Geçen yılın Eurovision birincisi Conchita Wurst, Rusya'ya giderek Devlet Başkanı Vladimir Putin'i 'anlamak istediğini' açıkladı.
Avusturyalı şarkıcı Conchita Wurst, Rusya Devlet BaşkanıVladimir Putin ’i “anlamak için” liderle bir hafta geçirmek istediğini açıkladı. LGBTİ bireylere karşı katı yasalarıyla bilinen Rusya’ya gitmek isteyen Wurst, geçen yıl Eurovision birincisi olmuştu.
Russia Today’de yer alan habere göre, Kurier’e konuşan Wurst, “Vladimir Putin olmanın anlamı nedir? Nasıl bir baskı altındadır? Sonuçta Putin yalnızca saygı görmek istiyor. Putin’in saygıyı arzulaması, onu azınlıklarla birleştiriyor” dedi. Rusya’da birçok hayranı olduğunu söyleyen şarkıcı, “Bu inanılmaz güzel, çünkü bana birçok Rus’un hükümetin düşüncelerine katılmadığını gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Putin’in basın sözcüsü Dmitry Peskov ise Wurst ve Rus liderin buluşma ihtimaline yanıt vermek yerine güldü.
29 Aralık 2014 Pazartesi
VİCDANSIZLIK! Zabıta Esme ninenin parasını süs havuzuna attı
Ankara’da yaşlı kadının kuşyemi satarak kazandığı paraları zabıta görevlileri tarafından süs havuzuna atıldı. Ayaklarına poşet bağlayan bir vatandaş, paraları toplayarak çıkardı.
Kuşyemi satarak geçimini sağlayan 79 yaşındaki Esme nine, Güvenpark’ta bulunan süs havuzunun başına geldi. İddiaya göre, yaşlı kadın, yanında getirdiği kuşyemi tezgahını açarak satmaya başladı. Bu sırada Güvenpark’ta görev yapan zabıta ekipleri, yaşlı kadına satış izni olmadığını belirterek, parkı terk etmesini istedi. Yaşlı kadınla tartışmaya başlayan zabıta, sinirlenince yaşlı kadının paralarını süs havuzuna atarak olay yerinden ayrıldı. Çevredeki vatandaşlar yaşlı kadını sakinleştirmeye çalıştı. Esme nine havuza girmek isteyince çevredekiler tarafından zorlukla durduruldu. Yaşlı kadının havuza girmekte ısrar etmesi üzerine bir vatandaş havuza girerek paraları alacağını söyledi. Ayaklarının ıslanmaması için etrafta çizme aramaya başlayan vatandaş, bulamayınca ayaklarına poşet bağlayarak çevredekilerin yardımıyla süs havuzuna girerek paraları topladı. Paraları alan yaşlı kadın, kuş yemlerini de alarak parktan ayrıldı.
Kuşyemi satarak geçimini sağlayan 79 yaşındaki Esme nine, Güvenpark’ta bulunan süs havuzunun başına geldi. İddiaya göre, yaşlı kadın, yanında getirdiği kuşyemi tezgahını açarak satmaya başladı. Bu sırada Güvenpark’ta görev yapan zabıta ekipleri, yaşlı kadına satış izni olmadığını belirterek, parkı terk etmesini istedi. Yaşlı kadınla tartışmaya başlayan zabıta, sinirlenince yaşlı kadının paralarını süs havuzuna atarak olay yerinden ayrıldı. Çevredeki vatandaşlar yaşlı kadını sakinleştirmeye çalıştı. Esme nine havuza girmek isteyince çevredekiler tarafından zorlukla durduruldu. Yaşlı kadının havuza girmekte ısrar etmesi üzerine bir vatandaş havuza girerek paraları alacağını söyledi. Ayaklarının ıslanmaması için etrafta çizme aramaya başlayan vatandaş, bulamayınca ayaklarına poşet bağlayarak çevredekilerin yardımıyla süs havuzuna girerek paraları topladı. Paraları alan yaşlı kadın, kuş yemlerini de alarak parktan ayrıldı.
İstanbul kar alarmına geçti
İstanbul'da bu gece yüksek kesimlere kar bekleniyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi de kar alarmına geçti. İGDAŞ ise hem yazılı açıklama hem SMS ile abonelerini uyarıyor... Mesajda, "İGDAŞ uyarıyor, İstanbul genelinde etkili olan lodos nedeniyle karbonmonoksit zehirlenmelerine karşı dikkatli olunuz, baca çekişinizi kontrol ettiriniz" ifadeleri yer aldı.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, yurdun batı bölgelerinde başlayan yağışların, bu gece saatlerinde Marmara ile Batı Karadeniz'in iç kesimlerinde karla karışık yağmur ve kar şekline dönüşeceğinin tahmin edildiğini bildirdi.
Kar yağışı, yarın Marmara, Batı Karadeniz, Kuzey Ege, Eskişehir ile Ankara'nın kuzey ilçelerinde; Çarşamba ise karla karışık yağmur ve kar şeklinde Marmara, Batı Karadeniz'in iç kesimleri, Kuzey ve İç Ege ile Eskişehir ve Isparta çevrelerinde görülecek.
KAR GELİYOR
Meteoroloji Mühendisleri Odası İkinci Başkanı Ahmet Köse, Avrupa'da Fransa, Belçika, Almanya gibi birçok ülkede etkili olan kar fırtınasının bu akşam ve geceden itibaren Türkiye'ye ulaşmasının beklendiğini dile getiren Köse, şunları kaydetti:
"Trakya'da yoğun kar yağışları bekliyoruz. Bunun yanı sıra Bilecik, Düzce, Bolu, Abant, Kartalkaya'da kar yağışları kuvvetli olacak. İstanbul'da ise Çatalca, Binkılıç, Istrancalar, Arnavutköy, Beykoz'un köyleri, Sarıyer'in yüksek kesimleri, Aydos, Kartal'ın yukarı kesimlerinde kar örtüsü bekliyoruz.
Şehir merkezinde de sıcaklıklar 2 derece daha soğursa kar yağışı görülebilir. Şehir merkezinde kar yağışı karla karışık yağmur şeklinde, sulu kar olarak görülecek. Ancak rüzgar karayele dönüp sıcaklıkları 2 derece daha düşürürse şehir merkezinde de kar örtüsüyle karşılaşabiliriz.
YARIN Sabah...
Yağış, yarın sabahın ilk saatlerinden itibaren kuvvetli poyrazla birlikte karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak ve gün boyu etkisini sürdürecek. İstanbul'daki kar yağışının, Çarşamba günü öğle saatlerinden itibaren tekrar karla karışık yağmura dönüşmesi bekleniyor.
Yarın görülecek kar yağışları, kuvvetli poyraz ile Marmara'nın güney ve doğusu (Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Bilecik, Yalova, Kocaeli ve Sakarya), Batı Karadeniz'in iç kesimleri (Bolu, Düzce, Karabük, Kastamonu ile Zonguldak, Bartın ve Sinop'un iç kesimleri ) ile Eskişehir ve Kütahya çevrelerinde yer yer yoğun olacak.
İBB KAR ALARMINA GEÇTİ
İBB'den yapılan yazılı açıklamada, "Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve AKOM Meteoroloji biriminin hava tahmin raporlarına göre; İstanbul bu gece yarısından sonra kar yağışı ve fırtınanın etkisi altına girecek. İstanbul'da yarın öğleden sonra hava sıcaklığının hissedilir derecede azalacağı tahmin ediliyor. Sabah ilk saatlerden itibaren rüzgarın 70-90 km/saat eseceği, yağışın karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacağı belirtildi" denildi.
"TUZ VE SOLÜSYON DEPOLANDI"
Açıklamada alınan önlemlerde şöyle açıklandı: "İstanbul Büyükşehir Belediyesi kış mevsimi hava koşullarıyla mücadele hazırlıkları çerçevesinde 80'i 1'inci öncelikli olmak üzere 308 güzergâhta yaklaşık 4 bin km uzunluğundaki yol ve meydanlarda kötü hava koşullarıyla mücadele çalışmaları tamamlandı. Yol Bakım ve Altyapı Koordinasyon Daire Başkanlığı ekipleri 2014-2015 kış sezonu için aralarında Kar Kaplanının da olduğu 1028 araç ve iş makinesi, 4 bin 815 personel ile karlı hava koşullarıyla mücadele edecek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi depolarında 209 bin ton tuz hazır bekletiliyor. İlçe Belediyelerine ihtiyaçları durumunda tuz takviyesi yapılacak. 64 ayrı noktada ise 1.385 ton solüsyon depolandı. İhtiyaç halinde ise saatte 25 ton kapasiteli solüsyon tesislerinde üretim yapılacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı tüm birimler ile ihtiyaç halinde hizmet veren şirketlerden araç ve personel desteği sağlanacak."
"İFTAİYEDEN 1058 PERSONEL"
"AKOM Koordinasyonunda yürütülecek çalışmalara İtfaiye, 45 adet (Hızır güç) 6*6*6 Afet Müdahale ve Kurtarma Aracı ve 1.058 Personeli ile katılacak. Park ve Bahçeler Daire Başkanlığı; Kadıköy, Taksim, Saraçhane, Yenikapı, Eminönü, Üsküdar, Ümraniye, Beykoz, Göztepe, Kartal Meydanlarında; 223 Personel ve 38 araç ile kış mücadele çalışmaları yapacak.
Atık Yönetimi Müdürlüğü; 613 Durak, 207 Üst ve Alt Geçit, 7 Çöp Aktarma İstasyonu, işleme tesisleri, depo sahası yollarında 616 Personel ve 71 araç ile görev yapacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından oluşturulan 147 Traktör kar kürüme ekibi muhtarların sorumluluğunda kendi köy yollarını açmak için görev bölümü yaptı."
"METROBÜS YOLU SÜREKLİ ULAŞIMA AÇIK BULUNDURULACAK"
"AKOM'da Zabıta Daire Başkanlığı, İSKİ, İETT, İGDAŞ, İsfalt, Trafik Müdürlüğü, sağlık Daire Başkanlığı, Beyaz Masa, BEDAŞ, AYEDAŞ, Karayolları, Emniyet Müdürlüğü yetkilileri de görev yapacak.
