Ergenekon Davası sanığı İlker Başbuğ ve 18 kişinin dosyası Anayasa Mahkemesi'ne gönderildi. Bu Başbuğ'un artık Yüce Divan'da yargılanması anlamına geliyor.
Yargıtay'ın bozma kararının ardından Ergenekon ana davasına bakan İstanbul 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi, İlker Başbuğ ve Başbuğ ile bağlantılı suç işledikleri iddia edilen Dursun Çiçek'in de aralarında bulunduğu 18 sanığın dosyasının görevsizlik kararıyla Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verdi. Bu kararla; Başbuğ’un Yüce Divan’da yargılanmasının önü açıldı.
Ergenekon kumpasında İlker Başbuğ, ‘Genelkurmay Başkanlığı dönemine ilişkin soruşturma geçirdiği için’ Yüce Divan’da yargılanmasını talep etmiş ancak bu o dönemki savcılarca reddedilmişti. ntvmsnc
İlker Başbuğ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İlker Başbuğ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
6 Temmuz 2017 Perşembe
21 Ağustos 2016 Pazar
Dursun Çiçek: PKK'yı ve IŞİD'i FETÖ yönetiyor
CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek PKK'yı ve IŞİD'i FETÖ'nün yönettiğini iddia etti. Çiçek'e göre en tepede de Amerika var.
CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek Sözcü Gazetesi'ne konuştu. İşte Çiçek'in açıklamaları:
– 15 Temmuz'da köprü darbecilerce kesildiğinde yorumunuz ne oldu?
O gün eşimle birlikte kendi arabamızla Ankara'dan İstanbul'a geldik. Saat 18.00 gibi köprüyü geçip, Levent'e varmıştık. Köprüdeki o resmi gördükten sonra hemen “Bu Fethullah Gülen Cemaati'nin darbe teşebbüsü” dedim. Sonrasında da zaten olaylar Türkiye'nin her tarafında gelişti. O süreçte Harp Akademileri'nde lojmandaydık biz. Oranın özellikle bizim için tehlikeli olacağını düşünerek, kızım ve aynı zamanda avukatım olan İrem Çiçek'in evine geçtik ve gelişmeleri oradan takip ettik.
– 15 Temmuz öncesinde TSK içindeki FETÖ'cülerin darbe yapamayacağını söylemiştiniz. Şaşırdınız mı?
Bu olağan bir kalkışma değil bir defa. Bunlar tespit edilmişti. Kalkışmadan 1 hafta önce bunların içinde yer alan sınıf arkadaşımla davet üzerine görüştüm. Listelerin açıklandığını, Askeri Şura'da 600 küsur askerin atılacağını, ya da emekli edileceğini, sonra da darbe teşebbüsünden tutuklanıp, hesap vereceklerini benimle paylaştı. Dolayısıyla bu kalkışmayı yapmasalardı da yine FETÖ ve darbe teşebbüsünden yargılanacaklardı. Örgüt o gece suçüstü yakalandı.
Bunlar robot gibiler
– Tehdidin tam olarak geçmediğini biliyoruz. Tam temizlik mümkün olabilecek mi?
Normal insanlarla bu örgütün militanlarını mukayese etmemek lazım. Meclis'i bombalayan pilotu düşünün! Görev veriliyor, TBMM'yi bombalıyor! Bunu ancak robotlar yapar. Biraz duygusu olan, Cumhuriyete ve insanlık değerlerine bağlı olan bir kişi yapmaz. Kendi halkına ateş ediyor. Türk Ordusu bunu yapmaz. Mustafa Kemal'in askeri bunu yapmaz. Dolayısıyla bunlar beyinlerine çip yerleştirilmiş robotlar. Hepsinin beyinleri yıkanmış. İmam ne derse, sorgulamadan yerine getiriyorlar. Tehlikeli olmalarının temelinde de bu var. Tabii bunların ayıklanması zaman alacak. Sonuçta 40 yıldır devlete sızmış bir örgüt bu. Ama hiç kimsenin şüphesi olmasın; mutlaka bu devlet bunları ayıklayacak. Siyasi iktidarın da bunlardan ders aldığını görüyoruz. Artık herkesin aklını başına alması lazım. Büyük bir iç savaşın eşiğinden döndük. Eğer bunlar yönetimi ele geçirseydi, darbe başarılı olsaydı, Türkiye çok karanlık bir geleceğe doğru savrulacaktı. Başka bir ülke olacaktı. Demokrasi gidecekti. Ilımlı İslam devleti diye; Suriye, Irak gibi bir iç savaşın içinde olacaktık. Geleceğimiz için, çocuklarımız için, bu mikrobun, bu virüsün devletten ayıklanması için herkesin yardımcı olması lazım.
Ortak tavır önemliydi
– TSK'daki darbeci asker oranı yüzde 1,5 tespiti doğru bir tespit mi?
Bu genel oran. Ama rütbe arttıkça oran yükseliyor. Bazı sınıflarda yüzde 80'e varan oranı yakalamışlar. Mesela askeri yargıda, mesela istihbaratta, mesela kurmay subaylarda… Ancak şu bir gerçek ki; Silahlı Kuvvetler yüzde 90 oranında bu kalkışmaya katılmadığı için başarısızlığı garanti oldu. Darbeyi, öncelikle Mustafa Kemal'in askerlerinin sağduyusu, sonra milletimizin demokrasiye ve Cumhuriyetimize sahip çıkması, siyasi liderlerin de Meclis'e saldıran bu hainlere karşı ortak bir siyasi duruş sergilemesi sonucu, milletçe bu tehlikeyi en hafif şekilde atlattık.
– Peki FETÖ'nün parlamentodaki varlık oranı nedir? Ya da var mıdır?
Bu hem partiler için tehdit, hem Türkiye Cumhuriyeti için tehdit. Örgütün iletişim ağında 40 bin kişi var diyorlar. Acaba hangi siyasi partide kimler var? İtirafçılar çıkıyor. Gizli tanıklar oluyor. Dolayısıyla partilerle ilişkileri kimler götürüyor hepsi açığa çıkacak. PKK'dan dolayı HDP'de de bunların uzantıları olabilir. Çünkü aynı beyin yönetiyor.
Tehlikeliler çünkü…
– Yok “ordu imamı”, yok “ablalar”, yok “abiler”… Nedir bunlar?
Bunu izah edebilmek için anlamak lazım. Bunun bir örneği; Cihan Kansız diye bir savcı vardı. İlker Paşa'nın tutuklandığı iddianamede; “Dursun Çiçek albay ama örgütteki etkinliği daha yüksek” demişti. Eski Genelkurmay Başkanı'na emir veriyor anlamı çıkıyordu o sözlerden. “İmam” gözüküyor yani. Bunlara bir askeri sistem, ya da standart bir örgüt gibi bakmamamız lazım. İşte tehlikesi de buradan çıkıyor. Yani; İzmir'den bir sümüklü imam çıkacak, örgüt yönetecek! Bu mümkün mü? Asla mümkün değil. Bu Amerika'nın Ilımlı İslam Projesi. Büyük Ortadoğu Projesi'nin en büyük ayağı. O yüzden Amerika Fethullah Gülen'i vermemek için direniyor. Açıkçası ben vereceğinden çok ümitli değilim.
FETÖ bunların üst aklı
– FETÖ-PKK işbirliği içinde görüşüne katılıyor musunuz?
IŞİD de dahil. Ama bütün bunları yöneten ABD ve onun istihbarat örgütleri. Fethullah Gülen 1999'da oraya gittiğinde, bütün hizmet hareketini onlara vakfetti ve onların maşası oldu. Bu da onların garantileriyle oldu. Bu kumpas davalarında diyorlardı ki; “Dursun Çiçek PKK'lılara torpil yapıyor!” PKK'lıları destekliyor!” İşte bize iftira attıkları hangi eylem varsa, bu süreçte birebir yaptılar. Yani kendi yaptıklarını bize iftira olarak attılar. Bu millet onların bu eylemlerini birebir yaşadı, o karanlıklara şahit oldu. Şimdi anlıyoruz ki; PKK'yı da, IŞİD'i de yöneten FETÖ'nün militanları. FETÖ bunların eğitimli kesimi, üst aklı. Devlette belli yerlere gelmişler, istihbaratta belli yerlere gelmişler. Kuzey Irak'ta da bir sürü okulları var. Dolayısıyla PKK'ya da etkinler, IŞİD'e de etkinler. En tepede de Amerika var. Amerika bunları kullanarak bu örgütleri yönetiyor.
Bana da “imam” demişlerdi!
Dursun Çiçek Ergenekon iddianamesinde kendisine ‘imam' benzetmesi yapıldığını belirtip şöyle dedi: “İlker Paşa'nın tutuklandığı iddianamede; ‘Dursun Çiçek albay ama örgütteki etkinliği daha yüksek' denilmişti. Eski Genelkurmay Başkanı'na emir veriyor anlamı çıkıyordu o sözlerden.”
3 paşaya da öfkeli
– Büyükanıt hakkında dosya hazırlayan dönemin Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın itiraflarından sonra ne hissettiniz?
Kumpas sürecinde peş peşe Hilmi Özkök, sonra Yaşar Büyükanıt, sonra İlker Başbuğ, Işık Koşaner ve Necdet Özel olmak üzere 5 Genelkurmay Başkanı var. Tabii Koşaner'in konumu farklı. İlker Paşa için de aynı şey geçerli. Diğer üçüne geldiğimizde, Hilmi Özkök'ün gelip Silivri'de tanıklık yaptığı o duruşmayı hiç unutamıyorum. Aleyhimde şüphe yaratacak o tanıklığına isyan etmiş ve salondan çıkarılmıştım. Ona sevgim, saygım yok. Bir sürü masum subayı suç çetesine teslim etti. Yaşar Paşa'dan ümitliydik. Genelkurmay Başkanlığı'nı önlemek için bu cemaat büyük bir kampanya yürüttü. Sarıkaya olayı da bunlar arasındaydı. Ama o, binlerce askeri bu suç örgütüne teslim etti. Ondan dolayı Yaşar Paşa'ya çok kızgınız.
– Özel'in kumpas mağdurlarından özür dilemesini nasıl değerlendirdiniz?
Özel Paşa'nın bizim tahliyemiz için o dönemde bir takım çabaları olduğunu biliyorum. Ancak o çabalarını kamuoyuyla paylaşmak yerine özür diledi. Bu yetmez. Komutan her şeyden sorumludur. Onun döneminde orduya yerleşmiş bu mikropların özeleştirisini yapmak zorundadır. Hem özeleştiri yapmalı, hem de gerekirse görevi kötüye kullanmaktan, ya da komutanlık sorumluluğu yapmamaktan hesap vermelidir.
Akar'ın yerinde olmak istemem
– Genelkurmay Başkanı Akar'ın duruşunu nasıl yorumluyorsunuz?
Hulusi Akar'ın yerinde olmak istemem. Komutana önce güven, sonra saygı duyarsınız. Sonra sevgiye dönüşür bu. Bu değerler yara almıştır. Çünkü orduya hakim olamamıştır. Kendi emrindeki komutanlar tarafından derdest edilmiştir. Bu süreçte onun eleştirilmesi ise yine orduya zarar verir. Eleştiri hakkımı normalleştikten sonra kullanmayı tercih ediyorum.
Etiketler:
abd,
chp,
darbe,
fethullah gülen,
İlker Başbuğ,
istanbul,
milletvekili,
ohal
6 Ağustos 2016 Cumartesi
İlker Başbuğ: FETÖ'nün en büyük silahı istihbarat
Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, FETÖ 15 Temmuz darbe girişimi ilgili önemli açıklamalar yaptı. Başbuğ, FETÖ'nün en büyük silahının istihbarat olduğunu söyledi.
Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Muğla’nın Bodrum İlçesi’nde ’Atatürk’ün Kitap Aşkı, Okudukları ve Yazdıkları’ konulu söyleşiye katıldı. Başbuğ, Atatürk’ün not defterlerine yazdıklarını derlediği, ’20’nci Yüzyılın En Büyük Lideri Mustafa Kemal’ kitabından bölümleri de okuduğu söyleşide, 15 Temmuz darbe girişimi ve FETÖ'yle ilgili açıklamalarda bulundu.
Başbuğ, FETÖ'nün en büyük silahının istihbarat olduğunu belirterek, 'Bugün dünya nasıl yönetiliyor biliyor musunuz? Kişilere ait personel bilgileri üzerinden yönetiliyor. Ana silah bu. Üretmek ya da kontrol etmek istediğiniz kişilere ilişkin, kişisel istihbarat, en büyük silahtır. Dünya bunun üzerinde duruyor. Kişisel istihbarat çok önemli. Gülen cemaatinin ana silahı nedir biliyor musunuz? Kişisel istihbarat. Ana silahlarından bir tanesi bu. Bu çok büyük bir yapılanma, çok büyük bir istihbarat yapılanmasına dayanıyor. Bu konuyu çok büyük bir silah olarak kullandı, kullanıyor, kullanmaya da devam ediyor. Düşünce ve duyguyu sentez yapabiliyorsanız topluluğu arkanızdan götürmeniz, ölüme götürmeniz bile çok kolay' dedi.
5 Ağustos 2016 Cuma
İlker Başbuğ’dan el yazısı ile ‘5 Ağustos’ tweeti
5 Ağustos 2013’te Ergenekon davasında müebbet hapse mahkum edilen eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ 3 yıl sonra kendi el yazısıyla bir açıklama yaptı.
Eski Genelkurmay Başbakanı, Twitter adresinden “Bugün 5 Ağustos 2016. Önemli bir gün” diye başladığı yazısında “Allah'ın adaleti bu dünyada da gerçekleşebiliyormuş. Mahkeme başkanı, üyeleri ve savcısı şimdi cezaevinde. Yaptıklarının hesabını verecekler” dedi.
Eski Genelkurmaş Başkanı İlker Başbuğ, 5 Ağustos 2013'te İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlanan Ergenekon davasında darbeye teşebbüs ve terör örgütü yöneticiliğinden müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. 7 Mart 2014'te İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi, İlker Başbuğ'a “özgürlükten yoksun bırakmanın hukuki olmadığı iddiasının, yerel mahkemece etkili bir şekilde incelenmeden reddedilmesi ve mahkûmiyete ilişkin gerekçeli kararın açıklanmaması”nı gerekçe göstererek tahliye kararı almıştı.
3 Ağustos 2016 Çarşamba
Ahmet Hakan yazdı: İlker Başbuğ'un 10 temel mesajı
Ahmet Hakan Hürriyet'teki bugünkü köşe yazısında İlker Başbuğ'un CNN TÜRK ekranlarında yayınlanan Tarafsız Bölge'de verdiği 10 mesajı yazdı.
