Hindistan’da bir adam kriket maçında eşini bahis olarak ortaya koydu, hem bahsi hem eşini kaybetti.
Sputnik Türkiye'nin haberine göre Kanpur’da yaşayan Ravinder Singh, kriket maçı için oynadığı bahislerde tüm parasını kaybedince son çare olarak eşi Jasmeet Kaur üzerine bahis oynamaya karar verdi. Singh bahsi kaybettikten sonra kayıplara karışırken, rakipleri de eşi Kaur’u evinde ve sahip olduğu dükkanda taciz etmeye başladı.
Times of India gazetesine konuşan emniyet yetkilileri, “Olayın nedenini daha sonradan anladık. Bu durum gerçekten şoke edici” dedi.
2011’de evlenen çiftin birlikteliğinin son dönemde pek iyi gitmediği, ticaretle uğraşan Ravinder Singh’in işleri iyi gitmeyince karısını takılarını kendisine vermeye zorladığı ve kumar tutkusu yüzünden her şeyini kaybettiği belirtildi. Hürriyet
30 Mayıs 2016 Pazartesi
Türkiye ev fiyatı artışında EURO 2016’nın şampiyonu oldu
10 Haziran'da başlayacak Euro 2016 heyecanı kıtanın dört bir yanını sarmış durumda. Türkiye turnuvada kayda değer başarı sağlayacak ülkeler arasında gösterilirken İngiliz Daily Telegraph gazetesi şimdiden ülkemizi şampiyon ilan etti! Nasıl mı?..
Gazete Euro 2016’ya katılacak ülkelerde yaşanan emlak değeri artışı üzerinden bir sıralama yaptı.
Buna göre Türkiye’de son 5 yılda konutların ortalama değeri yüzde 91.3 arttı. Türkiye’de satılan konutların metrekare fiyatı ortalama 198 TL oldu.
Savills analisti Yolande Barnes, “Türkiye gelişmekte olan ekonomilerin tipik özelliğini ortaya koyuyor” diye konuştu. Barnes sözlerine şöyle devam etti:
İstanbul’daki hızlı şehirleşme bu rakamları yukarı çekiyor. Ev almak isteyen bir genç nüfus var.
DÜŞÜNCESİZCE HAREKET EDİLMEZSE BALON OLMAZ
Türkiye’de emlak piyasasının şu an için iyi gittiğini belirtirken düşüncesizce hamleler yapılmazsa ortaya bir emlak balonu çıkmayacağını belirtti.
KPMG araştırma merkezinin emlak piyasası direktörü Jan Crosby de Türkiye piyasasına ilişkin yorumlarda bulundu.
EV FİYATLARI DA YÜKSELİYOR
Crosby, “Mortgage piyasası Türkiye’de yeni kurumsallaşan bir olgu. Aniden ortaya güçlü bankalar çıktı, bu bankaların borç verebilme kapasiteleri yüksek. Fakat bu durum ev fiyatlarının da yükselmesine neden oluyor” diye konuştu.
Türkiye’nin ardından İzlanda son 5 yılda emlak fiyatlarının yüzde 42 yükselmesiyle ikinci, son beş yılda fiyatlardaki yüzde 27 artışla Avusturya üçüncü oldu. Sözcü
Gazete Euro 2016’ya katılacak ülkelerde yaşanan emlak değeri artışı üzerinden bir sıralama yaptı.
Buna göre Türkiye’de son 5 yılda konutların ortalama değeri yüzde 91.3 arttı. Türkiye’de satılan konutların metrekare fiyatı ortalama 198 TL oldu.
Savills analisti Yolande Barnes, “Türkiye gelişmekte olan ekonomilerin tipik özelliğini ortaya koyuyor” diye konuştu. Barnes sözlerine şöyle devam etti:
İstanbul’daki hızlı şehirleşme bu rakamları yukarı çekiyor. Ev almak isteyen bir genç nüfus var.
DÜŞÜNCESİZCE HAREKET EDİLMEZSE BALON OLMAZ
Türkiye’de emlak piyasasının şu an için iyi gittiğini belirtirken düşüncesizce hamleler yapılmazsa ortaya bir emlak balonu çıkmayacağını belirtti.
KPMG araştırma merkezinin emlak piyasası direktörü Jan Crosby de Türkiye piyasasına ilişkin yorumlarda bulundu.
EV FİYATLARI DA YÜKSELİYOR
Crosby, “Mortgage piyasası Türkiye’de yeni kurumsallaşan bir olgu. Aniden ortaya güçlü bankalar çıktı, bu bankaların borç verebilme kapasiteleri yüksek. Fakat bu durum ev fiyatlarının da yükselmesine neden oluyor” diye konuştu.
Türkiye’nin ardından İzlanda son 5 yılda emlak fiyatlarının yüzde 42 yükselmesiyle ikinci, son beş yılda fiyatlardaki yüzde 27 artışla Avusturya üçüncü oldu. Sözcü
Suriyeli baba oğlu için çare ariyor
3 yaşındaki Hamza Hamdun'un yüzü tamamen, el ve ayakları ise kısmen yandı.
Hamza Hamdun, Suriye’nin İdlib kentine düzenlenen hava saldırında yaralandı ve yüzü tamamen, el ve ayakları ise kısmen yandı. Oğlunun ameliyat olması gerektiğini söyleyen baba, tedavi için çare arıyor.
Rejime ait uçağın hava saldırısında çıkan yangınında yüzü, el ve ayakları yanan 3 yaşındaki Hamza Hamdun İdlip’teki tedavi ardından ilaç ve yeterli tedavi imkanı olmadığı için ambulansla Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye getirildi. Küçük çocuk, Hatay’ın Reyhanlı Devlet Hastanesi’nde tedavi yapılıp taburcu edildi. Baba Mudar Hamdun, oğlunun tamamen iyileşmesi için bir dizi ameliyat geçirmesi gerektiğini ancak, Türkiye’de Suriyeliler’in tedavi hizmetlerinden faydalanması için gerekli yabancı tanıtım kartları olmadığını söyledi. 1.5 ay önce Reyhanlı İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne yabancı tanıtım kartı için başvurduklarını ve bundan dolayı kendilerine verilen ön kayıt belgesinin hastanelerde geçerli olmadığını belirten Mudar Hamdun, “Oysa oğlumun yüzü, kulağı ve gözünden ameliyat ve tedavi olması gerekiyor. Bu konuda yardım bekliyoruz” dedi. Suriyeliler hastanelerin acil servisinden faydalanabiliyor ancak muayene, tedavi ve ameliyat hizmetlerin faydalanması için güvenlik güçlerin yapılacak soruşturmanın sonunda AFAD tarafından verilen yabancı tanıtım kartı gerekiyor. DHA
Hamza Hamdun, Suriye’nin İdlib kentine düzenlenen hava saldırında yaralandı ve yüzü tamamen, el ve ayakları ise kısmen yandı. Oğlunun ameliyat olması gerektiğini söyleyen baba, tedavi için çare arıyor.
