Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Peşmerge’nin Kobani’ye geçmesi için yardımcı oluyoruz” dedi.
Barzani yönetimine yakınlığıyla bilinen Rudaw internet sitesi Türkiye’nin, IŞİD saldırıları altındaki Kobani'ye Peşmerge Güçleri’nin gitmesine izin verdiğini iddia etti.
Mesud Barzani'nin Türkiye’den Peşmerge Güçleri’nin ve yardımların Kobani’ye ulaştırılmasına izin vermesi için talepte bulunduğu öğrenildi.
Türkiye'nin talebe olumlu yanıt verdiği ortaya çıktı.
Tunus Dışişleri Bakanı Monghi Hamdi ile yaptığı görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenleyen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Peşmerge’nin Kobani’ye geçmesi için yardımcı oluyoruz. Kobani'nin düşmesini hiç arzu etmedik” dedi. (Hürriyet)
20 Ekim 2014 Pazartesi
Yemek yemeyi bırakarak intihar etti

Emekli bir matematik öğretmeni olan Davies’in ölümcül bir hastalığının bulunmadığı ancak sürekli şiddetli bel ve sırt ağrıları yaşadığı ve zaman zaman bayıldığı açıklandı.
28 Ağustos'ta yemek yemeyi 16 Eylül'de ise su içmeyi bırakan Davies ölmeden önce Sunday Times gazetesine bir röportaj verdi.,
1 Ekim'de hayatını kaybeden kadın, “Sanki cehennemdeyim. Size ne kadar acı çektiğimi anlatmam mümkün değil. Zaten hayatım bu kadar kötü olmasa böyle bir karar almazdım. Gerçekten artık buna dayanamıyorum” demişti.
Ötanazi Gönüllüleri Topluluğu'nun eski başkanı olan Davies insanları ölüme karar verme hakları olduğunu savunuyordu.
Davies’in hayatını sonlandırma kararına 4 çocuğu ve 2 torunun da destek verdiği belirtildi. Hürriyet
Bu sene de kulağını kesti
Rusya’da geçtiğimiz yıl kendini büyük bir çiviyle testislerinden Kızıl Meydana mıhlayan ressam Pyoter Pavlenskiy, şimdi de kulağını keserek yeni çılgın bir eylemin altına imza attı.
Adli psikiyatrinin devlet tarafından politik amaçlar uğruna kullanılmasını protesto eden ünlü ressam, başkent Moskova’nın en büyük ruh hastalıkları enstitüsü “Serbskiy”nin duvarına çıktı ve kulak memesini kesti.
Sovyetler zamanında muhalif görüşlüleri, ‘akli dengesi bozuk’ olarak nitelendirmesiyle ünlenen enstitünün duvarına çırılçıplak tırmanan ressam Pavlenskiy, elinde büyük bir bıçakla birkaç dakika oturduktan sonra planladığı eylemi gerçekleştirdi. Bir eliyle kulak memesini tutan ressam diğer elindeki bıçakla kulağını kesti. Eylem sokakta bekleyen arkadaşı Oksana Şalgine tarafından görüntülendi.
Pavlenskiy bu eylemiyle, otoritenin istenmeyen kişileri psikiyatrik ve tıbbi teşhisler koyarak toplumdan nasıl ‘kesip ayırdığını’ göstermeyi hedeflediğini anlattı.
Kanlar içinde kalan eylemciyi oturduğu hastane duvardan indirmek için olay yerine gelen polis epeyce uğraş sarf ettikten sonra Pavlenskiy’i apar topar uzaklaştırdı.
Pavlenskiy daha önce 2012 yılında Pussy Riot punk gurubuna destek için iğne iplik alarak narkoz kullanmadan sokak ortasında ağzını dikmişti. Mayıs 2013’te Rusya’da yaşayan insanların sisteme karşı savunmasız olduğunu savunan ressam kendini çırılçıplak dikenleri tellere sarmıştı.
Yine 2013 yılı Kasım ayında Kızıl Meydan’a çıkan ressam 20 santimetrelik biç çiviyle testislerini delerek kendisini meydana mıhlamıştı. Hürriyet
Vekiller bütçeden çiçek ve bahşişler için 101 milyon TL harcadı
Bu yılın ilk 9 ayında 82.5 milyon liralık maaş alan milletvekilleri, çiçek bedeli ve bahşişler için de devlet bütçesinden 101.5 milyon TL harcadı.
Sözcü Gazetesi'nden Başak Kaya haberine milletvekillerine söz konusu dönemde 81 milyon 220 bin TL’lik maaş ödemesi yapılırken, ilaç ve tedavi giderleri için de Emekli Sandığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na 1 milyon 331 bin TL aktarıldı. Yıl sonunda maaşlar için 108 milyon 200 bin TL, sağlık harcamaları için de 2.5 milyon TL harcanması hedefleniyor.
ÇİÇEK HEDİYELER VE BAHŞİŞ
Türkiye’ye gelen ve devlet erkanı ile yemek yiyen, toplantı yapan, kamu kurumlarının icraatlarını anlatmak için düzenlediği tanıtım toplantılarının masraflarının yanı sıra cenaze törenleri için satın alınan çiçek bedelleri, hediyeler, bahşişler devletin bütçesinden karşılanıyor. Bu yılın dokuz ayında devletin kasasından bu kalem için 101 milyon 593 bin TL harcandı ve yıl sonunda 194 milyon 802 bin TL harcanması hedefleniyor. Bu harcamalar makam sahibi veya yetkili kıldığı amirlerin takdirine bağlı yapılıyor. Öte yandan Meclis’e sunulan 2015 bütçesine göre, yüzde 7 artacak olan milletvekili maaşı 14 bin TL’den 15 bin liraya yükselecek. Burada asıl farkı ise emekli olan ancak çalışmaya devam eden milletvekili alacak. 2015 bütçesine göre yüzde 9.5 zam alan Meclis’teki 400 emekli milletvekilinin maaşı bin 700 TL’lik artacak. Böylece emekli vekillerin maaşı 23 bin 200 TL’ye ulaşacak. Milletvekillerinin şu an ek ödemeyle birlikte 7 bin 479 lira olan emekli aylıkları ocak ayından itibaren 8 bin 190 liraya çıkacak.
Sözcü Gazetesi'nden Başak Kaya haberine milletvekillerine söz konusu dönemde 81 milyon 220 bin TL’lik maaş ödemesi yapılırken, ilaç ve tedavi giderleri için de Emekli Sandığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na 1 milyon 331 bin TL aktarıldı. Yıl sonunda maaşlar için 108 milyon 200 bin TL, sağlık harcamaları için de 2.5 milyon TL harcanması hedefleniyor.
ÇİÇEK HEDİYELER VE BAHŞİŞ
Türkiye’ye gelen ve devlet erkanı ile yemek yiyen, toplantı yapan, kamu kurumlarının icraatlarını anlatmak için düzenlediği tanıtım toplantılarının masraflarının yanı sıra cenaze törenleri için satın alınan çiçek bedelleri, hediyeler, bahşişler devletin bütçesinden karşılanıyor. Bu yılın dokuz ayında devletin kasasından bu kalem için 101 milyon 593 bin TL harcandı ve yıl sonunda 194 milyon 802 bin TL harcanması hedefleniyor. Bu harcamalar makam sahibi veya yetkili kıldığı amirlerin takdirine bağlı yapılıyor. Öte yandan Meclis’e sunulan 2015 bütçesine göre, yüzde 7 artacak olan milletvekili maaşı 14 bin TL’den 15 bin liraya yükselecek. Burada asıl farkı ise emekli olan ancak çalışmaya devam eden milletvekili alacak. 2015 bütçesine göre yüzde 9.5 zam alan Meclis’teki 400 emekli milletvekilinin maaşı bin 700 TL’lik artacak. Böylece emekli vekillerin maaşı 23 bin 200 TL’ye ulaşacak. Milletvekillerinin şu an ek ödemeyle birlikte 7 bin 479 lira olan emekli aylıkları ocak ayından itibaren 8 bin 190 liraya çıkacak.
Milyonlarca banka müşterisine kritik uyarı!
Tüketici Hakları Derneği (THD) Genel Başkanı Turhan Çakar, tüketicileri, bankalardan dosya masrafı ve yıllık kart aidatlarını geri alma girişimlerinde dolandırıcıların tuzağına düşmemeleri konusunda uyararak, bankacılık ve diğer konular hakkındaki şikayetleri için THD genel merkez ve şubelerine başvurarak yardım istemelerini önerdi.
Çakar, yazılı açıklamasında, tüketicilerden yeni bir dolandırıcılık yöntemine karşı dikkatli olmalarını istedi.
Dolandırıcılığın yöntem değişikliği yaşansa da devam ettiğini ifade eden Çakar, kötü niyetli kişilerin banka üyelik ücreti ve yıllık kart aidatlarını geri alma vaadiyle vatandaşların kredi kartı numaralarını aldıklarını, daha sonra bu kart hesaplarındaki parayı çekerek tüketicileri dolandırdıklarını kaydetti.
Çakar, "Tüketiciler bankalardan dosya masrafı ve yıllık kart aidatlarını geri alma girişimlerinde dolandırıcıların tuzağına düşmesinler. Tüketiciler bu ve benzeri durumlarda dikkatli olsunlar. Bankacılık ve diğer konular hakkındaki şikayetleri için Tüketici Hakları Derneği genel merkez ve şubelerine başvurarak yardım istesinler" önerilerinde bulundu.
Çakar, yazılı açıklamasında, tüketicilerden yeni bir dolandırıcılık yöntemine karşı dikkatli olmalarını istedi.
Dolandırıcılığın yöntem değişikliği yaşansa da devam ettiğini ifade eden Çakar, kötü niyetli kişilerin banka üyelik ücreti ve yıllık kart aidatlarını geri alma vaadiyle vatandaşların kredi kartı numaralarını aldıklarını, daha sonra bu kart hesaplarındaki parayı çekerek tüketicileri dolandırdıklarını kaydetti.
Çakar, "Tüketiciler bankalardan dosya masrafı ve yıllık kart aidatlarını geri alma girişimlerinde dolandırıcıların tuzağına düşmesinler. Tüketiciler bu ve benzeri durumlarda dikkatli olsunlar. Bankacılık ve diğer konular hakkındaki şikayetleri için Tüketici Hakları Derneği genel merkez ve şubelerine başvurarak yardım istesinler" önerilerinde bulundu.
19 Ekim 2014 Pazar
IŞİD, 17 yaşındaki genci çarmıha gerdi!
IŞİD, Suriye’deki merkezlerinin fotoğraflarını çekip satmakla suçladığı 17 yaşındaki Abdullah el-Buşi’yi sokak ortasında çarmıha gererek infaz etti. IŞİD’liler casuslukla suçladıkları gencin, çektiği fotoğrafları 500 Türk Lirası karşılığında sattığını iddia etti.
AFP'nin haberine göre Suriye İnsan Hakları Gözlemevi infazın Halep'te gerçekleştiğini açıkladı.
Twitter'da paylaşılan infaz görüntüsünde gencin boynuna asılan bir yazı görülüyor. Yazıda, din değiştirdiği iddia edilen gencin IŞİD’in Suriye’deki bir askeri üssüne ait fotoğrafı karşılığında 500’er Türk Lirası p ara aldığı için 3 gün boyunca çarmıha gerildiği belirtiliyor.
Suriyeli aktivist grup “Rakka sessizce katlediliyor” tarafından Twitter’da yayınlandıktan sonra hem IŞİD yanlıları hem de IŞİD karşıtları tarafından sıklıkla paylaşıldı (Meedyafaresi)
AFP'nin haberine göre Suriye İnsan Hakları Gözlemevi infazın Halep'te gerçekleştiğini açıkladı.
Twitter'da paylaşılan infaz görüntüsünde gencin boynuna asılan bir yazı görülüyor. Yazıda, din değiştirdiği iddia edilen gencin IŞİD’in Suriye’deki bir askeri üssüne ait fotoğrafı karşılığında 500’er Türk Lirası p ara aldığı için 3 gün boyunca çarmıha gerildiği belirtiliyor.
Suriyeli aktivist grup “Rakka sessizce katlediliyor” tarafından Twitter’da yayınlandıktan sonra hem IŞİD yanlıları hem de IŞİD karşıtları tarafından sıklıkla paylaşıldı (Meedyafaresi)
5 yaşındaki çocuğa tecavüz etseydiniz....
Türkiye'nin ilk evli eşcinsel çifti kendilerine yönelik baskı ve tehditleri anlattı: 'Senin annen de pislik, sana her zaman destek verdi' diyorlar.
