Anadolu Yakası otelleri, Avrupa ülkelerinden Amerika’ya, Ortadoğu ülkelerinden Rusya’ya kadar dünyanın dört bir yanından misafirlerini ağırlıyor. Mevcut pazarların yanı sıra, bu yıl yeniden canlanan Hintli turistlerin, Anadolu Yakası’na çekilmesi hedefleniyor.
Bu yıl beklentilerin üzerinde başarılı bir yıl geçirdiklerini belirten Hilton Garden Inn Canpark Ümraniye Satış ve Pazarlama Direktörü Bahar Aşık Erdin, şunları söyledi:
“Bu yıl Türk misafirlerimizin yanı sıra, Suudi Arabistan, Almanya, Danimarka, Körfez ülkeleri, Amerika, İsveç, Fransa, İngiltere gibi birçok pazardan konuklarımız oldu. 2019 yılının için ilk üç ayına rezervasyonlar almaya başladık. Ayrıca, sağlık turizmi nedeniyle tercih edilen otellerin başında geliyoruz. Gelecek yıl, bu yıldan çok daha başarılı bir yıl olacak” dedi.
İçinde bulunduğumuz Kasım ayı ve Aralık aylarını da değerlendiren Bahar Aşık Erdin, son iki ayda artan toplantı trafiğiyle yerli ve yabancı firmaların organizasyonlarına ev sahipliği yapmakta olduklarını kaydetti.
Hedef ülkelerde, tanıtım ve pazarlama çalışmaları yapıyor
almanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
almanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
15 Kasım 2018 Perşembe
30 Nisan 2018 Pazartesi
YAPDER "Almanya dünya ticaretinin kalbidir"
YAPDER, Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletindeki yatırım fırsatlarını masaya yatırdı
Almanya, dünya ticaretinin kalbidir ve Türk yatırımcılar, Almanya’ya yatırımda geç kalıyor.
Dr. Adem Akkaya, “Dünyaya mal satmak için Almanya’da bir merkezin olması önemlidir”
Büyük Kulüp Safran Toplantı Salonu’nda, Yeni Arayışlar Girişimi Platformu Derneği (YAPDER) tarafından Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletindeki yatırım fırsatları masaya yatırıldı.
YAPDER ve Ekonomi Gazetecileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Celal Toprak’ın moderatörlüğündeki geçtiğimiz günlerde yapılan toplantıda, Büyük Kulüp Genç Girişimciler Komitesi Başkanı Hakan Kefoğlu, NRW.INVEST Türkiye Temsilcilik Müdürü Dr. Adem Akkaya, Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti’nden YMM Cevdet Kocaş, Köln Emili Avukatlık Bürosundan Av. Dr. Abdullah Emili ve Orka Group Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu birer konuşma yaptılar. Büyük Kulüp’de düzenlenen etkinliğe, Büyük Kulüp üyeleri ve iş dünyası yoğun ilgi gösterdi.
Panelde, Dr. Adem Akkaya Avrupa pazarlarına çıkış kapısı, YMM Cevdet Kocaş Uluslararası Vergi Hukuku, Av.Dr. Abdullah Emili Kuzey Ren-Vestfalya’da Şirketleşmenin Amaçları, Uygulamalar ve Hukuki Süreç konuları hakkında bilgi verirken; Süleyman Orakçıoğlu ise D’S Damat’ın yurtdışı yatırımlarını ve başarı hikayesini anlattı. Konuşmacılar yaptıkları konuşmanın ana fikrinde, “Almanya, dünya ticaretinin kalbidir ve Türk yatırımcılar, Almanya’ya yatırımda geç kalıyor” dediler.
Toplantının açılış konuşmasını yapan YAPDER ve EGD Başkanı Celal Toprak ve Büyük Kulüp Genç Girişimciler Komitesi Başkanı Hakan Kefoğlu, Türk şirketlerinin Almanya pazarına girişlerinin stratejik olduğunun altını çizerek, Almanya pazarından dünyaya açılma yolculuğunun önemine değendiler.
Avrupa’ya ve dünyaya mal satmak için pazarın içinde olmak gerekiyor
NRW.INVEST Türkiye Temsilcilik Müdürü Dr. Adem Akkaya, konuşmasında Kuzey Ren-Vestfalya eyaletine yatırım yapmaya davet ederek, bürokratik destek vermekte olduklarını belirtti. konuşmasında Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin dünyanın en geniş fuar alanlarından birisi olduğunu kaydeden Adem Akkaya, Almanya’nın en büyük 50 firmasından 19’nun bölgede olduğunu söyledi. Dünyaya mal satmak için Almanya’da bir merkezin olmasının önemine değinen Adem Akkaya, “Avrupa’ya ve dünyaya mal satmak için, pazarın içinde olmak gerekiyor. Almanya, Avrupa’nın kalbi ve Almanya’da bir merkezin olması önemlidir. Türk yatırımcıları, Kuzey Ren-Vestfalya eyaletine yatırıma davet ediyoruz” dedi.
Türk vergi usulü, Almanya’dan alınmıştır
Yurtdışında yatırım yapıldığında, gidilen ülkenin vergi hukukuna göre süreçlerin yönetileceğini kaydeden Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti’nden YMM Cevdet Kocaş, Almanya’da şahıs veya sermaye şirketi kurulabileceğini söyledi. Şirket kurulumuna ilişkin noterde yapılacak sözleşmenin ardından, firmanın çalışmalarına başlayabileceğini anlatan Cevdet Kocaş, tüm şirket kurulum işlemlerinin 4/5 haftayı alabileceğini belirtti. Türk vergi usulünün Almanya’dan alındığını da hatırlatan Cevdet Kocaş, vergiler ve sorumlulukların birbirine benzer olduğunu sözlerine ekledi.
Türkiye ile Almanya arasında, 80 milyar Euro iş potansiyeli gerçekleşiyor
Almanya’da şirket kurmanın uygulamaları ve hukuki süreçleri hakkında bilgi veren Köln Emili Avukatlık Bürosundan Av. Dr. Abdullah Emili, şirket kurulduktan sonra oturum izniyle birlikte çalışmaya başlandığını söyledi. Şirket kurulduğunda şirketin başında olacak kişinin oturum ve çalışma izni alabileceğini anlatan Abdullah Emili, ardından eşin ve çocukların da gelebileceğini ifade etti. İki ülke arasındaki iş potansiyeline değinen Abdullah Emili, Türkiye ile Almanya arasında yaklaşık 80 milyar Euro iş potansiyelinin gerçekleşmekte olduğunu belirtti.
Türk markaları, gelecek birkaç yıl içinde dünyada daha çok konuşulacak
Orka Group Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu konuşmasında, panelin ana başlığı Almanya olduğu için önce fuarlar ve mağazaları dahil, Almanya pazarındaki deneyimlerini izleyiciler ile paylaştı. Ardından D’S Damat’ın, Almanya’nın yanı sıra dünya genelindeki yurtdışı yatırımlarını ve markanın başarı hikayesini anlattı. Almanya’nın, Türk hazır giyim sektöründe büyük bir pazar olduğuna da vurgu yapan Süleyman Orakçıoğlu, ihracatın yaklaşık %40’nın Almanya pazarına yapılmakta olduğunu söyledi.
“Almanya pazarında işlerimiz iyi gidiyor” diyerek konuşmasına devam eden Süleyman Orakçıoğlu, şunları kaydetti:
“Almanya’da mağazalar açıyoruz, açılışlarımız büyük ses getiriyor ve işlerimizi iyi gidiyor. Her iki ülke de, birbirini tamamlayan başarılı işler yapıyor. Alman pazarında 1+1: 2 değil, bazen 1+1:11 olabiliyor. Bu yıl içinde, Almanya’daki mağaza sayımızı 9’a çıkartacağız. Ben, Türk markalarının, gelecek birkaç yıl içinde, dünyada daha çok konuşulacağını biliyorum. Türk hazır giyim markaları olarak, gerek tasarımlarımız, gerek yaptığımız inovasyon çalışmalarıyla, iyi bir noktadayız ve sektörümüzde dünyaya yön vermeye devam edeceğiz. Orka Group olarak, Almanya’nın dışında, diğer ülkelerde de mağazalar açmayı sürdürüyoruz. Mesela, İtalya’da 9 günde 9 mağaza açılışımız oldu ve şuan İtalya’daki mağaza sayımız 16’ya ulaştı. Markamız, Brezilya’dan Şili’ye, İspanya’dan Rusya’ya kadar 80 ülkede satışa sunulurken, pazarlama politikası olarak, lüksü ulaşabilir hale getirdiğimiz için yoğun ilgi görüyoruz ve talep almaktayız” şeklinde konuştu.
Panelistlerin ve salondaki konukların konuya ilişkin değerlendirmeleri ve soruların ardından, konuşmaların sonunda panelistlere teşekkür plaketleri verildi.
Almanya, dünya ticaretinin kalbidir ve Türk yatırımcılar, Almanya’ya yatırımda geç kalıyor.
Dr. Adem Akkaya, “Dünyaya mal satmak için Almanya’da bir merkezin olması önemlidir”
Büyük Kulüp Safran Toplantı Salonu’nda, Yeni Arayışlar Girişimi Platformu Derneği (YAPDER) tarafından Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletindeki yatırım fırsatları masaya yatırıldı.
YAPDER ve Ekonomi Gazetecileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Celal Toprak’ın moderatörlüğündeki geçtiğimiz günlerde yapılan toplantıda, Büyük Kulüp Genç Girişimciler Komitesi Başkanı Hakan Kefoğlu, NRW.INVEST Türkiye Temsilcilik Müdürü Dr. Adem Akkaya, Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti’nden YMM Cevdet Kocaş, Köln Emili Avukatlık Bürosundan Av. Dr. Abdullah Emili ve Orka Group Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu birer konuşma yaptılar. Büyük Kulüp’de düzenlenen etkinliğe, Büyük Kulüp üyeleri ve iş dünyası yoğun ilgi gösterdi.
Panelde, Dr. Adem Akkaya Avrupa pazarlarına çıkış kapısı, YMM Cevdet Kocaş Uluslararası Vergi Hukuku, Av.Dr. Abdullah Emili Kuzey Ren-Vestfalya’da Şirketleşmenin Amaçları, Uygulamalar ve Hukuki Süreç konuları hakkında bilgi verirken; Süleyman Orakçıoğlu ise D’S Damat’ın yurtdışı yatırımlarını ve başarı hikayesini anlattı. Konuşmacılar yaptıkları konuşmanın ana fikrinde, “Almanya, dünya ticaretinin kalbidir ve Türk yatırımcılar, Almanya’ya yatırımda geç kalıyor” dediler.
Toplantının açılış konuşmasını yapan YAPDER ve EGD Başkanı Celal Toprak ve Büyük Kulüp Genç Girişimciler Komitesi Başkanı Hakan Kefoğlu, Türk şirketlerinin Almanya pazarına girişlerinin stratejik olduğunun altını çizerek, Almanya pazarından dünyaya açılma yolculuğunun önemine değendiler.
NRW.INVEST Türkiye Temsilcilik Müdürü Dr. Adem Akkaya, konuşmasında Kuzey Ren-Vestfalya eyaletine yatırım yapmaya davet ederek, bürokratik destek vermekte olduklarını belirtti. konuşmasında Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin dünyanın en geniş fuar alanlarından birisi olduğunu kaydeden Adem Akkaya, Almanya’nın en büyük 50 firmasından 19’nun bölgede olduğunu söyledi. Dünyaya mal satmak için Almanya’da bir merkezin olmasının önemine değinen Adem Akkaya, “Avrupa’ya ve dünyaya mal satmak için, pazarın içinde olmak gerekiyor. Almanya, Avrupa’nın kalbi ve Almanya’da bir merkezin olması önemlidir. Türk yatırımcıları, Kuzey Ren-Vestfalya eyaletine yatırıma davet ediyoruz” dedi.
Türk vergi usulü, Almanya’dan alınmıştır
Yurtdışında yatırım yapıldığında, gidilen ülkenin vergi hukukuna göre süreçlerin yönetileceğini kaydeden Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti’nden YMM Cevdet Kocaş, Almanya’da şahıs veya sermaye şirketi kurulabileceğini söyledi. Şirket kurulumuna ilişkin noterde yapılacak sözleşmenin ardından, firmanın çalışmalarına başlayabileceğini anlatan Cevdet Kocaş, tüm şirket kurulum işlemlerinin 4/5 haftayı alabileceğini belirtti. Türk vergi usulünün Almanya’dan alındığını da hatırlatan Cevdet Kocaş, vergiler ve sorumlulukların birbirine benzer olduğunu sözlerine ekledi.
Türkiye ile Almanya arasında, 80 milyar Euro iş potansiyeli gerçekleşiyor
Almanya’da şirket kurmanın uygulamaları ve hukuki süreçleri hakkında bilgi veren Köln Emili Avukatlık Bürosundan Av. Dr. Abdullah Emili, şirket kurulduktan sonra oturum izniyle birlikte çalışmaya başlandığını söyledi. Şirket kurulduğunda şirketin başında olacak kişinin oturum ve çalışma izni alabileceğini anlatan Abdullah Emili, ardından eşin ve çocukların da gelebileceğini ifade etti. İki ülke arasındaki iş potansiyeline değinen Abdullah Emili, Türkiye ile Almanya arasında yaklaşık 80 milyar Euro iş potansiyelinin gerçekleşmekte olduğunu belirtti.
Türk markaları, gelecek birkaç yıl içinde dünyada daha çok konuşulacak
Orka Group Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu konuşmasında, panelin ana başlığı Almanya olduğu için önce fuarlar ve mağazaları dahil, Almanya pazarındaki deneyimlerini izleyiciler ile paylaştı. Ardından D’S Damat’ın, Almanya’nın yanı sıra dünya genelindeki yurtdışı yatırımlarını ve markanın başarı hikayesini anlattı. Almanya’nın, Türk hazır giyim sektöründe büyük bir pazar olduğuna da vurgu yapan Süleyman Orakçıoğlu, ihracatın yaklaşık %40’nın Almanya pazarına yapılmakta olduğunu söyledi.
“Almanya pazarında işlerimiz iyi gidiyor” diyerek konuşmasına devam eden Süleyman Orakçıoğlu, şunları kaydetti:
“Almanya’da mağazalar açıyoruz, açılışlarımız büyük ses getiriyor ve işlerimizi iyi gidiyor. Her iki ülke de, birbirini tamamlayan başarılı işler yapıyor. Alman pazarında 1+1: 2 değil, bazen 1+1:11 olabiliyor. Bu yıl içinde, Almanya’daki mağaza sayımızı 9’a çıkartacağız. Ben, Türk markalarının, gelecek birkaç yıl içinde, dünyada daha çok konuşulacağını biliyorum. Türk hazır giyim markaları olarak, gerek tasarımlarımız, gerek yaptığımız inovasyon çalışmalarıyla, iyi bir noktadayız ve sektörümüzde dünyaya yön vermeye devam edeceğiz. Orka Group olarak, Almanya’nın dışında, diğer ülkelerde de mağazalar açmayı sürdürüyoruz. Mesela, İtalya’da 9 günde 9 mağaza açılışımız oldu ve şuan İtalya’daki mağaza sayımız 16’ya ulaştı. Markamız, Brezilya’dan Şili’ye, İspanya’dan Rusya’ya kadar 80 ülkede satışa sunulurken, pazarlama politikası olarak, lüksü ulaşabilir hale getirdiğimiz için yoğun ilgi görüyoruz ve talep almaktayız” şeklinde konuştu.