MESAJ 1: BU KALKIŞMA NE 12 EYLÜL’E BENZİYOR NE DE 27 MAYIS’A
15 Temmuz Fethullahçı kalkışması, bundan önceki darbelere benzemiyor. Bundan önceki darbelerin tümü TSK içinde kurgulanmıştı. 15 Temmuz kalkışması ise, dışarıdan bir yapının TSK içindeki uzantıları aracılığıyla yapıldı. Bu açıdan diğer darbelerden farklıdır. Bu kalkışmaya karşı alınacak önlemlerin de işte bu fark göz önünde bulundurularak alınması gerekir.
MESAJ 2: CIA, FETHULLAH GÜLEN’E BOŞUNA İMKÂN SAĞLAR MI?
Fethullah Gülen nerede yaşıyor? ABD’de... Orada ona o imkânları sağlayan kim? CIA... Bu istihbarat örgütünün ona ABD’de kalma iznini boşuna mı verdiğini düşünüyorsunuz? İstihbarat onu kullanmaz mı?
MESAJ 3: BU İŞİN ARKASINDAKİ GÜÇLERİN ASIL HEDEFİ TÜRK ORDUSU
Önce Türk ordusunun terörle mücadele başarısız olduğu tezini ortaya attılar. Bu tez tutmadı. Türk ordusuna komplo kurdular. Bunda da başarılı olamadılar. Bu ikisi tutmayınca... Bu sefer Türk ordusu içine sızan Fethullahçılar eliyle darbe girişiminde bulundular. Bunların temel hedefi, Türk ordusunu güçten düşürmek, dibe vurdurmaktır. Bunun nedenini ise Suriye meselesinde, sınırların yeniden çizilmesinde aramak gerekir.
MESAJ 4: FETHULLAH’I KALKIŞMAYA İTENLER BAŞARISIZ OLACAĞINI BİLİYORLARDI
Fethullah Gülen Grubu’nu darbeye iten istihbarat unsurları, bu darbenin başarısız olacağını biliyordu. Onların asıl amacı TSK’yı yıpratmaktı. Fethullahçılar ise başarılı olabileceklerini düşünmüş ya da bu kalkışmayı kendileri açısından son çare olarak görmüş olabilir.
MESAJ 5: CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN MÜCADELEDE YALNIZ BIRAKILDI
Fethullah, Özal’dan destek aldı. Ecevit sempatiyle baktı. Erbakan mesafeliydi. AKP 2002’den 2007’ye kadar “Cemaat’le iyi geçin ama TSK’yı da karşına alma” taktiği izledi. 2007 ile 2011 arası tam ittifak dönemiydi. “Ne istediler de vermedik” dönemi yani... 20122016 arasındaysa savaş vardı. Ancak bu savaşta Cumhurbaşkanı Erdoğan yalnız bırakıldı. Partisi, bakanları onu yalnız bıraktı.
MESAJ 6 : DEVLETİ İDARE EDENLER, DARBEYE DOĞRU TEŞHİSİ KOYMALIDIR
Bu kalkışma, emir komuta zinciri içinde gerçekleşmedi. Bu Gülen cemaatinin orduya sızdırdığı uzantıları aracılığıyla yaptığı bir kalkışma. Teşhis bu... Ama bakıyoruz alınan önlemlere: Sanki emirkomuta zinciri içinde bir girişim olmuş gibi hareket ediliyor.
MESAJ 7: TSK’YA SIZMALARDAN BİRİNCİ DERECEDE MİT SORUMLUDUR
2002/2010 yıllarında TSK’dan atılmaların tümü MİT raporlarına göre yapılmıştır. O dönem FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle bir kişi bile ordudan atılmadı. Atılanların tümü başka bir Nurcu grubu olan Mehmet Kurdoğlu ekibine bağlı isimlerdi. MİT’teki Cemaatçiler, rakip gördükleri grubun elemanlarını uzaklaştırmada bizi kullandılar. MİT’te bir asker müsteşar yardımcısı olsaydı belki daha sağlıklı bilgiler gelebilirdi.
MESAJ 8: ORDUNUN DAMARINI KESİYORSUNUZ, YAPMAYIN
Abdülhamid’e karşı neler yapıldı ama o bile “Harp akademilerini kapatıyorum” demedi. Bu okullar Osmanlı’nın mirasıdır. Bu müesseselerin kaldırılması hiçbir sorunu çözmez. Türk ordusunun damarını kesiyorsunuz, yapmayın bunu. GATA’yı Sağlık Bakanlığı’na bağlıyorsunuz. Peki Sağlık Bakanlığı’na sızan Cemaatçileri ne yapacaksınız? Kuleli Askeri Lisesi’nin yerine yarın otel yaparsanız bizi yürekten yaralarsınız.
MESAJ 9: KOMUTA KADEMESİ İYİ BİR SINAV VEREMEDİ
15 Temmuz’da komuta kademesi iyi bir sınav veremedi. Türk Silahlı Kuvvetleri niye tedbir alamadı? Bu konu incelenmelidir. 11 Eylül’den sonra ABD Senatosu, konunun uzmanlarından oluşan bir kurul oluşturup olayı soruşturdu. Bizde benzer bir çalışma yapılmalıdır.
MESAJ 10: EMİRKOMUTA BİRLİĞİ BOZULUYOR, BU ORDUYU PERİŞAN EDER
Kara, Hava ve Deniz komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması emirkomuta birliğini bozar. Emirkomuta birliğini perişan ederseniz, orduyu perişan edersiniz. Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanıp bağlanmaması tartışılabilir. Bu yapılanlarla ordunun gücü dağıtılmaya çalışılıyor, bu çok tehlikeli. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni daha da güçlendirmeniz lazım. Ama bu adımlarla güçlenmiyor, güçsüzleşiyor.
MESAJ 1: BU KALKIŞMA NE 12 EYLÜL’E BENZİYOR NE DE 27 MAYIS’A
15 Temmuz Fethullahçı kalkışması, bundan önceki darbelere benzemiyor. Bundan önceki darbelerin tümü TSK içinde kurgulanmıştı. 15 Temmuz kalkışması ise, dışarıdan bir yapının TSK içindeki uzantıları aracılığıyla yapıldı. Bu açıdan diğer darbelerden farklıdır. Bu kalkışmaya karşı alınacak önlemlerin de işte bu fark göz önünde bulundurularak alınması gerekir.
MESAJ 2: CIA, FETHULLAH GÜLEN’E BOŞUNA İMKÂN SAĞLAR MI?
Fethullah Gülen nerede yaşıyor? ABD’de... Orada ona o imkânları sağlayan kim? CIA... Bu istihbarat örgütünün ona ABD’de kalma iznini boşuna mı verdiğini düşünüyorsunuz? İstihbarat onu kullanmaz mı?
MESAJ 3: BU İŞİN ARKASINDAKİ GÜÇLERİN ASIL HEDEFİ TÜRK ORDUSU
Önce Türk ordusunun terörle mücadele başarısız olduğu tezini ortaya attılar. Bu tez tutmadı. Türk ordusuna komplo kurdular. Bunda da başarılı olamadılar. Bu ikisi tutmayınca... Bu sefer Türk ordusu içine sızan Fethullahçılar eliyle darbe girişiminde bulundular. Bunların temel hedefi, Türk ordusunu güçten düşürmek, dibe vurdurmaktır. Bunun nedenini ise Suriye meselesinde, sınırların yeniden çizilmesinde aramak gerekir.
MESAJ 4: FETHULLAH’I KALKIŞMAYA İTENLER BAŞARISIZ OLACAĞINI BİLİYORLARDI
Fethullah Gülen Grubu’nu darbeye iten istihbarat unsurları, bu darbenin başarısız olacağını biliyordu. Onların asıl amacı TSK’yı yıpratmaktı. Fethullahçılar ise başarılı olabileceklerini düşünmüş ya da bu kalkışmayı kendileri açısından son çare olarak görmüş olabilir.
MESAJ 5: CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN MÜCADELEDE YALNIZ BIRAKILDI
Fethullah, Özal’dan destek aldı. Ecevit sempatiyle baktı. Erbakan mesafeliydi. AKP 2002’den 2007’ye kadar “Cemaat’le iyi geçin ama TSK’yı da karşına alma” taktiği izledi. 2007 ile 2011 arası tam ittifak dönemiydi. “Ne istediler de vermedik” dönemi yani... 20122016 arasındaysa savaş vardı. Ancak bu savaşta Cumhurbaşkanı Erdoğan yalnız bırakıldı. Partisi, bakanları onu yalnız bıraktı.
MESAJ 6 : DEVLETİ İDARE EDENLER, DARBEYE DOĞRU TEŞHİSİ KOYMALIDIR
Bu kalkışma, emir komuta zinciri içinde gerçekleşmedi. Bu Gülen cemaatinin orduya sızdırdığı uzantıları aracılığıyla yaptığı bir kalkışma. Teşhis bu... Ama bakıyoruz alınan önlemlere: Sanki emirkomuta zinciri içinde bir girişim olmuş gibi hareket ediliyor.
MESAJ 7: TSK’YA SIZMALARDAN BİRİNCİ DERECEDE MİT SORUMLUDUR
2002/2010 yıllarında TSK’dan atılmaların tümü MİT raporlarına göre yapılmıştır. O dönem FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle bir kişi bile ordudan atılmadı. Atılanların tümü başka bir Nurcu grubu olan Mehmet Kurdoğlu ekibine bağlı isimlerdi. MİT’teki Cemaatçiler, rakip gördükleri grubun elemanlarını uzaklaştırmada bizi kullandılar. MİT’te bir asker müsteşar yardımcısı olsaydı belki daha sağlıklı bilgiler gelebilirdi.
MESAJ 8: ORDUNUN DAMARINI KESİYORSUNUZ, YAPMAYIN
Abdülhamid’e karşı neler yapıldı ama o bile “Harp akademilerini kapatıyorum” demedi. Bu okullar Osmanlı’nın mirasıdır. Bu müesseselerin kaldırılması hiçbir sorunu çözmez. Türk ordusunun damarını kesiyorsunuz, yapmayın bunu. GATA’yı Sağlık Bakanlığı’na bağlıyorsunuz. Peki Sağlık Bakanlığı’na sızan Cemaatçileri ne yapacaksınız? Kuleli Askeri Lisesi’nin yerine yarın otel yaparsanız bizi yürekten yaralarsınız.
MESAJ 9: KOMUTA KADEMESİ İYİ BİR SINAV VEREMEDİ
15 Temmuz’da komuta kademesi iyi bir sınav veremedi. Türk Silahlı Kuvvetleri niye tedbir alamadı? Bu konu incelenmelidir. 11 Eylül’den sonra ABD Senatosu, konunun uzmanlarından oluşan bir kurul oluşturup olayı soruşturdu. Bizde benzer bir çalışma yapılmalıdır.
MESAJ 10: EMİRKOMUTA BİRLİĞİ BOZULUYOR, BU ORDUYU PERİŞAN EDER
Kara, Hava ve Deniz komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması emirkomuta birliğini bozar. Emirkomuta birliğini perişan ederseniz, orduyu perişan edersiniz. Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanıp bağlanmaması tartışılabilir. Bu yapılanlarla ordunun gücü dağıtılmaya çalışılıyor, bu çok tehlikeli. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni daha da güçlendirmeniz lazım. Ama bu adımlarla güçlenmiyor, güçsüzleşiyor.
24 Nisan 2016 Pazar
İlker Başbuğ: 'Bu defter kapanmadı, daha yeni açılıyor!'
Hayatının en önemli günlerinden biri... Müebbet hapse mahkûm olduğu dava bir gün önce çökmüş. O bana özenle Kıbrıs’ın neden Türkiye için çok önemli olduğunu anlatıyor. İnsanların ilgisini kaybetmesine üzüldüğünü söylüyor. Binlerce askerin önünde titrediği general değil, kibar bir üniversite hocası var sanki karşımda. Diplomat titizliğiyle konuşuyor, uğraşsam da polemiğe girmiyor: “Yakışmaz bize Çınarcığım. Bak, ben Genelkurmay Başkanlığı yapmış birisiyim. Haklı da olsam, haksız da olsam, astlarımla, üstlerimle tartışmaya girmem. Bize yakışmaz, haksızlık da olsa içimize atarız.” 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile Ergenekon sonrası süreci, Türkiye’nin kaderini ve son kitabı ‘Unutulan Ada Kıbrıs’ı konuştuk.
Hürriyet'ten Çınar Oskay röportajı...
Orduyu ve sizin hayatınızı altüst eden dava çöktü. Nedir hisleriniz?
- Ümraniye’de bir evde komplo sonucu bulunan el bombalarından hareketle, menfur Danıştay cinayetini bile Türkiye’nin en seçkin isimleriyle -akademisyenleri, askerleri, siyasileriyle- ilişkilendirmeye teşebbüs eden Ergenekon komplosu yerle bir olmuştur. Bu komployu planlayanlar ve icra edenler için elbette çok şey söyleyebilirim. Ama bugünben onların salt hukuk açısından dünyanın en ahlaksız insanları olduğunu söylemekle yetineceğim. Bu komploya suçsuz yere bulaştırılan herkesin beraat edeceğine inancım tam.
Şimdi davanız Yüce Divan’da mı devam edecek?
- Genelkurmay Karargâhı’ndaki arkadaşlarım, komplocular bana ulaşmak istediği için içeri alındı. Üç iddianame var: Biri sözde İrticayla Mücadele Eylem Planı. Daha üç gün önce o imzanın Dursun Çiçek’e ait olmadığı yeniden anlaşıldı. Diğeri, ‘İnternet Andıcı’... Hokkabazın şapkadan tavşan çıkarması! Suç yokken suç oluşturulması, bir rezalet. Üçüncüsü şahsımla ilgili. Bu iddianamelerde yer alan bütün silah arkadaşlarımın benimle aynı hukuki usule tabi tutulması gerektiğine inanıyorum.
SİYASİ İKTİDARIN BU KOMPLOLARA DESTEK VERDİĞİ ORTADA
Siz Yüce Divan’a giderseniz nasıl olacak bu?
- Tek başıma ele alınmamın doğru olmadığına inanıyorum. Dosya, Yargıtay’dan yerel mahkemeye gelecek. Yerel mahkeme bazı dosyaları tefrik edecek; Danıştay dosyasını ve o katilleri kim yargılayacaksa ayrı yargılayacak. Benimle bağlantılı üç iddianamenin Yargıtay Başsavcılığı’na gönderilmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Tabii, mahkemenin kararıdır. Şöyle bir algı var: Bunlar Yüce Divan’a mutlaka gidecek. Hayır, bunun için Yargıtay Başsavcılığı’nın suç unsuru tespit etmesi lazım. Ortada suç olduğunu düşünmüyorum. O yüzden hukuki sürecin Yargıtay Başsavcılığı’nda noktalanacağını düşünüyorum, ümit ediyorum.
Sizce tüm bu olanlarda hükümetin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sorumluluğu ne düzeyde?
- Komploları planlayan ve icra eden asıl aktör; Cemaat. Ama özellikle 2007-2011 arasında siyasi iktidarın bu komplolara destek verdiği ortada. Sayın Erdoğan’ın kendi sözü var: “Ne istediler de vermedik...”
