışmaları başlayacak. Ayrıca Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü olarak Lyme bakterisi ile ilgili bir araştırma grubu kuracağız. Bu grubun startını sayın rektör verdi. Bu ekip Türkiye'de ilk defa bu bakterinin ile ilgili laboratuvar çalışmaları yapacak” dedi.
“ÇOK SAYIDA MAĞDUR LYME HASTASINDAN TALEP VAR”
Avrupa'da ve Amerika'da şu anda temeli 25 ile 30 yıl önce atılmış Lyme klinikleri olduğunu belirten Prof.Dr. Biyolog Barbaros Çetin, “Ben 10 yıldır Lyme konusunda çalışmalar yapıyorum. Özellikle son 5 yıldır yoğun test talepleri var. Hemen hemen her gün ortalama 15 telefon alıyorum, mailler geliyor ve her gün insanlar ofisime ziyarete geliyorlar. Çok sayıda Lyme hastası var. Ben bunu 2 yıl önce Finlandiya'da ki uluslararası Lyme konferansında da söylemiştim. Yapılan çalışmalarla da bilimsel olarak kanıtladık. Türkiye'de 7 ile 10 milyon arası Lyme hastası var. Bunu birkaç kez deklare etmiştik. Şu anda en geçerli Lyme testi Almanya'da ki laboratuvarlarda yapılıyor. Lyme hastalarının Türkiye'de test yaptıracakları yer yok. İnsanlar mağdur. Pozitif çıkan insanlar doğal olarak doktor ve klinik arıyorlar. Lyme konusunda doktora yapmış, ihtisas yapmış bir tane yetişmiş ve alt yapısı olan doktorumuz yok. Bu açığı biran önce kapatmamız gerekiyor. Sadece Dokuz Eylül Üniversitesinin bu tarihi girişimi yetmez. Diğer tıp fakültelerinin sayın dekanlarına acilen çağrım, mümkünse ve ellerinde imkânları varsa Lyme kliniği kurma çalışmalarına başlasınlar” dedi.
TÜRKAN ŞORAY'A ÇAĞRI
Türkiye'de Lyme'a yakalanmış çok sayıda tanınmış kişi olduğunu belirten Çetin, Türk sinemasının sultanı Türkan Şoray'a da bir çağrıda bulundu. Çetin; “Geçtiğimiz günlerde Sayın Türkan Şoray beyin tümörü ameliyatı oldu. Kendisi yıllardır kuşing sendromu hastası. Kuşing hastalarının birçoğu ise Lyme hastası. Buradan kendisine ve yakınlarına bir çağrıda bulunuyorum. Lütfen acilen Lyme testi yaptırsınlar. Çünkü bu bakterinin beyin tümörü ve dördüncü evre beyin kanseri ‘blastoma' yaptığı ispatlandı. Bende bunların akademik belgeleri var” dedi.
DHA
Dünyada yüzyılın salgını olarak nitelendirilen ve 365'ten fazla hastalığı taklit etmesiyle bilinen, ‘Borrelia Burgdorferi' bakterisinin yol açtığı Lyme hastalığı ile ilgili Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Lyme Kliniği ve Lyme Laboratuvarı açılmasına karar verildi.
SESSİZ KATİL
“Sessiz Katil” adıyla da bilinen ve dünyada hızla yayılarak insanlığı tehdit ettiği belirtilen Lyme ile ilgili İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi'nde, Üniversite rektörü Prof.Dr. Erdal Çelik başkanlığında bir toplantı yapıldı. Üniversitenin Tıp Fakültesi Başhekimi Prof.Dr. Mete Edizer ile 10 yılı aşkın zamandır Lyme hastalığı hakkında çalışmalar yapan Prof.Dr. Biyolog Barbaros Çetin'de toplantıya katıldı. Yapılan toplantıda Lyme hastalığının insanlığı tehdit ettiği, Türkiye'de 7 milyon kişide Lyme hastalığı olduğu, ancak konusunda uzman hekimlerin görev yapacağı Lyme kliniklerinin bulunmadığı vurgulandı. Bu eksikliği gidermek amacıyla Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde Lyme Kliniği açılmasına, Lyme hastalığı ile ilgili araştırma grubu ve Lyme Laboratuvarı kurulmasına karar verildi.
İLK DEFA BİR REKTÖR DESTEK VERDİ
Yıllardır Lyme konusunda araştırmalar yapan Prof.Dr. Biyolog Barbaros Çetin, dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde Lyme kliniklerinin kurulduğunu belirterek alınan bu kararın çok önemli olduğunu söyledi. Prof.Dr. Biyolog Çetin; “Biliyorsunuz Türkiye'de Lyme hastalığı ile ilgili çalışmalar yapıyorum. Hedeflerimden bir tanesi de Türkiye'de Lyme hastalığı teşhisi konulan hastalarımızın tedavilerinin yapılabileceği bir araştırma merkezinin kurulmasıydı. Bu araştırma merkezinin bir üniversite ve tıp fakültesi bünyesinde olması gerekiyordu. Nihayet ilk defa bir rektör bu konuda her türlü desteği vereceğini bu toplantıda açıkladı. Önümüzde ki günlerde bu karar üniversite yönetiminin önüne gelecek. Türkiye'de ilk defa Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde Lyme hastalığı ile ilgili bir araştırma ve tedavi kliniği kurulması çalışmaları başlayacak. Ayrıca Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü olarak Lyme bakterisi ile ilgili bir araştırma grubu kuracağız. Bu grubun startını sayın rektör verdi. Bu ekip Türkiye'de ilk defa bu bakterinin ile ilgili laboratuvar çalışmaları yapacak” dedi.
“ÇOK SAYIDA MAĞDUR LYME HASTASINDAN TALEP VAR”
Avrupa'da ve Amerika'da şu anda temeli 25 ile 30 yıl önce atılmış Lyme klinikleri olduğunu belirten Prof.Dr. Biyolog Barbaros Çetin, “Ben 10 yıldır Lyme konusunda çalışmalar yapıyorum. Özellikle son 5 yıldır yoğun test talepleri var. Hemen hemen her gün ortalama 15 telefon alıyorum, mailler geliyor ve her gün insanlar ofisime ziyarete geliyorlar. Çok sayıda Lyme hastası var. Ben bunu 2 yıl önce Finlandiya'da ki uluslararası Lyme konferansında da söylemiştim. Yapılan çalışmalarla da bilimsel olarak kanıtladık. Türkiye'de 7 ile 10 milyon arası Lyme hastası var. Bunu birkaç kez deklare etmiştik. Şu anda en geçerli Lyme testi Almanya'da ki laboratuvarlarda yapılıyor. Lyme hastalarının Türkiye'de test yaptıracakları yer yok. İnsanlar mağdur. Pozitif çıkan insanlar doğal olarak doktor ve klinik arıyorlar. Lyme konusunda doktora yapmış, ihtisas yapmış bir tane yetişmiş ve alt yapısı olan doktorumuz yok. Bu açığı biran önce kapatmamız gerekiyor. Sadece Dokuz Eylül Üniversitesinin bu tarihi girişimi yetmez. Diğer tıp fakültelerinin sayın dekanlarına acilen çağrım, mümkünse ve ellerinde imkânları varsa Lyme kliniği kurma çalışmalarına başlasınlar” dedi.
TÜRKAN ŞORAY'A ÇAĞRI
Türkiye'de Lyme'a yakalanmış çok sayıda tanınmış kişi olduğunu belirten Çetin, Türk sinemasının sultanı Türkan Şoray'a da bir çağrıda bulundu. Çetin; “Geçtiğimiz günlerde Sayın Türkan Şoray beyin tümörü ameliyatı oldu. Kendisi yıllardır kuşing sendromu hastası. Kuşing hastalarının birçoğu ise Lyme hastası. Buradan kendisine ve yakınlarına bir çağrıda bulunuyorum. Lütfen acilen Lyme testi yaptırsınlar. Çünkü bu bakterinin beyin tümörü ve dördüncü evre beyin kanseri ‘blastoma' yaptığı ispatlandı. Bende bunların akademik belgeleri var” dedi.
DHA
26 Kasım 2017 Pazar
Doğa Derneği, flamingolar için uyardı! ‘Projeyi iptal edin’
İzmir Körfezi'ne yapılması planlanan 'Otoban Geçiş Projesi', Gediz Deltası’nda yüz binlerce yıldır yaşayan flamingoları gündeme getirdi. Proje, flamingoların beslenme alanının tam ortasından geçiyor. Doğa Derneği Genel Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç, "Otoban projesini flamingolar ve doğa koruma açısından geçerli kılabilecek hiçbir bilimsel neden yok. Bugün de gördüğümüz gibi İzmir’in Gediz Deltası binlerce canlıya yuva olmaya devam ediyor ve bu şehir flamingoların dünyadaki en önemli yaşam alanlarından biri" dedi.
Doğa Derneği ve basın mensupları kışın yaklaşması ile birlikte sayıları daha da artan İzmir'in flamingolarını yerinde ziyaret etti. Karşıyaka Güney Gediz Deltası'nda incelemelerde bulunan ekip, İzmir Körfez Otobanı'nın inşa edilmesi planlanan yer ve flamingoların yaşam alanı arasındaki ilişkiyi doğrudan gözlemledi.
Bölgede 15-20 bin çift flamingonun ürediği anlatılırken, Flamingoların dünyadaki toplam nüfusunun bu alanda yaşadığı aktarıldı. İzmir'in Gediz Deltası'nın bu özelliğinin 158 yıldır bilindiği ve bilimsel literatürde yer aldığı ifade edildi.
Bugüne kadar bu alanla ilgili projelerin kamu yararı ve uluslararası anlaşmalar uyarınca engellendiği belirtilirken, 1998 yılında oluşturulan yeni İzmir Limanı projesinin flamingolar için iptal edildiği hatırlatıldı.
BİLİMSEL BİR NEDEN YOK
Doğa Derneği Genel Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç, Gediz Deltası’nın bugüne kadar Türkiye'nin en iyi korunan alanlarında birisi olduğunu belirterek, “Flamingo yaşam alanlarında planlanan, çeşitli kurumlar tarafından doğaya zarar vermeyeceği iddia edilen iki liman projesi, yine bu ülkenin yöneticileri ve kamu vicdanı tarafından durduruldu. Bu projeler iptal edildikten sonra bölgedeki flamingo nüfusu azalmadı, tersine arttı. Dolayısıyla otoban projesini flamingolar ve doğa koruma açısından geçerli kılabilecek hiçbir bilimsel neden yok. Bugün de gördüğümüz gibi İzmir'in Gediz Deltası binlerce canlıya yuva olmaya devam ediyor ve bu şehir flamingoların dünyadaki en önemli yaşam alanlarından biri. Şu an yaşamakta olduğumuz 20 yıl öncekiyle aynı tablo. Yani İzmir'in yönetimi konusunda bir kurumsal hafıza sorunu var. Yöneticiler ve kamuoyu bölgenin önemi konusunda yanlış bilgilendiriliyor. Otoban projesini planlayanlar için burası boş bir arazi. Oysa durum öyle değil. Burası binlerce kuşun, milyonlarca başka canlının yuvası, evi” dedi.
20 YIL GERİYE GİDİLDİ
Gediz Deltası’nın otoban şantiyesine dönüştürülmek istendiğini aktaran Kılıç, “İzmir bu tartışma ile 20 yıl geriye döndü. Dünyanın tüm şehirlerinde köprü yapabilirsiniz ancak flamingolar ile iç içe yaşama şansına yeryüzünde İzmir'den başka hiçbir şehirde sahip değilsiniz. İzmir'in karar vericilerini alanı ve flamingoları gördükten sonra hareket etmeye davet ediyoruz” açıklamasını yaptı. Geçtiğimiz ay, Doğa Derneği, EGEÇEP, TMMOB ve 85 kişi İzmir Körfezi'ne yapılması planlanan otoban bağlantılı köprü projesine dava açarak çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporu ‘olumlu’ kararının iptalini istemişti.
Doğa Derneği ve basın mensupları kışın yaklaşması ile birlikte sayıları daha da artan İzmir'in flamingolarını yerinde ziyaret etti. Karşıyaka Güney Gediz Deltası'nda incelemelerde bulunan ekip, İzmir Körfez Otobanı'nın inşa edilmesi planlanan yer ve flamingoların yaşam alanı arasındaki ilişkiyi doğrudan gözlemledi.
Bölgede 15-20 bin çift flamingonun ürediği anlatılırken, Flamingoların dünyadaki toplam nüfusunun bu alanda yaşadığı aktarıldı. İzmir'in Gediz Deltası'nın bu özelliğinin 158 yıldır bilindiği ve bilimsel literatürde yer aldığı ifade edildi.
Bugüne kadar bu alanla ilgili projelerin kamu yararı ve uluslararası anlaşmalar uyarınca engellendiği belirtilirken, 1998 yılında oluşturulan yeni İzmir Limanı projesinin flamingolar için iptal edildiği hatırlatıldı.
BİLİMSEL BİR NEDEN YOK
Doğa Derneği Genel Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç, Gediz Deltası’nın bugüne kadar Türkiye'nin en iyi korunan alanlarında birisi olduğunu belirterek, “Flamingo yaşam alanlarında planlanan, çeşitli kurumlar tarafından doğaya zarar vermeyeceği iddia edilen iki liman projesi, yine bu ülkenin yöneticileri ve kamu vicdanı tarafından durduruldu. Bu projeler iptal edildikten sonra bölgedeki flamingo nüfusu azalmadı, tersine arttı. Dolayısıyla otoban projesini flamingolar ve doğa koruma açısından geçerli kılabilecek hiçbir bilimsel neden yok. Bugün de gördüğümüz gibi İzmir'in Gediz Deltası binlerce canlıya yuva olmaya devam ediyor ve bu şehir flamingoların dünyadaki en önemli yaşam alanlarından biri. Şu an yaşamakta olduğumuz 20 yıl öncekiyle aynı tablo. Yani İzmir'in yönetimi konusunda bir kurumsal hafıza sorunu var. Yöneticiler ve kamuoyu bölgenin önemi konusunda yanlış bilgilendiriliyor. Otoban projesini planlayanlar için burası boş bir arazi. Oysa durum öyle değil. Burası binlerce kuşun, milyonlarca başka canlının yuvası, evi” dedi.
