Alberto Fujimori'nin devlet başkanlığı döneminde Peru'da üç yüz bine yakın kadının kısırlaştırıldığı ortaya çıktı. Bağımsız bir kurulun araştırma raporuna göre, Peru'da 1996–2001 yılları arasında 272 bin 28 kadın ve 22 bin 4 erkek kısırlaştırıldı.
Deutsche Welle’nin haberine göre dönemin yönetimi kısırlaştırma operasyonunu “Sağlık ve Aile Planlaması” başlığı altında yürüttü. Merkezi başkent Lima’da bulunan kadın hakları örgütü Demus’un sözcüsü Jessenia Casani, mağdurların ülkenin ücra ve yoksul bölgelerinden kadınlar olduğunu söyledi. Casani, birçoğunun yerli İndio kökenli olduğunu, İspanyolca konuşamadığını belirtti.
OPERASYONLAR SONRASI HAYATINI KAYBEDEN KADINLAR OLDU
Demus’un görgü tanıklarına dayandırdığı verilere göre, kadınların birçoğuna kısırlaştırılmaları için ya baskı yapıldı ya da herhangi bir bahaneyle sağlık merkezlerine gitmeleri sağlandı. 2002 yılına ait bir araştırma raporuna göre en az 18 kadın operasyonun sonuçlarından ötürü hayatını kaybetti. Sözcü
29 Mayıs 2016 Pazar
Sağlık Bakanlığı: Bu ilaçlar toplatılıyor
Yüksek tansiyon ilacı üreten firma, ilaçlar karıştığı için piyasadakileri tek tek toplayacak.
Sağlık Bakanlığı, yüksek tansiyon hastalarını uyarıyor! ‘Tensinor’ tansiyon ilaçlarının, 100 miligramlık olanlarının 50 miligramlık kutuların içine karıştığının tespit edilmesi üzerine tek tek toplatılacağı duyuruldu.
GERİ ÇEKME KARARI ALINDI
Firma, yüksek tansiyon hastalarını tek tek arayarak ilaçları toplayacak. Habertürk’ten Lütfi Erdoğan’ın haberine göre Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Astra Zeneca İlaç San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin ruhsatına sahip olduğu ‘Tensinor Tablet 100mg' adlı ürünün 16A145 (SKT:12/2020) parti numaralısı ile ilgili olarak ürünün ruhsat sahibi firması tarafından, ‘Tensinor 100mg Tablet' üretimi sırasında hat içine ‘Tensinor 50mg Tablet' kutusunun karışmış olması sebebiyle piyasada içeriği ve karekod bilgileri ‘Tensinor 100mg Tablet'e ait olan ancak kutusu ‘Tensinor 50mg Tablet' olarak görünen ürünlerin tespit edildiği bildirilmiştir. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı, 1. sınıf A seviyesine tekabül eden nihai kullanıcı seviyesinde geri çekme işlemi uygulama kararı aldı. Karar firmaya bildirildi.”
Sağlık Bakanlığı, yüksek tansiyon hastalarını uyarıyor! ‘Tensinor’ tansiyon ilaçlarının, 100 miligramlık olanlarının 50 miligramlık kutuların içine karıştığının tespit edilmesi üzerine tek tek toplatılacağı duyuruldu.
GERİ ÇEKME KARARI ALINDI
Firma, yüksek tansiyon hastalarını tek tek arayarak ilaçları toplayacak. Habertürk’ten Lütfi Erdoğan’ın haberine göre Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Astra Zeneca İlaç San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin ruhsatına sahip olduğu ‘Tensinor Tablet 100mg' adlı ürünün 16A145 (SKT:12/2020) parti numaralısı ile ilgili olarak ürünün ruhsat sahibi firması tarafından, ‘Tensinor 100mg Tablet' üretimi sırasında hat içine ‘Tensinor 50mg Tablet' kutusunun karışmış olması sebebiyle piyasada içeriği ve karekod bilgileri ‘Tensinor 100mg Tablet'e ait olan ancak kutusu ‘Tensinor 50mg Tablet' olarak görünen ürünlerin tespit edildiği bildirilmiştir. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı, 1. sınıf A seviyesine tekabül eden nihai kullanıcı seviyesinde geri çekme işlemi uygulama kararı aldı. Karar firmaya bildirildi.”
Hindistan’da ‘dünyanın en ağır kız bebeği’ doğdu
Hindistan'da bir anne 6.8 kilo ağırlığında bir kız bebek dünyaya getirdi. Doktorlar bebeğin, şu ana kadar doğan "en ağır kız bebek" olduğunu belirtiyor.
Henüz ismi konulmayan bebeğin ağırlığı neredeyse 6 aylık bir bebeğinkine eşit. Doktorlara göre bebek, 2014’te ABD’nin Massachusetts’te 6.5 kilo doğan Carisa Rusack’in rekorunu egale etmiş oldu.
İngiliz Telegraph gazetesinin aktardığı habere göre, bebeğini sezaryenle doğuran 19 yaşındaki anne Nandini’nin sağlığı yerinde. Doğumu gerçekleştiren doktor Venkatesh Raju ise 25 yıllık doktorluk kariyerinde bu kadar büyük bir bebek görmediğini söylüyor.
