Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, zorunlu trafik sigortasında tavan fiyat uygulamasına ilişkin, "Hem sektöre hem tüketiciye mesajım; az kaza yapan veya hiç kaza yapmayanlar ödüllendirilecek. Fakat sık sık kaza yapanlar da cezalandırılacak. Dolayısıyla primlere tavan getirilmesi, rehavet getirmesin." ifadelerini kullandı.
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, NTV'de katıldığı programda gündeme ve referanduma ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Referandum öncesi izlenimlerinin ne olduğunun sorulması üzerine Şimşek, sahadan edindiği izlenimin kararsızların azaldığı, referandumdan güçlü bir "evet" çıkmasını ümit ettiklerini söyledi.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine yönelik "tek adam rejimine gidildiği" eleştirilerinin hatırlatılması üzerine Şimşek, bunun doğru olmadığını, kesinlikle tek adam rejimine gidilmediğini, dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde uygulanan başkanlık sistemine geçildiğini anlattı.
Yeni sistemde başa kim, yüzde kaç oy alarak gelirse gelsin, cumhurbaşkanının yetkilerinin sınırı olduğuna işaret eden Şimşek, bu yetkilerin çok net şekilde tarif edildiğini belirtti. Söz konusu iddiaların, anayasayı, kanunları, yargı ve Meclis denetimini dikkate almayan söylemler olduğunu ifade eden Şimşek, "Doğru söylemler değil, muhalefetin bir dezenfermasyon çabası." dedi.
Rejim değişikliği eleştirilerine ilişkin de Şimşek, Türkiye'de kesinlikle rejimin değişmeyeceğini, hükümet sistemi değişikliği yapıldığını ifade etti.
"Eyalet sistemi olsa, MHP buna destek verir miydi?"
Şimşek, "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle Türkiye'nin eyaletlere bölüneceği" yönündeki söylemlerin anımsatılması üzerine, bu ifadelere güldüğünü söyledi. Bu anayasa değişikliğinde eyalet sisteminin bulunması halinde MHP'nin buna kesinlikle destek vermeyeceğini belirten Şimşek, bölücü terör örgütünün sözde liderlerinin defalarca net şekilde "hayır" oyunu desteklediklerini söylediklerini ifade etti. Şimşek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bölücü terör örgütü hayır mitingleri yapmadı mı? Eğer bu gerçekten eyalet sistemini içerseydi, böyle bir yetki olsaydı arka planda, bölücü terör Avrupa'da, Türkiye'de bu referandumun aleyhinde kampanya yapar mıydı? Bu kanunla düzenlenecek bir konudur. Anayasanın ilk 4 maddesi buna izin vermez. Diyelim ki kanunla düzenlenecek. Kanunu Meclis çıkartacak, cumhurbaşkanı çıkartmayacak. Net olarak söylüyorum anayasa değişikliğinde eyaletin 'e'si yok. Kesinlikle eyalet kurmaya yetki yok. PKK'nın, bu referanduma bu kadar güçlü karşı duruşu, bir kere bunu net şekilde doğruluyor. Bizim partimiz, Hakkari'ye gidiyoruz, Yüksekova'daydık. 'Tek bayrak, tek millet, tek devlet, tek vatan' dedik. Bunu Hakkari, Şırnak ve her yerde söyledik. Böyle bir gizli ajanda olsa, böyle bir yetki olsa... Buna kargalar güler, bunu dikkate bile almamak lazım. Sahada, gittiğimiz yerlerde karşımıza çıkıyor, şoke oluyoruz."
Başbakan Yardımcısı Şimşek, "Mevcut sistem neye engel oluşturuyor ki yenileme ihtiyacı doğdu?" sorusunu yanıtlarken de bu değişikliğin bir parti veya şahıs meselesi olmadığına dikkati çekti. Kamuoyu yoklamalarına göre, AK Parti'nin Kurucu Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, şu anda AK Parti Genel Başkanı olması halinde yeniden seçileceğini, destek oranının 2015'ten daha güçlü olduğunu görüldüğünü söyledi. Şimşek, "Dolayısıyla bugün iş bir parti, şahıs meselesi olsa hiç değişikliğe gerek yok." diye konuştu.
Şimşek, "Türkiye'nin bir çekirge gibi güçlü iktidarları döneminde zıpladığını, diğer dönemlerinde ise düştüğünü" ifade ederek, bütün şoklara rağmen son 14 yılda Türkiye'nin başarı hikayesi yazdığını dile getirdi.
"Maliye politikasında alanımız var"
Son 6 ayda alınan bazı kararların Hazine nakit dengesi ve borçlanmaya etkisine ilişkin bir soru üzerine Şimşek, Hazine nakit akışındaki artışın sürpriz olmadığını belirtti. Yılın ilk çeyreğindeki sosyal güvenlik primlerini son çeyreğe ertelediklerini ve buna benzer birçok tedbir aldıklarını kaydeden Şimşek, "Türkiye geçen yıl çok büyük şoklar yaşadı. Bu şoklara verebileceğimiz tepki anlamında, fiyat istikrarından dolayı, para politikasında fazla alanımız yok. Maliye politikasında alanımız var. Faizleri artırdık ama maliye politikasını gevşettik." diye konuştu.
Şimşek, söz konusu gevşemenin geçici olduğunu dile getirerek, "Ben inanıyorum ki evet çıkarsa ekonomi toparlanır, vergi gelirleri toparlanır, bu tedbirler ilanihaye devam etmez ve yılın ikinci yarısında bütçe dengeleri hızla iyileşir. Dolayısıyla faiz-kur bağlamında kalıcı bir etki olmaz." değerlendirmesinde bulundu
"Yüzde 2,9 büyüme pozitif bir sürprizdi"
Şimşek, "Türkiye'nin 2016'da yüzde 2,9 büyümesinin sürpriz olup olmadığı" yönündeki soruya, "Evet, benim için de pozitif bir sürprizdi, daha düşük bekliyorduk. Sürpriz nereden kaynaklandı? 0,4 puanlık geriye doğru bir revizyon var. Biraz da stoklardaki artış beklediğimizden daha güçlüydü. Aslında yüzde 2 civarında bir rakam bekleniyordu, yüzde 3 civarında bir rakam çıktı. Oldukça iyi bir rakam." yanıtını verdi.
Bu kadar şokları yaşamış bir ülkenin uzun süre derin bir resesyonda kalmasının bekleneceğine işaret eden Şimşek, Türkiye'nin sağlam temelleriyle bunu atlattığını vurguladı. Şimşek, "Esas gündemimiz şu, Anayasa değişikliği büyük bir reformdur, ana bir reformdur. Ondan sonra oturup ekonomide bu şoklara karşı direnci daha da artıracak, büyümeyi tekrar yüzde 6 patikasına oturtacak ve 1 milyon kişi istihdam yaratacak yeni bir dönem. İşte böyle bir dönemin arifesindeyiz. 16 Nisan'da çıkacak 'evet', o ivmeyle yapacağımız reformlarla, bu direnç bize o morali verdi, Türkiye tekrar yüzde 6 büyüme patikasına oturacak." ifadelerini kullandı.
"İşsizlik de enflasyon da yazın aşağıya inecek"
Şimşek, mart ayına ilişkin enflasyon oranının çok sürpriz olmadığına işaret ederek, "Çünkü bir kur şoku yedik. Geçen sene başımıza gelen felaketlerden sonra, hele turizmin terör ve darbe girişiminden etkilendiği ortamda ciddi bir turizm geliri kaybına uğradık. Kur şoku yeni yeni enflasyonda kendini hissettiriyor. İşin özü bu." değerlendirmelerinde bulundu.
Türkiye'nin geçen sene 600 bin kişiye iş bulduğunu ancak yine de genç nüfus nedeniyle işsizliğin de arttığına dikkati çeken Şimşek, yıl başından bu yana 700 binin üzerinde yeni istihdam sağlandığını, işsizlik oranının çok hızla yaza doğru düşeceğini söyledi.
Şimşek, "Yaz aylarında işsizlik oranlarının hem mevsimsel etkilerle, hem de mevsimsel etkilerden arındırılmış olarak aşağıya ineceğine inanıyorum. Enflasyon da yazın tekrar tek haneye inecek." diye konuştu.
Gıda Komitesi olarak gıda fiyatları konusunda tedbirler aldıklarını vurgulayan Şimşek, "Enflasyon mutlaka tek haneye inmek zorunda, biz kabul edemeyiz." dedi.
"Tavan fiyat rehavet getirmesin"
Trafik sigortasında tavan uygulamasına yönelik soruyu yanıtlayan Şimşek, sektörlerin fiyatlamasından yana olmadığını ancak bu konuda sektörden olumlu tepkiyi alamadıklarını söyledi. Şimşek, şöyle devam etti:
"Türkiye'yi iller bazında 8 kategoriye böldük. Yıl sonuna kadar düşünüyoruz, geçici bir tedbir olabilir fakat sonrasında da tekrar bakacağız. Açık söylüyorum, sektörün artan öngörülebilirlik çerçevesinde daha makul bir fiyatlamaya gideceğini ümit ediyorum. Sektörün sürdürülebilirliği, makul bir sermaye getirisi esastır. Kesinlikle siyasi bir perspektifle bu fiyatlamayı yapmıyoruz. Geniş kitleleri ilgilendiriyor ama rasyonel olmamız lazım. Hem sektöre mesajım, hem tüketiciye mesajım; az kaza yapan veya hiç kaza yapmayanlar ödüllendirilecek. Fakat sık sık kaza yapanlar da cezalandırılacak. Dolayısıyla primlere tavan getirilmesi, rehavet getirmesin."
Şimşek, uluslararası bir danışmanlık firmasıyla Gaziantep özelinde yürütülen çalışmaya ilişkin soru üzerine de Gaziantep'te modüller geliştireceklerini, küresel birikimi olan bir uluslararası danışmanlık firmasının da yol haritasını çıkaracağını, Gaziantep'in sanayisinin dönüşümünü sağlayacaklarını ifade etti. cnntürk
14 Nisan 2017 Cuma
Altan kardeşler ve Nazlı Ilıcak için istenen cezalar belli oldu
'FETÖ'nün darbe girişimine iştirak eden medya unsurları soruşturması' kapsamında aralarında yazar Ahmet Altan, kardeşi Prof. Dr. Mehmet Altan, gazeteci Nazlı Ilıcak ile kapatılan Zaman Gazetesi'nin eski müdürü Ekrem Dumanlı'nın da olduğu 17 şüpheli hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı.
Savcı, Altan kardeşler, Nazlı Ilıcak ve Ekrem Dumanlı dahil 16 şüpheli hakkında 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi. Ekrem Dumanlı, Emre Uslu, Tuncay Opçin için "Silahlı terör örgütü yöneticiliği" suçundan ayrıca ceza isterken, Altan kardeşler ile Nazlı Ilıcak hakkında ise, "Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçundan cezalandırılmaları talep edildi.
6'sı tutuklu 10 firari toplam 17 isim var
15 Temmuz darbe girişimi öncesi verdikleri mesajlarda darbe girişimini önceden bildikleri ve darbe çağrışımında bulundukları iddiasıyla tutuklanan yazar Ahmet Altan, kardeşi Mehmet Altan ile gazeteci Nazlı Ilıcak'ın da aralarında bulunduğu 6'sı tutuklu, 1' i serbest bırakılan, 10'u da firari olmak üzere toplam 17 şüpheli hakkındaki soruşturma tamamlandı.
247 sayfalık iddianame
İddianamede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve 65. Hükümet suçtan zarar gördükleri gerekçesiyle davacı olarak yer aldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu Savcısı Can Tuncay tarafından, "FETÖ'nün medyadaki unsurlarının darbe girişimindeki rolü" başlığı altında hazırlanan iddianame 247 sayfadan oluşuyor.
Altan kardeşler ve Ilıcak'ın FETÖ adına suç işledikleri iddia edildi
İddianamede yazar Ahmet Altan, kardeşi Mehmet Altan ile gazeteci Nazlı Ilıcak'ın darbe girişimini öncesinden bildikleri ve darbe girişimine zemin hazırlayan söylem ve propagandalarda bulundukları iddia edildi. Bu üç isim hakkında, darbeye teşebbüs suçunu oluşturan, "Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" ve "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Altan kardeşler ile Ilıcak'ın söz konusu suçu FETÖ terör örgütü adına işledikleri belirtilerek "Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçundan ayrıca 7 buçuk yıldan 15'er yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Dumanlı, Uslu ve Opçin için FETÖ yöneticiliği iddiası...