Panelistlerin ve salondaki konukların konuya ilişkin değerlendirmeleri ve soruların ardından, konuşmaların sonunda panelistlere teşekkür plaketleri verildi.
28 Haziran 2017 Çarşamba
Gamze Yağar yaşamını yitirdi
Almanya'nın Baden-Württemberg Eyaleti'ndeki Hemmingen kentinde, erken yaşlanma hastası (progeria) Gamze Yağar (17) yaşamını yitirdi.
Hastalığına rağmen yaşama sevinciyle herkese örnek olan Gamze’nin cenazesi Hemmingen DİTİB Camisi’nde kılınacak cenaze namazından sonra ailesinin memleketi Kayseri’ye götürülerek toprağa verilecek. Baba Metin Yağar, DHA’ya yaptığı açıklamada, “Gamze dün akşam (27 Haziran) evimizde, annesinin kollarında can verdi. Bir süredir zaten çok acısı vardı. Ağrılara artık dayanamıyordu. Gamze’yi milyonlarca kişi tanıyor ve seviyordu; hepimizin başı sağolsun” dedi.
HERKESİN SEVDİĞİ BİRİYDİ
Gamze, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile de buluşmuştu, ayrıca sanat ve spor dünyasından sayısız ünlü Gamze’yi ziyaret etmişti. Sosyal medyada yüzbinlerce takipçisi olan Gamze için hayran kulüpleri kurulmuştu. Alman medyasının yakından takip ettiği Gamze’nin yaşamını anlatan televizyon programları yapılmıştı.
Gamze, 2013 yılında Köln’de düzenlenen Gamze’yi Sevenler Gecesi’nde, DHA’ya, bugüne kadar kendisini en mutlu eden şeyin “peruk” alınması olduğunu söylemişti. Gamze, “Artık saçlarımı tarayabiliyor ve istediğim tokayı takıyorum” diyerek duygularını ifade etmişti.
Hastalığına rağmen yaşama sevinciyle herkese örnek olan Gamze’nin cenazesi Hemmingen DİTİB Camisi’nde kılınacak cenaze namazından sonra ailesinin memleketi Kayseri’ye götürülerek toprağa verilecek. Baba Metin Yağar, DHA’ya yaptığı açıklamada, “Gamze dün akşam (27 Haziran) evimizde, annesinin kollarında can verdi. Bir süredir zaten çok acısı vardı. Ağrılara artık dayanamıyordu. Gamze’yi milyonlarca kişi tanıyor ve seviyordu; hepimizin başı sağolsun” dedi.
HERKESİN SEVDİĞİ BİRİYDİ
Gamze, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile de buluşmuştu, ayrıca sanat ve spor dünyasından sayısız ünlü Gamze’yi ziyaret etmişti. Sosyal medyada yüzbinlerce takipçisi olan Gamze için hayran kulüpleri kurulmuştu. Alman medyasının yakından takip ettiği Gamze’nin yaşamını anlatan televizyon programları yapılmıştı.
Gamze, 2013 yılında Köln’de düzenlenen Gamze’yi Sevenler Gecesi’nde, DHA’ya, bugüne kadar kendisini en mutlu eden şeyin “peruk” alınması olduğunu söylemişti. Gamze, “Artık saçlarımı tarayabiliyor ve istediğim tokayı takıyorum” diyerek duygularını ifade etmişti.
1 Nisan 2017 Cumartesi
Booking.com'dan sonra iki turizm devi daha kapatılabilir!
Booking.com’un Türkiye’deki faaliyetlerini mahkeme kararı ile durduran TÜRSAB, mahkeme kararını Alman trivago.com, Amerikalı tripadvisor.com gibi diğer tüm online rezervasyon sitelerine de gönderecek, uymayanlar hakkında yasal yola başvuracak.
Dünyaca ünlü online rezervasyon sitesi booking.com’un Türkiye’deki faaliyetlerinin durdurulmasını sağlayan Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB), diğer online rezervasyon siteleri için de kolları sıvadı.
Dünya gazetesine açıklama yapan TÜRSAB Genel Sekreteri Çetin Gürcün, booking.com kararının bir emsal niteliğinde olduğunu ve aynı kararın benzer online rezervasyon siteleri için de uygulanması gerektiğini belirtti. Çetin, mahkeme kararını önümüzdeki günlerde Alman trivago.com, Amerikalı tripadvisor.com gibi diğer tüm online rezervasyon sitelerine de göndereceklerini, uymayanlar hakkında yasal yollara başvuracaklarını vurguladı.
Booking.com’un Türkiye’de Türk vatandaşlarına otel ve tatil sattığını ancak bunun ilgili yasalara uymadığını ifade eden Gürcün, dava açmadan önce defalarca siteyi uyardıklarını Aralık 2015’te de mahkeme yoluna gitmek zorunda kaldıklarını ifade etti. İlk olarak bu hizmeti vermesi gereken firmaların ruhsat alıp, TÜRSAB’a üye olmaları ve devlete bazı teminatlar vermesi gerektiğini dile getiren Gürcün, sitenin piyasada büyük bir ağırlığa sahip olduğunu ve vergi vermediği gibi haksız rekabete neden olduğunu söyledi.
TÜRSAB Genel Sekreteri Çetin Gürcün, sürecin henüz bitmediğini ifade ederek şöyle devam etti: “Booking.com dünyaca ünlü bir oluşum, Türkiye’de bu gücünü kullanarak otellerle sözleşme imzalamak için yüzde 50 komisyon ve belli sayıda oda kontenjanı gibi garantiler istiyordu. Bunun sonucunda elindeki odaları kullanarak en ucuz fiyatı gösterip düşük fiyat garantisi veriyordu. Rekabet Kurulu bu yönde bir ceza kesti ancak yeterli olmadı. Biz de meslek örgütü olarak bu konuda bir savaş başlattık. Bu tamamen kendi işletmecilerimizi korumaya yönelik bir girişim. İlk olarak algı oluşması amacıyla sadece booking.com için başvurduk. Çünkü dünya genelinde bilinen bir site. Ancak bu karardan sonra hepsi kendi üstüne düşeni yapacak, yapmak zorunda.”
Öte yandan BTK Başkanı Ömer Fatih Sayan’ın “Bizim ‘rekabet’ konusunda site engelleme yetkimiz yok” açıklaması için Gürcün, BTK’nın eline mahkeme kararının ulaşmasının ardından sitenin kapatılacağını savundu. Gürcün, bağcıyı dövmek gibi bir niyetlerinin olmadığını belirterek booking.com’um yapacakları itirazda kendini haklı göstermek için BTK kararını beklemeden Türkiye operasyonlarını kendisinin durdurduğunu ifade etti.
Booking.com’um faaliyetlerinin askıya alınması kararını DÜNYA’ya değerlendiren tatilsepeti.com Genel Müdürü Koray Küçükyılmaz ise bu şekilde bir uygulamanın Türkiye’deki vatandaşları önemli derecede etkilemeyeceğini söyledi. Booking.com sitesinin dünya çapında bir büyüklüğe sahip olduğunu ve belli bir müşteri kitlesine sahip olduğunu vurgulayan Küçükyılmaz, şirketin Türkiye’de faaliyet göstermesine rağmen komisyon faturasının Hollanda’ya kesildiğine işaret etti. Küçükyılmaz sözlerine şöyle devam etti: Bana göre, Türkiye’de verilen bir hizmet ve yine buradan alınan bir maddi karşılık varsa, hizmet vergisi Türkiye’de ödenmeli. Mahkeme sürecinde bu nasıl ele alınacak bundan tam emin değiliz. Geçtiğimiz dönemde Rekabet Kurulu tarafından kesilen cezanın bir anlamı vardı. Burada booking.com’a tekelleşme cezası kesildi. Sadece Türkiye’de değil diğer ülkelerde de aynı şekilde faaliyet gösteremez. En iyi fiyat garantisi sunuyorlardı. Bu Rekabet Kurulu tarafından uygunsuz bulundu. İleriki dönemde nasıl olacak bekleyip göreceğiz." (cnntürk)
Dünyaca ünlü online rezervasyon sitesi booking.com’un Türkiye’deki faaliyetlerinin durdurulmasını sağlayan Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB), diğer online rezervasyon siteleri için de kolları sıvadı.
Dünya gazetesine açıklama yapan TÜRSAB Genel Sekreteri Çetin Gürcün, booking.com kararının bir emsal niteliğinde olduğunu ve aynı kararın benzer online rezervasyon siteleri için de uygulanması gerektiğini belirtti. Çetin, mahkeme kararını önümüzdeki günlerde Alman trivago.com, Amerikalı tripadvisor.com gibi diğer tüm online rezervasyon sitelerine de göndereceklerini, uymayanlar hakkında yasal yollara başvuracaklarını vurguladı.
Booking.com’un Türkiye’de Türk vatandaşlarına otel ve tatil sattığını ancak bunun ilgili yasalara uymadığını ifade eden Gürcün, dava açmadan önce defalarca siteyi uyardıklarını Aralık 2015’te de mahkeme yoluna gitmek zorunda kaldıklarını ifade etti. İlk olarak bu hizmeti vermesi gereken firmaların ruhsat alıp, TÜRSAB’a üye olmaları ve devlete bazı teminatlar vermesi gerektiğini dile getiren Gürcün, sitenin piyasada büyük bir ağırlığa sahip olduğunu ve vergi vermediği gibi haksız rekabete neden olduğunu söyledi.
TÜRSAB Genel Sekreteri Çetin Gürcün, sürecin henüz bitmediğini ifade ederek şöyle devam etti: “Booking.com dünyaca ünlü bir oluşum, Türkiye’de bu gücünü kullanarak otellerle sözleşme imzalamak için yüzde 50 komisyon ve belli sayıda oda kontenjanı gibi garantiler istiyordu. Bunun sonucunda elindeki odaları kullanarak en ucuz fiyatı gösterip düşük fiyat garantisi veriyordu. Rekabet Kurulu bu yönde bir ceza kesti ancak yeterli olmadı. Biz de meslek örgütü olarak bu konuda bir savaş başlattık. Bu tamamen kendi işletmecilerimizi korumaya yönelik bir girişim. İlk olarak algı oluşması amacıyla sadece booking.com için başvurduk. Çünkü dünya genelinde bilinen bir site. Ancak bu karardan sonra hepsi kendi üstüne düşeni yapacak, yapmak zorunda.”
Öte yandan BTK Başkanı Ömer Fatih Sayan’ın “Bizim ‘rekabet’ konusunda site engelleme yetkimiz yok” açıklaması için Gürcün, BTK’nın eline mahkeme kararının ulaşmasının ardından sitenin kapatılacağını savundu. Gürcün, bağcıyı dövmek gibi bir niyetlerinin olmadığını belirterek booking.com’um yapacakları itirazda kendini haklı göstermek için BTK kararını beklemeden Türkiye operasyonlarını kendisinin durdurduğunu ifade etti.
Booking.com’um faaliyetlerinin askıya alınması kararını DÜNYA’ya değerlendiren tatilsepeti.com Genel Müdürü Koray Küçükyılmaz ise bu şekilde bir uygulamanın Türkiye’deki vatandaşları önemli derecede etkilemeyeceğini söyledi. Booking.com sitesinin dünya çapında bir büyüklüğe sahip olduğunu ve belli bir müşteri kitlesine sahip olduğunu vurgulayan Küçükyılmaz, şirketin Türkiye’de faaliyet göstermesine rağmen komisyon faturasının Hollanda’ya kesildiğine işaret etti. Küçükyılmaz sözlerine şöyle devam etti: Bana göre, Türkiye’de verilen bir hizmet ve yine buradan alınan bir maddi karşılık varsa, hizmet vergisi Türkiye’de ödenmeli. Mahkeme sürecinde bu nasıl ele alınacak bundan tam emin değiliz. Geçtiğimiz dönemde Rekabet Kurulu tarafından kesilen cezanın bir anlamı vardı. Burada booking.com’a tekelleşme cezası kesildi. Sadece Türkiye’de değil diğer ülkelerde de aynı şekilde faaliyet gösteremez. En iyi fiyat garantisi sunuyorlardı. Bu Rekabet Kurulu tarafından uygunsuz bulundu. İleriki dönemde nasıl olacak bekleyip göreceğiz." (cnntürk)
'Almanya gurbetçileri sınır dışı edecek' iddiası
Alman iç istihbarat kurumu Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın Türkiye'deki referanduma ilişkin hazırladığı raporda yer alan, PKK ve aşırı sağcı grupların Almanya'da çatışabileceği tespitinin, gurbetçileri sınır dışı etme planının parçası olduğu iddia edildi.
Hürriyet'in haberine göre, Almanya'nın gurbetçileri sınır dışı etmek için plan yaptığı öne sürüldü. İddiaya göre 16 Nisan sonrası gurbetçileri Türkiye'ye gönderecekler.
Almanya’nın iç istihbarat kurumu Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV), Türkiye’deki 16 Nisan referandumuna ilişkin bir rapor hazırladı. Raporda PKK ve "aşırı sağcı grupların" Almanya’da saflarını oluşturduğu iddiasına yer verildi ve açık açık "çatışma" uyarısı yapıldı.
Terör örgütü sempatizanlarıyla milliyetçi Türkler arasında yaşandığıı ileri sürülen gerilim, aslında Alman devletinin gurbetçileri sınır dışı etme planında ilk adım niteliği taşıyor. Söz konusu istihbarat raporuna ilişkin haberler, Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarını oldukça rahatsız etti. Hürriyet
Hürriyet'in haberine göre, Almanya'nın gurbetçileri sınır dışı etmek için plan yaptığı öne sürüldü. İddiaya göre 16 Nisan sonrası gurbetçileri Türkiye'ye gönderecekler.
Almanya’nın iç istihbarat kurumu Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV), Türkiye’deki 16 Nisan referandumuna ilişkin bir rapor hazırladı. Raporda PKK ve "aşırı sağcı grupların" Almanya’da saflarını oluşturduğu iddiasına yer verildi ve açık açık "çatışma" uyarısı yapıldı.
Terör örgütü sempatizanlarıyla milliyetçi Türkler arasında yaşandığıı ileri sürülen gerilim, aslında Alman devletinin gurbetçileri sınır dışı etme planında ilk adım niteliği taşıyor. Söz konusu istihbarat raporuna ilişkin haberler, Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarını oldukça rahatsız etti. Hürriyet
16 Mart 2017 Perşembe
Hollanda'da Rutte seçimi kazandı
Hollanda genel seçimlerini, 33 milletvekili çıkaran Başbakan Mark Rutte'nin liderliğindeki Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) kazandı, İslam ve yabancı karşıtı aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) ise ikinci oldu. Rutte, Avrupa Birliği'ni (AB) rahatlatan başarısına rağmen 41 milletvekili kazandığı 2012 seçimlerinin gerisinde kaldı. Bu sonuçlara göre, en az 4 partili bir koalisyon hükümeti kurulması bekleniyor.