Olumsuz hava koşullarıyla ilgili çalışmalar için istanbul 9 bölgeye ayrıldı
1. BÖLGE: Bağcılar, Bayrampaşa, esenler, Eyüp,Fatih,Güngören,Zeytinburnu
2. BÖLGE: Avcılar, Bakırköy, Bahçelievler, K.Çekmece, B.Çekmece, Başakşehir, Beylikdüzü, Esenyurt
3. BÖLGE: Beşiktaş, Beyoğlu, Kâğıthane, Şişli, Sarıyer,
4. BÖLGE: Gaziosmanpaşa, Arnavut köy, Sultangazi, Çatalca,Eyüp
5. BÖLGE: Çatalca, Silivri, B.Çekmece
6. BÖLGE: Kadıköy, Maltepe, Ümraniye, Üsküdar, Ataşehir
7. BÖLGE: Sancaktepe, Adalar, Kartal, Pendik, Sultanbeyli, Tuzla
8. BÖLGE: Beykoz, çekmeköy, Sancaktepe
9. BÖLGE: Şile, Çekmeköy
Ana arterlerde 28 ayrı noktaya yerleştirilen BEUS (Buzlanma erken uyarı sistemi) ile buzlanma noktaları 3 saat önceden tespit edilecek. Ekipler 30 dakika ara ile belirtilen yerlerde kürüme ve tuzlama çalışması yapılacak. 52 km uzunluğundaki metrobüs yolu sürekli ulaşıma açık bulundurulacak. Kritik kavşaklarda 50 adet kurtarıcı ve çekici 24 saat esasına göre yolda kalmalar ve kazalara karşı hazır bekletilecek"
İGDAŞ'IN BU UYARILARINA DİKKAT
iGDAŞ, İstanbul’da etkili olan şiddetli rüzgar ve lodosa karşı vatandaşları uyardı. İGDAŞ tarafından yapılan açıklamada, “Bacaların sızdırmazlığı ve çekişi mutlaka kontrol ettirilmelidir” denildi. İGDAŞ'tan abonlere de SMS'le uyarı yapıldı.
İGDAŞ’tan yapılı yazılı açıklamada, “Rüzgarın etkisi ile oluşabilecek baca gazı (karbonmonoksit) zehirlenmelerine karşı bacalı doğalgaz cihazı kullanıcılarının, cihazlarını kullanırken dikkatli olmaları gerekmektedir. Bacaların sızdırmazlığı ve çekişi mutlaka kontrol ettirilmelidir. Ayrıca vatandaşlarımızın kombi, soba, şofben gibi yakıcı cihazların bulunduğu mekanda yatmamaları da önem arz etmektedir. Cihazların bulunduğu mekandaki hava alışverişini sağlayan menfezlerin de kesinlikle kapatılmaması gerekmektedir” denildi.
Kayıp uçakla ilgili son gelişme
Endonezya'nın Surabaya Adası'ndan Singapur'a giderken kaybolan AirAsia uçağının arandığı bölgede denizin üstünde bazı nesneler tespit edildi. Ancak Endonezya makamları daha sonra bu nesnelerin uçağa ait olmadığı bilgisini verdi. Arama çalışmalarına, havanın kararmasıyla birlikte yarına kadar ara verildi.
Endonezya'daki Cakarta Hava Üssü'nün Komutanı Mareşal Dwi Putranto, Avustralya'ya ait Orion uçağının, yolcu uçağıyla irtibatın kesildiği bölgeden bin 120 kilometre uzaklıkta, Pangkalan Bun'ın 160 kilometre güneybatısındaki Nangka adası civarında şüpheli nesneler tespit ettiğini açıkladı. Putranto, söz konusu nesnelerin ne olduğunun anlaşılması için arama-kurtarma ekiplerinin bu bölgeye yöneldiğini söyledi.
Endonezya Cumhurbaşkanı Yardımcısı Jusuf Kalla ise ilerleyen saatlerde yaptığı açıklamasında, denizde tespit edilen nesnelerin AirAsia uçağına ait olmadığını söyledi. Kalla, yaptığı basın toplantısında "Gerekli kontroller yapıldı ve bunun uçağa ait olduğunu doğrulayacak yeterli delil bulunamadı" dedi.
ÇALIŞMALAR DURDURULDU
Uçağını arama çalışmaları, havanın kararmasıyla yarın sabaha kadar durdurulurken uçağa ait iz bulunamadı.
Arama çalışmalarına başkent Cakarta'dan gönderilen Hercules tipi iki askeri uçak destek verdi. Uçaklar, 155 yolcusu ve 7 kişilik mürettebatıyla kaybolan uçağı bulmak için Belitung Adası çevresindeki bölgeyi taradı. Arama çalışmalarına Malezya ve Singapur birer nakliye uçağıyla, Avustralya da Orion tipi iki uçakla destek verdi.
Endonezya Arama Kurtarma Kurumu Başkanı Bambang Soelistyo, uçağın büyük ihtimalle denize düştüğünü belirterek, "Tahmini çarpma pozisyonu ve bize gelen koordinatlara dayanarak uçağın denizin dibinde olduğunu düşünüyoruz. Ancak emin değiliz. Eğer uçak denizin altındaysa yer tesbiti yapmak gerçekten çok zor " dedi.
Arama çalışmalarına katılan Hercules uçaklardan birinin kaptanı Akal Juang, "Belitung Adası civarındaki arama çalışmalarında herhangi bir nesneye rastlamadık. Hava koşulları gayet iyiydi. Arama çalışmalarımız rahat geçti. Ancak, herhangi bir sonuç alamadık. Cakarta ekibi olarak arama çalışmalarımızı Malezya uçakları ile koordine bir şekilde yürüttük" ifadesinde bulundu.
Juang havanın kararması nedeniyle arama çalışmalarının tamamlandığını belirterek, yarın sabah tekrar devam edileceğini söyledi.
Arama kurtarma çalışmalarını yaklaşık 120 gazeteci de takip ediyor.
Surabaya Adası'ndan Singapur'a giden yolcu uçağıyla dün yerel saatle 06.17'de irtibat kesilmişti. Uçağı arama çalışmaları dün havanın kararmasıyla durdurulmuştu. Günün ilk ışıklarıyla birlikte arama-kurtarma çalışmaları yeniden başlatıldı. Çalışmalara askeri uçaklar da destek veriyor.
Airbus A320-200 tipi uçakta 155 yolcu ve 7 kişilik mürettebat bulunuyordu.
MALEZYA İLE İLGİLİ ÜÇÜNCÜ OLAY
Bu son olayla birlikte bu yıl Malezya bağlantılı üçüncü hava yolu faciası gerçekleşmiş oldu. Malezya Hava Yolları’na ait MH 370 sefer sayılı Boeing 777 tipi yolcu uçağı 239 yolcu ve mürettebatla 8 Mart’ta Kuala Lumpur-Pekin seferini yaptığı sırada kayboldu. Uçak bulunamadı. 17 Temmuz’da ise yine şirkete ait aynı model uçak Amsterdam’dan Kuala Lumpur’a giderken sırada Ukrayna üzerinde düşürüldü. Uçakta bulunan 298 yolcu ve mürettebattan kurtulan olmadı.
AirAsia uçağının kaybolduğu haberini alan yolcu yakınları havalimanlarına akın etti.
Uçaktaki yolcuların havalimanında bekleyen akrabaları büyük yıkım yaşadı.
hürriyet.com.tr
Endonezya'daki Cakarta Hava Üssü'nün Komutanı Mareşal Dwi Putranto, Avustralya'ya ait Orion uçağının, yolcu uçağıyla irtibatın kesildiği bölgeden bin 120 kilometre uzaklıkta, Pangkalan Bun'ın 160 kilometre güneybatısındaki Nangka adası civarında şüpheli nesneler tespit ettiğini açıkladı. Putranto, söz konusu nesnelerin ne olduğunun anlaşılması için arama-kurtarma ekiplerinin bu bölgeye yöneldiğini söyledi.
Endonezya Cumhurbaşkanı Yardımcısı Jusuf Kalla ise ilerleyen saatlerde yaptığı açıklamasında, denizde tespit edilen nesnelerin AirAsia uçağına ait olmadığını söyledi. Kalla, yaptığı basın toplantısında "Gerekli kontroller yapıldı ve bunun uçağa ait olduğunu doğrulayacak yeterli delil bulunamadı" dedi.
ÇALIŞMALAR DURDURULDU
Uçağını arama çalışmaları, havanın kararmasıyla yarın sabaha kadar durdurulurken uçağa ait iz bulunamadı.
Arama çalışmalarına başkent Cakarta'dan gönderilen Hercules tipi iki askeri uçak destek verdi. Uçaklar, 155 yolcusu ve 7 kişilik mürettebatıyla kaybolan uçağı bulmak için Belitung Adası çevresindeki bölgeyi taradı. Arama çalışmalarına Malezya ve Singapur birer nakliye uçağıyla, Avustralya da Orion tipi iki uçakla destek verdi.
Endonezya Arama Kurtarma Kurumu Başkanı Bambang Soelistyo, uçağın büyük ihtimalle denize düştüğünü belirterek, "Tahmini çarpma pozisyonu ve bize gelen koordinatlara dayanarak uçağın denizin dibinde olduğunu düşünüyoruz. Ancak emin değiliz. Eğer uçak denizin altındaysa yer tesbiti yapmak gerçekten çok zor " dedi.
Arama çalışmalarına katılan Hercules uçaklardan birinin kaptanı Akal Juang, "Belitung Adası civarındaki arama çalışmalarında herhangi bir nesneye rastlamadık. Hava koşulları gayet iyiydi. Arama çalışmalarımız rahat geçti. Ancak, herhangi bir sonuç alamadık. Cakarta ekibi olarak arama çalışmalarımızı Malezya uçakları ile koordine bir şekilde yürüttük" ifadesinde bulundu.
Juang havanın kararması nedeniyle arama çalışmalarının tamamlandığını belirterek, yarın sabah tekrar devam edileceğini söyledi.
Arama kurtarma çalışmalarını yaklaşık 120 gazeteci de takip ediyor.
Surabaya Adası'ndan Singapur'a giden yolcu uçağıyla dün yerel saatle 06.17'de irtibat kesilmişti. Uçağı arama çalışmaları dün havanın kararmasıyla durdurulmuştu. Günün ilk ışıklarıyla birlikte arama-kurtarma çalışmaları yeniden başlatıldı. Çalışmalara askeri uçaklar da destek veriyor.
Airbus A320-200 tipi uçakta 155 yolcu ve 7 kişilik mürettebat bulunuyordu.
MALEZYA İLE İLGİLİ ÜÇÜNCÜ OLAY
Bu son olayla birlikte bu yıl Malezya bağlantılı üçüncü hava yolu faciası gerçekleşmiş oldu. Malezya Hava Yolları’na ait MH 370 sefer sayılı Boeing 777 tipi yolcu uçağı 239 yolcu ve mürettebatla 8 Mart’ta Kuala Lumpur-Pekin seferini yaptığı sırada kayboldu. Uçak bulunamadı. 17 Temmuz’da ise yine şirkete ait aynı model uçak Amsterdam’dan Kuala Lumpur’a giderken sırada Ukrayna üzerinde düşürüldü. Uçakta bulunan 298 yolcu ve mürettebattan kurtulan olmadı.
AirAsia uçağının kaybolduğu haberini alan yolcu yakınları havalimanlarına akın etti.