Emrullah Tüzün ve Ekin Keser İstanbul’da düzenledikleri bir düğün töreni ile Türkiye’nin ilk evli eşcinsel çifti oldu. Resmi olmasa da alternatif bir düğün töreni düzenleyen çift düğünün ardından çok sayıda tehdit aldıklarını, evlerinden işlerinden olduklarını ifade etti.
Böyle bir tören düzenlemekten pişman olmadıklarını ifade eden çiftten Ekin, “Hayatımızın en doğru şeyini yaptık. Ayrıca ben eşcinselim diye mutsuz da değilim. Bir daha dünyaya gelsem, yine bu bedende, aynı şekilde doğmak isterim. Evet, homofobik bir ülkede yaşıyoruz, transları direkt öldürüyorlar, bizi doğduğumuza pişman etmeye çalışıyorlar. Yine de halimden memnunum” diye konuştu.
Eşcinsel bir düğün düzenlemenin LGBTİ bireylere yönelik ayrımcılığın son bulması açısından önemli bir aktivizm olduğunu kaydeden çift, düğün kararını, düğün sonrasında yaşadıklarını kendilerine gelen tehditleri Hürriyet gazetesinde Ayşe Arman’a anlattı:
Ekin ve Emrullah... Sizi evlenen ilk gay çift olarak tanıdık. Hakkınızda bir sürü haber çıktı. Büyük tantana koptu. Şu an neler yaşıyorsunuz?
Emrullah: Başımıza gelmeyen kalmadı! Hayatımız kaydı. Evimize bile gidemiyoruz. Zaten artık evimiz de yok...
Neden?
Ekin: Ev sahibi kovdu.
Emrullah: "Ne haltlar karıştırdığınızı öğrendim. Komşularımızdan imza topladım, sizi evimden attıracağım!" diye mesajlar attı.
Ekin: Biz de son derece kibar bir şekilde, "Evinize bir zarar mı verdik ki, bizi çıkarmak istiyorsunuz?" diye sorduk. Kem küm etti. Ama açıkça, "Siz eşcinselsiniz! Sizin gibilere ev-mev vermek istemiyorum" da diyemediği için kıvırttı durdu.
Komşulardan imza toplamış. Biz, orada kimseyi tanımıyoruz ki, bizim hakkımızda nasıl kötü bir şey söylemiş olabilirler? Kime ne zarar vermişiz? Kendi halinde iki insanız. Bir taşkınlığımız yok, bir şeyimiz yok. Ama eşcinsel olduğumuzu öğrendi ya, üstüne bir de evlendik ya, bizi kapıya koyma hakkını görüyor kendinde...
Emrullah: "Ne haltlar çevirdiğinizi öğrendim!" diyor. Bu nasıl bir küstahlıktır! Birbirimizi seviyoruz, evlendik, var mı? İzin mi alacağız ondan! Bizim özelimiz bu, kimseyi ilgilendirmez. Ev sahibiyle aramızdaki tek olay kira. Onun dışında başka hiçbir münasebetimiz yok.
Ekin: Bu nasıl bir homofobiyse yeni ev de bulamıyoruz. Birkaç emlakçıya telefonla sorduk, "Tamam gelin bakalım" dediler, buluşunca bizi tanıdılar, "Başka yerlere bakın. Size verecek evimiz yok!" dediler. Çaresizlikten arkadaşlarımızda kalıyoruz.
Bu kadar mı yaşadığınız zorluk?
Ekin: Olur mu? Daha kötüsü de var. Bir sürü tehdit alıyoruz. Ben Antakyalıyım. Oradan mesajlar geliyor, "Antakya'nın adını kötüye çıkardın, buraya gelirsen, kafana bir tane sıkacağız..." diye. Ama tabii bu mesajlara pabuç bırakacak halim yok! Allah'tan "Antakya'dan ancak senin kadar cesur ve sevgi dolu biri çıkabilirdi! Tebrik ediyoruz" diyenler de var.
"Annen de pislik, seni her zaman destekledi"
Peki aile çevresi?
Ekin: Babam ve babamın tarafı, "Sen rezilsin! Hemen soyadını değiştir, bizim ailemizle ilişkini kes!" diyor. Bunun, benim için zerre kadar önemi yok. Zaten 12 yaşından beri eşcinsel olduğumu açıkça söylüyorum. Onlar için mümkün olsa da ölüp gitsem, yok ölmeyeceksem de eşcinselliğimi gizleyeyim. Bu ikiyüzlülük de midemi bulandırıyor. Sen ister kabul et, ister etme. Ben buyum! Böyle doğdum. Kendimi de seviyorum. Şimdi, en az kendim kadar sevdiğim bir de eşim var.
Benim bir kadınla birlikte olabilmem imkânsız. Bunu akılları almıyor. Nasıl heteroseksüel bir erkeğin, bir erkekle birlikte olması mümkün değilse, benim de bir kadınla birlikte olmam mümkün değil. Ama kardeşim, anlatamadım gitti! Akıllarınca beni reddediyorlar. Peki sorsalar ya, ben o ailenin bir ferdi olmakistiyor muyum? Hayır! Asıl ben onları reddediyorum! Sildirin beni kütüğünüzden. Sürekli "Allah senin belanı versin!" diye telefonlar geliyor, "Senin annen de pislik, sana her zaman destek verdi" diyorlar. Annem tek kelimeyle canımdır. Her zaman, her konuda destekçimdir. Emrullah, annem ve ben fotoğraf çektirmişiz. "Bu iki sapıkla nasıl aynı karede olursun? Sen rezil bir kadınsın! Nasıl o fotoğrafı Facebook'a koyarsın" diyorlar. Eşcinseliz ya, analarımız da bizi sevmesin istiyorlar! Bir annenin çocuğunu sevmemesi mümkün mü? Ama bak, babalar konusunda bir şey diyemeyeceğim.
Annen burada mı yaşıyor?
Ekin: Hayır Antakya'da, 40 yaşında daha. Çok genç, çok tatlı bir annem var.
Peki sen Emrullah? Sen de bir kafede garsonluk yapıyordun değil mi? Bu evlilik yüzünden başına gelen bir şey var mı?
Emrullah: Evet. Ben de işimi kaybettim. Kimseye bulaşmayan, ölçülü, sessiz biriyim. Bir problemimiz yoktu. Haberler çıkınca, çekindiler. Onları da anlıyorum. Zeki Müren'i seviyorlar Bülent Ersoy dinliyorlar.
Senin ailenin tepkisi ne oldu?
Emrullah: O biraz problemli. Ben Ekin gibi cesur değildim hiçbir zaman. O 12 yaşından beri kafa tutuyor. "Ben buyum, yerse!" diyor, diyebiliyor. Ben yapamadım. Eşcinsel olduğumu kimseye itiraf edemedim. Şunun şurasında son üç yıldır kendim gibiyim. Çevremden de kimse bilmiyordu. Hele ailem, akrabalarım hiç... Şimdi hepsi öğrenmiş oldu.
Emrullah: Evet. Ve tabii şok geçirdiler. Ama öncesinde söylemiş olsaydım da bir şey değişmeyecekti. Onlarda algı sabittir, değişmez. "Böyle bir şey varsa bu hastalıktır! Bunu düzeltmeye çalışacağız" diye düşünüyorlar. Ne yazık ki bu ülkenin çoğunluğu, eşcinselliği hâlâ hastalık olarak görüyor. Siyasetçiler farklı mı? Hayır! Günah olarak görüyorlar. Gel gelelim Zeki Müren'i seviyorlar, Bülent Ersoy dinliyorlar ama eşcinselliğin gizli yaşanması gerektiğini düşünüyorlar. Ortalıkta olmayacaksın. Kötü bir şey yapıyorsun. İki erkek, el ele yürürse özendirici olur diye düşünüyorlar. Varsın evlerinden atsınlar, ne yapacaklarsa yapsınlar. Benim ailem de aklınca beni düzeltecekti.
Gurur duyuyoruz, artık kimseden korkmuyoruz
Nasıl yapacaktı?
Ekin: Herhalde evlendireceklerdi Emrullah'ı! Bir sürü eşcinsel, baskılara karşı gelemediği için evleniyor, hatta çocukları oluyor. Yazıktır o kadınlara! Sonunda bütün herkes mutsuz oluyor.
Emrullah: Bizimkilerin istediği bu olayın tamamen unutulması. Onlara göre utanç verici bir şey yaptık. Oysa biz, çok istediğimiz, hayalimiz olan bir şeyi gerçekleştirdik. Ve kendimizle gurur duyuyoruz. Üç yıl öncesine kadar herkese kapalıydım. Sadece zaman kolluyordum. Gün gelecek eşcinsel olduğumu haykırabileceğim, sevdiğim kişiyi bulacağım ve bundan böyle bütün hayatı birlikte yaşayacağız, paylaşacağız. Bana sadece sevgi değil, cesaret de verdi Ekin. Artık kimseden korkumuz yok!
Yani siz, başınıza bunca şey gelmesine rağmen pişman filan değilsiniz...
Ekin: Tabii ki değiliz. Hayatımızın en doğru şeyini yaptık. Ayrıca ben eşcinselim diye mutsuz da değilim. Bir daha dünyaya gelsem, yine bu bedende, aynı şekilde doğmak isterim. Evet, homofobik bir ülkede yaşıyoruz, transları direkt öldürüyorlar, bizi doğduğumuza pişman etmeye çalışıyorlar. Yine de halimden memnunum. 19 yaşındayım, kendimle yüzleştim. Kendimi olmadığım biri gibi göstermeye de çalışmıyorum.
Marmara Üniversitesi'nde okuyorsun değil mi?
Ekin: Evet ama bu olaylar yüzünden şu aralar okula gitmiyorum.
Biz böyle doğduk cinsel tercih filan değil
Diyorlar ki, "Eşcinsellik cinsel tercih!" Saçma! Nedir bu, marjinal bir duruş mu sergiliyoruz biz? Meslek mi seçiyoruz? "Seçmek" ne demek? Biz, böyle doğduk. Seçmedik. Doğamız bu. Bu, bir tercih değil yani.
Tanıştığımız andan itibaren hiç ayrılmadık
Nasıl tanıştınız?
Ekin: Bir gece kulübünde. Ben bir kız arkadaşımla dans ediyordum. Birden Emrullah'ı gördüm, "Melis, bak ne kadar tatlı bir çocuk!" dedim. Sonra tanıştık, dans ettik. Zaten sabah olmuştu, bizim eve geldik.
Emrullah: Birbirimizi tanıdığımız andan itibaren hiç ayrılmadık. Zaten çok kısa süre sonra da birlikte yaşamaya başladık.
Ekin: İlişkimizin üçüncü ayında fiilen evli gibiydik. Kedilerimiz, çocuklarımızdı. Biz birbirimize karşı çok dürüst ve saygılıyız. İçimiz titriyor birbirimiz için. Her şeyi paylaşıyoruz. Zevklerimiz ortak. Hobilerimiz ortak. İleriye dönük hayallerimiz var. Bizim için ortada hiçbir sorun yok, iki erkek olmamız dışında. Bize göre o da sorun değil ama millete dert oldu.
Emrullah: Birlikte yaşamaya karar verdiğimiz zaman Ekin'e söylediğim bir şey vardı: "Gün içinde ne olursa olsun, kavga da etmiş olsak, gece aynı yatağa gireceğiz, aynı yastığa baş koyacağız. Salonda yatma gibi bir şey olmayacak."
Kavga da ettiğimiz oluyordu ama yatağa hiçbir zaman küs girmedik. Hiçbir zaman ayrı odalarda yatmadık. Düğünümüzü şimdiye kadar biriktirdiğimiz parayla yaptık.
Çok eleştirildi o kırmızı kuşak... Niye bağladın beline evlenirken?
Ekin: Bir kere biz, birbirimizi kesinlikle kimlikleştirmiyoruz. "Sen bu ilişkide erkeksin, ben kadınım" gibi bir şey yok. Biz ikimiz de gay'iz. O kırmızı kurdeleyi de şöyle açıklayayım: Ben sanatçı olarak eğitim alıyorum, düğünüm başlı başına bir mesajdı ama düğünümün içinde ayrı bir mesaj da vermek istedim. Bekâretin önemsiz olduğunu anlatıyor o belimdeki kırmızı kuşak. Yoksa, ben bir erkeğim, benim nerem bakire? Ben dışa- vurumculuk yapıp, bu şekilde ifade etmeye çalıştım kendimi. Mesajımı çok güzel alanlar oldu, yanlış değerlendirenler de...
Emrullah: Bu bizim düğünümüz, nasıl istersek öyle yaparız. İnsanlar buna niye bu kadar takıldılar anlayamadık.
