darbe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
darbe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Temmuz 2017 Perşembe

FETÖ, ilk kez ABD’nin terör raporunda

Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ABD Dışişleri Bakanlığının yayınladığı terör raporunda ilk kez yer aldı.
ABD Dışişleri Bakanlığının yayınladığı Terörizm 2016 Ülkeler Raporu'nda FETÖ ilk kez yer aldı. Milli Güvenlik Kurulunun, FETÖ’yü 26 Mayıs 2016’da terör örgütü olarak tanımladığı belirtildi. Raporda, “Hükümet, 240‘tan fazla kişinin öldüğü, 2 bin 100‘den fazlasının yaralandığı 15 Temmuz'daki darbe girişiminden Gülen hareketini sorumlu tutuyor.” ifadesine yer verildi.
PYD YİNE TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK ANILMADI
PKK'nın, 2016'da Türkiye'de terör saldırıları düzenlemeye devam ettiğine dikkat çekilen raporda,  Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) 2015 yılı Temmuz ayından bu yana 8 bin PKK teröristini öldürdüğü, yaraladığı ya da ele geçirdiği belirtildi. PKK saldırılarında şehit düşen güvenlik güçlerinin sayısının ise 750‘den fazla olduğu kaydedildi. PKK'nın uzantısı olan Kürdistan Özgürlük Şahinleri'nin (TAK) de güvenlik güçlerine, altyapılara ve turistik tesislere yönelik saldırılarını artırdığına işaret edildi.
Raporda PKK'nın Suriye uzantısı PYD/YPG terör örgütü olarak anılmazken ilgili bölümde şu ifadelere yer verildi:
“Türk hükümeti, ülke içindeki bazı örgütleri, terör örgütü ilan etti. Bu örgütler, Türk Hizbullahı, Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist (TKP-ML), Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) ve Marksist Leninist Komünist Partisi (MLKP). Türkiye ayrıca Suriye merkezli Demokratik Birlik Partisini (PYD) ve partinin silahlı kanadı YPG'yi, PKK'yla yakın ilişki içindeki terör örgütleri olarak tanımlıyor.” (Kaynak:sözcü.com.tr)

19 Temmuz 2017 Çarşamba

FETÖ'nün 48 milyar lirası devletin kasasına girdi

Milli Güvenlik Kurulu'nun son toplantısında FETÖ başta olmak üzere terör örgütleri ile mücadele masaya yatırıldı. Kurula sunulan rapora göre immet, bağış gibi adlar altında, çoğu zaman baskı ve tehditle milletten elde ettiği haksız servet, yine millete iade edildi. Terör örgütünün 7.5 milyar liralık gayrimenkul, 41 milyar liralık şirket varlığı olmak üzere toplam 48 milyar lirası devlete geçti.
Milli Güvenlik Kurulu'nun son toplantısında FETÖ başta olmak üzere terör örgütleri ile mücadele masaya yatırıldı. Kurula sunulan FETÖ Raporu'nda, mücadelede gelinen nokta kapsamlı olarak değerlendirildi. FETÖ'nün gücünün kırılması sürecinde en fazla mesafe alınan alan olarak "finans" boyutu ön plana çıktı. FETÖ'nün, himmet, bağış gibi adlar altında, çoğu zaman baskı ve tehditle milletten elde ettiği haksız servet, yine millete iade edildi. Terör örgütünün 7.5 milyar liralık gayrimenkul, 41 milyar liralık şirket varlığı olmak üzere toplam 48 milyar lirası devlete geçti.
Dudak uçuklatan servet
Sabah Gazetesi'nin haberine göre, 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından kararlılıkla sürdürülen FETÖ ile mücadelede, bugüne kadar örgütün 7.5 milyar liralık gayrimenkulüne el konuldu. Ayrıca, FETÖ ile bağlantılı 966 şirketin kayyuma devredilen aktif toplamı da 41 milyar lira olarak hesaplandı. Böylece toplamda, yaklaşık 15 milyar dolarlık varlığının FETÖ terör örgütü tarafından kullanılması önlendi.
Dış ayağı da inceleniyor
MGK'daki değerlendirmede, FETÖ ile mücadelenin dış ayağı üzerinde de duruldu. FETÖ lobisinin faaliyetlerinin önlenmesi noktasında, özellikle darbe yargılamalarının sonuçlanmasının önemine işaret edildi. Kesinleşmiş yargı kararları, gerekçeleri ve eklerindeki belgelerin, uluslararası alanda FETÖ'nün etkisizleştirilmesi ve elebaşının iade sürecini hızlandırabileceği sonucuna varıldı. Bu aşamada Yargıtay'ın, Erzurum'daki FETÖ davasında, gerekçeli kararını açıklamış olması yeni bir aşama olarak görülüyor. Yargıtay, darbenin FETÖ tarafından tasarlanıp uygulandığını, ByLock'un örgütün gizli haberleşme kanalı olduğunu tüm yönleri ve gerekçeleri ile somut bir karara bağladı. Devam etmekte olan davaların önemli bölümünün yıl sonuna kadar sonuçlanmasının beklendiği, mahkemelerden çıkacak kararların tercümesi üzerinden, FETÖ'cüleri himaye eden ülkeler nezdinde diplomatik ve hukuki zeminde takiplerin sıkılaştırılması planlanıyor.
50 bin 344 kişi tutuklandı
FETÖ ile yürütülen yoğun mücadele kapsamında kamuda büyük bir temizlik yapıldı. Bu güne kadar kamudan 111 bin 240 kişi ihraç edilirken, 33 bin 180 kişi açığa alınarak görevinden uzaklaştırıldı. Hain darbe girişiminin püskürtülmesinin ardından 168 bin 977 kişi hakkında hukuki işlem yapıldı. Soruşturmalar çerçevesinde gözaltına alınan 50 bin 344 kişi tutuklandı. 47 bin 136 kişi adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.
Halen 55 bin 495 kişi ise tutuksuz olarak yargılanıyor. 7 bin 605 şüpheli hakkında ise FETÖ üyeliğinden yakalama kararı bulunuyor.
En önemli gelir kaynağı Türkiye
MGK'daki sunumlarda, FETÖ'nün en önemli gelir kaynağının Türkiye olduğu, esnaf ve işadamlarından sağlanan paraların yurtdışına transfer edildiği, bu musluğun kesildiği vurgulandı. FETÖ okulları için her bir ilde farklı iş ve meslek gruplarından, örgüte mensup isimler tarafından "himmet" tahsil edildiği ve genelde nakit olarak ülke dışına çıkarıldığı tespitine yer verildi.Sabah

13 Temmuz 2017 Perşembe

İstanbul'da 15 ve 16 Temmuz'da ulaşım ücretsiz

İstanbul'da 15 ve 16 Temmuz tarihlerinde toplu taşıma iki gün boyunca ücretsiz olacak.
15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü dolayısıyla 15-16 Temmuz'da İstanbul'da toplu taşıma ücretsiz olacak.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nün yan tarafında inşa edilen 15 Temmuz Şehitler Abidesi'ni ziyaret edip incelemelerde bulundu.
Topbaş, burada gazetecilere yaptığı açıklamada, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) hain darbe girişiminin yıl dönümünde, 15-16 Temmuz tarihlerinde kentte toplu taşıma araçlarının ücretsiz hizmet vereceğini belirtti.
Kadir Topbaş, 15 Temmuz saat 06:00'dan, 17 Temmuz saat 06:00'ya kadar toplu taşıma araçlarının ücretsiz hizmet vereceğini söyledi.
Ücretsiz toplu taşıma kararına ilişkin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisinin karar alması bekleniyor. ntvmsnc

4 Mayıs 2017 Perşembe

12 Eylül Darbe davası düşürüldü

Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, 12 Eylül askeri darbesine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Şahinkaya hakkındaki davanın, sanıkların ölmüş olmaları nedeniyle düşürülmesine karar verildi.

Ankara 10.Ağır Ceza Mahkemesince, 12 Eylül askeri darbesine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Ali Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davanın, sanıkların ölmeleri nedeniyle düşürülmesi kararlaştırıldı.
Yargıtayın, Evren ve Şahinkaya hakkında verilen mahkumiyet hükmüne ilişkin kararı bozmasının ardından tekrar görülmeye başlanan davada karar çıktı. Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, müdahillerin son beyanlarını, sanık avukatlarının esas hakkındaki savunmalarını almasının ardından, Evren ve Şahinkaya hakkındaki davanın düşürülmesine karar verildiğini açıkladı.
'Bari apoletlerini sökün'
Müştekilerin avukatları da yaptıkları son savunmada iki sanığın hayatını kaybettiğini, 1632 sayılı Askeri Kanun uyarınca en azından rütbelerinin sökülmesi talebinde bulundu. Verilen aranın ardından mahkeme iki sanık hakkındaki davanın düşürülmesine karar verirken; sanık generaller Evren ve Şahinkaya'nın rütbesinin sökülmesi talebini reddetti.

18 Mart 2017 Cumartesi

İşte rakamlarla 15 Temmuz darbe girişimi

FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişimine ilişkin Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili 221 şüpheli hakkında hazırlanan çatı iddianamesinde 15 Temmuz gecesiyle ilgili çarpıcı rakamlara yer verildi.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimine ilişkin Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili 221 şüpheli hakkında hazırlanan çatı iddianamesine göre, 15 Temmuz gecesi TSK içerisindeki FETÖ üyelerinin 8 binden fazla askeri personeli görevlendirdiği, 35 uçak, 37 helikopter, 74 tank, 246 zırhlı araç ve 4 bine yakın hafif silah kullanıldığı tespit edildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanarak, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen darbe girişiminin çatı iddianamesinde, darbe teşebbüsüne katılan askerlerin sayısı ve kullanılan silahlara ilişkin bilgilere yer verildi.

İddianameye göre, demokratik anayasal düzeni, cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya çalışan darbeciler, 35 uçak, 37 helikopter, 74 tank, 246 zırhlı araç ve 4 bine yakın hafif silah kullandı, darbe teşebbüsünde 8 binden fazla askeri personel görevlendirdi.
Milli iradenin hedef alınarak, başta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve TBMM olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik 8değerleri ve kurumlarına ait binaların bombalanarak ülkenin teslim alınmaya çalışıldığı kaydedilen iddianamede, "FETÖ, yabancı dostlarının da bilgisi ve yardımı dahilinde, örgüt mensuplarının adeta istilasına uğrayan milli ordumuzu kullanarak, 15 Temmuz 2016 gecesi darbe girişiminde bulunmak suretiyle, ihanette sınır tanımadığını göstermiştir." ifadelerine yer verildi.

İddianamede, sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyeleri arasında ismi geçen eski Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Kurmay Başkanı Tuğamiral Ömer Faruk Harmancık'ın, Deniz Kuvvetleri ile ilgili darbe girişimine yönelik genel anlamdaki planlamaları Sinan Sürer ile yaptığı belirtildi. Harmancık'ın, hazırlanan atama listesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı göreviyle terfi ettirilmek istendiği kaydedildi.

Harmancık'ın, Deniz Kuvvetleri ile ilgili darbe girişimine yönelik genel anlamdaki planlamaları, 15 Temmuz'da tuğamiral rütbesiyle Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı 1. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daire Başkanlığı görevinde bulunan Sinan Sürer ile yaptığı bu planlamalar kapsamında, Türk Donanması'nın yüzde 70'ini oluşturan, fırkateyn, korvet ve hücumbot ve 29 ana muharip gemisinin darbe faaliyetlerine katılmak üzere, hazır hale getirildiği kaydedildi.
Eski Tuğamiral Harmancık, meslekten ihraç edilen ve Almanya'ya kaçtığı belirlenen örgüt mensubu öğretmen tarafından o gece kullanılması için dağıtılan telefon hatlarını kullananlar arasında da yer alıyor.