Uçaktaki yolcuların havalimanında bekleyen akrabaları büyük yıkım yaşadı.
hürriyet.com.tr
Bodrum'da tekne battı! 8 kişi kayıp
MUĞLA'nın Bodrum İlçesi'nden yurt dışına yasa dışı yollarla gitmeye çalışan Suriyeli kaçakların üzerinde bulunduğu balıkçı teknesi, şiddetli rüzgarın etkisiyle battı. İki saat boyunca yüzerek adaya çıkan ve Sahil Güvenlik ekiplerince kurtarılan iki kaçak, kaldırıldığı hastanede tedaviye alındı. Kurtarılan kaçakların 8 kişinin kayıp olduğunu söylemesi üzerine Gümüşlük açıklarında ve kıyı şeridinde arama kurtarma çalışması başlatıldı.
Tamamı Suriyeli 10 kaçak, dün (pazar) saat 19.00 sıralarında, Gümüşlük açıklarından balıkçı teknesiyle denize açıldı. Yunanistan'ın Pserimos Adası'na giden grubun üzerindeki bulunduğu tekne yola çıktıktan 30 dakika sonra, şiddetli lodosta alabora oldu. Yaklaşık iki saat yüzen iki kaçak, Yalıkavak ile Turgutreis arasındaki Çavuş Adası'na çıkmayı başardı. Saat 09.00 sıralarında adadaki kaçakları gören balıkçılar durumu, sahil güvenlik ve jandarmaya bildirdi. Bölgeye hareket eden Sahil Güvenlik ekipleri, iki kaçağı adadan alarak kıyıya getirdi. Bitkin gözüken kaçaklar, tedavi amacıyla Bodrum Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Her iki kaçağın da tedavisinin sürdüğü, hayati tehlikesinin bulunmadığı belirtildi.
Kaçakların sözlü ifadelerinde; dün akşam Gümüşlük'ten yola çıktıklarını, yaklaşık 30 dakika sonra teknenin rüzgarla alabora olduğunu, iki saat yüzerek adasına ulaştıklarını ve birlikte yola çıktıkları sekiz kişinin kaybolduğunu söylediği belirtildi. Sahil Güvenlik Ekipleri'ne bağlı dört bot ile bir helikopterin Gümüşlük açıklarında, jandarmanın da kıyı şeridinde arama kurtarma çalışması başlattı.
Tamamı Suriyeli 10 kaçak, dün (pazar) saat 19.00 sıralarında, Gümüşlük açıklarından balıkçı teknesiyle denize açıldı. Yunanistan'ın Pserimos Adası'na giden grubun üzerindeki bulunduğu tekne yola çıktıktan 30 dakika sonra, şiddetli lodosta alabora oldu. Yaklaşık iki saat yüzen iki kaçak, Yalıkavak ile Turgutreis arasındaki Çavuş Adası'na çıkmayı başardı. Saat 09.00 sıralarında adadaki kaçakları gören balıkçılar durumu, sahil güvenlik ve jandarmaya bildirdi. Bölgeye hareket eden Sahil Güvenlik ekipleri, iki kaçağı adadan alarak kıyıya getirdi. Bitkin gözüken kaçaklar, tedavi amacıyla Bodrum Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Her iki kaçağın da tedavisinin sürdüğü, hayati tehlikesinin bulunmadığı belirtildi.
Kaçakların sözlü ifadelerinde; dün akşam Gümüşlük'ten yola çıktıklarını, yaklaşık 30 dakika sonra teknenin rüzgarla alabora olduğunu, iki saat yüzerek adasına ulaştıklarını ve birlikte yola çıktıkları sekiz kişinin kaybolduğunu söylediği belirtildi. Sahil Güvenlik Ekipleri'ne bağlı dört bot ile bir helikopterin Gümüşlük açıklarında, jandarmanın da kıyı şeridinde arama kurtarma çalışması başlattı.
Churchill'e mektup: Ltfen İslamiyeti seçme
İngiltere'de uzun yıllar başbakanlık yapan Winston Churchill'e ailesi tarafından gönderilen ve yeni keşfedilen bir mektupta, ailesinin eski lideri 'İslamiyet ile ilgilenmemesi' için ikna etmeye çalıştığı görüldü.
Cambridge Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Warren Dockter, 1940-1945 ile 1951-1955 yıllarında İngiltere Başbakanlığı yapan Winston Churchill’e 1907’de gönderilen bir mektup keşfetti. Churchill'in kardeşinin eşi Gwendoline Bertie'nin kaleme aldığı mektupta, "Lütfen İslamiyet'i seçme. Paşalaşma ve Doğululaşma eğilimlerin olduğunu fark ediyorum. Eğer İslam'la ilişki kurarsan, İslam’ı kabulün tahmin ettiğinden daha kolay olabilir. Buna karşı savaşmalısın" ifadeleri yer alıyor.
'KEŞKE PAŞA GİBİ OLSAYDIM'
İngiliz Independent gazetesinin haberinde, Churchill'in İslamiyet ve Doğu kültürüne ilgisi dolayısıyla din değiştirme ihtimalinin ailesinde endişeye neden olduğu belirtildi. Eski İngiltere Başbakanı’nın 1907 yılında dönemin ünlü aktivist ve yazarlarından Lady Lytton'a gönderdiği mektupta, "Keşke Osmanlı İmparatorluğu'ndaki paşa gibi olsaydım" diye yazdığı da aktarıldı.
'İSLAM KÜLTÜRÜNE HAYRANLIK DUYUYORDU'
Dockter, "Churchill, hiçbir zaman ciddi anlamda din değiştirmeyi düşünmemiş. Mektubun yazıldığı dönemde ateist olduğunu bile söyleyebiliriz. Ancak Victoria dönemindeki birçok aydın gibi İslam kültürüne hayranlık duyduğu biliniyor" dedi. Churchill, İngiliz ordusuyla Sudan’dayken İslam kültürünü yakından gözlemleme fırsatı bulmuştu. 1899’da Sudan’da yaşadıklarını anlatan The River War kitabını yayımlayan Churchill, kitapta şu ifadelere yer vermişti:
“Müslümanlar birey olarak müthiş özellikler gösteriyor. Ancak dinlerinin etkisi, inananların sosyal gelişimini engelliyor. Dünyada daha geriye dönük bir güç yok. Muhammedilik ölmekten çok uzakta ve yayılmaya çalışan bir inanç.” (Medyafaresi)
Cambridge Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Warren Dockter, 1940-1945 ile 1951-1955 yıllarında İngiltere Başbakanlığı yapan Winston Churchill’e 1907’de gönderilen bir mektup keşfetti. Churchill'in kardeşinin eşi Gwendoline Bertie'nin kaleme aldığı mektupta, "Lütfen İslamiyet'i seçme. Paşalaşma ve Doğululaşma eğilimlerin olduğunu fark ediyorum. Eğer İslam'la ilişki kurarsan, İslam’ı kabulün tahmin ettiğinden daha kolay olabilir. Buna karşı savaşmalısın" ifadeleri yer alıyor.
'KEŞKE PAŞA GİBİ OLSAYDIM'
İngiliz Independent gazetesinin haberinde, Churchill'in İslamiyet ve Doğu kültürüne ilgisi dolayısıyla din değiştirme ihtimalinin ailesinde endişeye neden olduğu belirtildi. Eski İngiltere Başbakanı’nın 1907 yılında dönemin ünlü aktivist ve yazarlarından Lady Lytton'a gönderdiği mektupta, "Keşke Osmanlı İmparatorluğu'ndaki paşa gibi olsaydım" diye yazdığı da aktarıldı.
'İSLAM KÜLTÜRÜNE HAYRANLIK DUYUYORDU'
Dockter, "Churchill, hiçbir zaman ciddi anlamda din değiştirmeyi düşünmemiş. Mektubun yazıldığı dönemde ateist olduğunu bile söyleyebiliriz. Ancak Victoria dönemindeki birçok aydın gibi İslam kültürüne hayranlık duyduğu biliniyor" dedi. Churchill, İngiliz ordusuyla Sudan’dayken İslam kültürünü yakından gözlemleme fırsatı bulmuştu. 1899’da Sudan’da yaşadıklarını anlatan The River War kitabını yayımlayan Churchill, kitapta şu ifadelere yer vermişti:
“Müslümanlar birey olarak müthiş özellikler gösteriyor. Ancak dinlerinin etkisi, inananların sosyal gelişimini engelliyor. Dünyada daha geriye dönük bir güç yok. Muhammedilik ölmekten çok uzakta ve yayılmaya çalışan bir inanç.” (Medyafaresi)
Oktay Ekşi: Ahmet Kaya o linci hak etti
Eski Hürriyet başyazarı, CHP milletvekili Oktay Ekşi'den olay açıklamalar...
CHP milletvekili Oktay Ekşi, T24'e konuştu. Magazin Gazetecileri Derneği ödül töreninde "Kürtçe klip yapacağım" diyen Ahmet Kaya'yı ağır eleştiren Oktay Ekşi, o yazılarını savundu. Ekşi, 'Dediklerimde kararlı ve ısrarlıyım, Ahmet Kaya o yazıyı hak etmişti' dedi.
T24'ten Hazal Özvarış'ın sorularını yanıtlayan Ekşi'nin o sözleri;
- Ahmet Kaya’nın sahnede söyledikleri yüzünden linç edildiği gün konuşma hakkını savunmadınız.
Ben Ahmet Kaya’nın konuşmasının içeriğini eleştirdim, konuşma hakkını değil.
- İçeriğini eleştirirken söyledikleriniz şu oldu: “İnsanlar eğlenmeye gelmişken bu söylenir mi”, “Amacı tahrik etmek”…
O yazı benim “büyük günahlarım”dan biridir.
- Günah olarak görüyor musunuz yazınızı?
Hayır, hiç. Ahmet Kaya sonradan kahramanlaştırıldı. Kaya’nın o gün verdiği resim benim yazdıklarımı hak eden bir resim idi. Bundan dolayı da hiçbir üzüntüm veya pişmanlığım yok.
- Musa Anter’e “Kürt ırkçısı” diyen siz, Ahmet Kaya için “insan olarak hiçbir ‘artı'sı olmadığı fizyonomisinden akan bir tip”, “yaratık”, “türkücü olmasaydı bar fedaisi olurdu” deyince neden “Türk ırkçısı” olmuyorsunuz?
O yazı çok eleştirilince dönüp baktım. Ahmet Kaya’nın adı bile geçmiyor o yazıda.
- Yazınızı böyle mi savunuyorsunuz?
Hayır, şunu söylüyorum: O yazıyı herkes Ahmet Kaya’ya yamadı. Ben de “değildir” demiyorum.
- Ve?
Dediklerimde kararlı ve ısrarlıyım, Ahmet Kaya o yazıyı hak etmişti. O konjonktürde yapılanlara itiraz etmeyenler birileri Ahmet Kaya’yı kahramanlaştırınca, o yazı Ekşi’yi lanetlemenin aracı haline geldi. O zaman nerdeydiler?
