Dünya’nın en büyük turizm değerlendirme sitesi olan TripAdvisor’ın milyonlarca kullanıcısının verdiği puanlara göre ‘Radisson Blu Hotel Kayseri’ dünyanın en iyi 3. Radisson Blu Hotel’i seçildi.
1 Eylül 2014’de hizmet vermeye başlayan ve kadim şehir Kayseri’yi turizm elçisi olarak Dünya’ya tanıtma faaliyetlerinin lokomotifliğini de üstlenen Radisson Blu Hotel Kayseri, Anadolu’da hatta Avrupa’da da Dünya kalitesinde hizmet verilebileceğini tüm Dünya’ya ispatlamıştır. 3 yıldan kısa bir sürede aldığı puanlarla Dünya’nın en büyük metropollerindeki tanınmış otelleri bile geride bırakarak büyük bir başarıya imza atan Radisson Blu Hotel Kayseri, hiç hız kesmeden Dünya’nın en iyi Radisson Blu Otel’i olmak için çabalarına devam etmektedir.
Radisson Blu Hotel Kayseri, teknolojinin ileri düzeyde kullanıldığı son derece geniş ve konforlu odalarının yanında, misafir memnuniyetine gösterdiği titiz yaklaşım, kaliteden ödün vermeyen yönetim anlayışı ve geniş vizyonu ile misafirlerinin beğenisini kazanarak, takdirlerine mazhar olmuştur. Chicago, Moskova, Kanarya Adaları, Kuveyt, Sydney, Paris, Londra veya Roma gibi birçok Avrupa ve dünya başkentini geride bırakan Radisson Blu Hotel Kayseri, ilk 10’a giren tek Türk oteli olmanın da gururunu yaşamaktadır.
Büyük bir gurur kaynağıdır
Otelin sahibi olan Artaş İnşaat A.Ş ‘nin turizm yatırımları koordinatörü Recep Arifoğlu şunları söyledi: “Misafirlerimizin göstermiş oldukları teveccüh, bizim için büyük bir gurur kaynağıdır. Grubumuzun 40 yıla yaklaşan otelcilik tecrübesi ve gelişmenin sonsuza kadar süren bir dinamik olduğunun bilinci ile hiç hız kesmeden daha iyisini yaparak, misafirlerimize hak ettikleri daha iyi hizmeti sunabilmek için çalışmalarımıza her zaman devam edeceğiz.” dedi.
Radisson Blu Otelleri Başkan Yardımcısı Lars Gericke, bugün (31 Ekim 2017) yayınladığı bir tebrik mesajı ile otel yöneticilerine ve çalışanlarına takdir ve tebriklerini ileterek, TripAdvisor’un yayınladığı listeyi de kamuoyunun dikkatine sunmuştur.
4 Kasım 2017 Cumartesi
Pazarlamanın geleceği ve bilinmesi gereken 4 yol haritası
Pazarlamanın geleceği ve bilinmesi gereken 4 yol haritası hakkında bilgi veren Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, şunları söyledi: “Dijital Pazarlama Okulu olarak yakın geçmişte gerçekleştirdiğimiz birçok etkinlikte, dijital dönüşüm ve bu dönüşüme adapte olacak bireyler yetiştiriyoruz. Yaşadığımız süreçte hızlı bir değişim içinde olan pazarlama dinamikleri, stratejilerimizi yeniden gözden geçirmemizi sağlıyor. Bu değişim sürecinde, oyunun kuralları yeniden oluşuyor. İzlenimlerimiz ve Google Marketing Next'te edindiğimiz bilgilerle, ciddi bir tecrübe kazanıyoruz” dedi.
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, 4 yol haritası hakkında şunları açıkladı:
1-Tüketicilerin internetten yardım alma yöntemleri değişiyor
Mobilin hızla yükseldiği dönemde tüketiciler, "bilmek istiyorum", "gitmek istiyorum", "yapmak istiyorum" veya "satın almak istiyorum" gibi önemli anlarda, cihazlarına başvurmaya şartlandı. Bundan böyle insanların, yardım alma yöntemleri de değişecek; yazmak yerine doğrudan konuşarak yardım almaya başlayacaklardır. Örneğin, Google uygulamasındaki aramaların %20'si artık sesle yapılıyor. Bu durum, bizi bekleyen olası diğer değişikliklerin habercisidir.
2-Kullanıcılar, hızlı ve sorunsuz bir mobil deneyim istiyor
Yakın gelecekte başarılı olmak isteyen pazarlamacılar, markalarının mobil kullanım adımlarını tamamıyla optimize etme fikrini ele almalıdırlar. Ayrıca, açılış hızı bu noktada kilit role sahiptir. Mobil siteniz ne kadar harika görünürse görünsün yavaş yükleniyorsa; kullanıcılar sayfayı terk edecektir. Örneğin, mobil sayfa yüklemesindeki her 1 saniyelik gecikme, dönüşümlerde %20’ye varan düşüşlere neden olabiliyor.
3-Kullanıcıların online ve offline arasındaki bağı güçleniyor
Günümüz pazarlama sürecinde, online ve offline'daki birçok boyutun bir arada olmasına yönelik bir durum ortaya çıkıyor. Müşterilere dönük daha bütüncül bir bakış açısı oluşturmak mümkündür. Cihazlar arası etkileşim ile kullanıcı TV’de gördüğü bir ürünü, tablet cihazından araştırıp, masaüstü bilgisayarından satın alabiliyor. Veya fiziksel mağazada gördüğü bir ürünü, e-ticaret sitesinden sipariş verebiliyor. Artık, en yeni ölçüm araçları ile dijital ve fiziksel dünyaları bir araya getirecek, farklı kanalları, cihazları ve medya türlerini kapsayan müşteri yolculuğunu anlamalarında pazarlamacılara yardımcı olacak.
4-Reklamlarda özelleştirme beklentileri yükseliyor
Günümüzde tüketiciler, kendi özgün ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş pazarlama mesajları almaları gerektiğini düşünüyor. Dolayısıyla, müşterilerinize dair kapsamlı bir bakış açısı edindikten sonra atmanız gereken bir sonraki adım, onlara doğru anda, doğru mesaj ile ulaşmaktır. Böylece, kitlenize ulaşmak çok daha kolay hale gelecektir.
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, 4 yol haritası hakkında şunları açıkladı:
1-Tüketicilerin internetten yardım alma yöntemleri değişiyor
Mobilin hızla yükseldiği dönemde tüketiciler, "bilmek istiyorum", "gitmek istiyorum", "yapmak istiyorum" veya "satın almak istiyorum" gibi önemli anlarda, cihazlarına başvurmaya şartlandı. Bundan böyle insanların, yardım alma yöntemleri de değişecek; yazmak yerine doğrudan konuşarak yardım almaya başlayacaklardır. Örneğin, Google uygulamasındaki aramaların %20'si artık sesle yapılıyor. Bu durum, bizi bekleyen olası diğer değişikliklerin habercisidir.
2-Kullanıcılar, hızlı ve sorunsuz bir mobil deneyim istiyor
Yakın gelecekte başarılı olmak isteyen pazarlamacılar, markalarının mobil kullanım adımlarını tamamıyla optimize etme fikrini ele almalıdırlar. Ayrıca, açılış hızı bu noktada kilit role sahiptir. Mobil siteniz ne kadar harika görünürse görünsün yavaş yükleniyorsa; kullanıcılar sayfayı terk edecektir. Örneğin, mobil sayfa yüklemesindeki her 1 saniyelik gecikme, dönüşümlerde %20’ye varan düşüşlere neden olabiliyor.
3-Kullanıcıların online ve offline arasındaki bağı güçleniyor
Günümüz pazarlama sürecinde, online ve offline'daki birçok boyutun bir arada olmasına yönelik bir durum ortaya çıkıyor. Müşterilere dönük daha bütüncül bir bakış açısı oluşturmak mümkündür. Cihazlar arası etkileşim ile kullanıcı TV’de gördüğü bir ürünü, tablet cihazından araştırıp, masaüstü bilgisayarından satın alabiliyor. Veya fiziksel mağazada gördüğü bir ürünü, e-ticaret sitesinden sipariş verebiliyor. Artık, en yeni ölçüm araçları ile dijital ve fiziksel dünyaları bir araya getirecek, farklı kanalları, cihazları ve medya türlerini kapsayan müşteri yolculuğunu anlamalarında pazarlamacılara yardımcı olacak.
4-Reklamlarda özelleştirme beklentileri yükseliyor
Günümüzde tüketiciler, kendi özgün ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş pazarlama mesajları almaları gerektiğini düşünüyor. Dolayısıyla, müşterilerinize dair kapsamlı bir bakış açısı edindikten sonra atmanız gereken bir sonraki adım, onlara doğru anda, doğru mesaj ile ulaşmaktır. Böylece, kitlenize ulaşmak çok daha kolay hale gelecektir.
“EFI olarak Türkiye pazarına inanıyoruz, 2018 yılı yoğun geçecek”
EFI Türkiye, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgeleri Satış Müdürü Nathalie Hızveren, “EFI olarak Türkiye pazarına inanıyoruz, 2018 yılı yoğun geçecek”
EFI, en yeni ve gelişmiş teknolojiye sahip geniş formatlı inkjet yazıcılar, ambalaj, tekstil ve seramik sektörleri için dijital baskı sistemleri ve mürekkeplerini üretiyor. Bunların yanında, baskı yazılım sistemleri, kişiye özel ürünler, üretim ve rekabet gücünü arttıracak iş yönetim ve iş akışı çözümlerini geliştirmektedir ve son iki yıldır mercek altına aldığı ülkelerin içine Türkiye’yi eklemiştir.
2015 yılı itibariyle Türkiye’nin focus ülkeler arasında olduğunu ifade eden EFI Türkiye, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgeleri Satış Müdürü Nathalie Hızveren, şunları söyledi: “Türkiye’nin dijital baskı makinelerinde yüksek bir potansiyeli bulunuyor. Açık hava reklamcılığı, bina giydirme, iç mekan giydirme vb süreçlerinde iş hacmi büyük. EFI’nin, Türkiye distribütörünün Lidya Grup olmasının ardından, ciddi bir ivme kazandık. Hızlı teknik servis ve hızlı geri dönüş sayesinde müşteri memnuniyetini Lidya Grup ile katladık. Dünya markası EFI ile Lidya Grup arasındaki başarı odaklı işbirliği, hedeflerimizin hızla gerçekleşmesine imkan sağlıyor” dedi.
EFI’nin sadece reklam sektörüne hitap eden 40’a yakın dijital baskı makinesi olduğunu anlatan Nathalie Hızveren, makinelerin 140 bin dolar ile 4 milyon dolar arasında değiştiğini belirtti. En yeni ve gelişmiş teknolojiye sahip geniş formatlı baskının EFI ile yapılabildiğini kaydeden Nathalie Hızveren, reklamcılık sektöründeki tüm firmaların bir EFI markasına sahip olmayı istediğinin de altını çizdi.
2018, yoğun bir yıl olacak
Gelecek yılın bu yıldan daha yoğun olacağını anlatan Nathalie Hızveren, konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye pazarına güvenimiz tam. Az öncede belirttiğim gibi pazarın potansiyeli çok yüksek. Lidya Grup ile yaptığımız işbirliğinin ardından; markaya ve satış sonrası teknik servis anlayışına kadar tüm sürece dair pazardaki güveni katladık. Lidya Grup ile hızlı çözüm üretmemiz, müşteri memnuniyetini arttırdı. Askıda bekleyen ve düşünme aşamasında olan bazı projeler, Lidya Grup distribütörlüğüyle birlikte bu dönemde neticelendirilmiş oldu. 2018 yılının, bu yıldan daha yoğun bir yıl olacağını öngörüyoruz. Önümüzdeki dönemde, tekstil ve ambalaj sektörlerinde ciddi bir dönüşüm de yaşanacaktır” diye konuştu.
Uzun ömürlü ve güvenilir çözümler sunuyoruz
EFI’nin “uzun ömürlü, güvenilir ve düşük maliyet avantajı” olduğunu anlatan Nathalie Hızveren, şunları anlattı: “EFİ ile yola çıkmak, güven demektir. Endüstriyel olan bu makinelerin, ömrü uzun ve yıllar sonra bile yatırım değerini korumaları önemli bir faktör. Uzun yıllar, aynı makineyi kullanan yüzlerce müşteriler bulunuyor. Reklam işiyle uğraşan müşterilerin, hemen hemen hepsi, EFİ’ye sahip olmayı istemektedirler” dedi. Teknolojideki gelişmelere bağlı olarak firmaların ilave yatırımlara devam ettiğini de kaydeden Nathalie Hızveren, teknolojinin gerisinde kalmanın firmaların küçülmesine neden olabileceğini sözlerine ekledi.
EFI tarihçesi: EFI’nin tarihçesi hakkında bilgi veren Nathalie Hızveren, şunları kaydetti: “Günümüzde, birçok markayı içinde bulunduran çatı firma konumunda olan EFI’nin çıkış noktası 'EFI Fiery® server ve yazılımlarıdır. Yıllarca bu konuda uzmanlaşmış ve renk yönetiminde lider konumdadır. EFI, baskı sektöründe yaklaşık 3500 çalışanıyla her sektörden baskı işinde büyüme ve başarıya focus olmuştur. Zaman içerisinde bünyesine, gerek reklam sektörüne hitap eden, gerekse seramik, tekstil gibi pazarlarda dijital çözümler sunan farklı markalar katmıştır. Son 2 yıldır ambalaj sektöründe çığır açacak yeni teknolojisi Nozomi üzerinde çalışmaktadır. Her sene cirosunun %15 ila %20 sini araştırma ve geliştirmeye yatıran EFI, aynı zamanda birkaç ayda bir yeni firmalar satın almaya devam etmektedir” dedi.
EFI, en yeni ve gelişmiş teknolojiye sahip geniş formatlı inkjet yazıcılar, ambalaj, tekstil ve seramik sektörleri için dijital baskı sistemleri ve mürekkeplerini üretiyor. Bunların yanında, baskı yazılım sistemleri, kişiye özel ürünler, üretim ve rekabet gücünü arttıracak iş yönetim ve iş akışı çözümlerini geliştirmektedir ve son iki yıldır mercek altına aldığı ülkelerin içine Türkiye’yi eklemiştir.
