Turquality Doktoru Dr. Salim Çam tarafından kurulan Progroup, “Yılın Turquality Yönetim Danışmanlığı Ödülünü” aldı.
medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
8 Nisan 2019 Pazartesi
4 Mart 2019 Pazartesi
Lidya Grup, Las Vegas’da 20.EFI Connect 2019 Zirvesi’ne katıldı
Lidya Grup, 20.EFI Connect 2019 Zirvesi’ne katılan dünyanın sayılı lider iş ortakları arasında yer aldı.
25 Şubat 2019 Pazartesi
Lidya Grup, 2019’da mevcut ürün portföyünü geliştirecek
Dijital baskı sektörünün lideri Lidya Grup, bu yıl mevcut ürün portföyünü geliştirerek, müşterilerine daha zengin ve güçlü çözüm modelleri ile hizmet sunmaya devam edecek. Satış ve teknik servis noktalarına yapılan yatırımlar ile organizasyonunu daha da güçlendirerek, nitelikli bayi sayısını artırma çalışmalarını sürdürüyor.
28 Aralık 2018 Cuma
İlber Ortaylı paylaştı sosyal medya yıkıldı
Prof. Dr. İlber Ortaylı, Instagram hesabından 32 yaşında çekilmiş fotoğrafını paylaştı. Fotoğrafa kısa sürede çok sayıda beğeni ve yorum geldi.
32 yaşındaki halini paylaşan Ortaylı, fotoğrafın altına "Gençlik, Ankara, 1979" notunu düştü.
Kısa sürede 50 bin'e yakın beğeni alan fotoğrafa yüzlerce yorum geldi.
32 yaşındaki halini paylaşan Ortaylı, fotoğrafın altına "Gençlik, Ankara, 1979" notunu düştü.
Kısa sürede 50 bin'e yakın beğeni alan fotoğrafa yüzlerce yorum geldi.
23 Aralık 2018 Pazar
Turkcell'den sokak hayvanları için yeni proje
Yeni sosyal sorumluluk projesiyle sokak hayvanlarına yardım eli uzatan Turkcell, yeni bir reklam filmi yayınladı.
Turkcell soğuk kış gecelerinde tüm sokak hayvanlarına sıcacık bir yardım eli uzatıyor.
Yeni sosyal sorumluluk projesiyle Turkcell, Türkiye'nin dört bir yanındaki yaklaşık 1500 Turkcell mağazasının kapılarını minik dostlara açıyor. Turkcell’e gelen minik patiler, mağaza önündeki mama ve su kaplarında yemek ve su ihtiyaçlarını giderebiliyor.
SOKAK HAYVANLARINA SES VERDİ
Turkcell, bu yeni projeyi eğlenceli bir reklam filmiyle duyurdu. Sevimli dostların başrolde olduğu filmde, sevimli dostlar acilen Turkcell'e gitmeleri gerektiğini söyleyerek heyecanla koşturuyor.
#birkalpmama etiketiyle yayınlanan reklam filmi, sosyal medyada en çok konuşulan işlerden biri oldu. Film, Twitter’da yayınlandığı ilk gün Trend Topic listesinin üst sıralarında yer aldı.
Turkcell soğuk kış gecelerinde tüm sokak hayvanlarına sıcacık bir yardım eli uzatıyor.
Yeni sosyal sorumluluk projesiyle Turkcell, Türkiye'nin dört bir yanındaki yaklaşık 1500 Turkcell mağazasının kapılarını minik dostlara açıyor. Turkcell’e gelen minik patiler, mağaza önündeki mama ve su kaplarında yemek ve su ihtiyaçlarını giderebiliyor.
SOKAK HAYVANLARINA SES VERDİ
Turkcell, bu yeni projeyi eğlenceli bir reklam filmiyle duyurdu. Sevimli dostların başrolde olduğu filmde, sevimli dostlar acilen Turkcell'e gitmeleri gerektiğini söyleyerek heyecanla koşturuyor.
#birkalpmama etiketiyle yayınlanan reklam filmi, sosyal medyada en çok konuşulan işlerden biri oldu. Film, Twitter’da yayınlandığı ilk gün Trend Topic listesinin üst sıralarında yer aldı.
21 Temmuz 2017 Cuma
Bekir Coşkun’dan sevindiren haber!
Bir süredir rahatsızlığı nedeniyle yazılarına ara veren yazarımız Bekir Coşkun'dan sevindirici haber geldi. İstanbul'daki Amerikan Hastanesi'nde başarılı bir operasyon geçiren Coşkun'un sağlık durumunun iyi olduğunu açıklayan doktorlar kısa sürede Bekir Coşkun'un normal yaşamına döneceğini söyledi.
Yapılan açıklamada, “Hastaneden taburcu olan Coşkun için, internet ve sosyal medya üzerinden yoğun bakıma alındığı yönündeki haberlerin gerçek dışı olduğunu belirtir, yazarımızın kısa sürede okuyucularıyla bulaşacağını sevenlerine duyururuz” denildi.
Yapılan açıklamada, “Hastaneden taburcu olan Coşkun için, internet ve sosyal medya üzerinden yoğun bakıma alındığı yönündeki haberlerin gerçek dışı olduğunu belirtir, yazarımızın kısa sürede okuyucularıyla bulaşacağını sevenlerine duyururuz” denildi.
10 Haziran 2017 Cumartesi
Duayen gazeteci Doğan Heper hayatını kaybetti
Türk basınının duayen kalemi Doğan Heper, tedavi gördüğü hastanede bugün hayata gözlerini yumdu. 53 yılı Milliyet'te geçen Heper geride, binlerce yazılık bir kütliyatla basın tarihine geçen bir hayat öyküsü bıraktı...
‘Memuriyette iki emekliliğe denk geliyor’ dediği 53 yılını Milliyet’te geçiren duayen kalem Doğan Heper, dün 80 yaşında tedavi gördüğü Florance Nightangale Hastesi’nde hayatını kaybetti.
1937 yılında İstanbul Aksaray’da doğan, Fatih’te büyüyen, Ataköy ve Moda’da yaşayan, Levent’te ise yaşlanan bir İstanbul beyefendisi olarak da tanınan Heper, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü’nü de bitirdi.
1964’te Abdi İpekçi’nin isteği ile Milliyet gazetesi kadrosuna girdi. Milliyet’te Abdi İpekçi’den sonra en uzun süre genel yayın yönetmenliğinde bulundu. Muhabirlik, sayfa sekreterliği, sorumlu müdürlük, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, murahhas üyelik, icra kurulu başkanlığı, yönetim kurulu üyeliği, Doğan Medya Grubu yayın konseyi üyeliği ve yazarlık dahil gazetede hemen her birimde görev aldı.
Milliyet’le özdeşleşen gazetecilik yaşamını 3 yıl önce kaleme aldığı ‘Milliyet’le 50 yıl’ kitabında toplayan Heper, meslekte yaşadıklarını gelecek kuşaklara aktaracak önemli bilgileri okuyucuyla paylaşmıştı.
“Gazetecilerin bir eksiği var. Okurlar bizi yazdıklarımızla, haberlerimizle, köşe yazılarımızla tanıyorlar. Ama gazetenin içini bilmiyorlar” sözleriyle kaleme aldığı kitabı anlatan Heper, “Onlara göstermek faydalı mı, faydasız mı, o ayrı bir münakaşa konusu. Ama gazetenin dışını gösterdiğimiz kadar içini de göstermeliyiz” diyordu. Milliyet’te yaşadıklarını yazarken, “Yanlış yapmamanın şartı olayların yaşandığı sırada not almak” sözleriyle aktaran Heper, “Olay işlendiği zaman not alınırsa yanlış az olur. Bu hataların az olması için vaktinde not almak lazım. Eğer almasaydım Kitap atmasyon olurdu, amiyane tabirle” demişti.
“3 AYRI BASKI TÜRÜNÜ GÖRDÜM”
Kitapta Turhan Aytul, HASAN Pulur ve Abdi İpekçi zamanında günümüz teknik imkanlarının olmadığını anlatan Heper, “Biz emeğimizi vererek, mürettiphanelere inerek çalışırdık. Yeni nesil bu çalışmaları bilmez. Biz üç ayrı baskı tipini gördük. Kurşun kalıp, ofset, şimdiki elektronik sistem. O zaman kurşun kalıp vardı. Turhan Aytul benim cumartesi-pazar da, akşamları da çalıştığımı görüyordu. Turhan Aytul’a Bâbıâli'deki işine bağlılığından dolayı Deli Turhan deniyordu, öyle olduğu halde benim çok çalışmama acıdığı için Hasan Pulur'a bunu söylemişti, ‘Doğan çıldıracak, bir şey yapmamız lazım’ diye” ifadelerini kullanmıştı.
“KESİN BOŞARDI”
Yoğun çalışma temposunu “Başkasının karısı olsa kesin boşardı” sözleriyle anlatan Heper, “Bu çalışma düzenine, bu evden uzaklaşma, senelik iznini az yapma düzenine başka kadın katlanamaz. Eşimle 43 senedir beraberiz, başka bir kadın olsa boşanırdı. Ben bu hayattan memnunum, memnun olmasam zaten bu kadar sürmez. Arkadaşlarla iyi geçinmek, patronla iyi geçinmek bizim şiarımızdı” ifadelerini kullanmıştı.
‘Memuriyette iki emekliliğe denk geliyor’ dediği 53 yılını Milliyet’te geçiren duayen kalem Doğan Heper, dün 80 yaşında tedavi gördüğü Florance Nightangale Hastesi’nde hayatını kaybetti.
1937 yılında İstanbul Aksaray’da doğan, Fatih’te büyüyen, Ataköy ve Moda’da yaşayan, Levent’te ise yaşlanan bir İstanbul beyefendisi olarak da tanınan Heper, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü’nü de bitirdi.
1964’te Abdi İpekçi’nin isteği ile Milliyet gazetesi kadrosuna girdi. Milliyet’te Abdi İpekçi’den sonra en uzun süre genel yayın yönetmenliğinde bulundu. Muhabirlik, sayfa sekreterliği, sorumlu müdürlük, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, murahhas üyelik, icra kurulu başkanlığı, yönetim kurulu üyeliği, Doğan Medya Grubu yayın konseyi üyeliği ve yazarlık dahil gazetede hemen her birimde görev aldı.
Milliyet’le özdeşleşen gazetecilik yaşamını 3 yıl önce kaleme aldığı ‘Milliyet’le 50 yıl’ kitabında toplayan Heper, meslekte yaşadıklarını gelecek kuşaklara aktaracak önemli bilgileri okuyucuyla paylaşmıştı.
“Gazetecilerin bir eksiği var. Okurlar bizi yazdıklarımızla, haberlerimizle, köşe yazılarımızla tanıyorlar. Ama gazetenin içini bilmiyorlar” sözleriyle kaleme aldığı kitabı anlatan Heper, “Onlara göstermek faydalı mı, faydasız mı, o ayrı bir münakaşa konusu. Ama gazetenin dışını gösterdiğimiz kadar içini de göstermeliyiz” diyordu. Milliyet’te yaşadıklarını yazarken, “Yanlış yapmamanın şartı olayların yaşandığı sırada not almak” sözleriyle aktaran Heper, “Olay işlendiği zaman not alınırsa yanlış az olur. Bu hataların az olması için vaktinde not almak lazım. Eğer almasaydım Kitap atmasyon olurdu, amiyane tabirle” demişti.
“3 AYRI BASKI TÜRÜNÜ GÖRDÜM”
Kitapta Turhan Aytul, HASAN Pulur ve Abdi İpekçi zamanında günümüz teknik imkanlarının olmadığını anlatan Heper, “Biz emeğimizi vererek, mürettiphanelere inerek çalışırdık. Yeni nesil bu çalışmaları bilmez. Biz üç ayrı baskı tipini gördük. Kurşun kalıp, ofset, şimdiki elektronik sistem. O zaman kurşun kalıp vardı. Turhan Aytul benim cumartesi-pazar da, akşamları da çalıştığımı görüyordu. Turhan Aytul’a Bâbıâli'deki işine bağlılığından dolayı Deli Turhan deniyordu, öyle olduğu halde benim çok çalışmama acıdığı için Hasan Pulur'a bunu söylemişti, ‘Doğan çıldıracak, bir şey yapmamız lazım’ diye” ifadelerini kullanmıştı.
“KESİN BOŞARDI”
Yoğun çalışma temposunu “Başkasının karısı olsa kesin boşardı” sözleriyle anlatan Heper, “Bu çalışma düzenine, bu evden uzaklaşma, senelik iznini az yapma düzenine başka kadın katlanamaz. Eşimle 43 senedir beraberiz, başka bir kadın olsa boşanırdı. Ben bu hayattan memnunum, memnun olmasam zaten bu kadar sürmez. Arkadaşlarla iyi geçinmek, patronla iyi geçinmek bizim şiarımızdı” ifadelerini kullanmıştı.
21 Nisan 2017 Cuma
Penguen kapanıyor
Türkiye'nin en çok satan mizah dergilerinden birisi olan Penguen, 4 sayı sonra kapanacağını duyurdu. Kapanma gerekçesi ise maddi imkansızlık.
Haftalık Leman Dergisi’nden ayrılan Metin Üstündağ, Bahadır Baruter, Selçuk Erdem, Erdil Yaşaroğlu ve arkadaşlarınca Eylül 2002’de kurulan, ilk sayısı 25 Eylül 2002 günü yayınlanan Penguen dergisi kapanıyor.
Penguen’in twitter hesabından 4 sayı sonra kapanacağı duyuruldu. Kapanma nedeninin maddi sorunlar olduğu belirtiliyor.