İddianamede, Harmancık'ın, 6-9 Temmuz arasında, Ankara Konutkent'teki villada, FETÖ'nün "Hava kuvvetleri imamı" olduğu iddia edilen Adil Öksüz "liderliğinde" yapılan darbe planı ile ilgili organizasyonun toplantılarına katıldığı, sevk ve idaresini yapan ekibin içinde bulunduğu belirtilerek, villada yapılan parmak izi incelemesinde Harmancık'ın parmak izine de rastlandığı tespiti yer aldı.
Harmancık'ın darbe girişimi günü izinli ya da raporlu olmamasına rağmen, darbe girişimi kapsamındaki hava harekatının merkezi olan Akıncı Üssü'ne gelerek, bir yandan darbe girişimine yönelik görüşmeler yaparken, diğer yandan derdest edilmek suretiyle Genelkurmay Karargahı'ndan Akıncı Üssü'ne getirilen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı, Mehmet Dişli, Kubilay Selçuk ve Hakan Evrim ile darbe girişiminin başına geçmesi için ikna etmeye çalıştığı, sözde darbe bildirisini televizyon kanallarında okuması için zorladığı, Orgeneral Akar'ın ikna olmaması üzerine, kendisini Fetullah Gülen ile görüştürmeyi teklif eden konsey üyeleri içinde yer aldığı belirtildi. (Kaynak:cnntürk.com.tr)

28 Şubat 2017 Salı

Melih Gökçek’ten yeni darbe planı iddiası

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek Twitter hesabından yeni iddialar ortaya attı. FETÖ’nün yeni bir darbe planı olduğunu iddia eden Gökçek “Olay şöyle gerçekleştirilecekmiş; herkes gece yarısı uykuda iken, saat 04-05 sıralarında Ankara ve İstanbul’da 20 ayrı noktaya, diğer vilayetlerde 2-3 noktaya,100-200 askerle ani baskın yapılacak ve hedef kişiler infaz edilecek” diyerek, “Türk ordusunun şerefli subay ve astsubaylarına çağrıda bulunuyorum, darbecileri ihbar edin ki temizlik daha çabuk olsun” dedi.

Gökçek, “Bilinmeli ki bu ordu benim ordum, El-Bab'da çarpışıp şehit olan bu şerefli ordumla gurur duyuyorum” twitlerini attı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kahramanlık destanı yazan mücadelesinden çeşitli kareler de paylaşan Başkan Gökçek, “Fotoğraflarını gördüğünüz bu orduyla şeref duymayan dünyanın en şerefsiz insanıdır” tweetini paylaştı.
“Bomba gibi haber”
Gökçek şu mesajlarla devam etti:
“Ancak şimdi size bomba gibi bir haberim var. Duyduğunuzda şok olacaksınız” diyerek twitlerine devam eden Başkan Gökçek, “Tankla topla bundan böyle darbe yapamayacağını anlayan FETÖ’cülerin suikastlarla yola devam edeceğini söylemiştik. Bu konuda değişik çabaların olduğu, ancak devlet erkanının iyi korunması dolayısıyla amaçlarına ulaşamadıkları biliniyor” dedi.
FETÖ’nün, FETÖ’cü subaylara, özellikle AK Parti'ye karşı olan bazı subaylarla işbirliği yapmalarını ve yeni bir anlayışla 'tanksız topsuz bir infaz darbesi' gerçekleştirmelerini talimat olarak verdiğini kaydeden Gökçek, “Olay şöyle gerçekleştirilecekmiş... Herkes gece yarısı uykuda iken saat 04-05 sıralarında Ankara ve İstanbul’da 20 ayrı noktaya, diğer vilayetlerde 2-3 noktaya100-200 askerle ani baskın yapılacak ve hedef kişiler infaz edilecek” uyarılarında bulundu.
Melih Gökçek şu twitleri paylaştı:
“Sevgili twit alemi, sizlere bu gece tarihi bir açıklama yapacağım. Son zamanlarda yaptığım açıklamalar FETÖ camiasında inanılmaz bir paniğe neden oldu. Biliyorsunuz bir tartışma başlatmıştık.Türkiye'de yeniden bir darbe olur mu? Olamaz, çünkü darbe karşıtı olarak meydanlarda darbecilere karşı mücadele eden on binlerce genç şu anda asker. Subaylar, bu askerleri kıtadan çıkarmaya çalışsa, bu askerler o subayların emrini dinlemez, hesap sorar, hatta tehlike görürse çatışır dedim. Hadi birilerini ikna edip sokağa çıksalar, bu kez halkla karşı karşıya gelirler. Halk geçen sefer silah olmadan bedenleriyle karşı çıkmıştı, bu kez silahları ile çıkarlarsa kan dökülür. Çünkü halk arasında inanılmaz bir silahlanma var demiştim. Arkasından şunu ilave etmiştim; Ben bu silahlanmayı kesinlikle tasvip etmiyorum. Ama gerçekleri görmemek için başımızı kuma gömemeyiz. Bunun için tedbir alınmalı ve tüm silahlar devlet tarafından kontrol altına alınmalı dedim.
Son birkaç gün içinde enteresan gelişmeler oldu. İfadelerimin muhatabı kesinlikle FETÖ’cü subaylar iken durumdan vazife çıkaran ve darbe sırasında FETÖ’ye karşı olduğunu bildiğim birilerinden acayip tepki ve yorumlar geldi; "Gökçek halkı orduya karşı silahlandırıyor" diye.
Cevabım şimdi yerine oturacak. ‘Çüşş geri zekalı. Ben senin anlama kabiliyetine tüküreyim. Bilinmeli ki bu ordu benim ordum. El-Bab'da çarpışıp şehit olan bu şerefli ordumla gurur duyuyorum. Aşağıda fotoğraflarını gördüğünüz bu orduyla şeref duymayan dünyanın en şerefsiz insanıdır. Ancak şimdi size bomba gibi bir haberim var. Duyduğunuzda şok olacaksınız. Tankla topla bundan böyle darbe yapamayacağını anlayan FETÖ’cülerin suikastlarla yola devam edeceğini söylemiştik.
Bu konuda değişik çabaların olduğu, ancak devlet erkanının iyi korunması dolayısıyla amaçlarına ulaşamadıkları biliniyor. İşte Feto’nun talimatı ve yeni çabalar. FETÖ; FETÖ’cü subaylara özellikle AK Parti'ye karşı olan bazı subaylarla işbirliği yapmalarını ve yeni bir anlayışla 'tanksız topsuz bir infaz darbesi' gerçekleştirmelerini talimat olarak verdi. Olay şöyle gerçekleştirilecekmiş...Herkes gece yarısı uykuda iken gece yarısı saat 04-05 sıralarında Ankara ve İstanbul’da 20 ayrı noktaya, diğer vilayetlerde 2-3 noktaya,100-200 askerle ani baskın yapılacak ve hedef kişiler infaz edilecek.
Bu suretle halkla karşı karşıya gelmeden mesele halledilecekmiş. Ey darbeciler sizi takip ediyoruz ve bütün tezgahlarınızı öğreniyoruz. Biz sizi gece yarısı operasyonunuzda da bekliyoruz. Gelin ki bu millet size gene dersinizi versin...Gene hezimete uğrayacaksınız. FETÖ’cülerde amaç referandumdan önce son çıkışı yapmak. Çünkü referandumdan evet çıkmasını kendilerinin kesin sonu olarak görüyorlar. Türk ordusunun şerefli subay ve astsubaylarına çağrıda bulunuyorum.
Bu darbecileri ihbar edin ki temizlik daha çabuk olsun. Biz şerefli ordumuzla gurur duyuyoruz. Ama darbecilere bu ordu haram. Yaşasın bu ülkenin birliği için canlarını veren ve vermeye hazır olan şerefli Türk ordusu.”

26 Şubat 2017 Pazar

FETÖ'den çocuklara kağıt havlu testi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Lojistik Destek Merkezi’nin 15 Temmuz darbe teşebbüsünde işgal edilmesine ilişkin iddianamede örgüte ilişkin ilginç yer aldı.

İddianamede, askeri lise ve polis kolejine öğrenci yetiştirilirken sağlık nedeniyle bir eleme olması durumunda verilen emeğin boşa gideceği düşüncesiyle öğrencilerin kendilerine hissettirilmeden, düz taban ya da renk körü olup olmadıklarının tespiti için sağlık testlerine tabi tutulduğu ifade edildi. Hürriyet'ten Ayşegül Usta'nın haberine göre, iddianamede şunlara yer verildi:
Örgüt içi evlilik şartı
“Örgütü yönetenler mutlaka örgüt içi evlilik yapmalıdır ve dışarıdan evlilikler kabul edilmemektedir. Hiç kimsenin kendi inisiyatifini kullanarak boşanmasına izin verilmemiştir. Örgüt mensuplarının evlenmelerine de boşanmalarına da yine örgütün üst yöneticileri karar vermektedir. Eğer örgüt mensubunun boşanmasına karar verilmişse tekrar evlenmeleri yine örgüt kontrolünde olmaktadır. Boşanan erkek ya da kadın yine örgüt içerisinden biriyle evlendirilmektedir. Çocuğu olmayan örgüt mensupları, Fetullah Gülen’i görmek için ABD’ye gidip Pensilvanya’da Fetullah Gülen’den aldıkları ‘okunmuş hurma’yı yiyerek çocuk beklemektedir.
Kağıt havlu testi
Örgütün yetiştirdiği zeki öğrenciler askeri lise veya polis kolejine yönlendirilmektedir. Askeri lise ve polis kolejine öğrenci yetiştirilirken sağlık nedeniyle bir eleme olması durumunda verilen emeğin boşa gideceği düşüncesiyle öğrencilerin sağlık yüzünden herhangi bir engeli olup olmadığı test edilmektedir.
Öğrenciler hissettirilmeden bazı sağlık testlerine tabi tutulmuş, örneğin oyun gibi gösterilerek renk körü olup olmadıkları renkli noktalar bulunan rakamlardan oluşan kitaba baktırılmıştır. Abdest alan öğrencinin üzerine basması için yere kağıt havlu konulup bu yolla öğrencinin düztaban olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Özellikle halı saha maçlarından sonra çocuklara soğuk bir şey içirilip hasta edilerek örgüte ait bir hastanede muayene yaptırılmaktadır.
Harp Akademileri ile polis akademisinden mezun olan örgüt mensubu teğmen ve komiserlere ilk zamanlarda ev ortamlarında, daha sonrasında ise Ankara, İstanbul ve İzmir’de örgüte ait okulların beşinci katında ‘yıldız takma’ töreni düzenlenmektedir. Bu törenlerin 5’inci katta yapılmasının sebebi Gülen’in gittiği örgüte ait müesseselerin hepsinde 5’inci katta kendisine ayrılan odada kalmasından dolayıdır. Bu tören tamamen Gülen’e özel bir tören olup Türkiye’de iken törenlere bizzat kendisi katılmıştır.”

