Türkşye'yi ayağa kaldıran Özgecan Aslan cinayetinde tutuklanan 26 yaşındaki Suphi Altındöken’in aynı yaştaki eşi Neslihan Altındöken, "Evlendiğim güne lanet olsun" dedi. Eşi Suphi’nin hayatı kendisine zehir ettiğini, açtığı boşanma davasını tehditle geri çektirdiğini anlatan Neslihan Altındöken, "Allah onun belasını versin, onun en ağır cezaya çarptırılmasını istiyorum. Asıl üzüldüğüm, Özgecan’ın ailesi, onların acılarını paylaşıyorum" dedi.
Kamuoyunda infiale yol açan cinayetin ardından 3 yaşındaki oğlu ile yakınlarının yanına sığınan Neslihan Altındöken, kendisine telefonla ulaşan DHA muhabiriyle panik içinde konuşurken önce, "Benim telefonumu nasıl, nereden buldunuz?’ diye de tepki gösterdi.
’BİRKAÇ AY ÖNCE BOŞANMA DAVASI AÇTIM’
Olayın şokunu yaşayan bir çocuk annesi genç kadın, Suphi Altındöken ile ortaokulda okurken bir süre arkadaşlık ettiğini, 5 yıl önce de evlendiğini belirtti. Neslihan Altındöken, "Severek evlendik, ancak bana hayatı zehir etti. Evlendiğim güne lanetler olsun, bir gün yüzü görmedim. Sürekli şiddet uyguluyordu, artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Bir kaç ay önce boşanma davası açtım. Ancak, beni ve oğlumu ölümle tehdit ettiği için davayı geri çektim" diye konuştu.
O GECEYİ ANLATTI
Neslihan Altındöken, eşi Suphi’nin üniversiteli Özgecan Aslan’ın öldürdükten sonra eve gece telaşlı bir durumda geldiğini anlattı. Neslihan Altındöken, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eve girer girmez lavaboya giderek elini yüzünü yıkadı. Yüzünde tırnak izleri ve sıyrıklar vardı. Ne olduğunu sorduğumda, kavga ettiğini söyleyip geçiştirdi. Kıyafetini değiştirip hemen evden çıktı. Yakalandığı gece Jandarma ekibi gelerek beni de ifadeye götürdü. Allah onun belasını versin, onun en ağır cezaya çarptırılmasını istiyorum. Ona kesinlikle üzülmüyorum, çünkü hem Özgecan’ın hayatını, hem de bizim hayatımızı bitirdi. Lanetler olsun ona." Milliyet
17 Şubat 2015 Salı
Ormandan çıktı devlet servet kazandı
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kamuoyunda 2B olarak bilinen arazilerin satışıyla ilgili son rakamları açıkladı. Bu konuda hedefin yakalandığını belirten Şimşek, 2013 yılında başlatılan uygulamada 30 Ocak 2015 tarihi itibarıyla 7 milyar liralık satış gerçekleştirildiğini bildirdi.
Hürriyet'in haberine göre; Bakan Şimşek, kamuoyunda "2B Kanunu" olarak bilinen 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun'la ilgili yapılan çalışmalar hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtladı. Söz konusu kanunla, taşınmazların kullanıcılarına doğrudan satışı ile hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapuları iptal edilenlere iade ve proje alanlarında kalan taşınmazların değerlendirilmesinin düzenlendiğini anlatan Şimşek, bu kapsamda kadastro çalışmaları tamamlanarak Bakanlığa teslim edilen 632 bin 851 adet 2B taşınmazının bulunduğunu ifade etti.
UYGULAMA 2013 YILINDA BAŞLADI
Bu taşınmazlarda 872 bin 336 kullanıcının bulunduğunu anlatan Şimşek, 30 Ocak 2015 tarihi itibarıyla 2B taşınmazlarını satın almak için yapılan başvuru sayısının 721 bin 541 olduğunu söyledi. Söz konusu başvurulardan 88 bin 550'sinin satışa konu edilememesi nedeniyle, uygulamadan 632 bin 991 hak sahibinin yararlanabileceğini vurgulayan Şimşek, "2B taşınmazlarının satışında hedefler yakalandı diyebiliriz. 2013 yılında başlattığımız uygulamada, 30 Ocak itibarıyla 514 bin 383 hak sahibine 388 bin 663 adet taşınmaz satıldı" dedi. Şimşek, söz konusu satış değerinin 7 milyar lira olduğunu bildirdi.
REKOR ANTALYA'DA
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2B taşınmazlarının en fazla Antalya, Balıkesir, İstanbul, Mersin, Muğla ve Sakarya'da bulunduğunu bildirdi. Bu illerdeki satışın yüzde 90'ının bittiğini anlatan Şimşek, en fazla satışın ise Antalya'da yapıldığını ifade etti. Uygulama sayesinde yılların kronik sorununun çözüldüğünü dile getiren Şimşek, vatandaşların bu işten kazançlı çıktığını söyledi. Orman sınırları dışına çıkarıldığı için tapuları iptal edilenlere, taşınmazların bedelsiz devredilmesine ilişkin 65 bin civarında başvuru yapıldığını anlatan Şimşek, bunlardan yaklaşık 30 bininin sonuçlandırıldığını kaydetti. Bakan Şimşek, 2B taşınmazlarının satış işlemleri büyük oranda gerçekleştirildiği için, iade işlemlerinin sonuçlandırılmasına hız vereceklerini sözlerine ekledi.
Hürriyet'in haberine göre; Bakan Şimşek, kamuoyunda "2B Kanunu" olarak bilinen 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun'la ilgili yapılan çalışmalar hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtladı. Söz konusu kanunla, taşınmazların kullanıcılarına doğrudan satışı ile hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapuları iptal edilenlere iade ve proje alanlarında kalan taşınmazların değerlendirilmesinin düzenlendiğini anlatan Şimşek, bu kapsamda kadastro çalışmaları tamamlanarak Bakanlığa teslim edilen 632 bin 851 adet 2B taşınmazının bulunduğunu ifade etti.
UYGULAMA 2013 YILINDA BAŞLADI
Bu taşınmazlarda 872 bin 336 kullanıcının bulunduğunu anlatan Şimşek, 30 Ocak 2015 tarihi itibarıyla 2B taşınmazlarını satın almak için yapılan başvuru sayısının 721 bin 541 olduğunu söyledi. Söz konusu başvurulardan 88 bin 550'sinin satışa konu edilememesi nedeniyle, uygulamadan 632 bin 991 hak sahibinin yararlanabileceğini vurgulayan Şimşek, "2B taşınmazlarının satışında hedefler yakalandı diyebiliriz. 2013 yılında başlattığımız uygulamada, 30 Ocak itibarıyla 514 bin 383 hak sahibine 388 bin 663 adet taşınmaz satıldı" dedi. Şimşek, söz konusu satış değerinin 7 milyar lira olduğunu bildirdi.
REKOR ANTALYA'DA
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2B taşınmazlarının en fazla Antalya, Balıkesir, İstanbul, Mersin, Muğla ve Sakarya'da bulunduğunu bildirdi. Bu illerdeki satışın yüzde 90'ının bittiğini anlatan Şimşek, en fazla satışın ise Antalya'da yapıldığını ifade etti. Uygulama sayesinde yılların kronik sorununun çözüldüğünü dile getiren Şimşek, vatandaşların bu işten kazançlı çıktığını söyledi. Orman sınırları dışına çıkarıldığı için tapuları iptal edilenlere, taşınmazların bedelsiz devredilmesine ilişkin 65 bin civarında başvuru yapıldığını anlatan Şimşek, bunlardan yaklaşık 30 bininin sonuçlandırıldığını kaydetti. Bakan Şimşek, 2B taşınmazlarının satış işlemleri büyük oranda gerçekleştirildiği için, iade işlemlerinin sonuçlandırılmasına hız vereceklerini sözlerine ekledi.
ABD'den "Özgecan" açıklaması
ABD'nin Ankara Büyükelçiliği, Özgecan Aslan'ın ölümü ile ilgili Twitter hesabından açıklama yaptı.
Açıklamada, "Özgecan Aslan'ın ölümünden derin üzüntü duyuyor; bu çirkin cinayeti ve dünya çapında kadınlara yönelik şiddeti güçlü şekilde kınıyoruz" denildi.
Açıklamada, "Özgecan Aslan'ın ölümünden derin üzüntü duyuyor; bu çirkin cinayeti ve dünya çapında kadınlara yönelik şiddeti güçlü şekilde kınıyoruz" denildi.
CHP'li Ali Demirçalı: Sarayın elektriğini kesecek memur arıyorum
CHP Genel Sekreter Yardımcısı ve Adana Milletvekili Ali Demirçalı yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın elektrik faturasını ellerine ulaştığını belirterek konuyu TBMM’ye taşıdı. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın 100 bin liralık gecikme bedeli olduğunu belirlediklerini söyleyen CHP Adana Milletvekili Ali Demirçalı, "Saray’ın vatandaşa maliyeti arttıkça artıyor. Sarayın elektrik faturası ise ortalığı karıştıracak. Sadece bir aylık fatura bedeli 1 milyon lirayı aşan Saray’ın borcuna da sadık olmadığı ortaya çıktı. Sarayın elektriğini kesecek mert bir memur arıyorum. Vatandaşı bu beladan kurtarsın" dedi.
Ali Demirçalı’nın yazılı açıklaması şöyle; "18.12.2014 ve 21.01.2015 tarihleri arasındaki elektrik faturası bedeli 1 milyon 140 bin 567 TL. Söz konusu dönemde 89 bin 262,053 kilovat elektrik tüketimi yapılmış. Enerji fonuna 8 bin, TRT’ye 16 bin TL’lik kesinti yapılmış. KDV matrahı 974 bin Katma Değer Vergisi ise 175 bin TL. Faturanın son ödeme tarihi ise 18.2.2015 olarak düzenlenmiş. Faturadaki en önemli detay ise önceki dönemden 106 bin 770 TL’lik borcun olması. Faturada bu borç ödenmez ise elektriğin kesileceği belirtiliyor.
Söz konusu devreden borç Saray’ın borcuna sadık olmadığını gösteriyor ya da fatura o kadar kabarık ki ödenememiş. Sarayın elektriğini kesecek mert bir memur arıyorum. Vatandaşı bu beladan kurtarsın. Yoksulluğun, işsizliğin bu kadar arttığı, emeklinin evine ekmek götüremediği bir ortamda sadece Saray’ın Atatürk’ün mirasının katledilerek yapılması, binanın inşaat maliyeti değil bundan sonra da vatandaşın vergileriyle oluşan bütçenin sırtında bir kambur olarak kalmaya devam edeceği ortadadır. Sadece elektrik faturası 1 milyon lirayı aşan bu yapı AKP zihniyetinin topluma bakış açısının da göstergesidir" dedi.
TBMM BAŞKANLIĞI’NA SORU ÖNERGESİ SUNDU
Ali Demirçalı, "Hükümet yetkililerinin maliyeti gizlemek, küçük göstermek için ’Burası bir temsil makamıdır’ yönündeki açıklamaları ise gülünçtür. Burası ancak savurganlığı, saltanat düşkünlüğünü, yüksek duvarlar arasındaki korkuyu temsil edebilir" dedi.