Haftalık Leman Dergisi’nden ayrılan Metin Üstündağ, Bahadır Baruter, Selçuk Erdem, Erdil Yaşaroğlu ve arkadaşlarınca Eylül 2002’de kurulan, ilk sayısı 25 Eylül 2002 günü yayınlanan Penguen dergisi kapanıyor.
Penguen’in twitter hesabından 4 sayı sonra kapanacağı duyuruldu. Kapanma nedeninin maddi sorunlar olduğu belirtiliyor.
12 Nisan 2017 Çarşamba
ODA TV davasında karar açıklandı
Gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener, Soner Yalçın ile Yalçın Küçük ve eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın aralarında bulunduğu 13 sanıklı Oda TV Davası'nda karar açıklandı. Mahkeme tüm sanıkların beraatine karar verdi.
İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, bu davanın tutuksuz sanığı ve Cumhuriyet Gazetesi'ne ilişkin açılan dava kapsamında tutuklu bulunan gazeteci Ahmet Şık getirildi. Duruşmada tutuksuz sanıklar Hanefi Avcı, Soner Yalçın, Yalçın Küçük, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Nedim Şener, Muhammet Sait Çakır ve Coşkun Musluk katıldı. Diğer sanıklar Şükrü Doğan Yurdakul, İlkim Kaleli, Mümtaz İdil ve Müesser Yıldız Uğur ise duruşmaya katılmadı.
15 Şubat'taki celsede tüm sanıklar ve avukatları esas hakkındaki savunmalarını tamamlamıştı. Ancak mahkeme heyetinin iki üyesi yeni atandığı için duruşma ertelenmişti.
Adliye önünde açıklama
Duruşma öncesi Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı önünde toplanan bir grup gazeteci "gazetecilere özgürlük" yazan pankart açarak basın açıklaması yaptı. Basın bildirisini okuyan Ertuğrul Mavioğlu, "Bugün davanın geldiği noktada aldanmadığımızı ve aldatmadığımızı gösteriyor. Muhtemelen bugün 6 yılı aşkın süredir devam eden Odatv davası beraat ile sonuçlanacak. Böylelikle bazı kitapların bombalardan daha tesirli olmadığı da mahkeme kararıyla tescilli hale gelecek. Ancak bu suçlamaya muhatap olan Ahmet Şık, Odatv davasından beraat etse de Cumhuriyet davasından halen tutuklu. Cumhuriyet iddianamesine bakıldığında suçlamalara konu deliller Ahmet Şık'ın yapmış olduğu haberler. Dünün savcıları Odatv'de Ergenekon'la bağ kurma çabasında iken bugünün savcıları, FETÖ, PKK; DHKP-C ile gazeteciler arasında örgüt ilişkisi arıyor. Unutulmamalı ki 150'ye yakın gazetecinin cezaevinde olduğu bir ülkenin ne denli demokratik bir ülke ne kadar hukuk devleti olduğu tartışmaya açıktır. Bir dün olduğu gibi bugün de adalet istiyoruz. Biz dün olduğu gibi basın ve ifade özgürlüğünün serbest olmasını istiyoruz. Biz dün olduğu gibi bugün de gazetecilerin serbest bırakılmasını istiyoruz" dedi.
"Ahmet çıkacak yine yazacak" şeklinde slogan atan gazeteciler davayı izlemek için duruşma salonuna gittiler.
Son sözleri soruldu
Mahkeme Başkanı, geçen celse tüm sanıkların ve avukatların esas hakkındaki beyanlarının alındığını belirterek sanıklara son sözlerini sordu.
"Adliye sarayı, adaletin mezarı haline geldi"
Sanıklardan Ahmet Şık, "Aklımdan geçenleri söylersem muhtemelen yeni bir dava açılır. Hakkımda yeni iddianameyi yazan iktidarın tetikçiliğini yapanları kastediyorum. Bu adliye sarayı, adaletin mezarı haline geldi. Bu mezarın kazıcısı da bizzat savcılar ve hakimlerdir. Adliye girişinde Themis heykelleri bulunmakta adaletin simgesi olarak, elinde terazi var. Bir kefesinde haysiyet, onur gibi kavramlar var. Diğerinde ise haysiyetsizlik, şerefsizlik gibi kavramlar var. Bu hakim ve savcılar için terazinin kefesindeki kötülük ağır basıyor" dedi.
"FETÖ'den şikayetçiyim"
Oda TV İmtiyaz Sahibi Soner Yalçın ise "7 yıllık süre zarfında söylenecek her şeyi söyledik. Beraatimi istiyorum. Bize bu kumpası kuran FETÖ'den şikayetçiyim" dedi.
"Bu kumpası kuran tüm görevlilerin gelmesini istiyorum"
Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ise, "Sanık sandalyesine bu kumpası kuran tüm devlet görevlilerin gelmesini istiyorum" diye konuştu. Oda TV Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu da, "6 yıl önce bu davada sanık olmak yazıları, kitapları yasaklanmak demekti. 6 yıl sonra yozlaşmış iktidarlardan devlet içindeki çetelerden uzak olmak anlamına geliyor. Bu davada hakim ya da savcı olmaktansa sanık olmayı tercih ediyorum, mutluyum" diye konuştu.
Yalçın Küçük'ten Ahmet Şık'a: "Bana ihtiyacın var mı içerde?"
Prof. Dr. Yalçın Küçük ise "Ergenekon davasında bir numaralı sanıktım. Orduyu, PKK'yi, her şeyi yönetmekten suçlandım. Polis çıraklarının hazırladığı iddianame ile karşınızdayım. Takdir sizindir" dedikten sonra Ahmet Şık'a dönerek "Nasılsın, iyi misin? Bana ihtiyacın var mı içerde?" diye sordu. Küçük'ün sorusu salonda gülüşmelere neden olurken, Ahmet Şık da "Yok hocam" diye yanıt verdi.
"Suç duyurusunda bulunulsun"
Eski emniyet müdürü Hanefi Avcı da "Mahkemenizden tüm sanıkların beraatini ve kumpas kuranlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını diliyorum" dedi.
"Bu dava bizden çok şey aldı, ama hukuk getirmedi"
Gazeteci Nedim Şener ise, "Buradaki yargılananların yaptıkları, Fetullahçı terör örgütüne karşı halkı uyarmaktı. Bu davada yargılananların yazdıkları azıcık dikkate alınsaydı Türkiye bu günleri, bu denli yaşamazdı, önlemler alabilirdi. Bu dava bizden çok şey aldı, ama hukuk getirmedi" dedi. Diğer sanıklar ve avukatları da beraat talebinde bulundular. Davaya karar açıklanmak üzere 1,5 saatlik ara verildi.
Tüm sanıklar beraat etti
Aranın ardından kararını açıklayan mahkeme kararını açıkladı. İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi, Odatv davası kapsamında yargılanan gazeteciler Yalçın Küçük, Ahmet Şık, Nedim Şener ve Soner Yalçın ile eski emniyet müdürü Hanefi Avcı'nın da aralarında bulunduğu 13 sanığın beraatine karar verdi.
Ahmet Şık: O hakimler ve savcılar da buraya gelecek
Gazeteci Ahmet Şık karar açıklandıktan sonra jandarmalar tarafından salondan çıkarılırken "Cumhuriyet iddianamesini yazanlara bu dava ders olsun. O hakimler ve savcılar da buraya gelecekler. Hepsi aynı çöplüğe gidecekler. Biz çocuklarımızın düşlerini gerçek kılacak bir hayat sunacağız" diye bağırdı.
Şık'ın sözleri üzerine salondaki izleyiciler de "Ahmet çıkacak, yine yazacak" diyerek alkışladılar. DHA
İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, bu davanın tutuksuz sanığı ve Cumhuriyet Gazetesi'ne ilişkin açılan dava kapsamında tutuklu bulunan gazeteci Ahmet Şık getirildi. Duruşmada tutuksuz sanıklar Hanefi Avcı, Soner Yalçın, Yalçın Küçük, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Nedim Şener, Muhammet Sait Çakır ve Coşkun Musluk katıldı. Diğer sanıklar Şükrü Doğan Yurdakul, İlkim Kaleli, Mümtaz İdil ve Müesser Yıldız Uğur ise duruşmaya katılmadı.
15 Şubat'taki celsede tüm sanıklar ve avukatları esas hakkındaki savunmalarını tamamlamıştı. Ancak mahkeme heyetinin iki üyesi yeni atandığı için duruşma ertelenmişti.
Adliye önünde açıklama
Duruşma öncesi Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı önünde toplanan bir grup gazeteci "gazetecilere özgürlük" yazan pankart açarak basın açıklaması yaptı. Basın bildirisini okuyan Ertuğrul Mavioğlu, "Bugün davanın geldiği noktada aldanmadığımızı ve aldatmadığımızı gösteriyor. Muhtemelen bugün 6 yılı aşkın süredir devam eden Odatv davası beraat ile sonuçlanacak. Böylelikle bazı kitapların bombalardan daha tesirli olmadığı da mahkeme kararıyla tescilli hale gelecek. Ancak bu suçlamaya muhatap olan Ahmet Şık, Odatv davasından beraat etse de Cumhuriyet davasından halen tutuklu. Cumhuriyet iddianamesine bakıldığında suçlamalara konu deliller Ahmet Şık'ın yapmış olduğu haberler. Dünün savcıları Odatv'de Ergenekon'la bağ kurma çabasında iken bugünün savcıları, FETÖ, PKK; DHKP-C ile gazeteciler arasında örgüt ilişkisi arıyor. Unutulmamalı ki 150'ye yakın gazetecinin cezaevinde olduğu bir ülkenin ne denli demokratik bir ülke ne kadar hukuk devleti olduğu tartışmaya açıktır. Bir dün olduğu gibi bugün de adalet istiyoruz. Biz dün olduğu gibi basın ve ifade özgürlüğünün serbest olmasını istiyoruz. Biz dün olduğu gibi bugün de gazetecilerin serbest bırakılmasını istiyoruz" dedi.
"Ahmet çıkacak yine yazacak" şeklinde slogan atan gazeteciler davayı izlemek için duruşma salonuna gittiler.
Son sözleri soruldu
Mahkeme Başkanı, geçen celse tüm sanıkların ve avukatların esas hakkındaki beyanlarının alındığını belirterek sanıklara son sözlerini sordu.
"Adliye sarayı, adaletin mezarı haline geldi"
Sanıklardan Ahmet Şık, "Aklımdan geçenleri söylersem muhtemelen yeni bir dava açılır. Hakkımda yeni iddianameyi yazan iktidarın tetikçiliğini yapanları kastediyorum. Bu adliye sarayı, adaletin mezarı haline geldi. Bu mezarın kazıcısı da bizzat savcılar ve hakimlerdir. Adliye girişinde Themis heykelleri bulunmakta adaletin simgesi olarak, elinde terazi var. Bir kefesinde haysiyet, onur gibi kavramlar var. Diğerinde ise haysiyetsizlik, şerefsizlik gibi kavramlar var. Bu hakim ve savcılar için terazinin kefesindeki kötülük ağır basıyor" dedi.
"FETÖ'den şikayetçiyim"
Oda TV İmtiyaz Sahibi Soner Yalçın ise "7 yıllık süre zarfında söylenecek her şeyi söyledik. Beraatimi istiyorum. Bize bu kumpası kuran FETÖ'den şikayetçiyim" dedi.
"Bu kumpası kuran tüm görevlilerin gelmesini istiyorum"
Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ise, "Sanık sandalyesine bu kumpası kuran tüm devlet görevlilerin gelmesini istiyorum" diye konuştu. Oda TV Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu da, "6 yıl önce bu davada sanık olmak yazıları, kitapları yasaklanmak demekti. 6 yıl sonra yozlaşmış iktidarlardan devlet içindeki çetelerden uzak olmak anlamına geliyor. Bu davada hakim ya da savcı olmaktansa sanık olmayı tercih ediyorum, mutluyum" diye konuştu.
Yalçın Küçük'ten Ahmet Şık'a: "Bana ihtiyacın var mı içerde?"
Prof. Dr. Yalçın Küçük ise "Ergenekon davasında bir numaralı sanıktım. Orduyu, PKK'yi, her şeyi yönetmekten suçlandım. Polis çıraklarının hazırladığı iddianame ile karşınızdayım. Takdir sizindir" dedikten sonra Ahmet Şık'a dönerek "Nasılsın, iyi misin? Bana ihtiyacın var mı içerde?" diye sordu. Küçük'ün sorusu salonda gülüşmelere neden olurken, Ahmet Şık da "Yok hocam" diye yanıt verdi.
"Suç duyurusunda bulunulsun"
Eski emniyet müdürü Hanefi Avcı da "Mahkemenizden tüm sanıkların beraatini ve kumpas kuranlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını diliyorum" dedi.
"Bu dava bizden çok şey aldı, ama hukuk getirmedi"
Gazeteci Nedim Şener ise, "Buradaki yargılananların yaptıkları, Fetullahçı terör örgütüne karşı halkı uyarmaktı. Bu davada yargılananların yazdıkları azıcık dikkate alınsaydı Türkiye bu günleri, bu denli yaşamazdı, önlemler alabilirdi. Bu dava bizden çok şey aldı, ama hukuk getirmedi" dedi. Diğer sanıklar ve avukatları da beraat talebinde bulundular. Davaya karar açıklanmak üzere 1,5 saatlik ara verildi.
Tüm sanıklar beraat etti
Aranın ardından kararını açıklayan mahkeme kararını açıkladı. İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi, Odatv davası kapsamında yargılanan gazeteciler Yalçın Küçük, Ahmet Şık, Nedim Şener ve Soner Yalçın ile eski emniyet müdürü Hanefi Avcı'nın da aralarında bulunduğu 13 sanığın beraatine karar verdi.