Rejime ait uçağın hava saldırısında çıkan yangınında yüzü, el ve ayakları yanan 3 yaşındaki Hamza Hamdun İdlip’teki tedavi ardından ilaç ve yeterli tedavi imkanı olmadığı için ambulansla Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye getirildi. Küçük çocuk, Hatay’ın Reyhanlı Devlet Hastanesi’nde tedavi yapılıp taburcu edildi. Baba Mudar Hamdun, oğlunun tamamen iyileşmesi için bir dizi ameliyat geçirmesi gerektiğini ancak, Türkiye’de Suriyeliler’in tedavi hizmetlerinden faydalanması için gerekli yabancı tanıtım kartları olmadığını söyledi. 1.5 ay önce Reyhanlı İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne yabancı tanıtım kartı için başvurduklarını ve bundan dolayı kendilerine verilen ön kayıt belgesinin hastanelerde geçerli olmadığını belirten Mudar Hamdun, “Oysa oğlumun yüzü, kulağı ve gözünden ameliyat ve tedavi olması gerekiyor. Bu konuda yardım bekliyoruz” dedi. Suriyeliler hastanelerin acil servisinden faydalanabiliyor ancak muayene, tedavi ve ameliyat hizmetlerin faydalanması için güvenlik güçlerin yapılacak soruşturmanın sonunda AFAD tarafından verilen yabancı tanıtım kartı gerekiyor. DHA
Avustralya’da dehşet! Timsahın saldırdığı kadın kayıplara karıştı
Avustralya'da iki arkadaş, timsah saldırısına uğradı. Olay Queensland eyaletinin kuzeyinde bulunan Cairns şehrindeki Thornton sahilinde dün yaşandı.
İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre; 46 yaşındaki bir kadın, arkadaşıyla çok sayıda timsahın yaşadığı bilinen Daintree nehrine girdi.
Gece saat 10:00 sularında talihsiz kadın, timsah saldırısına uğradı. Beraberindeki arkadaşı ise çaresizce onu timsahtan kurtarmaya çalıştı.
Ancak saldırıya uğrayan kadın kayıplara karıştı. Olaydan kurtulan 47 yaşındaki kadın ise hastaneye kaldırıldı.
Zavallı kadının son sözlerinin “Timsah beni kaptı” olduğu aktarıldı.
Konuya ilişkin bir açıklamada bulunan Federal Milletvekili Warren Entsch, “seçim bölgesinde timsal yönetimine ilişkin histerik bir tartışma başlatılamayacağını” söyledi.
“İnsan aptallığına karşı yasa yapamazsınız” diyen vekil, “Bu bir trajedi fakat önlenebilirdi. Orada her yerde uyarı işaretleri var” şeklinde konuştu. Sözcü
İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre; 46 yaşındaki bir kadın, arkadaşıyla çok sayıda timsahın yaşadığı bilinen Daintree nehrine girdi.
Gece saat 10:00 sularında talihsiz kadın, timsah saldırısına uğradı. Beraberindeki arkadaşı ise çaresizce onu timsahtan kurtarmaya çalıştı.
Ancak saldırıya uğrayan kadın kayıplara karıştı. Olaydan kurtulan 47 yaşındaki kadın ise hastaneye kaldırıldı.
Zavallı kadının son sözlerinin “Timsah beni kaptı” olduğu aktarıldı.
Konuya ilişkin bir açıklamada bulunan Federal Milletvekili Warren Entsch, “seçim bölgesinde timsal yönetimine ilişkin histerik bir tartışma başlatılamayacağını” söyledi.
“İnsan aptallığına karşı yasa yapamazsınız” diyen vekil, “Bu bir trajedi fakat önlenebilirdi. Orada her yerde uyarı işaretleri var” şeklinde konuştu. Sözcü
29 Mayıs 2016 Pazar
Libya açıklarında '700'e yakın göçmen boğuldu'
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Libya açıklarında bir dizi teknenin batması nedeniyle en az 700 göçmenin boğularak ölmüş olmasından korkulduğunu açıkladı.
Teknelerin; Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri Libya'dan İtalya'ya geçmeye çalışırken battığı belirtildi.UNHCR sözcüsü Carlotta Sami, Çarşamba günü batan teknede bulunan göçmenlerden yaklaşık 100'ünün kayıp olduğunu söyledi. Geçtiğimiz hafta, teknenin batışını ve olay sonrasını gösteren görüntüler ortaya çıkmıştı.
Sami, Çarşamba günü Libya'daki Sabratha limanından ayrılan ve Perşembe sabahı alabora olan bir teknedeki 550 göçmenin de kayıp olduğunu belirtti. UNHCR sözcüsü, Cuma günü batan üçüncü bir teknede bulunan göçmenlerden 135'inin kurtarıldığını, 45 cesedin sudan çıkarıldığını, sayısı belirsiz bir grup göçmenin de kayıp olduğunu söyledi.
Kurtarılan göçmenler İtalya'daki Taranto ve Pozzallo limanlarına getirildi.İtalyan yetkililer, AB gemilerinin Cumartesi günü 600'den fazla göçmeni kurtarmasıyla bir hafta içinde kurtarılan toplam göçmen sayısının en az 13 bine ulaştığını söyledi.AB ile Türkiye arasındaki göçmen anlaşmasının devreye girmesinden bu yana Libya, kaçak yollarla Avrupa'ya geçmek isteyen göçmenler için kilit bir konuma gelmiş durumda. BBC Türkçe
Teknelerin; Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri Libya'dan İtalya'ya geçmeye çalışırken battığı belirtildi.UNHCR sözcüsü Carlotta Sami, Çarşamba günü batan teknede bulunan göçmenlerden yaklaşık 100'ünün kayıp olduğunu söyledi. Geçtiğimiz hafta, teknenin batışını ve olay sonrasını gösteren görüntüler ortaya çıkmıştı.