23 Şubat 2017 Perşembe

Kod adı ortaya çıktı

FETÖ iddianamesinde dikkat çeken detay... İddianamede örgüt üyelerinin etraftan anlaşılmasın diye Gülen’den “Kaptan” kod adıyla bahsettiği belirtildi. Gülen’in Hava Harp Okulu öğrencilerine yaptığı bir toplantıda, “En az 20-30 sene sonra harekete geçtiğimizde kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten” dediği de iddianamede yer aldı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin 'ana darbe soruşturması' önceki gün tamamlandı.
Başsavcılık onayının ardından mahkemeye gönderilen iddianamede FETÖ/PDY ve örgüt lideri Fetullah Gülen’e ilişkin çok çarpıcı bilgilere yer verildi.
İddianamede yer verilen bir ifadeye göre FETÖ/PDY terör örgütü lideri Fetullah Gülen’nden “Kaptan” kod adıyla bahsedildiği ortaya çıktı. FETÖ örgütünün Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapılanmasına geçmişte mensup olduğu belirtilen emekli Yarbay Gürol Doğan savcılığa verdiği ifadede, Hava Harp Okulu’nda Fetullah Gülen’den bahsedilirken etraftan anlaşılmaması için ‘Kaptan’ kod isminin kullanıldığını belirtti.
'HAREKETE GEÇTİĞİMİZDE KİMSENİN YAPACAK BİR ŞEYİ OLMAYACAK'
Bir gün Fetullah Gülen’in İstanbul’a gelerek Hava Harp Okulu 3. veya 4. Sınıf öğrencilerine konuşma yaptığını anlatan Doğan bu konuşmada Gülen’in, “Bizim işimiz çok uzun soluklu bir iş, acele etmeyin ve kendinizi belli etmeyin. Askeriyede maarifte, emniyette, yargıda ve bunların en etkin yerlerinde yerimizi alacağız. En az 20-30 sene sonra harekete geçtiğimizde kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten” dediğini söyledi.
O GENERAL DE TOPLANTIDA
Doğan, bu toplantıya katılanlar arasında 15 Temmuz gecesi darbeciler tarafından rehin alınan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın, “Beni Fetullah Gülen ile görüştürmek istedi” dediği Akıncı Üssü Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim’in de olduğunu ifadesinde söyledi.
2006 yılında Albay Selçuk Başyiğit ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın bahçesinde konuştuğunu anlatan Doğan, bu konuşma sırasında Başyiğit’in kendisine, “Cemaat olarak Silahlı Kuvvetlerde Tümgeneral seviyesine gelindi. Kaptan emir verdiğinde aynı anda havaya kalkacak birçok F16’mız var” dediğini iddia etti. (Damla Güler / Hürriyet)

22 Şubat 2017 Çarşamba

Kapalı cezaevleri doldu, açık cezaevlerine yolculuk başlıyor

FETÖ’den tutuklu sayısı 42 bini, cezaevlerindeki toplam mahkûm sayısı 197 bini aşınca açık cezaevlerine geçişi kolaylaştırmak için yönetmelik değişikliği yapıldı.

Adalet Bakanlığı, FETÖ’den tutuklu sayısı 42 bini, cezaevlerindeki toplam hükümlü/tutuklu sayısı 197 bin 297’yi aşınca kapalı cezaevlerini boşaltmak için açık cezaevine ayrılmayı kolaylaştıran yönetmelik değişikliği yaptı. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’ndeki değişikliğe göre, toplam cezası 10 yılın altında olan hükümlüler kapalı cezaevinde 1 ay sıkı infaz koşullarında hapis yatacak; sonra infaz koşulları rahat olan açık cezaevlerine gönderilebilecek.
10 yılın üstünde ceza alan mahkûmlar, cezalarının 10’da birini (1/10 oranı) yatıp açık cezaevine yollanacaklar. Bakanlık kaynakları Hürriyet’ten Oya Armutçu'ya, “Eski düzenlemede toplam cezanın 1/10’u kapalı kurumlarda çekiliyor sonra açığa ayrılma işlemi yapılıyordu. Yeni düzenleme ile ikili bir ayrım ve bu düzenleme yapıldı” dedi.
Eski yönetmeliğe göre 3 defa hücre disiplin cezası alanlar cezalarının kaldırılmasından sonra açık cezaevi için 3 yıl bekliyordu. Yeni düzenlemede 5 defa hücre cezası alanların açık cezaevine ayrılmak için cezanın kaldırılmasından itibaren 1 yıl beklemesi gerekecek.
Eski yönetmelikte disiplin nedeniyle açık kurumdan kapalı kuruma bir defa iade edilen mahkûmlar, disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren 6 ay, birden fazla iade edilenler ise cezalarının kaldırılma tarihinden itibaren 1 yıl geçtikten sonra açık cezaevine ayrılabiliyordu. Beklenmesi gereken 6 ay ve 1 yıllık süre kaldırıldı.
Yeni yönetmelikte, “Açık kurumda cezası infaz edilmekteyken ilk kez firar edip yakalanan ve hücreye koyma disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma iade edilen hükümlüler, cezanın kaldırılmasından itibaren bir daha firar etmeyeceği değerlendirildiği takdirde açık kuruma ayrılabilir” düzenlemesi yapıldı.

Cezaevleri doldu Adalet Bakanlığı yönetmelik değişikliğine gitti

Darbe girişimi sonrasında başlatılan FETÖ soruşturmalarında tutuklu sayısı 42 bini buldu, cezaevlerindeki toplam tutuklu ve hükümlü sayısı da 197 bin 297’yi aştı. Bunun üzerine Adalet Bakanlığı kapalı cezaevlerini boşaltmak için açık cezaevine ayrılmayı kolaylaştıran yönetmelik değişikliği yaptı.

Adalet Bakanlığı, FETÖ’den tutuklu sayısı 42 bini, cezaevlerindeki toplam hükümlü-tutuklu sayısı 197 bin 297’yi aşınca kapalı cezaevlerini boşaltmak için açık cezaevine ayrılmayı kolaylaştıran yeni bir yönetmelik değişikliği daha yaptı.
Hürriyet'in haberine göre, bugünkü, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’ndeki değişikliğe göre, 10 yıldan az hapis cezası alıp, sadece 1 ayını iyi halli geçirenler infaz koşulları son derece rahat olan açık cezaevine gönderilebilecekler.
Yeni yönetmelikle, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin kapalıdan açığa ayrılmayı düzenleyen 6/1-a maddesinde, “cezalarının” ibaresi “cezaları 10 yıldan az olanlar bir ayını, 10 yıl ve yukarı olanlar ise” olarak değiştirildi. Böylece, cezası 10 yılın altında olan hükümlüler sadece 1 ay kapalı cezaevinde sıkı infaz koşullarında hapis yatacak, daha sonra ise açık cezaevlerine gönderilebilecekler. 10 yılın üstündekilerin ise cezalarının 10’da birini yatıp açık cezaevine yollanacaklar. Eski yönetmelikle ancak “Toplam cezalarının beşte birini kapalı kurumlarda iyi hâlli olarak geçiren ve koşullu salıverilme tarihine altı yıl veya daha az süre kalanlar” açık cezaevine gönderiliyordu.
1 kez firar eden de açığa ayrılacak
Yönetmelikteki ikinci değişiklikle, “Açık kuruma ayrılmayacak hükümlülerin” koşulları da yumuşatıldı. Toplam üç kez hücre cezası yerine beş ve daha fazla hücre cezası alanların açığa ayrılamayacakları düzenlendi. Bir kez firar edenler de artık yönetmelikteki koşulları taşırlarsa yeniden açığa gönderilecekler.
Yeniden ayrılma koşulları da yumuşatıldı
Üçüncü değişikliğe göre ise cezası açıkta infaz edilmekte iken; firar suçu hariç kınama dışında disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma iade edilenler disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren, yönetmelikte aranan diğer şartlara uyduğu takdirde açık kuruma yeniden ayrılabilecek. Böylece, disiplin cezalarının üzerinden 6 aylık ve 1 yıllık bekleme süreleri kaldırıldı. Yeni yönetmelikte, “Açık kurumda cezası infaz edilmekte iken ilk kez firar edip yakalanan ve hücreye koyma disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma iade edilen hükümlüler, disiplin cezasının kaldırılmasından itibaren Yönetmelikte aranan diğer şartlara uyduğu ve bir daha firar etmeyeceği değerlendirildiği takdirde açık kuruma ayrılabilir. Açık kurumdan ikinci kez firar eden hükümlüler hakkında ise bu Yönetmeliğin 8 inci maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi hükmü uygulanır” düzenlemesi de yapıldı. Buna göre kurumdan ikinci kez firar edenler ise açığa ayrılamayacaklar.
Eski yönetmeliğin bu konudaki 13. maddesine göre, açık cezaevine geçtikten sonra kınama dışında disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma bir defa iade edilenler disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren altı ay, birden fazla iade edilenler ise disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren bir yıl geçtikten sonra yeniden açığa ayrılabiliyordu.

20 Şubat 2017 Pazartesi

Gülen'in eski avukatından 'İmamın Ordusu' itirafı

FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in 21 yıllık avukatı Orhan Erdemli, tutuklu gazeteci Ahmet Şık'ın 'İmamın Ordusu' isimli bir kitap yazdığından FETÖ'nün önceden haberdar olduğunu, dönemin özel yetkili savcısı Zekeriya Öz'ün talimatıyla da kitap taslağının polis zoruyla toplatıldığını itiraf etti.

Hürriyet'ten Toygun Atilla'nın haberine göre, avukat Erdemli, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiği 29 sayfalık dilekçede FETÖ üyesi olmadığını belirterek, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Gülen yapılanmasının gerçek yüzünün ortaya çıktığını savundu.
Erdemli, 21 yıllık süreçte şahit olduğu olayları da özetle şöyle sıraladı:
'Muhabirler bizi kınıyordu'
23 Mart 2011'de Ahmet Şık'ın 'İmamın Ordusu' isimli kitap çalışmasına henüz baskıya girmeden bilgisayarlar üzerinden el konuldu. Bu olaydan kısa bir süre önce Gülen'in fikriyatı konusunda danışmanlık hizmeti veren Mustafa Özcan (FETÖ'nün 2. adamı) bize, Ahmet Şık'ın Fetullah Gülen ile ilgili kitap çalışması yaptığını, bu kitabın baskısının ve dağıtımının önlemesi için başvurulabilecek hukuki yolları sordu. Biz de mevzuatta yer alan hükümlerden bahsederek, basılmayan bir kitap hakkında müracaat yolu bulunmadığını anlattık. O gün Mustafa Özcan, 'avukatların abisi' diye bahsettiği ve 'Kemal Bey' dediği kişinin de birazdan geleceğini ona da bu bilgileri aktarmamızın iyi olacağını söyledi. Kemal Bey denilen kişi gelmedi. Birkaç gün sonra savcı Zekeriya Öz tarafından kitap taslağı toplatıldı.
Biz şike dosyası denilen davada Sivasspor Başkanı Mecnun Otyakmaz'ın avukatlığını üstlenmiştik. Biz vekil olarak televizyon ve gazeteye gittikçe orada görüştüğümüz muhabirler bizi Mecnun Otyakmaz'ın avukatlığını aldığımız için kınıyorlardı. Şike davasının ilk duruşması Silivri'de yapıldı. Orada Zaman gazetesinden 4 bay, 1 bayan (Büşra Erdal) bir de Cihan Haber Ajansı'ndan Nuri İmre vardı. Bu kişiler bana, 'Bu davada sizin ne işiniz var. Mecnun davanın kilit adamı. Bu adamın vekaletini bırakın' şeklinde sözler söyledi. Biz, 'Maçı kasetten izledik, dosyayı okuduk, Sivasspor-Fenerbahçe maçında şike yok' deyince 'Emniyet'ten daha mı iyi biliyorsunuz, adamlar 1 yıl çalışmışlar, onlar bilmiyor da 2 günde siz mi gerçeği keşfetiniz' şeklinde sözlerle tepki veriyorlardı. Bu kişiler arkamdan 'Orhan Erdemli Ergenekoncu olmuş' diye bir söz söylemiş. Bunu Büşra Erdal anlatmıştı.
EGM İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'in avukatı olarak medyada tanınan Avukat Nurullah Albayrak'ın da aynı dönem ABD'ye giderek Gülen'in avukatlığını aldığını duyduk. 2013'te strateji değişikliklerine gittiklerini medyadan takip ettim. Militanlık yapacak avukatlarla çalışmak istedikleri çok açıktı. Birkaç ay içinde 600 dava açarak medya mensuplarıyla savaşa giriştiler.