Ahmet Şık: O hakimler ve savcılar da buraya gelecek
Gazeteci Ahmet Şık karar açıklandıktan sonra jandarmalar tarafından salondan çıkarılırken "Cumhuriyet iddianamesini yazanlara bu dava ders olsun. O hakimler ve savcılar da buraya gelecekler. Hepsi aynı çöplüğe gidecekler. Biz çocuklarımızın düşlerini gerçek kılacak bir hayat sunacağız" diye bağırdı.
Şık'ın sözleri üzerine salondaki izleyiciler de "Ahmet çıkacak, yine yazacak" diyerek alkışladılar. DHA
10 Nisan 2017 Pazartesi
Irkçılara meydan okuyan kızın fotoğrafı sembole dönüştü
İngiltere'de ırkçıların eylemi sırasında çekilen bir fotoğraf, sembole dönüştü. Fotoğraftaki kadın, İngiliz ırkçıları ve İslam karşıtlarının düzenlediği bir gösteride, liderleri Ian Crossland'in karşısına geçti ve ortaya müthiş bir "o an" karesi çıktı.
Safiye Khan isimli genç kadın, İslam karşıtlığı ve ırkçı-faşizmin İngiltere'deki en güçlü örgütü "İngiliz Savunma Birliği"ne tek başına kafa tuttu.
Birliğin Birmingham kentinde düzenlediği gösteride, aniden ırkçıların arasında kalan Safiye Khan, İngiliz medyasına göre, "beklenmedik ve cesaret isteyen bir eylemin kahramanı" oldu.
Safiye Khan, Birmingham'deki merkez caminin önünde protesto gösterisi yapan ırkçıların tehditlerine aldırmadı.
Irkçı, yabancı düşmanı ve islam karşıtı "İngiliz Savunma Birliği" örgütünün lideri Ian Crossland'in önünde duran ve ona sadece alaycı bir gülümseme ile bakan Safiye Khan, bu hareketiyle sosyal medyada da büyük yankı uyandırdı.
Safiye Khan, BBC’ye yaptığı açıklamada fotoğrafın çekildiği sırada etrafı bir grup erkek tarafından sarılan başörtülü arkadaşına yardım ettiğini söyledi. Khan, “Benim kentimde insanlara kabadayılık yapılmasından hoşlanmıyorum” ifadesini kullanarak, fotoğrafın bu kadar ilgi çekmesine şaşırdığını söyledi.
Televizyon sunucusu Piers Morgan ise, “haftanın fotoğrafı” ilan ettiği kare için “öfkeli ırkçıya Asyalı kadından neşeli ve küçümseyen bakış” yorumunda bulundu. (ntvmsnc)
Safiye Khan isimli genç kadın, İslam karşıtlığı ve ırkçı-faşizmin İngiltere'deki en güçlü örgütü "İngiliz Savunma Birliği"ne tek başına kafa tuttu.
Birliğin Birmingham kentinde düzenlediği gösteride, aniden ırkçıların arasında kalan Safiye Khan, İngiliz medyasına göre, "beklenmedik ve cesaret isteyen bir eylemin kahramanı" oldu.
Safiye Khan, Birmingham'deki merkez caminin önünde protesto gösterisi yapan ırkçıların tehditlerine aldırmadı.
Irkçı, yabancı düşmanı ve islam karşıtı "İngiliz Savunma Birliği" örgütünün lideri Ian Crossland'in önünde duran ve ona sadece alaycı bir gülümseme ile bakan Safiye Khan, bu hareketiyle sosyal medyada da büyük yankı uyandırdı.
Safiye Khan, BBC’ye yaptığı açıklamada fotoğrafın çekildiği sırada etrafı bir grup erkek tarafından sarılan başörtülü arkadaşına yardım ettiğini söyledi. Khan, “Benim kentimde insanlara kabadayılık yapılmasından hoşlanmıyorum” ifadesini kullanarak, fotoğrafın bu kadar ilgi çekmesine şaşırdığını söyledi.
Televizyon sunucusu Piers Morgan ise, “haftanın fotoğrafı” ilan ettiği kare için “öfkeli ırkçıya Asyalı kadından neşeli ve küçümseyen bakış” yorumunda bulundu. (ntvmsnc)
31 Mart 2017 Cuma
Atilla Taş tahliye oldu
FETÖ'nün medya yapılanması davasında tutuklanan Atilla Taş'ın da aralarında bulunduğu 21 kişinin tahliyesine karar verildi.
FETÖ’nün medya yapılanması'na ilişkin davada mahkeme Atilla Taş’ın da aralarında bulunduğu 21 sanık tahliye edildi.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) medya yapılanmasına ilişkin aralarında "fuatavni" hesabının kurucusu olduğu tespit edilen firari sanık Said Sefa'nın da bulunduğu 26'sı tutuklu 29 sanığın yargılandığı davada cumhuriyet savcısı, aralarında Atilla Taş'ın da olduğu tutuklu 13 sanığın tahliye edilmesini istedi.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesindeki beşinci duruşmaya, Ünal Tanık, Ufuk Şanlı, Atilla Taş, Gökçe Fırat Çulhaoğlu'nun da aralarında bulunduğu tutuklu 25 sanık, 2 tutuksuz sanık ile avukatları katıldı. Duruşmada sanık ve avukatların talepleri alındı.
Cumhuriyet savcısı, suç vasfının değişme ihtimalinin bulunması, tutukluluğun tedbir mahiyetinde bulunması ve tutuklu kaldıkları süre dikkate alınarak tutuklu sanıklar Atilla Taş, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Yakup Çetin, Yetkin Yıldız, Seyit Kılıç, Mustafa Erkan Acar, Hüseyin Aydın, Abdullah Kılıç, Ali Akkuş, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Oğuz Usluer ve Murat Aksoy'un haklarında yurt dışına çıkış yasağı konularak tahliyelerine, diğer tutuklu 13 sanığın ise mevcut durumlarının devamına karar verilmesini talep etti.
Savcının talebini açıklamasının ardından söz alan tutuklu sanık Atilla Taş mahkeme heyetine hitaben "Ne olur bizi yalnız bırakmayın. Sizi seviyoruz." dedi.
Mahkeme heyeti 21 sanığın tahliyesine karar verdi. Hürriyet
FETÖ’nün medya yapılanması'na ilişkin davada mahkeme Atilla Taş’ın da aralarında bulunduğu 21 sanık tahliye edildi.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) medya yapılanmasına ilişkin aralarında "fuatavni" hesabının kurucusu olduğu tespit edilen firari sanık Said Sefa'nın da bulunduğu 26'sı tutuklu 29 sanığın yargılandığı davada cumhuriyet savcısı, aralarında Atilla Taş'ın da olduğu tutuklu 13 sanığın tahliye edilmesini istedi.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesindeki beşinci duruşmaya, Ünal Tanık, Ufuk Şanlı, Atilla Taş, Gökçe Fırat Çulhaoğlu'nun da aralarında bulunduğu tutuklu 25 sanık, 2 tutuksuz sanık ile avukatları katıldı. Duruşmada sanık ve avukatların talepleri alındı.
Cumhuriyet savcısı, suç vasfının değişme ihtimalinin bulunması, tutukluluğun tedbir mahiyetinde bulunması ve tutuklu kaldıkları süre dikkate alınarak tutuklu sanıklar Atilla Taş, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Yakup Çetin, Yetkin Yıldız, Seyit Kılıç, Mustafa Erkan Acar, Hüseyin Aydın, Abdullah Kılıç, Ali Akkuş, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Oğuz Usluer ve Murat Aksoy'un haklarında yurt dışına çıkış yasağı konularak tahliyelerine, diğer tutuklu 13 sanığın ise mevcut durumlarının devamına karar verilmesini talep etti.
Savcının talebini açıklamasının ardından söz alan tutuklu sanık Atilla Taş mahkeme heyetine hitaben "Ne olur bizi yalnız bırakmayın. Sizi seviyoruz." dedi.
Mahkeme heyeti 21 sanığın tahliyesine karar verdi. Hürriyet
21 Mart 2017 Salı
Gazeteci Tayfun Talipoğlu hayatını kaybetti
Tayfun Talipoğlu'nun Konak ilçesi Güzelyalı Mahallesi'ndeki evinde fenalaşması üzerine yakınları tarafından sağlık ekiplerine haber verildi.Sağlık görevlilerince İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılan Talipoğlu, müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Tayfun Talipoğlu'nun vefat haberi her kesimden insanı yasa boğdu.
Evinde dün gece fenalaşarak İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan 55 yaşındaki gazeteci Tayfun Talipoğlu, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Alınan bilgiye göre, Talipoğlu saat 01.00 sıralarında Konak ilçesi Güzelyalı Mahallesi'ndeki evinde rahatsızlandı. Evde bulunan bir arkadaşının haber vermesi üzerine gelen sağlık ekipleri Talipoğlu'na ilk müdahaleyi olay yerinde yaptı. Daha sonra Talipoğlu, ambulansla İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi kaldırıldı. Tedavi altına alınan Talipoğlu, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Talipoğlu'nun cenazesi, savcılık incelemesinin ardından otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Morgu'na kaldırıldı.
TAYFUN TALİPOĞLU KİMDİR?
1962 yılında Kars'ta doğan Tayfun Talipoğlu, İlkokulu Malatya Şeker İlkokulu ve Eskişehir Yunus Emre İlkokulu'nda okudu. Ortaokulu Eskişehir'de, liseyi Ankara Atatürk Lisesi'nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nden 1983 yılında mezun oldu. Siyasi görüşleri nedeniyle kaymakam yapılmadı ve bu süreçte kargoculuk, Ankara düğün salonlarında ve pavyonlarında orkestra solistliği gibi birçok değişik iş yaptı. Milliyet Gazetesi'nde muhabir olarak başladığı gazetecilik yaşamına önce Star1'de, sonra ATV'de haber muhabiri olarak devam etti. 1995 yılından itibaren önce ATV'de, 1999'dan beri de NTV'de Bam Teli programını hazırlayıp sunarak mesleğine devam etti. Takvim, Yeni Yüzyıl, Cumhuriyet gazetelerinde köşe yazarlığı da yapan Talipoğlu evli ve bir çocuk babasıydı.
Benim Yolum, Ne Çoktular Ne Kadar Çocuktular, Eskiyen Yüzümün Yeni Gülümseyişi, Çoluk Çocuk Yazıları, Eşekle Gelen Aydınlık adlı kitapları bulunan Talipoğlu'nun, Seyyah ve Bam Teli Yol Müzikleri adlı şiir ve türkü kasetleri de vardı.
Haziran 2008'den itibaret TRT-1 de Bam Teli programının yanı sıra Nasılsınız isimli bir tartışma programı da sunan Talipoğlu, aynı zamanda Ekim 2007'den beri UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçisi'ydi. Tayfun Talipoğlu 2015 Genel Seçimleri'nde CHP'nin 5. sıradan Aydın Milletvekili adayıydı.
TAYFUN TALİPOĞLU İÇİN ÇOK SAYIDA MESAJ GELİYOR
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Mesleğini onuruyla yaparak kendini Türkiye’ye kabul ettiren, duayen bir gazeteciydi. Tayfun Talipoğlu’na rahmet sevenlerine sabır diliyorum
LÖSEV: Değerli gönüllümüz Tayfun Talipoğlu'nu kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Kendisine Allah'tan rahmet, sevenlerine sabırlar dileriz.
Sabahat Akkiraz: "Gelmez yola gidiyorum" demişti Aşık Veysel. Bugün bir dostu kaybettik sevgili Tayfun Talipoğlu hakka yürüdü. Çok üzgünüm
Yosi Mizrahi: Bam telimiz koptu… Tayfun Talipoğlu’nu kaybettik… Hoşçakal Tayfun Abi… Hoşçakal Güzel İnsan… Mekanın Cennet Olsun…
Fikri Sağlar: Anadolu'nun sesi, yüreği güzel insan, dost Tayfun Talipoğlu zamansız ayrıldın aramızdan. Mekanın cennet olsun
İKİMİZİ HEP KARIŞTIRIRLARDI
Yonca Lodi: Ah ya! Tayfun Talipoğlu vefat etmiş. Ne erken ve ne büyük bir kayıp. Yüzünü güldürdüğü çocukların hatrına ne güzel bir yerdedir şimdi…
Gani Müjde: Hep ikimizi karıştırırlardı. Bir gün karşılaştık “Abicim rahat dur. Senin yüzünden sopa yiyicem birgün demiştim” gülüşmüştük. Sevenlerine sabır.
Halil Sezai: Çok erken… Mekanı cennet olsun
Aykut Erdoğdu: Bam telimiz koptu... Tayfun Talipoğlu'nu kaybettik...Hoşçakal Tayfun Abi...Hoşçakal Güzel İnsan... Mekanın Cennet Olsun...
Metin Feyzioğlu: Yollar artık öksüz. Dostum, Türkiye sevdalısı Tayfun Talipoğlu'nu genç yaşında ani bir rahatsızlık sonucu kaybettik. Mekanı cennet olsun.
Muharrem İnce: "Yol hikayeleri" bitti, "bam teli" koptu. Ailesinin, sevenlerinin başı sağolsun. Mekanın cennet olsun Tayfun Talipoğlu
Hayri İnönü: Bam telimiz koca yürekli Tayfun Talipoğlu'nu kaybetmişiz. Yolların hikayesi yarım kaldı...
Twitter'da Tayfun Talipoğlu için paylaşılan bazı mesajlar şöyle:
-Bamteli koptu... Bir yol hikayesi yarım kaldı...Sevgili abim Tayfun Talipoğlu nu kaybettik. Mekanı cennet olsun.. Başımız sağolsun.
-Canım "Tayfun Talipoğlu" abim. Seni izleyerek memleket hasretini giderirdik.Çok üzüldüm Mekanın cennet olsun.
