cemaat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
cemaat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2017 Çarşamba

KPSS sorularını çalan FETÖ başarı oranını 6’ya katlamış

2010 KPSS’de FETÖ’nün soru hırsızlığının boyutları, savcılık soruşturmasında ortaya çıktı. 2009’da 50 ve üzeri soru yapan aday sayısı 20 bin 669 iken 2010’da 143 bin 128’e yükselmiş.

Habertürk'ün haberine göre Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın FETÖ’nün 2010 Kamu Personeli Seçme Sınavı ( KPSS) soru hırsızlığına ilişkin soruşturmasında çarpıcı tespitlere ulaşıldı. 10 Temmuz 2010’daki KPSS Eğitim Bilimleri, Genel Yetenek ve Genel Kültür sorularının sınavdan önce FETÖ mensuplarınca elde edilerek dağıtılmasıyla ilgili olarak aynı yıl soruşturma başlatıldı.
Ancak soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Şadan Sakınan’ın döneminde yaklaşık 3.5 yıl dosya işlem görmedi. Savcı Sakınan daha sonra FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edildi. 2014 yılından itibaren dosya yeniden ele alındı. Ankara Cumhuriyet Savcısı Yücel Erkman, soruşturmayı üstlendikten sonra şüpheliler hakkında MASAK raporu aldı, baz bilgilerini dosyaya ekledi ve imhadan kurtulan bazı sınav kitapçıkları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırdı.
Bu araştırmaların sonucunda 23 Mart 2015’te şüphelilere yönelik ilk operasyon gerçekleştirildi. Bugüne kadar yapılan 10 operasyon sonucunda toplam bin kişi hakkında “FETÖ yöneticisi ve üyesi olmak”, “dolandırıcılık” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından dava açıldı. Bunların 348’i tutuklandı. Savcılığın yaklaşık 2 bin şüpheli hakkında daha dava açması bekleniyor.
‘Kılcal damarlara sızın’
Soruşturmalar kapsamında FETÖ elebaşısı Gülen’in 1990’lı yıllardaki sohbetlerinde verdiği “Devletin kılcal damarlarına sızın” talimatı uyarınca örgütün 2010 KPSS ile birlikte Askeri Lise Sınavları, Hâkimlik, Polis Akademisi, Astsubay, Kurmaylık, Komiser Yardımcılığı, Polis Meslek Yüksek Okulu, Üniversite sınavları, 2011-2012-2013 KPDS, 2011-2012-2013 ALES, 2009-2011-2012- 2013 KPSS gibi ÖSYM’nin ve kurumların yaptığı sınavların birçoğunun sorularını sınav öncesi elde ettiği tespit edildi. Soruşturmada çarpıcı başka tespitlere de ulaşıldı.
Buna göre, 2009 KPSS’de genel yetenek alanında 50 ve üzeri doğru yapan sayısı 20 bin 669 iken 2010 KPSS’de bu sayı 143 bin 128’e yükseldi. Soruşturma şüphelilerinden bir örgüt imamının itirafları, FETÖ’nün 2010 KPSS sırasında soru hırsızlığında zirve yaptığını gösterdi. O ifade şöyle: “2010 KPSS sınavlarında yapılan usulsüzlüklerin çıkış noktası mahrem hizmetler olarak adlandırılan askeri ve bürokratik kurumlardan sorumlu abiler ve imamların cemaat kurumları dışında meslek sahibi olmalarının sağlanması ile birlikte askeriyedeki ve bürokrasideki cemaatçilerin eşlerinin meslek sahibi olmasının sağlanması amaçlanmıştır.”
7’si kaymakam eşi
Savcılık, 2010 KPSS’nin Genel Yetenek ve Genel Kültür kısmına ilişkin de ayrı bir soruşturma başlatmıştı. Soruşturma kapsamında şu ana kadar P10 (eğitim bilimleri) ve P3 (genel yetenek genel kültür) sınav türleri dahil yaklaşık 13 bin şüpheliye ulaşıldı. Bunlardan 2 bin 116’sı FETÖ’nün haberleşme programı ByLock kullanıcısı. Bin 600’ünün, örgüt elebaşısı Gülen’in “kurtarma çağrısı” yaptığı dönemde Bank Asya’ya para yatırdığı belirlendi.
P10 türündeki yaklaşık 3 bin şüphelinin 488’i asker ve asker eşi, P3 puan türündeki yaklaşık 10 bin şüphelinin 413’ü asker ve asker eşi, 347’si polis ve polis eşi, 42’si hâkim ve savcı eşi, 7’si kaymakam, 7’si kaymakam eşi. Eşleri KPSS şüphelisi olan askerlerden 7’sinin ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a suikasta giden FETÖ’cü subayların eşleri olduğu kaydedildi.
Darbe direktifinde Ankara Sıkıyönetim Savcısı olarak görevlendirilen FETÖ’cü Mehmet Oğuz Akkuş’un eşinin de KPSS şüphelisi olduğu belirlendi.

1 Mart 2017 Çarşamba

Gülen, cemaatini kıyamet günü Sırat'tan geçirecekmiş

Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’nın, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği ‘FETÖ’ raporunda “Gülen’in olağanüstü bir kişiliğe sahip olduğu, kıyamet günü Sırat Köprüsü’nün başında durarak cemaatini cennete götürebilmek gibi yetkiye sahip olduğu fikri empoze edilmiştir” denildi.

Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen raporda çarpıcı ifadeler yer alıyor. Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre hazırlanan raporda Gülen'in algıların yerleştirilmesi için bir takım metafizik olaylar, büyü, cin, akıl ötesi kurgular ile rüyaların kullanıldığı yer alıyor. Terörle Mücadele Daire Başkanlığı'nın başsavcılığa gönderdiği 280 sayfalık rapor özetle şöyle:
FETÖ, kanunlar ve hukukun boşluklarından istifade ile kavramları istismar ederek, ‘hakların kötüye kullanılması’ metoduyla felç etme ve iktidarı elde etme stratejisi izlemektedir. Örgüt, ‘kuvvet dengesini’ yeterli gördüğü an ülkeye ve ülkenin tüm anayasal kurumlarına el koymayı planlamıştır. Devlete değil örgüte çalışan polis, asker, yargı, mülkiyedeki bağlıları ve sahip olduğu medyayla geniş çaplı bir algı yönetimine başvurarak, kamuoyunu görüşleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışmıştır.
'Seçilmiş ve olağanüstü kişilik'
Gülen, ‘kutsal misyonun lideri olarak’, kendisinin ve örgüt mensuplarının yeryüzü hakimiyetinin er geç elde edileceğini belirtmektedir. Böylesine iddialı hedeflerin, sıradan insanlarca başarılabileceği düşünülmediğinden, öncelikle Gülen’in seçilmiş ve olağanüstü bir kişiliğe sahip olduğu, kıyamet günü Sırat Köprüsü’nün başında durarak cemaatini cennete götürebilmek gibi İslam Peygamberi’nde bile olmayan bir yetkiye sahip olduğu fikirleri empoze edilmiştir. Gülen’in herkes tarafından anlaşılmadığı iddia edilen, sözde ilahi bir kaynaktan bilgi aldığı varsayılan ezoterik bir kişiliğe büründürülmesi sağlanmıştır.
Çok güçlü bir hiyerarşik yapılanma altında en tepedeki elit bir zümrenin istediği doğrultuda yönetilen örgütün, sözde kutsal görevini başarabilmesi için mensuplarına daima takiye-tedbir-gizlilik içerisinde hareket etmeleri gerektiği empoze edilmiştir.
Örgüt mensupları, 17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimlerinin veya pek çok vatandaşımız açısından hak ihlaline yol açan yasadışı faaliyetin hukuksuzluk olduğuna inanmamaktadır. Aksine bunların kutsal misyonu gerçekleştirmek için gerekli, meşru ve kendilerine ilahi olarak verilmiş bir ‘Haksızlık yapma ve zulmetme ayrıcalığı’ olduğunu düşünmektedir. ‘Başyüceler’ adlı oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle egemenlik hakkını kullanmayı düşünmektedir.
'Fethullahçı diktatörlük'
Radikal örgütlere katılan elemanların örgütün gizli hedeflerini içselleştirip şiddete başvurması zamana yayılan bir süreçtir. Son aşama ise örgütün dini ideolojisine hizmet etme, gerektiğinde canını vermeyi göze alma ve suç işleyerek kanunları ihlal etmeyi meşru sayma sürecidir. Tipik bir aldatıcı, radikal kitle hareketi karakterini yansıtan bu bakış açısı, gelecekte olması hayal edilen Fetullahçı diktatörlüğün kurulmasına dek sürecektir.
Örgütün fişleme faaliyetleriyle kişiler hakkında bilgi arşivi oluşturduğu anlaşılmaktadır. İnsanların FETÖ mensubu olması, madalyonun bir yüzü ise ikinci yüzü FETÖ mensubu olanların FETÖ mensubu olarak kalmasıdır. Gülen tarafından kazanılan kişilerin ölene dek örgüt içinde kalması ve hizmet etmesi için bireysel düzeyde tez geliştirildiği tespit edilmiştir. Kodlar örgütün özel iletişim dilinde, ‘hizmet’ olarak adlandırılan yasadışı ‘FETÖ örgütüne giren kişilerin ölene dek örgütte kalması anlamına gelmektedir.
Büyü, cin ve akıl ötesi kurgular
Devlet içine yerleştirdikleri kadrolarla isimsiz ihbar mektubu ve medyadaki uzantılarıyla oluşturdukları algıları, emellerine ulaşmaya engel gördükleri kamu personelini tasfiye etmek için kullanmışlar ve devleti işgal etmek projesini hayata geçirmişlerdir. Bu proje, Gülen’in tabiriyle teknik nakavt olarak adlandırılmaktadır. Algıların yerleştirilmesi için bir takım metafizik olaylar, büyü, cin, akıl ötesi kurgular ile rüyalar kullanılmıştır. Bir ehli hizmetin’ kamil insan olması için beyin yıkama ve mankurtlaştırılma süreçlerini tamamlaması, FETÖ’nün ideolojisini benimsemesi üstlerine itaat etmesi ve her görevi harfiyen yerine getirmesi gerekmektedir.

26 Şubat 2017 Pazar

FETÖ'den çocuklara kağıt havlu testi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Lojistik Destek Merkezi’nin 15 Temmuz darbe teşebbüsünde işgal edilmesine ilişkin iddianamede örgüte ilişkin ilginç yer aldı.

İddianamede, askeri lise ve polis kolejine öğrenci yetiştirilirken sağlık nedeniyle bir eleme olması durumunda verilen emeğin boşa gideceği düşüncesiyle öğrencilerin kendilerine hissettirilmeden, düz taban ya da renk körü olup olmadıklarının tespiti için sağlık testlerine tabi tutulduğu ifade edildi. Hürriyet'ten Ayşegül Usta'nın haberine göre, iddianamede şunlara yer verildi:
Örgüt içi evlilik şartı
“Örgütü yönetenler mutlaka örgüt içi evlilik yapmalıdır ve dışarıdan evlilikler kabul edilmemektedir. Hiç kimsenin kendi inisiyatifini kullanarak boşanmasına izin verilmemiştir. Örgüt mensuplarının evlenmelerine de boşanmalarına da yine örgütün üst yöneticileri karar vermektedir. Eğer örgüt mensubunun boşanmasına karar verilmişse tekrar evlenmeleri yine örgüt kontrolünde olmaktadır. Boşanan erkek ya da kadın yine örgüt içerisinden biriyle evlendirilmektedir. Çocuğu olmayan örgüt mensupları, Fetullah Gülen’i görmek için ABD’ye gidip Pensilvanya’da Fetullah Gülen’den aldıkları ‘okunmuş hurma’yı yiyerek çocuk beklemektedir.
Kağıt havlu testi
Örgütün yetiştirdiği zeki öğrenciler askeri lise veya polis kolejine yönlendirilmektedir. Askeri lise ve polis kolejine öğrenci yetiştirilirken sağlık nedeniyle bir eleme olması durumunda verilen emeğin boşa gideceği düşüncesiyle öğrencilerin sağlık yüzünden herhangi bir engeli olup olmadığı test edilmektedir.
Öğrenciler hissettirilmeden bazı sağlık testlerine tabi tutulmuş, örneğin oyun gibi gösterilerek renk körü olup olmadıkları renkli noktalar bulunan rakamlardan oluşan kitaba baktırılmıştır. Abdest alan öğrencinin üzerine basması için yere kağıt havlu konulup bu yolla öğrencinin düztaban olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Özellikle halı saha maçlarından sonra çocuklara soğuk bir şey içirilip hasta edilerek örgüte ait bir hastanede muayene yaptırılmaktadır.
Harp Akademileri ile polis akademisinden mezun olan örgüt mensubu teğmen ve komiserlere ilk zamanlarda ev ortamlarında, daha sonrasında ise Ankara, İstanbul ve İzmir’de örgüte ait okulların beşinci katında ‘yıldız takma’ töreni düzenlenmektedir. Bu törenlerin 5’inci katta yapılmasının sebebi Gülen’in gittiği örgüte ait müesseselerin hepsinde 5’inci katta kendisine ayrılan odada kalmasından dolayıdır. Bu tören tamamen Gülen’e özel bir tören olup Türkiye’de iken törenlere bizzat kendisi katılmıştır.”