Hindistan’da yeni doğan bebekler ortalama 2.5 ila 3.5 kilogram arasında dünyaya geliyor.
BOYU 62 SANTİM
Bebeğin boyu da 62 santimetreyle yeni doğanlarda boyun ortalama 50 santimetre olduğu Hindistan’da ortalamanın çok üzerinde.
1.75 metre boyunda ve 92 kilo olan anne Nandini de bu kadar büyük bir bebek doğuracağını tahmin etmediğini söylüyor.
Doktorlar bebeğin neden bu kadar kilolu doğduğunu anlamak için testler yaptıklarını söyledi.
Anne ve bebeğin bakımını üstlenen Doktor SR Kumar, “Anneye ultrason ve kan testleri yaptık ama anormal bir durum yoktu. Örnekleri anne karnında metabolizma bozukluğu testine de yolladık. Sonuçları 48 saat içinde alacağız” dedi. Şeker hastası annelerin normalden ağır bebekler doğurması sık görülen bir durum. Ancak doktorlar annenin şeker hastası olmadığını söyledi.
Şu ana dek Hindistan’da doğan en ağır bebek geçen yıl dünyaya gelen 6,7 ağırlığındaki erkek bebekti.
Dünyanın en ağır doğan bebeği unvanı ise İtalya’da 1955 yılında 10.8 kilo doğan bir erkek bebeğe ait.
Henüz ismi konulmayan bebeğin ağırlığı neredeyse 6 aylık bir bebeğinkine eşit. Doktorlara göre bebek, 2014’te ABD’nin Massachusetts’te 6.5 kilo doğan Carisa Rusack’in rekorunu egale etmiş oldu.
İngiliz Telegraph gazetesinin aktardığı habere göre, bebeğini sezaryenle doğuran 19 yaşındaki anne Nandini’nin sağlığı yerinde. Doğumu gerçekleştiren doktor Venkatesh Raju ise 25 yıllık doktorluk kariyerinde bu kadar büyük bir bebek görmediğini söylüyor.
Hindistan’da yeni doğan bebekler ortalama 2.5 ila 3.5 kilogram arasında dünyaya geliyor.
BOYU 62 SANTİM
Bebeğin boyu da 62 santimetreyle yeni doğanlarda boyun ortalama 50 santimetre olduğu Hindistan’da ortalamanın çok üzerinde.
1.75 metre boyunda ve 92 kilo olan anne Nandini de bu kadar büyük bir bebek doğuracağını tahmin etmediğini söylüyor.
Doktorlar bebeğin neden bu kadar kilolu doğduğunu anlamak için testler yaptıklarını söyledi.
Anne ve bebeğin bakımını üstlenen Doktor SR Kumar, “Anneye ultrason ve kan testleri yaptık ama anormal bir durum yoktu. Örnekleri anne karnında metabolizma bozukluğu testine de yolladık. Sonuçları 48 saat içinde alacağız” dedi. Şeker hastası annelerin normalden ağır bebekler doğurması sık görülen bir durum. Ancak doktorlar annenin şeker hastası olmadığını söyledi.
Şu ana dek Hindistan’da doğan en ağır bebek geçen yıl dünyaya gelen 6,7 ağırlığındaki erkek bebekti.
Dünyanın en ağır doğan bebeği unvanı ise İtalya’da 1955 yılında 10.8 kilo doğan bir erkek bebeğe ait.
Yılmaz Özdil yazdı: "1453"
"...E bugün bakıyoruz… Fetih yapıyorum filan diye, İstanbul caddelerini fotoğraflarınla doldurmuşsun, tahtadan surlar yaptırmışsın, zabıtalara yeniçeri kıyafeti giydirmişsin..."
Sözcü'den Yılmaz Özdil'in bugünkü yazısı...
