İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta ekiplerince düzenlenen dilenci operasyonunda, yaşlı kadının üzerinden 7 bin 200 lira çıktı.
Ekipler, yaşlı bir kadını vatandaştan para alırken yakaladı. Zabıta karakoluna götürülen yaşlı kadının üzerinden çıkan para ise zabıta memurlarını şaşkına çevirdi. Söz konusu şahsın üzerinden 7 bin 200 lira çıktı.
Ekipler, tutanak tutmak için paraları masaya koymak istedi ancak paralar masaya güçlükle sığdı.
Zabıta memurları yaşlı kadını bir daha dilenmemesi için uyardı.
18 Mart 2016 Cuma
Amsterdam'da kadın çalışanlara kısa etek yasağı
Amsterdam Belediyesi'nin Nieuw-West semtindeki ofisinde, kadın çalışanların diz üstü etek ve elbise giymeleri yasaklandı.
Kadın personelden, diz kapağına kadar çıkan çizme giymemeleri de istendi.
Çalışanlar ve Amsterdam Belediye Meclisi üyeleri karara tepkili.
KADINLAR KARARI ŞAKA ZANNETTİ
Yasağı protesto etmek için Salı günü bütün belediye çalışanı kadınlar, kısa etek ve uzun çizme giymeye çağrıldı.
Amsterdam Belediyesi'nin Nieuw - West temsilciğindeki kadın çalışanlar, ofis şefinden gelen e-maili önce şaka zannettiler.
"Sevgili hanımlar, şu andan itibaren sizinle bir anlaşma yapmak istiyorum" diye başlayan e-mailde, kadın çalışanların diz üstünü geçen etek ve elbise giymemeleri istendi.
Danışmada görevli kadın memurların diz kapağına kadar uzanan çizme giymesinin de hoş olmadığı vurgulandı.
Ofis sorumlusu, yasak kararına uymayan kadın personelin "evine geri gönderileceği" uyarısında bulundu.
Amsterdam Belediyesi'ndeki çalışan temsilcisi Mario Soriano da, yasak kararının iletildiği elektronik postanın şaka olduğunu düşünmüş.
Soriano'ya göre, '2016 yılında Amsterdam gibi bir kentte böyle bir yasağın gündeme gelmesi tuhaf'. Soriano, yasağın belediye politikası değil, tek kişinin kararı olduğunu belirtti.
SİYASİ PARTİLERDEN TEPKİLER
Belediye meclisinde çoğunluğa sahip Demokratlar 66 (D66) Partisi üyesi Jeroen Mirck, yasak kararını "saçma" olarak değerlendirdi.
D66'lı meclis üyesi tepkisini, "1950'li yıllara geri mi dönüyoruz. Tuhaf" sözleriyle dile getirdi.
Liberal Sağ Partili (VVD) meclis üyesi Dilan Yeşilgöz de, kararı "hiçbir şekilde kabul edilemez" diye değerlendirdi ve belediye yönetiminden açıklama istedi.
Amsterdam Belediyesi sözcüsü ise, daha önce temsilciliklerden birinde yaşanan sorun nedeniyle kıyafet yönetmeliğinin değiştirildiğini belirtti.
Sözcü, ofis sorumlusunun yönetmelik değişikliği uyarınca yasak kararı aldığını söyledi. Belediye sözcüsüne göre, bütün çalışanlar ne giyeceğine kendisi karar verebilir ancak bu giysilerin de çalışma ortamına uygun olması gerekir.
HOLLANDALI KADINLARIN 'ETEK GÜNÜ'
Kadın belediye çalışanlarına yönelik kıyafet yasağı, Hollandalı Twitter kullanıcılarının en çok konuştuğu konu oldu.
Sosyal medya üzerinden kadın çalışanlara, gelecek Salı günü kısa etek ve diz kapağına kadar uzanan çizme ile sokağa çıkmaları çağrısı yapıldı.
Hollanda'da kışın ardından yaşanan yılın ilk sıcak güne, "etek günü" adı veriliyor. Kadınlar, baharın müjdecisi olan o gün, genellikle etek giyerek sokağa çıkıyor.
Birçok Hollandalı kadın, sosyal medya üzerinden Amsterdam'daki kısa etek yasağı nedeniyle "etek gününün" daha anlamalı geçeceği mesajı veriyor.
Kadın çalışanlar, düşünce özgürlüğü gibi giyinme özgürlüğüne de saygılı olunması çağrısı yapıyor.
BBC Türkçe
Kadın personelden, diz kapağına kadar çıkan çizme giymemeleri de istendi.
Çalışanlar ve Amsterdam Belediye Meclisi üyeleri karara tepkili.
KADINLAR KARARI ŞAKA ZANNETTİ
Yasağı protesto etmek için Salı günü bütün belediye çalışanı kadınlar, kısa etek ve uzun çizme giymeye çağrıldı.
Amsterdam Belediyesi'nin Nieuw - West temsilciğindeki kadın çalışanlar, ofis şefinden gelen e-maili önce şaka zannettiler.
"Sevgili hanımlar, şu andan itibaren sizinle bir anlaşma yapmak istiyorum" diye başlayan e-mailde, kadın çalışanların diz üstünü geçen etek ve elbise giymemeleri istendi.
Danışmada görevli kadın memurların diz kapağına kadar uzanan çizme giymesinin de hoş olmadığı vurgulandı.
Ofis sorumlusu, yasak kararına uymayan kadın personelin "evine geri gönderileceği" uyarısında bulundu.
Amsterdam Belediyesi'ndeki çalışan temsilcisi Mario Soriano da, yasak kararının iletildiği elektronik postanın şaka olduğunu düşünmüş.
Soriano'ya göre, '2016 yılında Amsterdam gibi bir kentte böyle bir yasağın gündeme gelmesi tuhaf'. Soriano, yasağın belediye politikası değil, tek kişinin kararı olduğunu belirtti.
SİYASİ PARTİLERDEN TEPKİLER
Belediye meclisinde çoğunluğa sahip Demokratlar 66 (D66) Partisi üyesi Jeroen Mirck, yasak kararını "saçma" olarak değerlendirdi.
D66'lı meclis üyesi tepkisini, "1950'li yıllara geri mi dönüyoruz. Tuhaf" sözleriyle dile getirdi.
Liberal Sağ Partili (VVD) meclis üyesi Dilan Yeşilgöz de, kararı "hiçbir şekilde kabul edilemez" diye değerlendirdi ve belediye yönetiminden açıklama istedi.
Amsterdam Belediyesi sözcüsü ise, daha önce temsilciliklerden birinde yaşanan sorun nedeniyle kıyafet yönetmeliğinin değiştirildiğini belirtti.
Sözcü, ofis sorumlusunun yönetmelik değişikliği uyarınca yasak kararı aldığını söyledi. Belediye sözcüsüne göre, bütün çalışanlar ne giyeceğine kendisi karar verebilir ancak bu giysilerin de çalışma ortamına uygun olması gerekir.
HOLLANDALI KADINLARIN 'ETEK GÜNÜ'
Kadın belediye çalışanlarına yönelik kıyafet yasağı, Hollandalı Twitter kullanıcılarının en çok konuştuğu konu oldu.
Sosyal medya üzerinden kadın çalışanlara, gelecek Salı günü kısa etek ve diz kapağına kadar uzanan çizme ile sokağa çıkmaları çağrısı yapıldı.
Hollanda'da kışın ardından yaşanan yılın ilk sıcak güne, "etek günü" adı veriliyor. Kadınlar, baharın müjdecisi olan o gün, genellikle etek giyerek sokağa çıkıyor.
Birçok Hollandalı kadın, sosyal medya üzerinden Amsterdam'daki kısa etek yasağı nedeniyle "etek gününün" daha anlamalı geçeceği mesajı veriyor.
Kadın çalışanlar, düşünce özgürlüğü gibi giyinme özgürlüğüne de saygılı olunması çağrısı yapıyor.
BBC Türkçe
Evrenin sırrını onlar çözecek
İngiltere’deki Oxford Üniversitesi’nden bilim insanları hibernasyonla ilgili önemli bir jest.
Madagaskar’da yaşayan lemurları inceleyerek hibernasyonun (metabolizmanın yavaşlaması ve az enerji harcamasını sağlayan uzun uyku hali) gizemlerini öğrenebileceklerini ve böylelikle astronotları uzay yolculukları sırasında uzun kış uykularına yatırabileceklerini umduklarını açıkladı.
Madagaskar’da yaşayan lemurları inceleyerek hibernasyonun (metabolizmanın yavaşlaması ve az enerji harcamasını sağlayan uzun uyku hali) gizemlerini öğrenebileceklerini ve böylelikle astronotları uzay yolculukları sırasında uzun kış uykularına yatırabileceklerini umduklarını açıkladı.
Necla Sağlam cinayetinde gözaltı
Zonguldak’ta geçtiğimiz Şubat ayında 22 yaşındaki Necla Sağlam’ın boğazının kesilerek öldürülmesi olayıyla ilgili bir kişi gözaltına alındı. Soruşturma hakkında bilgi alan Emniyet Müdürü Osman Ak, “Gözaltına alınan var mı?” sorusuna “Yorum yok” cevabını verdi. Ak, cinayetin ardından yerel basında çıkan “Müge Anlı gelse çözerdi” şeklindeki haberlere “Müge Anlı’nın gelmesine gerek kalmadı artık” cevabını verdi.
Geçen 24 Şubat’ta, Meşrutiyet Mahallesi’ndeki apartman dairesinde başına poşet geçirilip boğazı kesilerek öldürülen Necla Sağlam cinayetiyle ilgili Cumhuriyet Savcısının yürüttüğü soruşturma kapsamında bıçaktan alınan parmak izleri Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Daire Başkanlığı’na gönderildi. Gelen rapora göre, parmak izlerinin uyuştuğu 34 yaşındaki Tolga K. ve olayla ilgili olduğu düşünülen ağabeyi 36 yaşındaki Tamer K. gözaltına alındı.
Şüphelilerin Ontemmuz Mahallesi Mimar Sokak’taki evlerinde arama yapıldı. Tolga K. ve Tamer K., emniyetteki işlemlerinin ardından hastaneye doktor kontrolüne götürüldü. 2 şüpheli ardından emniyete götürüldü. İlk ifadelerinde suçlamaları kabul etmeyen şüphelilerin emniyetteki sorguları sürüyor.
İl Emniyet Müdürü Osman Ak’ta emniyet ek binasına geldi. Çıkışta, olayla ilgili soruşturmanın devam ettiğini söyleyen Ak, "İdari tahkikat devam ediyor. Zanlının evinde arama yapılıyor. Müge Anlı’nın gelmesine gerek kalmadı" dedi.
Cinayetin hemen ardından Necla Sağlam’ın erkek arkadaşı S.Ç, mesai arkadaşı K.Y. ile onun erkek arkadaşı olduğu iddia edilen H.T. gözaltına alınmış, sevk edildikleri nöbetçi mahkemece de serbest bırakılmıştı. DHA
Putin: Birkaç saatte Suriye’ye döneriz
Rusya’nın Suriye’den çekilmesinin ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kremlin Sarayı’nda düzenlenen törende 17 subaya altından “Rusya Kahramanı” nişanı taktı.
Putin, tören sırasında yaptığı açıklamada “gerekirse Suriye’ye geri döneriz” diyerek dünyaya mesaj da verdi.