17 Şubat 2017 Cuma

Hüseyin Gülerce FETÖ'yü anlattı

Darbe girişiminden önce açılan ve terör örgütü elebaşı Gülen'in de arasında yer aldığı 73 sanığın yargılandığı FETÖ/PDY çatı davasında, gazeteci Hüseyin Gülerce tanık olarak dinlenildi. FETÖ ile ilgili çarpıcı bilgiler veren Gülerce 'Gülen'i anlamak, bir şemaya oturtmak ancak onu konuşturmakla mümkün. Çünkü bu insanlar konuşmazlar. İtirafçıyım deseler bile ben itiraf edeceklerine inanmıyorum." dedi. Gülerce, FETÖ içinde molla ekibinin çok önemli olduğunu ve henüz o ekipten kimsenin yakalanmadığını söyledi. Fethullah Gülen'le olan ilişkisini de anlatan Gülerce, Gülen'in kendisi için 'işte aradığımız yüz' dediğini aktardı.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen FETÖ/PDY çatı davasının 14'üncü duruşmasına tutuklu sanıklar Hidayet Karaca, Dilaver Azim, Kazım Avcı, Alaeddin Kaya, Ali Çelik, Abdülkadir Aksoy ve İlhan İşbilen ile bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Duruşmada tanık olarak dinlenen Gülerce, 1968 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesine girdiğini, yatılı olarak Çapa'ya devam ettiklerini, o dönemde, Mücadele Birliği adı verilen hareketin haftalık yayın organının yazar kadrosunda bulunduğunu aktardı.
Askerden döndükten sonra Mücadele Birliğinin günlük yayın organı Bayrak Gazetesi'nin başyazarı olduğunu belirten Gülerce, Yalova Lisesine fizik öğretmeni olarak atandıktan sonra Yalova'ya geldiğini söyledi.
Gülen ile ilk karşılaşma...
Gülerce, FETÖ terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen ile ilk karşılaşmasına ilişkin, "1980'de Yalova'da Hayriye Hanım Camisi'nin altında yer var. İzmir'deki Akyaka Vakfının şubesiymiş. Bana haber verdiler, gittik. Birisi geldi, 3-4 kişiyle beraber. İlk dikkatimi çeken şey, etrafında pervane gibi dolanıyorlar, disiplin var. Hiç konuşmadı. Çıktı. Çıktıktan sonra dediler ki 'Bu hocaefendi.' Meğer arandığından dolayı kendini belli etmemiş, tanıyan tanıyormuş. İlk görüşmem böyle oldu." dedi.
"Zaman'da yazar mısın"
Gülen ile daha sonda 1989 yılında karşılaştığını belirten Gülerce, şöyle devam etti:
"Gülen'le tanışmamız 1989’da oldu. Cemaate ait bir kolej açacaklardı Yalova'da. Yalova'dan geçerken inşaata uğradı. Benim de orada olduğumu söylediler. Ben, 'Yeniden Milli Mücadele Dergisi yazarlarındanım.' dedim. O da 'Ben de o dergiyi okuyordum.' dedi. Bana 'Zaman'da yazar mısın?' dedi. Ben de 'Yazarım.' karşılığını verdim. Ahmet Taşgetiren için de rica etti. Ona da söyledim, kabul etti. İkimiz Zaman'da yazmaya başladık. Perşembe günleri yazı gönderiyorduk. Üçüncü yazıdan sonra Abdullah Aymaz telefon açtı, 'Biz size köşe ayırmak istiyoruz.' dedi.
"93'te konferanslar vermeye başladım"
O arada ben gazetede yazılar yazıp da hoşlarına gidince 92 ya da 93 yılında Fethullah Gülen çağırdı, 'Zaman gazetesi adına konferanslar verir misiniz?' dedi? Anadolu'da konferanslar vermeye başladım. Böylece görünen yüz olmaya başladım. 93'te Samanyolu TV kurulunca Altunizade'ye çağrıldım.
'Televizyonda ana haber bültenden sonra günün yorumunu yapar mısınız?' dediler. Yaparım dedim. Haftada 5 gün, günün yorumunu yaptım."
"İşte aranılan yüz"
Gülerce, daha sonra Zaman Gazetesi Genel Müdürü olduğunu belirterek, "Bana dediler ki Hocaefendi günün yorumunu merakla talep etti ve dedi ki 'İşte aradığımız yüz'. Benim olayım böyle başladı. İşte aranılan yüz... Zaman Gazetesi Genel Müdürü oldum. Yenibosna'da. 95 ocağından itibaren. 5 yıl boyunca kendimizi Zaman Gazetesi Genel Müdürü olarak bulduk." dedi.
"Baskıya girmeden tek tek kontrol ediyordu"
Zaman baskıya girmeden önce gazete sayfalarının FETÖ elebaşı Gülen'e fakslandığını ifade eden Gülerce, bu sayfaların daha sonra Pensilvanya'ya da gönderildiğini Gülen'in bunları tek tek kontrol ettiğini söyledi. Gülerce, 1997-1998 yıllarında kendisi ve Fehmi Koru ile Alaaddin Kaya'nın da olduğu 5 kişinin her hafta Altunuzade'de FEM'in 5. katında Fethullah Gülen ile bir araya geldiklerini de anlattı.
"Sen ilahiyat mezunusun ne anlarsın iktisattan"
Gülerce, şöyle devam etti: "Yalnız Fetullah Gülen'in bana ve Alaaddin Kaya'ya davranışı, Abdullah Aymaz ve İsmail Büyükçelebi'ye davranışı gibi değildi. Hukuk farklı. Bir gün Altunizade'de oturuyoruz. Ben varım, Büyükçelebi ve Aymaz, bir de Samanyolu TV Genel Müdürü Naci Tosun var. Fetullah Gülen bizimle konuşurken birden bir şeye kızdı, Tosun'a döndü, 'Bir ulusal kanalın genel müdürüsün. Başka televizyona gitsen seni kapıdan içeri alırlar mı?' dedi. Ben şaşırdım. İsmail Büyükçelebi'ye döndü 'Sen ilahiyat mezunusun ne anlarsın iktisattan?' dedi. Sonra Aymaz'a döndü 'Sen de ilahiyatçısın, gazeteciliğin 'g'sinden haberin oldu mu? Genel yayın yönetmenisin'. dedi. Onlar lise talebeliğinden beri Gülen'in yanında olmuşlar. Ben ise 45 yaşından sonra görüşmeye başlamışım.
"Altın nesil yetiştirilmeye başlandı"
İş dershanelerin açılmasından sonra başka safhaya geçti. 'Altın Nesil' diye tamamen Fetullah Gülen'in hipnotize ettiği bir nesil yetiştirilmeye başlandı.
Cemaatin dershanelerinde öğrencilerin seçeceği üniversiteye abiler, ablalar karar veriyor. Hep öğretmenlik seçtiriyorlar diye biliyorduk. Meğerse hep hukuk yazılmış. Seçimlerde bunlara 5 bin oy çıktı.
"Zekeriya Öz ile ilgili gerçeği Beyaz TV'de öğrendim"
Zekeriya Öz ile ilgili gerçeği Beyaz TV'de öğrendim. Emniyet istihbaratta çalışmış biri, 'Zekeriya Öz ile Hocaefendi hukuk fakültesi öğrenciliğinden tanışıyor'. dedi. Adil Öksüz'ün görüntüsü var Pensilvanya'da. Kozmik adamlarıyla hep birebir ilgilenmiş. Tanıyanlar bilir, Fethullah Gülen ile ailesiyle beraber görüşmek VİP demektir. En tepedeki adamlar ailesiyle görüşürler.
"En tepedeki kozmik adamlar mollaların içinden çıkar"
Mustafa Özcan'dan sonra gelen kuşak 5 yıl boyunca molla tabir edilen kendisinin yetiştirdiği adamlardır. En tepedeki kozmik adamlar bu mollaların içinden çıktı. Askeriye, yargı, emniyet, bu hassas kurumlardaki en tepedeki kozmik adamlar bu mollaların içinden çıkar.
"Mustafa Özcan cemaatin kara kutusudur"
Mustafa Özcan'ı iyi tanırım. Cemaatin kara kutusudur. Paradır. Tüm Türkiye'de cemaatin parasını Fetullah Gülen adına o kullanır. Gülen'in örtülü ödeneğini o kullanır. Özcan'a toslayan, tabanda ondan daha çok sevilen insanlar hep gitmiştir. Çünkü sır onda, para onda. Kozmik işler onda."
"O güne kadar fotoğrafı bile yok"
Gülerce, FETÖ'de öne çıkmasına ilişkinse, "94 yılı cemaat için çok önemli. Bu yıl Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı kuruldu. Çünkü gizli gizli, kulaktan kulağa konuşulan Gülen... Bir nesil yetiştirildi, zemin hazırlandı, şimdi sahneye çıkma zamanı geldi. O güne kadar Gülen'in medyada fotoğrafı bile yok. 94'te Gazeteciler ve Yazarlar Vakfıyla Gülen'in ortaya çıkması amaçlanmış. İlk defa resmiyete giriyor. Onun için Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı çok önemliydi" dedi.
Bu vakfın kurucuları arasında Gülen'in de bulunduğunu aktaran Gülerce, FETÖ elebaşının kendisini bu vakfın mütevelli heyeti vekili seçtiğini, Gülen'in olduğu yerde kendisinin mütevelli heyeti vekili yapılmasına şaşırdığını söyledi.
"Yetiştirdiği hiç kimseyi diğer kanallara göndermedi"
Daha sonra, Abant Platformu'nun kurulduğunu anlatan Gülerce, "Orada da varım. Televizyonda varım, gazetede varım. Enteresandır kendisinin yetiştirdiği hiç kimseyi diğer kanallara göndermedi. Bir şey oluyor, Hüseyin Bey gitsin. Ben illegal yapının legal görünümlü aktörü oldum ama bu rolü aldığımı hiç düşünmedim." diye konuştu.
"Kendisini mehdi zannediyor"
Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın örgütün yapısını sorması üzerine Gülerce, şunları söyledi:
"Teşkilatın yapısı Fetullah Gülen'den ibarettir. O vardır, kendisini mehdi zannediyor. Aymaz'ın ifadesiyle 'Beklenen salih zat'. Mehdiliği inkar ediyor, ama beklenen salih zat olduğu konusunda itirazı yok. Kendisi de cemaattekiler de buna inanmış.
"15 Temmuz darbesi bile bu insanları çözmez"
15 Temmuz darbesi bile bu insanları çözmez. Çünkü bir kişi var, Fetullah Gülen. Kendisinin seçilmiş kurtarıcı olduğuna inanan? Pensilvanya'da yemek yerken bir arkadaş yeni açılan okullardan bahsetti. Ben de gayet ihtiyari şekilde 'Hocam iyi ki gelmişsiniz Amerika'ya'. Biz de seviniyoruz hizmet büyüyor Amerika'da diye. Meğer CIA yolları açmış. 'İnşallah' dedim. Bana, 'Hüseyin Bey, ben çocukluğumdan beri istihdam ediliyorum'. dedi. Çocuk sorumlu değildir, çocukluğundan beri hazırlananlar peygamberlerdir. Perşembe akşamı tövbe Peygamberimizle görüşüyor, istişare ediyor. Kendi başına karar almıyor. Neden bombalıyor pilotlar? Sırf Fetullah Gülen'in kurtarıcı olduğuna inandıkları için."
"En büyük ihtirasları Gülen'in gözüne girmek"
Legal sahada görünüp illegal çalışanların var olduğunu anlatan Gülerce, İllegal vazifeleri var. Doğrudan Fetullah Gülen'den talimat alıp iş yapan kişiler. İstişare heyeti var. Harun Tokak katılıyor, Ali Bayram katılıyor, Şerif Ali Tekalan katılıyor. Atama heyeti gibi. İlçe imamı il imamının, il imamı bölge imamının, o istişare heyetinin gözüne girmek zorunda. Hepsi normal yurdumuzun insanı, hepsinin ihtirasları var. En büyük ihtirasları da Gülen'in gözüne girmek. Herkes beni gör, beni gör, beni konuş diye bakıyor. Hani Allah'ın rızası vardı bu işte?" dedi.
"THY'den o kayıtları alın..."
İstişare heyetinin rutin işleri yaptığını dile getiren Gülerce, "Tayinler, yurt dışına gidecek olanlar falan. 7 bölgenin imamı var, bunlar Pensilvanya'ya gidiyor. 3 ya da 4 ayda bir yapılıyor. Kimler katılıyor buraya? Lütfen THY'den bu yıllara ait yolcu kayıtlarını alın. Oradaki liste belli. Ayın belli günleri 1 hafta ya da on günlüğüne ABD'ye giden insanların 3 senelik listesi çıkarsa hep aynı isimler. İşte gerçek kadro bu insanlardan oluşur." şeklinde konuştu.
"Neden herkesi kayıt altına aldırmış"
Hüseyin Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her şeyin tedbirini alan bir kişi bu kayıtların ve ByLock programının tedbirini nasıl almaz. ByLock programıyla neden herkesi kayıt altına aldırmış? Ben onu Gülen'in acımasızlığına veriyorum. Ben yanarsam herkes yansın, ben bitersem herkes bitsin. Gülen'i anlamak, bir şemaya oturtmak ancak onu konuşturmakla mümkün. Çünkü bu insanlar konuşmazlar. İtirafçıyım deseler bile ben itiraf edeceklerine inanmıyorum."
"Bu insan dinleme hastası..."
Gülerce, "Gülen, sıradan biri olarak görülmesin. Deha raddesinde bir insan demek istemiyorum. Hitler ile çok benzer yanı var. Bir bedende iki kişi. Bu insan istihbarat hastası, bu insan dinleme hastası, 2013'e kadar beni dinletmiş. Utanır insan, ayıp denen bir şey var. Herkesi dinletiyor, kayıt ve şantaj yaptırıyor." ifadesini de kullandı
"Molla ekibinden kimse yakalanmadı"
Hüseyin Gülerce, FETÖ içinde molla ekibinin çok önemli olduğunu, Gülen'in rahleyi tedrisatından geçmiş 5 yıllık dönemlerde 3-4 kuşak bulunduğunu söyledi. Gülerce, "Mesela Adil Öksüz. Birinci molla ekibinden Ahmet Kurucan var. Maalesef onlardan tek kişi yakalanmadı. En esaslı bilgileri verecek dokümanları verecek kişiler yakalanmadı." dedi.
"Belli isimler var, Fetullah Gülen gibi ağlayıp sızlayan ama hepsi artistlik"
Mahkeme başkanının sorusu üzerine Gülerce, Gülen'i nurcu olarak tanımlamanın doğru olmayacağını, bir sohbetinde Gülen'in bunu kendisine ifade ettiğini söyledi.
FETÖ'nün himmet toplantıları hakkında da konuşan Gülerce, şöyle devam etti:
"Belli isimler var, Fetullah Gülen gibi ağlayıp sızlayan ama hepsi artistlik. Hollywood'un karakter artistleri bile Gülen kadar rol yapamaz. Görüyoruz vaazlarda ağlıyor, sızlıyor. Ben burada CIA'den psikolojik destek aldığını düşünüyorum. Bunlar daha önce esnafı tanıdıkları için herkesin ne vereceğini bilir. 'Bul karoyu al parayı' gibi. Biri ben de alırım diye oyuna girer ve ütülür. Aynı numara himmet toplantılarında da var. 4-5 kişi himmet toplantısından önce ayarlanır. Bunlar birkaç milyonla açarlar, diğerleri ne oluyor der. Orada öyle bir hava estirilir ki sizin küçük bir rakam söylemeniz hakaret anlamına gelmeye başlar. Çek senet alıyorlar. Çok insanlık dışı bir şey. O insanlar işleri kötüye gitmiş, bir sonraki sene himmet verememiş. Onunla ilişkiyi hemen kesiyorlar."
FETÖ'nün sınav sorularını çaldığını 17-25 Aralık sürecinden sonra öğrendiğini belirten Gülerce, bunun "O makamlara biz gelmeyelim de düşmanlarımız mı gelsin?" diye savunulduğunu, burada bile Gülen'in ikiyüzlülüğünün görüldüğünü vurguladı.
"Batan gemiye atladı"
Gülerce, 17-25 Aralık sürecinde Zaman gazetesinde "Savcılar bugüne kadar hiç yanlış yapmadı" başlıklı haber üzerine FETÖ'nün gerçek yüzünü görmeye başladığını, bu yazıyla Fetullah Gülen'in Recep Tayyip Erdoğan'a savaş açtığını, kendisinin de gardını almaya başladığını söyledi.
Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gülen'in anlaması için Mehtap TV'de '13 kişiyle ele geçirilmesi bağımsız yargıya giriyor mu' dedim. Öğleden sonra bir tweet attım. Bu ülkenin başbakanını yabancılar götüremez. Başbakan ya sandıkta seçmen iradesiyle ya AK Parti kongresinde delege iradesiyle gider. Ertesi gün 28 Aralık. Başbakanla görüşme talebimi Erdoğan'a iletecek şahısla 2 saat oturduk. Diyor ki bu saatten sonra böyle bir teklif kabul edilecek bir şey değil ama kabul ederse senin Gülen'e ültimatom gibi bir şey vermen lazım. 2 saat sonra o mekanın bahçesine çıktık.
"Bir adım daha atma..."
5 dakika sonra Ekrem Dumanlı aradı, dinlemenin alasına bakın. 'Abi Ankara'da olduğunuzu biliyoruz. Lütfen sen bu işlerin içine girme. Biz uğraşıyoruz zaten'. Uğraştınız da ne oldu dedim. Onu reddettim kapattım. 5 dakika sonra Şerif Ali Tekalan, Pensilvanya'dan aranıyor. 'Hüseyinciğim bir tweet atmışsın. Lütfen siler misin?' Silmedim kapattım. 5 dakika sonra Alaaddin Bey aradı, dedi ki 'Şu anda ne yapıyorsan orada kal, bir adım daha atma. Kendisinin yanından arıyorum'. Kendisinin yanından ifadesinin ne anlama geldiğini bilenler bilir.
"Başbakan ya intihar edecek ya da akıl hastanesine gidecek..."
17-25 Aralık'tan sonra. Mustafa Yeşil bana dedi ki 'Bak Ahmet Taşgetiren Bugün'den ayrıldı Star'a geçti. Batan gemiye atladı'. O batan gemiye atladı sen öyle bir şey yapma. Devamında da 'Abi zaten Başbakan yerel seçimleri göremeyecek'. dedi. Beni ikna etmeye gelmiş. Başbakanın son kozlarını oynadığını söyledi. 'Başbakan ya intihar edecek ya da akıl hastanesine gidecek.' dedi."
"Bir derginin tirajı 750 bin olur mu"
Gülerce, medya yapılanmasının sorulması üzerine, "Gülen medyasının patron da yayın yönetmeni de her şeyi Fetullah Gülen'dir. Sızıntı dergisi var, çok önemli. Türkiye'de bir derginin tirajı 750 bin olur mu? Üniversite talebelerini öyle bir havaya sokuyorlar ki 50 tane yaparsan Hocaefendi size alnınızdan öpecek. Aksiyon dergisi var. Bazı kozmik adamlar Aksiyon dergisinden yetiştirildi." bilgisini paylaştı. (cnntürk)