CEMAAT ÖNCELİKLİ TEHDİTTİR, MÜCADELEYİ KİM YAPARSA DESTEKLERİM
“Amerika’nın da bu işte parmağı var” demiştiniz...
- George W. Bush hükümetinin bazı organlarının yardımcı olduğu kanaatindeyim. Fakat Obama hükümetinin daha mesafeli durduğunu, hatta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) zayıflatılmasının sonuçlarını gördükten sonra karşı olduğu düşüncesini taşıyorum.
“Erdoğan’dan başka kimse ‘Paralel Yapı’yla daha iyi ve daha başarılı mücadele edemezdi. 17-25 Aralık yargı darbe girişimi başarıya ulaşsaydı, çok geçmeden Türkiye’nin tıpkı İran gibi bir Humeyni’si olacaktı” dediniz. Bir çelişki yok mu? Bugünkü mücadelesinden ötürü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmişteki tutumunu hoş mu görüyorsunuz?
- Cemaat kapalı bir örgüttür, birinci öncelikli tehdittir. Mücadeleyi kim yaparsa yapsın, desteklerim. En iyi Sayın Cumhurbaşkanı mı yapıyor? Evet, ortada bir gerçek var. “Biz aldatıldık” ibarelerini ise ‘siyasi sorumluluk’ olarak görürüm. Siyasi sorumluluğun hesap vereceği yer seçimdir.
Peki Humeyni benzetmesi? Gülen’e yakın isimler yönetimi ele mi geçirecekti?�
- Evet. Hanefi Avcı’nın, Sabri Uzun’un kitaplarında detaylı anlatılıyor. Öyle bir şey gerçekleşse, toplumu yönlendirmek kolay. Bu tip hareketleri çekirdek kadrolar yaratır. Başarılı olursa toplumu istediği istikamete çevirebilir.
İnsanlar güçlünün yanında yer alır yani...
- Aynen...
ÇOK İYİ YETİŞMİŞ PERSONEL BİLEREK TASFİYE EDİLDİ
Dursun Çiçek, “YAŞ kararlarının yüzde 80’i Cemaat’e karşıydı” diyor. Doğru mu?
- 2002-2010 döneminde bu sürecin etkili makamlarında bulundum. Bir cemaat ya da tarikatla bağlantılı olduğuna dair istihbarat raporu olan insanları ordudan uzaklaştırdık.
Hepsinde delil vardı yani...
- Kesinlikle. İstihbaratı vereni açıkça söyleyeyim, MİT’ti. Gülen Cemaati’nden çok kişi yoktu aslında. Onlara yönelik değildi.
Orduda bu hassasiyet çok uzun yıllardır var, tehdidin farkında. Siz de NATO Uluslararası Askeri Karargâhı’nda cari istihbarat plan subaylığı yapmış birisiniz. İstihbari açıdan bakarsak, dini bir lider etrafında toplanmış bir örgüt koskoca TSK’yı nasıl köşeye sıkıştırabildi?
- Ne zaman ki Silahlı Kuvvetler, MİT’in büyük boyutta dışında tutuldu, ordu istihbarat açısından çok etkilendi. İstihbarat olmadan yapamazsınız.
Ordu bugün ne durumda? Atatürkçü, laik çizgisi tehdit altında mı? İktidarın orduyu değiştirme niyeti var mı?
- Bunlara çok girmek istemiyorum... Çok iyi yetişmiş personel, bilerek ve seçilerek tasfiye edildi. Bu korkunç bir olay. Dünyada bu çapta örnek olduğunu söyleyemem. Bunlara rağmen TSK’nın mayası, yapısı, aldığı eğitim çok önemli. Bütün silah arkadaşlarım yüreğine taş basıyor ama görevini en iyi şekilde yapmak için hayatını ortaya koyuyor.
Terörle mücadeleden bahsediyorsunuz... Nasıl ordunun performansı?�
- Mükemmeller, hiç tereddütsüz. Biz nasıl bıraktıysak öyle... İki-üç ay evvel GATA’da yatan bir Jandarma Üsteğmenimizi ziyaret ettim. Bir bacağını kaybetmiş, ilk sorusu şu oldu: “Görevime subay olarak devam edebilecek miyim?”, “Tabii evladım” deyince gözleri parladı ışıl ışıl. Bir başka teğmen çenesinden vurulmuş, konuşamıyor. Kulağına eğildim; “Arkadaşlarımı Sur’da yalnız bıraktım, üzülüyorum” dedi. Türk askeri bu. Bütün haksızlıklara rağmen önce vatan-millet vardır.
TERÖRÜN KÖKÜNÜ KAZIRIM FİLAN, BUNLAR HAMASET...
Yine güvenlikçi politikalara dönüldü. Bu doğru bir hamle mi? Yoksa aynı hata baştan mı yapılıyor?
- Teröristle mücadele askere, terörle mücadele devlete aittir. Bu ikincisinin ekonomik, sosyo-kültürel, psikolojik harekât, uluslararası siyaset boyutu vardır. Yalnız ‘güvenlik’le başarı sağlanamaz. Ama güvenlik alanını dışlayarak da olmaz. “Diğer alanlarda mücadeleyle çözerim” dediniz, işte sonuç bu... “Terörün kökünü kazırım” filan, bunlar hamaset. Sıfırlamak terörle mücadelenin kitabında yok, marjinalize edeceksiniz.
Nasıl?
- Ben birilerini etkisiz hale getiriyorken, o gün örgüte 100 kişi katılıyorsa, bu fasit dairedir. Katılımların önlenmesi devletin işidir. Sınırımız olan ülkelerde güvenlikli bölgeler varsa, ortadan kaldırmak gerekir. Örgütün silahlı gücü beş-altı bin kişidir. Biz 30 bin kişiyi etkisiz hale getirmişiz. Yani beş kere örgütü bitirmişim ama gene var. E kardeşim, katılımı önlemiyorsun!
BİZİM ZAMANIMIZDA BÖYLE HENDEKLER YOKTU
Bugünkü askeri müdahaleler sizin döneminizdekilerden farklı mı?
Evet, bu en zoru. Meskûn mahallerde ve örgüt uzun zamandır hazırlanmış. Bizim zamanımızda böyle hendekler filan yoktu. Ayrıca halkla iç içe. Bölge halkına zarar verirseniz örgütün ekmeğine yağ sürersiniz. Bir de keskin nişancılar var, biri birkaç can alabiliyor. Ama güvenlik güçleri başarıyla götürüyor. Bu her türlü takdirin üzerinde.
Dursun Çiçek, Ahmet Hakan’a verdiği röportajda sizi hem en kızdığı hem en beğendiği komutanlar arasında gösterdi. Emeklilik öncesi ve sonrası döneminizi ayırdığını belirtti. Tüm bu süreçte “Keşke farklı yapsaydım” dediğiniz bir şey var mı?�
- Genelkurmay Karargâhı’ndaki arkadaşlar içeri alındığı zaman Bodrum’daydım. “Açıklama yapmam, isyan etmem lazım” dedim. İki avukatım “Yapmayın” dedi. Keşke onları dinlemeseydim... Kişisel bazda yanıtlamam ama ben Genelkurmay Başkanı’yken bildiğim doğrular çerçevesinde yapabileceğim her şeyi yapmaya çalıştım. İstediğim bazı sonuçları elde edememiş olabilirim. Samimi, önyargısız eleştirilere açığım. Diğerlerini dikkate almadığımı söylemek isterim. İnsanlar bu konular üzerinde konuşurken onurlu davranmak istiyorlarsa 6 Ekim 2015’te Yargıtay’da yaptığım konuşmayı okusunlar ve anlasınlar.
BU DEFTER KAPANMADI, DAHA YENİ AÇILIYOR
Hayatınızda ilk kez cezaevinde şiir yazmışsınız...�
- Samimi konuşayım; şiir kitaplarıyla ilk kez orada karşılaştım. İlki; Hıfzı Topuz’un Nâzım Hikmet’i anlatan ‘Hava Kurşun Gibi Ağır’ı oldu.
Şiir yazmışsınız Nazım için...
- Tanımamışım. Bu devlet ona çok büyük haksızlık yapmış. Şiirimde bir özür var. İlk cümlem: “Yaban ellerinde, mezarının başında yabancıyım sana. Sonra, “Utandım” diyorum.
TURGUT KAZAN’I ÇOK SEVİYORUM
Sol ile ilgili fikirlerinizde değişme oldu mu? �
- 12 Eylül, solu ezdi tabii. Askeri müdahalelerde çok insan gadre uğramış. Onlarla emekli olduktan sonra tanışma, arkadaş olma fırsatımız oldu. Bir bakıyorsunuz, şu anda en samimi olduğunuz insanların hemen hepsi bundan payını almış. Mesela Turgut Kazan’ı çok seviyorum. E ona yapılanları nasıl açıklayacağız? Müjdat Gezen aynı şekilde...
Ordu adına kendinizi suçlu hissediyor musunuz?
- Biraz hissediyorsunuz tabii. Maalesef her dönemde yanlışlıklar yapılıyor. Bizden önce bazıları yaşamış, bugün bizler yaşıyoruz. Bizden sonra yaşanmasın... Hukuk hâkim olsun. “13. Ağır Ceza Mahkemesi yargılansın” dedim. En büyük isteğim. Ama bunlar adil yargılansın. İntikam alalım, kin duyalım, bunlar yok...
En büyük isteğiniz komplocuların yargılanması mı?
- Tabii, kim kaldı, kim kaçtı bilmiyoruz ama bu bizim için öncelik. Bu defter o zaman kapanır. Bu süreçte hayatını kaybedenlere borcumuzu o zaman öderiz.
Defter kapanmadı yani...
- Kesinlikle hayır! Daha yeni açılıyor! Ama bizlere yapılan hukuk cinayetleri bunlara yapılmasın.
SONRADAN BAKTIM MEĞER DEMEMİŞİM
Bu ‘boru meselesi’ de sanırım tarihe geçti. İşin matrak tarafı hiç “Boru” dememiş olmanız...
- Bu dönem, algı operasyonları dönemi. İfade verirken sordular: “Boru dediniz. Neydi amacınız?”, “Evet, dedim” diye yanıtladım. Sonra kafama takıldı, konuşmalara baktım. Meğer dememişim, bunu Deniz Baykal söylemiş.
- Bu dönem, algı operasyonları dönemi. İfade verirken sordular: “Boru dediniz. Neydi amacınız?”, “Evet, dedim” diye yanıtladım. Sonra kafama takıldı, konuşmalara baktım. Meğer dememişim, bunu Deniz Baykal söylemiş.
KIBRIS’I UNUTTUK
Bunca karmaşanın ortasında neden Kıbrıs kitabı yazdınız?
- Bu konu Kıbrıslı Türkler için ne kadar önemliyse, Türkiye’nin geleceği açısından o kadar önemli. Kitabın son cümlesi şöyle: “Tarih ilerisini göremeyenler için acımasızdır.” Biz Kıbrıs’ı unuttuk. Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik sahalar belki ilerde bize çok şey kaybettirecek. Dış politikada yanlışların sonuçları karşınıza hemen çıkmayabilir. Ama gün gelir, “Eyvah, biz ne yaptık” dersiniz.
İnsanlar artık “Nasıl olsa çözülmez” mi diyor acaba...
- Türkiye AB üyesi olmazsa, adada iki topluluklu durumu zamanla eritirsiniz. Karşı tarafın hedefi çok açık: Enosis’i (Yunanistan ile birleşme) AB müktesebatı çerçevesinde gerçekleştirmek. Türkiye’den gelen KKTC vatandaşlarının büyük bölümünün gitmesini istiyorlar. Delegasyonlar koymazsanız Türk tarafı azınlık statüsüne doğru gider. Rumlargaranti anlaşmasının, ittifak anlaşmalarının kalkmasını istiyor. Allah korusun, 1963’teki olayları yeniden yaşarız. Tarih böyle söylüyor.
KEŞKE O DÖNEMKİ YANLIŞLAR YAŞANMASAYDI
Osmanlı’nın son dönemlerinde de, Cumhuriyet döneminde de çağdaşlaşmacı, laik akımlar önce Saray’ın, sonra üst düzey bürokrasinin, askerin ittirmesiyle olmuş. Açıkyüreklilikle söylemek gerekirse halkın pek böyle bir talebi olmamış. CHP de bir-iki seçim sonrası iktidardan indiriliyor zaten. Türkiye’deki Batılılaşma çabalarının sonu ne olacak?
Türkiye’de milli burjuvazi yok. Prof. Dr. Zafer Toprak ‘Türkiye’de Milli İktisat’ kitabında anlatır.
Nedir milli burjuvazi?
- John F. Kennedy’nin dediği gibi; “Gece başınızı yastığa koyduğunuzda ‘Bugün ülkem bana ne verdi’ diye değil, ‘Ben bugün ülkeme ne verdim’” diye soran... Ülkenin çıkarlarını önde tutan bir burjuvazi lazım. Türkiye’de burjuvazi sınıfının bir kısmı elbette millî ama büyük çoğunluğu acaba bu çerçevenin içinde mi? İttihat ve Terakki milli burjuvazi yaratmak istiyor, başaramıyor. Atatürk bunun yerine elindeki tek şey olan askeri bürokrasiyi koyuyor.
İş askere düşüyor yani... Peki bu, zamanla askerin halka tepeden bakmasına sebep oldu mu? Bir şey soracağım, müsaade ederseniz... Genelkurmay Başkanlığı döneminizde bir gün televizyonda bir basın toplantınızı izliyordum. Çok sert konuşuyordunuz. Bir vatandaş olarak alındığımı, hatta “Bu ülke neden böyle” dediğimi hatırlıyorum. Bu tavır zamanla halkta orduya tepki yaratmış olabilir mi?
- Askeri müdahaleler var, bunu tarih değerlendirsin... Keşke o dönemki yanlışlar yaşanmasaydı. Ama önemli olan şu: TSK hiçbir zaman ülkeyi yönetme iddiasında olmadı. Hatta “Bir yıl sonra bırakacağız” diye ilan etmiştir. Dünyadaki diğer müdahalelerde askerler ülkeyi uzun süreler yönettiler.
22 Nisan 2016 Cuma
Başbuğ'dan Ergenekon kararı yorumu
Genelkurmay Eski Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Twitter'dan Yargıtay'ın aldığı Ergenekon kararı ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Başbuğ yaptığı açıklamada, 'Yargıtay'ın kararı Ergenekon mahkemesi'nin gerçekleştirdiği bütün işlemleri ve kararları yerle bir etmiştir. Bu karar elbette hayatını kaybedenleri geri gelmez. Acıları azaltacak tek husus, hukuk cinayetlerini işleyenlerin yargılanmasıdır.
Başbuğ yaptığı açıklamada, 'Yargıtay'ın kararı Ergenekon mahkemesi'nin gerçekleştirdiği bütün işlemleri ve kararları yerle bir etmiştir. Bu karar elbette hayatını kaybedenleri geri gelmez. Acıları azaltacak tek husus, hukuk cinayetlerini işleyenlerin yargılanmasıdır.