Rönesans insanıydı. Entelektüeldi. Arapça, Farsça, Latince, İtalyanca, Rumca, Sırpça, henüz 19 yaşındayken altı lisan konuşurdu. Felsefeye meraklıydı. Milattan önceye ait Yunanca elyazmaları okurdu. Filozofları etrafına toplar, Peripatosçuların, Stoacıların ilkelerini, Platon'u Aristoteles'i tartışırdı. Coğrafyaya düşkündü. Batlamyus olarak tanınan Cladios Ptolemaios'un Geographia'sını incelerdi. Matematiksel coğrafya kavramının miladı kabul edilen Geographia'da bölük porçük yeralan haritaları, bütün haline getirtip yayınlattı. Akdeniz, Ege ve Adriyatik'in girintilerini çıkıntılarını, derinliklerini, adalarını avucunun içi gibi bilirdi. Mesela, Limni adasını vergi toplamak için almadı, stratejik önemi olduğu için almadı. Peki neden aldı? Tin-i mahtum, yani “mühürlü toprak” adı verilen kırmızı renkli bir toprak türü var, sadece Limni'de bulunuyor, zehirlenmeye, yılan sokmasına karşı deva olduğuna inanılıyor, bezlere sarılıp yıkanıyor, süzme yoğurt gibi ağaçlara asılıyor, toz halinde kurutuluyor, tekrar çamur haline getirilip, bardak yapılıyor, bu bardağa konulan içecekte zehir varsa, bardak çatlıyor iyi mi… Limni'yi işte bu yüzden aldı. Dünyanın henüz dünyadan haberi yokken, doğal kaynakları kullanırdı. Astronomiyle ilgiliydi. Özellikle, matematiksel sentez anlamına gelen ve 13 kitaptan oluşan Almagest'in Latince çevirisine bayılırdı. Matematiğe trigonometri seviyesinde hakimdi. Çünkü, güneş'in ay'ın hareketlerini, yörüngeleri, yıldızları, ekinoksları izah eden Almagest'i kavrayabilmen için, trigonometri bilmen gerekirdi. Efsane astronom Ali Kuşçu'nun tee 1438'de hazırladığı yıldız kataloglarını, matematik teorilerini tekrar tekrar okur, adeta yutardı. Bizans'a ait kitapların koleksiyonunu yapardı. Ayasofya'ya dair neredeyse yazılmış tüm orijinal eserleri biriktirmişti. Topkapı Sarayı'nda kurduğu kütüphanesinde ilk ciddi araştırma, 1929'da Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle gerçekleştirildi. Latince, Yunanca, İtalyanca, Farsça 587 eser tespit edildi. Bunların dördü elyazması İlyada Destanı'ydı. Bugün tüm dünyadaki kütüphanelerde en iyi korunabilmiş Bizans dönemi İlyada Destanı, onun kütüphanesinden çıkan elyazmalarından biri… İstanbul'un Konstantinopolis dönemine ait en eski şehir haritası, ondaydı. Büyük İskender'in biyografisi olan Anabasis'in kopyası, kütüphanesindeydi. Homeros'un İlyada'sından o kadar etkilendi ki, kalkıp Truva'ya gitti. Yanından ayırmadığı vakanivüs Kritovulos'un notlarından biliyoruz, kalıntıları gezdi. Akhileus'un, Hektor'un mezarları hakkında bilgi aldı, kahramanlıklarını saygıyla andı. Truva'nın konumunu, denizle-karayla ilişkisinin stratejik yararını irdeledi. Papa II. Pius'a yazdığı mektuptan anlıyoruz ki, İstanbul'un fethini Truva'nın rövanşı gibi görürdü. Hobileri vardı. Denizi çok severdi. Oppianos tarafından kaleme alınan ve balıkçılık üzerine yazılmış en eski kitap olan Halieutika'yı okurdu. Balıkçılık gelişsin diye, Pontus'u aldıktan sonra, 60 kadar Rum balıkçıyı aileleriyle birlikte getirdi, Sarıyer'e yerleştirdi. Ezop'un fabllarını okurdu. Merak yelpazesi genişti, Hipokrat'ı, lir sanatını, hayvanların özelliklerini, değerli taşları okurdu. Kültür adamıydı, sanatçılara kol kanat gerer, ödüllendirirdi. Şairdi. “Avni” mahlasıyla şiirler yazardı. Bağda gülden bahseden, yanağını kasdeder / serviden söz açanlar, endamını kasdeder / dilbere vasıl olmak dar-ı dünyadan murad / aşık, aşkın derdi ile dermanını kasdeder… Mimariyi çok önemserdi. Yaşadığı mekanları Alla Turchesca, İran, Karaman, Alla Greca tarzında inşa ettirirdi. Sofu değildi. Hatta dindar olduğu bile pek söylenemez. Galata'daki San Pietro kilisesine gidip, ayin izlerdi. Seremoni sevmezdi, kalabalıklarla dolaşmazdı, inanması güç gelecek ama, seyyahların notlarından okuyoruz, kiliseye giderken yanında sadece iki koruma olurdu. Yahudi, Rum farketmez, ustalarıyla dostluk kurardı. İtalyan ekolünü beğenirdi. Portresini İtalyan ressam Bellini'ye yaptırdı. (Ecdadın torunları olduğunu iddia eden palavracı politikacılarımız sahip çıkmadığı için… En ünlü tablosu, National Gallery koleksiyonuna dahildir, Londra'da Victoria Albert Müzesi'nde sergilenir.) Aslında kendisinde de ressamlık yeteneği vardı. Topkapı Sarayı'nda bulunan ve Ordinaryüs profesör Süheyl Ünver tarafından günışığına çıkarılan defterinden biliyoruz. Roma büstlerini andıran insan figürleri, at, leylek, kartal gibi hayvan figürleri, çiçek motifleri çizmişti. İlk altın sikke onun için bastırıldı. Üzerinde “darib'ün nadri sabih-ül-izzi vennasri, filberri velbahri” unvanı bulunuyordu. Yani “izzet sahibi, karaların ve denizlerin hakimi”ydi. Aslına bakarsanız, bu sikkenin öyküsü de, sanat merakından kaynaklanıyordu. Bizans ganimetlerini incelerken, İmparator 8. Palaeologos'un portresinin madalyon üzerine işlenmiş olduğunu gördü. Kendisi için bunun bir benzerini yaptırmak istedi, araştırdı, Constanzo di Moysis isimli sanatçıyı Napoli'de buldurdu, İstanbul'a getirtti. Böylece, madalyona işlenen ilk Müslüman hükümdar oldu. Eğitimine beş yaşında başlandı, çocukluğundan itibaren harp tarihiyle, harp sanatıyla yetiştirildi. Ateşli silahları tasarım yapabilecek seviyede tanırdı. Tarihte ilk havan topunun çizimlerini, bizzat o yaptı, tarihte ilk havan topu İstanbul'un fethinde kullanıldı. Gerçek manada dünya lideriydi.