Sami, Çarşamba günü Libya'daki Sabratha limanından ayrılan ve Perşembe sabahı alabora olan bir teknedeki 550 göçmenin de kayıp olduğunu belirtti. UNHCR sözcüsü, Cuma günü batan üçüncü bir teknede bulunan göçmenlerden 135'inin kurtarıldığını, 45 cesedin sudan çıkarıldığını, sayısı belirsiz bir grup göçmenin de kayıp olduğunu söyledi.
Kurtarılan göçmenler İtalya'daki Taranto ve Pozzallo limanlarına getirildi.İtalyan yetkililer, AB gemilerinin Cumartesi günü 600'den fazla göçmeni kurtarmasıyla bir hafta içinde kurtarılan toplam göçmen sayısının en az 13 bine ulaştığını söyledi.AB ile Türkiye arasındaki göçmen anlaşmasının devreye girmesinden bu yana Libya, kaçak yollarla Avrupa'ya geçmek isteyen göçmenler için kilit bir konuma gelmiş durumda. BBC Türkçe
Koruma altındaki kadın boşandığı eşi tarafından öldürüldü
Balıkesit’in Edremit İlçesinde, hakkında koruma kararı bulunan 24 yaşındaki Esra Gövem, bir süre önce boşandığı eşi 25 yaşındaki Tolga Y. tarafından iki yaşındaki kızının gözü önünde bıçaklanarak öldürüldü.
Edremit’te bir oto kiralama şirketinde çalışan Tolga Y., 3 yıl önce evlendiği ve mobilya halı satılan işyerinde çalışan Esra Gövem’den 5 ay önce boşandı. Mahkeme çiftin 2 yaşındaki kızları E.Y.’nin velayetini annesine verdi. Tolga Y., bugün saat 11.00 sıralarında mahkemenin hafta sonlarında görebilmesine izin verdiği kızını E.Y.’yi almak için boşandığı eşi Esra Gövem’in oturduğu Camivasat Mahallesi 32. Sokak’taki baba evine gitti. Çocuğu vermek için apartmanın önüne çıkan Esra Gövem ile boşandığı eşi Tolga Y. arasında henüz belirlenemeyen bir nedenle tartışma çıktı. Tolga Y., cebinden çıkardığı bıçakla kızının gözü önünde Esra Gövem’i ikisi kalbi, biri de göğsünden olmak üzere üç bıçak darbesiyle yaralayıp, kızını da bırakarak kaçtı.
Çığlıkları duyup pencereye çıkan alt kat komşusu, Esra Gövem’in kanlar içinde yerde yattığı görüp, durumu 112 Acil Servis’e bildirdi. Bu sırada gelen Gökhan Gövem, kanlar içindeki ablasını yan taraftaki ekmek fırınına ait kamyonetle Edremit Devlet Hastanesi’ne götürdü ancak genç kadın, doktorların müdahalesine rağmen kurtarılamadı.
Olay Körfez Polis Merkezi’ne 200 metre uzaklıkta meydana gelirken, öldürülen Esra Gövem’in boşandığı eşi tarafından tehdit edildiği için hakkında koruma kararı bulunduğu, buna rağmen şüpheli kocanın kızını görmesine izin verdiği öğrenildi.
Polis, olayın ardından kaçan Tolga Y.’nin yakalanması için çalışma başlattı. DHA
Edremit’te bir oto kiralama şirketinde çalışan Tolga Y., 3 yıl önce evlendiği ve mobilya halı satılan işyerinde çalışan Esra Gövem’den 5 ay önce boşandı. Mahkeme çiftin 2 yaşındaki kızları E.Y.’nin velayetini annesine verdi. Tolga Y., bugün saat 11.00 sıralarında mahkemenin hafta sonlarında görebilmesine izin verdiği kızını E.Y.’yi almak için boşandığı eşi Esra Gövem’in oturduğu Camivasat Mahallesi 32. Sokak’taki baba evine gitti. Çocuğu vermek için apartmanın önüne çıkan Esra Gövem ile boşandığı eşi Tolga Y. arasında henüz belirlenemeyen bir nedenle tartışma çıktı. Tolga Y., cebinden çıkardığı bıçakla kızının gözü önünde Esra Gövem’i ikisi kalbi, biri de göğsünden olmak üzere üç bıçak darbesiyle yaralayıp, kızını da bırakarak kaçtı.
Çığlıkları duyup pencereye çıkan alt kat komşusu, Esra Gövem’in kanlar içinde yerde yattığı görüp, durumu 112 Acil Servis’e bildirdi. Bu sırada gelen Gökhan Gövem, kanlar içindeki ablasını yan taraftaki ekmek fırınına ait kamyonetle Edremit Devlet Hastanesi’ne götürdü ancak genç kadın, doktorların müdahalesine rağmen kurtarılamadı.
Olay Körfez Polis Merkezi’ne 200 metre uzaklıkta meydana gelirken, öldürülen Esra Gövem’in boşandığı eşi tarafından tehdit edildiği için hakkında koruma kararı bulunduğu, buna rağmen şüpheli kocanın kızını görmesine izin verdiği öğrenildi.
Polis, olayın ardından kaçan Tolga Y.’nin yakalanması için çalışma başlattı. DHA
‘Peru’da 272 bin kadın kısırlaştırıldı’
Alberto Fujimori'nin devlet başkanlığı döneminde Peru'da üç yüz bine yakın kadının kısırlaştırıldığı ortaya çıktı. Bağımsız bir kurulun araştırma raporuna göre, Peru'da 1996–2001 yılları arasında 272 bin 28 kadın ve 22 bin 4 erkek kısırlaştırıldı.
Deutsche Welle’nin haberine göre dönemin yönetimi kısırlaştırma operasyonunu “Sağlık ve Aile Planlaması” başlığı altında yürüttü. Merkezi başkent Lima’da bulunan kadın hakları örgütü Demus’un sözcüsü Jessenia Casani, mağdurların ülkenin ücra ve yoksul bölgelerinden kadınlar olduğunu söyledi. Casani, birçoğunun yerli İndio kökenli olduğunu, İspanyolca konuşamadığını belirtti.