20 YIL GERİYE GİDİLDİ
Gediz Deltası’nın otoban şantiyesine dönüştürülmek istendiğini aktaran Kılıç, “İzmir bu tartışma ile 20 yıl geriye döndü. Dünyanın tüm şehirlerinde köprü yapabilirsiniz ancak flamingolar ile iç içe yaşama şansına yeryüzünde İzmir'den başka hiçbir şehirde sahip değilsiniz. İzmir'in karar vericilerini alanı ve flamingoları gördükten sonra hareket etmeye davet ediyoruz” açıklamasını yaptı. Geçtiğimiz ay, Doğa Derneği, EGEÇEP, TMMOB ve 85 kişi İzmir Körfezi'ne yapılması planlanan otoban bağlantılı köprü projesine dava açarak çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporu ‘olumlu’ kararının iptalini istemişti.
6 Ekim 2017 Cuma
Türkiye’nin ‘yabancı haritası’ açıklandı! İstanbul lider…
Güncellenen istatistiklere göre şu an Türkiye'de 3 milyon 208 bin 131 Suriyeli bulunuyor. İllere göre dağılımda ise İstanbul birinci, Şanlıurfa ikinci, Hatay ise üçüncü sırada.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye genelinde biyometrik kimlik verilerek kayıt altına alınan Suriyeli sayısını güncelledi. Buna göre Türkiye’de şu an kayıt altında bulunan 3 milyon 208 bin 131 Suriyeli var.
İLK SIRADA İSTANBUL VAR İZMİR 9: SIRADA
Kayıt altındaki Suriyelilerin yaşadığı kentlerin başında 511 bin 308 kişi ile İstanbul geliyor. İkinci sırada ise 445.584 ile Şanlıurfa bulunuyor.
Diğer iller ise şu şekilde;
Hatay – 416.589
Gaziantep – 341.649
Mersin – 166.332
Adana – 165.028
Kilis – 128.306
Bursa – 123.376
İzmir – 117.434
Kahramanmaraş – 95.431
Resmi rakamlara göre Suriyeliler de dahil Türkiye'de 4 milyon 500 bin göçmen barınıyor. Suriyelilerden sonra Türkiye'de en fazla Iraklı göçmenler bulunuyor.
Türkiye genelinde 250 bine yakın Iraklı göçmenin yaşadığı belirtiliyor. Göçmenlerin dışında 2017'de ikamet izniyle Türkiye'de bulunan yabancı sayısı da 591 bin 982. (sözcü.com.tr)
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye genelinde biyometrik kimlik verilerek kayıt altına alınan Suriyeli sayısını güncelledi. Buna göre Türkiye’de şu an kayıt altında bulunan 3 milyon 208 bin 131 Suriyeli var.
İLK SIRADA İSTANBUL VAR İZMİR 9: SIRADA
Kayıt altındaki Suriyelilerin yaşadığı kentlerin başında 511 bin 308 kişi ile İstanbul geliyor. İkinci sırada ise 445.584 ile Şanlıurfa bulunuyor.
Diğer iller ise şu şekilde;
Hatay – 416.589
Gaziantep – 341.649
Mersin – 166.332
Adana – 165.028
Kilis – 128.306
Bursa – 123.376
İzmir – 117.434
Kahramanmaraş – 95.431
Resmi rakamlara göre Suriyeliler de dahil Türkiye'de 4 milyon 500 bin göçmen barınıyor. Suriyelilerden sonra Türkiye'de en fazla Iraklı göçmenler bulunuyor.
Türkiye genelinde 250 bine yakın Iraklı göçmenin yaşadığı belirtiliyor. Göçmenlerin dışında 2017'de ikamet izniyle Türkiye'de bulunan yabancı sayısı da 591 bin 982. (sözcü.com.tr)
27 Ağustos 2017 Pazar
Usta yazar Muzaffer İzgü hayatını kaybetti
Türkiye’nin en usta kalemlerinden olan 84 yaşındaki Muzaffer İzgü hayatını kaybetti.
Bir süredir hasta olan usta yazar Muzaffer İzgü, İzmir’de hayatını kaybetti.
İzmir’de Temmuz ayında aşırı kilo kaybı şikayetiyle Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan çocuk kitapları yazarı Muzaffer İzgü’ye yapılan tetkiklerin ardından kanser teşhisi konulmuştu.
Burada kendisine kanser teşhisi konulan İzgü, tedaviyi kabul etmeyip, evine döndü. 3 çocuk babası Muzaffer İzgü, bugün evinde hayatını kaybetti.
Muzaffer İzgü hastanede yattığı dönem, öldükten sonra kendisi için “Muzaffer İzgü doğdu, okudu, düşler kurdu, yazdı ve gitti” denilmesini istemişti.
‘GÜLMECENİN SON ÜÇLÜSÜNÜ KAYBETTİK’
84 yaşındaki Yazar Muzaffer İzgü’nün oğlu Ahmet Şahin İzgü ile gelini Muhterem İzgü büyük üzüntü yaşadıklarını belirtti.
Türk Edebiyatı’nın gülmecenin son üçlüsünü kaybettiğini söyleyen Ahmet Şahin İzgü, “Türk okurunun başı sağolsun. Sevgili babamızı kaybettik. Babamızı kaybetmemizle gülmecenin son üçlüsünü de kaybetmiş bulunuyoruz. Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin ve Muzaffer İzgü. Cenazeyi Pazartesi öğlen Hocazade Camii’nde kaldırmayı düşünüyoruz. Babamız Doğançay Mezarlığı’nda eşi Gülümser İzgü’nün yanına defnedilecek” dedi.
Ayrıca Muzaffer İzgü’nün yazar dostu Bekir Yurdakul da acılı aileyi yalnız bırakmadı.
PAZARTESİ TOPRAĞA VERİLECEK
Muzaffer İzgü, Pazartesi günü Hocazade Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından Doğançay Mezarlığı’nda, eşinin mezarının yanına defnedilecek.
MUZAFFER İZGÜ KİMDİR?
29 Ekim 1933 günü Adana'da doğdu. Babası, Elazığ'ın Dişidi mahallesinden çalışmak üzere Adana'ya gelen ve Adana Kız Lisesi'nde hademelik yapan Şam doğumlu Ahmet İzgü, annesi Antakya'dan Adana'ya gelmiş olan Havva İzgü'dür. Yoksul bir çocukluk geçirdi. İzgü'nün ifadesine göre babası Adana'da ilk gecekonduyu yapan kişidir.
Bir süredir hasta olan usta yazar Muzaffer İzgü, İzmir’de hayatını kaybetti.
İzmir’de Temmuz ayında aşırı kilo kaybı şikayetiyle Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan çocuk kitapları yazarı Muzaffer İzgü’ye yapılan tetkiklerin ardından kanser teşhisi konulmuştu.
Burada kendisine kanser teşhisi konulan İzgü, tedaviyi kabul etmeyip, evine döndü. 3 çocuk babası Muzaffer İzgü, bugün evinde hayatını kaybetti.
Muzaffer İzgü hastanede yattığı dönem, öldükten sonra kendisi için “Muzaffer İzgü doğdu, okudu, düşler kurdu, yazdı ve gitti” denilmesini istemişti.
‘GÜLMECENİN SON ÜÇLÜSÜNÜ KAYBETTİK’
84 yaşındaki Yazar Muzaffer İzgü’nün oğlu Ahmet Şahin İzgü ile gelini Muhterem İzgü büyük üzüntü yaşadıklarını belirtti.
Türk Edebiyatı’nın gülmecenin son üçlüsünü kaybettiğini söyleyen Ahmet Şahin İzgü, “Türk okurunun başı sağolsun. Sevgili babamızı kaybettik. Babamızı kaybetmemizle gülmecenin son üçlüsünü de kaybetmiş bulunuyoruz. Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin ve Muzaffer İzgü. Cenazeyi Pazartesi öğlen Hocazade Camii’nde kaldırmayı düşünüyoruz. Babamız Doğançay Mezarlığı’nda eşi Gülümser İzgü’nün yanına defnedilecek” dedi.
Ayrıca Muzaffer İzgü’nün yazar dostu Bekir Yurdakul da acılı aileyi yalnız bırakmadı.
PAZARTESİ TOPRAĞA VERİLECEK
Muzaffer İzgü, Pazartesi günü Hocazade Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından Doğançay Mezarlığı’nda, eşinin mezarının yanına defnedilecek.
MUZAFFER İZGÜ KİMDİR?
29 Ekim 1933 günü Adana'da doğdu. Babası, Elazığ'ın Dişidi mahallesinden çalışmak üzere Adana'ya gelen ve Adana Kız Lisesi'nde hademelik yapan Şam doğumlu Ahmet İzgü, annesi Antakya'dan Adana'ya gelmiş olan Havva İzgü'dür. Yoksul bir çocukluk geçirdi. İzgü'nün ifadesine göre babası Adana'da ilk gecekonduyu yapan kişidir.
20 Nisan 2017 Perşembe
Tayfun Talipoğlu’nun ölüm nedeni kesinleşti
İzmir'in Konak İlçesi'ndeki evinde fenalaşıp hayatını kaybeden gazeteci 55 yaşındaki Talip Talipoğlu'nun, kesin ölüm nedeninin belirlenmesi amacıyla yapılan detaylı otopsinin sonucu belli oldu.
Konak İlçesi Göztepe Mahallesi 76 Sokak’taki evinde geçen 21 Mart’ta fenalaşan gazeteci ve televizyon programı yapımcısı Tayfun Talipoğlu, hayatını kaybetti. Önce İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Talipoğlu’nun cansız bedeni, daha sonra otopsi için İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu’na gönderildi. Burada yapılan otopside, Talipoğlu’nun vücudundan doku ve kan örnekleri alındı. Kars’ta dünyaya gelen ve meslek hayatında birçok başarıya imza atan Tayfun Talipoğlu, Ankara’daki Kocatepe Camisi’nde düzenlenen cenaze töreni sonrası gözyaşları arasında Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi.
KALP KRİZİ NETLİK KAZANDI
Daha önce 2 kez kalp krizi geçiren ve stent takılan Talipoğlu’nun, kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için yapılan detaylı otopsinin sonucu çıktı. Buna göre, kanında herhangi yabancı bir maddeye rastlanmayan Talipoğlu’nun, kalp krizi sonucu hayatını kaybettiği belirlendi. DHA
Konak İlçesi Göztepe Mahallesi 76 Sokak’taki evinde geçen 21 Mart’ta fenalaşan gazeteci ve televizyon programı yapımcısı Tayfun Talipoğlu, hayatını kaybetti. Önce İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Talipoğlu’nun cansız bedeni, daha sonra otopsi için İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu’na gönderildi. Burada yapılan otopside, Talipoğlu’nun vücudundan doku ve kan örnekleri alındı. Kars’ta dünyaya gelen ve meslek hayatında birçok başarıya imza atan Tayfun Talipoğlu, Ankara’daki Kocatepe Camisi’nde düzenlenen cenaze töreni sonrası gözyaşları arasında Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi.
KALP KRİZİ NETLİK KAZANDI
Daha önce 2 kez kalp krizi geçiren ve stent takılan Talipoğlu’nun, kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için yapılan detaylı otopsinin sonucu çıktı. Buna göre, kanında herhangi yabancı bir maddeye rastlanmayan Talipoğlu’nun, kalp krizi sonucu hayatını kaybettiği belirlendi. DHA
17 Nisan 2017 Pazartesi
Büyükşehirler referandumda ne oy verdi?
Türkiye'de milyonlarca vatandaş anayasa ve sistem değişikliğini oylamak için sandık başına gitti. Resmi olmayan sonuçlara göre sandıktan yüzde 51.3 evet, yüzde 48.7 oranında hayır oyu çıktı. Peki Türkiye'nin 'Büyükşehir' statüsündeki illerde vatandaşların tercihi nasıl oldu? İşte o sonuçlar...
1- Adana
Resmi olmayan sonuçlara göre Adana'da seçmen yüzde 58.13 oranında 'hayır' yüzde 41.87 oranında 'evet' dedi. İşte diğer büyükşehirler ve oy oranları...
2- Ankara
Evet: %48.86
Hayır: %51.14
3- Antalya
Evet: %40.94
Hayır: %59.06
4- Aydın
Evet: %35.74
Hayır: %64.26
5- Balıkesir
Evet: %45.53
Hayır: %54.47
6- Bursa
Evet: %53.21
Hayır: %46.79
7- Denizli
Evet: %44.58
Hayır: %55.42
8- Diyarbakır
Evet: %32.42
Hayır: %67.58
9- Erzurum
Evet: %74.50
Hayır: %25.50
10- Eskişehir
Evet: %42.43
Hayır: %57.57
11- Gaziantep
Evet: %62.46
Hayır: %37.54
12- Hatay
Evet: %45.64
Hayır: %54.36
13- İstanbul
Evet: %48.65
Hayır: %51.35
14- İzmir
Evet: %31.22
Hayır: %68.78
15- Kahramanmaraş
Evet: %73.95
Hayır: %26.05
16- Kayseri
Evet: %67.75
Hayır: %32.25
17- Kocaeli
Evet: %56.69
Hayır: %43.31
18- Konya
Evet: %72.88
Hayır: %27.12
19- Malatya
Evet: %69.57
Hayır: %30.43
20- Manisa
Evet: %45.66
Hayır: %54.34
21- Mardin
Evet: %40.96
Hayır: %59.04
22- Mersin
Evet: %35.99
Hayır: %64.01
23- Muğla
Evet: %30.72
Hayır: %69.28
24- Ordu
Evet: %61.90
Hayır: %38.10
25- Sakarya
Evet: %68.08
Hayır: %31.92
26- Samsun
Evet: %63.56
Hayır: %36.44
27- Şanlıurfa
Evet: %70.82
Hayır: %29.18
28- Tekirdağ
Evet: %38.98
Hayır: %61.02
29- Trabzon
Evet: %66.47
Hayır: %33.53
30- Van
Evet: %42.80
Hayır: %57.20
1- Adana
Resmi olmayan sonuçlara göre Adana'da seçmen yüzde 58.13 oranında 'hayır' yüzde 41.87 oranında 'evet' dedi. İşte diğer büyükşehirler ve oy oranları...