20 Şubat 2017 Pazartesi

"Futbolda şikede kumpas" davasında ilk duruşma

FETÖ'nün "futbolda şike" soruşturmasında kumpas kurduğu iddiasıyla haklarında dava açılan 108 sanığın yargılanmasına başlandı. Duruşmada sanıkların kimlik tespitinin yapıldığı sırada müşteki Aziz Yıldırım'la tartışan başka suçtan tutuklu sanıklar Mehmet Baransu ile Ali Fuat Yılmazer salondan çıkarıldı. Basın mensuplarına açıklama yapan Aziz Yıldırım, Yargıtay'ın olumlu veya olumsuz kararını vermesi gerektiğini söyledi.

"Futbolda şike" soruşturmasında "kumpas" kurduğu iddiasıyla haklarında 35 yıldan 85 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan 15'i tutuklu 108 sanık hakim karşısına çıktı.
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısında yapılan salonda görülen ilk duruşmaya, tutuklu sanıklar Soner Koç, İbrahim Emre, Nazmi Ardıç, Halil Ardıç, Necmettin Karapınar, Mehmet Aslan, Mustafa Tunç, Mustafa Okumuş, Kemal Atılgan, Abdullah Çelik, Haşim Gülal, Seyfi Erdoğan, Muhammet Kaya, Ahmet Kalender ve Lokman Yanık ile başka suçtan tutuklu eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, Seyfi Erdoğan, Mehmet Baransu, kapatılan Samanyolu Yayın Grubu'nun Başkanı Hidayet Karaca, Yalçın Çibiroğlu ve Ramazan Haktan Helvacı katıldı.
Tutuksuz yargılanan 38 sanığın hazır bulunduğu duruşmaya, aralarında Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ın da olduğu 20'den fazla müşteki ile 7 mağdur ve bir tanık da geldi.
Duruşmada kimlik tespitinin yapıldığı sırada tutuklu sanıkların olduğu bölümde oturan Mehmet Baransu ile müştekilerin bulunduğu tarafta bulunan Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım arasında tartışma çıktı.
Baransu'nun kendisine küfür ettiğini belirten Yıldırım, buna tepki gösterdi. Baransu'ya yönelik "Dön önüne terbiyesiz" diyen Yıldırım'a Baransu da "sensin" diyerek karşılık verdi.
Bazı müştekilerin de "Herkesin hayatını kararttınız", "Hainler", "İdamlıksınız" sözleri üzerine uzayan tartışma nedeniyle müştekiler ile tutuklu sanıkların bulunduğu bölüm arasına jandarma ekipleri girerek set oluşturdu.
Yıldırım da Baransu'ya yönelik "İdamlıksınız idamlık, FETÖ'nün adamları, herkesle hesaplaşacağız, ülkeyi karanlığa götürüyordunuz be vatan hainleri" diye konuştu.
Tartışma sırasında arkasını dönerek müştekilerin bulunduğu kısma bakan Ali Fuat Yılmazer'in, jandarma ekipleri önünü kapatarak engel oldu.
ALİ FUAT YILMAZER: ONLAR MÜŞTEKİ DEĞİL SUÇLU
Buna karşı çıkan Yılmazer, "Arkamı dönerim onlar müşteki değil suçlu... Delilli, belgeli" sözlerine Yıldırım ve diğer müştekiler tepki gösterdi. Yıldırım, "Biz suçlu değiliz. Her yerde kumpas yaptınız, siz kumpas yaptınız" karşılığını verdi.
Bunun üzerine jandarma ekiplerince dışarı çıkartılan Yılmazer, bu sırada müştekilere dönerek, "Oradan bağırmakla olmuyor, adam olmak lazım" diyerek bağırdı.
Baransu'nun müşteki tarafına dönmesi üzerine tekrar başlayan tartışma nedeniyle salonda görevli askerler, Baransu'yu zorla dışarı çıkarttı. Baransu'nun "Asker kaçakları ne zaman duruşma salonuna alınmaya başlandı" diyerek bağırdığı görüldü.
Bu arada davaya ilişkin 80'in üzerinde klasörün mahkeme heyetinin arkasındaki bölüme yerleştirildiği görüldü.
Duruşmaya, Aziz Yıldırım'ın yanı sıra davanın müştekilerinden Fenerbahçe Kulubü asbaşkanlarından Şekip Mosturoğlu, Murat Özaydınlı ve Önder Fırat, Fenerbahçe Kulubü Yönetim Kurul Üyesi İlhan Ekşioğlu, kulübün eski yöneticisi Ünal Uzun, Olgun Peker, Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Odyakmaz katıldı.
REDDİ HAKİM TALEPLERİ
Kimlik tespitinin tamamlanmasıyla verilen öğle arasının ardından yeniden başlayan duruşmada söz alan sanıklardan Nazmi Ardıç ve Muhammet Kaya reddi hakim talebinde bulundu.
Mahkeme heyeti, sanıkların reddi hakim taleplerinin duruşmayı uzatmak amacıyla yapıldığını belirterek, bu talebin oy birliğiyle reddedilmesine karar verdi.
Duruşmada söz alan tutuklu sanıklardan Necmettin Karapınar da "görevsizlik" talebinde bulundu. Sanığın bu talebi de mahkeme heyetince reddedildi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Ali Öztürk, duruşmanın inzibatını bozan olursa gereken her türlü tedbiri alacağını belirterek, bu konuda kimsenin kuşkusunun olmaması gerektiğini söyledi. Öztürk, duruşmada cuma gününe kadar tutuklu sanıkların savunmalarının, cuma günü de tahliye ve diğer taleplerin alınacağını kaydetti.
Bu arada, sabahki oturum sırasında Aziz Yıldırım'la yaşadıkları tartışmanın ardından askerlerce duruşma salonundan çıkartılan Baransu ile Yılmazer, bir süre sonra tekrar duruşma salonuna alındı.
Benzer bir olayın yaşanmaması için öğleden sonraki oturumda sanıklarla müşteki ve mağdurların göz teması kurmaması için tutuklu sanıkların bulunduğu bölümün arkasında askerlerin set oluşturduğu görüldü.
Duruşmada, daha sonra iddianamenin okunmasına geçildi.
AZİZ YILDIRIM'DAN AÇIKLAMA
İlk duruşmaya katılan Yıldırım, basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Şike soruşturmasıyla ilgili, "Zamanında biz 'FETÖ yaptı. FETÖ bu işin içinde.' dediğimizde gülüyorlardı." ifadesini kullanan Yıldırım, "O gün Metris'te görevli, buraya tayin olmuş kişilerle konuştuk. 'Geldiğin gün söyledin, giderken yine söyledin' diyorlar. Biz bunları söyledik ama kimse bunu algılayamadı. Zaman içinde gördük ve 15 Temmuz'da Türkiye Cumhuriyeti'ni karanlığa götürecek bir hadise yaşadık" diye konuştu.
''YARGITAY OLUMLU VEYA OLUMSUZ KARARINI VERMELİ''
Yıldırım, Yargıtay'ın şike davasındaki kararını hala açıklamadığını belirterek, şunları söyledi:
"2011'den bu yana Fenerbahçeli yöneticiler olarak hayata konsantre olamadık. Yargıtay'da davanın sonuçlanması için bekledik ama hala karar gelmedi. Yargıtay kararı sonuçlanmadığı için içeride biri 'Suçlular' diye bağırıyor. Yaptıklarını biliyorlar ama kendilerini kurtarmak için bunu söylüyorlar. Artık 4 sene oldu. Bu süreç içinde Yargıtay olumlu veya olumsuz kararını vermeli. Zannediyorlar ki ben ve arkadaşlarım, süreç uzasın diye Yargıtay kararını istemiyoruz. Hayır. Belki de Yargıtay kararı çıkmadan karar vereceğiz. O noktaya geldik. Bu süreci yaşamak bizler ve ailelerimiz için zor oluyor. Demokles'in kılıcı gibi kafamızda duruyor. Bir şey olmaz, her şey meydanda ama bunun bir karar haline gelip bizlere tebliğ edilmesi gerek ki bizler de rahatlayıp mücadeleyi daha iyi yapalım."
"TÜRKİYE FUTBOL FEDERASYONU NEREDE?"
Aziz Yıldırım, FETÖ ile mücadelelerini sürdürdüklerini belirterek, Türkiye Futbol Federasyonu, kulüpler ve Kulüpler Birliği Vakfını davaya müdahil olmaya davet etti.
Fenerbahçe'den başka hiçbir kulübün FETÖ'den şikayetçi olmadığını ileri süren Yıldırım, şöyle devam etti:
"2011'de yapılan operasyonda amaçları Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım olduğu için kısa çerçevede tuttular. Genişletmeden operasyonu bitirdiler. Çıkan kanunun 1,5 ay sonra, ligler bittikten sonra uygulanması lazımdı. Kanun yayımlandığı gün yürürlüğe girdi, çünkü tezgahı öyle hazırladılar. Kumpası hazırladılar ve uygulamaya soktular. Fenerbahçe'den başka hiçbir kulüp FETÖ'den şikayetçi değil, neden Federasyon, davalarımız devam ederken avukat gönderdi, davacı olarak takip etti. Eğer haksız çıksaydık, onlar da bizden davacı olacaktı. 2011'de yapılan hadise Türk futboluna darbe vurmadı mı Tüm dengeleri bozdu. Yurt dışında Türkiye'nin itibarı zedelendi. Türkiye Futbol Federasyonu nerede Herkes FETÖ'den korkuyor. Biz korkmuyoruz. Fenerbahçe yöneticileri aslanlar gibi... Bizimle suçlanan insanlar bugün salona geldi. Hepsi burada gereken cevabı veriyor. Nerede kulüpler, kulüpler birliği..."
Yıldırım, "Futbolda şikede kumpas" davasının, kendisinin veya Fenerbahçe'nin değil Türkiye'nin davası olduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı:
"Şikayetçiyiz. Bunlardan şikayetçiyseniz, buraya geleceksiniz. Bu ülkeyi karanlığa götürdüklerine inanıyorsanız, geleceksiniz burada suçlamanızı yapacaksınız ve onlara karşı haklılığınızı ispat edeceksiniz. Herkes korkup kaçıyor. Biz sonuna kadar buradayız. Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda mücadele ediyor. Her türlü kavgasını yapıyor. Biz de Fenerbahçe olarak yapacağız. Ben Fenerbahçe Kulübü Başkanı olayım veya olmayayım ama yine de yapacağım. Kimse korkmasın. Bu, ne Aziz Yıldırım'ın ne de Fenerbahçe'nin davası. Bu Türkiye'nin davası. Bütün kulüp başkanları, kulüpler, hakemler, basın mensupları, zamanında onlara bulaştırılmak istenmişse bu davada taraf olmalı. Kaçmasınlar, korkmasınlar. Herkes 'bir gün bunlar bir şey olur' diye düşünüyor. Bir şey olmazlar."
"BEŞİKTAŞ KULÜBÜ NEREDE? NEDEN ŞİKAYETÇİ OLMUYORLAR?"
Aziz Yıldırım, Beşiktaş Kulübünü FETÖ'den şikayetçi olmaya davet etti.
Siyah-beyazlı kulübün şikayetçi olmaması durumunda şike yaptığını kabul edeceğini savunan Yıldırım, "Para vermişler. İddianamede yazıyor. Para verdikleri belli ama 'Ben mağdurum' diyor. Neden 'Şikayetçiyim' diyemiyorsunuz, kimden korkuyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti arkamızda. O gün arkamızda kimse yoktu, bugün Cumhuriyet arkamızda. Adalet içinde, hukukun üstünlüğüne inanarak bir dava yapılacak. Neden korkuyorsunuz, Beşiktaş Kulübü nerede Bizim eteğimizde dantel, süs yapmışlardı onları. Neden şikayetçi olmuyorlar Gelin şikayetçi olun. Kaçıyorlar. Gelecekler, şikayetleri varsa yapacaklar. Yoksa susacaklar. Şike yapıp yapmama konusunda çıkıp haklılıklarını savunacaklar. Şikayetçi olmazlarsa savunamazlar. O zaman sen şike yaptın, korkuyorsun" şeklinde görüş belirtti.
Aziz Yıldırım, başka suçtan tutuklu eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer ve gazeteci Mehmet Baransu ile duruşmada yaşadığı tartışmanın sorulması üzerine, "Sakin duracak, ses çıkarmayacak insanlar, zannediyorlar. Tahrik etmek için, laf atıyorlar. Biz de gerekeni söyledik. Gerektiğinde yine söyleriz'' diyerek sözlerini tamamladı.
BİR NUMARALI SANIK FETULLAH GÜLEN
İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fuzuli Aydoğdu tarafından hazırlanan 434 sayfalık iddianamede bir numaralı sanık olarak terör örgütü FETÖ'nün elebaşısı Fetullah Gülen yer alıyor.
İddianamede, Gülen'in yanı sıra eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, eski Organize Suçlarla Mücadele Şube müdürleri Mutlu Ekizoğlu, Nazmi Ardıç, kapatılan Zaman gazetesinin Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, kapatılan Samanyolu Yayın Grubu'nun Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, avukatlar Halil İbrahim Koca ve Orhan Erdemli, kapatılan Taraf gazetesinin yazarı Mehmet Baransu, iş adamı İhsan Kalkavan, Prof. Dr. Suat Yıldırım, kapatılan Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan, kapatılan Zaman gazetesinin Haber Müdürü Muhammed Fatih Uğur'un da aralarında bulunduğu 15'i tutuklu 108 sanık bulunuyor.
Davada, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Eskişehirspor Kulübü Başkanı Halil Ünal, Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Odyakmaz, eski Trabzonspor Kulübü Başkanı Sadri Şener, Fenerbahçe Kulübü Yöneticileri Osman Murat Özaydınlı, İlhan Yüksel Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu ve Antalyaspor Teknik Direktörü Rıza Çalımbay'ın da aralarında bulunduğu 74 kişi müşteki olarak yer alıyor.
Davada, eski Beşiktaş yöneticisi Serdal Adalı, eski Beşiktaş Teknik Direktörü Tayfur Havutçu, Gaziantepspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, Rizespor Teknik Direktörü Hikmet Karaman, Teknik Direktör Yılmaz Vural, futbol yorumcusu Sinan Engin, İstanbul Başakşehir Futbol Kulübü ve Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı Göksel Gümüşdağ, Fenerbahçeli oyuncu Emanuel Emenike ve eski futbolcu Ümit Karan'ın da aralarında bulunduğu 91 kişi de mağdur olarak bulunuyor.
İSTENEN CEZALAR
İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fuzuli Aydoğdu tarafından hazırlanan iddianame kapsamında, 1 numaralı sanık Fetullah Gülen'in, ''kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, resmi belgede sahtecilik, iftira, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' suçlarından 35 yıldan 85 yıla kadar hapsi isteniyor.
Suç tarihinde kapatılan Zaman Gazetesinin Genel Yayın Müdürü olan Ekrem Dumanlı hakkında ''resmi belgede sahtecilik, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, iftira, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' suçundan 35 yıldan 78 yıla kadar hapis cezası talep edilen iddianamede, eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca hakkında, ''özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, resmi belgede sahtecilik, iftira, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' suçlarından 35 yıldan 80 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.
İddianamede, eski milletvekili İlhan İşbilen ve iş adamı Muammer İhsan Kalkavan hakkında, "kişiyi 'hürriyetinden yoksun kılma, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, resmi belgede sahtecilik, iftira, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' suçlarından 35 yıldan 85 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Yardımcısı Mutlu Ekizoğlu, İstanbul Organize Suçlar ile Mücadele Şube Müdürü Nazmi Ardıç hakkında ise ''kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, iftira, resmi belgede sahtecilik, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, silahlı terör örgütüne üye olma'' suçlarından ayrı ayrı 34 yıldan 80 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.
Kapatılan Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan ve Prof. Dr. Suat Yıldırım hakkında da ''iftira, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, resmi belgede sahtecilik, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' suçlarından ayrı ayrı 35 yıldan 78 yıla kadar hapis istenen iddianamede, Fetullah Gülen'in avukatı Orhan Erdemli, gazeteci Mehmet Baransu, eski emniyet müdürü Ali Fuat Yılmazer ve avukat Cemalettin Mutlu'nun ''silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan ayrı ayrı 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaları talep ediliyor.
Hazırladığı tutanakla ''futbol şikede'' soruşturma sürecini başlatan dönemin polis memuru Lokman Yanık hakkında ''resmi belgede sahtecilik, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, iftira, silahlı terör örgütüne üye olma'' suçlarından 10 yıldan 25 yıla kadar hapis cezası istenen iddianamede, diğer 94 sanık hakkında ise benzer suçlardan 5 yıldan 70 yıla kadar değişen oranlarda hapis cezası öngörülüyor. ntcmsnc