-Gönlünün ateşinde insan sevgisi ve Anadolu tüten candostum, kardeşim Tayfun Talipoğlu'nu kaybettik. Çok üzgünüm.Nur içinde yatsın.
-Bir yol hikayesi daha burada sona erdi.Tayfun Talipoğlu 55 yaşında hayata veda etti.
-Bam telimiz koptu... Tayfun Talipoğlu'nu kaybettik... Hoşçakal Tayfun Abi... O güzel insanlar gibi sende o güzel atlara binip gittin...
-Tayfun Talipoglu ölmüş. İçim cız etti. Ankara'da komşu sayılırdık, oğlu sınıf arkadaşımdı.
-Anadolu'nun içinden gelen ve Anadolu'yu her daim içinde yaşayan usta gazeteci Tayfun Talipoğlu'na Allah'tan rahmet dilerim.
Evinde dün gece fenalaşarak İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan 55 yaşındaki gazeteci Tayfun Talipoğlu, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Alınan bilgiye göre, Talipoğlu saat 01.00 sıralarında Konak ilçesi Güzelyalı Mahallesi'ndeki evinde rahatsızlandı. Evde bulunan bir arkadaşının haber vermesi üzerine gelen sağlık ekipleri Talipoğlu'na ilk müdahaleyi olay yerinde yaptı. Daha sonra Talipoğlu, ambulansla İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi kaldırıldı. Tedavi altına alınan Talipoğlu, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Talipoğlu'nun cenazesi, savcılık incelemesinin ardından otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Morgu'na kaldırıldı.
TAYFUN TALİPOĞLU KİMDİR?
1962 yılında Kars'ta doğan Tayfun Talipoğlu, İlkokulu Malatya Şeker İlkokulu ve Eskişehir Yunus Emre İlkokulu'nda okudu. Ortaokulu Eskişehir'de, liseyi Ankara Atatürk Lisesi'nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nden 1983 yılında mezun oldu. Siyasi görüşleri nedeniyle kaymakam yapılmadı ve bu süreçte kargoculuk, Ankara düğün salonlarında ve pavyonlarında orkestra solistliği gibi birçok değişik iş yaptı. Milliyet Gazetesi'nde muhabir olarak başladığı gazetecilik yaşamına önce Star1'de, sonra ATV'de haber muhabiri olarak devam etti. 1995 yılından itibaren önce ATV'de, 1999'dan beri de NTV'de Bam Teli programını hazırlayıp sunarak mesleğine devam etti. Takvim, Yeni Yüzyıl, Cumhuriyet gazetelerinde köşe yazarlığı da yapan Talipoğlu evli ve bir çocuk babasıydı.
Benim Yolum, Ne Çoktular Ne Kadar Çocuktular, Eskiyen Yüzümün Yeni Gülümseyişi, Çoluk Çocuk Yazıları, Eşekle Gelen Aydınlık adlı kitapları bulunan Talipoğlu'nun, Seyyah ve Bam Teli Yol Müzikleri adlı şiir ve türkü kasetleri de vardı.
Haziran 2008'den itibaret TRT-1 de Bam Teli programının yanı sıra Nasılsınız isimli bir tartışma programı da sunan Talipoğlu, aynı zamanda Ekim 2007'den beri UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçisi'ydi. Tayfun Talipoğlu 2015 Genel Seçimleri'nde CHP'nin 5. sıradan Aydın Milletvekili adayıydı.
TAYFUN TALİPOĞLU İÇİN ÇOK SAYIDA MESAJ GELİYOR
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Mesleğini onuruyla yaparak kendini Türkiye’ye kabul ettiren, duayen bir gazeteciydi. Tayfun Talipoğlu’na rahmet sevenlerine sabır diliyorum
LÖSEV: Değerli gönüllümüz Tayfun Talipoğlu'nu kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Kendisine Allah'tan rahmet, sevenlerine sabırlar dileriz.
Sabahat Akkiraz: "Gelmez yola gidiyorum" demişti Aşık Veysel. Bugün bir dostu kaybettik sevgili Tayfun Talipoğlu hakka yürüdü. Çok üzgünüm
Yosi Mizrahi: Bam telimiz koptu… Tayfun Talipoğlu’nu kaybettik… Hoşçakal Tayfun Abi… Hoşçakal Güzel İnsan… Mekanın Cennet Olsun…
Fikri Sağlar: Anadolu'nun sesi, yüreği güzel insan, dost Tayfun Talipoğlu zamansız ayrıldın aramızdan. Mekanın cennet olsun
İKİMİZİ HEP KARIŞTIRIRLARDI
Yonca Lodi: Ah ya! Tayfun Talipoğlu vefat etmiş. Ne erken ve ne büyük bir kayıp. Yüzünü güldürdüğü çocukların hatrına ne güzel bir yerdedir şimdi…
Gani Müjde: Hep ikimizi karıştırırlardı. Bir gün karşılaştık “Abicim rahat dur. Senin yüzünden sopa yiyicem birgün demiştim” gülüşmüştük. Sevenlerine sabır.
Halil Sezai: Çok erken… Mekanı cennet olsun
Aykut Erdoğdu: Bam telimiz koptu... Tayfun Talipoğlu'nu kaybettik...Hoşçakal Tayfun Abi...Hoşçakal Güzel İnsan... Mekanın Cennet Olsun...
Metin Feyzioğlu: Yollar artık öksüz. Dostum, Türkiye sevdalısı Tayfun Talipoğlu'nu genç yaşında ani bir rahatsızlık sonucu kaybettik. Mekanı cennet olsun.
Muharrem İnce: "Yol hikayeleri" bitti, "bam teli" koptu. Ailesinin, sevenlerinin başı sağolsun. Mekanın cennet olsun Tayfun Talipoğlu
Hayri İnönü: Bam telimiz koca yürekli Tayfun Talipoğlu'nu kaybetmişiz. Yolların hikayesi yarım kaldı...
Twitter'da Tayfun Talipoğlu için paylaşılan bazı mesajlar şöyle:
-Bamteli koptu... Bir yol hikayesi yarım kaldı...Sevgili abim Tayfun Talipoğlu nu kaybettik. Mekanı cennet olsun.. Başımız sağolsun.
-Canım "Tayfun Talipoğlu" abim. Seni izleyerek memleket hasretini giderirdik.Çok üzüldüm Mekanın cennet olsun.
-Gönlünün ateşinde insan sevgisi ve Anadolu tüten candostum, kardeşim Tayfun Talipoğlu'nu kaybettik. Çok üzgünüm.Nur içinde yatsın.
-Bir yol hikayesi daha burada sona erdi.Tayfun Talipoğlu 55 yaşında hayata veda etti.
-Bam telimiz koptu... Tayfun Talipoğlu'nu kaybettik... Hoşçakal Tayfun Abi... O güzel insanlar gibi sende o güzel atlara binip gittin...
-Tayfun Talipoglu ölmüş. İçim cız etti. Ankara'da komşu sayılırdık, oğlu sınıf arkadaşımdı.
-Anadolu'nun içinden gelen ve Anadolu'yu her daim içinde yaşayan usta gazeteci Tayfun Talipoğlu'na Allah'tan rahmet dilerim.
26 Şubat 2017 Pazar
Hangi banka kimin? Kim hangi TV’ye ortak?
Son günlerde elinden çıkarttığı veya çıkarmak üzere olduğu dev şirketleriyle gündeme gelen Ferit Şahenk, finans ve medya gibi sektörleri bırakıyor. Türkiye'de yabancıların ilgisi olan sektörler arasında finans ve medya bulunurken, bankaların yarıya yakını yabancıların, Rupert Murdoch ve Axel Springer gibi devler de Türkiye'de iş yapıyor.
Doğuş Grubu’nun Garanti Bankası’ndan çıkmasından sonra NTV’yi de satacağı haberleri gündeme bomba gibi düştü. Uzun süren pazarlıklar sonucunda TMSF tarafından el konduktan sonra ‘Digiturk’ü açıklanmayan bir bedelle satın alan Katarlı beIN Group’un NTV’yi de satın alacağı belirtildi.
PAZARLIKLARIN SONUNA GELİNDİ
Kulislerle konuşulanlara göre Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk’le yapılan pazarlıkların sonuna gelindi. Anlaşma sonuçlandığı takdirde Stan TV, NTV, NTV Spor, Kral TV, Kral Pop, Euro Star, NTV Avrupa’nın yeni sahibi Katarlı beIN olacak.
YABANCI PAYI TIRMANIYOR
Doğuş tarafından Garanti’nin İspanyollara satışının ardından gözler Türkiye’de yabancıların ilgisinin yoğun olduğu bankacılığa çevrildi. Özellikle son 14 yılda yapılan anlaşmalarla bankacılıktaki yabancı payı 2017’de yüzde 44’ü aştı. Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre 2016 yılında yabancı payı yüzde 35.1’di.
İşte son yıllarda yabancıların satın aldığı Türk bankaları:
Garanti: BBVA (İspanyol) yüzde 49 Doğuş yüzde 0.05-ŞUBAT 2017
Finansbank: Yüzde 99.81 QNB (Katarlı) ARALIK 2015
Denizbank: Rus Sberbank’a satıldı 2012 HAZİRAN
Odeabank: Lübnanlı Odeabank 2012 tarihinde Türkiye’de bankacılık faaliyetlerine geçmek için izin aldı.
Burganbank: Kuveyt’te kurulan Burganbank 2012 yılında Tekfenbank’ı satın alıp 2013 yılında bankacılık faaliyetlerine başladı.
ICBC Bank: Çinli Industrial and Commercial Bank of China Limited (ICBC), Tekstilbank’ı alarak 2015 yılında faaliyetlerine başladı.
YAPI KREDİ’DE İTALYANLAR, ŞEKERBANK’TA KAZAKLAR VAR
Bu bankaların hakim ortakları yabancılar. Hakim yerli özel sermayeli bankalarda da yabancı ortaklıkları bulunuyor. TEB’de Fransız PNB Paribas’ın, Fibabanka’da Avrupa Kalkınma Bankası’nın (ERBD), Yapı Kredi’de ise İtalyan Unicredit’in ortaklığı bulunuyor. Şekerbank’ın yüzde 19.3’ü Kazakistan Varlık Fonu’nun. 30 Ocak 2017 itibariyle Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerine göre Aralık 2016 döneminde Türk Bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 2 trilyon 730 milyar 942 milyon TL.
TIME WARNER VE RUPERT MURDOCH TÜRKİYE’DE İŞ YAPIYOR
Doğuş Grubu’nun çıkmayı planladığı medya sektörüne de yabancıların büyük bir ilgisi bulunuyor. Doğuş geçen sene de CNBC-e’yi Discovery Group’a satmıştı.
Türkiye’de şu aralar TGRT’nin lisans hakkını alan Rupert Murdoch’ın sahibi olduğu Fox, Doğan Holding-Time Warner ortaklığı CNN Türk yayın hayatına devam ediyor. Öte yandan Dünyaca ünlü Alman medya devi Axel Springer de Doğan Holding’in ortaklarından. Şirket geçen aylarda Türkiye’deki varlıklarını 2022 yılına kadar elden çıkaracağını açıklamıştı.
Çukurova döneminde TMSF’ye devredilen ve satışı fiyatı açıklanmadan gerçekleştirilen Katarlı beIN Digiturk’ü satın alarak bir diğer yabancı oyuncu olarak medya pazarına girdi.
Ünlü dolar milyarderi Michael Bloomberg’e ait olan medya devi Bloomberg, Türkiye’de Ciner grubuna ait Habertürk ile beraber BloombergHT tv kanalı ve internet portalı çatısında faaliyet yürütüyor.
2019 YILINDA 17 MİLYAR DOLAR OLACAK
PwC'nin “Küresel Medya ve Eğlence” raporuna göre 2019 yılında Türkiye'de medya sektörünün büyüklüğü 16,9 milyar dolar olacak, en hızlı büyüme yüzde 19,8'le mobil internet erişiminde gerçekleşecek.
(Kaynak:sözcü.com.tr)
Doğuş Grubu’nun Garanti Bankası’ndan çıkmasından sonra NTV’yi de satacağı haberleri gündeme bomba gibi düştü. Uzun süren pazarlıklar sonucunda TMSF tarafından el konduktan sonra ‘Digiturk’ü açıklanmayan bir bedelle satın alan Katarlı beIN Group’un NTV’yi de satın alacağı belirtildi.
PAZARLIKLARIN SONUNA GELİNDİ
Kulislerle konuşulanlara göre Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk’le yapılan pazarlıkların sonuna gelindi. Anlaşma sonuçlandığı takdirde Stan TV, NTV, NTV Spor, Kral TV, Kral Pop, Euro Star, NTV Avrupa’nın yeni sahibi Katarlı beIN olacak.
YABANCI PAYI TIRMANIYOR
Doğuş tarafından Garanti’nin İspanyollara satışının ardından gözler Türkiye’de yabancıların ilgisinin yoğun olduğu bankacılığa çevrildi. Özellikle son 14 yılda yapılan anlaşmalarla bankacılıktaki yabancı payı 2017’de yüzde 44’ü aştı. Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre 2016 yılında yabancı payı yüzde 35.1’di.
İşte son yıllarda yabancıların satın aldığı Türk bankaları:
Garanti: BBVA (İspanyol) yüzde 49 Doğuş yüzde 0.05-ŞUBAT 2017
Finansbank: Yüzde 99.81 QNB (Katarlı) ARALIK 2015
Denizbank: Rus Sberbank’a satıldı 2012 HAZİRAN
Odeabank: Lübnanlı Odeabank 2012 tarihinde Türkiye’de bankacılık faaliyetlerine geçmek için izin aldı.
Burganbank: Kuveyt’te kurulan Burganbank 2012 yılında Tekfenbank’ı satın alıp 2013 yılında bankacılık faaliyetlerine başladı.