21 Nisan 2016 Perşembe
Ergenekon davasında karar açıklandı
9 yıl sonra Ergenekon Davası'nda karar belli oldu. Ergenekon Davası'nın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu. Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un Yüce Divan'da yargılanması gerektiğine karar verildi, bu da bozma gerekçesi yapıldı. Yargıtay, Ergenekon terör örgütünün varlığına ilişkin somut delil ortaya konulamamasını da esastan bozma gerekçesi yaptı.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 275 sanıklı Ergenekon davasında kararı usulden ve esastan bozdu. Eski Genelkurmay Başkanı emekli orgeneral İlker Başbuğ’un, Yüce Divan’da yargılanması gerektiğine karar verdi ve bunu bozma gerekçesi yaptı.
Yargıtay, Ergenekon terör örgütünün varlığına ilişkin somut delil ortaya konulamamasını da esastan bozma gerekçesi yaptı. Daire, hukuka aykırı dinlemeler, gizli tanık beyanları, MİT mensuplarının izinsiz dinlenmesi, aramaların hukuka aykırı yapılması gibi usul gerekçelerinin hepsini de bozma nedeni saydı.
Daire Başkanı Eyüp Yeşil, yerel mahkemenin oluşumu nedeniyle bozma kararı verdikleri için beraat kararlarını onaylamadıklarını da açıkladı.
HUKUKA AYKIRI BULDU
Yargıtay, Ergenekon'u kimin kurduğunun ve liderinin belli olmadığını açıkladı. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Ergenekon örgütünün varlığına ilişkin tespitini hukuka aykırı buldu. Yargıtay 16. Ceza Dairesi Emniyet'in Ergenekon'un varlığına ilişkin ilk kez dava sürecinde tespitte bulunmasını bozma gerekçesi yaptı. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Ergenekon'un Danıştay saldırısıyla ilgili hukuki ve fiili irtibatı ortaya konulamadığını belirtti.
KARARA İLK TEPKİLER
İLKER BAŞBUĞ'UN AVUKATI İLKAY SEZER: KİMLİK TESPİTİ BİLE HATALIYDI
"Yıllardır uğraşıyoruz. Bu davada hayatını kaybedenler oldu. Bu beraat kararlarını alamadan vefat edenler oldu. Onları da burada anıyoruz. Yüce Divan konusunu biz savcının huzuruna oturduğumuzdan günden itibaren söyledik. Anayasa'nın çok açık olan bu hükmü o zaman uygulansaydı bu mağduriyetler yaşatılmazdı. İlker Başbuğ için bu dosya bundan sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gidecek. Savcılık İlker Başbuğ tarafından soruşturma izni istemek zorunda. Bu izin verilmez ve dosya İlker Başbuğ hakkında da kapanır diye düşünüyoruz. Özetle bu mahkemenin yaptığı hiç bir uygulama hukuka uygun değildir. Kimlik tespitini bile hatalı yaptı desek yeridir. Bugün hukuk arayanlar o zaman bize 90 bin sayfa raporu verip 15 dakikada buna göre savunma yapmamızı istiyordu. Burada pek çok kişiye önceden hazırlanmış, senaryosu yazılmış, delilleri uydurulmuş bir kumpas uygulandı ve millet olarak hepimiz seyrettik bunu."
VATAN PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOĞU PERİNÇEK: TERTİP HENDEKLERE GÖMÜLMÜŞTÜR
"Şimdi Yargıtay, Türkiye’yi bölme tertibini hendeklere gömmüştür. Nasıl Türk Silahlı Kuvvetleri Güneydoğu’da, vatanımızın o parçasında, Sur’da, Dicle’de PKK'yı hendeklere gömüyor, Yargıtay da hukuksuzluğu, haksızlığı, Türkiye’yi bölmeye yönelik tertibi hendeklere gömmüştür. Mükemmel bir karardır. Dünya hukuk tarihine geçecek derslerle dolu bir karardır. Türkiye’nin ufku, önü açılmaktadır. Türkiye’ye kurulan tertipler yerle bir olmaktadır. Burada iki kuvvet hedef alındı, TSK silahla Türkiye’yi koruduğu için onun iradesini kırmadan, esir etmeden Türkiye’yi bölemezlerdi. Türkiye’nin her kuvvetinin katılımıyla, sivil kuvvetlerin katılımıyla, polisimizin katılımıyla en son Yargıtay mührünü vurdu. Türkiye’nin birliğine bütünlüğüne Yargıtay mührünü vurmuştur.” Hürriyet
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 275 sanıklı Ergenekon davasında kararı usulden ve esastan bozdu. Eski Genelkurmay Başkanı emekli orgeneral İlker Başbuğ’un, Yüce Divan’da yargılanması gerektiğine karar verdi ve bunu bozma gerekçesi yaptı.
Yargıtay, Ergenekon terör örgütünün varlığına ilişkin somut delil ortaya konulamamasını da esastan bozma gerekçesi yaptı. Daire, hukuka aykırı dinlemeler, gizli tanık beyanları, MİT mensuplarının izinsiz dinlenmesi, aramaların hukuka aykırı yapılması gibi usul gerekçelerinin hepsini de bozma nedeni saydı.
Daire Başkanı Eyüp Yeşil, yerel mahkemenin oluşumu nedeniyle bozma kararı verdikleri için beraat kararlarını onaylamadıklarını da açıkladı.
HUKUKA AYKIRI BULDU
Yargıtay, Ergenekon'u kimin kurduğunun ve liderinin belli olmadığını açıkladı. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Ergenekon örgütünün varlığına ilişkin tespitini hukuka aykırı buldu. Yargıtay 16. Ceza Dairesi Emniyet'in Ergenekon'un varlığına ilişkin ilk kez dava sürecinde tespitte bulunmasını bozma gerekçesi yaptı. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Ergenekon'un Danıştay saldırısıyla ilgili hukuki ve fiili irtibatı ortaya konulamadığını belirtti.
KARARA İLK TEPKİLER
İLKER BAŞBUĞ'UN AVUKATI İLKAY SEZER: KİMLİK TESPİTİ BİLE HATALIYDI
"Yıllardır uğraşıyoruz. Bu davada hayatını kaybedenler oldu. Bu beraat kararlarını alamadan vefat edenler oldu. Onları da burada anıyoruz. Yüce Divan konusunu biz savcının huzuruna oturduğumuzdan günden itibaren söyledik. Anayasa'nın çok açık olan bu hükmü o zaman uygulansaydı bu mağduriyetler yaşatılmazdı. İlker Başbuğ için bu dosya bundan sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gidecek. Savcılık İlker Başbuğ tarafından soruşturma izni istemek zorunda. Bu izin verilmez ve dosya İlker Başbuğ hakkında da kapanır diye düşünüyoruz. Özetle bu mahkemenin yaptığı hiç bir uygulama hukuka uygun değildir. Kimlik tespitini bile hatalı yaptı desek yeridir. Bugün hukuk arayanlar o zaman bize 90 bin sayfa raporu verip 15 dakikada buna göre savunma yapmamızı istiyordu. Burada pek çok kişiye önceden hazırlanmış, senaryosu yazılmış, delilleri uydurulmuş bir kumpas uygulandı ve millet olarak hepimiz seyrettik bunu."
VATAN PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOĞU PERİNÇEK: TERTİP HENDEKLERE GÖMÜLMÜŞTÜR
"Şimdi Yargıtay, Türkiye’yi bölme tertibini hendeklere gömmüştür. Nasıl Türk Silahlı Kuvvetleri Güneydoğu’da, vatanımızın o parçasında, Sur’da, Dicle’de PKK'yı hendeklere gömüyor, Yargıtay da hukuksuzluğu, haksızlığı, Türkiye’yi bölmeye yönelik tertibi hendeklere gömmüştür. Mükemmel bir karardır. Dünya hukuk tarihine geçecek derslerle dolu bir karardır. Türkiye’nin ufku, önü açılmaktadır. Türkiye’ye kurulan tertipler yerle bir olmaktadır. Burada iki kuvvet hedef alındı, TSK silahla Türkiye’yi koruduğu için onun iradesini kırmadan, esir etmeden Türkiye’yi bölemezlerdi. Türkiye’nin her kuvvetinin katılımıyla, sivil kuvvetlerin katılımıyla, polisimizin katılımıyla en son Yargıtay mührünü vurdu. Türkiye’nin birliğine bütünlüğüne Yargıtay mührünü vurmuştur.” Hürriyet
5 Nisan 2016 Salı
İlker Başbuğ: Atatürk böyle giderse 21 ve 22'nci yüzyılın da lideri olur
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ, Atatürk’ün 20’nci yüzyılda lideri olarak tanımlandığını belirterek, "Böyle giderse 21. hatta 22’nci yüzyılın da lideri olur" dedi.
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ, Antalya Genç İşadamları Derneği’nin (ANTGİAD) konuğu oldu. Akra Barut Hotel’deki toplantıda Başbuğ, 'Mustafa Kemal Atatürk Neden 20’nci yüzyılın en büyük lideridir?’ başlıklı sunum yaptı. Toplantıya, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Davut Çetin ile iş dünyasının genç temsilcileri katıldı.
İlker Başbuğ, Atatürk’ü anlattığı konuşmasına, "Atatürk’ü 20’nci yüzyılın lideri olarak tanımlıyoruz ama böyle giderse 21, hatta 22’nci yüzyılın da lideri olur" sözleriyle başladı. Yüzyıllar boyunca Mustafa Kemal Atatürk’ten bahsedileceğini kaydeden Başbuğ, "Ciddi sorunlarla karşı karşıyayız, hep çıkış yolu arıyoruz, çıkış yolu ararken Mustafa Kemal Atatürk’e bakmaya çalışın. Büyük samimiyetle itiraf etmek isterim ki, çözüm yolunu onda bulacaksanız" dedi.
ATATÜRK, PRENSİP İNSANIYDI
Mustafa Kemal Atatürk’ü 'bir kelimeyle nasıl tanımlarsınız’ şeklindeki soruları, 'prensip insanı’ olarak yanıtladığını anlatan İlker Başbuğ, "Prensip adamı demedim, bunu da yanlış kullanıyoruz. Antalya Genç İşadamları Derneği örneğin, niye adamları, burada kadınlar da var. Hayatta en önem verdiğim konu Türk kadınlarını en az erkekler kadar hayatta aktif hale getirmek. Kadınlarımız her alanda aktifler ama isimleri değiştirmekte biraz tutucuyuz, biraz muhafazakar davranıyoruz. ANTGİAD bu konuda belki öncü olur. Onun için diyorum ki Atatürk’e prensip insanıydı" diye konuştu.
Gençlere de hayatlarında benimsedikleri, kabul ettikleri prensipler olmasını önerdiğini vurgulayan Başbuğ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama bu prensiplerden hayatınız pahasına vazgeçmeyin. Siyasette prensip olsa ne güzel olur. İnandığınız, savunduğunuz fikirleri sonuna kadar savunacaksınız ama belki orada oy da kaybedeceksiniz. Ama siyaseti oyla, seçimle endekslerseniz o zaman prensiplerden ayrılma noktasına gidiyorsunuz. Bunun karşılığı da popülist olmak, güncel olaylara göre hareket etmek. Güncel olaylara göre popülist davranırsanız kısa vadede başarı sağlarsınız ama ölümsüz olamazsınız. İşte Atatürk’te bu var. Atatürk’ün dünyayı, çevreyi anlamaya başladıktan sonra kazandığı prensipleri var ve bunlardan geri adım atmamıştır. Lütfen prensipleriniz olsun ve bu prensiplere sahip çıkın."
İlker Başbuğ, Atatürk’ün sahip olduğu ve benimsediği bağımsızlık, devrimcilik, akıl ve bilimi rehber edinmek gibi prensiplerini anlattı. Atatürk’ün çok istisnai olan kişisel bağımsızlığa sahip olduğunu da belirten Başbuğ, "Akıl ve bilimi kendinize rehber edinirseniz bu laikliktir, laik düşüncenin temel noktası. Atatürk’ü emsalsiz kılan temel noktalardan biri de kişisel menfaatinin olmamasıdır. Bu da çok istisnai, burada olan ben de dahil yanına yaklaşamayız. Onun için önemli olan ülke ve milletin menfaatidir" dedi.
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ, Antalya Genç İşadamları Derneği’nin (ANTGİAD) konuğu oldu. Akra Barut Hotel’deki toplantıda Başbuğ, 'Mustafa Kemal Atatürk Neden 20’nci yüzyılın en büyük lideridir?’ başlıklı sunum yaptı. Toplantıya, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Davut Çetin ile iş dünyasının genç temsilcileri katıldı.
İlker Başbuğ, Atatürk’ü anlattığı konuşmasına, "Atatürk’ü 20’nci yüzyılın lideri olarak tanımlıyoruz ama böyle giderse 21, hatta 22’nci yüzyılın da lideri olur" sözleriyle başladı. Yüzyıllar boyunca Mustafa Kemal Atatürk’ten bahsedileceğini kaydeden Başbuğ, "Ciddi sorunlarla karşı karşıyayız, hep çıkış yolu arıyoruz, çıkış yolu ararken Mustafa Kemal Atatürk’e bakmaya çalışın. Büyük samimiyetle itiraf etmek isterim ki, çözüm yolunu onda bulacaksanız" dedi.
ATATÜRK, PRENSİP İNSANIYDI
Mustafa Kemal Atatürk’ü 'bir kelimeyle nasıl tanımlarsınız’ şeklindeki soruları, 'prensip insanı’ olarak yanıtladığını anlatan İlker Başbuğ, "Prensip adamı demedim, bunu da yanlış kullanıyoruz. Antalya Genç İşadamları Derneği örneğin, niye adamları, burada kadınlar da var. Hayatta en önem verdiğim konu Türk kadınlarını en az erkekler kadar hayatta aktif hale getirmek. Kadınlarımız her alanda aktifler ama isimleri değiştirmekte biraz tutucuyuz, biraz muhafazakar davranıyoruz. ANTGİAD bu konuda belki öncü olur. Onun için diyorum ki Atatürk’e prensip insanıydı" diye konuştu.
Gençlere de hayatlarında benimsedikleri, kabul ettikleri prensipler olmasını önerdiğini vurgulayan Başbuğ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama bu prensiplerden hayatınız pahasına vazgeçmeyin. Siyasette prensip olsa ne güzel olur. İnandığınız, savunduğunuz fikirleri sonuna kadar savunacaksınız ama belki orada oy da kaybedeceksiniz. Ama siyaseti oyla, seçimle endekslerseniz o zaman prensiplerden ayrılma noktasına gidiyorsunuz. Bunun karşılığı da popülist olmak, güncel olaylara göre hareket etmek. Güncel olaylara göre popülist davranırsanız kısa vadede başarı sağlarsınız ama ölümsüz olamazsınız. İşte Atatürk’te bu var. Atatürk’ün dünyayı, çevreyi anlamaya başladıktan sonra kazandığı prensipleri var ve bunlardan geri adım atmamıştır. Lütfen prensipleriniz olsun ve bu prensiplere sahip çıkın."