2- Ankara
Evet: %48.86
Hayır: %51.14
3- Antalya
Evet: %40.94
Hayır: %59.06
4- Aydın
Evet: %35.74
Hayır: %64.26
5- Balıkesir
Evet: %45.53
Hayır: %54.47
6- Bursa
Evet: %53.21
Hayır: %46.79
7- Denizli
Evet: %44.58
Hayır: %55.42
8- Diyarbakır
Evet: %32.42
Hayır: %67.58
9- Erzurum
Evet: %74.50
Hayır: %25.50
10- Eskişehir
Evet: %42.43
Hayır: %57.57
11- Gaziantep
Evet: %62.46
Hayır: %37.54
12- Hatay
Evet: %45.64
Hayır: %54.36
13- İstanbul
Evet: %48.65
Hayır: %51.35
14- İzmir
Evet: %31.22
Hayır: %68.78
15- Kahramanmaraş
Evet: %73.95
Hayır: %26.05
16- Kayseri
Evet: %67.75
Hayır: %32.25
17- Kocaeli
Evet: %56.69
Hayır: %43.31
18- Konya
Evet: %72.88
Hayır: %27.12
19- Malatya
Evet: %69.57
Hayır: %30.43
20- Manisa
Evet: %45.66
Hayır: %54.34
21- Mardin
Evet: %40.96
Hayır: %59.04
22- Mersin
Evet: %35.99
Hayır: %64.01
23- Muğla
Evet: %30.72
Hayır: %69.28
24- Ordu
Evet: %61.90
Hayır: %38.10
25- Sakarya
Evet: %68.08
Hayır: %31.92
26- Samsun
Evet: %63.56
Hayır: %36.44
27- Şanlıurfa
Evet: %70.82
Hayır: %29.18
28- Tekirdağ
Evet: %38.98
Hayır: %61.02
29- Trabzon
Evet: %66.47
Hayır: %33.53
30- Van
Evet: %42.80
Hayır: %57.20
8 Nisan 2017 Cumartesi
Torbalı’da halk ayaklandı; 500 Suriyeli mahalleyi terk etti
İzmir Torbalı'da halkın Suriyeliler ile yaşadığı gerginlik doruk noktasına ulaştı. Suriyeliler'in gelmesi ile uzun süredir sosyolojik sorunlar yaşanan Torbalı'da sonunda korkulan oldu. Pamukyazı Mahallesi'nde bir çocuğu dövdüğü öne sürülen Suriyeli gruba, mahalle sakinleri sopa ve tırpanla saldırdı. 1'i ağır 30 kişinin yaralandığı olay sonrası yaklaşık 500 kişilik Suriyeli grup, mahalleyi terk etti.
Suriyeli grup bir çocuğu dövünce mahalle halkı ayaklandı. Kavga çıktı. 30 kişi yaralandı. Olay sonrası yaklaşık 500 kişilik Suriyeli grup apar topar ilçeyi terk etti. Bu olayın bardağı taşıran son damla olduğunu ifade eden mahalle muhtarı Muhammet Ali Çürükçü, “Önce işimizi aldılar elimizden. Sonra hırsızlık yaparak malımızı aldılar. Mezarlıkta cinsel ilişki yaşayarak huzurumuzu bozdular. En sonunda da canımızı almaya çalıştılar” diye konuştu.
BIÇAKLI, SOPALI KAVGA ÇIKTI
İzmir'in Torbalı İlçesi Pamukyazı Mahallesi’ndeki olay önceki gün Suriyeli bir grubun, bir çocuğu dövmesi ile başladı. Bunu duyan çocuğun ailesi ile Suriyeliler arasında çıkan tartışmada, bıçaklar ve sopalar kullanıldı. Olay büyüdükçe kavgaya katılanların sayısı çoğaldı. 1'i ağır 30 kişi yaralandı. Yaralılar ambulanslarla Torbalı Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Mahalle sakini olan ve kavgada bıçakla ağır yaralanan 22 yaşındaki Mustafa M. ise ambulansla İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edildi.
MAHALLE HALKI AYAKLANDI
Gergin geçen gecenin ardından mahalleli ayaklandı. Yaklaşık 300 kişilik grup, sabah toplanarak Suriyeliler’in kaldığı bölgeye gitti. Durumu fark eden Suriyeliler ise çadırları terk ederek hızla bölgeden uzaklaştı.Torbalı- Tire karayoluna çıkan Suriyeliler, otostop yapmalarına karşılık bulamayınca, yaya olarak Tire yönüne doğru uzaklaştı.
SURİYELİLER İLÇEYİ TERK ETTİ
Torbalı-Selçuk yolunu bir süre trafiğe kapatan mahalle halkı, Suriyelilerin boşalttığı 40 çadırı yıktı. Gerginliğin had safhaya ulaşması üzerine diğer Suriyeliler de kiraladıkları evleri boşaltarak mahalleden ayrıldı. Böylece Pamukyazı Mahallesi’nde hiç Suriyeli kalmadı.
BU OLAY BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA
Yaşananları SÖZCÜ’ye anlatan Pamukyazı Mahalle Muhtarı Ali Çürükçü, bu olayın bir sonuç olduğunu, gerginliğin çok öncelere dayandığını söyledi. Suriyeliler’in mahalleye gelişi ile işsizlik sorununun ortaya çıktığını belirten Çürükçü, “Burada ağırlıklı olarak tarım işçiliği yapılmaktadır. Suriyeliler geldikten sonra daha düşük yevmiye ile çalıştıkları için dayıbaşları tarlalarda onlara iş vermeye başladı. Bizim vatandaşlarımız işsiz ve aç kaldı. Daha sonra, evlere girilerek yapılan hırsızlık vakalarında büyük artış yaşandı. Bir gecede 6 eve hırsız girdiği oldu. Mezarlıkta cinsel ilişki yaşadılar. Ölülerimize de saygı göstermediler, çevredeki aileler ve çocuklara da. Yaptıkları ahlaksızlıklar hepimizin huzurunu kaçırdı. Sık sık kavga çıkardılar. İki hafta önce yaklaşık 30 Suriyeli, iki vatandaşımıza kazmalar ve sopalar ile saldırdı. Hiç acımadan. Çok fena darp ettiler” dedi.
SURİYELİLER ACIMASIZCA, ÖLDÜRESİYE SALDIRDI
Yaşanan son olayı da anlatan Çürükçü, “Suriyeliler mahallemizin 12 yaşındaki bir çocuğu dövdü. Bunun üzerine mahallemizin 23 yaşındaki gençlerinden Ramazan A. çocuğu döven Suriyeli’ye tepki gösterdi. Üç Suriyeli, Ramazan A’ya saldırarak kafasını kanlar içinde bıraktı, kolunu kırdı. Haberi duyan Ramazan A’nın babası ve amcası, oğlunu alıp hastaneye götürmek için olay yerine gitti. Onu hastaneye götürmek için arabaya bindirmek üzereyken, bu kez traktör ve pikap ile gelen 30 kişilik Suriyeli grup Ramazan A’nın babası ve amcasına saldırdı. Kahvehaneden kavgayı ayırmak için gelen vatandaşlara da saldırdılar. Hem de ellerindeki sopa, taş ve çapalarla vurarak. Çapayla vurdukları bir vatandaşımızın kaşı aşağıya düştü. O esnada vatandaşımız Mustafa M'yi de bıçaklayarak ağır yaraladılar. Bu olay bardağı taşıran son damla oldu. Gece mahalle halkı ayaklandı. Jandarma gelerek kalabalığı dağıttı. Sabah olduğunda öfkesi dinmeyen mahalle halkı yine toplanarak Suriyeliler’in kaldığı bölgeye doğru yürüyüşe geçti. Durdurmak imkansızdı. Halkın geldiğini duyan Suriyeliler bölgeyi terk ederek gitti. Hiçbir Suriyeli darp edilmedi. Allah’tan ucuz atlatıldı. Daha kötü noktalara varabilirdi” diye konuştu.
BİZE SALDIRACAKLARINA VATANLARINI SAVUNSUNLAR
Muhtar Çürükçü, “Ben doğma büyüme Pamukyazılı’yım. Burası kozmopolit bir yer ama toplum birbirine saygılı ve huzurlu yaşadı. Biz ırkçı değiliz. Buraya Mardin’den Uşak’a, Diyarbakır’dan Denizli’ye kadar her yerden insan gelip yerleşmiştir. Şimdiye kadar hiç böyle bir olayla karşılaşmadık. Suriyeliler burada hiç rahat durmadılar. Vatandaşlarımızı acımasızca, öldüresiye döveceklerine kendi vatanlarını neden savunmadılar” ifadelerini kullandı.
Suriyelilerin ayrılmasının ardından Pamukyazı'da hayat normale döndü. (sözcü.com.tr)
Suriyeli grup bir çocuğu dövünce mahalle halkı ayaklandı. Kavga çıktı. 30 kişi yaralandı. Olay sonrası yaklaşık 500 kişilik Suriyeli grup apar topar ilçeyi terk etti. Bu olayın bardağı taşıran son damla olduğunu ifade eden mahalle muhtarı Muhammet Ali Çürükçü, “Önce işimizi aldılar elimizden. Sonra hırsızlık yaparak malımızı aldılar. Mezarlıkta cinsel ilişki yaşayarak huzurumuzu bozdular. En sonunda da canımızı almaya çalıştılar” diye konuştu.
BIÇAKLI, SOPALI KAVGA ÇIKTI
İzmir'in Torbalı İlçesi Pamukyazı Mahallesi’ndeki olay önceki gün Suriyeli bir grubun, bir çocuğu dövmesi ile başladı. Bunu duyan çocuğun ailesi ile Suriyeliler arasında çıkan tartışmada, bıçaklar ve sopalar kullanıldı. Olay büyüdükçe kavgaya katılanların sayısı çoğaldı. 1'i ağır 30 kişi yaralandı. Yaralılar ambulanslarla Torbalı Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Mahalle sakini olan ve kavgada bıçakla ağır yaralanan 22 yaşındaki Mustafa M. ise ambulansla İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edildi.
MAHALLE HALKI AYAKLANDI
Gergin geçen gecenin ardından mahalleli ayaklandı. Yaklaşık 300 kişilik grup, sabah toplanarak Suriyeliler’in kaldığı bölgeye gitti. Durumu fark eden Suriyeliler ise çadırları terk ederek hızla bölgeden uzaklaştı.Torbalı- Tire karayoluna çıkan Suriyeliler, otostop yapmalarına karşılık bulamayınca, yaya olarak Tire yönüne doğru uzaklaştı.
SURİYELİLER İLÇEYİ TERK ETTİ
Torbalı-Selçuk yolunu bir süre trafiğe kapatan mahalle halkı, Suriyelilerin boşalttığı 40 çadırı yıktı. Gerginliğin had safhaya ulaşması üzerine diğer Suriyeliler de kiraladıkları evleri boşaltarak mahalleden ayrıldı. Böylece Pamukyazı Mahallesi’nde hiç Suriyeli kalmadı.
BU OLAY BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA
Yaşananları SÖZCÜ’ye anlatan Pamukyazı Mahalle Muhtarı Ali Çürükçü, bu olayın bir sonuç olduğunu, gerginliğin çok öncelere dayandığını söyledi. Suriyeliler’in mahalleye gelişi ile işsizlik sorununun ortaya çıktığını belirten Çürükçü, “Burada ağırlıklı olarak tarım işçiliği yapılmaktadır. Suriyeliler geldikten sonra daha düşük yevmiye ile çalıştıkları için dayıbaşları tarlalarda onlara iş vermeye başladı. Bizim vatandaşlarımız işsiz ve aç kaldı. Daha sonra, evlere girilerek yapılan hırsızlık vakalarında büyük artış yaşandı. Bir gecede 6 eve hırsız girdiği oldu. Mezarlıkta cinsel ilişki yaşadılar. Ölülerimize de saygı göstermediler, çevredeki aileler ve çocuklara da. Yaptıkları ahlaksızlıklar hepimizin huzurunu kaçırdı. Sık sık kavga çıkardılar. İki hafta önce yaklaşık 30 Suriyeli, iki vatandaşımıza kazmalar ve sopalar ile saldırdı. Hiç acımadan. Çok fena darp ettiler” dedi.
SURİYELİLER ACIMASIZCA, ÖLDÜRESİYE SALDIRDI
Yaşanan son olayı da anlatan Çürükçü, “Suriyeliler mahallemizin 12 yaşındaki bir çocuğu dövdü. Bunun üzerine mahallemizin 23 yaşındaki gençlerinden Ramazan A. çocuğu döven Suriyeli’ye tepki gösterdi. Üç Suriyeli, Ramazan A’ya saldırarak kafasını kanlar içinde bıraktı, kolunu kırdı. Haberi duyan Ramazan A’nın babası ve amcası, oğlunu alıp hastaneye götürmek için olay yerine gitti. Onu hastaneye götürmek için arabaya bindirmek üzereyken, bu kez traktör ve pikap ile gelen 30 kişilik Suriyeli grup Ramazan A’nın babası ve amcasına saldırdı. Kahvehaneden kavgayı ayırmak için gelen vatandaşlara da saldırdılar. Hem de ellerindeki sopa, taş ve çapalarla vurarak. Çapayla vurdukları bir vatandaşımızın kaşı aşağıya düştü. O esnada vatandaşımız Mustafa M'yi de bıçaklayarak ağır yaraladılar. Bu olay bardağı taşıran son damla oldu. Gece mahalle halkı ayaklandı. Jandarma gelerek kalabalığı dağıttı. Sabah olduğunda öfkesi dinmeyen mahalle halkı yine toplanarak Suriyeliler’in kaldığı bölgeye doğru yürüyüşe geçti. Durdurmak imkansızdı. Halkın geldiğini duyan Suriyeliler bölgeyi terk ederek gitti. Hiçbir Suriyeli darp edilmedi. Allah’tan ucuz atlatıldı. Daha kötü noktalara varabilirdi” diye konuştu.