- Kimseyi savunur bir konumda değilim, size sorum şu: Musa Anter’e “Kürt ırkçısı” diyen siz, Ahmet Kaya için bu sözleri sarf ederken neden ırkçı sayılmıyorsunuz?
Tavrı oydu… Çok zaman oldu; şu anda neyi, neden söylediğim bağlamını hatırlamıyorum.
- “Tavrı” dediğiniz nedir? Kürtçe klibi yayınlayacak bir televizyon kanalı aradığını söylemesi mi? Size burada problemli gelen ne?
Kürtçe klibi eleştirdiğimi söylüyorsanız yanılıyorsunuz, ben o yazıda tavrı eleştirmişim.
‘Nerede linç edilmiş Ahmet Kaya?’
- Kaya’yı “medeni” olmamakla, “aklının erip ermediği belli olmamak”la itham ediyorsunuz. Eleştirinin ötesine geçip aşağılamaya evrilebilecek tehlikeli kelimeleri Hürriyet’in başyazarı olarak kullanıyorsunuz.
Size göre öyleymiş. Yazı yazma stilimi mi eleştiriyorsunuz?
- Ahmet Kaya’nın bu düşüncelerini magazin Gazetecileri Derneği’nin düzenlediği bir gecede söylemesi sizce neden sorun?
O zaman yanlış bulmuşum. O bir şey söylemiş, ben de yanlış demişim. bugün de söylediklerimi doğru buluyorum.
- O yazıda “İkincisi ‘hoş vakit geçirmek’ için geldiklerini bile bile bu sözleri söylemenin oradaki insanları tahrik edip olay çıkarmaktan başka bir amacı olabilir mi” diyorsunuz. Ahmet Kaya’nın kendisini linç ettirdiğini mi savunuyorsunuz?
Hayır, öyle bir iddiam yok. Makaleyi beğenmeyebilirsiniz, haksızlık olarak da görebilirsiniz buna saygım var ama “Bunu niye böyle dedin de böyle demedin” dediğinizde anlamakta zorlanıyorum. “Bunun daha iyisi olmaz mı?”, olabilir. “Beethoven daha iyi besteleyemez miydi?”, besteleyebilirdi. Ne yapalım, gerçek bu!
- Şu an bir gazeteciyle konuşuyorum ve Akit’in yayın koordinatörüne Ermeniler için kullandığı ifadeleri sorduğum gibi şimdi de size, sizin kullandığınız ifadeleri soruyorum. Özellikle Ahmet Kaya linç edilirken “Bu yaratık kardeş ise kardeşliğini bilmekle yükümlüdür” diyebildiğiniz için.
Nerede linç edilmiş Ahmet Kaya? Maalesef Paris’te vefat etti.
- Magazin Gazetecileri Derneği’nde sözleri ardından marş okunması, üstüne çatalların fırlatılması sizce…
Orada olaylar yaşanmış, bitmiş. Ben yazdım diye o olaylar olmadı. Aksi olmuş gibi soruyorsunuz. Ben yaşananı önemli bir olay olarak görmüşüm ve sütunuma almışım. Olan bu. Şimdi gelip “O cümleyi neden öyle kurdunuz?…”
Yazı işlerine gelen haberin sağlığı tartışılmaz mı?
- Siz “Yaratık kardeşliğini bilmekle yükümlü” diyerek Ahmet Kaya’yı karşınıza alıp kendinizi onu yargılama pozisyonuna koyuyorsunuz, ötesine geçerek henüz dava sonuçlanmamışken Kaya’nın “PKK’ya para toplamak için konser verdiği” hükmünü veriyorsunuz.
Eldeki bilgi oymuş.
- Açabilir misiniz?
Bilgi yazı işlerine geldiği zaman o habere olgunlaşmış gözüyle bakarsınız. Muhabir elinden geleni yapmıştır, istihbarat şefi habere bakmıştır ve redaktör gözden geçirmiştir. Gazetenin başyazarı bir habere dair özel olarak yazı işleri müdürüne şunu söyleyebilir: “Bunu gözüm tutmadı, üzerinde durulsa.” Ama o haberin sağlığını tartışmaz, tartışırsa tüm o mekanizmaya saygısızlık olur. Hayatım boyunca bunu yapmadım, hiçbir haberime de böyle muamele yapılmasına razı olmadım. Ahmet Kaya hakkında da yazı işlerine gelmiş bilgiye dayanarak yazıyorum.
- Yargı sonuçlanmadan, önünüze gelen bilginin mutlak olduğunu mu düşünürsünüz?
O bilgi mutlak değildir ama ona dayanmaya mecburum, gazeteci erişebildiği gerçeklerle kayıtlıdır.
- Yazar, elinde olmayan bilgileri de düşünerek olaya temkinle yaklaşmaz mı?
Bu herhalde gazetecilik dünyamıza yeni gelmiş bir uygulama. Sizin kuşak bunu getirdiyse mutluluk duyarım. Ama gazeteci nihai gerçeği ortaya çıkaran değildir, daha sonra çıkan bilgiler nedeniyle o tarihte yazdıkları gerçeğe uygun çıkmayınca gazeteciyi mahkûm edemezsin.
Kaynak: T24
Haberi duyan parasını almaya koştu
YARGITAY’ın, ’aboneden kayıp- kaçak bedeli alınamayacağı’ yönünde verdiği emsal kararın ardından vatandaşlar, şimdiye kadar aylık faturalarından kesilen 'kayıp-kaçak’ bedellerini geri alabilmek için elektrik şirketlerine akın etti.Kayseri ve Civarı Elektrik Şirketi’nin önünde uzun kuyruklar oluştu.
Kayseri’de, faturalarında kesilen kayıp- kaçak bedelini gösteren belge almak isteyen vatandaşlar, Kayseri ve Civarı Elektrik Şirketi önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Elektrik aboneleri uzun kuyruğa isyan ederek şöyle dedi:
"Elektrik dağıtım şirketlerinin bizden kestikleri kayıp- kaçak bedelleri belli. Oturdukları yerden, uydu aracılığıyla bile fatura kesip gönderiyorlar. Ancak konu bize geri ödenecek kayıp- kaçak bedeli olunca, işi yokuşa sürüyorlar. Burada pekçok yaşlı insan var, kadınlar var, çocuklar var.”
TÜKETİCİ HAKEM HEYETİ KARAR VERİYOR
Saatlerce kuyrukta bekleyip kayıp-kaçak ödeme belgelerini alan vatandaşlar, bu belgeleri Kaymakamlıklarda bulunan Tüketici Hakem Heyetleri’ne veriyor. Yetkililer, bundan sonraki süreçte ise Hakem Heyetleri’nin başvuruları değerlendirip ödeme yapılıp yapılmayacağına karar vereceğini, ödeme yapılmasına karar verilmesi halinde ise bu durumun dağıtım şirketine bildirileceğini ve şirketin de aboneye parasını iade edeceğini kaydetti.
(vatan)
Kayseri’de, faturalarında kesilen kayıp- kaçak bedelini gösteren belge almak isteyen vatandaşlar, Kayseri ve Civarı Elektrik Şirketi önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Elektrik aboneleri uzun kuyruğa isyan ederek şöyle dedi:
"Elektrik dağıtım şirketlerinin bizden kestikleri kayıp- kaçak bedelleri belli. Oturdukları yerden, uydu aracılığıyla bile fatura kesip gönderiyorlar. Ancak konu bize geri ödenecek kayıp- kaçak bedeli olunca, işi yokuşa sürüyorlar. Burada pekçok yaşlı insan var, kadınlar var, çocuklar var.”
TÜKETİCİ HAKEM HEYETİ KARAR VERİYOR
Saatlerce kuyrukta bekleyip kayıp-kaçak ödeme belgelerini alan vatandaşlar, bu belgeleri Kaymakamlıklarda bulunan Tüketici Hakem Heyetleri’ne veriyor. Yetkililer, bundan sonraki süreçte ise Hakem Heyetleri’nin başvuruları değerlendirip ödeme yapılıp yapılmayacağına karar vereceğini, ödeme yapılmasına karar verilmesi halinde ise bu durumun dağıtım şirketine bildirileceğini ve şirketin de aboneye parasını iade edeceğini kaydetti.
(vatan)
Erdoğan için bebekli karikatür
Washington Post gazetesi, Türkiye'de 16 yaşındaki bir lise öğrencisinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklanmasını karikatürize etti.
Ann Telnaes imzası ve "Cumhurbaşkanı Erdoğan fazla hassas" başlığıyla yayımlanan karikatürle birlikte "16 yaşındaki bir lise öğrencisi Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirdiği için tutuklandı" bilgisi verildi.
Washington Post karikatüristi Telnaes'in 2001 yılında "Siyasi Karikatür" dalında Pulitzer Ödülü kazandığı belirtildi. (hürriyet)
Ann Telnaes imzası ve "Cumhurbaşkanı Erdoğan fazla hassas" başlığıyla yayımlanan karikatürle birlikte "16 yaşındaki bir lise öğrencisi Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirdiği için tutuklandı" bilgisi verildi.
Washington Post karikatüristi Telnaes'in 2001 yılında "Siyasi Karikatür" dalında Pulitzer Ödülü kazandığı belirtildi. (hürriyet)
Başbuğ: Suç duyurusunda bulunacağım
Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, "Ergenekon'da kumpas" iddiaları ile ilgili "müşteki" sıfatıyla ifade vermek üzere Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'na geldi. Konu hakkında Twitter'dan açıklama yapan Başbuğ "Türk Ordusu ve personelini hedef alan soruşturmalarla ilgili suç duyurusunda bulunacağım" dedi.
Başbuğ'un avukatı İlkay Sezer'den alınan bilgiye göre Başbuğ'un önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu'na nezaket ziyaretinde bulunacağı ardından ise "Ergenekon'da kumpas" iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında savcı Mesut Erdinç Bayhan'a müşteki sıfatıyla ifade vereceği ve sorumlulular hakkında suç duyurusunda bulunacağı öğrenildi. Başbuğ'un daha sonra da Ergenekon soruşturma ve davasını yöneten hakim ve savcılara ilişkin şikayeti için de Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) müfettişlerine ifade vereceği belirtildi.
BASINI ENGELLEMEYE ÇALIŞTILAR
Öte yandan adliyenin özel güvenlik görevlileri de Başbuğ'un giriş yaptığı adliyenin protokol kapısında basın mensuplarının görüntü almasını engellemeye çalıştı.
TWITTER'DAN AÇIKLAMA
Başbuğ, twitter hesabından yaptığı açıklamada ise, "Bugün Çağlayan adliyesine gidip Türk Ordusu ve personelini hedef alan soruşturmalarla ilgili suç duyurusunda bulunacağım" dedi.