Hollandalılar, ırkçı söylemler, İslam karşıtlığı, yabancı düşmanlığı ve Türk bakanlara yönelik skandal tavrın gölgesinde seçime gitti. Ülkede dün yerel saatle 07.30'da (TSİ 09.30) başlayan oy verme işlemi 21.00'de (TSİ 23.00) sona erdi. Bin 114 aday ve 28 partinin 150 sandalye için yarıştığı seçime katılım oranı, 2012 seçimlerindeki 74,6'yı geçerek yüzde 82 oldu
Rutte'nin partisi birinci çıktı
Seçimde, Başbakan Rutte'nin liderliğindeki VVD, güçlü rakibi aşırı sağcı PVV'yi geride bıraktı. Türk bakanlara yönelik skandal tavır ve aşırı sağ söylemlerinin ardından son anketlere göre oyunu artırdığı görülen Rutte'nin partisi, 33 milletvekili ile birinci oldu. Buna karşın Rutte, yine de aldığı oyla, 2012 seçimlerinde elde ettiği 41 sandalyenin gerisine düştü.
Sonuca ilişkin konuşan Rutte, VVD'nin seçimlerden üçüncü kez en büyükparti olarak çıktığını belirterek, "Brexit ve ABD'de Trump'ın kazanmasından sonraHollanda yanlış bir popülizme 'hayır' dedi. Artık kampanya bitti. Beraber olup istikrarlı bir hükümet kurmamız lazım." dedi.
Wilders ikinci oldu
VVD'yi, 20 sandalyeye ulaşan aşırı sağcı Geert Wilders'in liderliğindeki PVV takip etti. 2012'de 15 milletvekili çıkaran yabancı ve İslam karşıtı PVV'nin gücünü artırması dikkati çekti. Wilders, açıklamasında, "Rutte'yi yenmek isterdim ama ne yazık ki olmadı. Açıkçası daha çok oy bekliyordum ve daha çok olabilirdi." ifadesini kullandı.
Milletvekili sayısını artırarak kazanç elde ettiklerini söyleyen Wilders, "Teklif gelirse koalisyon için görüşmelere açığım ve hazırım. Dileğimiz hükümette bulunmak ama gelmezse o zaman önümüzdeki dönem daha sert muhalefet edeceğiz. Rutte benden henüz kurtulmadı." diye konuştu.
PVV'yi on dokuzar milletvekili ile AB yanlısı Demokratlar 66 (D66) ve son zamanlarda İslam karşıtı söylemlerde bulunan Hristiyan Demokrat Parti (CDA) takip etti. Hem D66 hem de CDA, 2012 seçimlerine göre oylarını artırdı. Jesse Klaver liderliğindeki Yeşil Sol (GL) ise önemli bir çıkış yakaladı. Parti, güçlü kampanyasıyla 2012’de 4 olan milletvekili sayısını 14'e yükseltmeyi başardı. Sosyalist Parti (SP) de bir kayıpla mecliste 14 sandalye elde etti.İşçi Partisinin kaybı büyük
Seçimde, hükümet ortağı Lodewijk Asscher liderliğindeki İşçi Partisi (PvdA) hezimet yaşadı. 2012'de 38 milletvekili kazanan parti, 29 sandalye kaybederek 9'da kaldı. PvdA'nın gerilemesinde, savunduğu kemer sıkma politikasının büyük etkisi oldu. Oy kaybındaki diğer bir neden de hükümette olmasına rağmen ırkçı ve İslam karşıtı söylemlere karşı alternatif bir söylem geliştirememesi ve bu nedenle de göçmen kökenlilerin desteğini yitirmesi gösteriliyor.
PvdA lideri Asscher, "Geçtiğimiz 4 yılda yaptıklarımızla ve gelecek için planlarımızla seçmenlerimizi tekrar kazanmayı başaramadık ama bizim vizyonumuza ve ideallerimize güvenim aynı şekilde devam ediyor. Zor da olsa seçmenin tercihine saygımız var." değerlendirmesini yaptı.
Parti üyesi Hollanda Maliye Bakanı ve Avro Grup Başkanı Jeroen Dijsselbloem'in yeni hükümet kurulduktan sonra bu görevlere veda edeceği öngörülüyor. PvdA üyeleri arasında ayrıca, Türk bakanlara karşı tavrıyla tepki çeken Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb, Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinin dondurulması tartışmalarını başlatan Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Kati Piri ve AB Komisyonunun Birinci Başkan Yardımcısı Frans Timmermans da bulunuyor.
DENK 3 sandalye kazandı
PvdA'nın entegrasyon politikasına güvenoyu vermedikleri için ihraç edilen Türk kökenli milletvekilleri Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk'ün kurduğu DENK Partisi ise 3 sandalye elde etti. Son yıllarda Hollanda'da Müslüman ve Türk karşıtlığının giderek artması üzerine sesi duyulmayan insanların taleplerini dile getirebilmek için siyasi arenaya giren DENK'in katıldığı ilk seçimde milletvekili çıkarması önemli görülüyor.
Kuzu, ilk açıklamasında, "Selçuk Öztürk ile partiyi kurduğumuzda hayalimiz vardı ve biz bunu şimdi gerçekleştirdik. Yabancı kökenliler birlik olarak bu başarıyı elde ettik. Hollanda'da artan Irkçılık ve İslamofobiye karşı en güzel cevabı oylarınızla verdiniz. Hollanda hepimizin." yorumunu aktardı.
Avrupa'da hiçbir zaman yabancı kökenlilerden oluşan bir partinin seçimlere katılmadığını ifade eden Kuzu, "Biz bu insanların sesini duyurmak için
var olacağız. Bugün hep birlikte tarih yazdık." açıklamasını yaptı.
Diğer partiler Hristiyan Birlik (CU) 5, Hayvanlar Partisi (PvdD) 5, 50Artı (50+) 4, Toplumcu Reform Partisi (SGP) 3 ve Demokrasi Forumu (FvD) ise 2 milletvekili çıkardı.
Öte yandan, değişik partilerden toplamda 7 Türk kökenli aday, milletvekili olarak meclise girmeyi başardı.
En az 4 partili koalisyon
Sonuçlara göre, hiçbir parti tek başına hükümet kuracak çoğunluğa ulaşamadı. En az 4 partili bir koalisyon bekleniyor. 21 Mart'ta resmi sonuçların açıklanmasının ardından koalisyon görüşmeleri başlayacak. En fazla milletvekili çıkaran partinin diğer partilere hükümet kurma teklifi götüreceği sürecin, günler, haftalar hatta aylar süreceği belirtiliyor.
Rutte liderliğindeki liberal VVD'nin Hristiyan Demokrat CDA ve AB yanlısı D66 ile hükümet kurmak isteyeceğine kesin gözüyle bakılıyor ancak gerekli 76 sandalyeye ulaşabilmek için dördüncü bir partiye ihtiyaç duyuluyor. Bu durumda, GL, PvdA ve CU ile hükümet kurulması gündeme gelebilir.
Mark Rutte'nin hükümeti kuramaması durumunda, sol partiler GL, PvdA ve SP'nin CDA ve D66 ile bir araya gelerek 5'li koalisyon kurması da senaryolar arasında yer alıyor. Hiçbir partinin ırkçı Wilders'in partisi PVV ile hükümet kurmak istemediği biliniyor.
Hollanda'da 1977'deki seçimin ardından hükümet 208 günde kurulmuş, 2012'de ise sonuca 54 günde ulaşılmıştı.
AB ilk raundu kazandı
Seçim, AB ülkeleri tarafından da yakından takip edildi. Aşırı sağcı Wilders'in kazanması durumunda bu sonucun hem Hollanda'nın alacağı yöne hem de nisan ayındaki Fransa ve eylül ayındaki Almanya seçimlerine etki etmesi bekleniyordu.
Hollandalılar, ırkçı söylemler, İslam karşıtlığı, yabancı düşmanlığı ve Türk bakanlara yönelik skandal tavrın gölgesinde seçime gitti. Ülkede dün yerel saatle 07.30'da (TSİ 09.30) başlayan oy verme işlemi 21.00'de (TSİ 23.00) sona erdi. Bin 114 aday ve 28 partinin 150 sandalye için yarıştığı seçime katılım oranı, 2012 seçimlerindeki 74,6'yı geçerek yüzde 82 oldu
Rutte'nin partisi birinci çıktı
Seçimde, Başbakan Rutte'nin liderliğindeki VVD, güçlü rakibi aşırı sağcı PVV'yi geride bıraktı. Türk bakanlara yönelik skandal tavır ve aşırı sağ söylemlerinin ardından son anketlere göre oyunu artırdığı görülen Rutte'nin partisi, 33 milletvekili ile birinci oldu. Buna karşın Rutte, yine de aldığı oyla, 2012 seçimlerinde elde ettiği 41 sandalyenin gerisine düştü.
Sonuca ilişkin konuşan Rutte, VVD'nin seçimlerden üçüncü kez en büyükparti olarak çıktığını belirterek, "Brexit ve ABD'de Trump'ın kazanmasından sonraHollanda yanlış bir popülizme 'hayır' dedi. Artık kampanya bitti. Beraber olup istikrarlı bir hükümet kurmamız lazım." dedi.
Wilders ikinci oldu
VVD'yi, 20 sandalyeye ulaşan aşırı sağcı Geert Wilders'in liderliğindeki PVV takip etti. 2012'de 15 milletvekili çıkaran yabancı ve İslam karşıtı PVV'nin gücünü artırması dikkati çekti. Wilders, açıklamasında, "Rutte'yi yenmek isterdim ama ne yazık ki olmadı. Açıkçası daha çok oy bekliyordum ve daha çok olabilirdi." ifadesini kullandı.
Milletvekili sayısını artırarak kazanç elde ettiklerini söyleyen Wilders, "Teklif gelirse koalisyon için görüşmelere açığım ve hazırım. Dileğimiz hükümette bulunmak ama gelmezse o zaman önümüzdeki dönem daha sert muhalefet edeceğiz. Rutte benden henüz kurtulmadı." diye konuştu.
PVV'yi on dokuzar milletvekili ile AB yanlısı Demokratlar 66 (D66) ve son zamanlarda İslam karşıtı söylemlerde bulunan Hristiyan Demokrat Parti (CDA) takip etti. Hem D66 hem de CDA, 2012 seçimlerine göre oylarını artırdı. Jesse Klaver liderliğindeki Yeşil Sol (GL) ise önemli bir çıkış yakaladı. Parti, güçlü kampanyasıyla 2012’de 4 olan milletvekili sayısını 14'e yükseltmeyi başardı. Sosyalist Parti (SP) de bir kayıpla mecliste 14 sandalye elde etti.İşçi Partisinin kaybı büyük
Seçimde, hükümet ortağı Lodewijk Asscher liderliğindeki İşçi Partisi (PvdA) hezimet yaşadı. 2012'de 38 milletvekili kazanan parti, 29 sandalye kaybederek 9'da kaldı. PvdA'nın gerilemesinde, savunduğu kemer sıkma politikasının büyük etkisi oldu. Oy kaybındaki diğer bir neden de hükümette olmasına rağmen ırkçı ve İslam karşıtı söylemlere karşı alternatif bir söylem geliştirememesi ve bu nedenle de göçmen kökenlilerin desteğini yitirmesi gösteriliyor.
PvdA lideri Asscher, "Geçtiğimiz 4 yılda yaptıklarımızla ve gelecek için planlarımızla seçmenlerimizi tekrar kazanmayı başaramadık ama bizim vizyonumuza ve ideallerimize güvenim aynı şekilde devam ediyor. Zor da olsa seçmenin tercihine saygımız var." değerlendirmesini yaptı.
Parti üyesi Hollanda Maliye Bakanı ve Avro Grup Başkanı Jeroen Dijsselbloem'in yeni hükümet kurulduktan sonra bu görevlere veda edeceği öngörülüyor. PvdA üyeleri arasında ayrıca, Türk bakanlara karşı tavrıyla tepki çeken Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb, Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinin dondurulması tartışmalarını başlatan Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Kati Piri ve AB Komisyonunun Birinci Başkan Yardımcısı Frans Timmermans da bulunuyor.
DENK 3 sandalye kazandı
PvdA'nın entegrasyon politikasına güvenoyu vermedikleri için ihraç edilen Türk kökenli milletvekilleri Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk'ün kurduğu DENK Partisi ise 3 sandalye elde etti. Son yıllarda Hollanda'da Müslüman ve Türk karşıtlığının giderek artması üzerine sesi duyulmayan insanların taleplerini dile getirebilmek için siyasi arenaya giren DENK'in katıldığı ilk seçimde milletvekili çıkarması önemli görülüyor.
Kuzu, ilk açıklamasında, "Selçuk Öztürk ile partiyi kurduğumuzda hayalimiz vardı ve biz bunu şimdi gerçekleştirdik. Yabancı kökenliler birlik olarak bu başarıyı elde ettik. Hollanda'da artan Irkçılık ve İslamofobiye karşı en güzel cevabı oylarınızla verdiniz. Hollanda hepimizin." yorumunu aktardı.
Avrupa'da hiçbir zaman yabancı kökenlilerden oluşan bir partinin seçimlere katılmadığını ifade eden Kuzu, "Biz bu insanların sesini duyurmak için
var olacağız. Bugün hep birlikte tarih yazdık." açıklamasını yaptı.
Diğer partiler Hristiyan Birlik (CU) 5, Hayvanlar Partisi (PvdD) 5, 50Artı (50+) 4, Toplumcu Reform Partisi (SGP) 3 ve Demokrasi Forumu (FvD) ise 2 milletvekili çıkardı.
Öte yandan, değişik partilerden toplamda 7 Türk kökenli aday, milletvekili olarak meclise girmeyi başardı.
En az 4 partili koalisyon
Sonuçlara göre, hiçbir parti tek başına hükümet kuracak çoğunluğa ulaşamadı. En az 4 partili bir koalisyon bekleniyor. 21 Mart'ta resmi sonuçların açıklanmasının ardından koalisyon görüşmeleri başlayacak. En fazla milletvekili çıkaran partinin diğer partilere hükümet kurma teklifi götüreceği sürecin, günler, haftalar hatta aylar süreceği belirtiliyor.
Rutte liderliğindeki liberal VVD'nin Hristiyan Demokrat CDA ve AB yanlısı D66 ile hükümet kurmak isteyeceğine kesin gözüyle bakılıyor ancak gerekli 76 sandalyeye ulaşabilmek için dördüncü bir partiye ihtiyaç duyuluyor. Bu durumda, GL, PvdA ve CU ile hükümet kurulması gündeme gelebilir.
