Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ABD Dışişleri Bakanlığının yayınladığı terör raporunda ilk kez yer aldı.
ABD Dışişleri Bakanlığının yayınladığı Terörizm 2016 Ülkeler Raporu'nda FETÖ ilk kez yer aldı. Milli Güvenlik Kurulunun, FETÖ’yü 26 Mayıs 2016’da terör örgütü olarak tanımladığı belirtildi. Raporda, “Hükümet, 240‘tan fazla kişinin öldüğü, 2 bin 100‘den fazlasının yaralandığı 15 Temmuz'daki darbe girişiminden Gülen hareketini sorumlu tutuyor.” ifadesine yer verildi.
PYD YİNE TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK ANILMADI
PKK'nın, 2016'da Türkiye'de terör saldırıları düzenlemeye devam ettiğine dikkat çekilen raporda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) 2015 yılı Temmuz ayından bu yana 8 bin PKK teröristini öldürdüğü, yaraladığı ya da ele geçirdiği belirtildi. PKK saldırılarında şehit düşen güvenlik güçlerinin sayısının ise 750‘den fazla olduğu kaydedildi. PKK'nın uzantısı olan Kürdistan Özgürlük Şahinleri'nin (TAK) de güvenlik güçlerine, altyapılara ve turistik tesislere yönelik saldırılarını artırdığına işaret edildi.
Raporda PKK'nın Suriye uzantısı PYD/YPG terör örgütü olarak anılmazken ilgili bölümde şu ifadelere yer verildi:
“Türk hükümeti, ülke içindeki bazı örgütleri, terör örgütü ilan etti. Bu örgütler, Türk Hizbullahı, Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist (TKP-ML), Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) ve Marksist Leninist Komünist Partisi (MLKP). Türkiye ayrıca Suriye merkezli Demokratik Birlik Partisini (PYD) ve partinin silahlı kanadı YPG'yi, PKK'yla yakın ilişki içindeki terör örgütleri olarak tanımlıyor.” (Kaynak:sözcü.com.tr)
fethullah gülen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fethullah gülen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
20 Temmuz 2017 Perşembe
19 Temmuz 2017 Çarşamba
FETÖ'nün 48 milyar lirası devletin kasasına girdi
Milli Güvenlik Kurulu'nun son toplantısında FETÖ başta olmak üzere terör örgütleri ile mücadele masaya yatırıldı. Kurula sunulan rapora göre immet, bağış gibi adlar altında, çoğu zaman baskı ve tehditle milletten elde ettiği haksız servet, yine millete iade edildi. Terör örgütünün 7.5 milyar liralık gayrimenkul, 41 milyar liralık şirket varlığı olmak üzere toplam 48 milyar lirası devlete geçti.
Milli Güvenlik Kurulu'nun son toplantısında FETÖ başta olmak üzere terör örgütleri ile mücadele masaya yatırıldı. Kurula sunulan FETÖ Raporu'nda, mücadelede gelinen nokta kapsamlı olarak değerlendirildi. FETÖ'nün gücünün kırılması sürecinde en fazla mesafe alınan alan olarak "finans" boyutu ön plana çıktı. FETÖ'nün, himmet, bağış gibi adlar altında, çoğu zaman baskı ve tehditle milletten elde ettiği haksız servet, yine millete iade edildi. Terör örgütünün 7.5 milyar liralık gayrimenkul, 41 milyar liralık şirket varlığı olmak üzere toplam 48 milyar lirası devlete geçti.
Dudak uçuklatan servet
Sabah Gazetesi'nin haberine göre, 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından kararlılıkla sürdürülen FETÖ ile mücadelede, bugüne kadar örgütün 7.5 milyar liralık gayrimenkulüne el konuldu. Ayrıca, FETÖ ile bağlantılı 966 şirketin kayyuma devredilen aktif toplamı da 41 milyar lira olarak hesaplandı. Böylece toplamda, yaklaşık 15 milyar dolarlık varlığının FETÖ terör örgütü tarafından kullanılması önlendi.
Dış ayağı da inceleniyor
MGK'daki değerlendirmede, FETÖ ile mücadelenin dış ayağı üzerinde de duruldu. FETÖ lobisinin faaliyetlerinin önlenmesi noktasında, özellikle darbe yargılamalarının sonuçlanmasının önemine işaret edildi. Kesinleşmiş yargı kararları, gerekçeleri ve eklerindeki belgelerin, uluslararası alanda FETÖ'nün etkisizleştirilmesi ve elebaşının iade sürecini hızlandırabileceği sonucuna varıldı. Bu aşamada Yargıtay'ın, Erzurum'daki FETÖ davasında, gerekçeli kararını açıklamış olması yeni bir aşama olarak görülüyor. Yargıtay, darbenin FETÖ tarafından tasarlanıp uygulandığını, ByLock'un örgütün gizli haberleşme kanalı olduğunu tüm yönleri ve gerekçeleri ile somut bir karara bağladı. Devam etmekte olan davaların önemli bölümünün yıl sonuna kadar sonuçlanmasının beklendiği, mahkemelerden çıkacak kararların tercümesi üzerinden, FETÖ'cüleri himaye eden ülkeler nezdinde diplomatik ve hukuki zeminde takiplerin sıkılaştırılması planlanıyor.
50 bin 344 kişi tutuklandı
FETÖ ile yürütülen yoğun mücadele kapsamında kamuda büyük bir temizlik yapıldı. Bu güne kadar kamudan 111 bin 240 kişi ihraç edilirken, 33 bin 180 kişi açığa alınarak görevinden uzaklaştırıldı. Hain darbe girişiminin püskürtülmesinin ardından 168 bin 977 kişi hakkında hukuki işlem yapıldı. Soruşturmalar çerçevesinde gözaltına alınan 50 bin 344 kişi tutuklandı. 47 bin 136 kişi adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.
Halen 55 bin 495 kişi ise tutuksuz olarak yargılanıyor. 7 bin 605 şüpheli hakkında ise FETÖ üyeliğinden yakalama kararı bulunuyor.
En önemli gelir kaynağı Türkiye
MGK'daki sunumlarda, FETÖ'nün en önemli gelir kaynağının Türkiye olduğu, esnaf ve işadamlarından sağlanan paraların yurtdışına transfer edildiği, bu musluğun kesildiği vurgulandı. FETÖ okulları için her bir ilde farklı iş ve meslek gruplarından, örgüte mensup isimler tarafından "himmet" tahsil edildiği ve genelde nakit olarak ülke dışına çıkarıldığı tespitine yer verildi.Sabah
Milli Güvenlik Kurulu'nun son toplantısında FETÖ başta olmak üzere terör örgütleri ile mücadele masaya yatırıldı. Kurula sunulan FETÖ Raporu'nda, mücadelede gelinen nokta kapsamlı olarak değerlendirildi. FETÖ'nün gücünün kırılması sürecinde en fazla mesafe alınan alan olarak "finans" boyutu ön plana çıktı. FETÖ'nün, himmet, bağış gibi adlar altında, çoğu zaman baskı ve tehditle milletten elde ettiği haksız servet, yine millete iade edildi. Terör örgütünün 7.5 milyar liralık gayrimenkul, 41 milyar liralık şirket varlığı olmak üzere toplam 48 milyar lirası devlete geçti.
Dudak uçuklatan servet
Sabah Gazetesi'nin haberine göre, 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından kararlılıkla sürdürülen FETÖ ile mücadelede, bugüne kadar örgütün 7.5 milyar liralık gayrimenkulüne el konuldu. Ayrıca, FETÖ ile bağlantılı 966 şirketin kayyuma devredilen aktif toplamı da 41 milyar lira olarak hesaplandı. Böylece toplamda, yaklaşık 15 milyar dolarlık varlığının FETÖ terör örgütü tarafından kullanılması önlendi.
Dış ayağı da inceleniyor
MGK'daki değerlendirmede, FETÖ ile mücadelenin dış ayağı üzerinde de duruldu. FETÖ lobisinin faaliyetlerinin önlenmesi noktasında, özellikle darbe yargılamalarının sonuçlanmasının önemine işaret edildi. Kesinleşmiş yargı kararları, gerekçeleri ve eklerindeki belgelerin, uluslararası alanda FETÖ'nün etkisizleştirilmesi ve elebaşının iade sürecini hızlandırabileceği sonucuna varıldı. Bu aşamada Yargıtay'ın, Erzurum'daki FETÖ davasında, gerekçeli kararını açıklamış olması yeni bir aşama olarak görülüyor. Yargıtay, darbenin FETÖ tarafından tasarlanıp uygulandığını, ByLock'un örgütün gizli haberleşme kanalı olduğunu tüm yönleri ve gerekçeleri ile somut bir karara bağladı. Devam etmekte olan davaların önemli bölümünün yıl sonuna kadar sonuçlanmasının beklendiği, mahkemelerden çıkacak kararların tercümesi üzerinden, FETÖ'cüleri himaye eden ülkeler nezdinde diplomatik ve hukuki zeminde takiplerin sıkılaştırılması planlanıyor.
50 bin 344 kişi tutuklandı
FETÖ ile yürütülen yoğun mücadele kapsamında kamuda büyük bir temizlik yapıldı. Bu güne kadar kamudan 111 bin 240 kişi ihraç edilirken, 33 bin 180 kişi açığa alınarak görevinden uzaklaştırıldı. Hain darbe girişiminin püskürtülmesinin ardından 168 bin 977 kişi hakkında hukuki işlem yapıldı. Soruşturmalar çerçevesinde gözaltına alınan 50 bin 344 kişi tutuklandı. 47 bin 136 kişi adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.
Halen 55 bin 495 kişi ise tutuksuz olarak yargılanıyor. 7 bin 605 şüpheli hakkında ise FETÖ üyeliğinden yakalama kararı bulunuyor.
En önemli gelir kaynağı Türkiye
MGK'daki sunumlarda, FETÖ'nün en önemli gelir kaynağının Türkiye olduğu, esnaf ve işadamlarından sağlanan paraların yurtdışına transfer edildiği, bu musluğun kesildiği vurgulandı. FETÖ okulları için her bir ilde farklı iş ve meslek gruplarından, örgüte mensup isimler tarafından "himmet" tahsil edildiği ve genelde nakit olarak ülke dışına çıkarıldığı tespitine yer verildi.Sabah
26 Mayıs 2017 Cuma
Gülen'in vatandaşlıktan çıkartılması istendi
Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesi, FETÖ elebaşısı Fetullah Gülen'in vatandaşlıktan çıkartılması için Adalet Bakanlığı’na başvurdu.
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) elebaşısı Fetullah Gülen’in vatandaşlıktan çıkartılması istendi.
Haklarında 7,5 yıldan 25 yıla kadar hapis cezası istenen, firari sanık Fetullah Gülen ve bazı işadamlarının da aralarında bulunduğu 25'i tutuklu 120 sanığın yargılandığı Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesince, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in vatandaşlıktan çıkartılmasına yönelik Adalet Bakanlığına yazı gönderildi.
Yazıda şunlar kaydedildi:
"2 Ocak 2017 tarihli Kanun Hükmünde Kararname ile kararnamenin 75. maddesinin 2. fıkrasında 29 Mayıs 2009 tarih ve 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 29. maddesine, 5237 sayılı 'TCK 302/, 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315. maddelerinde yazılı suçlar nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yürütülen ve yabancı ülkede bulunması nedeniyle kendisine ulaşılamayan vatandaşlar, bu durumun soruşturma aşamasında cumhuriyet savcısı ve kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından öğrenilmesinden itibaren bir ay içinde vatandaşlıklarının kaybettirilmesi amacıyla bakanlığa bildirilir' şeklindeki düzenleme gereğince 680 sayılı KHK'nin 75/2 maddesi uyarınca mahkememizde yukarıda belirtilen atılı suçlardan yargılanması devam eden sanık Fetullah Gülen'in savunması alınamadığından ve hakkında yakalama kararı çıkarıldığı halde bu sanığın yurtdışında bulunduğu anlaşıldığından gereğinin takdir ve ifası, KHK hükmü gereğince Adalet Bakanlığına sunulmuştur."
Yazıda, Fetullah Gülen'in kimlik ve ikamet bilgilerine de yer verildi. ntvmsnc
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) elebaşısı Fetullah Gülen’in vatandaşlıktan çıkartılması istendi.
Haklarında 7,5 yıldan 25 yıla kadar hapis cezası istenen, firari sanık Fetullah Gülen ve bazı işadamlarının da aralarında bulunduğu 25'i tutuklu 120 sanığın yargılandığı Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesince, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in vatandaşlıktan çıkartılmasına yönelik Adalet Bakanlığına yazı gönderildi.
Yazıda şunlar kaydedildi:
"2 Ocak 2017 tarihli Kanun Hükmünde Kararname ile kararnamenin 75. maddesinin 2. fıkrasında 29 Mayıs 2009 tarih ve 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 29. maddesine, 5237 sayılı 'TCK 302/, 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315. maddelerinde yazılı suçlar nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yürütülen ve yabancı ülkede bulunması nedeniyle kendisine ulaşılamayan vatandaşlar, bu durumun soruşturma aşamasında cumhuriyet savcısı ve kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından öğrenilmesinden itibaren bir ay içinde vatandaşlıklarının kaybettirilmesi amacıyla bakanlığa bildirilir' şeklindeki düzenleme gereğince 680 sayılı KHK'nin 75/2 maddesi uyarınca mahkememizde yukarıda belirtilen atılı suçlardan yargılanması devam eden sanık Fetullah Gülen'in savunması alınamadığından ve hakkında yakalama kararı çıkarıldığı halde bu sanığın yurtdışında bulunduğu anlaşıldığından gereğinin takdir ve ifası, KHK hükmü gereğince Adalet Bakanlığına sunulmuştur."
Yazıda, Fetullah Gülen'in kimlik ve ikamet bilgilerine de yer verildi. ntvmsnc
14 Nisan 2017 Cuma
Altan kardeşler ve Nazlı Ilıcak için istenen cezalar belli oldu
'FETÖ'nün darbe girişimine iştirak eden medya unsurları soruşturması' kapsamında aralarında yazar Ahmet Altan, kardeşi Prof. Dr. Mehmet Altan, gazeteci Nazlı Ilıcak ile kapatılan Zaman Gazetesi'nin eski müdürü Ekrem Dumanlı'nın da olduğu 17 şüpheli hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı.
Savcı, Altan kardeşler, Nazlı Ilıcak ve Ekrem Dumanlı dahil 16 şüpheli hakkında 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi. Ekrem Dumanlı, Emre Uslu, Tuncay Opçin için "Silahlı terör örgütü yöneticiliği" suçundan ayrıca ceza isterken, Altan kardeşler ile Nazlı Ilıcak hakkında ise, "Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçundan cezalandırılmaları talep edildi.
6'sı tutuklu 10 firari toplam 17 isim var
15 Temmuz darbe girişimi öncesi verdikleri mesajlarda darbe girişimini önceden bildikleri ve darbe çağrışımında bulundukları iddiasıyla tutuklanan yazar Ahmet Altan, kardeşi Mehmet Altan ile gazeteci Nazlı Ilıcak'ın da aralarında bulunduğu 6'sı tutuklu, 1' i serbest bırakılan, 10'u da firari olmak üzere toplam 17 şüpheli hakkındaki soruşturma tamamlandı.
247 sayfalık iddianame
İddianamede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve 65. Hükümet suçtan zarar gördükleri gerekçesiyle davacı olarak yer aldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu Savcısı Can Tuncay tarafından, "FETÖ'nün medyadaki unsurlarının darbe girişimindeki rolü" başlığı altında hazırlanan iddianame 247 sayfadan oluşuyor.
Altan kardeşler ve Ilıcak'ın FETÖ adına suç işledikleri iddia edildi
İddianamede yazar Ahmet Altan, kardeşi Mehmet Altan ile gazeteci Nazlı Ilıcak'ın darbe girişimini öncesinden bildikleri ve darbe girişimine zemin hazırlayan söylem ve propagandalarda bulundukları iddia edildi. Bu üç isim hakkında, darbeye teşebbüs suçunu oluşturan, "Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" ve "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Altan kardeşler ile Ilıcak'ın söz konusu suçu FETÖ terör örgütü adına işledikleri belirtilerek "Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçundan ayrıca 7 buçuk yıldan 15'er yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Dumanlı, Uslu ve Opçin için FETÖ yöneticiliği iddiası...
Firari şüpheliler kapatılan Zaman Gazetesinin eski genel müdürü Ekrem Dumanlı, eski Taraf yazarı Emre Uslu, yazar Tuncay Opçin hakında da "Darbeye teşebbüs" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet, "Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan da ayrıca 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapis cezası talep edilen iddianamede, firari şüpheli Emre Uslu hakkında ayrıca, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" suçundan da 3 yıla kadar hapsi istendi.
Diğer şüphelilere de örgüt üyeliği iddiası
Kapatılan Samanyolu Televizyonu'nun Washington temsilcisi firari şüpheli Şemseddin Efe, kapatılan Today's Zaman gazetesinin eski genel yayın yönetmeni firari şüpheli Bülent Keneş, Profesör Osman Özsoy, kapatılan Zaman gazetesinin İsrail muhabiri firari şüpheli Abdulkerim Balcı, gazetesinin genel yayın yönetmen yardımcısı firari şüpheli Mehmet Kamış ile gazetesinin yöneticilerinden Faruk Kardıç, gazetenin görsel yönetmeni Fevzi Yazıcı, Polis Akademisi'nde öğretim görevlisi olan Şükrü Tuğrul Özşengül, kapatılan Zaman gazetesinin marka müdürü Yakup Şimşek ve gazetenin kültür sanat sayfasında çalışan Ali Çolak hakkında da "Darbeye teşebbüs" suçundan 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Bu şüpheliler için ayrıca "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 7 buçuk yıldan 15'er yıla kadar hapis cezası istendi.
İddianamede, kapatılan Zaman Gazetesinin 10 Ekim 2015'de yayınlanan ve darbe çağrışımında bulunduğu belirtilen rekalm filmini çektiği tespit edilen ajansın sahibi şüpheli Tibet Murat Sanlıman hakkında ise "FETÖ silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme" suçundan 7 buçuk yıldan 15 yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Başsavcı onayladı, mahkemeye gönderildi
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından onaylanan iddianame İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Mahkemenin iddianameyi 15 gün içinde kabul etmesi durumunda şüphelilerin yargılanmasına başlanacak. DHA
Savcı, Altan kardeşler, Nazlı Ilıcak ve Ekrem Dumanlı dahil 16 şüpheli hakkında 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi. Ekrem Dumanlı, Emre Uslu, Tuncay Opçin için "Silahlı terör örgütü yöneticiliği" suçundan ayrıca ceza isterken, Altan kardeşler ile Nazlı Ilıcak hakkında ise, "Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçundan cezalandırılmaları talep edildi.
6'sı tutuklu 10 firari toplam 17 isim var
15 Temmuz darbe girişimi öncesi verdikleri mesajlarda darbe girişimini önceden bildikleri ve darbe çağrışımında bulundukları iddiasıyla tutuklanan yazar Ahmet Altan, kardeşi Mehmet Altan ile gazeteci Nazlı Ilıcak'ın da aralarında bulunduğu 6'sı tutuklu, 1' i serbest bırakılan, 10'u da firari olmak üzere toplam 17 şüpheli hakkındaki soruşturma tamamlandı.
247 sayfalık iddianame
İddianamede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve 65. Hükümet suçtan zarar gördükleri gerekçesiyle davacı olarak yer aldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu Savcısı Can Tuncay tarafından, "FETÖ'nün medyadaki unsurlarının darbe girişimindeki rolü" başlığı altında hazırlanan iddianame 247 sayfadan oluşuyor.
Altan kardeşler ve Ilıcak'ın FETÖ adına suç işledikleri iddia edildi
İddianamede yazar Ahmet Altan, kardeşi Mehmet Altan ile gazeteci Nazlı Ilıcak'ın darbe girişimini öncesinden bildikleri ve darbe girişimine zemin hazırlayan söylem ve propagandalarda bulundukları iddia edildi. Bu üç isim hakkında, darbeye teşebbüs suçunu oluşturan, "Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" ve "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Altan kardeşler ile Ilıcak'ın söz konusu suçu FETÖ terör örgütü adına işledikleri belirtilerek "Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçundan ayrıca 7 buçuk yıldan 15'er yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Dumanlı, Uslu ve Opçin için FETÖ yöneticiliği iddiası...
Firari şüpheliler kapatılan Zaman Gazetesinin eski genel müdürü Ekrem Dumanlı, eski Taraf yazarı Emre Uslu, yazar Tuncay Opçin hakında da "Darbeye teşebbüs" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet, "Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan da ayrıca 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapis cezası talep edilen iddianamede, firari şüpheli Emre Uslu hakkında ayrıca, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" suçundan da 3 yıla kadar hapsi istendi.
Diğer şüphelilere de örgüt üyeliği iddiası
Kapatılan Samanyolu Televizyonu'nun Washington temsilcisi firari şüpheli Şemseddin Efe, kapatılan Today's Zaman gazetesinin eski genel yayın yönetmeni firari şüpheli Bülent Keneş, Profesör Osman Özsoy, kapatılan Zaman gazetesinin İsrail muhabiri firari şüpheli Abdulkerim Balcı, gazetesinin genel yayın yönetmen yardımcısı firari şüpheli Mehmet Kamış ile gazetesinin yöneticilerinden Faruk Kardıç, gazetenin görsel yönetmeni Fevzi Yazıcı, Polis Akademisi'nde öğretim görevlisi olan Şükrü Tuğrul Özşengül, kapatılan Zaman gazetesinin marka müdürü Yakup Şimşek ve gazetenin kültür sanat sayfasında çalışan Ali Çolak hakkında da "Darbeye teşebbüs" suçundan 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Bu şüpheliler için ayrıca "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 7 buçuk yıldan 15'er yıla kadar hapis cezası istendi.