Ali Demirçalı’nın konuyu TBMM’ye taşıyarak şu sorularımın yanıtlanmasını istedi; "Saray’ın elektrik faturasının yıllık maliyeti nedir? Dekorasyon, inşaat maliyeti, verilen yemeklerin bütçeye getirdiği yük ne kadardır? Bizim elimize ulaşan elektrik faturasındaki 106 bin liralık gecikme bedelinin nedeni nedir? " (hürriyet.com.tr)
Ali Demirçalı’nın yazılı açıklaması şöyle; "18.12.2014 ve 21.01.2015 tarihleri arasındaki elektrik faturası bedeli 1 milyon 140 bin 567 TL. Söz konusu dönemde 89 bin 262,053 kilovat elektrik tüketimi yapılmış. Enerji fonuna 8 bin, TRT’ye 16 bin TL’lik kesinti yapılmış. KDV matrahı 974 bin Katma Değer Vergisi ise 175 bin TL. Faturanın son ödeme tarihi ise 18.2.2015 olarak düzenlenmiş. Faturadaki en önemli detay ise önceki dönemden 106 bin 770 TL’lik borcun olması. Faturada bu borç ödenmez ise elektriğin kesileceği belirtiliyor.
Söz konusu devreden borç Saray’ın borcuna sadık olmadığını gösteriyor ya da fatura o kadar kabarık ki ödenememiş. Sarayın elektriğini kesecek mert bir memur arıyorum. Vatandaşı bu beladan kurtarsın. Yoksulluğun, işsizliğin bu kadar arttığı, emeklinin evine ekmek götüremediği bir ortamda sadece Saray’ın Atatürk’ün mirasının katledilerek yapılması, binanın inşaat maliyeti değil bundan sonra da vatandaşın vergileriyle oluşan bütçenin sırtında bir kambur olarak kalmaya devam edeceği ortadadır. Sadece elektrik faturası 1 milyon lirayı aşan bu yapı AKP zihniyetinin topluma bakış açısının da göstergesidir" dedi.
TBMM BAŞKANLIĞI’NA SORU ÖNERGESİ SUNDU
Ali Demirçalı, "Hükümet yetkililerinin maliyeti gizlemek, küçük göstermek için ’Burası bir temsil makamıdır’ yönündeki açıklamaları ise gülünçtür. Burası ancak savurganlığı, saltanat düşkünlüğünü, yüksek duvarlar arasındaki korkuyu temsil edebilir" dedi.
Ali Demirçalı’nın konuyu TBMM’ye taşıyarak şu sorularımın yanıtlanmasını istedi; "Saray’ın elektrik faturasının yıllık maliyeti nedir? Dekorasyon, inşaat maliyeti, verilen yemeklerin bütçeye getirdiği yük ne kadardır? Bizim elimize ulaşan elektrik faturasındaki 106 bin liralık gecikme bedelinin nedeni nedir? " (hürriyet.com.tr)
Erdoğan'a 'Torunumu okula nasıl göndereyim'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'torunlarımı okula nasıl göndereceğim' diye soru soran kadın muhtara yanıt verdi. Erdoğan 'Bacım üstüne üstüne gideceğiz' dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İkinci Muhtarlar Toplantısı'nda Özgecan Aslan'ın öldürülmesiyle ilgili konuştu. Erdoğan konuşurken, salonda bulunan kadın muhtarlardan biri Erdoğan'a 'Torunlarımı nasıl okula göndereyim? Nasıl dışarı çıkartayım? Nasıl çalıştırayım' diye sordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 'Hiç çekinme okutmaya devam' dedi. Kadın muhtar sorusunu yineleyince Erdoğan bu kez 'Bacım üstüne üstüne gideceğiz.' yanıtını verdi.
Bu sorunun ardından bir başka muhtar da 'Kısasa kısas istiyoruz' dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu soruya da "Duygusal olmayacağız. En azından Özgecan'ın babası kadar metanetli olacağız. Bu şekilde duyarlı olacağız. Duygularımızın irademize hakim olduğu değil. Vicdanımızın irademizin ilmimizin duygularımıza hakim olduğu bir geleceği inşa etmemiz lazım" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İkinci Muhtarlar Toplantısı'nda Özgecan Aslan'ın öldürülmesiyle ilgili konuştu. Erdoğan konuşurken, salonda bulunan kadın muhtarlardan biri Erdoğan'a 'Torunlarımı nasıl okula göndereyim? Nasıl dışarı çıkartayım? Nasıl çalıştırayım' diye sordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 'Hiç çekinme okutmaya devam' dedi. Kadın muhtar sorusunu yineleyince Erdoğan bu kez 'Bacım üstüne üstüne gideceğiz.' yanıtını verdi.
Bu sorunun ardından bir başka muhtar da 'Kısasa kısas istiyoruz' dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu soruya da "Duygusal olmayacağız. En azından Özgecan'ın babası kadar metanetli olacağız. Bu şekilde duyarlı olacağız. Duygularımızın irademize hakim olduğu değil. Vicdanımızın irademizin ilmimizin duygularımıza hakim olduğu bir geleceği inşa etmemiz lazım" dedi.
Erdoğan: Bu feministler filan var ya..
Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda muhtarlara yaptığı konuşmada "Ben kalkıyorum kadının Allah'ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya. 'Ne demek' diyor 'Kadın emanetmiş, bu hakarettir' diyor. Ya senin bizim dinimizle medeniyetimizle ilgin yok ki. Biz sevgililer sevgilisinin hitabına bakıyoruz. 'Allah'ın bir emanetidir. O emanete sahip çıkın' diyor. Ve onu incitmeyin diyor. Aslında bunların her işi böyle. Buradan Özgecan'ımızın annesine babasına şahsım milletim adına şükranlarımı sunuyorum" dedi.
İşte Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları:
27 ocak'ta yine bu salonda 17 ilimizden gelen 406 muhtar kardeşimizle bir araya gelmiştik. Bugün de 10 ilimizden gelen 382 muhtar kardeşimizle birlikteyiz. Önümüzdeki hafta fevkalede bir durum olmazsa çarşamba günü yine bir başka grup muhtar kardeşimizle hasbihal edeceğiz. Bu şekilde 50 bin muhtarımızın tamamını burada ağırlamayı, kendileriyle muhabbet etmeyi hedefliyoruz.
"DİKTATÖRLÜKTE 37 PARTİ SEÇİME GİREBİLİR Mİ?"
"Ne olacak ya bu köy muhtarı, mahalle muhtarı..." Diyemezsin arkadaş diyemezsin... 50 kişi de seçse, 30 bin kişi de seçse, 20 milyon da seçilmiştir saygı duyacaksın. Bunun başka izahı yok. Bakınız bu aralar ben başkanlık sistemi diyorum, onlar diktatörlük diyor. Daha düne kadar başkanlık sistemini savunanlar dahi 180 derece dönüp aksini söylemeye başladılar. Diktatörlükte 37 parti seçime girebilir mi? Bu ithamın bir türlü milletin yanında safında yer almayı beceremeyenlerin onun teveccühüne mazhar olamayanların sayıklamasından öte bir anlamı yoktur. Muhtardan diktatör olabilir mi? Tevessül eden olursa köy mahalle halkından cevabını alır, vatandaş onu alaşağı eder. Cumhurbaşkanından da böyle birşey olmaz olamaz. Bunlar işin ruhuna karşı.
"SEN KİMSİN YA?"
Çıkmış diyor ki bir tanesi, "ben burada olduğum sürece bu ülkeye başkanlık sistemi gelemez" Sen kimsin ya, milletin iradesinin karşısında durulmaz. Millet istediği zaman milletin istediği olur, sen kimsin ya? İşte gücün yetiyorsa gel başbakan ol, bak olamıyorsun. Yetiyorsa gel belediye başkanı ol, olamıyorsun.
Muhtar kardeşlerimin bir kısım belediye başkanından diyeceğim. Çünkü bir kısmı desteği veriyorlar. Hatta hatta muhtarlık binalarına kadar yapan başkanları da biliyorum. Bu desteği sağlamayanları da ifşa ederiz. Demokrasi halkın kontrolünün en direkt değil direkt olduğu sistemdir.
"ELİM, KULAĞIM, GÖZÜM SİZLER OLMALISINIZ"
Örneğin şu an bulunduğum makam. Burada şöyle oturup seyretmeniz, önünüze gelen evrakları imzalamanız, protokol işleriyle meşgul olmanız mümkün mü? Mümkün. Peki, protokol işlerinin yanında ülkenin her meselesi için çalışmanız, çabalamanız mümkün mü? O da mümkün. Ama zorlu sıkıntılı bir yol. İşte biz bu yolu seçtik. Cumhurbaşkanı olarak benim en ücra köşedeki elim, ayağım, kulağım, gözüm sizler olmalısınız.
Biz kardeşiz be kardeşiz. Bu kardeşliğimizi çekemeyenler var, hazmedemeyenler var. türküyle kürdüyle romanıyla gürcüsüyle biz kardeşiz be. Nedir bu kin düşmanlık? Bunu anlamakta zorlanıyoruz. Bakın buraya diyor böyle bir saray mı gerekiyor diyor. Burası milletin evi ya. Burası cumhurbaşkanlığı külliyesi. Şu Ankara'da cumhuriyet tarihinde cumhurbaşkanlığı makamı için yapılmış bir yer yoktu. İlk defa böyle bir şey yapılıyor. Yok kaçak saray yok şu yok bu her şey. Biz bu millete layık olanı yaptık, yapıyoruz. Ve en ince hassasiyetiyle yapıyoruz.
EKONOMİ HEDEF ALINIYOR
Yeni Türkiye terörsüz çatışmasız, kavgasız, gürültüsüz bir Türkiye olacaktır. Kardeşliğin, hakkın hukukun refahın hakim olduğu bir Türkiye olacaktır. Gezi olayları tutmadı bu defa 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü tezgahladılar. Türkiye'nin tüm birikimlerine saldırdılar. Dikkat edin adı rengi mahiyeti ne olursa olsun her saldırıda ülkemizin ekonomisi hedef alınıyor. yolsuzlukla savaş diyenler, bu ülkede esnafın dükkanını arabasını yağmaladılar. Bu mu yolsuzlukla mücadele? Güveni huzuru bozarak insanların umutlarını karartarak demokrasiyi ve ekonomiyi çökertme çabaları sonuçsuz kaldı.
Yahu yol yapıyoruz millete yol. Yolu yapan muhtarların (müteahhidin) iş makinalarını yakanlardan daha yolsuzluk yapan kim olabilir? Düşünün havalimanı yapıyoruz ya havalimanı. Havalimanı yapan müteahhitin iş makinalarını yakanlardan daha yolsuzluk yapan kim olabilir? Hakkari'de de engellemenize rağmen havalimanını yapacağız. Cizre'yi yakıp yıktılar değil mi? Silopi'yi yakıp yıktılar değil mi?
"GEÇ KALINMIŞ BİR ADIM"
Demir bilyeyle sapanıyla yüzü zaten aydınlık olmasa niçin maske taşıyorsun? Aydınlık değil karanlık onun için maskeyi takıyor. Ve bunları savunanlar var bu ülkede. Onların önünde yürümeyi millete vaat edenler var. Bende diyorum ki bu ülkede molotof en ileri derecede bir suç aletidir. Ve buna karşı en büyük tedbir neyse önleyici tedbir neyse bunların alınması lazım. Molotof atılması neticesiyle şehit olan Serap kızımızı bir kenara koyamayız. Bana göre bu geç kalınmış bir adım zaten. Şu anda iç güvenlikle ilgili yasanın süratle çıkması ve bir an önce uygulamaya girmesi gerekir.
İşlerine gelmeyenler bağırıyor, oradan nemalanıyorlar. Cam çerçeve bütün esnafların dükkanları böyle yakılıyor yıkılıyor. Arabaları böyle yaktılar. Belediye otobüsü senin neyine ya, neresi seni rahatsız ediyor? Otomobiller taksiler belediye otobüslerini yaktılar. Bunların arkasında kimler olduğunu siz muhtarlarımdan daha iyi biri bilebilir mi? 40 yılım siyaset içinde geçti. Anadolu'nun ilçelerini tek tek bilen birisiyim. Nerede ne var ne yok bunu bilen birisiyim. Damdan düşen birisiyim. Bunun için biliyorum. Ama şunu da biliyorum artık büyük türkiye var, yeni Türkiye var.