OPERASYONLAR SONRASI HAYATINI KAYBEDEN KADINLAR OLDU
Demus’un görgü tanıklarına dayandırdığı verilere göre, kadınların birçoğuna kısırlaştırılmaları için ya baskı yapıldı ya da herhangi bir bahaneyle sağlık merkezlerine gitmeleri sağlandı. 2002 yılına ait bir araştırma raporuna göre en az 18 kadın operasyonun sonuçlarından ötürü hayatını kaybetti. Sözcü
Deutsche Welle’nin haberine göre dönemin yönetimi kısırlaştırma operasyonunu “Sağlık ve Aile Planlaması” başlığı altında yürüttü. Merkezi başkent Lima’da bulunan kadın hakları örgütü Demus’un sözcüsü Jessenia Casani, mağdurların ülkenin ücra ve yoksul bölgelerinden kadınlar olduğunu söyledi. Casani, birçoğunun yerli İndio kökenli olduğunu, İspanyolca konuşamadığını belirtti.
OPERASYONLAR SONRASI HAYATINI KAYBEDEN KADINLAR OLDU
Demus’un görgü tanıklarına dayandırdığı verilere göre, kadınların birçoğuna kısırlaştırılmaları için ya baskı yapıldı ya da herhangi bir bahaneyle sağlık merkezlerine gitmeleri sağlandı. 2002 yılına ait bir araştırma raporuna göre en az 18 kadın operasyonun sonuçlarından ötürü hayatını kaybetti. Sözcü
Sağlık Bakanlığı: Bu ilaçlar toplatılıyor
Yüksek tansiyon ilacı üreten firma, ilaçlar karıştığı için piyasadakileri tek tek toplayacak.
Sağlık Bakanlığı, yüksek tansiyon hastalarını uyarıyor! ‘Tensinor’ tansiyon ilaçlarının, 100 miligramlık olanlarının 50 miligramlık kutuların içine karıştığının tespit edilmesi üzerine tek tek toplatılacağı duyuruldu.
GERİ ÇEKME KARARI ALINDI
Firma, yüksek tansiyon hastalarını tek tek arayarak ilaçları toplayacak. Habertürk’ten Lütfi Erdoğan’ın haberine göre Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Astra Zeneca İlaç San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin ruhsatına sahip olduğu ‘Tensinor Tablet 100mg' adlı ürünün 16A145 (SKT:12/2020) parti numaralısı ile ilgili olarak ürünün ruhsat sahibi firması tarafından, ‘Tensinor 100mg Tablet' üretimi sırasında hat içine ‘Tensinor 50mg Tablet' kutusunun karışmış olması sebebiyle piyasada içeriği ve karekod bilgileri ‘Tensinor 100mg Tablet'e ait olan ancak kutusu ‘Tensinor 50mg Tablet' olarak görünen ürünlerin tespit edildiği bildirilmiştir. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı, 1. sınıf A seviyesine tekabül eden nihai kullanıcı seviyesinde geri çekme işlemi uygulama kararı aldı. Karar firmaya bildirildi.”
Sağlık Bakanlığı, yüksek tansiyon hastalarını uyarıyor! ‘Tensinor’ tansiyon ilaçlarının, 100 miligramlık olanlarının 50 miligramlık kutuların içine karıştığının tespit edilmesi üzerine tek tek toplatılacağı duyuruldu.
GERİ ÇEKME KARARI ALINDI
Firma, yüksek tansiyon hastalarını tek tek arayarak ilaçları toplayacak. Habertürk’ten Lütfi Erdoğan’ın haberine göre Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Astra Zeneca İlaç San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin ruhsatına sahip olduğu ‘Tensinor Tablet 100mg' adlı ürünün 16A145 (SKT:12/2020) parti numaralısı ile ilgili olarak ürünün ruhsat sahibi firması tarafından, ‘Tensinor 100mg Tablet' üretimi sırasında hat içine ‘Tensinor 50mg Tablet' kutusunun karışmış olması sebebiyle piyasada içeriği ve karekod bilgileri ‘Tensinor 100mg Tablet'e ait olan ancak kutusu ‘Tensinor 50mg Tablet' olarak görünen ürünlerin tespit edildiği bildirilmiştir. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı, 1. sınıf A seviyesine tekabül eden nihai kullanıcı seviyesinde geri çekme işlemi uygulama kararı aldı. Karar firmaya bildirildi.”
Hindistan’da ‘dünyanın en ağır kız bebeği’ doğdu
Hindistan'da bir anne 6.8 kilo ağırlığında bir kız bebek dünyaya getirdi. Doktorlar bebeğin, şu ana kadar doğan "en ağır kız bebek" olduğunu belirtiyor.
Henüz ismi konulmayan bebeğin ağırlığı neredeyse 6 aylık bir bebeğinkine eşit. Doktorlara göre bebek, 2014’te ABD’nin Massachusetts’te 6.5 kilo doğan Carisa Rusack’in rekorunu egale etmiş oldu.
İngiliz Telegraph gazetesinin aktardığı habere göre, bebeğini sezaryenle doğuran 19 yaşındaki anne Nandini’nin sağlığı yerinde. Doğumu gerçekleştiren doktor Venkatesh Raju ise 25 yıllık doktorluk kariyerinde bu kadar büyük bir bebek görmediğini söylüyor.
Hindistan’da yeni doğan bebekler ortalama 2.5 ila 3.5 kilogram arasında dünyaya geliyor.
BOYU 62 SANTİM
Bebeğin boyu da 62 santimetreyle yeni doğanlarda boyun ortalama 50 santimetre olduğu Hindistan’da ortalamanın çok üzerinde.
1.75 metre boyunda ve 92 kilo olan anne Nandini de bu kadar büyük bir bebek doğuracağını tahmin etmediğini söylüyor.
Doktorlar bebeğin neden bu kadar kilolu doğduğunu anlamak için testler yaptıklarını söyledi.
Anne ve bebeğin bakımını üstlenen Doktor SR Kumar, “Anneye ultrason ve kan testleri yaptık ama anormal bir durum yoktu. Örnekleri anne karnında metabolizma bozukluğu testine de yolladık. Sonuçları 48 saat içinde alacağız” dedi. Şeker hastası annelerin normalden ağır bebekler doğurması sık görülen bir durum. Ancak doktorlar annenin şeker hastası olmadığını söyledi.