Gülen'in eski avukatından 'İmamın Ordusu' itirafı

FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in 21 yıllık avukatı Orhan Erdemli, tutuklu gazeteci Ahmet Şık'ın 'İmamın Ordusu' isimli bir kitap yazdığından FETÖ'nün önceden haberdar olduğunu, dönemin özel yetkili savcısı Zekeriya Öz'ün talimatıyla da kitap taslağının polis zoruyla toplatıldığını itiraf etti.

Hürriyet'ten Toygun Atilla'nın haberine göre, avukat Erdemli, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiği 29 sayfalık dilekçede FETÖ üyesi olmadığını belirterek, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Gülen yapılanmasının gerçek yüzünün ortaya çıktığını savundu.
Erdemli, 21 yıllık süreçte şahit olduğu olayları da özetle şöyle sıraladı:
'Muhabirler bizi kınıyordu'
23 Mart 2011'de Ahmet Şık'ın 'İmamın Ordusu' isimli kitap çalışmasına henüz baskıya girmeden bilgisayarlar üzerinden el konuldu. Bu olaydan kısa bir süre önce Gülen'in fikriyatı konusunda danışmanlık hizmeti veren Mustafa Özcan (FETÖ'nün 2. adamı) bize, Ahmet Şık'ın Fetullah Gülen ile ilgili kitap çalışması yaptığını, bu kitabın baskısının ve dağıtımının önlemesi için başvurulabilecek hukuki yolları sordu. Biz de mevzuatta yer alan hükümlerden bahsederek, basılmayan bir kitap hakkında müracaat yolu bulunmadığını anlattık. O gün Mustafa Özcan, 'avukatların abisi' diye bahsettiği ve 'Kemal Bey' dediği kişinin de birazdan geleceğini ona da bu bilgileri aktarmamızın iyi olacağını söyledi. Kemal Bey denilen kişi gelmedi. Birkaç gün sonra savcı Zekeriya Öz tarafından kitap taslağı toplatıldı.
Biz şike dosyası denilen davada Sivasspor Başkanı Mecnun Otyakmaz'ın avukatlığını üstlenmiştik. Biz vekil olarak televizyon ve gazeteye gittikçe orada görüştüğümüz muhabirler bizi Mecnun Otyakmaz'ın avukatlığını aldığımız için kınıyorlardı. Şike davasının ilk duruşması Silivri'de yapıldı. Orada Zaman gazetesinden 4 bay, 1 bayan (Büşra Erdal) bir de Cihan Haber Ajansı'ndan Nuri İmre vardı. Bu kişiler bana, 'Bu davada sizin ne işiniz var. Mecnun davanın kilit adamı. Bu adamın vekaletini bırakın' şeklinde sözler söyledi. Biz, 'Maçı kasetten izledik, dosyayı okuduk, Sivasspor-Fenerbahçe maçında şike yok' deyince 'Emniyet'ten daha mı iyi biliyorsunuz, adamlar 1 yıl çalışmışlar, onlar bilmiyor da 2 günde siz mi gerçeği keşfetiniz' şeklinde sözlerle tepki veriyorlardı. Bu kişiler arkamdan 'Orhan Erdemli Ergenekoncu olmuş' diye bir söz söylemiş. Bunu Büşra Erdal anlatmıştı.
EGM İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'in avukatı olarak medyada tanınan Avukat Nurullah Albayrak'ın da aynı dönem ABD'ye giderek Gülen'in avukatlığını aldığını duyduk. 2013'te strateji değişikliklerine gittiklerini medyadan takip ettim. Militanlık yapacak avukatlarla çalışmak istedikleri çok açıktı. Birkaç ay içinde 600 dava açarak medya mensuplarıyla savaşa giriştiler.