Ben 7 Haziran seçimlerinin Türkiye'nin önünü açacak şekilde neticeleneceğine inanıyorum. Onun için diyorum ki yeni Türkiye için iktidara 400 milletvekili lazım. Yeni anayasa değil mi... Başbakan olarak bunun ızdırabını çok çektim. Bakın başbakan olduğum dönemde diğer dört partinin toplamının vekil sayısı bizim sayımızın çok altında olmasına rağmen onlar uzlaşma komisyonunda 9 kişiyle temsil edildik, biz üç kişiyle temsil edildik. Niye? Meyveli yiyeyim ya. Ve yarıda kaldı. Şimdi millete gitmek zorundayım. O zaman diyorum ki iktidara milletimiz inşallah 400 vekil versin, yeni anayasa bu parlamentodan geçsin ve bununla birlikte başkanlık sistemi ihya edilsin ve bu prangalardan bu ülke kurtulsun.
"GİDEMEDEĞİN YER SENİN DEĞİLDİR"
Bazları diyor ki "Ne işin var orada, turistik seyahete gitti" diyor. Dört günde üç ülke. Yanımda teknokratlar, bakanlar, deik var ve burada ülkemizin ileri gelen iş adamları var. Ne yaptık? İş adamlarıyla görüşmeler yaptık. Ne gibi yatırımlar yapabiliriz. 10 yıl önce ilişkilerimiz neredeydi şimdi nerede. 10-12 milyon dolarda şimdi gelmişiz 1 milyar 400 milyon dolarla. Burada oturarak bunu yapamazsın. Bu ülkelere ilk defa türkiye cumhurbaşkanı gidiyor ilk defa. Gidemediğin yer senin değildir, gidersen. Bu iş böyledir.
"İŞSİZLİK CANLİĞİ TEMİZE ÇIKARIR MI?"
Mersin'de bir vahşet yaşanıyor, muhalefet partisinin başındaki zat siyaset yapmak adına tutup meseleyi işsizliğe bağlıyor. Yahu adam cani. Bu adamın inancıyla etnik kökeniyle sosyal statüsüyle bir ilgisi yok, adam cani işte. İşsizlik caniliği temize çıkarır mı? E işi var, adam minibüs şoförü. İşsiz değil. Adam minibüsün başındayken, şoförlüğü yaparken bu vahşeti alçaklığı uyguluyor ya. Bunun işsizlikle ne alakası var? Adam kalkıyor orada bile siyaset yapıyor. Kendi mensupları dans ediyor. Bunu kutlamaya kalkıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yandaş medyaları da onları savunuyor. Neymiş? Kadına tacizin yıl dönümüymüş, geç o işi geç. Biz bu tür vahşetlerin olduğu günlerde, biz kendi inancımızda, kültürümüzde kalkarız fatihalarımızla, kalkarız bunlara rahmet dilemek suretiyle bu işi anarız yad ederiz.
"BU FEMİNİSTLER VAR YA..."
Ben kalkıyorum kadının Allah'ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya. "Ne demek diyor kadın emanetmiş, bu hakarettir" diyor. Ya senin bizim dinimizle medeniyetimizle ilgin yok ki. Biz sevgililer sevgilisinin hitabına bakıyoruz. "Allah'ın bir emanetidir. O emanete sahip çıkın" diyor. Ve onu incitmeyin diyor.
Aslında bunların her işi böyle. Onun için yeni anayasa başkanlık sistemi meselesinde ufuksuzluklarını vizyonsuzluklarını ortaya koyuyorlar. Buradan Özgecan'ımızın annesine babasına şahsım milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Gerçekten bu vahşet karşısında her babanın, annenin böyle bir vakur duruşu...
Adeta mehmet efendi, Türkiye'ye değil tüm insanlığa ders verdi. Fakat o o dersi verirken biz de Türkiye Cumhuriyet Devleti olarak, adalet bakanıyla görüşmem olacak. Sonuna kadar bu vahşilere almaları gerken en ağır cezayı almaları konusunda elimizden geleni yapacağız.
Soru: Benim 7 çocuğum var, nasıl okula göndereceğim?
Hiç çekinme, okutmaya devam. Üstüne üstüne çıkaracağız. Bacım üstüne üstüne gideceğiz.
KISAS İSTİYORUZ DİYENE
Duygusal olmayacağız. En azından özgecan'ın babası kadar metanetli olacağız. Bu şekilde duyarlı olacağız. Duygularımızın irademize hakim olduğu değil. Vicdanımızın irademizin ilmimizin duygularımıza hakim olduğu bir geleceği inşa etmemiz lazım, (Kaynak:hürriyet.com.tr)
İşte Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları:
27 ocak'ta yine bu salonda 17 ilimizden gelen 406 muhtar kardeşimizle bir araya gelmiştik. Bugün de 10 ilimizden gelen 382 muhtar kardeşimizle birlikteyiz. Önümüzdeki hafta fevkalede bir durum olmazsa çarşamba günü yine bir başka grup muhtar kardeşimizle hasbihal edeceğiz. Bu şekilde 50 bin muhtarımızın tamamını burada ağırlamayı, kendileriyle muhabbet etmeyi hedefliyoruz.
"DİKTATÖRLÜKTE 37 PARTİ SEÇİME GİREBİLİR Mİ?"
"Ne olacak ya bu köy muhtarı, mahalle muhtarı..." Diyemezsin arkadaş diyemezsin... 50 kişi de seçse, 30 bin kişi de seçse, 20 milyon da seçilmiştir saygı duyacaksın. Bunun başka izahı yok. Bakınız bu aralar ben başkanlık sistemi diyorum, onlar diktatörlük diyor. Daha düne kadar başkanlık sistemini savunanlar dahi 180 derece dönüp aksini söylemeye başladılar. Diktatörlükte 37 parti seçime girebilir mi? Bu ithamın bir türlü milletin yanında safında yer almayı beceremeyenlerin onun teveccühüne mazhar olamayanların sayıklamasından öte bir anlamı yoktur. Muhtardan diktatör olabilir mi? Tevessül eden olursa köy mahalle halkından cevabını alır, vatandaş onu alaşağı eder. Cumhurbaşkanından da böyle birşey olmaz olamaz. Bunlar işin ruhuna karşı.
"SEN KİMSİN YA?"
Çıkmış diyor ki bir tanesi, "ben burada olduğum sürece bu ülkeye başkanlık sistemi gelemez" Sen kimsin ya, milletin iradesinin karşısında durulmaz. Millet istediği zaman milletin istediği olur, sen kimsin ya? İşte gücün yetiyorsa gel başbakan ol, bak olamıyorsun. Yetiyorsa gel belediye başkanı ol, olamıyorsun.
Muhtar kardeşlerimin bir kısım belediye başkanından diyeceğim. Çünkü bir kısmı desteği veriyorlar. Hatta hatta muhtarlık binalarına kadar yapan başkanları da biliyorum. Bu desteği sağlamayanları da ifşa ederiz. Demokrasi halkın kontrolünün en direkt değil direkt olduğu sistemdir.
"ELİM, KULAĞIM, GÖZÜM SİZLER OLMALISINIZ"
Örneğin şu an bulunduğum makam. Burada şöyle oturup seyretmeniz, önünüze gelen evrakları imzalamanız, protokol işleriyle meşgul olmanız mümkün mü? Mümkün. Peki, protokol işlerinin yanında ülkenin her meselesi için çalışmanız, çabalamanız mümkün mü? O da mümkün. Ama zorlu sıkıntılı bir yol. İşte biz bu yolu seçtik. Cumhurbaşkanı olarak benim en ücra köşedeki elim, ayağım, kulağım, gözüm sizler olmalısınız.
Biz kardeşiz be kardeşiz. Bu kardeşliğimizi çekemeyenler var, hazmedemeyenler var. türküyle kürdüyle romanıyla gürcüsüyle biz kardeşiz be. Nedir bu kin düşmanlık? Bunu anlamakta zorlanıyoruz. Bakın buraya diyor böyle bir saray mı gerekiyor diyor. Burası milletin evi ya. Burası cumhurbaşkanlığı külliyesi. Şu Ankara'da cumhuriyet tarihinde cumhurbaşkanlığı makamı için yapılmış bir yer yoktu. İlk defa böyle bir şey yapılıyor. Yok kaçak saray yok şu yok bu her şey. Biz bu millete layık olanı yaptık, yapıyoruz. Ve en ince hassasiyetiyle yapıyoruz.
EKONOMİ HEDEF ALINIYOR
Yeni Türkiye terörsüz çatışmasız, kavgasız, gürültüsüz bir Türkiye olacaktır. Kardeşliğin, hakkın hukukun refahın hakim olduğu bir Türkiye olacaktır. Gezi olayları tutmadı bu defa 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü tezgahladılar. Türkiye'nin tüm birikimlerine saldırdılar. Dikkat edin adı rengi mahiyeti ne olursa olsun her saldırıda ülkemizin ekonomisi hedef alınıyor. yolsuzlukla savaş diyenler, bu ülkede esnafın dükkanını arabasını yağmaladılar. Bu mu yolsuzlukla mücadele? Güveni huzuru bozarak insanların umutlarını karartarak demokrasiyi ve ekonomiyi çökertme çabaları sonuçsuz kaldı.
Yahu yol yapıyoruz millete yol. Yolu yapan muhtarların (müteahhidin) iş makinalarını yakanlardan daha yolsuzluk yapan kim olabilir? Düşünün havalimanı yapıyoruz ya havalimanı. Havalimanı yapan müteahhitin iş makinalarını yakanlardan daha yolsuzluk yapan kim olabilir? Hakkari'de de engellemenize rağmen havalimanını yapacağız. Cizre'yi yakıp yıktılar değil mi? Silopi'yi yakıp yıktılar değil mi?
"GEÇ KALINMIŞ BİR ADIM"
Demir bilyeyle sapanıyla yüzü zaten aydınlık olmasa niçin maske taşıyorsun? Aydınlık değil karanlık onun için maskeyi takıyor. Ve bunları savunanlar var bu ülkede. Onların önünde yürümeyi millete vaat edenler var. Bende diyorum ki bu ülkede molotof en ileri derecede bir suç aletidir. Ve buna karşı en büyük tedbir neyse önleyici tedbir neyse bunların alınması lazım. Molotof atılması neticesiyle şehit olan Serap kızımızı bir kenara koyamayız. Bana göre bu geç kalınmış bir adım zaten. Şu anda iç güvenlikle ilgili yasanın süratle çıkması ve bir an önce uygulamaya girmesi gerekir.
İşlerine gelmeyenler bağırıyor, oradan nemalanıyorlar. Cam çerçeve bütün esnafların dükkanları böyle yakılıyor yıkılıyor. Arabaları böyle yaktılar. Belediye otobüsü senin neyine ya, neresi seni rahatsız ediyor? Otomobiller taksiler belediye otobüslerini yaktılar. Bunların arkasında kimler olduğunu siz muhtarlarımdan daha iyi biri bilebilir mi? 40 yılım siyaset içinde geçti. Anadolu'nun ilçelerini tek tek bilen birisiyim. Nerede ne var ne yok bunu bilen birisiyim. Damdan düşen birisiyim. Bunun için biliyorum. Ama şunu da biliyorum artık büyük türkiye var, yeni Türkiye var.