İddianamede, kapatılan Zaman Gazetesinin 10 Ekim 2015'de yayınlanan ve darbe çağrışımında bulunduğu belirtilen rekalm filmini çektiği tespit edilen ajansın sahibi şüpheli Tibet Murat Sanlıman hakkında ise "FETÖ silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme" suçundan 7 buçuk yıldan 15 yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Başsavcı onayladı, mahkemeye gönderildi
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından onaylanan iddianame İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Mahkemenin iddianameyi 15 gün içinde kabul etmesi durumunda şüphelilerin yargılanmasına başlanacak. DHA
1 Nisan 2017 Cumartesi
Gülen'in Türkiye'ye dönüş planı da Akıncı İddianamesi'nde yer aldı
Darbe girişiminin yönetildiği Akıncı Hava Üssü iddianamesinde 15 Temmuz’da yaşananlar anlatılırken, Fetullah Gülen’in Türkiye’ye dönüş planı da yer aldı. Buna göre Gülen 25 Temmuz’da dönecek ve ilk aşamada, Akıncı Üssü’nde inşa edilen bir binada kalacaktı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan 15 Temmuz darbe girişiminin yönetildiği Akıncı Hava Üssü’ne ilişkin iddianamede, Fetullah Gülen’in Türkiye’ye dönüş planı da yer aldı.
Hürriyet'in haberine göre, iddianamenin ekinde yer alan CD’de darbecilerin Akıncı Üssü’nde karargâh olarak kullandığı binaların görüntüleri yer aldı. CD’de “15 Temmuz 2016’da darbecilerin merkez olarak kullandığı Akıncı 4. Ana Jet Üssü’nde, komutanlık binasının yan tarafına yaptırılmaya başlanan ve darbeciler başarılı olsaydı 25 Temmuz 2016’da Türkiye’ye gelecek olan Fetullah Gülen’in kullanacağı değerlendirilen yapının görünümü” denilerek, inşaat alanı görüntüsüne yer verildi. Hürriyet
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan 15 Temmuz darbe girişiminin yönetildiği Akıncı Hava Üssü’ne ilişkin iddianamede, Fetullah Gülen’in Türkiye’ye dönüş planı da yer aldı.
Hürriyet'in haberine göre, iddianamenin ekinde yer alan CD’de darbecilerin Akıncı Üssü’nde karargâh olarak kullandığı binaların görüntüleri yer aldı. CD’de “15 Temmuz 2016’da darbecilerin merkez olarak kullandığı Akıncı 4. Ana Jet Üssü’nde, komutanlık binasının yan tarafına yaptırılmaya başlanan ve darbeciler başarılı olsaydı 25 Temmuz 2016’da Türkiye’ye gelecek olan Fetullah Gülen’in kullanacağı değerlendirilen yapının görünümü” denilerek, inşaat alanı görüntüsüne yer verildi. Hürriyet
8 Mart 2017 Çarşamba
KPSS sorularını çalan FETÖ başarı oranını 6’ya katlamış
2010 KPSS’de FETÖ’nün soru hırsızlığının boyutları, savcılık soruşturmasında ortaya çıktı. 2009’da 50 ve üzeri soru yapan aday sayısı 20 bin 669 iken 2010’da 143 bin 128’e yükselmiş.
Habertürk'ün haberine göre Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın FETÖ’nün 2010 Kamu Personeli Seçme Sınavı ( KPSS) soru hırsızlığına ilişkin soruşturmasında çarpıcı tespitlere ulaşıldı. 10 Temmuz 2010’daki KPSS Eğitim Bilimleri, Genel Yetenek ve Genel Kültür sorularının sınavdan önce FETÖ mensuplarınca elde edilerek dağıtılmasıyla ilgili olarak aynı yıl soruşturma başlatıldı.
Ancak soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Şadan Sakınan’ın döneminde yaklaşık 3.5 yıl dosya işlem görmedi. Savcı Sakınan daha sonra FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edildi. 2014 yılından itibaren dosya yeniden ele alındı. Ankara Cumhuriyet Savcısı Yücel Erkman, soruşturmayı üstlendikten sonra şüpheliler hakkında MASAK raporu aldı, baz bilgilerini dosyaya ekledi ve imhadan kurtulan bazı sınav kitapçıkları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırdı.
Bu araştırmaların sonucunda 23 Mart 2015’te şüphelilere yönelik ilk operasyon gerçekleştirildi. Bugüne kadar yapılan 10 operasyon sonucunda toplam bin kişi hakkında “FETÖ yöneticisi ve üyesi olmak”, “dolandırıcılık” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından dava açıldı. Bunların 348’i tutuklandı. Savcılığın yaklaşık 2 bin şüpheli hakkında daha dava açması bekleniyor.
‘Kılcal damarlara sızın’
Soruşturmalar kapsamında FETÖ elebaşısı Gülen’in 1990’lı yıllardaki sohbetlerinde verdiği “Devletin kılcal damarlarına sızın” talimatı uyarınca örgütün 2010 KPSS ile birlikte Askeri Lise Sınavları, Hâkimlik, Polis Akademisi, Astsubay, Kurmaylık, Komiser Yardımcılığı, Polis Meslek Yüksek Okulu, Üniversite sınavları, 2011-2012-2013 KPDS, 2011-2012-2013 ALES, 2009-2011-2012- 2013 KPSS gibi ÖSYM’nin ve kurumların yaptığı sınavların birçoğunun sorularını sınav öncesi elde ettiği tespit edildi. Soruşturmada çarpıcı başka tespitlere de ulaşıldı.
Buna göre, 2009 KPSS’de genel yetenek alanında 50 ve üzeri doğru yapan sayısı 20 bin 669 iken 2010 KPSS’de bu sayı 143 bin 128’e yükseldi. Soruşturma şüphelilerinden bir örgüt imamının itirafları, FETÖ’nün 2010 KPSS sırasında soru hırsızlığında zirve yaptığını gösterdi. O ifade şöyle: “2010 KPSS sınavlarında yapılan usulsüzlüklerin çıkış noktası mahrem hizmetler olarak adlandırılan askeri ve bürokratik kurumlardan sorumlu abiler ve imamların cemaat kurumları dışında meslek sahibi olmalarının sağlanması ile birlikte askeriyedeki ve bürokrasideki cemaatçilerin eşlerinin meslek sahibi olmasının sağlanması amaçlanmıştır.”
7’si kaymakam eşi
Savcılık, 2010 KPSS’nin Genel Yetenek ve Genel Kültür kısmına ilişkin de ayrı bir soruşturma başlatmıştı. Soruşturma kapsamında şu ana kadar P10 (eğitim bilimleri) ve P3 (genel yetenek genel kültür) sınav türleri dahil yaklaşık 13 bin şüpheliye ulaşıldı. Bunlardan 2 bin 116’sı FETÖ’nün haberleşme programı ByLock kullanıcısı. Bin 600’ünün, örgüt elebaşısı Gülen’in “kurtarma çağrısı” yaptığı dönemde Bank Asya’ya para yatırdığı belirlendi.
P10 türündeki yaklaşık 3 bin şüphelinin 488’i asker ve asker eşi, P3 puan türündeki yaklaşık 10 bin şüphelinin 413’ü asker ve asker eşi, 347’si polis ve polis eşi, 42’si hâkim ve savcı eşi, 7’si kaymakam, 7’si kaymakam eşi. Eşleri KPSS şüphelisi olan askerlerden 7’sinin ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a suikasta giden FETÖ’cü subayların eşleri olduğu kaydedildi.
Darbe direktifinde Ankara Sıkıyönetim Savcısı olarak görevlendirilen FETÖ’cü Mehmet Oğuz Akkuş’un eşinin de KPSS şüphelisi olduğu belirlendi.
Habertürk'ün haberine göre Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın FETÖ’nün 2010 Kamu Personeli Seçme Sınavı ( KPSS) soru hırsızlığına ilişkin soruşturmasında çarpıcı tespitlere ulaşıldı. 10 Temmuz 2010’daki KPSS Eğitim Bilimleri, Genel Yetenek ve Genel Kültür sorularının sınavdan önce FETÖ mensuplarınca elde edilerek dağıtılmasıyla ilgili olarak aynı yıl soruşturma başlatıldı.
Ancak soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Şadan Sakınan’ın döneminde yaklaşık 3.5 yıl dosya işlem görmedi. Savcı Sakınan daha sonra FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edildi. 2014 yılından itibaren dosya yeniden ele alındı. Ankara Cumhuriyet Savcısı Yücel Erkman, soruşturmayı üstlendikten sonra şüpheliler hakkında MASAK raporu aldı, baz bilgilerini dosyaya ekledi ve imhadan kurtulan bazı sınav kitapçıkları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırdı.
Bu araştırmaların sonucunda 23 Mart 2015’te şüphelilere yönelik ilk operasyon gerçekleştirildi. Bugüne kadar yapılan 10 operasyon sonucunda toplam bin kişi hakkında “FETÖ yöneticisi ve üyesi olmak”, “dolandırıcılık” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından dava açıldı. Bunların 348’i tutuklandı. Savcılığın yaklaşık 2 bin şüpheli hakkında daha dava açması bekleniyor.
‘Kılcal damarlara sızın’
Soruşturmalar kapsamında FETÖ elebaşısı Gülen’in 1990’lı yıllardaki sohbetlerinde verdiği “Devletin kılcal damarlarına sızın” talimatı uyarınca örgütün 2010 KPSS ile birlikte Askeri Lise Sınavları, Hâkimlik, Polis Akademisi, Astsubay, Kurmaylık, Komiser Yardımcılığı, Polis Meslek Yüksek Okulu, Üniversite sınavları, 2011-2012-2013 KPDS, 2011-2012-2013 ALES, 2009-2011-2012- 2013 KPSS gibi ÖSYM’nin ve kurumların yaptığı sınavların birçoğunun sorularını sınav öncesi elde ettiği tespit edildi. Soruşturmada çarpıcı başka tespitlere de ulaşıldı.
Buna göre, 2009 KPSS’de genel yetenek alanında 50 ve üzeri doğru yapan sayısı 20 bin 669 iken 2010 KPSS’de bu sayı 143 bin 128’e yükseldi. Soruşturma şüphelilerinden bir örgüt imamının itirafları, FETÖ’nün 2010 KPSS sırasında soru hırsızlığında zirve yaptığını gösterdi. O ifade şöyle: “2010 KPSS sınavlarında yapılan usulsüzlüklerin çıkış noktası mahrem hizmetler olarak adlandırılan askeri ve bürokratik kurumlardan sorumlu abiler ve imamların cemaat kurumları dışında meslek sahibi olmalarının sağlanması ile birlikte askeriyedeki ve bürokrasideki cemaatçilerin eşlerinin meslek sahibi olmasının sağlanması amaçlanmıştır.”
7’si kaymakam eşi
Savcılık, 2010 KPSS’nin Genel Yetenek ve Genel Kültür kısmına ilişkin de ayrı bir soruşturma başlatmıştı. Soruşturma kapsamında şu ana kadar P10 (eğitim bilimleri) ve P3 (genel yetenek genel kültür) sınav türleri dahil yaklaşık 13 bin şüpheliye ulaşıldı. Bunlardan 2 bin 116’sı FETÖ’nün haberleşme programı ByLock kullanıcısı. Bin 600’ünün, örgüt elebaşısı Gülen’in “kurtarma çağrısı” yaptığı dönemde Bank Asya’ya para yatırdığı belirlendi.
P10 türündeki yaklaşık 3 bin şüphelinin 488’i asker ve asker eşi, P3 puan türündeki yaklaşık 10 bin şüphelinin 413’ü asker ve asker eşi, 347’si polis ve polis eşi, 42’si hâkim ve savcı eşi, 7’si kaymakam, 7’si kaymakam eşi. Eşleri KPSS şüphelisi olan askerlerden 7’sinin ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a suikasta giden FETÖ’cü subayların eşleri olduğu kaydedildi.
Darbe direktifinde Ankara Sıkıyönetim Savcısı olarak görevlendirilen FETÖ’cü Mehmet Oğuz Akkuş’un eşinin de KPSS şüphelisi olduğu belirlendi.
1 Mart 2017 Çarşamba
Gülen, cemaatini kıyamet günü Sırat'tan geçirecekmiş
Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’nın, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği ‘FETÖ’ raporunda “Gülen’in olağanüstü bir kişiliğe sahip olduğu, kıyamet günü Sırat Köprüsü’nün başında durarak cemaatini cennete götürebilmek gibi yetkiye sahip olduğu fikri empoze edilmiştir” denildi.
Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen raporda çarpıcı ifadeler yer alıyor. Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre hazırlanan raporda Gülen'in algıların yerleştirilmesi için bir takım metafizik olaylar, büyü, cin, akıl ötesi kurgular ile rüyaların kullanıldığı yer alıyor. Terörle Mücadele Daire Başkanlığı'nın başsavcılığa gönderdiği 280 sayfalık rapor özetle şöyle:
FETÖ, kanunlar ve hukukun boşluklarından istifade ile kavramları istismar ederek, ‘hakların kötüye kullanılması’ metoduyla felç etme ve iktidarı elde etme stratejisi izlemektedir. Örgüt, ‘kuvvet dengesini’ yeterli gördüğü an ülkeye ve ülkenin tüm anayasal kurumlarına el koymayı planlamıştır. Devlete değil örgüte çalışan polis, asker, yargı, mülkiyedeki bağlıları ve sahip olduğu medyayla geniş çaplı bir algı yönetimine başvurarak, kamuoyunu görüşleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışmıştır.
'Seçilmiş ve olağanüstü kişilik'
Gülen, ‘kutsal misyonun lideri olarak’, kendisinin ve örgüt mensuplarının yeryüzü hakimiyetinin er geç elde edileceğini belirtmektedir. Böylesine iddialı hedeflerin, sıradan insanlarca başarılabileceği düşünülmediğinden, öncelikle Gülen’in seçilmiş ve olağanüstü bir kişiliğe sahip olduğu, kıyamet günü Sırat Köprüsü’nün başında durarak cemaatini cennete götürebilmek gibi İslam Peygamberi’nde bile olmayan bir yetkiye sahip olduğu fikirleri empoze edilmiştir. Gülen’in herkes tarafından anlaşılmadığı iddia edilen, sözde ilahi bir kaynaktan bilgi aldığı varsayılan ezoterik bir kişiliğe büründürülmesi sağlanmıştır.
Çok güçlü bir hiyerarşik yapılanma altında en tepedeki elit bir zümrenin istediği doğrultuda yönetilen örgütün, sözde kutsal görevini başarabilmesi için mensuplarına daima takiye-tedbir-gizlilik içerisinde hareket etmeleri gerektiği empoze edilmiştir.
Örgüt mensupları, 17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimlerinin veya pek çok vatandaşımız açısından hak ihlaline yol açan yasadışı faaliyetin hukuksuzluk olduğuna inanmamaktadır. Aksine bunların kutsal misyonu gerçekleştirmek için gerekli, meşru ve kendilerine ilahi olarak verilmiş bir ‘Haksızlık yapma ve zulmetme ayrıcalığı’ olduğunu düşünmektedir. ‘Başyüceler’ adlı oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle egemenlik hakkını kullanmayı düşünmektedir.
'Fethullahçı diktatörlük'
Radikal örgütlere katılan elemanların örgütün gizli hedeflerini içselleştirip şiddete başvurması zamana yayılan bir süreçtir. Son aşama ise örgütün dini ideolojisine hizmet etme, gerektiğinde canını vermeyi göze alma ve suç işleyerek kanunları ihlal etmeyi meşru sayma sürecidir. Tipik bir aldatıcı, radikal kitle hareketi karakterini yansıtan bu bakış açısı, gelecekte olması hayal edilen Fetullahçı diktatörlüğün kurulmasına dek sürecektir.
Örgütün fişleme faaliyetleriyle kişiler hakkında bilgi arşivi oluşturduğu anlaşılmaktadır. İnsanların FETÖ mensubu olması, madalyonun bir yüzü ise ikinci yüzü FETÖ mensubu olanların FETÖ mensubu olarak kalmasıdır. Gülen tarafından kazanılan kişilerin ölene dek örgüt içinde kalması ve hizmet etmesi için bireysel düzeyde tez geliştirildiği tespit edilmiştir. Kodlar örgütün özel iletişim dilinde, ‘hizmet’ olarak adlandırılan yasadışı ‘FETÖ örgütüne giren kişilerin ölene dek örgütte kalması anlamına gelmektedir.
Büyü, cin ve akıl ötesi kurgular
Devlet içine yerleştirdikleri kadrolarla isimsiz ihbar mektubu ve medyadaki uzantılarıyla oluşturdukları algıları, emellerine ulaşmaya engel gördükleri kamu personelini tasfiye etmek için kullanmışlar ve devleti işgal etmek projesini hayata geçirmişlerdir. Bu proje, Gülen’in tabiriyle teknik nakavt olarak adlandırılmaktadır. Algıların yerleştirilmesi için bir takım metafizik olaylar, büyü, cin, akıl ötesi kurgular ile rüyalar kullanılmıştır. Bir ehli hizmetin’ kamil insan olması için beyin yıkama ve mankurtlaştırılma süreçlerini tamamlaması, FETÖ’nün ideolojisini benimsemesi üstlerine itaat etmesi ve her görevi harfiyen yerine getirmesi gerekmektedir.
Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen raporda çarpıcı ifadeler yer alıyor. Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre hazırlanan raporda Gülen'in algıların yerleştirilmesi için bir takım metafizik olaylar, büyü, cin, akıl ötesi kurgular ile rüyaların kullanıldığı yer alıyor. Terörle Mücadele Daire Başkanlığı'nın başsavcılığa gönderdiği 280 sayfalık rapor özetle şöyle:
FETÖ, kanunlar ve hukukun boşluklarından istifade ile kavramları istismar ederek, ‘hakların kötüye kullanılması’ metoduyla felç etme ve iktidarı elde etme stratejisi izlemektedir. Örgüt, ‘kuvvet dengesini’ yeterli gördüğü an ülkeye ve ülkenin tüm anayasal kurumlarına el koymayı planlamıştır. Devlete değil örgüte çalışan polis, asker, yargı, mülkiyedeki bağlıları ve sahip olduğu medyayla geniş çaplı bir algı yönetimine başvurarak, kamuoyunu görüşleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışmıştır.
'Seçilmiş ve olağanüstü kişilik'
Gülen, ‘kutsal misyonun lideri olarak’, kendisinin ve örgüt mensuplarının yeryüzü hakimiyetinin er geç elde edileceğini belirtmektedir. Böylesine iddialı hedeflerin, sıradan insanlarca başarılabileceği düşünülmediğinden, öncelikle Gülen’in seçilmiş ve olağanüstü bir kişiliğe sahip olduğu, kıyamet günü Sırat Köprüsü’nün başında durarak cemaatini cennete götürebilmek gibi İslam Peygamberi’nde bile olmayan bir yetkiye sahip olduğu fikirleri empoze edilmiştir. Gülen’in herkes tarafından anlaşılmadığı iddia edilen, sözde ilahi bir kaynaktan bilgi aldığı varsayılan ezoterik bir kişiliğe büründürülmesi sağlanmıştır.
Çok güçlü bir hiyerarşik yapılanma altında en tepedeki elit bir zümrenin istediği doğrultuda yönetilen örgütün, sözde kutsal görevini başarabilmesi için mensuplarına daima takiye-tedbir-gizlilik içerisinde hareket etmeleri gerektiği empoze edilmiştir.
Örgüt mensupları, 17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimlerinin veya pek çok vatandaşımız açısından hak ihlaline yol açan yasadışı faaliyetin hukuksuzluk olduğuna inanmamaktadır. Aksine bunların kutsal misyonu gerçekleştirmek için gerekli, meşru ve kendilerine ilahi olarak verilmiş bir ‘Haksızlık yapma ve zulmetme ayrıcalığı’ olduğunu düşünmektedir. ‘Başyüceler’ adlı oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle egemenlik hakkını kullanmayı düşünmektedir.
'Fethullahçı diktatörlük'
Radikal örgütlere katılan elemanların örgütün gizli hedeflerini içselleştirip şiddete başvurması zamana yayılan bir süreçtir. Son aşama ise örgütün dini ideolojisine hizmet etme, gerektiğinde canını vermeyi göze alma ve suç işleyerek kanunları ihlal etmeyi meşru sayma sürecidir. Tipik bir aldatıcı, radikal kitle hareketi karakterini yansıtan bu bakış açısı, gelecekte olması hayal edilen Fetullahçı diktatörlüğün kurulmasına dek sürecektir.
Örgütün fişleme faaliyetleriyle kişiler hakkında bilgi arşivi oluşturduğu anlaşılmaktadır. İnsanların FETÖ mensubu olması, madalyonun bir yüzü ise ikinci yüzü FETÖ mensubu olanların FETÖ mensubu olarak kalmasıdır. Gülen tarafından kazanılan kişilerin ölene dek örgüt içinde kalması ve hizmet etmesi için bireysel düzeyde tez geliştirildiği tespit edilmiştir. Kodlar örgütün özel iletişim dilinde, ‘hizmet’ olarak adlandırılan yasadışı ‘FETÖ örgütüne giren kişilerin ölene dek örgütte kalması anlamına gelmektedir.
Büyü, cin ve akıl ötesi kurgular
Devlet içine yerleştirdikleri kadrolarla isimsiz ihbar mektubu ve medyadaki uzantılarıyla oluşturdukları algıları, emellerine ulaşmaya engel gördükleri kamu personelini tasfiye etmek için kullanmışlar ve devleti işgal etmek projesini hayata geçirmişlerdir. Bu proje, Gülen’in tabiriyle teknik nakavt olarak adlandırılmaktadır. Algıların yerleştirilmesi için bir takım metafizik olaylar, büyü, cin, akıl ötesi kurgular ile rüyalar kullanılmıştır. Bir ehli hizmetin’ kamil insan olması için beyin yıkama ve mankurtlaştırılma süreçlerini tamamlaması, FETÖ’nün ideolojisini benimsemesi üstlerine itaat etmesi ve her görevi harfiyen yerine getirmesi gerekmektedir.
26 Şubat 2017 Pazar
ABD sordu, Türkiye Gülen'in adresini verdi!
ABD, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in Kanada’ya kaçabileceği iddialarıyla ilgili bilgileri istedi. Adalet Bakanlığı da, FETÖ’nün Kanada’da aldığı çiftliğin adresini, kimler tarafından ve ne zaman alındığına ilişkin bilgileri ABD’ye gönderdi.
Yenişafak'ın haberine göre 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ABD'den kaçacağı belirtilen Gülen'in bu arayışı, Trump'un başkan seçilmesiyle daha da hızlandı. Geçtiğimiz haftalarda da Trump heyetinin, Gülen'in iadesine sıcak baktıklarını açıklamasını ve ABD'nin iade etme ihtimalini göz önünde bulunduran FETÖ'cüler harekete geçerek Gülen için Kanada'dan çiftlik satın aldı.