2015 yılı itibariyle Türkiye’nin focus ülkeler arasında olduğunu ifade eden EFI Türkiye, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgeleri Satış Müdürü Nathalie Hızveren, şunları söyledi: “Türkiye’nin dijital baskı makinelerinde yüksek bir potansiyeli bulunuyor. Açık hava reklamcılığı, bina giydirme, iç mekan giydirme vb süreçlerinde iş hacmi büyük. EFI’nin, Türkiye distribütörünün Lidya Grup olmasının ardından, ciddi bir ivme kazandık. Hızlı teknik servis ve hızlı geri dönüş sayesinde müşteri memnuniyetini Lidya Grup ile katladık. Dünya markası EFI ile Lidya Grup arasındaki başarı odaklı işbirliği, hedeflerimizin hızla gerçekleşmesine imkan sağlıyor” dedi.
EFI’nin sadece reklam sektörüne hitap eden 40’a yakın dijital baskı makinesi olduğunu anlatan Nathalie Hızveren, makinelerin 140 bin dolar ile 4 milyon dolar arasında değiştiğini belirtti. En yeni ve gelişmiş teknolojiye sahip geniş formatlı baskının EFI ile yapılabildiğini kaydeden Nathalie Hızveren, reklamcılık sektöründeki tüm firmaların bir EFI markasına sahip olmayı istediğinin de altını çizdi.
2018, yoğun bir yıl olacak
Gelecek yılın bu yıldan daha yoğun olacağını anlatan Nathalie Hızveren, konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye pazarına güvenimiz tam. Az öncede belirttiğim gibi pazarın potansiyeli çok yüksek. Lidya Grup ile yaptığımız işbirliğinin ardından; markaya ve satış sonrası teknik servis anlayışına kadar tüm sürece dair pazardaki güveni katladık. Lidya Grup ile hızlı çözüm üretmemiz, müşteri memnuniyetini arttırdı. Askıda bekleyen ve düşünme aşamasında olan bazı projeler, Lidya Grup distribütörlüğüyle birlikte bu dönemde neticelendirilmiş oldu. 2018 yılının, bu yıldan daha yoğun bir yıl olacağını öngörüyoruz. Önümüzdeki dönemde, tekstil ve ambalaj sektörlerinde ciddi bir dönüşüm de yaşanacaktır” diye konuştu.
Uzun ömürlü ve güvenilir çözümler sunuyoruz
EFI’nin “uzun ömürlü, güvenilir ve düşük maliyet avantajı” olduğunu anlatan Nathalie Hızveren, şunları anlattı: “EFİ ile yola çıkmak, güven demektir. Endüstriyel olan bu makinelerin, ömrü uzun ve yıllar sonra bile yatırım değerini korumaları önemli bir faktör. Uzun yıllar, aynı makineyi kullanan yüzlerce müşteriler bulunuyor. Reklam işiyle uğraşan müşterilerin, hemen hemen hepsi, EFİ’ye sahip olmayı istemektedirler” dedi. Teknolojideki gelişmelere bağlı olarak firmaların ilave yatırımlara devam ettiğini de kaydeden Nathalie Hızveren, teknolojinin gerisinde kalmanın firmaların küçülmesine neden olabileceğini sözlerine ekledi.
EFI tarihçesi: EFI’nin tarihçesi hakkında bilgi veren Nathalie Hızveren, şunları kaydetti: “Günümüzde, birçok markayı içinde bulunduran çatı firma konumunda olan EFI’nin çıkış noktası 'EFI Fiery® server ve yazılımlarıdır. Yıllarca bu konuda uzmanlaşmış ve renk yönetiminde lider konumdadır. EFI, baskı sektöründe yaklaşık 3500 çalışanıyla her sektörden baskı işinde büyüme ve başarıya focus olmuştur. Zaman içerisinde bünyesine, gerek reklam sektörüne hitap eden, gerekse seramik, tekstil gibi pazarlarda dijital çözümler sunan farklı markalar katmıştır. Son 2 yıldır ambalaj sektöründe çığır açacak yeni teknolojisi Nozomi üzerinde çalışmaktadır. Her sene cirosunun %15 ila %20 sini araştırma ve geliştirmeye yatıran EFI, aynı zamanda birkaç ayda bir yeni firmalar satın almaya devam etmektedir” dedi.
Sağlık turizmi için gelenler, Residence’ları tercih ediyor
Onkoloji, ortopedi gibi uzun dönemli sağlık tedavileri için ülkemize gelenler, ağırlıklı olarak residence’larda konaklamayı tercih ediyor. Bulgaristan, Gürcistan, Irak gibi bulunduğumuz coğrafyadaki ülkelerden gelen sağlık turistlerinin sayısı her geçen yıl artıyor.
Avrupa Residence Suites’de konaklayanların yaklaşık %50’sini sağlık turistlerinin oluşturduğunu kaydeden Avrupa Residence Suites Genel Müdürü Ercan Yılmaz, şunları söyledi: “Bölgemizdeki birçok hastane ile anlaşmamız bulunuyor. Onkoloji, ortopedi gibi, 2 ay ve üzeri süren uzun soluklu tedaviler için gelenler, ev konforu yaşatması nedeniyle residence’ları tercih ediyor. Bir otel odasından daha büyük metrekaresi olan, içinde mutfağı dahil imkanları bulunan residenceler, 1+1, 2+1, 3+1, 4+1 gibi farklı daire alternatifleri sunmasıyla da, refakatçisiyle gelen hastaların, tedavileri boyunca kendilerine ait bir odada dinlenebilmesine imkan sağlıyor” dedi.
Ortadoğu pazarı ‘Residence’ diyor
Ortadoğu pazarında güçlü olduklarını ve yoğun misafir ağırladıklarını anlatan Ercan Yılmaz, konuşmasına şöyle devam etti: “TEM Avrupa Konutları bitişiğinde bulunan Avrupa Residence Suites, 2012 yılında faaliyete başladı. 147 adet dairenin bulunduğu tesisimiz, ağırlıklı olarak 85m2 ve 120m2 tam donanımlı dairelerden oluşuyor. Ayrıca, 270m2 teraslı dubleks ve 250m2 seyir teraslı 360 derece manzarası olan dairelerimiz de mevcut. Oda sayısı yüksek olan dairelerimizde,10- 13 kişiye kadar konaklama olduğundan, özellikle Suudi Arabistan başta olmak üzere Ortadoğulu turistler tarafından yoğun talep görüyoruz. Misafirlerimiz, yemeklerini kendileri pişirebileceği gibi tesisin dışındaki restoranlardan da sipariş verebiliyor. Residence olarak aynı zamanda, bir otelin sunduğu, resepsiyon, güvenlik, temizlik, kapalı yüzme havuzu, sauna, fitness salonu gibi hizmetleri biz de veriyoruz” diye konuştu.
2018 yılında %75 doluluk hedefliyor
Gelecek yılın hedeflerine değinen Ercan Yılmaz, şunları kaydetti: “Bu yılı, %65’in üzerinde doluluk ortalamasıyla kapatacağız. 2018 yılı hedefimiz, %75 doluluk oranlarına ulaşmaktır. Önümüzdeki yıl, uzun süreli sağlık ve iş turizmi için gelen misafirlerimizin yanı sıra, Ortadoğu ülkelerinden gelen turistleri ağırlamaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
Avrupa Residence Suites’de konaklayanların yaklaşık %50’sini sağlık turistlerinin oluşturduğunu kaydeden Avrupa Residence Suites Genel Müdürü Ercan Yılmaz, şunları söyledi: “Bölgemizdeki birçok hastane ile anlaşmamız bulunuyor. Onkoloji, ortopedi gibi, 2 ay ve üzeri süren uzun soluklu tedaviler için gelenler, ev konforu yaşatması nedeniyle residence’ları tercih ediyor. Bir otel odasından daha büyük metrekaresi olan, içinde mutfağı dahil imkanları bulunan residenceler, 1+1, 2+1, 3+1, 4+1 gibi farklı daire alternatifleri sunmasıyla da, refakatçisiyle gelen hastaların, tedavileri boyunca kendilerine ait bir odada dinlenebilmesine imkan sağlıyor” dedi.
Ortadoğu pazarı ‘Residence’ diyor
Ortadoğu pazarında güçlü olduklarını ve yoğun misafir ağırladıklarını anlatan Ercan Yılmaz, konuşmasına şöyle devam etti: “TEM Avrupa Konutları bitişiğinde bulunan Avrupa Residence Suites, 2012 yılında faaliyete başladı. 147 adet dairenin bulunduğu tesisimiz, ağırlıklı olarak 85m2 ve 120m2 tam donanımlı dairelerden oluşuyor. Ayrıca, 270m2 teraslı dubleks ve 250m2 seyir teraslı 360 derece manzarası olan dairelerimiz de mevcut. Oda sayısı yüksek olan dairelerimizde,10- 13 kişiye kadar konaklama olduğundan, özellikle Suudi Arabistan başta olmak üzere Ortadoğulu turistler tarafından yoğun talep görüyoruz. Misafirlerimiz, yemeklerini kendileri pişirebileceği gibi tesisin dışındaki restoranlardan da sipariş verebiliyor. Residence olarak aynı zamanda, bir otelin sunduğu, resepsiyon, güvenlik, temizlik, kapalı yüzme havuzu, sauna, fitness salonu gibi hizmetleri biz de veriyoruz” diye konuştu.
2018 yılında %75 doluluk hedefliyor
Gelecek yılın hedeflerine değinen Ercan Yılmaz, şunları kaydetti: “Bu yılı, %65’in üzerinde doluluk ortalamasıyla kapatacağız. 2018 yılı hedefimiz, %75 doluluk oranlarına ulaşmaktır. Önümüzdeki yıl, uzun süreli sağlık ve iş turizmi için gelen misafirlerimizin yanı sıra, Ortadoğu ülkelerinden gelen turistleri ağırlamaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
Hawking: Yapay zeka insanları ortadan kaldıracak
Ünlü bilimadamı Stephen Hawking, "Teknoloji bir noktada insanlardan daha üstün bir noktaya gelecek ve insanları ortadan kaldıracak" ifadelerini kullandı.
Saygın bilim-teknoloji dergisi Wired'a konuşan Hawking, "Robot ve bilgisayarların çok gelişmesi bir noktadan sonra insanlığı tehdit eden bir noktaya gelecek. Eğer insanlar bilgisayar virüsü tasarlarsa yapay zeka bunu geliştirerek, ortadan kaldırabilir" dedi.
Hawking, "Makineler bir süre sonra insanlardan daha aktif olacak ve Dünya'yı yönetebilecek bir konuma gelecek. İnsanlık acilen koloni yapabileceği bir gezegen bulmalı ve buralara yerleşmeli. Çünkü artık geri dönülemez bir noktaya geldik. Küresel nüfus alarm vererek artıyor ve Dünya'mız çok küçük. Artık kendimize zarar verme raddesine geldi" ifadesini kullandı.
Saygın bilim-teknoloji dergisi Wired'a konuşan Hawking, "Robot ve bilgisayarların çok gelişmesi bir noktadan sonra insanlığı tehdit eden bir noktaya gelecek. Eğer insanlar bilgisayar virüsü tasarlarsa yapay zeka bunu geliştirerek, ortadan kaldırabilir" dedi.
Hawking, "Makineler bir süre sonra insanlardan daha aktif olacak ve Dünya'yı yönetebilecek bir konuma gelecek. İnsanlık acilen koloni yapabileceği bir gezegen bulmalı ve buralara yerleşmeli. Çünkü artık geri dönülemez bir noktaya geldik. Küresel nüfus alarm vererek artıyor ve Dünya'mız çok küçük. Artık kendimize zarar verme raddesine geldi" ifadesini kullandı.
Çanakkale'de köpek katliamı
Çanakkale'de merkeze bağlı Işıklar Köyü Dörtyol Mahallesinde kimliği belirlenemeyen kişi veya kişiler 4 köpeği zehirledi. Zehirli tavuk etleriyle katledilen 4 köpeğin 2 tanesinin toplam 11 yavrusunun olduğu, bir tanesinin hamile ve 15 gün sonra doğum yapacağı öğrenildi.
Işıklar Köyü Dörtyol Mahallesindeki mobilya atölyesinde mobilyacılık yapan Mesut Manyas (45) mobilya bahçesinde 2 yıldır 4 sokak köpeğini besliyordu. Mobilya atölyesinin bahçesindeki köpeklerin yanına giden Manyas, köpeklerin cansız şekilde yattığını fark etti. Ağızlarından köpük çıkan köpeklerin zehirli tavuk etleriyle telef edildiğini gören Mesut Manyas’ın atölye bahçesinde beslediği 4 sokak köpeğini kimliği belirlenemeyen kişi veya kişiler zehirli tavuk etleriyle katletti. Zehirli tavuk etleriyle katledilen 4 köpeğin 2 tanesinin toplam 11 yavrusu varken 1 tanesi ise hamileydi ve 15 gün sonra doğum yapacaktı. Zehirli tavuk etleriyle telef olan 2 köpeğin ise 11 yavrusu ortada kaldı. Yavru köpeklerin annelerin etrafında dolaştığı anlar büyük üzüntü oluştururken, bir yavru köpeğin annesine bakışı ise yürek yaktı.
‘ İNSANLIK DIŞI’
Mobilya Atölyesinde zehirlenen sahipsiz köpeklerle ilgilenip, baktıklarını belirten Mesut Manyas, sokak köpeklerinin kimseye bir zararı olmadığını ifade ederek, “Yavruları var. Bunlar 10 günlük annelerini zehirlemişler. Bununda 5 tane yavrusu var. Bunu da zehirlemişler. Encekleri burada kaldı. Et parçasıyla zehirlemişler. Dışarıda da 5-6 tane zehirlenmiş kedi, köpek var. Hepsi zehirlenmiş. Bilmiyoruz, kim yaptıysa iyi bir şey yaptığını sanmıyoruz. İnsanlık dışı. Allah'ta onun cezasını verir diye düşünüyoruz. Hayvanları sevmeyen insanları sevmezmiş diyorum. Bunları yapanların insan olduğunu da sanmıyorum. Bu yavrularda annesiz kaldılar. Gerekli kurumlara yavrulara bakmaları için müracaat edeceğiz. Bakamazlarsa bizde elimizden gelen varsa büyütmek ve yaşamaları için gerekeni yapacağız. Sonuçta bir can, insan üzülüyor. 10 günlük yavrular, gözleri daha yeni açıldı. Annelerini emiyorlardı. Nasıl bakarız bizde bilmiyoruz” dedi.