15 Şubat 2017 Çarşamba

FETÖ yazışmaları deşifre edildi

Kendilerini “Akıncılar" olarak adlandıran bir hacker grubu FETÖ/PDY terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen’e ait olan mail yazışmalarını deşifre etti. Grup, misyonlarını internet sitelerinde "İnanç ve Ahlaki değerlerimize saldırı yapan, toplum ve kamu vicdanını olumsuz etkileyen Türkiye aleyhtarı internet siteleriyle mücadele" olarak tanımlıyor.

Kendilerini “Akıncılar" olarak adlandıran ve misyonlarını internet sitelerinde "İnanç ve Ahlaki değerlerimize saldırı yapan, toplum ve kamu vicdanını olumsuz etkileyen Türkiye aleyhtarı internet siteleriyle mücadele" olarak tanımlayan hack grubu, FETÖ/PDY terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen’e ait olan mail yazışmalarını deşifre etti. Devletin ilgili kurumlarına teslim edilen yazışmalarda ise uluslar arası basın kuruluşlarının olması da dikkat çekti.
15 Temmuz darbe girişimimin ardından kırmızı bültenle aranan FETÖ/PDY elebaşı Fethullah Gülen’e, haklarında arama kararları bulunan kurum müdürleri ve profesörler dahil olmak üzere örgüt üyelerinden gelen e-postalar deşifre edildi.
Binlerce yazışma devlete teslim edildi
Hackleme işleminde 3 bin 962 adet e-posta yazışması, 17 farklı veri tabanı, 495 Skype iletişim listesi ve çeşitli dökümanlar ile FETÖ yöneticilerinin parola bilgilerini ele geçirildi.
Kimi görev istedi kimi para talep etti
FETÖ yöneticilerinin parola bilgilerinde yer alan kısımda FETÖ/PDY örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle aranan bir üniversite profesörünün, “ Sayın Gülen’e çok yüksek bir mesajım vardır. Rica etsem iletir misiniz!. Sadrazam geldi sizi masaya davet ediyor! Catcha numaram şifredir anlayacaktır 1600" ifadelerinin yer aldığı e-posta gönderdiği görülüyor. Ayrıca yazışmalarda çoğu vatandaşın ailelerinin geçiminin üstlenildiği takdirde her türlü göreve hazır oldukları da yer alıyor. Düzce’de kamu kurumunda şube müdürü olarak çalışan bir devlet memuru ise telefonlarının dinlendiğini belirttiği e-postasında “35 yıldır vakıf adabıyla yetiştim ve çok müşkülüm. Sizden 2 milyon TL geri ödemek kaydıyla borç istiyorum” diye yazdığı da görüldü.
Uluslararası basın kuruluşları da var
Terörist Gülen’e gönderilen e postaların içinde en dikkat çekici olanlardan ise Türkiye’de de yayın hakları bulunan uluslarararası medya kurumlarının yazışmaları oldu. İçerikte Gülen ile, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye hakkında röportaj talebinin yer aldığı görüldü.
Akıncılar: “Hizmetler devletin bekası içindir”
FETÖ ele başının resmi web sitesini hackleyerek yazışmaları elde ettiklerini açıklayan hacker grubu yaptıkları yazılı açıklamalarda binlerce bilgi ve yazışmaları devletin ilgili kurumlarına teslim ettiğini de duyurdu. Açıklamalarında 2001 yılından bu yana devletine hizmeti şiar edindiklerini belirterek; “Çizgisini ve savunduğu değerleri asla değiştirmemiş, milli ve manevi değerlere önem veren anlayışı ile hareket etmiştir. Bundan sonra da hiçbir övgü ve takdir beklentisi olmadan devletine hizmet için faaliyetlerini milletinin bekası için yürütecektir” ifadelerine yer verdi.

7 Şubat 2017 Salı

Yeni KHK ile 4 bin 464 kişi devlet memurluğundan atıldı

Yeni çıkan Kanun Hükmü Kararname ile 4 bin 464 kişi devlet memurluğundan atıldı. OHAL kapsamındaki 686 sayılı KHK ile Milli Eğitim Bakanlığı'ndan 2 bin 585, İçişleri Bakanlığı'ndan 49, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden 417, Jandarma Genel Komutanlığı'ndan 893 kişi kamu görevinden çıkarıldı.

Olağanüstü hal kapsamında kamu görevinden çıkarılanlar ve göreve iade edilenlere ilişkin listelerin de bulunduğu 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname Resmi Gazete'de yayımlandı
Yeni KHK'ya göre, Emniyet Genel Müdürlüğünden, aralarında emniyet müdürlerinin de bulunduğu 417 personel kamu görevinden çıkarıldı.
Ayrıca Yüksek Seçim Kurulundan 10, Yargıtaydan 10, Sermaye Piyasası Kurulundan 1, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığından (TOKİ) 2, Türkiye Radyo Televizyon Kurumundan (TRT) 80, Vakıflar Genel Müdürlüğünden 2, Avrupa Birliği Bakanlığından 3, Dışişleri Bakanlığından 48, Ekonomi Bakanlığından 15, İçişleri Bakanlığından 49, Jandarma Genel Komutanlığından 893 asker, Sahil Güvenlik Komutanlığından 3 asker, Kültür ve Turizm Bakanlığından 16, Milli Eğitim Bakanlığından 2 bin 585 kişi kamu görevinden çıkarıldı.
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) bünyesindeki 330 akademik personel de kamu görevinden çıkarılanlar arasında yer aldı.
17 kişi göreve iade edildi
Öte yandan, daha önce görevden uzaklaştırılan 2 Emniyet Genel Müdürlüğü, 1 İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler, 1 Kültür ve Turizm Bakanlığı, 9 Milli Eğitim Bakanlığı, 4 Sağlık Bakanlığı personeli ise göreve iade edildi. ABD'de öğrenim gören 2 kişinin de öğrencilik statüsü geri verildi.  
kamudan-ihrac-edilenlerin-listesi-1-2

5 Şubat 2017 Pazar

280 pilottan 100'ü tutuklu 180'i itirafçı

Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nca darbe girişiminin ardından FETÖ’nün Hava Kuvvetleri ayağına yönelik başlatılan soruşturmada gözaltına alınan 280 pilottan 100’ü tutuklandı. İtirafçı olan ve FETÖ’nün kriptolu yapısıyla ilgili ifade veren 180 pilot ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılarak görevlerine döndü.