Firari şüpheliler kapatılan Zaman Gazetesinin eski genel müdürü Ekrem Dumanlı, eski Taraf yazarı Emre Uslu, yazar Tuncay Opçin hakında da "Darbeye teşebbüs" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet, "Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan da ayrıca 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapis cezası talep edilen iddianamede, firari şüpheli Emre Uslu hakkında ayrıca, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" suçundan da 3 yıla kadar hapsi istendi.
Diğer şüphelilere de örgüt üyeliği iddiası
Kapatılan Samanyolu Televizyonu'nun Washington temsilcisi firari şüpheli Şemseddin Efe, kapatılan Today's Zaman gazetesinin eski genel yayın yönetmeni firari şüpheli Bülent Keneş, Profesör Osman Özsoy, kapatılan Zaman gazetesinin İsrail muhabiri firari şüpheli Abdulkerim Balcı, gazetesinin genel yayın yönetmen yardımcısı firari şüpheli Mehmet Kamış ile gazetesinin yöneticilerinden Faruk Kardıç, gazetenin görsel yönetmeni Fevzi Yazıcı, Polis Akademisi'nde öğretim görevlisi olan Şükrü Tuğrul Özşengül, kapatılan Zaman gazetesinin marka müdürü Yakup Şimşek ve gazetenin kültür sanat sayfasında çalışan Ali Çolak hakkında da "Darbeye teşebbüs" suçundan 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Bu şüpheliler için ayrıca "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 7 buçuk yıldan 15'er yıla kadar hapis cezası istendi.
İddianamede, kapatılan Zaman Gazetesinin 10 Ekim 2015'de yayınlanan ve darbe çağrışımında bulunduğu belirtilen rekalm filmini çektiği tespit edilen ajansın sahibi şüpheli Tibet Murat Sanlıman hakkında ise "FETÖ silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme" suçundan 7 buçuk yıldan 15 yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Başsavcı onayladı, mahkemeye gönderildi
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından onaylanan iddianame İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Mahkemenin iddianameyi 15 gün içinde kabul etmesi durumunda şüphelilerin yargılanmasına başlanacak. DHA
Savcı, Altan kardeşler, Nazlı Ilıcak ve Ekrem Dumanlı dahil 16 şüpheli hakkında 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi. Ekrem Dumanlı, Emre Uslu, Tuncay Opçin için "Silahlı terör örgütü yöneticiliği" suçundan ayrıca ceza isterken, Altan kardeşler ile Nazlı Ilıcak hakkında ise, "Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçundan cezalandırılmaları talep edildi.
6'sı tutuklu 10 firari toplam 17 isim var
15 Temmuz darbe girişimi öncesi verdikleri mesajlarda darbe girişimini önceden bildikleri ve darbe çağrışımında bulundukları iddiasıyla tutuklanan yazar Ahmet Altan, kardeşi Mehmet Altan ile gazeteci Nazlı Ilıcak'ın da aralarında bulunduğu 6'sı tutuklu, 1' i serbest bırakılan, 10'u da firari olmak üzere toplam 17 şüpheli hakkındaki soruşturma tamamlandı.
247 sayfalık iddianame
İddianamede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve 65. Hükümet suçtan zarar gördükleri gerekçesiyle davacı olarak yer aldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu Savcısı Can Tuncay tarafından, "FETÖ'nün medyadaki unsurlarının darbe girişimindeki rolü" başlığı altında hazırlanan iddianame 247 sayfadan oluşuyor.
Altan kardeşler ve Ilıcak'ın FETÖ adına suç işledikleri iddia edildi
İddianamede yazar Ahmet Altan, kardeşi Mehmet Altan ile gazeteci Nazlı Ilıcak'ın darbe girişimini öncesinden bildikleri ve darbe girişimine zemin hazırlayan söylem ve propagandalarda bulundukları iddia edildi. Bu üç isim hakkında, darbeye teşebbüs suçunu oluşturan, "Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" ve "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Altan kardeşler ile Ilıcak'ın söz konusu suçu FETÖ terör örgütü adına işledikleri belirtilerek "Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçundan ayrıca 7 buçuk yıldan 15'er yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Dumanlı, Uslu ve Opçin için FETÖ yöneticiliği iddiası...
Firari şüpheliler kapatılan Zaman Gazetesinin eski genel müdürü Ekrem Dumanlı, eski Taraf yazarı Emre Uslu, yazar Tuncay Opçin hakında da "Darbeye teşebbüs" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet, "Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan da ayrıca 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapis cezası talep edilen iddianamede, firari şüpheli Emre Uslu hakkında ayrıca, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" suçundan da 3 yıla kadar hapsi istendi.
Diğer şüphelilere de örgüt üyeliği iddiası
Kapatılan Samanyolu Televizyonu'nun Washington temsilcisi firari şüpheli Şemseddin Efe, kapatılan Today's Zaman gazetesinin eski genel yayın yönetmeni firari şüpheli Bülent Keneş, Profesör Osman Özsoy, kapatılan Zaman gazetesinin İsrail muhabiri firari şüpheli Abdulkerim Balcı, gazetesinin genel yayın yönetmen yardımcısı firari şüpheli Mehmet Kamış ile gazetesinin yöneticilerinden Faruk Kardıç, gazetenin görsel yönetmeni Fevzi Yazıcı, Polis Akademisi'nde öğretim görevlisi olan Şükrü Tuğrul Özşengül, kapatılan Zaman gazetesinin marka müdürü Yakup Şimşek ve gazetenin kültür sanat sayfasında çalışan Ali Çolak hakkında da "Darbeye teşebbüs" suçundan 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Bu şüpheliler için ayrıca "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 7 buçuk yıldan 15'er yıla kadar hapis cezası istendi.
İddianamede, kapatılan Zaman Gazetesinin 10 Ekim 2015'de yayınlanan ve darbe çağrışımında bulunduğu belirtilen rekalm filmini çektiği tespit edilen ajansın sahibi şüpheli Tibet Murat Sanlıman hakkında ise "FETÖ silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme" suçundan 7 buçuk yıldan 15 yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Başsavcı onayladı, mahkemeye gönderildi
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından onaylanan iddianame İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Mahkemenin iddianameyi 15 gün içinde kabul etmesi durumunda şüphelilerin yargılanmasına başlanacak. DHA
Baykal'dan 'eyalet' yorumu
CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal, 16 Nisan referandumuyla ilgili MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından dile getirilen 'eyalet sistemi' tartışmalarına ilişkin, 18 madde içinde gizli bir madde olduğunu ve bunu tespit ettiklerini söyledi. Baykal, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçmişteki açıklamalarını da gündeme getirerek, "Şu andaki cumhurbaşkanı eyaleti iyi diye düşünüyor" dedi.
Antalya İşadamları Derneği'nin (ANTİAD) Akra Hotel'de düzenlediği toplantıya katılan Deniz Baykal, referanduma ilişkin açıklamalarda bulundu. Baykal şunları söyledi: “Şimdi bir anayasa var evlere şenlik. 200 devletin hiçbirinde, Avrupa'nın hiçbir ülkesinde yok. Bir kişinin söylediği hepimizi bağlayacak. Bu 18'inci yüzyılın işi. 21'inci yüzyılda böyle bir şey yok. Kanunu da sen yap, ülkeyi de sen yönet, parayı da sen harca. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir şey yoktur. Ben bunu kendime hakaret sayıyorum bu ülkenin bir vatandaşı olarak. Egemenliği milleten alacağız tek adama vereceğiz, niye vereceğiz? 80 milyonun yerini tutacak bir kişi yok. Hepimiz beşeriz. Bugün varız, yarın yokuz beşer şaşar. Nitekim şaştı."
2010'dan daha büyük yanlış
2010 referandumu öncesinde Atlantik ötesinden 'Mezarlarınızdaki ölülerinizi kaldırın onlar da gitsin oy versin' diye bir talimat geldiğinin hatırlanmasını isteyen Deniz Baykal konuşmasını şöyle sürdürdü:
“HSYK, Anayasa Mahkemesi ve bütün devlet teşkilatı bunların eline geçti. Sonuç ne, 2010'daki referandum, 2016'da 15 Temmuz askeri darbe girişimi. O askeri darbe girişiminin arkasında o referandum vardır. O referandum geçmeseydi, HSYK kapıları, adliye koridorları, silahlı kuvvetler rütbeleri, güvenlik makamları bunların eline geçemezdi. Şimdi önümüzdeki bundan kat kat daha büyük yanlış. Şimdi oylayacağımız referandum 2010'dan daha büyük yanlış. Televizyonda sayın Cumhurbaşkanını izlerken, şöyle bir duygu geliyor içimden, 'Ya ben bu filmi gördüm daha önceden' duygusu vardır ya, 'Ben bu filmi gördüm' diyorum. Nerede gördüm, 2010'da. 2010'da aynı konuşmalar, aynı heyecan, aynı suçlayıcı ifadeler, aynı karalamalar, aynı vaadler, aynı bağrış çağrış. Milleti ikna ettin de darbe yaptı o yerleştirdiğin insanlar. Şimdi çok daha büyük bir felakete ikna etmeye çalışıyor."
16'ncı maddede gizli eyalet kurma yetkisi
Deniz Baykal, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin de gündeme getirdiği eyalet tartışmalarıyla ilgili ortaya yeni bir iddia attı. Baykal, 18 maddeyi tek tek inceledikleri ve bir maddenin gizlendiğini söyledi. Önemli bir konunun açıkça söylenmeden geçiştirildiğini belirten Baykal, şunları anlattı:
“18 madde diyorlar ya aslında 18 madde değil. 16'ncı madde torba madde, tek madde değil. içinde 60 madde var. O 60 maddenin bir kısmı önemli değil, kelime değişiklikleri, biçimsel değişiklik. Ama bazı çok önemli değişiklik yapıyorlar. Ciddi incelemezsen göremezsin. Biz inat ettik ciddi inceledik. Diyor ki 'Anayasamızın 123'üncü maddesinin 3'üncü cümlesine aşağıdaki ibare eklenmiştir.' İbare 'bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle.' Ya bu nedir diye döndük anayasayı açıp 123'üncü maddeyi bulduk. Bir gördük, eyalet kurma yetkisini içeren tüzel kişilik yetkisi, kamu tüzel kişiliği kurma. Tıpkı vilayet, belediye gibi, il kurmak kamu tüzel kişiliği kurmak. Bu konularda yürürlükteki anayasamıza göre yetki Meclis'teydi. Meclis isterse yeni tüzel kişilik kurabilir. Yeni tüzel kişilik ne, adı yazılı değil ama eyalet. Eyalette vilayet üstü bir kamu tüzel kişiliğidir. Eyaleti kurabilir, kim kurabilir şimdi TBMM. Meclis 'arkadaşlar artık vilayet zamanı geçti biz eyalete geçeceğiz diyebilir mi', diyebilir. Diyemez diye bir şey yok, meclis yetki sahibi. Eyalet düzenine geçilebilir. Ama nasıl geçer, teklif gelir, kamuoyunda konuşulur, mecliste tartışılır, herkes görüşünü söyler, vatandaş tepkisini söyler falan ve ona göre olgunlaşır ve ağırlık kazanırsa yapabilir. Şimdi oraya yeni bir şey geldi. Sadece kanunla TBMM değil, kararnameyle cumhurbaşkanı da yapabilir denildi."
Cumhurbaşkanının eyalet konuşmasını anlattı
Bununla ilgili cumhurbaşkanı başbakanken yaptığı bir televizyondaki açıklamasını da toplantılarda projeksiyonla yansıtmaya başladıklarını anlatan Deniz Baykal şöyle konuştu:
“Elimizde hazır. Ne diyor orada o zamanki sayın başbakan, 'Arkadaşlar eyaletten korkmayınız. Güçlü devletler eyaletten korkmaz. Bakın Osmanlı İmparatorluğu'nda Lazistan eyaleti vardı. Kürdistan eyaleti vardı.' 'Olabilir, peki efendim eyaletin başındaki insan seçimle gelirse olur mu, bunu da mı düşünüyorsunuz' diye gazeteci soruyor. Ona cevap gene, o zamanki sayın başbakanın, 'O 2023'ün işi.' Aynen, 'O 2023'ün işi.' Bunu biz gösteriyoruz her yerde. Tabi bunu görünce insanlar 'ya ne oluyoruz' diye rahatsız olmaya başladı. Şu andaki cumhurbaşkanı eyaleti iyi diye düşünüyor, 'Osmanlı'da vardı' diyor, ismini vererek 'Kürdistan, Laziztan' diyerek. Halbuki unutuyor ki 1864'de Osmanlı vazgeçti o işten. 'Yanlıştır, benim üzerimdeki planları tahrik eder' dedi ama o planlar devam etti ve sonuç Sevr'dir. Biz, o bölme taktiklerini Sevr planı kabul etti sonra Lozan'da yırttık ve o işi aştık. Suriye, Irak aşamadı ve yanıyor şimdi. Eyalet Türkiye üzerinden ayrıştırma bölme politikalarına zemin sunacak bir anlayış. Bir davetiye çıkarma. Olacak iş değil."