BİZE SALDIRACAKLARINA VATANLARINI SAVUNSUNLAR
Muhtar Çürükçü, “Ben doğma büyüme Pamukyazılı’yım. Burası kozmopolit bir yer ama toplum birbirine saygılı ve huzurlu yaşadı. Biz ırkçı değiliz. Buraya Mardin’den Uşak’a, Diyarbakır’dan Denizli’ye kadar her yerden insan gelip yerleşmiştir. Şimdiye kadar hiç böyle bir olayla karşılaşmadık. Suriyeliler burada hiç rahat durmadılar. Vatandaşlarımızı acımasızca, öldüresiye döveceklerine kendi vatanlarını neden savunmadılar” ifadelerini kullandı.
Suriyelilerin ayrılmasının ardından Pamukyazı'da hayat normale döndü. (sözcü.com.tr)
27 Şubat 2017 Pazartesi
Aziz Kocaoğlu hakkında son dakika gelişmesi
İzmir’de, Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li Aziz Kocaoğlu’nun 397 yıl hapis cezası istemiyle yargılandığı 129 sanıklı davada, savcı Zafer Sercan Yetişer, mütaalasında hukuka aykırı deliller toplandığını ve bu durumun hukuk dilinde ’Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur’ diye değerlendirildiğini belirtip, sanıkların tüm suçlardan beraatine karar verilmesini istedi. Mahkeme heyeti de savcının talebi doğrultusunda tüm sanıkların beraaatine karar verdi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik 2 Mayıs ve 22 Kasım 2011 tarihlerinde iki dalga halinde yapılan polis operasyonuyla başlatılan ’ihalelerde yolsuzluk, organize suç örgütü kurma’ soruşturmasının 129 tutuksuz sanık hakkında açılan davaya, İzmir 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde, 30’uncu celse ile devam edildi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu İzmir Adliyesi’ne gelişinde, Çambidi Bandosu tarafından çalınan ’İzmir Marşı’ ile karşılandı.
Kocaoğlu, ellerinde, üzerinde ’Herkese adalet lazım’ yazılı fotoğrafı ve yüzlerinde fotoğrafından oluşan maske bulunan, Tire ile Bayındır’ın köylerinden ve Bademler’den gelen köylülerin, "İzmir Azizdir aziz kalacak" sloganı arasında adliye binasına girdi.
Duruşmaya hakkında toplam 397 yıl hapis cezası istenen Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve tutuksuz yargılanan diğer bürokrat sanıklar ile avukatları katıldı. Duruşmayı CHP İzmir milletvekilleri Özcan Purçu, Atila Sertel, Ali Yiğit, Zeynep Altıok, Zekeriya Temizel, Musa Çam, Murat Bakan, Mustafa Balbay, CHP Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu, CHP İl Başkanı Asuman Ali Güven, CHP’li ilçe belediye başkanları, İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan ile vatandaşlar da izledi. Duruşma salonu tamamen doldu.
Yaklaşık yarım saat süren kimlik tespitinin ardından duruşmaya başlandı.
ANAYASA MAHKEMESE REDDETTİ
Mahkeme Başkanı Tamer Bulam, İstanbul 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasından sonra görülmeye devam eden davaların ’kaldıkları aşamadan devam etmesi’ne ilişkin hükmün, Anayasa’ya aykırı olduğuyla ilgili Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuruyla ilgili kararın geldiğini, davanın reddine karar verildiğini belirtti.
Sanıklardan Tülay Azeri’nin avukatı Emin Azeri, FETÖ’den tutuklu bulunan eski Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak’ın tanık olarak dinlenmesini talep etti. Bulam, ayrıca Akdeniz temizlik şirketinin sahibi Fatih Yazoğlu’nun davaya katılma talebinin bulunduğunu belirtti. Mahkeme heyeti, Yazoğlu’nun katılma talebini kabul ederken, Kavak’ın dinlenmesi istemini ise reddetti.
SAVCI MÜTALAASINDA "SUÇ ÖRGÜTÜ YOK" DEDİ
Savcı Zafer Sercan Yetişer, duruşmada, 29 sayfalık mütalaasını verdi. Savcı Yetişer, 29 sayfadan oluşan 24 ayrı suçun oluştuğu mütaalasını tek tek ayrıntılı olarak değerlendirip okudu. Savcı Zafer Sercan Yetişer, mütalaasında, ortada bir örgütün bulunmadığı sonucuna varıldığını söyledi. Dosyadaki 24 ayrı eylemden 15’inin ihaleye fesat karıştırma suçu olduğunu belirten Savcı Yetişer, dinlenen gizli tanıklar ve belgelere göre ihaleye fesat karıştırma ve diğer eylemlerin oluşmadığını vurguladı. Mütaalada, bazı ihaleye fesat karıştırma eylemlerinde, hukuka aykırı deliller toplandığını da ifade eden Savcı Yetişer, bu durumun hukuk dilinde "Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur" diye değerlendirildiğini ifade etti.
ALKIŞA MAHKEME BAŞKANINDAN UYARI
Savcının mütaalasını okumasının ve tüm sanıklar hakkında tüm suçlardan beraat kararı verilmesini istemesi, salonda bulunan hekes tarafından alkışlandı. Mahkeme Başkanı Tamer Bulam, bunun üzerine "Burası şov yeri değil. Tiyatro alanı değil. Mahkemenin düzenini bozmayalım" diyerek salonda bulunan izleyicileri uyardı. Mahkeme heyeti, sanık avukatlarının ve sanıkların son sözleri ile savcının mütaalasına karşı duruşmaya ara verdi.
DELİLLER MAKSATLI OLUŞTURULMUŞTU
Aranın ardından söz alan Aziz Kocaoğlu’nun avukatı Ercan Demir, davanın ilk duruşmasında, usüle ilişkin o dönemki heyete verdikleri 55 sayfalık dilekçede belirttikleri gibi delillerin toplanması sürecinin hukuka aykırı gerçekleştirildiğini tekrarladıklarını belirterek şunları söyledi:
"Bu davanın soruşturması 2010 yılında başladı. O dönemki özel yetkili savcı, olayı soruşturan kolluğa iki ayda bir ’cebir ve şiddet buldunuz mu’ diye emniyete yazı yazmış. Emniyet 1 yıl sonra kendine göre cebir şiddet bulmuş. Dolayısıyla ’Bu soruşturma hem bu anlamda, hem sonraki delillerin hukuka uygun toplanmaması nedeniyle, bu davanın o dönemde adını yasal olarak koyamasak bile bir koordinasyon ve maksatla oluşturulmuş delillerdir’ demiştik. Geldiğimiz bu aşamada 15 Temmuz sonrası bu yapının bambaşka bir örgütlenme içinde olduğu ortaya çıktı, ki bu yapının kamu görevlilerinin esasen görev tanımlarında yer alan kanun, hukuk kaynaklı davranmadıkları, imamları ve abileri kimse ona göre davrandıkları olgu olarak ortaya çıkmıştır. Olgu diyoruz, çünkü yargı süreci sonrası net olarak ortaya çıkacaktır."
Bu soruşturmayı yürüten savcılar ve ardından davaya bakan hakimlerin yine bu Fethullahçı Terör Örgütü’nün üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklanıp, meslekten ihraç edildiklerini hatırlatan Demir, "Bunların bir yapının talimatları doğrultusunda hareket ettikleri ortaya çıktığına göre, bu dosyanın hukuk dışında bir karanlık merkezin talimatıyla oluşturulduğu ortaya çıkmıştır. Bu şekilde oluşturulan bir dosya hukuken batıldır, delillerin değerlendirilmesi dahi hukuken doğru değildir. Dosyanın mahkeme tarafından reddedilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ve tüm sanıklar hakkında derhal beraat kararı verilmesini talep ediyoruz" dedi.
Gülay Azeri ve Hüseyin Çalışkanın avukatı Enis Dinçeroğlu da yaptığı savunmada çete suçlamasıyla yargılananlar değil, yargılayanların çete olduğunun ortaya çıktığını söyledi.
Diğer sanık avukatları da tüm sanıklar hakkında beraat kararı verilmesini talep etti.
TÜM SANIKLARA BERAAT
Tamer Bulam başkanlığındaki mahkeme heyeti, yargılamanın bittiğini belirtip, sanıkların tüm suçlardan beraatine karar verip, davayı bitirdi. Ayrıca o dönemde bu soruşturmayı yürütenler hakkında da suç duyurusunda bulunulması kararlaştırıldı.
Yargılama sürerken ölen sanıklardan Alaettin Eraslan hakkındaki dava da düştü. Kararın açıklanmasının ardından salonda bulunan herkes birbirine sarıldı. Böylece kumpas olduğu belirtilen bir dava daha beraatle sonuçlanmış oldu. Hürriyet
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik 2 Mayıs ve 22 Kasım 2011 tarihlerinde iki dalga halinde yapılan polis operasyonuyla başlatılan ’ihalelerde yolsuzluk, organize suç örgütü kurma’ soruşturmasının 129 tutuksuz sanık hakkında açılan davaya, İzmir 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde, 30’uncu celse ile devam edildi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu İzmir Adliyesi’ne gelişinde, Çambidi Bandosu tarafından çalınan ’İzmir Marşı’ ile karşılandı.
Kocaoğlu, ellerinde, üzerinde ’Herkese adalet lazım’ yazılı fotoğrafı ve yüzlerinde fotoğrafından oluşan maske bulunan, Tire ile Bayındır’ın köylerinden ve Bademler’den gelen köylülerin, "İzmir Azizdir aziz kalacak" sloganı arasında adliye binasına girdi.
Duruşmaya hakkında toplam 397 yıl hapis cezası istenen Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve tutuksuz yargılanan diğer bürokrat sanıklar ile avukatları katıldı. Duruşmayı CHP İzmir milletvekilleri Özcan Purçu, Atila Sertel, Ali Yiğit, Zeynep Altıok, Zekeriya Temizel, Musa Çam, Murat Bakan, Mustafa Balbay, CHP Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu, CHP İl Başkanı Asuman Ali Güven, CHP’li ilçe belediye başkanları, İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan ile vatandaşlar da izledi. Duruşma salonu tamamen doldu.
Yaklaşık yarım saat süren kimlik tespitinin ardından duruşmaya başlandı.
ANAYASA MAHKEMESE REDDETTİ
Mahkeme Başkanı Tamer Bulam, İstanbul 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasından sonra görülmeye devam eden davaların ’kaldıkları aşamadan devam etmesi’ne ilişkin hükmün, Anayasa’ya aykırı olduğuyla ilgili Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuruyla ilgili kararın geldiğini, davanın reddine karar verildiğini belirtti.
Sanıklardan Tülay Azeri’nin avukatı Emin Azeri, FETÖ’den tutuklu bulunan eski Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak’ın tanık olarak dinlenmesini talep etti. Bulam, ayrıca Akdeniz temizlik şirketinin sahibi Fatih Yazoğlu’nun davaya katılma talebinin bulunduğunu belirtti. Mahkeme heyeti, Yazoğlu’nun katılma talebini kabul ederken, Kavak’ın dinlenmesi istemini ise reddetti.
SAVCI MÜTALAASINDA "SUÇ ÖRGÜTÜ YOK" DEDİ
Savcı Zafer Sercan Yetişer, duruşmada, 29 sayfalık mütalaasını verdi. Savcı Yetişer, 29 sayfadan oluşan 24 ayrı suçun oluştuğu mütaalasını tek tek ayrıntılı olarak değerlendirip okudu. Savcı Zafer Sercan Yetişer, mütalaasında, ortada bir örgütün bulunmadığı sonucuna varıldığını söyledi. Dosyadaki 24 ayrı eylemden 15’inin ihaleye fesat karıştırma suçu olduğunu belirten Savcı Yetişer, dinlenen gizli tanıklar ve belgelere göre ihaleye fesat karıştırma ve diğer eylemlerin oluşmadığını vurguladı. Mütaalada, bazı ihaleye fesat karıştırma eylemlerinde, hukuka aykırı deliller toplandığını da ifade eden Savcı Yetişer, bu durumun hukuk dilinde "Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur" diye değerlendirildiğini ifade etti.
ALKIŞA MAHKEME BAŞKANINDAN UYARI
Savcının mütaalasını okumasının ve tüm sanıklar hakkında tüm suçlardan beraat kararı verilmesini istemesi, salonda bulunan hekes tarafından alkışlandı. Mahkeme Başkanı Tamer Bulam, bunun üzerine "Burası şov yeri değil. Tiyatro alanı değil. Mahkemenin düzenini bozmayalım" diyerek salonda bulunan izleyicileri uyardı. Mahkeme heyeti, sanık avukatlarının ve sanıkların son sözleri ile savcının mütaalasına karşı duruşmaya ara verdi.