İlker Başbuğ, Atatürk’ün sahip olduğu ve benimsediği bağımsızlık, devrimcilik, akıl ve bilimi rehber edinmek gibi prensiplerini anlattı. Atatürk’ün çok istisnai olan kişisel bağımsızlığa sahip olduğunu da belirten Başbuğ, "Akıl ve bilimi kendinize rehber edinirseniz bu laikliktir, laik düşüncenin temel noktası. Atatürk’ü emsalsiz kılan temel noktalardan biri de kişisel menfaatinin olmamasıdır. Bu da çok istisnai, burada olan ben de dahil yanına yaklaşamayız. Onun için önemli olan ülke ve milletin menfaatidir" dedi.
7 Ekim 2015 Çarşamba
İlker Başbuğ Yargıtay'da ifade veriyor
İlker Başbuğ, Ergenekon Davası kapsamında Yargıtay'da ifade veriyor. George W. Bush yönetimi ve dönemin AK Parti iktidarını suçlayan İlker Başbuğ ifadesinde, “TSK'ya karşı oynanan oyunun arkasında kimler vardır? George W. Bush yönetimi, TSK'ya karşı oynanan oyunu desteklemiştir. Siyasi iktidar ise, ‘Ne istediler de vermedik’ ve ‘aldatıldık’ ifadeleri ile Cemaate gerekli desteği verdiklerini açıkça belirtmiştir” dedi.
Başbuğ, "Aslında bu sözlerden sonra benim konuşmamı sonlandırmam, başka bir söz söylememem lazım. Ancak bazı sorumluluklar taşımaktayım. Birinci sorumluluğum, bu süreçte hayatlarını kaybedenleredir. İkinci sorumluluğum silah arkadaşlarıma ve üçüncüsü ise tarihe karşıdır. Dördüncü sorumluluğum ise; TSK'ne karşı yapılan bu komploları planlayıcı ve icracılarının yakalanıp, adil yargılanmalarını sağlamaktır" diye konuştu.
Genelkurmay Eski Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Ergenekon Davası kapsamında Yargıtay'da ifade veriyor.
Başbuğ ifadesinde "2011 yılı başlarında, bir savcı hazırladığı iddianame ile bizim müebbet hapisle cezalandırılmamızı talep etti ve ÖYM de bu cezayı verdi" dedi.
Başbuğ ifadesinde "2011 yılı başlarında, bir savcı hazırladığı iddianame ile bizim müebbet hapisle cezalandırılmamızı talep etti ve ÖYM de bu cezayı verdi" dedi.
"BAZI SORUMLULUKLAR TAŞIMAKTAYIM" "Daha dört yıl geçmeden, aynı konu 25 Aralık iddianamesinde yer aldı" diyen Başbuğ, bu bölümü tekrar okudu.
Başbuğ, "Aslında bu sözlerden sonra benim konuşmamı sonlandırmam, başka bir söz söylememem lazım. Ancak bazı sorumluluklar taşımaktayım. Birinci sorumluluğum, bu süreçte hayatlarını kaybedenleredir. İkinci sorumluluğum silah arkadaşlarıma ve üçüncüsü ise tarihe karşıdır. Dördüncü sorumluluğum ise; TSK'ne karşı yapılan bu komploları planlayıcı ve icracılarının yakalanıp, adil yargılanmalarını sağlamaktır" diye konuştu.
"CEMAAT İŞLENEN HUKUK CİNAYETLERİNİN ASLİ FAİLİDİR" "TSK'ne karşı oynanan oynun arkasında kimler vardır?" diyen İlker Başbuğ, "George W. Bush yönetimi, TSK'ne karşı oynanan oyunu desteklemiştir. Cemaat işlenen hukuk cinayetlerinin asli failidir. Bu cinayeti yargı ve emniyet içine yerleştirdikleri kadroları vasıtasıyla işlemiştir. Siyasi iktidar ise, "Ne istediler de vermedik" ve "aldatıldık" ifadeleri ile Cemaate gerekli desteği verdiklerini açıkça belirtmiştir" şeklinde konuştu. DHA
5 Nisan 2015 Pazar
İlker Başbuğ'dan gündeme ilişkin önemli açıklamalar
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Fenerbahçe otobüsüne yapılan silahlı saldırıya ilişkin, "İstemeden insanın aklına şu soru geliyor, Türkiye bir seçim sürecine girmiş, sanki birileri bu süreçte kaos ortamı mı yaratmak istiyor" dedi.
Hürriyet'in haberine göre; Edirne'de bir alışveriş merkezinde, kitabının imza gününe katılan Başbuğ, gazetecilere yaptığı açıklamada, Edirne'de yoğun bir ilgi görmekten memnuniyet duyduğunu söyledi.
Geçen hafta yaşanan olayların Türk milletini derinden yaraladığını vurgulayan Başbuğ, "Gerçekten geçtiğimiz hafta içerisinde Türk milletini derinden üzen bazı olaylarla karşı karşıya geldik. Bir elektrik kesintisi oldu. Daha ne oldu, ne oluyor anlamadan İstanbul Çağlayan Adalet Sarayı'nda menfur bir cinayet işlendi. Değerli bir savcımız şehit edildi. Bu olay hepimizi derinden yaraladı. Ertesi gün İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bir saldırı oldu" diye konuştu.
Fenerbahçe otobüsüne yapılan silahlı saldırıya da değinen Başbuğ, saldırının planlanmış olabileceği yorumunda bulundu. Otobüsün saldırıdan sonra kontrol edilmemesi halinde büyük bir facia yaşanacağını ifade eden Başbuğ, şunları kaydetti:
"Dün akşamda Fenerbahçe takımı maç dönüşü, kimsenin hayal edemeyeceği, beklemeyeceği bir vahşetle karşılaştık. Fenerbahçe oyuncularını taşıyan otobüsüne herhalde bir silahlı saldırı oldu. Saldırı planlanmış gibi gözüküyor, saldırının yapıldığı yer gerçekten kritik bir yer. Viyadük yanılmıyorsam. Allah'tan şoförün yanında bulunanlardan birisi müdahale etmiş. Yoksa o otobüsün aşağı uçması ve sonucunda da gerçekten Türkiye'yi çok çok çok üzecek facianın eşiğinden dönüldü."
"İKİ AY SONRA SEÇİME GİDİYORUZ"
Seçim sürecinde yaşanan olayların akıllara başkaca durumları getirdiğinin altını çizen Başbuğ, şöyle devam etti:
"Bu olaylara bakarsanız, şöyle yorumlanabilir iki ay sonra ülke olarak seçime gidiyoruz. Demokrasilerde seçim bir şölen, bir bayram. Çok önemli iki ay kaldı. Bu süreçte üst üste olayların yaşandığını görüyoruz. Tabi olaylara bakarsanız iki şey karşımıza çıkıyor, istihbarat zafiyeti ve güvenlik zafiyetleri. Dün akşam yaşanan olayda bizleri çok üzdü. İstemeden insanın aklına şu soru geliyor, Türkiye bir seçim sürecine girmiş, sanki birileri bu süreçte kaos ortamı mı yaratmak istiyor? İnsanın aklına bu geliyor."
Bu sürecin barış içinde, çatışmasız, demokrasiye yakışır şekilde yapılması temennisini dile getiren Başbuğ, "Bu konu üzerinde durmak lazım. Daha evvelde defalarca ifade ettim. Maalesef biz her konuda bölünmüşlük içerisindeyiz. Bu, ülke için iyi bir şey değil. Arzumuz, bu seçime giden süreç gerçekten birbirimizi daha iyi anladığımız, birbirimizin düşüncelerine farklı da olsa saygı gösterip, Türkiye'ye yakışır süreçte sandıklara gidip, sandıkta halkın iradesi ne çıkarsa ona da herkesin saygı göstermesi gerekecek bir süreç" ifadesini kullandı.
Sağduyu çağrısında bulunan Başbuğ, "Belki de esas görev iktidara ve hükümete düşüyor. Elbette muhalefet partileri de sivil toplum örgütleri ve halkımız da duyarlı olmalı. Geçen hafta yaşanan olaylardan endişe duydum. Herkes üzerine düşen sorumluluğunu akıl yoluyla, birbirini anlayarak, sorumluluk taşıyarak ve soğukkanlılıkla bu süreci götürmeliyiz ki 7 Haziran seçimleri barış içerisinde, kardeşlik içerisinde çatışmasız cereyan etsin ve halkımızın verdiği karara da elbette bu seçimdir, sandıktan çıkacak sonuca da saygı göstereceğiz" şeklinde konuştu.
"Balyoz Planı" davasında beraat kararı
Balyoz Planı davasındaki beraat kararını da yorumlayan Başbuğ, şöyle devam etti:
"Balyoz davasına bakan mahkeme kararını verdi. Dava kapsamında ortaya atılan iddia ve yalanların, olmadığı mahkeme kararıyla tescil edildi. Bundan mutluluk duyduk. Biraz öncelere gidin. Balyoz iddialarına bakın. Yazılanları, çizilenleri hatırlayın. Bugün gelinen nokta zamanında bizlerin söylediklerini doğru olduğunu ortaya çıkardı. Tabii ki bizlere düşen görev, millet olarak bu süreçlerde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı yürütülen komploları, iftiraları çıkaranlar yargı karşısına çıkarılmalı. Ancak o zaman biz gönül huzuruna kavuşacağız."
Adaletin geç de olsa yerine geldiğini dile getiren Başbuğ, "Şuna da inanıyorum, adalet bu dünyada gerçekleşiyor. Biz ve arkadaşlarım cezaevinde bugünlerin olacağını biliyorduk. Allah büyüktür. Biz buna inanıyoruz. Allah doğruların yanında, yalancılar, kumpasçılar mutlaka ortaya çıkacak. Biz buna inanıyoruz" diyerek sözlerini tamamladı.
Hürriyet'in haberine göre; Edirne'de bir alışveriş merkezinde, kitabının imza gününe katılan Başbuğ, gazetecilere yaptığı açıklamada, Edirne'de yoğun bir ilgi görmekten memnuniyet duyduğunu söyledi.
Geçen hafta yaşanan olayların Türk milletini derinden yaraladığını vurgulayan Başbuğ, "Gerçekten geçtiğimiz hafta içerisinde Türk milletini derinden üzen bazı olaylarla karşı karşıya geldik. Bir elektrik kesintisi oldu. Daha ne oldu, ne oluyor anlamadan İstanbul Çağlayan Adalet Sarayı'nda menfur bir cinayet işlendi. Değerli bir savcımız şehit edildi. Bu olay hepimizi derinden yaraladı. Ertesi gün İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bir saldırı oldu" diye konuştu.
Fenerbahçe otobüsüne yapılan silahlı saldırıya da değinen Başbuğ, saldırının planlanmış olabileceği yorumunda bulundu. Otobüsün saldırıdan sonra kontrol edilmemesi halinde büyük bir facia yaşanacağını ifade eden Başbuğ, şunları kaydetti:
"Dün akşamda Fenerbahçe takımı maç dönüşü, kimsenin hayal edemeyeceği, beklemeyeceği bir vahşetle karşılaştık. Fenerbahçe oyuncularını taşıyan otobüsüne herhalde bir silahlı saldırı oldu. Saldırı planlanmış gibi gözüküyor, saldırının yapıldığı yer gerçekten kritik bir yer. Viyadük yanılmıyorsam. Allah'tan şoförün yanında bulunanlardan birisi müdahale etmiş. Yoksa o otobüsün aşağı uçması ve sonucunda da gerçekten Türkiye'yi çok çok çok üzecek facianın eşiğinden dönüldü."
"İKİ AY SONRA SEÇİME GİDİYORUZ"
Seçim sürecinde yaşanan olayların akıllara başkaca durumları getirdiğinin altını çizen Başbuğ, şöyle devam etti:
"Bu olaylara bakarsanız, şöyle yorumlanabilir iki ay sonra ülke olarak seçime gidiyoruz. Demokrasilerde seçim bir şölen, bir bayram. Çok önemli iki ay kaldı. Bu süreçte üst üste olayların yaşandığını görüyoruz. Tabi olaylara bakarsanız iki şey karşımıza çıkıyor, istihbarat zafiyeti ve güvenlik zafiyetleri. Dün akşam yaşanan olayda bizleri çok üzdü. İstemeden insanın aklına şu soru geliyor, Türkiye bir seçim sürecine girmiş, sanki birileri bu süreçte kaos ortamı mı yaratmak istiyor? İnsanın aklına bu geliyor."
Bu sürecin barış içinde, çatışmasız, demokrasiye yakışır şekilde yapılması temennisini dile getiren Başbuğ, "Bu konu üzerinde durmak lazım. Daha evvelde defalarca ifade ettim. Maalesef biz her konuda bölünmüşlük içerisindeyiz. Bu, ülke için iyi bir şey değil. Arzumuz, bu seçime giden süreç gerçekten birbirimizi daha iyi anladığımız, birbirimizin düşüncelerine farklı da olsa saygı gösterip, Türkiye'ye yakışır süreçte sandıklara gidip, sandıkta halkın iradesi ne çıkarsa ona da herkesin saygı göstermesi gerekecek bir süreç" ifadesini kullandı.
Sağduyu çağrısında bulunan Başbuğ, "Belki de esas görev iktidara ve hükümete düşüyor. Elbette muhalefet partileri de sivil toplum örgütleri ve halkımız da duyarlı olmalı. Geçen hafta yaşanan olaylardan endişe duydum. Herkes üzerine düşen sorumluluğunu akıl yoluyla, birbirini anlayarak, sorumluluk taşıyarak ve soğukkanlılıkla bu süreci götürmeliyiz ki 7 Haziran seçimleri barış içerisinde, kardeşlik içerisinde çatışmasız cereyan etsin ve halkımızın verdiği karara da elbette bu seçimdir, sandıktan çıkacak sonuca da saygı göstereceğiz" şeklinde konuştu.
"Balyoz Planı" davasında beraat kararı
Balyoz Planı davasındaki beraat kararını da yorumlayan Başbuğ, şöyle devam etti:
"Balyoz davasına bakan mahkeme kararını verdi. Dava kapsamında ortaya atılan iddia ve yalanların, olmadığı mahkeme kararıyla tescil edildi. Bundan mutluluk duyduk. Biraz öncelere gidin. Balyoz iddialarına bakın. Yazılanları, çizilenleri hatırlayın. Bugün gelinen nokta zamanında bizlerin söylediklerini doğru olduğunu ortaya çıkardı. Tabii ki bizlere düşen görev, millet olarak bu süreçlerde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı yürütülen komploları, iftiraları çıkaranlar yargı karşısına çıkarılmalı. Ancak o zaman biz gönül huzuruna kavuşacağız."