*
E bugün bakıyoruz… Fetih yapıyorum filan diye, İstanbul caddelerini fotoğraflarınla doldurmuşsun, tahtadan surlar yaptırmışsın, zabıtalara yeniçeri kıyafeti giydirmişsin, sahnede maket kadırga çektirip, kendi figüranlarına kendini alkışlatacaksın.
*
Yani hakikaten gazan mübarek olsun, fetih müsamerene limon sıkmak istemem ama… Fatih kim, sen kim be birader!
Sözcü'den Yılmaz Özdil'in bugünkü yazısı...
Rönesans insanıydı. Entelektüeldi. Arapça, Farsça, Latince, İtalyanca, Rumca, Sırpça, henüz 19 yaşındayken altı lisan konuşurdu. Felsefeye meraklıydı. Milattan önceye ait Yunanca elyazmaları okurdu. Filozofları etrafına toplar, Peripatosçuların, Stoacıların ilkelerini, Platon'u Aristoteles'i tartışırdı. Coğrafyaya düşkündü. Batlamyus olarak tanınan Cladios Ptolemaios'un Geographia'sını incelerdi. Matematiksel coğrafya kavramının miladı kabul edilen Geographia'da bölük porçük yeralan haritaları, bütün haline getirtip yayınlattı. Akdeniz, Ege ve Adriyatik'in girintilerini çıkıntılarını, derinliklerini, adalarını avucunun içi gibi bilirdi. Mesela, Limni adasını vergi toplamak için almadı, stratejik önemi olduğu için almadı. Peki neden aldı? Tin-i mahtum, yani “mühürlü toprak” adı verilen kırmızı renkli bir toprak türü var, sadece Limni'de bulunuyor, zehirlenmeye, yılan sokmasına karşı deva olduğuna inanılıyor, bezlere sarılıp yıkanıyor, süzme yoğurt gibi ağaçlara asılıyor, toz halinde kurutuluyor, tekrar çamur haline getirilip, bardak yapılıyor, bu bardağa konulan içecekte zehir varsa, bardak çatlıyor iyi mi… Limni'yi işte bu yüzden aldı. Dünyanın henüz dünyadan haberi yokken, doğal kaynakları kullanırdı. Astronomiyle ilgiliydi. Özellikle, matematiksel sentez anlamına gelen ve 13 kitaptan oluşan Almagest'in Latince çevirisine bayılırdı. Matematiğe trigonometri seviyesinde hakimdi. Çünkü, güneş'in ay'ın hareketlerini, yörüngeleri, yıldızları, ekinoksları izah eden Almagest'i kavrayabilmen için, trigonometri bilmen gerekirdi. Efsane astronom Ali Kuşçu'nun tee 1438'de hazırladığı yıldız kataloglarını, matematik teorilerini tekrar tekrar okur, adeta yutardı. Bizans'a ait kitapların koleksiyonunu yapardı. Ayasofya'ya dair neredeyse yazılmış tüm orijinal eserleri biriktirmişti. Topkapı Sarayı'nda kurduğu kütüphanesinde ilk ciddi araştırma, 1929'da Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle gerçekleştirildi. Latince, Yunanca, İtalyanca, Farsça 587 eser tespit edildi. Bunların dördü elyazması İlyada Destanı'ydı. Bugün tüm dünyadaki kütüphanelerde en iyi korunabilmiş Bizans dönemi İlyada Destanı, onun kütüphanesinden çıkan elyazmalarından biri… İstanbul'un Konstantinopolis dönemine ait en eski şehir haritası, ondaydı. Büyük İskender'in biyografisi olan Anabasis'in kopyası, kütüphanesindeydi. Homeros'un İlyada'sından o kadar etkilendi ki, kalkıp Truva'ya gitti. Yanından ayırmadığı vakanivüs Kritovulos'un notlarından biliyoruz, kalıntıları gezdi. Akhileus'un, Hektor'un mezarları hakkında bilgi aldı, kahramanlıklarını saygıyla andı. Truva'nın konumunu, denizle-karayla ilişkisinin stratejik yararını irdeledi. Papa II. Pius'a yazdığı mektuptan anlıyoruz ki, İstanbul'un fethini Truva'nın rövanşı gibi görürdü. Hobileri vardı. Denizi çok severdi. Oppianos tarafından kaleme alınan ve balıkçılık üzerine yazılmış en eski kitap olan Halieutika'yı okurdu. Balıkçılık gelişsin diye, Pontus'u aldıktan sonra, 60 kadar Rum balıkçıyı aileleriyle birlikte getirdi, Sarıyer'e yerleştirdi. Ezop'un fabllarını okurdu. Merak yelpazesi genişti, Hipokrat'ı, lir sanatını, hayvanların özelliklerini, değerli taşları okurdu. Kültür adamıydı, sanatçılara kol kanat gerer, ödüllendirirdi. Şairdi. “Avni” mahlasıyla şiirler yazardı. Bağda gülden bahseden, yanağını kasdeder / serviden söz açanlar, endamını kasdeder / dilbere vasıl olmak dar-ı dünyadan murad / aşık, aşkın derdi ile dermanını kasdeder… Mimariyi