Şu ana dek Hindistan’da doğan en ağır bebek geçen yıl dünyaya gelen 6,7 ağırlığındaki erkek bebekti.
Dünyanın en ağır doğan bebeği unvanı ise İtalya’da 1955 yılında 10.8 kilo doğan bir erkek bebeğe ait.
Henüz ismi konulmayan bebeğin ağırlığı neredeyse 6 aylık bir bebeğinkine eşit. Doktorlara göre bebek, 2014’te ABD’nin Massachusetts’te 6.5 kilo doğan Carisa Rusack’in rekorunu egale etmiş oldu.
İngiliz Telegraph gazetesinin aktardığı habere göre, bebeğini sezaryenle doğuran 19 yaşındaki anne Nandini’nin sağlığı yerinde. Doğumu gerçekleştiren doktor Venkatesh Raju ise 25 yıllık doktorluk kariyerinde bu kadar büyük bir bebek görmediğini söylüyor.
Hindistan’da yeni doğan bebekler ortalama 2.5 ila 3.5 kilogram arasında dünyaya geliyor.
BOYU 62 SANTİM
Bebeğin boyu da 62 santimetreyle yeni doğanlarda boyun ortalama 50 santimetre olduğu Hindistan’da ortalamanın çok üzerinde.
1.75 metre boyunda ve 92 kilo olan anne Nandini de bu kadar büyük bir bebek doğuracağını tahmin etmediğini söylüyor.
Doktorlar bebeğin neden bu kadar kilolu doğduğunu anlamak için testler yaptıklarını söyledi.
Anne ve bebeğin bakımını üstlenen Doktor SR Kumar, “Anneye ultrason ve kan testleri yaptık ama anormal bir durum yoktu. Örnekleri anne karnında metabolizma bozukluğu testine de yolladık. Sonuçları 48 saat içinde alacağız” dedi. Şeker hastası annelerin normalden ağır bebekler doğurması sık görülen bir durum. Ancak doktorlar annenin şeker hastası olmadığını söyledi.
Şu ana dek Hindistan’da doğan en ağır bebek geçen yıl dünyaya gelen 6,7 ağırlığındaki erkek bebekti.
Dünyanın en ağır doğan bebeği unvanı ise İtalya’da 1955 yılında 10.8 kilo doğan bir erkek bebeğe ait.
Yılmaz Özdil yazdı: "1453"
"...E bugün bakıyoruz… Fetih yapıyorum filan diye, İstanbul caddelerini fotoğraflarınla doldurmuşsun, tahtadan surlar yaptırmışsın, zabıtalara yeniçeri kıyafeti giydirmişsin..."
Sözcü'den Yılmaz Özdil'in bugünkü yazısı...
Rönesans insanıydı. Entelektüeldi. Arapça, Farsça, Latince, İtalyanca, Rumca, Sırpça, henüz 19 yaşındayken altı lisan konuşurdu. Felsefeye meraklıydı. Milattan önceye ait Yunanca elyazmaları okurdu. Filozofları etrafına toplar, Peripatosçuların, Stoacıların ilkelerini, Platon'u Aristoteles'i tartışırdı. Coğrafyaya düşkündü. Batlamyus olarak tanınan Cladios Ptolemaios'un Geographia'sını incelerdi. Matematiksel coğrafya kavramının miladı kabul edilen Geographia'da bölük porçük yeralan haritaları, bütün haline getirtip yayınlattı. Akdeniz, Ege ve Adriyatik'in girintilerini çıkıntılarını, derinliklerini, adalarını avucunun içi gibi bilirdi. Mesela, Limni adasını vergi toplamak için almadı, stratejik önemi olduğu için almadı. Peki neden aldı? Tin-i mahtum, yani “mühürlü toprak” adı verilen kırmızı renkli bir toprak türü var, sadece Limni'de bulunuyor, zehirlenmeye, yılan sokmasına karşı deva olduğuna inanılıyor, bezlere sarılıp yıkanıyor, süzme yoğurt gibi ağaçlara asılıyor, toz halinde kurutuluyor, tekrar çamur haline getirilip, bardak yapılıyor, bu bardağa konulan içecekte zehir varsa, bardak çatlıyor iyi mi… Limni'yi işte bu yüzden aldı. Dünyanın henüz dünyadan haberi yokken, doğal kaynakları kullanırdı. Astronomiyle ilgiliydi. Özellikle, matematiksel sentez anlamına gelen ve 13 kitaptan oluşan Almagest'in Latince çevirisine bayılırdı. Matematiğe trigonometri seviyesinde hakimdi. Çünkü, güneş'in ay'ın hareketlerini, yörüngeleri, yıldızları, ekinoksları izah eden Almagest'i kavrayabilmen için, trigonometri bilmen gerekirdi. Efsane astronom Ali Kuşçu'nun tee 1438'de hazırladığı yıldız kataloglarını, matematik teorilerini tekrar tekrar okur, adeta yutardı. Bizans'a ait kitapların koleksiyonunu yapardı. Ayasofya'ya dair neredeyse yazılmış tüm orijinal eserleri biriktirmişti. Topkapı Sarayı'nda kurduğu kütüphanesinde ilk ciddi araştırma, 1929'da Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle gerçekleştirildi. Latince, Yunanca, İtalyanca, Farsça 587 eser tespit edildi. Bunların dördü elyazması İlyada Destanı'ydı. Bugün tüm dünyadaki kütüphanelerde en iyi korunabilmiş Bizans dönemi İlyada Destanı, onun kütüphanesinden çıkan elyazmalarından biri… İstanbul'un Konstantinopolis dönemine ait en eski şehir haritası, ondaydı. Büyük İskender'in biyografisi olan Anabasis'in kopyası, kütüphanesindeydi. Homeros'un İlyada'sından o kadar etkilendi ki, kalkıp Truva'ya gitti. Yanından ayırmadığı vakanivüs Kritovulos'un notlarından biliyoruz, kalıntıları gezdi. Akhileus'un, Hektor'un mezarları hakkında bilgi aldı, kahramanlıklarını saygıyla andı. Truva'nın konumunu, denizle-karayla ilişkisinin stratejik yararını irdeledi. Papa II. Pius'a yazdığı mektuptan anlıyoruz ki, İstanbul'un fethini Truva'nın rövanşı