Başbuğ'un avukatı İlkay Sezer'den alınan bilgiye göre Başbuğ'un önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu'na nezaket ziyaretinde bulunacağı ardından ise "Ergenekon'da kumpas" iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında savcı Mesut Erdinç Bayhan'a müşteki sıfatıyla ifade vereceği ve sorumlulular hakkında suç duyurusunda bulunacağı öğrenildi. Başbuğ'un daha sonra da Ergenekon soruşturma ve davasını yöneten hakim ve savcılara ilişkin şikayeti için de Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) müfettişlerine ifade vereceği belirtildi.
BASINI ENGELLEMEYE ÇALIŞTILAR
Öte yandan adliyenin özel güvenlik görevlileri de Başbuğ'un giriş yaptığı adliyenin protokol kapısında basın mensuplarının görüntü almasını engellemeye çalıştı.
TWITTER'DAN AÇIKLAMA
Başbuğ, twitter hesabından yaptığı açıklamada ise, "Bugün Çağlayan adliyesine gidip Türk Ordusu ve personelini hedef alan soruşturmalarla ilgili suç duyurusunda bulunacağım" dedi.
Kaş-göz taciz
Mahkeme bir kadını takip ederek işaret yapan erkeği cinsel taciz suçundan cezalandırdı. Kararda, erkeğin kadına yaklaşıp elle veya başka suretle cinsel saldırıda bulunmadığına dikkat çekilse de “Karşıdan işaret etmek de cinsel taciz” denildi.
DAVA dosyasına göre, N.O., kızını okula bırakırken, aynı okulda okuyan oğlunu getiren F.Ö.’nün tacizine maruz kaldı. Savcılık hazırladığı iddianamede, kadını aracı ile takip eden, telefon numarası yazılı not kâğıdını vermek isteyen ve telefon numarasını isteyen erkek hakkında cinsel taciz suçunda dava açtı. N.O., mahkemede verdiği ifadesinde, taciz olayını şöyle anlattı : “Okul öncesi giriş-çıkışında beni sıkıştırıyordu, sürekli el hareketi yapıyordu ve telefon numarası vermemi istiyordu. Aracımın yanına yaklaşıp arkadaş olmak istiyordu. Benden hoşlandığını söylüyordu. Bana dokunup herhangi bir harekette bulunmadı ancak sürekli el hareketleri yapmak suretiyle rahatsız ediyordu.”
RUH SAĞLIĞI RAPORU
Tacizle suçlanan F.Ö. ise ifadesinde cinsel taciz iddiasını kabul etmeyerek “Kendilerini tanımam, cinsel tacizde bulunmuş değilim” savunması yaptı.
Davaya bakan Ankara 20’nci Asliye Ceza Mahkemesi, olayda kadının ruh sağlığının bozulup bozulmadığı yönünde Adli Tıp Kurumu’ndan rapor aldırdı.
75 GÜN PARA CEZASI
Raporda, yaşanılan olayda kadının ruh sağlığının etkilendiği anlatıldı. F.Ö.’nün avukatı ise yaptığı savunmada, taciz iddiasının ispatlanamadığını belirtti.
Mahkeme yaptığı yargılamada F.Ö.’ye “cinsel taciz” suçundan 75 gün karşılığı adli para cezası verdi.
CİNSEL TACİZ İÇİN TEMAS ŞART DEĞİL
MAHKEME gerekçeli kararında, şu değerlendirmelerde bulundu: “Daha önceden tanışmamakla birlikte sanık F.Ö. aracı ile N.O.’yu takip ettiği, dikkatini çektiğinde de işaret ettiği, bu eylemin birkaç gün devam ettiği, her ne kadar sanık F.Ö.’nün N.O.’ya daha fazla yaklaşıp ‘elle veya başka suretle’ cinsel saldırıda bulunmadığı anlaşılmakla birlikte karşıdan işaret etmek ve kendisini takip etmek suretiyle cinsel tacizde bulunduğu kabul edilmiştir.”
DAVA dosyasına göre, N.O., kızını okula bırakırken, aynı okulda okuyan oğlunu getiren F.Ö.’nün tacizine maruz kaldı. Savcılık hazırladığı iddianamede, kadını aracı ile takip eden, telefon numarası yazılı not kâğıdını vermek isteyen ve telefon numarasını isteyen erkek hakkında cinsel taciz suçunda dava açtı. N.O., mahkemede verdiği ifadesinde, taciz olayını şöyle anlattı : “Okul öncesi giriş-çıkışında beni sıkıştırıyordu, sürekli el hareketi yapıyordu ve telefon numarası vermemi istiyordu. Aracımın yanına yaklaşıp arkadaş olmak istiyordu. Benden hoşlandığını söylüyordu. Bana dokunup herhangi bir harekette bulunmadı ancak sürekli el hareketleri yapmak suretiyle rahatsız ediyordu.”
RUH SAĞLIĞI RAPORU
Tacizle suçlanan F.Ö. ise ifadesinde cinsel taciz iddiasını kabul etmeyerek “Kendilerini tanımam, cinsel tacizde bulunmuş değilim” savunması yaptı.
Davaya bakan Ankara 20’nci Asliye Ceza Mahkemesi, olayda kadının ruh sağlığının bozulup bozulmadığı yönünde Adli Tıp Kurumu’ndan rapor aldırdı.
75 GÜN PARA CEZASI
Raporda, yaşanılan olayda kadının ruh sağlığının etkilendiği anlatıldı. F.Ö.’nün avukatı ise yaptığı savunmada, taciz iddiasının ispatlanamadığını belirtti.
Mahkeme yaptığı yargılamada F.Ö.’ye “cinsel taciz” suçundan 75 gün karşılığı adli para cezası verdi.
CİNSEL TACİZ İÇİN TEMAS ŞART DEĞİL
MAHKEME gerekçeli kararında, şu değerlendirmelerde bulundu: “Daha önceden tanışmamakla birlikte sanık F.Ö. aracı ile N.O.’yu takip ettiği, dikkatini çektiğinde de işaret ettiği, bu eylemin birkaç gün devam ettiği, her ne kadar sanık F.Ö.’nün N.O.’ya daha fazla yaklaşıp ‘elle veya başka suretle’ cinsel saldırıda bulunmadığı anlaşılmakla birlikte karşıdan işaret etmek ve kendisini takip etmek suretiyle cinsel tacizde bulunduğu kabul edilmiştir.”
AK Parti 13 Milyon kişiye düzenli yardım yapıyor
Türkiye'de şu anda 3 milyon 96 bin 409 ev, yani yaklaşık 13 milyon kişi düzenli nakdi yardım alıyor. En asgari düzeyde yapılan bir hesaplamayla her eve minimum aylık 600 TL nakit para giriyor.
Radikal'den Bahadır Özgür'ün haberine göre; Artık herkes AK Parti ’nin sandıktaki başarısının en önemli anahtarının ‘sosyal yardımlar’ olduğu konusunda hemfikir. Tabii bu duruma ‘makarnacılar’ tavrıyla yaklaşan da var, bugüne dek doğru düzgün uygulanmayan ‘sosyal politikanın’ bir pratiği olarak bakan da.
Elbette bu durumun iktisadi yönü, popülist karakteri, gerçek bir sosyal devlet mantığı olup olmadığı tartışılıyor...
Ama işin rakamsal boyutu basitçe ‘oy satın alma’ denilecek düzeyi çoktan aştı. Sadece 2013’te Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın harcadığı 20 milyar lira bile bu yardımların ciddiyetini ifade etmeye yeter. Üstelik yardımlar düzenli, sistematik, nakdi ve doğrudan hedefe odaklı...
Gelin herhangi bir politik yoruma girmeden, olayın vatandaş cephesindeki muhasebesini en basit haliyle yapalım.
3.3 MİLYON KİŞİ ASGARİ ÜCRETİN ÜÇTE BİRİ GELİRE SAHİP
Niteliği, kaynağı, kurumu belirsiz yardımlar bir yana, ölçülebilir olması bakımından doğrudan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan alınan, sadece nakdi yardımları ifade eden rakamları dikkate alalım.
Öncelikle vatandaşın durumu nedir?
Bu soruya net yanıt bulmak için hükümet 2013 yılında gelir testi yaptı. Bu testle 17 milyon 387 bin 874 yetişkin vatandaşın maddi durumu ölçüldü. Çıkan sonuç şöyle:
Aylık geliri 0 ile 340 lira arasında olan 790 bin 642 hane var. Bu hanelerde yaşayanların sayısı 3 milyon 361 bin 346 kişi.
326-978 TL arasında gelir giren hane sayısı da 323 bin 148. Bu evlerde yaşayan nüfus 1 milyon 288 bin 654’ü buluyor.
978-1957 TL arası gelir aralığında 28 bin 550 ev ve 107 bin 773 kişi. 1957 ve üzeri geliri olan ev sayısı da 3 bin 287 ve 1 milyon 957 bin 200 kişi.
Yani gelir testi yapılan nüfusun yüzde 70’i asgari ücretin üçte birinin bile altında gelire sahip.
Tablo hiç iç açıcı değil doğrusu.
Şimdi bu kötü tablo içinde farazi bir aile üzerinden nakdi yardımların ne anlama geldiğini hesaplayalım.
FARUK BEY HER AY KAÇ LİRA ALIYOR?
Bizim farazi vatandaşımız Faruk Bey bu en kötü yüzde 70’in içinde. 38 yaşında, düzenli bir işi yok. Yevmileyi, geçici işler bulabiliyor. 75 yaşında babası, 70 yaşında annesi, hamile eşi, ilkokula giden bir kızı var. Yoksul bir semtte, kirada oturuyor...
Peki böyle bir durumda Faruk Bey nasıl yaşayabiliyor?
İlk olarak gelir testinde en alt basamakta olduğundan zorunlu sağlık sigortası devlet tarafından ödeniyor. Bu sayede asgari sağlık hizmetlerinin tamamından ücretsiz yararlanabiliyor. Devletin dağıttığı tüm yardımları almak için de koşulları uygun.
İşte kalem kalem Faruk Bey ve ailesinin evine giren nakdi yardımlar:
* Faruk Bey’in anne ve babasına 65 yaşın üzerinde olduğundan her biri için ‘yaşlılık aylığı’ adı altında 130’ar TL ödeniyor.
* Hamile eşine doğum yapana kadar ayda 30 TL veriliyor. Eğer doğumu hastanede yaparsa bir sefere mahsus 70 TL daha alacak. Doğumdan sonra da yine bir sefere mahsus lohusa yardımı söz konusu. Bu da 70 TL.
* Faruk Bey’in gelir statüsündeki konumu nedeniyle çocukları için devletten şartlı sağlık yardımı alma hakkı var. Bu yardımlar 0-6 yaş grubu ile ilkokul ve ortaöğretimi kapsıyor. Tek şart çocuğun eğitimine devam etmesi ve düzenli olarak sağlık kontrolüne götürülmesi. Faruk Bey’e, yeni doğan çocuğu için sağlık yardımı olarak her ay 30 TL ödenecek. İlkokula giden kızı için de yine 30 TL sağlık yardımı alıyor.