Kimleri davet ettiniz düğününüze?
Emrullah: Sevdiklerimizi, yakın çevremizi. Orada olmasını istediğimiz 90 kişiyi...
Parayı nereden buldunuz?
Ekin: Şimdiye kadar biriktirdiğimiz parayla yaptık. Destek olan arkadaşlar da vardı. Sağ olsunlar. Ama takılarımı bile oraya bıraktım.
Siz bu işi ciddiye almış mıydınız yoksa geyik mi yaptınız?
Ekin: Tabii ki ciddiye aldığımız bir şey yaptık! Biz zaten duygusal olarak evliydik, orada imza atman bir şey değiştirmiyor ki. Zaten evli olarak yaşıyorduk. Biz bunu bir düğünle taçlandırmak istedik. Zaten davetiyemize de "Sadece sizin dilekleriniz eşliğinde kaygılarımızdan arınacağımızı düşünüyoruz" diye yazdık.
Şu an ne hissediyorsunuz?
Ekin: Bu kadar hakareti ve aşağılanmayı hak edecek bir şey yapmadık biz. Birbirimizi sevdik o kadar. Kimseyi öldürmedik, kimseye tecavüz etmedik. Bana gelen korkunç bir mesaj var. Çok çok ayıp bir şey. Nefretin seviyesizliğine bakın, "5 yaşındaki bir çocuğa tecavüz etseydiniz sindirebilirdik ama bunu sindiremeyiz!" demişler.
Bir şeyleri değiştirebildiysek ne mutlu bize...
Ya senin aile hikâyen...
Emrullah: Batmanlıyım. Kürt'üm. Ama 26 yıldır İstanbul'dayız. Heteroseksüel gibi gezdim, dolaştım, davrandım. 25 yaşına kadar sadece kendi içimde yaşadım. En yakın arkadaşlarımla bile hiçbir şey paylaşmadım. Ekin'e her zaman söylüyorum, onun cesaretine hayranım. Onun sayesinde ben de kendim olabildim. Biz bir şeyleri değiştirmişsek ne mutlu bize...
Hedef tahtası olmayı göze aldık
Evliliğinizi, dünya âleme duyurmak nereden aklınıza geldi? Gerekçeniz neydi?
Ekin: Biz aslında sadece eşcinsel camiaya seslenmek, onlara cesaret vermek istemiştik. "Yalnız değilsiniz! Sizin gibi başka insanlar da var. Biz de onlardanız. O kadar da güçsüz, aciz değiliz. Korkmayın!" demek istemiştik. Akit gazetesi dışında, bütün gazeteler sadece haberi verdiler. Teşekkür ediyoruz. Tamam internet sitelerinde birtakım feci yorumlar vardı. Akit, "Sapıklar düğün yaptı, yetkililerin soruşturma başlatmasını bekliyoruz" diye yazdı ama genel olarak 'iki eşcinsel evlendi' diye verildi haber. Biz homofobiklere hedef tahtası olmayı göze almıştık. Ülkemizde de gay evlilikleri başlasın diye yaptık. Kim ne derse desin, eşcinsel özgürlük mücadelesinde bir yerimiz olduğunu düşünüyorum.
Üniversitenin resim bölümlerini birincilikle kazandım
Eşcinsel olduğunu ne zaman fark ettin?
Ekin: Kendimi bildim bileli... Bir çocuk dergisi vardı. Oradaki bir erkek çocuğu beğeniyordum. Kızlarla oldum olası bir alakam olmadı. Annem durumu fark edince, doktor doktor dolaştık, kadıncağız perişan, herkese soruyordu: "Ekin, trans mı, gay mi, nedir, bana söyleyin!" Bir gün bütün aileyi topladım, "Bırakın artık doktorlara gitmeyi" dedim, "Ben eşcinselim." Söyleyiverdim. Nasıl rahatladım anlatamam. Hüngür hüngür ağladık annemle birlikte. Sonra tabii amcalarım filan dahil oldu. "Ekin'i okula yollamayacağız, okul hayatı bitmiştir!" dediler.
Neden?
Ekin: Beni hetero yapacaklar da ondan! "İşe başlasın, inşaata girsin!" Erkeksi bir iş ya, kendimi erkek gibi hissedeceğimi düşünüyorlar. İki sene ev hapsi yaşadım. Sonra Güzel Sanatlar Lisesi'ne kaydolmamı kabul ettiler. Babam bırakıp, getiriyordu. Bıçak çekenler oldu, küfür edenler oldu, arkamdan "Travesti!" diye bağıranlar oldu. Benim tek kurtuluşum İstanbul'du. Üç yıl boyunca gözümü kırpmadan çalıştım. Benimle hazırlanan hocam şahit. Mersin Güzel Sanatlar Fakültesi birinciliği, Hacettepe Resim Bölümü birinciliği, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Resim Bölümü birinciliği... Ama ben Marmara Üniversitesi'ni tercih ettim. Çok tatlı bir hocam var. Diyor ki, "Ekin, ben seni kaybetmek istemiyorum. Çok yeteneklisin!" Üçüncü sınıftayım ama şu aralar tehditler yüzünden devam edemiyorum.
Emrullah Tüzün ve Ekin Keser İstanbul’da düzenledikleri bir düğün töreni ile Türkiye’nin ilk evli eşcinsel çifti oldu. Resmi olmasa da alternatif bir düğün töreni düzenleyen çift düğünün ardından çok sayıda tehdit aldıklarını, evlerinden işlerinden olduklarını ifade etti.
Böyle bir tören düzenlemekten pişman olmadıklarını ifade eden çiftten Ekin, “Hayatımızın en doğru şeyini yaptık. Ayrıca ben eşcinselim diye mutsuz da değilim. Bir daha dünyaya gelsem, yine bu bedende, aynı şekilde doğmak isterim. Evet, homofobik bir ülkede yaşıyoruz, transları direkt öldürüyorlar, bizi doğduğumuza pişman etmeye çalışıyorlar. Yine de halimden memnunum” diye konuştu.
Eşcinsel bir düğün düzenlemenin LGBTİ bireylere yönelik ayrımcılığın son bulması açısından önemli bir aktivizm olduğunu kaydeden çift, düğün kararını, düğün sonrasında yaşadıklarını kendilerine gelen tehditleri Hürriyet gazetesinde Ayşe Arman’a anlattı:
Ekin ve Emrullah... Sizi evlenen ilk gay çift olarak tanıdık. Hakkınızda bir sürü haber çıktı. Büyük tantana koptu. Şu an neler yaşıyorsunuz?
Emrullah: Başımıza gelmeyen kalmadı! Hayatımız kaydı. Evimize bile gidemiyoruz. Zaten artık evimiz de yok...
Neden?
Ekin: Ev sahibi kovdu.
Emrullah: "Ne haltlar karıştırdığınızı öğrendim. Komşularımızdan imza topladım, sizi evimden attıracağım!" diye mesajlar attı.
Ekin: Biz de son derece kibar bir şekilde, "Evinize bir zarar mı verdik ki, bizi çıkarmak istiyorsunuz?" diye sorduk. Kem küm etti. Ama açıkça, "Siz eşcinselsiniz! Sizin gibilere ev-mev vermek istemiyorum" da diyemediği için kıvırttı durdu.
Komşulardan imza toplamış. Biz, orada kimseyi tanımıyoruz ki, bizim hakkımızda nasıl kötü bir şey söylemiş olabilirler? Kime ne zarar vermişiz? Kendi halinde iki insanız. Bir taşkınlığımız yok, bir şeyimiz yok. Ama eşcinsel olduğumuzu öğrendi ya, üstüne bir de evlendik ya, bizi kapıya koyma hakkını görüyor kendinde...
Emrullah: "Ne haltlar çevirdiğinizi öğrendim!" diyor. Bu nasıl bir küstahlıktır! Birbirimizi seviyoruz, evlendik, var mı? İzin mi alacağız ondan! Bizim özelimiz bu, kimseyi ilgilendirmez. Ev sahibiyle aramızdaki tek olay kira. Onun dışında başka hiçbir münasebetimiz yok.
Ekin: Bu nasıl bir homofobiyse yeni ev de bulamıyoruz. Birkaç emlakçıya telefonla sorduk, "Tamam gelin bakalım" dediler, buluşunca bizi tanıdılar, "Başka yerlere bakın. Size verecek evimiz yok!" dediler. Çaresizlikten arkadaşlarımızda kalıyoruz.
Bu kadar mı yaşadığınız zorluk?
Ekin: Olur mu? Daha kötüsü de var. Bir sürü tehdit alıyoruz. Ben Antakyalıyım. Oradan mesajlar geliyor, "Antakya'nın adını kötüye çıkardın, buraya gelirsen, kafana bir tane sıkacağız..." diye. Ama tabii bu mesajlara pabuç bırakacak halim yok! Allah'tan "Antakya'dan ancak senin kadar cesur ve sevgi dolu biri çıkabilirdi! Tebrik ediyoruz" diyenler de var.
"Annen de pislik, seni her zaman destekledi"
Peki aile çevresi?
Ekin: Babam ve babamın tarafı, "Sen rezilsin! Hemen soyadını değiştir, bizim ailemizle ilişkini kes!" diyor. Bunun, benim için zerre kadar önemi yok. Zaten 12 yaşından beri eşcinsel olduğumu açıkça söylüyorum. Onlar için mümkün olsa da ölüp gitsem, yok ölmeyeceksem de eşcinselliğimi gizleyeyim. Bu ikiyüzlülük de midemi bulandırıyor. Sen ister kabul et, ister etme. Ben buyum! Böyle doğdum. Kendimi de seviyorum. Şimdi, en az kendim kadar sevdiğim bir de eşim var.
Benim bir kadınla birlikte olabilmem imkânsız. Bunu akılları almıyor. Nasıl heteroseksüel bir erkeğin, bir erkekle birlikte olması mümkün değilse, benim de bir kadınla birlikte olmam mümkün değil. Ama kardeşim, anlatamadım gitti! Akıllarınca beni reddediyorlar. Peki sorsalar ya, ben o ailenin bir ferdi olmakistiyor muyum? Hayır! Asıl ben onları reddediyorum! Sildirin beni kütüğünüzden. Sürekli "Allah senin belanı versin!" diye telefonlar geliyor, "Senin annen de pislik, sana her zaman destek verdi" diyorlar. Annem tek kelimeyle canımdır. Her zaman, her konuda destekçimdir. Emrullah, annem ve ben fotoğraf çektirmişiz. "Bu iki sapıkla nasıl aynı karede olursun? Sen rezil bir kadınsın! Nasıl o fotoğrafı Facebook'a koyarsın" diyorlar. Eşcinseliz ya, analarımız da bizi sevmesin istiyorlar! Bir annenin çocuğunu sevmemesi mümkün mü? Ama bak, babalar konusunda bir şey diyemeyeceğim.
Annen burada mı yaşıyor?
Ekin: Hayır Antakya'da, 40 yaşında daha. Çok genç, çok tatlı bir annem var.
Peki sen Emrullah? Sen de bir kafede garsonluk yapıyordun değil mi? Bu evlilik yüzünden başına gelen bir şey var mı?
Emrullah: Evet. Ben de işimi kaybettim. Kimseye bulaşmayan, ölçülü, sessiz biriyim. Bir problemimiz yoktu. Haberler çıkınca, çekindiler. Onları da anlıyorum. Zeki Müren'i seviyorlar Bülent Ersoy dinliyorlar.
Senin ailenin tepkisi ne oldu?
Emrullah: O biraz problemli. Ben Ekin gibi cesur değildim hiçbir zaman. O 12 yaşından beri kafa tutuyor. "Ben buyum, yerse!" diyor, diyebiliyor. Ben yapamadım. Eşcinsel olduğumu kimseye itiraf edemedim. Şunun şurasında son üç yıldır kendim gibiyim. Çevremden de kimse bilmiyordu. Hele ailem, akrabalarım hiç... Şimdi hepsi öğrenmiş oldu.
Emrullah: Evet. Ve tabii şok geçirdiler. Ama öncesinde söylemiş olsaydım da bir şey değişmeyecekti. Onlarda algı sabittir, değişmez. "Böyle bir şey varsa bu hastalıktır! Bunu düzeltmeye çalışacağız" diye düşünüyorlar. Ne yazık ki bu ülkenin çoğunluğu, eşcinselliği hâlâ hastalık olarak görüyor. Siyasetçiler farklı mı? Hayır! Günah olarak görüyorlar. Gel gelelim Zeki Müren'i seviyorlar, Bülent Ersoy dinliyorlar ama eşcinselliğin gizli yaşanması gerektiğini düşünüyorlar. Ortalıkta olmayacaksın. Kötü bir şey yapıyorsun. İki erkek, el ele yürürse özendirici olur diye düşünüyorlar. Varsın evlerinden atsınlar, ne yapacaklarsa yapsınlar. Benim ailem de aklınca beni düzeltecekti.