gibi görürdü. Hobileri vardı. Denizi çok severdi. Oppianos tarafından kaleme alınan ve balıkçılık üzerine yazılmış en eski kitap olan Halieutika'yı okurdu. Balıkçılık gelişsin diye, Pontus'u aldıktan sonra, 60 kadar Rum balıkçıyı aileleriyle birlikte getirdi, Sarıyer'e yerleştirdi. Ezop'un fabllarını okurdu. Merak yelpazesi genişti, Hipokrat'ı, lir sanatını, hayvanların özelliklerini, değerli taşları okurdu. Kültür adamıydı, sanatçılara kol kanat gerer, ödüllendirirdi. Şairdi. “Avni” mahlasıyla şiirler yazardı. Bağda gülden bahseden, yanağını kasdeder / serviden söz açanlar, endamını kasdeder / dilbere vasıl olmak dar-ı dünyadan murad / aşık, aşkın derdi ile dermanını kasdeder… Mimariyi çok önemserdi. Yaşadığı mekanları Alla Turchesca, İran, Karaman, Alla Greca tarzında inşa ettirirdi. Sofu değildi. Hatta dindar olduğu bile pek söylenemez. Galata'daki San Pietro kilisesine gidip, ayin izlerdi. Seremoni sevmezdi, kalabalıklarla dolaşmazdı, inanması güç gelecek ama, seyyahların notlarından okuyoruz, kiliseye giderken yanında sadece iki koruma olurdu. Yahudi, Rum farketmez, ustalarıyla dostluk kurardı. İtalyan ekolünü beğenirdi. Portresini İtalyan ressam Bellini'ye yaptırdı. (Ecdadın torunları olduğunu iddia eden palavracı politikacılarımız sahip çıkmadığı için… En ünlü tablosu, National Gallery koleksiyonuna dahildir, Londra'da Victoria Albert Müzesi'nde sergilenir.) Aslında kendisinde de ressamlık yeteneği vardı. Topkapı Sarayı'nda bulunan ve Ordinaryüs profesör Süheyl Ünver tarafından günışığına çıkarılan defterinden biliyoruz. Roma büstlerini andıran insan figürleri, at, leylek, kartal gibi hayvan figürleri, çiçek motifleri çizmişti. İlk altın sikke onun için bastırıldı. Üzerinde “darib'ün nadri sabih-ül-izzi vennasri, filberri velbahri” unvanı bulunuyordu. Yani “izzet sahibi, karaların ve denizlerin hakimi”ydi. Aslına bakarsanız, bu sikkenin öyküsü de, sanat merakından kaynaklanıyordu. Bizans ganimetlerini incelerken, İmparator 8. Palaeologos'un portresinin madalyon üzerine işlenmiş olduğunu gördü. Kendisi için bunun bir benzerini yaptırmak istedi, araştırdı, Constanzo di Moysis isimli sanatçıyı Napoli'de buldurdu, İstanbul'a getirtti. Böylece, madalyona işlenen ilk Müslüman hükümdar oldu. Eğitimine beş yaşında başlandı, çocukluğundan itibaren harp tarihiyle, harp sanatıyla yetiştirildi. Ateşli silahları tasarım yapabilecek seviyede tanırdı. Tarihte ilk havan topunun çizimlerini, bizzat o yaptı, tarihte ilk havan topu İstanbul'un fethinde kullanıldı. Gerçek manada dünya lideriydi.
*
E bugün bakıyoruz… Fetih yapıyorum filan diye, İstanbul caddelerini fotoğraflarınla doldurmuşsun, tahtadan surlar yaptırmışsın, zabıtalara yeniçeri kıyafeti giydirmişsin, sahnede maket kadırga çektirip, kendi figüranlarına kendini alkışlatacaksın.
*
Yani hakikaten gazan mübarek olsun, fetih müsamerene limon sıkmak istemem ama… Fatih kim, sen kim be birader!
Sözcü'den Yılmaz Özdil'in bugünkü yazısı...
Rönesans insanıydı. Entelektüeldi. Arapça, Farsça, Latince, İtalyanca, Rumca, Sırpça, henüz 19 yaşındayken altı lisan konuşurdu. Felsefeye meraklıydı. Milattan önceye ait Yunanca elyazmaları okurdu. Filozofları etrafına toplar, Peripatosçuların, Stoacıların ilkelerini, Platon'u Aristoteles'i tartışırdı. Coğrafyaya düşkündü. Batlamyus olarak tanınan Cladios Ptolemaios'un Geographia'sını incelerdi. Matematiksel coğrafya kavramının miladı kabul edilen Geographia'da bölük porçük yeralan haritaları, bütün haline getirtip yayınlattı. Akdeniz, Ege ve Adriyatik'in girintilerini çıkıntılarını, derinliklerini, adalarını avucunun içi gibi bilirdi. Mesela, Limni adasını vergi toplamak için almadı, stratejik önemi olduğu için almadı. Peki neden aldı? Tin-i mahtum, yani “mühürlü toprak” adı verilen kırmızı renkli bir toprak türü var, sadece Limni'de bulunuyor, zehirlenmeye, yılan sokmasına karşı deva olduğuna inanılıyor, bezlere sarılıp yıkanıyor, süzme yoğurt gibi ağaçlara asılıyor, toz halinde kurutuluyor, tekrar çamur haline getirilip, bardak yapılıyor, bu bardağa konulan içecekte zehir varsa, bardak çatlıyor iyi mi… Limni'yi işte bu yüzden aldı. Dünyanın henüz dünyadan haberi yokken, doğal kaynakları kullanırdı. Astronomiyle ilgiliydi. Özellikle, matematiksel sentez anlamına gelen ve 13 kitaptan oluşan Almagest'in Latince çevirisine bayılırdı. Matematiğe trigonometri seviyesinde hakimdi. Çünkü, güneş'in ay'ın hareketlerini, yörüngeleri, yıldızları, ekinoksları izah eden Almagest'i kavrayabilmen için, trigonometri bilmen gerekirdi. Efsane astronom Ali Kuşçu'nun tee 1438'de hazırladığı yıldız kataloglarını, matematik teorilerini tekrar tekrar okur, adeta yutardı. Bizans'a ait kitapların