ABD bilgi istedi
Türkiye ile Kanada arasında suçluların iadesine ilişkin anlaşma bulunmuyor. Bu nedenle Pensilvanya'da yaşayan Gülen, Kanada'ya geçerse kendini emniyete almış olacak. Trump yönetimindeki ABD ise geçtiğimiz haftalarda Gülen'in “güvenilir liman" olarak gördüğü Kanada'ya kaçma iddialarına ilişkin bilgi talep etti.
Adalet Bakanlığı da Gülen'in Kanada'ya kaçabileceğine ilişkin bilgileri geçtiğimiz cuma günü ABD'ye gönderdi. Gönderilen belgelerde, FETÖ tarafından Kanada'da satın alınan çiftliğin adresi, kimler tarafından ve ne zaman satın alındığına ilişkin bilgilerin yer aldığı belirtildi. Çiftliği alan kişilerin Türk vatandaşı olduğu bilgisi verilirken, satın alanın kimliği ise gizli tutuluyor.
Geçici tutuklanması istenmişti
Türkiye, suçluların iadesi anlaşması uyarınca ABD'den Gülen'in geçici olarak tutuklanmasını talep etmişti. Talebin gerekçesinde ise Gülen'in ABD'de örgüt faaliyetinde bulunan teröristlerle birlikte FETÖ'yü sevk ve idare etmeye devam ettiği vurgulanmıştı. 10 Eylül 2016'da ABD'ye ulaşan bu talebe ilişkin şu ana kadar hiçbir işlem gerçekleştirilmedi.
Yenişafak'ın haberine göre 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ABD'den kaçacağı belirtilen Gülen'in bu arayışı, Trump'un başkan seçilmesiyle daha da hızlandı. Geçtiğimiz haftalarda da Trump heyetinin, Gülen'in iadesine sıcak baktıklarını açıklamasını ve ABD'nin iade etme ihtimalini göz önünde bulunduran FETÖ'cüler harekete geçerek Gülen için Kanada'dan çiftlik satın aldı.
ABD bilgi istedi
Türkiye ile Kanada arasında suçluların iadesine ilişkin anlaşma bulunmuyor. Bu nedenle Pensilvanya'da yaşayan Gülen, Kanada'ya geçerse kendini emniyete almış olacak. Trump yönetimindeki ABD ise geçtiğimiz haftalarda Gülen'in “güvenilir liman" olarak gördüğü Kanada'ya kaçma iddialarına ilişkin bilgi talep etti.
Adalet Bakanlığı da Gülen'in Kanada'ya kaçabileceğine ilişkin bilgileri geçtiğimiz cuma günü ABD'ye gönderdi. Gönderilen belgelerde, FETÖ tarafından Kanada'da satın alınan çiftliğin adresi, kimler tarafından ve ne zaman satın alındığına ilişkin bilgilerin yer aldığı belirtildi. Çiftliği alan kişilerin Türk vatandaşı olduğu bilgisi verilirken, satın alanın kimliği ise gizli tutuluyor.
Geçici tutuklanması istenmişti
Türkiye, suçluların iadesi anlaşması uyarınca ABD'den Gülen'in geçici olarak tutuklanmasını talep etmişti. Talebin gerekçesinde ise Gülen'in ABD'de örgüt faaliyetinde bulunan teröristlerle birlikte FETÖ'yü sevk ve idare etmeye devam ettiği vurgulanmıştı. 10 Eylül 2016'da ABD'ye ulaşan bu talebe ilişkin şu ana kadar hiçbir işlem gerçekleştirilmedi.
FETÖ'den çocuklara kağıt havlu testi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Lojistik Destek Merkezi’nin 15 Temmuz darbe teşebbüsünde işgal edilmesine ilişkin iddianamede örgüte ilişkin ilginç yer aldı.
İddianamede, askeri lise ve polis kolejine öğrenci yetiştirilirken sağlık nedeniyle bir eleme olması durumunda verilen emeğin boşa gideceği düşüncesiyle öğrencilerin kendilerine hissettirilmeden, düz taban ya da renk körü olup olmadıklarının tespiti için sağlık testlerine tabi tutulduğu ifade edildi. Hürriyet'ten Ayşegül Usta'nın haberine göre, iddianamede şunlara yer verildi:
Örgüt içi evlilik şartı
“Örgütü yönetenler mutlaka örgüt içi evlilik yapmalıdır ve dışarıdan evlilikler kabul edilmemektedir. Hiç kimsenin kendi inisiyatifini kullanarak boşanmasına izin verilmemiştir. Örgüt mensuplarının evlenmelerine de boşanmalarına da yine örgütün üst yöneticileri karar vermektedir. Eğer örgüt mensubunun boşanmasına karar verilmişse tekrar evlenmeleri yine örgüt kontrolünde olmaktadır. Boşanan erkek ya da kadın yine örgüt içerisinden biriyle evlendirilmektedir. Çocuğu olmayan örgüt mensupları, Fetullah Gülen’i görmek için ABD’ye gidip Pensilvanya’da Fetullah Gülen’den aldıkları ‘okunmuş hurma’yı yiyerek çocuk beklemektedir.
Kağıt havlu testi
Örgütün yetiştirdiği zeki öğrenciler askeri lise veya polis kolejine yönlendirilmektedir. Askeri lise ve polis kolejine öğrenci yetiştirilirken sağlık nedeniyle bir eleme olması durumunda verilen emeğin boşa gideceği düşüncesiyle öğrencilerin sağlık yüzünden herhangi bir engeli olup olmadığı test edilmektedir.
Öğrenciler hissettirilmeden bazı sağlık testlerine tabi tutulmuş, örneğin oyun gibi gösterilerek renk körü olup olmadıkları renkli noktalar bulunan rakamlardan oluşan kitaba baktırılmıştır. Abdest alan öğrencinin üzerine basması için yere kağıt havlu konulup bu yolla öğrencinin düztaban olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Özellikle halı saha maçlarından sonra çocuklara soğuk bir şey içirilip hasta edilerek örgüte ait bir hastanede muayene yaptırılmaktadır.
Harp Akademileri ile polis akademisinden mezun olan örgüt mensubu teğmen ve komiserlere ilk zamanlarda ev ortamlarında, daha sonrasında ise Ankara, İstanbul ve İzmir’de örgüte ait okulların beşinci katında ‘yıldız takma’ töreni düzenlenmektedir. Bu törenlerin 5’inci katta yapılmasının sebebi Gülen’in gittiği örgüte ait müesseselerin hepsinde 5’inci katta kendisine ayrılan odada kalmasından dolayıdır. Bu tören tamamen Gülen’e özel bir tören olup Türkiye’de iken törenlere bizzat kendisi katılmıştır.”
İddianamede, askeri lise ve polis kolejine öğrenci yetiştirilirken sağlık nedeniyle bir eleme olması durumunda verilen emeğin boşa gideceği düşüncesiyle öğrencilerin kendilerine hissettirilmeden, düz taban ya da renk körü olup olmadıklarının tespiti için sağlık testlerine tabi tutulduğu ifade edildi. Hürriyet'ten Ayşegül Usta'nın haberine göre, iddianamede şunlara yer verildi:
Örgüt içi evlilik şartı
“Örgütü yönetenler mutlaka örgüt içi evlilik yapmalıdır ve dışarıdan evlilikler kabul edilmemektedir. Hiç kimsenin kendi inisiyatifini kullanarak boşanmasına izin verilmemiştir. Örgüt mensuplarının evlenmelerine de boşanmalarına da yine örgütün üst yöneticileri karar vermektedir. Eğer örgüt mensubunun boşanmasına karar verilmişse tekrar evlenmeleri yine örgüt kontrolünde olmaktadır. Boşanan erkek ya da kadın yine örgüt içerisinden biriyle evlendirilmektedir. Çocuğu olmayan örgüt mensupları, Fetullah Gülen’i görmek için ABD’ye gidip Pensilvanya’da Fetullah Gülen’den aldıkları ‘okunmuş hurma’yı yiyerek çocuk beklemektedir.
Kağıt havlu testi
Örgütün yetiştirdiği zeki öğrenciler askeri lise veya polis kolejine yönlendirilmektedir. Askeri lise ve polis kolejine öğrenci yetiştirilirken sağlık nedeniyle bir eleme olması durumunda verilen emeğin boşa gideceği düşüncesiyle öğrencilerin sağlık yüzünden herhangi bir engeli olup olmadığı test edilmektedir.
Öğrenciler hissettirilmeden bazı sağlık testlerine tabi tutulmuş, örneğin oyun gibi gösterilerek renk körü olup olmadıkları renkli noktalar bulunan rakamlardan oluşan kitaba baktırılmıştır. Abdest alan öğrencinin üzerine basması için yere kağıt havlu konulup bu yolla öğrencinin düztaban olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Özellikle halı saha maçlarından sonra çocuklara soğuk bir şey içirilip hasta edilerek örgüte ait bir hastanede muayene yaptırılmaktadır.
Harp Akademileri ile polis akademisinden mezun olan örgüt mensubu teğmen ve komiserlere ilk zamanlarda ev ortamlarında, daha sonrasında ise Ankara, İstanbul ve İzmir’de örgüte ait okulların beşinci katında ‘yıldız takma’ töreni düzenlenmektedir. Bu törenlerin 5’inci katta yapılmasının sebebi Gülen’in gittiği örgüte ait müesseselerin hepsinde 5’inci katta kendisine ayrılan odada kalmasından dolayıdır. Bu tören tamamen Gülen’e özel bir tören olup Türkiye’de iken törenlere bizzat kendisi katılmıştır.”
Etiketler:
cemaat,
darbe,
fethullah gülen,
istanbul
23 Şubat 2017 Perşembe
Kod adı ortaya çıktı
FETÖ iddianamesinde dikkat çeken detay... İddianamede örgüt üyelerinin etraftan anlaşılmasın diye Gülen’den “Kaptan” kod adıyla bahsettiği belirtildi. Gülen’in Hava Harp Okulu öğrencilerine yaptığı bir toplantıda, “En az 20-30 sene sonra harekete geçtiğimizde kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten” dediği de iddianamede yer aldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin 'ana darbe soruşturması' önceki gün tamamlandı.
Başsavcılık onayının ardından mahkemeye gönderilen iddianamede FETÖ/PDY ve örgüt lideri Fetullah Gülen’e ilişkin çok çarpıcı bilgilere yer verildi.
İddianamede yer verilen bir ifadeye göre FETÖ/PDY terör örgütü lideri Fetullah Gülen’nden “Kaptan” kod adıyla bahsedildiği ortaya çıktı. FETÖ örgütünün Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapılanmasına geçmişte mensup olduğu belirtilen emekli Yarbay Gürol Doğan savcılığa verdiği ifadede, Hava Harp Okulu’nda Fetullah Gülen’den bahsedilirken etraftan anlaşılmaması için ‘Kaptan’ kod isminin kullanıldığını belirtti.
'HAREKETE GEÇTİĞİMİZDE KİMSENİN YAPACAK BİR ŞEYİ OLMAYACAK'
Bir gün Fetullah Gülen’in İstanbul’a gelerek Hava Harp Okulu 3. veya 4. Sınıf öğrencilerine konuşma yaptığını anlatan Doğan bu konuşmada Gülen’in, “Bizim işimiz çok uzun soluklu bir iş, acele etmeyin ve kendinizi belli etmeyin. Askeriyede maarifte, emniyette, yargıda ve bunların en etkin yerlerinde yerimizi alacağız. En az 20-30 sene sonra harekete geçtiğimizde kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten” dediğini söyledi.
O GENERAL DE TOPLANTIDA
Doğan, bu toplantıya katılanlar arasında 15 Temmuz gecesi darbeciler tarafından rehin alınan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın, “Beni Fetullah Gülen ile görüştürmek istedi” dediği Akıncı Üssü Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim’in de olduğunu ifadesinde söyledi.
2006 yılında Albay Selçuk Başyiğit ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın bahçesinde konuştuğunu anlatan Doğan, bu konuşma sırasında Başyiğit’in kendisine, “Cemaat olarak Silahlı Kuvvetlerde Tümgeneral seviyesine gelindi. Kaptan emir verdiğinde aynı anda havaya kalkacak birçok F16’mız var” dediğini iddia etti. (Damla Güler / Hürriyet)
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin 'ana darbe soruşturması' önceki gün tamamlandı.
Başsavcılık onayının ardından mahkemeye gönderilen iddianamede FETÖ/PDY ve örgüt lideri Fetullah Gülen’e ilişkin çok çarpıcı bilgilere yer verildi.
İddianamede yer verilen bir ifadeye göre FETÖ/PDY terör örgütü lideri Fetullah Gülen’nden “Kaptan” kod adıyla bahsedildiği ortaya çıktı. FETÖ örgütünün Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapılanmasına geçmişte mensup olduğu belirtilen emekli Yarbay Gürol Doğan savcılığa verdiği ifadede, Hava Harp Okulu’nda Fetullah Gülen’den bahsedilirken etraftan anlaşılmaması için ‘Kaptan’ kod isminin kullanıldığını belirtti.
'HAREKETE GEÇTİĞİMİZDE KİMSENİN YAPACAK BİR ŞEYİ OLMAYACAK'
Bir gün Fetullah Gülen’in İstanbul’a gelerek Hava Harp Okulu 3. veya 4. Sınıf öğrencilerine konuşma yaptığını anlatan Doğan bu konuşmada Gülen’in, “Bizim işimiz çok uzun soluklu bir iş, acele etmeyin ve kendinizi belli etmeyin. Askeriyede maarifte, emniyette, yargıda ve bunların en etkin yerlerinde yerimizi alacağız. En az 20-30 sene sonra harekete geçtiğimizde kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten” dediğini söyledi.
O GENERAL DE TOPLANTIDA
Doğan, bu toplantıya katılanlar arasında 15 Temmuz gecesi darbeciler tarafından rehin alınan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın, “Beni Fetullah Gülen ile görüştürmek istedi” dediği Akıncı Üssü Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim’in de olduğunu ifadesinde söyledi.
2006 yılında Albay Selçuk Başyiğit ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın bahçesinde konuştuğunu anlatan Doğan, bu konuşma sırasında Başyiğit’in kendisine, “Cemaat olarak Silahlı Kuvvetlerde Tümgeneral seviyesine gelindi. Kaptan emir verdiğinde aynı anda havaya kalkacak birçok F16’mız var” dediğini iddia etti. (Damla Güler / Hürriyet)
20 Şubat 2017 Pazartesi
Gülen'in eski avukatından 'İmamın Ordusu' itirafı
FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in 21 yıllık avukatı Orhan Erdemli, tutuklu gazeteci Ahmet Şık'ın 'İmamın Ordusu' isimli bir kitap yazdığından FETÖ'nün önceden haberdar olduğunu, dönemin özel yetkili savcısı Zekeriya Öz'ün talimatıyla da kitap taslağının polis zoruyla toplatıldığını itiraf etti.
Hürriyet'ten Toygun Atilla'nın haberine göre, avukat Erdemli, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiği 29 sayfalık dilekçede FETÖ üyesi olmadığını belirterek, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Gülen yapılanmasının gerçek yüzünün ortaya çıktığını savundu.
Erdemli, 21 yıllık süreçte şahit olduğu olayları da özetle şöyle sıraladı:
'Muhabirler bizi kınıyordu'
23 Mart 2011'de Ahmet Şık'ın 'İmamın Ordusu' isimli kitap çalışmasına henüz baskıya girmeden bilgisayarlar üzerinden el konuldu. Bu olaydan kısa bir süre önce Gülen'in fikriyatı konusunda danışmanlık hizmeti veren Mustafa Özcan (FETÖ'nün 2. adamı) bize, Ahmet Şık'ın Fetullah Gülen ile ilgili kitap çalışması yaptığını, bu kitabın baskısının ve dağıtımının önlemesi için başvurulabilecek hukuki yolları sordu. Biz de mevzuatta yer alan hükümlerden bahsederek, basılmayan bir kitap hakkında müracaat yolu bulunmadığını anlattık. O gün Mustafa Özcan, 'avukatların abisi' diye bahsettiği ve 'Kemal Bey' dediği kişinin de birazdan geleceğini ona da bu bilgileri aktarmamızın iyi olacağını söyledi. Kemal Bey denilen kişi gelmedi. Birkaç gün sonra savcı Zekeriya Öz tarafından kitap taslağı toplatıldı.
Biz şike dosyası denilen davada Sivasspor Başkanı Mecnun Otyakmaz'ın avukatlığını üstlenmiştik. Biz vekil olarak televizyon ve gazeteye gittikçe orada görüştüğümüz muhabirler bizi Mecnun Otyakmaz'ın avukatlığını aldığımız için kınıyorlardı. Şike davasının ilk duruşması Silivri'de yapıldı. Orada Zaman gazetesinden 4 bay, 1 bayan (Büşra Erdal) bir de Cihan Haber Ajansı'ndan Nuri İmre vardı. Bu kişiler bana, 'Bu davada sizin ne işiniz var. Mecnun davanın kilit adamı. Bu adamın vekaletini bırakın' şeklinde sözler söyledi. Biz, 'Maçı kasetten izledik, dosyayı okuduk, Sivasspor-Fenerbahçe maçında şike yok' deyince 'Emniyet'ten daha mı iyi biliyorsunuz, adamlar 1 yıl çalışmışlar, onlar bilmiyor da 2 günde siz mi gerçeği keşfetiniz' şeklinde sözlerle tepki veriyorlardı. Bu kişiler arkamdan 'Orhan Erdemli Ergenekoncu olmuş' diye bir söz söylemiş. Bunu Büşra Erdal anlatmıştı.
EGM İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'in avukatı olarak medyada tanınan Avukat Nurullah Albayrak'ın da aynı dönem ABD'ye giderek Gülen'in avukatlığını aldığını duyduk. 2013'te strateji değişikliklerine gittiklerini medyadan takip ettim. Militanlık yapacak avukatlarla çalışmak istedikleri çok açıktı. Birkaç ay içinde 600 dava açarak medya mensuplarıyla savaşa giriştiler.
Hürriyet'ten Toygun Atilla'nın haberine göre, avukat Erdemli, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiği 29 sayfalık dilekçede FETÖ üyesi olmadığını belirterek, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Gülen yapılanmasının gerçek yüzünün ortaya çıktığını savundu.
Erdemli, 21 yıllık süreçte şahit olduğu olayları da özetle şöyle sıraladı:
'Muhabirler bizi kınıyordu'
23 Mart 2011'de Ahmet Şık'ın 'İmamın Ordusu' isimli kitap çalışmasına henüz baskıya girmeden bilgisayarlar üzerinden el konuldu. Bu olaydan kısa bir süre önce Gülen'in fikriyatı konusunda danışmanlık hizmeti veren Mustafa Özcan (FETÖ'nün 2. adamı) bize, Ahmet Şık'ın Fetullah Gülen ile ilgili kitap çalışması yaptığını, bu kitabın baskısının ve dağıtımının önlemesi için başvurulabilecek hukuki yolları sordu. Biz de mevzuatta yer alan hükümlerden bahsederek, basılmayan bir kitap hakkında müracaat yolu bulunmadığını anlattık. O gün Mustafa Özcan, 'avukatların abisi' diye bahsettiği ve 'Kemal Bey' dediği kişinin de birazdan geleceğini ona da bu bilgileri aktarmamızın iyi olacağını söyledi. Kemal Bey denilen kişi gelmedi. Birkaç gün sonra savcı Zekeriya Öz tarafından kitap taslağı toplatıldı.
Biz şike dosyası denilen davada Sivasspor Başkanı Mecnun Otyakmaz'ın avukatlığını üstlenmiştik. Biz vekil olarak televizyon ve gazeteye gittikçe orada görüştüğümüz muhabirler bizi Mecnun Otyakmaz'ın avukatlığını aldığımız için kınıyorlardı. Şike davasının ilk duruşması Silivri'de yapıldı. Orada Zaman gazetesinden 4 bay, 1 bayan (Büşra Erdal) bir de Cihan Haber Ajansı'ndan Nuri İmre vardı. Bu kişiler bana, 'Bu davada sizin ne işiniz var. Mecnun davanın kilit adamı. Bu adamın vekaletini bırakın' şeklinde sözler söyledi. Biz, 'Maçı kasetten izledik, dosyayı okuduk, Sivasspor-Fenerbahçe maçında şike yok' deyince 'Emniyet'ten daha mı iyi biliyorsunuz, adamlar 1 yıl çalışmışlar, onlar bilmiyor da 2 günde siz mi gerçeği keşfetiniz' şeklinde sözlerle tepki veriyorlardı. Bu kişiler arkamdan 'Orhan Erdemli Ergenekoncu olmuş' diye bir söz söylemiş. Bunu Büşra Erdal anlatmıştı.
EGM İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'in avukatı olarak medyada tanınan Avukat Nurullah Albayrak'ın da aynı dönem ABD'ye giderek Gülen'in avukatlığını aldığını duyduk. 2013'te strateji değişikliklerine gittiklerini medyadan takip ettim. Militanlık yapacak avukatlarla çalışmak istedikleri çok açıktı. Birkaç ay içinde 600 dava açarak medya mensuplarıyla savaşa giriştiler.
Etiketler:
cemaat,
darbe,
fethullah gülen,
haber
17 Şubat 2017 Cuma
Hüseyin Gülerce FETÖ'yü anlattı
Darbe girişiminden önce açılan ve terör örgütü elebaşı Gülen'in de arasında yer aldığı 73 sanığın yargılandığı FETÖ/PDY çatı davasında, gazeteci Hüseyin Gülerce tanık olarak dinlenildi. FETÖ ile ilgili çarpıcı bilgiler veren Gülerce 'Gülen'i anlamak, bir şemaya oturtmak ancak onu konuşturmakla mümkün. Çünkü bu insanlar konuşmazlar. İtirafçıyım deseler bile ben itiraf edeceklerine inanmıyorum." dedi. Gülerce, FETÖ içinde molla ekibinin çok önemli olduğunu ve henüz o ekipten kimsenin yakalanmadığını söyledi. Fethullah Gülen'le olan ilişkisini de anlatan Gülerce, Gülen'in kendisi için 'işte aradığımız yüz' dediğini aktardı.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen FETÖ/PDY çatı davasının 14'üncü duruşmasına tutuklu sanıklar Hidayet Karaca, Dilaver Azim, Kazım Avcı, Alaeddin Kaya, Ali Çelik, Abdülkadir Aksoy ve İlhan İşbilen ile bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Duruşmada tanık olarak dinlenen Gülerce, 1968 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesine girdiğini, yatılı olarak Çapa'ya devam ettiklerini, o dönemde, Mücadele Birliği adı verilen hareketin haftalık yayın organının yazar kadrosunda bulunduğunu aktardı.