17 Şubat 2017 Cuma

Hüseyin Gülerce FETÖ'yü anlattı

Darbe girişiminden önce açılan ve terör örgütü elebaşı Gülen'in de arasında yer aldığı 73 sanığın yargılandığı FETÖ/PDY çatı davasında, gazeteci Hüseyin Gülerce tanık olarak dinlenildi. FETÖ ile ilgili çarpıcı bilgiler veren Gülerce 'Gülen'i anlamak, bir şemaya oturtmak ancak onu konuşturmakla mümkün. Çünkü bu insanlar konuşmazlar. İtirafçıyım deseler bile ben itiraf edeceklerine inanmıyorum." dedi. Gülerce, FETÖ içinde molla ekibinin çok önemli olduğunu ve henüz o ekipten kimsenin yakalanmadığını söyledi. Fethullah Gülen'le olan ilişkisini de anlatan Gülerce, Gülen'in kendisi için 'işte aradığımız yüz' dediğini aktardı.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen FETÖ/PDY çatı davasının 14'üncü duruşmasına tutuklu sanıklar Hidayet Karaca, Dilaver Azim, Kazım Avcı, Alaeddin Kaya, Ali Çelik, Abdülkadir Aksoy ve İlhan İşbilen ile bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Duruşmada tanık olarak dinlenen Gülerce, 1968 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesine girdiğini, yatılı olarak Çapa'ya devam ettiklerini, o dönemde, Mücadele Birliği adı verilen hareketin haftalık yayın organının yazar kadrosunda bulunduğunu aktardı.
Askerden döndükten sonra Mücadele Birliğinin günlük yayın organı Bayrak Gazetesi'nin başyazarı olduğunu belirten Gülerce, Yalova Lisesine fizik öğretmeni olarak atandıktan sonra Yalova'ya geldiğini söyledi.
Gülen ile ilk karşılaşma...
Gülerce, FETÖ terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen ile ilk karşılaşmasına ilişkin, "1980'de Yalova'da Hayriye Hanım Camisi'nin altında yer var. İzmir'deki Akyaka Vakfının şubesiymiş. Bana haber verdiler, gittik. Birisi geldi, 3-4 kişiyle beraber. İlk dikkatimi çeken şey, etrafında pervane gibi dolanıyorlar, disiplin var. Hiç konuşmadı. Çıktı. Çıktıktan sonra dediler ki 'Bu hocaefendi.' Meğer arandığından dolayı kendini belli etmemiş, tanıyan tanıyormuş. İlk görüşmem böyle oldu." dedi.
"Zaman'da yazar mısın"
Gülen ile daha sonda 1989 yılında karşılaştığını belirten Gülerce, şöyle devam etti:
"Gülen'le tanışmamız 1989’da oldu. Cemaate ait bir kolej açacaklardı Yalova'da. Yalova'dan geçerken inşaata uğradı. Benim de orada olduğumu söylediler. Ben, 'Yeniden Milli Mücadele Dergisi yazarlarındanım.' dedim. O da 'Ben de o dergiyi okuyordum.' dedi. Bana 'Zaman'da yazar mısın?' dedi. Ben de 'Yazarım.' karşılığını verdim. Ahmet Taşgetiren için de rica etti. Ona da söyledim, kabul etti. İkimiz Zaman'da yazmaya başladık. Perşembe günleri yazı gönderiyorduk. Üçüncü yazıdan sonra Abdullah Aymaz telefon açtı, 'Biz size köşe ayırmak istiyoruz.' dedi.
"93'te konferanslar vermeye başladım"
O arada ben gazetede yazılar yazıp da hoşlarına gidince 92 ya da 93 yılında Fethullah Gülen çağırdı, 'Zaman gazetesi adına konferanslar verir misiniz?' dedi? Anadolu'da konferanslar vermeye başladım. Böylece görünen yüz olmaya başladım. 93'te Samanyolu TV kurulunca Altunizade'ye çağrıldım.
'Televizyonda ana haber bültenden sonra günün yorumunu yapar mısınız?' dediler. Yaparım dedim. Haftada 5 gün, günün yorumunu yaptım."
"İşte aranılan yüz"
Gülerce, daha sonra Zaman Gazetesi Genel Müdürü olduğunu belirterek, "Bana dediler ki Hocaefendi günün yorumunu merakla talep etti ve dedi ki 'İşte aradığımız yüz'. Benim olayım böyle başladı. İşte aranılan yüz... Zaman Gazetesi Genel Müdürü oldum. Yenibosna'da. 95 ocağından itibaren. 5 yıl boyunca kendimizi Zaman Gazetesi Genel Müdürü olarak bulduk." dedi.
"Baskıya girmeden tek tek kontrol ediyordu"
Zaman baskıya girmeden önce gazete sayfalarının FETÖ elebaşı Gülen'e fakslandığını ifade eden Gülerce, bu sayfaların daha sonra Pensilvanya'ya da gönderildiğini Gülen'in bunları tek tek kontrol ettiğini söyledi. Gülerce, 1997-1998 yıllarında kendisi ve Fehmi Koru ile Alaaddin Kaya'nın da olduğu 5 kişinin her hafta Altunuzade'de FEM'in 5. katında Fethullah Gülen ile bir araya geldiklerini de anlattı.
"Sen ilahiyat mezunusun ne anlarsın iktisattan"
Gülerce, şöyle devam etti: "Yalnız Fetullah Gülen'in bana ve Alaaddin Kaya'ya davranışı, Abdullah Aymaz ve İsmail Büyükçelebi'ye davranışı gibi değildi. Hukuk farklı. Bir gün Altunizade'de oturuyoruz. Ben varım, Büyükçelebi ve Aymaz, bir de Samanyolu TV Genel Müdürü Naci Tosun var. Fetullah Gülen bizimle konuşurken birden bir şeye kızdı, Tosun'a döndü, 'Bir ulusal kanalın genel müdürüsün. Başka televizyona gitsen seni kapıdan içeri alırlar mı?' dedi. Ben şaşırdım. İsmail Büyükçelebi'ye döndü 'Sen ilahiyat mezunusun ne anlarsın iktisattan?' dedi. Sonra Aymaz'a döndü 'Sen de ilahiyatçısın, gazeteciliğin 'g'sinden haberin oldu mu? Genel yayın yönetmenisin'. dedi. Onlar lise talebeliğinden beri Gülen'in yanında olmuşlar. Ben ise 45 yaşından sonra görüşmeye başlamışım.
"Altın nesil yetiştirilmeye başlandı"
İş dershanelerin açılmasından sonra başka safhaya geçti. 'Altın Nesil' diye tamamen Fetullah Gülen'in hipnotize ettiği bir nesil yetiştirilmeye başlandı.
Cemaatin dershanelerinde öğrencilerin seçeceği üniversiteye abiler, ablalar karar veriyor. Hep öğretmenlik seçtiriyorlar diye biliyorduk. Meğerse hep hukuk yazılmış. Seçimlerde bunlara 5 bin oy çıktı.
"Zekeriya Öz ile ilgili gerçeği Beyaz TV'de öğrendim"
Zekeriya Öz ile ilgili gerçeği Beyaz TV'de öğrendim. Emniyet istihbaratta çalışmış biri, 'Zekeriya Öz ile Hocaefendi hukuk fakültesi öğrenciliğinden tanışıyor'. dedi. Adil Öksüz'ün görüntüsü var Pensilvanya'da. Kozmik adamlarıyla hep birebir ilgilenmiş. Tanıyanlar bilir, Fethullah Gülen ile ailesiyle beraber görüşmek VİP demektir. En tepedeki adamlar ailesiyle görüşürler.
"En tepedeki kozmik adamlar mollaların içinden çıkar"
Mustafa Özcan'dan sonra gelen kuşak 5 yıl boyunca molla tabir edilen kendisinin yetiştirdiği adamlardır. En tepedeki kozmik adamlar bu mollaların içinden çıktı. Askeriye, yargı, emniyet, bu hassas kurumlardaki en tepedeki kozmik adamlar bu mollaların içinden çıkar.
"Mustafa Özcan cemaatin kara kutusudur"
Mustafa Özcan'ı iyi tanırım. Cemaatin kara kutusudur. Paradır. Tüm Türkiye'de cemaatin parasını Fetullah Gülen adına o kullanır. Gülen'in örtülü ödeneğini o kullanır. Özcan'a toslayan, tabanda ondan daha çok sevilen insanlar hep gitmiştir. Çünkü sır onda, para onda. Kozmik işler onda."
"O güne kadar fotoğrafı bile yok"
Gülerce, FETÖ'de öne çıkmasına ilişkinse, "94 yılı cemaat için çok önemli. Bu yıl Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı kuruldu. Çünkü gizli gizli, kulaktan kulağa konuşulan Gülen... Bir nesil yetiştirildi, zemin hazırlandı, şimdi sahneye çıkma zamanı geldi. O güne kadar Gülen'in medyada fotoğrafı bile yok. 94'te Gazeteciler ve Yazarlar Vakfıyla Gülen'in ortaya çıkması amaçlanmış. İlk defa resmiyete giriyor. Onun için Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı çok önemliydi" dedi.
Bu vakfın kurucuları arasında Gülen'in de bulunduğunu aktaran Gülerce, FETÖ elebaşının kendisini bu vakfın mütevelli heyeti vekili seçtiğini, Gülen'in olduğu yerde kendisinin mütevelli heyeti vekili yapılmasına şaşırdığını söyledi.
"Yetiştirdiği hiç kimseyi diğer kanallara göndermedi"
Daha sonra, Abant Platformu'nun kurulduğunu anlatan Gülerce, "Orada da varım. Televizyonda varım, gazetede varım. Enteresandır kendisinin yetiştirdiği hiç kimseyi diğer kanallara göndermedi. Bir şey oluyor, Hüseyin Bey gitsin. Ben illegal yapının legal görünümlü aktörü oldum ama bu rolü aldığımı hiç düşünmedim." diye konuştu.
"Kendisini mehdi zannediyor"
Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın örgütün yapısını sorması üzerine Gülerce, şunları söyledi:
"Teşkilatın yapısı Fetullah Gülen'den ibarettir. O vardır, kendisini mehdi zannediyor. Aymaz'ın ifadesiyle 'Beklenen salih zat'. Mehdiliği inkar ediyor, ama beklenen salih zat olduğu konusunda itirazı yok. Kendisi de cemaattekiler de buna inanmış.
"15 Temmuz darbesi bile bu insanları çözmez"
15 Temmuz darbesi bile bu insanları çözmez. Çünkü bir kişi var, Fetullah Gülen. Kendisinin seçilmiş kurtarıcı olduğuna inanan? Pensilvanya'da yemek yerken bir arkadaş yeni açılan okullardan bahsetti. Ben de gayet ihtiyari şekilde 'Hocam iyi ki gelmişsiniz Amerika'ya'. Biz de seviniyoruz hizmet büyüyor Amerika'da diye. Meğer CIA yolları açmış. 'İnşallah' dedim. Bana, 'Hüseyin Bey, ben çocukluğumdan beri istihdam ediliyorum'. dedi. Çocuk sorumlu değildir, çocukluğundan beri hazırlananlar peygamberlerdir. Perşembe akşamı tövbe Peygamberimizle görüşüyor, istişare ediyor. Kendi başına karar almıyor. Neden bombalıyor pilotlar? Sırf Fetullah Gülen'in kurtarıcı olduğuna inandıkları için."
"En büyük ihtirasları Gülen'in gözüne girmek"
Legal sahada görünüp illegal çalışanların var olduğunu anlatan Gülerce, İllegal vazifeleri var. Doğrudan Fetullah Gülen'den talimat alıp iş yapan kişiler. İstişare heyeti var. Harun Tokak katılıyor, Ali Bayram katılıyor, Şerif Ali Tekalan katılıyor. Atama heyeti gibi. İlçe imamı il imamının, il imamı bölge imamının, o istişare heyetinin gözüne girmek zorunda. Hepsi normal yurdumuzun insanı, hepsinin ihtirasları var. En büyük ihtirasları da Gülen'in gözüne girmek. Herkes beni gör, beni gör, beni konuş diye bakıyor. Hani Allah'ın rızası vardı bu işte?" dedi.
"THY'den o kayıtları alın..."
İstişare heyetinin rutin işleri yaptığını dile getiren Gülerce, "Tayinler, yurt dışına gidecek olanlar falan. 7 bölgenin imamı var, bunlar Pensilvanya'ya gidiyor. 3 ya da 4 ayda bir yapılıyor. Kimler katılıyor buraya? Lütfen THY'den bu yıllara ait yolcu kayıtlarını alın. Oradaki liste belli. Ayın belli günleri 1 hafta ya da on günlüğüne ABD'ye giden insanların 3 senelik listesi çıkarsa hep aynı isimler. İşte gerçek kadro bu insanlardan oluşur." şeklinde konuştu.
"Neden herkesi kayıt altına aldırmış"
Hüseyin Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her şeyin tedbirini alan bir kişi bu kayıtların ve ByLock programının tedbirini nasıl almaz. ByLock programıyla neden herkesi kayıt altına aldırmış? Ben onu Gülen'in acımasızlığına veriyorum. Ben yanarsam herkes yansın, ben bitersem herkes bitsin. Gülen'i anlamak, bir şemaya oturtmak ancak onu konuşturmakla mümkün. Çünkü bu insanlar konuşmazlar. İtirafçıyım deseler bile ben itiraf edeceklerine inanmıyorum."
"Bu insan dinleme hastası..."
Gülerce, "Gülen, sıradan biri olarak görülmesin. Deha raddesinde bir insan demek istemiyorum. Hitler ile çok benzer yanı var. Bir bedende iki kişi. Bu insan istihbarat hastası, bu insan dinleme hastası, 2013'e kadar beni dinletmiş. Utanır insan, ayıp denen bir şey var. Herkesi dinletiyor, kayıt ve şantaj yaptırıyor." ifadesini de kullandı
"Molla ekibinden kimse yakalanmadı"
Hüseyin Gülerce, FETÖ içinde molla ekibinin çok önemli olduğunu, Gülen'in rahleyi tedrisatından geçmiş 5 yıllık dönemlerde 3-4 kuşak bulunduğunu söyledi. Gülerce, "Mesela Adil Öksüz. Birinci molla ekibinden Ahmet Kurucan var. Maalesef onlardan tek kişi yakalanmadı. En esaslı bilgileri verecek dokümanları verecek kişiler yakalanmadı." dedi.
"Belli isimler var, Fetullah Gülen gibi ağlayıp sızlayan ama hepsi artistlik"
Mahkeme başkanının sorusu üzerine Gülerce, Gülen'i nurcu olarak tanımlamanın doğru olmayacağını, bir sohbetinde Gülen'in bunu kendisine ifade ettiğini söyledi.
FETÖ'nün himmet toplantıları hakkında da konuşan Gülerce, şöyle devam etti:
"Belli isimler var, Fetullah Gülen gibi ağlayıp sızlayan ama hepsi artistlik. Hollywood'un karakter artistleri bile Gülen kadar rol yapamaz. Görüyoruz vaazlarda ağlıyor, sızlıyor. Ben burada CIA'den psikolojik destek aldığını düşünüyorum. Bunlar daha önce esnafı tanıdıkları için herkesin ne vereceğini bilir. 'Bul karoyu al parayı' gibi. Biri ben de alırım diye oyuna girer ve ütülür. Aynı numara himmet toplantılarında da var. 4-5 kişi himmet toplantısından önce ayarlanır. Bunlar birkaç milyonla açarlar, diğerleri ne oluyor der. Orada öyle bir hava estirilir ki sizin küçük bir rakam söylemeniz hakaret anlamına gelmeye başlar. Çek senet alıyorlar. Çok insanlık dışı bir şey. O insanlar işleri kötüye gitmiş, bir sonraki sene himmet verememiş. Onunla ilişkiyi hemen kesiyorlar."
FETÖ'nün sınav sorularını çaldığını 17-25 Aralık sürecinden sonra öğrendiğini belirten Gülerce, bunun "O makamlara biz gelmeyelim de düşmanlarımız mı gelsin?" diye savunulduğunu, burada bile Gülen'in ikiyüzlülüğünün görüldüğünü vurguladı.
"Batan gemiye atladı"
Gülerce, 17-25 Aralık sürecinde Zaman gazetesinde "Savcılar bugüne kadar hiç yanlış yapmadı" başlıklı haber üzerine FETÖ'nün gerçek yüzünü görmeye başladığını, bu yazıyla Fetullah Gülen'in Recep Tayyip Erdoğan'a savaş açtığını, kendisinin de gardını almaya başladığını söyledi.
Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gülen'in anlaması için Mehtap TV'de '13 kişiyle ele geçirilmesi bağımsız yargıya giriyor mu' dedim. Öğleden sonra bir tweet attım. Bu ülkenin başbakanını yabancılar götüremez. Başbakan ya sandıkta seçmen iradesiyle ya AK Parti kongresinde delege iradesiyle gider. Ertesi gün 28 Aralık. Başbakanla görüşme talebimi Erdoğan'a iletecek şahısla 2 saat oturduk. Diyor ki bu saatten sonra böyle bir teklif kabul edilecek bir şey değil ama kabul ederse senin Gülen'e ültimatom gibi bir şey vermen lazım. 2 saat sonra o mekanın bahçesine çıktık.
"Bir adım daha atma..."
5 dakika sonra Ekrem Dumanlı aradı, dinlemenin alasına bakın. 'Abi Ankara'da olduğunuzu biliyoruz. Lütfen sen bu işlerin içine girme. Biz uğraşıyoruz zaten'. Uğraştınız da ne oldu dedim. Onu reddettim kapattım. 5 dakika sonra Şerif Ali Tekalan, Pensilvanya'dan aranıyor. 'Hüseyinciğim bir tweet atmışsın. Lütfen siler misin?' Silmedim kapattım. 5 dakika sonra Alaaddin Bey aradı, dedi ki 'Şu anda ne yapıyorsan orada kal, bir adım daha atma. Kendisinin yanından arıyorum'. Kendisinin yanından ifadesinin ne anlama geldiğini bilenler bilir.
"Başbakan ya intihar edecek ya da akıl hastanesine gidecek..."
17-25 Aralık'tan sonra. Mustafa Yeşil bana dedi ki 'Bak Ahmet Taşgetiren Bugün'den ayrıldı Star'a geçti. Batan gemiye atladı'. O batan gemiye atladı sen öyle bir şey yapma. Devamında da 'Abi zaten Başbakan yerel seçimleri göremeyecek'. dedi. Beni ikna etmeye gelmiş. Başbakanın son kozlarını oynadığını söyledi. 'Başbakan ya intihar edecek ya da akıl hastanesine gidecek.' dedi."
"Bir derginin tirajı 750 bin olur mu"
Gülerce, medya yapılanmasının sorulması üzerine, "Gülen medyasının patron da yayın yönetmeni de her şeyi Fetullah Gülen'dir. Sızıntı dergisi var, çok önemli. Türkiye'de bir derginin tirajı 750 bin olur mu? Üniversite talebelerini öyle bir havaya sokuyorlar ki 50 tane yaparsan Hocaefendi size alnınızdan öpecek. Aksiyon dergisi var. Bazı kozmik adamlar Aksiyon dergisinden yetiştirildi." bilgisini paylaştı. (cnntürk)