koleksiyonunu yapardı. Ayasofya'ya dair neredeyse yazılmış tüm orijinal eserleri biriktirmişti. Topkapı Sarayı'nda kurduğu kütüphanesinde ilk ciddi araştırma, 1929'da Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle gerçekleştirildi. Latince, Yunanca, İtalyanca, Farsça 587 eser tespit edildi. Bunların dördü elyazması İlyada Destanı'ydı. Bugün tüm dünyadaki kütüphanelerde en iyi korunabilmiş Bizans dönemi İlyada Destanı, onun kütüphanesinden çıkan elyazmalarından biri… İstanbul'un Konstantinopolis dönemine ait en eski şehir haritası, ondaydı. Büyük İskender'in biyografisi olan Anabasis'in kopyası, kütüphanesindeydi. Homeros'un İlyada'sından o kadar etkilendi ki, kalkıp Truva'ya gitti. Yanından ayırmadığı vakanivüs Kritovulos'un notlarından biliyoruz, kalıntıları gezdi. Akhileus'un, Hektor'un mezarları hakkında bilgi aldı, kahramanlıklarını saygıyla andı. Truva'nın konumunu, denizle-karayla ilişkisinin stratejik yararını irdeledi. Papa II. Pius'a yazdığı mektuptan anlıyoruz ki, İstanbul'un fethini Truva'nın rövanşı gibi görürdü. Hobileri vardı. Denizi çok severdi. Oppianos tarafından kaleme alınan ve balıkçılık üzerine yazılmış en eski kitap olan Halieutika'yı okurdu. Balıkçılık gelişsin diye, Pontus'u aldıktan sonra, 60 kadar Rum balıkçıyı aileleriyle birlikte getirdi, Sarıyer'e yerleştirdi. Ezop'un fabllarını okurdu. Merak yelpazesi genişti, Hipokrat'ı, lir sanatını, hayvanların özelliklerini, değerli taşları okurdu. Kültür adamıydı, sanatçılara kol kanat gerer, ödüllendirirdi. Şairdi. “Avni” mahlasıyla şiirler yazardı. Bağda gülden bahseden, yanağını kasdeder / serviden söz açanlar, endamını kasdeder / dilbere vasıl olmak dar-ı dünyadan murad / aşık, aşkın derdi ile dermanını kasdeder… Mimariyi çok önemserdi. Yaşadığı mekanları Alla Turchesca, İran, Karaman, Alla Greca tarzında inşa ettirirdi. Sofu değildi. Hatta dindar olduğu bile pek söylenemez. Galata'daki San Pietro kilisesine gidip, ayin izlerdi. Seremoni sevmezdi, kalabalıklarla dolaşmazdı, inanması güç gelecek ama, seyyahların notlarından okuyoruz, kiliseye giderken yanında sadece iki koruma olurdu. Yahudi, Rum farketmez, ustalarıyla dostluk kurardı. İtalyan ekolünü beğenirdi. Portresini İtalyan ressam Bellini'ye yaptırdı. (Ecdadın torunları olduğunu iddia eden palavracı politikacılarımız sahip çıkmadığı için… En ünlü tablosu, National Gallery koleksiyonuna dahildir, Londra'da Victoria Albert Müzesi'nde sergilenir.) Aslında kendisinde de ressamlık yeteneği vardı. Topkapı Sarayı'nda bulunan ve Ordinaryüs profesör Süheyl Ünver tarafından günışığına çıkarılan defterinden biliyoruz. Roma büstlerini andıran insan figürleri, at, leylek, kartal gibi hayvan figürleri, çiçek motifleri çizmişti. İlk altın sikke onun için bastırıldı. Üzerinde “darib'ün nadri sabih-ül-izzi vennasri, filberri velbahri” unvanı bulunuyordu. Yani “izzet sahibi, karaların ve denizlerin hakimi”ydi. Aslına bakarsanız, bu sikkenin öyküsü de, sanat merakından kaynaklanıyordu. Bizans ganimetlerini incelerken, İmparator 8. Palaeologos'un portresinin madalyon üzerine işlenmiş olduğunu gördü. Kendisi için bunun bir benzerini yaptırmak istedi, araştırdı, Constanzo di Moysis isimli sanatçıyı Napoli'de buldurdu, İstanbul'a getirtti. Böylece, madalyona işlenen ilk Müslüman hükümdar oldu. Eğitimine beş yaşında başlandı, çocukluğundan itibaren harp tarihiyle, harp sanatıyla yetiştirildi. Ateşli silahları tasarım yapabilecek seviyede tanırdı. Tarihte ilk havan topunun çizimlerini, bizzat o yaptı, tarihte ilk havan topu İstanbul'un fethinde kullanıldı. Gerçek manada dünya lideriydi.
*
E bugün bakıyoruz… Fetih yapıyorum filan diye, İstanbul caddelerini fotoğraflarınla doldurmuşsun, tahtadan surlar yaptırmışsın, zabıtalara yeniçeri kıyafeti giydirmişsin, sahnede maket kadırga çektirip, kendi figüranlarına kendini alkışlatacaksın.
*
Yani hakikaten gazan mübarek olsun, fetih müsamerene limon sıkmak istemem ama… Fatih kim, sen kim be birader!
28 Mayıs 2016 Cumartesi
Zika virüsü: ‘Rio Olimpiyatları ertelensin’ çağrısı reddedildi
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), bu yaz Rio'da yapılacak olan olimpiyat oyunlarının, Zika virüsü saldıgını nedeniyle ertelenmesi yönündeki çağrıları reddetti.
BBC Türkçe’nin haberine göre; WHO, olimpiyat oyunlarının Zika virüsünün yayılmasında büyük bir değişikliğe neden olmayacağını belirtti.
Sayıları 150’yi bulan dünyanın önde gelen bilim insanı, Dünya Sağlık Örgütü’ne gönderdikleri mektupta, olimpiyatların başka bir yere taşınması ya da ertelenmesi çağrısında bulunmuştu.
Bilim insanları mektupta, oyunların öngörüldüğü gibi 5-21 Ağustos tarihlerinde Rio’da düzenlenmesinin “etik olmayacağını” belirtmişti.