Askerden döndükten sonra Mücadele Birliğinin günlük yayın organı Bayrak Gazetesi'nin başyazarı olduğunu belirten Gülerce, Yalova Lisesine fizik öğretmeni olarak atandıktan sonra Yalova'ya geldiğini söyledi.
Gülen ile ilk karşılaşma...
Gülerce, FETÖ terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen ile ilk karşılaşmasına ilişkin, "1980'de Yalova'da Hayriye Hanım Camisi'nin altında yer var. İzmir'deki Akyaka Vakfının şubesiymiş. Bana haber verdiler, gittik. Birisi geldi, 3-4 kişiyle beraber. İlk dikkatimi çeken şey, etrafında pervane gibi dolanıyorlar, disiplin var. Hiç konuşmadı. Çıktı. Çıktıktan sonra dediler ki 'Bu hocaefendi.' Meğer arandığından dolayı kendini belli etmemiş, tanıyan tanıyormuş. İlk görüşmem böyle oldu." dedi.
"Zaman'da yazar mısın"
Gülen ile daha sonda 1989 yılında karşılaştığını belirten Gülerce, şöyle devam etti:
"Gülen'le tanışmamız 1989’da oldu. Cemaate ait bir kolej açacaklardı Yalova'da. Yalova'dan geçerken inşaata uğradı. Benim de orada olduğumu söylediler. Ben, 'Yeniden Milli Mücadele Dergisi yazarlarındanım.' dedim. O da 'Ben de o dergiyi okuyordum.' dedi. Bana 'Zaman'da yazar mısın?' dedi. Ben de 'Yazarım.' karşılığını verdim. Ahmet Taşgetiren için de rica etti. Ona da söyledim, kabul etti. İkimiz Zaman'da yazmaya başladık. Perşembe günleri yazı gönderiyorduk. Üçüncü yazıdan sonra Abdullah Aymaz telefon açtı, 'Biz size köşe ayırmak istiyoruz.' dedi.
"93'te konferanslar vermeye başladım"
O arada ben gazetede yazılar yazıp da hoşlarına gidince 92 ya da 93 yılında Fethullah Gülen çağırdı, 'Zaman gazetesi adına konferanslar verir misiniz?' dedi? Anadolu'da konferanslar vermeye başladım. Böylece görünen yüz olmaya başladım. 93'te Samanyolu TV kurulunca Altunizade'ye çağrıldım.
'Televizyonda ana haber bültenden sonra günün yorumunu yapar mısınız?' dediler. Yaparım dedim. Haftada 5 gün, günün yorumunu yaptım."
"İşte aranılan yüz"
Gülerce, daha sonra Zaman Gazetesi Genel Müdürü olduğunu belirterek, "Bana dediler ki Hocaefendi günün yorumunu merakla talep etti ve dedi ki 'İşte aradığımız yüz'. Benim olayım böyle başladı. İşte aranılan yüz... Zaman Gazetesi Genel Müdürü oldum. Yenibosna'da. 95 ocağından itibaren. 5 yıl boyunca kendimizi Zaman Gazetesi Genel Müdürü olarak bulduk." dedi.
"Baskıya girmeden tek tek kontrol ediyordu"
Zaman baskıya girmeden önce gazete sayfalarının FETÖ elebaşı Gülen'e fakslandığını ifade eden Gülerce, bu sayfaların daha sonra Pensilvanya'ya da gönderildiğini Gülen'in bunları tek tek kontrol ettiğini söyledi. Gülerce, 1997-1998 yıllarında kendisi ve Fehmi Koru ile Alaaddin Kaya'nın da olduğu 5 kişinin her hafta Altunuzade'de FEM'in 5. katında Fethullah Gülen ile bir araya geldiklerini de anlattı.
"Sen ilahiyat mezunusun ne anlarsın iktisattan"
Gülerce, şöyle devam etti: "Yalnız Fetullah Gülen'in bana ve Alaaddin Kaya'ya davranışı, Abdullah Aymaz ve İsmail Büyükçelebi'ye davranışı gibi değildi. Hukuk farklı. Bir gün Altunizade'de oturuyoruz. Ben varım, Büyükçelebi ve Aymaz, bir de Samanyolu TV Genel Müdürü Naci Tosun var. Fetullah Gülen bizimle konuşurken birden bir şeye kızdı, Tosun'a döndü, 'Bir ulusal kanalın genel müdürüsün. Başka televizyona gitsen seni kapıdan içeri alırlar mı?' dedi. Ben şaşırdım. İsmail Büyükçelebi'ye döndü 'Sen ilahiyat mezunusun ne anlarsın iktisattan?' dedi. Sonra Aymaz'a döndü 'Sen de ilahiyatçısın, gazeteciliğin 'g'sinden haberin oldu mu? Genel yayın yönetmenisin'. dedi. Onlar lise talebeliğinden beri Gülen'in yanında olmuşlar. Ben ise 45 yaşından sonra görüşmeye başlamışım.
"Altın nesil yetiştirilmeye başlandı"
İş dershanelerin açılmasından sonra başka safhaya geçti. 'Altın Nesil' diye tamamen Fetullah Gülen'in hipnotize ettiği bir nesil yetiştirilmeye başlandı.
Cemaatin dershanelerinde öğrencilerin seçeceği üniversiteye abiler, ablalar karar veriyor. Hep öğretmenlik seçtiriyorlar diye biliyorduk. Meğerse hep hukuk yazılmış. Seçimlerde bunlara 5 bin oy çıktı.
"Zekeriya Öz ile ilgili gerçeği Beyaz TV'de öğrendim"
Zekeriya Öz ile ilgili gerçeği Beyaz TV'de öğrendim. Emniyet istihbaratta çalışmış biri, 'Zekeriya Öz ile Hocaefendi hukuk fakültesi öğrenciliğinden tanışıyor'. dedi. Adil Öksüz'ün görüntüsü var Pensilvanya'da. Kozmik adamlarıyla hep birebir ilgilenmiş. Tanıyanlar bilir, Fethullah Gülen ile ailesiyle beraber görüşmek VİP demektir. En tepedeki adamlar ailesiyle görüşürler.
"En tepedeki kozmik adamlar mollaların içinden çıkar"
Mustafa Özcan'dan sonra gelen kuşak 5 yıl boyunca molla tabir edilen kendisinin yetiştirdiği adamlardır. En tepedeki kozmik adamlar bu mollaların içinden çıktı. Askeriye, yargı, emniyet, bu hassas kurumlardaki en tepedeki kozmik adamlar bu mollaların içinden çıkar.
"Mustafa Özcan cemaatin kara kutusudur"
Mustafa Özcan'ı iyi tanırım. Cemaatin kara kutusudur. Paradır. Tüm Türkiye'de cemaatin parasını Fetullah Gülen adına o kullanır. Gülen'in örtülü ödeneğini o kullanır. Özcan'a toslayan, tabanda ondan daha çok sevilen insanlar hep gitmiştir. Çünkü sır onda, para onda. Kozmik işler onda."
"O güne kadar fotoğrafı bile yok"
Gülerce, FETÖ'de öne çıkmasına ilişkinse, "94 yılı cemaat için çok önemli. Bu yıl Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı kuruldu. Çünkü gizli gizli, kulaktan kulağa konuşulan Gülen... Bir nesil yetiştirildi, zemin hazırlandı, şimdi sahneye çıkma zamanı geldi. O güne kadar Gülen'in medyada fotoğrafı bile yok. 94'te Gazeteciler ve Yazarlar Vakfıyla Gülen'in ortaya çıkması amaçlanmış. İlk defa resmiyete giriyor. Onun için Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı çok önemliydi" dedi.
Bu vakfın kurucuları arasında Gülen'in de bulunduğunu aktaran Gülerce, FETÖ elebaşının kendisini bu vakfın mütevelli heyeti vekili seçtiğini, Gülen'in olduğu yerde kendisinin mütevelli heyeti vekili yapılmasına şaşırdığını söyledi.
"Yetiştirdiği hiç kimseyi diğer kanallara göndermedi"
Daha sonra, Abant Platformu'nun kurulduğunu anlatan Gülerce, "Orada da varım. Televizyonda varım, gazetede varım. Enteresandır kendisinin yetiştirdiği hiç kimseyi diğer kanallara göndermedi. Bir şey oluyor, Hüseyin Bey gitsin. Ben illegal yapının legal görünümlü aktörü oldum ama bu rolü aldığımı hiç düşünmedim." diye konuştu.
"Kendisini mehdi zannediyor"
Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın örgütün yapısını sorması üzerine Gülerce, şunları söyledi:
"Teşkilatın yapısı Fetullah Gülen'den ibarettir. O vardır, kendisini mehdi zannediyor. Aymaz'ın ifadesiyle 'Beklenen salih zat'. Mehdiliği inkar ediyor, ama beklenen salih zat olduğu konusunda itirazı yok. Kendisi de cemaattekiler de buna inanmış.
"15 Temmuz darbesi bile bu insanları çözmez"
15 Temmuz darbesi bile bu insanları çözmez. Çünkü bir kişi var, Fetullah Gülen. Kendisinin seçilmiş kurtarıcı olduğuna inanan? Pensilvanya'da yemek yerken bir arkadaş yeni açılan okullardan bahsetti. Ben de gayet ihtiyari şekilde 'Hocam iyi ki gelmişsiniz Amerika'ya'. Biz de seviniyoruz hizmet büyüyor Amerika'da diye. Meğer CIA yolları açmış. 'İnşallah' dedim. Bana, 'Hüseyin Bey, ben çocukluğumdan beri istihdam ediliyorum'. dedi. Çocuk sorumlu değildir, çocukluğundan beri hazırlananlar peygamberlerdir. Perşembe akşamı tövbe Peygamberimizle görüşüyor, istişare ediyor. Kendi başına karar almıyor. Neden bombalıyor pilotlar? Sırf Fetullah Gülen'in kurtarıcı olduğuna inandıkları için."
"En büyük ihtirasları Gülen'in gözüne girmek"
Legal sahada görünüp illegal çalışanların var olduğunu anlatan Gülerce, İllegal vazifeleri var. Doğrudan Fetullah Gülen'den talimat alıp iş yapan kişiler. İstişare heyeti var. Harun Tokak katılıyor, Ali Bayram katılıyor, Şerif Ali Tekalan katılıyor. Atama heyeti gibi. İlçe imamı il imamının, il imamı bölge imamının, o istişare heyetinin gözüne girmek zorunda. Hepsi normal yurdumuzun insanı, hepsinin ihtirasları var. En büyük ihtirasları da Gülen'in gözüne girmek. Herkes beni gör, beni gör, beni konuş diye bakıyor. Hani Allah'ın rızası vardı bu işte?" dedi.
"THY'den o kayıtları alın..."
İstişare heyetinin rutin işleri yaptığını dile getiren Gülerce, "Tayinler, yurt dışına gidecek olanlar falan. 7 bölgenin imamı var, bunlar Pensilvanya'ya gidiyor. 3 ya da 4 ayda bir yapılıyor. Kimler katılıyor buraya? Lütfen THY'den bu yıllara ait yolcu kayıtlarını alın. Oradaki liste belli. Ayın belli günleri 1 hafta ya da on günlüğüne ABD'ye giden insanların 3 senelik listesi çıkarsa hep aynı isimler. İşte gerçek kadro bu insanlardan oluşur." şeklinde konuştu.
"Neden herkesi kayıt altına aldırmış"
Hüseyin Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her şeyin tedbirini alan bir kişi bu kayıtların ve ByLock programının tedbirini nasıl almaz. ByLock programıyla neden herkesi kayıt altına aldırmış? Ben onu Gülen'in acımasızlığına veriyorum. Ben yanarsam herkes yansın, ben bitersem herkes bitsin. Gülen'i anlamak, bir şemaya oturtmak ancak onu konuşturmakla mümkün. Çünkü bu insanlar konuşmazlar. İtirafçıyım deseler bile ben itiraf edeceklerine inanmıyorum."
"Bu insan dinleme hastası..."
Gülerce, "Gülen, sıradan biri olarak görülmesin. Deha raddesinde bir insan demek istemiyorum. Hitler ile çok benzer yanı var. Bir bedende iki kişi. Bu insan istihbarat hastası, bu insan dinleme hastası, 2013'e kadar beni dinletmiş. Utanır insan, ayıp denen bir şey var. Herkesi dinletiyor, kayıt ve şantaj yaptırıyor." ifadesini de kullandı
"Molla ekibinden kimse yakalanmadı"
Hüseyin Gülerce, FETÖ içinde molla ekibinin çok önemli olduğunu, Gülen'in rahleyi tedrisatından geçmiş 5 yıllık dönemlerde 3-4 kuşak bulunduğunu söyledi. Gülerce, "Mesela Adil Öksüz. Birinci molla ekibinden Ahmet Kurucan var. Maalesef onlardan tek kişi yakalanmadı. En esaslı bilgileri verecek dokümanları verecek kişiler yakalanmadı." dedi.
"Belli isimler var, Fetullah Gülen gibi ağlayıp sızlayan ama hepsi artistlik"
Mahkeme başkanının sorusu üzerine Gülerce, Gülen'i nurcu olarak tanımlamanın doğru olmayacağını, bir sohbetinde Gülen'in bunu kendisine ifade ettiğini söyledi.
FETÖ'nün himmet toplantıları hakkında da konuşan Gülerce, şöyle devam etti:
"Belli isimler var, Fetullah Gülen gibi ağlayıp sızlayan ama hepsi artistlik. Hollywood'un karakter artistleri bile Gülen kadar rol yapamaz. Görüyoruz vaazlarda ağlıyor, sızlıyor. Ben burada CIA'den psikolojik destek aldığını düşünüyorum. Bunlar daha önce esnafı tanıdıkları için herkesin ne vereceğini bilir. 'Bul karoyu al parayı' gibi. Biri ben de alırım diye oyuna girer ve ütülür. Aynı numara himmet toplantılarında da var. 4-5 kişi himmet toplantısından önce ayarlanır. Bunlar birkaç milyonla açarlar, diğerleri ne oluyor der. Orada öyle bir hava estirilir ki sizin küçük bir rakam söylemeniz hakaret anlamına gelmeye başlar. Çek senet alıyorlar. Çok insanlık dışı bir şey. O insanlar işleri kötüye gitmiş, bir sonraki sene himmet verememiş. Onunla ilişkiyi hemen kesiyorlar."
FETÖ'nün sınav sorularını çaldığını 17-25 Aralık sürecinden sonra öğrendiğini belirten Gülerce, bunun "O makamlara biz gelmeyelim de düşmanlarımız mı gelsin?" diye savunulduğunu, burada bile Gülen'in ikiyüzlülüğünün görüldüğünü vurguladı.
"Batan gemiye atladı"
Gülerce, 17-25 Aralık sürecinde Zaman gazetesinde "Savcılar bugüne kadar hiç yanlış yapmadı" başlıklı haber üzerine FETÖ'nün gerçek yüzünü görmeye başladığını, bu yazıyla Fetullah Gülen'in Recep Tayyip Erdoğan'a savaş açtığını, kendisinin de gardını almaya başladığını söyledi.
Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gülen'in anlaması için Mehtap TV'de '13 kişiyle ele geçirilmesi bağımsız yargıya giriyor mu' dedim. Öğleden sonra bir tweet attım. Bu ülkenin başbakanını yabancılar götüremez. Başbakan ya sandıkta seçmen iradesiyle ya AK Parti kongresinde delege iradesiyle gider. Ertesi gün 28 Aralık. Başbakanla görüşme talebimi Erdoğan'a iletecek şahısla 2 saat oturduk. Diyor ki bu saatten sonra böyle bir teklif kabul edilecek bir şey değil ama kabul ederse senin Gülen'e ültimatom gibi bir şey vermen lazım. 2 saat sonra o mekanın bahçesine çıktık.
"Bir adım daha atma..."
5 dakika sonra Ekrem Dumanlı aradı, dinlemenin alasına bakın. 'Abi Ankara'da olduğunuzu biliyoruz. Lütfen sen bu işlerin içine girme. Biz uğraşıyoruz zaten'. Uğraştınız da ne oldu dedim. Onu reddettim kapattım. 5 dakika sonra Şerif Ali Tekalan, Pensilvanya'dan aranıyor. 'Hüseyinciğim bir tweet atmışsın. Lütfen siler misin?' Silmedim kapattım. 5 dakika sonra Alaaddin Bey aradı, dedi ki 'Şu anda ne yapıyorsan orada kal, bir adım daha atma. Kendisinin yanından arıyorum'. Kendisinin yanından ifadesinin ne anlama geldiğini bilenler bilir.
"Başbakan ya intihar edecek ya da akıl hastanesine gidecek..."
17-25 Aralık'tan sonra. Mustafa Yeşil bana dedi ki 'Bak Ahmet Taşgetiren Bugün'den ayrıldı Star'a geçti. Batan gemiye atladı'. O batan gemiye atladı sen öyle bir şey yapma. Devamında da 'Abi zaten Başbakan yerel seçimleri göremeyecek'. dedi. Beni ikna etmeye gelmiş. Başbakanın son kozlarını oynadığını söyledi. 'Başbakan ya intihar edecek ya da akıl hastanesine gidecek.' dedi."
"Bir derginin tirajı 750 bin olur mu"
Gülerce, medya yapılanmasının sorulması üzerine, "Gülen medyasının patron da yayın yönetmeni de her şeyi Fetullah Gülen'dir. Sızıntı dergisi var, çok önemli. Türkiye'de bir derginin tirajı 750 bin olur mu? Üniversite talebelerini öyle bir havaya sokuyorlar ki 50 tane yaparsan Hocaefendi size alnınızdan öpecek. Aksiyon dergisi var. Bazı kozmik adamlar Aksiyon dergisinden yetiştirildi." bilgisini paylaştı. (cnntürk)
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen FETÖ/PDY çatı davasının 14'üncü duruşmasına tutuklu sanıklar Hidayet Karaca, Dilaver Azim, Kazım Avcı, Alaeddin Kaya, Ali Çelik, Abdülkadir Aksoy ve İlhan İşbilen ile bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Duruşmada tanık olarak dinlenen Gülerce, 1968 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesine girdiğini, yatılı olarak Çapa'ya devam ettiklerini, o dönemde, Mücadele Birliği adı verilen hareketin haftalık yayın organının yazar kadrosunda bulunduğunu aktardı.
Askerden döndükten sonra Mücadele Birliğinin günlük yayın organı Bayrak Gazetesi'nin başyazarı olduğunu belirten Gülerce, Yalova Lisesine fizik öğretmeni olarak atandıktan sonra Yalova'ya geldiğini söyledi.
Gülen ile ilk karşılaşma...
Gülerce, FETÖ terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen ile ilk karşılaşmasına ilişkin, "1980'de Yalova'da Hayriye Hanım Camisi'nin altında yer var. İzmir'deki Akyaka Vakfının şubesiymiş. Bana haber verdiler, gittik. Birisi geldi, 3-4 kişiyle beraber. İlk dikkatimi çeken şey, etrafında pervane gibi dolanıyorlar, disiplin var. Hiç konuşmadı. Çıktı. Çıktıktan sonra dediler ki 'Bu hocaefendi.' Meğer arandığından dolayı kendini belli etmemiş, tanıyan tanıyormuş. İlk görüşmem böyle oldu." dedi.
"Zaman'da yazar mısın"
Gülen ile daha sonda 1989 yılında karşılaştığını belirten Gülerce, şöyle devam etti:
"Gülen'le tanışmamız 1989’da oldu. Cemaate ait bir kolej açacaklardı Yalova'da. Yalova'dan geçerken inşaata uğradı. Benim de orada olduğumu söylediler. Ben, 'Yeniden Milli Mücadele Dergisi yazarlarındanım.' dedim. O da 'Ben de o dergiyi okuyordum.' dedi. Bana 'Zaman'da yazar mısın?' dedi. Ben de 'Yazarım.' karşılığını verdim. Ahmet Taşgetiren için de rica etti. Ona da söyledim, kabul etti. İkimiz Zaman'da yazmaya başladık. Perşembe günleri yazı gönderiyorduk. Üçüncü yazıdan sonra Abdullah Aymaz telefon açtı, 'Biz size köşe ayırmak istiyoruz.' dedi.
"93'te konferanslar vermeye başladım"
O arada ben gazetede yazılar yazıp da hoşlarına gidince 92 ya da 93 yılında Fethullah Gülen çağırdı, 'Zaman gazetesi adına konferanslar verir misiniz?' dedi? Anadolu'da konferanslar vermeye başladım. Böylece görünen yüz olmaya başladım. 93'te Samanyolu TV kurulunca Altunizade'ye çağrıldım.
'Televizyonda ana haber bültenden sonra günün yorumunu yapar mısınız?' dediler. Yaparım dedim. Haftada 5 gün, günün yorumunu yaptım."
"İşte aranılan yüz"
Gülerce, daha sonra Zaman Gazetesi Genel Müdürü olduğunu belirterek, "Bana dediler ki Hocaefendi günün yorumunu merakla talep etti ve dedi ki 'İşte aradığımız yüz'. Benim olayım böyle başladı. İşte aranılan yüz... Zaman Gazetesi Genel Müdürü oldum. Yenibosna'da. 95 ocağından itibaren. 5 yıl boyunca kendimizi Zaman Gazetesi Genel Müdürü olarak bulduk." dedi.
"Baskıya girmeden tek tek kontrol ediyordu"
Zaman baskıya girmeden önce gazete sayfalarının FETÖ elebaşı Gülen'e fakslandığını ifade eden Gülerce, bu sayfaların daha sonra Pensilvanya'ya da gönderildiğini Gülen'in bunları tek tek kontrol ettiğini söyledi. Gülerce, 1997-1998 yıllarında kendisi ve Fehmi Koru ile Alaaddin Kaya'nın da olduğu 5 kişinin her hafta Altunuzade'de FEM'in 5. katında Fethullah Gülen ile bir araya geldiklerini de anlattı.