Ben 7 Haziran seçimlerinin Türkiye'nin önünü açacak şekilde neticeleneceğine inanıyorum. Onun için diyorum ki yeni Türkiye için iktidara 400 milletvekili lazım. Yeni anayasa değil mi... Başbakan olarak bunun ızdırabını çok çektim. Bakın başbakan olduğum dönemde diğer dört partinin toplamının vekil sayısı bizim sayımızın çok altında olmasına rağmen onlar uzlaşma komisyonunda 9 kişiyle temsil edildik, biz üç kişiyle temsil edildik. Niye? Meyveli yiyeyim ya. Ve yarıda kaldı. Şimdi millete gitmek zorundayım. O zaman diyorum ki iktidara milletimiz inşallah 400 vekil versin, yeni anayasa bu parlamentodan geçsin ve bununla birlikte başkanlık sistemi ihya edilsin ve bu prangalardan bu ülke kurtulsun.
"GİDEMEDEĞİN YER SENİN DEĞİLDİR"
Bazları diyor ki "Ne işin var orada, turistik seyahete gitti" diyor. Dört günde üç ülke. Yanımda teknokratlar, bakanlar, deik var ve burada ülkemizin ileri gelen iş adamları var. Ne yaptık? İş adamlarıyla görüşmeler yaptık. Ne gibi yatırımlar yapabiliriz. 10 yıl önce ilişkilerimiz neredeydi şimdi nerede. 10-12 milyon dolarda şimdi gelmişiz 1 milyar 400 milyon dolarla. Burada oturarak bunu yapamazsın. Bu ülkelere ilk defa türkiye cumhurbaşkanı gidiyor ilk defa. Gidemediğin yer senin değildir, gidersen. Bu iş böyledir.
"İŞSİZLİK CANLİĞİ TEMİZE ÇIKARIR MI?"
Mersin'de bir vahşet yaşanıyor, muhalefet partisinin başındaki zat siyaset yapmak adına tutup meseleyi işsizliğe bağlıyor. Yahu adam cani. Bu adamın inancıyla etnik kökeniyle sosyal statüsüyle bir ilgisi yok, adam cani işte. İşsizlik caniliği temize çıkarır mı? E işi var, adam minibüs şoförü. İşsiz değil. Adam minibüsün başındayken, şoförlüğü yaparken bu vahşeti alçaklığı uyguluyor ya. Bunun işsizlikle ne alakası var? Adam kalkıyor orada bile siyaset yapıyor. Kendi mensupları dans ediyor. Bunu kutlamaya kalkıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yandaş medyaları da onları savunuyor. Neymiş? Kadına tacizin yıl dönümüymüş, geç o işi geç. Biz bu tür vahşetlerin olduğu günlerde, biz kendi inancımızda, kültürümüzde kalkarız fatihalarımızla, kalkarız bunlara rahmet dilemek suretiyle bu işi anarız yad ederiz.
"BU FEMİNİSTLER VAR YA..."
Ben kalkıyorum kadının Allah'ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya. "Ne demek diyor kadın emanetmiş, bu hakarettir" diyor. Ya senin bizim dinimizle medeniyetimizle ilgin yok ki. Biz sevgililer sevgilisinin hitabına bakıyoruz. "Allah'ın bir emanetidir. O emanete sahip çıkın" diyor. Ve onu incitmeyin diyor.
Aslında bunların her işi böyle. Onun için yeni anayasa başkanlık sistemi meselesinde ufuksuzluklarını vizyonsuzluklarını ortaya koyuyorlar. Buradan Özgecan'ımızın annesine babasına şahsım milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Gerçekten bu vahşet karşısında her babanın, annenin böyle bir vakur duruşu...
Adeta mehmet efendi, Türkiye'ye değil tüm insanlığa ders verdi. Fakat o o dersi verirken biz de Türkiye Cumhuriyet Devleti olarak, adalet bakanıyla görüşmem olacak. Sonuna kadar bu vahşilere almaları gerken en ağır cezayı almaları konusunda elimizden geleni yapacağız.
Soru: Benim 7 çocuğum var, nasıl okula göndereceğim?
Hiç çekinme, okutmaya devam. Üstüne üstüne çıkaracağız. Bacım üstüne üstüne gideceğiz.
KISAS İSTİYORUZ DİYENE
Duygusal olmayacağız. En azından özgecan'ın babası kadar metanetli olacağız. Bu şekilde duyarlı olacağız. Duygularımızın irademize hakim olduğu değil. Vicdanımızın irademizin ilmimizin duygularımıza hakim olduğu bir geleceği inşa etmemiz lazım, (Kaynak:hürriyet.com.tr)
Ölümün kıyısında
Yeni Zelanda'daki kadın sürücünün kullandığı araç göle uçtu.
Araçta sıkışan kadının çığlıklarına etraftakiler koştu. Büyük panik yaşayan kadın kapıları açamayınca içi suyla dolan araçtan kurtulmak için arka bölüme ilerlemeye çalıştı.
Yavaş yavaş suya gömülen otomobilin yüzeyde kalan arka tarafa sığınan kadın korku içinde kurtarılmayı bekledi.
Suya atlayan polisler arabanın arka camını kırarak kadın sürücüyü kurtarmaya başardı.
Kazanın ardından şoka giren kadının hafif şekilde yaralandığı açıklandı. (Milliyet)
Araçta sıkışan kadının çığlıklarına etraftakiler koştu. Büyük panik yaşayan kadın kapıları açamayınca içi suyla dolan araçtan kurtulmak için arka bölüme ilerlemeye çalıştı.
Yavaş yavaş suya gömülen otomobilin yüzeyde kalan arka tarafa sığınan kadın korku içinde kurtarılmayı bekledi.
Suya atlayan polisler arabanın arka camını kırarak kadın sürücüyü kurtarmaya başardı.
Kazanın ardından şoka giren kadının hafif şekilde yaralandığı açıklandı. (Milliyet)
Özgecan'ın katil zanlısının annesi: “O annenin babanın ayaklarını öperim”
Türkiye'yi ayağa kaldıran Özgecan Aslan cinayetinin katil zanlısı Suphi A.'nın annesi Show Haber'de canlı yayına çıktı. Anne Naciye Tan yaşadıklarını şöyle anlattı:
''Bir hafta önce oğlumla doğum günümde görüştüm. Benim oğlum normaldi. İşine gücüne ailesine bakıyordu. Ailesine nasıl daha iyi bakarım diye onunla mücadele ediyordu. Hiçbir çocuk katil, hırsız, terörist doğmaz. Herkes melek doğar. Onu bu hale getiren bir sürü etken var.
Ben onların acılarına ne kadar katkı olabilirim ki. Ne diyebilirim. Beni yanlarına götürün dedim. Annesinin babasının elini ayağını öperim. Ben anayım. Benim de kızım var. Kızımın başına bir şey gelsin ister miyim? Asla dilemem.
Ben çocuğumu koruyamadım. Babasının şiddet eğilimi vardı. Biz kaç yıldır ayrıyız. Ben çocuklarımızın onun yanında büyümesini istemedim. Ben kocamdan çok şiddet gördüm ama anneme babama söyleyemedim. Babası kemerle, kesici aletle beni dövdü. Bunları kimseye söyleyemedim.
OLAYIN İÇİNDE BABASI VAR DEDİLER...
Üç gündür kimseyle konuşamıyorum. İçimden kendimle konuşuyorum sadece. Ben bu olayı duyduğumda inanamadım. Ta ki olayın içinde babası var dediler o zaman inandım. Benim çocuğumun sağlığı bozuktu. Benim çocuğum neler yaşamadı ki. Ben bunu anlatamıyorum.
O AİLENİN YANINA GİTMEYİ ÇOK İSTİYORUM
Bir insanı yok etmeye hakkı yok benim oğlumun. Ben bunu asla kabul etmiyorum. Bu olaydan sonra oğlumla hiç görüşmedim. Ben o ailenin yanına gitmeyi çok istiyorum. Ben aileye ne diyeceğimi bilemiyorum. O kadar çok etken var ki. Hangi birini anlatayım. Bu etkenler asla oğlumu aklamak için değil.''
''Bir hafta önce oğlumla doğum günümde görüştüm. Benim oğlum normaldi. İşine gücüne ailesine bakıyordu. Ailesine nasıl daha iyi bakarım diye onunla mücadele ediyordu. Hiçbir çocuk katil, hırsız, terörist doğmaz. Herkes melek doğar. Onu bu hale getiren bir sürü etken var.
Ben onların acılarına ne kadar katkı olabilirim ki. Ne diyebilirim. Beni yanlarına götürün dedim. Annesinin babasının elini ayağını öperim. Ben anayım. Benim de kızım var. Kızımın başına bir şey gelsin ister miyim? Asla dilemem.
Ben çocuğumu koruyamadım. Babasının şiddet eğilimi vardı. Biz kaç yıldır ayrıyız. Ben çocuklarımızın onun yanında büyümesini istemedim. Ben kocamdan çok şiddet gördüm ama anneme babama söyleyemedim. Babası kemerle, kesici aletle beni dövdü. Bunları kimseye söyleyemedim.
OLAYIN İÇİNDE BABASI VAR DEDİLER...
Üç gündür kimseyle konuşamıyorum. İçimden kendimle konuşuyorum sadece. Ben bu olayı duyduğumda inanamadım. Ta ki olayın içinde babası var dediler o zaman inandım. Benim çocuğumun sağlığı bozuktu. Benim çocuğum neler yaşamadı ki. Ben bunu anlatamıyorum.
O AİLENİN YANINA GİTMEYİ ÇOK İSTİYORUM
Bir insanı yok etmeye hakkı yok benim oğlumun. Ben bunu asla kabul etmiyorum. Bu olaydan sonra oğlumla hiç görüşmedim. Ben o ailenin yanına gitmeyi çok istiyorum. Ben aileye ne diyeceğimi bilemiyorum. O kadar çok etken var ki. Hangi birini anlatayım. Bu etkenler asla oğlumu aklamak için değil.''
Dünya Özgecan protestolarını böyle duyurdu
Dünya medyası, Mersin Tarsus'ta minibüs şoförü Suphi A. tarafından yakılarak öldürülen Özgecan Aslan cinayetine karşı Türkiye'den yükselen tepkiye geniş yer verdi.
Almanya 1’inci Devlet Kanalı ARD’de yayınlanan ‘Brisan’ adlı haber programında, Türkiye’de son yıllarda kadına yönelik şiddet vakalarında artış olduğu vurgulanırken, Özgecan Aslan’ın katledilmesinin ardından Türkiye'nin her yerinde düzenlenen protesto gösterileri görüntülerle aktarıldı. Cinayete her kesimden tepki geldiğinin anlatıldığı haberde, tecavüz ve cinayet suçları için idam cezasının yeniden getirilmesinin tartışılmaya başladığı da belirtildi.
İsviçre’de yayın yapan ‘Le Matin’ gazetesi de Özgecan’ın vahşice katledilmesine geniş yer ayırdı. Gazete bugünkü sayısında, bu olay karşısında Türkiye’nin birçok şehrinde protestolar yapıldığını yazdı.
Dünya ajansları, iç güvenlik paketine karşı yürüyen Türkiye Barolar Birliği'nin eyleminde, Özgecan Aslan'ın vahşice katledilmesinin de protesto edildiğini duyurdu.
İngilizlerin saygın gazetesi Guardian da “20 yaşındaki Özgecan Aslan’ın vahşice öldürülmesinin ardından kadınların sosyal medyadan ‘sendeanlat’ ‘hashtag’iyle yaşadıkları taciz olaylarını paylaşmasına yer verdi.
İngiliz Daily Mail'in internet sitesinde de Özgecan'ın hunharca öldürülmesi ve ardından yapılan eylemler geniş yer buldu. Türkiye'nin kadına karşı şiddetin önlenmesi için sokaklara döküldüğünü yazan gazete, idam cezasının geri getirilmesinin de gündem olduğunu duyurdu.