çok önemserdi. Yaşadığı mekanları Alla Turchesca, İran, Karaman, Alla Greca tarzında inşa ettirirdi. Sofu değildi. Hatta dindar olduğu bile pek söylenemez. Galata'daki San Pietro kilisesine gidip, ayin izlerdi. Seremoni sevmezdi, kalabalıklarla dolaşmazdı, inanması güç gelecek ama, seyyahların notlarından okuyoruz, kiliseye giderken yanında sadece iki koruma olurdu. Yahudi, Rum farketmez, ustalarıyla dostluk kurardı. İtalyan ekolünü beğenirdi. Portresini İtalyan ressam Bellini'ye yaptırdı. (Ecdadın torunları olduğunu iddia eden palavracı politikacılarımız sahip çıkmadığı için… En ünlü tablosu, National Gallery koleksiyonuna dahildir, Londra'da Victoria Albert Müzesi'nde sergilenir.) Aslında kendisinde de ressamlık yeteneği vardı. Topkapı Sarayı'nda bulunan ve Ordinaryüs profesör Süheyl Ünver tarafından günışığına çıkarılan defterinden biliyoruz. Roma büstlerini andıran insan figürleri, at, leylek, kartal gibi hayvan figürleri, çiçek motifleri çizmişti. İlk altın sikke onun için bastırıldı. Üzerinde “darib'ün nadri sabih-ül-izzi vennasri, filberri velbahri” unvanı bulunuyordu. Yani “izzet sahibi, karaların ve denizlerin hakimi”ydi. Aslına bakarsanız, bu sikkenin öyküsü de, sanat merakından kaynaklanıyordu. Bizans ganimetlerini incelerken, İmparator 8. Palaeologos'un portresinin madalyon üzerine işlenmiş olduğunu gördü. Kendisi için bunun bir benzerini yaptırmak istedi, araştırdı, Constanzo di Moysis isimli sanatçıyı Napoli'de buldurdu, İstanbul'a getirtti. Böylece, madalyona işlenen ilk Müslüman hükümdar oldu. Eğitimine beş yaşında başlandı, çocukluğundan itibaren harp tarihiyle, harp sanatıyla yetiştirildi. Ateşli silahları tasarım yapabilecek seviyede tanırdı. Tarihte ilk havan topunun çizimlerini, bizzat o yaptı, tarihte ilk havan topu İstanbul'un fethinde kullanıldı. Gerçek manada dünya lideriydi.
*
E bugün bakıyoruz… Fetih yapıyorum filan diye, İstanbul caddelerini fotoğraflarınla doldurmuşsun, tahtadan surlar yaptırmışsın, zabıtalara yeniçeri kıyafeti giydirmişsin, sahnede maket kadırga çektirip, kendi figüranlarına kendini alkışlatacaksın.
*
Yani hakikaten gazan mübarek olsun, fetih müsamerene limon sıkmak istemem ama… Fatih kim, sen kim be birader!
28 Mayıs 2016 Cumartesi
Zika virüsü: ‘Rio Olimpiyatları ertelensin’ çağrısı reddedildi
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), bu yaz Rio'da yapılacak olan olimpiyat oyunlarının, Zika virüsü saldıgını nedeniyle ertelenmesi yönündeki çağrıları reddetti.
BBC Türkçe’nin haberine göre; WHO, olimpiyat oyunlarının Zika virüsünün yayılmasında büyük bir değişikliğe neden olmayacağını belirtti.
Sayıları 150’yi bulan dünyanın önde gelen bilim insanı, Dünya Sağlık Örgütü’ne gönderdikleri mektupta, olimpiyatların başka bir yere taşınması ya da ertelenmesi çağrısında bulunmuştu.
Bilim insanları mektupta, oyunların öngörüldüğü gibi 5-21 Ağustos tarihlerinde Rio’da düzenlenmesinin “etik olmayacağını” belirtmişti.
OLİMPİYAT KOMİTESİ DE ‘GEREK YOK’ DEMİŞTİ
Uzmanlar Zika’nın belirtilerinin hafif olmasına karşın, hamile kadınlara bulaştığında bebeklerin kafa deformasyonuyla doğmasına yol açtığını ve yetişkinlerde nadir görülen, bazen öldürücü olabilen bir nörolojik hastalığa neden olabileceğini söyledi.
Sivrisineklerle yayılan hastalık bir yıl önce Brezilya’da ortaya çıktı. Virüs daha sonra 60’dan fazla ülke ve bölgeye yayıldı.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi de Zika nedeniyle oyunların ertelenmesi ya da başka bir yerde yapılmasına gerek olmadığını söylemişti.
Mektuba aralarında Oxford, Harvard ve Yale gibi üniversitelerin de bulunduğu kurumlardan doktorlar ve tıbbi etik uzmanı imza attı.
Mektupta “Oyunları izlemek için dünyanın dört bir yanından gelecek 500 binden fazla yabancı turist gereksiz bir risk altına sokuluyor. Turistler virüsü kapıp evlerine döndüğünde hastalığı da yayabilir” denildi.
