Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan muhtarlar toplantısında konuştu.
Erdoğan Akademisyenler Bildirisi’ne olan tepkisini burada da sürdürdü.
İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:
Rahmetli çok bonkör davranmış. Bugün aydın geçinenler değil yarım, çeyrek porsiyon kıymetinde dahi değil. İstisnalar kaideyi bozmaz. Cem Karaca, 'Yarım Porsiyon Aydınlık' isimli şarkısında bu güruhu şu şekilde anlatıyor: Her zamanki köşenizde, her zamanki barınızda, önünüzde viski ve havuç, bir eliniz çenenizde, kaşınız hafifçe yukarıda, bakışlarınız ne kadar bilgiç, hiçbir şey üretemeden sadece eleştirirsiniz. Ekmeğin fiyatını bilmezsiniz ama ekonomi, politika. Karılarını döverken siz ne kadar bilimselsiniz. Hep o yarım porsiyon aydınlık aynı çehreler, aynı laflar, vallahi hiç değişmemişsiniz.
İstedikleri kadar debelensinler, çırpınsınlar. Koskoca ülkeyi, koskoca milleti, bir avuç kerameti kendinden menkul seçkinin, kendine aydın, akademisyen diyen lümpenin yönettiği eski Türkiye artık yok.
Siz eleştirince düşünce özgürlüğü, ben eleştirince düşünce özgürlüğüne saldırı öyle mi? Bunlar sadece vicdansız değil aynı zamanda kusura bakmasınlar ahlak yoksunu. Birazcık aydın namusu taşıyan, eleştirdiği kadar eleştirilmeyi de hazmeder.
Bunun adı terör örgütü propagandası. Akademisyenseniz bunun böyle olduğunu en iyi siz biliyor olmalısınız. Siz Türkiye’nin birliğinden bütünlüğünden mi yanasınız? Öyleyse neden terör örgütünün jargonuyla konuşuyorsunuz?
Devlet terör örgütünün baskısına maruz kalan vatandaşın yanında olmayacak mı?
Polis insan değil mi, asker insan değil mi, korucu insan değil mi? Bunlar sizin hedef tahtanız mı? Bunların görevi ne? Bu ülkede senin can, mal, nesil, akıl güvenliğini sağlamak. Bunları yapıyor, bunun için çalışıyor. Sen şimdi kalkıyorsun 'siviller ölüyor, ölmüyor bunların tefrikini, ayrımcılığını yapıyorsun
"BU ZİHNİYETTEN TİKSİNİYORUM"
Terör örgütü sivillere değil ama askere, polise saldırabilir diye hastalıklı bir düşünce var.
Terör örgütünün kamu görevlilerine saldırmasına kendince akademik fetva veren bu zihniyetten tiksiniyorum.
Emniyet mensuplarının oturduğu lojmana saldırıp, 4 yaşındaki bir yavrunun öyle İstanbul'daki gibi propaganda amaçlı değil, gerçekten ekmek almaya giden 13 yaşındaki Fırat'ın ölümüne yol açanları savunanlar, terör örgütünün katlettiği tüm masumların vebaline ortaktır.
HAKKARİ VE ŞIRNAK'I TAŞIMA KARARI
Yüksekova'ya taşınacak ve Hakkari şehri Yüksekova'da yeniden tesis edilmiş olacak. Aynı şekilde Şırnak, Cizre'ye geçecek. Artık Şırnak, Cizre şehir olarak oluşacak ki onun alt yapı çalışmaları sürdürülecek. Çünkü şehir yapılanmasına ne Hakkari şu andaki yeri itibarıyla müsaitti ne de Şırnak. Zaten tarihine baktığınız zaman Şırnak'ın asıl şehir merkezi geçmişte tarihi itibarıyla Cizre'dir.
Cizre bir tarihtir, o bölgede yaşayanlar bunu iyi bilir. Yüksekova, coğrafi yapı itibarıyla şehir olmaya çok daha uygun, alt yapıya müsait bir yer. Temenni ediyorum ki atılacak bu adımla iki ilave şehir demiyorum, bu şehir, kentsel bir dönüşüm ve değişimle bu hale dönmüş olacak. Artık önümüzde başka bir yöntem, başka bir yol haritası yoktur.
"SİZ NE VİCDANSIZSINIZ BE"
Bakıyoruz ki dağdakiler ve o akademisyen geçinenler, müsveddeler, bizim Kürt kardeşlerimizi öldürdüğümüzü söylüyorlar. 'Devlet, Kürtlere karşı katliam yapıyor' diyorlar. Siz ne vicdansızsınız be.