Darbe girişiminin ardından Konya Cumhuriyet Başsavcılığı, 3’üncü Ana Jet Üs Komutanlığı’nda görevli pilotlara yönelik FETÖ soruşturması başlattı. Soruşturma kapsamında İstanbul, Ankara, Malatya, Adana, Eskişehir, Balıkesir ve İzmir’de yapılan operasyonlarda 280 pilot gözaltına alındı. FETÖ ile bağlantıları belirlenen pilotlar Konya Emniyet Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde sorgulandı.
2 pilota 1 ‘mahrem abi’
Pilotların 100’ü tutuklanırken, 180’i ise itirafçı oldu. FETÖ ile bağlantılarını kabul eden, darbe girişiminde aktif rol almadıklarını söyleyen bu pilotlar, daha sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Haklarında yurtdışı yasağı ve haftada bir gün bulundukları bölgedeki karakola giderek imza atmaları şartı getirilen pilotlar, görevlerine döndü.
İtirafçı pilotlar, ifadelerinde, FETÖ’nün dar gelirli ailelerin başarılı olan çocuklarını ilköğretimden itibaren takip ettiğini, örgüt evlerine yerleştirdiğini ve son olarak askeri okullara yönlendirdiğini anlattı. İlköğretimden itibaren örgütün ‘mahrem abi’lerine bağlanan pilotların, yüzbaşı rütbesine kadar aynı kişilerin takibinde olduğu ve buna bağlı hareket ettiği anlatıldı. FETÖ’nün 2 pilotu bir mahrem abiye zimmetlediği, mahrem abinin pilotu yüzbaşı rütbesine kadar takip ettiği, yüzbaşı rütbesini alan pilotun ise Hava Kuvvetleri imamına karşı sorumlu tutulduğu belirlendi. Verilen ifadeler doğrultusunda yapılan çalışmada ise örgütün pilotlardan sorumlu 120 mahrem abisi deşifre edildi. Mahrem abilerden 35’i gözaltına alındı. 28’i tutuklanırken, 7’si itirafçı oldu. İtirafçı olan pilotlardan üsteğmen Y.S. ifadesinde özetle şunları söyledi: “Askeri okul sınavlarına, cemaat evlerindeki abilerin yönlendirmesiyle girdim. Okulda eğitim gördüğüm dönemlerde veya meslek hayatımda FETÖ/PDY yapılanması ile ilişki ve irtibatım oldu. Bu sürede örgütün içerisinde benden sorumlu abi tarafından ‘ima ile namaz kılma, oruç tutmama, teyemmüm yaparak abdest alma’ gibi konularda bana nasıl davranmam gerektiği konusunda telkinlerde bulunuldu.
Örgüt abilerine para
Mesleğe başlayıp maaş almaya başladığımdan itibaren maaşımdan aylık 300 - 350 TL parayı benden sorumlu olan abilere veriyordum. FETÖ adına ‘kurban bağışı’ adı altında kurban bayramlarından önce genelde 750-800 TL para yardımını yukarıda bahsettiğim abilere verirdim. FETÖ’ye ait olduğu bilinen gazete olan Zaman gazetesine abone ücreti olarak 250 TL, Sızıntı dergisi için yıllık abone ücreti 50-60 TL para verirdim. 15 Temmuz kalkışması öncesi ve sonrası FETÖ üyelerince çalışmış olduğum birimde bana kalkışma ile ilgili herhangi bir görev verilmedi. Bu örgüt, gelecek nesillere ve vatanımıza daha fazla zarar vermeden bitirilmelidir. Bu nedenle örgütün deşifre edilebilmesi için örgüt içerisinde bulunan insanların bildiklerini, gördüklerini, yaşadıklarını en yakın ilgili birimlere bildirmesini istemekteyim.” (cnntürk)

2 Şubat 2017 Perşembe

İşte Türkiye genelindeki FETÖ dava ve soruşturmalarının dökümü

Darbe girişiminin ardından Türkiye genelinde son 6 ayda FETÖ'ye yönelik soruşturmalar kapsamında 78'i darbe girişimine ilişkin, bin 235 dava açıldı. FETÖ davalarından ilki Denizli'de açıldı, ilk karar ise Erzurum'da çıktı. 10 bin 165 soruşturmada 44 bine yakın kişi tutuklandı.

Darbe girişiminin ardından Türkiye genelinde son 6 ayda Fetullahçı Terör Örgütüne (FETÖ) yönelik soruşturmalar kapsamında 78'i darbe girişimine ilişkin olmak üzere bin 235 dava açıldı. FETÖ davalarından ilki Denizli'de açıldı, ilk karar ise Erzurum'da çıktı. 10 bin 165 soruşturmada 44 bine yakın kişi tutuklandı.
10 bin 165 soruşturmada 44 bin şüpheli tutuklandı
AA muhabirinin Adalet Bakanlığı yetkililerinden aldığı bilgiye göre, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye genelinde Cumhuriyet başsavcılıklarınca darbe girişimine ve FETÖ'ye yönelik 10 bin 165 soruşturma açıldı. Soruşturmalar kapsamında 43 bin 998 şüpheli tutuklanarak cezaevine gönderildi.
56 Ağır Ceza Mahkemesinde 1235 kamu davası 
Savcılıklar tarafından yürütülen soruşturmaların tamamlanmasının ardından son 6 ayda "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, terör örgütü üyesi olmak, örgüt adına suç işlemek, suç ve suçluyu övmek" gibi suçlardan 3 bin 481'i tutuklu 6 bin 402 sanık hakkında 56 Ağır Ceza Mahkemesinde bin 235 kamu davası açıldı.
78 davada 1986 sanık var
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe teşebbüsüne ilişkin ise "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlarından aralarında Ankara, İzmir, İstanbul, Kayseri, Konya, Adana, Muğla, Malatya, Zonguldak ve Trabzon'un da bulunduğu 21 ilde 78 dava açıldı.
Suçlamalar ve istenen cezalar
İddianamelerde bazı şüphelilerin "Fetullahçı Terör Örgütü kurucusu, yöneticisi ve üyesi olma, örgüt üyesi olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek örgüte yardım etmek, nitelikli kasten öldürme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak, askeri komutanlıkların gasbı, kasten yaralama" gibi suçlardan da cezalandırılmaları talep edildi.
Darbe girişimine ilişkin açılan davalarda bin 232'si tutuklu bin 986 sanık bulunuyor.
İlk karar Erzurum'da verildi
"Darbe girişimine" ilişkin ilk karar, Erzurum'da verilmişti. Bir albay ve bir binbaşı hakkında açılan davayı gören Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkları "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırmıştı.
İlk dava Denizli'de açıldı
Darbe girişimine ilişkin ilk dava ise Denizli'de açılmıştı. Denizli 11. Komando Tugay Komutanlığından çok sayıda askeri personelin kalkışmaya destek olmak için Ankara'ya sevk edilmek üzere havaalanına götürülmesiyle ilgili eski Denizli Garnizon ve 11. Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Kamil Özhan Özbakır'ın da arasında bulunduğu 60 sanığın üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ile "terör örgütü üyesi olmak" suçundan 15'er yıla kadar hapis istemiyle yargılanmasına Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinde başlanmıştı. cnntürk