DELİLLER MAKSATLI OLUŞTURULMUŞTU
Aranın ardından söz alan Aziz Kocaoğlu’nun avukatı Ercan Demir, davanın ilk duruşmasında, usüle ilişkin o dönemki heyete verdikleri 55 sayfalık dilekçede belirttikleri gibi delillerin toplanması sürecinin hukuka aykırı gerçekleştirildiğini tekrarladıklarını belirterek şunları söyledi:
"Bu davanın soruşturması 2010 yılında başladı. O dönemki özel yetkili savcı, olayı soruşturan kolluğa iki ayda bir ’cebir ve şiddet buldunuz mu’ diye emniyete yazı yazmış. Emniyet 1 yıl sonra kendine göre cebir şiddet bulmuş. Dolayısıyla ’Bu soruşturma hem bu anlamda, hem sonraki delillerin hukuka uygun toplanmaması nedeniyle, bu davanın o dönemde adını yasal olarak koyamasak bile bir koordinasyon ve maksatla oluşturulmuş delillerdir’ demiştik. Geldiğimiz bu aşamada 15 Temmuz sonrası bu yapının bambaşka bir örgütlenme içinde olduğu ortaya çıktı, ki bu yapının kamu görevlilerinin esasen görev tanımlarında yer alan kanun, hukuk kaynaklı davranmadıkları, imamları ve abileri kimse ona göre davrandıkları olgu olarak ortaya çıkmıştır. Olgu diyoruz, çünkü yargı süreci sonrası net olarak ortaya çıkacaktır."
Bu soruşturmayı yürüten savcılar ve ardından davaya bakan hakimlerin yine bu Fethullahçı Terör Örgütü’nün üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklanıp, meslekten ihraç edildiklerini hatırlatan Demir, "Bunların bir yapının talimatları doğrultusunda hareket ettikleri ortaya çıktığına göre, bu dosyanın hukuk dışında bir karanlık merkezin talimatıyla oluşturulduğu ortaya çıkmıştır. Bu şekilde oluşturulan bir dosya hukuken batıldır, delillerin değerlendirilmesi dahi hukuken doğru değildir. Dosyanın mahkeme tarafından reddedilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ve tüm sanıklar hakkında derhal beraat kararı verilmesini talep ediyoruz" dedi.
Gülay Azeri ve Hüseyin Çalışkanın avukatı Enis Dinçeroğlu da yaptığı savunmada çete suçlamasıyla yargılananlar değil, yargılayanların çete olduğunun ortaya çıktığını söyledi.
Diğer sanık avukatları da tüm sanıklar hakkında beraat kararı verilmesini talep etti.
TÜM SANIKLARA BERAAT
Tamer Bulam başkanlığındaki mahkeme heyeti, yargılamanın bittiğini belirtip, sanıkların tüm suçlardan beraatine karar verip, davayı bitirdi. Ayrıca o dönemde bu soruşturmayı yürütenler hakkında da suç duyurusunda bulunulması kararlaştırıldı.
Yargılama sürerken ölen sanıklardan Alaettin Eraslan hakkındaki dava da düştü. Kararın açıklanmasının ardından salonda bulunan herkes birbirine sarıldı. Böylece kumpas olduğu belirtilen bir dava daha beraatle sonuçlanmış oldu. Hürriyet
22 Şubat 2017 Çarşamba
Anne isyan etti: Dokuz ay karnımda taşıdığım bebeğimi 9 saatte kaybettim
İzmir'de özel bir hastanede sezaryenle dünyaya gelen erkek bebeğin, hastanede ihmal sonucu yaşamını yitirdiği iddia edildi. Hastane yetkilileri de olayla ilgili bir kusurlarının olmadığını, bebeğin hastane görevlilerinin bilgisi dışında baba tarafından verilen mamanın akciğere kaçması sonucu yaşamını yitirdiğini belirterek, olayda hastane ve hastane görevlilerinin ihmali olmadığını savundu.
Bayraklı ilçesinde yaşayan ve hukuk bürosunda çalışan 2 çocuk annesi 32 yaşındaki Seda Özdemir Özbodur, özel bir hastanede sezaryenle doğum yaptığını ancak fenalaşan bebeğinin doğumdan 9 saat sonra hayatını kaybetmesi üzerine hastane ve hastanedeki görevlilerin ihmali olduğu iddiasıyla şikayetçi oldu.
Anne Özbodur, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hamileliğinin 20'nci haftasından sonra sürekli kontrollerini yaptırdığı özel bir hastanede 18 Şubat'ta akşam saatlerinde sezaryenle bir erkek bebek dünyaya getirdiğini ancak bebeğini saatler sonra kaybettiğini anlattı.
Doğum sonrası sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiğini ve bunu hastanedeki görevlilerinde söylediğini savunan Özbodur, "Bebeğim süt emmiyordu. Durumu görevli hemşireye bildirdim. Hemşire bebeğime baktıktan sonra doktorla konuşup mama almamız gerektiğini söyledi. Eşim de mama aldı. Ancak bebeğim mama da yemiyordu. Bebeğime 3 damla mama verdik." dedi.
"Doktorun müdahalesiyle nefes almaya başladı"
İlerleyen saatlerde, bebeğinde garip şeyler fark ettiğini ifade eden Özbodur, "Bebeğimi kucağıma aldığımda, kolu ve kafası birden düştü. Durumu tekrar bildirdik. Gelen doktorun müdahalesiyle bebeğim nefes almaya başladı." diye konuştu.
Daha sonra bebeğini alıp götürdüklerini kaydeden Özbodur, "Doğumdan 9 saat sonra eşimi çağırıp bebeğimizin öldüğünü söylemişler. Ben dokuz ay karnımda taşıdığım bebeğimi 9 saatte kaybettim. Dokuz saatte doya doya göremedim bile. Çok büyük bir ihmal sonucu bebeğimi kaybettiğimi düşünüyorum. Ortada cinayet olduğunu düşünüyorum." dedi.
"Herkes hesabını verecek"
Benim canım yandı başkasının canı yanmasın diyen Özbodur, "Bebeğimin yüzünü bir daha göremedim. Anne olanlar beni anlar. Bu dünyanın en büyük acısı. Ablası var ama ona kardeşinin öldüğünü söyleyemedik. Hastanede olduğunu geleceğini düşünüyor ama söyleyemiyorum. Kim suçluysa yargı önünde hesabını versin. Ben özel hastaneye daha iyi ilgi olması için gittim. Ama bizimle yeterince ilgilenilmedi. Benim çocuğuma bakılmadı. Çok büyük bir ihmal var. Bu yeni doğan bir çocuğa cinayettir. Herkes bunun hesabını verecek." diye konuştu.
Özel bir gümrük firmasından çalışan baba Soner Özbodur (37) da polis merkezine giderek ihmali olan kişilerin cezalandırılması için şikayetçi olduklarını belirtti.
Aile, otopsinin ardından 20 Şubat'ta bebeklerini Doğançay mezarlığında toprağa verdiklerini sözlerine ekledi.
Ailenin avukatı Fatih Kanmaz ise ailenin şikayeti üzerine otopsi yapıldığını, bebeğin kesin ölüm sebebinin otopsi sonucu belirleneceğini kaydetti.
Olayın bilinçli taksirle işlenmiş bebek cinayeti olduğunu iddia eden Kanmaz, sorumluların yargı önünde ceza alması için olayın peşini bırakmayacaklarını kaydetti.
Babayı suçladılar
Hastane yetkilileri de olayla ilgili bir kusurlarının olmadığını, bebeğin hastane görevlilerinin bilgisi dışında baba tarafından verilen mamanın akciğere kaçması sonucu yaşamını yitirdiğini belirterek, olayda hastane ve hastane görevlilerinin ihmali olmadığını savundu.
Bu arada olayla ilgili olarak İl Sağlık Müdürlüğü'nün inceleme başlatıldığı öğrenildi.
Bayraklı ilçesinde yaşayan ve hukuk bürosunda çalışan 2 çocuk annesi 32 yaşındaki Seda Özdemir Özbodur, özel bir hastanede sezaryenle doğum yaptığını ancak fenalaşan bebeğinin doğumdan 9 saat sonra hayatını kaybetmesi üzerine hastane ve hastanedeki görevlilerin ihmali olduğu iddiasıyla şikayetçi oldu.
Anne Özbodur, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hamileliğinin 20'nci haftasından sonra sürekli kontrollerini yaptırdığı özel bir hastanede 18 Şubat'ta akşam saatlerinde sezaryenle bir erkek bebek dünyaya getirdiğini ancak bebeğini saatler sonra kaybettiğini anlattı.
Doğum sonrası sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiğini ve bunu hastanedeki görevlilerinde söylediğini savunan Özbodur, "Bebeğim süt emmiyordu. Durumu görevli hemşireye bildirdim. Hemşire bebeğime baktıktan sonra doktorla konuşup mama almamız gerektiğini söyledi. Eşim de mama aldı. Ancak bebeğim mama da yemiyordu. Bebeğime 3 damla mama verdik." dedi.
"Doktorun müdahalesiyle nefes almaya başladı"
İlerleyen saatlerde, bebeğinde garip şeyler fark ettiğini ifade eden Özbodur, "Bebeğimi kucağıma aldığımda, kolu ve kafası birden düştü. Durumu tekrar bildirdik. Gelen doktorun müdahalesiyle bebeğim nefes almaya başladı." diye konuştu.
Daha sonra bebeğini alıp götürdüklerini kaydeden Özbodur, "Doğumdan 9 saat sonra eşimi çağırıp bebeğimizin öldüğünü söylemişler. Ben dokuz ay karnımda taşıdığım bebeğimi 9 saatte kaybettim. Dokuz saatte doya doya göremedim bile. Çok büyük bir ihmal sonucu bebeğimi kaybettiğimi düşünüyorum. Ortada cinayet olduğunu düşünüyorum." dedi.
"Herkes hesabını verecek"
Benim canım yandı başkasının canı yanmasın diyen Özbodur, "Bebeğimin yüzünü bir daha göremedim. Anne olanlar beni anlar. Bu dünyanın en büyük acısı. Ablası var ama ona kardeşinin öldüğünü söyleyemedik. Hastanede olduğunu geleceğini düşünüyor ama söyleyemiyorum. Kim suçluysa yargı önünde hesabını versin. Ben özel hastaneye daha iyi ilgi olması için gittim. Ama bizimle yeterince ilgilenilmedi. Benim çocuğuma bakılmadı. Çok büyük bir ihmal var. Bu yeni doğan bir çocuğa cinayettir. Herkes bunun hesabını verecek." diye konuştu.
Özel bir gümrük firmasından çalışan baba Soner Özbodur (37) da polis merkezine giderek ihmali olan kişilerin cezalandırılması için şikayetçi olduklarını belirtti.
Aile, otopsinin ardından 20 Şubat'ta bebeklerini Doğançay mezarlığında toprağa verdiklerini sözlerine ekledi.
Ailenin avukatı Fatih Kanmaz ise ailenin şikayeti üzerine otopsi yapıldığını, bebeğin kesin ölüm sebebinin otopsi sonucu belirleneceğini kaydetti.
Olayın bilinçli taksirle işlenmiş bebek cinayeti olduğunu iddia eden Kanmaz, sorumluların yargı önünde ceza alması için olayın peşini bırakmayacaklarını kaydetti.
Babayı suçladılar
Hastane yetkilileri de olayla ilgili bir kusurlarının olmadığını, bebeğin hastane görevlilerinin bilgisi dışında baba tarafından verilen mamanın akciğere kaçması sonucu yaşamını yitirdiğini belirterek, olayda hastane ve hastane görevlilerinin ihmali olmadığını savundu.
Bu arada olayla ilgili olarak İl Sağlık Müdürlüğü'nün inceleme başlatıldığı öğrenildi.
10 Şubat 2017 Cuma
İzmir Limanı Varlık Fonu'na devredildi.
İzmir Limanı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından kiralama, devretme veya satma yetkisiyle Varlık Fonu'na dahil oldu.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından 2007 yılından beri özelleştirilme çalışmaları devam eden İzmir Limanı, Varlık Fonu'na devredildi.
Devir işlemlerinin resmi yazı ile durumun ilgili kurum ve kuruluşlara bildirildiği ifade edilirken, Varlık Fonu'nun limanı kiralamaya, devretmeye veya satmaya yetkisinin bulunduğu belirtildi. TCDD'ye bağlı İzmir Limanı'nın 49 yıllığına özelleştirilmesi için 3 Mayıs 2007'de açılan ihaleyi Hutchison, Global ve EİB LİMAŞ, 1 milyar 275 milyon dolar bedelle kazanmasına rağmen açılan dava süreci 29 ay devam etmiş, Danıştay ise yürütmeyi durdurma kararı vermişti. İkinci ihale ise 21 Eylül 2012'de düzenlenmiş, yeni planlamada limana yapılması düşünülen AVM'ye yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri tepki göstermişti.
Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından 3'üncü kez imar revizyonu yapılarak geçen Haziran ayında askıya çıkarılan planlamaya Konak Belediyesi itirazda bulunmuş, ancak özelleştirme idaresi itirazı reddetmişti.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından 2007 yılından beri özelleştirilme çalışmaları devam eden İzmir Limanı, Varlık Fonu'na devredildi.
Devir işlemlerinin resmi yazı ile durumun ilgili kurum ve kuruluşlara bildirildiği ifade edilirken, Varlık Fonu'nun limanı kiralamaya, devretmeye veya satmaya yetkisinin bulunduğu belirtildi. TCDD'ye bağlı İzmir Limanı'nın 49 yıllığına özelleştirilmesi için 3 Mayıs 2007'de açılan ihaleyi Hutchison, Global ve EİB LİMAŞ, 1 milyar 275 milyon dolar bedelle kazanmasına rağmen açılan dava süreci 29 ay devam etmiş, Danıştay ise yürütmeyi durdurma kararı vermişti. İkinci ihale ise 21 Eylül 2012'de düzenlenmiş, yeni planlamada limana yapılması düşünülen AVM'ye yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri tepki göstermişti.
Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından 3'üncü kez imar revizyonu yapılarak geçen Haziran ayında askıya çıkarılan planlamaya Konak Belediyesi itirazda bulunmuş, ancak özelleştirme idaresi itirazı reddetmişti.