"Sen ilahiyat mezunusun ne anlarsın iktisattan"
Gülerce, şöyle devam etti: "Yalnız Fetullah Gülen'in bana ve Alaaddin Kaya'ya davranışı, Abdullah Aymaz ve İsmail Büyükçelebi'ye davranışı gibi değildi. Hukuk farklı. Bir gün Altunizade'de oturuyoruz. Ben varım, Büyükçelebi ve Aymaz, bir de Samanyolu TV Genel Müdürü Naci Tosun var. Fetullah Gülen bizimle konuşurken birden bir şeye kızdı, Tosun'a döndü, 'Bir ulusal kanalın genel müdürüsün. Başka televizyona gitsen seni kapıdan içeri alırlar mı?' dedi. Ben şaşırdım. İsmail Büyükçelebi'ye döndü 'Sen ilahiyat mezunusun ne anlarsın iktisattan?' dedi. Sonra Aymaz'a döndü 'Sen de ilahiyatçısın, gazeteciliğin 'g'sinden haberin oldu mu? Genel yayın yönetmenisin'. dedi. Onlar lise talebeliğinden beri Gülen'in yanında olmuşlar. Ben ise 45 yaşından sonra görüşmeye başlamışım.
"Altın nesil yetiştirilmeye başlandı"
İş dershanelerin açılmasından sonra başka safhaya geçti. 'Altın Nesil' diye tamamen Fetullah Gülen'in hipnotize ettiği bir nesil yetiştirilmeye başlandı.
Cemaatin dershanelerinde öğrencilerin seçeceği üniversiteye abiler, ablalar karar veriyor. Hep öğretmenlik seçtiriyorlar diye biliyorduk. Meğerse hep hukuk yazılmış. Seçimlerde bunlara 5 bin oy çıktı.
"Zekeriya Öz ile ilgili gerçeği Beyaz TV'de öğrendim"
Zekeriya Öz ile ilgili gerçeği Beyaz TV'de öğrendim. Emniyet istihbaratta çalışmış biri, 'Zekeriya Öz ile Hocaefendi hukuk fakültesi öğrenciliğinden tanışıyor'. dedi. Adil Öksüz'ün görüntüsü var Pensilvanya'da. Kozmik adamlarıyla hep birebir ilgilenmiş. Tanıyanlar bilir, Fethullah Gülen ile ailesiyle beraber görüşmek VİP demektir. En tepedeki adamlar ailesiyle görüşürler.
"En tepedeki kozmik adamlar mollaların içinden çıkar"
Mustafa Özcan'dan sonra gelen kuşak 5 yıl boyunca molla tabir edilen kendisinin yetiştirdiği adamlardır. En tepedeki kozmik adamlar bu mollaların içinden çıktı. Askeriye, yargı, emniyet, bu hassas kurumlardaki en tepedeki kozmik adamlar bu mollaların içinden çıkar.
"Mustafa Özcan cemaatin kara kutusudur"
Mustafa Özcan'ı iyi tanırım. Cemaatin kara kutusudur. Paradır. Tüm Türkiye'de cemaatin parasını Fetullah Gülen adına o kullanır. Gülen'in örtülü ödeneğini o kullanır. Özcan'a toslayan, tabanda ondan daha çok sevilen insanlar hep gitmiştir. Çünkü sır onda, para onda. Kozmik işler onda."
"O güne kadar fotoğrafı bile yok"
Gülerce, FETÖ'de öne çıkmasına ilişkinse, "94 yılı cemaat için çok önemli. Bu yıl Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı kuruldu. Çünkü gizli gizli, kulaktan kulağa konuşulan Gülen... Bir nesil yetiştirildi, zemin hazırlandı, şimdi sahneye çıkma zamanı geldi. O güne kadar Gülen'in medyada fotoğrafı bile yok. 94'te Gazeteciler ve Yazarlar Vakfıyla Gülen'in ortaya çıkması amaçlanmış. İlk defa resmiyete giriyor. Onun için Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı çok önemliydi" dedi.
Bu vakfın kurucuları arasında Gülen'in de bulunduğunu aktaran Gülerce, FETÖ elebaşının kendisini bu vakfın mütevelli heyeti vekili seçtiğini, Gülen'in olduğu yerde kendisinin mütevelli heyeti vekili yapılmasına şaşırdığını söyledi.
"Yetiştirdiği hiç kimseyi diğer kanallara göndermedi"
Daha sonra, Abant Platformu'nun kurulduğunu anlatan Gülerce, "Orada da varım. Televizyonda varım, gazetede varım. Enteresandır kendisinin yetiştirdiği hiç kimseyi diğer kanallara göndermedi. Bir şey oluyor, Hüseyin Bey gitsin. Ben illegal yapının legal görünümlü aktörü oldum ama bu rolü aldığımı hiç düşünmedim." diye konuştu.
"Kendisini mehdi zannediyor"
Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın örgütün yapısını sorması üzerine Gülerce, şunları söyledi:
"Teşkilatın yapısı Fetullah Gülen'den ibarettir. O vardır, kendisini mehdi zannediyor. Aymaz'ın ifadesiyle 'Beklenen salih zat'. Mehdiliği inkar ediyor, ama beklenen salih zat olduğu konusunda itirazı yok. Kendisi de cemaattekiler de buna inanmış.
"15 Temmuz darbesi bile bu insanları çözmez"
15 Temmuz darbesi bile bu insanları çözmez. Çünkü bir kişi var, Fetullah Gülen. Kendisinin seçilmiş kurtarıcı olduğuna inanan? Pensilvanya'da yemek yerken bir arkadaş yeni açılan okullardan bahsetti. Ben de gayet ihtiyari şekilde 'Hocam iyi ki gelmişsiniz Amerika'ya'. Biz de seviniyoruz hizmet büyüyor Amerika'da diye. Meğer CIA yolları açmış. 'İnşallah' dedim. Bana, 'Hüseyin Bey, ben çocukluğumdan beri istihdam ediliyorum'. dedi. Çocuk sorumlu değildir, çocukluğundan beri hazırlananlar peygamberlerdir. Perşembe akşamı tövbe Peygamberimizle görüşüyor, istişare ediyor. Kendi başına karar almıyor. Neden bombalıyor pilotlar? Sırf Fetullah Gülen'in kurtarıcı olduğuna inandıkları için."
"En büyük ihtirasları Gülen'in gözüne girmek"
Legal sahada görünüp illegal çalışanların var olduğunu anlatan Gülerce, İllegal vazifeleri var. Doğrudan Fetullah Gülen'den talimat alıp iş yapan kişiler. İstişare heyeti var. Harun Tokak katılıyor, Ali Bayram katılıyor, Şerif Ali Tekalan katılıyor. Atama heyeti gibi. İlçe imamı il imamının, il imamı bölge imamının, o istişare heyetinin gözüne girmek zorunda. Hepsi normal yurdumuzun insanı, hepsinin ihtirasları var. En büyük ihtirasları da Gülen'in gözüne girmek. Herkes beni gör, beni gör, beni konuş diye bakıyor. Hani Allah'ın rızası vardı bu işte?" dedi.
"THY'den o kayıtları alın..."
İstişare heyetinin rutin işleri yaptığını dile getiren Gülerce, "Tayinler, yurt dışına gidecek olanlar falan. 7 bölgenin imamı var, bunlar Pensilvanya'ya gidiyor. 3 ya da 4 ayda bir yapılıyor. Kimler katılıyor buraya? Lütfen THY'den bu yıllara ait yolcu kayıtlarını alın. Oradaki liste belli. Ayın belli günleri 1 hafta ya da on günlüğüne ABD'ye giden insanların 3 senelik listesi çıkarsa hep aynı isimler. İşte gerçek kadro bu insanlardan oluşur." şeklinde konuştu.
"Neden herkesi kayıt altına aldırmış"
Hüseyin Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her şeyin tedbirini alan bir kişi bu kayıtların ve ByLock programının tedbirini nasıl almaz. ByLock programıyla neden herkesi kayıt altına aldırmış? Ben onu Gülen'in acımasızlığına veriyorum. Ben yanarsam herkes yansın, ben bitersem herkes bitsin. Gülen'i anlamak, bir şemaya oturtmak ancak onu konuşturmakla mümkün. Çünkü bu insanlar konuşmazlar. İtirafçıyım deseler bile ben itiraf edeceklerine inanmıyorum."
"Bu insan dinleme hastası..."
Gülerce, "Gülen, sıradan biri olarak görülmesin. Deha raddesinde bir insan demek istemiyorum. Hitler ile çok benzer yanı var. Bir bedende iki kişi. Bu insan istihbarat hastası, bu insan dinleme hastası, 2013'e kadar beni dinletmiş. Utanır insan, ayıp denen bir şey var. Herkesi dinletiyor, kayıt ve şantaj yaptırıyor." ifadesini de kullandı
"Molla ekibinden kimse yakalanmadı"
Hüseyin Gülerce, FETÖ içinde molla ekibinin çok önemli olduğunu, Gülen'in rahleyi tedrisatından geçmiş 5 yıllık dönemlerde 3-4 kuşak bulunduğunu söyledi. Gülerce, "Mesela Adil Öksüz. Birinci molla ekibinden Ahmet Kurucan var. Maalesef onlardan tek kişi yakalanmadı. En esaslı bilgileri verecek dokümanları verecek kişiler yakalanmadı." dedi.
"Belli isimler var, Fetullah Gülen gibi ağlayıp sızlayan ama hepsi artistlik"
Mahkeme başkanının sorusu üzerine Gülerce, Gülen'i nurcu olarak tanımlamanın doğru olmayacağını, bir sohbetinde Gülen'in bunu kendisine ifade ettiğini söyledi.
FETÖ'nün himmet toplantıları hakkında da konuşan Gülerce, şöyle devam etti:
"Belli isimler var, Fetullah Gülen gibi ağlayıp sızlayan ama hepsi artistlik. Hollywood'un karakter artistleri bile Gülen kadar rol yapamaz. Görüyoruz vaazlarda ağlıyor, sızlıyor. Ben burada CIA'den psikolojik destek aldığını düşünüyorum. Bunlar daha önce esnafı tanıdıkları için herkesin ne vereceğini bilir. 'Bul karoyu al parayı' gibi. Biri ben de alırım diye oyuna girer ve ütülür. Aynı numara himmet toplantılarında da var. 4-5 kişi himmet toplantısından önce ayarlanır. Bunlar birkaç milyonla açarlar, diğerleri ne oluyor der. Orada öyle bir hava estirilir ki sizin küçük bir rakam söylemeniz hakaret anlamına gelmeye başlar. Çek senet alıyorlar. Çok insanlık dışı bir şey. O insanlar işleri kötüye gitmiş, bir sonraki sene himmet verememiş. Onunla ilişkiyi hemen kesiyorlar."
FETÖ'nün sınav sorularını çaldığını 17-25 Aralık sürecinden sonra öğrendiğini belirten Gülerce, bunun "O makamlara biz gelmeyelim de düşmanlarımız mı gelsin?" diye savunulduğunu, burada bile Gülen'in ikiyüzlülüğünün görüldüğünü vurguladı.
"Batan gemiye atladı"
Gülerce, 17-25 Aralık sürecinde Zaman gazetesinde "Savcılar bugüne kadar hiç yanlış yapmadı" başlıklı haber üzerine FETÖ'nün gerçek yüzünü görmeye başladığını, bu yazıyla Fetullah Gülen'in Recep Tayyip Erdoğan'a savaş açtığını, kendisinin de gardını almaya başladığını söyledi.
Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gülen'in anlaması için Mehtap TV'de '13 kişiyle ele geçirilmesi bağımsız yargıya giriyor mu' dedim. Öğleden sonra bir tweet attım. Bu ülkenin başbakanını yabancılar götüremez. Başbakan ya sandıkta seçmen iradesiyle ya AK Parti kongresinde delege iradesiyle gider. Ertesi gün 28 Aralık. Başbakanla görüşme talebimi Erdoğan'a iletecek şahısla 2 saat oturduk. Diyor ki bu saatten sonra böyle bir teklif kabul edilecek bir şey değil ama kabul ederse senin Gülen'e ültimatom gibi bir şey vermen lazım. 2 saat sonra o mekanın bahçesine çıktık.
"Bir adım daha atma..."
5 dakika sonra Ekrem Dumanlı aradı, dinlemenin alasına bakın. 'Abi Ankara'da olduğunuzu biliyoruz. Lütfen sen bu işlerin içine girme. Biz uğraşıyoruz zaten'. Uğraştınız da ne oldu dedim. Onu reddettim kapattım. 5 dakika sonra Şerif Ali Tekalan, Pensilvanya'dan aranıyor. 'Hüseyinciğim bir tweet atmışsın. Lütfen siler misin?' Silmedim kapattım. 5 dakika sonra Alaaddin Bey aradı, dedi ki 'Şu anda ne yapıyorsan orada kal, bir adım daha atma. Kendisinin yanından arıyorum'. Kendisinin yanından ifadesinin ne anlama geldiğini bilenler bilir.
"Başbakan ya intihar edecek ya da akıl hastanesine gidecek..."
17-25 Aralık'tan sonra. Mustafa Yeşil bana dedi ki 'Bak Ahmet Taşgetiren Bugün'den ayrıldı Star'a geçti. Batan gemiye atladı'. O batan gemiye atladı sen öyle bir şey yapma. Devamında da 'Abi zaten Başbakan yerel seçimleri göremeyecek'. dedi. Beni ikna etmeye gelmiş. Başbakanın son kozlarını oynadığını söyledi. 'Başbakan ya intihar edecek ya da akıl hastanesine gidecek.' dedi."
"Bir derginin tirajı 750 bin olur mu"
Gülerce, medya yapılanmasının sorulması üzerine, "Gülen medyasının patron da yayın yönetmeni de her şeyi Fetullah Gülen'dir. Sızıntı dergisi var, çok önemli. Türkiye'de bir derginin tirajı 750 bin olur mu? Üniversite talebelerini öyle bir havaya sokuyorlar ki 50 tane yaparsan Hocaefendi size alnınızdan öpecek. Aksiyon dergisi var. Bazı kozmik adamlar Aksiyon dergisinden yetiştirildi." bilgisini paylaştı. (cnntürk)
Etiketler:
cemaat,
darbe,
fethullah gülen,
haber
16 Şubat 2017 Perşembe
ABD, FETÖ okulları için 60 milyon dolar verdi iddiası
ABD'nin New Jersey eyaletinde bulunan FETÖ bağlantılı sözleşmeli (charter) okulların geçen yıl vergi mükelleflerinin ödediği paralarla ABD yönetiminden 60 milyon doları (220 milyon TL) aşkın finansal destek aldığı iddia edildi.
New Jersey eyaletinde günlük yayımlanan Record gazetesi ve 'NorthJersey.com'un haberinde, New Jersey'deki bazı charter okulların kurucularının Fethullah Gülen ile yakın ilişkisine ve 2016 yılında ABD yönetiminden aldığı finansal desteğe dikkat çekildi.
ABD'de vergi mükelleflerinin ödediği paralarla beslenen FETÖ'nün New Jersey'de yönettiği 7 okulun geçen yıl 60 milyon dolardan fazla finansal destek aldığı belirtilen haberde, bu eğitim kurumlarından bazılarının kurucularının ise yüz binlerce dolar siyasi bağışta bulunduğu iddia edildi.
Obama'nın seçim kapmanyasına bağış
FETÖ'nün New Jersey'de yönettiği Paterson Bilim ve Teknoloji Sözleşmeli Okulunun eski başkanı ve Türki Amerikan Dernekleri Konseyi Başkanı'nın, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın 2012 yılındaki seçim kampanyasına 500 bin dolardan fazla bağışta bulunduğu da iddialar arasında
Haberde, bazı charter okulların kurucularının ise Türkiye'ye geziler düzenleyerek eyalet yetkililerinden destek almaya çalıştığı aktarıldı.
Gülen ile bağlantılı özel kuruluşların bu sözleşmeli eğitim kuruluşlarına hizmet de verdiği belirtilen haberde, Amsterdam & Partners hukuk firmasının yöneticisi Robert Amsterdam'ın, "Bu okulların hem Gülen için para toplamak hem de Gülen'in takipçileri ve öğretmenlerini istihdam ederek onların gelirlerinin yüzde birini Gülen'e bağlamak için kullanıldığı açık" ifadesine yer verildi.
Ayrıca Amsterdam, FETÖ okullarının charter okulu görevi yürütmediğini ve ABD'de Gülen'e siyasi destek toplama faaliyetleri içinde olduklarını kaydetti.
New Jersey'deki Bergen Sanat ve Bilim Sözleşmeli Okulu, Paterson Bilim ve Teknoloji Sözleşmeli Okulu, Passaic Sanat ve Bilim Sözleşmeli Okulu, Thomas Edison EnergySmart Sözleşmeli Okulu, Central Jersey Koleji Hazırlık Okulu, Paterson Sözleşmeli Bilim ve Teknoloji Okulunun FETÖ'nün kontrolü altında olduğu belirtiliyor. cnntürk
New Jersey eyaletinde günlük yayımlanan Record gazetesi ve 'NorthJersey.com'un haberinde, New Jersey'deki bazı charter okulların kurucularının Fethullah Gülen ile yakın ilişkisine ve 2016 yılında ABD yönetiminden aldığı finansal desteğe dikkat çekildi.
ABD'de vergi mükelleflerinin ödediği paralarla beslenen FETÖ'nün New Jersey'de yönettiği 7 okulun geçen yıl 60 milyon dolardan fazla finansal destek aldığı belirtilen haberde, bu eğitim kurumlarından bazılarının kurucularının ise yüz binlerce dolar siyasi bağışta bulunduğu iddia edildi.
Obama'nın seçim kapmanyasına bağış
FETÖ'nün New Jersey'de yönettiği Paterson Bilim ve Teknoloji Sözleşmeli Okulunun eski başkanı ve Türki Amerikan Dernekleri Konseyi Başkanı'nın, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın 2012 yılındaki seçim kampanyasına 500 bin dolardan fazla bağışta bulunduğu da iddialar arasında
Haberde, bazı charter okulların kurucularının ise Türkiye'ye geziler düzenleyerek eyalet yetkililerinden destek almaya çalıştığı aktarıldı.
Gülen ile bağlantılı özel kuruluşların bu sözleşmeli eğitim kuruluşlarına hizmet de verdiği belirtilen haberde, Amsterdam & Partners hukuk firmasının yöneticisi Robert Amsterdam'ın, "Bu okulların hem Gülen için para toplamak hem de Gülen'in takipçileri ve öğretmenlerini istihdam ederek onların gelirlerinin yüzde birini Gülen'e bağlamak için kullanıldığı açık" ifadesine yer verildi.
Ayrıca Amsterdam, FETÖ okullarının charter okulu görevi yürütmediğini ve ABD'de Gülen'e siyasi destek toplama faaliyetleri içinde olduklarını kaydetti.
New Jersey'deki Bergen Sanat ve Bilim Sözleşmeli Okulu, Paterson Bilim ve Teknoloji Sözleşmeli Okulu, Passaic Sanat ve Bilim Sözleşmeli Okulu, Thomas Edison EnergySmart Sözleşmeli Okulu, Central Jersey Koleji Hazırlık Okulu, Paterson Sözleşmeli Bilim ve Teknoloji Okulunun FETÖ'nün kontrolü altında olduğu belirtiliyor. cnntürk
Etiketler:
abd,
fethullah gülen,
haber,
obama,
trump
15 Şubat 2017 Çarşamba
FETÖ yazışmaları deşifre edildi
Kendilerini “Akıncılar" olarak adlandıran bir hacker grubu FETÖ/PDY terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen’e ait olan mail yazışmalarını deşifre etti. Grup, misyonlarını internet sitelerinde "İnanç ve Ahlaki değerlerimize saldırı yapan, toplum ve kamu vicdanını olumsuz etkileyen Türkiye aleyhtarı internet siteleriyle mücadele" olarak tanımlıyor.
Kendilerini “Akıncılar" olarak adlandıran ve misyonlarını internet sitelerinde "İnanç ve Ahlaki değerlerimize saldırı yapan, toplum ve kamu vicdanını olumsuz etkileyen Türkiye aleyhtarı internet siteleriyle mücadele" olarak tanımlayan hack grubu, FETÖ/PDY terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen’e ait olan mail yazışmalarını deşifre etti. Devletin ilgili kurumlarına teslim edilen yazışmalarda ise uluslar arası basın kuruluşlarının olması da dikkat çekti.
15 Temmuz darbe girişimimin ardından kırmızı bültenle aranan FETÖ/PDY elebaşı Fethullah Gülen’e, haklarında arama kararları bulunan kurum müdürleri ve profesörler dahil olmak üzere örgüt üyelerinden gelen e-postalar deşifre edildi.
Binlerce yazışma devlete teslim edildi
Hackleme işleminde 3 bin 962 adet e-posta yazışması, 17 farklı veri tabanı, 495 Skype iletişim listesi ve çeşitli dökümanlar ile FETÖ yöneticilerinin parola bilgilerini ele geçirildi.
Kimi görev istedi kimi para talep etti
FETÖ yöneticilerinin parola bilgilerinde yer alan kısımda FETÖ/PDY örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle aranan bir üniversite profesörünün, “ Sayın Gülen’e çok yüksek bir mesajım vardır. Rica etsem iletir misiniz!. Sadrazam geldi sizi masaya davet ediyor! Catcha numaram şifredir anlayacaktır 1600" ifadelerinin yer aldığı e-posta gönderdiği görülüyor. Ayrıca yazışmalarda çoğu vatandaşın ailelerinin geçiminin üstlenildiği takdirde her türlü göreve hazır oldukları da yer alıyor. Düzce’de kamu kurumunda şube müdürü olarak çalışan bir devlet memuru ise telefonlarının dinlendiğini belirttiği e-postasında “35 yıldır vakıf adabıyla yetiştim ve çok müşkülüm. Sizden 2 milyon TL geri ödemek kaydıyla borç istiyorum” diye yazdığı da görüldü.
Uluslararası basın kuruluşları da var
Terörist Gülen’e gönderilen e postaların içinde en dikkat çekici olanlardan ise Türkiye’de de yayın hakları bulunan uluslarararası medya kurumlarının yazışmaları oldu. İçerikte Gülen ile, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye hakkında röportaj talebinin yer aldığı görüldü.
Akıncılar: “Hizmetler devletin bekası içindir”
FETÖ ele başının resmi web sitesini hackleyerek yazışmaları elde ettiklerini açıklayan hacker grubu yaptıkları yazılı açıklamalarda binlerce bilgi ve yazışmaları devletin ilgili kurumlarına teslim ettiğini de duyurdu. Açıklamalarında 2001 yılından bu yana devletine hizmeti şiar edindiklerini belirterek; “Çizgisini ve savunduğu değerleri asla değiştirmemiş, milli ve manevi değerlere önem veren anlayışı ile hareket etmiştir. Bundan sonra da hiçbir övgü ve takdir beklentisi olmadan devletine hizmet için faaliyetlerini milletinin bekası için yürütecektir” ifadelerine yer verdi.