20 Ocak 2017 Cuma

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Alman medyasına konuştu

Alman medyasına konuşan Diyanet İşleri Başkan Mehmet Görmez, Almanya'daki bazı Diyanet imamlarının casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" yorumunu yaptı.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Alman gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı camilerde görev yapan bazı imamların casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" dedi.
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesinin, hizmet götürdükleri insanları her türlü aşırıcılıktan, yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmek olduğunu belirtti. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ’nün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterilen çabayı 'Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığı' şeklinde takdim edilmesinin son derece üzüntü verici olduğu söyleyen Görmez, "Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir" diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortaya çıkan her türlü iddiayı araştıracağını ve gereğini yapacağını vurgulayan Görmez’in konuşmasından bazı başlıklar şöyle;
"Türkiye ile Almanya’nın ilişkisi; doğu ile batının, batı ile islam dünyasının ilişkisi demektir"
"Türkiye ile Almanya’nın derin ve köklü tarihsel ilişkileri vardır. Ayrıca günümüzde, ortak akrabaları ve vatandaşları olan, birbirine çok yakın, birbirine sırt çeviremeyecek iki önemli ülkedir. Almanya ile Türkiye’nin ilişkileri sadece iki ülkenin ilişkisi değildir; çünkü Almanya Avrupa’nın en önemli ülkesi, Türkiye de İslam dünyasının en önemli ülkesidir. Bu iki ülkenin ilişkisi aynı zamanda doğu ile batının, batı ile İslam dünyasının ilişkisi demektir. Son yüzyılda üretilen düşünce ve felsefeyle kültürel yakınlıklar kuran bu iki ülkenin, küresel dünyanın bu zor döneminde ilişkilerini sürekli geliştirerek dünyanın, barışa doğru yürümesine katkıda bulunmaları gerekir."
"DİTİB hukuka saygılı bir kuruluş olarak varlığını sürdürmüştür"
"DİTİB, Almanya’da kurulmuş en önemli din hizmeti yürüten, sosyal ve kültürel hizmetleri yapan çok önemli bir kuruluştur. Barışı önceleyen, her türlü dini ve kültürel aşırılıktan uzak, birlikte yaşamaya çok önem veren, hukuka saygılı bir Alman sivil toplum örgütü olarak hep varlığını sürdürmüştür. Avrupa’daki Müslüman topluluklara örnek bir kuruluş olmuş ve entegrasyona çok önemli katkılarda bulunmuştur. 35-40 yıllık geçmişinde, bir tek camisinde bile bir sorunun yaşanmamış olması, DİTİB’in tarihine kaydedilecek çok önemli bir değerdir."
"DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir"
"DİTİB kuruluşundan itibaren, Diyanet’in manevi otoritesini kabul etmiş, din hizmetleri ve din eğitimi alanında Diyanet’in tecrübesinden istifade eden bir kuruluş olmuştur. DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir. Bu ilişkide, Almanya’nın bilgisi dışında hiçbir unsur söz konusu değildir. Zaten her din görevlisinin gönderilmesi dahi Alman Büyükelçiliğine müracaat ederek, bu şartları yerine getirerek, hukuk göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir. Bu ilişki hem DİTİB’e, hem Diyanet’e, hem Almanya’ya, hem Türkiye’ye çok şey kazandırmıştır. Çünkü göç başladığında hem gönderen ülke olarak Türkiye’nin, hem de kabul eden ülke olarak Almanya’nın bu topluluğun din hizmetini, dini rehberliğini nasıl yapacağına dair hiçbir öngörüleri olmamıştı. DİTİB’in bütün camileri, dernekleri ve lokalleri Almanya’da yaşayan ve sonra Alman vatandaşı olan Müslüman Türk vatandaşlarının kendi emeklerinin ürünüdür. Onlar, kendi çocukları için zor şartlarda kazandıkları paralardan biriktirerek bu camileri, dernekleri ve lokalleri yaptılar. Bu büyük merkezlerin ortaya çıkmasında devletler olarak ne Türkiye’nin, ne de Almanya’nın hiçbir katkısı yoktur. Bu çok saygın bir şeydir. Ancak kendi cami içinde yürüteceği din hizmeti noktasında, din eğitimi noktasında Diyanet’in rehberliğine ihtiyaç duyduğu için başlangıçtan itibaren böyle bir işbirliği oluşmuştur."
"DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir"
Gerek Türkiye-Almanya ilişkileri, gerekse DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir. Son zamanlarda yaşanan tartışmalardan çok büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesi; hizmet götürdüğümüz insanları her türlü aşırıcılıktan, her türlü yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmektir."
"Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız"
"Coğrafyamız ve dünyamız çok zor zamanlardan geçiyor. Coğrafyada meydana gelen DEAŞ ve benzeri örgütlerin ideolojilerinin Avrupa’daki çocuklarımıza bulaşmaması için başladığı günden itibaren DİTİB’le birlikte çırpındığımızı bütün Alman dostlarımızın bilmesini isterim. Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız. Her türlü aşırı, her türlü yanlış din yorumlarından oradaki vatandaşlarımızı korumak, hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin, hem bölgenin barışına önemli bir katkı olacaktır."
"Diyanet’in imamlarının casusluk yaptığı’ şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir"
"Ortaya çıkmıştır ki Türkiye’de neşvünema bulan FETÖ örgütü de tıpkı DEAŞ gibi bir şahıs kültü etrafında, dine dayanarak geliştiğini söylemiş ve sonra devlete sızarak bu milletin tanklarını, silahlarını, uçaklarını bu millete yöneltecek kadar ileri gitmiştir. Açıkça bir küresel dini istismar hareketi olduğunu ve 15 Temmuz’da da şiddete başvurduğunu bütün dünya görmüştür. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ denilen örgütün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterdiğimiz çabayı “Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığıö şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir."
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz"
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları, ortak vatandaşlarımızı bu tür örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir. Bu görevliler 1 sene önce gitmediler. Bu hizmeti, Diyanet ve DİTİB, 3 senedir, 5 senedir değil 35 senedir yürütüyor. Bu ilişki 35 senedir ahlak ve hukuk temelinde yürümektedir. Bu ilişki gelişerek devam etmektedir. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir."
"Diyanet İşleri Başkanlığı, ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, denetim kurumları olan son derece ciddi bir kuruluştur. Ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar. Ahlak ve hukuktan taviz vermemiz mümkün değildir. Küresel dünyada dinler ve kültürler iç-içe geçti. Çok kültürlülüğü, çok dinli, çok inançlı hayatı yönetmek zorlaştı. Bu zorluk beraberinde nefretleri, düşmanlıkları doğurdu. Avrupa’nın ufkuna yakışmayan yabancı düşmanlığı, ırkçılık, aşırı sağcılık gibi hareketler ilerlemeye başladı. Her gün birkaç cami saldırıya uğramaya başladı. Bütün bunları konuşmamak, bütün bunları göz ardı etmek için, bazen yanlış bilgilerin peşinde koştuğumuzu ifade etmek isterim. Hâlbuki eğer dünyanın barışını birlikte kuracaksak bunları konuşmalıyız."
"Söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir"
"Medyaya yansıyan söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir. Bu yazışma ne camilerle, ne de din görevlileriyle ilgilidir. Sadece Büyükelçilikte, Diyanet’i temsil eden görevlilerle yapılmış ortak bir yazışmadır. Yazışmanın amacı; asla şahısların özeli, şahısların mahremiyetiyle ilgili değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in ortak gayelerinden bir tanesi; Avrupa’da ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın yanlış din anlayışlarından, din istismarından ve şiddet içeren dini yorumlardan uzak tutulmasıdır. Biz, cami cemaatimizi DEAŞ ve El Kaide’nin yanlış, sapkın düşüncelerinden korumakla mükellef olduğumuz gibi, küresel çapta bir kötülük hareketi olduğu ortaya çıkan, aynı zamanda şiddet içeren, 15 Temmuz darbesiyle de kendi ülkesine, kendi insanlarına bu ülkenin tanklarını, uçaklarını, silahlarını yönelten bir hareketin de kötülüklerinden korumakla mükellefiz."
"Herkes Türkiye ile empati yapsın"
"Benim bu iddiada bulunanlara şöyle bir sorum olacak: Eğer bu yazışma FETÖ ile ilgili değil de DEAŞ’la ilgili olsaydı, acaba aynı eleştiriler olacak mıydı? Eğer bu yazışma El Kaide’yle ilgili olsaydı yahut Boko Haram’la ilgili olsaydı acaba aynı tepkiler olacak mıydı? Sayın Merkel’in bir çağrısını hatırlatmak isterim, dedi ki; ‘Herkes Türkiye ile empati yapsın. Bizim ordumuz, bizim meclisimizi bombalasaydı biz ne yapardık?’ Bu kurumun çok güçlü denetim mekanizmaları var, bunların tamamı incelenir, en küçük bir bireysel hata söz konusuysa bunun gereği yapılır.
"Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi suçlanması bizi de yaralar"
(FETÖ mensuplarının, baskılar nedeniyle DİTİB’in camilerine gitmediği ile ilgili soru) "Adaletin en temel ilkesi, suçun şahsiliği ilkesidir. Suça ve şiddete bulaşmış insanla, bulaşmamış insanı birbirinden ayırt etmek, adaletin en temel görevidir. Bazı vatandaşlarımız oradaki dini söyleme aldanmış olabilirler, yanılmış olabilir, onları düzeltmek ve kazanmak da her din görevlisinin en temel vazifesidir. Hem DİTİB’in felsefesi, hem Diyanet’in felsefesi, hem ikisinin birlikte geliştirdiği işbirliğinin felsefesi, suçluyla suçsuzu, hainle masumu birbirinden ayırmaktır. Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi bu şekilde suçlanması bizi de yaralar, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Eğer böyle bir tehlike söz konusuysa, bu iki kurum işbirliği yaparak bunun üstesinden gelecektir."
"En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür"
"Ancak şu tehlikeyi de göz ardı etmemeliyiz: FETÖ’nün bunu bahane ederek alternatif camiler kurmaya başladıklarını, çalıştıklarını biliyorum. Alman dostlarımız şunu unutmasın: En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür. Biz bunu tecrübe ederek öğrendik ve yaşadık. İmam-hatiplerin Almanya’da yetiştirilmesi konusu…Bu konu, 11 Eylül olaylarıyla birlikte yeniden konuşulmaya başlandı. Biz, Alman dostlarımızı bu konuda ikna etmeye çalıştık, fakat müspet adım atılmadı. İlk adımı biz atmak durumunda kaldık ve Frankfurt Üniversitesinde Goethe Enstitüsü bünyesinde bir İslam İlahiyatı Kürsüsünün açılması çalışmalarını birlikte başlattık. Biz, bu konuda Alman dostlarımıza her türlü bilimsel desteği vereceğimizi ifade ettik. Bunun içindir ki, hem Osnabrück Üniversitesinde, Tübingen’de, Erlangen’de İslam İlahiyat Fakülteleri açıldı. Ancak, sadece imam sorununu çözmek için fakülteler açılmaz ve fakülteler açılsa dahi böyle birkaç ayda, birkaç senede sosyal sorunların tamamını çözecek konumda olamazlar. Ancak, Almanya’nın kendi Müslüman vatandaşlarını dikkate alarak, İslam ilahiyatını, üniversite içinde öğretmeye başlamış olmasının sadece Almanya için değil, Avrupa için de önemli olduğunu hep düşündük ve destek verdik. Alman dostlarımızın eleştirilerini dikkate alarak bir proje daha geliştirdik, bunu da birlikte gerçekleştirdik. Bu da, Avrupa’da doğup büyüyen ve Almanya’da doğup büyüyen, gymnasiumu bitirmiş öğrencilerin, isteyenlerin gelip Türkiye’de ilahiyat eğitimi almasıdır. Çünkü Türkiye’deki ilahiyat eğitimi, İslami ilimlerle sosyal bilimleri, felsefeyi, eğitim dillerini birleştiren evrensel bir programa sahiptir."
"Almanya'da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez"
Almanya’da yaşayan Müslümanların, kendi çocuklarını, en yüksek seviyede din eğitiminden geçirmeleri bizi sadece mutlu eder. Aynı şekilde, yüksek din tahsili görmüş çocuklarını, o camilerde görevlendirmeleri, birlikte hizmet etmeleri, bizi sadece mutlu eder. Diyanet’in herhangi bir ülkeye müdahil olmak gibi bir düşüncesi asla olamaz. Ancak Almanya’da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez. Biz istenmediğimiz bir yerde, hiçbir zaman olmadık. Rusya’daki Müslümanlar da bizden din hizmeti ve din eğitimi alanında hizmet istiyor, onlara da hizmet götürüyoruz. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bizden yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Balkanlar’daki Müslümanlar yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Amerika’dan, Avustralya’dan, bizden birisi hizmet istediği zaman, biz bu hizmeti kendilerine sunuyoruz.
Fetvalar konusu
"Türkiye’de bu kurumu itibarsızlaştırmak için uydurulan haberlerin, Avrupa’da düşünen kafaları dahi etkisi altına almış olması üzüntü vericidir. Bunlar, nasıl kirli bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Artık bu tarz haberler bir yönteme dönüştü. Türkiye’de bir gazeteye haber yaptırılır ve Türkiye’de hiç kimse o habere inanmaz, sonra da o haber Avrupa medyasında abartılarak bir İslamofobik malzeme olarak kullanılır ve sonra da bu sorunlar hepimizi kuşatmaya başlar. Örnek olarak; Diyanet’in çocuk dergisi Çanakkale Savaşı’nı anlatan bir sayı çıkarır. Çanakkale Savaşı’nı anlatırken de ‘şehit’ kavramından söz eder. Türkiye’den bir gazete, “Diyanet’in IŞİD’çilik yaptığınaö dair haber yapar. İki gün sonra aynı haber, Alman basınında yer alır. Bu ahlaksızlık karşısında ne yapabiliriz söyler misiniz? Bu bir oyun olarak, iki ülke arasını bozmak için, her gün Alman basınını etkilemeye devam ediyor."
"Ancak 'herz power' (gönül gücü) olmayı tercih ederiz"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, dini bir müessesedir. Diyanet İşleri Başkanlığının her personelinin siyaset yapma yasağı vardır. Dolayısıyla biz kendi alanımızda kalarak, dinler, kültürler, inançlar arasındaki barışı sağlayabilirsek kendimizi mutlu addederiz. Küresel dünyada, pek çok ülke, din kurumlarını bir ‘soft power’ olarak adlandırmak ister. Biz, başlangıçtan itibaren asla böyle bir şeyi kabul etmediğimizi ilan etmişiz. Biz ne ‘soft power’, ne de ‘hard power’ olmayı, dinlere ve dini kurumlara yakıştırmayız. Ancak ‘herz power’ (gönül gücü) olmayı tercih ederiz."
Görmez, açıklamalarını, "Dünyanın dostluğa, barışa, kardeşliğe çok ihtiyacı var. Hep beraber büyük bir çaba göstererek dünyamızı kuşatan kötülükleri ortadan kaldırmalıyız" temenniyle bitirdi. DHA

17 Ocak 2017 Salı

Erdoğan'a hakaretten 2 polise 10'ar ay hapis

Bursa'da, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Emniyet müdür yardımcısının telsizinden yaptığı, 'Darbeci askerlere karşı direnilecek' anonsunu duyunca, kendi aralarında "Asker gelirse neden direneceğim? Silahımızı teslim ederiz" dedikleri iddiasıyla tutuklanan merkez Gürsu İlçe Emniyet Amiri 35 yaşındaki Kadriye Kaçar ile tutuksuz yargılanan polis memuru Bayram Kara'ya o gece Cumhurbaşkanı'na hakaret suçundan yargılandıkları davada 4'er ay hapis cezası verildi. Mahkeme, sanıklara verilen cezanın hükmün okunmasını geri bıraktı.