’15 GÜN SONRA DOĞURACAKTI’
Zehirlenerek ölen köpeğin birine Lucy ismini verdiklerini ifade eden Manyas, “Lucy ismini verdiğimiz sokak köpeği zehirli tavuk eti ile telef oldu. Biz onu sahiplendik. Lucy'de gebeydi. 15 gün sonra doğuracaktı. Zehirli etten etkilenip, telef olmuş” dedi. sözcü
Işıklar Köyü Dörtyol Mahallesindeki mobilya atölyesinde mobilyacılık yapan Mesut Manyas (45) mobilya bahçesinde 2 yıldır 4 sokak köpeğini besliyordu. Mobilya atölyesinin bahçesindeki köpeklerin yanına giden Manyas, köpeklerin cansız şekilde yattığını fark etti. Ağızlarından köpük çıkan köpeklerin zehirli tavuk etleriyle telef edildiğini gören Mesut Manyas’ın atölye bahçesinde beslediği 4 sokak köpeğini kimliği belirlenemeyen kişi veya kişiler zehirli tavuk etleriyle katletti. Zehirli tavuk etleriyle katledilen 4 köpeğin 2 tanesinin toplam 11 yavrusu varken 1 tanesi ise hamileydi ve 15 gün sonra doğum yapacaktı. Zehirli tavuk etleriyle telef olan 2 köpeğin ise 11 yavrusu ortada kaldı. Yavru köpeklerin annelerin etrafında dolaştığı anlar büyük üzüntü oluştururken, bir yavru köpeğin annesine bakışı ise yürek yaktı.
‘ İNSANLIK DIŞI’
Mobilya Atölyesinde zehirlenen sahipsiz köpeklerle ilgilenip, baktıklarını belirten Mesut Manyas, sokak köpeklerinin kimseye bir zararı olmadığını ifade ederek, “Yavruları var. Bunlar 10 günlük annelerini zehirlemişler. Bununda 5 tane yavrusu var. Bunu da zehirlemişler. Encekleri burada kaldı. Et parçasıyla zehirlemişler. Dışarıda da 5-6 tane zehirlenmiş kedi, köpek var. Hepsi zehirlenmiş. Bilmiyoruz, kim yaptıysa iyi bir şey yaptığını sanmıyoruz. İnsanlık dışı. Allah'ta onun cezasını verir diye düşünüyoruz. Hayvanları sevmeyen insanları sevmezmiş diyorum. Bunları yapanların insan olduğunu da sanmıyorum. Bu yavrularda annesiz kaldılar. Gerekli kurumlara yavrulara bakmaları için müracaat edeceğiz. Bakamazlarsa bizde elimizden gelen varsa büyütmek ve yaşamaları için gerekeni yapacağız. Sonuçta bir can, insan üzülüyor. 10 günlük yavrular, gözleri daha yeni açıldı. Annelerini emiyorlardı. Nasıl bakarız bizde bilmiyoruz” dedi.
’15 GÜN SONRA DOĞURACAKTI’
Zehirlenerek ölen köpeğin birine Lucy ismini verdiklerini ifade eden Manyas, “Lucy ismini verdiğimiz sokak köpeği zehirli tavuk eti ile telef oldu. Biz onu sahiplendik. Lucy'de gebeydi. 15 gün sonra doğuracaktı. Zehirli etten etkilenip, telef olmuş” dedi. sözcü
Dünyada 3 milyon ‘vatansız’ yaşıyor…
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği dünya çapında büyük bölümünü azınlıkların oluşturduğu 3 milyondan fazla 'vatansız' bulunduğunu bildirdi.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) dünya çapında hiçbir ülkenin vatandaşı olmadıkları gerekçesiyle temel insan haklarından mahrum bırakılan ve büyük bölümünü azınlıkların oluşturduğu 3 milyondan fazla ‘vatansız’ bulunduğunu bildirdi.
DW Türkçe’de yer alan habere göre, BMMYK dünya çapındaki vatansızların durumunu “This is Our Home” – Stateless Minorities and their Search for Citizenship” (Bu bizim evimiz – Vatansız azınlıklar ve onların vatandaşlık arayışı) adlı raporda derledi.
Rapora göre dünyadaki en büyük ‘vatansız’ azınlık grubunu, nüfusunun büyük bölümü Budistlerden oluşan Mynanmar’da yaşayan Müslüman Rohingya’lar oluşturuyor. Geçen ağustos ayından bu yana yaklaşık 600 bin Rohingya uğradıkları şiddet ve baskılardan kaçarak Bangladeş’e sığındı.
BMMYK tüm dünyadaki hükümetlere 2024 yılına kadar vatansızlara yönelik ayrımcılığı sona erdirme çağrısı yaptı. BMMYK hükümetleri aksi halde vatansız olacaklarsa, sınırları içinde doğan insanlara vatandaşlık vermeye ve bu sayede topraklarında uzun süreli vatansız olarak yaşamanın önüne geçmeye çağırdı.
“Tüm hak ve yetkilerden mahrumsunuz”
BMMYK Uluslararası Koruma Dairesi Başkanı Carol Batchelor düzenlenen basın toplantısında “Eğer bu dünya üzerinde herhangi bir ülkenin vatandaşı olmadan yaşıyorsanız; bir kimlikten, belgelerden, itirazsız bir şekilde kabul edilen tüm hak ve yetkilerden mahrumsunuz. Buna bir iş sahibi olmak, eğitim almak, çocuğunuzun bir yere ait olduğunu görmek gibi şeyler de dahil…” şeklinde konuştu.
Rapora göre diğer vatansız grupların başında nesillerdir aynı topraklarda yaşayan Suriyeli Kürtler, Madagaskarlı Karanalar, Makedonyalı Romanlar ve Kenyalı Pembalar geliyor.
Raporda Tayland’da yaşayan yaklaşık 30 bin vatansızın 2012’den bu yana vatandaşlık aldığı, Kenya’da ise yaklaşık 4 bin kişilik bir grup olan Makondelerin 43’üncü azınlık grubu olarak tanındığı bilgilerine yer verildi.
BMMYK Vatansızlar Birimi Başkanı Melanie Khanna “Tayland’da, Orta Asya’da, Rusya’da, Batı Afrika’da bir düşüş görüyoruz. Ancak söz konusu rakamlar kesinlikle 2024’e kadar vatansızlığın sona erdirilmesine yetecek düzeyde değil” açıklamasını yaptı.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) dünya çapında hiçbir ülkenin vatandaşı olmadıkları gerekçesiyle temel insan haklarından mahrum bırakılan ve büyük bölümünü azınlıkların oluşturduğu 3 milyondan fazla ‘vatansız’ bulunduğunu bildirdi.
DW Türkçe’de yer alan habere göre, BMMYK dünya çapındaki vatansızların durumunu “This is Our Home” – Stateless Minorities and their Search for Citizenship” (Bu bizim evimiz – Vatansız azınlıklar ve onların vatandaşlık arayışı) adlı raporda derledi.
Rapora göre dünyadaki en büyük ‘vatansız’ azınlık grubunu, nüfusunun büyük bölümü Budistlerden oluşan Mynanmar’da yaşayan Müslüman Rohingya’lar oluşturuyor. Geçen ağustos ayından bu yana yaklaşık 600 bin Rohingya uğradıkları şiddet ve baskılardan kaçarak Bangladeş’e sığındı.
BMMYK tüm dünyadaki hükümetlere 2024 yılına kadar vatansızlara yönelik ayrımcılığı sona erdirme çağrısı yaptı. BMMYK hükümetleri aksi halde vatansız olacaklarsa, sınırları içinde doğan insanlara vatandaşlık vermeye ve bu sayede topraklarında uzun süreli vatansız olarak yaşamanın önüne geçmeye çağırdı.
“Tüm hak ve yetkilerden mahrumsunuz”
BMMYK Uluslararası Koruma Dairesi Başkanı Carol Batchelor düzenlenen basın toplantısında “Eğer bu dünya üzerinde herhangi bir ülkenin vatandaşı olmadan yaşıyorsanız; bir kimlikten, belgelerden, itirazsız bir şekilde kabul edilen tüm hak ve yetkilerden mahrumsunuz. Buna bir iş sahibi olmak, eğitim almak, çocuğunuzun bir yere ait olduğunu görmek gibi şeyler de dahil…” şeklinde konuştu.
Rapora göre diğer vatansız grupların başında nesillerdir aynı topraklarda yaşayan Suriyeli Kürtler, Madagaskarlı Karanalar, Makedonyalı Romanlar ve Kenyalı Pembalar geliyor.
Raporda Tayland’da yaşayan yaklaşık 30 bin vatansızın 2012’den bu yana vatandaşlık aldığı, Kenya’da ise yaklaşık 4 bin kişilik bir grup olan Makondelerin 43’üncü azınlık grubu olarak tanındığı bilgilerine yer verildi.
BMMYK Vatansızlar Birimi Başkanı Melanie Khanna “Tayland’da, Orta Asya’da, Rusya’da, Batı Afrika’da bir düşüş görüyoruz. Ancak söz konusu rakamlar kesinlikle 2024’e kadar vatansızlığın sona erdirilmesine yetecek düzeyde değil” açıklamasını yaptı.
2 Kasım 2017 Perşembe
36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı için geri sayım
Türkiye’de yayıncılık sektöründe faaliyet gösteren yayıncıları ve yayın dağıtımcılarını temsil eden Türkiye Yayıncılar Birliği; TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ile birlikte düzenlediği 36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda, yayıncılıkla ilgili önemli konuların, yerli yabancı kıymetli isimler tarafından tartışılacağı birçok etkinlikle sürecek. TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi-Büyükçekmece’de düzenlenen ve Onur Konuğu Kore olan 36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, 4-12 Kasım 2017 tarihleri arasında kitap severlerle buluşacak.
Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin (International Publishers Association–IPA) Türkiye’yi temsil eden tek üyesi Türkiye Yayıncılar Birliği; yayıncılık mesleğini geliştirmek, sektörel sorunları çözmek, korsanla mücadeleye destek sağlamak, telif hakları ile yayınlama özgürlüğünü korumak, okuma kültürünün gelişimine katkıda bulunmak ve Türkiye’yi uluslararası boyutta bir yayıncılık merkezi haline getirmek için çalışıyor. 1985 yılında kurulan Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı ise Kenan Kocatürk tarafından yürütülüyor.
Türkiye Yayıncılar Birliği, TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ile birlikte düzenlediği 36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’ında, yurtdışından konukların davetli olduğu ve yayıncılık alanında önemli konuların tartışılacağı uluslararası etkinliklerle yer alıyor. Türkiye Yayıncılar Birliği’nin, 36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’ındaki etkinlikleri arasında; “Prix Voltaire’in Ardından Türkiye ve Dünyada Yayınlama Özgürlüğü”, “PISA 2015 Sonuçları Işığında Eğitim Yayıncılığının Önemi”, “Türkiye ve Kore’de Çizgi Roman Yayıncılığının Durumu”, "Güçlü ve Çeşitli Bir Piyasa İçin Sabit Kitap Fiyatı: Almanya Örneği" başlıklı panel ve yuvarlak masa toplantıları ön plana çıkıyor.
"TÜRKİYE VE DÜNYADA YAYINLAMA ÖZGÜRLÜĞÜ”
4 Kasım Cumartesi günü, saat 14.00-15.00 arasında Karadeniz Salonu’nda gerçekleştirilecek olan “Prix Voltaire’in Ardından Türkiye ve Dünyada Yayınlama Özgürlüğü” başlıklı panel, Metis Kitap Yayın Yönetmeni Müge Sökmen tarafından yönetilecek. Panele, Uluslararası Yayıncılar Birliği Yayınlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Kristenn Einarsson, Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay ve yayıncı Cavit Nacitarhan konuşmacı olarak katılıyor. Panelde, Voltaire Ödülü'nün amacı ve 2017 yılındaki bağlamı, Türkiye ve dünyada yayınlama özgürlüğü sorunları tartışılacak.
"EĞİTİM YAYINCILIĞININ ÖNEMİ”
5 Kasım Pazar günü, saat 14.30-16.00 arasında Karadeniz Salonu’nda gerçekleştirilecek olan “PISA 2015 Sonuçları Işığında Eğitim Yayıncılığının Önemi” konulu panel, Eğitim Reformu Girişimi Direktörü Batuhan Aydagül tarafından yönetilecek. Panele, PISA 2015’in 1. sırasında yer alan ülke olan Singapur’dan, Marshall Cavendish Yayınları Direktörü Lee Fei Chen, 3. sırada yer alan Estonya’dan eğitim yayıncısı Antti Rammo ve 5. Sırada yer alan Finlandiya’dan Yayıncılar Birliği Eğitim Yayıncıları Grubu Başkanı Teuvo Sankila konuşmacı olarak katılıyor. Panelde, PISA sonuçlarında başarı gösteren ülkelerden eğitimci yayıncılarıyla, Türkiye’nin PISA 2015 uygulamasında ortalamanın altında kalma nedenleri, kaliteli içerikler, içerik çeşitliliği ve eğitim yayıncılığının öğrencilerin gelişimine ve eğitime katkıları konuşulacak.
"YAYINCILIĞININ DURUMU”
Onur Konuğu Kore başlıklı program kapsamında ise, 5 ve 6 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek yuvarlak masa toplantılarında; iki ülkenin kitap pazarları, edebiyat, çocuk ve çizgi roman yayıncılığı, telif alışverişinin özellikleri ve potansiyelleri paylaşılıp tartışılacak. 5 Kasım Pazar günü, saat 11.00-13.00 arasında Büyükada Salonu’nda Nazlı Berivan Ak’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilecek olan “Kore ve Türkiye’de Çizgi Roman Yayıncılığının Durumu” başlıklı yuvarlak masa toplantısına Comicpop Yayınları’ndan Seon Jung-u ve Arkabahçe Çizgi Roman’ın kurucusu Ahmet Kocaoğlu konuşmacı olarak katılacak.