Mark Rutte'nin hükümeti kuramaması durumunda, sol partiler GL, PvdA ve SP'nin CDA ve D66 ile bir araya gelerek 5'li koalisyon kurması da senaryolar arasında yer alıyor. Hiçbir partinin ırkçı Wilders'in partisi PVV ile hükümet kurmak istemediği biliniyor.
Hollanda'da 1977'deki seçimin ardından hükümet 208 günde kurulmuş, 2012'de ise sonuca 54 günde ulaşılmıştı.
AB ilk raundu kazandı
Seçim, AB ülkeleri tarafından da yakından takip edildi. Aşırı sağcı Wilders'in kazanması durumunda bu sonucun hem Hollanda'nın alacağı yöne hem de nisan ayındaki Fransa ve eylül ayındaki Almanya seçimlerine etki etmesi bekleniyordu.
13 Mart 2017 Pazartesi
İşte Türkiye'nin Hollanda'ya uygulayacağı yaptırımlar
Türkiye, Hollanda’nın iki bakana yönelik uyguladığı engellemelerin ardından diplomatik ve siyasi yaptırıma hazırlanıyor. İşte gündemde olan yaptırımlar.
Hollanda’nın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağının iniş iznini iptal etmesi ve ardından da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın Rotterdam Başkonsolosluğu’na sokulmayarak sınırdışı etmesi, yaptırımları gündeme getirdi. Türkiye diplomatik adımların ilkini de dün gece attı. Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi’ne, “Bir süre Türkiye’ye gelmemesi” çağrısı yapılırken elçilik ve başkonsolosluk giriş çıkışları da tamamen kapatıldı. Diplomatik olarak verilen bu tepkinin süreceği öğrenildi. Türkiye’nin Hollanda’daki seçimlerin ardından normalleşmenin hızlanmasını beklediği ifade edildi.
Türkiye istihbarat paylaşımını kesecek
Türkiye’nin özellikle Hollanda ile ciddi bir istihbarat işbirliği olduğu belirtildi. Milliyet'ten Kıvanç El'in haberine göre istihbarat alanında Türkiye tarafının kısıtlamaya gidebileceğine dikkat çekildi. Kaynaklar, Hollanda’nın Adana’da Patriot Bataryası bulunduğuna dikkat çekerken 2013 yılı ekim ayında Başbakan Mark Rutte’nin de buraya bir ziyaret gerçekleştirdiğini, askeri ziyaretlerin de sürdüğüne dikkat çekti. Bu ziyaretlerin bir süre askıya alınması bekleniyor. Ayrıca tüm askeri ve VİP uçaklara Türk hava sahasının kapatılması yaptırımının da uygulanabileceği kaynaklar tarafından ifade edildi. Türkiye ile Hollanda arasında sıkı bir ticari işbirliği de bulunuyor. Türkiye’de faaliyet halinde olan 2 bin 564 adet Hollandalı firma bulunuyor.
Ekonomik yaptırım söz konusu değil
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Denizli’deki bir otelde gazetecilerle bir araya geldi. Bakan Zeybekci, gazetecilerin, “yaşanan diplomatik skandalın ardından bu ülkeye ekonomik yaptırım uygulanmasının söz konusu olup olmadığına” dair soru üzerine, şunları kaydetti: “Şu anda o noktada değiliz, öyle bir şey söz konusu değil” dedi.
Hollanda’nın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağının iniş iznini iptal etmesi ve ardından da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın Rotterdam Başkonsolosluğu’na sokulmayarak sınırdışı etmesi, yaptırımları gündeme getirdi. Türkiye diplomatik adımların ilkini de dün gece attı. Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi’ne, “Bir süre Türkiye’ye gelmemesi” çağrısı yapılırken elçilik ve başkonsolosluk giriş çıkışları da tamamen kapatıldı. Diplomatik olarak verilen bu tepkinin süreceği öğrenildi. Türkiye’nin Hollanda’daki seçimlerin ardından normalleşmenin hızlanmasını beklediği ifade edildi.
Türkiye istihbarat paylaşımını kesecek
Türkiye’nin özellikle Hollanda ile ciddi bir istihbarat işbirliği olduğu belirtildi. Milliyet'ten Kıvanç El'in haberine göre istihbarat alanında Türkiye tarafının kısıtlamaya gidebileceğine dikkat çekildi. Kaynaklar, Hollanda’nın Adana’da Patriot Bataryası bulunduğuna dikkat çekerken 2013 yılı ekim ayında Başbakan Mark Rutte’nin de buraya bir ziyaret gerçekleştirdiğini, askeri ziyaretlerin de sürdüğüne dikkat çekti. Bu ziyaretlerin bir süre askıya alınması bekleniyor. Ayrıca tüm askeri ve VİP uçaklara Türk hava sahasının kapatılması yaptırımının da uygulanabileceği kaynaklar tarafından ifade edildi. Türkiye ile Hollanda arasında sıkı bir ticari işbirliği de bulunuyor. Türkiye’de faaliyet halinde olan 2 bin 564 adet Hollandalı firma bulunuyor.
Ekonomik yaptırım söz konusu değil
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Denizli’deki bir otelde gazetecilerle bir araya geldi. Bakan Zeybekci, gazetecilerin, “yaşanan diplomatik skandalın ardından bu ülkeye ekonomik yaptırım uygulanmasının söz konusu olup olmadığına” dair soru üzerine, şunları kaydetti: “Şu anda o noktada değiliz, öyle bir şey söz konusu değil” dedi.
12 Mart 2017 Pazar
Bakan Betül Sayan Kaya sınır dışı edildi
Reuters haber ajansı Rotterdam Başkonsolosluğu'na girişi engellenen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın 'istenmeyen kişi' ilan edilerek sınır dışı edildiğini duyurdu. Öte yandan, Kaya'nın yanında bulunan danışmanı Bilal Topçu, Hollanda polisi tarafından tutuklandıklarını açıkladı. Bakan Kaya, polis eskortuyla saat 03.25 sularında bölgeden ayrıldı. Almanya'ya geçen Kaya, az önce Türkiye'ye döndü.
Reuters’ın Hollandalı yayıncı kuruluş RTL’e dayandırdığı haberine göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, Hollandalı yetkililer tarafından alıkondu. “İstenmeyen kişi” ilân edilen Bakan Kaya, Nijmegen’den Almanya’ya sınır dışı edildi.
POLİS ESKORTUYLA BÖLGEDEN AYRILDI
Bakan Kaya’nın başkonsolosluk binasına gitmek isterken durdurulduğu sokaktan polis eşliğinde ayrılırken, konvoyda bir de çekicinin olduğu görüldü. Bakan Fatma Betül Kaya’nın polise direnmesi durumunda, çekici ile sınır dışı edilmesi planlanıyordu. Sözcü
Reuters’ın Hollandalı yayıncı kuruluş RTL’e dayandırdığı haberine göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, Hollandalı yetkililer tarafından alıkondu. “İstenmeyen kişi” ilân edilen Bakan Kaya, Nijmegen’den Almanya’ya sınır dışı edildi.
POLİS ESKORTUYLA BÖLGEDEN AYRILDI
Bakan Kaya’nın başkonsolosluk binasına gitmek isterken durdurulduğu sokaktan polis eşliğinde ayrılırken, konvoyda bir de çekicinin olduğu görüldü. Bakan Fatma Betül Kaya’nın polise direnmesi durumunda, çekici ile sınır dışı edilmesi planlanıyordu. Sözcü
21 Şubat 2017 Salı
Türkiye’de zor durumdaki sığınmacılar organlarını satıyor
Alman medyası Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar konusunda önemli bir iddia ortaya attı. Devlet kanalı ARD’de yayınlanan FAKT adlı programda, zor şartlardaki Suriyeli sığınmacıların kendi organlarını satmak zorunda kaldıkları öne sürüldü.
ARD’nin sitesinde konuya ilişkin yer alan haberdeki iddialara göre, böbreklerini ya da karaciğerlerini satmak isteyen sığınmacılar sosyal medya üzerinden alıcı arıyor.
Bu ilanları takip ederek ulaşıldığı ve adının Ahmed olduğu belirtilen Suriyeli sığınmacının, "Ben Türkçe bilmiyorum, tanıdıklarım yok, işim yok, evim yok. Böbreğimi satıyorum çünkü çok büyük sorunlarım var. Bedenimi satmaktan başka paraya ulaşma şansım yok” sözlerine yer veriliyor.
Söz konusu kişinin başkalarının da içinde bulundukları zor durum nedeniyle aynı şeyleri yaptığını aktardığı bilgisi paylaşılıyor.
Haberde organ ticareti yapan kişilerin FAKT muhabirlerine ameliyat dahil, 30 bin Euroya böbrek nakli pazarlığı yaptıkları aktarılırken, piyasada 6-11 bin Euro fiyata böbrek bulunabildiği öne sürülüyor. Teyit edilememiş bilgi olarak ise, FAKT muhabirlerine konuşan aracıların organ nakillerinin Malatya’da yapıldığını söyledikleri de aktarılıyor.
Suriye savaşının neden olduğu zor şartların organ mafyası tarafından kullanıldığı kaydedilen haberde, daha önce Lübnan’daki Suriyeli sığınmacıların da böbreklerini satmak zorunda kaldıklarına dikkat çekiliyor.
Ahmet Yıldırım / DHA
ARD’nin sitesinde konuya ilişkin yer alan haberdeki iddialara göre, böbreklerini ya da karaciğerlerini satmak isteyen sığınmacılar sosyal medya üzerinden alıcı arıyor.
Bu ilanları takip ederek ulaşıldığı ve adının Ahmed olduğu belirtilen Suriyeli sığınmacının, "Ben Türkçe bilmiyorum, tanıdıklarım yok, işim yok, evim yok. Böbreğimi satıyorum çünkü çok büyük sorunlarım var. Bedenimi satmaktan başka paraya ulaşma şansım yok” sözlerine yer veriliyor.
Söz konusu kişinin başkalarının da içinde bulundukları zor durum nedeniyle aynı şeyleri yaptığını aktardığı bilgisi paylaşılıyor.
Haberde organ ticareti yapan kişilerin FAKT muhabirlerine ameliyat dahil, 30 bin Euroya böbrek nakli pazarlığı yaptıkları aktarılırken, piyasada 6-11 bin Euro fiyata böbrek bulunabildiği öne sürülüyor. Teyit edilememiş bilgi olarak ise, FAKT muhabirlerine konuşan aracıların organ nakillerinin Malatya’da yapıldığını söyledikleri de aktarılıyor.
Suriye savaşının neden olduğu zor şartların organ mafyası tarafından kullanıldığı kaydedilen haberde, daha önce Lübnan’daki Suriyeli sığınmacıların da böbreklerini satmak zorunda kaldıklarına dikkat çekiliyor.
Ahmet Yıldırım / DHA
18 Şubat 2017 Cumartesi
Almanya’ya sığınma başvurusu yapan Türklerin sayısı arttı
Almanya'ya sığınma başvurusunda bulunan Türk vatandaşlarının sayısı 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yüzde 60 artış gösterdi. Altı ayda 3 bin 100 Türk vatandaşı sığınma başvurusu yaptı.
Alman Sol Parti tarafından verilen soru önergesine hükumet kanadından gelen yanıta göre, Ağustos 2016 ile Ocak 2017 tarihleri arasında Almanya'ya 3 bin 100 Türk vatandaşı sığınma talebinde bulundu. 2016'nın ilk 6 ayında yapılan sığınma başvurularının bin 900 olduğu kaydedildi.
Rheinische Post gazetesi konuya ilişkin haberinde, Almanya'dan sığınma talep edenlerin ilk kayıtlarının tutulduğu 'Easy-System'e aralık ayı içerisinde 589, ocak ayında ise 573 kişinin kayıt yaptırdığını yazdı. Sığınma başvurularının kabul edilme oranının da arttığı belirtiliyor. Sol Parti tarafından yapılan hesaplamalara göre, darbe girişiminden önce yapılan başvuruların kabul edilme oranı yüzde 13,7 düzeyindeyken, 15 Temmuz sonrasında Türk vatandaşlarının sığınma başvurularının kabul edilme oranı yüzde 17,3'e çıktı.
Ahmet Yıldırım / DHA
Alman Sol Parti tarafından verilen soru önergesine hükumet kanadından gelen yanıta göre, Ağustos 2016 ile Ocak 2017 tarihleri arasında Almanya'ya 3 bin 100 Türk vatandaşı sığınma talebinde bulundu. 2016'nın ilk 6 ayında yapılan sığınma başvurularının bin 900 olduğu kaydedildi.
Rheinische Post gazetesi konuya ilişkin haberinde, Almanya'dan sığınma talep edenlerin ilk kayıtlarının tutulduğu 'Easy-System'e aralık ayı içerisinde 589, ocak ayında ise 573 kişinin kayıt yaptırdığını yazdı. Sığınma başvurularının kabul edilme oranının da arttığı belirtiliyor. Sol Parti tarafından yapılan hesaplamalara göre, darbe girişiminden önce yapılan başvuruların kabul edilme oranı yüzde 13,7 düzeyindeyken, 15 Temmuz sonrasında Türk vatandaşlarının sığınma başvurularının kabul edilme oranı yüzde 17,3'e çıktı.
Ahmet Yıldırım / DHA
7 Şubat 2017 Salı
AB'den önemli Schengen kararı
Sığınmacıların girişlerini önlemek için Schengen'i askıya alan ülkelerin bu uygulamayı 3 ay daha uzatmasına Avrupa Birliği Konseyi tarafından karar verildi.
Avrupa Birliği (AB), sığınmacıların topraklarına girişini önlemek için 5 ülkenin 3 ay daha Schengen'i askıya alarak sınır kontrolleri yapmaya devam etmesine onay verdi.
AB Konseyi, AB Komisyonunun Schengen üyesi Almanya, Avusturya, Danimarka, İsveç ve Norveç'in 3 ay daha sınır kontrolü yapmasına yönelik önerisini kabul etti. Buna göre, geçen yıldan bu yana devam eden ve 12 Şubat'ta sona ermesi gereken uygulama 3 ay daha uzatılmış oldu.
Sınır kontrollerinin, 24 Eylül'de Almanya'da yapılacak genel seçime kadar her 3 ayda bir uzatılması bekleniyor.
- Trump'ı eleştirdikleri dönemde karar alındı
Uzatma kararı, AB'nin vize yasağı ve sığınmacı alınmasını engelleyen kararlarından dolayı ABD Başkanı Donald Trump'ı eleştirdiği bir dönemde alındı.
AB, sığınmacı gelişini önlemek için Schengen'in askıya alınmasının yanı sıra bazı ülkelerle anlaşmalar imzalamalarının, ABD'nin yaptığı gibi "duvar örmek değil, sığınmacı akışını" yönetmek olduğunu iddia ediyor.
Ayrıca, Avrupa'da Macaristan, Avusturya ve İspanya'nın Afrika'daki toprağı Ceuta'da duvar işlevi gören dikenli teller bulunuyor.