* Faruk Bey belki bu yardımlar olmasa çocuklarını okutmayacak. Ama okuttuğu sürece diğer yardımlardan da faydalanıyor. Çünkü devlet her ay kızı için 35 TL eğitim parası ödüyor. Tabii beslenme, servis yardımı da alıyor. Ders kitapları ücretsiz zaten. Faruk Bey’in kızı ortaokula geçince aldığı yardım aylık 55 TL’ye yükselecek. Lise için de bu miktar 65 TL’yi buluyor.
* Yeni doğacak erkek çocuğu da yine aynı haklara sahip. Onu da okutmaya devam ederse kız çocuğundan farklı olarak eğitimi boyunca sadece 5 TL daha az yardım yapılacak.
* Kızı herhangi bir üniversiteye girebilirse her ay düzenli olarak 200 TL yardım alacak. Yeni çıkan düzenleme ile de bir defaya mahsus, geri ödemesiz 12 bin TL de kredi verilecek. Bu hakların tamamı Faruk Bey’in yeni doğan ve doğacak tüm çocukları için de geçerli.
* Faruk Bey’in erkek çocuğu askerlik çağına geldiğinde ister kısa ister uzun dönem olsun askerde bulunduğu süre boyunca ailesine devlet her iki ayda bir 500 TL maaş ödeyecek.
* Kirada oturduğu için ‘barınma masrafı’ adı altında 317 TL’lik bir yardım da alıyor. Bu yardım düzenli değil, ihtiyaca göre yapılıyor.
* Her kış 500 ton düzenli kömür yardımı veriliyor. Yine gelir testinin en alt kategorisinde olduğundan dolayı da her ay 274 TL’lik gıda yardımı hakkı da var.
* Anne veya babası vefat ettiği zaman devlet cenaze masraflarını karşılayacak. Kızı büyüyüp evlendiğinde bir sefere mahsus ‘çeyiz’ yardımı alacak.
* Tüm bu yardımlara ek olarak Faruk Bey, oturduğu ilçenin belediyesinin veya bağlı olduğu büyükşehir belediyesinin, sivil kuruluşların para, gıda, giyecek vb. tüm yardımlarını da alabiliyor.
Sonuç olarak giyim, yakacak, düzensiz ödenen barınma vb. yardımlar hesaba katılmadığında her ay düzenli ödenen nakdi yardımlar en asgari tutardan hesaplandığında bile Faruk Bey’in evine minimum 600 TL para girmiş oluyor.
Bu para çocuk sayısı arttığında yükselecek, kendisinin ve mevcut siyasi politikanın seyri değişmediği müddetçe de gelmeye devam edecek.
EN AZ 13 MİLYON KİŞİ DÜZENLİ YARDIMDAN YARARLANIYOR
Faruk Bey gibi şu anda 3 milyon 96 bin 489 ev düzenli yardımlardan faydalanıyor. TÜİK’in aile araştırmasına bakılırsa Türkiye ’de aile bireyi sayısı ortalama 4. Dolayısıyla bu 13 milyona yakın bir nüfus yardım alıyor demek. Üzerine bir de yetişkin sayısının yüzde 50’lerde olduğu hesaba katılırsa, 6 milyona yakın insan yardımlardan faydalanıyor.
Önümüzdeki seçim için de bu tablo herhalde çok şeyi anlatıyordur...
KAÇ KİŞİYE, HANGİ ALANDA, NE KADARLIK YARDIM YAPILDI?
* Toplam sosyal yardımların tutarı 20 milyar 764 bin 725 TL
* 427 bin 434 engelli için 3 milyar 449 milyon 908 bin 836 TL
* 658 bin 681 haneye gıda için 180.7 milyon TL
* 19 bin 722 haneye barınma için 62.6 milyon TL
* 2 milyon 106 bin 015 haneye 2 milyon 142 bin 316 ton kömür
* 281 bin 141 kadına eşleri vefat ettiği için 752.8 milyon TL
* 50 bin 583 aileye askerde olan çocukları için 77.5 milyon TL
* 809 bin 117 ilkokul, 810 bin 200 ortaokul, 334 bin 317 lise öğrencisine 512 milyon TL
* Öğrencilere öğle yemeği için 250 milyon TL, kitap için 275 milyon TL
* 43 bin 500 engelli öğrencinin okula gidebilmesi için 85 milyon TL
* 778 bin 238 haneye şartlı sağlık yardımı olarak 229 milyon 23 bin TL
* Gebelik için 71 bin 807 haneye, lohusalık için 13 bin 770 haneye, doğum için de 16 bin 175 haneye 14 milyon 77 bin TL
* 632 bin 407 yaşlıya aylık 1 milyar 9 milyon 428 bin TL.
KALEM KALEM BİREYSEL YARDIMLAR
Gebelik: Aylık 30 TL
Lohusa- bir seferlik: 70 TL
Hastane doğumunda bir seferlik: 70 TL
Çocuk için sağlık yardımı: Aylık 30 TL
İlkokul: Aylık 30 TL
Ortaokul: Aylık 45 TL
Üniversite: Aylık 200 TL ve ayrıca bir defaya mahsus geri ödemesiz 12 bin TL
Askere giderse: Aileye aylık 250 TL
Gıda: Başvuruya göre aylık 274 TL
Yakacak: Her kış 500 ton kömür
Barınma: Başvuruya göre aylık 317 TL
Evde 65 üstü yaşlı bir birey varsa: Aylık 130 TL
Eşi vefat etmişse kadına: Aylık 250 TL
Engelli varsa, engelliye: Aylık 261 TL
Engelli 18 yaş altı ise yakınına: Aylık: 261 T
Danıştay'dan Gülen hakkında flaş karar
Danıştay 10. Dairesi, Gülen'in pasaportunu iptal eden Erzurum Valiliği işlemini, hukuka uygun buldu.
Danıştay 10. Dairesi, Gülen'in pasaportunu iptal eden Erzurum Valiliği işlemini iptal eden Erzurum 2. İdare Mahkemesinin kararını bozdu.
Erzurum Valiliği, Fethullah Gülen'in hususi damgalı (yeşil) pasaportun, usulsüz yöntemlerle alındığı gerekçesiyle iptal etmişti.
Erzurum Valiliğinin pasaportun iptaline ilişkin işleminin iptali istemiyle Erzurum 2. İdare Mahkemesinde dava açıldı. Erzurum 2. İdare Mahkemesi ise Gülen'in pasaportunun iptaline ilişkin Valilik işlemini iptal etti.
Valiliğin, İdare Mahkemesi kararına itiraz etmesi üzerine dosya, Danıştay 10. Dairesine geldi.
Danıştay 10. Dairesi, İdare Mahkemesinin kararını oy çokluğuyla bozdu.
Karardan
Dairenin kararında, Pasaport Kanunu'nda kimlere "hususi damgalı pasaport" verileceğinin hüküm altına alındığı, aynı kanunun ek 4. maddesinde de emeklilik veya istifa nedeniyle görevlerinden ayrılan devlet memurlarına, hizmet süreleri ve taşıdıkları unvan ve rütbeleri aynı ilk üç derece kadrolarına yükseltilen emsalleri gibi hususi damgalı pasaport alma olanağı tanıdığı belirtildi.
Devletin belirli kademelerinde görev yapan, bu görevlerden istifa veya emeklilik nedeniyle ayrılan kamu görevlilerine hususi damgalı pasaport düzenlenmesini öngören ilgili yasa hükümlerinin, "Emekli Sandığına tabi birinci, ikinci ve üçüncü derece kadrolarda bulunmayı veya Emekli Sandığı iştirakçiliği yoluyla anılan kadro dereceleriyle ilgilendirilmeyi" şart koştuğu hatırlatıldı.
Kararda, "Emekli Sandığına tabi bulunmayan ya da Emekli Sandığından emekli olmayan veya kamu görevinden çekildikten sonra Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgilendirilip bu kurumdan emekli olan ve böylece Emekli Sandığıyla ilgisi kesilenlerin, anılan yasaya göre hususi damgalı pasaport almalarına olanak bulunmamaktadır" denildi.
Dairenin kararında, Pasaport Kanunu'nun ek 4. maddesi hükmünden, sadece devlet memuriyetinden emekliye ayrılan veya istifa edip de sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında birleştirilmesinden sonra oluşturulan Sosyal Güvenlik Kurumundan 5510 sayılı Kanun'un 4/A veya 4/B kapsamında emekli olmayanların yararlanabileceği vurgulandı.
Danıştay 10. Dairesinin, benzer nitelikteki davalarla ilgili yaptığı temyiz incelemesinde verdiği kararların da bu yönde olduğu ifade edilen kararda, Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığında 1966-1976 yılları arasında çalışırken istifa eden bir davacının açtığı davadan da örnek verildi.
Gülen'in ilk pasaport başvurusu 1990'da
Çanakkale İl Müftülüğü emrinde vaiz iken, 20 Mart 1981'de istifa ederek devlet memurluğundan ayrılan ve böylece Emekli Sandığı ile ilgisi kesilen davacının, özel sektörde bir süre işçi olarak çalışıp, 1 Şubat 1990'da Sosyal Sigortalar Kurumundan aylık bağlanmak suretiyle emekliye ayrıldıktan sonra yani işçi emeklisi olduktan sonra 7 Kasım 1990 hususi damgalı pasaport verilmesi istemiyle emniyete başvurduğu belirtildi.
Diyanet İşleri Başkanlığınca aynı gün 7 Kasım 1990'da, Emniyet Genel Müdürlüğüne Gülen ile ilgili, "6. derece kadrodan 5. derecenin 7. kademesinden maaş almakta iken, Başkanlığımız Çanakkale Merkez Vaizliğinden 20 Mart 1981 tarihinde emekliye ayrılan Fethullah Gülen'in bugün görevde olan emsalleri 3. derecenin 1. kademesinden maaş almaktadırlar" şeklinde bilgi verildiği hatırlatılan kararda, bu yazıya dayanılarak aynı gün Emniyet Genel Müdürlüğünce davacı adına Pasaport Kanunu'nun ek 4. maddesi uyarınca hususi damgalı pasaport düzenlendiği belirtildi.
Terör Dairesi, pasaport talebini uygun gördü
Pasaport düzenlendikten sonra Gülen'in yurt dışına çıkmasında sakınca olup olmadığı konusunun da araştırıldığı kaydedilen kararda, Terörle Mücadele Daire Başkanlığının 13 Kasım 1990 tarihli yazısıyla davacının "pasaport talebinin yerine getirilmesinin uygun görüldüğü"nün Yabancılar Hudut İltica Daire Başkanlığına bildirildiği aktarıldı.
Gülen'in değişik tarihlerde yaptığı başvurular üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığının 7 Kasım 1990 tarihli yazısına dayanılarak, hususi damgalı pasaportunun süresinin uzatıldığı ifade edilen kararda, bu pasaportun, Gülen'in avukatının 24 Mayıs 2011'de yaptığı başvuru üzerine iptal edilerek, Gülen adına 2 Haziran 2011 tarihli hususi damgalı pasaportun düzenlendiği belirtildi.