O Kürt kardeşlerimiz bizim kardeşimizdir. Bugüne kadar bunu hep ifade ettim. Kimsenin Kürt vatandaşlarımıza kardeş demediği zamanda ben bir Başbakan olarak kardeşlerim dedim.
KILIÇDAROĞLU'NA SERT SÖZLER
Sabır, sabır, sabır... Ana muhalefet partisinin Genel Başkanı hem parti kongresinde hem de grup toplantısında yine çirkin yüzünü göstermiş. Bu zat bir süredir şahsımla ilgili, ailemle ilgili ağzına da kişiliğine de kesinlikle yakışmayan bir şekilde bir namus ve şeref edebiyatı tutturmuş gidiyor. Bundan kazandığım tazminatlar artarak devam ediyor, o ayrı mesele. Aslında kendisine bunun cevabını hiçbir şekilde karşılık veremeyeceği ve veremediği şekilde müteaddit defalar ifade ettim ama bazı insanlar vardır ya hani yüzüne tükürsen, 'yağmur yağıyor herhalde' der. Bu da işte böyle pişkin bir tip.
"SERSERİ MAYIN GİBİ..."
Bu defa sadece bana sataşmakla kalmamış, hakimleri, savcıları, Yüksek Seçim Kurulunu da hedef almış. Halkımızın güzel bir sözü vardır, nerede, ne zaman, kime çatacağı belli olmayan kişiler için 'serseri mayın gibi' derler. Bu da öyle. Serseri mayın gibi ne zaman kime bulaşacağı belli olmuyor.
"HANGİ NAMUSTAN HANGİ ŞEREFTEN BAHSEDİYORSUN SEN"
Aslında bu zatın asıl karın ağrısını da ortaya dökerim ama inanın bana ben bu konuları konuşmaktan hicap duyuyorum. Türkiye'nin bunca meselesi varken, çözüm bekleyen bunca sorunu, birlik ve beraberlik içinde üzerine gidilmesi gereken bunca sıkıntısı varken bu namus ve şeref fukaraları için vakit harcamak bana zül geliyor. Teröristleri savunanlardan birisi de bu değil mi? Onların arkasında duran bu değil mi? Hangi namustan, hangi şereften bahsediyorsun sen?
Nice vatandaşlarımız bunun SSK'nın başında olduğu dönemde o hastanelerin odalarında ne halde olduklarını bilmiyor muyuz. Şu anda benim jenerasyon bunu çok iyi bilir. O hastanelerin hali neydi, ilacımızı alamıyorduk.
"HİJYEN BİZİMLE BU ÜLKEDE TANIŞTI"
Hatırlayın o günleri... Afedersiniz odalara, koğuşlara girmek mümkün değildi. Bir hastanenin en önemli şeyi hijyendir. Hijyen diye bir olay söz konusu değildi. Hijyen, bizimle bu ülkede tanıştı.
Siyasetçi olmuş, başında bulunduğu partinin girdiği tüm seçimleri kaybetmesine yol açmış, partisini batırmış. Ana muhalefeti temsil etme şerefini elde etmiş, ülkenin ve milletin de geleceği için tek bir hayırlı sözü, projesi, hizmeti vaki değil. Bıraksanız memleketi batıracak. Neresinden tutsanız elinizde kalan bir zavallı.
"BU ZAVALLIYI ADEME MAHKUM EDİYORUM"
Geçmişinden utanan, terör örgütünü dahi şöyle kalpten gelen samimi bir buğuz ile kınayamayan, partisi içindeki klikleri birbiriyle yarıştırmayı siyaset sanan bu zavallıyı ademe mahkum ediyorum.
Milletin zaten yok saydığı bu zatı ben niye adam yerine koyayım ki. Varsın kendi hiçliği, kendi cehaleti, kendi başarısızlıkları, kendi kifayetsizlikleri, kendi hakaretleri, küfürleri içinde çırpınsın dursun.
Ziya Paşa'nın güzel bir terkibi var. Ne diyor, 'İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah. Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.' Hiçbir kötülük, hiçbir iğrençlik bizi yolumuzdan alıkoyamadı, alıkoyamayacak. Çünkü biz, doğru olduğumuza, bunun için de Allah'ın yardımcımız olduğuna inanıyoruz.
Allahımızla da ilgili bir açıklama yaptı, ona girmeyeceğim zaten. Gaf üstüne gaf yapıyor. Çünkü bilerek, inanarak konuşmuyor. 'Acaba şu ifadeyi nasıl kullanırsam aldatırım' diye bunun gayreti içerisinde. Allah onları ıslah etsin, bizim yar ve yardımcımız olsun inşallah. (Hürriyet)