Putin, “Geldiğimiz noktada Suriye yönetimi ve Devlet Başkanı Esad’a mali ve istihbarat yardımı sağlamaya devam edeceğiz. Orada ayrıca yeterli sayıda askeri gücümüz de kalıyor. Özellikle Suriye hava sahasını denetim altında tutmak için S-400 füzeleriyle Pantser-F hava savunma sistemlerini bıraktık. Kalan kuvvetlerimize tehdit oluştuğunu hissettiğimiz an bu silahları çekinmeden kullanmaya hazırız. Suriye’deki durum tırmanışa geçer ve tekrar bizim askeri gücümüzle devreye girmemizi gerektirirse birkaç saat içinde önceki gücümüzle oraya geri dönme kabiliyetimizi koruduğumuz bilinmeli” açıklamalarını yaptı.
Rusya lideri, 6 aylık operasyonun maliyetini de 33 milyar ruble (yaklaşık 1.34 milyar TL) olarak açıkladı.
PEŞMERGEYE RUS UÇAKSAVAR
Rusya, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) uçaksavar sağladı. Rusya’nın Kürt Yönetimi’nin merkezi Erbil’deki başkonsolosluğu, Bağdat yönetiminin onayıyla Irak Kürt bölgesine 5 adet ZU-23 uçaksavar bataryası ve buna ait 19 bin mühimmat teslim edildiğini açıkladı. Rus askeri uzmanlarından emekli General Leonid Ivaşov “Irak’taki Kürtlere teslim edilen Sovyet modeli uçaksavar sistemi günümüzde modern uçakları vurma kabiliyetine pek sahip değil. Ancak bu silah pekala yerdeki zırhlı hedeflere karşı da kullanılabiliyor” yorumunu yaptı. Hürriyet
Putin, tören sırasında yaptığı açıklamada “gerekirse Suriye’ye geri döneriz” diyerek dünyaya mesaj da verdi.
Putin, “Geldiğimiz noktada Suriye yönetimi ve Devlet Başkanı Esad’a mali ve istihbarat yardımı sağlamaya devam edeceğiz. Orada ayrıca yeterli sayıda askeri gücümüz de kalıyor. Özellikle Suriye hava sahasını denetim altında tutmak için S-400 füzeleriyle Pantser-F hava savunma sistemlerini bıraktık. Kalan kuvvetlerimize tehdit oluştuğunu hissettiğimiz an bu silahları çekinmeden kullanmaya hazırız. Suriye’deki durum tırmanışa geçer ve tekrar bizim askeri gücümüzle devreye girmemizi gerektirirse birkaç saat içinde önceki gücümüzle oraya geri dönme kabiliyetimizi koruduğumuz bilinmeli” açıklamalarını yaptı.
Rusya lideri, 6 aylık operasyonun maliyetini de 33 milyar ruble (yaklaşık 1.34 milyar TL) olarak açıkladı.
PEŞMERGEYE RUS UÇAKSAVAR
Rusya, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) uçaksavar sağladı. Rusya’nın Kürt Yönetimi’nin merkezi Erbil’deki başkonsolosluğu, Bağdat yönetiminin onayıyla Irak Kürt bölgesine 5 adet ZU-23 uçaksavar bataryası ve buna ait 19 bin mühimmat teslim edildiğini açıkladı. Rus askeri uzmanlarından emekli General Leonid Ivaşov “Irak’taki Kürtlere teslim edilen Sovyet modeli uçaksavar sistemi günümüzde modern uçakları vurma kabiliyetine pek sahip değil. Ancak bu silah pekala yerdeki zırhlı hedeflere karşı da kullanılabiliyor” yorumunu yaptı. Hürriyet
17 Mart 2016 Perşembe
'300'ün üzerinde şehit verdik ama...'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bizi üzen, bu süreçte bizim verdiğimiz şehitlerimizdir. Geçtiğimiz temmuz ayından bu yana 300’ün üzerinde asker ve polisimizi şehit verdik. Ama ne kazandık biliyor musunuz, bu toprakların vatanımız olduğunu dosta düşmana bir kez daha göstermiş olduk. Bu önemliydi. Bu kazanç öyle bir kazançtır ki ancak Çanakkale ile Kurtuluş Savaşı ile mukayese edebiliriz" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen "Devlet Övünç Madalyası ve Beratı Tevcih Töreni"nde konuştu. Erdoğan, konuşmasına, “Devlet övünç madalyası ve beratı tevcih töreni dolayısıyla şu bir araya gelişimiz, Cumhurbaşkanlığı Külliyemizi şereflendirmeniz bizler için gurur vesilesidir, teşekkür ediyorum” sözleriyle başladı.
Devlet Övünç Madalyası ve Beratı takdim edilecek tüm asker ve polise, ailelerine, ülke için yaptıkları hizmetler için şükranlarını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şehitlerimizi rahmetle, minnetle, hürmetle yad ediyor, Allah onlardan razı olsun diyorum. Gazilerimize verdikleri mücadeleleri ve fedakarlıkları sebebiyle en kalbi teşekkürlerimi iletiyorum. Burada sadece Ankara’daki 25 şehit yakını ve gazimizin devlet övünç madalyası ve beratını veriyoruz. Bizimle aynı anda 55 ilde o şehirlerimizdeki şehit yakını, gazilerimize madalyaları ve beratları tevdi ediliyor. Sizlerin şahsında ülkemizin tamamındaki 227 şehit yakını ve gazimize şükranlarımı ifade ediyorum. Övünç madalyası, şeref madalyasıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletinin verdiği en üst madalyadır. Devletin, bu madalyanın üzerinde hiçbir taltif, teşekkür, şükran aracı bulunmuyor. Sizlere bu madalyayı ve beratı bizzat takdim etmek şahsım için çok müstesna, çok şerefli bir görevdir. Şu anda 55 ilimizde gerçekleştirilmekte olan törenlerdeki madalya ve beratlar da Cumhurbaşkanı olarak şahsım adına hak sahiplerine teslim ediliyor. Şehitlerimiz ve gazilerimizin fedakarlıklarını düşündüğümüzde devletimiz onlar için ne yapsa haktır, ne yapsa azdır."
'DEVLETİMİZ ASLA SAHİPSİZ BIRAKMIYOR'
Şehitlik ve gaziliğin, manevi birer paye olarak hiçbir maddi karşılıkla mukayese edilemeyeceğini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bizim inancımızda, şehitlerimize ve gazilerimize en büyük mükafatı Rabbimiz müjdeliyor; şehitlerimiz, ‘Onlara ölüler demeyiniz. Zira onlar diridirler’ hükmünün muhatabı olarak, kıyamet gününde şefaat ayrıcalığı kazanmışlardır. Peygamber Efendimiz, ‘Cennete giren hiçbir kimse yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit gördüğü aşırı itibar, ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve 10 defa şehit olmayı ister’ buyuruyor. Allah yolunda ölümü göze alarak mücadele eden ve bu uğurda bedel ödeyen gazilerimizi ecrini, hiçbir faninin tam anlamıyla takdir etmesi mümkün değildir. Bize düşen onlara sahip çıkmak, onların aziz hatıralarına layık olmaktır. Bu sebeple devletimiz de şehit yakınlarımızı ve gazilerimizi asla sahipsiz bırakmıyor. Burada tevcih ettiğimiz madalyalar manevi hatıradır, taltiftir. Bunun yanında tazminattan, kamuda işe yerleştirmeye kadar gazi ve şehit yakınlarına tanınan pek çok hak var. Ben onlara girecek değilim. Hamdolsun, devletimiz şehitlerden geride kalanlar, gazilere sahip çıkacak imkanlara sahiptir. Önümüzdeki yıllarda bu imkanları daha geliştirerek şehitlerimizin aziz hatıralarına, gazilerin fedakarlıklarına layık olmaya çalışacağız."
Erdoğan, her milletin bir hikayesi ve serencamı, öne çıkan vasfının var olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
“Bizim milletimiz de tarih boyunca mücadelesiyle, mücadele azmiyle, cesaretiyle yeni yerler fethetme ve buraları vatan kılmak konusundaki maharetiyle, devlet kurma ve yaşatmadaki kabiliyetiyle temayüz etmiş bir millettir. Aynı zamanda hiçbir kompleksi olmayan bir milletiz. İyi olan, güzel olan, doğru olan, hakka ve hakikate uygun olan ne varsa benimsemekten, hayatımıza aktarmaktan, içselleştirmekten, kurumsallaştırmaktan çekinmeyiz. Bu vasıflarımız sayesinde ecdadımız tarih boyunca gittiği her yerde çok güzel izler bırakmış, hizmetler gerçekleştirmiş, daima hayırla yad edilmiştir. Bakınız biz Doğu Avrupa, Balkanlar’dan, Ortadoğu’dan, Kuzey Afrika’dan çekileli 100 yıl oldu ama bugün gidin oraya hala hasretle, muhabbetle, sevgiyle anıldığımızı görürsünüz. Dün TİKA’nın projelerinin tanıtım ve açılış törenindeydik. Kosova, Arnavutluk’ta yapılan canlı yayınlarda oralarda yaşayan insanların nasıl samimi muhabbetle bize baktıklarını görmemek için herhalde kör olmak lazım."
'TÜRKİYE BUNCA SALDIRIYA RAĞMEN AYAKTAYSA...'
"Biz sevgiyi kazanırken, oralarda milyonlarca kardeşlerimizi kaybettik, 10 binlerce askerimizi şehit verdik" diyen Erdoğan, şunları söyledi:
"Macaristan’da, Zigetvar Kalesi’nde dolaşan bir vatandaşımıza, bölgede yaşayan bir kişi ne diyor biliyor musunuz, ‘gezdiğiniz topraklar altında Macar askerinden çok Türk askeri yatıyor. Ben hepsine dua ediyorum’ diyor. Bugün hala Macaristan’da ve dünyanın pek çok yerinde böylesine hasbi, böylesine samimi bir şekilde eğer kucak açılıyorsa, oralara bıraktığımız şehitlerimiz ve gazilerimiz sayesindedir. Türkiye içeriden ve dışarıdan maruz kaldığı bunca saldırıya, bölgesinde, dünyaya karşısına dikilen hasıma rağmen ayaktaysa işte bu müktesebatı sayesindedir.
Şayet biz Batılıların yaptığı gibi sömürge anlayışıyla oralara gitmiş olsaydık inanın karşılaşacağımız muamele çok farklı olurdu. İşte şurada iki hafta önce Afrika’daydım. Fildişi Sahili, Gana, Nijerya, Gine buraları dolaştık ve oralardakiler enteresan şeyler anlattılar. Buraya Osmanlı'nın dışında gelenler bizim altınlarımızı, elmasımızı, incilerimizi toplamaya geldi ama Osmanlı buralara bunun için gelmediler. İşte fark bu. Onun için de bize farklı sevgileri saygıları var. Sömürgeciliğin nasıl tahribata yol açtığını oralarda gözümüzle gördük."
'TERÖRİSTLERİN TAMAMINI İMHA EDECEĞİZ'
Milletin birliğine ve beraberliğine sahip çıkacaklarının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tek millet diyeceğiz, tek bayrak diyeceğiz, tek vatan diyeceğiz, tek devlet diyeceğiz. Asla bunun karşıtı ifadeye prim vermeyeceğiz" dedi.