6 Kasım Pazartesi günü, saat 14.30-15.45 arasında Karadeniz Solunu’nda gerçekleştirilecek olan ve Kenan Kocatürk’ün yöneteceği "Güçlü ve Çeşitli bir Piyasa için Sabit Kitap Fiyatı: Almanya Örneği" başlıklı panele, AlmanYayıncılar ve Kitapçılar Birliği hukuk danışmanı Christian Sprang ve Eichborn Yayınları Direktörü Dominique Pleimling konuşmacı olarak katılacak. Konuşmacılar panelde, Almanya’da Sabit Fiyat Yasası’nın tarihini ve güncel uygulamalarını, yasanın yayıncılık dünyasına, bağımsız kitabevlerinin güçlenmesine ve okuma kültürünün gelişmesine ve dağıtım sisteminin gelişmesine faydalarını anlatacaklar.
TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde 4-12 Kasım 2017 tarihleri arasında gerçekleşecek olan TÜYAP 36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı; hafta sonu 10.00-20.00, hafta içi ve 12 Kasım’da ise 10.00-19.00 saatleri arasında kitap severleri ağırlayacak
Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin (International Publishers Association–IPA) Türkiye’yi temsil eden tek üyesi Türkiye Yayıncılar Birliği; yayıncılık mesleğini geliştirmek, sektörel sorunları çözmek, korsanla mücadeleye destek sağlamak, telif hakları ile yayınlama özgürlüğünü korumak, okuma kültürünün gelişimine katkıda bulunmak ve Türkiye’yi uluslararası boyutta bir yayıncılık merkezi haline getirmek için çalışıyor. 1985 yılında kurulan Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı ise Kenan Kocatürk tarafından yürütülüyor.
Türkiye Yayıncılar Birliği, TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ile birlikte düzenlediği 36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’ında, yurtdışından konukların davetli olduğu ve yayıncılık alanında önemli konuların tartışılacağı uluslararası etkinliklerle yer alıyor. Türkiye Yayıncılar Birliği’nin, 36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’ındaki etkinlikleri arasında; “Prix Voltaire’in Ardından Türkiye ve Dünyada Yayınlama Özgürlüğü”, “PISA 2015 Sonuçları Işığında Eğitim Yayıncılığının Önemi”, “Türkiye ve Kore’de Çizgi Roman Yayıncılığının Durumu”, "Güçlü ve Çeşitli Bir Piyasa İçin Sabit Kitap Fiyatı: Almanya Örneği" başlıklı panel ve yuvarlak masa toplantıları ön plana çıkıyor.
"TÜRKİYE VE DÜNYADA YAYINLAMA ÖZGÜRLÜĞÜ”
4 Kasım Cumartesi günü, saat 14.00-15.00 arasında Karadeniz Salonu’nda gerçekleştirilecek olan “Prix Voltaire’in Ardından Türkiye ve Dünyada Yayınlama Özgürlüğü” başlıklı panel, Metis Kitap Yayın Yönetmeni Müge Sökmen tarafından yönetilecek. Panele, Uluslararası Yayıncılar Birliği Yayınlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Kristenn Einarsson, Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay ve yayıncı Cavit Nacitarhan konuşmacı olarak katılıyor. Panelde, Voltaire Ödülü'nün amacı ve 2017 yılındaki bağlamı, Türkiye ve dünyada yayınlama özgürlüğü sorunları tartışılacak.
"EĞİTİM YAYINCILIĞININ ÖNEMİ”
5 Kasım Pazar günü, saat 14.30-16.00 arasında Karadeniz Salonu’nda gerçekleştirilecek olan “PISA 2015 Sonuçları Işığında Eğitim Yayıncılığının Önemi” konulu panel, Eğitim Reformu Girişimi Direktörü Batuhan Aydagül tarafından yönetilecek. Panele, PISA 2015’in 1. sırasında yer alan ülke olan Singapur’dan, Marshall Cavendish Yayınları Direktörü Lee Fei Chen, 3. sırada yer alan Estonya’dan eğitim yayıncısı Antti Rammo ve 5. Sırada yer alan Finlandiya’dan Yayıncılar Birliği Eğitim Yayıncıları Grubu Başkanı Teuvo Sankila konuşmacı olarak katılıyor. Panelde, PISA sonuçlarında başarı gösteren ülkelerden eğitimci yayıncılarıyla, Türkiye’nin PISA 2015 uygulamasında ortalamanın altında kalma nedenleri, kaliteli içerikler, içerik çeşitliliği ve eğitim yayıncılığının öğrencilerin gelişimine ve eğitime katkıları konuşulacak.
"YAYINCILIĞININ DURUMU”
Onur Konuğu Kore başlıklı program kapsamında ise, 5 ve 6 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek yuvarlak masa toplantılarında; iki ülkenin kitap pazarları, edebiyat, çocuk ve çizgi roman yayıncılığı, telif alışverişinin özellikleri ve potansiyelleri paylaşılıp tartışılacak. 5 Kasım Pazar günü, saat 11.00-13.00 arasında Büyükada Salonu’nda Nazlı Berivan Ak’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilecek olan “Kore ve Türkiye’de Çizgi Roman Yayıncılığının Durumu” başlıklı yuvarlak masa toplantısına Comicpop Yayınları’ndan Seon Jung-u ve Arkabahçe Çizgi Roman’ın kurucusu Ahmet Kocaoğlu konuşmacı olarak katılacak.
6 Kasım Pazartesi günü, saat 14.30-15.45 arasında Karadeniz Solunu’nda gerçekleştirilecek olan ve Kenan Kocatürk’ün yöneteceği "Güçlü ve Çeşitli bir Piyasa için Sabit Kitap Fiyatı: Almanya Örneği" başlıklı panele, AlmanYayıncılar ve Kitapçılar Birliği hukuk danışmanı Christian Sprang ve Eichborn Yayınları Direktörü Dominique Pleimling konuşmacı olarak katılacak. Konuşmacılar panelde, Almanya’da Sabit Fiyat Yasası’nın tarihini ve güncel uygulamalarını, yasanın yayıncılık dünyasına, bağımsız kitabevlerinin güçlenmesine ve okuma kültürünün gelişmesine ve dağıtım sisteminin gelişmesine faydalarını anlatacaklar.
TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde 4-12 Kasım 2017 tarihleri arasında gerçekleşecek olan TÜYAP 36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı; hafta sonu 10.00-20.00, hafta içi ve 12 Kasım’da ise 10.00-19.00 saatleri arasında kitap severleri ağırlayacak
29 Ekim 2017 Pazar
Cumhuriyet 94 yaşında; Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'nda yenilgiye uğramasından sonra Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın ardından 94 yıl önce bugün kuruldu. Atatürk, Büyük Millet Meclisi'nde yapılan oylamada oybirliğiyle, saltanata son verilerek ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkan oldu.
30 Ekim 1918'de Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu, Mondros Mütarekesi'ni imzaladı. Mustafa Kemal Paşa, 31 Ekim günü Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı göreviyle karargâhın bulunduğu Adana'ya gitti. 10 Kasım 1918'de görevinden ayrılan Mustafa Kemal, Adana'dan trenle İstanbul'a hareket etti.
Bu sırada Osmanlı toprakları üzerinde işgal yayılıyoprdu. 13 Kasım'da İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan gemilerinden oluşan İtilaf Ordusu, İstanbul'a gelerek karaya kuvvet çıkardı.
9 Kasım 1918'de İngilizler İskenderun'u, 6 Aralık'ta İngilizler Kilis'i, 7 Aralık'ta Fransızlar Antakya'yı işgal etti, ardından Mersin'e çıkarma başladı.
23 Aralık'ta Islahiye, Osmaniye, Bahçe, Hassa, Mamure'yi düşman çizmesi çiğnedi. 1 Ocak 1919'da İngiliz askerleri Antep'e girdi, 12 Ocak'ta Kars'a yerleşti. 1 Şubat'ta Aydın demiryolu, İngiliz ve Fransız işgaline uğradı. 22 Şubat 1919'da Maraş İngilizlerin, 8 Mart'ta Zonguldak Fransızların, 9 Mart'ta Samsun, 24 Mart'ta da Urfa İngilizlerin, 28 Mart'ta Antalya İtalyanların işgali altına girmişti. 16 Nisan 1919'da Fransızlar Afyonkarahisar istasyonuna el koyarken, 20 Nisan 1919'da da Gürcü ordusu Ardahan'a girdi.
İşgal süreci eşliğinde İtilaf devletleri temsilcileri Paris'te toplandı. Toplantıda Yunanların İzmir'i işgali konusunda karar alındı. Yunan ordusu 15 Mayıs'ta İzmir'i işgal etti.
Mustafa Kemal 'milli mücadele' için Anadolu'da
Mustafa Kemal, maiyetiyle 16 Mayıs 1919'da Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrıldı ve ertesi günü İnebolu'ya, 18 Mayıs'ta Sinop'a ulaştı.
Cumhuriyet tarihi için dönüm noktası sayılan 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Samsun'a çıktı. Mustafa Kemal, Samsun'dan Havza'ya geçerken işgaller devam ediyordu. Yunan ordusu 26 Mayıs'ta Manisa'ya, 27 Mayıs'ta Aydın'a girdi.
Damat Ferit Paşa, 17 Haziran'da Paris Barış Konferansı'na, Osmanlı Devleti'nin barış isteklerini bildiren muhtıra gönderirken Mustafa Kemal, bu tarihten dört gün sonra İstanbul'da bulunan çok sayıda önemli isme Amasya'dan mektup göndererek milli mücadeleye davet ediyordu.
Mustafa Kemal Paşa, 21 Haziran 1919'da "Amasya Tamimi"ni yaveri Cevat Abbas'a dikte ettirdi.
Amasya Tamimi, ertesi sabah, Anadolu'daki mülki ve askeri makamlara tarihe geçen şu ifadelerle ulaştı:
"Vatanın tamamiyeti, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır. Sivas'ta milli bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır..."
Bu arada, Posta ve Telgraf Umum Müdürü Refik Halit, 24 Haziran'da telgrafhanelere "Mustafa Kemal'in azledildiğini, bu sebeple telgraflarının kabul edilmemesini bildiren" bir şifre gönderdi.
Harbiye Nazırı Ali Ferit Paşa, 5 Temmuz'da Mustafa Kemal Paşa'yı padişah adına İstanbul'a çağırdı.
Mustafa Kemal, Harbiye Nazırı'na "Vilayet-i Şarkiye ahalisi arasından çıkıp gelmek hususundaki yüksek tekliflerinizi yerine getirmede şahsi irademi kullanmaktan manen ve maddeten memnu bulunuyorum" yanıtını verdi ve 14 Temmuz 1919'da ordudan istifa ederek, Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin başına geçti.
Erzurum ve Sivas kongreleri: Ya istiklal, ya ölüm
Milli mücadelenin dönüm noktalarından olan Erzurum Kongresi, 23 Temmuz 1919'da toplandı.
Bu arada Mustafa Kemal Paşa, 9 Ağustos'ta askerlik mesleğinden ihraç edildi, rütbesinin kaldırılmasına, nişanlarının da geri alınmasına karar verildi.
Erzurum Kongresi adına ilan edilen beyanname, 10 Ağustos'ta Erzurum'da çoğaltılarak, binlerce nüsha hâlinde tüm yurda gönderildi.
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum'da arkadaşlarına "İstanbul, bir Amerikan mandasıdır tutturmuş gidiyor. Bu olmayacaktır. Türkiye istiklal bütünlüğüne sahip olacaktır. Hayır paşalar hayır, hayır beyefendiler... Manda yok, ya istiklal ya ölüm var" diyordu.
Erzurum Kongresi'nin ardından, 4 Eylül'de açılan Sivas Kongresi, 11 Eylül'de son buldu.
10 maddelik "Umumi Kongre Beyannamesi" yayımlandı. Milli mücadele tüm hızıyla sürerken, Osmanlı padişahı adına Damat Ferit ile İngiltere temsilcisi arasında İngiliz mandasının kabul edildiğine ilişkin gizli bir anlaşma imzalandı.
27 Aralık 1919'da Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye üyeleriyle Ankara'ya geldi. 29 Aralık'ta Mustafa Kemal hakkındaki askerlikten çıkarılma ve madalyalarının geri alınma kararı Meclis-i Vükela tarafından düzeltildi.
Mustafa Kemal Paşa'nın kendisinin Osmanlı ordusundan istifa etmiş olduğu ve madalyalarının iadesi kararı alındı. Bu arada Erzurum'da Mustafa Kemal'in Erzurum Mebusu seçildiğine dair mazbata düzenlenirken, 12 Ocak 1920 tarihinde İstanbul'da son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı açıldı.
İstanbul'un işgali
16 Mart 1920'de saat 10.00'dan itibaren İstanbul'un askeri işgal altına alınacağına dair İtilaf Devletleri adına İngiltere, Fransa ve İtalya yüksek komiserlerinin birlikte imzaladıkları nota, Sadrazam Salih Paşa'ya tebliğ edildi. İstanbul, artık işgal altındaydı.
Telgraf memuru Manastırlı Hamdi Efendi, işgali Mustafa Kemal Paşa'ya iletti. Ankara'da 6 Nisan 1920'de ulusal mücadeleyi tüm dünyaya duyuran Anadolu Ajansı kuruldu.
İlk Meclis, ilk anayasa
21 Nisan 1920'de de Mustafa Kemal, vilayetlere Meclis'in 23 Nisan 1920 günü açılacağını bildirdi. 23 Nisan 1920'de Millet Meclisi açıldı, ertesi günü Mustafa Kemal Meclis Başkanlığı'na seçildi.
Mustafa Kemal Paşa, 11 Mayıs 1920 tarihinde, İstanbul'da Divan-ı Harb tarafından idama mahkûm edildi. Bu arada TBMM Hükümeti ile Fransız hükümeti arasında imzalanan 20 günlük ateşkes anlaşması yapılırken, 10 Ağustos 1920'de İstanbul Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında Sevr Anlaşması imzalandı. Bu arada, Ermeniler ile Gümrü Anlaşması'na da imza koyuldu.
Ulusun Kurtuluş Savaşı, 10 Ocak 1920'de İnönü mevzilerinde Yunanlarla çarpışmaların ardından İsmet Paşa komutasında 1. İnönü Zaferi'nin kazanılmasıyla başarıya ulaşmaya başlamıştı.