ICBC Bank: Çinli Industrial and Commercial Bank of China Limited (ICBC), Tekstilbank’ı alarak 2015 yılında faaliyetlerine başladı.
YAPI KREDİ’DE İTALYANLAR, ŞEKERBANK’TA KAZAKLAR VAR
Bu bankaların hakim ortakları yabancılar. Hakim yerli özel sermayeli bankalarda da yabancı ortaklıkları bulunuyor. TEB’de Fransız PNB Paribas’ın, Fibabanka’da Avrupa Kalkınma Bankası’nın (ERBD), Yapı Kredi’de ise İtalyan Unicredit’in ortaklığı bulunuyor. Şekerbank’ın yüzde 19.3’ü Kazakistan Varlık Fonu’nun. 30 Ocak 2017 itibariyle Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerine göre Aralık 2016 döneminde Türk Bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 2 trilyon 730 milyar 942 milyon TL.
TIME WARNER VE RUPERT MURDOCH TÜRKİYE’DE İŞ YAPIYOR
Doğuş Grubu’nun çıkmayı planladığı medya sektörüne de yabancıların büyük bir ilgisi bulunuyor. Doğuş geçen sene de CNBC-e’yi Discovery Group’a satmıştı.
Türkiye’de şu aralar TGRT’nin lisans hakkını alan Rupert Murdoch’ın sahibi olduğu Fox, Doğan Holding-Time Warner ortaklığı CNN Türk yayın hayatına devam ediyor. Öte yandan Dünyaca ünlü Alman medya devi Axel Springer de Doğan Holding’in ortaklarından. Şirket geçen aylarda Türkiye’deki varlıklarını 2022 yılına kadar elden çıkaracağını açıklamıştı.
Çukurova döneminde TMSF’ye devredilen ve satışı fiyatı açıklanmadan gerçekleştirilen Katarlı beIN Digiturk’ü satın alarak bir diğer yabancı oyuncu olarak medya pazarına girdi.
Ünlü dolar milyarderi Michael Bloomberg’e ait olan medya devi Bloomberg, Türkiye’de Ciner grubuna ait Habertürk ile beraber BloombergHT tv kanalı ve internet portalı çatısında faaliyet yürütüyor.
2019 YILINDA 17 MİLYAR DOLAR OLACAK
PwC'nin “Küresel Medya ve Eğlence” raporuna göre 2019 yılında Türkiye'de medya sektörünün büyüklüğü 16,9 milyar dolar olacak, en hızlı büyüme yüzde 19,8'le mobil internet erişiminde gerçekleşecek.
(Kaynak:sözcü.com.tr)
9 Şubat 2017 Perşembe
YSK'nın özel TV kanallarına denetimine son verildi
Yeni yayımlanan kanun hükmünde kararname ile Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) özel televizyon kanalları üzerindeki yetkileri tırpanlandı. Kararname ile referandum sürecinde YSK'nın belirlediği kurallara göre yayın yapma zorunluluğu ortadan kalkıyor. Yani, YSK, özel TV ve radyolara, eşitlik ilkesini de içeren esaslara aykırı yayın yapması halinde verilmesi öngörülen yayın durdurma ve para cezalarını artık veremeyecek.
Yüksek Seçim Kurulu'na kanun hükmünde kararname ile referandum ayarı geldi. Hükümet olağanütü hal yetkisiyle yayımladığı yeni kararnameyle seçim dönemlerinde eşitlik ilkesine göre yayın yapmayan özel radyo ve televizyonlara, Yüksek Seçim Kurulu'nca verilen yayın durdurma cezası kaldırıldı.
687 Sayılı OHAL kapsamında bazı düzenlemeler yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kararname ile Yüksek Seçim Kurulu'nun özel radyo ve televizyonlara yönelik denetim yetkisini düzenleyen 298 sayılı kanunun 149/a maddesi yürürlükten kaldırıldı.
Buna göre, Yüksek Seçim Kurulu (YSK), özel TV ve radyolara, eşitlik ilkesini de içeren esaslara aykırı yayın yapması halinde verilmesi öngörülen yayın durdurma ve para cezalarını veremeyecek.
Öte yandan KHK ile 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunu'nda yer alan "verici tesis ve işletim şirketi"yle ilgili "kuran ve işleten" ibaresi "kuran ve/veya işleten" şeklinde değiştirildi. 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunu'nda "özel radyo ve televizyon yayınlarına ilişkin suçlar"la ilgili YSK tarafından belirlenen esaslara aykırı olarak yayın yapılması halinde verilecek yayın durdurma ve para cezaları verilmesini öngören 149/A maddesi yürürlükten kaldırıldı.
Bakanlar Kurulu kararıyla ülke genelinde ilan edilen OHAL kapsamında yürürlüğe konulan KHK'lar gereğince kapatılan özel radyo ve televizyonların, 15 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla sahip oldukları yayın lisansları, yayın hakları, frekans ve kanal kullanımı ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) nezdindeki benzeri izinleri Maliye Bakanlığının bu yöndeki talebi üzerine RTÜK tarafından verilecek.
Bu lisans ve haklar ile frekans, kanal kullanımı ve RTÜK nezdindeki benzeri izinlerin Maliye Bakanlığınca veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca kapatılan özel radyo ve televizyonlara ait diğer varlıklarla birlikte ya da ayrı ayrı satılması durumunda, bunların yeni alıcıları adına devri ve tescili işlemleri, Fonun bildirimi üzerine gerekli bilgi ve belgelerin tamamlanmasını müteakip başkaca bir işleme gerek kalmaksızın en fazla bir ay içinde tamamlanacak.
Cezaların büyük bölümü ise muhalefete yer vermeyen özel kanallara verilmişti
1 Kasım 2015 seçimlerinde bu kuralları ihlal eden özel yayın kuruluşlarına toplam 580 kez ceza uygulandığı belirtildi. Bu cezaların büyük bölümü ise muhalefete yer vermeyen özel kanallar oldu.
149'uncu madde ne diyor?
Madde 149/A- (Yeniden düzenleme: 15/7/2003-4928/4 md.) Bu Kanunun 55/A maddesine ve Yüksek Seçim Kurulunca belirlenen esaslara aykırı olarak yayın yapılması halinde, ülke genelinde yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını Yüksek Seçim Kurulu, yerel yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını ise yayının yapıldığı yer ilçe seçim kurulu uyarır veya aynı yayın kuşağında açık bir şekilde özür dilemesini ister. Bu talebe uyulmaması veya aykırılığın tekrarı halinde, Yüksek Seçim Kurulu veya yayının yapıldığı yer ilçe seçim kurulunca, ihlâle konu programın yayını bir ilâ oniki kez arasında durdurulur. Aykırılığın tekrarı hâlinde, ülke genelinde yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarının yayınlarının Yüksek Seçim Kurulunca beş günden onbeş güne kadar durdurulmasına, yerel yayın yapan özel radyo ve televizyonların yayınlarının ise yayının yapıldığı yer ilçe seçim kurulunca üç günden yedi güne kadar durdurulmasına karar verilir. Bu kararlar ilgili en yüksek mülkî amirlerce derhâl yerine getirilir. (Değişik üçüncü fıkra: 23/1/2008-5728/298 md.) Birinci fıkra hükmüne göre hakkında yayın durdurulması kararı verilen özel radyo ve televizyon kuruluşlarının sorumlularına, onbeşbin Türk Lirasından yüzbin Türk Lirasına; yerel yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarının sorumlularına, beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. cnntürk
Yüksek Seçim Kurulu'na kanun hükmünde kararname ile referandum ayarı geldi. Hükümet olağanütü hal yetkisiyle yayımladığı yeni kararnameyle seçim dönemlerinde eşitlik ilkesine göre yayın yapmayan özel radyo ve televizyonlara, Yüksek Seçim Kurulu'nca verilen yayın durdurma cezası kaldırıldı.
687 Sayılı OHAL kapsamında bazı düzenlemeler yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kararname ile Yüksek Seçim Kurulu'nun özel radyo ve televizyonlara yönelik denetim yetkisini düzenleyen 298 sayılı kanunun 149/a maddesi yürürlükten kaldırıldı.
Buna göre, Yüksek Seçim Kurulu (YSK), özel TV ve radyolara, eşitlik ilkesini de içeren esaslara aykırı yayın yapması halinde verilmesi öngörülen yayın durdurma ve para cezalarını veremeyecek.
Öte yandan KHK ile 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunu'nda yer alan "verici tesis ve işletim şirketi"yle ilgili "kuran ve işleten" ibaresi "kuran ve/veya işleten" şeklinde değiştirildi. 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunu'nda "özel radyo ve televizyon yayınlarına ilişkin suçlar"la ilgili YSK tarafından belirlenen esaslara aykırı olarak yayın yapılması halinde verilecek yayın durdurma ve para cezaları verilmesini öngören 149/A maddesi yürürlükten kaldırıldı.
Bakanlar Kurulu kararıyla ülke genelinde ilan edilen OHAL kapsamında yürürlüğe konulan KHK'lar gereğince kapatılan özel radyo ve televizyonların, 15 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla sahip oldukları yayın lisansları, yayın hakları, frekans ve kanal kullanımı ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) nezdindeki benzeri izinleri Maliye Bakanlığının bu yöndeki talebi üzerine RTÜK tarafından verilecek.
Bu lisans ve haklar ile frekans, kanal kullanımı ve RTÜK nezdindeki benzeri izinlerin Maliye Bakanlığınca veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca kapatılan özel radyo ve televizyonlara ait diğer varlıklarla birlikte ya da ayrı ayrı satılması durumunda, bunların yeni alıcıları adına devri ve tescili işlemleri, Fonun bildirimi üzerine gerekli bilgi ve belgelerin tamamlanmasını müteakip başkaca bir işleme gerek kalmaksızın en fazla bir ay içinde tamamlanacak.
Cezaların büyük bölümü ise muhalefete yer vermeyen özel kanallara verilmişti
1 Kasım 2015 seçimlerinde bu kuralları ihlal eden özel yayın kuruluşlarına toplam 580 kez ceza uygulandığı belirtildi. Bu cezaların büyük bölümü ise muhalefete yer vermeyen özel kanallar oldu.
149'uncu madde ne diyor?
Madde 149/A- (Yeniden düzenleme: 15/7/2003-4928/4 md.) Bu Kanunun 55/A maddesine ve Yüksek Seçim Kurulunca belirlenen esaslara aykırı olarak yayın yapılması halinde, ülke genelinde yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını Yüksek Seçim Kurulu, yerel yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını ise yayının yapıldığı yer ilçe seçim kurulu uyarır veya aynı yayın kuşağında açık bir şekilde özür dilemesini ister. Bu talebe uyulmaması veya aykırılığın tekrarı halinde, Yüksek Seçim Kurulu veya yayının yapıldığı yer ilçe seçim kurulunca, ihlâle konu programın yayını bir ilâ oniki kez arasında durdurulur. Aykırılığın tekrarı hâlinde, ülke genelinde yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarının yayınlarının Yüksek Seçim Kurulunca beş günden onbeş güne kadar durdurulmasına, yerel yayın yapan özel radyo ve televizyonların yayınlarının ise yayının yapıldığı yer ilçe seçim kurulunca üç günden yedi güne kadar durdurulmasına karar verilir. Bu kararlar ilgili en yüksek mülkî amirlerce derhâl yerine getirilir. (Değişik üçüncü fıkra: 23/1/2008-5728/298 md.) Birinci fıkra hükmüne göre hakkında yayın durdurulması kararı verilen özel radyo ve televizyon kuruluşlarının sorumlularına, onbeşbin Türk Lirasından yüzbin Türk Lirasına; yerel yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarının sorumlularına, beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. cnntürk
1 Şubat 2017 Çarşamba
Gazeteci Bekir Coşkun hakkında soruşturma başlatıldı
Gazeteci Bekir Coşkun hakkında köşesinde yazdığı "Evet -Hayır" başlıklı yazı nedeniyle soruşturma başlatıldı. Açıklama Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan geldi.
Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yapılan yazılı açıklamada "Sözcü Gazetesi'nin 31 Ocak 2017 tarihli nüshasının 2. Sayfasında Bekir Coşkun'un 'Evet -Hayır" başlıklı köşe yazısı içeriğindeki hususlara ilişkin olarak; "Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 216 / 1-2-3 uyarınca 'Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama' suçu kapsamında soruşturma açılmıştır" ifadelerine yer verildi.
Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yapılan yazılı açıklamada "Sözcü Gazetesi'nin 31 Ocak 2017 tarihli nüshasının 2. Sayfasında Bekir Coşkun'un 'Evet -Hayır" başlıklı köşe yazısı içeriğindeki hususlara ilişkin olarak; "Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 216 / 1-2-3 uyarınca 'Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama' suçu kapsamında soruşturma açılmıştır" ifadelerine yer verildi.
28 Ocak 2017 Cumartesi
Sözcü Gazetesi yazarı Mehmet Türker yaşamını yitirdi
Sözcü Gazetesi yazarı Mehmet Türker 67 yaşında yaşamını yitirdi. Usta gazeteci Mehmet Türker, uzun süredir tedavi gördüğü akciğer kanserine yenik düşerek bu sabah saatlerinde hastanede hayatını kaybetti.
MEHMET TÜRKER KİMDİR?
Mehmet Türker, gazeteciliğe 1962 yılında Gece Postası Gazetesi'nde başladı ve sırasıyla Yeni İstanbul, Yeni Gazete gazetelerinde çeşitli sahalarda muhabir olarak görev yaptı. Hürriyet, Meydan, Gözcü gazetelerinde yönetici olarak çalıştı. Hürriyet Gazetesi'nde kısa bir muhabirlik döneminden sonra gazetenin 20 yıl boyunca İstihbarat Şefliği ve Haberler Müdürlüğünü yaptı.