Adaletin geç de olsa yerine geldiğini dile getiren Başbuğ, "Şuna da inanıyorum, adalet bu dünyada gerçekleşiyor. Biz ve arkadaşlarım cezaevinde bugünlerin olacağını biliyorduk. Allah büyüktür. Biz buna inanıyoruz. Allah doğruların yanında, yalancılar, kumpasçılar mutlaka ortaya çıkacak. Biz buna inanıyoruz" diyerek sözlerini tamamladı.
3 Nisan 2015 Cuma
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu'ndan Kayahan için taziye mesajı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden Kayahan için taziye mesajı paylaştı.
Kayahan'ın vefatı nedeniyle yazılı bir mesaj paylaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu ifadelere yer verdi:
“Türk pop müziğinin saygıdeğer ismi, besteci ve söz yazarı Kayahan’ın vefatını derin bir teessürle öğrendim.
Şarkıları ve sesiyle, aziz milletimizin gönlünde müstesna bir yer edinen Kayahan, Türk pop müziğinin gelişiminde önemli rol oynamış, derin izler bırakmıştır.
Eserleriyle yaşamaya devam edecek olan merhum sanatçımız, her zaman sevgi ve saygıyla yad edilecektir.
Kıymetli sanatçımız Kayahan’a Allah’tan rahmet niyaz ediyor, ailesine, sevenlerine ve sanat dünyamıza başsağlığı diliyorum.”
DAVUTOĞLU: BİR NESLİN ŞARKILARIYLA BÜYÜDÜĞÜ KAYAHAN
Sosyal paylaşım sitesinden yayınladığı mesajında Kayahan’ın hayatını kaybetmesinden duyduğu üzüntüyü ifade eden Davutoğlu, "Türk müziğine sayısız beste kazandıran, bir neslin şarkılarıyla büyüdüğü Kayahan’ı kaybetmenin hüznü içindeyiz. Ailesine, tüm sevenlerine ve sanat camiasına taziyelerimi iletiyorum" dedi.
Kayahan'ın vefatıyla ilgili siyasilerin taziye mesajları şöyle:
Meclis Başkanı Cemil Çiçek: Kayahan'ın vefatından büyük üzüntü duydum. Onu her zaman özlemle arayacağız. Sevenlerine başsağlığı diliyorum.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Kayahan; sevginin, samimiyetin sanatçısıydı. Dinleyicisine hep sevdalı kaldı. Milletimize has zarif duyguların kaybıdır. Başımız sağolsun.
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik: "Kayahan, gönüllerde iz bırakan eserleri ve beyefendi tarzıyla yüreklerimizde her zaman özel bir yere sahip olacak, Türk müziğine verdiği emekler için her zaman sevgi ve saygıyla anılacaktır.Büyük sanatçıya Yüce Allah’tan rahmet, ailesi, sevenleri ve sanat camiamıza sabırlar diliyorum.”
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu: Ülkemizin yetiştirdiği değerli sanatçılarımızdan sevgili Kayahan'ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Hayırlı Cumalar. Ülkemizin Yetiştirdiği Değerli Sanatçılarımızdan Kayahan'a Allah'tan Rahmet, Ailesine ve Sevenlerine Başsağlığı Dilerim
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce: Odalarda ışıksızız. Mekanın cennet olsun Kayahan
İstanbul Valisi Vasip Şahin: Türk müziğinin önemli bestekar ve sanatçısı Kayahan'a Allah'tan rahmet, ailesi, yakınları ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ: "Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün yolumuz kesişecek." Mekanın cennet olsun Büyük Sanatçı Kayahan
Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü: Ünlü sanatçı Kayahan'ı kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Tüm sevenlerinin ve yakınlarının başı sağolsun.
CHP İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın: Sevgili Kayahan'a Allah'tan rahmet; tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. O, gönüllerde iz bırakan şarkılarıyla dilden dile hep yaşayacak.
CHP Muğla Milletvekili Nurettin Demir: Değerli sanatçmız Kayahan'ı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz Allah'tan rahmet ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Kayahan'ın vefatı nedeniyle yazılı bir mesaj paylaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu ifadelere yer verdi:
“Türk pop müziğinin saygıdeğer ismi, besteci ve söz yazarı Kayahan’ın vefatını derin bir teessürle öğrendim.
Şarkıları ve sesiyle, aziz milletimizin gönlünde müstesna bir yer edinen Kayahan, Türk pop müziğinin gelişiminde önemli rol oynamış, derin izler bırakmıştır.
Eserleriyle yaşamaya devam edecek olan merhum sanatçımız, her zaman sevgi ve saygıyla yad edilecektir.
Kıymetli sanatçımız Kayahan’a Allah’tan rahmet niyaz ediyor, ailesine, sevenlerine ve sanat dünyamıza başsağlığı diliyorum.”
DAVUTOĞLU: BİR NESLİN ŞARKILARIYLA BÜYÜDÜĞÜ KAYAHAN
Sosyal paylaşım sitesinden yayınladığı mesajında Kayahan’ın hayatını kaybetmesinden duyduğu üzüntüyü ifade eden Davutoğlu, "Türk müziğine sayısız beste kazandıran, bir neslin şarkılarıyla büyüdüğü Kayahan’ı kaybetmenin hüznü içindeyiz. Ailesine, tüm sevenlerine ve sanat camiasına taziyelerimi iletiyorum" dedi.
Kayahan'ın vefatıyla ilgili siyasilerin taziye mesajları şöyle:
Meclis Başkanı Cemil Çiçek: Kayahan'ın vefatından büyük üzüntü duydum. Onu her zaman özlemle arayacağız. Sevenlerine başsağlığı diliyorum.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Kayahan; sevginin, samimiyetin sanatçısıydı. Dinleyicisine hep sevdalı kaldı. Milletimize has zarif duyguların kaybıdır. Başımız sağolsun.
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik: "Kayahan, gönüllerde iz bırakan eserleri ve beyefendi tarzıyla yüreklerimizde her zaman özel bir yere sahip olacak, Türk müziğine verdiği emekler için her zaman sevgi ve saygıyla anılacaktır.Büyük sanatçıya Yüce Allah’tan rahmet, ailesi, sevenleri ve sanat camiamıza sabırlar diliyorum.”
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu: Ülkemizin yetiştirdiği değerli sanatçılarımızdan sevgili Kayahan'ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Hayırlı Cumalar. Ülkemizin Yetiştirdiği Değerli Sanatçılarımızdan Kayahan'a Allah'tan Rahmet, Ailesine ve Sevenlerine Başsağlığı Dilerim
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce: Odalarda ışıksızız. Mekanın cennet olsun Kayahan
İstanbul Valisi Vasip Şahin: Türk müziğinin önemli bestekar ve sanatçısı Kayahan'a Allah'tan rahmet, ailesi, yakınları ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ: "Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün yolumuz kesişecek." Mekanın cennet olsun Büyük Sanatçı Kayahan
Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü: Ünlü sanatçı Kayahan'ı kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Tüm sevenlerinin ve yakınlarının başı sağolsun.
CHP İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın: Sevgili Kayahan'a Allah'tan rahmet; tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. O, gönüllerde iz bırakan şarkılarıyla dilden dile hep yaşayacak.
CHP Muğla Milletvekili Nurettin Demir: Değerli sanatçmız Kayahan'ı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz Allah'tan rahmet ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
21 Mart 2015 Cumartesi
Başbuğ'dan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yanıt: Türk milleti her şeyi gördü
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, önceki yıllarda bazı subayların tutuklanmasında kendisi ve ülkenin yanlış yönlendirildiği ve aldatıldığı sözüne ilişkin, "Bütün yaşananlar Türk milletinin gözü önünde yaşandı. Türk milleti her şeyi gördü. Türk milletine güveniyorum" dedi.
TÜYAP Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Bursa 13'üncü Kitap Fuarı"nda, kitabının imza gününe katılan Başbuğ, gazetecilere yaptığı açıklamada, Bursalı okurlarıyla bir arada bulunmaktan mutluluk duyduğunu dile getirdi.
Bir gazeteci, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 19 Mart'ta İstanbul'da Harp Akademileri Komutanlığı'nda gerçekleştirilen törendeki "Bu operasyonlarla şahsım başta olmak üzere, tüm ülke yanlış yönlendirildi, aldatıldı" sözünü hatırlatıp Başbuğ'a düşüncelerini sordu.
Başbuğ, bu soruya şu yanıtı verdi:
"Türkiye'de söylenen sözlerin artık fazla önemi ve değeri olmadığını düşünüyorum. Önemli olan bu sözlerin arkasında hareket, eylem ve fiillerin olmasıdır. Sadece sözler bir anlam ve değer ifade etmiyor. Ayrıca bu bütün yaşananlar Türk milletinin gözü önünde yaşandı. Türk milleti her şeyi gördü. Türk milletine güveniyorum. Halkımızın, yaşananları en iyi şekilde değerlendireceğine inanıyorum."
ÖCALAN'IN MESAJI
Başbuğ, Diyarbakır'daki nevruz kutlamasında okunan Abdullah Öcalan'ın mesajında, PKK'ya silahlı mücadelenin sonlandırılması çağrısına yer verilmesine ilişkin soru üzerine, "Bu konuyu duymadım ama şunu söyleyebilirim; bir terör örgütüyle silahların gölgesinde yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkacağına pek inanmıyorum" diye konuştu.
''SİYASETİ DÜŞÜNMÜYORUM''
Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ, aktif siyasete katılmayı düşünmediğini sözlerine ekledi.
TÜYAP Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Bursa 13'üncü Kitap Fuarı"nda, kitabının imza gününe katılan Başbuğ, gazetecilere yaptığı açıklamada, Bursalı okurlarıyla bir arada bulunmaktan mutluluk duyduğunu dile getirdi.
Bir gazeteci, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 19 Mart'ta İstanbul'da Harp Akademileri Komutanlığı'nda gerçekleştirilen törendeki "Bu operasyonlarla şahsım başta olmak üzere, tüm ülke yanlış yönlendirildi, aldatıldı" sözünü hatırlatıp Başbuğ'a düşüncelerini sordu.
Başbuğ, bu soruya şu yanıtı verdi:
"Türkiye'de söylenen sözlerin artık fazla önemi ve değeri olmadığını düşünüyorum. Önemli olan bu sözlerin arkasında hareket, eylem ve fiillerin olmasıdır. Sadece sözler bir anlam ve değer ifade etmiyor. Ayrıca bu bütün yaşananlar Türk milletinin gözü önünde yaşandı. Türk milleti her şeyi gördü. Türk milletine güveniyorum. Halkımızın, yaşananları en iyi şekilde değerlendireceğine inanıyorum."
ÖCALAN'IN MESAJI
Başbuğ, Diyarbakır'daki nevruz kutlamasında okunan Abdullah Öcalan'ın mesajında, PKK'ya silahlı mücadelenin sonlandırılması çağrısına yer verilmesine ilişkin soru üzerine, "Bu konuyu duymadım ama şunu söyleyebilirim; bir terör örgütüyle silahların gölgesinde yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkacağına pek inanmıyorum" diye konuştu.
''SİYASETİ DÜŞÜNMÜYORUM''
Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ, aktif siyasete katılmayı düşünmediğini sözlerine ekledi.
17 Mart 2015 Salı
İlker Başbuğ Atatürk'süz Çanakkale anmalarına isyan etti
Genelkurmay eski Başkanlarından Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Atatürk'süz Çanakkale savaşı anmalarını eleştirdi.
Genelkurmay Başkanlığı döneminde de, askeri tarihe olan ilgisiyle dikkat çeken Başbuğ, yarın yapılacak Çanakkale Savaşı'nın 100. yıldönümü anmalarının hemen öncesinde Twitter'dan yayınladığı mesajlarda, Çanakkale destanının "her karesinde Gazi Mustafa Kemal'in olduğunu" vurgulayarak, "Bunları bilmemek bilgisizlikdir. Peki, bilerek görmezlikten gelmeye ne denir?" ifadesini kullandı.
İlker Başbuğ'un Çanakkale mesajları şöyle;
"Çanakkale destanının 100. yıl dönümünü yürekten kutlarım. Bu destanın her karesinde Gazi Mustafa Kemal vardır. 19 Şubat 1915'te İngiliz ve Fransız Donanması boğazın dış tabyalarına saldırdı. Daha sonra da Seddülbahir'e asker çıkardılar. Bu hamleyi önceden tahmin eden ve ona göre hazırlık yapan Yarbay Mustafa Kemal düşmana emrindeki 26. Alay ile müdahale etti. Bunları bilmemek bilgisizlikdir. Peki, bilerek görmezlikten gelmeye ne denir? Çanakkale şehitleri ve gazileri; mekanınız cennet olsun"
İlker Başbuğ Çanakkale'yle ilgili şu mesajları paylaştı.
- "Çanakkale destanının 100. yıl dönümünü yürekten kutlarım. Bu destanın her karesinde Gazi Mustafa Kemal vardır"
- 19 Şubat 1915'te İngiliz ve Fransız Donanması boğazın dış tabyalarına saldırdı. Daha sonra da Seddülbahir'e asker çıkardılar
-"Bu hamleyi önceden tahmin eden ve ona göre hazırlık yapan Yarbay Mustafa Kemal düşmana emrindeki 26. Alay ile müdahale etti"
-"Bunları bilmemek bilgisizlikdir. Peki, bilerek görmezlikten gelmeye ne denir? Çanakkale şehitleri ve gazileri; mekanınız cennet olsun"
(hürriyet.com.tr)
Genelkurmay Başkanlığı döneminde de, askeri tarihe olan ilgisiyle dikkat çeken Başbuğ, yarın yapılacak Çanakkale Savaşı'nın 100. yıldönümü anmalarının hemen öncesinde Twitter'dan yayınladığı mesajlarda, Çanakkale destanının "her karesinde Gazi Mustafa Kemal'in olduğunu" vurgulayarak, "Bunları bilmemek bilgisizlikdir. Peki, bilerek görmezlikten gelmeye ne denir?" ifadesini kullandı.
İlker Başbuğ'un Çanakkale mesajları şöyle;
"Çanakkale destanının 100. yıl dönümünü yürekten kutlarım. Bu destanın her karesinde Gazi Mustafa Kemal vardır. 19 Şubat 1915'te İngiliz ve Fransız Donanması boğazın dış tabyalarına saldırdı. Daha sonra da Seddülbahir'e asker çıkardılar. Bu hamleyi önceden tahmin eden ve ona göre hazırlık yapan Yarbay Mustafa Kemal düşmana emrindeki 26. Alay ile müdahale etti. Bunları bilmemek bilgisizlikdir. Peki, bilerek görmezlikten gelmeye ne denir? Çanakkale şehitleri ve gazileri; mekanınız cennet olsun"
İlker Başbuğ Çanakkale'yle ilgili şu mesajları paylaştı.