20 Ocak 1921'de ilk Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası) kabul edilirken, 5 Şubat'ta TBMM'nin gizli oturumunda Londra Konferansı'na Ankara Hükümeti adına heyet gönderilmesi ve heyetin Meclis üyelerinden oluşması kararlaştırıldı.
6 Şubat'ta Bekir Sami Bey başkanlığındaki heyet Ankara'dan hareket etti ve 21 Şubat'ta başlayan konferans, 12 Mart'ta sona erdi. TBMM Hükümeti ile Rusya arasında 16 Mart'ta Moskova Anlaşması imzalandı.
Saltanat kaldırıldı
TBMM, 1 Kasım 1922'de bir devri sona erdirdi. Hilafet ve saltanatın birbirinden ayrılarak, saltanatın lağvına karar verildi. Hilafet de, Cumhuriyet'in ilanının ardından 3 Mart 1924'te kaldırılacaktı.
Meclis Hükümeti, 5 Kasım 1922 sabahı idareye el konulduğuna dair Ankara'nın kararını Refet Paşa aracılığıyla İstanbul Hükümeti'ne tebliğ etti:
"5 Kasım 1922 öğle vaktinden itibaren İstanbul'un idaresine el konulmuştur!"
Ardından, Vahdettin'in halifelikten de uzaklaştırıldığına dair Şeriye Vekili Vehbi Efendi 18 Kasımda fetva çıkardı.
'Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz'
Ulusal Kurtuluş Savaşı sona ermiş, sıra anlaşmaya gelmişti. Lozan Konferansı, 20 Kasım 1922 tarihinde İsviçre'nin Lozan kentinde açıldı.
Konferans, 2 ay süren görüşmelerden sonra, 4 Şubat'ta kesintiye uğradı. Ardından İsmet Paşa başkanlığındaki heyet anlaşmayla geri döndü.
25 Ağustosta itilaf kuvvetleri, Lozan Anlaşması gereğince İstanbul'u boşaltma hazırlıklarına başladı ve 27 Ekimde Halk Fırkası Meclis Grubu, Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında toplandı.
Akşam Çankaya'da yemek esnasında Mustafa Kemal Paşa, hazır bulunanlara haberi verdi:
"Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz!"
Bütün hazırlıklar bitmiş ve 29 Ekim günü gelmişti. Mustafa Kemal Paşa'nın cumhuriyet ilan edilmesi teklifi, Halk Fırkası toplantısında kabul edildi. Halk Fırkası toplantısından sonra Büyük Millet Meclisi, saat 18.00'de toplandı ve Kanun-u Esasi Encümeni tarafından Cumhuriyet teklifi mazbatası hazırlandı. Daha sonra Büyük Millet Meclisi'nde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun bazı maddeleri değiştirilerek "Türkiye Devleti'nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu" 1921 Anayasası'na geçirildi. Yeni rejim, "Yaşasın Cumhuriyet" sesleri arasında kabul edildi.
30 Ekim 1918'de Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu, Mondros Mütarekesi'ni imzaladı. Mustafa Kemal Paşa, 31 Ekim günü Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı göreviyle karargâhın bulunduğu Adana'ya gitti. 10 Kasım 1918'de görevinden ayrılan Mustafa Kemal, Adana'dan trenle İstanbul'a hareket etti.
Bu sırada Osmanlı toprakları üzerinde işgal yayılıyoprdu. 13 Kasım'da İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan gemilerinden oluşan İtilaf Ordusu, İstanbul'a gelerek karaya kuvvet çıkardı.
9 Kasım 1918'de İngilizler İskenderun'u, 6 Aralık'ta İngilizler Kilis'i, 7 Aralık'ta Fransızlar Antakya'yı işgal etti, ardından Mersin'e çıkarma başladı.
23 Aralık'ta Islahiye, Osmaniye, Bahçe, Hassa, Mamure'yi düşman çizmesi çiğnedi. 1 Ocak 1919'da İngiliz askerleri Antep'e girdi, 12 Ocak'ta Kars'a yerleşti. 1 Şubat'ta Aydın demiryolu, İngiliz ve Fransız işgaline uğradı. 22 Şubat 1919'da Maraş İngilizlerin, 8 Mart'ta Zonguldak Fransızların, 9 Mart'ta Samsun, 24 Mart'ta da Urfa İngilizlerin, 28 Mart'ta Antalya İtalyanların işgali altına girmişti. 16 Nisan 1919'da Fransızlar Afyonkarahisar istasyonuna el koyarken, 20 Nisan 1919'da da Gürcü ordusu Ardahan'a girdi.
İşgal süreci eşliğinde İtilaf devletleri temsilcileri Paris'te toplandı. Toplantıda Yunanların İzmir'i işgali konusunda karar alındı. Yunan ordusu 15 Mayıs'ta İzmir'i işgal etti.
Mustafa Kemal 'milli mücadele' için Anadolu'da
Mustafa Kemal, maiyetiyle 16 Mayıs 1919'da Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrıldı ve ertesi günü İnebolu'ya, 18 Mayıs'ta Sinop'a ulaştı.
Cumhuriyet tarihi için dönüm noktası sayılan 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Samsun'a çıktı. Mustafa Kemal, Samsun'dan Havza'ya geçerken işgaller devam ediyordu. Yunan ordusu 26 Mayıs'ta Manisa'ya, 27 Mayıs'ta Aydın'a girdi.
Damat Ferit Paşa, 17 Haziran'da Paris Barış Konferansı'na, Osmanlı Devleti'nin barış isteklerini bildiren muhtıra gönderirken Mustafa Kemal, bu tarihten dört gün sonra İstanbul'da bulunan çok sayıda önemli isme Amasya'dan mektup göndererek milli mücadeleye davet ediyordu.
Mustafa Kemal Paşa, 21 Haziran 1919'da "Amasya Tamimi"ni yaveri Cevat Abbas'a dikte ettirdi.
Amasya Tamimi, ertesi sabah, Anadolu'daki mülki ve askeri makamlara tarihe geçen şu ifadelerle ulaştı:
"Vatanın tamamiyeti, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır. Sivas'ta milli bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır..."
Bu arada, Posta ve Telgraf Umum Müdürü Refik Halit, 24 Haziran'da telgrafhanelere "Mustafa Kemal'in azledildiğini, bu sebeple telgraflarının kabul edilmemesini bildiren" bir şifre gönderdi.
Harbiye Nazırı Ali Ferit Paşa, 5 Temmuz'da Mustafa Kemal Paşa'yı padişah adına İstanbul'a çağırdı.
Mustafa Kemal, Harbiye Nazırı'na "Vilayet-i Şarkiye ahalisi arasından çıkıp gelmek hususundaki yüksek tekliflerinizi yerine getirmede şahsi irademi kullanmaktan manen ve maddeten memnu bulunuyorum" yanıtını verdi ve 14 Temmuz 1919'da ordudan istifa ederek, Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin başına geçti.
Erzurum ve Sivas kongreleri: Ya istiklal, ya ölüm
Milli mücadelenin dönüm noktalarından olan Erzurum Kongresi, 23 Temmuz 1919'da toplandı.
Bu arada Mustafa Kemal Paşa, 9 Ağustos'ta askerlik mesleğinden ihraç edildi, rütbesinin kaldırılmasına, nişanlarının da geri alınmasına karar verildi.
Erzurum Kongresi adına ilan edilen beyanname, 10 Ağustos'ta Erzurum'da çoğaltılarak, binlerce nüsha hâlinde tüm yurda gönderildi.
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum'da arkadaşlarına "İstanbul, bir Amerikan mandasıdır tutturmuş gidiyor. Bu olmayacaktır. Türkiye istiklal bütünlüğüne sahip olacaktır. Hayır paşalar hayır, hayır beyefendiler... Manda yok, ya istiklal ya ölüm var" diyordu.
Erzurum Kongresi'nin ardından, 4 Eylül'de açılan Sivas Kongresi, 11 Eylül'de son buldu.
10 maddelik "Umumi Kongre Beyannamesi" yayımlandı. Milli mücadele tüm hızıyla sürerken, Osmanlı padişahı adına Damat Ferit ile İngiltere temsilcisi arasında İngiliz mandasının kabul edildiğine ilişkin gizli bir anlaşma imzalandı.
27 Aralık 1919'da Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye üyeleriyle Ankara'ya geldi. 29 Aralık'ta Mustafa Kemal hakkındaki askerlikten çıkarılma ve madalyalarının geri alınma kararı Meclis-i Vükela tarafından düzeltildi.
Mustafa Kemal Paşa'nın kendisinin Osmanlı ordusundan istifa etmiş olduğu ve madalyalarının iadesi kararı alındı. Bu arada Erzurum'da Mustafa Kemal'in Erzurum Mebusu seçildiğine dair mazbata düzenlenirken, 12 Ocak 1920 tarihinde İstanbul'da son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı açıldı.
İstanbul'un işgali
16 Mart 1920'de saat 10.00'dan itibaren İstanbul'un askeri işgal altına alınacağına dair İtilaf Devletleri adına İngiltere, Fransa ve İtalya yüksek komiserlerinin birlikte imzaladıkları nota, Sadrazam Salih Paşa'ya tebliğ edildi. İstanbul, artık işgal altındaydı.
Telgraf memuru Manastırlı Hamdi Efendi, işgali Mustafa Kemal Paşa'ya iletti. Ankara'da 6 Nisan 1920'de ulusal mücadeleyi tüm dünyaya duyuran Anadolu Ajansı kuruldu.
İlk Meclis, ilk anayasa
21 Nisan 1920'de de Mustafa Kemal, vilayetlere Meclis'in 23 Nisan 1920 günü açılacağını bildirdi. 23 Nisan 1920'de Millet Meclisi açıldı, ertesi günü Mustafa Kemal Meclis Başkanlığı'na seçildi.
Mustafa Kemal Paşa, 11 Mayıs 1920 tarihinde, İstanbul'da Divan-ı Harb tarafından idama mahkûm edildi. Bu arada TBMM Hükümeti ile Fransız hükümeti arasında imzalanan 20 günlük ateşkes anlaşması yapılırken, 10 Ağustos 1920'de İstanbul Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında Sevr Anlaşması imzalandı. Bu arada, Ermeniler ile Gümrü Anlaşması'na da imza koyuldu.
Ulusun Kurtuluş Savaşı, 10 Ocak 1920'de İnönü mevzilerinde Yunanlarla çarpışmaların ardından İsmet Paşa komutasında 1. İnönü Zaferi'nin kazanılmasıyla başarıya ulaşmaya başlamıştı.
20 Ocak 1921'de ilk Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası) kabul edilirken, 5 Şubat'ta TBMM'nin gizli oturumunda Londra Konferansı'na Ankara Hükümeti adına heyet gönderilmesi ve heyetin Meclis üyelerinden oluşması kararlaştırıldı.
6 Şubat'ta Bekir Sami Bey başkanlığındaki heyet Ankara'dan hareket etti ve 21 Şubat'ta başlayan konferans, 12 Mart'ta sona erdi. TBMM Hükümeti ile Rusya arasında 16 Mart'ta Moskova Anlaşması imzalandı.
Saltanat kaldırıldı
TBMM, 1 Kasım 1922'de bir devri sona erdirdi. Hilafet ve saltanatın birbirinden ayrılarak, saltanatın lağvına karar verildi. Hilafet de, Cumhuriyet'in ilanının ardından 3 Mart 1924'te kaldırılacaktı.
Meclis Hükümeti, 5 Kasım 1922 sabahı idareye el konulduğuna dair Ankara'nın kararını Refet Paşa aracılığıyla İstanbul Hükümeti'ne tebliğ etti:
"5 Kasım 1922 öğle vaktinden itibaren İstanbul'un idaresine el konulmuştur!"
Ardından, Vahdettin'in halifelikten de uzaklaştırıldığına dair Şeriye Vekili Vehbi Efendi 18 Kasımda fetva çıkardı.
'Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz'
Ulusal Kurtuluş Savaşı sona ermiş, sıra anlaşmaya gelmişti. Lozan Konferansı, 20 Kasım 1922 tarihinde İsviçre'nin Lozan kentinde açıldı.
Konferans, 2 ay süren görüşmelerden sonra, 4 Şubat'ta kesintiye uğradı. Ardından İsmet Paşa başkanlığındaki heyet anlaşmayla geri döndü.
25 Ağustosta itilaf kuvvetleri, Lozan Anlaşması gereğince İstanbul'u boşaltma hazırlıklarına başladı ve 27 Ekimde Halk Fırkası Meclis Grubu, Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında toplandı.
Akşam Çankaya'da yemek esnasında Mustafa Kemal Paşa, hazır bulunanlara haberi verdi:
"Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz!"
Bütün hazırlıklar bitmiş ve 29 Ekim günü gelmişti. Mustafa Kemal Paşa'nın cumhuriyet ilan edilmesi teklifi, Halk Fırkası toplantısında kabul edildi. Halk Fırkası toplantısından sonra Büyük Millet Meclisi, saat 18.00'de toplandı ve Kanun-u Esasi Encümeni tarafından Cumhuriyet teklifi mazbatası hazırlandı. Daha sonra Büyük Millet Meclisi'nde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun bazı maddeleri değiştirilerek "Türkiye Devleti'nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu" 1921 Anayasası'na geçirildi. Yeni rejim, "Yaşasın Cumhuriyet" sesleri arasında kabul edildi.
26 Ekim 2017 Perşembe
e-Ticarette en sık yapılan 7 hata
Tüketiciyle empati yapmayan bir e-Ticaret sitesinin ömrü 3 ayı geçmiyor
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, Seo, e-Ticaret trafiğini arttırmak ve e-Ticarette en sık yapılan hatalar konusunda şunları açıkladı.
1-E-ticarette en sık yapılan hatalar neler?
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, şunlara dikkat çekti: “İşimiz gereği bir çok web sitesini takip ediyor ve analizlerini oluşturmaya çalışıyoruz. Bu süreçte, süzgecimden geçen hataları sıralamak gerekirse bunlar şunlardır: 1-Yalnızca trafik odaklı olmaları; 2-Optimizasyon çalışmalarını yeterince önemsememeleri; 3-Hedef kitle belirlemeden display kampanyaları planlamak; 4- Ürün hakkında yetersiz bilgi yazmak; 5-Kalitesiz ürün fotoğrafları; 6-Kargo bedellerinin yeterince açıklayıcı olmaması; 7-Ödeme sistemlerinin karmaşıklığı gibi konulardır. Özetle, tüm süreç doğru kurgulanırsa, başarılı bir operasyona imza atılacaktır” dedi.