4 Şubat 2017 Cumartesi
Mide küçültme ameliyatından sonra hayatını kaybetti
İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde camcılık yapan 2 çocuk babası 40 yaşındaki Devrim Türk, mide küçültme ameliyatı sonrası yaşamını yitirdi. Türk ailesinin avukatı Zafer Binici, ameliyatı yapan sağlık görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu.
Fatma Türk ile evli olan, Ayhan Egemen ve Zeynep Kumsal adlı iki çocuğu bulunan Devrim Türk, geçen 31 Ocak'ta, fazla kilolarından kurtulmak amacıyla mide küçültme ameliyatı olmak için İzmir'in Karabağlar İlçesi'nde özel bir hastaneye yattı.
120 kilo olan Devrim Türk'e aynı gün kapalı mide küçültme ameliyatı yapıldı.
İddiaya göre Türk, iki gün arayla bağırsağında delinme olduğu gerekçesiyle iki kez daha ameliyat oldu. İkinci bağırsak delinme ameliyatı sonrası enfeksiyon kapma riskiyle yoğun bakım ünitesine alınan Devrim Türk, dün saat 23.00'te yaşamını yitirdi.
Oğlunun ölümünde doktorların ihmali olduğunu iddia eden baba Mesut Türk, avukatları Zafer Binici ile birlikte Kemalpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Baba Mesut Türk, şikayet dilekçesinde "Oğlum ikinci bağırsak delinme ameliyatı sonrası tedbir amaçlı yoğun bakıma alındı. Dün gündüz doktorlar durumunun iyi olduğunu söyledi. Durumunun böyle gitmesi durumunda ziyaret edeceğimiz söylendi. Ben hastane yakınlarında beklerken, ameliyatı yapan doktor Ö.D., telefonla arayıp 'Devrim'in durumu çok kritik, değerleri kötü çıktı, kalp masajı yapmaya başladık, buradaysanız odama gelin' dedi. Doktorun odasına gittiğimde ağlayarak bana 'Tüm hastane ilgileniyor' diye söyledi. Ben de ağlamaya başladım, kendimden geçip bayılmışım. Daha sonra kendime geldiğimde oğlumun öldüğünü söyledi. Oğlumun cenazesini görmek istedim, bana göstermediler. Cenazesini almak için hastaneye geri gittiğimde, belediyeye ait araçla Kemalpaşa'ya gönderildiğini öğrendim. Benim oğlum normal bir şekilde yaşamını yitirmedi. Oğlumun ameliyat hatası ve ihmal sonucunda vefat ettiğini düşünüyorum. Oğlumun kesin ölüm sebebinin belirlenmesi için otopsi yapılmasını istiyorum. Ameliyatı yapan doktor Ö.D. ve ameliyata giren ekipten şikayetçiyim" dedi.
Kemalpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı, ailenin avukatı Zafer Binici ve baba Mesut Türk'ün talebi doğrultusunda, Devrim Türk'ün kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için otopsi yapılmasına karar verdi. Devrim Türk'ün Kemalpaşa Devlet Hastanesi'nde bulunun cenazesi otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Devrim Türk'ün ölüm sebebi yapılacak otopsi sonucu belli olacak. Türk, yarın yapılacak otopsinin ardından toprağa verilecek.
Özel ruhsat verilmeli
Sağlık hukuku uzmanı ve Türk ailesinin avukatı Zafer Binici, Türkiye'de sayısı hızla artan obezite ameliyatlarında ölüm oranının dünya ortalamasının üzerinde olduğunu belirtti. Avukat Binici, Sağlık Bakanlığı'nın obezite ameliyatlarını yapan merkez ve doktorları ruhsatlandırması gerektiğini ifade ederek, "Türkiye'de her gün onlarca obezite ameliyatı gerçekleştiriliyor. En çok da midenin üçte ikisinin alınmasına dayalı 'tüp mide' ameliyatı gerçekleştiriliyor. Maalesef bu ameliyatlar nedeniyle genç yaşta hayatını kaybeden çok sayıda hasta var. Ancak bu kadar önemli ameliyatları yapan hastanelere, Sağlık Bakanlığı tarafından bir ruhsat verilmeli. Türkiye'de organ naklinde ruhsatı olmayan doktor, organ nakli ameliyatını gerçekleştiremez. Naklin yapıldığı merkeze de ayrı bir ruhsat verilir. Bu uygulamanın obezite ameliyatlarında da yürürlüğe konması gerekiyor" dedi.
120 kilo olan Devrim Türk'e aynı gün kapalı mide küçültme ameliyatı yapıldı.
İddiaya göre Türk, iki gün arayla bağırsağında delinme olduğu gerekçesiyle iki kez daha ameliyat oldu. İkinci bağırsak delinme ameliyatı sonrası enfeksiyon kapma riskiyle yoğun bakım ünitesine alınan Devrim Türk, dün saat 23.00'te yaşamını yitirdi.
Oğlunun ölümünde doktorların ihmali olduğunu iddia eden baba Mesut Türk, avukatları Zafer Binici ile birlikte Kemalpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Baba Mesut Türk, şikayet dilekçesinde "Oğlum ikinci bağırsak delinme ameliyatı sonrası tedbir amaçlı yoğun bakıma alındı. Dün gündüz doktorlar durumunun iyi olduğunu söyledi. Durumunun böyle gitmesi durumunda ziyaret edeceğimiz söylendi. Ben hastane yakınlarında beklerken, ameliyatı yapan doktor Ö.D., telefonla arayıp 'Devrim'in durumu çok kritik, değerleri kötü çıktı, kalp masajı yapmaya başladık, buradaysanız odama gelin' dedi. Doktorun odasına gittiğimde ağlayarak bana 'Tüm hastane ilgileniyor' diye söyledi. Ben de ağlamaya başladım, kendimden geçip bayılmışım. Daha sonra kendime geldiğimde oğlumun öldüğünü söyledi. Oğlumun cenazesini görmek istedim, bana göstermediler. Cenazesini almak için hastaneye geri gittiğimde, belediyeye ait araçla Kemalpaşa'ya gönderildiğini öğrendim. Benim oğlum normal bir şekilde yaşamını yitirmedi. Oğlumun ameliyat hatası ve ihmal sonucunda vefat ettiğini düşünüyorum. Oğlumun kesin ölüm sebebinin belirlenmesi için otopsi yapılmasını istiyorum. Ameliyatı yapan doktor Ö.D. ve ameliyata giren ekipten şikayetçiyim" dedi.
Kemalpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı, ailenin avukatı Zafer Binici ve baba Mesut Türk'ün talebi doğrultusunda, Devrim Türk'ün kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için otopsi yapılmasına karar verdi. Devrim Türk'ün Kemalpaşa Devlet Hastanesi'nde bulunun cenazesi otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Devrim Türk'ün ölüm sebebi yapılacak otopsi sonucu belli olacak. Türk, yarın yapılacak otopsinin ardından toprağa verilecek.
Özel ruhsat verilmeli
Sağlık hukuku uzmanı ve Türk ailesinin avukatı Zafer Binici, Türkiye'de sayısı hızla artan obezite ameliyatlarında ölüm oranının dünya ortalamasının üzerinde olduğunu belirtti. Avukat Binici, Sağlık Bakanlığı'nın obezite ameliyatlarını yapan merkez ve doktorları ruhsatlandırması gerektiğini ifade ederek, "Türkiye'de her gün onlarca obezite ameliyatı gerçekleştiriliyor. En çok da midenin üçte ikisinin alınmasına dayalı 'tüp mide' ameliyatı gerçekleştiriliyor. Maalesef bu ameliyatlar nedeniyle genç yaşta hayatını kaybeden çok sayıda hasta var. Ancak bu kadar önemli ameliyatları yapan hastanelere, Sağlık Bakanlığı tarafından bir ruhsat verilmeli. Türkiye'de organ naklinde ruhsatı olmayan doktor, organ nakli ameliyatını gerçekleştiremez. Naklin yapıldığı merkeze de ayrı bir ruhsat verilir. Bu uygulamanın obezite ameliyatlarında da yürürlüğe konması gerekiyor" dedi.
3 Şubat 2017 Cuma
İzmir'de bir dilim kuru ekmek, bir kaşık çorba için izdiham
İzmir'in Basmane semtinde yaşayan ihtiyaç sahibi çok sayıda kişi, her gün dağıtılan ekmeklerden alabilmek için büyük mücadele veriyor.
Yoğun göç alan, mültecilerin de tercih ettiği yerlerden olan Basmane semtindeki yoksulların umudu yapılan insani yardımlar oluyor.
Bu semte yaşayan, aralarında mülteci ve Suriyeli sığınmacıların da bulunduğu yüzlerce yoksul aile, karınlarını ancak kuru ekmek ya da dağıtılan birkaç kaşık çorba ile doyurabiliyor. Bu semtteki Hatuniye Mahallesi’nde bulunan İlim Yayma ve İsrafı Önleme Derneği’nin önünde de her gün ekmek dağıtılıyor. Dağıtılan 300 ekmekten kapabilmek için mücadele edenler zaman zaman izdihama neden oluyor. Bu dağıtım sırasında, Afrika ve Ortadoğu ülkelerini aratmayan görüntüler yaşanıyor. Her gün dernek önünde toplanan aileler, paylarına düşen bir ekmeği alabilmek için birbirleriyle mücadele ediyor.
Dernek Müdürü Nuri Akay, duyarlı insanların, hayırseverlerin bağışlarıyla zor durumdaki bu insanların karınlarını doyurmaya çalıştıklarını belirterek, “Suriye, Somali, Filistin ve Sudan gibi ülkelerden gelen mülteciler ile semtimizde yaşayan yoksullara her gün 300 ekmek dağıtıyoruz. Bunun yanında yardım desteği geldikçe yemek ve çorba da veriyoruz. Giyim yardımı da yapıyoruz. Ancak ihtiyaç sahiplerinin sayısı her geçen gün daha da artıyor” dedi. DHA
Bu semte yaşayan, aralarında mülteci ve Suriyeli sığınmacıların da bulunduğu yüzlerce yoksul aile, karınlarını ancak kuru ekmek ya da dağıtılan birkaç kaşık çorba ile doyurabiliyor. Bu semtteki Hatuniye Mahallesi’nde bulunan İlim Yayma ve İsrafı Önleme Derneği’nin önünde de her gün ekmek dağıtılıyor. Dağıtılan 300 ekmekten kapabilmek için mücadele edenler zaman zaman izdihama neden oluyor. Bu dağıtım sırasında, Afrika ve Ortadoğu ülkelerini aratmayan görüntüler yaşanıyor. Her gün dernek önünde toplanan aileler, paylarına düşen bir ekmeği alabilmek için birbirleriyle mücadele ediyor.
Dernek Müdürü Nuri Akay, duyarlı insanların, hayırseverlerin bağışlarıyla zor durumdaki bu insanların karınlarını doyurmaya çalıştıklarını belirterek, “Suriye, Somali, Filistin ve Sudan gibi ülkelerden gelen mülteciler ile semtimizde yaşayan yoksullara her gün 300 ekmek dağıtıyoruz. Bunun yanında yardım desteği geldikçe yemek ve çorba da veriyoruz. Giyim yardımı da yapıyoruz. Ancak ihtiyaç sahiplerinin sayısı her geçen gün daha da artıyor” dedi. DHA
31 Ocak 2017 Salı
İşte Türkiye'nin yeni nüfusu
Türkiye'nin nüfusu 2016 yılında 79 milyon 814 bin 871 kişiye yükseldi. 14.8 milyonla en fazla kişinin yaşadığı il olan İstanbul'u 5.3 milyon ile Ankara takip etti.
Türkiye'nin nüfusu, 2016'da bir önceki yıla göre 1 milyon 73 bin 818 kişi artarak 79 milyon 814 bin 871 kişi oldu.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ''Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2016 Sonuçları''nı açıkladı.
Buna göre, 2015 yılı itibarıyla 78 milyon 741 bin 53 kişi olan ülke nüfusu, 1 milyon 73 bin 818 kişilik artışla 2016 sonunda 79 milyon 814 bin 871 kişiye ulaştı.
ERKEK NÜFUS FAZLA
Erkek nüfusun oranı yüzde 50,2 (40 milyon 43 bin 650 kişi), kadın nüfusun oranı ise yüzde 49,8 (39 milyon 771 bin 221 kişi) oldu.
NÜFUS ARTIŞ HIZI YÜKSELDİ
Yıllık nüfus artış hızı, 2015'te binde 13,4 iken, 2016'da binde 13,5'e yükseldi.
İl ve ilçe merkezlerinde ikamet edenlerin oranı, 2015'te yüzde 92,1 iken, bu oran 2016'da yüzde 92,3 olarak gerçekleşti. Belde ve köylerde yaşayanların oranı ise yüzde 7,7 oldu.
YÜZDE 18 İSTANBUL'DA
Türkiye nüfusunun yüzde 18,5'inin ikamet ettiği İstanbul, 14 milyon 804 bin 116 kişiyle en çok nüfusa sahip il oldu. İstanbul'u sırasıyla 5 milyon 346 bin 518 kişi ile Ankara, 4 milyon 223 bin 545 kişi ile İzmir, 2 milyon 901 bin 396 kişi ile Bursa ve 2 milyon 328 bin 555 kişi ile Antalya takip etti. Tunceli, 82 bin 193 kişi ile en az nüfusa sahip il olarak kayıtlara geçti.
ORTANCA YAŞ YÜKSELDİ
Türkiye nüfusunun ortanca yaşı yükseldi. Türkiye'de 2015 yılında 31 olan ortanca yaş, 2016'da 31,4'e çıktı. Ortanca yaş erkeklerde 30,8 iken, kadınlarda 32 olarak gerçekleşti.
Ortanca yaşın en yüksek görüldüğü iller sırasıyla 39,6 ile Sinop, 39,1 ile Balıkesir ve 38,8 ile Edirne olurken, en düşük olduğu iller ise sırasıyla 19,5 ile Şanlıurfa ve Şırnak, 20,5 ile Ağrı ve 20,8 ile Siirt olarak belirlendi.