Gurur duyuyoruz, artık kimseden korkmuyoruz
Nasıl yapacaktı?
Ekin: Herhalde evlendireceklerdi Emrullah'ı! Bir sürü eşcinsel, baskılara karşı gelemediği için evleniyor, hatta çocukları oluyor. Yazıktır o kadınlara! Sonunda bütün herkes mutsuz oluyor.
Emrullah: Bizimkilerin istediği bu olayın tamamen unutulması. Onlara göre utanç verici bir şey yaptık. Oysa biz, çok istediğimiz, hayalimiz olan bir şeyi gerçekleştirdik. Ve kendimizle gurur duyuyoruz. Üç yıl öncesine kadar herkese kapalıydım. Sadece zaman kolluyordum. Gün gelecek eşcinsel olduğumu haykırabileceğim, sevdiğim kişiyi bulacağım ve bundan böyle bütün hayatı birlikte yaşayacağız, paylaşacağız. Bana sadece sevgi değil, cesaret de verdi Ekin. Artık kimseden korkumuz yok!
Yani siz, başınıza bunca şey gelmesine rağmen pişman filan değilsiniz...
Ekin: Tabii ki değiliz. Hayatımızın en doğru şeyini yaptık. Ayrıca ben eşcinselim diye mutsuz da değilim. Bir daha dünyaya gelsem, yine bu bedende, aynı şekilde doğmak isterim. Evet, homofobik bir ülkede yaşıyoruz, transları direkt öldürüyorlar, bizi doğduğumuza pişman etmeye çalışıyorlar. Yine de halimden memnunum. 19 yaşındayım, kendimle yüzleştim. Kendimi olmadığım biri gibi göstermeye de çalışmıyorum.
Marmara Üniversitesi'nde okuyorsun değil mi?
Ekin: Evet ama bu olaylar yüzünden şu aralar okula gitmiyorum.
Biz böyle doğduk cinsel tercih filan değil
Diyorlar ki, "Eşcinsellik cinsel tercih!" Saçma! Nedir bu, marjinal bir duruş mu sergiliyoruz biz? Meslek mi seçiyoruz? "Seçmek" ne demek? Biz, böyle doğduk. Seçmedik. Doğamız bu. Bu, bir tercih değil yani.
Tanıştığımız andan itibaren hiç ayrılmadık
Nasıl tanıştınız?
Ekin: Bir gece kulübünde. Ben bir kız arkadaşımla dans ediyordum. Birden Emrullah'ı gördüm, "Melis, bak ne kadar tatlı bir çocuk!" dedim. Sonra tanıştık, dans ettik. Zaten sabah olmuştu, bizim eve geldik.
Emrullah: Birbirimizi tanıdığımız andan itibaren hiç ayrılmadık. Zaten çok kısa süre sonra da birlikte yaşamaya başladık.
Ekin: İlişkimizin üçüncü ayında fiilen evli gibiydik. Kedilerimiz, çocuklarımızdı. Biz birbirimize karşı çok dürüst ve saygılıyız. İçimiz titriyor birbirimiz için. Her şeyi paylaşıyoruz. Zevklerimiz ortak. Hobilerimiz ortak. İleriye dönük hayallerimiz var. Bizim için ortada hiçbir sorun yok, iki erkek olmamız dışında. Bize göre o da sorun değil ama millete dert oldu.
Emrullah: Birlikte yaşamaya karar verdiğimiz zaman Ekin'e söylediğim bir şey vardı: "Gün içinde ne olursa olsun, kavga da etmiş olsak, gece aynı yatağa gireceğiz, aynı yastığa baş koyacağız. Salonda yatma gibi bir şey olmayacak."
Kavga da ettiğimiz oluyordu ama yatağa hiçbir zaman küs girmedik. Hiçbir zaman ayrı odalarda yatmadık. Düğünümüzü şimdiye kadar biriktirdiğimiz parayla yaptık.
Çok eleştirildi o kırmızı kuşak... Niye bağladın beline evlenirken?
Ekin: Bir kere biz, birbirimizi kesinlikle kimlikleştirmiyoruz. "Sen bu ilişkide erkeksin, ben kadınım" gibi bir şey yok. Biz ikimiz de gay'iz. O kırmızı kurdeleyi de şöyle açıklayayım: Ben sanatçı olarak eğitim alıyorum, düğünüm başlı başına bir mesajdı ama düğünümün içinde ayrı bir mesaj da vermek istedim. Bekâretin önemsiz olduğunu anlatıyor o belimdeki kırmızı kuşak. Yoksa, ben bir erkeğim, benim nerem bakire? Ben dışa- vurumculuk yapıp, bu şekilde ifade etmeye çalıştım kendimi. Mesajımı çok güzel alanlar oldu, yanlış değerlendirenler de...
Emrullah: Bu bizim düğünümüz, nasıl istersek öyle yaparız. İnsanlar buna niye bu kadar takıldılar anlayamadık.
Kimleri davet ettiniz düğününüze?
Emrullah: Sevdiklerimizi, yakın çevremizi. Orada olmasını istediğimiz 90 kişiyi...
Parayı nereden buldunuz?
Ekin: Şimdiye kadar biriktirdiğimiz parayla yaptık. Destek olan arkadaşlar da vardı. Sağ olsunlar. Ama takılarımı bile oraya bıraktım.
Siz bu işi ciddiye almış mıydınız yoksa geyik mi yaptınız?
Ekin: Tabii ki ciddiye aldığımız bir şey yaptık! Biz zaten duygusal olarak evliydik, orada imza atman bir şey değiştirmiyor ki. Zaten evli olarak yaşıyorduk. Biz bunu bir düğünle taçlandırmak istedik. Zaten davetiyemize de "Sadece sizin dilekleriniz eşliğinde kaygılarımızdan arınacağımızı düşünüyoruz" diye yazdık.
Şu an ne hissediyorsunuz?
Ekin: Bu kadar hakareti ve aşağılanmayı hak edecek bir şey yapmadık biz. Birbirimizi sevdik o kadar. Kimseyi öldürmedik, kimseye tecavüz etmedik. Bana gelen korkunç bir mesaj var. Çok çok ayıp bir şey. Nefretin seviyesizliğine bakın, "5 yaşındaki bir çocuğa tecavüz etseydiniz sindirebilirdik ama bunu sindiremeyiz!" demişler.
Bir şeyleri değiştirebildiysek ne mutlu bize...
Ya senin aile hikâyen...
Emrullah: Batmanlıyım. Kürt'üm. Ama 26 yıldır İstanbul'dayız. Heteroseksüel gibi gezdim, dolaştım, davrandım. 25 yaşına kadar sadece kendi içimde yaşadım. En yakın arkadaşlarımla bile hiçbir şey paylaşmadım. Ekin'e her zaman söylüyorum, onun cesaretine hayranım. Onun sayesinde ben de kendim olabildim. Biz bir şeyleri değiştirmişsek ne mutlu bize...
Hedef tahtası olmayı göze aldık
Evliliğinizi, dünya âleme duyurmak nereden aklınıza geldi? Gerekçeniz neydi?
Ekin: Biz aslında sadece eşcinsel camiaya seslenmek, onlara cesaret vermek istemiştik. "Yalnız değilsiniz! Sizin gibi başka insanlar da var. Biz de onlardanız. O kadar da güçsüz, aciz değiliz. Korkmayın!" demek istemiştik. Akit gazetesi dışında, bütün gazeteler sadece haberi verdiler. Teşekkür ediyoruz. Tamam internet sitelerinde birtakım feci yorumlar vardı. Akit, "Sapıklar düğün yaptı, yetkililerin soruşturma başlatmasını bekliyoruz" diye yazdı ama genel olarak 'iki eşcinsel evlendi' diye verildi haber. Biz homofobiklere hedef tahtası olmayı göze almıştık. Ülkemizde de gay evlilikleri başlasın diye yaptık. Kim ne derse desin, eşcinsel özgürlük mücadelesinde bir yerimiz olduğunu düşünüyorum.
Üniversitenin resim bölümlerini birincilikle kazandım
Eşcinsel olduğunu ne zaman fark ettin?
Ekin: Kendimi bildim bileli... Bir çocuk dergisi vardı. Oradaki bir erkek çocuğu beğeniyordum. Kızlarla oldum olası bir alakam olmadı. Annem durumu fark edince, doktor doktor dolaştık, kadıncağız perişan, herkese soruyordu: "Ekin, trans mı, gay mi, nedir, bana söyleyin!" Bir gün bütün aileyi topladım, "Bırakın artık doktorlara gitmeyi" dedim, "Ben eşcinselim." Söyleyiverdim. Nasıl rahatladım anlatamam. Hüngür hüngür ağladık annemle birlikte. Sonra tabii amcalarım filan dahil oldu. "Ekin'i okula yollamayacağız, okul hayatı bitmiştir!" dediler.
Neden?
Ekin: Beni hetero yapacaklar da ondan! "İşe başlasın, inşaata girsin!" Erkeksi bir iş ya, kendimi erkek gibi hissedeceğimi düşünüyorlar. İki sene ev hapsi yaşadım. Sonra Güzel Sanatlar Lisesi'ne kaydolmamı kabul ettiler. Babam bırakıp, getiriyordu. Bıçak çekenler oldu, küfür edenler oldu, arkamdan "Travesti!" diye bağıranlar oldu. Benim tek kurtuluşum İstanbul'du. Üç yıl boyunca gözümü kırpmadan çalıştım. Benimle hazırlanan hocam şahit. Mersin Güzel Sanatlar Fakültesi birinciliği, Hacettepe Resim Bölümü birinciliği, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Resim Bölümü birinciliği... Ama ben Marmara Üniversitesi'ni tercih ettim. Çok tatlı bir hocam var. Diyor ki, "Ekin, ben seni kaybetmek istemiyorum. Çok yeteneklisin!" Üçüncü sınıftayım ama şu aralar tehditler yüzünden devam edemiyorum.
Eski belediye başkanı ve oğlu öldürüldü!
Şanlıurfa'da çifte cinayet! Eski Suruç Belediye Başkanı Salih Tekinalp ve oğlu Sinan Tekinalp, uğradıkları silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
Alınan bilgiye göre, Sinan Tekinalp'in kullandığı otomobile Suruç ilçesi Aligöl Mahallesi girişinde kimliği henüz belirlenemeyen kişiler tarafından silahlı saldırı gerçekleştirildi.
Vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine gelen 112 Acil Servis ekipleri, otomobilde bulunan Salih ve oğlu Sinan Tekinalp'in öldüğünü tespit etti. Bölgede önlem alan güvenlik güçleri, olayı gerçekleştiren şüphelilerin yakalanması için çalışma başlattı.
Cenazelerin, olay yerinde yapılacak incelemenin ardından otopsi için Şanlıurfa Adli Tıp Kurumuna kaldırılacağı belirtildi.
Bölgede bulunan Dinay aşiretinin de ileri gelenlerinden olan Salih Tekinalp, 4 ay önce de uğradığı silahlı saldırıda yaralanmıştı. (medyafaresi)
Alınan bilgiye göre, Sinan Tekinalp'in kullandığı otomobile Suruç ilçesi Aligöl Mahallesi girişinde kimliği henüz belirlenemeyen kişiler tarafından silahlı saldırı gerçekleştirildi.
Vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine gelen 112 Acil Servis ekipleri, otomobilde bulunan Salih ve oğlu Sinan Tekinalp'in öldüğünü tespit etti. Bölgede önlem alan güvenlik güçleri, olayı gerçekleştiren şüphelilerin yakalanması için çalışma başlattı.
Cenazelerin, olay yerinde yapılacak incelemenin ardından otopsi için Şanlıurfa Adli Tıp Kurumuna kaldırılacağı belirtildi.
Bölgede bulunan Dinay aşiretinin de ileri gelenlerinden olan Salih Tekinalp, 4 ay önce de uğradığı silahlı saldırıda yaralanmıştı. (medyafaresi)
Davutoğlu: O tweetler elimizde
Başbakan Ahmet Davutoğlu Akil İnsanlar Heyeti’yle buluştu.
Davutoğlu İstanbul Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde düzenlenen toplantıda konuştu.
İşte Davutoğlu’nun konuşmasından satır başları:
Son gelişmeler olmasaydı da bu toplantı olacaktı. Bu özellikle belirtmek isterim.