2-E-ticaret trafiğini artırmak için önerileriniz neler?
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, şunları kaydetti: “E-Ticaret siteleri satışlarını arttırmak için ziyaretçi sayılarını da paralel anlamda arttırmak ister. Bunun için sosyal medyanın gücünü kullanarak, doğru bir iletişim stratejisi ile alakalı trafiği web sitelerine çekebilir. Influencer marketing gibi kurgular ile sosyal medyada bulunan kanaat önderleri ile çalışmalar yapılıp, aynı zamanda diğer alakalı web sitelerinde dijital reklam çalışmaları yapıp, kullanıcıların dikkatini çekebilirler. Burada doğru olan yalnızca trafik değil, ilgili kullanıcıyı web sitesine dahil etmek ve onların sitede uzun kalmasını sağlamaktır” diye konuştu.
3-Satışları artırmak için nasıl bir strateji izlenmeli?
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, şunları belirtti: “e-Ticaret sitelerini birkaç kategoriye ayırmak gerekiyor. Bunlar; belirli ürün ve ürünlere yönelmiş, niş alana yönelen sitelerdir. Birçok ürün gamını bünyelerinde bulunduran ve stok bazlı ilerleyen sitelerdir. Ve pazar yeri mantığında ilerleyen sitelerdir. Her birinin, ayrı hedef kitlesi ve haliyle ayrı dijital pazarlama stratejisi olmalıdır. Hedef kitlelerini öncelikle doğru tespit edip, bu kitlenin yaptığı aramalar, sosyal medya alışkınlıkları gibi verilerin doğru okunup, hangi mecrada olunacağına karar verilmeli. Başarılı bir e-ticaret sitesi yapmak isteyen firmaların öncelikle internet tüketicisinin psikolojisini çok iyi anlaması gerekiyor. Bugün tüketici ile empati yapamayan bir e-ticaret sitesinin ömrü üç ayı geçmemektedir” dedi.
4-SEO nedir? Pazarlamada önemi nedir?
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, şunları söyledi: “Search Engine Optimization; firmaların arama motorlarında, sektörü ile ilgili aramalarında ilk sıralarda görünmek için yapılan optimizasyon çalışmalarının tümünü kapsayan bir dijital pazarlama yöntemidir. Online mecraların kullanıcılar tarafından tüketimi arttıkça, markalar bu alanlarda bir şekilde görünür olmak istiyorlar. Dijital dünyada her gün milyonlarda arama yapılıyor. Evimize beyaz eşyamızı nereden alacağımızdan tutunda, sağlığımızla ilgili kararlara kadar bir çok sorgu yapıyoruz. Kullanıcı alışkanlıkları gereği de %82’lik kısmı genellikle ilk 3 sıradaki sonuçlara tıklıyor. Bu yüzden alakalı aramalarda, alakalı hedef kitleye ulaşmak isteyen markalar ilk sonuçlarda yer almak için SEO çalışması yapıyor. Tüm bunları değerlendirdiğimizde, SEO için dijital pazarlamanın olmazsa olmazlarından diyebiliriz” şeklinde konuştu.
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, Seo, e-Ticaret trafiğini arttırmak ve e-Ticarette en sık yapılan hatalar konusunda şunları açıkladı.
1-E-ticarette en sık yapılan hatalar neler?
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, şunlara dikkat çekti: “İşimiz gereği bir çok web sitesini takip ediyor ve analizlerini oluşturmaya çalışıyoruz. Bu süreçte, süzgecimden geçen hataları sıralamak gerekirse bunlar şunlardır: 1-Yalnızca trafik odaklı olmaları; 2-Optimizasyon çalışmalarını yeterince önemsememeleri; 3-Hedef kitle belirlemeden display kampanyaları planlamak; 4- Ürün hakkında yetersiz bilgi yazmak; 5-Kalitesiz ürün fotoğrafları; 6-Kargo bedellerinin yeterince açıklayıcı olmaması; 7-Ödeme sistemlerinin karmaşıklığı gibi konulardır. Özetle, tüm süreç doğru kurgulanırsa, başarılı bir operasyona imza atılacaktır” dedi.
2-E-ticaret trafiğini artırmak için önerileriniz neler?
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, şunları kaydetti: “E-Ticaret siteleri satışlarını arttırmak için ziyaretçi sayılarını da paralel anlamda arttırmak ister. Bunun için sosyal medyanın gücünü kullanarak, doğru bir iletişim stratejisi ile alakalı trafiği web sitelerine çekebilir. Influencer marketing gibi kurgular ile sosyal medyada bulunan kanaat önderleri ile çalışmalar yapılıp, aynı zamanda diğer alakalı web sitelerinde dijital reklam çalışmaları yapıp, kullanıcıların dikkatini çekebilirler. Burada doğru olan yalnızca trafik değil, ilgili kullanıcıyı web sitesine dahil etmek ve onların sitede uzun kalmasını sağlamaktır” diye konuştu.
3-Satışları artırmak için nasıl bir strateji izlenmeli?
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, şunları belirtti: “e-Ticaret sitelerini birkaç kategoriye ayırmak gerekiyor. Bunlar; belirli ürün ve ürünlere yönelmiş, niş alana yönelen sitelerdir. Birçok ürün gamını bünyelerinde bulunduran ve stok bazlı ilerleyen sitelerdir. Ve pazar yeri mantığında ilerleyen sitelerdir. Her birinin, ayrı hedef kitlesi ve haliyle ayrı dijital pazarlama stratejisi olmalıdır. Hedef kitlelerini öncelikle doğru tespit edip, bu kitlenin yaptığı aramalar, sosyal medya alışkınlıkları gibi verilerin doğru okunup, hangi mecrada olunacağına karar verilmeli. Başarılı bir e-ticaret sitesi yapmak isteyen firmaların öncelikle internet tüketicisinin psikolojisini çok iyi anlaması gerekiyor. Bugün tüketici ile empati yapamayan bir e-ticaret sitesinin ömrü üç ayı geçmemektedir” dedi.
4-SEO nedir? Pazarlamada önemi nedir?
Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, şunları söyledi: “Search Engine Optimization; firmaların arama motorlarında, sektörü ile ilgili aramalarında ilk sıralarda görünmek için yapılan optimizasyon çalışmalarının tümünü kapsayan bir dijital pazarlama yöntemidir. Online mecraların kullanıcılar tarafından tüketimi arttıkça, markalar bu alanlarda bir şekilde görünür olmak istiyorlar. Dijital dünyada her gün milyonlarda arama yapılıyor. Evimize beyaz eşyamızı nereden alacağımızdan tutunda, sağlığımızla ilgili kararlara kadar bir çok sorgu yapıyoruz. Kullanıcı alışkanlıkları gereği de %82’lik kısmı genellikle ilk 3 sıradaki sonuçlara tıklıyor. Bu yüzden alakalı aramalarda, alakalı hedef kitleye ulaşmak isteyen markalar ilk sonuçlarda yer almak için SEO çalışması yapıyor. Tüm bunları değerlendirdiğimizde, SEO için dijital pazarlamanın olmazsa olmazlarından diyebiliriz” şeklinde konuştu.
24 Ekim 2017 Salı
Gökçek'ten veda bülteni...
Ankara Büyükşehir Belediyesi, Melih Gökçek’in istifa tarihi belli olmadan önce belediyenin haftalık bültenini farklı bir formatta hazırladı. Fotoğraflarla 23 yıllık çalışmaları özetleyen bülten Başkentte 'veda bülteni' olarak yorumlandı.
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin faaliyetleriyle ilçe belediyelerinden haberlerin yer aldığı bültenin 17-24 Ekim tarihleri arasında yayınlanan 654. sayısında, geniş fotoğraflar ve kısa yazılarla Büyükşehir’in 23 yılı özetlendi. Kapakta “Nereden nereye... Ankara köy görüntüsünden marka kente dönüştü” başlığıyla Gökçek’in baretli fotoğrafı yer aldı.
İç sayfalarda da Ankara’daki bazı alanların eski ve yeni fotoğrafları karşılaştırmalı olarak kullanıldı.
VEDA TOPLANTISIYLA İSTİFA EDECEK
Melih Gökçek’in istifasını vereceği, Büyükşehir Belediye Meclisi’nin olağanüstü toplantısı 28 Ekim Cumartesi Günü saat 14.00’da Büyükşehir Belediyesi Konferans Salonu’nda düzenlenecek.
Gökçek, dün gece twitter'dan paylaştığı mesajda “Dört gün boyunca Ankara bürokrasisine ve bazı sivil toplum örgütlerine veda ziyaretleri yapacağım” dedi. (Hürriyet)
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin faaliyetleriyle ilçe belediyelerinden haberlerin yer aldığı bültenin 17-24 Ekim tarihleri arasında yayınlanan 654. sayısında, geniş fotoğraflar ve kısa yazılarla Büyükşehir’in 23 yılı özetlendi. Kapakta “Nereden nereye... Ankara köy görüntüsünden marka kente dönüştü” başlığıyla Gökçek’in baretli fotoğrafı yer aldı.
İç sayfalarda da Ankara’daki bazı alanların eski ve yeni fotoğrafları karşılaştırmalı olarak kullanıldı.
VEDA TOPLANTISIYLA İSTİFA EDECEK
Melih Gökçek’in istifasını vereceği, Büyükşehir Belediye Meclisi’nin olağanüstü toplantısı 28 Ekim Cumartesi Günü saat 14.00’da Büyükşehir Belediyesi Konferans Salonu’nda düzenlenecek.
Gökçek, dün gece twitter'dan paylaştığı mesajda “Dört gün boyunca Ankara bürokrasisine ve bazı sivil toplum örgütlerine veda ziyaretleri yapacağım” dedi. (Hürriyet)
23 Ekim 2017 Pazartesi
2018 düğünlerinde %20 artış bekliyor
Kayserili gurbetçiler, düğünlerini Kayseri’de yapıyor. Yurtdışında yaşayan Kayserili gurbetçilerden yoğun talep aldıklarını anlatan Radisson Blu Hotel Kayseri Ziyafet ve Toplantı Organizasyonları Satış Yöneticisi Tuğba Korkmaz, şunları söyledi: “Kayserili olup yurtdışında yaşayan yurttaşlarımızdan, düğün için otelimize yoğun talep alıyoruz. Yurtdışında yaşayan Kayserililer arasında, en yüksek talebi ABD ve Hollanda’da yaşayanlardan almaktayız. Aynı zamanda İstanbul ve Ankara’da yaşayanlardan da talepler gerçekleşiyor” dedi. Geçtiğimiz yıla oranla, bu yılın düğün ve nişan organizasyonu sayısında %15 artış yaşandığını belirten Tuğba Korkmaz, 2018 yılı için %20’lik bir artış oranı olacağını kaydetti.
Eylül – Ekim ayları doldu, kampanyaya yoğun ilgi gözleniyor
Bu yılın ikinci yarısının, ilk yarıya oranla doluluklarda ve düğün organizasyonlarında daha başarılı olduğunu ifade eden Tuğba Korkmaz, şunları kaydetti: “Eylül ve Ekim aylarında, çok az boş tarihimiz kaldı. Diğer aylara da, düğünle birlikte, kongre ve toplantılar için talepler geliyor. “Kayseri’de düğün İstanbul’da balayı” kampanyamızın satışlarımıza %15’lik bir katkısı oldu. Bu yılsonuna kadar planladığımız kampanyayı, 2018 yılında da devam ettireceğiz” diye konuştu.
Kaliteden ödün vermiyor, daha iyisi için çalışıyor
Toplantı ve organizasyonların vazgeçilmez markası olduklarını anlatan Tuğba Korkmaz, konuşmasına şöyle devam etti: “Otelimiz, üst kalite toplantı ve organizasyonlar için vazgeçilmez bir marka haline geldi. Gerek salonlarının şıklığı, gerek içeride sunulan teknik ekipman ve yemeklerin yüksek kalitesi ile zarif organizasyonların vazgeçilmezi olmuş durumdayız. Mimarisi ve genişliği ile de özellikle büyük organizasyonların ihtiyaç duyduğu imkanları kolaylıkla sağlayabilen otelimiz, şehir ve ülke çapında büyük organizasyon ve kongrelere ev sahipliği yapıyor. Açıldığımızdan beri, şehirde gerçekleşen önemli toplantılarda ile çok üst düzey yerli ve yabancı devlet adamlarını başarıyla ağırlayan otelimiz, şehrin en çok tercih edilen elit mekanı oldu. Kayseri’nin hak ettiği Radisson’un dünya kalitesini sunuyoruz ve %100 misafir memnuniyeti kalitemizden hiçbir şekilde ödün vermiyoruz. Hatta daha da iyisi için çaba sarf ediyoruz. Otelimizin açılması ile birlikte, elit bir düğün veya organizasyon gerçekleştirmek için İstanbul veya Ankara’yı tercih etme gerekliliği de son bulmuştur” dedi.
Saygı ve hürmet, ayrıcalıklı hissettiriyor
Davet sahiplerinin hayallerindeki düğünün tüm detaylarıyla mükemmel olmasını istediğini ifade eden Tuğba Korkmaz, şunları anlattı: “Burada bizim tecrübeli ekibimiz devreye girerek, istedikleri düğünü, bütçelerine en uygun ama davetlilerin de en çok keyif alacağı zarif bir şekilde gerçekleştirebilmeleri için danışmanlık sağlıyor. Ayrıca, bizim otelimize ister düğün, ister konaklamak için gelmiş olsun, tüm misafirlerimiz VIP’dir. Düğün için gelen davetlilere gösterdiğimiz saygı ve hürmet sebebiyle, misafirlerimiz kendilerini ayrıcalıklı hissetmektedirler. Ziyafet organizasyonunda, eğitimli servis personeli kadar, eğitimli mutfak personelinin kalitesi de önemlidir. Ziyafet menülerinde yer alan yemeklerin görünüşü, lezzeti ve sunuşunun başarılı olabilmesi için, özel bir mutfak ekibimiz bulunuyor. Otelimizin kuruluşu sırasında, iyi düzenlenmiş bir ziyafet mutfağını da planlayarak, en son teknoloji ile çalışan özel ekipmanlarla ziyafet mutfaklarını donattık. Diğer yandan, düğünlerde verilen yemeklerin kalitesi ISO22000 standartlarında hazırlanmaktadır. Damak tadına hitap ediyor olmamızın da, yoğun tercih edilmemizde büyük payı bulunuyor” şeklinde konuştu.