- "Çanakkale destanının 100. yıl dönümünü yürekten kutlarım. Bu destanın her karesinde Gazi Mustafa Kemal vardır"
- 19 Şubat 1915'te İngiliz ve Fransız Donanması boğazın dış tabyalarına saldırdı. Daha sonra da Seddülbahir'e asker çıkardılar
-"Bu hamleyi önceden tahmin eden ve ona göre hazırlık yapan Yarbay Mustafa Kemal düşmana emrindeki 26. Alay ile müdahale etti"
-"Bunları bilmemek bilgisizlikdir. Peki, bilerek görmezlikten gelmeye ne denir? Çanakkale şehitleri ve gazileri; mekanınız cennet olsun"
(hürriyet.com.tr)
Etiketler:
Atatürk,
haber,
İlker Başbuğ,
twitter
14 Mart 2015 Cumartesi
İlker Başbuğ açıkladı: Kozmik Oda'daki arama listesi
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Kozmik Oda soruşturması sırasında Başbakan Tayyip Erdoğan’a, Arınç’a suikast iddiasındaki tutarsızlıkları anlattıklarını ve “Soruşturmacıların niyeti kötü” dediğini aktardı. Başbuğ, Kozmik Oda’yı aramaktaki asıl niyetin TSK’yı faili meçhul cinayetlerle ilişkilendirecek deliller bulmak olduğunu ifade etti.
KOZMİK Oda ve Arınç’a suikast olarak bilinen soruşturmanın takipsizlik kararıyla kapatılması, o günlerde yaşananları gün yüzüne çıkardı. Konuşmak için soruşturmanın tamamlanmasını bekleyen dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’a “Soruşturmacıların niyeti kötü” dediğini anlattı. Kendilerinin bunu kanıtlayan verileri siyasetçilerle paylaştığını anımsatan Başbuğ, niyetin TSK’yı faili meçhul cinayetlerle ilişkilendirecek deliller bulmak olduğunu ifade etti.
İstanbul’da görüştüğümüz Başbuğ, 61 sayfalık takipsizlik kararı ile soruşturma sürecinde aldığı notları okuyarak hazırlanmıştı. Görüşmeye basında çıkan haberlerle Kozmik Oda soruşturmasındaki kritik gelişmeler arasındaki paralelliğe dikkat çekerek başladı:
TESADÜF MÜ
“20 Ocak 2010’da, yani Seferberlik Tetkik Kurulu’nda aramanın bittiği gün, Taraf Gazetesi Balyoz ile ilgili o ünlü haberini yaptı.
25 Şubat 2013 günü savcılık Seferberlik Tetkik Kurulu’nda kasaya konulan imajı istedi. Aynı gün Taraf Gazetesi 2010’da Arınç’a suikast iddiasının ardından Cumhurbaşkanlığı’nda gerçekleştirilen toplantımızı haber yaptı.
14 Eylül 2013 günü Zaman’da ‘Kozmik oda soruşturması derinleştiriliyor’ haberi çıktı, 19 Eylül 2013’te ikinci bir arama tesadüf mü?”
ÜÇ İDDİA DA BOŞ ÇIKTI
Başbuğ, takipsizlik kararını inceledikten sonra haklı çıktıklarını gördüğünü belirterek şu tespitleri yaptı:
“1 - O dönem savcıya operasyonun gerekçesini sorduk. Terörle Mücadele Şubesi’nin telefonuna ABD’den gelen bir ihbar olduğunu iddia etmişlerdi. Şimdi takipsizlik kararından görüyoruz ki, HTS kayıtlarına göre TEM telefonunu o saatte arayan olmamış.
2 - İddianın önemli bir kaynağı da bir kağıt parçasıydı. Polisler ‘Yutmaya çalıştı’ dediler. Albay yutmadığını söyledi. Kriminal incelemede yazının onlara ait olmadığı anlaşıldı. İfadeleri bile alınmadan serbest bırakıldı. Takipsizlik kararından anlaşılacağı üzere akla mantığa aykırı işler.
3 - Bir erin babasıyla konuşurken ‘Belge yakıyoruz’ dediği iddia edildi. Kararda böyle bir görüşmenin de olmadığı görülüyor.”
BAŞBAKAN’A ANLATTIK
19 Aralık günü başlayan sürecin 26 Aralık’tan itibaren kendilerine yansıdığını anımsatan Başbuğ, gelişmeleri şöyle anlattı: “26 Aralık 2009 günü bize geldiler. ‘Hakim kararı lazım’ dedik. Hakim kararı aldılar. Gece hakim geldi. Genelkurmay’a davet ettim. ‘Yaptığınız yanlış, girmenize müsaade etmeyiz’ dedik. 27 Aralık’ta Başbakan’dan randevu aldık. Hakimden o görüşmenin sonucunu beklemesini istedik. Her adımı dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner Paşa ile birlikte sevk ve idare ettik. Başbakan’a da birlikte gittik. Bütün verileri Başbakan’a ve yanındaki ilgili bakanlara anlattık. ‘Örtbas etmeye çalışmıyoruz, çekinmiyoruz ama yasal olarak buraya girilmesi doğru değil’ dedik. Başbakan mahkeme kararına uyulmasını istedi. Aynı gece arama başladı. Biz yine de hukuki itirazlarımızı yaptık. Hatta Adalet Bakanlığı’na başvurarak ‘Kanun yararına bozma’ istedik.
TUTARSIZLIKLARI GÖSTERDİK
İstihbarat Başkanımız İsmail Hakkı Pekin, Çukurambar’da yakalanan subaylarla ilgili çok detaylı bir araştırma yaptırdı. HTS kayıtlarından, görev çizelgelerinden o gün attıkları her adımı çıkardı. Bir subayı takip ettikleri anlaşıldı. Bunların hepsini siyasilere anlattık ve suikast iddiasının tutarsızlığını gösterdik. Başbakan’a ‘Bu soruşturmayı yapanların niyeti kötü’ dedim. Bu arada izlenen subay da daha sonra çok onurlu davrandı. Bir subay gibi durdu. Haksız yere izlemeye alındığını, haksızlığa uğradığını da açıkladık. “
İŞTE O KELİMELER
“Kozmik odalardan tek bir belgenin alınamayacağını, elle not alınmasını istedik. TÜBİTAK ve Genelkurmay’dan bilirkişiler hâkime eşlik etti. Sözcük ile tarama yaptılar. İlk listede Arınç, Çukurambar, Ali Şahin, Sadullah Ergin ve Toyota gibi, iddiayla ilgili 37 kelime aradılar. Planlanmış bir kumpas diyelim, harekât olduğunu gösteriyor. Faili meçhulleri TSK’ya fatura etmek istiyorlardı ve bunun için delil arıyorlardı. Aramaya izin verdik, çünkü suikast iddiası çok çirkindi ve TSK’ya yüklenmeye çalışılan şaibeyi, töhmeti engelledik”
Belgeleri yasal zorunluluktan verdik
GENELKURMAY Başkanlığı, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla başlatılan soruşturmada verilen takipsizlik kararıyla açığa çıkan çarpıcı bilgilerle ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Genelkurmay Destek Kıtaları Grup Komutanlığı’nda muhafaza altında tutulan imajın 16 Mart 2013’te Cumhuriyet Savcısına teslim edilmesinin nedeni; mahkeme kararının yerine getirilmesinin yasal bir zorunluluk olması, TSK ve personelini zan altında bırakan soruşturmanın daha fazla sürüncemede bırakılmasının istenmemesi, maddi gerçeğin bir an önce ortaya çıkarılarak haksız yere suçlanan TSK personelinin uzun süre soruşturma tehdidi altında kalmaktan kurtarılmasının amaçlanması ve TSK aleyhine kamuoyunda oluşturulan olumsuz algının ortadan kaldırılmak istenmesidir” denildi. Bazı gazetelerde sonradan teslim edilen belgeler nedeniyle TSK personelini suçlayıcı tarzda haberler yer aldığı iddia edilen açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
“Savcı Mustafa Bilgili’nin kozmik odalarda arama yapma talebine itiraz edilmiş, itiraz üzerine Hâkim Kadir Kayan itiraza konu bölümlerde arama yapmıştır. Arama sonunda 22 yazılı belgeye el konulmasına ve inceleme konusu harddisk imajlarının mühürlenerek savcılık emanetine konulmasına Kayan tarafından karar verilmiştir. Ancak el konulmasına karar verilen evraktan 7 adedinin ve imajların içeriğindeki bilgiler, ‘devlet sırrı’ niteliğinde olabileceğinden, bunlar teslim edilmemiş ve Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda özel bir odada mühürlenerek muhafaza edilmesi sağlanmıştır.
İMAJDA NELER VARDI
3 yıl süreyle saklanan imajlar hâkimlik kararıyla savcılığa teslim edilmiştir. Söz konusu imaj, 16 Mart 2013’te emanete (Ankara Adalet Binasında hazırlanan yere) konulmak üzere, Cumhuriyet Savcısı’na teslim edilmiştir. Teslim işlemi öncesinde, imajın içeriğinde devletin güvenliğinin gizli kalmasını gerektirdiği, devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askeri hareketlerini tehlikeye sokabilecek, devlet sırrı olarak nitelendirilmesi ihtimali bulunan bilgi ve belgeler bulunabileceği değerlendirildiğinden, suç olgusuna ilişkin bilgileri içerebilecek belgelerin belirlenip, ayrılması işlemleri esnasında CMK’nın 125’inci maddesinin uygulanması bakımından ilgili askeri mevzuat ve uygulamalar konusunda teknik/mesleki bilgilerine başvurulmak üzere iki askeri personelin isimleri Cumhuriyet Savcılığı’na verilmiş ve incelemenin bu personelin huzurunda yapılması gerektiği bildirilmiştir. Diğer nüsha imaj ile harddisk ise Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nın lağvedilmesi nedeniyle halen Savcılık mührüyle mühürlenmiş olarak Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda muhafaza edilmeye devam edilmektedir. Teslim işlemi sonrasında Cumhuriyet Savcılığı’ndan herhangi bir talep gelmemesi üzerine imajın akıbeti hakkında savcılığa yazı yazılmış, Savcılık tarafından ‘imajların adli emanete alındığı, incelenmesine başlanılmadığı ve soruşturmanın devam ettiği bilgisini’ verilmiştir. Savcılığın verdiği takipsizlik kararının tarafımıza ulaşmasından sonra gerekli inceleme ve değerlendirmeler yapılacak, Mahkeme kararı gereği Cumhuriyet Savcılığına teslim edilmiş imaj içeriğindeki TSK’ya ait bilgi ve belgelerin mevzuata aykırı şekilde yetkisiz kişilerin eline geçmesine sebebiyet verenler hakkında adli yollara başvurulacaktır.”
İkinci liste amaçlarını ortaya koydu
“Arama sırasında kozmik odalardan tek bir belgenin alınamayacağını, orada elle not alınmasını istedik. TÜBİTAK’tan ve Genelkurmay’dan bilirkişiler hakime eşlik etti. Sözcük ile tarama yaptılar. İlk listede ‘Arınç’, ‘Çukurambar’, ‘Ali Şahin’, ‘Sadullah Ergin’ ve ‘Toyota’ gibi, iddiayla ilgili 37 kelime aradılar. Ancak ikinci bir liste vardı ve listede ‘Ankara’da işlenen cinayetler’, ‘Hablemitoğlu’, ‘Ahmet Taner Kışlalı’, ‘Uğur Mumcu’, ‘Danıştay’, ‘Maske Mazereti’ ve ‘Maskeli Görev’, ‘Cami çalışmaları’, ‘Kilise’, ‘Zararlı şahıslar’ gibi ifadeler yer alıyordu. Dijital belgelerde onları da aradılar. Bu liste asıl niyeti ortaya çıkardı. Planlanmış, bir kumpas diyelim, harekat olduğunu gösteriyor. Faili meçhulleri TSK’ya fatura etmek istiyorlardı ve bunun için delil arıyorlardı. Aramaya izin verdik, çünkü suikast iddiası çok çirkindi ve TSK’ya yüklenmeye çalışılan şaibeyi, töhmeti engelledik. Üstelik bizim zamanımızda Kozmik odadan hiçbir şey çıkmadı. Yani karşı taraftan bize yöneltilen ‘Kozmik oda talan edildi, izlediler’ iddiasının doğru olmadığı da bu kararla ortaya çıktı.”
SAVCIYI TEBRİK ETTİ
Başbuğ, olay sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda Tümgeneral rütbesinde olan Selahattin Kısacık, dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Hıfzı Çubuklu ve İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in çok iyi çalıştığını anlattı. Takipsizlik kararını veren savcının da son derece titiz çalışmasıyla gerçekleri ortaya çıkardığını belirten Başbuğ, “Gerçekler er ya da geç ortaya çıkıyor” dedi.
Bakanlıktan arama vizesi
KOZMİK Oda soruşturmada verilen takipsizlik kararına, Seferberlik Tetkik Kurulu’ndaki aramaya Adalet Bakanlığı’nın vize verdiği yansıdı. Soruşturmada, şüpheli askerlerin işyerleri olduğu gerekçesiyle Ankara Seferberlik Tetkik Kurulu’nda arama kararı alınmıştı. Aramayı, Hâkim Kadir Kayan yaptı. Hem Milli Savunma Bakanlığı hem de Genelkurmay Başkanlığı aramaya ilişkin ‘hâkimlik kararına’, Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi nezdinden itiraz etti. Mahkeme ise itirazları reddetti. Takipsizlik kararında, mahkemenin ‘aramalara izin veren’ kararının bozulması için Yargıtay’a başvuru yapılması için Adalet Bakanlığı’na kanun yararına bozma yoluna gitmesi talebinde bulunulduğu anlaşıldı. Ancak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü bu talebi, “Kanun yararına bozma yoluna gitme talebi”ne verdiği yanıtta, “Delil toplamaya yönelik olarak verilen söz konusu kararın esas hükümle birlikte kanun yolları aşamasında merciince denetlenmesinin mümkün olması karşısında kanun yararına bozma yoluna gidilmeyeceği” gerekçesiyle dosyayı Yargıtay’a taşımadı. (Mesut Hasan BENLİ / Hürriyet)
8 subaydan tazminat davası
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik suikast iddiasıyla açılan ve 6 yıl süren Kozmik Oda soruşturmasında gözaltına alınan ve haklarında ‘takipsizlik’ kararı verilen 8 subay, sürecin sorumluları hakkında kişi başı 500 bin lira olmak üzere toplam 4 milyon liralık tazminat davası açmaya hazırlanıyor. Subayların avukatı Süleyman Ayhan, “Müvekkillerim soruşturma safhasında gözaltına alındı, 3’ü tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. 6 yıl boyunca hem meslek kariyerleri açısından hem de psikolojik olarak mağdur oldular. 6 yıl boyunca her gün aynı stres ve üzüntü ile yaşamak zorunda bırakıldılar. Ordu mensubu olan müvekkilerim, hükümeti yıkmakla suçlandılar” dedi.