Rahatsızlıklar Bahçeli'ye ulaştı
Bu konunun kamuoyunda dalgalandığı ve tepki duyan bazı insanların Bahçeli'ye kadar ulaştıklarının da anlaşıldığını dile getiren Deniz Baykal şöyle dedi:
“Ya bu ne biçim iş, ne oluyor falan diye. Tam bu sırada da cumhurbaşkanının danışmanı önce çıktı, '16 Nisan'da halk kendi devletini kuracak' dedi. Biz sadece yönetim sistemi değişecek diye biliyorduk. Öyle diyordu Binali bey, 'Hayır hayır rejim değişikliği değil yönetim sistemi değişikliği' diyordu. Şimdi bırakın yönetim, rejim değişikliğini, meğer devlet kurulacakmış, devlet kuruluşu başlayacakmış 16 Nisan'da."
16 maddedeki yetki ne?
Sadece bir anayasa değişikliği değil başka planlar, başka tezgahlar, dilin altında dönen bir bakla olduğunu dile getiren Baykal, “Bu ilk orada çıktı. Biraz önce bir başka danışman 'Biz eyaleti kuracağız' demiş ve onu dediği video da dolaşıyor ortalıkta. Adnan Tanrıverdi. Eski askermiş, sosyal medyada şimdi onun açıklaması dolaşıyor" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı'nın peygamber benzetmesine tepki
Deniz Baykal, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 15 Temmuz darbe girişimi gecesi Marmaris'te darbeci askerlerin uçağında yaptığı aramayla ilgili anlattığı olay üzerine de sert açıklamada bulundu. Yeni bir saptırma olayı çıktığını belirten Baykal, şöyle tepki gösterdi:
“Sayın cumhurbaşkanı 'Bu darbeciler gelmişler Marmaris'te benim kaldığım otele, uçağa, helikoptere girmişler, aramışlar, bana bakmışlar ama bulamamışlar. Tıpkı Hz Peygamberimizin yanında daha sonra halife olacak Ebubekir Sıddık'la beraber saklandığı Nur Dağı'ndaki durumda olduğu gibi. Hani bilirsiniz ya örümcek ağı örmüş peygamberimizi arayanlar müşrikler yakalayacaklar, örümcek ağını görünce gitmişler. Ya tıpkı onun gibi' demiş. Şimdi arkadaşlar bu kampanyada çok gaf yapıldı, gerçek dışı sözler söylendi. Başbakan 'Selam olsun Bolu Beyi çocuklarına' dedi. Bunlar olabilir, ufak tefek yanlış şeyler ama şimdi anlattığım söz iyi düşünülmüş ve çok tehlikeli bir laf. Yani bu Allah'a şirk koşmaktır, bu peygambere şirk koşmaktır. Peygambere şirk koymak, Allah'ın peygamberi tek olduğu için de Allah'ın hükmüne karşı çıkmaktır. Yani bir siyasetçi nasıl olur da kendisini peygambere benzetebilir. Biz birtakım siyasetçileri biliriz, 'Benim liderime dokunmak ibadettir, benim liderim Allah'ın bütün vasıflarını üzerinde taşımaktadır' dediğine tanık olduk. Bu laflar karşısında isterdik ki kendisine böyle sözler söylenen lider çıksın, 'Haddini bil kendine gel öyle bir şey olamaz' diye tepki göstersin. Bizzat sayın cumhurbaşkanının kendisinin kendisini örümcek sayesinde kurtulmuş olan peygambere benzetiyor olduğuna bu kampanyada tanık olmak gerçekten ibret vericidir. Sözkonusu olan dağ değil, mağaradır. Nur Dağı değildir Sevr Mağarası'dır. Bu da işin bir başka boyutu. Şimdi bu işlere kalkınca insanın ayağı dolanır. Bu da Allah'ın takdiri olmuştur. Böyle benzetmeye kalkığı zaman bunun yakışık almadığı böyle bir benzetmeyi yapanın ayağına dolaşmasından dilinin dolaşmasından da ortaya çıkmıştır. Böyle şeylere tanık olmak istemiyoruz. Kimsenin kendisini peygamberle mukayese ederek itibar kazanma arayışına milletimizin fırsat vermemesini istiyoruz." cnntürk
Antalya İşadamları Derneği'nin (ANTİAD) Akra Hotel'de düzenlediği toplantıya katılan Deniz Baykal, referanduma ilişkin açıklamalarda bulundu. Baykal şunları söyledi: “Şimdi bir anayasa var evlere şenlik. 200 devletin hiçbirinde, Avrupa'nın hiçbir ülkesinde yok. Bir kişinin söylediği hepimizi bağlayacak. Bu 18'inci yüzyılın işi. 21'inci yüzyılda böyle bir şey yok. Kanunu da sen yap, ülkeyi de sen yönet, parayı da sen harca. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir şey yoktur. Ben bunu kendime hakaret sayıyorum bu ülkenin bir vatandaşı olarak. Egemenliği milleten alacağız tek adama vereceğiz, niye vereceğiz? 80 milyonun yerini tutacak bir kişi yok. Hepimiz beşeriz. Bugün varız, yarın yokuz beşer şaşar. Nitekim şaştı."
2010'dan daha büyük yanlış
2010 referandumu öncesinde Atlantik ötesinden 'Mezarlarınızdaki ölülerinizi kaldırın onlar da gitsin oy versin' diye bir talimat geldiğinin hatırlanmasını isteyen Deniz Baykal konuşmasını şöyle sürdürdü:
“HSYK, Anayasa Mahkemesi ve bütün devlet teşkilatı bunların eline geçti. Sonuç ne, 2010'daki referandum, 2016'da 15 Temmuz askeri darbe girişimi. O askeri darbe girişiminin arkasında o referandum vardır. O referandum geçmeseydi, HSYK kapıları, adliye koridorları, silahlı kuvvetler rütbeleri, güvenlik makamları bunların eline geçemezdi. Şimdi önümüzdeki bundan kat kat daha büyük yanlış. Şimdi oylayacağımız referandum 2010'dan daha büyük yanlış. Televizyonda sayın Cumhurbaşkanını izlerken, şöyle bir duygu geliyor içimden, 'Ya ben bu filmi gördüm daha önceden' duygusu vardır ya, 'Ben bu filmi gördüm' diyorum. Nerede gördüm, 2010'da. 2010'da aynı konuşmalar, aynı heyecan, aynı suçlayıcı ifadeler, aynı karalamalar, aynı vaadler, aynı bağrış çağrış. Milleti ikna ettin de darbe yaptı o yerleştirdiğin insanlar. Şimdi çok daha büyük bir felakete ikna etmeye çalışıyor."
16'ncı maddede gizli eyalet kurma yetkisi
Deniz Baykal, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin de gündeme getirdiği eyalet tartışmalarıyla ilgili ortaya yeni bir iddia attı. Baykal, 18 maddeyi tek tek inceledikleri ve bir maddenin gizlendiğini söyledi. Önemli bir konunun açıkça söylenmeden geçiştirildiğini belirten Baykal, şunları anlattı:
“18 madde diyorlar ya aslında 18 madde değil. 16'ncı madde torba madde, tek madde değil. içinde 60 madde var. O 60 maddenin bir kısmı önemli değil, kelime değişiklikleri, biçimsel değişiklik. Ama bazı çok önemli değişiklik yapıyorlar. Ciddi incelemezsen göremezsin. Biz inat ettik ciddi inceledik. Diyor ki 'Anayasamızın 123'üncü maddesinin 3'üncü cümlesine aşağıdaki ibare eklenmiştir.' İbare 'bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle.' Ya bu nedir diye döndük anayasayı açıp 123'üncü maddeyi bulduk. Bir gördük, eyalet kurma yetkisini içeren tüzel kişilik yetkisi, kamu tüzel kişiliği kurma. Tıpkı vilayet, belediye gibi, il kurmak kamu tüzel kişiliği kurmak. Bu konularda yürürlükteki anayasamıza göre yetki Meclis'teydi. Meclis isterse yeni tüzel kişilik kurabilir. Yeni tüzel kişilik ne, adı yazılı değil ama eyalet. Eyalette vilayet üstü bir kamu tüzel kişiliğidir. Eyaleti kurabilir, kim kurabilir şimdi TBMM. Meclis 'arkadaşlar artık vilayet zamanı geçti biz eyalete geçeceğiz diyebilir mi', diyebilir. Diyemez diye bir şey yok, meclis yetki sahibi. Eyalet düzenine geçilebilir. Ama nasıl geçer, teklif gelir, kamuoyunda konuşulur, mecliste tartışılır, herkes görüşünü söyler, vatandaş tepkisini söyler falan ve ona göre olgunlaşır ve ağırlık kazanırsa yapabilir. Şimdi oraya yeni bir şey geldi. Sadece kanunla TBMM değil, kararnameyle cumhurbaşkanı da yapabilir denildi."
Cumhurbaşkanının eyalet konuşmasını anlattı
Bununla ilgili cumhurbaşkanı başbakanken yaptığı bir televizyondaki açıklamasını da toplantılarda projeksiyonla yansıtmaya başladıklarını anlatan Deniz Baykal şöyle konuştu:
“Elimizde hazır. Ne diyor orada o zamanki sayın başbakan, 'Arkadaşlar eyaletten korkmayınız. Güçlü devletler eyaletten korkmaz. Bakın Osmanlı İmparatorluğu'nda Lazistan eyaleti vardı. Kürdistan eyaleti vardı.' 'Olabilir, peki efendim eyaletin başındaki insan seçimle gelirse olur mu, bunu da mı düşünüyorsunuz' diye gazeteci soruyor. Ona cevap gene, o zamanki sayın başbakanın, 'O 2023'ün işi.' Aynen, 'O 2023'ün işi.' Bunu biz gösteriyoruz her yerde. Tabi bunu görünce insanlar 'ya ne oluyoruz' diye rahatsız olmaya başladı. Şu andaki cumhurbaşkanı eyaleti iyi diye düşünüyor, 'Osmanlı'da vardı' diyor, ismini vererek 'Kürdistan, Laziztan' diyerek. Halbuki unutuyor ki 1864'de Osmanlı vazgeçti o işten. 'Yanlıştır, benim üzerimdeki planları tahrik eder' dedi ama o planlar devam etti ve sonuç Sevr'dir. Biz, o bölme taktiklerini Sevr planı kabul etti sonra Lozan'da yırttık ve o işi aştık. Suriye, Irak aşamadı ve yanıyor şimdi. Eyalet Türkiye üzerinden ayrıştırma bölme politikalarına zemin sunacak bir anlayış. Bir davetiye çıkarma. Olacak iş değil."
Rahatsızlıklar Bahçeli'ye ulaştı
Bu konunun kamuoyunda dalgalandığı ve tepki duyan bazı insanların Bahçeli'ye kadar ulaştıklarının da anlaşıldığını dile getiren Deniz Baykal şöyle dedi:
“Ya bu ne biçim iş, ne oluyor falan diye. Tam bu sırada da cumhurbaşkanının danışmanı önce çıktı, '16 Nisan'da halk kendi devletini kuracak' dedi. Biz sadece yönetim sistemi değişecek diye biliyorduk. Öyle diyordu Binali bey, 'Hayır hayır rejim değişikliği değil yönetim sistemi değişikliği' diyordu. Şimdi bırakın yönetim, rejim değişikliğini, meğer devlet kurulacakmış, devlet kuruluşu başlayacakmış 16 Nisan'da."
16 maddedeki yetki ne?