Eylül – Ekim ayları doldu, kampanyaya yoğun ilgi gözleniyor
Bu yılın ikinci yarısının, ilk yarıya oranla doluluklarda ve düğün organizasyonlarında daha başarılı olduğunu ifade eden Tuğba Korkmaz, şunları kaydetti: “Eylül ve Ekim aylarında, çok az boş tarihimiz kaldı. Diğer aylara da, düğünle birlikte, kongre ve toplantılar için talepler geliyor. “Kayseri’de düğün İstanbul’da balayı” kampanyamızın satışlarımıza %15’lik bir katkısı oldu. Bu yılsonuna kadar planladığımız kampanyayı, 2018 yılında da devam ettireceğiz” diye konuştu.
Kaliteden ödün vermiyor, daha iyisi için çalışıyor
Toplantı ve organizasyonların vazgeçilmez markası olduklarını anlatan Tuğba Korkmaz, konuşmasına şöyle devam etti: “Otelimiz, üst kalite toplantı ve organizasyonlar için vazgeçilmez bir marka haline geldi. Gerek salonlarının şıklığı, gerek içeride sunulan teknik ekipman ve yemeklerin yüksek kalitesi ile zarif organizasyonların vazgeçilmezi olmuş durumdayız. Mimarisi ve genişliği ile de özellikle büyük organizasyonların ihtiyaç duyduğu imkanları kolaylıkla sağlayabilen otelimiz, şehir ve ülke çapında büyük organizasyon ve kongrelere ev sahipliği yapıyor. Açıldığımızdan beri, şehirde gerçekleşen önemli toplantılarda ile çok üst düzey yerli ve yabancı devlet adamlarını başarıyla ağırlayan otelimiz, şehrin en çok tercih edilen elit mekanı oldu. Kayseri’nin hak ettiği Radisson’un dünya kalitesini sunuyoruz ve %100 misafir memnuniyeti kalitemizden hiçbir şekilde ödün vermiyoruz. Hatta daha da iyisi için çaba sarf ediyoruz. Otelimizin açılması ile birlikte, elit bir düğün veya organizasyon gerçekleştirmek için İstanbul veya Ankara’yı tercih etme gerekliliği de son bulmuştur” dedi.
Saygı ve hürmet, ayrıcalıklı hissettiriyor
Davet sahiplerinin hayallerindeki düğünün tüm detaylarıyla mükemmel olmasını istediğini ifade eden Tuğba Korkmaz, şunları anlattı: “Burada bizim tecrübeli ekibimiz devreye girerek, istedikleri düğünü, bütçelerine en uygun ama davetlilerin de en çok keyif alacağı zarif bir şekilde gerçekleştirebilmeleri için danışmanlık sağlıyor. Ayrıca, bizim otelimize ister düğün, ister konaklamak için gelmiş olsun, tüm misafirlerimiz VIP’dir. Düğün için gelen davetlilere gösterdiğimiz saygı ve hürmet sebebiyle, misafirlerimiz kendilerini ayrıcalıklı hissetmektedirler. Ziyafet organizasyonunda, eğitimli servis personeli kadar, eğitimli mutfak personelinin kalitesi de önemlidir. Ziyafet menülerinde yer alan yemeklerin görünüşü, lezzeti ve sunuşunun başarılı olabilmesi için, özel bir mutfak ekibimiz bulunuyor. Otelimizin kuruluşu sırasında, iyi düzenlenmiş bir ziyafet mutfağını da planlayarak, en son teknoloji ile çalışan özel ekipmanlarla ziyafet mutfaklarını donattık. Diğer yandan, düğünlerde verilen yemeklerin kalitesi ISO22000 standartlarında hazırlanmaktadır. Damak tadına hitap ediyor olmamızın da, yoğun tercih edilmemizde büyük payı bulunuyor” şeklinde konuştu.
Lidya Grup’tan, SIGN 2017’de Teknoloji Şöleni
Baskı sektörünün lideri Lidya Grup, 4-8 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek olan SIGN İstanbul 2017 Fuarı’nda, milyon dolarlık dijital baskı makinelerini sergileyecek. Teknolojisiyle baskı sektörünün dünya devleri arasında yer alan Xerox, Epson ve EFI markalarının Türkiye distribütörü olan Lidya Grup, fuarın buluşma noktası haline gelecek.
TÜYAP’ta gerçekleşecek 19.Uluslararası Endüstriyel Reklam ve Dijital Baskı Teknolojileri SIGN İstanbul 2017 Fuarı’na, milyon dolarlık makineler ile katılacak olan Lidya Grup, standını teknoloji şölenine dönüştürecek. 308 metrekarelik standında, dijital baskıda dünyadaki son teknolojiyi sergileyecek.
Yılın son dört ayında, yatırım iştahı gerçekleşiyor
Bu yılın son dört ayında hareketli günlerin yaşanmakta olduğunu kaydeden Lidya Grup Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Öz, şunları söyledi: “Bu yılın ilk sekiz ayını 2’ye bölersek, yılın ilk dört ayında yüksek bir ivme gerçekleşirken, ikinci dört ayda durağanlık oldu. Döviz kurlarındaki artış, yaz tatili, bulunduğumuz coğrafyadaki olumsuz şartlar dahil birçok etken nedeniyle, yatırımlar yılın son dört ayına ötelendi. Yatırımcının yatırım iştahı, içinde bulunduğumuz son dört ayda atağa geçti. Lidya Grup olarak bu yıl, hedefimizin üzerinde bir büyüme gerçekleştireceğiz. Vizyoner yönetimimiz ve iş modelimizle yılı %30- %35 arasında bir büyümeyle kapatacağız” dedi.
3 markanın, ileri teknoloji ürünleri sergilenecek
Xerox, Epson ve EFI markalarının ileri teknoloji makilerinin fuarda yer alacağını belirten Bekir Öz, şunları anlattı: “Dijital baskı sektöründe dünyanın en ileri teknolojisine sahip milyon dolarlık makineleri standımızda sergileyeceğiz. Örneğin, dünyada ve ülkemizde alanında rakipsiz olan EFI GS3250LXPro modelinin demosunu canlı olarak yapacağız. Epson’un uygun fiyat ile kaliteli baskıların yapıldığı ürün ailesini, yakından incelenme fırsatı sunacağız. Xerox’un aynı anda lansmanını yaptığı teknolojik ürün ailesinden modelleri sergileyeceğiz” diye konuştu.
Lidya’dan, LPM projesi tanıtımı
Fuar sırasında, LPM projesi hakkında bilgilendirme yapılacağını da kaydeden Bekir Öz, şunları söyledi: “Fuar sırasında, kendimizin geliştirdiği LPM (Lidya Print Management) projesinin tanıtımını da yapacağız. LPM projemiz, ekipmanın doğru seçilerek verimli kullanılmasından, organizasyona doğru enjekte edilmesine kadar yazılım çözümleri sunuyor. Lidya Grup olarak, ekipman satışı ve servisinin ötesine geçerek; satın alınan ürünlerin daha verimli nasıl kullanılacağı hakkında çözümler sunacağız. Günümüzde konu artık, fotokopi ve printer almaktan öteye geçmiştir. Kullanıcılar, kişiselleştirilmiş ve “Akıllı Multifunction” uygulamaları talep etmektedir” dedi.
Fuara özel, cazip fiyatlar sunulacak
Fuar sırasında, ürün segmentlerinde, cazip fiyatların olabileceğini kaydeden Lidya Grup Grafik Sanatlar Satış Direktörü Adem Öz, şunları anlattı: “Geçmişte, ileri teknolojideki makineleri, genelde uluslararası fuarlara katılarak, yurtdışında görüp inceleyebiliyorduk. Lidya Grup ile bu süreç değişmiştir. Fuardaki 308 metrekarelik standımızda, dijital baskıda dünyanın son teknolojisine sahip makinelerini sergileyeceğiz. Fuardan, hem ziyaretçi, hem ciro açısından beklentimiz yüksektir. 5 günlük fuar boyunca, ürün segmentlerinde, fuara özel cazip fiyatlar sunacağız” şeklinde konuştu.
TÜYAP’ta gerçekleşecek 19.Uluslararası Endüstriyel Reklam ve Dijital Baskı Teknolojileri SIGN İstanbul 2017 Fuarı’na, milyon dolarlık makineler ile katılacak olan Lidya Grup, standını teknoloji şölenine dönüştürecek. 308 metrekarelik standında, dijital baskıda dünyadaki son teknolojiyi sergileyecek.
Yılın son dört ayında, yatırım iştahı gerçekleşiyor
Bu yılın son dört ayında hareketli günlerin yaşanmakta olduğunu kaydeden Lidya Grup Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Öz, şunları söyledi: “Bu yılın ilk sekiz ayını 2’ye bölersek, yılın ilk dört ayında yüksek bir ivme gerçekleşirken, ikinci dört ayda durağanlık oldu. Döviz kurlarındaki artış, yaz tatili, bulunduğumuz coğrafyadaki olumsuz şartlar dahil birçok etken nedeniyle, yatırımlar yılın son dört ayına ötelendi. Yatırımcının yatırım iştahı, içinde bulunduğumuz son dört ayda atağa geçti. Lidya Grup olarak bu yıl, hedefimizin üzerinde bir büyüme gerçekleştireceğiz. Vizyoner yönetimimiz ve iş modelimizle yılı %30- %35 arasında bir büyümeyle kapatacağız” dedi.
3 markanın, ileri teknoloji ürünleri sergilenecek
Xerox, Epson ve EFI markalarının ileri teknoloji makilerinin fuarda yer alacağını belirten Bekir Öz, şunları anlattı: “Dijital baskı sektöründe dünyanın en ileri teknolojisine sahip milyon dolarlık makineleri standımızda sergileyeceğiz. Örneğin, dünyada ve ülkemizde alanında rakipsiz olan EFI GS3250LXPro modelinin demosunu canlı olarak yapacağız. Epson’un uygun fiyat ile kaliteli baskıların yapıldığı ürün ailesini, yakından incelenme fırsatı sunacağız. Xerox’un aynı anda lansmanını yaptığı teknolojik ürün ailesinden modelleri sergileyeceğiz” diye konuştu.
Lidya’dan, LPM projesi tanıtımı
Fuar sırasında, LPM projesi hakkında bilgilendirme yapılacağını da kaydeden Bekir Öz, şunları söyledi: “Fuar sırasında, kendimizin geliştirdiği LPM (Lidya Print Management) projesinin tanıtımını da yapacağız. LPM projemiz, ekipmanın doğru seçilerek verimli kullanılmasından, organizasyona doğru enjekte edilmesine kadar yazılım çözümleri sunuyor. Lidya Grup olarak, ekipman satışı ve servisinin ötesine geçerek; satın alınan ürünlerin daha verimli nasıl kullanılacağı hakkında çözümler sunacağız. Günümüzde konu artık, fotokopi ve printer almaktan öteye geçmiştir. Kullanıcılar, kişiselleştirilmiş ve “Akıllı Multifunction” uygulamaları talep etmektedir” dedi.
Fuara özel, cazip fiyatlar sunulacak
Fuar sırasında, ürün segmentlerinde, cazip fiyatların olabileceğini kaydeden Lidya Grup Grafik Sanatlar Satış Direktörü Adem Öz, şunları anlattı: “Geçmişte, ileri teknolojideki makineleri, genelde uluslararası fuarlara katılarak, yurtdışında görüp inceleyebiliyorduk. Lidya Grup ile bu süreç değişmiştir. Fuardaki 308 metrekarelik standımızda, dijital baskıda dünyanın son teknolojisine sahip makinelerini sergileyeceğiz. Fuardan, hem ziyaretçi, hem ciro açısından beklentimiz yüksektir. 5 günlük fuar boyunca, ürün segmentlerinde, fuara özel cazip fiyatlar sunacağız” şeklinde konuştu.
Toplumun %60’ı yeteneklerinin farkında değil
Gününü tehdit ve endişe hissi altında yaşayan birey, aslında hayatı da kaçırıyor. Hayat, tehdit altındayken, anı yaşatmıyor.
Toplumun %60’ı yeteneklerinin farkında değil
Toplumun %60’nın, yeteneklerinin farkında olmadan kendilerine uygun görülen hayatları yaşadığını kaydeden AL Danışmanlık Genel Müdürü, Marka Yönetimi ve İnsan Kaynakları Danışmanı Ayşen Laçinel, şunları söyledi:
“Zorlu yaşam şartları, bireyleri hep bir yerlere ve bir şeylere yetişmeye zorluyor. Birey, kendini duymamaya, kendine inanmamaya başlıyor ve maalesef kendini unutuyor. Kendini unutan birey, yeteneklerini de, gücünü de, katacağı farklılığı da unutuyor. Oysa kapasitesini ve kendini diğerlerinden ayıran yeteneklerini, koçluk alarak veya koçluk yaklaşımını bilen yönetici, eş, arkadaşlarının vasıtasıyla fark edenler, harikalar yaratarak kendilerini gerçekleştiriyorlar. Nitekim koçluk eğitimlerimde ve koçluk yaptığım çalışmalarda, kişinin önce kendini tanımasını, güçlü yönlerini, yeteneklerini farklılıklarını fark etmesini hedefliyorum. Kendini bilen, kendine inanır ve gerçekleştirir. Bu da, mutlu ve verimli bir yaşam yaratacaktır” dedi.
Dünün ve yarının hesapları yapılıyor, bugün kaçırılıyor
Günlerin endişe altında geçmemesi gerektiğini ifade eden Ayşen Laçinel, konuşmasına şöyle devam etti: “Hayatın her gününü, beta beyin dalgasında yani tehdit endişe hissi altında yaşayan birey, aslında hayatı da kaçırıyor. Çünkü hayat tehdit altındayken, anı yaşatmıyor. Refleks olarak, dünün ve yarının hesapları çıkarımları yapılıyor. ‘Düne dair bundan nasıl kurtuldum ve yarın ne yapmalıyım’ diyen birey ise, anları kaçırıyor. Elbette savaşta, saldırıda ve hayati ortamlarda ‘Beta beyin dalgası’ hakim olacaktır. Ancak, eğer bir tehdit ve savaş durumu yoksa, o zaman sevgi, dinginlik ortamı olan ‘Alfa beyin dalgasına’ geçilmelidir. Yaşamın özünde, Beta’dan hızla ayrılıp, Alfa’da daha fazla kalmalıyız. Birey, bunu fark etmelidir. Günlük yaşamın sadece %30’u betada geçirilebilir. Zira, daha uzun beta’da kalma durumu var ise, kişi de ne performans, ne huzur kalır” diye konuştu.