3 Şubat 2017 Cuma

İşaretiyle 5 bin akademisyen harekete geçmiş

FETÖ'nün Yıldız Teknik Üniversitesi'ndeki akademik yapılanmasına ilişkin iddianame hazırlandı. 21'i tutuklu 83 öğretim görevlisi hakkında, "Terör örgütü üyeliği" suçundan 15 yıla kadar hapis cezası talep edildi. İddianamede, 17-25 Aralık sürecinden sonra FETÖ'nün talimatıyla Bankasya'ya, 5 bin akademisyen üzerinden yaklaşık 5 milyar lira fon yönlendirildiği belirtildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Mehmet Şenay Baygın tarafından FETÖ'nün akademik yapılanmasına ilişkin yürütülen soruşturmada, örgütün Yıldız Teknik Üniversitesi'ndeki yapılanmasına yönelik hazırlanan iddianame İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
"5 bin akademisyen 5 milyar TL yatırdı"
İddianamede, FETÖ'nün 17-25 Aralık girişiminin başarısız olmasının ardından örgütün finans kaynaklarının zor duruma düşmesiyle birlikte Fetullah Gülen'in çağrısı üzerine, Bank Asya'yı kurtarmak için "himmet akademisini"nin kurulduğunun ortaya çıktığı belirtildi. Devlet Denetleme Kurulu (DDK) verilerine göre, himmet paralarının Bankasya'ya yatırılması için 5 bin akademisyen üzerinden yaklaşık 5 milyar lira fon yönlendirildiği, bir araştırma görevlisinin hesabından 42.5 milyon lira çıktığı tespit edildiği ifade edildi.
168 akademisyen ve eşlerinin toplam hesabı 1 milyar 132 milyon
Yine Bankasya'da 168 akademisyen ve eşlerine ait toplam 1 milyar 132 milyon TL bulunduğu tespitine yer verildi. Bu soruşturma kapsamında tüm şüphelilerin de söz konusu tarihlerde örgütün amacı doğrultusunda hareket ederek Bankasya'ya paralar yatırdıkları belirtildi. Şüphelilerin Bankasya'ya yatırdıkları paraların tarihleri ve miktarlarının bulunduğu çizelgelere de yer verildi.
34'ü Bylock kullandı
İddianamede şüphelilerden 34'ünün örgütün kriptolu haberleşme uygulaması olan Bylock'u kullandığının tespit edildiği de belirtildi. İddianmede aralarında 7 profesörün bulunduğu 21'i tutuklu, 13'u firari 83 öğretim görevlisi hakkında, "Terör örgütü üyeliği" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası talep edildi. İddianame Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. cnntürk

20 Ocak 2017 Cuma

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Alman medyasına konuştu

Alman medyasına konuşan Diyanet İşleri Başkan Mehmet Görmez, Almanya'daki bazı Diyanet imamlarının casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" yorumunu yaptı.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Alman gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı camilerde görev yapan bazı imamların casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" dedi.
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesinin, hizmet götürdükleri insanları her türlü aşırıcılıktan, yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmek olduğunu belirtti. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ’nün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterilen çabayı 'Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığı' şeklinde takdim edilmesinin son derece üzüntü verici olduğu söyleyen Görmez, "Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir" diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortaya çıkan her türlü iddiayı araştıracağını ve gereğini yapacağını vurgulayan Görmez’in konuşmasından bazı başlıklar şöyle;
"Türkiye ile Almanya’nın ilişkisi; doğu ile batının, batı ile islam dünyasının ilişkisi demektir"
"Türkiye ile Almanya’nın derin ve köklü tarihsel ilişkileri vardır. Ayrıca günümüzde, ortak akrabaları ve vatandaşları olan, birbirine çok yakın, birbirine sırt çeviremeyecek iki önemli ülkedir. Almanya ile Türkiye’nin ilişkileri sadece iki ülkenin ilişkisi değildir; çünkü Almanya Avrupa’nın en önemli ülkesi, Türkiye de İslam dünyasının en önemli ülkesidir. Bu iki ülkenin ilişkisi aynı zamanda doğu ile batının, batı ile İslam dünyasının ilişkisi demektir. Son yüzyılda üretilen düşünce ve felsefeyle kültürel yakınlıklar kuran bu iki ülkenin, küresel dünyanın bu zor döneminde ilişkilerini sürekli geliştirerek dünyanın, barışa doğru yürümesine katkıda bulunmaları gerekir."
"DİTİB hukuka saygılı bir kuruluş olarak varlığını sürdürmüştür"
"DİTİB, Almanya’da kurulmuş en önemli din hizmeti yürüten, sosyal ve kültürel hizmetleri yapan çok önemli bir kuruluştur. Barışı önceleyen, her türlü dini ve kültürel aşırılıktan uzak, birlikte yaşamaya çok önem veren, hukuka saygılı bir Alman sivil toplum örgütü olarak hep varlığını sürdürmüştür. Avrupa’daki Müslüman topluluklara örnek bir kuruluş olmuş ve entegrasyona çok önemli katkılarda bulunmuştur. 35-40 yıllık geçmişinde, bir tek camisinde bile bir sorunun yaşanmamış olması, DİTİB’in tarihine kaydedilecek çok önemli bir değerdir."
"DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir"
"DİTİB kuruluşundan itibaren, Diyanet’in manevi otoritesini kabul etmiş, din hizmetleri ve din eğitimi alanında Diyanet’in tecrübesinden istifade eden bir kuruluş olmuştur. DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir. Bu ilişkide, Almanya’nın bilgisi dışında hiçbir unsur söz konusu değildir. Zaten her din görevlisinin gönderilmesi dahi Alman Büyükelçiliğine müracaat ederek, bu şartları yerine getirerek, hukuk göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir. Bu ilişki hem DİTİB’e, hem Diyanet’e, hem Almanya’ya, hem Türkiye’ye çok şey kazandırmıştır. Çünkü göç başladığında hem gönderen ülke olarak Türkiye’nin, hem de kabul eden ülke olarak Almanya’nın bu topluluğun din hizmetini, dini rehberliğini nasıl yapacağına dair hiçbir öngörüleri olmamıştı. DİTİB’in bütün camileri, dernekleri ve lokalleri Almanya’da yaşayan ve sonra Alman vatandaşı olan Müslüman Türk vatandaşlarının kendi emeklerinin ürünüdür. Onlar, kendi çocukları için zor şartlarda kazandıkları paralardan biriktirerek bu camileri, dernekleri ve lokalleri yaptılar. Bu büyük merkezlerin ortaya çıkmasında devletler olarak ne Türkiye’nin, ne de Almanya’nın hiçbir katkısı yoktur. Bu çok saygın bir şeydir. Ancak kendi cami içinde yürüteceği din hizmeti noktasında, din eğitimi noktasında Diyanet’in rehberliğine ihtiyaç duyduğu için başlangıçtan itibaren böyle bir işbirliği oluşmuştur."
"DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir"
Gerek Türkiye-Almanya ilişkileri, gerekse DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir. Son zamanlarda yaşanan tartışmalardan çok büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesi; hizmet götürdüğümüz insanları her türlü aşırıcılıktan, her türlü yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmektir."
"Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız"
"Coğrafyamız ve dünyamız çok zor zamanlardan geçiyor. Coğrafyada meydana gelen DEAŞ ve benzeri örgütlerin ideolojilerinin Avrupa’daki çocuklarımıza bulaşmaması için başladığı günden itibaren DİTİB’le birlikte çırpındığımızı bütün Alman dostlarımızın bilmesini isterim. Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız. Her türlü aşırı, her türlü yanlış din yorumlarından oradaki vatandaşlarımızı korumak, hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin, hem bölgenin barışına önemli bir katkı olacaktır."
"Diyanet’in imamlarının casusluk yaptığı’ şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir"
"Ortaya çıkmıştır ki Türkiye’de neşvünema bulan FETÖ örgütü de tıpkı DEAŞ gibi bir şahıs kültü etrafında, dine dayanarak geliştiğini söylemiş ve sonra devlete sızarak bu milletin tanklarını, silahlarını, uçaklarını bu millete yöneltecek kadar ileri gitmiştir. Açıkça bir küresel dini istismar hareketi olduğunu ve 15 Temmuz’da da şiddete başvurduğunu bütün dünya görmüştür. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ denilen örgütün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterdiğimiz çabayı “Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığıö şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir."
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz"
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları, ortak vatandaşlarımızı bu tür örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir. Bu görevliler 1 sene önce gitmediler. Bu hizmeti, Diyanet ve DİTİB, 3 senedir, 5 senedir değil 35 senedir yürütüyor. Bu ilişki 35 senedir ahlak ve hukuk temelinde yürümektedir. Bu ilişki gelişerek devam etmektedir. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir."
"Diyanet İşleri Başkanlığı, ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, denetim kurumları olan son derece ciddi bir kuruluştur. Ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar. Ahlak ve hukuktan taviz vermemiz mümkün değildir. Küresel dünyada dinler ve kültürler iç-içe geçti. Çok kültürlülüğü, çok dinli, çok inançlı hayatı yönetmek zorlaştı. Bu zorluk beraberinde nefretleri, düşmanlıkları doğurdu. Avrupa’nın ufkuna yakışmayan yabancı düşmanlığı, ırkçılık, aşırı sağcılık gibi hareketler ilerlemeye başladı. Her gün birkaç cami saldırıya uğramaya başladı. Bütün bunları konuşmamak, bütün bunları göz ardı etmek için, bazen yanlış bilgilerin peşinde koştuğumuzu ifade etmek isterim. Hâlbuki eğer dünyanın barışını birlikte kuracaksak bunları konuşmalıyız."
"Söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir"
"Medyaya yansıyan söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir. Bu yazışma ne camilerle, ne de din görevlileriyle ilgilidir. Sadece Büyükelçilikte, Diyanet’i temsil eden görevlilerle yapılmış ortak bir yazışmadır. Yazışmanın amacı; asla şahısların özeli, şahısların mahremiyetiyle ilgili değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in ortak gayelerinden bir tanesi; Avrupa’da ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın yanlış din anlayışlarından, din istismarından ve şiddet içeren dini yorumlardan uzak tutulmasıdır. Biz, cami cemaatimizi DEAŞ ve El Kaide’nin yanlış, sapkın düşüncelerinden korumakla mükellef olduğumuz gibi, küresel çapta bir kötülük hareketi olduğu ortaya çıkan, aynı zamanda şiddet içeren, 15 Temmuz darbesiyle de kendi ülkesine, kendi insanlarına bu ülkenin tanklarını, uçaklarını, silahlarını yönelten bir hareketin de kötülüklerinden korumakla mükellefiz."
"Herkes Türkiye ile empati yapsın"
"Benim bu iddiada bulunanlara şöyle bir sorum olacak: Eğer bu yazışma FETÖ ile ilgili değil de DEAŞ’la ilgili olsaydı, acaba aynı eleştiriler olacak mıydı? Eğer bu yazışma El Kaide’yle ilgili olsaydı yahut Boko Haram’la ilgili olsaydı acaba aynı tepkiler olacak mıydı? Sayın Merkel’in bir çağrısını hatırlatmak isterim, dedi ki; ‘Herkes Türkiye ile empati yapsın. Bizim ordumuz, bizim meclisimizi bombalasaydı biz ne yapardık?’ Bu kurumun çok güçlü denetim mekanizmaları var, bunların tamamı incelenir, en küçük bir bireysel hata söz konusuysa bunun gereği yapılır.
"Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi suçlanması bizi de yaralar"
(FETÖ mensuplarının, baskılar nedeniyle DİTİB’in camilerine gitmediği ile ilgili soru) "Adaletin en temel ilkesi, suçun şahsiliği ilkesidir. Suça ve şiddete bulaşmış insanla, bulaşmamış insanı birbirinden ayırt etmek, adaletin en temel görevidir. Bazı vatandaşlarımız oradaki dini söyleme aldanmış olabilirler, yanılmış olabilir, onları düzeltmek ve kazanmak da her din görevlisinin en temel vazifesidir. Hem DİTİB’in felsefesi, hem Diyanet’in felsefesi, hem ikisinin birlikte geliştirdiği işbirliğinin felsefesi, suçluyla suçsuzu, hainle masumu birbirinden ayırmaktır. Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi bu şekilde suçlanması bizi de yaralar, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Eğer böyle bir tehlike söz konusuysa, bu iki kurum işbirliği yaparak bunun üstesinden gelecektir."
"En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür"
"Ancak şu tehlikeyi de göz ardı etmemeliyiz: FETÖ’nün bunu bahane ederek alternatif camiler kurmaya başladıklarını, çalıştıklarını biliyorum. Alman dostlarımız şunu unutmasın: En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür. Biz bunu tecrübe ederek öğrendik ve yaşadık. İmam-hatiplerin Almanya’da yetiştirilmesi konusu…Bu konu, 11 Eylül olaylarıyla birlikte yeniden konuşulmaya başlandı. Biz, Alman dostlarımızı bu konuda ikna etmeye çalıştık, fakat müspet adım atılmadı. İlk adımı biz atmak durumunda kaldık ve Frankfurt Üniversitesinde Goethe Enstitüsü bünyesinde bir İslam İlahiyatı Kürsüsünün açılması çalışmalarını birlikte başlattık. Biz, bu konuda Alman dostlarımıza her türlü bilimsel desteği vereceğimizi ifade ettik. Bunun içindir ki, hem Osnabrück Üniversitesinde, Tübingen’de, Erlangen’de İslam İlahiyat Fakülteleri açıldı. Ancak, sadece imam sorununu çözmek için fakülteler açılmaz ve fakülteler açılsa dahi böyle birkaç ayda, birkaç senede sosyal sorunların tamamını çözecek konumda olamazlar. Ancak, Almanya’nın kendi Müslüman vatandaşlarını dikkate alarak, İslam ilahiyatını, üniversite içinde öğretmeye başlamış olmasının sadece Almanya için değil, Avrupa için de önemli olduğunu hep düşündük ve destek verdik. Alman dostlarımızın eleştirilerini dikkate alarak bir proje daha geliştirdik, bunu da birlikte gerçekleştirdik. Bu da, Avrupa’da doğup büyüyen ve Almanya’da doğup büyüyen, gymnasiumu bitirmiş öğrencilerin, isteyenlerin gelip Türkiye’de ilahiyat eğitimi almasıdır. Çünkü Türkiye’deki ilahiyat eğitimi, İslami ilimlerle sosyal bilimleri, felsefeyi, eğitim dillerini birleştiren evrensel bir programa sahiptir."
"Almanya'da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez"
Almanya’da yaşayan Müslümanların, kendi çocuklarını, en yüksek seviyede din eğitiminden geçirmeleri bizi sadece mutlu eder. Aynı şekilde, yüksek din tahsili görmüş çocuklarını, o camilerde görevlendirmeleri, birlikte hizmet etmeleri, bizi sadece mutlu eder. Diyanet’in herhangi bir ülkeye müdahil olmak gibi bir düşüncesi asla olamaz. Ancak Almanya’da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez. Biz istenmediğimiz bir yerde, hiçbir zaman olmadık. Rusya’daki Müslümanlar da bizden din hizmeti ve din eğitimi alanında hizmet istiyor, onlara da hizmet götürüyoruz. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bizden yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Balkanlar’daki Müslümanlar yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Amerika’dan, Avustralya’dan, bizden birisi hizmet istediği zaman, biz bu hizmeti kendilerine sunuyoruz.
Fetvalar konusu
"Türkiye’de bu kurumu itibarsızlaştırmak için uydurulan haberlerin, Avrupa’da düşünen kafaları dahi etkisi altına almış olması üzüntü vericidir. Bunlar, nasıl kirli bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Artık bu tarz haberler bir yönteme dönüştü. Türkiye’de bir gazeteye haber yaptırılır ve Türkiye’de hiç kimse o habere inanmaz, sonra da o haber Avrupa medyasında abartılarak bir İslamofobik malzeme olarak kullanılır ve sonra da bu sorunlar hepimizi kuşatmaya başlar. Örnek olarak; Diyanet’in çocuk dergisi Çanakkale Savaşı’nı anlatan bir sayı çıkarır. Çanakkale Savaşı’nı anlatırken de ‘şehit’ kavramından söz eder. Türkiye’den bir gazete, “Diyanet’in IŞİD’çilik yaptığınaö dair haber yapar. İki gün sonra aynı haber, Alman basınında yer alır. Bu ahlaksızlık karşısında ne yapabiliriz söyler misiniz? Bu bir oyun olarak, iki ülke arasını bozmak için, her gün Alman basınını etkilemeye devam ediyor."
"Ancak 'herz power' (gönül gücü) olmayı tercih ederiz"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, dini bir müessesedir. Diyanet İşleri Başkanlığının her personelinin siyaset yapma yasağı vardır. Dolayısıyla biz kendi alanımızda kalarak, dinler, kültürler, inançlar arasındaki barışı sağlayabilirsek kendimizi mutlu addederiz. Küresel dünyada, pek çok ülke, din kurumlarını bir ‘soft power’ olarak adlandırmak ister. Biz, başlangıçtan itibaren asla böyle bir şeyi kabul etmediğimizi ilan etmişiz. Biz ne ‘soft power’, ne de ‘hard power’ olmayı, dinlere ve dini kurumlara yakıştırmayız. Ancak ‘herz power’ (gönül gücü) olmayı tercih ederiz."
Görmez, açıklamalarını, "Dünyanın dostluğa, barışa, kardeşliğe çok ihtiyacı var. Hep beraber büyük bir çaba göstererek dünyamızı kuşatan kötülükleri ortadan kaldırmalıyız" temenniyle bitirdi. DHA