Avustralya'da yayın yapan Sydney Morning Herald gazetesinin internet sitesi ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kadına yönelik şiddeti 'ülkenin kanayan yarası' olarak tanımladığına dikkat çekerken, "Özgecan Aslan'ın vahşice öldürülmesi halkı sokaklara döktü" yazdı.
Özgecan Aslan için Türkiye'den yükselen tepkilere Alman televizyonu ARD geniş yer verdi.
Almanya 1’inci Devlet Kanalı ARD’de yayınlanan ‘Brisan’ adlı haber programında, Türkiye’de son yıllarda kadına yönelik şiddet vakalarında artış olduğu vurgulanırken, Özgecan Aslan’ın katledilmesinin ardından Türkiye'nin her yerinde düzenlenen protesto gösterileri görüntülerle aktarıldı. Cinayete her kesimden tepki geldiğinin anlatıldığı haberde, tecavüz ve cinayet suçları için idam cezasının yeniden getirilmesinin tartışılmaya başladığı da belirtildi.
İsviçre’de yayın yapan ‘Le Matin’ gazetesi de Özgecan’ın vahşice katledilmesine geniş yer ayırdı. Gazete bugünkü sayısında, bu olay karşısında Türkiye’nin birçok şehrinde protestolar yapıldığını yazdı.
Dünya ajansları, iç güvenlik paketine karşı yürüyen Türkiye Barolar Birliği'nin eyleminde, Özgecan Aslan'ın vahşice katledilmesinin de protesto edildiğini duyurdu.
İngilizlerin saygın gazetesi Guardian da “20 yaşındaki Özgecan Aslan’ın vahşice öldürülmesinin ardından kadınların sosyal medyadan ‘sendeanlat’ ‘hashtag’iyle yaşadıkları taciz olaylarını paylaşmasına yer verdi.
İngiliz Daily Mail'in internet sitesinde de Özgecan'ın hunharca öldürülmesi ve ardından yapılan eylemler geniş yer buldu. Türkiye'nin kadına karşı şiddetin önlenmesi için sokaklara döküldüğünü yazan gazete, idam cezasının geri getirilmesinin de gündem olduğunu duyurdu.
Avustralya'da yayın yapan Sydney Morning Herald gazetesinin internet sitesi ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kadına yönelik şiddeti 'ülkenin kanayan yarası' olarak tanımladığına dikkat çekerken, "Özgecan Aslan'ın vahşice öldürülmesi halkı sokaklara döktü" yazdı.
Özgecan Aslan için Türkiye'den yükselen tepkilere Alman televizyonu ARD geniş yer verdi.
Cinsellik yaşadığı için haketti!
Türkiye 5 gündür Özgecan Aslan'ın hunharca katledilmesine ağlarken Nazlı Erköseoğlu’nun ölümüne ilişkin davada şaşırtan bir karar verildi. Can ve Emre Paksoy’u beraat ettiren mahkeme, Erköseoğlu’nun ‘sadece selamlaştığı bir erkeğin evine gitmesini’ gerekçeli karara koydu.
Beyoğlu’nda bir apartman boşluğunda cansız bedeni bulunan 26 yaşındaki Nazlı Sinem Erköseoğlu’nun ölümüne ilişkin Can ve Emre Paksoy kardeşlerin beraatine karar veren mahkeme, gerekçeli kararını açıkladı. Cumhuriyet'in haberine göre; “Erköseoğlu’nun hayatta yaşadığı olumsuzlukların etkisi ile intihar etmiş olma ihtimalinin de düşünülmesi gerektiği” gibi skandal bir gerekçe sunan mahkeme, şüpheden yeterli delil elde edilemediğinden Paksoy kardeşlerin beraatlerine karar verildiğini kaydetti.
"ZORLANDIĞINA DAİR DELİL YOK"
İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nce hazırlanan gerekçeli kararda, Erköseoğlu’nun babasının olay gecesi düğünü olmasına karşın bir arkadaşının nişanına giderek Can Paksoy ile tanıştığı anlatıldı. Erköseoğlu ile Can Paksoy arasında oluşan samimiyetin alkolün etkisiyle arttığı, ikilinin gecenin ilerleyen saatlerinde Emre Paksoy’un evine gittikleri kaydedildi. Kararda, ikilinin Emre’nin evine girmelerine kadar Erköseoğlu’nun zorlandığına dair bir delil olmadığının tespit edildiği belirtildi.
"OLUMSUZLUKLARIN ETKİSİ İLE ATLAMIŞ OLMA İHTİMALİ..."
Kararda “26 yaşına gelmesine rağmen ailesinin desteğine muhtaç olarak yaşayan, çağrıldığı halde babasının düğününe gitmeyen, daha önceden sadece selamlaştığı bir erkek ile beraber alkol alarak duygusal yakınlık kurup gece 03.00’te evine giden, belli bir aşamada cinsellik yaşayan, erkek ev sahibesinin sızmasına veya uyuyakalmasın rağmen uyumayan mağdurenin ne yaptığını, ne düşündüğünü tespit etmek mümkün değildir. Maktulenin Can ile birlikte olmak için çıkardığı iç çamaşırını kendisinin giymesi ve hayatta yaşadığı olumsuzlukların etkisi ile atlamış olma ihtimalinin de varlığını bu davada düşünmek gerekmektedir” denildi. Hürriyet
Beyoğlu’nda bir apartman boşluğunda cansız bedeni bulunan 26 yaşındaki Nazlı Sinem Erköseoğlu’nun ölümüne ilişkin Can ve Emre Paksoy kardeşlerin beraatine karar veren mahkeme, gerekçeli kararını açıkladı. Cumhuriyet'in haberine göre; “Erköseoğlu’nun hayatta yaşadığı olumsuzlukların etkisi ile intihar etmiş olma ihtimalinin de düşünülmesi gerektiği” gibi skandal bir gerekçe sunan mahkeme, şüpheden yeterli delil elde edilemediğinden Paksoy kardeşlerin beraatlerine karar verildiğini kaydetti.
"ZORLANDIĞINA DAİR DELİL YOK"
İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nce hazırlanan gerekçeli kararda, Erköseoğlu’nun babasının olay gecesi düğünü olmasına karşın bir arkadaşının nişanına giderek Can Paksoy ile tanıştığı anlatıldı. Erköseoğlu ile Can Paksoy arasında oluşan samimiyetin alkolün etkisiyle arttığı, ikilinin gecenin ilerleyen saatlerinde Emre Paksoy’un evine gittikleri kaydedildi. Kararda, ikilinin Emre’nin evine girmelerine kadar Erköseoğlu’nun zorlandığına dair bir delil olmadığının tespit edildiği belirtildi.
"OLUMSUZLUKLARIN ETKİSİ İLE ATLAMIŞ OLMA İHTİMALİ..."
Kararda “26 yaşına gelmesine rağmen ailesinin desteğine muhtaç olarak yaşayan, çağrıldığı halde babasının düğününe gitmeyen, daha önceden sadece selamlaştığı bir erkek ile beraber alkol alarak duygusal yakınlık kurup gece 03.00’te evine giden, belli bir aşamada cinsellik yaşayan, erkek ev sahibesinin sızmasına veya uyuyakalmasın rağmen uyumayan mağdurenin ne yaptığını, ne düşündüğünü tespit etmek mümkün değildir. Maktulenin Can ile birlikte olmak için çıkardığı iç çamaşırını kendisinin giymesi ve hayatta yaşadığı olumsuzlukların etkisi ile atlamış olma ihtimalinin de varlığını bu davada düşünmek gerekmektedir” denildi. Hürriyet
Özgecan'ın ailesi Türkiye'yi ağlattı
Kanal D ana habere konuk olan Özgecan Aslan’ın ailesi canlı yayında tüm Türkiye’yi ağlattı.
Özgecan’ın babası Mehmet Aslan, “Birinin beni bu kabustan uyandırmasını istedim” derken, “Siz hiç mucize gördünüz mü? Şu an bir mucize gerçekleşiyor. Olayın tüm Türkiye’ye mal olmasının bir hikmeti var” sözleri herkesin yüreğini sızlattı.
Türkiye’nin lanetlediği olay sonrasında ilk kez konuşan Özgecan’ın kardeşi Beste Aslan da, “Ben inanamıyorum hala, yanımda sanki. İkimiz tek kişiydik. Türk halkına yalvarıyorum ne olur biraz bilinçlensinler. Okulda insanlık ve sevgi dersi verilsin” diye konuştu.
Zorlukla konuşan acılı anne Songül Aslan da, “Hak ettikleri cezaları alacaklar. Onlar insan değil, cani” dedi.
Canlı yayında son sözü söyleyen baba Mehmet Aslan’ın şu sözleri ise ekran başındakileri gözyaşlarına boğdu:
“Masallarla büyüdük. Bir varmış, bir yokmuş. Bir Özge varmış, bir Özge yokmuş. Sevgi geldi saygı geldi cihana, biz yarattık dediler. Bizler sevmesini saymasını öğretmeye geldik cihana”
MHP lideri Bahçeli: 'Madem idam cezasına ihtiyaç var...'
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısına Mersin'in Tarsus İlçesi'nde vahşice öldürülen Özgecan Aslan'ı anarak başladı. Konuşmasında son döneme damga vuran idam tartışmalarına da değinen Bahçeli, ''Madem idam cezasına ihtiyaç vardır, o zaman AKP’nin elini tutan da olmayacaktır. Başbakan ve partisine sesleniyorum. Hadi buyrun, idam cezasıyla ilgili düzenlemeyi hemen hazırlayın, harekete geçin de ne kadar dürüst olduğunuzu görelim'' dedi.
Bahçeli, konuşmasında şunları söyledi:
ÖZGECAN ASLAN'IN KATİLLERİ EN AĞIR DÜZEYDE CEZALANDIRILSIN
Sosyal ve ekonomik çalkantı devamlı körüklenmektedir. Türkiye hepimizi endişeye sürükleyen bir şiddet döngüsüne kilitlenmek üzeredir. Tarsus’ta akıl almaz yöntemlerle katledilen Özgecan kızımız nasıl bir cinnetle karşı karşıya kaldığımızı göstermiştir. Öncelikle Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesinin acısını yürekten paylaşıyor, katillerin en ağır düzeyde cezalandırılmasını temenni ediyorum.
KADINA ŞİDDET NEDEN BU KADAR YAYGINLAŞTI
Kadına yönelen şiddet dalgasının masum canlara kast eden saldırıların niçin bu kadar yaygınlaştığını mutlaka araştırmak zorundayız. Toplumsal huzurumuza musallat olan bu kanlı tablonun arkasındaki perde aralanmadıkça maalesef Özgecan’ların katledilmesini engellememiz mümkün değildir. Şiddet bir sonuçtur, tedavi edilmedikçe vicdanları kanatmaya devam edecektir.
MIZRAK ÇUVALA SIĞMIYOR
Dün işsizlik verileri açıklanmıştır. 2014 yılı Şubat ayı itibariyle işsizlik oranını hesaplamada yeni bir yönteme geçildiğinden işsiz sayısının çerçevesi kurnazca daraltılmıştır. AKP bayat numaralarla işsizliğin üzerini örtmektedir. Yine de mızrak çuvala sığmamaktadır. Kim ne söylerse söylesin toplam işsiz sayısı 6 milyona yaklaşmakta her evi haneyi ateş gibi sarmaktadır. Sosyal ve ekonomik istikrarsızlığı besleyen sayıları 2 milyonu aşan Suriyeli sığınmacılar ise işsizliği kemikleştirmektedir.