Erdoğan, "Göklerden dalgalanan bayrağımıza, minarelerden okunan 5 vakit ezanımıza hep birlikte sahip çıkacağız. Devletimize sahip çıkacağız. Vatanımızda asla bir operasyona müsaade etmeyeceğiz. Çünkü bugün bunların hepsi birden saldırı altındadır. Sizlerin eşleri, babaları, kardeşleri, evlatları şehit olarak, gazi olarak işte bu kutsal mücadeleyi yürütüyorlar. Emin olunuz şehitlerimizin ruhlarını muazzep edecek, gazilerimizin yüreğini burkacak hiçbir adımın atılmasına izin vermedik, vermeyeceğiz. Tüm terör örgütleriyle sonuna kadar ve tavizsiz bir mücadele içindeyiz. Teröristlerin tamamını da eninde sonunda Allah’ın izniyle bu ülkede imha edeceğiz. Bizi üzen bu süreçte bizim verdiğimiz şehitlerimizdir. Geçtiğimiz temmuz ayından bu yana 300’ün üzerinde asker ve polisimizi şehit verdik. Ama ne kazandık biliyor musunuz, bu toprakların vatanımız olduğunu, dosta düşmana bir kez daha göstermiş olduk. Bu önemliydi. Bu kazanç var ya öyle büyük bir kazançtır ki ancak Çanakkale ile Kurtuluş Savaşı ile mukayese edebiliriz. Şehitlerimizin kanlarıyla gazilerimizin fedakarlıklarıyla yazdıkları destanın, tarih kitaplarına altın harflerle nakşedileceğine, nesiller boyunca kulaktan kulağa anlatılacağına inanıyorum ve bugünden yarını görür gibiyim. Bu şerefe nail olmak herhalde pek az faniye nasip olur" diye konuştu.
"Elbette ateş düştüğü yeri yakar, bir eşin ve çocukların yürek yangını, annenin babanın evlat acısı, kardeşin hüznü ne tarif edilebilir ne de aynen yaşanabilir ama şundan emin olunuz, milletimiz sizlerin yaptığı fedakarlığın büyüklüğünü çok iyi biliyor" ifadesini kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Hiçbir şehidimizin kanı boşa akmamıştır. Hiçbir gazimizin fedakarlığı boşa gitmemiştir. En değerli, en vazgeçmeyeceğimiz varlığımız olan hayatımızı uğruna feda ettiğimiz, feda etmeyi göze aldığımız değerlerimize sonuna kadar hep birlikte sahip çıkacağız. Şehit yakını olmak, gazi olmak sizlere işte böyle bir sorumluluk yüklüyor. Kendimiz için değil canımızın bir parçası olan şehidimiz için gazilik payesine ulaşarak yaptığımız fedakarlık için ülkemizin ve milletimizin varlığına karşı savaş açanların karşısında hep birlikte dimdik durmalıyız. Sizlerin bu vakur duruşu, mücadeleyi sürdüren kardeşlerimize moral verecektir, güven verecektir, cesaret verecektir. Sizlerin yaşadığı acıyı aynıyla anlayabilmemiz belki mümkün değildir ama millet ve devlet olarak yaptığınız fedakarlığın büyüklüğünü gayet iyi biliyoruz. Devlet ve milletim adına her birinize ayrı ayrı şükranlarımı ifade ediyorum. Bir kez daha sizleri sevgiyle saygıyla selamlarken, şehitlerimize tekrar Allah’tan rahmet diliyorum, mekanları cennet olsun diyorum. Gazilerimize de şifalar diliyorum."
İŞTE O KAHRAMANLAR
Konuşmasının ardından Erdoğan, 25 şehit yakını ve gaziye Devlet Övünç Madalyalarını tevcih etti. Erdoğan'ın Devlet Övünç Madalyası ve Beratı tevcih ettiği şehit yakını ve gaziler sırayla şöyle:
"Şehit Binbaşı Yılmaz Tankül'ün oğlu Burak Tankül, şehit polis memuru Fatih Sağır'ın babası İsmail Sağır, şehit 2. Sınıf Emniyet Müdürü Atıf Şahin'in oğlu Ahmet Akif Şahin, şehit Astsubay Kıdemli Çavuş İlhan Yıldız'ın kızı Ayşenur Tunca, şehit polis memuru Ramazan Yıldız'ın babası Ali Yıldız, şehit Astsubay Kıdemli Üstçavuş Mehmet Karakaşoğlu'nun babası Nihat Karakaşoğlu, şehit Astsubay Başçavuş Halit Avcı'nın 13 aylık oğlu Mustafa Alp Avcı, gazi Uzman Jandarma Kıdemli Çavuş Tuğrul Çelik, gazi Uzman Kıdemli Çavuş Ertuğrul Koçer, gazi Uzman Jandarma Çavuş Dolunar Ermiş, gazi Uzman Çavuş Ercan Erdoğan, gazi Üsteğmen Mustafa Yılmaz, gazi Üsteğmen Nafiz Kaplan, gazi Onbaşı Mesut Kara, gazi polis memuru Ahmet Tonbul, gazi Uzman Jandarma Çavuş Talip Kalaycı, gazi polis memuru Emre Erkaya, gazi polis memuru Yaşar Aksuoğlu, gazi polis memuru Haydar Çiçek, gazi polis memuru Taner Önal, gazi polis memuru Erkan Bilgon, gazi polis memuru İsmail Çam, gazi polis memuru Hıdır Keleş, gazi polis memuru Mahir Günebakan ve gazi polis memuru Mehmet Açıkdaş."
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki törenle birlikte eş zamanlı 55 ilde yapılan törenle 220 şehit yakını ve gaziye Devlet Övünç Madalyası takdim edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, törenin sonunda madalya ve beratı verilen şehit yakını ve gazilerle fotoğraf da çekildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, törende, Şah Fırat Operasyonu’nda şehit düşen Muhabere Astsubay Başçavuş Halit Avcı'nın, o dönemde anne karnında olan 13 aylık oğlu Mustafa Alp Avcı'yı da kucağına alarak sevdi. (Hürriyet)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen "Devlet Övünç Madalyası ve Beratı Tevcih Töreni"nde konuştu. Erdoğan, konuşmasına, “Devlet övünç madalyası ve beratı tevcih töreni dolayısıyla şu bir araya gelişimiz, Cumhurbaşkanlığı Külliyemizi şereflendirmeniz bizler için gurur vesilesidir, teşekkür ediyorum” sözleriyle başladı.
Devlet Övünç Madalyası ve Beratı takdim edilecek tüm asker ve polise, ailelerine, ülke için yaptıkları hizmetler için şükranlarını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şehitlerimizi rahmetle, minnetle, hürmetle yad ediyor, Allah onlardan razı olsun diyorum. Gazilerimize verdikleri mücadeleleri ve fedakarlıkları sebebiyle en kalbi teşekkürlerimi iletiyorum. Burada sadece Ankara’daki 25 şehit yakını ve gazimizin devlet övünç madalyası ve beratını veriyoruz. Bizimle aynı anda 55 ilde o şehirlerimizdeki şehit yakını, gazilerimize madalyaları ve beratları tevdi ediliyor. Sizlerin şahsında ülkemizin tamamındaki 227 şehit yakını ve gazimize şükranlarımı ifade ediyorum. Övünç madalyası, şeref madalyasıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletinin verdiği en üst madalyadır. Devletin, bu madalyanın üzerinde hiçbir taltif, teşekkür, şükran aracı bulunmuyor. Sizlere bu madalyayı ve beratı bizzat takdim etmek şahsım için çok müstesna, çok şerefli bir görevdir. Şu anda 55 ilimizde gerçekleştirilmekte olan törenlerdeki madalya ve beratlar da Cumhurbaşkanı olarak şahsım adına hak sahiplerine teslim ediliyor. Şehitlerimiz ve gazilerimizin fedakarlıklarını düşündüğümüzde devletimiz onlar için ne yapsa haktır, ne yapsa azdır."
'DEVLETİMİZ ASLA SAHİPSİZ BIRAKMIYOR'
Şehitlik ve gaziliğin, manevi birer paye olarak hiçbir maddi karşılıkla mukayese edilemeyeceğini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bizim inancımızda, şehitlerimize ve gazilerimize en büyük mükafatı Rabbimiz müjdeliyor; şehitlerimiz, ‘Onlara ölüler demeyiniz. Zira onlar diridirler’ hükmünün muhatabı olarak, kıyamet gününde şefaat ayrıcalığı kazanmışlardır. Peygamber Efendimiz, ‘Cennete giren hiçbir kimse yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit gördüğü aşırı itibar, ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve 10 defa şehit olmayı ister’ buyuruyor. Allah yolunda ölümü göze alarak mücadele eden ve bu uğurda bedel ödeyen gazilerimizi ecrini, hiçbir faninin tam anlamıyla takdir etmesi mümkün değildir. Bize düşen onlara sahip çıkmak, onların aziz hatıralarına layık olmaktır. Bu sebeple devletimiz de şehit yakınlarımızı ve gazilerimizi asla sahipsiz bırakmıyor. Burada tevcih ettiğimiz madalyalar manevi hatıradır, taltiftir. Bunun yanında tazminattan, kamuda işe yerleştirmeye kadar gazi ve şehit yakınlarına tanınan pek çok hak var. Ben onlara girecek değilim. Hamdolsun, devletimiz şehitlerden geride kalanlar, gazilere sahip çıkacak imkanlara sahiptir. Önümüzdeki yıllarda bu imkanları daha geliştirerek şehitlerimizin aziz hatıralarına, gazilerin fedakarlıklarına layık olmaya çalışacağız."
Erdoğan, her milletin bir hikayesi ve serencamı, öne çıkan vasfının var olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
“Bizim milletimiz de tarih boyunca mücadelesiyle, mücadele azmiyle, cesaretiyle yeni yerler fethetme ve buraları vatan kılmak konusundaki maharetiyle, devlet kurma ve yaşatmadaki kabiliyetiyle temayüz etmiş bir millettir. Aynı zamanda hiçbir kompleksi olmayan bir milletiz. İyi olan, güzel olan, doğru olan, hakka ve hakikate uygun olan ne varsa benimsemekten, hayatımıza aktarmaktan, içselleştirmekten, kurumsallaştırmaktan çekinmeyiz. Bu vasıflarımız sayesinde ecdadımız tarih boyunca gittiği her yerde çok güzel izler bırakmış, hizmetler gerçekleştirmiş, daima hayırla yad edilmiştir. Bakınız biz Doğu Avrupa, Balkanlar’dan, Ortadoğu’dan, Kuzey Afrika’dan çekileli 100 yıl oldu ama bugün gidin oraya hala hasretle, muhabbetle, sevgiyle anıldığımızı görürsünüz. Dün TİKA’nın projelerinin tanıtım ve açılış törenindeydik. Kosova, Arnavutluk’ta yapılan canlı yayınlarda oralarda yaşayan insanların nasıl samimi muhabbetle bize baktıklarını görmemek için herhalde kör olmak lazım."
'TÜRKİYE BUNCA SALDIRIYA RAĞMEN AYAKTAYSA...'
"Biz sevgiyi kazanırken, oralarda milyonlarca kardeşlerimizi kaybettik, 10 binlerce askerimizi şehit verdik" diyen Erdoğan, şunları söyledi:
"Macaristan’da, Zigetvar Kalesi’nde dolaşan bir vatandaşımıza, bölgede yaşayan bir kişi ne diyor biliyor musunuz, ‘gezdiğiniz topraklar altında Macar askerinden çok Türk askeri yatıyor. Ben hepsine dua ediyorum’ diyor. Bugün hala Macaristan’da ve dünyanın pek çok yerinde böylesine hasbi, böylesine samimi bir şekilde eğer kucak açılıyorsa, oralara bıraktığımız şehitlerimiz ve gazilerimiz sayesindedir. Türkiye içeriden ve dışarıdan maruz kaldığı bunca saldırıya, bölgesinde, dünyaya karşısına dikilen hasıma rağmen ayaktaysa işte bu müktesebatı sayesindedir.
Şayet biz Batılıların yaptığı gibi sömürge anlayışıyla oralara gitmiş olsaydık inanın karşılaşacağımız muamele çok farklı olurdu. İşte şurada iki hafta önce Afrika’daydım. Fildişi Sahili, Gana, Nijerya, Gine buraları dolaştık ve oralardakiler enteresan şeyler anlattılar. Buraya Osmanlı'nın dışında gelenler bizim altınlarımızı, elmasımızı, incilerimizi toplamaya geldi ama Osmanlı buralara bunun için gelmediler. İşte fark bu. Onun için de bize farklı sevgileri saygıları var. Sömürgeciliğin nasıl tahribata yol açtığını oralarda gözümüzle gördük."