- Avrupa'da sınır kontrolleri
Avusturya, Macaristan ve Slovenya ile olan sınırlarında; Almanya, Avusturya sınırında; Danimarka, Almanya ile feribot hattı olan limanlar ile Almanya kara sınırında; İsveç, Güney ve Batı Polis Bölgesi ile Danimarka ile arasındaki Öresund Köprüsü'nde; Norveç de Danimarka, Almanya ve İsveç'le feribot hattı olan limanlarında kontroller gerçekleştiriyor.
Schengen üyesi Almanya, Avusturya, Danimarka, İsveç ve Norveç, 2015'in sonuna doğru aşamalı olarak sınır kontrollerine başlamıştı. AB'nin en büyük başarısı olarak görülen Schengen'in askıya alındığı uygulama eleştirilse de 3 ayda bir uzatılmıştı.
Avrupa'ya 2015 yılında bir milyondan fazla sığınmacı gelmiş, 18 Mart 2016'da Türkiye ile varılan mutabakatın ardından günlük ortalama geçişler 80'e kadar gerilemişti. AB, geçen hafta da sığınmacıların Avrupa'ya gelişini önlemek için Libya'yla anlaşmaya varmıştı.
Avrupa Birliği (AB), sığınmacıların topraklarına girişini önlemek için 5 ülkenin 3 ay daha Schengen'i askıya alarak sınır kontrolleri yapmaya devam etmesine onay verdi.
AB Konseyi, AB Komisyonunun Schengen üyesi Almanya, Avusturya, Danimarka, İsveç ve Norveç'in 3 ay daha sınır kontrolü yapmasına yönelik önerisini kabul etti. Buna göre, geçen yıldan bu yana devam eden ve 12 Şubat'ta sona ermesi gereken uygulama 3 ay daha uzatılmış oldu.
Sınır kontrollerinin, 24 Eylül'de Almanya'da yapılacak genel seçime kadar her 3 ayda bir uzatılması bekleniyor.
- Trump'ı eleştirdikleri dönemde karar alındı
Uzatma kararı, AB'nin vize yasağı ve sığınmacı alınmasını engelleyen kararlarından dolayı ABD Başkanı Donald Trump'ı eleştirdiği bir dönemde alındı.
AB, sığınmacı gelişini önlemek için Schengen'in askıya alınmasının yanı sıra bazı ülkelerle anlaşmalar imzalamalarının, ABD'nin yaptığı gibi "duvar örmek değil, sığınmacı akışını" yönetmek olduğunu iddia ediyor.
Ayrıca, Avrupa'da Macaristan, Avusturya ve İspanya'nın Afrika'daki toprağı Ceuta'da duvar işlevi gören dikenli teller bulunuyor.
- Avrupa'da sınır kontrolleri
Avusturya, Macaristan ve Slovenya ile olan sınırlarında; Almanya, Avusturya sınırında; Danimarka, Almanya ile feribot hattı olan limanlar ile Almanya kara sınırında; İsveç, Güney ve Batı Polis Bölgesi ile Danimarka ile arasındaki Öresund Köprüsü'nde; Norveç de Danimarka, Almanya ve İsveç'le feribot hattı olan limanlarında kontroller gerçekleştiriyor.
Schengen üyesi Almanya, Avusturya, Danimarka, İsveç ve Norveç, 2015'in sonuna doğru aşamalı olarak sınır kontrollerine başlamıştı. AB'nin en büyük başarısı olarak görülen Schengen'in askıya alındığı uygulama eleştirilse de 3 ayda bir uzatılmıştı.
Avrupa'ya 2015 yılında bir milyondan fazla sığınmacı gelmiş, 18 Mart 2016'da Türkiye ile varılan mutabakatın ardından günlük ortalama geçişler 80'e kadar gerilemişti. AB, geçen hafta da sığınmacıların Avrupa'ya gelişini önlemek için Libya'yla anlaşmaya varmıştı.
26 Ocak 2017 Perşembe
Almanya'dan flaş karar
Almanya, yabancı ülke liderlerine hakareti yasaklayan yasayı değiştirerek "olağan hakaret suçu" düzeyine indirme kararı aldı.
Almanya'da Federal Adalet Bakanı Heiko Maas, Bakanlar kurulunun yabancı devlet adamlarına hakareti düzenleyen yasanın iptalini öngören tasarıyı onayladığını twitter hesabından yaptığı paylaşımda duyurdu.
Reuters'ın haberine göre; Bakanların dün aldığı kararla gündeme gelen yasa, Alman komedyen Jan Boehmermann'ın geçen yıl bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a hakaret eden sözlerinden sonra gündeme gelmişti.
Adalet Bakanı Heiko Maas, "Lese majeste, yani kraliyete karşı işlenen suç kavramına artık ceza hukukumuzda yer yoktur" dedi.
Maas, yabancı bir lidere hakaret etmenin suç olmaya devam edeceğini ancak bunun herhangi bir kişiye hakaretten farklı olmayacağını söyledi.
Bakanlar kurulunun dün aldığı kararın, parlamentonun alt kanadında onaylanması gerekiyor. Erdoğan, söz konusu yasaya dayanarak Boehmermann aleyhinde
Almanya'da savcılığa başvurmuştu.
Savcılık şikayet üzerine yaptığı soruşturmayı kapattı ancak Erdoğan'ın Boehmermann'a karşı açtığı şahsi hakaret davası devam ediyor. Hamburg mahkemesinin Erdoğan'ın Boehmermann'ın hakaret içeren şiiri için yasaklama talebi konusunda 10 Şubat'ta karar
vermesi bekleniyor.
Almanya'da Federal Adalet Bakanı Heiko Maas, Bakanlar kurulunun yabancı devlet adamlarına hakareti düzenleyen yasanın iptalini öngören tasarıyı onayladığını twitter hesabından yaptığı paylaşımda duyurdu.
Reuters'ın haberine göre; Bakanların dün aldığı kararla gündeme gelen yasa, Alman komedyen Jan Boehmermann'ın geçen yıl bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a hakaret eden sözlerinden sonra gündeme gelmişti.
Adalet Bakanı Heiko Maas, "Lese majeste, yani kraliyete karşı işlenen suç kavramına artık ceza hukukumuzda yer yoktur" dedi.
Maas, yabancı bir lidere hakaret etmenin suç olmaya devam edeceğini ancak bunun herhangi bir kişiye hakaretten farklı olmayacağını söyledi.
Bakanlar kurulunun dün aldığı kararın, parlamentonun alt kanadında onaylanması gerekiyor. Erdoğan, söz konusu yasaya dayanarak Boehmermann aleyhinde
Almanya'da savcılığa başvurmuştu.
Savcılık şikayet üzerine yaptığı soruşturmayı kapattı ancak Erdoğan'ın Boehmermann'a karşı açtığı şahsi hakaret davası devam ediyor. Hamburg mahkemesinin Erdoğan'ın Boehmermann'ın hakaret içeren şiiri için yasaklama talebi konusunda 10 Şubat'ta karar
vermesi bekleniyor.
20 Ocak 2017 Cuma
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Alman medyasına konuştu
Alman medyasına konuşan Diyanet İşleri Başkan Mehmet Görmez, Almanya'daki bazı Diyanet imamlarının casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" yorumunu yaptı.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Alman gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı camilerde görev yapan bazı imamların casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" dedi.
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesinin, hizmet götürdükleri insanları her türlü aşırıcılıktan, yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmek olduğunu belirtti. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ’nün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterilen çabayı 'Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığı' şeklinde takdim edilmesinin son derece üzüntü verici olduğu söyleyen Görmez, "Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir" diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortaya çıkan her türlü iddiayı araştıracağını ve gereğini yapacağını vurgulayan Görmez’in konuşmasından bazı başlıklar şöyle;
"Türkiye ile Almanya’nın ilişkisi; doğu ile batının, batı ile islam dünyasının ilişkisi demektir"
"Türkiye ile Almanya’nın derin ve köklü tarihsel ilişkileri vardır. Ayrıca günümüzde, ortak akrabaları ve vatandaşları olan, birbirine çok yakın, birbirine sırt çeviremeyecek iki önemli ülkedir. Almanya ile Türkiye’nin ilişkileri sadece iki ülkenin ilişkisi değildir; çünkü Almanya Avrupa’nın en önemli ülkesi, Türkiye de İslam dünyasının en önemli ülkesidir. Bu iki ülkenin ilişkisi aynı zamanda doğu ile batının, batı ile İslam dünyasının ilişkisi demektir. Son yüzyılda üretilen düşünce ve felsefeyle kültürel yakınlıklar kuran bu iki ülkenin, küresel dünyanın bu zor döneminde ilişkilerini sürekli geliştirerek dünyanın, barışa doğru yürümesine katkıda bulunmaları gerekir."
"DİTİB hukuka saygılı bir kuruluş olarak varlığını sürdürmüştür"
"DİTİB, Almanya’da kurulmuş en önemli din hizmeti yürüten, sosyal ve kültürel hizmetleri yapan çok önemli bir kuruluştur. Barışı önceleyen, her türlü dini ve kültürel aşırılıktan uzak, birlikte yaşamaya çok önem veren, hukuka saygılı bir Alman sivil toplum örgütü olarak hep varlığını sürdürmüştür. Avrupa’daki Müslüman topluluklara örnek bir kuruluş olmuş ve entegrasyona çok önemli katkılarda bulunmuştur. 35-40 yıllık geçmişinde, bir tek camisinde bile bir sorunun yaşanmamış olması, DİTİB’in tarihine kaydedilecek çok önemli bir değerdir."
"DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir"
"DİTİB kuruluşundan itibaren, Diyanet’in manevi otoritesini kabul etmiş, din hizmetleri ve din eğitimi alanında Diyanet’in tecrübesinden istifade eden bir kuruluş olmuştur. DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir. Bu ilişkide, Almanya’nın bilgisi dışında hiçbir unsur söz konusu değildir. Zaten her din görevlisinin gönderilmesi dahi Alman Büyükelçiliğine müracaat ederek, bu şartları yerine getirerek, hukuk göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir. Bu ilişki hem DİTİB’e, hem Diyanet’e, hem Almanya’ya, hem Türkiye’ye çok şey kazandırmıştır. Çünkü göç başladığında hem gönderen ülke olarak Türkiye’nin, hem de kabul eden ülke olarak Almanya’nın bu topluluğun din hizmetini, dini rehberliğini nasıl yapacağına dair hiçbir öngörüleri olmamıştı. DİTİB’in bütün camileri, dernekleri ve lokalleri Almanya’da yaşayan ve sonra Alman vatandaşı olan Müslüman Türk vatandaşlarının kendi emeklerinin ürünüdür. Onlar, kendi çocukları için zor şartlarda kazandıkları paralardan biriktirerek bu camileri, dernekleri ve lokalleri yaptılar. Bu büyük merkezlerin ortaya çıkmasında devletler olarak ne Türkiye’nin, ne de Almanya’nın hiçbir katkısı yoktur. Bu çok saygın bir şeydir. Ancak kendi cami içinde yürüteceği din hizmeti noktasında, din eğitimi noktasında Diyanet’in rehberliğine ihtiyaç duyduğu için başlangıçtan itibaren böyle bir işbirliği oluşmuştur."
"DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir"
Gerek Türkiye-Almanya ilişkileri, gerekse DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir. Son zamanlarda yaşanan tartışmalardan çok büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesi; hizmet götürdüğümüz insanları her türlü aşırıcılıktan, her türlü yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmektir."
"Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız"
"Coğrafyamız ve dünyamız çok zor zamanlardan geçiyor. Coğrafyada meydana gelen DEAŞ ve benzeri örgütlerin ideolojilerinin Avrupa’daki çocuklarımıza bulaşmaması için başladığı günden itibaren DİTİB’le birlikte çırpındığımızı bütün Alman dostlarımızın bilmesini isterim. Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız. Her türlü aşırı, her türlü yanlış din yorumlarından oradaki vatandaşlarımızı korumak, hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin, hem bölgenin barışına önemli bir katkı olacaktır."
"Diyanet’in imamlarının casusluk yaptığı’ şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir"
"Ortaya çıkmıştır ki Türkiye’de neşvünema bulan FETÖ örgütü de tıpkı DEAŞ gibi bir şahıs kültü etrafında, dine dayanarak geliştiğini söylemiş ve sonra devlete sızarak bu milletin tanklarını, silahlarını, uçaklarını bu millete yöneltecek kadar ileri gitmiştir. Açıkça bir küresel dini istismar hareketi olduğunu ve 15 Temmuz’da da şiddete başvurduğunu bütün dünya görmüştür. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ denilen örgütün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterdiğimiz çabayı “Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığıö şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir."
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz"
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları, ortak vatandaşlarımızı bu tür örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir. Bu görevliler 1 sene önce gitmediler. Bu hizmeti, Diyanet ve DİTİB, 3 senedir, 5 senedir değil 35 senedir yürütüyor. Bu ilişki 35 senedir ahlak ve hukuk temelinde yürümektedir. Bu ilişki gelişerek devam etmektedir. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir."
"Diyanet İşleri Başkanlığı, ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, denetim kurumları olan son derece ciddi bir kuruluştur. Ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar. Ahlak ve hukuktan taviz vermemiz mümkün değildir. Küresel dünyada dinler ve kültürler iç-içe geçti. Çok kültürlülüğü, çok dinli, çok inançlı hayatı yönetmek zorlaştı. Bu zorluk beraberinde nefretleri, düşmanlıkları doğurdu. Avrupa’nın ufkuna yakışmayan yabancı düşmanlığı, ırkçılık, aşırı sağcılık gibi hareketler ilerlemeye başladı. Her gün birkaç cami saldırıya uğramaya başladı. Bütün bunları konuşmamak, bütün bunları göz ardı etmek için, bazen yanlış bilgilerin peşinde koştuğumuzu ifade etmek isterim. Hâlbuki eğer dünyanın barışını birlikte kuracaksak bunları konuşmalıyız."
"Söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir"
"Medyaya yansıyan söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir. Bu yazışma ne camilerle, ne de din görevlileriyle ilgilidir. Sadece Büyükelçilikte, Diyanet’i temsil eden görevlilerle yapılmış ortak bir yazışmadır. Yazışmanın amacı; asla şahısların özeli, şahısların mahremiyetiyle ilgili değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in ortak gayelerinden bir tanesi; Avrupa’da ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın yanlış din anlayışlarından, din istismarından ve şiddet içeren dini yorumlardan uzak tutulmasıdır. Biz, cami cemaatimizi DEAŞ ve El Kaide’nin yanlış, sapkın düşüncelerinden korumakla mükellef olduğumuz gibi, küresel çapta bir kötülük hareketi olduğu ortaya çıkan, aynı zamanda şiddet içeren, 15 Temmuz darbesiyle de kendi ülkesine, kendi insanlarına bu ülkenin tanklarını, uçaklarını, silahlarını yönelten bir hareketin de kötülüklerinden korumakla mükellefiz."