OLİMPİYAT KOMİTESİ DE ‘GEREK YOK’ DEMİŞTİ
Uzmanlar Zika’nın belirtilerinin hafif olmasına karşın, hamile kadınlara bulaştığında bebeklerin kafa deformasyonuyla doğmasına yol açtığını ve yetişkinlerde nadir görülen, bazen öldürücü olabilen bir nörolojik hastalığa neden olabileceğini söyledi.
Sivrisineklerle yayılan hastalık bir yıl önce Brezilya’da ortaya çıktı. Virüs daha sonra 60’dan fazla ülke ve bölgeye yayıldı.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi de Zika nedeniyle oyunların ertelenmesi ya da başka bir yerde yapılmasına gerek olmadığını söylemişti.
Mektuba aralarında Oxford, Harvard ve Yale gibi üniversitelerin de bulunduğu kurumlardan doktorlar ve tıbbi etik uzmanı imza attı.
Mektupta “Oyunları izlemek için dünyanın dört bir yanından gelecek 500 binden fazla yabancı turist gereksiz bir risk altına sokuluyor. Turistler virüsü kapıp evlerine döndüğünde hastalığı da yayabilir” denildi.
BBC Türkçe’nin haberine göre; WHO, olimpiyat oyunlarının Zika virüsünün yayılmasında büyük bir değişikliğe neden olmayacağını belirtti.
Sayıları 150’yi bulan dünyanın önde gelen bilim insanı, Dünya Sağlık Örgütü’ne gönderdikleri mektupta, olimpiyatların başka bir yere taşınması ya da ertelenmesi çağrısında bulunmuştu.
Bilim insanları mektupta, oyunların öngörüldüğü gibi 5-21 Ağustos tarihlerinde Rio’da düzenlenmesinin “etik olmayacağını” belirtmişti.
OLİMPİYAT KOMİTESİ DE ‘GEREK YOK’ DEMİŞTİ
Uzmanlar Zika’nın belirtilerinin hafif olmasına karşın, hamile kadınlara bulaştığında bebeklerin kafa deformasyonuyla doğmasına yol açtığını ve yetişkinlerde nadir görülen, bazen öldürücü olabilen bir nörolojik hastalığa neden olabileceğini söyledi.
Sivrisineklerle yayılan hastalık bir yıl önce Brezilya’da ortaya çıktı. Virüs daha sonra 60’dan fazla ülke ve bölgeye yayıldı.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi de Zika nedeniyle oyunların ertelenmesi ya da başka bir yerde yapılmasına gerek olmadığını söylemişti.
Mektuba aralarında Oxford, Harvard ve Yale gibi üniversitelerin de bulunduğu kurumlardan doktorlar ve tıbbi etik uzmanı imza attı.
Mektupta “Oyunları izlemek için dünyanın dört bir yanından gelecek 500 binden fazla yabancı turist gereksiz bir risk altına sokuluyor. Turistler virüsü kapıp evlerine döndüğünde hastalığı da yayabilir” denildi.
Bahçesaray’da çekirge istilası
Van’ın Bahçesaray İlçesi’nin Güneyyamaç ve Kaşıkçılar Mahalleleri'ni çekirgeler istila etti.
Vatandaşlar ekinlere, ağaçlara, sebzelere büyük zarar veren çekirgelerin kısa süre sonra evlere kadar gireceği korkusunu yaşarken, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na bağlı İlçe Müdürlüğü ekipleri ilaçlı mücadele yapıyor
Bahçesaray'a 20 kilometre uzaklıktaki Güneyyamaç ve Kaşıkçılar Mahallesi sakinleri binlerce çekirgenin istilasıyla zor günler yaşıyor. Özellikle ekili alanlara zarar veren yüzlerce çekirge, meyve ağaçlarının yaprakları, bağ bahçelerdeki sebzelerin adeta kökünü kuruttu.
Tarlalarda, yolda, bahçelerde ve arazide hızla ilerleyen çekirgeler yavaş yavaş mahallelerin de içine girmeye başladı.
KOYUNLARIMIZI OTLATAMIYORUZ
Binlerce çekirgenin istilası altındaki mahallelerde vatandaşlar çaresiz bir şekilde beklerken, Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü ekipleri de ilaçlı mücadelede bulunuyor.
Köyün çobanları, çekirgelerin köyün merasındaki otları kuruttuğunu ve koyunlarını otlatmak için yeşil bir alan bulmakta zorladıklarını söyledi.
Bahçesaray'a 20 kilometre uzaklıktaki Güneyyamaç ve Kaşıkçılar Mahallesi sakinleri binlerce çekirgenin istilasıyla zor günler yaşıyor. Özellikle ekili alanlara zarar veren yüzlerce çekirge, meyve ağaçlarının yaprakları, bağ bahçelerdeki sebzelerin adeta kökünü kuruttu.
Tarlalarda, yolda, bahçelerde ve arazide hızla ilerleyen çekirgeler yavaş yavaş mahallelerin de içine girmeye başladı.
KOYUNLARIMIZI OTLATAMIYORUZ
Binlerce çekirgenin istilası altındaki mahallelerde vatandaşlar çaresiz bir şekilde beklerken, Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü ekipleri de ilaçlı mücadelede bulunuyor.
Köyün çobanları, çekirgelerin köyün merasındaki otları kuruttuğunu ve koyunlarını otlatmak için yeşil bir alan bulmakta zorladıklarını söyledi.
Obama’nın yeni sarayı!
Barack Obama’nın Başkanlık’tan ayrıldıktan sonra yaşayacağı ev belli oldu.
2014 yılında 4,3 milyon dolara satılan evin büyüklüğü 8200 metrekare.
Obama, 9 yatak odası, 1 egzersiz odası ve 8 banyosu bulunan evi, Bill Clinton’un bir zamanlar basın sekreterliği görevini yürüten Joe Lockhart’tan aldı.
1928 yılında inşa edilen evin üst katında Obama’nın çalışabileceği bir ofis yer alıyor.
2014 yılında 4,3 milyon dolara satılan evin büyüklüğü 8200 metrekare.
Obama, 9 yatak odası, 1 egzersiz odası ve 8 banyosu bulunan evi, Bill Clinton’un bir zamanlar basın sekreterliği görevini yürüten Joe Lockhart’tan aldı.
1928 yılında inşa edilen evin üst katında Obama’nın çalışabileceği bir ofis yer alıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)