AKP TAM BİR BAŞARISIZLIK MARKASI
İşsizlik sorununu çözmeyen, niyeti de bulunmayan AKP hükümeti tam bir başarısızlık markasıdır. Kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 33,9’dur. Herhangi bir sosyal güvencesi olmayanların oranı yüzde 35’e yaklaşmıştır.
İşin bir başka düşündürücü tarafı da çalışma çağındaki nüfusumuzun sadece 25 milyon 874 bininin istihdam ediliyor olmasıdır.
AKP’nin ekonomi politikaları duvara toslamakla kalmamış, milyonlarca vatandaşımızı işsiz bırakmıştır. AKP yalana, toz pembe hayal tacirliğine devam etmektedir. Davutoğlu hala istihdam oluşturduk hikayelerinden medet ummaya devam etmektedir.
TEKİRDAĞLI KAAN İŞSİZSE VEBALİ HARAM YİYEN AKP ZİHNİYETİNİN SIRTINDA
Gelişmiş ülkelerde de işsizlik var ne yapalım diyen 17-25 Aralık failleri çoktan günaha batmışlardır. Trabzonlu Dursun, İzmirli Filiz, Tekirdağlı Kaan işsiz kalmışsa bunun vebali haram yiyen AKP zihniyetinin sırtındadır. Birkaç kişinin istihdam edileceği işlere binlerce insanımız müracaat ediyorsa suçlu bellidir. AKP yakın, yandaş, hısım, dünür ve akrabalara iş bulma, bunları işe sokma, yağmadan pay verme hususunda beceriklidir. AKP kul hakkını yemede, insan şerefini çiğnemede, hazine kaynaklarını dağıtmada rakipsizdir. Yolsuzluk yoksulluk ve rüşvet mekanizmasının mimarı AKP’dir. Bize göre işsizlik bir kader değildir. MHP işsizliği yenecek kuvvet ve azme sahiptir.
ZENGİNDEN FAKİRE GELİR TRANSFERİ SAĞLAYACAĞIZ
Aç ve açıkta kim varsa elinden tutacağız. Elimizi uzatıp gönlümüzü açacağız. Orta sınıfa soluk aldıracağız. Zenginden fakire gelir transferi sağlayacağız. İşsizlik ödeneğinden yararlanma şartlarını esnetmeyi, 4/C'lilere kadro vermeyi, taşeron işçileri kadrolu yapmayı, emeklilikle yaşa takılanlarla ilgili biriken sıkıntıları gidermeyi, ihtiyaç sahibi her aileden en az bir kardeşimize iş imkanı sağlamayı, kamuda boş kadrolara atama yapmayı, üniversiteyi bitirmiş evlatlarımızın yüzünü güldürmeyi mutlaka başaracağız, yapacağız.
ADALETLİ BÖLÜŞÜM BİZİM İŞİMİZ
Bizde atalet yoktur, buna karşılık adaletli bölüşüm bizim işimizdir. Külfet ve minnette, nimette ortaklık kurmak bizimle tecelli edecektir. Biz mazeret üretmeyeceğiz. Çözüm üreten ekonomi, nihayetinde de yaralara merhem olan ekonomi yöntemini tesis ve temin edeceğiz. İnanıyoruz ki bir söz ağızdan bir kere çıkacaktır. Dürüstlük her baba yiğidin harcı olmayacaktır. Yapacağımız şeyleri söyler, başaracağımızın garantisini veririz. Türk siyasetinin 46 yıllık çınarına, Türkiye sevdasının simgeleşmiş burcuna başka türlüsü de yakışmayacaktır.
NÜFUSUMUZUN YARIYA YAKINI MUTSUZ
Geçtiğimiz hafta 2014 yılına ait yaşam memnuniyeti araştırması TÜİK tarafından açıklanmıştır. Mutlu olduğunu beyan edenlerin oranı 2013’de yüzde 59 iken, 2014’de yüzde 56’ya gerilemiştir. Nüfusumuzun yarıya yakını mutsuz, huzursuzdur. Türkiye’nin mutluluk konusunda da kutuplaşması hayra alamet görülmeyecektir. Makas günden güne açılmaktadır.
NÜFUSUMUZUN YÜZDE 64'ÜNÜN TAKSİT VE BORCU VAR
Sürekli yoksulluk riski altında bulunan 10 milyon vatandaşımız bulunmaktadır. Nüfusumuzun yüzde 39,7 sızdıran çatı çürümüş penceresi olan konutta oturmaktadır. Nüfusumuzun yüzde 42,2’si ısınamamakta, yüzde 64’ünün de taksit ve borcu bulunmaktadır. Sayıları 58 milyonu aşan vatandaşımız yıpranmış mobilyalarını yenilemekten mahrumdur. Asgari ücretle geçinen kardeşimiz ekonomik krizin pençesindedir. İki milyon taşeron işçimiz zulüm altında inlemektedir. Taşeron uygulaması AKP iktidarı döneminde günden güne azmıştır. Kısaca özetlediğim bu Türkiye resminin neresinde zenginlik, refah ve gelişme vardır? Milyonlarca insanımız sefalet şartlarında yaşarken, kaçak ve karanlık saraya sessiz kalmak mümkün müdür? Ayakkabı alamayan, palto bile giyemeyen fakir fukaranın hakkına göz dikmek hangi ahlaka sığacaktır? İşine gelmeyince dünyada yalnızlığı umursamadığını söyleyen, işi gelince de fıldır fıldır dünyayı dolaştığını iddia eden Erdoğan’ın haram ve hizmeti nereye kadar sürecektir?
ERDOĞAN, LATİN AMERİKA'NIN SICAĞINDA BOL BOL TERLEMİŞTİR
Terlemek isteyen Erdoğan, Latin Amerika’nın sıcağını bulunca bol bol terlemiştir. Çocuğunu okuturken saçlarına ak düşmüş kardeşim, akşam eve gelirken marketi uzaktan seyreden vatandaşım bu haksız ve ahlaksız yönetimi daha ne kadar görmezden geleceksiniz? Erdoğan ve Davutoğlu milletimizin sırtından geçiniyor. Helal kazançları aşırıyor. Hala görmeyecek miyiz? Cumhurbaşkanını sarayıyla, gezmediği, görmediği gitmediği konaklamadığı yer bırakmamıştır. Erdoğan dünya turu atmakta, gökyüzünden yere bir türlü inmemekte, kıtalararası seyahat acentesi gibi çalışmaktadır. Erdoğan göçmen kuşlar gibi uçmuştur da hangi başarıyı elde etmiş, milletimizin hangi ihtiyacını karşılamıştır? İşsizlik mi yavaşlamış, ülkemizin gücü mü artmıştır? Ukrayna kriziyle ilgili arabulucu ülkelerden birisi mi olduk? Ortadoğu'da, Balkanlar'da sözümüzü mü dinlettik?
EĞER HIRSIZLIK BİR MİSYONSA BÖYLE BİR VİZYONUMUZ YOK
Erdoğan dünkü bir konuşmasında bizi de hedef koyarak, “Proje desen proje yok. Vizyon desen yok, hayal desen yok” diyerek sanki aktif siyasetin içindeki siyasi şahsiyet gibi zırvalamıştır.
Eğer villada soygun paralarını eritmek, yolsuzluk havuzlarında milyon dolarla ıslanmak bir projeyse bizim böyle bir projemiz ne görülmüş, ne görülecek. Eğer hırsızlık bir vizyon, ihanet misyonsa, biliniz ki ne böyle bir vizyonumuz nede böyle bir misyonumuz vardır. Biz bu hayasızlığı tepeleyecek Türk milletinin eğilmeyecek koluyuz.
Erdoğan çalışmadan ziyade aynanın karşısına geçip çalanlardan bahsederse daha samimi olacaktır. Erdoğan 2023’ün değil de 17-25’in şifrelerini anlatırsa doğru bir iş yapmış sayılacaktır. Türkiye hırsıza, uğursuza, kanun kaçaklarına, yolsuzluk çetelerine bırakılmayacak kadar değerli ve azizdir. İnanıyorum ki Allah'ın yüce kitabında yasakladığı ne kadar kötülük varsa tarafı olanları millet vicdanı affetmeyecektir. 7 Haziran’da bu iş kökten ve tümden bitecektir.
TOPLUMSAL ŞİDDET ARTIYOR
Toplumsal şiddet tesirini artırmaktadır. Şiddet bir sonuçtur, nedenleri gün yüzüne çıkarılmadıktan sonra uygulanacak tedbirler pansuman işlemi görecektir. Tarsus’ta 20 yaşındaki Özgecan kızımızın hunharca katledilişi hepimizi hüzne boğmuştur. Soğukkanlı katiller burada anlatamayacağım vahşetle Özgecan’ın canını almışlardır. Bu cinayete yurt çapında büyük bir tepki gösterilmiş, milletimiz haklı bir infialle, caniyi, suç ortaklarını protesto etmiştir. Yediden yetmişe herkes Özgecan’a üzülmüştür. Bu kahredici cinayetten sonra sormamız gereken çok şey olduğu açıktır. Kadına, kıza, küçücük kıza olan şiddet niçin böyle yaygınlaşmıştır? Kimse katil olarak doğmayacağına göre, masum bir bebekten azılı canavara dönüşmenin sırrı nedir? Sorun yetişme şartlarında mıdır? Eksik bırakılan yerine getirilmeyen unutulan hangi terbiye ödevlerdir? Konunun uzmanları, akademisyenler ve bilim insanları bugün düşünmeyecek de ne zaman dile geleceklerdir?
İdam cezası getirilse de şiddet durmayacaktır. 2008’de İtalyan sanatçının tecavüz edilerek öldürülmesi insanlıkla bağdaşmakta mıdır? Erdoğan’ın Münevver Karabulut cinayetinde kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya ifadeleri bugünkü duruşuyla uyumlu mudur? 2013’de Nevşehir’de Japon turistin öldürülmesi ve Fatih’te tecavüz edilerek canı alınan ABD’li kadın aklımızdan çıkmamıştır.
SON 10 YILDA 7122 KADIN KATLEDİLMİŞ
Kadına şiddet facia ve felaket ötesidir. Son 10 yılda 7122 kadın katletilmiş, 5 bine yakın kadın da tecavüze uğramıştır. 2008’den bu tarafa kadın cinayetleri yüzde 1400 çoğalmıştır. Bu rakamlar sözün bittiğini apaçık işarettir. 2014’te 294, sadece bu yılın ocak ayında 20 kadın hayata veda etmiştir. Şunu bilmenizi temenni ediyorum ki dökülen kadın kanı medeni toplum iddialarını çürütmektedir.
Şimdiye kadar kanun çıkarılmış ancak netice doğurmamıştır. Kampanyalar tertip edilmiş, toplantılar, organizasyonlar düzenlenmiş, raporlar hazırlanmış, bir faydası dokunmamıştır. Yine taciz, tecavüz, ölüm saldırı vakaları almış başını yürümüştür. Kadına uzanan ellerin kırılmasını söyledik. Başbakan da dillendirmiş, her kesim bu kararlılıkta olmuştur. Peki vahşet ve şiddet dili niçin bu kadar hakimdir? Kusur kimse? Yanlış nerededir? Şunu kabul edelim ki toplumlar için büyük tehlike dengeyi kaybetmektir. İddiali değişim sloganları tecrübeyle desteklenmediği zamanlarda anlam bunalımı, ahlaki çöküşler ortaya çıkmaktadır. Hukuk askıda adalet kenarda ise suçlu sayısı patlamaktadır. Toplumsal adalet duygusu göçtüğü anda, yaptırım sistemi alabora olduğu takdirde şiddet egemen olmalıdır.
MADEM İDAM CEZASINA İHTİYAÇ VAR...