Başbakan olmayıp da bir akademisyen olsaydım belki de sizinle birlikte oturuyor olacaktım.
Akil insanlar heyetinin yaptığı temaslar karşılıksız kalmamıştır.
"O TWEETLER ELİMİZDE"
Son olaylarda şiddete davet eden bir tweet, "Bu gece herkes silahlansın ve şurayı bassın" diye tweetler var elimizde.
Biz ne kadar ortak vicdanı harekete geçirirsek geçirelim, provokatif bir grup bütün bu çabaları yok sayan bir sonuç doğurabiliyor ve bir şehir yanmaya başlıyor.
Bu da küreselleşmenin getirdiği basit görünen ama çok etkili araçlar bizim çabalarımızı dumura uğratacak sonuçlar çıkarabiliyor.
“YA BU SINIRLAR ANLAMSIZLAŞTIRILACAK…”
Son olaylar gösterdi ki Suruç’u Kobani’den ayırmak mümkün değil. Ya bu sınırlar barışçıl çabalarla anlamsızlaştırılacak ya da bu acılar çekilecek.
ÇÖZÜM SÜRECİNİN 3 KARAKTERİ
Çözüm sürecinin üç karakterine dikkat çekmek isterim: Çözüm süreci millidir, yerlidir, özgündür.
Bu meseleyi çözüme kavuşturabilmek için her yolu denedik. 5 sene önce imkansız görünen süreçleri bütün siyasi riskleri göze alarak devreye soktuk.
Hangi tabuları nasıl yıktığımızı görsünler. Akil İnsanlar Heyeti’nin kompoziyonu dahi çözüm sürecinin yerli ve özgün olduğunu bize ait olduğunun göstergesidir.
“ÇÖZÜM SÜRECİ, BİR TARAFI İKNA SÜRECİ DEĞİLDİR”
Bu yol bu topraklarda hakkı bulunanların çocuklarının el ele yürüyeceği bir yoldur.
Çözüm süreci, bir tarafı ikna süreci değildir. Böyle bir ikna borcumuz da yok. Milleti ikna çabamız var.
“KOBANİ ÖNEMSİZDİR DEMEDİK”
Biz hiçbir zaman Kobani önemsizdir demedik. Ama Türkiye’deki çözüm süreci Suriye’de Kobani meselesi yokken de vardı. O mesele çözülse de çözülmese de devam edecek.
Türkiye’deki çözüm süreci başarıya ulaştığında bütün çevre faktörleri pozitife dönüştürür.
“ÇÖZÜM SÜRECİ ZARAR GÖRMESİN DİYE AÇIKLAMADIK”
Çok az silahlı unsurun çekildiğini biliyorduk ama deklare etmedik çözüm süreci zarar görmesin diye ama sonra deklare ettik.
“KOBANİ’YE, PYD’YE BAKIŞIMIZ FARKLI OLURDU”
Bu süreç tamamlansaydı bizim de Kobani’ye, PYD’ye bakışımız farklı olurdu.
“GÖRÜŞME TALİMATINI BİZZAT BEN VERDİM”
Birçok eleştiriye rağmen dışişleri bakanı olarak bizzat talimat verdim Salih Müslim ile görüşülecek diye. Çünkü Suriye’deki unsurlarla da demokratik görüşme süreci başlasın istedik. Çağırdık ilk defa muhatap alındı.
O dönemde bize verilen sözler tutuldu mu ki bize şimdi Türkiye sözlerini tutmadı deniyor.
Tam tersini yaptılar ve Suriye rejiminin suçlarına ortak oldular. Türkmenler IŞİD tarafından katledilirken de sessiz kalındı.
6-7 Ekim’de şiddetin gaspın cinayetin her türlüsü işlendi. O zaman samimiyet testinden geçiyor herkes. Her işi ikincil kılıp çözüm süreciyle ilgili her şeyi yapmışken gördüğümüz bu oldu.
“Biz şiddet çağrısı yapmadık” deniyor. “Herkes silahlansın” tweeti atan kimlerle bağlantılı.
Hepimizin oturup iyi bir muhasebe yapması gerekiyor. Özeleştiri yapmaktan da çekinmiyoruz. Faili meçhullerin üzerine gittiğimizi herkes biliyor. Şu anda da failli meçhuller var.
Ama bunlar JİTEM gibi yerler tarafından değil kimliğini gizleyenler tarafından yapılıyor. Yasin Börü’yü kim öldürdü.
Ne zaman çözüm sürecinde yol alsak şu veya bu oluyor ve ortalık karışıyor. Birileri puslu havayı seviyor.
Görevimiz puslu havayı dağıtmak. Bu noktada Akil İnsanlar Heyeti'nin yardımına ihtiyacımız var. Çözüm sürecindeki kararlılığımızda en ufak bir değişiklik yok.
Çözüm süreci kamu düzeninin alternatifi değildir.
Birileri “devlet operasyon yapmasın ama biz şehrin kenarlarında çadırlar kurup insanları hesaba çekelim haraç toplayalım ve yavaş yavaş var olan hukuk düzenin aşındırarak kendi kafamızdaki düzene gitmeye başlayalım” derse o çözüm süreci değildir.
Çözüm süreci konjonktürel bir proje değildir. Bunun başardığımızda Türkiye’nin ayağındaki prangaların nasıl boşalacağını biliyoruz.
Davutoğlu İstanbul Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde düzenlenen toplantıda konuştu.
İşte Davutoğlu’nun konuşmasından satır başları:
Son gelişmeler olmasaydı da bu toplantı olacaktı. Bu özellikle belirtmek isterim.
Başbakan olmayıp da bir akademisyen olsaydım belki de sizinle birlikte oturuyor olacaktım.
Akil insanlar heyetinin yaptığı temaslar karşılıksız kalmamıştır.
"O TWEETLER ELİMİZDE"
Son olaylarda şiddete davet eden bir tweet, "Bu gece herkes silahlansın ve şurayı bassın" diye tweetler var elimizde.
Biz ne kadar ortak vicdanı harekete geçirirsek geçirelim, provokatif bir grup bütün bu çabaları yok sayan bir sonuç doğurabiliyor ve bir şehir yanmaya başlıyor.
Bu da küreselleşmenin getirdiği basit görünen ama çok etkili araçlar bizim çabalarımızı dumura uğratacak sonuçlar çıkarabiliyor.
“YA BU SINIRLAR ANLAMSIZLAŞTIRILACAK…”
Son olaylar gösterdi ki Suruç’u Kobani’den ayırmak mümkün değil. Ya bu sınırlar barışçıl çabalarla anlamsızlaştırılacak ya da bu acılar çekilecek.
ÇÖZÜM SÜRECİNİN 3 KARAKTERİ
Çözüm sürecinin üç karakterine dikkat çekmek isterim: Çözüm süreci millidir, yerlidir, özgündür.
Bu meseleyi çözüme kavuşturabilmek için her yolu denedik. 5 sene önce imkansız görünen süreçleri bütün siyasi riskleri göze alarak devreye soktuk.
Hangi tabuları nasıl yıktığımızı görsünler. Akil İnsanlar Heyeti’nin kompoziyonu dahi çözüm sürecinin yerli ve özgün olduğunu bize ait olduğunun göstergesidir.
“ÇÖZÜM SÜRECİ, BİR TARAFI İKNA SÜRECİ DEĞİLDİR”
Bu yol bu topraklarda hakkı bulunanların çocuklarının el ele yürüyeceği bir yoldur.
Çözüm süreci, bir tarafı ikna süreci değildir. Böyle bir ikna borcumuz da yok. Milleti ikna çabamız var.
“KOBANİ ÖNEMSİZDİR DEMEDİK”
Biz hiçbir zaman Kobani önemsizdir demedik. Ama Türkiye’deki çözüm süreci Suriye’de Kobani meselesi yokken de vardı. O mesele çözülse de çözülmese de devam edecek.
Türkiye’deki çözüm süreci başarıya ulaştığında bütün çevre faktörleri pozitife dönüştürür.
“ÇÖZÜM SÜRECİ ZARAR GÖRMESİN DİYE AÇIKLAMADIK”
Çok az silahlı unsurun çekildiğini biliyorduk ama deklare etmedik çözüm süreci zarar görmesin diye ama sonra deklare ettik.
“KOBANİ’YE, PYD’YE BAKIŞIMIZ FARKLI OLURDU”
Bu süreç tamamlansaydı bizim de Kobani’ye, PYD’ye bakışımız farklı olurdu.
“GÖRÜŞME TALİMATINI BİZZAT BEN VERDİM”
Birçok eleştiriye rağmen dışişleri bakanı olarak bizzat talimat verdim Salih Müslim ile görüşülecek diye. Çünkü Suriye’deki unsurlarla da demokratik görüşme süreci başlasın istedik. Çağırdık ilk defa muhatap alındı.
O dönemde bize verilen sözler tutuldu mu ki bize şimdi Türkiye sözlerini tutmadı deniyor.
Tam tersini yaptılar ve Suriye rejiminin suçlarına ortak oldular. Türkmenler IŞİD tarafından katledilirken de sessiz kalındı.
6-7 Ekim’de şiddetin gaspın cinayetin her türlüsü işlendi. O zaman samimiyet testinden geçiyor herkes. Her işi ikincil kılıp çözüm süreciyle ilgili her şeyi yapmışken gördüğümüz bu oldu.
“Biz şiddet çağrısı yapmadık” deniyor. “Herkes silahlansın” tweeti atan kimlerle bağlantılı.
Hepimizin oturup iyi bir muhasebe yapması gerekiyor. Özeleştiri yapmaktan da çekinmiyoruz. Faili meçhullerin üzerine gittiğimizi herkes biliyor. Şu anda da failli meçhuller var.
Ama bunlar JİTEM gibi yerler tarafından değil kimliğini gizleyenler tarafından yapılıyor. Yasin Börü’yü kim öldürdü.
Ne zaman çözüm sürecinde yol alsak şu veya bu oluyor ve ortalık karışıyor. Birileri puslu havayı seviyor.
Görevimiz puslu havayı dağıtmak. Bu noktada Akil İnsanlar Heyeti'nin yardımına ihtiyacımız var. Çözüm sürecindeki kararlılığımızda en ufak bir değişiklik yok.
Çözüm süreci kamu düzeninin alternatifi değildir.
Birileri “devlet operasyon yapmasın ama biz şehrin kenarlarında çadırlar kurup insanları hesaba çekelim haraç toplayalım ve yavaş yavaş var olan hukuk düzenin aşındırarak kendi kafamızdaki düzene gitmeye başlayalım” derse o çözüm süreci değildir.
Çözüm süreci konjonktürel bir proje değildir. Bunun başardığımızda Türkiye’nin ayağındaki prangaların nasıl boşalacağını biliyoruz.
Gazinin protez bacağına haciz geldi!
İzmirli Bülent Kocaoğlan, Hakkari Çukurca'daki terör saldırısında 16 silah arkadaşını şehit verdi, kendisi de sol bacağını kaybetti.
Mucize eseri hayatta kalan Kocaoğlan, o dönemde takılan eski tip protezi, parasını devletten nasıl olsa alacağına güvenip bankadan kredi çekerek modern bir protez bacakla değiştirdi. Ancak SGK, 'evrakların incelendiği' gerekçesiyle 7 aydır ödeme yapmayınca, gazi Bülent Kocaoğlan'a, borcunu ödemediği için bankadan haciz geldi. Başvurmadığı kurum kalmayan, kendisine ve çocuklarına haksızlık yapıldığını söyleyen Kocaoğlan'ın sesini duyurmak için son çaresi, yaşadıklarını anlattığı, görüntüleri yüklediği sosyal medya oldu.
Kiraz İlçesi'nde oturan Bülent Kocaoğlan'ın, vatani görevini yaptığı Hakkari Çukurca'daki karakol, 1996 yılının Temmuz ayında PKK'lı teröristlerin saldırısına uğradı. Saatler süren çatışmada 16 asker şehit oldu. Aralarında Bülent Kocaoğlan'ın da bulunduğu 21 asker ise yaralı kurtuldu. Ağır yaralanan Kocaoğlan, Hakkari ve Ankara GATA'da, uzun tedavi sürecinin ardından mucize eseri hayatta kaldı, ancak sol bacağını diz üstünden kaybetti.
HAYATA TUTUNDU
Bir bacağını kaybetmesine rağmen hayata tutunan Bülent Kocaoğlan o dönemde takılan protez bacakla ayağa kalktı, devlet memuru olarak çalışmaya başladı, evlenip yuva kurdu. Bu evliliğinden dünyaya gelen 3 çocuğu ve eşiyle, kedisine yepyeni bir dünya yaratan Kocaoğlan, Çanakkale'deki görevinden emekli olduktan sonra ise, tekrar memleketi Kiraz'a yerleşti.