Bursa'da, 15 Temmuz gecesi, Emniyet müdür yardımcısının telsizi ile tüm birimlere "Olay yerlerinde bulunan ekiplerimiz. Askerin yapacağı hareketlere karşı direnilecek, silah teslim edilmeyecek. Talimatımıza uyulacak"  anonsunu duyan Merkez Gürsu İlçesi Emniyet Müdürlüğü'nde görevli Emniyet Amiri Kadriye Kaçar, 45 yaşındaki Komiser Ergün Şimşek ile 42 yaşındaki polisler Murat Çelebi ve Bayram Kara, iddiaya göre askerlerin gelmesi halinde, silahlarını teslim etme kararı aldı. Darbe girişiminin başarısız olmasından sonra ilçe emniyet müdürlüğünde görevi polis memurlarının şikayeti üzerine aralarında Emniyet Amiri Kadriye Kaçar'ın da bulunduğu 4 polis gözaltına alındı. Savunmalarından sonra adliyeye sevk edilen şüphelilerden 3'ü tutuklanırken, Bayram Kara ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Sanık polisler daha sonra meslekten ihraç edildi.
Bursa 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde 4 sanık hakkında 'Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçundan ömür boyu, 'Silahlı terör örgütüne üye olmak'tan ise 10 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Bu dava devam ederken, darbe girişiminin olduğu gece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı kastederek, "Şimdi kaçacak delik arıyordur" dediği öne sürülen Kadriye Kaçar ile polis memuru Burhan Kara hakkında, Bursa 26'ncı Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan 'Cumhurbaşkanına Hakaret' suçlamasıyla ilgili yargılamaya başlandı. Sanıkların tutuksuz yargılandığı bu davadaki ilk duruşmada karar çıktı. Mahkeme hakimi yöneltilen suçları kabul etmeyen her 2 sanığa önce 1'er yıl hapis cezası verdi. Mahkeme heyeti daha sonra bu cezayı sanıkların iyi halini dikkate alarak 10 aya düşürüp hükmün okunmasını geri bıraktı. cnntürk

16 Ocak 2017 Pazartesi

Melih Gökçek'ten 'parsel parsel satış' açıklaması

Eski Milletvekili Bülent Arınç'ın, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile ilgili "Parelel yapıya Ankara'yı parsel parsel satmıştır" sözleri yine gündemde. TBMM FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu tarafından kendisine bu konuda sunulan sorulara yazılı yanıt veren Gökçek, "Arınç'ın söylediği gibi 'parsel parsel' bir satış söz konusu değildir." dedi.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, TBMM FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu tarafından kendisine sunulan sorulara yazılı yanıt verdi.
Darbe gecesi Ankara'da savaş uçaklarının uçtuğu sırada aracıyla yolda olduğunu, değişik bakanları telefonla aradığını ve onların "Darbe olduğunu" ifade ettiklerini belirten Gökçek, Dikmen'de bir gecekonduya gittiğini, sosyal medyadan vatandaşları direnmeye davet ettiğini bildirdi.
"Ankara Büyükşehir Belediyemizin çok büyük katkıları olmuştur
Darbe girişiminde bulunulan ilk saatlerden itibaren ertesi gün dahil olmak üzere, 18 televizyon kanalına telefonla bağlanarak, "Darbe FETÖ'cüler tarafından yapılıyor, kısa zamanda bastırılacaktır. Tüm vatandaşlarımızı sokağa davet ediyorum." tarzında konuşmalar yaptığına dikkati çeken Gökçek, yaklaşık 13 saat boyunca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bakanlar, başbakanlık müsteşarı, değişik emniyet müdürleri, belediye çalışanları ve parti teşkilatından kişilerle telefon görüşmeleri yaptığını aktardı.
Emniyetten gelen talepler doğrultusunda belediyenin iş araçlarını ve otobüsleri Ankara'da ihtiyaç duyulan yerlere sevk ettiğini vurgulayan Gökçek, "İftiharla söyleyebilirim ki FETÖ darbe girişiminin Ankara'daki faaliyetlerinin engellenmesinde Ankara Büyükşehir Belediyemizin çok büyük katkıları olmuştur." ifadesini kullandı.
"Kesinlikle bilmiyordum"
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, FETÖ'de bulunan kişilerle önceki yıllardan beri tanıştığını vurgulayarak, "İtiraf etmeliyim ki bu organizasyonu vatanına ve milletine hayırlı evlatlar yetiştirmek için eğitime önem veren bir hayır kuruluşu olarak gördüm. Orduda, poliste ve bürokraside böyle bir organizasyonları olduğunu kesinlikle bilmiyordum." değerlendirmesinde bulundu.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1994 yılından itibaren ayrım yapmadan her kişi ve kuruluşa okul, yurt, hastane, ibadethane konusunda yardımcı olmaya çalıştıklarına işaret eden Gökçek, bu taleplerde sadece inşa edilecek yapının trafiğe engel olup olmaması ve otopark ihtiyacının karşılanıp karşılanmamasına baktıklarını kaydetti.
Bülent Arınç'ın iddiaları
Kimden talep gelirse gelin öncelikle eğitim ve sağlığa destek vermek niyetinde olduklarını vurgulayan Gökçek, şunları aktardı: "FETÖ'cuların zaman zaman yurt ve okul yapımı çin belediyemize müracaatları oldu. Diğer özel kuruluş ve vakıflara ne işlem yapıldı ise bunlara da aynı işlem yapılmıştır. Zaten istesem de ayrı bir muamele yapmam mümkün değildir. Çünkü birincisi, imarla ilgili kimden bir konunun talebi olursa yasalara uyup uyulmadığına bakmaksızın belediye meclisine göndermek zorundayım. Gelen teklifleri belediye meclisine havale etmezsem, yasalara göre suç işlemiş olurum. Bu konuda sayısız yargı kararı vardır. Yargı kararlarında 'sen karar veremezsin, sadece belediye meclisine havale edersin, meclis karar verir' denilmektedir. Yoksa eski milletvekili Bülent Arınç'ın söylediği gibi 'parsel parsel' bir satış söz konusu değildir. Bu konuda değişik kişi ve kuruluşlar savcılığa müracaat etmiş ve hakkımda savcılık tarafından soruşturma yapılmıştır. Bu soruşturmanın sonucunda söylenenlerin asılsız olduğu ortaya çıkmış ve hakkımda takipsizlik kararı verilmiştir." cnntürk

14 Ocak 2017 Cumartesi

Yargıtay Başkanı: '2017'de seferberlik ilan etmemiz gerekiyor'

Yargıtay Başkanı İsmail Cirit, istinaf mahkemelerinin kurulmasının, hukuk uyuşmazlık dosyalarında beklenen azalmayı sağlamadığını belirterek, "2017 yılında Yargıtay'da adeta seferberlik ilan ederek her zamankinden daha çok çalışmamız gerekiyor" dedi.

Başkanlar Kurulu Toplantısında konuşan Yargıtay Başkanı İsmail Cirit, istinaf mahkemelerinin kurulmasının, temyiz organının önündeki hukuk uyuşmazlık dosyalarında beklenen azalmayı sağlamadığını söyledi. İstinaf mahkemelerini Türk yargısı için bir fırsat ve sınav olarak niteleyen Cirit, "2017 yılında Yargıtay'da adeta seferberlik ilan ederek her zamankinden daha çok çalışmamız gerekiyor" dedi.
Yargıtay'ın her yıl Ocak ayında yapılan Başkanlar Kurulu Toplantısı Balıkesir'in Edremit ilçesinde yapıldı. Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, daha iyi hizmet sunmak, daha adil, adalet sistemi kurmak için Yargıtay'ın içtihat mahkemesi niteliğinde faaliyet yürütebilmesi için iş bölümünü yaptıklarını söyledi.
Yargıtay Başkanlar Kurulu, Edremit'in termal suları ile ön plana çıkan yerleşimi Güre Mahallesi'ndeki Hattuşa Termal Otel'de toplandı. Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Yargıtay üyelerine konuşma yaptı.
Yargıtay'ın önündeki dosya sayılarını açıkladı
Anayasal bir kurum olarak hukukun ülkede uygulanmasını sağlama görevini layıkıyla yerine getirebilmek için çalıştıklarını söyleyen Yargıtay Başkanı Cirit, dairelerde bulunan dosya sayılarına ilişkin bilgi verdi. Cirit, "2016 yılı sonu itibarıyla hukuk dairelerinde 424 bin 376, ceza dairelerinde 379 bin 968 olmak üzere toplam 804 bin 344 derdest dosya bulunmaktadır. Aynı yıl içinde karar verilen dosya sayısı, hukuk dairelerinde 354 bin 644, ceza dairelerinde 294 bin 551 olmak üzere toplam 649 bin 195 olmuştur. Hukuk Genel Kurulu'ndaki derdest dosya sayısı 2 bin 727, Ceza Genel Kurulu'ndaki derdest dosya sayısı 893'tür. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arşivinde 630 bin 895 dosya beklemektedir" dedi.
'İstinafların kurulması dosyaları beklenen oranda azaltmayacak'
Daire başkanları, üyeler, tetkik hakimleri ve Cumhuriyet savcılarının büyük fedakarlıklarla çalışmalarına rağmen "iş yükünün" hala Yargıtay'ın önemli sorunu olduğunu ifade eden Yargıtay Başkanı Cirit, sözü istinaf mahkemelerine getirdi. İstinaf mahkemelerinin hayata geçirilmesinin Türk yargısı için büyük bir fırsat ve sınav olarak niteleyen Yargıtay Başkanı Cirit şunları söyledi:
"İstinafların kurulması ile Yargıtay'a temyiz incelemesine gelecek dosya sayısında umulan azalmanın, hukuk uyuşmazlıklarına ilişkin dosyalar bakımından beklenen oranda 'yüzde 11' gerçekleşmeyeceği, aksine bu oranın daha yüksek olacağını göz önünde tutularak, 2017 yılında Yargıtay'da adeta seferberlik ilan ederek her zamankinden daha çok çalışmamız, tetkik hakimlerinin yetiştirilmesine özel önem vererek, daha verimli çalışmanın yollarını bulmamız gerekmektedir. Aksi halde, topluma verdiğimiz sözleri yerine getirememiş oluruz. Netice itibariyle Yargıtay, ideal anlamda bir içtihat mahkemesi olma yolunda belirlemiş olduğu vizyona uygun olarak yapısal tedbirlerini almış ve pek çoğunu da hayata geçirmiştir."
Toplantıyla ilgili basına bilgi verdi
Toplantı sonrası basın mensuplarına açıklama yapan Cirit, 2016 yılını değerlendirildiklerini belirterek şunları söyledi.
"Yargıtay'ımızın yıllık iş bölümü toplantısını yaptık. 2016'da istinafların faaliyete geçmiş olması ve yargıda yaşanan birçok gelişmeden sonra 6723 Sayılı Yasa gereği olarak da Yargıtay'ın iş hacminin azalması, daire sayılarının da azaltılması neticesinde bu yıl 5 daireyi kapatmıştık. Daha iyi hizmet sunabilmek, daha adil, adaletli sistemi kurabilmek için Yargıtay'ın 'içtihat mahkemesi' niteliğinde faaliyet yürütebilmesi için iş bölümünü yaptık. 1924 yılında faaliyeti kaldırılan istinaf mahkemeleri, Temmuz 2016 itibarıyla tekrar faaliyete geçirilmiştir. İkili olan denetim sitemi üçlü bir sistem haline getirilmiştir ve bu üçlü denetim sisteminin ülkemize daha yarar getireceğine, adil ve daha sağlıklı sonuçların kısa sürede alınmasını sağlayacağına inanıyorum. Bu bağlamda toplantımızı yaptık ve karar altına aldık."
Öte yandan; ilk olarak ceza ve hukuk daireleri başkanları birlikte toplantı yaptı. Daha sonra ceza ve hukuk dairesi başkanları, 2 ayrı salonda toplantılarına ayrı ayrı devam etti. Heyet üyelerinin yarın (pazar) Burhaniye'de düzenlenecek deve güreşlerinin ardından Ayvalık ve Burhaniye ilçelerinde çeşitli etkinliklere katılacağı belirtildi. DHA