BBC Türkçe’nin haberine göre; WHO, olimpiyat oyunlarının Zika virüsünün yayılmasında büyük bir değişikliğe neden olmayacağını belirtti.
Sayıları 150’yi bulan dünyanın önde gelen bilim insanı, Dünya Sağlık Örgütü’ne gönderdikleri mektupta, olimpiyatların başka bir yere taşınması ya da ertelenmesi çağrısında bulunmuştu.
Bilim insanları mektupta, oyunların öngörüldüğü gibi 5-21 Ağustos tarihlerinde Rio’da düzenlenmesinin “etik olmayacağını” belirtmişti.
OLİMPİYAT KOMİTESİ DE ‘GEREK YOK’ DEMİŞTİ
Uzmanlar Zika’nın belirtilerinin hafif olmasına karşın, hamile kadınlara bulaştığında bebeklerin kafa deformasyonuyla doğmasına yol açtığını ve yetişkinlerde nadir görülen, bazen öldürücü olabilen bir nörolojik hastalığa neden olabileceğini söyledi.
Sivrisineklerle yayılan hastalık bir yıl önce Brezilya’da ortaya çıktı. Virüs daha sonra 60’dan fazla ülke ve bölgeye yayıldı.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi de Zika nedeniyle oyunların ertelenmesi ya da başka bir yerde yapılmasına gerek olmadığını söylemişti.
Mektuba aralarında Oxford, Harvard ve Yale gibi üniversitelerin de bulunduğu kurumlardan doktorlar ve tıbbi etik uzmanı imza attı.
Mektupta “Oyunları izlemek için dünyanın dört bir yanından gelecek 500 binden fazla yabancı turist gereksiz bir risk altına sokuluyor. Turistler virüsü kapıp evlerine döndüğünde hastalığı da yayabilir” denildi.
Bahçesaray’da çekirge istilası
Van’ın Bahçesaray İlçesi’nin Güneyyamaç ve Kaşıkçılar Mahalleleri'ni çekirgeler istila etti.
Vatandaşlar ekinlere, ağaçlara, sebzelere büyük zarar veren çekirgelerin kısa süre sonra evlere kadar gireceği korkusunu yaşarken, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na bağlı İlçe Müdürlüğü ekipleri ilaçlı mücadele yapıyor
Bahçesaray'a 20 kilometre uzaklıktaki Güneyyamaç ve Kaşıkçılar Mahallesi sakinleri binlerce çekirgenin istilasıyla zor günler yaşıyor. Özellikle ekili alanlara zarar veren yüzlerce çekirge, meyve ağaçlarının yaprakları, bağ bahçelerdeki sebzelerin adeta kökünü kuruttu.
Tarlalarda, yolda, bahçelerde ve arazide hızla ilerleyen çekirgeler yavaş yavaş mahallelerin de içine girmeye başladı.
KOYUNLARIMIZI OTLATAMIYORUZ
Binlerce çekirgenin istilası altındaki mahallelerde vatandaşlar çaresiz bir şekilde beklerken, Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü ekipleri de ilaçlı mücadelede bulunuyor.
Köyün çobanları, çekirgelerin köyün merasındaki otları kuruttuğunu ve koyunlarını otlatmak için yeşil bir alan bulmakta zorladıklarını söyledi.
Bahçesaray'a 20 kilometre uzaklıktaki Güneyyamaç ve Kaşıkçılar Mahallesi sakinleri binlerce çekirgenin istilasıyla zor günler yaşıyor. Özellikle ekili alanlara zarar veren yüzlerce çekirge, meyve ağaçlarının yaprakları, bağ bahçelerdeki sebzelerin adeta kökünü kuruttu.
Tarlalarda, yolda, bahçelerde ve arazide hızla ilerleyen çekirgeler yavaş yavaş mahallelerin de içine girmeye başladı.
KOYUNLARIMIZI OTLATAMIYORUZ
Binlerce çekirgenin istilası altındaki mahallelerde vatandaşlar çaresiz bir şekilde beklerken, Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü ekipleri de ilaçlı mücadelede bulunuyor.
Köyün çobanları, çekirgelerin köyün merasındaki otları kuruttuğunu ve koyunlarını otlatmak için yeşil bir alan bulmakta zorladıklarını söyledi.
Obama’nın yeni sarayı!
Barack Obama’nın Başkanlık’tan ayrıldıktan sonra yaşayacağı ev belli oldu.
2014 yılında 4,3 milyon dolara satılan evin büyüklüğü 8200 metrekare.
Obama, 9 yatak odası, 1 egzersiz odası ve 8 banyosu bulunan evi, Bill Clinton’un bir zamanlar basın sekreterliği görevini yürüten Joe Lockhart’tan aldı.
1928 yılında inşa edilen evin üst katında Obama’nın çalışabileceği bir ofis yer alıyor.
2014 yılında 4,3 milyon dolara satılan evin büyüklüğü 8200 metrekare.
Obama, 9 yatak odası, 1 egzersiz odası ve 8 banyosu bulunan evi, Bill Clinton’un bir zamanlar basın sekreterliği görevini yürüten Joe Lockhart’tan aldı.
1928 yılında inşa edilen evin üst katında Obama’nın çalışabileceği bir ofis yer alıyor.