"Herkes Türkiye ile empati yapsın"
"Benim bu iddiada bulunanlara şöyle bir sorum olacak: Eğer bu yazışma FETÖ ile ilgili değil de DEAŞ’la ilgili olsaydı, acaba aynı eleştiriler olacak mıydı? Eğer bu yazışma El Kaide’yle ilgili olsaydı yahut Boko Haram’la ilgili olsaydı acaba aynı tepkiler olacak mıydı? Sayın Merkel’in bir çağrısını hatırlatmak isterim, dedi ki; ‘Herkes Türkiye ile empati yapsın. Bizim ordumuz, bizim meclisimizi bombalasaydı biz ne yapardık?’ Bu kurumun çok güçlü denetim mekanizmaları var, bunların tamamı incelenir, en küçük bir bireysel hata söz konusuysa bunun gereği yapılır.
"Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi suçlanması bizi de yaralar"
(FETÖ mensuplarının, baskılar nedeniyle DİTİB’in camilerine gitmediği ile ilgili soru) "Adaletin en temel ilkesi, suçun şahsiliği ilkesidir. Suça ve şiddete bulaşmış insanla, bulaşmamış insanı birbirinden ayırt etmek, adaletin en temel görevidir. Bazı vatandaşlarımız oradaki dini söyleme aldanmış olabilirler, yanılmış olabilir, onları düzeltmek ve kazanmak da her din görevlisinin en temel vazifesidir. Hem DİTİB’in felsefesi, hem Diyanet’in felsefesi, hem ikisinin birlikte geliştirdiği işbirliğinin felsefesi, suçluyla suçsuzu, hainle masumu birbirinden ayırmaktır. Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi bu şekilde suçlanması bizi de yaralar, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Eğer böyle bir tehlike söz konusuysa, bu iki kurum işbirliği yaparak bunun üstesinden gelecektir."
"En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür"
"Ancak şu tehlikeyi de göz ardı etmemeliyiz: FETÖ’nün bunu bahane ederek alternatif camiler kurmaya başladıklarını, çalıştıklarını biliyorum. Alman dostlarımız şunu unutmasın: En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür. Biz bunu tecrübe ederek öğrendik ve yaşadık. İmam-hatiplerin Almanya’da yetiştirilmesi konusu…Bu konu, 11 Eylül olaylarıyla birlikte yeniden konuşulmaya başlandı. Biz, Alman dostlarımızı bu konuda ikna etmeye çalıştık, fakat müspet adım atılmadı. İlk adımı biz atmak durumunda kaldık ve Frankfurt Üniversitesinde Goethe Enstitüsü bünyesinde bir İslam İlahiyatı Kürsüsünün açılması çalışmalarını birlikte başlattık. Biz, bu konuda Alman dostlarımıza her türlü bilimsel desteği vereceğimizi ifade ettik. Bunun içindir ki, hem Osnabrück Üniversitesinde, Tübingen’de, Erlangen’de İslam İlahiyat Fakülteleri açıldı. Ancak, sadece imam sorununu çözmek için fakülteler açılmaz ve fakülteler açılsa dahi böyle birkaç ayda, birkaç senede sosyal sorunların tamamını çözecek konumda olamazlar. Ancak, Almanya’nın kendi Müslüman vatandaşlarını dikkate alarak, İslam ilahiyatını, üniversite içinde öğretmeye başlamış olmasının sadece Almanya için değil, Avrupa için de önemli olduğunu hep düşündük ve destek verdik. Alman dostlarımızın eleştirilerini dikkate alarak bir proje daha geliştirdik, bunu da birlikte gerçekleştirdik. Bu da, Avrupa’da doğup büyüyen ve Almanya’da doğup büyüyen, gymnasiumu bitirmiş öğrencilerin, isteyenlerin gelip Türkiye’de ilahiyat eğitimi almasıdır. Çünkü Türkiye’deki ilahiyat eğitimi, İslami ilimlerle sosyal bilimleri, felsefeyi, eğitim dillerini birleştiren evrensel bir programa sahiptir."
"Almanya'da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez"
Almanya’da yaşayan Müslümanların, kendi çocuklarını, en yüksek seviyede din eğitiminden geçirmeleri bizi sadece mutlu eder. Aynı şekilde, yüksek din tahsili görmüş çocuklarını, o camilerde görevlendirmeleri, birlikte hizmet etmeleri, bizi sadece mutlu eder. Diyanet’in herhangi bir ülkeye müdahil olmak gibi bir düşüncesi asla olamaz. Ancak Almanya’da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez. Biz istenmediğimiz bir yerde, hiçbir zaman olmadık. Rusya’daki Müslümanlar da bizden din hizmeti ve din eğitimi alanında hizmet istiyor, onlara da hizmet götürüyoruz. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bizden yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Balkanlar’daki Müslümanlar yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Amerika’dan, Avustralya’dan, bizden birisi hizmet istediği zaman, biz bu hizmeti kendilerine sunuyoruz.
Fetvalar konusu
"Türkiye’de bu kurumu itibarsızlaştırmak için uydurulan haberlerin, Avrupa’da düşünen kafaları dahi etkisi altına almış olması üzüntü vericidir. Bunlar, nasıl kirli bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Artık bu tarz haberler bir yönteme dönüştü. Türkiye’de bir gazeteye haber yaptırılır ve Türkiye’de hiç kimse o habere inanmaz, sonra da o haber Avrupa medyasında abartılarak bir İslamofobik malzeme olarak kullanılır ve sonra da bu sorunlar hepimizi kuşatmaya başlar. Örnek olarak; Diyanet’in çocuk dergisi Çanakkale Savaşı’nı anlatan bir sayı çıkarır. Çanakkale Savaşı’nı anlatırken de ‘şehit’ kavramından söz eder. Türkiye’den bir gazete, “Diyanet’in IŞİD’çilik yaptığınaö dair haber yapar. İki gün sonra aynı haber, Alman basınında yer alır. Bu ahlaksızlık karşısında ne yapabiliriz söyler misiniz? Bu bir oyun olarak, iki ülke arasını bozmak için, her gün Alman basınını etkilemeye devam ediyor."
"Ancak 'herz power' (gönül gücü) olmayı tercih ederiz"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, dini bir müessesedir. Diyanet İşleri Başkanlığının her personelinin siyaset yapma yasağı vardır. Dolayısıyla biz kendi alanımızda kalarak, dinler, kültürler, inançlar arasındaki barışı sağlayabilirsek kendimizi mutlu addederiz. Küresel dünyada, pek çok ülke, din kurumlarını bir ‘soft power’ olarak adlandırmak ister. Biz, başlangıçtan itibaren asla böyle bir şeyi kabul etmediğimizi ilan etmişiz. Biz ne ‘soft power’, ne de ‘hard power’ olmayı, dinlere ve dini kurumlara yakıştırmayız. Ancak ‘herz power’ (gönül gücü) olmayı tercih ederiz."
Görmez, açıklamalarını, "Dünyanın dostluğa, barışa, kardeşliğe çok ihtiyacı var. Hep beraber büyük bir çaba göstererek dünyamızı kuşatan kötülükleri ortadan kaldırmalıyız" temenniyle bitirdi. DHA
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Alman gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı camilerde görev yapan bazı imamların casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" dedi.
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesinin, hizmet götürdükleri insanları her türlü aşırıcılıktan, yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmek olduğunu belirtti. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ’nün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterilen çabayı 'Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığı' şeklinde takdim edilmesinin son derece üzüntü verici olduğu söyleyen Görmez, "Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir" diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortaya çıkan her türlü iddiayı araştıracağını ve gereğini yapacağını vurgulayan Görmez’in konuşmasından bazı başlıklar şöyle;
"Türkiye ile Almanya’nın ilişkisi; doğu ile batının, batı ile islam dünyasının ilişkisi demektir"
"Türkiye ile Almanya’nın derin ve köklü tarihsel ilişkileri vardır. Ayrıca günümüzde, ortak akrabaları ve vatandaşları olan, birbirine çok yakın, birbirine sırt çeviremeyecek iki önemli ülkedir. Almanya ile Türkiye’nin ilişkileri sadece iki ülkenin ilişkisi değildir; çünkü Almanya Avrupa’nın en önemli ülkesi, Türkiye de İslam dünyasının en önemli ülkesidir. Bu iki ülkenin ilişkisi aynı zamanda doğu ile batının, batı ile İslam dünyasının ilişkisi demektir. Son yüzyılda üretilen düşünce ve felsefeyle kültürel yakınlıklar kuran bu iki ülkenin, küresel dünyanın bu zor döneminde ilişkilerini sürekli geliştirerek dünyanın, barışa doğru yürümesine katkıda bulunmaları gerekir."
"DİTİB hukuka saygılı bir kuruluş olarak varlığını sürdürmüştür"
"DİTİB, Almanya’da kurulmuş en önemli din hizmeti yürüten, sosyal ve kültürel hizmetleri yapan çok önemli bir kuruluştur. Barışı önceleyen, her türlü dini ve kültürel aşırılıktan uzak, birlikte yaşamaya çok önem veren, hukuka saygılı bir Alman sivil toplum örgütü olarak hep varlığını sürdürmüştür. Avrupa’daki Müslüman topluluklara örnek bir kuruluş olmuş ve entegrasyona çok önemli katkılarda bulunmuştur. 35-40 yıllık geçmişinde, bir tek camisinde bile bir sorunun yaşanmamış olması, DİTİB’in tarihine kaydedilecek çok önemli bir değerdir."
"DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir"
"DİTİB kuruluşundan itibaren, Diyanet’in manevi otoritesini kabul etmiş, din hizmetleri ve din eğitimi alanında Diyanet’in tecrübesinden istifade eden bir kuruluş olmuştur. DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir. Bu ilişkide, Almanya’nın bilgisi dışında hiçbir unsur söz konusu değildir. Zaten her din görevlisinin gönderilmesi dahi Alman Büyükelçiliğine müracaat ederek, bu şartları yerine getirerek, hukuk göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir. Bu ilişki hem DİTİB’e, hem Diyanet’e, hem Almanya’ya, hem Türkiye’ye çok şey kazandırmıştır. Çünkü göç başladığında hem gönderen ülke olarak Türkiye’nin, hem de kabul eden ülke olarak Almanya’nın bu topluluğun din hizmetini, dini rehberliğini nasıl yapacağına dair hiçbir öngörüleri olmamıştı. DİTİB’in bütün camileri, dernekleri ve lokalleri Almanya’da yaşayan ve sonra Alman vatandaşı olan Müslüman Türk vatandaşlarının kendi emeklerinin ürünüdür. Onlar, kendi çocukları için zor şartlarda kazandıkları paralardan biriktirerek bu camileri, dernekleri ve lokalleri yaptılar. Bu büyük merkezlerin ortaya çıkmasında devletler olarak ne Türkiye’nin, ne de Almanya’nın hiçbir katkısı yoktur. Bu çok saygın bir şeydir. Ancak kendi cami içinde yürüteceği din hizmeti noktasında, din eğitimi noktasında Diyanet’in rehberliğine ihtiyaç duyduğu için başlangıçtan itibaren böyle bir işbirliği oluşmuştur."
"DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir"
Gerek Türkiye-Almanya ilişkileri, gerekse DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir. Son zamanlarda yaşanan tartışmalardan çok büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesi; hizmet götürdüğümüz insanları her türlü aşırıcılıktan, her türlü yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmektir."
"Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız"
"Coğrafyamız ve dünyamız çok zor zamanlardan geçiyor. Coğrafyada meydana gelen DEAŞ ve benzeri örgütlerin ideolojilerinin Avrupa’daki çocuklarımıza bulaşmaması için başladığı günden itibaren DİTİB’le birlikte çırpındığımızı bütün Alman dostlarımızın bilmesini isterim. Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız. Her türlü aşırı, her türlü yanlış din yorumlarından oradaki vatandaşlarımızı korumak, hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin, hem bölgenin barışına önemli bir katkı olacaktır."
"Diyanet’in imamlarının casusluk yaptığı’ şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir"
"Ortaya çıkmıştır ki Türkiye’de neşvünema bulan FETÖ örgütü de tıpkı DEAŞ gibi bir şahıs kültü etrafında, dine dayanarak geliştiğini söylemiş ve sonra devlete sızarak bu milletin tanklarını, silahlarını, uçaklarını bu millete yöneltecek kadar ileri gitmiştir. Açıkça bir küresel dini istismar hareketi olduğunu ve 15 Temmuz’da da şiddete başvurduğunu bütün dünya görmüştür. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ denilen örgütün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterdiğimiz çabayı “Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığıö şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir."
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz"
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları, ortak vatandaşlarımızı bu tür örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir. Bu görevliler 1 sene önce gitmediler. Bu hizmeti, Diyanet ve DİTİB, 3 senedir, 5 senedir değil 35 senedir yürütüyor. Bu ilişki 35 senedir ahlak ve hukuk temelinde yürümektedir. Bu ilişki gelişerek devam etmektedir. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir."
"Diyanet İşleri Başkanlığı, ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, denetim kurumları olan son derece ciddi bir kuruluştur. Ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar. Ahlak ve hukuktan taviz vermemiz mümkün değildir. Küresel dünyada dinler ve kültürler iç-içe geçti. Çok kültürlülüğü, çok dinli, çok inançlı hayatı yönetmek zorlaştı. Bu zorluk beraberinde nefretleri, düşmanlıkları doğurdu. Avrupa’nın ufkuna yakışmayan yabancı düşmanlığı, ırkçılık, aşırı sağcılık gibi hareketler ilerlemeye başladı. Her gün birkaç cami saldırıya uğramaya başladı. Bütün bunları konuşmamak, bütün bunları göz ardı etmek için, bazen yanlış bilgilerin peşinde koştuğumuzu ifade etmek isterim. Hâlbuki eğer dünyanın barışını birlikte kuracaksak bunları konuşmalıyız."
"Söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir"
"Medyaya yansıyan söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir. Bu yazışma ne camilerle, ne de din görevlileriyle ilgilidir. Sadece Büyükelçilikte, Diyanet’i temsil eden görevlilerle yapılmış ortak bir yazışmadır. Yazışmanın amacı; asla şahısların özeli, şahısların mahremiyetiyle ilgili değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in ortak gayelerinden bir tanesi; Avrupa’da ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın yanlış din anlayışlarından, din istismarından ve şiddet içeren dini yorumlardan uzak tutulmasıdır. Biz, cami cemaatimizi DEAŞ ve El Kaide’nin yanlış, sapkın düşüncelerinden korumakla mükellef olduğumuz gibi, küresel çapta bir kötülük hareketi olduğu ortaya çıkan, aynı zamanda şiddet içeren, 15 Temmuz darbesiyle de kendi ülkesine, kendi insanlarına bu ülkenin tanklarını, uçaklarını, silahlarını yönelten bir hareketin de kötülüklerinden korumakla mükellefiz."