ÇALIŞMA ÇAĞINDAKİ NÜFUS ARTTI
Türkiye'de 15-64 yaş grubunda bulunan çalışma çağındaki nüfusun oranı 2016'da bir önceki yıla göre yüzde 1,6 artarak yüzde 68 olarak gerçekleşti. Çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı ise yüzde 23,7’ye gerilerken, 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun oranı da yüzde 8,3’e yükseldi.
1 KİLOMETREKAREYE 104 KİŞİ
Nüfus yoğunluğu olarak ifade edilen "bir kilometrekareye düşen kişi sayısı" geçen yıl Türkiye genelinde 2015 yılına göre 2 kişi artarak 104 kişi oldu.
İstanbul, kilometrekareye düşen 2 bin 849 kişiyle nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu il olarak kayıtlara geçti. Bunu sırasıyla 507 kişi ile Kocaeli, 352 kişi ile İzmir ve 290 kişi ile Gaziantep takip etti. Nüfus yoğunluğu en az olan il ise bir önceki yılda olduğu gibi kilometrekareye düşen 11 kişi ile Tunceli oldu.
Yüzölçümü bakımından ilk sırada yer alan Konya’nın nüfus yoğunluğu 56, en küçük yüzölçümüne sahip Yalova’nın nüfus yoğunluğu ise 285 olarak gerçekleşti.
2015-2016 yılları itibarıyla illerin nüfusları şöyle:
Toplam 78 741 053 - 79 814 871
Adana 2 183 167 - 2 201 670
Adıyaman 602 774 - 610 484
Afyonkarahisar 709 015 - 714 523
Ağrı 547 210 - 542 255
Amasya 322 167 - 326 351
Ankara 5 270 575 - 5 346 518
Antalya 2 288 456 - 2 328 555
Artvin 168 370 - 168 068
Aydın 1 053 506 - 1 068 260
Balıkesir 1 186 688 - 1 196 176
Bilecik 212 361 - 218 297
Bingöl 267 184 - 269 560
Bitlis 340 449 - 341 225
Bolu 291 095 - 299 896
Burdur 258 339 - 261 401
Bursa 2 842 547 - 2 901 396
Çanakkale 513 341 - 519 793
Çankırı 180 945 - 183 880
Çorum 525 180 - 527 863
Denizli 993 442 - 1 005 687
Diyarbakır 1 654 196 - 1 673 119
Edirne 402 537 - 401 701
Elazığ 574 304 - 578 789
Erzincan 222 918 - 226 032
Erzurum 762 321 - 762 021
Eskişehir 826 716 - 844 842
Gaziantep 1 931 836 - 1 974 244
Giresun 426 686 - 444 467
Gümüşhane 151 449 - 172 034
Hakkari 278 775 - 267 813
Hatay 1 533 507 - 1 555 165
Isparta 421 766 - 427 324
Mersin 1 745 221 - 1 773 852
İstanbul 14 657 434 - 14 804 116
İzmir 4 168 415 - 4 223 545
Kars 292 660 - 289 786
Kastamonu 372 633 - 376 945
Kayseri 1 341 056 - 1 358 980
Kırklareli 346 973 - 351 684
Kırşehir 225 562 - 229 975
Kocaeli 1 780 055 - 1 830 772
Konya 2 130 544 - 2 161 303
Kütahya 571 463 - 573 642
Malatya 772 904 - 781 305
Manisa 1 380 366 - 1 396 945
Kahramanmaraş 1 096 610 - 1 112 634
Mardin 796 591 - 796 237
Muğla 908 877 - 923 773
Muş 408 728 - 406 501
Nevşehir 286 767 - 290 895
Niğde 346 114 - 351 468
Ordu 728 949 - 750 588
Rize 328 979 - 331 048
Sakarya 953 181 - 976 948
Samsun 1 279 884 - 1 295 927
Siirt 320 351 - 322 664
Sinop 204 133 - 205 478
Sivas 618 617 - 621 224
Tekirdağ 937 910 - 972 875
Tokat 593 990 - 602 662
Trabzon 768 417 - 779 379
Tunceli 86 076 - 82 193
Şanlıurfa 1 892 320 - 1 940 627
Uşak 353 048 - 358 736
Van 1 096 397 - 1 100 190
Yozgat 419 440 - 421 041
Zonguldak 595 907 - 597 524
Aksaray 386 514 - 396 673
Bayburt 78 550 - 90 154
Karaman 242 196 - 245 610
Kırıkkale 270 271 - 277 984
Batman 566 633 - 576 899
Şırnak 490 184 - 483 788
Bartın 190 708 - 192 389
Ardahan 99 265 - 98 335
Iğdır 192 435 - 192 785
Yalova 233 009 - 241 665
Karabük 236 978 - 242 347
Kilis 130 655 - 130 825
Osmaniye 512 873 - 522 175
Düzce 360 388 - 370 371
Türkiye'nin nüfusu, 2016'da bir önceki yıla göre 1 milyon 73 bin 818 kişi artarak 79 milyon 814 bin 871 kişi oldu.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ''Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2016 Sonuçları''nı açıkladı.
Buna göre, 2015 yılı itibarıyla 78 milyon 741 bin 53 kişi olan ülke nüfusu, 1 milyon 73 bin 818 kişilik artışla 2016 sonunda 79 milyon 814 bin 871 kişiye ulaştı.
ERKEK NÜFUS FAZLA
Erkek nüfusun oranı yüzde 50,2 (40 milyon 43 bin 650 kişi), kadın nüfusun oranı ise yüzde 49,8 (39 milyon 771 bin 221 kişi) oldu.
NÜFUS ARTIŞ HIZI YÜKSELDİ
Yıllık nüfus artış hızı, 2015'te binde 13,4 iken, 2016'da binde 13,5'e yükseldi.
İl ve ilçe merkezlerinde ikamet edenlerin oranı, 2015'te yüzde 92,1 iken, bu oran 2016'da yüzde 92,3 olarak gerçekleşti. Belde ve köylerde yaşayanların oranı ise yüzde 7,7 oldu.
YÜZDE 18 İSTANBUL'DA
Türkiye nüfusunun yüzde 18,5'inin ikamet ettiği İstanbul, 14 milyon 804 bin 116 kişiyle en çok nüfusa sahip il oldu. İstanbul'u sırasıyla 5 milyon 346 bin 518 kişi ile Ankara, 4 milyon 223 bin 545 kişi ile İzmir, 2 milyon 901 bin 396 kişi ile Bursa ve 2 milyon 328 bin 555 kişi ile Antalya takip etti. Tunceli, 82 bin 193 kişi ile en az nüfusa sahip il olarak kayıtlara geçti.
ORTANCA YAŞ YÜKSELDİ
Türkiye nüfusunun ortanca yaşı yükseldi. Türkiye'de 2015 yılında 31 olan ortanca yaş, 2016'da 31,4'e çıktı. Ortanca yaş erkeklerde 30,8 iken, kadınlarda 32 olarak gerçekleşti.
Ortanca yaşın en yüksek görüldüğü iller sırasıyla 39,6 ile Sinop, 39,1 ile Balıkesir ve 38,8 ile Edirne olurken, en düşük olduğu iller ise sırasıyla 19,5 ile Şanlıurfa ve Şırnak, 20,5 ile Ağrı ve 20,8 ile Siirt olarak belirlendi.
ÇALIŞMA ÇAĞINDAKİ NÜFUS ARTTI
Türkiye'de 15-64 yaş grubunda bulunan çalışma çağındaki nüfusun oranı 2016'da bir önceki yıla göre yüzde 1,6 artarak yüzde 68 olarak gerçekleşti. Çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı ise yüzde 23,7’ye gerilerken, 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun oranı da yüzde 8,3’e yükseldi.
1 KİLOMETREKAREYE 104 KİŞİ
Nüfus yoğunluğu olarak ifade edilen "bir kilometrekareye düşen kişi sayısı" geçen yıl Türkiye genelinde 2015 yılına göre 2 kişi artarak 104 kişi oldu.
İstanbul, kilometrekareye düşen 2 bin 849 kişiyle nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu il olarak kayıtlara geçti. Bunu sırasıyla 507 kişi ile Kocaeli, 352 kişi ile İzmir ve 290 kişi ile Gaziantep takip etti. Nüfus yoğunluğu en az olan il ise bir önceki yılda olduğu gibi kilometrekareye düşen 11 kişi ile Tunceli oldu.
Yüzölçümü bakımından ilk sırada yer alan Konya’nın nüfus yoğunluğu 56, en küçük yüzölçümüne sahip Yalova’nın nüfus yoğunluğu ise 285 olarak gerçekleşti.
2015-2016 yılları itibarıyla illerin nüfusları şöyle:
Toplam 78 741 053 - 79 814 871
Adana 2 183 167 - 2 201 670
Adıyaman 602 774 - 610 484
Afyonkarahisar 709 015 - 714 523
Ağrı 547 210 - 542 255
Amasya 322 167 - 326 351
Ankara 5 270 575 - 5 346 518
Antalya 2 288 456 - 2 328 555
Artvin 168 370 - 168 068
Aydın 1 053 506 - 1 068 260
Balıkesir 1 186 688 - 1 196 176
Bilecik 212 361 - 218 297
Bingöl 267 184 - 269 560
Bitlis 340 449 - 341 225
Bolu 291 095 - 299 896
Burdur 258 339 - 261 401
Bursa 2 842 547 - 2 901 396
Çanakkale 513 341 - 519 793
Çankırı 180 945 - 183 880
Çorum 525 180 - 527 863
Denizli 993 442 - 1 005 687
Diyarbakır 1 654 196 - 1 673 119
Edirne 402 537 - 401 701
Elazığ 574 304 - 578 789
Erzincan 222 918 - 226 032
Erzurum 762 321 - 762 021
Eskişehir 826 716 - 844 842
Gaziantep 1 931 836 - 1 974 244
Giresun 426 686 - 444 467
Gümüşhane 151 449 - 172 034
Hakkari 278 775 - 267 813
Hatay 1 533 507 - 1 555 165
Isparta 421 766 - 427 324
Mersin 1 745 221 - 1 773 852
İstanbul 14 657 434 - 14 804 116
İzmir 4 168 415 - 4 223 545
Kars 292 660 - 289 786
Kastamonu 372 633 - 376 945
Kayseri 1 341 056 - 1 358 980
Kırklareli 346 973 - 351 684
Kırşehir 225 562 - 229 975
Kocaeli 1 780 055 - 1 830 772
Konya 2 130 544 - 2 161 303
Kütahya 571 463 - 573 642
Malatya 772 904 - 781 305
Manisa 1 380 366 - 1 396 945
Kahramanmaraş 1 096 610 - 1 112 634
Mardin 796 591 - 796 237
Muğla 908 877 - 923 773
Muş 408 728 - 406 501
Nevşehir 286 767 - 290 895
Niğde 346 114 - 351 468
Ordu 728 949 - 750 588
Rize 328 979 - 331 048
Sakarya 953 181 - 976 948
Samsun 1 279 884 - 1 295 927
Siirt 320 351 - 322 664
Sinop 204 133 - 205 478
Sivas 618 617 - 621 224
Tekirdağ 937 910 - 972 875
Tokat 593 990 - 602 662
Trabzon 768 417 - 779 379
Tunceli 86 076 - 82 193
Şanlıurfa 1 892 320 - 1 940 627
Uşak 353 048 - 358 736
Van 1 096 397 - 1 100 190
Yozgat 419 440 - 421 041
Zonguldak 595 907 - 597 524
Aksaray 386 514 - 396 673
Bayburt 78 550 - 90 154
Karaman 242 196 - 245 610
Kırıkkale 270 271 - 277 984
Batman 566 633 - 576 899
Şırnak 490 184 - 483 788
Bartın 190 708 - 192 389
Ardahan 99 265 - 98 335
Iğdır 192 435 - 192 785
Yalova 233 009 - 241 665
Karabük 236 978 - 242 347
Kilis 130 655 - 130 825
Osmaniye 512 873 - 522 175
Düzce 360 388 - 370 371
26 Ocak 2017 Perşembe
CHP 'İzmir direnişi' ile çalışmaları başlatacak
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) anayasa değişikliğinde referandumda 'hayır' deme nedenlerini anlatmak için 12 Şubat Pazar günü önce milletvekilleri ve ilçe başkanlarıyla ardından belediye başkanlarıyla toplantılar yaparak yol haritası çizeceğini açıkladı. 12 Şubat Pazar günü yapılacak toplantının ismi ise 'İzmir direnişi' olarak açıklandı.
CHP referandum çalışmalarını, 12 Şubat Pazar günü 'İzmir direnişi' ile başlatacak. Anayasa değişikliği için 'hayır' diyen CHP, 30 Ocak Pazartesi günü milletvekilleri ve ilçe başkanlarıyla ardından belediye başkanlarıyla toplantılar yaparak referandum için yol haritası çizecek.
Eski genel başkanlar da katılacak
12 Şubat Pazar günü eski genel başkanlar, eski milletvekilleri, eski il ve ilçe başkanları, eski belediye başkanlarının, eski parti meclisi üyelerinin de hazır bulanacağı geniş katılımlı bir toplantı yapacak. Bornova Atatürk Spor Salonu'nda yapılacak toplantıda "İzmir direnişi" başlatılacak. CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı Yücel Özen, köy kahvehanesinden metropoldeki caddeye, evlerden işyerlerine, AVM'lere, pazaryerlerine kadar her noktada halka 'hayır'ın gerekçelerini anlatacaklarını söyledi. Özen, İzmir'deki 4 bin 18 sandığın yarısındaki sandık sorumlulularını eğitimden geçirdiklerini belirterek, her sandığı sorumlusuna zimmetlediklerini sandık sorumlusunun o sandıkta o kullanacak her seçmene birebir ulaşıp görsel materyallerle anayasa değişikliğine neden 'hayır' denmesi gerektiğini anlatacağını söyledi.