Bazı basın yayın organlarında 3 Mart 2014'te, "gerçeğe aykırı bilgi ve belgelerle Gülen'e hususi pasaportverildiği" yönünde yer alan iddialarla ilgili Emniyet Genel Müdürlüğünce araştırma başlatıldığı anlatılan kararda, araştırma sonucunda 26 Mart 2014 tarihli raporda, "Diyanet İşleri Başkanlığının 11 Kasım 1990 tarihli yazısında yer alan bilgilerin davacının özlük dosyasında yer alan bilgilerle örtüşmediği, yazıdaki bilgilerin gerçeği yansıtmadığı"nın tespit edildiği kaydedildi. Bunun üzerine, davacı adına düzenlenen 2 Haziran 2011 tarihli hususi damgalı pasaportun Erzurum Valiliğinin 28 Mart 2014 tarihli işlemiyle iptal edildiği anlatıldı.
Geçirdiği hizmet süresi hususi pasaporta yetmiyor
Çanakkale Merkez vaizi iken, 20 Mart 1981'de istifa ederek devlet memurluğundan ayrılan ve böylece emekli sandığı iştirakçiliği sona eren Gülen'in, istifadan sonra özel sektörde çalışıp 1 Şubat 1990'da Sosyal Sigortalar Kurumunca aylık bağlanmak suretiyle işçi emeklisi olduğu hatırlatılan kararda, şu tespitler yapıldı:
"Emekli Sandığından emekli olmayan veya kamu görevinden çekildikten sonra Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgilendirilip, Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli aylığı bağlanmak suretiyle Emekli Sandığı ve devlet memurluğu kadro dereceleriyle ilgisi kesilen davacının, Pasaport Kanunu'nun hususi damgalıpasaport verilmesine ilişkin hükümleri kapsamında bulunmadığı açıktır. Davacının ve Diyanet İşleri Başkanlığının gerçeğe uygun olmayan beyanlarına dayanılarak 7 Kasım 1990 tarihli düzenlenip daha sonra 2 Haziran 2011'de yenilenen hususi damgalı pasaportun iptal edilmesine ilişkin Erzurum Valiliği işleminde Pasaport Kanunu'na aykırılık görülmemiştir. Sigorta emeklisi olmayıp Emekli Sandığıyla ilgisini devam ettirmesi halinde de davacının, en son 6. derecenin 7. kademesinde iken ayrıldığı devlet memurluğu görevinde geçirdiği hizmet süresi itibarıyla da emsali ancak 4. derecenin 1. kademesinde olacağı için Pasaport Kanunu'nun ek 4. maddesinden yararlanması mümkün değildir."
Hizmet cetvelinin incelenmesinden, ilkokul mezunu davacının, 10 Temmuz 1959'da ilk defa "Edirne Merkez Üç Şerefeli Cami imam-hatibi" olarak göreve başladığı, istifa ettiği tarih itibarıyla hizmet cetveline göre 6. derece kadroda bulunduğu, hizmet süresi itibarıyla emsalinin ise 4. derecenin 1. kademesinde olacağının anlaşıldığı belirtildi.
Kararda, "Sonuç olarak, sigorta emeklisi olmasının yanı sıra görevdeki emsalinin de dördüncü derecede bulunması karşısında, davacıya hususi damgalı pasaport verilmesine ilişkin işlemin iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır" denildi.
Bundan sonra ne olacak?
Danıştayın bozma kararı, Erzurum 2. İdare Mahkemesine gönderildi. Mahkeme, dosyayı inceleyerek yeniden karar verecek. İdare Mahkemesinin, bozma kararına uymayarak, ilk kararında direnmesi halinde dosya Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna gelecek. Kurul kararlarına karşı temyiz yolu bulunmuyor.
Muhabir: Aylin Sırıklı AA
Danıştay 10. Dairesi, Gülen'in pasaportunu iptal eden Erzurum Valiliği işlemini iptal eden Erzurum 2. İdare Mahkemesinin kararını bozdu.
Erzurum Valiliği, Fethullah Gülen'in hususi damgalı (yeşil) pasaportun, usulsüz yöntemlerle alındığı gerekçesiyle iptal etmişti.
Erzurum Valiliğinin pasaportun iptaline ilişkin işleminin iptali istemiyle Erzurum 2. İdare Mahkemesinde dava açıldı. Erzurum 2. İdare Mahkemesi ise Gülen'in pasaportunun iptaline ilişkin Valilik işlemini iptal etti.
Valiliğin, İdare Mahkemesi kararına itiraz etmesi üzerine dosya, Danıştay 10. Dairesine geldi.
Danıştay 10. Dairesi, İdare Mahkemesinin kararını oy çokluğuyla bozdu.
Karardan
Dairenin kararında, Pasaport Kanunu'nda kimlere "hususi damgalı pasaport" verileceğinin hüküm altına alındığı, aynı kanunun ek 4. maddesinde de emeklilik veya istifa nedeniyle görevlerinden ayrılan devlet memurlarına, hizmet süreleri ve taşıdıkları unvan ve rütbeleri aynı ilk üç derece kadrolarına yükseltilen emsalleri gibi hususi damgalı pasaport alma olanağı tanıdığı belirtildi.
Devletin belirli kademelerinde görev yapan, bu görevlerden istifa veya emeklilik nedeniyle ayrılan kamu görevlilerine hususi damgalı pasaport düzenlenmesini öngören ilgili yasa hükümlerinin, "Emekli Sandığına tabi birinci, ikinci ve üçüncü derece kadrolarda bulunmayı veya Emekli Sandığı iştirakçiliği yoluyla anılan kadro dereceleriyle ilgilendirilmeyi" şart koştuğu hatırlatıldı.
Kararda, "Emekli Sandığına tabi bulunmayan ya da Emekli Sandığından emekli olmayan veya kamu görevinden çekildikten sonra Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgilendirilip bu kurumdan emekli olan ve böylece Emekli Sandığıyla ilgisi kesilenlerin, anılan yasaya göre hususi damgalı pasaport almalarına olanak bulunmamaktadır" denildi.
Dairenin kararında, Pasaport Kanunu'nun ek 4. maddesi hükmünden, sadece devlet memuriyetinden emekliye ayrılan veya istifa edip de sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında birleştirilmesinden sonra oluşturulan Sosyal Güvenlik Kurumundan 5510 sayılı Kanun'un 4/A veya 4/B kapsamında emekli olmayanların yararlanabileceği vurgulandı.
Danıştay 10. Dairesinin, benzer nitelikteki davalarla ilgili yaptığı temyiz incelemesinde verdiği kararların da bu yönde olduğu ifade edilen kararda, Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığında 1966-1976 yılları arasında çalışırken istifa eden bir davacının açtığı davadan da örnek verildi.
Gülen'in ilk pasaport başvurusu 1990'da
Çanakkale İl Müftülüğü emrinde vaiz iken, 20 Mart 1981'de istifa ederek devlet memurluğundan ayrılan ve böylece Emekli Sandığı ile ilgisi kesilen davacının, özel sektörde bir süre işçi olarak çalışıp, 1 Şubat 1990'da Sosyal Sigortalar Kurumundan aylık bağlanmak suretiyle emekliye ayrıldıktan sonra yani işçi emeklisi olduktan sonra 7 Kasım 1990 hususi damgalı pasaport verilmesi istemiyle emniyete başvurduğu belirtildi.
Diyanet İşleri Başkanlığınca aynı gün 7 Kasım 1990'da, Emniyet Genel Müdürlüğüne Gülen ile ilgili, "6. derece kadrodan 5. derecenin 7. kademesinden maaş almakta iken, Başkanlığımız Çanakkale Merkez Vaizliğinden 20 Mart 1981 tarihinde emekliye ayrılan Fethullah Gülen'in bugün görevde olan emsalleri 3. derecenin 1. kademesinden maaş almaktadırlar" şeklinde bilgi verildiği hatırlatılan kararda, bu yazıya dayanılarak aynı gün Emniyet Genel Müdürlüğünce davacı adına Pasaport Kanunu'nun ek 4. maddesi uyarınca hususi damgalı pasaport düzenlendiği belirtildi.
Terör Dairesi, pasaport talebini uygun gördü
Pasaport düzenlendikten sonra Gülen'in yurt dışına çıkmasında sakınca olup olmadığı konusunun da araştırıldığı kaydedilen kararda, Terörle Mücadele Daire Başkanlığının 13 Kasım 1990 tarihli yazısıyla davacının "pasaport talebinin yerine getirilmesinin uygun görüldüğü"nün Yabancılar Hudut İltica Daire Başkanlığına bildirildiği aktarıldı.
Gülen'in değişik tarihlerde yaptığı başvurular üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığının 7 Kasım 1990 tarihli yazısına dayanılarak, hususi damgalı pasaportunun süresinin uzatıldığı ifade edilen kararda, bu pasaportun, Gülen'in avukatının 24 Mayıs 2011'de yaptığı başvuru üzerine iptal edilerek, Gülen adına 2 Haziran 2011 tarihli hususi damgalı pasaportun düzenlendiği belirtildi.
Bazı basın yayın organlarında 3 Mart 2014'te, "gerçeğe aykırı bilgi ve belgelerle Gülen'e hususi pasaportverildiği" yönünde yer alan iddialarla ilgili Emniyet Genel Müdürlüğünce araştırma başlatıldığı anlatılan kararda, araştırma sonucunda 26 Mart 2014 tarihli raporda, "Diyanet İşleri Başkanlığının 11 Kasım 1990 tarihli yazısında yer alan bilgilerin davacının özlük dosyasında yer alan bilgilerle örtüşmediği, yazıdaki bilgilerin gerçeği yansıtmadığı"nın tespit edildiği kaydedildi. Bunun üzerine, davacı adına düzenlenen 2 Haziran 2011 tarihli hususi damgalı pasaportun Erzurum Valiliğinin 28 Mart 2014 tarihli işlemiyle iptal edildiği anlatıldı.