Sadece bir anayasa değişikliği değil başka planlar, başka tezgahlar, dilin altında dönen bir bakla olduğunu dile getiren Baykal, “Bu ilk orada çıktı. Biraz önce bir başka danışman 'Biz eyaleti kuracağız' demiş ve onu dediği video da dolaşıyor ortalıkta. Adnan Tanrıverdi. Eski askermiş, sosyal medyada şimdi onun açıklaması dolaşıyor" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı'nın peygamber benzetmesine tepki
Deniz Baykal, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 15 Temmuz darbe girişimi gecesi Marmaris'te darbeci askerlerin uçağında yaptığı aramayla ilgili anlattığı olay üzerine de sert açıklamada bulundu. Yeni bir saptırma olayı çıktığını belirten Baykal, şöyle tepki gösterdi:
“Sayın cumhurbaşkanı 'Bu darbeciler gelmişler Marmaris'te benim kaldığım otele, uçağa, helikoptere girmişler, aramışlar, bana bakmışlar ama bulamamışlar. Tıpkı Hz Peygamberimizin yanında daha sonra halife olacak Ebubekir Sıddık'la beraber saklandığı Nur Dağı'ndaki durumda olduğu gibi. Hani bilirsiniz ya örümcek ağı örmüş peygamberimizi arayanlar müşrikler yakalayacaklar, örümcek ağını görünce gitmişler. Ya tıpkı onun gibi' demiş. Şimdi arkadaşlar bu kampanyada çok gaf yapıldı, gerçek dışı sözler söylendi. Başbakan 'Selam olsun Bolu Beyi çocuklarına' dedi. Bunlar olabilir, ufak tefek yanlış şeyler ama şimdi anlattığım söz iyi düşünülmüş ve çok tehlikeli bir laf. Yani bu Allah'a şirk koşmaktır, bu peygambere şirk koşmaktır. Peygambere şirk koymak, Allah'ın peygamberi tek olduğu için de Allah'ın hükmüne karşı çıkmaktır. Yani bir siyasetçi nasıl olur da kendisini peygambere benzetebilir. Biz birtakım siyasetçileri biliriz, 'Benim liderime dokunmak ibadettir, benim liderim Allah'ın bütün vasıflarını üzerinde taşımaktadır' dediğine tanık olduk. Bu laflar karşısında isterdik ki kendisine böyle sözler söylenen lider çıksın, 'Haddini bil kendine gel öyle bir şey olamaz' diye tepki göstersin. Bizzat sayın cumhurbaşkanının kendisinin kendisini örümcek sayesinde kurtulmuş olan peygambere benzetiyor olduğuna bu kampanyada tanık olmak gerçekten ibret vericidir. Sözkonusu olan dağ değil, mağaradır. Nur Dağı değildir Sevr Mağarası'dır. Bu da işin bir başka boyutu. Şimdi bu işlere kalkınca insanın ayağı dolanır. Bu da Allah'ın takdiri olmuştur. Böyle benzetmeye kalkığı zaman bunun yakışık almadığı böyle bir benzetmeyi yapanın ayağına dolaşmasından dilinin dolaşmasından da ortaya çıkmıştır. Böyle şeylere tanık olmak istemiyoruz. Kimsenin kendisini peygamberle mukayese ederek itibar kazanma arayışına milletimizin fırsat vermemesini istiyoruz." cnntürk
13 Nisan 2017 Perşembe
Sağlık Bakanlığından yabancı hekim kararı
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Eyüp Gümüş, "Yeni yaptığımız şehir hastanelerinin bir kısmı uluslararası hasta hizmetleri için ayrılmıştır. Körfez ülkelerinden gelebilecek hekimler buralarda çalışabileceklerdir" dedi
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Eyüp Gümüş, "Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Türkiye 4. Ortak Sağlık Çalışma Grubu" toplantısında yaptığı konuşmada, yeni şehir hastaneleriyle birlikte Türkiye'de 40 bin yataklı hastanelerin kamu-özel ortaklığı modeliyle yapıldığını ve şu ana kadar Mersin, Yozgat ile Isparta'dakilerin açıldığını söyledi.
Şehir hastaneleri 2018'in sonuna kadar açılacak
Şehir hastanelerinin 2018'in sonuna kadar açılacağını bildiren Gümüş, Ankara'da Bilkent ve Etlik'te iki büyük şehir hastanesi yapıldığını, bunların toplam 8 bin yatak kapasitesine sahip olacağını anlattı.
Fiziki mekanlardan sonra artık içinde çalışacak sağlık personelinin eğitimine, nitelikli personel çalıştırılmasına ve yapılan hizmetlerin kaliteli olmasına önem verileceğini vurgulayan Gümüş, "Şu anda Türkiye'nin özellikle kamu-özel iş birliği yöntemiyle önemli deneyimleri oluştu. Sağlık iş birliği açısından da Türkiye'nin önünde olan ve şu anda çalıştığımız konulardan biri, sağlık endüstrisinin geliştirilmesidir" dedi.
Körfez ülkelerden gelen hekimler ve hemşireler çalışabilecek
Sağlık turizmi konusunda da körfez ülkeleriyle iş birliğine gidebileceklerini dile getiren Gümüş, "Yeni yaptığımız şehir hastanelerinin bir kısmı uluslararası hasta hizmetleri için ayrılmıştır. Burada yabancı dil bilen hemşirelerimiz, hekimlerimiz görev alacaklardır. Körfez ülkelerinden gelebilecek hekimler ve hemşireler buralarda çalışabileceklerdir." diye konuştu.
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Eyüp Gümüş, "Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Türkiye 4. Ortak Sağlık Çalışma Grubu" toplantısında yaptığı konuşmada, yeni şehir hastaneleriyle birlikte Türkiye'de 40 bin yataklı hastanelerin kamu-özel ortaklığı modeliyle yapıldığını ve şu ana kadar Mersin, Yozgat ile Isparta'dakilerin açıldığını söyledi.
Şehir hastaneleri 2018'in sonuna kadar açılacak
Şehir hastanelerinin 2018'in sonuna kadar açılacağını bildiren Gümüş, Ankara'da Bilkent ve Etlik'te iki büyük şehir hastanesi yapıldığını, bunların toplam 8 bin yatak kapasitesine sahip olacağını anlattı.
Fiziki mekanlardan sonra artık içinde çalışacak sağlık personelinin eğitimine, nitelikli personel çalıştırılmasına ve yapılan hizmetlerin kaliteli olmasına önem verileceğini vurgulayan Gümüş, "Şu anda Türkiye'nin özellikle kamu-özel iş birliği yöntemiyle önemli deneyimleri oluştu. Sağlık iş birliği açısından da Türkiye'nin önünde olan ve şu anda çalıştığımız konulardan biri, sağlık endüstrisinin geliştirilmesidir" dedi.
Körfez ülkelerden gelen hekimler ve hemşireler çalışabilecek
Sağlık turizmi konusunda da körfez ülkeleriyle iş birliğine gidebileceklerini dile getiren Gümüş, "Yeni yaptığımız şehir hastanelerinin bir kısmı uluslararası hasta hizmetleri için ayrılmıştır. Burada yabancı dil bilen hemşirelerimiz, hekimlerimiz görev alacaklardır. Körfez ülkelerinden gelebilecek hekimler ve hemşireler buralarda çalışabileceklerdir." diye konuştu.
Trafik sigortası tavan fiyatları ne kadar oldu? İşte tavan fiyatlar
Aylardır merakla beklenen trafik sigortasında tavan fiyat uygulamasını içeren yeni düzenleme açıklandı Kazasız araç kullanan sürücülere avantajlar da sağlayan tavan fiyat uygulamasında fiyatlar yüzde 20 oranında düştü.
Uzun süredir beklenen trafik sigortasına tavan fiyatlar kesinleşti. Trafik sigortasında gelen iyi sürücü bonusu ile fiyatlar değişti. Sigorta priminde ortalama yüzde 20 indirim meydana getiren yeni düzenleme ile İstanbul’da iyi sürücülere 470, kötü sürücülere 2 bin 138 lira tavan geldi.
Hürriyet Gazetesi'nden Noyan Doğan'ın haberine göre, trafik sigortasında tavan fiyat belli oldu. Buna göre, sigortacılar, trafiğe ilk kez çıkacak otomobiller için (4. basamak) 807 liradan fazla prim alamayacak. Hiç hasarı olmayan sürücüler için (7. basamak) bu fiyat 443 liraya düşerken, az hasarlı sürücülerden (6. ve 5. basamak) 564 lira ile 686 liradan fazla prim alınamayacak.
Hasarlı sürücüler için tavan fiyatlar ise şöyle oldu: Çok hasarlı (1.basamak) 2.017 lira, 2. basamak 1.614 lira, 3. basamak 1.210 lira. Yeni düzenlemede şehirlerarası fiyat farkları da olacak. İstanbul’da 4. basamakta olan bir sürücü 855 lira öderken; Ankara, Kocaeli, Bursa’da 831 lira ödeyecek. Böylece otomobillerde İstanbul için en düşük prim 470 lira, en yüksek prim 2.138 lira; Ankara içinse en düşük prim, 457 lira, en yüksek prim 2.078 lira olacak. Tavan fiyat uygulaması 2017’nin sonuna kadar sürecek ve mayıs ayının başında itibaren fiyatlar her ay yüzde 1 artacak. Hazine’nin yayımladığı genelgeye göre geçmişe yönelik prim iadesi yapılmayacak. Tavan fiyat uygulaması 12 Nisan 2017 itibariyle başlayacak.
Uzun süredir beklenen trafik sigortasına tavan fiyatlar kesinleşti. Trafik sigortasında gelen iyi sürücü bonusu ile fiyatlar değişti. Sigorta priminde ortalama yüzde 20 indirim meydana getiren yeni düzenleme ile İstanbul’da iyi sürücülere 470, kötü sürücülere 2 bin 138 lira tavan geldi.
Hürriyet Gazetesi'nden Noyan Doğan'ın haberine göre, trafik sigortasında tavan fiyat belli oldu. Buna göre, sigortacılar, trafiğe ilk kez çıkacak otomobiller için (4. basamak) 807 liradan fazla prim alamayacak. Hiç hasarı olmayan sürücüler için (7. basamak) bu fiyat 443 liraya düşerken, az hasarlı sürücülerden (6. ve 5. basamak) 564 lira ile 686 liradan fazla prim alınamayacak.
Hasarlı sürücüler için tavan fiyatlar ise şöyle oldu: Çok hasarlı (1.basamak) 2.017 lira, 2. basamak 1.614 lira, 3. basamak 1.210 lira. Yeni düzenlemede şehirlerarası fiyat farkları da olacak. İstanbul’da 4. basamakta olan bir sürücü 855 lira öderken; Ankara, Kocaeli, Bursa’da 831 lira ödeyecek. Böylece otomobillerde İstanbul için en düşük prim 470 lira, en yüksek prim 2.138 lira; Ankara içinse en düşük prim, 457 lira, en yüksek prim 2.078 lira olacak. Tavan fiyat uygulaması 2017’nin sonuna kadar sürecek ve mayıs ayının başında itibaren fiyatlar her ay yüzde 1 artacak. Hazine’nin yayımladığı genelgeye göre geçmişe yönelik prim iadesi yapılmayacak. Tavan fiyat uygulaması 12 Nisan 2017 itibariyle başlayacak.
İklim değişiklikleri uçuşlardaki türbülans şiddetini üç katına çıkarabilir
İklim değişikliği yeryüzünde farklı etkilere sebep olurken hava olaylarının seyrini de değiştiriyor. Bilim insanlarına göre önümüzdeki yüzyıl içinde uçak içinde maruz kalacağımız türbülanslar bir hayli şiddetli olacak.
Reading Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırma İklim değişikliğinin uçuşlarda gereğinden fazla iniş çıkış yaşanabileceğini ve önümüzdeki dönem türbülansların iki ya da üç katına çıkacağını öngörüyor. Atmosferik Bilimlerdeki Gelişmeler'de yayınlanan araştırma türbülans güç seviyeleri ve gelecekte nasıl değişeceklerini araştıran ilk çalışma.
Önümüzdeki dönem atmosferdeki ortalama türbülansın yüzde 59 oranında artacağını öngörülüyor. Orta seviyedeki türbülansların yüzde 94, şiddetli türbülansların ise yüzde 149 artması bekleniyor.
Bu yüzyıldan sonra atmosferdeki CO2 seviyesinin iki katına çıkması da beklenen gelişmeler arasında. Çalışmanın yazarı Paul Willams yaptığı basın açıklamasında ”Çoğu yolcu için hafif türbülans konfor seviyelerini düşüren rahatsız edici bir olgudan başka bir şey değil, endişeli yolcuları strese sokabilir. Fakat uçuş yapanları ve uçak görevlilerini dahi hastanelik edebilen yüzde 149’luk türbülans artışı en tecrübeli yolcuları bile endişeye sürükleyebilir” ifadelerini kullanıyor.