18 Ocak 2017 Çarşamba

Atilla Taş için istenen ceza belli oldu

FETÖ'nün medya yapılanmasına yönelik aralarında Atilla Taş'ın da bulunduğu 29 şüpheli hakkındaki iddianame tamamlandı. İddianamede Atilla taş için "silahlı örgüte üye olmak" suçundan 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası istendi.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından, medya mensuplarına yönelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından yürütülen soruşturma tamamlandı. Cumhuriyet Savcılarından Murat Çağlak tarafından hazırlanan 196 sayfalık iddianamede, Said Sefa'nın "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" ve "Terör örgütü yöneticiliği" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 10 yıldan 15 yıla kadar hapis istendi.
İddianamede 25'i tutuklu diğer 28 şüpheli Abdullah Kılıç, Ahmet Memiş, Ali Akkuş, Atilla Taş, Bayram Kaya, Bülent Ceyhan, Bünyamin Köseli, Cemal Azmi Kalyoncu, Cihan Acar, Cuma Ulus, Davut Aydın, Emre Soncan, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Habib Güler, Halil İbrahim Balta, Hanım Büşra Erdal, Hüseyin Aydın, Muhammed Sait Kuloğlu, Muhterem Tanık, Murat Aksoy, Mustafa Erkan Acar, Mutlu Çölgeçen, Oğuz Usluer, Seyid Kılıç, Ufuk Şanlı, Ünal Tanık, Yakup Çetin ve Yetkin Yıldız'ın ise "silahlı örgüte üye olmak" suçundan 5'er yıldan 10'ar yıla kadar hapisleri talep edildi.
Doğan ile Taş'ın iddiaları iddianameye girdi
İddianamede Atilla Taş'ın Türk pop müziği sanatçısı olduğu ve zaman zaman sunuculuk yaptığı belirtilerek, FETÖ-PDY soruşturması kapsamında kapatılan Meydan Gazetesi'nde köşe yazarlığı yaptığı tespitine yer verildi. Taş'ın gezi olayları sonrası yaptığı paylaşımlarla gündeme geldiği belirtilen iddianamede, Taş'ın takipçi sayısını artırdıktan sonra FETÖ/PDY'nin ülke içinde ve dışında gündem oluşturmak için üyelerinin paylaştığı tweetleri tekrar paylaşarak (retweet) ettiği ve gündem (trend topic) oluşturduğu iddia edildi. Taş'ın 2011'den 2016'ya kadar sosyal medyadaki onlarca paylaşımının da ele alındığı iddianamede, Taş'ın 2015 ile 2016 yıları arasında FETÖ soruşturması kapsamında kapatılan Meydan Gazetesi'ndeki köşe yazıları da delil olarak yer aldı.
İddianamede, Taş'ın tutuklanmasının ardından bir televizyon programında Nihat Doğan ile Erol Köse'nin şüpheliyi (Atilla Taş'ı)kastederek 'örgüt ile bağlantılarını kendilerine anlattıklarını, hatta fuatavni hesabı ile doğrudan mesajlaştığını söylediğini' beyan ettiklerinin tespit edildiği kaydedildi. Söz konusu programın CD'sinin de dosyaya konulduğu anlatılan iddianamede, Taş'ın Nihat Doğan ile Erol Köse'nin beyanlarını kabul etmeyerek söz konusu kişilerle husumetli olduğunu söylediği belirtildi.
"Her ikisiyle de şahsi husumetim var"
Taş'ın ifadesinde, "Herhangi bir örgütün amacı doğrultusunda faaliyet göstermesinin mümkün olmadığını, paylaştığı twetleri ve yazdığı yazıları örgütsel bir amaç için değil vatandaşların mağduriyetlerini dile getirmek için yazdığını söylediği, Nihat Doğan ile Erol Köse'nin de kendisinin "fuatavni" ile doğrudan mesajlaşmalarının olduğu yönündekikonuşmaların yalan olduğunu, her ikisiyle de şahsi husumetinin bulunduğunu beyan etmiştir" denildi.

6 Ocak 2017 Cuma

Fas FETÖ okullarını kapatma kararı aldı

Fas İçişleri Bakanlığının, ülkede faaliyet gösteren Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) ait eğitim ve öğretim kurumlarını kapatma kararı aldığı bildirildi.

Fas İçişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, “Fetullah Gülen cemaatine bağlı olarak faaliyet gösteren Fatih Sultan Mehmet Okullarının tüm eğitim ve öğretim kurumlarının kapatılması kararı alınmıştır. Söz konusu okullarda okuyan öğrencilerin mağdur edilmeden başka okullara geçmesi sağlanacaktır.” ifadelerine yer verildi.
Açıklamada, Fas Milli ve Mesleki Eğitim Bakanlığınca yürütülen soruşturma neticesinde, söz konusu okullarda Fas eğitim müfredatıyla bağdaşmayan eğitim metodu izlendiği belirtildi.
Kapatma işlemlerinin tamamlanması için eğitim kurumlarına bir aylık süre verildiği ifade edilen açıklamada, herhangi bir mağduriyet yaşanmaması için Milli ve Mesleki Eğitim Bakanlığının çalışma başlattığı kaydedildi. Fas’ın Tanca kentinde 1993 yılında kurulan Fatih Sultan Mehmet Okullarının, Tanca'nın yanı sıra Kazablanka, Fes, Tatvan ve El-Cedide kentlerinde 8 şubesi bulunuyor. cnntürk

27 Aralık 2016 Salı

Meğer sinemalarda da FETÖ parmağı varmış

TBMM FETÖ ve 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı ön taslak raporunda FETÖ’nün sinemadaki yapılanması ve filmlerdeki subliminal mesajlara da yer verildi. FETÖ’nün 2009’dan itibaren 6 film çektiği, yaklaşık 7 milyon bilet satıldığı vurgulandı.