Kendilerini “Akıncılar" olarak adlandıran ve misyonlarını internet sitelerinde "İnanç ve Ahlaki değerlerimize saldırı yapan, toplum ve kamu vicdanını olumsuz etkileyen Türkiye aleyhtarı internet siteleriyle mücadele" olarak tanımlayan hack grubu, FETÖ/PDY terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen’e ait olan mail yazışmalarını deşifre etti. Devletin ilgili kurumlarına teslim edilen yazışmalarda ise uluslar arası basın kuruluşlarının olması da dikkat çekti.
15 Temmuz darbe girişimimin ardından kırmızı bültenle aranan FETÖ/PDY elebaşı Fethullah Gülen’e, haklarında arama kararları bulunan kurum müdürleri ve profesörler dahil olmak üzere örgüt üyelerinden gelen e-postalar deşifre edildi.
Binlerce yazışma devlete teslim edildi
Hackleme işleminde 3 bin 962 adet e-posta yazışması, 17 farklı veri tabanı, 495 Skype iletişim listesi ve çeşitli dökümanlar ile FETÖ yöneticilerinin parola bilgilerini ele geçirildi.
Kimi görev istedi kimi para talep etti
FETÖ yöneticilerinin parola bilgilerinde yer alan kısımda FETÖ/PDY örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle aranan bir üniversite profesörünün, “ Sayın Gülen’e çok yüksek bir mesajım vardır. Rica etsem iletir misiniz!. Sadrazam geldi sizi masaya davet ediyor! Catcha numaram şifredir anlayacaktır 1600" ifadelerinin yer aldığı e-posta gönderdiği görülüyor. Ayrıca yazışmalarda çoğu vatandaşın ailelerinin geçiminin üstlenildiği takdirde her türlü göreve hazır oldukları da yer alıyor. Düzce’de kamu kurumunda şube müdürü olarak çalışan bir devlet memuru ise telefonlarının dinlendiğini belirttiği e-postasında “35 yıldır vakıf adabıyla yetiştim ve çok müşkülüm. Sizden 2 milyon TL geri ödemek kaydıyla borç istiyorum” diye yazdığı da görüldü.
Uluslararası basın kuruluşları da var
Terörist Gülen’e gönderilen e postaların içinde en dikkat çekici olanlardan ise Türkiye’de de yayın hakları bulunan uluslarararası medya kurumlarının yazışmaları oldu. İçerikte Gülen ile, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye hakkında röportaj talebinin yer aldığı görüldü.
Akıncılar: “Hizmetler devletin bekası içindir”
FETÖ ele başının resmi web sitesini hackleyerek yazışmaları elde ettiklerini açıklayan hacker grubu yaptıkları yazılı açıklamalarda binlerce bilgi ve yazışmaları devletin ilgili kurumlarına teslim ettiğini de duyurdu. Açıklamalarında 2001 yılından bu yana devletine hizmeti şiar edindiklerini belirterek; “Çizgisini ve savunduğu değerleri asla değiştirmemiş, milli ve manevi değerlere önem veren anlayışı ile hareket etmiştir. Bundan sonra da hiçbir övgü ve takdir beklentisi olmadan devletine hizmet için faaliyetlerini milletinin bekası için yürütecektir” ifadelerine yer verdi.
5 Şubat 2017 Pazar
280 pilottan 100'ü tutuklu 180'i itirafçı
Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nca darbe girişiminin ardından FETÖ’nün Hava Kuvvetleri ayağına yönelik başlatılan soruşturmada gözaltına alınan 280 pilottan 100’ü tutuklandı. İtirafçı olan ve FETÖ’nün kriptolu yapısıyla ilgili ifade veren 180 pilot ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılarak görevlerine döndü.
Darbe girişiminin ardından Konya Cumhuriyet Başsavcılığı, 3’üncü Ana Jet Üs Komutanlığı’nda görevli pilotlara yönelik FETÖ soruşturması başlattı. Soruşturma kapsamında İstanbul, Ankara, Malatya, Adana, Eskişehir, Balıkesir ve İzmir’de yapılan operasyonlarda 280 pilot gözaltına alındı. FETÖ ile bağlantıları belirlenen pilotlar Konya Emniyet Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde sorgulandı.
2 pilota 1 ‘mahrem abi’
Pilotların 100’ü tutuklanırken, 180’i ise itirafçı oldu. FETÖ ile bağlantılarını kabul eden, darbe girişiminde aktif rol almadıklarını söyleyen bu pilotlar, daha sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Haklarında yurtdışı yasağı ve haftada bir gün bulundukları bölgedeki karakola giderek imza atmaları şartı getirilen pilotlar, görevlerine döndü.
İtirafçı pilotlar, ifadelerinde, FETÖ’nün dar gelirli ailelerin başarılı olan çocuklarını ilköğretimden itibaren takip ettiğini, örgüt evlerine yerleştirdiğini ve son olarak askeri okullara yönlendirdiğini anlattı. İlköğretimden itibaren örgütün ‘mahrem abi’lerine bağlanan pilotların, yüzbaşı rütbesine kadar aynı kişilerin takibinde olduğu ve buna bağlı hareket ettiği anlatıldı. FETÖ’nün 2 pilotu bir mahrem abiye zimmetlediği, mahrem abinin pilotu yüzbaşı rütbesine kadar takip ettiği, yüzbaşı rütbesini alan pilotun ise Hava Kuvvetleri imamına karşı sorumlu tutulduğu belirlendi. Verilen ifadeler doğrultusunda yapılan çalışmada ise örgütün pilotlardan sorumlu 120 mahrem abisi deşifre edildi. Mahrem abilerden 35’i gözaltına alındı. 28’i tutuklanırken, 7’si itirafçı oldu. İtirafçı olan pilotlardan üsteğmen Y.S. ifadesinde özetle şunları söyledi: “Askeri okul sınavlarına, cemaat evlerindeki abilerin yönlendirmesiyle girdim. Okulda eğitim gördüğüm dönemlerde veya meslek hayatımda FETÖ/PDY yapılanması ile ilişki ve irtibatım oldu. Bu sürede örgütün içerisinde benden sorumlu abi tarafından ‘ima ile namaz kılma, oruç tutmama, teyemmüm yaparak abdest alma’ gibi konularda bana nasıl davranmam gerektiği konusunda telkinlerde bulunuldu.
Örgüt abilerine para
Mesleğe başlayıp maaş almaya başladığımdan itibaren maaşımdan aylık 300 - 350 TL parayı benden sorumlu olan abilere veriyordum. FETÖ adına ‘kurban bağışı’ adı altında kurban bayramlarından önce genelde 750-800 TL para yardımını yukarıda bahsettiğim abilere verirdim. FETÖ’ye ait olduğu bilinen gazete olan Zaman gazetesine abone ücreti olarak 250 TL, Sızıntı dergisi için yıllık abone ücreti 50-60 TL para verirdim. 15 Temmuz kalkışması öncesi ve sonrası FETÖ üyelerince çalışmış olduğum birimde bana kalkışma ile ilgili herhangi bir görev verilmedi. Bu örgüt, gelecek nesillere ve vatanımıza daha fazla zarar vermeden bitirilmelidir. Bu nedenle örgütün deşifre edilebilmesi için örgüt içerisinde bulunan insanların bildiklerini, gördüklerini, yaşadıklarını en yakın ilgili birimlere bildirmesini istemekteyim.” (cnntürk)
Darbe girişiminin ardından Konya Cumhuriyet Başsavcılığı, 3’üncü Ana Jet Üs Komutanlığı’nda görevli pilotlara yönelik FETÖ soruşturması başlattı. Soruşturma kapsamında İstanbul, Ankara, Malatya, Adana, Eskişehir, Balıkesir ve İzmir’de yapılan operasyonlarda 280 pilot gözaltına alındı. FETÖ ile bağlantıları belirlenen pilotlar Konya Emniyet Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde sorgulandı.
2 pilota 1 ‘mahrem abi’
Pilotların 100’ü tutuklanırken, 180’i ise itirafçı oldu. FETÖ ile bağlantılarını kabul eden, darbe girişiminde aktif rol almadıklarını söyleyen bu pilotlar, daha sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Haklarında yurtdışı yasağı ve haftada bir gün bulundukları bölgedeki karakola giderek imza atmaları şartı getirilen pilotlar, görevlerine döndü.
İtirafçı pilotlar, ifadelerinde, FETÖ’nün dar gelirli ailelerin başarılı olan çocuklarını ilköğretimden itibaren takip ettiğini, örgüt evlerine yerleştirdiğini ve son olarak askeri okullara yönlendirdiğini anlattı. İlköğretimden itibaren örgütün ‘mahrem abi’lerine bağlanan pilotların, yüzbaşı rütbesine kadar aynı kişilerin takibinde olduğu ve buna bağlı hareket ettiği anlatıldı. FETÖ’nün 2 pilotu bir mahrem abiye zimmetlediği, mahrem abinin pilotu yüzbaşı rütbesine kadar takip ettiği, yüzbaşı rütbesini alan pilotun ise Hava Kuvvetleri imamına karşı sorumlu tutulduğu belirlendi. Verilen ifadeler doğrultusunda yapılan çalışmada ise örgütün pilotlardan sorumlu 120 mahrem abisi deşifre edildi. Mahrem abilerden 35’i gözaltına alındı. 28’i tutuklanırken, 7’si itirafçı oldu. İtirafçı olan pilotlardan üsteğmen Y.S. ifadesinde özetle şunları söyledi: “Askeri okul sınavlarına, cemaat evlerindeki abilerin yönlendirmesiyle girdim. Okulda eğitim gördüğüm dönemlerde veya meslek hayatımda FETÖ/PDY yapılanması ile ilişki ve irtibatım oldu. Bu sürede örgütün içerisinde benden sorumlu abi tarafından ‘ima ile namaz kılma, oruç tutmama, teyemmüm yaparak abdest alma’ gibi konularda bana nasıl davranmam gerektiği konusunda telkinlerde bulunuldu.
Örgüt abilerine para
Mesleğe başlayıp maaş almaya başladığımdan itibaren maaşımdan aylık 300 - 350 TL parayı benden sorumlu olan abilere veriyordum. FETÖ adına ‘kurban bağışı’ adı altında kurban bayramlarından önce genelde 750-800 TL para yardımını yukarıda bahsettiğim abilere verirdim. FETÖ’ye ait olduğu bilinen gazete olan Zaman gazetesine abone ücreti olarak 250 TL, Sızıntı dergisi için yıllık abone ücreti 50-60 TL para verirdim. 15 Temmuz kalkışması öncesi ve sonrası FETÖ üyelerince çalışmış olduğum birimde bana kalkışma ile ilgili herhangi bir görev verilmedi. Bu örgüt, gelecek nesillere ve vatanımıza daha fazla zarar vermeden bitirilmelidir. Bu nedenle örgütün deşifre edilebilmesi için örgüt içerisinde bulunan insanların bildiklerini, gördüklerini, yaşadıklarını en yakın ilgili birimlere bildirmesini istemekteyim.” (cnntürk)
3 Şubat 2017 Cuma
İşaretiyle 5 bin akademisyen harekete geçmiş
FETÖ'nün Yıldız Teknik Üniversitesi'ndeki akademik yapılanmasına ilişkin iddianame hazırlandı. 21'i tutuklu 83 öğretim görevlisi hakkında, "Terör örgütü üyeliği" suçundan 15 yıla kadar hapis cezası talep edildi. İddianamede, 17-25 Aralık sürecinden sonra FETÖ'nün talimatıyla Bankasya'ya, 5 bin akademisyen üzerinden yaklaşık 5 milyar lira fon yönlendirildiği belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Mehmet Şenay Baygın tarafından FETÖ'nün akademik yapılanmasına ilişkin yürütülen soruşturmada, örgütün Yıldız Teknik Üniversitesi'ndeki yapılanmasına yönelik hazırlanan iddianame İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
"5 bin akademisyen 5 milyar TL yatırdı"
İddianamede, FETÖ'nün 17-25 Aralık girişiminin başarısız olmasının ardından örgütün finans kaynaklarının zor duruma düşmesiyle birlikte Fetullah Gülen'in çağrısı üzerine, Bank Asya'yı kurtarmak için "himmet akademisini"nin kurulduğunun ortaya çıktığı belirtildi. Devlet Denetleme Kurulu (DDK) verilerine göre, himmet paralarının Bankasya'ya yatırılması için 5 bin akademisyen üzerinden yaklaşık 5 milyar lira fon yönlendirildiği, bir araştırma görevlisinin hesabından 42.5 milyon lira çıktığı tespit edildiği ifade edildi.
168 akademisyen ve eşlerinin toplam hesabı 1 milyar 132 milyon
Yine Bankasya'da 168 akademisyen ve eşlerine ait toplam 1 milyar 132 milyon TL bulunduğu tespitine yer verildi. Bu soruşturma kapsamında tüm şüphelilerin de söz konusu tarihlerde örgütün amacı doğrultusunda hareket ederek Bankasya'ya paralar yatırdıkları belirtildi. Şüphelilerin Bankasya'ya yatırdıkları paraların tarihleri ve miktarlarının bulunduğu çizelgelere de yer verildi.
34'ü Bylock kullandı
İddianamede şüphelilerden 34'ünün örgütün kriptolu haberleşme uygulaması olan Bylock'u kullandığının tespit edildiği de belirtildi. İddianmede aralarında 7 profesörün bulunduğu 21'i tutuklu, 13'u firari 83 öğretim görevlisi hakkında, "Terör örgütü üyeliği" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası talep edildi. İddianame Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. cnntürk
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Mehmet Şenay Baygın tarafından FETÖ'nün akademik yapılanmasına ilişkin yürütülen soruşturmada, örgütün Yıldız Teknik Üniversitesi'ndeki yapılanmasına yönelik hazırlanan iddianame İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
"5 bin akademisyen 5 milyar TL yatırdı"
İddianamede, FETÖ'nün 17-25 Aralık girişiminin başarısız olmasının ardından örgütün finans kaynaklarının zor duruma düşmesiyle birlikte Fetullah Gülen'in çağrısı üzerine, Bank Asya'yı kurtarmak için "himmet akademisini"nin kurulduğunun ortaya çıktığı belirtildi. Devlet Denetleme Kurulu (DDK) verilerine göre, himmet paralarının Bankasya'ya yatırılması için 5 bin akademisyen üzerinden yaklaşık 5 milyar lira fon yönlendirildiği, bir araştırma görevlisinin hesabından 42.5 milyon lira çıktığı tespit edildiği ifade edildi.
168 akademisyen ve eşlerinin toplam hesabı 1 milyar 132 milyon
Yine Bankasya'da 168 akademisyen ve eşlerine ait toplam 1 milyar 132 milyon TL bulunduğu tespitine yer verildi. Bu soruşturma kapsamında tüm şüphelilerin de söz konusu tarihlerde örgütün amacı doğrultusunda hareket ederek Bankasya'ya paralar yatırdıkları belirtildi. Şüphelilerin Bankasya'ya yatırdıkları paraların tarihleri ve miktarlarının bulunduğu çizelgelere de yer verildi.
34'ü Bylock kullandı
İddianamede şüphelilerden 34'ünün örgütün kriptolu haberleşme uygulaması olan Bylock'u kullandığının tespit edildiği de belirtildi. İddianmede aralarında 7 profesörün bulunduğu 21'i tutuklu, 13'u firari 83 öğretim görevlisi hakkında, "Terör örgütü üyeliği" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası talep edildi. İddianame Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. cnntürk
Etiketler:
cemaat,
dava,
fethullah gülen,
haber,
istanbul
2 Şubat 2017 Perşembe
İşte Türkiye genelindeki FETÖ dava ve soruşturmalarının dökümü
Darbe girişiminin ardından Türkiye genelinde son 6 ayda FETÖ'ye yönelik soruşturmalar kapsamında 78'i darbe girişimine ilişkin, bin 235 dava açıldı. FETÖ davalarından ilki Denizli'de açıldı, ilk karar ise Erzurum'da çıktı. 10 bin 165 soruşturmada 44 bine yakın kişi tutuklandı.
Darbe girişiminin ardından Türkiye genelinde son 6 ayda Fetullahçı Terör Örgütüne (FETÖ) yönelik soruşturmalar kapsamında 78'i darbe girişimine ilişkin olmak üzere bin 235 dava açıldı. FETÖ davalarından ilki Denizli'de açıldı, ilk karar ise Erzurum'da çıktı. 10 bin 165 soruşturmada 44 bine yakın kişi tutuklandı.
10 bin 165 soruşturmada 44 bin şüpheli tutuklandı
AA muhabirinin Adalet Bakanlığı yetkililerinden aldığı bilgiye göre, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye genelinde Cumhuriyet başsavcılıklarınca darbe girişimine ve FETÖ'ye yönelik 10 bin 165 soruşturma açıldı. Soruşturmalar kapsamında 43 bin 998 şüpheli tutuklanarak cezaevine gönderildi.
56 Ağır Ceza Mahkemesinde 1235 kamu davası
Savcılıklar tarafından yürütülen soruşturmaların tamamlanmasının ardından son 6 ayda "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, terör örgütü üyesi olmak, örgüt adına suç işlemek, suç ve suçluyu övmek" gibi suçlardan 3 bin 481'i tutuklu 6 bin 402 sanık hakkında 56 Ağır Ceza Mahkemesinde bin 235 kamu davası açıldı.
78 davada 1986 sanık var
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe teşebbüsüne ilişkin ise "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlarından aralarında Ankara, İzmir, İstanbul, Kayseri, Konya, Adana, Muğla, Malatya, Zonguldak ve Trabzon'un da bulunduğu 21 ilde 78 dava açıldı.
Suçlamalar ve istenen cezalar
İddianamelerde bazı şüphelilerin "Fetullahçı Terör Örgütü kurucusu, yöneticisi ve üyesi olma, örgüt üyesi olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek örgüte yardım etmek, nitelikli kasten öldürme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak, askeri komutanlıkların gasbı, kasten yaralama" gibi suçlardan da cezalandırılmaları talep edildi.
Darbe girişimine ilişkin açılan davalarda bin 232'si tutuklu bin 986 sanık bulunuyor.
İlk karar Erzurum'da verildi
"Darbe girişimine" ilişkin ilk karar, Erzurum'da verilmişti. Bir albay ve bir binbaşı hakkında açılan davayı gören Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkları "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırmıştı.
İlk dava Denizli'de açıldı
Darbe girişimine ilişkin ilk dava ise Denizli'de açılmıştı. Denizli 11. Komando Tugay Komutanlığından çok sayıda askeri personelin kalkışmaya destek olmak için Ankara'ya sevk edilmek üzere havaalanına götürülmesiyle ilgili eski Denizli Garnizon ve 11. Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Kamil Özhan Özbakır'ın da arasında bulunduğu 60 sanığın üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ile "terör örgütü üyesi olmak" suçundan 15'er yıla kadar hapis istemiyle yargılanmasına Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinde başlanmıştı. cnntürk
Darbe girişiminin ardından Türkiye genelinde son 6 ayda Fetullahçı Terör Örgütüne (FETÖ) yönelik soruşturmalar kapsamında 78'i darbe girişimine ilişkin olmak üzere bin 235 dava açıldı. FETÖ davalarından ilki Denizli'de açıldı, ilk karar ise Erzurum'da çıktı. 10 bin 165 soruşturmada 44 bine yakın kişi tutuklandı.
10 bin 165 soruşturmada 44 bin şüpheli tutuklandı
AA muhabirinin Adalet Bakanlığı yetkililerinden aldığı bilgiye göre, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye genelinde Cumhuriyet başsavcılıklarınca darbe girişimine ve FETÖ'ye yönelik 10 bin 165 soruşturma açıldı. Soruşturmalar kapsamında 43 bin 998 şüpheli tutuklanarak cezaevine gönderildi.
56 Ağır Ceza Mahkemesinde 1235 kamu davası
Savcılıklar tarafından yürütülen soruşturmaların tamamlanmasının ardından son 6 ayda "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, terör örgütü üyesi olmak, örgüt adına suç işlemek, suç ve suçluyu övmek" gibi suçlardan 3 bin 481'i tutuklu 6 bin 402 sanık hakkında 56 Ağır Ceza Mahkemesinde bin 235 kamu davası açıldı.
78 davada 1986 sanık var
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe teşebbüsüne ilişkin ise "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlarından aralarında Ankara, İzmir, İstanbul, Kayseri, Konya, Adana, Muğla, Malatya, Zonguldak ve Trabzon'un da bulunduğu 21 ilde 78 dava açıldı.
Suçlamalar ve istenen cezalar
İddianamelerde bazı şüphelilerin "Fetullahçı Terör Örgütü kurucusu, yöneticisi ve üyesi olma, örgüt üyesi olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek örgüte yardım etmek, nitelikli kasten öldürme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak, askeri komutanlıkların gasbı, kasten yaralama" gibi suçlardan da cezalandırılmaları talep edildi.
Darbe girişimine ilişkin açılan davalarda bin 232'si tutuklu bin 986 sanık bulunuyor.
İlk karar Erzurum'da verildi
"Darbe girişimine" ilişkin ilk karar, Erzurum'da verilmişti. Bir albay ve bir binbaşı hakkında açılan davayı gören Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkları "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırmıştı.
İlk dava Denizli'de açıldı
Darbe girişimine ilişkin ilk dava ise Denizli'de açılmıştı. Denizli 11. Komando Tugay Komutanlığından çok sayıda askeri personelin kalkışmaya destek olmak için Ankara'ya sevk edilmek üzere havaalanına götürülmesiyle ilgili eski Denizli Garnizon ve 11. Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Kamil Özhan Özbakır'ın da arasında bulunduğu 60 sanığın üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ile "terör örgütü üyesi olmak" suçundan 15'er yıla kadar hapis istemiyle yargılanmasına Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinde başlanmıştı. cnntürk
20 Ocak 2017 Cuma
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Alman medyasına konuştu
Alman medyasına konuşan Diyanet İşleri Başkan Mehmet Görmez, Almanya'daki bazı Diyanet imamlarının casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" yorumunu yaptı.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Alman gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı camilerde görev yapan bazı imamların casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" dedi.