Dr. Willams öncelikli araştırmanın alternatif uçuş yollarını aramak olduğunu sözlerine ekledi. Willams yaptığı açıklamada ” Değişikliklerin yüksekliğini ve mevsimsel bağımlılığını araştırmamız, belirsizliklerin nicelleştirilmesi için farklı iklim modelleri ve ısınma senaryolarını analiz etmemizi gerektiriyor” dedi.
Ancak bu sorunu çözmeye çalışan tek kişi Dr. Willams değil. Weather Şirketi’ni 2 milyar USD'ye satın alan IBM, Gogo Inc. ile beraber yürüttüğü çalışmalarda türbülans sırasında pilotların uçuş rotalarını buna göre ayarlayacak çözümler arıyor. Sözcü
Reading Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırma İklim değişikliğinin uçuşlarda gereğinden fazla iniş çıkış yaşanabileceğini ve önümüzdeki dönem türbülansların iki ya da üç katına çıkacağını öngörüyor. Atmosferik Bilimlerdeki Gelişmeler'de yayınlanan araştırma türbülans güç seviyeleri ve gelecekte nasıl değişeceklerini araştıran ilk çalışma.
Önümüzdeki dönem atmosferdeki ortalama türbülansın yüzde 59 oranında artacağını öngörülüyor. Orta seviyedeki türbülansların yüzde 94, şiddetli türbülansların ise yüzde 149 artması bekleniyor.
Bu yüzyıldan sonra atmosferdeki CO2 seviyesinin iki katına çıkması da beklenen gelişmeler arasında. Çalışmanın yazarı Paul Willams yaptığı basın açıklamasında ”Çoğu yolcu için hafif türbülans konfor seviyelerini düşüren rahatsız edici bir olgudan başka bir şey değil, endişeli yolcuları strese sokabilir. Fakat uçuş yapanları ve uçak görevlilerini dahi hastanelik edebilen yüzde 149’luk türbülans artışı en tecrübeli yolcuları bile endişeye sürükleyebilir” ifadelerini kullanıyor.
Dr. Willams öncelikli araştırmanın alternatif uçuş yollarını aramak olduğunu sözlerine ekledi. Willams yaptığı açıklamada ” Değişikliklerin yüksekliğini ve mevsimsel bağımlılığını araştırmamız, belirsizliklerin nicelleştirilmesi için farklı iklim modelleri ve ısınma senaryolarını analiz etmemizi gerektiriyor” dedi.
Ancak bu sorunu çözmeye çalışan tek kişi Dr. Willams değil. Weather Şirketi’ni 2 milyar USD'ye satın alan IBM, Gogo Inc. ile beraber yürüttüğü çalışmalarda türbülans sırasında pilotların uçuş rotalarını buna göre ayarlayacak çözümler arıyor. Sözcü
Karamollaoğlu: İslam'ı bir alet gibi kullanmamalısınız
Saddet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu bir basın açıklaması yaptı. Açıklamasında "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, canlı yayında 15 Temmuz gecesi Dalaman Havalimanı'nda yaşadıklarını Nur dağı Hira Mağarası'nda yaşananlara benzetti bu konuda neler söyleyeceksiniz?" sorusu üzerine "Ülkemizde insanlarımızın dini duygularını gündeme getirerek bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Doğru bulmuyoruz. İslam'ı kesinlikle bu tip konulara bir alet gibi kullanamazsınız. İslam'ı kesinlikle bu tip konularda bir alet gibi kullanamaz, kullanmamalısınız" yanıtını verdi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu yaptığı basın açıklamasında referandumu ve gündemi değerlendirdi. Yeni anayasa ve referanduma ilişkin Karamollaoğlu, referandum sonucuna herkesin saygı duyması gerektiğini vurgulayarak, "Algı operasyonu yapılıyor. Sanki Saadet Partisi 'Evet' diyecek gibi gösterilmeye çalışılıyor. Çok net bir şekilde söylüyoruz. Saadet Partisi 'Hayır' diyecek. Başkanlık sitemine değil metne karşıyız" diye konuştu.
"İslam'ı kesinlikle bu tip konulara bir alet gibi kullanamazsınız"
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, canlı yayında 15 Temmuz gecesi Dalaman Havalimanı'nda yaşadıklarını Nur dağı Hira Mağarası'nda yaşananlara benzetti bu konuda neler söyleyeceksiniz?" sorusu üzerine Karamollaoğlu şu yanıtı verdi: "Ben rüya yorumlarını pek bilmeyen birisiyim. Ülkemizde insanlarımızın dini duygularını gündeme getirerek bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Doğru bulmuyoruz. İslam'ı kesinlikle bu tip konulara bir alet gibi kullanamazsınız. Hamd olsun biz Müslümanız. Ama Müslümanlık ile İslamcılıkı aynı kefeye koymuyoruz. İslamcılık, kelime manasına baktığınız zaman adeta İslam'ın belli bir maksat için kullanılması manasına geliyor. İslam'ı kesinlikle bu tip konularda bir alet gibi kullanamaz, kullanmamalısınız." DHA
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu yaptığı basın açıklamasında referandumu ve gündemi değerlendirdi. Yeni anayasa ve referanduma ilişkin Karamollaoğlu, referandum sonucuna herkesin saygı duyması gerektiğini vurgulayarak, "Algı operasyonu yapılıyor. Sanki Saadet Partisi 'Evet' diyecek gibi gösterilmeye çalışılıyor. Çok net bir şekilde söylüyoruz. Saadet Partisi 'Hayır' diyecek. Başkanlık sitemine değil metne karşıyız" diye konuştu.
"İslam'ı kesinlikle bu tip konulara bir alet gibi kullanamazsınız"
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, canlı yayında 15 Temmuz gecesi Dalaman Havalimanı'nda yaşadıklarını Nur dağı Hira Mağarası'nda yaşananlara benzetti bu konuda neler söyleyeceksiniz?" sorusu üzerine Karamollaoğlu şu yanıtı verdi: "Ben rüya yorumlarını pek bilmeyen birisiyim. Ülkemizde insanlarımızın dini duygularını gündeme getirerek bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Doğru bulmuyoruz. İslam'ı kesinlikle bu tip konulara bir alet gibi kullanamazsınız. Hamd olsun biz Müslümanız. Ama Müslümanlık ile İslamcılıkı aynı kefeye koymuyoruz. İslamcılık, kelime manasına baktığınız zaman adeta İslam'ın belli bir maksat için kullanılması manasına geliyor. İslam'ı kesinlikle bu tip konularda bir alet gibi kullanamaz, kullanmamalısınız." DHA
Genel Müdür duyurdu. THY eleman alacak
Türk Hava Yolları (THY) Genel Müdürü Bilal Ekşi, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada 250 kişinin THY bünyesinde istihdam edileceğini açıkladı.
Resmi sosyal medya hesabı Twitter’dan yazılı açıklama yapan THY Genel Müdürü Bilal Ekşi, THY bünyesinde farklı pozisyonlarda görevlendirilmek üzere toplam 250 kişinin işe alınacağını açıkladı.
Ekşi, yaptığı açıklamada, “THY’nin daha da büyümesine destek verecek 250 yeni çalışma arkadaşı arıyoruz” ifadesini kullandı.
Toplamda 250 kişi istihdam edilecek
THY bünyesinde çalışmak isteyenleri heyecanlandıran konuya ilişkin detaylar THY’nin resmi internet sitesinde de yayımlandı.
İki ayrı duyuruya çıkan THY, ilk duyuruda İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunu 200 kişinin işe alınacağı, ikinci duyuruda ise Sayısal Bilimler mezunu 50 kişinin THY bünyesine katılacağı belirtildi.
İş başvurusu yapacaklar kişilerde İngilizce seviyesinin belirlenen kriterlerde olması şartı yer alıyor. Ayrıca başvuru yapmak isteyenlerin 1 Ocak 1988 ve sonrasında doğmuş olması gerekiyor.
İş başvurusunda bulunmak isteyenler THY’nin resmi internet sitesinden yapılan duyurudan ayrıntılı bilgiye ulaşabilecek.
Resmi sosyal medya hesabı Twitter’dan yazılı açıklama yapan THY Genel Müdürü Bilal Ekşi, THY bünyesinde farklı pozisyonlarda görevlendirilmek üzere toplam 250 kişinin işe alınacağını açıkladı.
Ekşi, yaptığı açıklamada, “THY’nin daha da büyümesine destek verecek 250 yeni çalışma arkadaşı arıyoruz” ifadesini kullandı.
Toplamda 250 kişi istihdam edilecek
THY bünyesinde çalışmak isteyenleri heyecanlandıran konuya ilişkin detaylar THY’nin resmi internet sitesinde de yayımlandı.
İki ayrı duyuruya çıkan THY, ilk duyuruda İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunu 200 kişinin işe alınacağı, ikinci duyuruda ise Sayısal Bilimler mezunu 50 kişinin THY bünyesine katılacağı belirtildi.
İş başvurusu yapacaklar kişilerde İngilizce seviyesinin belirlenen kriterlerde olması şartı yer alıyor. Ayrıca başvuru yapmak isteyenlerin 1 Ocak 1988 ve sonrasında doğmuş olması gerekiyor.
İş başvurusunda bulunmak isteyenler THY’nin resmi internet sitesinden yapılan duyurudan ayrıntılı bilgiye ulaşabilecek.
Suriyelilerin kurduğu şirket sayısı 5 bini geçti
Suriyelilerin Türkiye'de kurdukları şirket sayısı geçtiğimiz yıl sonunda 5 bin 647'e ulaştı. Bu şirketlerin toplam sermayeleri ise 751 milyon liraya denk geliyor.
Türkiye, Suriyelilerin en fazla yatırım yaptığı ve şirket kurduğu ülkeler arasında bulunuyor. Suriye vatandaşları tarafından kurulan ve yabancı sermaye niteliğindeki şirket sayısı 2016 sonunda 5 bin 647 oldu. Suriye, Türkiye’de en fazla yatırım yapan ülkelerde Almanya’nın ardından ikinci sıraya yerleşti. Türkiye’de 6 bin 846 adetle en fazla Almanya menşeli yabancı sermayeli şirket bulunuyor.
Türkiye’de 2016 yılı itibariyle kurulan yabancı sermayeli şirketler içinde, adet bazında Suriye vatandaşlarının şirketleri ikinci sıraya yükseldi. Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş sonrası Türkiye’ye çok sayıda göç yaşandı. Gayriresmi verilere göre 3 milyonun üzerinde Suriye vatandaşı Türkiye’de yaşıyor. Bu kişiler daha sonra Türkiye’de ekonomik faaliyet göstermeye başladılar. Ardından da hem ekonomik faaliyetlerin gereği hem de sağladığı çeşitli avantajlar nedeniyle şirket kuruluşları hızlandı.
2014 yılında Türkiye’de 2 bin 106 Suriye menşeli yabancı sermaye yatırımı bulunuyordu. Bu sayı 2016’da, 2014’e göre yüzde 168,5 artışla 5 bin 647’ye ulaştı. Suriye vatandaşlarının kurduğu şirketler böylece Türkiye’de ikinci sıraya yerleşti.
Sermayeleri 751.6 milyon TL
Öte yandan, TOBB verilerine göre son 4 yılda Suriye vatandaşlarının çoğunluk ya da bütün hisselerine sahip olduğu şirketlere, Suriye vatandaşlarının koyduğu sermaye tutarı 751 milyon 638 bin TL oldu. TOBB verileri, ticaret sicili verileri üzerinden oluşturuluyor. Verilerden şirketin toplam sermayesi değil, yabancı ortağın koyduğu sermayenin tutarı veriliyor. cnntürk
Türkiye, Suriyelilerin en fazla yatırım yaptığı ve şirket kurduğu ülkeler arasında bulunuyor. Suriye vatandaşları tarafından kurulan ve yabancı sermaye niteliğindeki şirket sayısı 2016 sonunda 5 bin 647 oldu. Suriye, Türkiye’de en fazla yatırım yapan ülkelerde Almanya’nın ardından ikinci sıraya yerleşti. Türkiye’de 6 bin 846 adetle en fazla Almanya menşeli yabancı sermayeli şirket bulunuyor.