'TERÖRİSTLERİN TAMAMINI İMHA EDECEĞİZ'
Milletin birliğine ve beraberliğine sahip çıkacaklarının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tek millet diyeceğiz, tek bayrak diyeceğiz, tek vatan diyeceğiz, tek devlet diyeceğiz. Asla bunun karşıtı ifadeye prim vermeyeceğiz" dedi.
Erdoğan, "Göklerden dalgalanan bayrağımıza, minarelerden okunan 5 vakit ezanımıza hep birlikte sahip çıkacağız. Devletimize sahip çıkacağız. Vatanımızda asla bir operasyona müsaade etmeyeceğiz. Çünkü bugün bunların hepsi birden saldırı altındadır. Sizlerin eşleri, babaları, kardeşleri, evlatları şehit olarak, gazi olarak işte bu kutsal mücadeleyi yürütüyorlar. Emin olunuz şehitlerimizin ruhlarını muazzep edecek, gazilerimizin yüreğini burkacak hiçbir adımın atılmasına izin vermedik, vermeyeceğiz. Tüm terör örgütleriyle sonuna kadar ve tavizsiz bir mücadele içindeyiz. Teröristlerin tamamını da eninde sonunda Allah’ın izniyle bu ülkede imha edeceğiz. Bizi üzen bu süreçte bizim verdiğimiz şehitlerimizdir. Geçtiğimiz temmuz ayından bu yana 300’ün üzerinde asker ve polisimizi şehit verdik. Ama ne kazandık biliyor musunuz, bu toprakların vatanımız olduğunu, dosta düşmana bir kez daha göstermiş olduk. Bu önemliydi. Bu kazanç var ya öyle büyük bir kazançtır ki ancak Çanakkale ile Kurtuluş Savaşı ile mukayese edebiliriz. Şehitlerimizin kanlarıyla gazilerimizin fedakarlıklarıyla yazdıkları destanın, tarih kitaplarına altın harflerle nakşedileceğine, nesiller boyunca kulaktan kulağa anlatılacağına inanıyorum ve bugünden yarını görür gibiyim. Bu şerefe nail olmak herhalde pek az faniye nasip olur" diye konuştu.
"Elbette ateş düştüğü yeri yakar, bir eşin ve çocukların yürek yangını, annenin babanın evlat acısı, kardeşin hüznü ne tarif edilebilir ne de aynen yaşanabilir ama şundan emin olunuz, milletimiz sizlerin yaptığı fedakarlığın büyüklüğünü çok iyi biliyor" ifadesini kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Hiçbir şehidimizin kanı boşa akmamıştır. Hiçbir gazimizin fedakarlığı boşa gitmemiştir. En değerli, en vazgeçmeyeceğimiz varlığımız olan hayatımızı uğruna feda ettiğimiz, feda etmeyi göze aldığımız değerlerimize sonuna kadar hep birlikte sahip çıkacağız. Şehit yakını olmak, gazi olmak sizlere işte böyle bir sorumluluk yüklüyor. Kendimiz için değil canımızın bir parçası olan şehidimiz için gazilik payesine ulaşarak yaptığımız fedakarlık için ülkemizin ve milletimizin varlığına karşı savaş açanların karşısında hep birlikte dimdik durmalıyız. Sizlerin bu vakur duruşu, mücadeleyi sürdüren kardeşlerimize moral verecektir, güven verecektir, cesaret verecektir. Sizlerin yaşadığı acıyı aynıyla anlayabilmemiz belki mümkün değildir ama millet ve devlet olarak yaptığınız fedakarlığın büyüklüğünü gayet iyi biliyoruz. Devlet ve milletim adına her birinize ayrı ayrı şükranlarımı ifade ediyorum. Bir kez daha sizleri sevgiyle saygıyla selamlarken, şehitlerimize tekrar Allah’tan rahmet diliyorum, mekanları cennet olsun diyorum. Gazilerimize de şifalar diliyorum."
İŞTE O KAHRAMANLAR
Konuşmasının ardından Erdoğan, 25 şehit yakını ve gaziye Devlet Övünç Madalyalarını tevcih etti. Erdoğan'ın Devlet Övünç Madalyası ve Beratı tevcih ettiği şehit yakını ve gaziler sırayla şöyle:
"Şehit Binbaşı Yılmaz Tankül'ün oğlu Burak Tankül, şehit polis memuru Fatih Sağır'ın babası İsmail Sağır, şehit 2. Sınıf Emniyet Müdürü Atıf Şahin'in oğlu Ahmet Akif Şahin, şehit Astsubay Kıdemli Çavuş İlhan Yıldız'ın kızı Ayşenur Tunca, şehit polis memuru Ramazan Yıldız'ın babası Ali Yıldız, şehit Astsubay Kıdemli Üstçavuş Mehmet Karakaşoğlu'nun babası Nihat Karakaşoğlu, şehit Astsubay Başçavuş Halit Avcı'nın 13 aylık oğlu Mustafa Alp Avcı, gazi Uzman Jandarma Kıdemli Çavuş Tuğrul Çelik, gazi Uzman Kıdemli Çavuş Ertuğrul Koçer, gazi Uzman Jandarma Çavuş Dolunar Ermiş, gazi Uzman Çavuş Ercan Erdoğan, gazi Üsteğmen Mustafa Yılmaz, gazi Üsteğmen Nafiz Kaplan, gazi Onbaşı Mesut Kara, gazi polis memuru Ahmet Tonbul, gazi Uzman Jandarma Çavuş Talip Kalaycı, gazi polis memuru Emre Erkaya, gazi polis memuru Yaşar Aksuoğlu, gazi polis memuru Haydar Çiçek, gazi polis memuru Taner Önal, gazi polis memuru Erkan Bilgon, gazi polis memuru İsmail Çam, gazi polis memuru Hıdır Keleş, gazi polis memuru Mahir Günebakan ve gazi polis memuru Mehmet Açıkdaş."
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki törenle birlikte eş zamanlı 55 ilde yapılan törenle 220 şehit yakını ve gaziye Devlet Övünç Madalyası takdim edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, törenin sonunda madalya ve beratı verilen şehit yakını ve gazilerle fotoğraf da çekildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, törende, Şah Fırat Operasyonu’nda şehit düşen Muhabere Astsubay Başçavuş Halit Avcı'nın, o dönemde anne karnında olan 13 aylık oğlu Mustafa Alp Avcı'yı da kucağına alarak sevdi. (Hürriyet)
Siber Güvenlikte Doğru Bilinen 6 Yanlış Anlayış
Uyumsoft Bilgi Sistemleri ve Teknolojileri AŞ Bilgi Güvenliği Uzmanı Adem Şimşek, “Siber Güvenlikte Doğru Bilinen 6 Yanlış Anlayış” konusuna ilişkin şunları açıkladı:
Günümüzde şirketlerin/kurumların teknolojik altyapılarını güçlendirme çalışmaları, takdire şayan biçimde hızla ilerliyor. Öne çıkarılan hizmet ve ürünlerin son kullanıcıya kesintisiz biçimde verilerek, internet tabanlı sisteme geçiş istenebilmektedir. Buna bağlı olarak sunulan hizmetlere ait kurum içi süreçlerin, teknolojik altyapısını iyileştirme gibi birçok konu başlığı, üst yönetimleri inovasyona zorlamış durumdadır. Bir taraftan üründe ve hizmette öne çıkan taraflarla farklılaşmak, diğer tarafta bunu destekleyici teknolojik değişimlere yön vermek, hakikaten başarının anahtarı konumunda gözüküyor.
Teknolojinin kullanılması bu kadar önemli bir durum iken, siber güvenlik konusu kimi zaman yöneticilerin gözünden kaçabiliyor. Dahası, bunu önemsediği düşünenlerin bile düştüğü en büyük hataları şöyle bir gözden geçirmekte fayda var.
İşte siber güvenlikte doğru bilinen 6 yanlış anlayış:
1.Tamamıyla IT ile ilgili: Yaşanabilecek bir veri sızıntısında, ilk tepki verecek personel, elbette IT çalışanlarıdır. Ancak, böylesi bir olay İnsan Kaynakları merkezli de olabilir. İşe alım sürecinde yeterli seviyede aday sorgulaması yapılmaması, doğrulama kanallarının aktif kullanılmaması, böylesi olayların yaşanmasının önünü açabilir. Bu sebeple, siber güvenlikte tüm yükün IT üzerine bırakılması yerine, tüm bölümlerin ortak sorumluluk alabileceği mekanizmalar oluşturulmalıdır.
2.Üst Yönetim “beyaz”: Siber güvenlikle ilgili gerekli teknik altyapı iyileştirmelerinin devam ettiği, çalışanlara bilgi güvenliği eğitimlerinin verildiği bir ortamda, yönetim seviyesindeki kişilerin, bir havaalanında kendisine ait laptop veya akıllı cihazı unuttuğunu varsayın. Şifre seviyesi düşük ve belki de hiç olmayan bu cihazlara, yetkisiz erişimin oluşturduğu risk hesap edilebilir. Bu durumda unutulmamalıdır ki, risk her kaynaktan -yöneticiler de dahil olmak üzere gelebilir, herkesin bilgi güvenliği farkındalık seviyesinin mümkün olduğunca yukarıda tutulması bir hedef olmalıdır.
3.Yatırım artışı gerekir: Siber güvenlik alanında yaşanan olaylarla beraber, kapınızı daha fazla firmanın çalacağı ve ürün satmak isteyebileceğini düşünebilirsiniz. Aslında bu tam olarak böyle değildir. Bir IT altyapısını temel seviyede güvenli kılacak şekilde tasarım yapılmadığı durumlarda, bu açığı kapatma adına yapılan yatırımlar göze çok gelebilir. Açık kaynaklı dünyayı size sevdirebilirse, aslında uzun vadede yatırımlarınızı düşürebilecek hamleleri de görme şansınız oluşabilir.
4.Güvenlik eşittir para: Siber güvenliği bir para tuzağı sektörü olarak görebilirsiniz. Kötü ile bize korkutup iyiyi pazarlamaya çalışıyorlar, teorisini seslendirebilirsiniz. Ancak, bu teori ile vaktinizi harcarken, size ait çok önemli tasarımların, ar-ge süreçlerinin veya ürün/hizmetlere ait verilerin elinizden sızdırıldığını yaşarsanız, bu teorinin şimdilik bir kazanç sağlamadığını düşüneceksinizdir.
Vakit varken, temel seviyede güvenlik sisteminin kurumunuzda entegre edilmesini sağlayarak, daha büyük maddi kayıpların önüne geçebilirsiniz.
5.Doküman eşittir güvenlik: Bilgi güvenliği ile ilgili politika ve prosedürler oluşturmuş, bunu sistematik bir şekilde takip ettiğinizi düşünebilirsiniz. Ama önemli olanın, bu dokümanlarda yer alan kuralların, çalışanlarca yerine getirilmesi ve bu dokümanlara adapte olmasıdır. Şifre güvenliği vb diğer prosedürleri belirlemiş olabilirsiniz, ancak bu kuralların gerekliliklerini yerine getirme anlamında yeteri kadar efor sarf ettiğinizden emin olmanız gerekir.
6.Güvenlik bir defalık projedir: Tüm yöneticilerin de bulunduğu bir ortamda yeni bir projeye start verildiği bir güvenlik projesinde, akılda cevap bekleyen soru “bu proje ne zaman bitecektir” dir. Her personelin kendi işi ve sorumlulukları düşünülürse, çalışanlara bu projeyi uzun soluklu devam ettirmek zor gelebilir. Ama bu projenin, bitmeyen bir süreç olduğu gerçeğini hatırlatmak gerekir. Bu durumda yapılması gereken, işe girişte görev tanımı yapıldığı esnada, her pozisyondaki sorumlulukların arasına bilgi güvenliği sorumluluklarının da eklenmesidir.