İKİ DE SUÇ DUYURUSU
Avukat Ayhan ‘takipsizlik’ kararında, soruşturmayı başlatan ihbar telefonunun sahte olduğunun belirtildiğini de anımsattı. Bu bölüme istinaden terörle mücadele biriminde görev yapan Emniyet mensupları hakkında ‘suç uydurmak, sahte resmi evrak düzenlemek’ iddiasıyla suç duyurusunda bulunacaklarını belirten Ayhan, Savcı Mustafa Bilgili hakkında ise müvekkilleri ile yaptığı bazı telefon görüşmelerini ‘suç delili’ olarak dosyaya koyduğu gerekçesiyle Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) suç duyurusunda bulunacağını bildirdi.
(Deniz Zeyrek / hürriyet.com.tr)
KOZMİK Oda ve Arınç’a suikast olarak bilinen soruşturmanın takipsizlik kararıyla kapatılması, o günlerde yaşananları gün yüzüne çıkardı. Konuşmak için soruşturmanın tamamlanmasını bekleyen dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’a “Soruşturmacıların niyeti kötü” dediğini anlattı. Kendilerinin bunu kanıtlayan verileri siyasetçilerle paylaştığını anımsatan Başbuğ, niyetin TSK’yı faili meçhul cinayetlerle ilişkilendirecek deliller bulmak olduğunu ifade etti.
İstanbul’da görüştüğümüz Başbuğ, 61 sayfalık takipsizlik kararı ile soruşturma sürecinde aldığı notları okuyarak hazırlanmıştı. Görüşmeye basında çıkan haberlerle Kozmik Oda soruşturmasındaki kritik gelişmeler arasındaki paralelliğe dikkat çekerek başladı:
TESADÜF MÜ
“20 Ocak 2010’da, yani Seferberlik Tetkik Kurulu’nda aramanın bittiği gün, Taraf Gazetesi Balyoz ile ilgili o ünlü haberini yaptı.
25 Şubat 2013 günü savcılık Seferberlik Tetkik Kurulu’nda kasaya konulan imajı istedi. Aynı gün Taraf Gazetesi 2010’da Arınç’a suikast iddiasının ardından Cumhurbaşkanlığı’nda gerçekleştirilen toplantımızı haber yaptı.
14 Eylül 2013 günü Zaman’da ‘Kozmik oda soruşturması derinleştiriliyor’ haberi çıktı, 19 Eylül 2013’te ikinci bir arama tesadüf mü?”
ÜÇ İDDİA DA BOŞ ÇIKTI
Başbuğ, takipsizlik kararını inceledikten sonra haklı çıktıklarını gördüğünü belirterek şu tespitleri yaptı:
“1 - O dönem savcıya operasyonun gerekçesini sorduk. Terörle Mücadele Şubesi’nin telefonuna ABD’den gelen bir ihbar olduğunu iddia etmişlerdi. Şimdi takipsizlik kararından görüyoruz ki, HTS kayıtlarına göre TEM telefonunu o saatte arayan olmamış.
2 - İddianın önemli bir kaynağı da bir kağıt parçasıydı. Polisler ‘Yutmaya çalıştı’ dediler. Albay yutmadığını söyledi. Kriminal incelemede yazının onlara ait olmadığı anlaşıldı. İfadeleri bile alınmadan serbest bırakıldı. Takipsizlik kararından anlaşılacağı üzere akla mantığa aykırı işler.
3 - Bir erin babasıyla konuşurken ‘Belge yakıyoruz’ dediği iddia edildi. Kararda böyle bir görüşmenin de olmadığı görülüyor.”
BAŞBAKAN’A ANLATTIK
19 Aralık günü başlayan sürecin 26 Aralık’tan itibaren kendilerine yansıdığını anımsatan Başbuğ, gelişmeleri şöyle anlattı: “26 Aralık 2009 günü bize geldiler. ‘Hakim kararı lazım’ dedik. Hakim kararı aldılar. Gece hakim geldi. Genelkurmay’a davet ettim. ‘Yaptığınız yanlış, girmenize müsaade etmeyiz’ dedik. 27 Aralık’ta Başbakan’dan randevu aldık. Hakimden o görüşmenin sonucunu beklemesini istedik. Her adımı dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner Paşa ile birlikte sevk ve idare ettik. Başbakan’a da birlikte gittik. Bütün verileri Başbakan’a ve yanındaki ilgili bakanlara anlattık. ‘Örtbas etmeye çalışmıyoruz, çekinmiyoruz ama yasal olarak buraya girilmesi doğru değil’ dedik. Başbakan mahkeme kararına uyulmasını istedi. Aynı gece arama başladı. Biz yine de hukuki itirazlarımızı yaptık. Hatta Adalet Bakanlığı’na başvurarak ‘Kanun yararına bozma’ istedik.
TUTARSIZLIKLARI GÖSTERDİK
İstihbarat Başkanımız İsmail Hakkı Pekin, Çukurambar’da yakalanan subaylarla ilgili çok detaylı bir araştırma yaptırdı. HTS kayıtlarından, görev çizelgelerinden o gün attıkları her adımı çıkardı. Bir subayı takip ettikleri anlaşıldı. Bunların hepsini siyasilere anlattık ve suikast iddiasının tutarsızlığını gösterdik. Başbakan’a ‘Bu soruşturmayı yapanların niyeti kötü’ dedim. Bu arada izlenen subay da daha sonra çok onurlu davrandı. Bir subay gibi durdu. Haksız yere izlemeye alındığını, haksızlığa uğradığını da açıkladık. “
İŞTE O KELİMELER
“Kozmik odalardan tek bir belgenin alınamayacağını, elle not alınmasını istedik. TÜBİTAK ve Genelkurmay’dan bilirkişiler hâkime eşlik etti. Sözcük ile tarama yaptılar. İlk listede Arınç, Çukurambar, Ali Şahin, Sadullah Ergin ve Toyota gibi, iddiayla ilgili 37 kelime aradılar. Planlanmış bir kumpas diyelim, harekât olduğunu gösteriyor. Faili meçhulleri TSK’ya fatura etmek istiyorlardı ve bunun için delil arıyorlardı. Aramaya izin verdik, çünkü suikast iddiası çok çirkindi ve TSK’ya yüklenmeye çalışılan şaibeyi, töhmeti engelledik”
Belgeleri yasal zorunluluktan verdik
GENELKURMAY Başkanlığı, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla başlatılan soruşturmada verilen takipsizlik kararıyla açığa çıkan çarpıcı bilgilerle ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Genelkurmay Destek Kıtaları Grup Komutanlığı’nda muhafaza altında tutulan imajın 16 Mart 2013’te Cumhuriyet Savcısına teslim edilmesinin nedeni; mahkeme kararının yerine getirilmesinin yasal bir zorunluluk olması, TSK ve personelini zan altında bırakan soruşturmanın daha fazla sürüncemede bırakılmasının istenmemesi, maddi gerçeğin bir an önce ortaya çıkarılarak haksız yere suçlanan TSK personelinin uzun süre soruşturma tehdidi altında kalmaktan kurtarılmasının amaçlanması ve TSK aleyhine kamuoyunda oluşturulan olumsuz algının ortadan kaldırılmak istenmesidir” denildi. Bazı gazetelerde sonradan teslim edilen belgeler nedeniyle TSK personelini suçlayıcı tarzda haberler yer aldığı iddia edilen açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
“Savcı Mustafa Bilgili’nin kozmik odalarda arama yapma talebine itiraz edilmiş, itiraz üzerine Hâkim Kadir Kayan itiraza konu bölümlerde arama yapmıştır. Arama sonunda 22 yazılı belgeye el konulmasına ve inceleme konusu harddisk imajlarının mühürlenerek savcılık emanetine konulmasına Kayan tarafından karar verilmiştir. Ancak el konulmasına karar verilen evraktan 7 adedinin ve imajların içeriğindeki bilgiler, ‘devlet sırrı’ niteliğinde olabileceğinden, bunlar teslim edilmemiş ve Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda özel bir odada mühürlenerek muhafaza edilmesi sağlanmıştır.
İMAJDA NELER VARDI
3 yıl süreyle saklanan imajlar hâkimlik kararıyla savcılığa teslim edilmiştir. Söz konusu imaj, 16 Mart 2013’te emanete (Ankara Adalet Binasında hazırlanan yere) konulmak üzere, Cumhuriyet Savcısı’na teslim edilmiştir. Teslim işlemi öncesinde, imajın içeriğinde devletin güvenliğinin gizli kalmasını gerektirdiği, devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askeri hareketlerini tehlikeye sokabilecek, devlet sırrı olarak nitelendirilmesi ihtimali bulunan bilgi ve belgeler bulunabileceği değerlendirildiğinden, suç olgusuna ilişkin bilgileri içerebilecek belgelerin belirlenip, ayrılması işlemleri esnasında CMK’nın 125’inci maddesinin uygulanması bakımından ilgili askeri mevzuat ve uygulamalar konusunda teknik/mesleki bilgilerine başvurulmak üzere iki askeri personelin isimleri Cumhuriyet Savcılığı’na verilmiş ve incelemenin bu personelin huzurunda yapılması gerektiği bildirilmiştir. Diğer nüsha imaj ile harddisk ise Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nın lağvedilmesi nedeniyle halen Savcılık mührüyle mühürlenmiş olarak Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda muhafaza edilmeye devam edilmektedir. Teslim işlemi sonrasında Cumhuriyet Savcılığı’ndan herhangi bir talep gelmemesi üzerine imajın akıbeti hakkında savcılığa yazı yazılmış, Savcılık tarafından ‘imajların adli emanete alındığı, incelenmesine başlanılmadığı ve soruşturmanın devam ettiği bilgisini’ verilmiştir. Savcılığın verdiği takipsizlik kararının tarafımıza ulaşmasından sonra gerekli inceleme ve değerlendirmeler yapılacak, Mahkeme kararı gereği Cumhuriyet Savcılığına teslim edilmiş imaj içeriğindeki TSK’ya ait bilgi ve belgelerin mevzuata aykırı şekilde yetkisiz kişilerin eline geçmesine sebebiyet verenler hakkında adli yollara başvurulacaktır.”
İkinci liste amaçlarını ortaya koydu
“Arama sırasında kozmik odalardan tek bir belgenin alınamayacağını, orada elle not alınmasını istedik. TÜBİTAK’tan ve Genelkurmay’dan bilirkişiler hakime eşlik etti. Sözcük ile tarama yaptılar. İlk listede ‘Arınç’, ‘Çukurambar’, ‘Ali Şahin’, ‘Sadullah Ergin’ ve ‘Toyota’ gibi, iddiayla ilgili 37 kelime aradılar. Ancak ikinci bir liste vardı ve listede ‘Ankara’da işlenen cinayetler’, ‘Hablemitoğlu’, ‘Ahmet Taner Kışlalı’, ‘Uğur Mumcu’, ‘Danıştay’, ‘Maske Mazereti’ ve ‘Maskeli Görev’, ‘Cami çalışmaları’, ‘Kilise’, ‘Zararlı şahıslar’ gibi ifadeler yer alıyordu. Dijital belgelerde onları da aradılar. Bu liste asıl niyeti ortaya çıkardı. Planlanmış, bir kumpas diyelim, harekat olduğunu gösteriyor. Faili meçhulleri TSK’ya fatura etmek istiyorlardı ve bunun için delil arıyorlardı. Aramaya izin verdik, çünkü suikast iddiası çok çirkindi ve TSK’ya yüklenmeye çalışılan şaibeyi, töhmeti engelledik. Üstelik bizim zamanımızda Kozmik odadan hiçbir şey çıkmadı. Yani karşı taraftan bize yöneltilen ‘Kozmik oda talan edildi, izlediler’ iddiasının doğru olmadığı da bu kararla ortaya çıktı.”
SAVCIYI TEBRİK ETTİ
Başbuğ, olay sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda Tümgeneral rütbesinde olan Selahattin Kısacık, dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Hıfzı Çubuklu ve İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in çok iyi çalıştığını anlattı. Takipsizlik kararını veren savcının da son derece titiz çalışmasıyla gerçekleri ortaya çıkardığını belirten Başbuğ, “Gerçekler er ya da geç ortaya çıkıyor” dedi.
Bakanlıktan arama vizesi
KOZMİK Oda soruşturmada verilen takipsizlik kararına, Seferberlik Tetkik Kurulu’ndaki aramaya Adalet Bakanlığı’nın vize verdiği yansıdı. Soruşturmada, şüpheli askerlerin işyerleri olduğu gerekçesiyle Ankara Seferberlik Tetkik Kurulu’nda arama kararı alınmıştı. Aramayı, Hâkim Kadir Kayan yaptı. Hem Milli Savunma Bakanlığı hem de Genelkurmay Başkanlığı aramaya ilişkin ‘hâkimlik kararına’, Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi nezdinden itiraz etti. Mahkeme ise itirazları reddetti. Takipsizlik kararında, mahkemenin ‘aramalara izin veren’ kararının bozulması için Yargıtay’a başvuru yapılması için Adalet Bakanlığı’na kanun yararına bozma yoluna gitmesi talebinde bulunulduğu anlaşıldı. Ancak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü bu talebi, “Kanun yararına bozma yoluna gitme talebi”ne verdiği yanıtta, “Delil toplamaya yönelik olarak verilen söz konusu kararın esas hükümle birlikte kanun yolları aşamasında merciince denetlenmesinin mümkün olması karşısında kanun yararına bozma yoluna gidilmeyeceği” gerekçesiyle dosyayı Yargıtay’a taşımadı. (Mesut Hasan BENLİ / Hürriyet)
8 subaydan tazminat davası
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik suikast iddiasıyla açılan ve 6 yıl süren Kozmik Oda soruşturmasında gözaltına alınan ve haklarında ‘takipsizlik’ kararı verilen 8 subay, sürecin sorumluları hakkında kişi başı 500 bin lira olmak üzere toplam 4 milyon liralık tazminat davası açmaya hazırlanıyor. Subayların avukatı Süleyman Ayhan, “Müvekkillerim soruşturma safhasında gözaltına alındı, 3’ü tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. 6 yıl boyunca hem meslek kariyerleri açısından hem de psikolojik olarak mağdur oldular. 6 yıl boyunca her gün aynı stres ve üzüntü ile yaşamak zorunda bırakıldılar. Ordu mensubu olan müvekkilerim, hükümeti yıkmakla suçlandılar” dedi.
İKİ DE SUÇ DUYURUSU
Avukat Ayhan ‘takipsizlik’ kararında, soruşturmayı başlatan ihbar telefonunun sahte olduğunun belirtildiğini de anımsattı. Bu bölüme istinaden terörle mücadele biriminde görev yapan Emniyet mensupları hakkında ‘suç uydurmak, sahte resmi evrak düzenlemek’ iddiasıyla suç duyurusunda bulunacaklarını belirten Ayhan, Savcı Mustafa Bilgili hakkında ise müvekkilleri ile yaptığı bazı telefon görüşmelerini ‘suç delili’ olarak dosyaya koyduğu gerekçesiyle Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) suç duyurusunda bulunacağını bildirdi.
(Deniz Zeyrek / hürriyet.com.tr)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)