Türkiye’de 2016 yılı itibariyle kurulan yabancı sermayeli şirketler içinde, adet bazında Suriye vatandaşlarının şirketleri ikinci sıraya yükseldi. Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş sonrası Türkiye’ye çok sayıda göç yaşandı. Gayriresmi verilere göre 3 milyonun üzerinde Suriye vatandaşı Türkiye’de yaşıyor. Bu kişiler daha sonra Türkiye’de ekonomik faaliyet göstermeye başladılar. Ardından da hem ekonomik faaliyetlerin gereği hem de sağladığı çeşitli avantajlar nedeniyle şirket kuruluşları hızlandı.
2014 yılında Türkiye’de 2 bin 106 Suriye menşeli yabancı sermaye yatırımı bulunuyordu. Bu sayı 2016’da, 2014’e göre yüzde 168,5 artışla 5 bin 647’ye ulaştı. Suriye vatandaşlarının kurduğu şirketler böylece Türkiye’de ikinci sıraya yerleşti.
Sermayeleri 751.6 milyon TL
Öte yandan, TOBB verilerine göre son 4 yılda Suriye vatandaşlarının çoğunluk ya da bütün hisselerine sahip olduğu şirketlere, Suriye vatandaşlarının koyduğu sermaye tutarı 751 milyon 638 bin TL oldu. TOBB verileri, ticaret sicili verileri üzerinden oluşturuluyor. Verilerden şirketin toplam sermayesi değil, yabancı ortağın koyduğu sermayenin tutarı veriliyor. cnntürk
12 Nisan 2017 Çarşamba
Melania Trump 3 milyon dolar tazminat kazandı
ABD Başkanı Donald Trump'ın eşi first lady Melania Trump'ın geçmişte para karşılığı eskortluk yaptığını iddia eden İngiliz tabloid gazetesi Daily Mail, özür dileyerek yaklaşık 3 milyon dolarlık tazminat ödemeyi kabul etti.
Geçen ağustosta yayımladığı haberle ilgili özür dileyen İngiliz Daily Mail gazetesi, "Melania Trump'ın yaşadığı zararı ödemeyi kabul ettik" açıklamasında bulundu.
Söz konusu haberin internet sitesinden kaldırılacağı da belirtildi. Gazeteden tazminatın miktarı hakkında açıklama yapılmazken, İngiliz basını yaklaşık 3 milyon dolar tazminat ödeneceğini duyurdu.
İngiliz gazetesi Daily Mail 20 Ağustos 2016 tarihinde geçmişte mankenlik yapan Melania Trump'ın 90'lı yıllarda seks işçisi olarak çalıştığını sayfalarına taşımış ve bu haberi first lady'nin memleketi olan Slovenya'daki Suzy isimli dergiye dayandırmıştı.
Gazeteye 150 milyon dolarlık dava açan Melania Trump haberin milyonlarca dolarlık reklam anlaşmaları almasına engel olduğunu savunmuştu.
Söz konusu haberin internet sitesinden kaldırılacağı da belirtildi. Gazeteden tazminatın miktarı hakkında açıklama yapılmazken, İngiliz basını yaklaşık 3 milyon dolar tazminat ödeneceğini duyurdu.
İngiliz gazetesi Daily Mail 20 Ağustos 2016 tarihinde geçmişte mankenlik yapan Melania Trump'ın 90'lı yıllarda seks işçisi olarak çalıştığını sayfalarına taşımış ve bu haberi first lady'nin memleketi olan Slovenya'daki Suzy isimli dergiye dayandırmıştı.
Gazeteye 150 milyon dolarlık dava açan Melania Trump haberin milyonlarca dolarlık reklam anlaşmaları almasına engel olduğunu savunmuştu.
ODA TV davasında karar açıklandı
Gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener, Soner Yalçın ile Yalçın Küçük ve eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın aralarında bulunduğu 13 sanıklı Oda TV Davası'nda karar açıklandı. Mahkeme tüm sanıkların beraatine karar verdi.
İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, bu davanın tutuksuz sanığı ve Cumhuriyet Gazetesi'ne ilişkin açılan dava kapsamında tutuklu bulunan gazeteci Ahmet Şık getirildi. Duruşmada tutuksuz sanıklar Hanefi Avcı, Soner Yalçın, Yalçın Küçük, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Nedim Şener, Muhammet Sait Çakır ve Coşkun Musluk katıldı. Diğer sanıklar Şükrü Doğan Yurdakul, İlkim Kaleli, Mümtaz İdil ve Müesser Yıldız Uğur ise duruşmaya katılmadı.
15 Şubat'taki celsede tüm sanıklar ve avukatları esas hakkındaki savunmalarını tamamlamıştı. Ancak mahkeme heyetinin iki üyesi yeni atandığı için duruşma ertelenmişti.
Adliye önünde açıklama
Duruşma öncesi Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı önünde toplanan bir grup gazeteci "gazetecilere özgürlük" yazan pankart açarak basın açıklaması yaptı. Basın bildirisini okuyan Ertuğrul Mavioğlu, "Bugün davanın geldiği noktada aldanmadığımızı ve aldatmadığımızı gösteriyor. Muhtemelen bugün 6 yılı aşkın süredir devam eden Odatv davası beraat ile sonuçlanacak. Böylelikle bazı kitapların bombalardan daha tesirli olmadığı da mahkeme kararıyla tescilli hale gelecek. Ancak bu suçlamaya muhatap olan Ahmet Şık, Odatv davasından beraat etse de Cumhuriyet davasından halen tutuklu. Cumhuriyet iddianamesine bakıldığında suçlamalara konu deliller Ahmet Şık'ın yapmış olduğu haberler. Dünün savcıları Odatv'de Ergenekon'la bağ kurma çabasında iken bugünün savcıları, FETÖ, PKK; DHKP-C ile gazeteciler arasında örgüt ilişkisi arıyor. Unutulmamalı ki 150'ye yakın gazetecinin cezaevinde olduğu bir ülkenin ne denli demokratik bir ülke ne kadar hukuk devleti olduğu tartışmaya açıktır. Bir dün olduğu gibi bugün de adalet istiyoruz. Biz dün olduğu gibi basın ve ifade özgürlüğünün serbest olmasını istiyoruz. Biz dün olduğu gibi bugün de gazetecilerin serbest bırakılmasını istiyoruz" dedi.
"Ahmet çıkacak yine yazacak" şeklinde slogan atan gazeteciler davayı izlemek için duruşma salonuna gittiler.
Son sözleri soruldu
Mahkeme Başkanı, geçen celse tüm sanıkların ve avukatların esas hakkındaki beyanlarının alındığını belirterek sanıklara son sözlerini sordu.
"Adliye sarayı, adaletin mezarı haline geldi"
Sanıklardan Ahmet Şık, "Aklımdan geçenleri söylersem muhtemelen yeni bir dava açılır. Hakkımda yeni iddianameyi yazan iktidarın tetikçiliğini yapanları kastediyorum. Bu adliye sarayı, adaletin mezarı haline geldi. Bu mezarın kazıcısı da bizzat savcılar ve hakimlerdir. Adliye girişinde Themis heykelleri bulunmakta adaletin simgesi olarak, elinde terazi var. Bir kefesinde haysiyet, onur gibi kavramlar var. Diğerinde ise haysiyetsizlik, şerefsizlik gibi kavramlar var. Bu hakim ve savcılar için terazinin kefesindeki kötülük ağır basıyor" dedi.
"FETÖ'den şikayetçiyim"
Oda TV İmtiyaz Sahibi Soner Yalçın ise "7 yıllık süre zarfında söylenecek her şeyi söyledik. Beraatimi istiyorum. Bize bu kumpası kuran FETÖ'den şikayetçiyim" dedi.
"Bu kumpası kuran tüm görevlilerin gelmesini istiyorum"
Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ise, "Sanık sandalyesine bu kumpası kuran tüm devlet görevlilerin gelmesini istiyorum" diye konuştu. Oda TV Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu da, "6 yıl önce bu davada sanık olmak yazıları, kitapları yasaklanmak demekti. 6 yıl sonra yozlaşmış iktidarlardan devlet içindeki çetelerden uzak olmak anlamına geliyor. Bu davada hakim ya da savcı olmaktansa sanık olmayı tercih ediyorum, mutluyum" diye konuştu.
Yalçın Küçük'ten Ahmet Şık'a: "Bana ihtiyacın var mı içerde?"
Prof. Dr. Yalçın Küçük ise "Ergenekon davasında bir numaralı sanıktım. Orduyu, PKK'yi, her şeyi yönetmekten suçlandım. Polis çıraklarının hazırladığı iddianame ile karşınızdayım. Takdir sizindir" dedikten sonra Ahmet Şık'a dönerek "Nasılsın, iyi misin? Bana ihtiyacın var mı içerde?" diye sordu. Küçük'ün sorusu salonda gülüşmelere neden olurken, Ahmet Şık da "Yok hocam" diye yanıt verdi.
"Suç duyurusunda bulunulsun"
Eski emniyet müdürü Hanefi Avcı da "Mahkemenizden tüm sanıkların beraatini ve kumpas kuranlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını diliyorum" dedi.
"Bu dava bizden çok şey aldı, ama hukuk getirmedi"
Gazeteci Nedim Şener ise, "Buradaki yargılananların yaptıkları, Fetullahçı terör örgütüne karşı halkı uyarmaktı. Bu davada yargılananların yazdıkları azıcık dikkate alınsaydı Türkiye bu günleri, bu denli yaşamazdı, önlemler alabilirdi. Bu dava bizden çok şey aldı, ama hukuk getirmedi" dedi. Diğer sanıklar ve avukatları da beraat talebinde bulundular. Davaya karar açıklanmak üzere 1,5 saatlik ara verildi.
Tüm sanıklar beraat etti
Aranın ardından kararını açıklayan mahkeme kararını açıkladı. İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi, Odatv davası kapsamında yargılanan gazeteciler Yalçın Küçük, Ahmet Şık, Nedim Şener ve Soner Yalçın ile eski emniyet müdürü Hanefi Avcı'nın da aralarında bulunduğu 13 sanığın beraatine karar verdi.
Ahmet Şık: O hakimler ve savcılar da buraya gelecek
Gazeteci Ahmet Şık karar açıklandıktan sonra jandarmalar tarafından salondan çıkarılırken "Cumhuriyet iddianamesini yazanlara bu dava ders olsun. O hakimler ve savcılar da buraya gelecekler. Hepsi aynı çöplüğe gidecekler. Biz çocuklarımızın düşlerini gerçek kılacak bir hayat sunacağız" diye bağırdı.
Şık'ın sözleri üzerine salondaki izleyiciler de "Ahmet çıkacak, yine yazacak" diyerek alkışladılar. DHA
İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, bu davanın tutuksuz sanığı ve Cumhuriyet Gazetesi'ne ilişkin açılan dava kapsamında tutuklu bulunan gazeteci Ahmet Şık getirildi. Duruşmada tutuksuz sanıklar Hanefi Avcı, Soner Yalçın, Yalçın Küçük, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Nedim Şener, Muhammet Sait Çakır ve Coşkun Musluk katıldı. Diğer sanıklar Şükrü Doğan Yurdakul, İlkim Kaleli, Mümtaz İdil ve Müesser Yıldız Uğur ise duruşmaya katılmadı.
15 Şubat'taki celsede tüm sanıklar ve avukatları esas hakkındaki savunmalarını tamamlamıştı. Ancak mahkeme heyetinin iki üyesi yeni atandığı için duruşma ertelenmişti.
Adliye önünde açıklama
Duruşma öncesi Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı önünde toplanan bir grup gazeteci "gazetecilere özgürlük" yazan pankart açarak basın açıklaması yaptı. Basın bildirisini okuyan Ertuğrul Mavioğlu, "Bugün davanın geldiği noktada aldanmadığımızı ve aldatmadığımızı gösteriyor. Muhtemelen bugün 6 yılı aşkın süredir devam eden Odatv davası beraat ile sonuçlanacak. Böylelikle bazı kitapların bombalardan daha tesirli olmadığı da mahkeme kararıyla tescilli hale gelecek. Ancak bu suçlamaya muhatap olan Ahmet Şık, Odatv davasından beraat etse de Cumhuriyet davasından halen tutuklu. Cumhuriyet iddianamesine bakıldığında suçlamalara konu deliller Ahmet Şık'ın yapmış olduğu haberler. Dünün savcıları Odatv'de Ergenekon'la bağ kurma çabasında iken bugünün savcıları, FETÖ, PKK; DHKP-C ile gazeteciler arasında örgüt ilişkisi arıyor. Unutulmamalı ki 150'ye yakın gazetecinin cezaevinde olduğu bir ülkenin ne denli demokratik bir ülke ne kadar hukuk devleti olduğu tartışmaya açıktır. Bir dün olduğu gibi bugün de adalet istiyoruz. Biz dün olduğu gibi basın ve ifade özgürlüğünün serbest olmasını istiyoruz. Biz dün olduğu gibi bugün de gazetecilerin serbest bırakılmasını istiyoruz" dedi.