TBMM FETÖ ve 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı ön taslak raporunda FETÖ’nün sinemadaki yapılanması ve filmlerdeki subliminal mesajlara da yer verildi. FETÖ’nün 2009’dan itibaren 6 film çektiği, yaklaşık 7 milyon bilet satıldığı vurgulandı. Hürriyet gazetesinin haberinde yer alan Rapora göre, örgüt imamları, askerlerle hafta sonları sinemalarda buluşuyordu. FETÖ’cülerin buluşmalarda kendilerine ‘sol tandanslı şahıs’ görünümü verdiği belirtildi.
'Film başına 1 milyon kişi'
Taslak rapor özetle şöyle: “Gülen cemaati, sinemada kendini göstermeye 2009 yılında başlamıştır. Sırasıyla Kelebek (2009), Eşrefpaşalılar (2010), Allah’ın Sadık Kulu: Barla (2011), Selam (2013), Birleşen Gönüller (2014), Selam: Bahara Yolculuk (2015) filmleri gösterime girmiştir. Bu filmler için yaklaşık 7 milyon bilet satılmıştır. Türkiye’de film başına düşen ortalama izleyici 100 bin civarındayken, bu 6 filmin gişe ortalamasının 1 milyonu aşması ve sinemaya mesafeli bir cemaatin bu rakamları yakalamış olması dikkat çekicidir. Mezkûr filmler, Türkiye’de yüzlerce salonda gösterilmiştir ki bunun bir film için kolay bir şey olmadığı sinema eleştirmenleri tarafından ifade edilmiştir.
Subliminal mesajlar
Gülen cemaatinin sinema filmlerinde temel hikâye, hizmet hareketidir. Genellikle uzak illere veya ülkelere giden öğretmen, doktor veya imam üzerinden sıla özlemi, gurbet vurgusu, hizmet aşkı ve cemaat olabilmenin önemi vurgulanmıştır. Ancak bazı filmlerde bu hikâyeler üzerinden subliminal mesajlar verilmiştir.
İlk film Kelebek’te, Mevlânâ’nın görüşlerinden etkilenmiş bir cemaatin yurtdışı faaliyetleri anlatılmıştır. Cemaat üyeleri Afganistan’da eğitim ve sağlık hizmetleri vermektedirler. ABD’yle yakın ilişkisi olan cemaatin, önemli hizmetlerinden biri de ABD’ye öğrenci göndermektir. Filmin ilginç yanlarından birisi, cemaat / tarikat üyelerinin terör konusunda eski ABD Başkanı Bush ile aynı fikirde olmalarıdır. Tek suçlu, El Kaide ve Taliban gibi örgütlerdir. ABD, masum ve mazlûmdur. Bu yönüyle film, Amerikancı ılımlı İslâm propagandası yapmaktadır.
'Hoca' Fethullah Gülen mi?
Eşrefpaşalılar’da ise hikâyenin kahramanı, idealist bir imamdır. Film boyunca ‘hoca’ olarak anılır. Söz konusu ‘hoca’ camiye uğramayan mahalleliyi değiştirmeye çalışır. Filmdeki hocanın Fetullah Gülen’i temsil ettiğine dair ipuçları vardır. Filmin bir sahnesinde, ‘Başkalarının Günahına Ağlayan Adam’ kitabı gösterilir. Filmin sonundaki ‘Teşekkürler’ listesinin en başında yer alan ‘O’na’ ibaresinin Gülen’e bir atıf olduğu basında iddia edilmiştir. Kelebek ve Eşrefpaşalılar filmlerinde Hz. Muhammed’den (SAV) hiç bahsedilmemesi dikkat çekicidir.
Sol tandanslı kamuflaj
Raporda, örgüt içindeki imamlarla askeri personel buluşmalarının hafta sonları kafe, lokanta, sinema, ev gibi yerlerde yapıldığı vurgulandı. Raporda, imamların askeri personelle temas kurma şekilleri özetle şöyle sıralandı: “Buluşma yapılacak yere il içinden / il dışından geldikleri, buluşmaya gelenlerin 25-30 yaş aralığında, üniversite öğrencisi veya mezunu olduğu, kendilerine sol tandanslı şahısların görünümünü verdikleri, takibe karşı aşırı duyarlı oldukları, GSM kullanmadıkları, ankesörlü ve kontörlü telefonlardan irtibat kurdukları, kod isim kullandıkları, ‘ByLock’un deşifresiyle birlikte ‘Eagle’ adlı programın kullanılması talimatı verildiği, buluşmalardan sonra çoğunlukla aynı gün geri döndükleri şeklinde bilgiler elde edilmiştir.” cnntürk

26 Aralık 2016 Pazartesi

Fetullah Gülen akıl hastanesinde tedavi görmüş

TBMM Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Başkan Vekili Selçuk Özdağ, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in, 1976-1977'de Manisa'da akıl hastanesinde tedavi gördüğünü ileri sürdü.

TBMM Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Başkan Vekili Selçuk Özdağ, Fetullah Gülen'le ilgili çarpıcı bir iddiayı gündeme getirdi.
İzmir'de bir otelde Medya Platformu üyesi gazetecilerle buluşan Özdağ, ülkenin, "cumhuriyet, demokrasi, hukuk, adalet, liyakat, ehliyet" gibi sihirli kelimelere ihtiyacı olduğunu ve bu sözlerin de Türkiye'yi selamete götüreceğini belirtti.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 50 yıllık bir yapı olduğunu vurgulayan Özdağ, "Bu örgüt bir projedir. Fetö, 1976 -1977'de Manisa'da bulunan akıl hastanesinde tedavi gördü. Kendisiyle 1976'da aynı mahallede ikamet ettik. Hastane evraklarını temin etmek için uğraştım ama bu dosyaların yakıldığını öğredim." dedi.

Özdağ, FETÖ'nün himmetle başladığını ve daha sonra büyük şirketler kurduğunu aktardı.
Örgütte, görünmeyen şirketlerin de olduğunu ifade eden Özdağ, "Mesela Kemal Batmaz'ın 50 şirketi var. Bu yapı, para nereden geleceğini iyi biliyor. Bu yapı, Türkiye'deki bir akıl değil. Bundan emin olun. Kesinlikle yabancı istihbarat örgütleri tarafından dizayn edilmiş, buna yüzde yüz inanın." diye konuştu. Komisyonun çalışmaları hakkında da bilgi veren Özdağ, raporun yaklaşık bin 300 sayfayı bulacağını kaydetti. cnntürk

22 Aralık 2016 Perşembe

FETÖ'den yargılanan öğretmenlere tahliye

15 Temmuz Darbe girişimi sonrasında başlatılan FETÖ/PDY yapılanmasına yönelik soruşturma kapsamında "FETÖ Silahlı Terör Örgütüne Üye" olmak suçundan 42'si tutuklu 80 sanığın Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandıkları ilk duruşma 2’inci gününde de sürdü. 42 sanıktan 9'una tahliye kararı verildi.

15 Temmuz Darbe girişimi sonrasında başlatılan FETÖ/PDY yapılanmasına yönelik soruşturma kapsamında "FETÖ Silahlı Terör Örgütüne Üye" olmak suçundan 42'si tutuklu 80 sanığın Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandıkları ilk duruşma 2’inci gününde de sürdü. Duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıkların yanı sıra avukatlar ile sanık yakınları katıldı. Konferans salonunda gerçekleşen duruşmada jandarma ve polis ekipleri geniş güvenlik önlemleri alındı. Mahkeme 80 sanığın ifadesini aldıktan sonra avukatların savunmalarını dinledi. Sanıklar, suçlamaları kabul etmeyerek, tahliyelerini ve beraatlarını istedi. Duruşma sonrasında heyet tutuklu 42 sanıktan 9’unun tahliye edilmesine karar verdi.
Heyet, 33 sanığın tutukluluk hallerinin devamına karar verirken, duruşmayı eksikliklerin giderilmesi için ileri bir tarihe erteledi.

FETÖ 'ablası'ndan itiraf: Fetullah Gülen atletiyle ödüllendirildik

Aydın'daki FETÖ/PDY soruşturması kapsamında, örgütte "abla" olarak bilinen bir kadın itirafçı, Zaman gazetesinin tirajını artırdıkları için örgüt elebaşı Fetullah Gülen'in atletiyle ödüllendirildiklerini belirtti.

Alınan bilgiye göre, Aydın Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen FETÖ soruşturmasında itirafçı olan bir kadın, 2009'da kentte "cemaat ablaları"nın katılımıyla büyük bir toplantı yapıldığını, burada kapatılan Zaman gazetesinin satışlarını arttırmak için izlenmesi gereken yollar hakkında bilgilendirildiklerini ifade etti.
Sinevizyondan FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in konuşmasının izletildiğini dile getiren kadın itirafçı, şunları kaydetti:
"Fetullah Gülen, ağlayarak aşka, şevke getiren sözler söyledi. Daha sonra, 'Sizin çalışmalarınızla cemaatimize ait okullar artıyor. Burada okuyan çocuklar artıyor' diyerek bize teşekkür etti. 'Bir ay zamanımız var. Zaman gazetesini birinci sıraya taşımamız lazım, ikinci sıradayız' dedi. Mahalle sorumlusu ablamız, bize hitaben konuşmalar yaparak daha çok çalışmamızı istedi. Bu dönemde (2009) Zaman gazetesi ülke genelinde birinci sıraya çıktı. Aydın'da da ilk sırayı aldı. Bu nedenle Fetullah Gülen'in hediye göndereceğini söylediler. Daha sonradan gelen hediyenin Fetullah Gülen'in atleti olduğunu öğrendim." cnntürk

20 Aralık 2016 Salı

FETÖ Clinton'ın kampanyasına milyon dolarlar yatırdı

FETÖ'nün yasa dışı faaliyetlerini soruşturan 'Amsterdam & Partners' hukuk firmasından Robert Amsterdam Fetullah Gülen'in ABD Başkan adayı Hillary Clinton’a milyon dolarlarca yardım aktardığını söyledi.

Sputnik’e konuşan Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) uluslararası yasa dışı faaliyetlerini hukuki olarak soruşturan Londra merkezli 'Amsterdam & Partners' hukuk firmasından Robert Amsterdam, “Demokratlar, sistemlerinin Ruslar tarafından hacklendiğine dair konuşacaklarına, aslında Gülen’le ilgili konuşmalılar. Hillary Clinton’a yardım etmek isteyen Gülen, başkan adayının kampanyasına milyonlarca dolar aktardı” dedi.
Gülen hareketinin ABD’nin Pensilvanya eyaletindeki bir vaizden daha fazlası olduğunun altını çizen Amsterdam, “Bu, milyarlarca dolarlık, çok boyutlu bir suç şebekesi ve aynı zamanda dünya düzeni için de gerçek bir tehdit” diye konuştu.
'Bu olay, Türkiye ve Rusya'yı daha da yakınlaştıracak'
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’a yönelik suikastin de detaylı bir şekilde incelenmesi gerektiğini ifade eden avukat, şöyle devam etti: “Seküler bir polis memurunun Halep’le ilgili açıklama yapmasının, izleyen herkes için kolay cevapların kabul edilmemesi, olayın daha derinden araştırılması için bir uyarı olduğunu düşünüyorum. Bu olay, Rusya ve Türkiye’yi daha da yakınlaştıracak. İki liderin de bunun provokasyon olduğunu gayet iyi anladığını görüyorum ve bu provokasyona verilebilecek en iyi yanıt da normalleşmeyi sürdürmek.”

FETÖ’nün emniyet şeması ortaya çıktı

İstanbul Emniyet Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan özel ekip tarafından Fetullahçı Terör Örgütü’nün emniyet yapılanmasının şeması ortaya çıkarıldı.

15 Temmuz hain Darbe Girişimin ardından İstanbul İl Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın talimatıyla özel 100 kişilik ekip kurularak, Fetullahçı Terör Örgütü’nün emniyet yapılanması ortaya çıkarılması için çalışma başlatılmıştı. Özel ekip tarafından yürütülen çalışma kapsamında örgütün sözde ‘Abi’ ve ‘İmam’ konumundaki örgüt yöneticileri belirlenerek bir şema oluşturuldu.
Fetullah Gülen’in Kainat İmamı olarak gösterildiği şemada, Türkiye İmamı Kozanlı Ömer olarak bilinen Osman Hilmi Özdil, Polis memurları Türkiye İmamı’nın ise Süleyman Uysal olduğu öğrenildi. Şemada Rütbeliler Türkiye İmamı olarak görev yapan kişinin kimliğinin henüz belirlenemediği öğrenildi. Ayrıca şemada FETÖ’nün bölgelere ayrıldığı değerlendirilen çalışmada Polisler Marmara İmamı olarak ‘Mehmet’ kod adını kullanan Muhammet Alıç, altında bulunan Polisler Marmara Bölge Sekreteri olarak ‘Mesut’ kod adıyla Bülent Ecevit Bahadır’ın bulunuyor. Bülent Ecevit Bahadır’a bağlı olan kısımda ise evlilik imamı ‘Hasan’ kod adlı Hüseyin Sarı, Bilişim İmamı ‘Sinan’ kod adlı Salih Cömert ile Arayapıcı imam ‘Ali’ kod adlı Ahmet Şahsuvaroğlu’nun bulunduğu görülüyor.