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesinin, hizmet götürdükleri insanları her türlü aşırıcılıktan, yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmek olduğunu belirtti. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ’nün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterilen çabayı 'Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığı' şeklinde takdim edilmesinin son derece üzüntü verici olduğu söyleyen Görmez, "Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir" diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortaya çıkan her türlü iddiayı araştıracağını ve gereğini yapacağını vurgulayan Görmez’in konuşmasından bazı başlıklar şöyle;
"Türkiye ile Almanya’nın ilişkisi; doğu ile batının, batı ile islam dünyasının ilişkisi demektir"
"Türkiye ile Almanya’nın derin ve köklü tarihsel ilişkileri vardır. Ayrıca günümüzde, ortak akrabaları ve vatandaşları olan, birbirine çok yakın, birbirine sırt çeviremeyecek iki önemli ülkedir. Almanya ile Türkiye’nin ilişkileri sadece iki ülkenin ilişkisi değildir; çünkü Almanya Avrupa’nın en önemli ülkesi, Türkiye de İslam dünyasının en önemli ülkesidir. Bu iki ülkenin ilişkisi aynı zamanda doğu ile batının, batı ile İslam dünyasının ilişkisi demektir. Son yüzyılda üretilen düşünce ve felsefeyle kültürel yakınlıklar kuran bu iki ülkenin, küresel dünyanın bu zor döneminde ilişkilerini sürekli geliştirerek dünyanın, barışa doğru yürümesine katkıda bulunmaları gerekir."
"DİTİB hukuka saygılı bir kuruluş olarak varlığını sürdürmüştür"
"DİTİB, Almanya’da kurulmuş en önemli din hizmeti yürüten, sosyal ve kültürel hizmetleri yapan çok önemli bir kuruluştur. Barışı önceleyen, her türlü dini ve kültürel aşırılıktan uzak, birlikte yaşamaya çok önem veren, hukuka saygılı bir Alman sivil toplum örgütü olarak hep varlığını sürdürmüştür. Avrupa’daki Müslüman topluluklara örnek bir kuruluş olmuş ve entegrasyona çok önemli katkılarda bulunmuştur. 35-40 yıllık geçmişinde, bir tek camisinde bile bir sorunun yaşanmamış olması, DİTİB’in tarihine kaydedilecek çok önemli bir değerdir."
"DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir"
"DİTİB kuruluşundan itibaren, Diyanet’in manevi otoritesini kabul etmiş, din hizmetleri ve din eğitimi alanında Diyanet’in tecrübesinden istifade eden bir kuruluş olmuştur. DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir. Bu ilişkide, Almanya’nın bilgisi dışında hiçbir unsur söz konusu değildir. Zaten her din görevlisinin gönderilmesi dahi Alman Büyükelçiliğine müracaat ederek, bu şartları yerine getirerek, hukuk göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir. Bu ilişki hem DİTİB’e, hem Diyanet’e, hem Almanya’ya, hem Türkiye’ye çok şey kazandırmıştır. Çünkü göç başladığında hem gönderen ülke olarak Türkiye’nin, hem de kabul eden ülke olarak Almanya’nın bu topluluğun din hizmetini, dini rehberliğini nasıl yapacağına dair hiçbir öngörüleri olmamıştı. DİTİB’in bütün camileri, dernekleri ve lokalleri Almanya’da yaşayan ve sonra Alman vatandaşı olan Müslüman Türk vatandaşlarının kendi emeklerinin ürünüdür. Onlar, kendi çocukları için zor şartlarda kazandıkları paralardan biriktirerek bu camileri, dernekleri ve lokalleri yaptılar. Bu büyük merkezlerin ortaya çıkmasında devletler olarak ne Türkiye’nin, ne de Almanya’nın hiçbir katkısı yoktur. Bu çok saygın bir şeydir. Ancak kendi cami içinde yürüteceği din hizmeti noktasında, din eğitimi noktasında Diyanet’in rehberliğine ihtiyaç duyduğu için başlangıçtan itibaren böyle bir işbirliği oluşmuştur."
"DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir"
Gerek Türkiye-Almanya ilişkileri, gerekse DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir. Son zamanlarda yaşanan tartışmalardan çok büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesi; hizmet götürdüğümüz insanları her türlü aşırıcılıktan, her türlü yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmektir."
"Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız"
"Coğrafyamız ve dünyamız çok zor zamanlardan geçiyor. Coğrafyada meydana gelen DEAŞ ve benzeri örgütlerin ideolojilerinin Avrupa’daki çocuklarımıza bulaşmaması için başladığı günden itibaren DİTİB’le birlikte çırpındığımızı bütün Alman dostlarımızın bilmesini isterim. Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız. Her türlü aşırı, her türlü yanlış din yorumlarından oradaki vatandaşlarımızı korumak, hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin, hem bölgenin barışına önemli bir katkı olacaktır."
"Diyanet’in imamlarının casusluk yaptığı’ şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir"
"Ortaya çıkmıştır ki Türkiye’de neşvünema bulan FETÖ örgütü de tıpkı DEAŞ gibi bir şahıs kültü etrafında, dine dayanarak geliştiğini söylemiş ve sonra devlete sızarak bu milletin tanklarını, silahlarını, uçaklarını bu millete yöneltecek kadar ileri gitmiştir. Açıkça bir küresel dini istismar hareketi olduğunu ve 15 Temmuz’da da şiddete başvurduğunu bütün dünya görmüştür. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ denilen örgütün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterdiğimiz çabayı “Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığıö şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir."
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz"
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları, ortak vatandaşlarımızı bu tür örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir. Bu görevliler 1 sene önce gitmediler. Bu hizmeti, Diyanet ve DİTİB, 3 senedir, 5 senedir değil 35 senedir yürütüyor. Bu ilişki 35 senedir ahlak ve hukuk temelinde yürümektedir. Bu ilişki gelişerek devam etmektedir. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir."
"Diyanet İşleri Başkanlığı, ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, denetim kurumları olan son derece ciddi bir kuruluştur. Ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar. Ahlak ve hukuktan taviz vermemiz mümkün değildir. Küresel dünyada dinler ve kültürler iç-içe geçti. Çok kültürlülüğü, çok dinli, çok inançlı hayatı yönetmek zorlaştı. Bu zorluk beraberinde nefretleri, düşmanlıkları doğurdu. Avrupa’nın ufkuna yakışmayan yabancı düşmanlığı, ırkçılık, aşırı sağcılık gibi hareketler ilerlemeye başladı. Her gün birkaç cami saldırıya uğramaya başladı. Bütün bunları konuşmamak, bütün bunları göz ardı etmek için, bazen yanlış bilgilerin peşinde koştuğumuzu ifade etmek isterim. Hâlbuki eğer dünyanın barışını birlikte kuracaksak bunları konuşmalıyız."
"Söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir"
"Medyaya yansıyan söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir. Bu yazışma ne camilerle, ne de din görevlileriyle ilgilidir. Sadece Büyükelçilikte, Diyanet’i temsil eden görevlilerle yapılmış ortak bir yazışmadır. Yazışmanın amacı; asla şahısların özeli, şahısların mahremiyetiyle ilgili değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in ortak gayelerinden bir tanesi; Avrupa’da ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın yanlış din anlayışlarından, din istismarından ve şiddet içeren dini yorumlardan uzak tutulmasıdır. Biz, cami cemaatimizi DEAŞ ve El Kaide’nin yanlış, sapkın düşüncelerinden korumakla mükellef olduğumuz gibi, küresel çapta bir kötülük hareketi olduğu ortaya çıkan, aynı zamanda şiddet içeren, 15 Temmuz darbesiyle de kendi ülkesine, kendi insanlarına bu ülkenin tanklarını, uçaklarını, silahlarını yönelten bir hareketin de kötülüklerinden korumakla mükellefiz."
"Herkes Türkiye ile empati yapsın"
"Benim bu iddiada bulunanlara şöyle bir sorum olacak: Eğer bu yazışma FETÖ ile ilgili değil de DEAŞ’la ilgili olsaydı, acaba aynı eleştiriler olacak mıydı? Eğer bu yazışma El Kaide’yle ilgili olsaydı yahut Boko Haram’la ilgili olsaydı acaba aynı tepkiler olacak mıydı? Sayın Merkel’in bir çağrısını hatırlatmak isterim, dedi ki; ‘Herkes Türkiye ile empati yapsın. Bizim ordumuz, bizim meclisimizi bombalasaydı biz ne yapardık?’ Bu kurumun çok güçlü denetim mekanizmaları var, bunların tamamı incelenir, en küçük bir bireysel hata söz konusuysa bunun gereği yapılır.
"Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi suçlanması bizi de yaralar"
(FETÖ mensuplarının, baskılar nedeniyle DİTİB’in camilerine gitmediği ile ilgili soru) "Adaletin en temel ilkesi, suçun şahsiliği ilkesidir. Suça ve şiddete bulaşmış insanla, bulaşmamış insanı birbirinden ayırt etmek, adaletin en temel görevidir. Bazı vatandaşlarımız oradaki dini söyleme aldanmış olabilirler, yanılmış olabilir, onları düzeltmek ve kazanmak da her din görevlisinin en temel vazifesidir. Hem DİTİB’in felsefesi, hem Diyanet’in felsefesi, hem ikisinin birlikte geliştirdiği işbirliğinin felsefesi, suçluyla suçsuzu, hainle masumu birbirinden ayırmaktır. Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi bu şekilde suçlanması bizi de yaralar, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Eğer böyle bir tehlike söz konusuysa, bu iki kurum işbirliği yaparak bunun üstesinden gelecektir."
"En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür"
"Ancak şu tehlikeyi de göz ardı etmemeliyiz: FETÖ’nün bunu bahane ederek alternatif camiler kurmaya başladıklarını, çalıştıklarını biliyorum. Alman dostlarımız şunu unutmasın: En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür. Biz bunu tecrübe ederek öğrendik ve yaşadık. İmam-hatiplerin Almanya’da yetiştirilmesi konusu…Bu konu, 11 Eylül olaylarıyla birlikte yeniden konuşulmaya başlandı. Biz, Alman dostlarımızı bu konuda ikna etmeye çalıştık, fakat müspet adım atılmadı. İlk adımı biz atmak durumunda kaldık ve Frankfurt Üniversitesinde Goethe Enstitüsü bünyesinde bir İslam İlahiyatı Kürsüsünün açılması çalışmalarını birlikte başlattık. Biz, bu konuda Alman dostlarımıza her türlü bilimsel desteği vereceğimizi ifade ettik. Bunun içindir ki, hem Osnabrück Üniversitesinde, Tübingen’de, Erlangen’de İslam İlahiyat Fakülteleri açıldı. Ancak, sadece imam sorununu çözmek için fakülteler açılmaz ve fakülteler açılsa dahi böyle birkaç ayda, birkaç senede sosyal sorunların tamamını çözecek konumda olamazlar. Ancak, Almanya’nın kendi Müslüman vatandaşlarını dikkate alarak, İslam ilahiyatını, üniversite içinde öğretmeye başlamış olmasının sadece Almanya için değil, Avrupa için de önemli olduğunu hep düşündük ve destek verdik. Alman dostlarımızın eleştirilerini dikkate alarak bir proje daha geliştirdik, bunu da birlikte gerçekleştirdik. Bu da, Avrupa’da doğup büyüyen ve Almanya’da doğup büyüyen, gymnasiumu bitirmiş öğrencilerin, isteyenlerin gelip Türkiye’de ilahiyat eğitimi almasıdır. Çünkü Türkiye’deki ilahiyat eğitimi, İslami ilimlerle sosyal bilimleri, felsefeyi, eğitim dillerini birleştiren evrensel bir programa sahiptir."
"Almanya'da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez"
Almanya’da yaşayan Müslümanların, kendi çocuklarını, en yüksek seviyede din eğitiminden geçirmeleri bizi sadece mutlu eder. Aynı şekilde, yüksek din tahsili görmüş çocuklarını, o camilerde görevlendirmeleri, birlikte hizmet etmeleri, bizi sadece mutlu eder. Diyanet’in herhangi bir ülkeye müdahil olmak gibi bir düşüncesi asla olamaz. Ancak Almanya’da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez. Biz istenmediğimiz bir yerde, hiçbir zaman olmadık. Rusya’daki Müslümanlar da bizden din hizmeti ve din eğitimi alanında hizmet istiyor, onlara da hizmet götürüyoruz. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bizden yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Balkanlar’daki Müslümanlar yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Amerika’dan, Avustralya’dan, bizden birisi hizmet istediği zaman, biz bu hizmeti kendilerine sunuyoruz.
Fetvalar konusu
"Türkiye’de bu kurumu itibarsızlaştırmak için uydurulan haberlerin, Avrupa’da düşünen kafaları dahi etkisi altına almış olması üzüntü vericidir. Bunlar, nasıl kirli bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Artık bu tarz haberler bir yönteme dönüştü. Türkiye’de bir gazeteye haber yaptırılır ve Türkiye’de hiç kimse o habere inanmaz, sonra da o haber Avrupa medyasında abartılarak bir İslamofobik malzeme olarak kullanılır ve sonra da bu sorunlar hepimizi kuşatmaya başlar. Örnek olarak; Diyanet’in çocuk dergisi Çanakkale Savaşı’nı anlatan bir sayı çıkarır. Çanakkale Savaşı’nı anlatırken de ‘şehit’ kavramından söz eder. Türkiye’den bir gazete, “Diyanet’in IŞİD’çilik yaptığınaö dair haber yapar. İki gün sonra aynı haber, Alman basınında yer alır. Bu ahlaksızlık karşısında ne yapabiliriz söyler misiniz? Bu bir oyun olarak, iki ülke arasını bozmak için, her gün Alman basınını etkilemeye devam ediyor."
"Ancak 'herz power' (gönül gücü) olmayı tercih ederiz"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, dini bir müessesedir. Diyanet İşleri Başkanlığının her personelinin siyaset yapma yasağı vardır. Dolayısıyla biz kendi alanımızda kalarak, dinler, kültürler, inançlar arasındaki barışı sağlayabilirsek kendimizi mutlu addederiz. Küresel dünyada, pek çok ülke, din kurumlarını bir ‘soft power’ olarak adlandırmak ister. Biz, başlangıçtan itibaren asla böyle bir şeyi kabul etmediğimizi ilan etmişiz. Biz ne ‘soft power’, ne de ‘hard power’ olmayı, dinlere ve dini kurumlara yakıştırmayız. Ancak ‘herz power’ (gönül gücü) olmayı tercih ederiz."
Görmez, açıklamalarını, "Dünyanın dostluğa, barışa, kardeşliğe çok ihtiyacı var. Hep beraber büyük bir çaba göstererek dünyamızı kuşatan kötülükleri ortadan kaldırmalıyız" temenniyle bitirdi. DHA
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Alman gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı camilerde görev yapan bazı imamların casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" dedi.
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesinin, hizmet götürdükleri insanları her türlü aşırıcılıktan, yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmek olduğunu belirtti. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ’nün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterilen çabayı 'Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığı' şeklinde takdim edilmesinin son derece üzüntü verici olduğu söyleyen Görmez, "Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir" diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortaya çıkan her türlü iddiayı araştıracağını ve gereğini yapacağını vurgulayan Görmez’in konuşmasından bazı başlıklar şöyle;
"Türkiye ile Almanya’nın ilişkisi; doğu ile batının, batı ile islam dünyasının ilişkisi demektir"
"Türkiye ile Almanya’nın derin ve köklü tarihsel ilişkileri vardır. Ayrıca günümüzde, ortak akrabaları ve vatandaşları olan, birbirine çok yakın, birbirine sırt çeviremeyecek iki önemli ülkedir. Almanya ile Türkiye’nin ilişkileri sadece iki ülkenin ilişkisi değildir; çünkü Almanya Avrupa’nın en önemli ülkesi, Türkiye de İslam dünyasının en önemli ülkesidir. Bu iki ülkenin ilişkisi aynı zamanda doğu ile batının, batı ile İslam dünyasının ilişkisi demektir. Son yüzyılda üretilen düşünce ve felsefeyle kültürel yakınlıklar kuran bu iki ülkenin, küresel dünyanın bu zor döneminde ilişkilerini sürekli geliştirerek dünyanın, barışa doğru yürümesine katkıda bulunmaları gerekir."
"DİTİB hukuka saygılı bir kuruluş olarak varlığını sürdürmüştür"
"DİTİB, Almanya’da kurulmuş en önemli din hizmeti yürüten, sosyal ve kültürel hizmetleri yapan çok önemli bir kuruluştur. Barışı önceleyen, her türlü dini ve kültürel aşırılıktan uzak, birlikte yaşamaya çok önem veren, hukuka saygılı bir Alman sivil toplum örgütü olarak hep varlığını sürdürmüştür. Avrupa’daki Müslüman topluluklara örnek bir kuruluş olmuş ve entegrasyona çok önemli katkılarda bulunmuştur. 35-40 yıllık geçmişinde, bir tek camisinde bile bir sorunun yaşanmamış olması, DİTİB’in tarihine kaydedilecek çok önemli bir değerdir."
"DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir"
"DİTİB kuruluşundan itibaren, Diyanet’in manevi otoritesini kabul etmiş, din hizmetleri ve din eğitimi alanında Diyanet’in tecrübesinden istifade eden bir kuruluş olmuştur. DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir. Bu ilişkide, Almanya’nın bilgisi dışında hiçbir unsur söz konusu değildir. Zaten her din görevlisinin gönderilmesi dahi Alman Büyükelçiliğine müracaat ederek, bu şartları yerine getirerek, hukuk göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir. Bu ilişki hem DİTİB’e, hem Diyanet’e, hem Almanya’ya, hem Türkiye’ye çok şey kazandırmıştır. Çünkü göç başladığında hem gönderen ülke olarak Türkiye’nin, hem de kabul eden ülke olarak Almanya’nın bu topluluğun din hizmetini, dini rehberliğini nasıl yapacağına dair hiçbir öngörüleri olmamıştı. DİTİB’in bütün camileri, dernekleri ve lokalleri Almanya’da yaşayan ve sonra Alman vatandaşı olan Müslüman Türk vatandaşlarının kendi emeklerinin ürünüdür. Onlar, kendi çocukları için zor şartlarda kazandıkları paralardan biriktirerek bu camileri, dernekleri ve lokalleri yaptılar. Bu büyük merkezlerin ortaya çıkmasında devletler olarak ne Türkiye’nin, ne de Almanya’nın hiçbir katkısı yoktur. Bu çok saygın bir şeydir. Ancak kendi cami içinde yürüteceği din hizmeti noktasında, din eğitimi noktasında Diyanet’in rehberliğine ihtiyaç duyduğu için başlangıçtan itibaren böyle bir işbirliği oluşmuştur."
"DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir"
Gerek Türkiye-Almanya ilişkileri, gerekse DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir. Son zamanlarda yaşanan tartışmalardan çok büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesi; hizmet götürdüğümüz insanları her türlü aşırıcılıktan, her türlü yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmektir."
"Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız"
"Coğrafyamız ve dünyamız çok zor zamanlardan geçiyor. Coğrafyada meydana gelen DEAŞ ve benzeri örgütlerin ideolojilerinin Avrupa’daki çocuklarımıza bulaşmaması için başladığı günden itibaren DİTİB’le birlikte çırpındığımızı bütün Alman dostlarımızın bilmesini isterim. Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız. Her türlü aşırı, her türlü yanlış din yorumlarından oradaki vatandaşlarımızı korumak, hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin, hem bölgenin barışına önemli bir katkı olacaktır."
"Diyanet’in imamlarının casusluk yaptığı’ şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir"
"Ortaya çıkmıştır ki Türkiye’de neşvünema bulan FETÖ örgütü de tıpkı DEAŞ gibi bir şahıs kültü etrafında, dine dayanarak geliştiğini söylemiş ve sonra devlete sızarak bu milletin tanklarını, silahlarını, uçaklarını bu millete yöneltecek kadar ileri gitmiştir. Açıkça bir küresel dini istismar hareketi olduğunu ve 15 Temmuz’da da şiddete başvurduğunu bütün dünya görmüştür. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ denilen örgütün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterdiğimiz çabayı “Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığıö şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir."
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz"
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları, ortak vatandaşlarımızı bu tür örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir. Bu görevliler 1 sene önce gitmediler. Bu hizmeti, Diyanet ve DİTİB, 3 senedir, 5 senedir değil 35 senedir yürütüyor. Bu ilişki 35 senedir ahlak ve hukuk temelinde yürümektedir. Bu ilişki gelişerek devam etmektedir. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir."
"Diyanet İşleri Başkanlığı, ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, denetim kurumları olan son derece ciddi bir kuruluştur. Ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar. Ahlak ve hukuktan taviz vermemiz mümkün değildir. Küresel dünyada dinler ve kültürler iç-içe geçti. Çok kültürlülüğü, çok dinli, çok inançlı hayatı yönetmek zorlaştı. Bu zorluk beraberinde nefretleri, düşmanlıkları doğurdu. Avrupa’nın ufkuna yakışmayan yabancı düşmanlığı, ırkçılık, aşırı sağcılık gibi hareketler ilerlemeye başladı. Her gün birkaç cami saldırıya uğramaya başladı. Bütün bunları konuşmamak, bütün bunları göz ardı etmek için, bazen yanlış bilgilerin peşinde koştuğumuzu ifade etmek isterim. Hâlbuki eğer dünyanın barışını birlikte kuracaksak bunları konuşmalıyız."
"Söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir"
"Medyaya yansıyan söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir. Bu yazışma ne camilerle, ne de din görevlileriyle ilgilidir. Sadece Büyükelçilikte, Diyanet’i temsil eden görevlilerle yapılmış ortak bir yazışmadır. Yazışmanın amacı; asla şahısların özeli, şahısların mahremiyetiyle ilgili değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in ortak gayelerinden bir tanesi; Avrupa’da ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın yanlış din anlayışlarından, din istismarından ve şiddet içeren dini yorumlardan uzak tutulmasıdır. Biz, cami cemaatimizi DEAŞ ve El Kaide’nin yanlış, sapkın düşüncelerinden korumakla mükellef olduğumuz gibi, küresel çapta bir kötülük hareketi olduğu ortaya çıkan, aynı zamanda şiddet içeren, 15 Temmuz darbesiyle de kendi ülkesine, kendi insanlarına bu ülkenin tanklarını, uçaklarını, silahlarını yönelten bir hareketin de kötülüklerinden korumakla mükellefiz."