Günümüzde şirketlerin/kurumların teknolojik altyapılarını güçlendirme çalışmaları, takdire şayan biçimde hızla ilerliyor. Öne çıkarılan hizmet ve ürünlerin son kullanıcıya kesintisiz biçimde verilerek, internet tabanlı sisteme geçiş istenebilmektedir. Buna bağlı olarak sunulan hizmetlere ait kurum içi süreçlerin, teknolojik altyapısını iyileştirme gibi birçok konu başlığı, üst yönetimleri inovasyona zorlamış durumdadır. Bir taraftan üründe ve hizmette öne çıkan taraflarla farklılaşmak, diğer tarafta bunu destekleyici teknolojik değişimlere yön vermek, hakikaten başarının anahtarı konumunda gözüküyor.
Teknolojinin kullanılması bu kadar önemli bir durum iken, siber güvenlik konusu kimi zaman yöneticilerin gözünden kaçabiliyor. Dahası, bunu önemsediği düşünenlerin bile düştüğü en büyük hataları şöyle bir gözden geçirmekte fayda var.
İşte siber güvenlikte doğru bilinen 6 yanlış anlayış:
1.Tamamıyla IT ile ilgili: Yaşanabilecek bir veri sızıntısında, ilk tepki verecek personel, elbette IT çalışanlarıdır. Ancak, böylesi bir olay İnsan Kaynakları merkezli de olabilir. İşe alım sürecinde yeterli seviyede aday sorgulaması yapılmaması, doğrulama kanallarının aktif kullanılmaması, böylesi olayların yaşanmasının önünü açabilir. Bu sebeple, siber güvenlikte tüm yükün IT üzerine bırakılması yerine, tüm bölümlerin ortak sorumluluk alabileceği mekanizmalar oluşturulmalıdır.
2.Üst Yönetim “beyaz”: Siber güvenlikle ilgili gerekli teknik altyapı iyileştirmelerinin devam ettiği, çalışanlara bilgi güvenliği eğitimlerinin verildiği bir ortamda, yönetim seviyesindeki kişilerin, bir havaalanında kendisine ait laptop veya akıllı cihazı unuttuğunu varsayın. Şifre seviyesi düşük ve belki de hiç olmayan bu cihazlara, yetkisiz erişimin oluşturduğu risk hesap edilebilir. Bu durumda unutulmamalıdır ki, risk her kaynaktan -yöneticiler de dahil olmak üzere gelebilir, herkesin bilgi güvenliği farkındalık seviyesinin mümkün olduğunca yukarıda tutulması bir hedef olmalıdır.
3.Yatırım artışı gerekir: Siber güvenlik alanında yaşanan olaylarla beraber, kapınızı daha fazla firmanın çalacağı ve ürün satmak isteyebileceğini düşünebilirsiniz. Aslında bu tam olarak böyle değildir. Bir IT altyapısını temel seviyede güvenli kılacak şekilde tasarım yapılmadığı durumlarda, bu açığı kapatma adına yapılan yatırımlar göze çok gelebilir. Açık kaynaklı dünyayı size sevdirebilirse, aslında uzun vadede yatırımlarınızı düşürebilecek hamleleri de görme şansınız oluşabilir.
4.Güvenlik eşittir para: Siber güvenliği bir para tuzağı sektörü olarak görebilirsiniz. Kötü ile bize korkutup iyiyi pazarlamaya çalışıyorlar, teorisini seslendirebilirsiniz. Ancak, bu teori ile vaktinizi harcarken, size ait çok önemli tasarımların, ar-ge süreçlerinin veya ürün/hizmetlere ait verilerin elinizden sızdırıldığını yaşarsanız, bu teorinin şimdilik bir kazanç sağlamadığını düşüneceksinizdir.
Vakit varken, temel seviyede güvenlik sisteminin kurumunuzda entegre edilmesini sağlayarak, daha büyük maddi kayıpların önüne geçebilirsiniz.
5.Doküman eşittir güvenlik: Bilgi güvenliği ile ilgili politika ve prosedürler oluşturmuş, bunu sistematik bir şekilde takip ettiğinizi düşünebilirsiniz. Ama önemli olanın, bu dokümanlarda yer alan kuralların, çalışanlarca yerine getirilmesi ve bu dokümanlara adapte olmasıdır. Şifre güvenliği vb diğer prosedürleri belirlemiş olabilirsiniz, ancak bu kuralların gerekliliklerini yerine getirme anlamında yeteri kadar efor sarf ettiğinizden emin olmanız gerekir.
6.Güvenlik bir defalık projedir: Tüm yöneticilerin de bulunduğu bir ortamda yeni bir projeye start verildiği bir güvenlik projesinde, akılda cevap bekleyen soru “bu proje ne zaman bitecektir” dir. Her personelin kendi işi ve sorumlulukları düşünülürse, çalışanlara bu projeyi uzun soluklu devam ettirmek zor gelebilir. Ama bu projenin, bitmeyen bir süreç olduğu gerçeğini hatırlatmak gerekir. Bu durumda yapılması gereken, işe girişte görev tanımı yapıldığı esnada, her pozisyondaki sorumlulukların arasına bilgi güvenliği sorumluluklarının da eklenmesidir.
Dolandırıcıların yeni ekmek kapısı oldu
Telefon dolandırıcıların yeni hedefinde 'Paralel yapı' soruşturmasında yargılananların aileleri var. İşte 'paralel' dolandırıcılar...
Isparta’da Fethullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ / PDY) operasyonu kapsamında gözaltına alınan şüphelilerin ailelerini arayan sözde savcının, şüphelileri kurtarma şartıyla 10 bin dolar istediği belirlendi. Vali Vahdettin Özkan’ın talimatı doğrultusunda savcılık ve polis, sözde savcının yakalanması için çalışma başlattı.
Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Isparta merkezli 6 ilde başlattığı FETÖ/PDY operasyonu kapsamında 52 şüpheli gözaltına alındı. Dün ve önceki gün işlemleri tamamlanarak mahkemeye sevk edilen 35 şüpheliden 15′i tutuklanırken, 20′si serbest bırakıldı. Geriye kalan 17 şüphelinin ise işlemleri sürüyor. Kamuoyunun dikkati operasyona çevrilirken, bazı kötü niyetli kişilerin durumu fırsata çevirme çabası içinde olduğu ortaya çıktı.
Isparta Valisi Vahdettin Özkan’a ulaşan bir istihbarat, dolandırıcıların soruşturmayı yürüten savcının adını kullanarak şüphelilerin ailelerini yardımcı olma taahhüdüyle aradığı ve para istediğini ortaya çıkardı. Soruşturmayı yürüten savcının adını kullanarak operasyon kapsamında gözaltında alınan bir şüphelinin ailesini telefonla arayan sözde savcı, yardımcı olmak istediğini söyledi. “O bizim ağabeyimiz. İnşallah içeriden çıkaracağız” diyen sözde savcı, verdiği başka bir numaranın aranmasını istedi. Bir süre sonra kendisini arayan aileye İstanbul’da bir yere yapılacak yardım karşılığında gözaltındaki yakınlarını kurtaracağını vaat eden sözde savcı, aileden 10 bin dolar istedi. Sözde savcıya inanmayan aile, istediği parayı göndermedi. Aynı sözde savcının diğer şüpheli yakınlarını da telefonla arayarak, benzer şekilde dolandırmaya çalıştığı belirtildi.
Vali Vahdettin Özkan söz konusu dolandırıcılık girişiminin kendisine ulaşmasından sonra emniyet müdürlüğü ve cumhuriyet başsavcılığından bu konuda çalışma yapılması ve ailelerin uyarılmasını istedi. Emniyet ve savcılık da sözde savcının yakalanması için çalışma başlatırken, şüpheli yakınlarını da dolandırıcılık olaylarına karşı uyardı.
Mehmet ERÇAKIR / ISPARTA - DHA
Isparta’da Fethullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ / PDY) operasyonu kapsamında gözaltına alınan şüphelilerin ailelerini arayan sözde savcının, şüphelileri kurtarma şartıyla 10 bin dolar istediği belirlendi. Vali Vahdettin Özkan’ın talimatı doğrultusunda savcılık ve polis, sözde savcının yakalanması için çalışma başlattı.
Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Isparta merkezli 6 ilde başlattığı FETÖ/PDY operasyonu kapsamında 52 şüpheli gözaltına alındı. Dün ve önceki gün işlemleri tamamlanarak mahkemeye sevk edilen 35 şüpheliden 15′i tutuklanırken, 20′si serbest bırakıldı. Geriye kalan 17 şüphelinin ise işlemleri sürüyor. Kamuoyunun dikkati operasyona çevrilirken, bazı kötü niyetli kişilerin durumu fırsata çevirme çabası içinde olduğu ortaya çıktı.
Isparta Valisi Vahdettin Özkan’a ulaşan bir istihbarat, dolandırıcıların soruşturmayı yürüten savcının adını kullanarak şüphelilerin ailelerini yardımcı olma taahhüdüyle aradığı ve para istediğini ortaya çıkardı. Soruşturmayı yürüten savcının adını kullanarak operasyon kapsamında gözaltında alınan bir şüphelinin ailesini telefonla arayan sözde savcı, yardımcı olmak istediğini söyledi. “O bizim ağabeyimiz. İnşallah içeriden çıkaracağız” diyen sözde savcı, verdiği başka bir numaranın aranmasını istedi. Bir süre sonra kendisini arayan aileye İstanbul’da bir yere yapılacak yardım karşılığında gözaltındaki yakınlarını kurtaracağını vaat eden sözde savcı, aileden 10 bin dolar istedi. Sözde savcıya inanmayan aile, istediği parayı göndermedi. Aynı sözde savcının diğer şüpheli yakınlarını da telefonla arayarak, benzer şekilde dolandırmaya çalıştığı belirtildi.
Vali Vahdettin Özkan söz konusu dolandırıcılık girişiminin kendisine ulaşmasından sonra emniyet müdürlüğü ve cumhuriyet başsavcılığından bu konuda çalışma yapılması ve ailelerin uyarılmasını istedi. Emniyet ve savcılık da sözde savcının yakalanması için çalışma başlatırken, şüpheli yakınlarını da dolandırıcılık olaylarına karşı uyardı.
Mehmet ERÇAKIR / ISPARTA - DHA
40 ülkeye ihracat yapan Acar Group, rotayı Amerika’ya çevirdi
Kurumsal hediyelik eşya devi Acar Group; Almanya, Rusya, Kazakistan’daki ofisleri ve Fransa’nın aralarında bulunduğu yurtdışı temsilcilikleri ile 40 ülkeye ihracat yapıyor.
Son aylarda Rusya pazarında yaşanan daralmanın ardından rotayı Amerika’ya çeviren Acar Group, kapasitesinin yarısından fazlasını, dünyanın dört bir yanına ihraç ediyor.
2015’de başarılı bir yıl geçirdiklerini ve 2016’da büyüyerek yollarına devam ettiklerini kaydeden Acar Group Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Acar, şunları söyledi:
“Dünyada defter ve hediyelik eşya konusunda, Acar Group’un çok iyi bir üretici olduğu, sektördeki herkes biliyor. Firma olarak, Çinli üreticilerle ciddi bir rekabetin içindeyiz. Amerika’daki firmalar, Çinli üreticiler yerine, Acar’ı tercih edebiliyor. Özetle Acar Group olarak, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, 40 ülkeye yaptığımız ihracat ile iyi bir konumdayız. Son aylarda Rusya pazarında yaşanan daralma nedeniyle, Amerika pazarına daha fazla ağırlık vermeye başladık” dedi.