KREDİ ÇEKİP PROTEZ TAKTIRDI, SGK 7 AYDIR ÖDEMEDİ
PKK saldırısından kurtulduktan sonra 18 yıl boyunca devletin kendisine verdiği protez bacakları kullanan Bülent Kocaoğlan, torba yasada yer alan 'gaziler var olan protezlerin en gelişmişini kullanabilir' düzenlemesindeki haktan yararlanmak için müracaat etti. Ancak medikal firması, gazinin günlük yaşamında büyük kolaylıklar sağlayan, hareket edebilen ve düşmesini önleyen 135 bin lira değerindeki protez bacağı, devletin ödemeleri geciktirdiği gerekçesiyle, belli bir avans bedeli karşılığında geçen nisan ayında taktı. Bülent Kocaoğlan da SGK'nın ödeme yapacağına güvenip bankadan 50 bin lira kredi çekip, peşinat olarak medikal firmasına verdi.
Yeni protez bacağıyla adeta bir bacağının olmadığını unutan Bülent Kocaoğlan'ın sevinci çok uzun sürmedi. Kısa sürede ödeme yapılacağını sanan Bülent Kocaoğlan'a, beklediği ödeme bir türlü yapılmadı.
İzmir'deki SGK birimine başvurduğunda evrakın Ankara Maltepe'deki SGK bürosuna gönderildiği söylendi. Oraya ulaştığında ise evrakın henüz kendilerine gelmediğini bildirildi. Kurumun bölümleri arasında evrakı sürekli yer değiştiren Bülent Kocaoğlan'a, aradan geçen 7 ayda herhangi bir ödeme yapılmadı.
Bunun üzerine kredi borcunu ödeyemeyen Bülent Kocaoğlan'a bankadan haciz bildirim kağıtları gelmeye başladı.
ÇAREYİ SOSYAL MEDYADA ARADI
Yaptığı tüm girişimlerden eli boş dönen Bülent Kocaoğlan, haciz kıskacından da parası olmadığı için kurtulamadı. Eşi ve çocuklarıyla da maddi zorluk çektikleri için sıkıntılar yaşayan Kocaoğlan, Cumhurbaşkanından, Başbakana, bakanlara kadar yaptığı başvurulara rağmen sorununa çözüm bulamadığını söyledi.
Kocaoğlan'ın son çaresi sosyal medya üzerinden yardım istemek oldu. Yaşadıklarını en ince detayına kadar, oğlunun cep telefonu kamerasıyla çektiği görüntüde anlatan Kocaoğlan, bunu da sosyal medya üzerindeki profilinde paylaşıp, yaşadıklarını herkesin öğrenmesini sağladı. Yaşadıklarına artık isyan ettiğini, devletin kendisine verdiği 'gazilik' unvanı ile 'övünç madalyasını' bile istemeyecek duruma geldiğini dile getiren Bülent Kocaoğlan şöyle dedi:
"Bu hakkı verdiler. Her gazi gibi ben de yararlandım. Sonra ödeyeceklerine güvenip kredi kullanıp, ödedim. Ama devlete güvenerek hata yaptım. Bugün yuvam dağılmak üzere. Sorumlusu kim? Deselerdi bana ödeme olmadığını, ben zıplayarak gezer yine de almazdım. Bu bana yapılan haksızlık. Ben askere gittiğim zaman sırım gibi delikanlıydım. Böyle değildim. Bizim sorunumuza çare bulunsun."
Bülent Kocaoğlan, sosyal medyada paylaştığı görüntülerden dolayı da, büyük destek aldığını dile getirdi.
MÜFETTİŞLER İNCELİYOR
İzmir SGK Müdürlüğü yetkililer ise, Sağlık Bakanlığı'nın konuyla ilgili yeni kararlar aldığını belirterek şu açıklamayı yaptı:
"Medikal cihazlar, protezler için üst sınırlar belirlendi. Eskiden incelemeyi bölge müdürlükleri yapıp ödemeyi gerçekleştirirken, yeni uygulamaya göre her protez için belirlenen üst sınırı aşanlar için Ankara'da inceleme yapılıyor. Ankara'da müfettişler üst sınırı aşan faturaları 'suistimal var mı?' diye inceleyip onay veriyor, ödeme yapılıyor. Bu konuda da inceleme devam ediyor. O tamamlandığı zaman ödemeyi yapacağız. Ancak sorun bu tür dosyaların yığılmasından."
Bu arada Ankara'da dosya yığılması olduğu, bu nedenle onay ve ödemelerin geciktiği belirtildi. DHA
Mucize eseri hayatta kalan Kocaoğlan, o dönemde takılan eski tip protezi, parasını devletten nasıl olsa alacağına güvenip bankadan kredi çekerek modern bir protez bacakla değiştirdi. Ancak SGK, 'evrakların incelendiği' gerekçesiyle 7 aydır ödeme yapmayınca, gazi Bülent Kocaoğlan'a, borcunu ödemediği için bankadan haciz geldi. Başvurmadığı kurum kalmayan, kendisine ve çocuklarına haksızlık yapıldığını söyleyen Kocaoğlan'ın sesini duyurmak için son çaresi, yaşadıklarını anlattığı, görüntüleri yüklediği sosyal medya oldu.
Kiraz İlçesi'nde oturan Bülent Kocaoğlan'ın, vatani görevini yaptığı Hakkari Çukurca'daki karakol, 1996 yılının Temmuz ayında PKK'lı teröristlerin saldırısına uğradı. Saatler süren çatışmada 16 asker şehit oldu. Aralarında Bülent Kocaoğlan'ın da bulunduğu 21 asker ise yaralı kurtuldu. Ağır yaralanan Kocaoğlan, Hakkari ve Ankara GATA'da, uzun tedavi sürecinin ardından mucize eseri hayatta kaldı, ancak sol bacağını diz üstünden kaybetti.
HAYATA TUTUNDU
Bir bacağını kaybetmesine rağmen hayata tutunan Bülent Kocaoğlan o dönemde takılan protez bacakla ayağa kalktı, devlet memuru olarak çalışmaya başladı, evlenip yuva kurdu. Bu evliliğinden dünyaya gelen 3 çocuğu ve eşiyle, kedisine yepyeni bir dünya yaratan Kocaoğlan, Çanakkale'deki görevinden emekli olduktan sonra ise, tekrar memleketi Kiraz'a yerleşti.
KREDİ ÇEKİP PROTEZ TAKTIRDI, SGK 7 AYDIR ÖDEMEDİ
PKK saldırısından kurtulduktan sonra 18 yıl boyunca devletin kendisine verdiği protez bacakları kullanan Bülent Kocaoğlan, torba yasada yer alan 'gaziler var olan protezlerin en gelişmişini kullanabilir' düzenlemesindeki haktan yararlanmak için müracaat etti. Ancak medikal firması, gazinin günlük yaşamında büyük kolaylıklar sağlayan, hareket edebilen ve düşmesini önleyen 135 bin lira değerindeki protez bacağı, devletin ödemeleri geciktirdiği gerekçesiyle, belli bir avans bedeli karşılığında geçen nisan ayında taktı. Bülent Kocaoğlan da SGK'nın ödeme yapacağına güvenip bankadan 50 bin lira kredi çekip, peşinat olarak medikal firmasına verdi.
Yeni protez bacağıyla adeta bir bacağının olmadığını unutan Bülent Kocaoğlan'ın sevinci çok uzun sürmedi. Kısa sürede ödeme yapılacağını sanan Bülent Kocaoğlan'a, beklediği ödeme bir türlü yapılmadı.
İzmir'deki SGK birimine başvurduğunda evrakın Ankara Maltepe'deki SGK bürosuna gönderildiği söylendi. Oraya ulaştığında ise evrakın henüz kendilerine gelmediğini bildirildi. Kurumun bölümleri arasında evrakı sürekli yer değiştiren Bülent Kocaoğlan'a, aradan geçen 7 ayda herhangi bir ödeme yapılmadı.
Bunun üzerine kredi borcunu ödeyemeyen Bülent Kocaoğlan'a bankadan haciz bildirim kağıtları gelmeye başladı.
ÇAREYİ SOSYAL MEDYADA ARADI
Yaptığı tüm girişimlerden eli boş dönen Bülent Kocaoğlan, haciz kıskacından da parası olmadığı için kurtulamadı. Eşi ve çocuklarıyla da maddi zorluk çektikleri için sıkıntılar yaşayan Kocaoğlan, Cumhurbaşkanından, Başbakana, bakanlara kadar yaptığı başvurulara rağmen sorununa çözüm bulamadığını söyledi.
Kocaoğlan'ın son çaresi sosyal medya üzerinden yardım istemek oldu. Yaşadıklarını en ince detayına kadar, oğlunun cep telefonu kamerasıyla çektiği görüntüde anlatan Kocaoğlan, bunu da sosyal medya üzerindeki profilinde paylaşıp, yaşadıklarını herkesin öğrenmesini sağladı. Yaşadıklarına artık isyan ettiğini, devletin kendisine verdiği 'gazilik' unvanı ile 'övünç madalyasını' bile istemeyecek duruma geldiğini dile getiren Bülent Kocaoğlan şöyle dedi:
"Bu hakkı verdiler. Her gazi gibi ben de yararlandım. Sonra ödeyeceklerine güvenip kredi kullanıp, ödedim. Ama devlete güvenerek hata yaptım. Bugün yuvam dağılmak üzere. Sorumlusu kim? Deselerdi bana ödeme olmadığını, ben zıplayarak gezer yine de almazdım. Bu bana yapılan haksızlık. Ben askere gittiğim zaman sırım gibi delikanlıydım. Böyle değildim. Bizim sorunumuza çare bulunsun."
Bülent Kocaoğlan, sosyal medyada paylaştığı görüntülerden dolayı da, büyük destek aldığını dile getirdi.
MÜFETTİŞLER İNCELİYOR
İzmir SGK Müdürlüğü yetkililer ise, Sağlık Bakanlığı'nın konuyla ilgili yeni kararlar aldığını belirterek şu açıklamayı yaptı:
"Medikal cihazlar, protezler için üst sınırlar belirlendi. Eskiden incelemeyi bölge müdürlükleri yapıp ödemeyi gerçekleştirirken, yeni uygulamaya göre her protez için belirlenen üst sınırı aşanlar için Ankara'da inceleme yapılıyor. Ankara'da müfettişler üst sınırı aşan faturaları 'suistimal var mı?' diye inceleyip onay veriyor, ödeme yapılıyor. Bu konuda da inceleme devam ediyor. O tamamlandığı zaman ödemeyi yapacağız. Ancak sorun bu tür dosyaların yığılmasından."
Bu arada Ankara'da dosya yığılması olduğu, bu nedenle onay ve ödemelerin geciktiği belirtildi. DHA
Memura yeni zam geliyor
Devlet memurlarının fazla mesai ücretleri, yeni yılda 9 kuruş artarak 1 lira 63 kuruşa yükselecek.
2015 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı verilerinden derlediği bilgilere göre, memurların saat başı fazla çalışma ücreti, yeni yılda yüzde 5,8 artış gösterecek. Halen 1 lira 54 kuruş olan saat başı fazla çalışma ücreti, 1 Ocak 2015'ten itibaren 1 lira 63 kuruş olarak uygulanacak.
Bakanlıkların özel kalem müdürlüklerinde çalışan personele ve makam şoförlerine ayda 90 saati, genel müdürlüklerin merkez teşkilatlarında görevli şoförlere de yeni yılda 60 saati geçmemek üzere 1,62 lira yerine 1,71 lira fazla mesai ücreti verilecek.
Her makam için aylık toplam 450 saati geçmemek kaydıyla Kurul Başkanı (Bakanlıklar), genel müdür ve daha üst birim yöneticileri, strateji geliştirme başkanı, vali, general ve amiral rütbesini haiz olmak kaydıyla Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, kuvvet komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığındaki daire başkanı ve daha üst birimlerin yöneticileri, rektör, büyükşehir ve il belediye başkanları ile birlikte çalışan personel de yine ayda 90 saati geçmemek üzere makam onayına istinaden saat başına 1,71 lira fazla çalışma ücreti alacak.
Diğer fazla mesai ücretleri
Yüksek Öğretim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı yurtlar ile üniversitelere bağlı yurtlarda görev yapan personelden gerçekleştirdikleri fazla çalışma karşılığında kendilerine izin verilme imkanı bulunmayanlara da ayda 90 saati aşmamak üzere yeni yılda 1,63 lira ek çalışma ücreti ödenecek.