Özel ekip tarafından yürütülen çalışma kapsamında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görev yapan 456 polis çıkartıldıkları mahkemeler tarafından tutuklanırken, 550 polis hakkında yürütülen soruşturmaların ise devam ettiği öğrenildi. Öte yandan yürütülen çalışma kapsamında emniyet ağabeyliği yaptığı tespit edilen 166 kişiden 105’i tutuklanırken, 61’inin ise yurt dışında olduğu öğrenildi. cnntürk

13 Aralık 2016 Salı

Fetullah Gülen o mağazaya girmeyi yasaklamış

FETÖ mülkiye yapılanmasına yönelik soruşturma kapsamında gözaltına alınan ve etkin pişmanlıktan yararlanan itirafçı, Fetullah Gülen'in kaymakamların Bank Asya'ya para yatırmasını ve NT mağazalarına girmelerini yasakladığını söyledi.


Tokat Cumhuriyet Başsavcılığı, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesinin soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve etkin pişmanlıktan yararlanarak itirafçı olan örgütün "100. ve 102. dönem kaymakamları imamı" Y.A, FETÖ'nün kaymakamlık yapılanmasını anlattı.

Aralarında daha önce meslekten ihraç edilen, açığa alınan ve görevdeki kaymakamların da olduğu çok sayıda mülki idare amirinin ifadesinin alındığı, kimi şüphelilerin tutuklandığı, kimilerinin ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığı soruşturma kapsamında ifade veren Y.A, örgüte ilişkin detayları ortaya koydu.

Y.A, ifadesinde, FETÖ'nün kaymakam adaylarına yönelik çalışmasını şöyle aktardı:

"Örgütün kaymakamlık evlerinde 4 veya 5 kişi kalıyordu. Bu evlerden sorumlu olanlar kod adı kullanıyordu. Evlerde kalan kaymakam adaylarına sadakatlerine göre sorular ya yüzde 80 veya yüzde 60 oranında verilirdi. Sınavdan önceki gece abiler eve gelir, Fetih Suresi okuturdu. Daha sonra 'Bu zamana kadar bu makamlar dinsizler ve komünistlerin elindeydi. Sizin gibi devletini sevenlerin bu makamlarda bulunması gerekir.' diye konuşurlardı. Daha sonra ise abiler tarafından sorular verilirdi ve adaylar 1-2 saat bu sorulara çalıştırılırdı. Sabah da kalkıp kaymakam adayları sınava giderdi."
Kaymakamlık sınavında yeterli puan alanların yurt veya pansiyonlarda toplandığını belirten Y.A, ifadesinde şu bilgileri verdi:

"Kaymakamlar imamı ve abiler 5 veya 6 kişiyi topluyorlar. Kimin kimle kalacağını imam belirliyordu. Daha sonra bunlara kaymakamlık mülakatı soruları verilirdi. Kaymakam adaylarına seçecekleri yabancı dilleri bile imamlar belirliyorlardı. Fetullah Gülen, ByLock'tan kaymakam çocuklarına verilecek isimleri gönderiyordu. Kaymakamlar, bu isimleri çocuklarına veriyorlardı.
Kaymakamlar çocuklarını, örgütün okullarına ve dershanelerine göndermezlerdi. Bank Asya'ya para yatırmazlardı. Kaymakamların NT mağazalarına girmeleri de yasaktı." (cnntürk.com.tr)

5 Aralık 2016 Pazartesi

Kılıçdaroğlu'nun başdanışmanı FETÖ'den gözaltına alındı

CHP Genel BaşkanıKemal Kılıçdaroğlu'nun başdanışmanı Doç. Dr. Fatih Gürsul İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatı üzerine gözaltına alındı.


İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Mehmet Şenay Baygın'ın talimatı üzerine Ankara'da gözaltına alınan Fatih Gürsul'un evinde arama yapıldığı öğrenildi. Kırmızı listede ByLock kullanıcısı olduğu iddia edilen Gürsul'un İstanbul'a getirileceği öğrenildi.

EYLÜL AYINDA ÜNİVERSİTEDEKİ GÖREVİNE SON VERİLMİŞTİ

Gürsul'un Eylül ayında 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile öğretim üyesi olarak çalıştığı İstanbul Üniversitesi'ndeki görevine son verilmişti. (hurriyet.com.tr)

Cumhurbaşkanlığı: FETÖ'yü anlamak için The Following'i izleyin

Cumhurbaşkanlığı, 15 Temmuz darbe girişimini anlatmak için, ''10 Soruda 15 Temmuz Darbe Girişimi ve Fethullahçı Terör Örgütü'' isimli broşürü Türkiye ve İngilizce olarak hazırladı. Broşür 42 sayfadan başlıyor. Cumhurbaşkanlığı broşürde FETÖ'yü anlamak isteyenlere The Following dizisini izlemelerini önerdi. Dizi bir edebiyat profesörünün kendi hastalıklı yapısı nedeniyle insanları bir suç makinesine dönüştürmesinin hikayesini anlatıyor.


Gazete Duvar'dan Nergis Demirkaya'nın haberine göre; Cumhurbaşkanlığı, 15 Temmuz Darbe Girişimi'ni anlatmak için Türkçe-İngilizce broşür hazırladı. Broşüre göre darbeye giden süreç MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrıldığı 7 Şubat 2012'de başladı. Bu operasyonla Kürt meselesinde çözümü sabote etmeyi ve MİT'i ele geçirmeyi hedeflediği iddia edilen FETÖ'nün 2005 yılından sonraki çalışmalarına broşürde yer verildi.

'Tasfiye Şemdinli olayları ile başladı'

Broşüre göre ordudaki tasfiye süreci 2005 Kasım ayında Şemdinli Olayları ile başladı. Rahip Santora cinayeti, Danıştay saldırısı, Hrant Dink cinayeti Zirve Yayınevi katliamı, Ergenekon operasyonları, Balyoz Davası, Askeri Casusluk Davası ordudaki tasfiye ve ele geçirme süreçlerinin parçalarıydı. Broşürde Şike Davası da Fenerbahçe üzerinden futbol dünyasını ele geçirme girişimi olarak nitelendirildi. HSYK seçimleri yargıyı ele geçirme, Oda TV Davası muhalifleri susturma, Gezi eylemleri hükümeti devirme girişimleri olarak ele alınırken 17-25 Aralık süreci, "örgütün yargı ve polis içinde kurduğu vesayetle hükumeti devirme girişimi" olarak nitelendirildi. 15 Temmuz Darbe Girişimi için de "hükumeti devirme planının son perdesi" denildi.

'FETÖ, silahlı bir kült örgüt'

Darbenin FETÖ tarafından yapıldığına dair sanık ifadeleri, Whatsapp yazışmaları ve sosyal paylaşım sitelerinden mesajların kanıt olarak sunulduğu broşürde "FETÖ nasıl bir örgüt?" sorusuna da yanıt verildi. Broşürde şöyle denildi:

"Emekli imam olan Fethullah Gülen'in direktifleri doğrultusunda bir araya gelen fanatik insanların oluşturduğu silahlı bir kült örgütüdür. Amacı Türkiye Cumhurriyeti'nin anayasal düzenini bozarak, Gülen'in ruhani lideri olacağı bir rejim kurmaktır. FETÖ mensupları Gülen'i mehdi olarak kabul etmekte ve talimatlarını eksiksiz yerine getirmekle yükümlü olduklarına inanmaktadır. Olduğundan farklı görünmek anlamına gelen takiye kavramı, FETÖ'nün gizlenmek için kullandığı temel stratejilerden biridir. FETÖ mensupları kendi kimliklerini gizlemekte, kod isimler kullanmakta ve hatta bazıları bilerek liberal, solcu dinsiz görüntüsü vermektedir. Her ne kadar FETÖ uluslararası anlamda ılımlı İslam'ı temsil eden bir yapı görüntüsü vermeye çalışşsa da örgüt ciddi insan hakları ihlallerine dahil olmuş ve şiddet kullanmaktan çekinmemiştir."

The Following dizisi nasıl tanıtıldı?

Yabancı dizi sitelerinde 'gizem, dram ve suç' kategorinde gösterilen Amerikan yapımı The Following Ocak 2013 tarihinde Fox Broadcasting Company'de yayınlandı. 3 sezon yayınlanan dizi tanıtımı şöyle yapıldı:

"Ünlü seri katil Joe Carroll (James Purefoy) ölüm hücresinden kaçar ve yeni bir çılgınlığa soyunur. Bunun üzerine FBI, eski ajan Ryan Hardy'i (Kevin Bacon) davaya danışmanlık yapması için departmana geri çağırır. Artık göz önünde olmayan Hardy, edebiyat öğretmenliği yaptığı Virginia Üniversitesi'nin kampüsünde 14 kız öğrenciyi öldüren Carroll'ın dokuz yıl önce yakalanıp hapse atılmasından sorumludur. Hardy, Carroll'la ilgili her şeyi bilmektedir. Belki psikolojik ve entelektüel anlamda tek dengidir. Ancak yıllar önce Carroll davasını çözen Ryan Hardy artık farklı bir adamdır.

Bu seri katili yakalamak için harcadığı süre boyunca hem fiziksel hem de zihinsel olarak yaralanmış olan Hardy sahadan ayrılalı uzun zaman olmuştur. Bu soruşturma Hardy'nin kurtuluşudur, harekete geçme çağrısıdır. cnntürk

24 Kasım 2016 Perşembe

'Fetullah Gülen'in gerçek doğumu Haziran 1938'dir'

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) yönelik yapılan soruşturma kapsamında açılan FETÖ Çatı Davası'nın görülmesine Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Bugünkü celsede dinlenen Fetullah Gülen'in akrabası Kazım Avcı, Gülen'in doğumu ile ilgili bir efsane yaratıldığını belirterek, "Gülen'in gerçek doğumu Haziran 1938'dir" dedi.


Duruşmanın öğleden sonraki bölümnde Fetullah Gülen'in dayısının oğlu Kazım Avcı ve bir dönem Gülen'in avukatlığını yapan Abdulkadir Aksoy'un savunmasını yaptı.

25 yıl öğretmenlik yaptığını, son dört yıldır TBMM Genel Kurulu'nda sekreterlik yaptığını belirten Avcı, "İddianamede Çetin Acar'ın benimle ilgili Mecliste FETÖ yapılanmasını sağladığım, bir örgüt kurup Abdullah Öcalan'ı öldürmeyi planladığım yer alıyor. Bunlar tamamen iftira. Fetullah Gülen dayımın oğlu ben de onun halasının oğluyum. Bu bir kader. Onun da benim de haberim olmadan akraba olmuşuz. Ben onun açmış olduğu hiç bir okulda yada yurtta yöneticilik yapmadım. Ne gazetesinin yöneticisiyim ne de başka bir şirketinde. Hiç bir zaman cemaat düşüncesinde olmayan bir insanım. Ne öğretmenlik yıllarımda ne de memuriyetimde cemaatle bir ilişkim olmadı. Benim cemaatle, örgütle tek alakam Gülen'in akrabası olmamdır" diye konuştu.

Gülen'in doğum tarihi

Avcı, Gülen'in büyük dayısının oğlu olduğunu ve İmam Hatip'te okuduğu dönemde babasını kaybettiği için dayısının kendisine sahip çıktığını belirtti.

Aileyi çok yakından tanıdığını ve Gülen'in doğum tarihi ile ilgili Atatürk'ün ölümünden hemen sonra doğduğu yönünde bir efsane yaratıldığını, bunun gerçekleri yansıtmadığını söyledi.

Avcı, Gülen'in doğum tarihi ile ilgili resmi kayıtlarda yer alan 27 Nisan 1941 yılının da doğru olmadığını, Gülen'in gerçek doğumunun Haziran 1938 olduğunu söyledi.

Avcı, Gülen'le zaman zaman görüştüğünü ve kendisine cemaate karşı olduğunu söylediğini belirterek, "ABD'ye her gidişimde görüştüm. Son gittiğimde yanlış yaptığını ve ülkeye dönmesi gerektiğini söyledim. Ben bunları akrabası olduğum için söyledim, cemaatle ilgim olduğu için değil. Bana, 'Ben seni biliyorum, haklısın ama şimdi şartlar müsait değil. Memlekete millete zarar gelir diye ülkeye dönmüyorum. Şu an şartlar müsait değil' dedi.