Acar Group’un fabrikasında, teknolojiye ve makine parkuruna, hemen hemen her yıl 1 milyon Dolara yakın yatırımın yapılmakta olduğunu anlatan Zekeriya Acar, geçtiğimiz yıl gerçekleşen makine yatırımıyla, bu yılki kapasitenin %20 artacağını belirtti.
“Print in İstanbul” markasıyla, uluslararası fuarlara katılım düzenlenecek
İhracatçılar Birliği’nin URGE projesi (Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi) kapsamında, 14 matbaa şirketinin bir araya geldiğini ifade eden Zekeriya Acar, şunları kaydetti:
“URGE projesi işbirliğiyle, bu yılın Mart ayında Paris kitap fuarına, Nisan’da İngiltere kitap fuarına, Mayıs’ta Amerika Chicago kitap fuarına katılarak, ülkemizin matbaa sektöründe sahip olduğu, teknolojiden insan kaynağına kadarki tüm alanlardaki potansiyeli tanıtmaya devam edeceğiz. ‘Print in İstanbul’ markasıyla, matbaa alanındaki dünyanın gözlerini ülkemize çevirmesini hedefliyoruz” diye konuştu.
Son aylarda Rusya pazarında yaşanan daralmanın ardından rotayı Amerika’ya çeviren Acar Group, kapasitesinin yarısından fazlasını, dünyanın dört bir yanına ihraç ediyor.
2015’de başarılı bir yıl geçirdiklerini ve 2016’da büyüyerek yollarına devam ettiklerini kaydeden Acar Group Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Acar, şunları söyledi:
“Dünyada defter ve hediyelik eşya konusunda, Acar Group’un çok iyi bir üretici olduğu, sektördeki herkes biliyor. Firma olarak, Çinli üreticilerle ciddi bir rekabetin içindeyiz. Amerika’daki firmalar, Çinli üreticiler yerine, Acar’ı tercih edebiliyor. Özetle Acar Group olarak, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, 40 ülkeye yaptığımız ihracat ile iyi bir konumdayız. Son aylarda Rusya pazarında yaşanan daralma nedeniyle, Amerika pazarına daha fazla ağırlık vermeye başladık” dedi.
Acar Group’un fabrikasında, teknolojiye ve makine parkuruna, hemen hemen her yıl 1 milyon Dolara yakın yatırımın yapılmakta olduğunu anlatan Zekeriya Acar, geçtiğimiz yıl gerçekleşen makine yatırımıyla, bu yılki kapasitenin %20 artacağını belirtti.
“Print in İstanbul” markasıyla, uluslararası fuarlara katılım düzenlenecek
İhracatçılar Birliği’nin URGE projesi (Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi) kapsamında, 14 matbaa şirketinin bir araya geldiğini ifade eden Zekeriya Acar, şunları kaydetti:
“URGE projesi işbirliğiyle, bu yılın Mart ayında Paris kitap fuarına, Nisan’da İngiltere kitap fuarına, Mayıs’ta Amerika Chicago kitap fuarına katılarak, ülkemizin matbaa sektöründe sahip olduğu, teknolojiden insan kaynağına kadarki tüm alanlardaki potansiyeli tanıtmaya devam edeceğiz. ‘Print in İstanbul’ markasıyla, matbaa alanındaki dünyanın gözlerini ülkemize çevirmesini hedefliyoruz” diye konuştu.
16 Mart 2016 Çarşamba
Yeni Zelanda tüm vatandaşlarına maaş bağlamayı planlıyor
Yeni Zelanda’da ana muhalefetteki İşçi Partisi, tüm Yeni Zelandalılara belli bir “vatandaşlık maaşı” bağlanması ve devletin sağladığı diğer tüm yardımların kesilmesini ön gören bir yasa tasarısını parti gündemine aldıklarını açıkladı.
Geçtiğimiz aylarda benzer planlar Hollanda, Kanada ve Finlandiya’da da gündeme gelmişti.
Yeni Zelanda ana muhalefet lideri Andrew Little bu uygulamanın “yapısal işsizliğin artması olasılığını ortadan kaldırabileceğini düşündüklerini” dile getirdi ve konuyu Mart ayı sonunda tartışma açacaklarını belirtti.
Zeni Zelanda merkezli haber sitesi Stuff’a konuşan Little “Ülkemizdeki gelir destek sistemi çalışmayı bırakan herkesin hakkı olan yardımları alabilmek için bir bekleme sürecinden geçmesini, bürokrasi ile uğraşmasını, bir sürü form doldurmasını ve bütün bunları yeni bir iş bulmaya çalışırken yapmasını öngörüyor” dedi.
Little sözlerine “ Biz bu nedenle sorunsuz, kolayca işleyen ve kişinin işe girip çıkmasını basit bir hale getirip ona temel bir gelir sağlayan bir sistemi tartışmamız gerektiğini düşünüyoruz” diyerek devam etti.
İsviçre önümüzdeki aylarda benzer bir uygulamayı yürürlüğe sokabilmek için referanduma gidecek. Hürriyet
Geçtiğimiz aylarda benzer planlar Hollanda, Kanada ve Finlandiya’da da gündeme gelmişti.
Yeni Zelanda ana muhalefet lideri Andrew Little bu uygulamanın “yapısal işsizliğin artması olasılığını ortadan kaldırabileceğini düşündüklerini” dile getirdi ve konuyu Mart ayı sonunda tartışma açacaklarını belirtti.
Zeni Zelanda merkezli haber sitesi Stuff’a konuşan Little “Ülkemizdeki gelir destek sistemi çalışmayı bırakan herkesin hakkı olan yardımları alabilmek için bir bekleme sürecinden geçmesini, bürokrasi ile uğraşmasını, bir sürü form doldurmasını ve bütün bunları yeni bir iş bulmaya çalışırken yapmasını öngörüyor” dedi.
Little sözlerine “ Biz bu nedenle sorunsuz, kolayca işleyen ve kişinin işe girip çıkmasını basit bir hale getirip ona temel bir gelir sağlayan bir sistemi tartışmamız gerektiğini düşünüyoruz” diyerek devam etti.
İsviçre önümüzdeki aylarda benzer bir uygulamayı yürürlüğe sokabilmek için referanduma gidecek. Hürriyet
15 bin yeni polis tasarısı Meclis Başkanlığı'na sunuldu
Hükümet 15,000 yeni polis kadrosu ihdas edilmesine dair tasarıyı Meclis Başkanlığı'na sundu.
Uluslararası haber ajansı Reuters’ın abonelerine ingilizce olarak geçtiği habere göre, 15 bin yeni polis memurunun alımına yönelik çalışma Meclis gündemine geldi.
AK Parti Meclis Grubu'ndan alındığı belirtilen bilgiye göre, İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün (EGM) emrine tahsis edilmek üzere, 3-9 derecesine sahip 15,000 yeni polisin atanmasını öngören kanun tasarısının, hükümet tarafından Meclis'e sevk edildiği belirtildi.
Tasarının gerekçe bölümünde "EGM'nin polis memuru kadrolarının yetersiz kalması nedeniyle, taşra teşkilatına 15,000 adet polis memuru ünvanında kadronun ihdas edilmesi öngörülmektedir" denildi.
Uluslararası haber ajansı Reuters’ın abonelerine ingilizce olarak geçtiği habere göre, 15 bin yeni polis memurunun alımına yönelik çalışma Meclis gündemine geldi.
AK Parti Meclis Grubu'ndan alındığı belirtilen bilgiye göre, İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün (EGM) emrine tahsis edilmek üzere, 3-9 derecesine sahip 15,000 yeni polisin atanmasını öngören kanun tasarısının, hükümet tarafından Meclis'e sevk edildiği belirtildi.
Tasarının gerekçe bölümünde "EGM'nin polis memuru kadrolarının yetersiz kalması nedeniyle, taşra teşkilatına 15,000 adet polis memuru ünvanında kadronun ihdas edilmesi öngörülmektedir" denildi.
Cumhurbaşkanlığı Hidayet Türkoğlu’nun maaşını açıkladı
CUMHURBAŞKANLIĞI, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Hidayet Türkoğlu'nun aylık maaşının 9 bin lira olduğunu açıkladı.
Türkoğlu'nun aylık 60 bin TL maaş aldığı iddiası Cumhurbaşkanlığı kaynakları tarafından yalanlandı.
Cumhurbaşkanlığı kaynakları, sosyal medya başta olmak üzere bazı yayın organlarında ortaya atılan söz konusu iddianın hiçbir mesneti bulunmadığını, tam bir tezvirat olduğunu belirtti.
Türkoğlu'nun aylık maaşının da diğer başdanışmanlarınki gibi yaklaşık 9 bin TL olduğu vurgulandı.
Türkoğlu'nun aylık 60 bin TL maaş aldığı iddiası Cumhurbaşkanlığı kaynakları tarafından yalanlandı.
Cumhurbaşkanlığı kaynakları, sosyal medya başta olmak üzere bazı yayın organlarında ortaya atılan söz konusu iddianın hiçbir mesneti bulunmadığını, tam bir tezvirat olduğunu belirtti.
Türkoğlu'nun aylık maaşının da diğer başdanışmanlarınki gibi yaklaşık 9 bin TL olduğu vurgulandı.
Mahkemeden flaş zorunlu din dersi kararı
AntalyaA'nın Kumluca İlçesi'nde bir ilkokulda 4'üncü sınıf öğrencisinin anne ve babası ateist oldukları gerekçesiyle çocuklarına verilen zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulmasına ilişkin açtıkları davayı kazandı.
Kumluca'da 4'üncü sınıf öğrencisi E.Z.S.'nin annesi ve babası, tanrıtanımaz olduklarından bahisle çocuklarının Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulması istemiyle Kumluca Kaymakamlığı'na başvurdu. Kaymakamlık, 6 Aralık 2014 tarihli kararında, anne ve babanın bu talebini reddetti. Bu karara karşın E.Z.S.'ye velayeten anne ve babası, Milli Eğitim Bakanlığı ve Kumluca Kaymakamlığı aleyhine Antalya 1'inci İdare Mahkemesi'nde dava açtı.
PSİKOLOJİK TRAVMA YAŞIYOR
Açılan davada, iradelerine ve felsefi görüşlerine aykırı bir biçimde dinsel eğitim verildiği, tanrıtanımaz oldukları, nüfus cüzdanlarında yer alan din hanesinin boş olduğu, zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 9'uncu maddesine ve ek 1 nolu protokolün 2'nci maddesine aykırı olduğu yolunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce verilmiş kararlar bulunduğu, 4'üncü sınıf öğrencisi çocukların Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini alırken psikolojik travma yaşadığı, içsel çatışmalar nedeniyle dersi algılamakta zorlandığı ileri sürülerek kaymakamlık işleminin iptali istendi.
BAKANLIK DAVANIN REDDİNİ İSTEDİ
Türkiye'de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin Anayasal zorunluluk olduğu, ders programları ve kitaplarının idarelerce hazırlandığı belirtilen Milli Eğitim Bakanlığı'nın savunmasında, herhangi bir din veya felsefi doktrin merkezli olmadığı, bilimsel araştırmaya dayalı bilginin ön planda tutulduğu, batıl ve hurafeye dayalı yanlış bilgilerden arındırıldığı dile getirildi. Ders programının hedefinin sadece İslam dinine mensup çocuklara değil hangi mezhebi veya felsefi düşünceden olursa olsun tüm çocuklara ve tanrıtanımazlara hitap ettiği de belirtilerek, davanın reddi istendi.