Anadolu Üniversitesi dışındaki diğer yükseköğretim kurumları kadrolarında görev yapan personelden, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi'nce düzenlenen akademik danışmanlık ve yüz yüze eğitim hizmetlerinin yürütülmesine yardımcı olmak üzere normal çalışma saatleri dışında görevlendirilen ve fiilen görev yapan personele ayda 60 saati aşmamak üzere saat başına 2,80 lira ödemede bulunulacak.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünde çalışan (110 kişiyi geçmemek üzere) personelden fazla çalışma karşılığında kendilerine izin verilme imkanı bulunmayanlara, ayda 60 saati geçmemek üzere saat başına 1,63 lira ödenecek.
Mesleki ve teknik eğitim bölgesinde yer alan meslek yüksekokulları ile ilişkilendirilen ve teknik orta öğretim kurumlarında görev yapan Milli Eğitim Bakanlığı idari personeline, yasal çalışma saatinin bitiminden sonra fiilen yaptıkları fazla çalışma süreleri için ayda 100 saati geçmemek üzere saat başına 2,80 lira ödeme yapılacak.
Yurt içi gündelikler
Harcırah Kanunu uyarınca verilecek yurt içi gündelik ve tazminat tutarları da belirlendi. Yeni yılda TBMM Başkanı ve Başbakan'a ödenecek yurt içi gündelik tutarı 53,5 liradan 56,5 liraya çıkacak.
Anayasa Mahkemesi Başkanı, Genelkurmay Başkanı, bakanlar, milletvekilleri, kuvvet komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Sahil Güvenlik Komutanı, Başbakanlık Müsteşarı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, orgeneraller, oramiraller, Uyuşmazlık Mahkemesi, Sayıştay Başkanları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı, Diyanet İşleri ve Yükseköğretim Kurulu Başkanları'nın yurt içi gündeliği de 48,50 liradan 51,50 liraya yükselecek.
En alt kademedeki memura ise 30 lira yerine 32 lira ödenecek.
2015 Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı'na göre çeşitli kamu görevlilerinin yeni yıldaki yurt içi gündelikleri şöyle olacak:
Yurt İçinde Verilecek Gündelikler TL
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başbakan 56,50
Anayasa Mahkemesi Başkanı, Genelkurmay Başkanı, Bakanlar, Milletvekilleri, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Sahil Güvenlik Komutanı, Başbakanlık Müsteşarı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, Orgeneraller, Oramiraller, Yargıtay, Danıştay, Uyuşmazlık Mahkemesi ve Sayıştay Başkanları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı, Diyanet İşleri ve Yükseköğretim Kurulu Başkanları 51,50 Memur ve Hizmetlilerden;
Ek göstergesi 8000 ve daha yüksek olan kadrolarda bulunanlar (1) 43,00
Ek göstergesi 5800 (dahil) - 8000 (hariç) olan kadrolarda bulunanlar 40,00
Ek göstergesi 3000 (dahil) - 5800 (hariç) olan kadrolarda bulunanlar 37,50
Aylık/kadro derecesi 1-4 olanlar 33,00
Aylık/kadro derecesi 5-15 olanlar 32,00
Arazi Üzerinde Çalışanlara Verilecek Tazminatlar (Madde 50) 50'nci Maddenin 1, 2, 3, 4 ve 5'inci Bentlerindeki Personel :
Kadro derecesi 1-4 olanlar 13,00
Kadro derecesi 5-15 olanlar 12,50
2015 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı verilerinden derlediği bilgilere göre, memurların saat başı fazla çalışma ücreti, yeni yılda yüzde 5,8 artış gösterecek. Halen 1 lira 54 kuruş olan saat başı fazla çalışma ücreti, 1 Ocak 2015'ten itibaren 1 lira 63 kuruş olarak uygulanacak.
Bakanlıkların özel kalem müdürlüklerinde çalışan personele ve makam şoförlerine ayda 90 saati, genel müdürlüklerin merkez teşkilatlarında görevli şoförlere de yeni yılda 60 saati geçmemek üzere 1,62 lira yerine 1,71 lira fazla mesai ücreti verilecek.
Her makam için aylık toplam 450 saati geçmemek kaydıyla Kurul Başkanı (Bakanlıklar), genel müdür ve daha üst birim yöneticileri, strateji geliştirme başkanı, vali, general ve amiral rütbesini haiz olmak kaydıyla Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, kuvvet komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığındaki daire başkanı ve daha üst birimlerin yöneticileri, rektör, büyükşehir ve il belediye başkanları ile birlikte çalışan personel de yine ayda 90 saati geçmemek üzere makam onayına istinaden saat başına 1,71 lira fazla çalışma ücreti alacak.
Diğer fazla mesai ücretleri
Yüksek Öğretim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı yurtlar ile üniversitelere bağlı yurtlarda görev yapan personelden gerçekleştirdikleri fazla çalışma karşılığında kendilerine izin verilme imkanı bulunmayanlara da ayda 90 saati aşmamak üzere yeni yılda 1,63 lira ek çalışma ücreti ödenecek.
Anadolu Üniversitesi dışındaki diğer yükseköğretim kurumları kadrolarında görev yapan personelden, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi'nce düzenlenen akademik danışmanlık ve yüz yüze eğitim hizmetlerinin yürütülmesine yardımcı olmak üzere normal çalışma saatleri dışında görevlendirilen ve fiilen görev yapan personele ayda 60 saati aşmamak üzere saat başına 2,80 lira ödemede bulunulacak.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünde çalışan (110 kişiyi geçmemek üzere) personelden fazla çalışma karşılığında kendilerine izin verilme imkanı bulunmayanlara, ayda 60 saati geçmemek üzere saat başına 1,63 lira ödenecek.
Mesleki ve teknik eğitim bölgesinde yer alan meslek yüksekokulları ile ilişkilendirilen ve teknik orta öğretim kurumlarında görev yapan Milli Eğitim Bakanlığı idari personeline, yasal çalışma saatinin bitiminden sonra fiilen yaptıkları fazla çalışma süreleri için ayda 100 saati geçmemek üzere saat başına 2,80 lira ödeme yapılacak.
Yurt içi gündelikler
Harcırah Kanunu uyarınca verilecek yurt içi gündelik ve tazminat tutarları da belirlendi. Yeni yılda TBMM Başkanı ve Başbakan'a ödenecek yurt içi gündelik tutarı 53,5 liradan 56,5 liraya çıkacak.
Anayasa Mahkemesi Başkanı, Genelkurmay Başkanı, bakanlar, milletvekilleri, kuvvet komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Sahil Güvenlik Komutanı, Başbakanlık Müsteşarı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, orgeneraller, oramiraller, Uyuşmazlık Mahkemesi, Sayıştay Başkanları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı, Diyanet İşleri ve Yükseköğretim Kurulu Başkanları'nın yurt içi gündeliği de 48,50 liradan 51,50 liraya yükselecek.
En alt kademedeki memura ise 30 lira yerine 32 lira ödenecek.
2015 Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı'na göre çeşitli kamu görevlilerinin yeni yıldaki yurt içi gündelikleri şöyle olacak:
Yurt İçinde Verilecek Gündelikler TL
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başbakan 56,50
Anayasa Mahkemesi Başkanı, Genelkurmay Başkanı, Bakanlar, Milletvekilleri, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Sahil Güvenlik Komutanı, Başbakanlık Müsteşarı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, Orgeneraller, Oramiraller, Yargıtay, Danıştay, Uyuşmazlık Mahkemesi ve Sayıştay Başkanları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı, Diyanet İşleri ve Yükseköğretim Kurulu Başkanları 51,50 Memur ve Hizmetlilerden;
Ek göstergesi 8000 ve daha yüksek olan kadrolarda bulunanlar (1) 43,00
Ek göstergesi 5800 (dahil) - 8000 (hariç) olan kadrolarda bulunanlar 40,00
Ek göstergesi 3000 (dahil) - 5800 (hariç) olan kadrolarda bulunanlar 37,50
Aylık/kadro derecesi 1-4 olanlar 33,00
Aylık/kadro derecesi 5-15 olanlar 32,00
Arazi Üzerinde Çalışanlara Verilecek Tazminatlar (Madde 50) 50'nci Maddenin 1, 2, 3, 4 ve 5'inci Bentlerindeki Personel :
Kadro derecesi 1-4 olanlar 13,00
Kadro derecesi 5-15 olanlar 12,50
Makam aracı alıyoruz, burs veremiyoruz!
Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tuncer "Öğrenciye burs veremiyoruz ama lüks makam aracı alabiliyoruz. Burs verebilsek başarı çok yükselir" dedi.
Devlet üniversitelerinin en önemli sıkıntılarından birinin ödenek yetersizliği olduğunu belirten Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer, üniversite özel bütçelerinin de öğrenciye burs olarak verilmesini engelleyen düzenlemeye tepki gösterdi.
Öğrencilere burs sağlanabilse üniversitelerde başarının çok daha yükseklere çıkabileceğini vurgulayan Rektör Tuncer, üniversite bütçesinden milyon liralık makam otomabili alınabilirken öğrencilere burs verilmesinin engellenmesini eleştirdi. Hürriyet Gazetesi muhabiri Gamze Kolcu'nun haberine göre Rektör Tuncer, Tuncer, şunları söyledi:
ÖZEL BÜTÇEDEN MAKAM ARACI ALINIYOR AMA... “Üniversite olarak özel bütçemizden öğrencilerimize burs veremiyoruz, ancak 700-800 bin liralık lüks makam aracı alabiliyoruz. Bütçeyi öğrencinin lehine dönüştüremezken, kişisel harcamalar yapabiliyoruz. Yıllık 1-2 milyon lirayı öğrencilerin kullanımına açamıyorum. Öğrenciye bursu yasaklarken milyonluk makam araçları alınmasını serbest bırakan düzenleme son derece yanlış, düpedüz daltonizm (renkkörlüğü). Ankara ’da 200 bin üniversite öğrencisi var ve ben bu öğrencilerin yarısının bursa ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bizim 43 bin öğrencimizin 10 bini maddi yardım için talepte bulunuyor, ancak biz sadece 2 bin öğrencimize destek olabiliyoruz. Özel bütçemizden burs verebiliyor olsak, maddi imkânları iyileşen öğrenci sayıları çok daha yukarılara çıkar. Devlet üniversitelerinin en ciddi problemlerinden biri de ödeneklerin yetersizliği.”
YETİŞTİRİYORUZ, ÖZEL KAPIYOR “Devletin katkı paylarını artırması gerekiyor. Bizim üniversite olarak yıllık giderimiz 30 milyon liraya yakın. Yılda yaklaşık 5 milyon lira zararla çalışıyoruz. Ödenekler artırılmazsa eğer devlet üniversiteleri dönmez, batmaz, ama ciddi sıkıntıya girer. Maddi imkânsızlıklar ise direkt öğrencilere yansır. Devlet üniversitesi kısıtlı imkânlarına rağmen en üst düzeyde bilim insanı yetiştiriyor, özel üniversiteler ile vakıf üniversiteleri ise daha fazla maaş vererek o kişileri kendi kadrosuna dahil ediyor.”
VAKIF ÜNİVERSİTELERİ ŞİRKET AMA VERGİLERİ YOK
Rektör Prof. Dr. Tuncer, vakıf üniversitelerine tanınan ayrıcalıklara da şöyle tepki gösterdi: “ Türkiye ’de vakıf üniversiteleri şirket üniversiteleridir ve vergi ödemeleri lazım. Onlardan toplanan ve ortak bir havuzda biriken paralar ise devlet üniversitelerine aktarılmalı. Devlet üniversiteleri olarak madalya istemiyoruz ancak, adaletli bir sıralama, değerlendirme yapılsın istiyoruz.”
Devlet üniversitelerinin en önemli sıkıntılarından birinin ödenek yetersizliği olduğunu belirten Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer, üniversite özel bütçelerinin de öğrenciye burs olarak verilmesini engelleyen düzenlemeye tepki gösterdi.