"Herkes Türkiye ile empati yapsın"
"Benim bu iddiada bulunanlara şöyle bir sorum olacak: Eğer bu yazışma FETÖ ile ilgili değil de DEAŞ’la ilgili olsaydı, acaba aynı eleştiriler olacak mıydı? Eğer bu yazışma El Kaide’yle ilgili olsaydı yahut Boko Haram’la ilgili olsaydı acaba aynı tepkiler olacak mıydı? Sayın Merkel’in bir çağrısını hatırlatmak isterim, dedi ki; ‘Herkes Türkiye ile empati yapsın. Bizim ordumuz, bizim meclisimizi bombalasaydı biz ne yapardık?’ Bu kurumun çok güçlü denetim mekanizmaları var, bunların tamamı incelenir, en küçük bir bireysel hata söz konusuysa bunun gereği yapılır.
"Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi suçlanması bizi de yaralar"
(FETÖ mensuplarının, baskılar nedeniyle DİTİB’in camilerine gitmediği ile ilgili soru) "Adaletin en temel ilkesi, suçun şahsiliği ilkesidir. Suça ve şiddete bulaşmış insanla, bulaşmamış insanı birbirinden ayırt etmek, adaletin en temel görevidir. Bazı vatandaşlarımız oradaki dini söyleme aldanmış olabilirler, yanılmış olabilir, onları düzeltmek ve kazanmak da her din görevlisinin en temel vazifesidir. Hem DİTİB’in felsefesi, hem Diyanet’in felsefesi, hem ikisinin birlikte geliştirdiği işbirliğinin felsefesi, suçluyla suçsuzu, hainle masumu birbirinden ayırmaktır. Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi bu şekilde suçlanması bizi de yaralar, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Eğer böyle bir tehlike söz konusuysa, bu iki kurum işbirliği yaparak bunun üstesinden gelecektir."
"En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür"
"Ancak şu tehlikeyi de göz ardı etmemeliyiz: FETÖ’nün bunu bahane ederek alternatif camiler kurmaya başladıklarını, çalıştıklarını biliyorum. Alman dostlarımız şunu unutmasın: En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür. Biz bunu tecrübe ederek öğrendik ve yaşadık. İmam-hatiplerin Almanya’da yetiştirilmesi konusu…Bu konu, 11 Eylül olaylarıyla birlikte yeniden konuşulmaya başlandı. Biz, Alman dostlarımızı bu konuda ikna etmeye çalıştık, fakat müspet adım atılmadı. İlk adımı biz atmak durumunda kaldık ve Frankfurt Üniversitesinde Goethe Enstitüsü bünyesinde bir İslam İlahiyatı Kürsüsünün açılması çalışmalarını birlikte başlattık. Biz, bu konuda Alman dostlarımıza her türlü bilimsel desteği vereceğimizi ifade ettik. Bunun içindir ki, hem Osnabrück Üniversitesinde, Tübingen’de, Erlangen’de İslam İlahiyat Fakülteleri açıldı. Ancak, sadece imam sorununu çözmek için fakülteler açılmaz ve fakülteler açılsa dahi böyle birkaç ayda, birkaç senede sosyal sorunların tamamını çözecek konumda olamazlar. Ancak, Almanya’nın kendi Müslüman vatandaşlarını dikkate alarak, İslam ilahiyatını, üniversite içinde öğretmeye başlamış olmasının sadece Almanya için değil, Avrupa için de önemli olduğunu hep düşündük ve destek verdik. Alman dostlarımızın eleştirilerini dikkate alarak bir proje daha geliştirdik, bunu da birlikte gerçekleştirdik. Bu da, Avrupa’da doğup büyüyen ve Almanya’da doğup büyüyen, gymnasiumu bitirmiş öğrencilerin, isteyenlerin gelip Türkiye’de ilahiyat eğitimi almasıdır. Çünkü Türkiye’deki ilahiyat eğitimi, İslami ilimlerle sosyal bilimleri, felsefeyi, eğitim dillerini birleştiren evrensel bir programa sahiptir."
"Almanya'da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez"
Almanya’da yaşayan Müslümanların, kendi çocuklarını, en yüksek seviyede din eğitiminden geçirmeleri bizi sadece mutlu eder. Aynı şekilde, yüksek din tahsili görmüş çocuklarını, o camilerde görevlendirmeleri, birlikte hizmet etmeleri, bizi sadece mutlu eder. Diyanet’in herhangi bir ülkeye müdahil olmak gibi bir düşüncesi asla olamaz. Ancak Almanya’da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez. Biz istenmediğimiz bir yerde, hiçbir zaman olmadık. Rusya’daki Müslümanlar da bizden din hizmeti ve din eğitimi alanında hizmet istiyor, onlara da hizmet götürüyoruz. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bizden yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Balkanlar’daki Müslümanlar yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Amerika’dan, Avustralya’dan, bizden birisi hizmet istediği zaman, biz bu hizmeti kendilerine sunuyoruz.
Fetvalar konusu
"Türkiye’de bu kurumu itibarsızlaştırmak için uydurulan haberlerin, Avrupa’da düşünen kafaları dahi etkisi altına almış olması üzüntü vericidir. Bunlar, nasıl kirli bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Artık bu tarz haberler bir yönteme dönüştü. Türkiye’de bir gazeteye haber yaptırılır ve Türkiye’de hiç kimse o habere inanmaz, sonra da o haber Avrupa medyasında abartılarak bir İslamofobik malzeme olarak kullanılır ve sonra da bu sorunlar hepimizi kuşatmaya başlar. Örnek olarak; Diyanet’in çocuk dergisi Çanakkale Savaşı’nı anlatan bir sayı çıkarır. Çanakkale Savaşı’nı anlatırken de ‘şehit’ kavramından söz eder. Türkiye’den bir gazete, “Diyanet’in IŞİD’çilik yaptığınaö dair haber yapar. İki gün sonra aynı haber, Alman basınında yer alır. Bu ahlaksızlık karşısında ne yapabiliriz söyler misiniz? Bu bir oyun olarak, iki ülke arasını bozmak için, her gün Alman basınını etkilemeye devam ediyor."
"Ancak 'herz power' (gönül gücü) olmayı tercih ederiz"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, dini bir müessesedir. Diyanet İşleri Başkanlığının her personelinin siyaset yapma yasağı vardır. Dolayısıyla biz kendi alanımızda kalarak, dinler, kültürler, inançlar arasındaki barışı sağlayabilirsek kendimizi mutlu addederiz. Küresel dünyada, pek çok ülke, din kurumlarını bir ‘soft power’ olarak adlandırmak ister. Biz, başlangıçtan itibaren asla böyle bir şeyi kabul etmediğimizi ilan etmişiz. Biz ne ‘soft power’, ne de ‘hard power’ olmayı, dinlere ve dini kurumlara yakıştırmayız. Ancak ‘herz power’ (gönül gücü) olmayı tercih ederiz."
Görmez, açıklamalarını, "Dünyanın dostluğa, barışa, kardeşliğe çok ihtiyacı var. Hep beraber büyük bir çaba göstererek dünyamızı kuşatan kötülükleri ortadan kaldırmalıyız" temenniyle bitirdi. DHA
14 Ocak 2017 Cumartesi
Tuna Nehri'ne düşen tilki dondu
Almanya Fridingen'de bir avcı Tuna Nehri'nde yürürken ince buz tabakasının kırılmasıyla suyun içine düşüp boğulan ve buz tutan bir tilkiyi görüntüledi.
Franz Stehle adlı avcı tilkiyi farkedince buz bloğunu kestiğini ve aile otelinin önünde sergilediğini söyledi.
Alman avcı daha önce donmuş bir geyik ve yabani domuz gördüğünü de söyledi.
Avrupa'yı yaklaşık bir haftadır esir alan zorlu kış koşulları nedeniyle kıtanın dört bir yanından buna benzer haberler geliyor.
20'den fazla insan donarak hayatını kaybetti. Çok sayıda göçmen soğuk kış şartlarıyla mücadele ediyor.
Kuşlar için de durum kötü. Irmaklar ve nehirler buz tuttu. Nehirlerin donması nedeniyle ördekler yiyecek bulmakta zorlanıyor. Sokak hayvanları sığınacak yer arıyor.
cnntürk
Alman avcı daha önce donmuş bir geyik ve yabani domuz gördüğünü de söyledi.
Avrupa'yı yaklaşık bir haftadır esir alan zorlu kış koşulları nedeniyle kıtanın dört bir yanından buna benzer haberler geliyor.
20'den fazla insan donarak hayatını kaybetti. Çok sayıda göçmen soğuk kış şartlarıyla mücadele ediyor.
Kuşlar için de durum kötü. Irmaklar ve nehirler buz tuttu. Nehirlerin donması nedeniyle ördekler yiyecek bulmakta zorlanıyor. Sokak hayvanları sığınacak yer arıyor.
cnntürk
6 Ocak 2017 Cuma
Almanya cinsiyet ayırımına son veriyor
Almanya’nın başkenti Berlin’de kadın erken ayrımcılığını sonlandırmak için kadın erkek tuvaletlerini birleştiriyor.
Kadın erkek arasındaki eşitsizlik ve ayırımcılığı ortadan kaldırabilmek için Almanya’nın başkenti Berlin’de kadın erkek tuvaletleri birleştirilmeye başlandı. Berlin eyaleti Adalet Senatörü Dirk Behrendt tuvaletlerdeki ayrımcılığı kaldırmaya öncelikle resmi dairelerdeki tuvaletlerin birleştirilerek başlanacağını açıkladı. Yeşiller Partisi eyalet Senatörü Dirk Behrendt Adalet Senatörlüğünü bir diğer görevinin de cinsiyetler arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmak olduğunu belirterek, “Bizim vazifemiz günlük engelleri kaldırmaktır. Uygulamaya koyduğumuz bu çalışmada önemli bir engeli ayrımcılığı ortadan kaldıracaktır” açıklamasında bulundu.
Devlet kurumlarında yaygınlaşıyor
Senatör Behrendt projenin Berlin’de cinsiyet ayırımı yapılmadan dönüştürülen tuvaletler kısa bir zamanda büyük ilgi görerek bir çok devlet kurumunda yayılmaya başlandığını söyledi. Özellikle mahkemeler, okullar, polis merkezleri, işçi bulma merkezleri, itfaiyeler ve maliye gibi 20’ye yakın binada denemelerin yapılacağı kararı alındığını belirtti.
2014 yılında Berlin’deki Konsanlar Partisi’nin tuvaletlerde “eşitsizlik kaldırılsın” teklifini dönemin Uyum Bakanı Dilek Kolat meclise verilen önergeyi engelleyerek tuvaletlerin birleştirilmesini engellemişti. 2015 yılında ise eyalet genelindeki bütün partiler bu teklifin olup olmayacağı konusunda bir pilot binanın seçilmesine karar verildi ve kısmen uygulama başlatılmıştı.
Kadın erkek arasındaki eşitsizlik ve ayırımcılığı ortadan kaldırabilmek için Almanya’nın başkenti Berlin’de kadın erkek tuvaletleri birleştirilmeye başlandı. Berlin eyaleti Adalet Senatörü Dirk Behrendt tuvaletlerdeki ayrımcılığı kaldırmaya öncelikle resmi dairelerdeki tuvaletlerin birleştirilerek başlanacağını açıkladı. Yeşiller Partisi eyalet Senatörü Dirk Behrendt Adalet Senatörlüğünü bir diğer görevinin de cinsiyetler arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmak olduğunu belirterek, “Bizim vazifemiz günlük engelleri kaldırmaktır. Uygulamaya koyduğumuz bu çalışmada önemli bir engeli ayrımcılığı ortadan kaldıracaktır” açıklamasında bulundu.
Devlet kurumlarında yaygınlaşıyor
Senatör Behrendt projenin Berlin’de cinsiyet ayırımı yapılmadan dönüştürülen tuvaletler kısa bir zamanda büyük ilgi görerek bir çok devlet kurumunda yayılmaya başlandığını söyledi. Özellikle mahkemeler, okullar, polis merkezleri, işçi bulma merkezleri, itfaiyeler ve maliye gibi 20’ye yakın binada denemelerin yapılacağı kararı alındığını belirtti.
2014 yılında Berlin’deki Konsanlar Partisi’nin tuvaletlerde “eşitsizlik kaldırılsın” teklifini dönemin Uyum Bakanı Dilek Kolat meclise verilen önergeyi engelleyerek tuvaletlerin birleştirilmesini engellemişti. 2015 yılında ise eyalet genelindeki bütün partiler bu teklifin olup olmayacağı konusunda bir pilot binanın seçilmesine karar verildi ve kısmen uygulama başlatılmıştı.
25 Aralık 2016 Pazar
Türkiye'den Almanya'ya 5166 iltica başvurusu
Alman hükümeti, ocak-kasım ayları arasında Türkiye’den Almanya’ya 5 bin 166 iltica başvurusunun yapıldığını açıkladı. Yetkililere göre, başvuruların yüzde 80’ini Kürtler oluşturuyor.
Alman hükümetinin Funke medya grubu gazetelerinin sorusu üzerine verdiği yanıta göre, ocak-kasım ayları arasında Türkiye'den Almanya'ya 5 bin 166 iltica başvurusu geldi. Başvuruda bulunanların yüzde 80'ini Kürtlerin oluşturduğu bildirildi.
İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre, Temmuz 2016'daki darbe girişiminden bu yana Türkiye'den yapılan iltica başvurularında büyük artış yaşanıyor. Kasım ayında 702 Türk pasaportu sahibinin Almanya'ya iltica başvurusunda bulunduğu kaydedildi. Ocak ayında bu sayı 109'du.
Alman hükümeti artan iltica başvuruları ve darbe girişimi arasında doğrudan bir bağlantı kurmaktan kaçındı. Funke medya grubuna yapılan açıklamada "Alman hükümeti rakamlardaki artışın olası nedenlerine ilişkin spekülasyonlara itibar etmiyor” denildi.
Güvenli ülke tartışması
Sol Parti ise açıklamasında iltica başvurularındaki artışa Alman hükümetinin Türkiye politikasını eleştirerek tepki gösterdi. Alman hükümetini Türkiye'deki mültecilerin durumunu olduğundan daha iyi göstermekle suçladı.
Sol Parti'nin iç politika sözcüsü Ulla Jelpke, "Türkiye'den iltica başvurusunda bulunanların sayısı 2014'ten bu yana neredeyse beş katına çıktı. Türkiye, mültecilerin güvenli bir şekilde kalabilecekleri bir yer ya da güvenli bir menşe ülkeden başka her şeydir” şeklinde konuştu.
Ayrıca "Ankara Kürt halkına karşı acımasız bir savaş yürütüyor” diyen Jelpke, "Erdoğan rejimine silah ihracatının durdurulmasını ve AB-Türkiye mülteci anlaşmasının feshedilmesini” istedi. DW Türkçe
Alman hükümetinin Funke medya grubu gazetelerinin sorusu üzerine verdiği yanıta göre, ocak-kasım ayları arasında Türkiye'den Almanya'ya 5 bin 166 iltica başvurusu geldi. Başvuruda bulunanların yüzde 80'ini Kürtlerin oluşturduğu bildirildi.
İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre, Temmuz 2016'daki darbe girişiminden bu yana Türkiye'den yapılan iltica başvurularında büyük artış yaşanıyor. Kasım ayında 702 Türk pasaportu sahibinin Almanya'ya iltica başvurusunda bulunduğu kaydedildi. Ocak ayında bu sayı 109'du.
Alman hükümeti artan iltica başvuruları ve darbe girişimi arasında doğrudan bir bağlantı kurmaktan kaçındı. Funke medya grubuna yapılan açıklamada "Alman hükümeti rakamlardaki artışın olası nedenlerine ilişkin spekülasyonlara itibar etmiyor” denildi.
Güvenli ülke tartışması
Sol Parti ise açıklamasında iltica başvurularındaki artışa Alman hükümetinin Türkiye politikasını eleştirerek tepki gösterdi. Alman hükümetini Türkiye'deki mültecilerin durumunu olduğundan daha iyi göstermekle suçladı.
Sol Parti'nin iç politika sözcüsü Ulla Jelpke, "Türkiye'den iltica başvurusunda bulunanların sayısı 2014'ten bu yana neredeyse beş katına çıktı. Türkiye, mültecilerin güvenli bir şekilde kalabilecekleri bir yer ya da güvenli bir menşe ülkeden başka her şeydir” şeklinde konuştu.
Ayrıca "Ankara Kürt halkına karşı acımasız bir savaş yürütüyor” diyen Jelpke, "Erdoğan rejimine silah ihracatının durdurulmasını ve AB-Türkiye mülteci anlaşmasının feshedilmesini” istedi. DW Türkçe
21 Aralık 2016 Çarşamba
Almanya'da memurlara burka yasağı yolda
Almanya'da Berlin saldırısının ardından güvenlik önlemleri sertleştiriliyor. Bakanlar kurulu, videolu gözetleme sistemlerinin genişletilmesinin yanı sıra memurlara burka yasağını öngören yasa tasarılarını kabul etti.
Pazartesi akşamı Berlin’deki Noel panayırına düzenlenen ve 12 kişinin hayatını kaybettiği saldırı, Almanya’da güvenlik açığına yönelik tartışmaları alevlendirdi. Federal Bakanlar Kurulu, doğrudan saldırı nedeniyle olmasa da bu gibi durumların önüne geçmek için bir dizi yeni güvenlik önlemi içeren bir yasa paketini kabul etti.
Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert'in yasa paketine ilişkin yaptığı açıklamaya göre İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’nin sunduğu tasarı, veri güvenliği yasasının, kameralı gözetleme sisteminde güvenlik hususlarının daha fazla dikkate alınacak biçimde değiştirilmesini öngörüyor. Seibert, videolu gözetleme sistemlerinin, olayın aydınlatılmasını kolaylaştırdığı için suçlular üzerinde caydırıcı olabileceğini de kaydetti.
Memurlara burka yasağı
Bakanlar Kurulu, çarşamba günkü oturumunda yeni güvenlik paketi ile birlikte kısmi burka yasağını öngören bir yasayı da kabul etti. Federal İçişleri Bakanlığı'ndan konuya ilişkin yapılan açıklamada yasa tasarısı, kamu personeli ve askerlere görev süresi içerisinde yüzlerini gizleme yasağı getiriyor. Böylece memur ve askerlerin burka ve peçe giymesinin önüne geçilmesi hedefleniyor.
Bakanlık açıklamasında sağlık ya da görev nedeniyle bazı istisnaların da mümkün olduğuna yer verildi. Ancak bunun yanı sıra yasanın genişletilmesinin mümkün olduğu da bildirildi. Açıklamada bir şahsın kimliğinin ispatlanması gerektiği durumlarda, söz konusu yasa ile o kişiye yüzünü gösterme zorunluluğu getirilebileceği de belirtildi.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, aralık ayı başında yapılan parti kongresinde bazı alanlarda yüzün tamamen gizlenmesinin yasaklanabileceğini duyurmuştu.
Almanya’da okul ve üniversiteler gibi diğer kamusal alanlarda burka ve peçenin yasaklanıp yasaklanmamasından ise eyaletler sorumlu. DW Türkçe
Pazartesi akşamı Berlin’deki Noel panayırına düzenlenen ve 12 kişinin hayatını kaybettiği saldırı, Almanya’da güvenlik açığına yönelik tartışmaları alevlendirdi. Federal Bakanlar Kurulu, doğrudan saldırı nedeniyle olmasa da bu gibi durumların önüne geçmek için bir dizi yeni güvenlik önlemi içeren bir yasa paketini kabul etti.
Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert'in yasa paketine ilişkin yaptığı açıklamaya göre İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’nin sunduğu tasarı, veri güvenliği yasasının, kameralı gözetleme sisteminde güvenlik hususlarının daha fazla dikkate alınacak biçimde değiştirilmesini öngörüyor. Seibert, videolu gözetleme sistemlerinin, olayın aydınlatılmasını kolaylaştırdığı için suçlular üzerinde caydırıcı olabileceğini de kaydetti.
Memurlara burka yasağı
Bakanlar Kurulu, çarşamba günkü oturumunda yeni güvenlik paketi ile birlikte kısmi burka yasağını öngören bir yasayı da kabul etti. Federal İçişleri Bakanlığı'ndan konuya ilişkin yapılan açıklamada yasa tasarısı, kamu personeli ve askerlere görev süresi içerisinde yüzlerini gizleme yasağı getiriyor. Böylece memur ve askerlerin burka ve peçe giymesinin önüne geçilmesi hedefleniyor.
Bakanlık açıklamasında sağlık ya da görev nedeniyle bazı istisnaların da mümkün olduğuna yer verildi. Ancak bunun yanı sıra yasanın genişletilmesinin mümkün olduğu da bildirildi. Açıklamada bir şahsın kimliğinin ispatlanması gerektiği durumlarda, söz konusu yasa ile o kişiye yüzünü gösterme zorunluluğu getirilebileceği de belirtildi.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, aralık ayı başında yapılan parti kongresinde bazı alanlarda yüzün tamamen gizlenmesinin yasaklanabileceğini duyurmuştu.
Almanya’da okul ve üniversiteler gibi diğer kamusal alanlarda burka ve peçenin yasaklanıp yasaklanmamasından ise eyaletler sorumlu. DW Türkçe
18 Aralık 2016 Pazar
İstanbul Lisesi’nde Noel yasağı
Alman haber ajansı dpa’nın haberine göre İstanbul Lisesi yönetimi Noel yortusunun derslerde gündem edilmesini Alman öğretmenlere bir yazı göndererek yasakladı.
Alman haber ajansı dpa'nın haberine göre İstanbul Lisesi yönetimi tarafından okulun Alman bölümüne bir elektronik posta gönderildi. Habere göre öğretmenlerden "derslerde Noel adetleri ve Hristiyan yortusu üzerine paylaşımlarda bulunulmaması, konu olarak işlenmemesi ve Noel şarkıları söylenmemesi” istendi. Habere göre Almanya'nın İstanbul Başkonsolosluğu'nda yapılan geleneksel Noel törenine okul korosunun bu yılki katılımı da engellendi.
Alman hükümeti konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada "İstanbul Lisesi yönetiminin sürpriz kararını anlamış değiliz. Uzun Alman-Türk geleneğine sahip bir okulda Noel arifesinde kültürlerarası değişim geleneğine bu yıl ara verilmiş olması yazık” denildi. Alman Dışişleri konuyu Türk tarafıyla görüşeceğini açıkladı.
İstanbul Erkek Lisesi olarak da bilinen İstanbul Lisesi anadolu lisesi olmanın yanı sıra "yurtdışındaki Alman okulu” statüsü taşıyor. Okulda görev yapan 35 Alman öğretmen, Almanya tarafından finanse ediliyor.
Türkiye ile Almanya arasında 1957'de imzalanan Kültür Anlaşması'nın 12'inci maddesinde "Taraflar, diğer memleketin kültür zenginlikleri hakkında bilgi vermek hususunda karşılıklı yardımda bulunmaya gayret sarfedeceklerdir" ifadesine yer veriliyor. Okul yönetiminin attığı adımın bu maddeyle de çeliştiği ileri sürüldü. cnntürk
Alman haber ajansı dpa'nın haberine göre İstanbul Lisesi yönetimi tarafından okulun Alman bölümüne bir elektronik posta gönderildi. Habere göre öğretmenlerden "derslerde Noel adetleri ve Hristiyan yortusu üzerine paylaşımlarda bulunulmaması, konu olarak işlenmemesi ve Noel şarkıları söylenmemesi” istendi. Habere göre Almanya'nın İstanbul Başkonsolosluğu'nda yapılan geleneksel Noel törenine okul korosunun bu yılki katılımı da engellendi.
Alman hükümeti konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada "İstanbul Lisesi yönetiminin sürpriz kararını anlamış değiliz. Uzun Alman-Türk geleneğine sahip bir okulda Noel arifesinde kültürlerarası değişim geleneğine bu yıl ara verilmiş olması yazık” denildi. Alman Dışişleri konuyu Türk tarafıyla görüşeceğini açıkladı.
İstanbul Erkek Lisesi olarak da bilinen İstanbul Lisesi anadolu lisesi olmanın yanı sıra "yurtdışındaki Alman okulu” statüsü taşıyor. Okulda görev yapan 35 Alman öğretmen, Almanya tarafından finanse ediliyor.
Türkiye ile Almanya arasında 1957'de imzalanan Kültür Anlaşması'nın 12'inci maddesinde "Taraflar, diğer memleketin kültür zenginlikleri hakkında bilgi vermek hususunda karşılıklı yardımda bulunmaya gayret sarfedeceklerdir" ifadesine yer veriliyor. Okul yönetiminin attığı adımın bu maddeyle de çeliştiği ileri sürüldü. cnntürk
28 Kasım 2016 Pazartesi
Almanya'da başörtüsüne okulda izin çıktı
Berlin'de Türk asıllı Alman vatandaşı kadın eğitmenin başvurusunu karara bağlayan Alman mahkemesi, kadının görevli olduğu anaokulunda başörtüsü takarak çalışmasına izin verdi.
Almanya'da bir anaokulunda görevli Türk asıllı Alman vatandaşı kadın eğitmenin başvurusunu karara bağlayan Anayasa Mahkemesi, bu kişinin başörtüsü takarak çalışabileceğine hükmetti. Mahkemenin verdiği kararda, Müslüman kadınların kullandığı başörtüsünün anaokulunda bir eğitmen tarafından takılmasının "yeterli somut tehlike" oluşturmadığı belirtilerek, bu şekilde başörtüsü takılmasında misyonerlik yapma etkisinin de bulunmadığı ifade edildi. Kararda, başörtüsünün Almanya'da nadir görülen bir şey olmadığına işaret edilerek, aksine bunun çoğu zaman toplumun günlük yaşamını yansıttığı kaydedildi.
İhtarname verilmiş
Almanya'da 2008'de Stuttgart İş Mahkemesi, 2009'da Baden-Württemberg Eyalet İş Mahkemesi ve 2010'da Federal İş Mahkemesi tarafından söz konusu kadınaleyhine verilen kararların din özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildiği bildirilen kararda, dosyanın yeniden değerlendirilmeküzere Baden-Württemberg Eyalet İş Mahkemesine gönderildiği aktarıldı. Başvuru sahibi eğitmene başörtüsü takmasından dolayı işveren tarafından ihtarname verildiği, bunu kabul etmeyen kadının dava açtığı ifade edildi. cnntürk
Almanya'da bir anaokulunda görevli Türk asıllı Alman vatandaşı kadın eğitmenin başvurusunu karara bağlayan Anayasa Mahkemesi, bu kişinin başörtüsü takarak çalışabileceğine hükmetti. Mahkemenin verdiği kararda, Müslüman kadınların kullandığı başörtüsünün anaokulunda bir eğitmen tarafından takılmasının "yeterli somut tehlike" oluşturmadığı belirtilerek, bu şekilde başörtüsü takılmasında misyonerlik yapma etkisinin de bulunmadığı ifade edildi. Kararda, başörtüsünün Almanya'da nadir görülen bir şey olmadığına işaret edilerek, aksine bunun çoğu zaman toplumun günlük yaşamını yansıttığı kaydedildi.
İhtarname verilmiş
Almanya'da 2008'de Stuttgart İş Mahkemesi, 2009'da Baden-Württemberg Eyalet İş Mahkemesi ve 2010'da Federal İş Mahkemesi tarafından söz konusu kadınaleyhine verilen kararların din özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildiği bildirilen kararda, dosyanın yeniden değerlendirilmeküzere Baden-Württemberg Eyalet İş Mahkemesine gönderildiği aktarıldı. Başvuru sahibi eğitmene başörtüsü takmasından dolayı işveren tarafından ihtarname verildiği, bunu kabul etmeyen kadının dava açtığı ifade edildi. cnntürk
5 Kasım 2016 Cumartesi
Facebook'un kurucusu Zuckerberg'e Almanya'da soruşturma
Almanya'da Münih Savcılığının, sosyal paylaşım sitesi Facebook'un İcra Kurulu Başkanı (CEO) ve kurucu ortaklarından Mark Zuckerberg hakkında, "halkı kışkırtmaya kasıtlı bir şekilde yardımcı olmak" suçlamasıyla soruşturma başlattığı bildirildi.
Würzburglu avukat Chan-jo Jun'un suç duyurusunu işleme alan savcılığın soruşturmasına neden olarak, Zuckerberg'in Facebook'taki kullanıcıların yazdığı cinayet çağrıları, şiddet tehditleri, Yahudi soykırımının yalanlanmaları ve diğer suçlara göz yumduğu ve bu nedenle halkı kışkırtmaya kasıtlı bir şekilde yardımcı olduğu iddiası gösterildi.
Der Spiegel dergisinin haberine göre, suçlananlar arasında Zuckerberg'in yanı sıra şirketin müdürü Sheryl Sandberg, Avrupa Direktörü Richard Allan ve Berlin Direktörü Eva-Maria Kirschsieper de bulunuyor.
Suç duyurusunda, söz konusu paylaşımların şirketin bilgisi dahilinde olmasına rağmen silinmediği belirtildi.
Würzburglu avukat Chan-jo Jun'un suç duyurusunu işleme alan savcılığın soruşturmasına neden olarak, Zuckerberg'in Facebook'taki kullanıcıların yazdığı cinayet çağrıları, şiddet tehditleri, Yahudi soykırımının yalanlanmaları ve diğer suçlara göz yumduğu ve bu nedenle halkı kışkırtmaya kasıtlı bir şekilde yardımcı olduğu iddiası gösterildi.
Der Spiegel dergisinin haberine göre, suçlananlar arasında Zuckerberg'in yanı sıra şirketin müdürü Sheryl Sandberg, Avrupa Direktörü Richard Allan ve Berlin Direktörü Eva-Maria Kirschsieper de bulunuyor.
Suç duyurusunda, söz konusu paylaşımların şirketin bilgisi dahilinde olmasına rağmen silinmediği belirtildi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)