Etkili iletişimin stratejik yol haritası
Günümüz iletişimde daha çok talimat ve vaaz verildiğinin altını çizen Ayşen Laçinel, “Oysa, gerçek iletişim anlayarak başlar ve mesajlar karşılıklıdır. Bu yaklaşımda, öğütler vermek yerine, anlama ve farkettirme önceliği vardır” dedi. Ülkemizin önde gelen kurumlarına marka ve insan kaynakları danışmanlığı yapan, eğitimler veren, kariyer koçluğu yapan Ayşen Laçinel, etkili iletişimin yol haritasına ilişkin şunları anlattı: “Etkili bir iletişimin stratejik yol haritasını şu aşamalar oluşturuyor. Dinlemek; anlamak; farketmek; konu nedir; amaç nedir; iletişim planı nedir; kiminlesin (yaşı, tarzı, duygusu, değerleri nedir) ve anladığını farkettiğini sentezleyip bilmesi görmesi gerekeni ona nasıl farkettireceksin maddeleri olmaktadır” şeklinde konuştu.
Toplumun %60’ı yeteneklerinin farkında değil
Toplumun %60’nın, yeteneklerinin farkında olmadan kendilerine uygun görülen hayatları yaşadığını kaydeden AL Danışmanlık Genel Müdürü, Marka Yönetimi ve İnsan Kaynakları Danışmanı Ayşen Laçinel, şunları söyledi:
“Zorlu yaşam şartları, bireyleri hep bir yerlere ve bir şeylere yetişmeye zorluyor. Birey, kendini duymamaya, kendine inanmamaya başlıyor ve maalesef kendini unutuyor. Kendini unutan birey, yeteneklerini de, gücünü de, katacağı farklılığı da unutuyor. Oysa kapasitesini ve kendini diğerlerinden ayıran yeteneklerini, koçluk alarak veya koçluk yaklaşımını bilen yönetici, eş, arkadaşlarının vasıtasıyla fark edenler, harikalar yaratarak kendilerini gerçekleştiriyorlar. Nitekim koçluk eğitimlerimde ve koçluk yaptığım çalışmalarda, kişinin önce kendini tanımasını, güçlü yönlerini, yeteneklerini farklılıklarını fark etmesini hedefliyorum. Kendini bilen, kendine inanır ve gerçekleştirir. Bu da, mutlu ve verimli bir yaşam yaratacaktır” dedi.
Dünün ve yarının hesapları yapılıyor, bugün kaçırılıyor
Günlerin endişe altında geçmemesi gerektiğini ifade eden Ayşen Laçinel, konuşmasına şöyle devam etti: “Hayatın her gününü, beta beyin dalgasında yani tehdit endişe hissi altında yaşayan birey, aslında hayatı da kaçırıyor. Çünkü hayat tehdit altındayken, anı yaşatmıyor. Refleks olarak, dünün ve yarının hesapları çıkarımları yapılıyor. ‘Düne dair bundan nasıl kurtuldum ve yarın ne yapmalıyım’ diyen birey ise, anları kaçırıyor. Elbette savaşta, saldırıda ve hayati ortamlarda ‘Beta beyin dalgası’ hakim olacaktır. Ancak, eğer bir tehdit ve savaş durumu yoksa, o zaman sevgi, dinginlik ortamı olan ‘Alfa beyin dalgasına’ geçilmelidir. Yaşamın özünde, Beta’dan hızla ayrılıp, Alfa’da daha fazla kalmalıyız. Birey, bunu fark etmelidir. Günlük yaşamın sadece %30’u betada geçirilebilir. Zira, daha uzun beta’da kalma durumu var ise, kişi de ne performans, ne huzur kalır” diye konuştu.
Etkili iletişimin stratejik yol haritası
Günümüz iletişimde daha çok talimat ve vaaz verildiğinin altını çizen Ayşen Laçinel, “Oysa, gerçek iletişim anlayarak başlar ve mesajlar karşılıklıdır. Bu yaklaşımda, öğütler vermek yerine, anlama ve farkettirme önceliği vardır” dedi. Ülkemizin önde gelen kurumlarına marka ve insan kaynakları danışmanlığı yapan, eğitimler veren, kariyer koçluğu yapan Ayşen Laçinel, etkili iletişimin yol haritasına ilişkin şunları anlattı: “Etkili bir iletişimin stratejik yol haritasını şu aşamalar oluşturuyor. Dinlemek; anlamak; farketmek; konu nedir; amaç nedir; iletişim planı nedir; kiminlesin (yaşı, tarzı, duygusu, değerleri nedir) ve anladığını farkettiğini sentezleyip bilmesi görmesi gerekeni ona nasıl farkettireceksin maddeleri olmaktadır” şeklinde konuştu.
Artaş Grubu otelleri, Asya’daki 1.1 milyar Müslüman nüfusa odaklandı
Son yıllarda Avrupa pazarındaki turist kaybı, turizmcileri alternatif pazarlara yöneltti. Turizmciler, Ortadoğu, Afrika, Rusya, Uzakdoğu ülkelerinden gelen turistler ile derin bir nefes aldı. Artaş Grubu Turizm Yatırımları Koordinatörü Recep Arifoğlu, Asya kıtasındaki 1.1 milyar Müslüman nüfusu mercek altına alarak, tanıtım ve pazarlama çalışması yaptıklarını açıkladı.
İstanbul ve Kapadokya hayranlığına, Kayseri’yi ekleyecek
Türkiye’ye ve Türk halkına karşı ilgi ve hayranlık besleyen Asya kıtası ülkelerinden, son yıllarda yoğun talep aldıklarını anlatan Recep Arifoğlu, “İstanbul, Kapadokya ve Pamukkale’ye ilgi yüksek. Asya Kıtası’ndaki ülkelere, Kayseri’nin kış merkezi ile tarihi ve kültürel zenginliğini de anlatıyoruz ve Kayseri’ye olan talebi arttırmayı hedefliyoruz” dedi.
Asya Kıtası’ndaki turizm fuarlarına katılmakta olduklarını kaydeden Recep Arifoğlu, şunları söyledi: “Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da, 8 – 10 Eylül 2017 tarihleri arasındaki Matta Turizm Fuarı’na, grup otellerimiz adına katıldık. Fuar sırasında, ülkemize yoğun hayranlık duyduklarını gözlemledik. Dini birlikten dolayı yoğun ilgi görmekteyiz. Ağırlıklı olarak sonbahar ve ilkbaharda gezmeyi tercih eden Malezyalı turistler, otellerimizdeki dolulukların düşmeye başladığı bu tarihlerde sektörümüze can suyu olabilir. Malezya ve diğer Asya ülkelerinden, ülkemize gelecek turist sayısının artmasını istiyorsak, bu pazarlara karşı kaliteli ve standart hizmet anlayışını devam ettirmeliyiz. Bu noktada, turizmcilere büyük görevler düşüyor” diye konuştu. Gelecek yıl, Çin’deki turizm fuarının da aralarında olduğu fuarlara katılacaklarını belirten Recep Arifoğlu, aynı zamanda Avrupa ülkelerindeki mevcut turizm fuarlarında da yer alacaklarını ifade ederek, ülkemizin dünya genelinde tanıtılmasına katkı sağlamayı sürdüreceklerini anlattı.
“Turizm markasıyız” kavramına vurgu yapılmalıdır
Yurtdışı tanıtım ve pazarlama çalışmalarında “Turizm markasıyız” kavramına vurgu yapılması gerektiğinin altını çizen Recep Arifoğlu, konuşmasına şöyle devam etti: “Dünyanın sayılı turizm markalarından birisi olan Türkiye’nin, yurtdışındaki tanıtım ve pazarlama çalışmalarında, “güvenliyiz” yerine “turizm markasıyız” vurgusu ön plana çıkartılmalıdır. Sahip olduğumuz tarihimizi, kültürümüzü, eşsiz lezzetlerimizi ve misafirperverliğimizi, dünyada henüz keşfetmeyen milyarlarca insan var ve onlara tanıtmaya devam etmeliyiz” şeklinde konuştu.
Ülkemizin tarihi ve kültürel potansiyelinin ön plana çıkartılması gerektiğini anlatan Recep Arifoğlu, şunları kaydetti: “Türk turizmini, deniz-güneş-kum üçgeninin yanı sıra; tarihi, kültürel, doğal zenginliklerimizin daha fazla keşfedilmesi üzerine kurgulamalıyız. Tarihe, kültüre, doğaya saygısı olan, topluma karşı sorumluluğu bulunan, korumacı bilinci bulunan bir stratejiyle; kültürel değerlere sahip çıkan turistleri ülkemize çekmeliyiz. Aynı zamanda, turizmde rekabetçi kalmayı istiyorsak, gelen turistlerde yeni bağımlılıklar yaratabilecek işler çıkartmalıyız” dedi.
Doluluklar, beklentilerin üzerinde gerçekleşiyor
Bu yıl dolulukların beklentilerin üzerinde gerçekleştiğini belirten Recep Arifoğlu, grubun bünyesinde İstanbul’daki BW PLUS The President Hotel, BW Citadel Hotel, Avrupa Residence Suites ve Radisson Blu Hotel Kayseri otellerinin olduğunu söyledi. Özellikle İstanbul’daki otellerde Ortadoğu ülkeleri ve Afrika’dan ciddi oranda misafir ağırlıklarını da anlatan Recep Arifoğlu, gelen turistlerin yaptığı harcamalarla, ülkemizin bu yılın Ağustos ayında gerçekleşen %5,1 büyümesine katkısı olduğunu sözlerine ekledi.
İstanbul ve Kapadokya hayranlığına, Kayseri’yi ekleyecek
Türkiye’ye ve Türk halkına karşı ilgi ve hayranlık besleyen Asya kıtası ülkelerinden, son yıllarda yoğun talep aldıklarını anlatan Recep Arifoğlu, “İstanbul, Kapadokya ve Pamukkale’ye ilgi yüksek. Asya Kıtası’ndaki ülkelere, Kayseri’nin kış merkezi ile tarihi ve kültürel zenginliğini de anlatıyoruz ve Kayseri’ye olan talebi arttırmayı hedefliyoruz” dedi.
Asya Kıtası’ndaki turizm fuarlarına katılmakta olduklarını kaydeden Recep Arifoğlu, şunları söyledi: “Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da, 8 – 10 Eylül 2017 tarihleri arasındaki Matta Turizm Fuarı’na, grup otellerimiz adına katıldık. Fuar sırasında, ülkemize yoğun hayranlık duyduklarını gözlemledik. Dini birlikten dolayı yoğun ilgi görmekteyiz. Ağırlıklı olarak sonbahar ve ilkbaharda gezmeyi tercih eden Malezyalı turistler, otellerimizdeki dolulukların düşmeye başladığı bu tarihlerde sektörümüze can suyu olabilir. Malezya ve diğer Asya ülkelerinden, ülkemize gelecek turist sayısının artmasını istiyorsak, bu pazarlara karşı kaliteli ve standart hizmet anlayışını devam ettirmeliyiz. Bu noktada, turizmcilere büyük görevler düşüyor” diye konuştu. Gelecek yıl, Çin’deki turizm fuarının da aralarında olduğu fuarlara katılacaklarını belirten Recep Arifoğlu, aynı zamanda Avrupa ülkelerindeki mevcut turizm fuarlarında da yer alacaklarını ifade ederek, ülkemizin dünya genelinde tanıtılmasına katkı sağlamayı sürdüreceklerini anlattı.
“Turizm markasıyız” kavramına vurgu yapılmalıdır
Yurtdışı tanıtım ve pazarlama çalışmalarında “Turizm markasıyız” kavramına vurgu yapılması gerektiğinin altını çizen Recep Arifoğlu, konuşmasına şöyle devam etti: “Dünyanın sayılı turizm markalarından birisi olan Türkiye’nin, yurtdışındaki tanıtım ve pazarlama çalışmalarında, “güvenliyiz” yerine “turizm markasıyız” vurgusu ön plana çıkartılmalıdır. Sahip olduğumuz tarihimizi, kültürümüzü, eşsiz lezzetlerimizi ve misafirperverliğimizi, dünyada henüz keşfetmeyen milyarlarca insan var ve onlara tanıtmaya devam etmeliyiz” şeklinde konuştu.
Ülkemizin tarihi ve kültürel potansiyelinin ön plana çıkartılması gerektiğini anlatan Recep Arifoğlu, şunları kaydetti: “Türk turizmini, deniz-güneş-kum üçgeninin yanı sıra; tarihi, kültürel, doğal zenginliklerimizin daha fazla keşfedilmesi üzerine kurgulamalıyız. Tarihe, kültüre, doğaya saygısı olan, topluma karşı sorumluluğu bulunan, korumacı bilinci bulunan bir stratejiyle; kültürel değerlere sahip çıkan turistleri ülkemize çekmeliyiz. Aynı zamanda, turizmde rekabetçi kalmayı istiyorsak, gelen turistlerde yeni bağımlılıklar yaratabilecek işler çıkartmalıyız” dedi.
Doluluklar, beklentilerin üzerinde gerçekleşiyor
Bu yıl dolulukların beklentilerin üzerinde gerçekleştiğini belirten Recep Arifoğlu, grubun bünyesinde İstanbul’daki BW PLUS The President Hotel, BW Citadel Hotel, Avrupa Residence Suites ve Radisson Blu Hotel Kayseri otellerinin olduğunu söyledi. Özellikle İstanbul’daki otellerde Ortadoğu ülkeleri ve Afrika’dan ciddi oranda misafir ağırlıklarını da anlatan Recep Arifoğlu, gelen turistlerin yaptığı harcamalarla, ülkemizin bu yılın Ağustos ayında gerçekleşen %5,1 büyümesine katkısı olduğunu sözlerine ekledi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)