Geçirdiği hizmet süresi hususi pasaporta yetmiyor
Çanakkale Merkez vaizi iken, 20 Mart 1981'de istifa ederek devlet memurluğundan ayrılan ve böylece emekli sandığı iştirakçiliği sona eren Gülen'in, istifadan sonra özel sektörde çalışıp 1 Şubat 1990'da Sosyal Sigortalar Kurumunca aylık bağlanmak suretiyle işçi emeklisi olduğu hatırlatılan kararda, şu tespitler yapıldı:
"Emekli Sandığından emekli olmayan veya kamu görevinden çekildikten sonra Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgilendirilip, Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli aylığı bağlanmak suretiyle Emekli Sandığı ve devlet memurluğu kadro dereceleriyle ilgisi kesilen davacının, Pasaport Kanunu'nun hususi damgalıpasaport verilmesine ilişkin hükümleri kapsamında bulunmadığı açıktır. Davacının ve Diyanet İşleri Başkanlığının gerçeğe uygun olmayan beyanlarına dayanılarak 7 Kasım 1990 tarihli düzenlenip daha sonra 2 Haziran 2011'de yenilenen hususi damgalı pasaportun iptal edilmesine ilişkin Erzurum Valiliği işleminde Pasaport Kanunu'na aykırılık görülmemiştir. Sigorta emeklisi olmayıp Emekli Sandığıyla ilgisini devam ettirmesi halinde de davacının, en son 6. derecenin 7. kademesinde iken ayrıldığı devlet memurluğu görevinde geçirdiği hizmet süresi itibarıyla da emsali ancak 4. derecenin 1. kademesinde olacağı için Pasaport Kanunu'nun ek 4. maddesinden yararlanması mümkün değildir."
Hizmet cetvelinin incelenmesinden, ilkokul mezunu davacının, 10 Temmuz 1959'da ilk defa "Edirne Merkez Üç Şerefeli Cami imam-hatibi" olarak göreve başladığı, istifa ettiği tarih itibarıyla hizmet cetveline göre 6. derece kadroda bulunduğu, hizmet süresi itibarıyla emsalinin ise 4. derecenin 1. kademesinde olacağının anlaşıldığı belirtildi.
Kararda, "Sonuç olarak, sigorta emeklisi olmasının yanı sıra görevdeki emsalinin de dördüncü derecede bulunması karşısında, davacıya hususi damgalı pasaport verilmesine ilişkin işlemin iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır" denildi.
Bundan sonra ne olacak?
Danıştayın bozma kararı, Erzurum 2. İdare Mahkemesine gönderildi. Mahkeme, dosyayı inceleyerek yeniden karar verecek. İdare Mahkemesinin, bozma kararına uymayarak, ilk kararında direnmesi halinde dosya Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna gelecek. Kurul kararlarına karşı temyiz yolu bulunmuyor.
Muhabir: Aylin Sırıklı AA
28 Aralık 2014 Pazar
Yunanistan açıklarında seyreden feribotta yangın çıktı
Yunanistan'dan İtalya'ya giden ve içinde 54 Türk yolcunun da olduğu feribotta yangın çıktı. 2 Türk'ün de aralarında olduğu 150 kişi kurtarılırken 1 kişinin hayatını kaybettiği haberi geldi.
Yunanistan'dan İtalya'ya 478 yolcusuyla sefer yapan feribotta, Korfu Adası yakınlarında yangın çıktı.
Araba güvertesinde başlayan yangının ardından ‘Norman Atlantic’ adlı feribotun tahliye edilmesi talimatı verildi.
Yunan yetkililer, yakınlarda bulunan gemilerden, feribotta bulunan yolcuları almalarını istedi.
Hava şartları nedeniyle söndürme ve kurtarma çalışmaları güçlükle yürütülürken, ilk can kaybı haberi de geldi.
İtalyan ve Yunan makamlarınca da doğrulanan habere göre, garajın çıkış kapısına sıkışan bir kişi hayatını kaybetti.
Hayatını kaybeden kişinin uyruğu ise henüz bilinmiyor. Kurtarma çalışmalarında şu ana kadar 150 yolcunun kurtarıldığı belirtildi.
Feribotta bulunan 54 Türk'ten ikisinin de kurtarılanlar arasında olduğu öğrenildi.
'EN KARMAŞIK OPERASYON'
Varvitsiotis, ‘bunun en karmaşık kurtarma operasyonlarında biri olacağını’ belirtti. İtalya ve Arnavutluk’un da kurtarma çalışmalarına destek verdiği kaydediliyor.
Cep telefonlarıyla Yunan televizyonlarına bağlanan yolcular yardım istedi.
ULAŞTIRMA BAKANI'DAN AÇIKLAMA
Bu arada Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, "Başkonsolosluğumuzdan aldığımız bilgiye göre, şu anda 54 Türk yolcusu olduğu ifade ediliyor. Bununla ilgili gerekli takip işlemini yürütüyoruz. Yunanistan'da da bununla ilgili bir kriz masası oluşturulmuş durumda. Bakanlık olarak çalışmaları yakinen takip ediyoruz'' dedi.
Yunan medyasına yansıyan haberlerde, gemide 54 Türk vatandaşının yanı sıra çok sayıda İtalyan, Alman, Yunan, Rus, Arnavutluk, Malta, Fransız ve Mısır vatandaşı bulunduğu belirtildi.
İTALYA'DAN KURTARMA GEMİSİ YOLA ÇIKTI
Patra Limanı'ndan dün akşam saatlerinde İtalya'ya hareket eden Norman Atlantic adlı feribotta çıkan yangın sonucunda tahliye işlemleri devam ederken, İtalya'dan bir kurtarma gemisinin feribotu kıyıya yanaştırmak için yola çıktığı kaydedildi.
Yunanistan'ın Korfu Adası'nın 45 mil açıklarında demirleyen feribotun, nereye yanaştırılacağı henüz netlik kazanmazken, feribotun Yunanistan, İtalya ya da Arnavutluk limanlarından birine götürüleceği bildirildi. ntv
Yunanistan'dan İtalya'ya 478 yolcusuyla sefer yapan feribotta, Korfu Adası yakınlarında yangın çıktı.
Araba güvertesinde başlayan yangının ardından ‘Norman Atlantic’ adlı feribotun tahliye edilmesi talimatı verildi.
Yunan yetkililer, yakınlarda bulunan gemilerden, feribotta bulunan yolcuları almalarını istedi.
Hava şartları nedeniyle söndürme ve kurtarma çalışmaları güçlükle yürütülürken, ilk can kaybı haberi de geldi.
İtalyan ve Yunan makamlarınca da doğrulanan habere göre, garajın çıkış kapısına sıkışan bir kişi hayatını kaybetti.
Hayatını kaybeden kişinin uyruğu ise henüz bilinmiyor. Kurtarma çalışmalarında şu ana kadar 150 yolcunun kurtarıldığı belirtildi.
Feribotta bulunan 54 Türk'ten ikisinin de kurtarılanlar arasında olduğu öğrenildi.
'EN KARMAŞIK OPERASYON'
Varvitsiotis, ‘bunun en karmaşık kurtarma operasyonlarında biri olacağını’ belirtti. İtalya ve Arnavutluk’un da kurtarma çalışmalarına destek verdiği kaydediliyor.
Cep telefonlarıyla Yunan televizyonlarına bağlanan yolcular yardım istedi.
ULAŞTIRMA BAKANI'DAN AÇIKLAMA
Bu arada Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, "Başkonsolosluğumuzdan aldığımız bilgiye göre, şu anda 54 Türk yolcusu olduğu ifade ediliyor. Bununla ilgili gerekli takip işlemini yürütüyoruz. Yunanistan'da da bununla ilgili bir kriz masası oluşturulmuş durumda. Bakanlık olarak çalışmaları yakinen takip ediyoruz'' dedi.
Yunan medyasına yansıyan haberlerde, gemide 54 Türk vatandaşının yanı sıra çok sayıda İtalyan, Alman, Yunan, Rus, Arnavutluk, Malta, Fransız ve Mısır vatandaşı bulunduğu belirtildi.
İTALYA'DAN KURTARMA GEMİSİ YOLA ÇIKTI
Patra Limanı'ndan dün akşam saatlerinde İtalya'ya hareket eden Norman Atlantic adlı feribotta çıkan yangın sonucunda tahliye işlemleri devam ederken, İtalya'dan bir kurtarma gemisinin feribotu kıyıya yanaştırmak için yola çıktığı kaydedildi.
Yunanistan'ın Korfu Adası'nın 45 mil açıklarında demirleyen feribotun, nereye yanaştırılacağı henüz netlik kazanmazken, feribotun Yunanistan, İtalya ya da Arnavutluk limanlarından birine götürüleceği bildirildi. ntv
Türk gemisi battı
İtalya'nın Ravenna Limanı yakınlarında kaza yapan Türk gemisi battı. 11 kişilik mürettebattan 5'i kurtarılırken, 2 kişinin cesedine ulaşıldı. 4 kişi ise kayıp.
İtalyan medyası, Ravenna Limanı'nın 2 mil açığında, Belize bandıralı bir kargo gemisiyle çarpışan Türk kargo gemisinin battığını duyurdu.
Türkiye'nin Milano Başkonsolosu Aylin Sekizkök, gemide bulunan iki kişinin öldüğünü söyledi.
İtalyan yetkililer ilk başta, batan geminin isminin Baron olduğunu duyurmuştu. Ancak geminin adının Gökbel olduğu anlaşıldı.
Ravenna Belediye Başkanı'nın verdiği bilgiye göre, yerel saatle 09.30 sıralarında meydana gelen kaza, gemilerden birisinin Porto Corsini Limanı'ndan çıkması diğerinin ise girişi sırasında meydana geldi.
Sisten dolayı görüş mesafesinin yetersiz olduğu bildirildi.
Arama-kurtarma çalışmalarının kötü hava koşulları nedeniyle güçlükle yürütüldüğü belirtildi.
ULAŞTIRMA BAKANI'DAN AÇIKLAMA
Bu arada Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, İtalya makamlarınca arama kurtarma çalışmalarının yapıldığını belirtti.
Çalışmalar sırasında şu ana kadar 11 kişilik mürettebattan 5'i kurtarılırken, 2'sinin cesedine ulaşıldı. 4 kişi ise hala kayıp. ntv
İtalyan medyası, Ravenna Limanı'nın 2 mil açığında, Belize bandıralı bir kargo gemisiyle çarpışan Türk kargo gemisinin battığını duyurdu.
Türkiye'nin Milano Başkonsolosu Aylin Sekizkök, gemide bulunan iki kişinin öldüğünü söyledi.
İtalyan yetkililer ilk başta, batan geminin isminin Baron olduğunu duyurmuştu. Ancak geminin adının Gökbel olduğu anlaşıldı.
Ravenna Belediye Başkanı'nın verdiği bilgiye göre, yerel saatle 09.30 sıralarında meydana gelen kaza, gemilerden birisinin Porto Corsini Limanı'ndan çıkması diğerinin ise girişi sırasında meydana geldi.
Sisten dolayı görüş mesafesinin yetersiz olduğu bildirildi.
Arama-kurtarma çalışmalarının kötü hava koşulları nedeniyle güçlükle yürütüldüğü belirtildi.
ULAŞTIRMA BAKANI'DAN AÇIKLAMA
Bu arada Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, İtalya makamlarınca arama kurtarma çalışmalarının yapıldığını belirtti.
Çalışmalar sırasında şu ana kadar 11 kişilik mürettebattan 5'i kurtarılırken, 2'sinin cesedine ulaşıldı. 4 kişi ise hala kayıp. ntv
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)