Sözcü Gazetesi'nin kuruluşunda yer aldı. Köşe yazarlığına başladığı Meydan Gazetesi ve Gözcü Gazetesi'nde aynı zamanda Yayın Koordinatörlüğü, Haberler Müdürlüğü görevlerinde bulundu.
1963 yılında ABD'li Prof. Charles Hulten'in Direktörlüğünü yaptığı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Gazetecilik Semineri Sertifika programını tamamlayarak, Burhan Felek ve Prof. Hulten imzalı “Başarı Sertifikası” aldı; 1968 yılında işçi sendikaları başarı ödülüne, 1971 ve 1976 yıllarında haber ve seri röportaj dallarında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin başarı ödülüne layık görüldü.
1985 yılında ise Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından “Yılın Gazetecisi” seçilerek Onur Belgesi ve Onur Madalyası sahibi oldu.
2012 yılında da İstanbul Gazeteciler Derneği tarafından “Babıali'de 50. Altın Yıl” ödülü verilen Mehmet Türker, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin “2015 Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü'ne” lâyık görüldü.
Kasım 2016’da “Yazık ettiler güzelim ülkeye” isimli ilk kitabını yayınladı.
MEHMET TÜRKER KİMDİR?
Mehmet Türker, gazeteciliğe 1962 yılında Gece Postası Gazetesi'nde başladı ve sırasıyla Yeni İstanbul, Yeni Gazete gazetelerinde çeşitli sahalarda muhabir olarak görev yaptı. Hürriyet, Meydan, Gözcü gazetelerinde yönetici olarak çalıştı. Hürriyet Gazetesi'nde kısa bir muhabirlik döneminden sonra gazetenin 20 yıl boyunca İstihbarat Şefliği ve Haberler Müdürlüğünü yaptı.
Sözcü Gazetesi'nin kuruluşunda yer aldı. Köşe yazarlığına başladığı Meydan Gazetesi ve Gözcü Gazetesi'nde aynı zamanda Yayın Koordinatörlüğü, Haberler Müdürlüğü görevlerinde bulundu.
1963 yılında ABD'li Prof. Charles Hulten'in Direktörlüğünü yaptığı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Gazetecilik Semineri Sertifika programını tamamlayarak, Burhan Felek ve Prof. Hulten imzalı “Başarı Sertifikası” aldı; 1968 yılında işçi sendikaları başarı ödülüne, 1971 ve 1976 yıllarında haber ve seri röportaj dallarında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin başarı ödülüne layık görüldü.
1985 yılında ise Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından “Yılın Gazetecisi” seçilerek Onur Belgesi ve Onur Madalyası sahibi oldu.
2012 yılında da İstanbul Gazeteciler Derneği tarafından “Babıali'de 50. Altın Yıl” ödülü verilen Mehmet Türker, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin “2015 Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü'ne” lâyık görüldü.
Kasım 2016’da “Yazık ettiler güzelim ülkeye” isimli ilk kitabını yayınladı.
26 Ocak 2017 Perşembe
Almanya'dan flaş karar
Almanya, yabancı ülke liderlerine hakareti yasaklayan yasayı değiştirerek "olağan hakaret suçu" düzeyine indirme kararı aldı.
Almanya'da Federal Adalet Bakanı Heiko Maas, Bakanlar kurulunun yabancı devlet adamlarına hakareti düzenleyen yasanın iptalini öngören tasarıyı onayladığını twitter hesabından yaptığı paylaşımda duyurdu.
Reuters'ın haberine göre; Bakanların dün aldığı kararla gündeme gelen yasa, Alman komedyen Jan Boehmermann'ın geçen yıl bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a hakaret eden sözlerinden sonra gündeme gelmişti.
Adalet Bakanı Heiko Maas, "Lese majeste, yani kraliyete karşı işlenen suç kavramına artık ceza hukukumuzda yer yoktur" dedi.
Maas, yabancı bir lidere hakaret etmenin suç olmaya devam edeceğini ancak bunun herhangi bir kişiye hakaretten farklı olmayacağını söyledi.
Bakanlar kurulunun dün aldığı kararın, parlamentonun alt kanadında onaylanması gerekiyor. Erdoğan, söz konusu yasaya dayanarak Boehmermann aleyhinde
Almanya'da savcılığa başvurmuştu.
Savcılık şikayet üzerine yaptığı soruşturmayı kapattı ancak Erdoğan'ın Boehmermann'a karşı açtığı şahsi hakaret davası devam ediyor. Hamburg mahkemesinin Erdoğan'ın Boehmermann'ın hakaret içeren şiiri için yasaklama talebi konusunda 10 Şubat'ta karar
vermesi bekleniyor.
Almanya'da Federal Adalet Bakanı Heiko Maas, Bakanlar kurulunun yabancı devlet adamlarına hakareti düzenleyen yasanın iptalini öngören tasarıyı onayladığını twitter hesabından yaptığı paylaşımda duyurdu.
Reuters'ın haberine göre; Bakanların dün aldığı kararla gündeme gelen yasa, Alman komedyen Jan Boehmermann'ın geçen yıl bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a hakaret eden sözlerinden sonra gündeme gelmişti.
Adalet Bakanı Heiko Maas, "Lese majeste, yani kraliyete karşı işlenen suç kavramına artık ceza hukukumuzda yer yoktur" dedi.
Maas, yabancı bir lidere hakaret etmenin suç olmaya devam edeceğini ancak bunun herhangi bir kişiye hakaretten farklı olmayacağını söyledi.
Bakanlar kurulunun dün aldığı kararın, parlamentonun alt kanadında onaylanması gerekiyor. Erdoğan, söz konusu yasaya dayanarak Boehmermann aleyhinde
Almanya'da savcılığa başvurmuştu.
Savcılık şikayet üzerine yaptığı soruşturmayı kapattı ancak Erdoğan'ın Boehmermann'a karşı açtığı şahsi hakaret davası devam ediyor. Hamburg mahkemesinin Erdoğan'ın Boehmermann'ın hakaret içeren şiiri için yasaklama talebi konusunda 10 Şubat'ta karar
vermesi bekleniyor.
24 Ocak 2017 Salı
Uğur Mumcu katledilişinin 24. yılında anılıyor
24 Ocak 1993 yılında suikast sonucu aramızdan ayrılan gazeteci yazar Uğur Mumcu, ölümünün 24. yılında başta Ankara ve İstanbul olmak üzere çeşitli etkinliklerle anılıyor.
24 Ocak 1993'te bombalı bir suikastle yaşamını yitiren gazeteci yazar Uğur Mumcu'yu kaybetmemizin üzerinden 24 yıl geçti. Mumcu, bugün bir dizi etkinlik ile anılıyor. Ankara'da Yenimahalle Belediyesi tarafından Uğur Mumcu Anıtı'na çelenk bırakma töreninin ardından başkentte çeşitli anma etkinlikleri düzenleniyor.
İstanbul'da ise Türkiye Gazeteciler Sendikası, Uğur Mumcu’nun katledilişinin 24. yılı nedeniyle Kadıköy Belediyesi ile birlikte ortak ‘Basın öne Eğilmesin’ etkinliği düzenliyor. Etkinlik bugün Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde saat 20.00’de başlayacak. Hasan Fehmi'den, Abdi İpekçi'ye, Metin Göktepe'den Hrant Dink'e katledilen gazetecilerin Uğur Mumcu şahsında anılacağı etkinlikte, geçmişten bugüne Türkiye'de basın özgürlüğü konuşulacak.
24 Ocak 1993'te bombalı bir suikastle yaşamını yitiren gazeteci yazar Uğur Mumcu'yu kaybetmemizin üzerinden 24 yıl geçti. Mumcu, bugün bir dizi etkinlik ile anılıyor. Ankara'da Yenimahalle Belediyesi tarafından Uğur Mumcu Anıtı'na çelenk bırakma töreninin ardından başkentte çeşitli anma etkinlikleri düzenleniyor.
İstanbul'da ise Türkiye Gazeteciler Sendikası, Uğur Mumcu’nun katledilişinin 24. yılı nedeniyle Kadıköy Belediyesi ile birlikte ortak ‘Basın öne Eğilmesin’ etkinliği düzenliyor. Etkinlik bugün Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde saat 20.00’de başlayacak. Hasan Fehmi'den, Abdi İpekçi'ye, Metin Göktepe'den Hrant Dink'e katledilen gazetecilerin Uğur Mumcu şahsında anılacağı etkinlikte, geçmişten bugüne Türkiye'de basın özgürlüğü konuşulacak.
20 Ocak 2017 Cuma
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Alman medyasına konuştu
Alman medyasına konuşan Diyanet İşleri Başkan Mehmet Görmez, Almanya'daki bazı Diyanet imamlarının casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" yorumunu yaptı.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Alman gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı camilerde görev yapan bazı imamların casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" dedi.
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesinin, hizmet götürdükleri insanları her türlü aşırıcılıktan, yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmek olduğunu belirtti. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ’nün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterilen çabayı 'Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığı' şeklinde takdim edilmesinin son derece üzüntü verici olduğu söyleyen Görmez, "Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir" diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortaya çıkan her türlü iddiayı araştıracağını ve gereğini yapacağını vurgulayan Görmez’in konuşmasından bazı başlıklar şöyle;
"Türkiye ile Almanya’nın ilişkisi; doğu ile batının, batı ile islam dünyasının ilişkisi demektir"
"Türkiye ile Almanya’nın derin ve köklü tarihsel ilişkileri vardır. Ayrıca günümüzde, ortak akrabaları ve vatandaşları olan, birbirine çok yakın, birbirine sırt çeviremeyecek iki önemli ülkedir. Almanya ile Türkiye’nin ilişkileri sadece iki ülkenin ilişkisi değildir; çünkü Almanya Avrupa’nın en önemli ülkesi, Türkiye de İslam dünyasının en önemli ülkesidir. Bu iki ülkenin ilişkisi aynı zamanda doğu ile batının, batı ile İslam dünyasının ilişkisi demektir. Son yüzyılda üretilen düşünce ve felsefeyle kültürel yakınlıklar kuran bu iki ülkenin, küresel dünyanın bu zor döneminde ilişkilerini sürekli geliştirerek dünyanın, barışa doğru yürümesine katkıda bulunmaları gerekir."
"DİTİB hukuka saygılı bir kuruluş olarak varlığını sürdürmüştür"
"DİTİB, Almanya’da kurulmuş en önemli din hizmeti yürüten, sosyal ve kültürel hizmetleri yapan çok önemli bir kuruluştur. Barışı önceleyen, her türlü dini ve kültürel aşırılıktan uzak, birlikte yaşamaya çok önem veren, hukuka saygılı bir Alman sivil toplum örgütü olarak hep varlığını sürdürmüştür. Avrupa’daki Müslüman topluluklara örnek bir kuruluş olmuş ve entegrasyona çok önemli katkılarda bulunmuştur. 35-40 yıllık geçmişinde, bir tek camisinde bile bir sorunun yaşanmamış olması, DİTİB’in tarihine kaydedilecek çok önemli bir değerdir."
"DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir"
"DİTİB kuruluşundan itibaren, Diyanet’in manevi otoritesini kabul etmiş, din hizmetleri ve din eğitimi alanında Diyanet’in tecrübesinden istifade eden bir kuruluş olmuştur. DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir. Bu ilişkide, Almanya’nın bilgisi dışında hiçbir unsur söz konusu değildir. Zaten her din görevlisinin gönderilmesi dahi Alman Büyükelçiliğine müracaat ederek, bu şartları yerine getirerek, hukuk göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir. Bu ilişki hem DİTİB’e, hem Diyanet’e, hem Almanya’ya, hem Türkiye’ye çok şey kazandırmıştır. Çünkü göç başladığında hem gönderen ülke olarak Türkiye’nin, hem de kabul eden ülke olarak Almanya’nın bu topluluğun din hizmetini, dini rehberliğini nasıl yapacağına dair hiçbir öngörüleri olmamıştı. DİTİB’in bütün camileri, dernekleri ve lokalleri Almanya’da yaşayan ve sonra Alman vatandaşı olan Müslüman Türk vatandaşlarının kendi emeklerinin ürünüdür. Onlar, kendi çocukları için zor şartlarda kazandıkları paralardan biriktirerek bu camileri, dernekleri ve lokalleri yaptılar. Bu büyük merkezlerin ortaya çıkmasında devletler olarak ne Türkiye’nin, ne de Almanya’nın hiçbir katkısı yoktur. Bu çok saygın bir şeydir. Ancak kendi cami içinde yürüteceği din hizmeti noktasında, din eğitimi noktasında Diyanet’in rehberliğine ihtiyaç duyduğu için başlangıçtan itibaren böyle bir işbirliği oluşmuştur."
"DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir"
Gerek Türkiye-Almanya ilişkileri, gerekse DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir. Son zamanlarda yaşanan tartışmalardan çok büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesi; hizmet götürdüğümüz insanları her türlü aşırıcılıktan, her türlü yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmektir."
"Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız"
"Coğrafyamız ve dünyamız çok zor zamanlardan geçiyor. Coğrafyada meydana gelen DEAŞ ve benzeri örgütlerin ideolojilerinin Avrupa’daki çocuklarımıza bulaşmaması için başladığı günden itibaren DİTİB’le birlikte çırpındığımızı bütün Alman dostlarımızın bilmesini isterim. Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız. Her türlü aşırı, her türlü yanlış din yorumlarından oradaki vatandaşlarımızı korumak, hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin, hem bölgenin barışına önemli bir katkı olacaktır."