Öğrencilere burs sağlanabilse üniversitelerde başarının çok daha yükseklere çıkabileceğini vurgulayan Rektör Tuncer, üniversite bütçesinden milyon liralık makam otomabili alınabilirken öğrencilere burs verilmesinin engellenmesini eleştirdi. Hürriyet Gazetesi muhabiri Gamze Kolcu'nun haberine göre Rektör Tuncer, Tuncer, şunları söyledi:
ÖZEL BÜTÇEDEN MAKAM ARACI ALINIYOR AMA... “Üniversite olarak özel bütçemizden öğrencilerimize burs veremiyoruz, ancak 700-800 bin liralık lüks makam aracı alabiliyoruz. Bütçeyi öğrencinin lehine dönüştüremezken, kişisel harcamalar yapabiliyoruz. Yıllık 1-2 milyon lirayı öğrencilerin kullanımına açamıyorum. Öğrenciye bursu yasaklarken milyonluk makam araçları alınmasını serbest bırakan düzenleme son derece yanlış, düpedüz daltonizm (renkkörlüğü). Ankara ’da 200 bin üniversite öğrencisi var ve ben bu öğrencilerin yarısının bursa ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bizim 43 bin öğrencimizin 10 bini maddi yardım için talepte bulunuyor, ancak biz sadece 2 bin öğrencimize destek olabiliyoruz. Özel bütçemizden burs verebiliyor olsak, maddi imkânları iyileşen öğrenci sayıları çok daha yukarılara çıkar. Devlet üniversitelerinin en ciddi problemlerinden biri de ödeneklerin yetersizliği.”
YETİŞTİRİYORUZ, ÖZEL KAPIYOR “Devletin katkı paylarını artırması gerekiyor. Bizim üniversite olarak yıllık giderimiz 30 milyon liraya yakın. Yılda yaklaşık 5 milyon lira zararla çalışıyoruz. Ödenekler artırılmazsa eğer devlet üniversiteleri dönmez, batmaz, ama ciddi sıkıntıya girer. Maddi imkânsızlıklar ise direkt öğrencilere yansır. Devlet üniversitesi kısıtlı imkânlarına rağmen en üst düzeyde bilim insanı yetiştiriyor, özel üniversiteler ile vakıf üniversiteleri ise daha fazla maaş vererek o kişileri kendi kadrosuna dahil ediyor.”
VAKIF ÜNİVERSİTELERİ ŞİRKET AMA VERGİLERİ YOK
Rektör Prof. Dr. Tuncer, vakıf üniversitelerine tanınan ayrıcalıklara da şöyle tepki gösterdi: “ Türkiye ’de vakıf üniversiteleri şirket üniversiteleridir ve vergi ödemeleri lazım. Onlardan toplanan ve ortak bir havuzda biriken paralar ise devlet üniversitelerine aktarılmalı. Devlet üniversiteleri olarak madalya istemiyoruz ancak, adaletli bir sıralama, değerlendirme yapılsın istiyoruz.”
YSK’da erken seçim alarmı
Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 7 Haziran 2015’te yapılması gereken milletvekili genel seçiminin erkene alınabileceği ihtimali çerçevesinde alarma geçerek çalışmalarını başlattı ve ilk kararını verdi.
Dün toplanan YSK, bir sandıkta oy kullanabilecek seçmen sayısını 360+20 olarak belirledi. YSK yurtdışındaki 3 milyona yaklaşan seçmenin bulundukları ülkelerdeki konsolosluklarda oy kullanabilmeleri için de önümüzdeki hafta Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile toplantı yapacak. YSK, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) kürsüden seçilen 10’u asıl 6’sı yedek 16 üyesinin mazbatalarını ise yarın YSK’da düzenlenecek törenle verecek.
CHP’nin YSK Temsilcisi Mehmet Hadimi Yakupoğlu, YSK’nın dün verdiği bu kararları nasıl değerlendirdiği sorusu üzerine Hürriyet’e şu açıklamayı yaptı: “YSK genel seçimin erkene çekilmesi ihtimaline hazırlık olarak, yapması gereken çalışmaları yaklaşık 1.5-2 ay önceye aldı. Bu da bize YSK’nın seçimin erkene alınma ihtimaline göre hazırlığa başladığını gösteriyor. Seçim normal koşullarda 7 Haziran 2015’te yapılacak. YSK’nın da seçim hazırlığına Kasım veya Aralık’ta başlaması bekleniyordu. Ancak YSK daha Ekim’den çalışmaya başladı.”
İŞTE O İKİ KARAR
1- RANDEVU SİSTEMİ TARTIŞILACAK
YSK ilk kez 10 Ağustos’ta halkoyuyla yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde denenen ve başarılı olmayan yurtdışı seçmenlerin randevu sistemiyle yurtdışında kiralanan yerlerde oy kullanması sistemini
2015’teki genel seçimde kaldırmayı masaya yatırdı. Dünkü toplantıda, YSK Ak PartiTemsilcisi Şeref Malkoç ve CHP Temsilcisi Yakupoğlu, yaşanan aksaklıkları dile getirerek, yurtdışında seçmenlerin randevuyla oy kullanmaları sisteminin kaldırılmasını önerdi. YSK da önümüzdeki genel seçimde yurtdışı seçmenlerin bulundukları ülkelerdeki Türk konsolosluklarında randevusuz oy vermelerinin tartışılmasını ve bu konuda çalışma yapılmasını benimsedi. YSK, önümüzdeki perşembe günü Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile çalışma yemeğinde bir araya gelecek ve bu konuyla yurtdışı seçimin güvenliği konusu görüşülecek.
2- BİR SANDIKTA 380 SEÇMEN
YSK dün seçime ilişkin ilk kararını da verdi. Önümüzdeki genel seçimde bir sandıkta oy kullanacak seçmen sayısını da 360+20 olarak belirlendi. Bu sayı, 2011 genel seçimlerinde 300, 30 Mart’taki son yerel seçimde 300+20 ve 10 Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı seçiminde ise 400 olarak belirlenmişti. YSK, tek bir oy pusulası kullanılan Köşk seçiminde sandık tasarrufu yapmış ve bir sandıkta oy verecek seçmen sayısını 400 olarak belirlemişti. (Medyafaresi)
Dün toplanan YSK, bir sandıkta oy kullanabilecek seçmen sayısını 360+20 olarak belirledi. YSK yurtdışındaki 3 milyona yaklaşan seçmenin bulundukları ülkelerdeki konsolosluklarda oy kullanabilmeleri için de önümüzdeki hafta Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile toplantı yapacak. YSK, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) kürsüden seçilen 10’u asıl 6’sı yedek 16 üyesinin mazbatalarını ise yarın YSK’da düzenlenecek törenle verecek.
CHP’nin YSK Temsilcisi Mehmet Hadimi Yakupoğlu, YSK’nın dün verdiği bu kararları nasıl değerlendirdiği sorusu üzerine Hürriyet’e şu açıklamayı yaptı: “YSK genel seçimin erkene çekilmesi ihtimaline hazırlık olarak, yapması gereken çalışmaları yaklaşık 1.5-2 ay önceye aldı. Bu da bize YSK’nın seçimin erkene alınma ihtimaline göre hazırlığa başladığını gösteriyor. Seçim normal koşullarda 7 Haziran 2015’te yapılacak. YSK’nın da seçim hazırlığına Kasım veya Aralık’ta başlaması bekleniyordu. Ancak YSK daha Ekim’den çalışmaya başladı.”
İŞTE O İKİ KARAR
1- RANDEVU SİSTEMİ TARTIŞILACAK
YSK ilk kez 10 Ağustos’ta halkoyuyla yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde denenen ve başarılı olmayan yurtdışı seçmenlerin randevu sistemiyle yurtdışında kiralanan yerlerde oy kullanması sistemini
2015’teki genel seçimde kaldırmayı masaya yatırdı. Dünkü toplantıda, YSK Ak PartiTemsilcisi Şeref Malkoç ve CHP Temsilcisi Yakupoğlu, yaşanan aksaklıkları dile getirerek, yurtdışında seçmenlerin randevuyla oy kullanmaları sisteminin kaldırılmasını önerdi. YSK da önümüzdeki genel seçimde yurtdışı seçmenlerin bulundukları ülkelerdeki Türk konsolosluklarında randevusuz oy vermelerinin tartışılmasını ve bu konuda çalışma yapılmasını benimsedi. YSK, önümüzdeki perşembe günü Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile çalışma yemeğinde bir araya gelecek ve bu konuyla yurtdışı seçimin güvenliği konusu görüşülecek.
2- BİR SANDIKTA 380 SEÇMEN
YSK dün seçime ilişkin ilk kararını da verdi. Önümüzdeki genel seçimde bir sandıkta oy kullanacak seçmen sayısını da 360+20 olarak belirlendi. Bu sayı, 2011 genel seçimlerinde 300, 30 Mart’taki son yerel seçimde 300+20 ve 10 Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı seçiminde ise 400 olarak belirlenmişti. YSK, tek bir oy pusulası kullanılan Köşk seçiminde sandık tasarrufu yapmış ve bir sandıkta oy verecek seçmen sayısını 400 olarak belirlemişti. (Medyafaresi)
10 ayda 39 kişiyi öldürdü!
Salı günü tutuklanan 26 yaşındaki seri katil Tiago Henrique Gomes da Rocha 39 kişiyi öldürdüğünü itiraf etti.
Kurban olarak genç kadınları, eşcinselleri, evsiz insanları ve fahişeleri seçen Rocha’nın bir de sevgilisi olduğu ortaya çıktı. Rocha’nın kurbanlarının, bir kilisede çalışan kız arkadaşına çok benzediği söylendi. En az 22 kadın ve 17 erkeği öldürdüğünü itiraf eden Rocha, sayının daha da fazla olabileceğini söyledi. Cinayet işlediğinde içindeki öfkeden kurtulduğunu söyleyen Rocha, yaklaşık 10 aydır seri bir şekilde adam öldürüyor. Kurbanlarına saldırmadan önce ‘’soygun’’ diye bağıran adam, oluşan kargaşada silahıyla vurarak öldürüyordu. Son saldırısında silahı tutukluk yapınca yakalanan Tiago, saldırılarda 0.38 kalibrelik altı patlar kullanıyordu. (Medyafaresi)
Kurban olarak genç kadınları, eşcinselleri, evsiz insanları ve fahişeleri seçen Rocha’nın bir de sevgilisi olduğu ortaya çıktı. Rocha’nın kurbanlarının, bir kilisede çalışan kız arkadaşına çok benzediği söylendi. En az 22 kadın ve 17 erkeği öldürdüğünü itiraf eden Rocha, sayının daha da fazla olabileceğini söyledi. Cinayet işlediğinde içindeki öfkeden kurtulduğunu söyleyen Rocha, yaklaşık 10 aydır seri bir şekilde adam öldürüyor. Kurbanlarına saldırmadan önce ‘’soygun’’ diye bağıran adam, oluşan kargaşada silahıyla vurarak öldürüyordu. Son saldırısında silahı tutukluk yapınca yakalanan Tiago, saldırılarda 0.38 kalibrelik altı patlar kullanıyordu. (Medyafaresi)
18 Ekim 2014 Cumartesi
Kamu çalışanları için uzun tatil hayal oldu
Önümüzdeki yıl dini bayramlarda uzun tatil yapılamayacak
Önümüzdeki Ramazan Bayramı 17 Temmuz 2015 Cuma günü başlayacak. Üç gün sürecek olan bayram Pazar günü sona erecek ve Pazartesi resmi iş başı yapılacak. Eğer, bayramın bir gün öncesi olan Perşembe günü resmi tatil, kamu görevlileri izinli sayılırlarsa, Ramazan Bayramı tatili 4 güne çıkmış olacak.
KURBAN BAYRAMI PERŞEMBEYE GELİYOR
Önümüzdeki Kurban Bayramı ise 24 Eylül 2015 Perşembe günü başlayacak. Dört gün sürecek olan Kurban Bayramı Pazar akşamı sona erecek ve Pazartesi günü resmi iş başı yapılacak. Eğer, bayramın bir gün öncesi olan Çarşamba günü resmi tatil ilan edilirse, Kurban Bayramı tatili 5 güne çıkmış olacak.
Önümüzdeki Ramazan Bayramı 17 Temmuz 2015 Cuma günü başlayacak. Üç gün sürecek olan bayram Pazar günü sona erecek ve Pazartesi resmi iş başı yapılacak. Eğer, bayramın bir gün öncesi olan Perşembe günü resmi tatil, kamu görevlileri izinli sayılırlarsa, Ramazan Bayramı tatili 4 güne çıkmış olacak.
KURBAN BAYRAMI PERŞEMBEYE GELİYOR
Önümüzdeki Kurban Bayramı ise 24 Eylül 2015 Perşembe günü başlayacak. Dört gün sürecek olan Kurban Bayramı Pazar akşamı sona erecek ve Pazartesi günü resmi iş başı yapılacak. Eğer, bayramın bir gün öncesi olan Çarşamba günü resmi tatil ilan edilirse, Kurban Bayramı tatili 5 güne çıkmış olacak.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)