"NESNEL VE ÇOĞULCU OLMALI"
Antalya 1'inci İdare Mahkemesi ise kararında, devletin, eğitim ve öğretimle ilgili olarak üzerine düşen görevleri yerine getirirken müfredatta yer alan bilgilerin nesnel ve çoğulcu bir şekilde aktarılmasına dikkat etmesi, ebeveynlerin dini ve felsefi kanaatlerine saygı göstermesi gerektiği belirtildi.
Anayasa'nın 24'üncü maddesine göre din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında olduğunun kuşkusuz olduğu belirtilen kararda, şöyle denildi:
"Ancak bu öğretimin Anayasa'nın öngördüğü amaca uygun bir müfredatla verilmesi gerektiği, içeriğinin nesnel ve çoğulcu olması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmaması ve devletin dinler karşısında tarafsız kalarak, bütün dinsel inançları eşdeğer görmesi gerekmektedir. Öğretimde uygulanan müfredatın belirli bir din anlayışını esas alması durumunda, bunun din kültürü ve ahlak bilgisi dersi olarak kabul edilemeyeceği ve din eğitimi halini alacağı açıktır."
KARARLA HUKUK YERİNİ BULDU
Davaya hukuki destek veren Eğitim Sen'in Antalya Şube Başkanı Kadir Öztürk, bu kararla hukukun yerini bulduğunu söyledi. Mahkemenin davaya ilişkin kararını 30 Aralık 2015'te verdiğini, ancak kararın geçen pazartesi günü taraflara tebliğ edildiğini kaydeden Öztürk, "Bilimsel, laik, demokratik eğitimde herkesin kendi inancı doğrultusunda eğitim alması veya almamasının aileye, kişiye bağlı olması ve okullarımızda zorunlu din dersi olmaması gerektiğini gösteren bir hukuki karardır. Herkes kendi inancını istediği gibi yaşamalı ve buna devlet müdahale etmemelidir" dedi.
Başkan Öztürk, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 30 gün içerisinde karara itiraz için Danıştay'a başvurma hakkının bulunduğunu söyledi. DHA
Kumluca'da 4'üncü sınıf öğrencisi E.Z.S.'nin annesi ve babası, tanrıtanımaz olduklarından bahisle çocuklarının Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulması istemiyle Kumluca Kaymakamlığı'na başvurdu. Kaymakamlık, 6 Aralık 2014 tarihli kararında, anne ve babanın bu talebini reddetti. Bu karara karşın E.Z.S.'ye velayeten anne ve babası, Milli Eğitim Bakanlığı ve Kumluca Kaymakamlığı aleyhine Antalya 1'inci İdare Mahkemesi'nde dava açtı.
PSİKOLOJİK TRAVMA YAŞIYOR
Açılan davada, iradelerine ve felsefi görüşlerine aykırı bir biçimde dinsel eğitim verildiği, tanrıtanımaz oldukları, nüfus cüzdanlarında yer alan din hanesinin boş olduğu, zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 9'uncu maddesine ve ek 1 nolu protokolün 2'nci maddesine aykırı olduğu yolunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce verilmiş kararlar bulunduğu, 4'üncü sınıf öğrencisi çocukların Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini alırken psikolojik travma yaşadığı, içsel çatışmalar nedeniyle dersi algılamakta zorlandığı ileri sürülerek kaymakamlık işleminin iptali istendi.
BAKANLIK DAVANIN REDDİNİ İSTEDİ
Türkiye'de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin Anayasal zorunluluk olduğu, ders programları ve kitaplarının idarelerce hazırlandığı belirtilen Milli Eğitim Bakanlığı'nın savunmasında, herhangi bir din veya felsefi doktrin merkezli olmadığı, bilimsel araştırmaya dayalı bilginin ön planda tutulduğu, batıl ve hurafeye dayalı yanlış bilgilerden arındırıldığı dile getirildi. Ders programının hedefinin sadece İslam dinine mensup çocuklara değil hangi mezhebi veya felsefi düşünceden olursa olsun tüm çocuklara ve tanrıtanımazlara hitap ettiği de belirtilerek, davanın reddi istendi.
"NESNEL VE ÇOĞULCU OLMALI"
Antalya 1'inci İdare Mahkemesi ise kararında, devletin, eğitim ve öğretimle ilgili olarak üzerine düşen görevleri yerine getirirken müfredatta yer alan bilgilerin nesnel ve çoğulcu bir şekilde aktarılmasına dikkat etmesi, ebeveynlerin dini ve felsefi kanaatlerine saygı göstermesi gerektiği belirtildi.
Anayasa'nın 24'üncü maddesine göre din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında olduğunun kuşkusuz olduğu belirtilen kararda, şöyle denildi:
"Ancak bu öğretimin Anayasa'nın öngördüğü amaca uygun bir müfredatla verilmesi gerektiği, içeriğinin nesnel ve çoğulcu olması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmaması ve devletin dinler karşısında tarafsız kalarak, bütün dinsel inançları eşdeğer görmesi gerekmektedir. Öğretimde uygulanan müfredatın belirli bir din anlayışını esas alması durumunda, bunun din kültürü ve ahlak bilgisi dersi olarak kabul edilemeyeceği ve din eğitimi halini alacağı açıktır."
KARARLA HUKUK YERİNİ BULDU
Davaya hukuki destek veren Eğitim Sen'in Antalya Şube Başkanı Kadir Öztürk, bu kararla hukukun yerini bulduğunu söyledi. Mahkemenin davaya ilişkin kararını 30 Aralık 2015'te verdiğini, ancak kararın geçen pazartesi günü taraflara tebliğ edildiğini kaydeden Öztürk, "Bilimsel, laik, demokratik eğitimde herkesin kendi inancı doğrultusunda eğitim alması veya almamasının aileye, kişiye bağlı olması ve okullarımızda zorunlu din dersi olmaması gerektiğini gösteren bir hukuki karardır. Herkes kendi inancını istediği gibi yaşamalı ve buna devlet müdahale etmemelidir" dedi.
Başkan Öztürk, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 30 gün içerisinde karara itiraz için Danıştay'a başvurma hakkının bulunduğunu söyledi. DHA
Somalı işçilere tazminat sürprizi
Manisa’nın Soma İlçesi’nde, 301 kişinin hayatını kaybettiği ocağı işleten Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. bünyesinde çalıştıkları sırada cep mesajıyla işten çıkartılan 2 bin 832 madenci, Alp Gürkan’a ait gayrimenkulünün TMSF tarafından satılmasından sonra, tazminat sürprizi yaşadı.
9 ay önce tazminatlarının ilk taksitini alan madenciler, gayrimenkul satışından sonra 4 taksit alacakları hesaplarına yatırıldı. Şirket ile sendika arasındaki protokol uyarınca, işçiler kalan tazminatlarını da 19 taksitte alacak.
Soma’da 13 Mayıs 2014 tarihinde, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.’ye bağlı maden ocağında meydana gelen kazada 301 işçi hayatını kaybetti. Bu kazanın hemen ardından şirkete ait kazanın olduğu ocak olmak üzere üç maden işletmesi kapatıldı. Ancak bunlardan Ata Bacası ile Işıklar Maden Ocağı daha sonra müfettişlerin olumlu rapor vermesi üzerine açıldı.
2014 yılının 30 Kasım günü akşam saatlerinde işçiler, devletin ödediği, işsizlik maaşlarının kesilmesinden sonra Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. cep telefonlarına mesaj gönderdiği 2 bin 832 çalışanını, işten çıkardı. İşten çıkarma kararı ilçede, isyana neden oldu. O zaman gerek bakanlıktan, gerekse de şirketten yapılan açıklamalarda, tazminatların en kısa sürede ödeneceği açıklandı.
ŞU ANA KADAR TEK TAKSİT
Ancak madencilerin işten çıkartılmalarının üzerinden 7 ay geçtikten sonra tazminatlarının ilk taksiti, geçen 7 Haziran seçimleri öncesinde yatırıldı. İşçilerin geri kalan alacakları için ise Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ile sendikanın, madencilerin tazminat alacakları konusunda anlaştıkları ortaya çıktı. Maden- İş Sendikası yönetimi ve Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. arasındaki protokole göre, tazminatların, 24 taksite bölündüğü ortaya çıkınca, bu durum tepkiye neden oldu. İlk taksitini alan işçilere, geri kalan taksitlerini de, ne zamanlar ödeneceğine dair bir zaman sınırlaması konulmadığı için belirsizlik yaşandı.
EV SATILINCA TAZMİNATIN 4 TAKSİTİ ÖDENDİ
Şirketin borçlarının ödenmesi için TMSF tarafından bir süre önce Alp Gürkan’ın sahibi olduğu gayrimenkul, açık attırmayla satıldı. Bu satıştan elde gedilen gelirin bir bölümü de madencilere sürpriz yaşattı. Elde edilen gelirin bir bölümüyle, madencilerin tazminatlarının 4 taksidi birden ödendi. Çalıştıkları yıla ve kıdemlerine göre işçilerin, 4 taksit için toplam bin 100 TL ile 3 bin 200 TL arasında ücretleri banka hesaplarına yatırıldı. Uzun süre işsiz olan madenciler, 9 ay sonra yatırılan yeni taksitlere, sevinemediklerini söyledi.
Faciadan sonra işsiz kalan madencilerden Arif Şengül, “Hesabımıza para yattı ama bu tazminatımızın ne kadarı, daha ne kadar alacağız kimse bilmiyor. Para yatırıldı deniyor ve biz gidip çekiyoruz. Bankaların önü işçilerle doluydu. Herkes büyük bir mağduriyet yaşıyor. Bizler tazminatlarımızın kalanının toplu olarak ödenmesini bekliyoruz. Bizler unutuluyoruz” dedi.
20 gün önce yapılan kongreyle üçe bölünen Maden İş Sendikası 1 No’lu Şube Başkanı Mehmet Şendil de, şirkete ait bir evin satılmasından sonra 4 taksitin ödendiğini açıkladı, ancak kalan 19 taksitin ne zaman ve ne kadarının ödeneceği konusunda açıklamada bulunmadı.
İŞÇİLERİN TAZMİNATLARI TENEŞİR VADELİ ÖDENİYOR
Konuyu sık sık gündeme getiren CHP Grup Başkanıvekili Özgür Özel ise “Daha önce torba kanundaki düzenlemeyle TMSF’nin elinde bulunan varlıkların satması durumunda işçilerin tazminatlarının ödenmesi karara bağlanmıştı. TMSF tarafından 7 Haziran seçimlerden önce bir taksiti ödendi. TMSF’den bilgi istedim, cevapta kendilerinin ödeme yapmak için engellerinin olmadığı ancak sendika ile patronunun anlaştığını bu ödemelerin yapılmaması için TMSF’ye protokol yolladıklarını söyledi. İşçi parasını alabilecekken bu protokolden dolayı almıyordu. Bu konuda sendika eleştiriliyordu. Bunu AKP grup başkanvekilleri kanalıyla Hükümete bildirdik. Bu konu, mecliste tartışıldı. Şimdi öğrendik ki, TMSF satılan bir varlığın bedeli işçilere, 4 taksit bedeli olarak yatırdı. Aslında sendika yüzünden işçi kendi alacağına yalvar yakar oldu. Bu yapılan ne kanuna ne vicdana uygun. Adeta işçiyle alay ediyorlar. Biran önce TMSF’nin elindeki varlıklarını elden çıkartıp işçinin alacaklarının bir seferde ödenmesi gerekir. İşçilerini alacağı, eskilerin deyişiyle, ‘teneşir vadeli’ ödeniyor. Küçük küçük ve uzun süreye yayıp ödeniyor” dedi. DHA
9 ay önce tazminatlarının ilk taksitini alan madenciler, gayrimenkul satışından sonra 4 taksit alacakları hesaplarına yatırıldı. Şirket ile sendika arasındaki protokol uyarınca, işçiler kalan tazminatlarını da 19 taksitte alacak.