Vize serbestisiyle ilgili yol haritası gelecek hafta belirlenecek
Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans ve Dışişleri Bakanlığı kaynakları, vize serbestisi konusunda Türkiye ve AB'den uzmanların gelecek hafta görüşerek bir yol haritası belirleyeceklerini belirtirken, bu ziyaretin ardından Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AB Bakanı Ömer Çelik ve Avrupa Timmermans'ın tekrar bir araya geleceği belirtildi.
Reuters’ın edindiği bilgiye göre; bugün Antalya’da yapılan En Az Gelişmiş Ülkeler toplantısı sırasında Çavuşoğlu, Çelik ve Timmermans üçlü bir toplantı gerçekleştirerek vize serbestisi sürecinde yaşanan pürüzleri ele aldı.
AB haziran ayı sonunda Türk vatandaşlarına vize serbestisi sağlanması için Terörle Mücadele Kanunu’ndaki “terörizm tanımı”nda değişiklik yapılmasını talep ederken, Ankara PKK ile mücadelenin sürdüğü bir dönemde bu değişikliğin yapılamayacağını belirtiyor. Antalya’da yapılan üçlü görüşmenin “yapıcı ve verimli” geçtiğini belirten dışişleri kaynakları “Görüşmede, Türkiye ve AB’den uzmanların önümüzdeki hafta bir araya gelerek izlenecek bir yol haritasını belirlemeleri, ardından bakanlar Çavuşoğlu ve Çelik’in, Timmermans’la tekrar bir araya gelmeleri konusunda mutabakata varıldı. Akabinde, üzerinde görüşülen ve uzlaşılan konular hakkında liderler seviyesinde de bir araya gelinebileceği hususu gündeme geldi” dedi.
Görüşmenin ardından Twitter hesabından açıklamalarda bulunan Timmermans da görüşmenin “yapıcı” geçtiğini belirtirken, “Türkiye ve AB vize serbestisi konusunda kalan son engelleri aşmada ortak kararlılığa sahip” dedi ve AB’den bir uzman heyetin haftaya Türkiye’yi ziyaret edeceğini belirtti. Sözcü
27 Mayıs 2016 Cuma
Sosyal medyadaki şok fotoğrafa soruşturma açıldı
Sosyal medyada yer alan 5 yaşındaki çocuğa sigara içerilmesi görüntüleri üzerine harekete geçen savcılık, görüntüyü çektiği iddia edilen kadının, bir yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istedi.
Sosyal medyada, 5 yaşındaki bir kız çocuğuna sigara içirildiği görüntülerin gündem olması üzerine harekete geçen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, videoyu çeken kadın hakkında soruşturma başlattı.
Kocaeli Gölcük’te yaşadığı belirlenen 28 yaşındaki P.S.’nin talimatla ifadesini alan İstanbul Cumhuriyet Savcılarından Sait Yakışan şüpheli kadın hakkında iddianame düzenledi. 5 yaşındaki Y.E.’nin mağdur olarak yer aldığı iddianamede, şüpheli P.S.’nin 2011 doğumlu mağdur Y.E.’ye sigara içirdiği ve bunu videoya kayıt ederek sosyal paylaşım sitesi instagramda yayınladığı anlatıldı.
“HADİ ABLA EVCİLİK OYNAYALIM”
İddianamede, şüpheli P.S.’nin ifadesinde, kendisinin sigara içmediğini ve Y.E.’ye de sigara içirmediği söylediği kaydedildi. Hakkındaki suçlamaları reddeden P.S.’nin 10 Mart 2016 tarihinde kuzeni G.E.’nin İstanbul Beyoğlu’ndaki evine misafirliğe gittiğini belirterek, “16 Mart 2016 günü saat 10.30 sıralarında kuzenim Eminönü’ne gitti. Ben ve kuzenimin kızı olan Y.E. evde yalnız kaldık. Ben lavaboya geçmiştim. Sonra lavabodan çıktım ve mutfakta Y.E'’nin elinde sigara olduğunu gördüm. Y.E bana ‘Hadi abla evcilik oynayalım’ dedi. Ben de şaka maksadıyla telefonumun kamerasını açarak yaklaşık 10 saniye kadar görüntüsünü çektim” dediği kaydedildi.
“BEN SİGARA İÇMEM ŞAKA OLSUN DİYE ÇEKTİM”
Y.E.’nin bu sırada sigarayı bir kez çekip bıraktığını belirten şüpheli P.S., “Ben de daha sonra sigarayı elinden alarak söndürdüm. Ben sigara kullanmam. Sigara Y.E'nin babasına aittir ve sürekli mutfak tezgahının üzerinde bulunur. Ben sigarayı yaktığını sonradan elindeyken gördüm. Şaka olsun diye videosunu çekerek yayınladım. Yoksa Y.E'ye sigara içirmek için yapmadım. Görüntülerde ben gözükmüyorum ama ‘Güzel içiyorsun valla, helal olsun, ee kaç yıldır içiyorsun sigarayı, çok yıldır içiyorsun’ diyen kişi benim” ifadelerini kullandı.