Şimdi herkes idam cezasının getirilmesiyle ilgili yorum yapmakta. AKP idam tartışmalarının önünü açmaktadır. Burada ciddi bir samimiyet noksanlığı olduğu açıktır. Madem idam cezasına ihtiyaç vardır, o zaman AKP’nin elini tutan da olmayacaktır. Başbakan ve partisine sesleniyorum. Hadi buyrun, idam cezasıyla ilgili düzenlemeyi hemen hazırlayın, harekete geçin de ne kadar dürüst olduğunuzu görelim. Yürürlükteki hukuk mevzuatında insan öldürenlere, en bayağı mide bulandırıcı suçları işleyenlere gerekli ağır cezalar ön görülmüştür. Mesele hukuku vicdanlara uygun tatbik etmektir. Eğer ana kaynak kurutulmazsa, istediğiniz kadar dar ağacı kurun, ceza yağdırın ne yazık ki acı verici vakalardan kurtulma şansınız olmayacaktır.
AKP HÜKÜMETİ SİYASAL DENGEYİ BOZMUŞTUR
Bugün yaşadığımız travmalar düne benzemektedir. Bir yanda kadına ikinci sınıf insan muamelesi yapmak… Mahkemeleri darbeci milli irade düşmanı gibi göstermek, adalete güveni sekteye uğratmaktadır. Hırsızlık yapan, hainlik eden arkasını iktidara dayamış kişi dışarıda gezmekte, sıradan suçlu ise cezaevini boylamaktadır. Sosyal değişme nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz arayışının niçin nasıl sorularıyla genişletilmesidir. AKP hükümeti siyasal dengeyi bozmuştur. Bu itibarla toplum şiddete teslim olmuştur. Erdoğan’ın kavgacı tutumu, suçları, bir süre sonra ters tepmiş ortaya çıkan sosyal fatura iyice kabarmıştır.
OBAMA'YA SESLENEN CUMHURBAŞKANI'NA 'NEREYE KADAR SÜRECEK BU ZULMÜN' DİYE SORMAK HAKKIMIZ
Meksika’da cinayete kurban giden üç kardeşimiz için haklı olarak Obama’ya seslenen cumhurbaşkanına, bizim de nereye kadar sürecek bu zulmün Erdoğan diye sormak bizim hakkımızdır. Özünde zalim olanların, zulmü felsefe haline getirenlerin insani davranmaları, dün mahkum olmayacaktır yarın da olmayacaktır. Yeni özgecanların olmaması için herkes sorumluluk bilinciyle hareket etmeli, ayrımcı dilini acilen kesmelidir. Toplumun içinde bulunduğu şiddetli dalgalanmanın cinnet hali önlenemezse, Türkiye üçüncü dünya ülkeleri klasmanına düşecektir. Bu durumda demokrasi yaşayamaz, ülkemiz ayakta ve bağımsız kalamaz.
PKK'NIN SİLAH BIRAKMASI TEK BİR ŞARTLA MÜMKÜNDÜR. O DA...
İktidar, İmralı ve Kandil gelgitinde siyasi namus tapusunu düşürmüştür. Kamuoyuna yansıyan haberlere göre cani başı, PKK’dan 21 Mart Nevruz günü bir silahsızlanma kongresinin toplanmasını istemiştir. Sonrasında da müzakerelere geçileceği, pazarlıkların resmiyete döküleceği söylenmiştir. Siyasi bölücüler ortak açıklamadan bahsetmektedir. Başbakan'dan bakanlara kadar hükümet cenahı iyi şeylerin olacağını, Türkiye’nin bir bahar havası yaşayacağını söylemektedirler. En son iyi şeyler olacak denildiği zaman milletimizin nasıl bir kabus yaşadığı ortadadır. Bu ne kepazeliktir, bu ne utanmazlıktır. İmralı canisinin iki yıl önce PKK’ya silah bırakma ve sınır dışına çekilme çağrısı ne sonuç vermiştir de bu sefer ki verecektir? PKK’nın silaj bırakması tek bir şartla mümkündür, o da Türkiye’nin çatır çatır bölünmesidir. PKK bugünkü durumuna kan dökerek, pusu kurarak, bedenlere mermi doldurarak gelmiş, AKP’nin zaaflarından da sonuna kadar istifade etmiştir.
HDP'NİN SEÇİMLERE GİRMESİ PAZARLIKLARA GÖRE ŞEKİL ALACAK
AKP-PKK koalisyonu seçimden önce her şey güllük gülistanlık olmuş gibi bir hava uyandıracak, milletimizin umutlarıyla oynayacaktır. HDP’nin seçimlere girmesi ise pazarlıklara göre şekil alacaktır. AKP ile PKK anayasayı değiştirip, milli devleti parçalama konusunda hem fikirdir. AKP ve PKK Öcalan’ın önce ev hapsi, sonra planlanan eyalet yasalarıyla serbest bırakılması bağlamında da hemen hemen aynı görüştedir. Yani AKP PKK’laşmış, PKK da AKP maskesi takmıştır.
MİT Müsteşarı'nın siyasete taşınması ise İmralı - Kandil ortak yapımı ve talebidir. Türkiye’nin illegal bir terör örgütüyle ruhen özdeşleşmesi olur şey değildir. Anayasayı açalım, yasaları okuyalım, millete soralım. Bunun tek karşılığı çıkacaktır o da Türkiye’ye kapkara ihanettir. Gerçekte ne silah bırakan görülecek ne terörden vazgeçen bulunacak ne de hain emelleri terk eden olacaktır.
ERDOĞAN VE ÖCALAN BAŞKANLIK SİSTEMİNDE SÖZ KESMİŞ
Erdoğan ve Öcalan başkanlık sisteminde söz kesmiştir. Türkiye çözülmekte, haince çembere alınmaktadır. Erdoğan’ın silah bırakma çağrısının kısa sürede yapılacağını söylemesi, iki yıl öncesine dönülmesi aynı ezber ve senaryoların yaşanması demektedir. Süreç ihanetiyle kızışan pazarlıklar, PKK’ya göz yummak, İmralı’ya göz kırpmak, federasyona davetiye çıkarmaktadır. Devletin düştüğü duruma bakınız ki İmralı canisinin yakalanışının 16’ncı yılında bölücüler polisler eşliğinde gösteri yapmakta, molotofla her yeri savaş alanına çevirenler, AKP’nin güvencesiyle tahammülleri aşmıştır.
GARANTÖR MHP
Davutoğlu kıvraklıklar göstermekte, Erdoğan ise uçan sarayıyla gezmektedir. Çok şükür Türk milleti teröre dur diyecek kuvveti kendi bağrından çıkarmıştır. Bu millet bölünmeyecektir, teminatı Milliyetçi Hareket Partisi'dir. İmralı izbeliğinde hazırlanan ihanet taslakları yanıp kül olacaktır, garantör MHP’dir. Ankara’nın tarihi emanetleri yaşayacak milli mücadelenin kutlu hatıraları meşale gibi önümüzü aydınlatacaktır. Şehit ile caniyi aynı kefeye koyan, katil ile maktulü bir gören siyasi akbabalar kaybedecek Türk milleti 7 Haziran’da zafere uyanacaktır.
İÇ GÜVENLİK PAKETİ
İç güvenlik paketinin tüm karşı çıkışımıza rağmen Meclis Genel Kurulu'nda görüşülmesine başlanacaktır. 21 yasada değişiklik ön gören tasarısının güvenlik kaygısıyla hazırlanmadığı ortadadır. Maskeli veya kravatlı molotoflu veya havai fişekli, mayınlı teröristler AKP ile al tekke ver külah ilişkisi içindedir. İç güvenlik kisvesi altında Meclis’e getirilen bu tasarının kanunsuzluğa makyaj olduğu malumunuzdur. Hakim ve savcılara ait yetkilerin vali kaymakam ve polislere verilmesi güvenlikle nasıl ilişkilendirilmektedir? Telefon dinlemelerinde polise ilk 48 saat için dinleme yetkisi neden verilmektedir? Valilere her türlü yasak ve el koyma yetkisiyle birlikte, yürüyüşlerde polislere toplu gözaltına alma ruhsatı vermek nasıl izah edilecektir?
HDP İLE YAN YANA GELMEMİZ KIYAMETLE OLMAYACAK BİRŞEYDİR
Başbakan sahiden de molotof atanı dert ediyorsan, maske takıp terör estirenleri mesele yapıyorsa TCK’ya bakması yeterlidir. Davutoğlu iç güvenlik paketine itirazımızdan dolayı bizi HDP ile aynı kareye koymuş ve ismimin başına da molotof ve bonzai çirkin sıfatlarını iliştirmiştir. Sayın Başbakan kendini fazla zorlama, fazla yorulma. Kimin HDP’nin kuyruğu uyruğu PKK’nın uşağı olduğunu aziz milletimiz gayet iyi bilmektedir. Bizim HDP ile yanyana gelmemiz kıyametle olmayacak bir şeydir. Ama siz ve saraydaki haminiz, HDP’nin çanağında tıka basa yiyeli çok seneler olmuştur. Sayın Davutoğlu, sağ gözün İmralı canisi ise, sol gözün 17-25 Aralık'tır.
YA HAPLANDIN YA KULLANDIN
Molotof ve bonzai laflarına gelince… Ya haplandın da kullandın, ya da tehditle söyledin. Biz senin gibi Serok Ahmet’i, saraya vitrin süsü olmuş Ahmet’i ilk kez görüyor, ilk kez şahit oluyoruz. Sayın Davutoğlu var git işine, bize ilişme. Sen Saray etrafında dönmeyi dene bizimle aşık atamazsın. Kalite ve kalibrenle bil ki tozumuza bile yetişemezsin. (Kaynak:hürriyet.com.tr)
Bu ilçede bütün barlar kapatıldı
ANTALYA’da et lokantalarıyla ünlü Aksu İlçesi'ndeki bar, pavyon, müzikhol, gece kulübü gibi alkollü eğlence mekanları belediye tarafından kapatıldı.
Eczacılık yaptığı Aksu İlçesi’ne 30 Mart seçimlerinde Ak Parti’den belediye başkanı seçilen Halil Şahin, barlarla ilgili ilçe sakinlerinden çok fazla şikayet aldıklarını söyledi. Bu barların aynı zamanda ruhsatlarının da olmadığını belirten Başkan Şahin, "İlçe merkezindeki bu barlarla ilgili sürekli şikayet vardı. Zaten ruhsatları da yoktu. Bu nedenle gereken yapıldı" dedi.
Başkan Şahin, ilçedeki tüm barların kapatıldığına ilişkin iddialarla ilgili olarak da "Kaç barın kapatıldığını bilmiyorum. Ruhsatsız olanlarla ilgili gerekenler yapıldı" dedi. Başkan Şahin, "Ruhsatlı olan bar var mı" sorusuna ise "Ben barların hesabını tutmuyorum" karşılığını verdi.
Ayrıca barların yakınlarında sağlık merkezleri ve okulların da yer aldığını belirten Şahin, "Barların bulunduğu bu yerlerde sabaha kadar silah sıkılıyor. Onun yanında kavga dövüş ortalığı götürüyor. Yıllardır böyle bir ortam vardı. Kepazelik yani" dedi.
''BUGÜNE KADAR GÖZ YUMULMUŞ''
Şahin, "Oradaki vatandaşlar yıllardır 'ne olacak ne olacak' diyordu. Tabi birileri bunlardan nemalanmış büyük bir ihtimalle ve göz yumulmuş. Şu anda biz halk ne istiyorsa onu yapıyoruz" dedi.