"Herkes Türkiye ile empati yapsın"
"Benim bu iddiada bulunanlara şöyle bir sorum olacak: Eğer bu yazışma FETÖ ile ilgili değil de DEAŞ’la ilgili olsaydı, acaba aynı eleştiriler olacak mıydı? Eğer bu yazışma El Kaide’yle ilgili olsaydı yahut Boko Haram’la ilgili olsaydı acaba aynı tepkiler olacak mıydı? Sayın Merkel’in bir çağrısını hatırlatmak isterim, dedi ki; ‘Herkes Türkiye ile empati yapsın. Bizim ordumuz, bizim meclisimizi bombalasaydı biz ne yapardık?’ Bu kurumun çok güçlü denetim mekanizmaları var, bunların tamamı incelenir, en küçük bir bireysel hata söz konusuysa bunun gereği yapılır.
"Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi suçlanması bizi de yaralar"
(FETÖ mensuplarının, baskılar nedeniyle DİTİB’in camilerine gitmediği ile ilgili soru) "Adaletin en temel ilkesi, suçun şahsiliği ilkesidir. Suça ve şiddete bulaşmış insanla, bulaşmamış insanı birbirinden ayırt etmek, adaletin en temel görevidir. Bazı vatandaşlarımız oradaki dini söyleme aldanmış olabilirler, yanılmış olabilir, onları düzeltmek ve kazanmak da her din görevlisinin en temel vazifesidir. Hem DİTİB’in felsefesi, hem Diyanet’in felsefesi, hem ikisinin birlikte geliştirdiği işbirliğinin felsefesi, suçluyla suçsuzu, hainle masumu birbirinden ayırmaktır. Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi bu şekilde suçlanması bizi de yaralar, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Eğer böyle bir tehlike söz konusuysa, bu iki kurum işbirliği yaparak bunun üstesinden gelecektir."
"En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür"
"Ancak şu tehlikeyi de göz ardı etmemeliyiz: FETÖ’nün bunu bahane ederek alternatif camiler kurmaya başladıklarını, çalıştıklarını biliyorum. Alman dostlarımız şunu unutmasın: En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür. Biz bunu tecrübe ederek öğrendik ve yaşadık. İmam-hatiplerin Almanya’da yetiştirilmesi konusu…Bu konu, 11 Eylül olaylarıyla birlikte yeniden konuşulmaya başlandı. Biz, Alman dostlarımızı bu konuda ikna etmeye çalıştık, fakat müspet adım atılmadı. İlk adımı biz atmak durumunda kaldık ve Frankfurt Üniversitesinde Goethe Enstitüsü bünyesinde bir İslam İlahiyatı Kürsüsünün açılması çalışmalarını birlikte başlattık. Biz, bu konuda Alman dostlarımıza her türlü bilimsel desteği vereceğimizi ifade ettik. Bunun içindir ki, hem Osnabrück Üniversitesinde, Tübingen’de, Erlangen’de İslam İlahiyat Fakülteleri açıldı. Ancak, sadece imam sorununu çözmek için fakülteler açılmaz ve fakülteler açılsa dahi böyle birkaç ayda, birkaç senede sosyal sorunların tamamını çözecek konumda olamazlar. Ancak, Almanya’nın kendi Müslüman vatandaşlarını dikkate alarak, İslam ilahiyatını, üniversite içinde öğretmeye başlamış olmasının sadece Almanya için değil, Avrupa için de önemli olduğunu hep düşündük ve destek verdik. Alman dostlarımızın eleştirilerini dikkate alarak bir proje daha geliştirdik, bunu da birlikte gerçekleştirdik. Bu da, Avrupa’da doğup büyüyen ve Almanya’da doğup büyüyen, gymnasiumu bitirmiş öğrencilerin, isteyenlerin gelip Türkiye’de ilahiyat eğitimi almasıdır. Çünkü Türkiye’deki ilahiyat eğitimi, İslami ilimlerle sosyal bilimleri, felsefeyi, eğitim dillerini birleştiren evrensel bir programa sahiptir."
"Almanya'da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez"
Almanya’da yaşayan Müslümanların, kendi çocuklarını, en yüksek seviyede din eğitiminden geçirmeleri bizi sadece mutlu eder. Aynı şekilde, yüksek din tahsili görmüş çocuklarını, o camilerde görevlendirmeleri, birlikte hizmet etmeleri, bizi sadece mutlu eder. Diyanet’in herhangi bir ülkeye müdahil olmak gibi bir düşüncesi asla olamaz. Ancak Almanya’da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez. Biz istenmediğimiz bir yerde, hiçbir zaman olmadık. Rusya’daki Müslümanlar da bizden din hizmeti ve din eğitimi alanında hizmet istiyor, onlara da hizmet götürüyoruz. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bizden yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Balkanlar’daki Müslümanlar yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Amerika’dan, Avustralya’dan, bizden birisi hizmet istediği zaman, biz bu hizmeti kendilerine sunuyoruz.
Fetvalar konusu
"Türkiye’de bu kurumu itibarsızlaştırmak için uydurulan haberlerin, Avrupa’da düşünen kafaları dahi etkisi altına almış olması üzüntü vericidir. Bunlar, nasıl kirli bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Artık bu tarz haberler bir yönteme dönüştü. Türkiye’de bir gazeteye haber yaptırılır ve Türkiye’de hiç kimse o habere inanmaz, sonra da o haber Avrupa medyasında abartılarak bir İslamofobik malzeme olarak kullanılır ve sonra da bu sorunlar hepimizi kuşatmaya başlar. Örnek olarak; Diyanet’in çocuk dergisi Çanakkale Savaşı’nı anlatan bir sayı çıkarır. Çanakkale Savaşı’nı anlatırken de ‘şehit’ kavramından söz eder. Türkiye’den bir gazete, “Diyanet’in IŞİD’çilik yaptığınaö dair haber yapar. İki gün sonra aynı haber, Alman basınında yer alır. Bu ahlaksızlık karşısında ne yapabiliriz söyler misiniz? Bu bir oyun olarak, iki ülke arasını bozmak için, her gün Alman basınını etkilemeye devam ediyor."
"Ancak 'herz power' (gönül gücü) olmayı tercih ederiz"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, dini bir müessesedir. Diyanet İşleri Başkanlığının her personelinin siyaset yapma yasağı vardır. Dolayısıyla biz kendi alanımızda kalarak, dinler, kültürler, inançlar arasındaki barışı sağlayabilirsek kendimizi mutlu addederiz. Küresel dünyada, pek çok ülke, din kurumlarını bir ‘soft power’ olarak adlandırmak ister. Biz, başlangıçtan itibaren asla böyle bir şeyi kabul etmediğimizi ilan etmişiz. Biz ne ‘soft power’, ne de ‘hard power’ olmayı, dinlere ve dini kurumlara yakıştırmayız. Ancak ‘herz power’ (gönül gücü) olmayı tercih ederiz."
Görmez, açıklamalarını, "Dünyanın dostluğa, barışa, kardeşliğe çok ihtiyacı var. Hep beraber büyük bir çaba göstererek dünyamızı kuşatan kötülükleri ortadan kaldırmalıyız" temenniyle bitirdi. DHA
18 Ocak 2017 Çarşamba
Atilla Taş için istenen ceza belli oldu
FETÖ'nün medya yapılanmasına yönelik aralarında Atilla Taş'ın da bulunduğu 29 şüpheli hakkındaki iddianame tamamlandı. İddianamede Atilla taş için "silahlı örgüte üye olmak" suçundan 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası istendi.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından, medya mensuplarına yönelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından yürütülen soruşturma tamamlandı. Cumhuriyet Savcılarından Murat Çağlak tarafından hazırlanan 196 sayfalık iddianamede, Said Sefa'nın "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" ve "Terör örgütü yöneticiliği" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 10 yıldan 15 yıla kadar hapis istendi.
İddianamede 25'i tutuklu diğer 28 şüpheli Abdullah Kılıç, Ahmet Memiş, Ali Akkuş, Atilla Taş, Bayram Kaya, Bülent Ceyhan, Bünyamin Köseli, Cemal Azmi Kalyoncu, Cihan Acar, Cuma Ulus, Davut Aydın, Emre Soncan, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Habib Güler, Halil İbrahim Balta, Hanım Büşra Erdal, Hüseyin Aydın, Muhammed Sait Kuloğlu, Muhterem Tanık, Murat Aksoy, Mustafa Erkan Acar, Mutlu Çölgeçen, Oğuz Usluer, Seyid Kılıç, Ufuk Şanlı, Ünal Tanık, Yakup Çetin ve Yetkin Yıldız'ın ise "silahlı örgüte üye olmak" suçundan 5'er yıldan 10'ar yıla kadar hapisleri talep edildi.
Doğan ile Taş'ın iddiaları iddianameye girdi
İddianamede Atilla Taş'ın Türk pop müziği sanatçısı olduğu ve zaman zaman sunuculuk yaptığı belirtilerek, FETÖ-PDY soruşturması kapsamında kapatılan Meydan Gazetesi'nde köşe yazarlığı yaptığı tespitine yer verildi. Taş'ın gezi olayları sonrası yaptığı paylaşımlarla gündeme geldiği belirtilen iddianamede, Taş'ın takipçi sayısını artırdıktan sonra FETÖ/PDY'nin ülke içinde ve dışında gündem oluşturmak için üyelerinin paylaştığı tweetleri tekrar paylaşarak (retweet) ettiği ve gündem (trend topic) oluşturduğu iddia edildi. Taş'ın 2011'den 2016'ya kadar sosyal medyadaki onlarca paylaşımının da ele alındığı iddianamede, Taş'ın 2015 ile 2016 yıları arasında FETÖ soruşturması kapsamında kapatılan Meydan Gazetesi'ndeki köşe yazıları da delil olarak yer aldı.
İddianamede, Taş'ın tutuklanmasının ardından bir televizyon programında Nihat Doğan ile Erol Köse'nin şüpheliyi (Atilla Taş'ı)kastederek 'örgüt ile bağlantılarını kendilerine anlattıklarını, hatta fuatavni hesabı ile doğrudan mesajlaştığını söylediğini' beyan ettiklerinin tespit edildiği kaydedildi. Söz konusu programın CD'sinin de dosyaya konulduğu anlatılan iddianamede, Taş'ın Nihat Doğan ile Erol Köse'nin beyanlarını kabul etmeyerek söz konusu kişilerle husumetli olduğunu söylediği belirtildi.
"Her ikisiyle de şahsi husumetim var"
Taş'ın ifadesinde, "Herhangi bir örgütün amacı doğrultusunda faaliyet göstermesinin mümkün olmadığını, paylaştığı twetleri ve yazdığı yazıları örgütsel bir amaç için değil vatandaşların mağduriyetlerini dile getirmek için yazdığını söylediği, Nihat Doğan ile Erol Köse'nin de kendisinin "fuatavni" ile doğrudan mesajlaşmalarının olduğu yönündekikonuşmaların yalan olduğunu, her ikisiyle de şahsi husumetinin bulunduğunu beyan etmiştir" denildi.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından, medya mensuplarına yönelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından yürütülen soruşturma tamamlandı. Cumhuriyet Savcılarından Murat Çağlak tarafından hazırlanan 196 sayfalık iddianamede, Said Sefa'nın "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" ve "Terör örgütü yöneticiliği" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 10 yıldan 15 yıla kadar hapis istendi.
İddianamede 25'i tutuklu diğer 28 şüpheli Abdullah Kılıç, Ahmet Memiş, Ali Akkuş, Atilla Taş, Bayram Kaya, Bülent Ceyhan, Bünyamin Köseli, Cemal Azmi Kalyoncu, Cihan Acar, Cuma Ulus, Davut Aydın, Emre Soncan, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Habib Güler, Halil İbrahim Balta, Hanım Büşra Erdal, Hüseyin Aydın, Muhammed Sait Kuloğlu, Muhterem Tanık, Murat Aksoy, Mustafa Erkan Acar, Mutlu Çölgeçen, Oğuz Usluer, Seyid Kılıç, Ufuk Şanlı, Ünal Tanık, Yakup Çetin ve Yetkin Yıldız'ın ise "silahlı örgüte üye olmak" suçundan 5'er yıldan 10'ar yıla kadar hapisleri talep edildi.
Doğan ile Taş'ın iddiaları iddianameye girdi
İddianamede Atilla Taş'ın Türk pop müziği sanatçısı olduğu ve zaman zaman sunuculuk yaptığı belirtilerek, FETÖ-PDY soruşturması kapsamında kapatılan Meydan Gazetesi'nde köşe yazarlığı yaptığı tespitine yer verildi. Taş'ın gezi olayları sonrası yaptığı paylaşımlarla gündeme geldiği belirtilen iddianamede, Taş'ın takipçi sayısını artırdıktan sonra FETÖ/PDY'nin ülke içinde ve dışında gündem oluşturmak için üyelerinin paylaştığı tweetleri tekrar paylaşarak (retweet) ettiği ve gündem (trend topic) oluşturduğu iddia edildi. Taş'ın 2011'den 2016'ya kadar sosyal medyadaki onlarca paylaşımının da ele alındığı iddianamede, Taş'ın 2015 ile 2016 yıları arasında FETÖ soruşturması kapsamında kapatılan Meydan Gazetesi'ndeki köşe yazıları da delil olarak yer aldı.
İddianamede, Taş'ın tutuklanmasının ardından bir televizyon programında Nihat Doğan ile Erol Köse'nin şüpheliyi (Atilla Taş'ı)kastederek 'örgüt ile bağlantılarını kendilerine anlattıklarını, hatta fuatavni hesabı ile doğrudan mesajlaştığını söylediğini' beyan ettiklerinin tespit edildiği kaydedildi. Söz konusu programın CD'sinin de dosyaya konulduğu anlatılan iddianamede, Taş'ın Nihat Doğan ile Erol Köse'nin beyanlarını kabul etmeyerek söz konusu kişilerle husumetli olduğunu söylediği belirtildi.
"Her ikisiyle de şahsi husumetim var"
Taş'ın ifadesinde, "Herhangi bir örgütün amacı doğrultusunda faaliyet göstermesinin mümkün olmadığını, paylaştığı twetleri ve yazdığı yazıları örgütsel bir amaç için değil vatandaşların mağduriyetlerini dile getirmek için yazdığını söylediği, Nihat Doğan ile Erol Köse'nin de kendisinin "fuatavni" ile doğrudan mesajlaşmalarının olduğu yönündekikonuşmaların yalan olduğunu, her ikisiyle de şahsi husumetinin bulunduğunu beyan etmiştir" denildi.
16 Ocak 2017 Pazartesi
Melih Gökçek'ten 'parsel parsel satış' açıklaması
Eski Milletvekili Bülent Arınç'ın, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile ilgili "Parelel yapıya Ankara'yı parsel parsel satmıştır" sözleri yine gündemde. TBMM FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu tarafından kendisine bu konuda sunulan sorulara yazılı yanıt veren Gökçek, "Arınç'ın söylediği gibi 'parsel parsel' bir satış söz konusu değildir." dedi.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, TBMM FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu tarafından kendisine sunulan sorulara yazılı yanıt verdi.
Darbe gecesi Ankara'da savaş uçaklarının uçtuğu sırada aracıyla yolda olduğunu, değişik bakanları telefonla aradığını ve onların "Darbe olduğunu" ifade ettiklerini belirten Gökçek, Dikmen'de bir gecekonduya gittiğini, sosyal medyadan vatandaşları direnmeye davet ettiğini bildirdi.
"Ankara Büyükşehir Belediyemizin çok büyük katkıları olmuştur
Darbe girişiminde bulunulan ilk saatlerden itibaren ertesi gün dahil olmak üzere, 18 televizyon kanalına telefonla bağlanarak, "Darbe FETÖ'cüler tarafından yapılıyor, kısa zamanda bastırılacaktır. Tüm vatandaşlarımızı sokağa davet ediyorum." tarzında konuşmalar yaptığına dikkati çeken Gökçek, yaklaşık 13 saat boyunca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bakanlar, başbakanlık müsteşarı, değişik emniyet müdürleri, belediye çalışanları ve parti teşkilatından kişilerle telefon görüşmeleri yaptığını aktardı.
Emniyetten gelen talepler doğrultusunda belediyenin iş araçlarını ve otobüsleri Ankara'da ihtiyaç duyulan yerlere sevk ettiğini vurgulayan Gökçek, "İftiharla söyleyebilirim ki FETÖ darbe girişiminin Ankara'daki faaliyetlerinin engellenmesinde Ankara Büyükşehir Belediyemizin çok büyük katkıları olmuştur." ifadesini kullandı.
"Kesinlikle bilmiyordum"
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, FETÖ'de bulunan kişilerle önceki yıllardan beri tanıştığını vurgulayarak, "İtiraf etmeliyim ki bu organizasyonu vatanına ve milletine hayırlı evlatlar yetiştirmek için eğitime önem veren bir hayır kuruluşu olarak gördüm. Orduda, poliste ve bürokraside böyle bir organizasyonları olduğunu kesinlikle bilmiyordum." değerlendirmesinde bulundu.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1994 yılından itibaren ayrım yapmadan her kişi ve kuruluşa okul, yurt, hastane, ibadethane konusunda yardımcı olmaya çalıştıklarına işaret eden Gökçek, bu taleplerde sadece inşa edilecek yapının trafiğe engel olup olmaması ve otopark ihtiyacının karşılanıp karşılanmamasına baktıklarını kaydetti.
Bülent Arınç'ın iddiaları
Kimden talep gelirse gelin öncelikle eğitim ve sağlığa destek vermek niyetinde olduklarını vurgulayan Gökçek, şunları aktardı: "FETÖ'cuların zaman zaman yurt ve okul yapımı çin belediyemize müracaatları oldu. Diğer özel kuruluş ve vakıflara ne işlem yapıldı ise bunlara da aynı işlem yapılmıştır. Zaten istesem de ayrı bir muamele yapmam mümkün değildir. Çünkü birincisi, imarla ilgili kimden bir konunun talebi olursa yasalara uyup uyulmadığına bakmaksızın belediye meclisine göndermek zorundayım. Gelen teklifleri belediye meclisine havale etmezsem, yasalara göre suç işlemiş olurum. Bu konuda sayısız yargı kararı vardır. Yargı kararlarında 'sen karar veremezsin, sadece belediye meclisine havale edersin, meclis karar verir' denilmektedir. Yoksa eski milletvekili Bülent Arınç'ın söylediği gibi 'parsel parsel' bir satış söz konusu değildir. Bu konuda değişik kişi ve kuruluşlar savcılığa müracaat etmiş ve hakkımda savcılık tarafından soruşturma yapılmıştır. Bu soruşturmanın sonucunda söylenenlerin asılsız olduğu ortaya çıkmış ve hakkımda takipsizlik kararı verilmiştir." cnntürk
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, TBMM FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu tarafından kendisine sunulan sorulara yazılı yanıt verdi.
Darbe gecesi Ankara'da savaş uçaklarının uçtuğu sırada aracıyla yolda olduğunu, değişik bakanları telefonla aradığını ve onların "Darbe olduğunu" ifade ettiklerini belirten Gökçek, Dikmen'de bir gecekonduya gittiğini, sosyal medyadan vatandaşları direnmeye davet ettiğini bildirdi.
"Ankara Büyükşehir Belediyemizin çok büyük katkıları olmuştur
Darbe girişiminde bulunulan ilk saatlerden itibaren ertesi gün dahil olmak üzere, 18 televizyon kanalına telefonla bağlanarak, "Darbe FETÖ'cüler tarafından yapılıyor, kısa zamanda bastırılacaktır. Tüm vatandaşlarımızı sokağa davet ediyorum." tarzında konuşmalar yaptığına dikkati çeken Gökçek, yaklaşık 13 saat boyunca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bakanlar, başbakanlık müsteşarı, değişik emniyet müdürleri, belediye çalışanları ve parti teşkilatından kişilerle telefon görüşmeleri yaptığını aktardı.
Emniyetten gelen talepler doğrultusunda belediyenin iş araçlarını ve otobüsleri Ankara'da ihtiyaç duyulan yerlere sevk ettiğini vurgulayan Gökçek, "İftiharla söyleyebilirim ki FETÖ darbe girişiminin Ankara'daki faaliyetlerinin engellenmesinde Ankara Büyükşehir Belediyemizin çok büyük katkıları olmuştur." ifadesini kullandı.
"Kesinlikle bilmiyordum"
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, FETÖ'de bulunan kişilerle önceki yıllardan beri tanıştığını vurgulayarak, "İtiraf etmeliyim ki bu organizasyonu vatanına ve milletine hayırlı evlatlar yetiştirmek için eğitime önem veren bir hayır kuruluşu olarak gördüm. Orduda, poliste ve bürokraside böyle bir organizasyonları olduğunu kesinlikle bilmiyordum." değerlendirmesinde bulundu.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1994 yılından itibaren ayrım yapmadan her kişi ve kuruluşa okul, yurt, hastane, ibadethane konusunda yardımcı olmaya çalıştıklarına işaret eden Gökçek, bu taleplerde sadece inşa edilecek yapının trafiğe engel olup olmaması ve otopark ihtiyacının karşılanıp karşılanmamasına baktıklarını kaydetti.
Bülent Arınç'ın iddiaları
Kimden talep gelirse gelin öncelikle eğitim ve sağlığa destek vermek niyetinde olduklarını vurgulayan Gökçek, şunları aktardı: "FETÖ'cuların zaman zaman yurt ve okul yapımı çin belediyemize müracaatları oldu. Diğer özel kuruluş ve vakıflara ne işlem yapıldı ise bunlara da aynı işlem yapılmıştır. Zaten istesem de ayrı bir muamele yapmam mümkün değildir. Çünkü birincisi, imarla ilgili kimden bir konunun talebi olursa yasalara uyup uyulmadığına bakmaksızın belediye meclisine göndermek zorundayım. Gelen teklifleri belediye meclisine havale etmezsem, yasalara göre suç işlemiş olurum. Bu konuda sayısız yargı kararı vardır. Yargı kararlarında 'sen karar veremezsin, sadece belediye meclisine havale edersin, meclis karar verir' denilmektedir. Yoksa eski milletvekili Bülent Arınç'ın söylediği gibi 'parsel parsel' bir satış söz konusu değildir. Bu konuda değişik kişi ve kuruluşlar savcılığa müracaat etmiş ve hakkımda savcılık tarafından soruşturma yapılmıştır. Bu soruşturmanın sonucunda söylenenlerin asılsız olduğu ortaya çıkmış ve hakkımda takipsizlik kararı verilmiştir." cnntürk
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)