"Diyanet’in imamlarının casusluk yaptığı’ şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir"
"Ortaya çıkmıştır ki Türkiye’de neşvünema bulan FETÖ örgütü de tıpkı DEAŞ gibi bir şahıs kültü etrafında, dine dayanarak geliştiğini söylemiş ve sonra devlete sızarak bu milletin tanklarını, silahlarını, uçaklarını bu millete yöneltecek kadar ileri gitmiştir. Açıkça bir küresel dini istismar hareketi olduğunu ve 15 Temmuz’da da şiddete başvurduğunu bütün dünya görmüştür. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ denilen örgütün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterdiğimiz çabayı “Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığıö şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir."
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz"
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları, ortak vatandaşlarımızı bu tür örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir. Bu görevliler 1 sene önce gitmediler. Bu hizmeti, Diyanet ve DİTİB, 3 senedir, 5 senedir değil 35 senedir yürütüyor. Bu ilişki 35 senedir ahlak ve hukuk temelinde yürümektedir. Bu ilişki gelişerek devam etmektedir. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir."
"Diyanet İşleri Başkanlığı, ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, denetim kurumları olan son derece ciddi bir kuruluştur. Ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar. Ahlak ve hukuktan taviz vermemiz mümkün değildir. Küresel dünyada dinler ve kültürler iç-içe geçti. Çok kültürlülüğü, çok dinli, çok inançlı hayatı yönetmek zorlaştı. Bu zorluk beraberinde nefretleri, düşmanlıkları doğurdu. Avrupa’nın ufkuna yakışmayan yabancı düşmanlığı, ırkçılık, aşırı sağcılık gibi hareketler ilerlemeye başladı. Her gün birkaç cami saldırıya uğramaya başladı. Bütün bunları konuşmamak, bütün bunları göz ardı etmek için, bazen yanlış bilgilerin peşinde koştuğumuzu ifade etmek isterim. Hâlbuki eğer dünyanın barışını birlikte kuracaksak bunları konuşmalıyız."
"Söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir"
"Medyaya yansıyan söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir. Bu yazışma ne camilerle, ne de din görevlileriyle ilgilidir. Sadece Büyükelçilikte, Diyanet’i temsil eden görevlilerle yapılmış ortak bir yazışmadır. Yazışmanın amacı; asla şahısların özeli, şahısların mahremiyetiyle ilgili değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in ortak gayelerinden bir tanesi; Avrupa’da ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın yanlış din anlayışlarından, din istismarından ve şiddet içeren dini yorumlardan uzak tutulmasıdır. Biz, cami cemaatimizi DEAŞ ve El Kaide’nin yanlış, sapkın düşüncelerinden korumakla mükellef olduğumuz gibi, küresel çapta bir kötülük hareketi olduğu ortaya çıkan, aynı zamanda şiddet içeren, 15 Temmuz darbesiyle de kendi ülkesine, kendi insanlarına bu ülkenin tanklarını, uçaklarını, silahlarını yönelten bir hareketin de kötülüklerinden korumakla mükellefiz."
"Herkes Türkiye ile empati yapsın"
"Benim bu iddiada bulunanlara şöyle bir sorum olacak: Eğer bu yazışma FETÖ ile ilgili değil de DEAŞ’la ilgili olsaydı, acaba aynı eleştiriler olacak mıydı? Eğer bu yazışma El Kaide’yle ilgili olsaydı yahut Boko Haram’la ilgili olsaydı acaba aynı tepkiler olacak mıydı? Sayın Merkel’in bir çağrısını hatırlatmak isterim, dedi ki; ‘Herkes Türkiye ile empati yapsın. Bizim ordumuz, bizim meclisimizi bombalasaydı biz ne yapardık?’ Bu kurumun çok güçlü denetim mekanizmaları var, bunların tamamı incelenir, en küçük bir bireysel hata söz konusuysa bunun gereği yapılır.
"Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi suçlanması bizi de yaralar"
(FETÖ mensuplarının, baskılar nedeniyle DİTİB’in camilerine gitmediği ile ilgili soru) "Adaletin en temel ilkesi, suçun şahsiliği ilkesidir. Suça ve şiddete bulaşmış insanla, bulaşmamış insanı birbirinden ayırt etmek, adaletin en temel görevidir. Bazı vatandaşlarımız oradaki dini söyleme aldanmış olabilirler, yanılmış olabilir, onları düzeltmek ve kazanmak da her din görevlisinin en temel vazifesidir. Hem DİTİB’in felsefesi, hem Diyanet’in felsefesi, hem ikisinin birlikte geliştirdiği işbirliğinin felsefesi, suçluyla suçsuzu, hainle masumu birbirinden ayırmaktır. Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi bu şekilde suçlanması bizi de yaralar, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Eğer böyle bir tehlike söz konusuysa, bu iki kurum işbirliği yaparak bunun üstesinden gelecektir."
"En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür"
"Ancak şu tehlikeyi de göz ardı etmemeliyiz: FETÖ’nün bunu bahane ederek alternatif camiler kurmaya başladıklarını, çalıştıklarını biliyorum. Alman dostlarımız şunu unutmasın: En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür. Biz bunu tecrübe ederek öğrendik ve yaşadık. İmam-hatiplerin Almanya’da yetiştirilmesi konusu…Bu konu, 11 Eylül olaylarıyla birlikte yeniden konuşulmaya başlandı. Biz, Alman dostlarımızı bu konuda ikna etmeye çalıştık, fakat müspet adım atılmadı. İlk adımı biz atmak durumunda kaldık ve Frankfurt Üniversitesinde Goethe Enstitüsü bünyesinde bir İslam İlahiyatı Kürsüsünün açılması çalışmalarını birlikte başlattık. Biz, bu konuda Alman dostlarımıza her türlü bilimsel desteği vereceğimizi ifade ettik. Bunun içindir ki, hem Osnabrück Üniversitesinde, Tübingen’de, Erlangen’de İslam İlahiyat Fakülteleri açıldı. Ancak, sadece imam sorununu çözmek için fakülteler açılmaz ve fakülteler açılsa dahi böyle birkaç ayda, birkaç senede sosyal sorunların tamamını çözecek konumda olamazlar. Ancak, Almanya’nın kendi Müslüman vatandaşlarını dikkate alarak, İslam ilahiyatını, üniversite içinde öğretmeye başlamış olmasının sadece Almanya için değil, Avrupa için de önemli olduğunu hep düşündük ve destek verdik. Alman dostlarımızın eleştirilerini dikkate alarak bir proje daha geliştirdik, bunu da birlikte gerçekleştirdik. Bu da, Avrupa’da doğup büyüyen ve Almanya’da doğup büyüyen, gymnasiumu bitirmiş öğrencilerin, isteyenlerin gelip Türkiye’de ilahiyat eğitimi almasıdır. Çünkü Türkiye’deki ilahiyat eğitimi, İslami ilimlerle sosyal bilimleri, felsefeyi, eğitim dillerini birleştiren evrensel bir programa sahiptir."
"Almanya'da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez"
Almanya’da yaşayan Müslümanların, kendi çocuklarını, en yüksek seviyede din eğitiminden geçirmeleri bizi sadece mutlu eder. Aynı şekilde, yüksek din tahsili görmüş çocuklarını, o camilerde görevlendirmeleri, birlikte hizmet etmeleri, bizi sadece mutlu eder. Diyanet’in herhangi bir ülkeye müdahil olmak gibi bir düşüncesi asla olamaz. Ancak Almanya’da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez. Biz istenmediğimiz bir yerde, hiçbir zaman olmadık. Rusya’daki Müslümanlar da bizden din hizmeti ve din eğitimi alanında hizmet istiyor, onlara da hizmet götürüyoruz. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bizden yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Balkanlar’daki Müslümanlar yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Amerika’dan, Avustralya’dan, bizden birisi hizmet istediği zaman, biz bu hizmeti kendilerine sunuyoruz.
Fetvalar konusu
"Türkiye’de bu kurumu itibarsızlaştırmak için uydurulan haberlerin, Avrupa’da düşünen kafaları dahi etkisi altına almış olması üzüntü vericidir. Bunlar, nasıl kirli bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Artık bu tarz haberler bir yönteme dönüştü. Türkiye’de bir gazeteye haber yaptırılır ve Türkiye’de hiç kimse o habere inanmaz, sonra da o haber Avrupa medyasında abartılarak bir İslamofobik malzeme olarak kullanılır ve sonra da bu sorunlar hepimizi kuşatmaya başlar. Örnek olarak; Diyanet’in çocuk dergisi Çanakkale Savaşı’nı anlatan bir sayı çıkarır. Çanakkale Savaşı’nı anlatırken de ‘şehit’ kavramından söz eder. Türkiye’den bir gazete, “Diyanet’in IŞİD’çilik yaptığınaö dair haber yapar. İki gün sonra aynı haber, Alman basınında yer alır. Bu ahlaksızlık karşısında ne yapabiliriz söyler misiniz? Bu bir oyun olarak, iki ülke arasını bozmak için, her gün Alman basınını etkilemeye devam ediyor."
"Ancak 'herz power' (gönül gücü) olmayı tercih ederiz"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, dini bir müessesedir. Diyanet İşleri Başkanlığının her personelinin siyaset yapma yasağı vardır. Dolayısıyla biz kendi alanımızda kalarak, dinler, kültürler, inançlar arasındaki barışı sağlayabilirsek kendimizi mutlu addederiz. Küresel dünyada, pek çok ülke, din kurumlarını bir ‘soft power’ olarak adlandırmak ister. Biz, başlangıçtan itibaren asla böyle bir şeyi kabul etmediğimizi ilan etmişiz. Biz ne ‘soft power’, ne de ‘hard power’ olmayı, dinlere ve dini kurumlara yakıştırmayız. Ancak ‘herz power’ (gönül gücü) olmayı tercih ederiz."
Görmez, açıklamalarını, "Dünyanın dostluğa, barışa, kardeşliğe çok ihtiyacı var. Hep beraber büyük bir çaba göstererek dünyamızı kuşatan kötülükleri ortadan kaldırmalıyız" temenniyle bitirdi. DHA
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Alman gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı camilerde görev yapan bazı imamların casusluk yaptığı iddialarıyla ilgili olarak "Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" dedi.
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesinin, hizmet götürdükleri insanları her türlü aşırıcılıktan, yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmek olduğunu belirtti. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ’nün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterilen çabayı 'Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığı' şeklinde takdim edilmesinin son derece üzüntü verici olduğu söyleyen Görmez, "Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir" diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortaya çıkan her türlü iddiayı araştıracağını ve gereğini yapacağını vurgulayan Görmez’in konuşmasından bazı başlıklar şöyle;
"Türkiye ile Almanya’nın ilişkisi; doğu ile batının, batı ile islam dünyasının ilişkisi demektir"
"Türkiye ile Almanya’nın derin ve köklü tarihsel ilişkileri vardır. Ayrıca günümüzde, ortak akrabaları ve vatandaşları olan, birbirine çok yakın, birbirine sırt çeviremeyecek iki önemli ülkedir. Almanya ile Türkiye’nin ilişkileri sadece iki ülkenin ilişkisi değildir; çünkü Almanya Avrupa’nın en önemli ülkesi, Türkiye de İslam dünyasının en önemli ülkesidir. Bu iki ülkenin ilişkisi aynı zamanda doğu ile batının, batı ile İslam dünyasının ilişkisi demektir. Son yüzyılda üretilen düşünce ve felsefeyle kültürel yakınlıklar kuran bu iki ülkenin, küresel dünyanın bu zor döneminde ilişkilerini sürekli geliştirerek dünyanın, barışa doğru yürümesine katkıda bulunmaları gerekir."
"DİTİB hukuka saygılı bir kuruluş olarak varlığını sürdürmüştür"
"DİTİB, Almanya’da kurulmuş en önemli din hizmeti yürüten, sosyal ve kültürel hizmetleri yapan çok önemli bir kuruluştur. Barışı önceleyen, her türlü dini ve kültürel aşırılıktan uzak, birlikte yaşamaya çok önem veren, hukuka saygılı bir Alman sivil toplum örgütü olarak hep varlığını sürdürmüştür. Avrupa’daki Müslüman topluluklara örnek bir kuruluş olmuş ve entegrasyona çok önemli katkılarda bulunmuştur. 35-40 yıllık geçmişinde, bir tek camisinde bile bir sorunun yaşanmamış olması, DİTİB’in tarihine kaydedilecek çok önemli bir değerdir."
"DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir"
"DİTİB kuruluşundan itibaren, Diyanet’in manevi otoritesini kabul etmiş, din hizmetleri ve din eğitimi alanında Diyanet’in tecrübesinden istifade eden bir kuruluş olmuştur. DİTİB, Diyanet’le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir. Bu ilişkide, Almanya’nın bilgisi dışında hiçbir unsur söz konusu değildir. Zaten her din görevlisinin gönderilmesi dahi Alman Büyükelçiliğine müracaat ederek, bu şartları yerine getirerek, hukuk göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir. Bu ilişki hem DİTİB’e, hem Diyanet’e, hem Almanya’ya, hem Türkiye’ye çok şey kazandırmıştır. Çünkü göç başladığında hem gönderen ülke olarak Türkiye’nin, hem de kabul eden ülke olarak Almanya’nın bu topluluğun din hizmetini, dini rehberliğini nasıl yapacağına dair hiçbir öngörüleri olmamıştı. DİTİB’in bütün camileri, dernekleri ve lokalleri Almanya’da yaşayan ve sonra Alman vatandaşı olan Müslüman Türk vatandaşlarının kendi emeklerinin ürünüdür. Onlar, kendi çocukları için zor şartlarda kazandıkları paralardan biriktirerek bu camileri, dernekleri ve lokalleri yaptılar. Bu büyük merkezlerin ortaya çıkmasında devletler olarak ne Türkiye’nin, ne de Almanya’nın hiçbir katkısı yoktur. Bu çok saygın bir şeydir. Ancak kendi cami içinde yürüteceği din hizmeti noktasında, din eğitimi noktasında Diyanet’in rehberliğine ihtiyaç duyduğu için başlangıçtan itibaren böyle bir işbirliği oluşmuştur."
"DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir"
Gerek Türkiye-Almanya ilişkileri, gerekse DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir. Son zamanlarda yaşanan tartışmalardan çok büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in en önemli ilkelerden bir tanesi; hizmet götürdüğümüz insanları her türlü aşırıcılıktan, her türlü yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmektir."
"Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız"
"Coğrafyamız ve dünyamız çok zor zamanlardan geçiyor. Coğrafyada meydana gelen DEAŞ ve benzeri örgütlerin ideolojilerinin Avrupa’daki çocuklarımıza bulaşmaması için başladığı günden itibaren DİTİB’le birlikte çırpındığımızı bütün Alman dostlarımızın bilmesini isterim. Bu çabayı gösterirken elbette ayrım yapamayız. Her türlü aşırı, her türlü yanlış din yorumlarından oradaki vatandaşlarımızı korumak, hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin, hem bölgenin barışına önemli bir katkı olacaktır."
"Diyanet’in imamlarının casusluk yaptığı’ şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir"
"Ortaya çıkmıştır ki Türkiye’de neşvünema bulan FETÖ örgütü de tıpkı DEAŞ gibi bir şahıs kültü etrafında, dine dayanarak geliştiğini söylemiş ve sonra devlete sızarak bu milletin tanklarını, silahlarını, uçaklarını bu millete yöneltecek kadar ileri gitmiştir. Açıkça bir küresel dini istismar hareketi olduğunu ve 15 Temmuz’da da şiddete başvurduğunu bütün dünya görmüştür. Almanya ve Avrupa’da, FETÖ denilen örgütün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterdiğimiz çabayı “Diyanet’in görevlilerinin casusluk yaptığıö şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir."
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz"
"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Din görevlilerinin yahut DİTİB’in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları, ortak vatandaşlarımızı bu tür örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir. Bu görevliler 1 sene önce gitmediler. Bu hizmeti, Diyanet ve DİTİB, 3 senedir, 5 senedir değil 35 senedir yürütüyor. Bu ilişki 35 senedir ahlak ve hukuk temelinde yürümektedir. Bu ilişki gelişerek devam etmektedir. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir."
"Diyanet İşleri Başkanlığı, ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, denetim kurumları olan son derece ciddi bir kuruluştur. Ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini yapar. Ahlak ve hukuktan taviz vermemiz mümkün değildir. Küresel dünyada dinler ve kültürler iç-içe geçti. Çok kültürlülüğü, çok dinli, çok inançlı hayatı yönetmek zorlaştı. Bu zorluk beraberinde nefretleri, düşmanlıkları doğurdu. Avrupa’nın ufkuna yakışmayan yabancı düşmanlığı, ırkçılık, aşırı sağcılık gibi hareketler ilerlemeye başladı. Her gün birkaç cami saldırıya uğramaya başladı. Bütün bunları konuşmamak, bütün bunları göz ardı etmek için, bazen yanlış bilgilerin peşinde koştuğumuzu ifade etmek isterim. Hâlbuki eğer dünyanın barışını birlikte kuracaksak bunları konuşmalıyız."
"Söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir"
"Medyaya yansıyan söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir. Bu yazışma ne camilerle, ne de din görevlileriyle ilgilidir. Sadece Büyükelçilikte, Diyanet’i temsil eden görevlilerle yapılmış ortak bir yazışmadır. Yazışmanın amacı; asla şahısların özeli, şahısların mahremiyetiyle ilgili değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB’in ortak gayelerinden bir tanesi; Avrupa’da ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın yanlış din anlayışlarından, din istismarından ve şiddet içeren dini yorumlardan uzak tutulmasıdır. Biz, cami cemaatimizi DEAŞ ve El Kaide’nin yanlış, sapkın düşüncelerinden korumakla mükellef olduğumuz gibi, küresel çapta bir kötülük hareketi olduğu ortaya çıkan, aynı zamanda şiddet içeren, 15 Temmuz darbesiyle de kendi ülkesine, kendi insanlarına bu ülkenin tanklarını, uçaklarını, silahlarını yönelten bir hareketin de kötülüklerinden korumakla mükellefiz."
"Herkes Türkiye ile empati yapsın"
"Benim bu iddiada bulunanlara şöyle bir sorum olacak: Eğer bu yazışma FETÖ ile ilgili değil de DEAŞ’la ilgili olsaydı, acaba aynı eleştiriler olacak mıydı? Eğer bu yazışma El Kaide’yle ilgili olsaydı yahut Boko Haram’la ilgili olsaydı acaba aynı tepkiler olacak mıydı? Sayın Merkel’in bir çağrısını hatırlatmak isterim, dedi ki; ‘Herkes Türkiye ile empati yapsın. Bizim ordumuz, bizim meclisimizi bombalasaydı biz ne yapardık?’ Bu kurumun çok güçlü denetim mekanizmaları var, bunların tamamı incelenir, en küçük bir bireysel hata söz konusuysa bunun gereği yapılır.
"Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi suçlanması bizi de yaralar"
(FETÖ mensuplarının, baskılar nedeniyle DİTİB’in camilerine gitmediği ile ilgili soru) "Adaletin en temel ilkesi, suçun şahsiliği ilkesidir. Suça ve şiddete bulaşmış insanla, bulaşmamış insanı birbirinden ayırt etmek, adaletin en temel görevidir. Bazı vatandaşlarımız oradaki dini söyleme aldanmış olabilirler, yanılmış olabilir, onları düzeltmek ve kazanmak da her din görevlisinin en temel vazifesidir. Hem DİTİB’in felsefesi, hem Diyanet’in felsefesi, hem ikisinin birlikte geliştirdiği işbirliğinin felsefesi, suçluyla suçsuzu, hainle masumu birbirinden ayırmaktır. Suçsuz, şiddete ve kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi bu şekilde suçlanması bizi de yaralar, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Eğer böyle bir tehlike söz konusuysa, bu iki kurum işbirliği yaparak bunun üstesinden gelecektir."
"En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür"
"Ancak şu tehlikeyi de göz ardı etmemeliyiz: FETÖ’nün bunu bahane ederek alternatif camiler kurmaya başladıklarını, çalıştıklarını biliyorum. Alman dostlarımız şunu unutmasın: En büyük kötülük; barış, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür. Biz bunu tecrübe ederek öğrendik ve yaşadık. İmam-hatiplerin Almanya’da yetiştirilmesi konusu…Bu konu, 11 Eylül olaylarıyla birlikte yeniden konuşulmaya başlandı. Biz, Alman dostlarımızı bu konuda ikna etmeye çalıştık, fakat müspet adım atılmadı. İlk adımı biz atmak durumunda kaldık ve Frankfurt Üniversitesinde Goethe Enstitüsü bünyesinde bir İslam İlahiyatı Kürsüsünün açılması çalışmalarını birlikte başlattık. Biz, bu konuda Alman dostlarımıza her türlü bilimsel desteği vereceğimizi ifade ettik. Bunun içindir ki, hem Osnabrück Üniversitesinde, Tübingen’de, Erlangen’de İslam İlahiyat Fakülteleri açıldı. Ancak, sadece imam sorununu çözmek için fakülteler açılmaz ve fakülteler açılsa dahi böyle birkaç ayda, birkaç senede sosyal sorunların tamamını çözecek konumda olamazlar. Ancak, Almanya’nın kendi Müslüman vatandaşlarını dikkate alarak, İslam ilahiyatını, üniversite içinde öğretmeye başlamış olmasının sadece Almanya için değil, Avrupa için de önemli olduğunu hep düşündük ve destek verdik. Alman dostlarımızın eleştirilerini dikkate alarak bir proje daha geliştirdik, bunu da birlikte gerçekleştirdik. Bu da, Avrupa’da doğup büyüyen ve Almanya’da doğup büyüyen, gymnasiumu bitirmiş öğrencilerin, isteyenlerin gelip Türkiye’de ilahiyat eğitimi almasıdır. Çünkü Türkiye’deki ilahiyat eğitimi, İslami ilimlerle sosyal bilimleri, felsefeyi, eğitim dillerini birleştiren evrensel bir programa sahiptir."
"Almanya'da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez"
Almanya’da yaşayan Müslümanların, kendi çocuklarını, en yüksek seviyede din eğitiminden geçirmeleri bizi sadece mutlu eder. Aynı şekilde, yüksek din tahsili görmüş çocuklarını, o camilerde görevlendirmeleri, birlikte hizmet etmeleri, bizi sadece mutlu eder. Diyanet’in herhangi bir ülkeye müdahil olmak gibi bir düşüncesi asla olamaz. Ancak Almanya’da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez. Biz istenmediğimiz bir yerde, hiçbir zaman olmadık. Rusya’daki Müslümanlar da bizden din hizmeti ve din eğitimi alanında hizmet istiyor, onlara da hizmet götürüyoruz. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bizden yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Balkanlar’daki Müslümanlar yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Amerika’dan, Avustralya’dan, bizden birisi hizmet istediği zaman, biz bu hizmeti kendilerine sunuyoruz.
Fetvalar konusu
"Türkiye’de bu kurumu itibarsızlaştırmak için uydurulan haberlerin, Avrupa’da düşünen kafaları dahi etkisi altına almış olması üzüntü vericidir. Bunlar, nasıl kirli bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Artık bu tarz haberler bir yönteme dönüştü. Türkiye’de bir gazeteye haber yaptırılır ve Türkiye’de hiç kimse o habere inanmaz, sonra da o haber Avrupa medyasında abartılarak bir İslamofobik malzeme olarak kullanılır ve sonra da bu sorunlar hepimizi kuşatmaya başlar. Örnek olarak; Diyanet’in çocuk dergisi Çanakkale Savaşı’nı anlatan bir sayı çıkarır. Çanakkale Savaşı’nı anlatırken de ‘şehit’ kavramından söz eder. Türkiye’den bir gazete, “Diyanet’in IŞİD’çilik yaptığınaö dair haber yapar. İki gün sonra aynı haber, Alman basınında yer alır. Bu ahlaksızlık karşısında ne yapabiliriz söyler misiniz? Bu bir oyun olarak, iki ülke arasını bozmak için, her gün Alman basınını etkilemeye devam ediyor."
"Ancak 'herz power' (gönül gücü) olmayı tercih ederiz"
"Diyanet İşleri Başkanlığı, dini bir müessesedir. Diyanet İşleri Başkanlığının her personelinin siyaset yapma yasağı vardır. Dolayısıyla biz kendi alanımızda kalarak, dinler, kültürler, inançlar arasındaki barışı sağlayabilirsek kendimizi mutlu addederiz. Küresel dünyada, pek çok ülke, din kurumlarını bir ‘soft power’ olarak adlandırmak ister. Biz, başlangıçtan itibaren asla böyle bir şeyi kabul etmediğimizi ilan etmişiz. Biz ne ‘soft power’, ne de ‘hard power’ olmayı, dinlere ve dini kurumlara yakıştırmayız. Ancak ‘herz power’ (gönül gücü) olmayı tercih ederiz."
Görmez, açıklamalarını, "Dünyanın dostluğa, barışa, kardeşliğe çok ihtiyacı var. Hep beraber büyük bir çaba göstererek dünyamızı kuşatan kötülükleri ortadan kaldırmalıyız" temenniyle bitirdi. DHA
15 Ocak 2017 Pazar
'Hayır' eylemi sosyal medyada
Marmaris'te CHP üyeleri, anayasa değişikliği için eylem yaptı. Sosyal medyada profil fotoğraflarını 'hayır' olarak değiştirdi.
TBMM’de yeni anayasa tartışmaları kavga ve tartışmalar içersinde devam ederken 'Evet mi, Hayır mı' sorusu sosyal medyada yankı buldu. Marmaris'te bir grup CHP üyesi, Facebook’ta paylaşımda bulundu. Paylaşımda "Bu akşam saat 21.00’de profillerimizi aynı anda tek tip yapıyoruz katılırsan ve katılımı artırırsan çok mutlu olacağım. Sevgiler" yazıldı. Sosyal medyada çağrıya cevap veren kişiler, aynı anda kırmızı renk üzerine beyaz renkte 'HAYIR' yazılı profil olarak değiştirdi.
Yapılan paylaşımlarla 4 saatte yaklaşık 8 bin kişi tek tip profil yaparak eyleme destek verdi. Profil fotoğraflarının altına 'Tepki mi gösteriyorum', 'Demokratik hakkımı kullanıyorum' ve 'Vatandaş olarak tavrımı ortaya koyuyorum, bunu da engelleyemezler' yorumları yapıldı. DHA
TBMM’de yeni anayasa tartışmaları kavga ve tartışmalar içersinde devam ederken 'Evet mi, Hayır mı' sorusu sosyal medyada yankı buldu. Marmaris'te bir grup CHP üyesi, Facebook’ta paylaşımda bulundu. Paylaşımda "Bu akşam saat 21.00’de profillerimizi aynı anda tek tip yapıyoruz katılırsan ve katılımı artırırsan çok mutlu olacağım. Sevgiler" yazıldı. Sosyal medyada çağrıya cevap veren kişiler, aynı anda kırmızı renk üzerine beyaz renkte 'HAYIR' yazılı profil olarak değiştirdi.
Yapılan paylaşımlarla 4 saatte yaklaşık 8 bin kişi tek tip profil yaparak eyleme destek verdi. Profil fotoğraflarının altına 'Tepki mi gösteriyorum', 'Demokratik hakkımı kullanıyorum' ve 'Vatandaş olarak tavrımı ortaya koyuyorum, bunu da engelleyemezler' yorumları yapıldı. DHA
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)