"Ahmet çıkacak yine yazacak" şeklinde slogan atan gazeteciler davayı izlemek için duruşma salonuna gittiler.
Son sözleri soruldu
Mahkeme Başkanı, geçen celse tüm sanıkların ve avukatların esas hakkındaki beyanlarının alındığını belirterek sanıklara son sözlerini sordu.
"Adliye sarayı, adaletin mezarı haline geldi"
Sanıklardan Ahmet Şık, "Aklımdan geçenleri söylersem muhtemelen yeni bir dava açılır. Hakkımda yeni iddianameyi yazan iktidarın tetikçiliğini yapanları kastediyorum. Bu adliye sarayı, adaletin mezarı haline geldi. Bu mezarın kazıcısı da bizzat savcılar ve hakimlerdir. Adliye girişinde Themis heykelleri bulunmakta adaletin simgesi olarak, elinde terazi var. Bir kefesinde haysiyet, onur gibi kavramlar var. Diğerinde ise haysiyetsizlik, şerefsizlik gibi kavramlar var. Bu hakim ve savcılar için terazinin kefesindeki kötülük ağır basıyor" dedi.
"FETÖ'den şikayetçiyim"
Oda TV İmtiyaz Sahibi Soner Yalçın ise "7 yıllık süre zarfında söylenecek her şeyi söyledik. Beraatimi istiyorum. Bize bu kumpası kuran FETÖ'den şikayetçiyim" dedi.
"Bu kumpası kuran tüm görevlilerin gelmesini istiyorum"
Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ise, "Sanık sandalyesine bu kumpası kuran tüm devlet görevlilerin gelmesini istiyorum" diye konuştu. Oda TV Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu da, "6 yıl önce bu davada sanık olmak yazıları, kitapları yasaklanmak demekti. 6 yıl sonra yozlaşmış iktidarlardan devlet içindeki çetelerden uzak olmak anlamına geliyor. Bu davada hakim ya da savcı olmaktansa sanık olmayı tercih ediyorum, mutluyum" diye konuştu.
Yalçın Küçük'ten Ahmet Şık'a: "Bana ihtiyacın var mı içerde?"
Prof. Dr. Yalçın Küçük ise "Ergenekon davasında bir numaralı sanıktım. Orduyu, PKK'yi, her şeyi yönetmekten suçlandım. Polis çıraklarının hazırladığı iddianame ile karşınızdayım. Takdir sizindir" dedikten sonra Ahmet Şık'a dönerek "Nasılsın, iyi misin? Bana ihtiyacın var mı içerde?" diye sordu. Küçük'ün sorusu salonda gülüşmelere neden olurken, Ahmet Şık da "Yok hocam" diye yanıt verdi.
"Suç duyurusunda bulunulsun"
Eski emniyet müdürü Hanefi Avcı da "Mahkemenizden tüm sanıkların beraatini ve kumpas kuranlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını diliyorum" dedi.
"Bu dava bizden çok şey aldı, ama hukuk getirmedi"
Gazeteci Nedim Şener ise, "Buradaki yargılananların yaptıkları, Fetullahçı terör örgütüne karşı halkı uyarmaktı. Bu davada yargılananların yazdıkları azıcık dikkate alınsaydı Türkiye bu günleri, bu denli yaşamazdı, önlemler alabilirdi. Bu dava bizden çok şey aldı, ama hukuk getirmedi" dedi. Diğer sanıklar ve avukatları da beraat talebinde bulundular. Davaya karar açıklanmak üzere 1,5 saatlik ara verildi.
Tüm sanıklar beraat etti
Aranın ardından kararını açıklayan mahkeme kararını açıkladı. İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi, Odatv davası kapsamında yargılanan gazeteciler Yalçın Küçük, Ahmet Şık, Nedim Şener ve Soner Yalçın ile eski emniyet müdürü Hanefi Avcı'nın da aralarında bulunduğu 13 sanığın beraatine karar verdi.
Ahmet Şık: O hakimler ve savcılar da buraya gelecek
Gazeteci Ahmet Şık karar açıklandıktan sonra jandarmalar tarafından salondan çıkarılırken "Cumhuriyet iddianamesini yazanlara bu dava ders olsun. O hakimler ve savcılar da buraya gelecekler. Hepsi aynı çöplüğe gidecekler. Biz çocuklarımızın düşlerini gerçek kılacak bir hayat sunacağız" diye bağırdı.
Şık'ın sözleri üzerine salondaki izleyiciler de "Ahmet çıkacak, yine yazacak" diyerek alkışladılar. DHA
Öğrencisinin elini cetvelle kıran öğretmenin cezası belli oldu
Beyoğlu’ndaki bir ilköğretim okulunda ödevini yapmayan öğrencisinin elini tahta cetvelle kırdığı iddiasıyla yargılanan öğretmen, 3 bin TL adli para cezasına çarptırıldı.
Beyoğlu’ndaki bir ilköğretim okulunda Türkçe öğretmeni olarak görev yapan Serdar T.’nin (28) ödevini yapmadığı gerekçesiyle öğrencisi Tuba K.’nın elini tahta cetvelle kırdığı iddia edilmişti. Küçük kızın ailesinin şikayeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda 4,5 yıla kadar hapsi talep edilen öğretmenin davası karara bağlandı.
İstanbul Asliye Ceza Mahkemesinde görülen karar duruşmasına tutuksuz sanık Serdar T. katıldı. Esasa dair savunması sorulan sanık Serdar T., “Ödevini yapmayan mağdura sadece uyarılarım olmuştur ve 5 gün sonra kırık raporu alınmıştır. Beraatımı istiyorum” dedi.
Mahkeme, Serdar T.’yi “kasten basit yaralamak” suçundan 120 gün adli para cezasına çarptırdı. Öğrencisini, “Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuzu kötüye kullanılmak suretiyle kasten yaraladığı” gerekçesiyle cezada artırıma giden mahkeme, sanığın 150 gün karşılığı olan 3 bin TL adli para cezasına mahkum edilmesine karar verdi. Verilen cezanın miktarı ve sanığın sabıkasız oluşu nedeniyle ceza 5 yıl süreyle ertelendi.
Olayın geçmişi
İddiaya göre, geçen yıl Beyoğlu’nda bir ilköğretim okulunda Türkçe öğretmeni Serdar T. öğrencilerine verdiği ödevleri kontrol etmek istedi. 13 yaşındaki öğrencisi Tuba K.’nın ödevini yapmadığını gören öğretmen ‘bir daha ödevlerinizi yapmadan buraya gelmeyeceksiniz’ diyerek eline 3 adet tahta cetvel aldı. Cetvelleri birleştirerek Tuba K.’nın avucuna sertçe vurdu. Acıdan ağlayan küçük kız eve gitti ve annesi krem sürerek sargı bezi ile sardı. Hafta sonu tatili nedeniyle iki gün sonra okula eli sarılı giden Tuba K.’nın ağrıları gittikçe arttı. Daha sonra annesi tarafından hastaneye götürülen küçük kızın başparmak kısmında bulunan kemikte kırık tespit edildi. Bunun üzerine küçük kızın ailesi öğretmen Serdar T.’den şikayetçi oldu. Savcılık öğretmen hakkında kasten yaralama suçundan 1,5 yıldan 4,5 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı.
Beyoğlu’ndaki bir ilköğretim okulunda Türkçe öğretmeni olarak görev yapan Serdar T.’nin (28) ödevini yapmadığı gerekçesiyle öğrencisi Tuba K.’nın elini tahta cetvelle kırdığı iddia edilmişti. Küçük kızın ailesinin şikayeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda 4,5 yıla kadar hapsi talep edilen öğretmenin davası karara bağlandı.
İstanbul Asliye Ceza Mahkemesinde görülen karar duruşmasına tutuksuz sanık Serdar T. katıldı. Esasa dair savunması sorulan sanık Serdar T., “Ödevini yapmayan mağdura sadece uyarılarım olmuştur ve 5 gün sonra kırık raporu alınmıştır. Beraatımı istiyorum” dedi.
Mahkeme, Serdar T.’yi “kasten basit yaralamak” suçundan 120 gün adli para cezasına çarptırdı. Öğrencisini, “Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuzu kötüye kullanılmak suretiyle kasten yaraladığı” gerekçesiyle cezada artırıma giden mahkeme, sanığın 150 gün karşılığı olan 3 bin TL adli para cezasına mahkum edilmesine karar verdi. Verilen cezanın miktarı ve sanığın sabıkasız oluşu nedeniyle ceza 5 yıl süreyle ertelendi.
Olayın geçmişi
İddiaya göre, geçen yıl Beyoğlu’nda bir ilköğretim okulunda Türkçe öğretmeni Serdar T. öğrencilerine verdiği ödevleri kontrol etmek istedi. 13 yaşındaki öğrencisi Tuba K.’nın ödevini yapmadığını gören öğretmen ‘bir daha ödevlerinizi yapmadan buraya gelmeyeceksiniz’ diyerek eline 3 adet tahta cetvel aldı. Cetvelleri birleştirerek Tuba K.’nın avucuna sertçe vurdu. Acıdan ağlayan küçük kız eve gitti ve annesi krem sürerek sargı bezi ile sardı. Hafta sonu tatili nedeniyle iki gün sonra okula eli sarılı giden Tuba K.’nın ağrıları gittikçe arttı. Daha sonra annesi tarafından hastaneye götürülen küçük kızın başparmak kısmında bulunan kemikte kırık tespit edildi. Bunun üzerine küçük kızın ailesi öğretmen Serdar T.’den şikayetçi oldu. Savcılık öğretmen hakkında kasten yaralama suçundan 1,5 yıldan 4,5 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı.
Aile hekimlerine izin müjdesi
AHEF açtığı davayı kazandı. Aile hekimlerinin izinleri ile ilgili maddenin yürütmesini durdurmak için dava açan AHEF, Danıştay'dan sevindiren haber aldı. İşte yeni karara göre aile hekimlerinin izin kullanma hakkı...
AHEF Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Gürsel Özer, aile hekimliğinin yıllardır bir yasaya bağlı değil, Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği ile yürütüldüğüne dikkat çekerek artık hekimlerin de hakkını gözeten bir yasa çıkartılması gerektiğini vurguluyor. İzinlerle ilgili açılan davada Danıştay’dan sevindirici haber aldığını ve aile hekimlerinin izinlerini kullanmalarını engelleyen maddenin yürütmesini durdurduğunu duyuran Özer, şu açıklamayı yaptı.
12 YILDIR VARIZ HÂLÂ YASADA YOKUZ
“Türkiye'de aile hekimliği 12. yılını geride bırakırken hala bir yasası bulunmuyor. 80 milyonu yakından ilgilendiren bu meslek grubu bir yönetmelikle, “Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği” ile yürütülüyor. O yönetmelikteki bazı maddelerde yapılan değişiklik, aile hekimlerinin görevlerini yerine getirirken insani şartlarda çalışmalarını engelliyordu. Aile hekimlerinin en büyük çatı örgütü AHEF olarak konuyu mahkemeye taşıdık ve yanlıştan dönülmesini sağladık.
İZİNLER BİR SONRAKİ YILA AKTARILABİLECEK
2015 yılında yönetmelikte yapılan değişiklikle, aile hekimlerinin ve aile sağlığı çalışanlarının kullanmadıkları izinlerin bir sonraki sözleşme dönemine aktarılması engellenmişti. Anayasanın 50. maddesiyle koruma altına alınan, dinlenme hakkını ihlal eden bu keyfi kararın, aile hekimlerinin verimini de olumsuz anlamda etkileyeceği gerçeğinden yola çıkarak bu duruma itiraz ettik. Danıştay da 5 Nisan 2017’de verdiği hükümle, 2015 yılındaki değişikliğin hukuksuz olduğuna hükmetti. Yani bundan böyle aile hekimleri ve aile sağlığı elemanları kullanılmayan izin sürelerinin bir sonraki döneme aktarılmasını talep edebilecekler.