Sadece Türk bayrağı ve Atatürk rozeti
Özen, referandum çalışmalarında CHP bayrağı ve logosu kullanmayacaklarını vurgulayarak, "Bu mesele parti meselesi değil. Ülke ve bayrak meselesi. Sadece Türk bayrağı ve Türk bayraklı Atatürk rozeti kullanacağız. Parti bayrağı kullanmayacağız. AK Parti bize karşı 'terör nerede oy kulanıyorsa onun tersini kullanın' diyerek propaganda yapmaya başladı. 'PKK'yı Habur'da karşılayanlara mı 'evet' diyeceğiz? FETÖ'yü ayakta alkışlayanlara mı 'evet' diyeceğiz. Suriye'de iç savaş oluşturup kendi askerlerimizin şehit olmasına göz yumanlara mı 'evet' diyeceğiz' sözleriyle karşılık vereceğiz" dedi. DHA
CHP referandum çalışmalarını, 12 Şubat Pazar günü 'İzmir direnişi' ile başlatacak. Anayasa değişikliği için 'hayır' diyen CHP, 30 Ocak Pazartesi günü milletvekilleri ve ilçe başkanlarıyla ardından belediye başkanlarıyla toplantılar yaparak referandum için yol haritası çizecek.
Eski genel başkanlar da katılacak
12 Şubat Pazar günü eski genel başkanlar, eski milletvekilleri, eski il ve ilçe başkanları, eski belediye başkanlarının, eski parti meclisi üyelerinin de hazır bulanacağı geniş katılımlı bir toplantı yapacak. Bornova Atatürk Spor Salonu'nda yapılacak toplantıda "İzmir direnişi" başlatılacak. CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı Yücel Özen, köy kahvehanesinden metropoldeki caddeye, evlerden işyerlerine, AVM'lere, pazaryerlerine kadar her noktada halka 'hayır'ın gerekçelerini anlatacaklarını söyledi. Özen, İzmir'deki 4 bin 18 sandığın yarısındaki sandık sorumlulularını eğitimden geçirdiklerini belirterek, her sandığı sorumlusuna zimmetlediklerini sandık sorumlusunun o sandıkta o kullanacak her seçmene birebir ulaşıp görsel materyallerle anayasa değişikliğine neden 'hayır' denmesi gerektiğini anlatacağını söyledi.
Sadece Türk bayrağı ve Atatürk rozeti
Özen, referandum çalışmalarında CHP bayrağı ve logosu kullanmayacaklarını vurgulayarak, "Bu mesele parti meselesi değil. Ülke ve bayrak meselesi. Sadece Türk bayrağı ve Türk bayraklı Atatürk rozeti kullanacağız. Parti bayrağı kullanmayacağız. AK Parti bize karşı 'terör nerede oy kulanıyorsa onun tersini kullanın' diyerek propaganda yapmaya başladı. 'PKK'yı Habur'da karşılayanlara mı 'evet' diyeceğiz? FETÖ'yü ayakta alkışlayanlara mı 'evet' diyeceğiz. Suriye'de iç savaş oluşturup kendi askerlerimizin şehit olmasına göz yumanlara mı 'evet' diyeceğiz' sözleriyle karşılık vereceğiz" dedi. DHA
9 Ocak 2017 Pazartesi
Foça'daki Suriye
Ülkelerindeki savaştan kaçıp İzmir'in turistik İlçesi Foça'ya gelen Suriyeliler zor koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor.
Foça'ya gelen Suriyeliler başlangıçta 11 aileden oluşan yaklaşık 40 kişi iken, sayıları iki yılda 120 aileye, çoğunluğu çocuk olmak üzere yaklaşık 600 kişiye ulaştı. Suriyeliler Foça'ya bağlı Bağarası, Yenibağarası ve Gerenköy mahallelerinde yaşamlarını sürdürüyor. Bazıları bu yerleri, daha önceden mevsimlik işçi olarak Faça ve çevresinden gelen Türkiye'deki akrabalarından öğrenip, gelmişler. Büyük tarım arazisi sahiplerinin onlara tahsis ettiği, çoğu eski, yıkık, viran haldeki evlerde, ahırlarda, çocuklu kalabalık aileler halinde kalıyorlar.
Yazın 40 dereceleri bulan sıcaklarda, kışın ise dondurucu soğuklarda, naylonlarla izole etmeye çalıştıkları delik deşik çatılı evlerde, bazıları da çadırlarda barınmaya çalışıyor. İçlerinde az sayıda bulunan gençler, bir yandan bazı kişilerin "Ne işleri var burada? Niye ülkeleri için savaşmıyorlar? Gençlerimiz, onların ülkelerinde ölürken, onlar burada yaşıyor" diyerek, hatta bazı terör olaylarından sorumlu tutmasının baskısı altında sokağa, kahvehaneye çıkmaya çekinirken, bir taraftan da "Acaba inşaatlar da bize de bir iş çıkar mı" diyerek iş arıyorlar.
Suriyeliler, barındıkları odalarda 7 kişi kalanları 'lüks yaşıyor' kabul ediyor. Sayı artarak tek odada 14'e kadar çıkıyor. Aralarında yaşlı, orta yaşlı, genç, karı koca, yakın uzak akraba, ama özellikle çocuklar var. Yemeklerini ya evin önlerinde yaptıkları derme çatma ocaklarda ya kendilerine hediye edilen piknik tüpü veya soba üzerinde yapıyorlar. Yakacaklarını zeytin toplarken kırılmış ya da budanırken ayrılmış zeytin dalları, yardım yapıldıysa birkaç torba kömür oluşturuyor.
Bahçeye yaptıkları derme çatma fırında onlarca kişiye yetecek ekmek yapmaya uğraşıyorlar. O da son günlerde yağan aşırı yağmur ve kar nedeniyle sular içinde kalmış durumda. 40- 50 kişi, bahçedeki alaturka tek tuvaleti kullanıyor. Tavanının bir yanı ve bir duvarı açık. Naylonlar burada da kurtarıcı olarak kullanılıyor. İçme suyunu ortak tankerden alıyorlar. Banyo ihtiyacı, bazı odalarda bir köşenin battaniye ya da bezlerle çevrildiği yerlerde dökme suyla giderilmeye çalışılıyor. Yiyecek ihtiyaçlarını, yazın tarlalarda çalışırken kazandıkları az miktardaki parayla satın aldıklarıyla veya hayırseverlerin, bazı öğretmenlerin, Türk Kızılayı Foça Şubesi Başkanı Muharrem Yeşilkaya ve Kadın Kolları üyelerinin çabalarıyla karşılamaya çalışıyorlar. Aralarındaki Türkçe bilen berkaç kişi de tercümanlıklarını yapıyor.
Şartlar zor olsa da yüzleri gülüyor
Yine gönüllülerin çabalarıyla okul çağındaki çocukların, özellikle evlerde saklanmaya çalışılan kız çocuklarının, başta Gerenköy olmak üzere yakın yerlerdeki ilkokullara zorlayarak da olsa getirilerek, eğitim almaları, öğrenim görmeleri, çevreye, Türk insanına, Türk çocuklarına, öğretmenlerine, sosyal hayata, yeni ve belkide sürekli olacak yaşam yerlerine alıştırılmaları amaçlanıyor. Çamur içindeki bahçelerde çıplak ayak, naylon terliklerle dolanan saçı başı dağınık da olsa güzel ve iri gözlü çocuklar, yine de gülümsemeyi elden bırakmıyor. Kendilerine ayrılan sınıfta önce Türkçe, sonra biraz matematik, çokça hayat bilgisi ve toplumsal uyum konusunda bir şeyler öğretilmesi hedefleniyor. Okula gelenlerin kıyafetlerinin diğer çocuklarla çok aykırılık göstermemesi için hayırseverlerden onlar için katkı isteniyor. Öğlen yemek verilerek beslenmelerine çalışılıyor. Yemek öncesinde ve sonrasında hijyen ve temizliğe dikkat etmeleri uygulamalarla gösteriliyor. Ama onlar okul sonrası viranelerine, barakalarına dönüyor, masadaki tabağı çatalı, kaşığı, bardağı, peçeteyi hafızalarında bir yere kaydedip gerçekle yüzleşiyorlar.
Yardım bekliyorlar
Kadınlar, iplere kurusun diye değil, yağmurda yıkansın diye astıkları çamaşırları, hiçbirinde yatak olmayan odaları, üstü başı perişan çocukları göstererek, çaresizliğin canlarına tak ettiği şartlarda gururu bir kenara bırakarak; yatak, battaniye, ayakkabı, giyecek, yiyecek gibi, yaşamak için ne gerekiyorsa onları yardım olarak istiyor.
Foça'ya gelen Suriyeliler başlangıçta 11 aileden oluşan yaklaşık 40 kişi iken, sayıları iki yılda 120 aileye, çoğunluğu çocuk olmak üzere yaklaşık 600 kişiye ulaştı. Suriyeliler Foça'ya bağlı Bağarası, Yenibağarası ve Gerenköy mahallelerinde yaşamlarını sürdürüyor. Bazıları bu yerleri, daha önceden mevsimlik işçi olarak Faça ve çevresinden gelen Türkiye'deki akrabalarından öğrenip, gelmişler. Büyük tarım arazisi sahiplerinin onlara tahsis ettiği, çoğu eski, yıkık, viran haldeki evlerde, ahırlarda, çocuklu kalabalık aileler halinde kalıyorlar.
Yazın 40 dereceleri bulan sıcaklarda, kışın ise dondurucu soğuklarda, naylonlarla izole etmeye çalıştıkları delik deşik çatılı evlerde, bazıları da çadırlarda barınmaya çalışıyor. İçlerinde az sayıda bulunan gençler, bir yandan bazı kişilerin "Ne işleri var burada? Niye ülkeleri için savaşmıyorlar? Gençlerimiz, onların ülkelerinde ölürken, onlar burada yaşıyor" diyerek, hatta bazı terör olaylarından sorumlu tutmasının baskısı altında sokağa, kahvehaneye çıkmaya çekinirken, bir taraftan da "Acaba inşaatlar da bize de bir iş çıkar mı" diyerek iş arıyorlar.
Suriyeliler, barındıkları odalarda 7 kişi kalanları 'lüks yaşıyor' kabul ediyor. Sayı artarak tek odada 14'e kadar çıkıyor. Aralarında yaşlı, orta yaşlı, genç, karı koca, yakın uzak akraba, ama özellikle çocuklar var. Yemeklerini ya evin önlerinde yaptıkları derme çatma ocaklarda ya kendilerine hediye edilen piknik tüpü veya soba üzerinde yapıyorlar. Yakacaklarını zeytin toplarken kırılmış ya da budanırken ayrılmış zeytin dalları, yardım yapıldıysa birkaç torba kömür oluşturuyor.
Bahçeye yaptıkları derme çatma fırında onlarca kişiye yetecek ekmek yapmaya uğraşıyorlar. O da son günlerde yağan aşırı yağmur ve kar nedeniyle sular içinde kalmış durumda. 40- 50 kişi, bahçedeki alaturka tek tuvaleti kullanıyor. Tavanının bir yanı ve bir duvarı açık. Naylonlar burada da kurtarıcı olarak kullanılıyor. İçme suyunu ortak tankerden alıyorlar. Banyo ihtiyacı, bazı odalarda bir köşenin battaniye ya da bezlerle çevrildiği yerlerde dökme suyla giderilmeye çalışılıyor. Yiyecek ihtiyaçlarını, yazın tarlalarda çalışırken kazandıkları az miktardaki parayla satın aldıklarıyla veya hayırseverlerin, bazı öğretmenlerin, Türk Kızılayı Foça Şubesi Başkanı Muharrem Yeşilkaya ve Kadın Kolları üyelerinin çabalarıyla karşılamaya çalışıyorlar. Aralarındaki Türkçe bilen berkaç kişi de tercümanlıklarını yapıyor.
Şartlar zor olsa da yüzleri gülüyor
Yine gönüllülerin çabalarıyla okul çağındaki çocukların, özellikle evlerde saklanmaya çalışılan kız çocuklarının, başta Gerenköy olmak üzere yakın yerlerdeki ilkokullara zorlayarak da olsa getirilerek, eğitim almaları, öğrenim görmeleri, çevreye, Türk insanına, Türk çocuklarına, öğretmenlerine, sosyal hayata, yeni ve belkide sürekli olacak yaşam yerlerine alıştırılmaları amaçlanıyor. Çamur içindeki bahçelerde çıplak ayak, naylon terliklerle dolanan saçı başı dağınık da olsa güzel ve iri gözlü çocuklar, yine de gülümsemeyi elden bırakmıyor. Kendilerine ayrılan sınıfta önce Türkçe, sonra biraz matematik, çokça hayat bilgisi ve toplumsal uyum konusunda bir şeyler öğretilmesi hedefleniyor. Okula gelenlerin kıyafetlerinin diğer çocuklarla çok aykırılık göstermemesi için hayırseverlerden onlar için katkı isteniyor. Öğlen yemek verilerek beslenmelerine çalışılıyor. Yemek öncesinde ve sonrasında hijyen ve temizliğe dikkat etmeleri uygulamalarla gösteriliyor. Ama onlar okul sonrası viranelerine, barakalarına dönüyor, masadaki tabağı çatalı, kaşığı, bardağı, peçeteyi hafızalarında bir yere kaydedip gerçekle yüzleşiyorlar.
Yardım bekliyorlar
Kadınlar, iplere kurusun diye değil, yağmurda yıkansın diye astıkları çamaşırları, hiçbirinde yatak olmayan odaları, üstü başı perişan çocukları göstererek, çaresizliğin canlarına tak ettiği şartlarda gururu bir kenara bırakarak; yatak, battaniye, ayakkabı, giyecek, yiyecek gibi, yaşamak için ne gerekiyorsa onları yardım olarak istiyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)