Soma’da 13 Mayıs 2014 tarihinde, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.’ye bağlı maden ocağında meydana gelen kazada 301 işçi hayatını kaybetti. Bu kazanın hemen ardından şirkete ait kazanın olduğu ocak olmak üzere üç maden işletmesi kapatıldı. Ancak bunlardan Ata Bacası ile Işıklar Maden Ocağı daha sonra müfettişlerin olumlu rapor vermesi üzerine açıldı.
2014 yılının 30 Kasım günü akşam saatlerinde işçiler, devletin ödediği, işsizlik maaşlarının kesilmesinden sonra Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. cep telefonlarına mesaj gönderdiği 2 bin 832 çalışanını, işten çıkardı. İşten çıkarma kararı ilçede, isyana neden oldu. O zaman gerek bakanlıktan, gerekse de şirketten yapılan açıklamalarda, tazminatların en kısa sürede ödeneceği açıklandı.
ŞU ANA KADAR TEK TAKSİT
Ancak madencilerin işten çıkartılmalarının üzerinden 7 ay geçtikten sonra tazminatlarının ilk taksiti, geçen 7 Haziran seçimleri öncesinde yatırıldı. İşçilerin geri kalan alacakları için ise Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ile sendikanın, madencilerin tazminat alacakları konusunda anlaştıkları ortaya çıktı. Maden- İş Sendikası yönetimi ve Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. arasındaki protokole göre, tazminatların, 24 taksite bölündüğü ortaya çıkınca, bu durum tepkiye neden oldu. İlk taksitini alan işçilere, geri kalan taksitlerini de, ne zamanlar ödeneceğine dair bir zaman sınırlaması konulmadığı için belirsizlik yaşandı.
EV SATILINCA TAZMİNATIN 4 TAKSİTİ ÖDENDİ
Şirketin borçlarının ödenmesi için TMSF tarafından bir süre önce Alp Gürkan’ın sahibi olduğu gayrimenkul, açık attırmayla satıldı. Bu satıştan elde gedilen gelirin bir bölümü de madencilere sürpriz yaşattı. Elde edilen gelirin bir bölümüyle, madencilerin tazminatlarının 4 taksidi birden ödendi. Çalıştıkları yıla ve kıdemlerine göre işçilerin, 4 taksit için toplam bin 100 TL ile 3 bin 200 TL arasında ücretleri banka hesaplarına yatırıldı. Uzun süre işsiz olan madenciler, 9 ay sonra yatırılan yeni taksitlere, sevinemediklerini söyledi.
Faciadan sonra işsiz kalan madencilerden Arif Şengül, “Hesabımıza para yattı ama bu tazminatımızın ne kadarı, daha ne kadar alacağız kimse bilmiyor. Para yatırıldı deniyor ve biz gidip çekiyoruz. Bankaların önü işçilerle doluydu. Herkes büyük bir mağduriyet yaşıyor. Bizler tazminatlarımızın kalanının toplu olarak ödenmesini bekliyoruz. Bizler unutuluyoruz” dedi.
20 gün önce yapılan kongreyle üçe bölünen Maden İş Sendikası 1 No’lu Şube Başkanı Mehmet Şendil de, şirkete ait bir evin satılmasından sonra 4 taksitin ödendiğini açıkladı, ancak kalan 19 taksitin ne zaman ve ne kadarının ödeneceği konusunda açıklamada bulunmadı.
İŞÇİLERİN TAZMİNATLARI TENEŞİR VADELİ ÖDENİYOR
Konuyu sık sık gündeme getiren CHP Grup Başkanıvekili Özgür Özel ise “Daha önce torba kanundaki düzenlemeyle TMSF’nin elinde bulunan varlıkların satması durumunda işçilerin tazminatlarının ödenmesi karara bağlanmıştı. TMSF tarafından 7 Haziran seçimlerden önce bir taksiti ödendi. TMSF’den bilgi istedim, cevapta kendilerinin ödeme yapmak için engellerinin olmadığı ancak sendika ile patronunun anlaştığını bu ödemelerin yapılmaması için TMSF’ye protokol yolladıklarını söyledi. İşçi parasını alabilecekken bu protokolden dolayı almıyordu. Bu konuda sendika eleştiriliyordu. Bunu AKP grup başkanvekilleri kanalıyla Hükümete bildirdik. Bu konu, mecliste tartışıldı. Şimdi öğrendik ki, TMSF satılan bir varlığın bedeli işçilere, 4 taksit bedeli olarak yatırdı. Aslında sendika yüzünden işçi kendi alacağına yalvar yakar oldu. Bu yapılan ne kanuna ne vicdana uygun. Adeta işçiyle alay ediyorlar. Biran önce TMSF’nin elindeki varlıklarını elden çıkartıp işçinin alacaklarının bir seferde ödenmesi gerekir. İşçilerini alacağı, eskilerin deyişiyle, ‘teneşir vadeli’ ödeniyor. Küçük küçük ve uzun süreye yayıp ödeniyor” dedi. DHA
İstanbul’da 16 bin kişi işe alınacak
İş ilanların çoğu İstanbul’dan veriliyor. Şehirde toplam 16 bin kişi işe alınacak. 3 bin de satış uzmanı aranıyor….
Yenibiris.com verilerine göre iş ilanlarının yarısından çoğu megakent İstanbul’dan veriliyor. Firmalar 3 bin satış uzmanı arıyor. Bankalar ise ayda 50 bin başvuru alıyor. Türkiye’deki iş ilanlarının yarısından fazlası İstanbul için yayınlanıyor. Megakentte işe alınmak üzere aranan kişi sayısı 16 binin üzerinde. İşe alım açısından öne çıkan sektörler turizm-otelcilik, hizmet, yapı-inşaat, eğitim ve perakende olarak sıralanıyor. En çok alım yapılan iş alanları ise satış-pazarlama, öğretmenlik, muhasebe, satış sonrası destek ve güvenlik hizmetleri.
Tüm sektörler incelendiğinde ise en çok satış danışmanı /müşteri temsilcisine ihtiyaç duyulduğu görülüyor. Sadece 3 bine yakın kişi satış departmanları için aranıyor.
Satış uzmanının ardından en çok ihtiyaç duyulan pozisyonların başında özel güvenlik görevlisi, muhasebe elemanı, İngilizce öğretmeni, çağrı merkezi müşteri temsilcisi, yönetici asistanı, iş güvenliği uzmanı, kasiyer, sekreter ve resepsiyonist geliyor.
İstanbul’da en çok eleman aranan 10 sektör şöyle:
1-Turizm-Otelcilik: Resepsiyonist
2-Hizmet: Özel güvenlik görevlisi
3-Yapı-İnşaat: Makine mühendisi
4-Eğitim: İngilizce öğretmeni
5-Perakendecilik-Toptancılık: Satış danışmanı
6-Bilişim: Yazılım uzmanı, satış uzmanı
7-Sağlık-Tıp: Hemşire
8-Üretim-İmalat: Üretim sorumlusu
9-Lojistik: Operasyon elemanı
10-Gıda: Gıda mühendisi
BANKALARA AYDA 50 BİN BAŞVURU
İstanbul’daki işlere son 1 ayda yaklaşık 2 milyon 700 bin kişi başvurdu. En çok iş başvurusu yapılan 10 sektör ve son 1 aydaki başvuru sayıları şöyle:
Bankacılık (50 bin), Eğitim (37 bin kişi), Hizmet (33 bin kişi), Perakende (32 bin kişi), Yapı-İnşaat (30 bin kişi), Turizm (29 bin kişi), Lojistik (21 bin kişi), Gıda (20 bin kişi), Sağlık-Tıp (19 bin kişi), Üretim (18 bin kişi).
Bankacılık-finans, en çok iş ilanı verilen 10 sektör arasında yer almasa da iş arayanlar en çok bu sektörde çalışmak istiyor. İstanbul’daki banka ve finans şirketlerine son 1 ayda 50 bin kişi iş başvurusu yaptı. Bu işlerde de satış pozisyonları öne çıktı. En çok ihtiyaç duyulanlar satış uzmanlığı, kredi kartı satış temsilciliği, çağrı merkezi müşteri temsilciliği ve portföy yöneticiliği.
İstanbul’a diğer şehirlerarasında en çok Ankara’dan talep var. Son 1 ayda Ankara’dan 251 bin, İzmir’den 210 bin, Kocaeli’nden 164 bin ve Adana’dan 76 bin kişi İstanbul’da çalışmak için iş başvurusu yaptı.
Yenibiris.com verilerine göre iş ilanlarının yarısından çoğu megakent İstanbul’dan veriliyor. Firmalar 3 bin satış uzmanı arıyor. Bankalar ise ayda 50 bin başvuru alıyor. Türkiye’deki iş ilanlarının yarısından fazlası İstanbul için yayınlanıyor. Megakentte işe alınmak üzere aranan kişi sayısı 16 binin üzerinde. İşe alım açısından öne çıkan sektörler turizm-otelcilik, hizmet, yapı-inşaat, eğitim ve perakende olarak sıralanıyor. En çok alım yapılan iş alanları ise satış-pazarlama, öğretmenlik, muhasebe, satış sonrası destek ve güvenlik hizmetleri.
Tüm sektörler incelendiğinde ise en çok satış danışmanı /müşteri temsilcisine ihtiyaç duyulduğu görülüyor. Sadece 3 bine yakın kişi satış departmanları için aranıyor.
Satış uzmanının ardından en çok ihtiyaç duyulan pozisyonların başında özel güvenlik görevlisi, muhasebe elemanı, İngilizce öğretmeni, çağrı merkezi müşteri temsilcisi, yönetici asistanı, iş güvenliği uzmanı, kasiyer, sekreter ve resepsiyonist geliyor.
İstanbul’da en çok eleman aranan 10 sektör şöyle:
1-Turizm-Otelcilik: Resepsiyonist
2-Hizmet: Özel güvenlik görevlisi
3-Yapı-İnşaat: Makine mühendisi
4-Eğitim: İngilizce öğretmeni
5-Perakendecilik-Toptancılık: Satış danışmanı
6-Bilişim: Yazılım uzmanı, satış uzmanı
7-Sağlık-Tıp: Hemşire
8-Üretim-İmalat: Üretim sorumlusu
9-Lojistik: Operasyon elemanı
10-Gıda: Gıda mühendisi
BANKALARA AYDA 50 BİN BAŞVURU
İstanbul’daki işlere son 1 ayda yaklaşık 2 milyon 700 bin kişi başvurdu. En çok iş başvurusu yapılan 10 sektör ve son 1 aydaki başvuru sayıları şöyle:
Bankacılık (50 bin), Eğitim (37 bin kişi), Hizmet (33 bin kişi), Perakende (32 bin kişi), Yapı-İnşaat (30 bin kişi), Turizm (29 bin kişi), Lojistik (21 bin kişi), Gıda (20 bin kişi), Sağlık-Tıp (19 bin kişi), Üretim (18 bin kişi).
Bankacılık-finans, en çok iş ilanı verilen 10 sektör arasında yer almasa da iş arayanlar en çok bu sektörde çalışmak istiyor. İstanbul’daki banka ve finans şirketlerine son 1 ayda 50 bin kişi iş başvurusu yaptı. Bu işlerde de satış pozisyonları öne çıktı. En çok ihtiyaç duyulanlar satış uzmanlığı, kredi kartı satış temsilciliği, çağrı merkezi müşteri temsilciliği ve portföy yöneticiliği.
İstanbul’a diğer şehirlerarasında en çok Ankara’dan talep var. Son 1 ayda Ankara’dan 251 bin, İzmir’den 210 bin, Kocaeli’nden 164 bin ve Adana’dan 76 bin kişi İstanbul’da çalışmak için iş başvurusu yaptı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)