AİLE HEKİMLİĞİ 5 MADDELİK KANUNLA YÜRÜTÜLÜYOR
Bu son yaşanan gelişme bir kez daha göstermiştir ki, aile hekimliği sisteminin derhal kendi yasasına kavuşması şarttır. Her şeyden önce aile hekimleri ve aile sağlığı elemanları kamu görevlisidir ve diğer tüm kamu görevlileri gibi izinleri kanunla düzenlenmelidir. 23 bin aile hekimi, 23 bin aile sağlığı çalışanı yani birinci basamak ve dolayısıyla koruyucu sağlık hizmetleri, yıllardır 5 maddelik kanunla yürütülmeye çalışılmaktadır. Toplum sağlığı için bu denli önemli bir basamak olan ve 80 milyona direkt erişebilen aile hekimliği sisteminin kendi yasasının olmaması, hukuk devleti olmanın gerekleriyle örtüşmemektedir.
Önce bir kanun olmalı, bürokratlar da kanun çerçevesinde yönetmelikler hazırlayarak sistemin devamını sağlamalıdır. Aile hekimlerinin özverili çalışmalarıyla başarılı bir şekilde işleyişini sürdüren birinci basamak sağlık hizmetleri, kanunuyla da koruma altına alınmalıdır. Böylece sadece bedenen sağlıklı bir toplumun temelini atmakla kalınmayacak, hukuk sistemiyle de dünyada örnek gösterilen bir aile hekimliği sistemi oluşturulmuş olacaktır.
Aile Hekimliği uygulamasında var olan 5 maddelik kanun, keyfiyet ile hazırlanan yönetmeliklerin önünü açmıştır. Defalarca değiştirilen yönetmeliklerle aile hekimliği sistemi adeta bir yapboz tahtasına dönüştürülmüştür. Sağlık çalışanlarının ve hastaların haklarını gözeten, uluslararası hukuk normlarında kanuni düzenlemelerin yapılması şarttır. Söz konusu kanunun hazırlanmasında, sistemin temeli olan aile hekimleri ve onların oluşturduğu sivil toplum kuruluşları da söz sahibi olmalıdır. Kurulduğu ilk günden bu yana aile hekimliğinin gelişmesi için elini taşın altına koymaktan çekinmeyen AHEF, kanun hazırlığında da yer almaya, hazırlamış olduğu öneri ve raporları bakanlığa ve kanun koyuculara sunmaya hazırdır.
Sağlıklı bir toplum ve maliyet etkin bir sağlık sistemi için, sistemin tüm bileşenlerini kapsayan kanun şarttır.”
AHEF Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Gürsel Özer, aile hekimliğinin yıllardır bir yasaya bağlı değil, Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği ile yürütüldüğüne dikkat çekerek artık hekimlerin de hakkını gözeten bir yasa çıkartılması gerektiğini vurguluyor. İzinlerle ilgili açılan davada Danıştay’dan sevindirici haber aldığını ve aile hekimlerinin izinlerini kullanmalarını engelleyen maddenin yürütmesini durdurduğunu duyuran Özer, şu açıklamayı yaptı.
12 YILDIR VARIZ HÂLÂ YASADA YOKUZ
“Türkiye'de aile hekimliği 12. yılını geride bırakırken hala bir yasası bulunmuyor. 80 milyonu yakından ilgilendiren bu meslek grubu bir yönetmelikle, “Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği” ile yürütülüyor. O yönetmelikteki bazı maddelerde yapılan değişiklik, aile hekimlerinin görevlerini yerine getirirken insani şartlarda çalışmalarını engelliyordu. Aile hekimlerinin en büyük çatı örgütü AHEF olarak konuyu mahkemeye taşıdık ve yanlıştan dönülmesini sağladık.
İZİNLER BİR SONRAKİ YILA AKTARILABİLECEK
2015 yılında yönetmelikte yapılan değişiklikle, aile hekimlerinin ve aile sağlığı çalışanlarının kullanmadıkları izinlerin bir sonraki sözleşme dönemine aktarılması engellenmişti. Anayasanın 50. maddesiyle koruma altına alınan, dinlenme hakkını ihlal eden bu keyfi kararın, aile hekimlerinin verimini de olumsuz anlamda etkileyeceği gerçeğinden yola çıkarak bu duruma itiraz ettik. Danıştay da 5 Nisan 2017’de verdiği hükümle, 2015 yılındaki değişikliğin hukuksuz olduğuna hükmetti. Yani bundan böyle aile hekimleri ve aile sağlığı elemanları kullanılmayan izin sürelerinin bir sonraki döneme aktarılmasını talep edebilecekler.
AİLE HEKİMLİĞİ 5 MADDELİK KANUNLA YÜRÜTÜLÜYOR
Bu son yaşanan gelişme bir kez daha göstermiştir ki, aile hekimliği sisteminin derhal kendi yasasına kavuşması şarttır. Her şeyden önce aile hekimleri ve aile sağlığı elemanları kamu görevlisidir ve diğer tüm kamu görevlileri gibi izinleri kanunla düzenlenmelidir. 23 bin aile hekimi, 23 bin aile sağlığı çalışanı yani birinci basamak ve dolayısıyla koruyucu sağlık hizmetleri, yıllardır 5 maddelik kanunla yürütülmeye çalışılmaktadır. Toplum sağlığı için bu denli önemli bir basamak olan ve 80 milyona direkt erişebilen aile hekimliği sisteminin kendi yasasının olmaması, hukuk devleti olmanın gerekleriyle örtüşmemektedir.
Önce bir kanun olmalı, bürokratlar da kanun çerçevesinde yönetmelikler hazırlayarak sistemin devamını sağlamalıdır. Aile hekimlerinin özverili çalışmalarıyla başarılı bir şekilde işleyişini sürdüren birinci basamak sağlık hizmetleri, kanunuyla da koruma altına alınmalıdır. Böylece sadece bedenen sağlıklı bir toplumun temelini atmakla kalınmayacak, hukuk sistemiyle de dünyada örnek gösterilen bir aile hekimliği sistemi oluşturulmuş olacaktır.
Aile Hekimliği uygulamasında var olan 5 maddelik kanun, keyfiyet ile hazırlanan yönetmeliklerin önünü açmıştır. Defalarca değiştirilen yönetmeliklerle aile hekimliği sistemi adeta bir yapboz tahtasına dönüştürülmüştür. Sağlık çalışanlarının ve hastaların haklarını gözeten, uluslararası hukuk normlarında kanuni düzenlemelerin yapılması şarttır. Söz konusu kanunun hazırlanmasında, sistemin temeli olan aile hekimleri ve onların oluşturduğu sivil toplum kuruluşları da söz sahibi olmalıdır. Kurulduğu ilk günden bu yana aile hekimliğinin gelişmesi için elini taşın altına koymaktan çekinmeyen AHEF, kanun hazırlığında da yer almaya, hazırlamış olduğu öneri ve raporları bakanlığa ve kanun koyuculara sunmaya hazırdır.
Sağlıklı bir toplum ve maliyet etkin bir sağlık sistemi için, sistemin tüm bileşenlerini kapsayan kanun şarttır.”
11 Nisan 2017 Salı
Marmara Denizi'nde deprem
Marmara Denizi’nin Silivri açıklarında 3.1 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından (AFAD) yapılan açıklamaya göre, Marmara Denizi’nin Silivri açıklarında saat 20.27’de bir deprem meydana geldi.
Depremin büyüklüğü 3.1 olarak açıklanırken, derinliği ise 7 kilometre olarak ölçüldü.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından (AFAD) yapılan açıklamaya göre, Marmara Denizi’nin Silivri açıklarında saat 20.27’de bir deprem meydana geldi.
Depremin büyüklüğü 3.1 olarak açıklanırken, derinliği ise 7 kilometre olarak ölçüldü.
11 yıl haksız yere hapis yatmanın bedeli 8 lira 80 kuruş
20 yaşındayken gözaltına alınan ve hakkındaki 15 suçlama nedeniyle 11 yıl hapis yatan Hüseyin A., 1.2 milyon liralık hapis davası açtı. Bilirkişi tarafından hazırlanan raporla Hüseyin A.'nın 11 yıl için 8 lira 80 kuruş tazminat almasına karar verildi.
Hüseyin A., 32 yıl süren Dev-Sol davasında 15 suçlamanın 13’ünden beraat etti, 2 suçlama zamanaşımından düştü. 11 yıl hapis yatan Hüseyin A., 1 milyon 200 bin liralık tazminat davası açtı. Bilirkişi, asgari ücretten hesap yapıp 6 sıfır atınca tazminat 8 lira 80 kuruş oldu.
Meslek Lisesi mezunu olan Hüseyin A., 20 yaşındayken 26 Mayıs 1980’de gözaltına alındı. Habertürk gazetesinin haberine göre tutuklanan Hüseyin A.’ya, terör örgütü Dev-Sol’a üye olduğu gerekçesiyle sıkıyönetim mahkemesinde dava açıldı. Dava daha sonra Ağır Ceza’da devam etti. Hüseyin A., 1243 sanıkla birlikte tutuklu yargılandı. Yargılama sonucunda Hüseyin A., “öldürme, öldürmeye teşebbüs, kurşunlama, bombalama” gibi 13 ayrı suçtan beraat etti. “Anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs” ile “sahte kimlik kullanma” suçlaması ise zamanaşımı ile sonuçlandı.
1.2 milyon liralık dava açtı
Dev-Sol ana davası 32 yıl sonra sonuçlandı. 129 sanık beraat ederken, 39 sanık farklı cezalara çarptırıldı. Hüseyin A., gözaltında kaldığı ve tutuklu geçirdiği 11 yıl 59 gün için 200 bin TL maddi, 1 milyon TL de manevi olmak üzere toplam 1 milyon 200 bin TL’lik tazminat davası açtı. Mahkeme, rapor için dosyayı bilirkişiye gönderdi.
Bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonucunda hazırlanan raporda, davacı Hüseyin A.’nın talep edeceği maddi haklar tazminat tutarının 8.80 TL olduğu belirtildi. O dönemin asgari ücreti üzerinden yapılan hesaplamada net tutarı 8 milyon 775 bin 471 lira olarak bulan bilirkişi, raporunda, “Bu tutardan 5803 sayılı yasa uyarınca 6 sıfır atılması halinde davacının maddi tazminat tutarının 8.80 TL mertebesinde olduğu anlaşılmaktadır” dedi. Ortaya çıkan miktara hukukçular da şaşırdı.
Hüseyin A., 32 yıl süren Dev-Sol davasında 15 suçlamanın 13’ünden beraat etti, 2 suçlama zamanaşımından düştü. 11 yıl hapis yatan Hüseyin A., 1 milyon 200 bin liralık tazminat davası açtı. Bilirkişi, asgari ücretten hesap yapıp 6 sıfır atınca tazminat 8 lira 80 kuruş oldu.
Meslek Lisesi mezunu olan Hüseyin A., 20 yaşındayken 26 Mayıs 1980’de gözaltına alındı. Habertürk gazetesinin haberine göre tutuklanan Hüseyin A.’ya, terör örgütü Dev-Sol’a üye olduğu gerekçesiyle sıkıyönetim mahkemesinde dava açıldı. Dava daha sonra Ağır Ceza’da devam etti. Hüseyin A., 1243 sanıkla birlikte tutuklu yargılandı. Yargılama sonucunda Hüseyin A., “öldürme, öldürmeye teşebbüs, kurşunlama, bombalama” gibi 13 ayrı suçtan beraat etti. “Anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs” ile “sahte kimlik kullanma” suçlaması ise zamanaşımı ile sonuçlandı.
1.2 milyon liralık dava açtı
Dev-Sol ana davası 32 yıl sonra sonuçlandı. 129 sanık beraat ederken, 39 sanık farklı cezalara çarptırıldı. Hüseyin A., gözaltında kaldığı ve tutuklu geçirdiği 11 yıl 59 gün için 200 bin TL maddi, 1 milyon TL de manevi olmak üzere toplam 1 milyon 200 bin TL’lik tazminat davası açtı. Mahkeme, rapor için dosyayı bilirkişiye gönderdi.
Bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonucunda hazırlanan raporda, davacı Hüseyin A.’nın talep edeceği maddi haklar tazminat tutarının 8.80 TL olduğu belirtildi. O dönemin asgari ücreti üzerinden yapılan hesaplamada net tutarı 8 milyon 775 bin 471 lira olarak bulan bilirkişi, raporunda, “Bu tutardan 5803 sayılı yasa uyarınca 6 sıfır atılması halinde davacının maddi tazminat tutarının 8.80 TL mertebesinde olduğu anlaşılmaktadır” dedi. Ortaya çıkan miktara hukukçular da şaşırdı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)