1 YILA KADAR HAPİSLE YARGILANACAK
Şüphelinin eylemini gizlemediği anlatılan iddianamede, “Sağlık için tehlikeli madde temin etmek” suçundan 6 aydan 1 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi. Başsavcılık tarafından onaylanan iddianame, İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Şüpheli P.S.’nin önümüzdeki aylarda yargılanmasına başlanacak. Hürriyet
Sosyal medyada, 5 yaşındaki bir kız çocuğuna sigara içirildiği görüntülerin gündem olması üzerine harekete geçen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, videoyu çeken kadın hakkında soruşturma başlattı.
Kocaeli Gölcük’te yaşadığı belirlenen 28 yaşındaki P.S.’nin talimatla ifadesini alan İstanbul Cumhuriyet Savcılarından Sait Yakışan şüpheli kadın hakkında iddianame düzenledi. 5 yaşındaki Y.E.’nin mağdur olarak yer aldığı iddianamede, şüpheli P.S.’nin 2011 doğumlu mağdur Y.E.’ye sigara içirdiği ve bunu videoya kayıt ederek sosyal paylaşım sitesi instagramda yayınladığı anlatıldı.
“HADİ ABLA EVCİLİK OYNAYALIM”
İddianamede, şüpheli P.S.’nin ifadesinde, kendisinin sigara içmediğini ve Y.E.’ye de sigara içirmediği söylediği kaydedildi. Hakkındaki suçlamaları reddeden P.S.’nin 10 Mart 2016 tarihinde kuzeni G.E.’nin İstanbul Beyoğlu’ndaki evine misafirliğe gittiğini belirterek, “16 Mart 2016 günü saat 10.30 sıralarında kuzenim Eminönü’ne gitti. Ben ve kuzenimin kızı olan Y.E. evde yalnız kaldık. Ben lavaboya geçmiştim. Sonra lavabodan çıktım ve mutfakta Y.E'’nin elinde sigara olduğunu gördüm. Y.E bana ‘Hadi abla evcilik oynayalım’ dedi. Ben de şaka maksadıyla telefonumun kamerasını açarak yaklaşık 10 saniye kadar görüntüsünü çektim” dediği kaydedildi.
“BEN SİGARA İÇMEM ŞAKA OLSUN DİYE ÇEKTİM”
Y.E.’nin bu sırada sigarayı bir kez çekip bıraktığını belirten şüpheli P.S., “Ben de daha sonra sigarayı elinden alarak söndürdüm. Ben sigara kullanmam. Sigara Y.E'nin babasına aittir ve sürekli mutfak tezgahının üzerinde bulunur. Ben sigarayı yaktığını sonradan elindeyken gördüm. Şaka olsun diye videosunu çekerek yayınladım. Yoksa Y.E'ye sigara içirmek için yapmadım. Görüntülerde ben gözükmüyorum ama ‘Güzel içiyorsun valla, helal olsun, ee kaç yıldır içiyorsun sigarayı, çok yıldır içiyorsun’ diyen kişi benim” ifadelerini kullandı.
1 YILA KADAR HAPİSLE YARGILANACAK
Şüphelinin eylemini gizlemediği anlatılan iddianamede, “Sağlık için tehlikeli madde temin etmek” suçundan 6 aydan 1 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi. Başsavcılık tarafından onaylanan iddianame, İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Şüpheli P.S.’nin önümüzdeki aylarda yargılanmasına başlanacak. Hürriyet
Davutoğlu Ankara’da yaşayacağı evi buldu
Başbakanlık görevini bırakan Ahmet Davutoğlu, Ankara’da yeni yaşayacağı evi buldu. Davutoğlu’nun önümüzdeki günlerde Ankara Çayyolu’nda bulunan bir siteye taşınacağı öğrenildi.
Davutoğlu’nun eşi Sare Davutoğlu’nun da fikrini alarak sitede bulunan evi kiraladığı bildirildi.
Davutoğlu’nun taşınacağı sitede müstakil evler 4 katlı, 6 oda ve 1 salondan oluşuyor.
Eski başbakanlara görevi bıraktıktan 5 koruma verilirken Davutoğlu’na son dönemde yaşanan terör olayları nedeniyle 15 koruma verildiği öğrenildi.
Genellikle İstanbul’daki evinde yaşayacak olan Davutoğlu, milletvekilliği görevini de yerine getireceğinden Ankara’ya ziyaretlerinde bu evde kalacak.
Davutoğlu’nun Ankara Bilkent Üniversitesi’de eğitim gören oğlu Mehmet Davutoğlu da öğrenim süresi boyunca bu evde yaşayacak.
Davutoğlu’nun eşi Sare Davutoğlu’nun da fikrini alarak sitede bulunan evi kiraladığı bildirildi.
Davutoğlu’nun taşınacağı sitede müstakil evler 4 katlı, 6 oda ve 1 salondan oluşuyor.
Eski başbakanlara görevi bıraktıktan 5 koruma verilirken Davutoğlu’na son dönemde yaşanan terör olayları nedeniyle 15 koruma verildiği öğrenildi.
Genellikle İstanbul’daki evinde yaşayacak olan Davutoğlu, milletvekilliği görevini de yerine getireceğinden Ankara’ya ziyaretlerinde bu evde kalacak.
Davutoğlu’nun Ankara Bilkent Üniversitesi’de eğitim gören oğlu Mehmet Davutoğlu da öğrenim süresi boyunca bu evde yaşayacak.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)