Eczacılık yaptığı Aksu İlçesi’ne 30 Mart seçimlerinde Ak Parti’den belediye başkanı seçilen Halil Şahin, barlarla ilgili ilçe sakinlerinden çok fazla şikayet aldıklarını söyledi. Bu barların aynı zamanda ruhsatlarının da olmadığını belirten Başkan Şahin, "İlçe merkezindeki bu barlarla ilgili sürekli şikayet vardı. Zaten ruhsatları da yoktu. Bu nedenle gereken yapıldı" dedi.
Başkan Şahin, ilçedeki tüm barların kapatıldığına ilişkin iddialarla ilgili olarak da "Kaç barın kapatıldığını bilmiyorum. Ruhsatsız olanlarla ilgili gerekenler yapıldı" dedi. Başkan Şahin, "Ruhsatlı olan bar var mı" sorusuna ise "Ben barların hesabını tutmuyorum" karşılığını verdi.
Ayrıca barların yakınlarında sağlık merkezleri ve okulların da yer aldığını belirten Şahin, "Barların bulunduğu bu yerlerde sabaha kadar silah sıkılıyor. Onun yanında kavga dövüş ortalığı götürüyor. Yıllardır böyle bir ortam vardı. Kepazelik yani" dedi.
''BUGÜNE KADAR GÖZ YUMULMUŞ''
Şahin, "Oradaki vatandaşlar yıllardır 'ne olacak ne olacak' diyordu. Tabi birileri bunlardan nemalanmış büyük bir ihtimalle ve göz yumulmuş. Şu anda biz halk ne istiyorsa onu yapıyoruz" dedi.
Cübbeli Ahmet: Özgecan şehittir çünkü..
Tarsus'ta vahşice katledilen Özgecan Aslan için Cübbeli Ahmet Hoca 'Şehittir' yorumunda bulundu gerekçesini söyledi.
Cübbeli Ahmet Hoca'nın sözleri şöyle; Hadis-i şeriflerden anlaşıldığına göre namusunu korumak için direnirken vahşice öldürülen Özgecan Aslan kızımız şehit mertebesindedir. Özgecan kızımız haberlerden anladığımıza göre namusunu kirletmemek için, ırzını muhafaza uğrunda hunharca katledilmiştir. Hadis-i şerifte “Haksız yere öldürülen kişi şehittir” (Nesai, Tahrimü’d-dem: 25, no:4096, 7/117) buyruluyor. Bu olayda bu kızımızın haksız yere öldürüldüğünden hiç şüphe yoktur. Dolayısıyla bu hadis-i şerife göre kendisine şehit diyebiliriz.
EVLİYALARDAN KIYMETLİ
Allah’ın kendilerine en çok değer verdiği kullar 4 kısımdır. Bunların başında peygamberler gelir. Sonra sıddıklar gelir. Ebu Bekir Sıddık bunların reisidir. Daha sonra şehitler gelir. Bunların efendisi Hazreti Hamza’dır. Daha sonra da salihler gelir.
Nisa Suresi’nin 69. Ayetinde bu dört zümre zikredilmektedir. Görüldüğü üzere peygamberler ve sıddıklardan sonra şehitler geliyor. Evliyadan bile önce şehitler geliyor yani. Dolayısıyla mertebeleri Allah indinde çok kıymetlidir. Ve kanlarının ilk damlasıyla bütün günahları bağışlanmaktadır. Ahirette kendilerine özel makamlar, köşkler, saraylar ve diğer Müslümanlardan daha öncelikli haklar verilecektir. Dolayısıyla hükmen şehit olanlar da aynı müjdeleri ahirette alacaklardır. Özgecan’ı kendi kızım yerine koydum ve acısının ciğerimi yaktığını hissettim. Rabbim özel rahmeti ile muamele eylesin, sualsiz hesapsız cennetine dâhil etsin. Ailesine sabr-ı cemil niyaz ediyorum. (Vahdet)
Cübbeli Ahmet Hoca'nın sözleri şöyle; Hadis-i şeriflerden anlaşıldığına göre namusunu korumak için direnirken vahşice öldürülen Özgecan Aslan kızımız şehit mertebesindedir. Özgecan kızımız haberlerden anladığımıza göre namusunu kirletmemek için, ırzını muhafaza uğrunda hunharca katledilmiştir. Hadis-i şerifte “Haksız yere öldürülen kişi şehittir” (Nesai, Tahrimü’d-dem: 25, no:4096, 7/117) buyruluyor. Bu olayda bu kızımızın haksız yere öldürüldüğünden hiç şüphe yoktur. Dolayısıyla bu hadis-i şerife göre kendisine şehit diyebiliriz.
EVLİYALARDAN KIYMETLİ
Allah’ın kendilerine en çok değer verdiği kullar 4 kısımdır. Bunların başında peygamberler gelir. Sonra sıddıklar gelir. Ebu Bekir Sıddık bunların reisidir. Daha sonra şehitler gelir. Bunların efendisi Hazreti Hamza’dır. Daha sonra da salihler gelir.
Nisa Suresi’nin 69. Ayetinde bu dört zümre zikredilmektedir. Görüldüğü üzere peygamberler ve sıddıklardan sonra şehitler geliyor. Evliyadan bile önce şehitler geliyor yani. Dolayısıyla mertebeleri Allah indinde çok kıymetlidir. Ve kanlarının ilk damlasıyla bütün günahları bağışlanmaktadır. Ahirette kendilerine özel makamlar, köşkler, saraylar ve diğer Müslümanlardan daha öncelikli haklar verilecektir. Dolayısıyla hükmen şehit olanlar da aynı müjdeleri ahirette alacaklardır. Özgecan’ı kendi kızım yerine koydum ve acısının ciğerimi yaktığını hissettim. Rabbim özel rahmeti ile muamele eylesin, sualsiz hesapsız cennetine dâhil etsin. Ailesine sabr-ı cemil niyaz ediyorum. (Vahdet)
Etiketler:
cinayet,
cübbeli ahmet hoca,
haber,
kadın
Özgecan'ı en son o gördü: O gün çok mutluydu..
Mersin'in Tarsus İlçesi’nde öldürülüp yakılan üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın olay günü son olarak birlikte olduğu sıra arkadaşı B.N.G. yaşadıklarını Habertürk’e anlattı.
Çağ Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğrencisi Özgecan’la aynı sınıfta okuduğunu belirten B.N.G., olayın yaşandığı çarşamba günü yaşadıklarını şöyle aktardı: “AVM’ye gittik, gezdik dolaştık. O gün çok mutluydu. Her istediğini, gezerken gördüğü kıyafetleri aldı. Mutluyduk. Telefonu bozuk olduğundan benim telefonumdan ablasına AVM’de olduğumuzu, çıkışta da AVM’den çıktığımızı mesaj attı. Daha sonra durağa gittik, benim otobüsüm önce geldi. Ona sarıldım, durağın önünde bıraktım. Saat 20.00 sıralarıydı. Gece 22.30’da ablası arayıp Özgecan’ın gelmediğini söyledi. Yağmur vardı, ben 5-10 dakika sonra gelebileceğini söyledim. Daha sonra tekrar ablasına ulaştım. Gelmediğini öğrenince bir şeyler yapmamız gerektiğini söyledim. Onlar da zaten polise başvurmuşlar. Böyle bir şey olacağını ben aklımdan bile geçirmiyordum. Gece boyunca sürekli ailesiyle konuştuk, bulununcaya kadar ailesiyle irtibattaydım. Jandarma cuma sabahı arayıp beni ifade için çağırdı. Ben öğrendikten sonra kötü durumdaydım. Kendime gelemedim uzun süre. Sanırım kıyafetlerini teşhis için çağırdılar. Olay günü krem rengi kazağı vardı, yeşil montu vardı. Onlardan teşhis ettim.”
‘PSİKOLOJİK DESTEK ALIYORUM’
Olayın ardından daha fazla o ortamda kalmak istemediğinden memleketine döndüğünü belirten B.N.G., “Psikolojik destek almaya başladım. Çok kötüyüm, kendime gelemiyorum. O gün çok mutluyduk, bunların olabileceğini hiç düşünmüyorduk. Hâlâ böyle bir şey olduğuna inanamıyorum, inanmak istemiyorum. En yakın arkadaşımdı, biz çok yakındık. Bir daha o okula dönebileceğimi zannetmiyorum. Yeniden sınava girip başka bir okul kazanabilirim” diyor.
Al Jazeera Türk’e konuşan B.N.G.’nin babası Selçuk G. ise, kızının, olay günü gittikleri yerleri bir gün sonra polise gösterdiğini belirterek “Sonra talihsiz yavrunun, yani arkadaşının elbiselerini göstermişler. Bu yüzden kızım buhran yaşıyor. En çok sevdiği arkadaşı o” dedi. Selçuk G., kızının her şeye rağmen eğitimine devam etmesini istediğini belirtti. Cenaze törenine gidemediklerini belirten Selçuk G., “Çocuğum bunalıma düştü. Allah göstermesin kafayı bozmasından korkuyorum” dedi.
Çağ Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğrencisi Özgecan’la aynı sınıfta okuduğunu belirten B.N.G., olayın yaşandığı çarşamba günü yaşadıklarını şöyle aktardı: “AVM’ye gittik, gezdik dolaştık. O gün çok mutluydu. Her istediğini, gezerken gördüğü kıyafetleri aldı. Mutluyduk. Telefonu bozuk olduğundan benim telefonumdan ablasına AVM’de olduğumuzu, çıkışta da AVM’den çıktığımızı mesaj attı. Daha sonra durağa gittik, benim otobüsüm önce geldi. Ona sarıldım, durağın önünde bıraktım. Saat 20.00 sıralarıydı. Gece 22.30’da ablası arayıp Özgecan’ın gelmediğini söyledi. Yağmur vardı, ben 5-10 dakika sonra gelebileceğini söyledim. Daha sonra tekrar ablasına ulaştım. Gelmediğini öğrenince bir şeyler yapmamız gerektiğini söyledim. Onlar da zaten polise başvurmuşlar. Böyle bir şey olacağını ben aklımdan bile geçirmiyordum. Gece boyunca sürekli ailesiyle konuştuk, bulununcaya kadar ailesiyle irtibattaydım. Jandarma cuma sabahı arayıp beni ifade için çağırdı. Ben öğrendikten sonra kötü durumdaydım. Kendime gelemedim uzun süre. Sanırım kıyafetlerini teşhis için çağırdılar. Olay günü krem rengi kazağı vardı, yeşil montu vardı. Onlardan teşhis ettim.”
‘PSİKOLOJİK DESTEK ALIYORUM’
Olayın ardından daha fazla o ortamda kalmak istemediğinden memleketine döndüğünü belirten B.N.G., “Psikolojik destek almaya başladım. Çok kötüyüm, kendime gelemiyorum. O gün çok mutluyduk, bunların olabileceğini hiç düşünmüyorduk. Hâlâ böyle bir şey olduğuna inanamıyorum, inanmak istemiyorum. En yakın arkadaşımdı, biz çok yakındık. Bir daha o okula dönebileceğimi zannetmiyorum. Yeniden sınava girip başka bir okul kazanabilirim” diyor.
Al Jazeera Türk’e konuşan B.N.G.’nin babası Selçuk G. ise, kızının, olay günü gittikleri yerleri bir gün sonra polise gösterdiğini belirterek “Sonra talihsiz yavrunun, yani arkadaşının elbiselerini göstermişler. Bu yüzden kızım buhran yaşıyor. En çok sevdiği arkadaşı o” dedi. Selçuk G., kızının her şeye rağmen eğitimine devam etmesini istediğini belirtti. Cenaze törenine gidemediklerini belirten Selçuk G., “Çocuğum bunalıma düştü. Allah göstermesin kafayı bozmasından korkuyorum” dedi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)