Avrupa’nın Türkiye’ye iade edeceği Suriyeli sığınmacıların toplanacağı ikinci adres de belli oldu: İzmir’in turizm cenneti ilçesi Çeşme...
İlçedeki Ulusoy Limanı’nda belirlenen 1800 metrekarelik alana, mülteciler için geri kabul merkezi kurulması amacıyla çalışma başladı.
Sığınmacıların kullanma suyu ihtiyacının karşılanabilmesi için su boruları da döşendi. Alınan bilgiye göre, tel örgü ve dikenli tellerin çekilmesinin ardından alana iki göç idaresi çadırı ve iki erzak çadırı kurulacak. İki de parmak izi okuma noktasının kurulacağı alana dört mobil tuvalet yerleştirilecek. Burada Yunanistan’ın Sakız Adası’ndan getirilecek sığınmacıların işlemleri yapılacak. Vatandaşlar duruma tepkili…Sözcü
2 Nisan 2016 Cumartesi
Dikili mülteci kampı istemiyor
Avrupa’ya kaçan 500 bin Suriyeli, Türkiye’ye dönüyor ama...
Mülteciler bu kez Suriye sınırından değil Ege’den gelecek. Sığınmacıların toplanma adresi ise İzmir’in tatil beldesi Dikili olacak. Feribotlarla taşınacak ilk grup yarın Dikili’ye ulaşacak. Sürecin ilçe turizmini olumsuz etkileyeceğini düşünen vatandaşlar ise tepkili: Dikilimiz cennet gibi, buraya kıymayın.
Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında 18 Mart tarihinde varılan anlaşmayla mülteciler konusunda yeni bir dönem başladı. İktidar, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar için AB’den 3 milyar Euro sözü aldı. Karşılığında daha iyi bir hayat umuduyla Yunanistan’a kaçan Suriyelileri geri alma sözü verdi. Ölümü göze alıp Ege’den kaçak yollarla Avrupa’ya geçen sığınmacılar için geri dönüş tarihi olarak da 4 Nisan belirlendi.
500 BİN SIĞINMACI GELECEK
Dönüşün adresi ise en önemli kaçış rotalarından biri olan Dikili olarak belirlendi. Peki süreç nasıl işleyecek? Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçen Suriyeli sığınmacılar nasıl iade edilecek?
Anlaşmaya göre, yüz binlerce sığınmacı Yunanistan’ın Midilli Adası’nda toplanacak, oradan da İzmir’in 17 bin nüfuslu Dikili İlçesi’ne getirilecek. AB, yarından itibaren 500 bin göçmeni Türkiye’ye göndermeye başlayacak.
İŞLEMLER LİMANDA YAPILACAK
Yetkililer, geri kabul işlemlerinin yapılması için yer arayışı yaşadı. Dikili Kaymakamlığı, Kaynarca mevkiinde iki Hazine arazisi gösterdi. Ancak ülkeye giriş işlemlerinin son anda Dikili Limanı geri sahasında yapılması kararlaştırıldı. Bunun üzerine Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve kaymakamlık, Dikili Limanı geri sahasında hazırlık çalışmasına başladı. Alana iki adet çadır kuruldu. Çadırlardan birinde giriş işlemleri, diğerinde ise mültecilerin sağlık kontrollerinin yapılacağı öğrenildi. Alana seyyar tuvaletler de yerleştirildi.
HERKES FARKLI KONUŞUYOR
Peki bu aşamadan sonra ne olacak? Dikili’ye getirilecek binlerce sığınmacı nerede ve nasıl barındırılacak? Yetkililerin farklı açıklamaları var. Türk Kızılayı Başkan Yardımcısı Kerem Kınık, “İlk gelen sığınmacıları büyük olasılıkla otellerde ve ilçedeki tatil kamplarında ağırlayacağız” dedi. İzmir Valisi Mustafa Toprak, Çiğli İlçesi’ndeki 700 kişilik barınma merkezinin “Geri gönderme merkezi” haline getirileceğini söyledi. Dikili Kaymakamı Mustafa Nazmi Sezgin ilçeye bir sığınmacı kampı kurulmayacağını, ilk işlemlerin ardından Suriyelilerin İzmir ve başka illerdeki mülteci kamplarına gönderileceğini açıkladı.
VATANDAŞLAR İSE ENDİŞELİ…
Ancak bu açıklamalar 17 bin nüfuslu ilçenin kaygılarını dindirmedi. Dün düzenledikleri protesto mitingiyle ilçenin ‘geri toplama merkezi’ olarak seçilmesine isyan eden Dikili halkı, düşüncelerini SÖZCÜ’ye anlattı. Esnaf Tekin Tanrıverdi, “Önce insani olarak bakmalıyız. Bu insanların da yaşam hakkı var. Ama doğru adres Dikili değil. Sığınmacı toplama yeri olarak Dikili’nin seçilmesi esnafımızı ve ilçe ekonomimizi olumsuz etkiler” dedi. Esnaf Muammer Kemerci ise “Dikilimiz cennet gibi. Lütfen, rica ediyoruz, bu güzelliğe kıymayın” diye konuştu.
17 bin nüfuslu Dikili bu yükü kaldıramaz!
Dikili Belediye Başkanı Mustafa Tosun dün vatandaşların protesto mitingine destek verdi. Tosun, burada yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“Dikili’ye kamp yapılırsa, 20 bin kişi yaşayacak. Dikili bunu kaldıramaz. Çünkü Dikili’nin alt yapısı yeterli değil. Güvenlik güçleri ile yasadışı kaçışları önleyemezken buraya getirilecek yüz binlerce kişi sebebi ile asayiş nasıl sağlanacak? Devlet hastanesinin kapasitesi asla yeterli olmayacak. Çocukların eğitimini sağlayacak ortam yok. Biz zaten ilçe kıyılarımızda yakalanan Suriyelilere insani yardımda bulunduk. Ama yüz binlercesi ile baş etmemiz mümkün değil.”
Dikili Esnaf Odası Başkanı Taner Eker de Suriyelilere ‘serbest dolaşım’ ya da ‘oturma’ belgesi verilmesinin turizmi baltalayacağını öne sürdü.
Dikili, Avrupa’ya kaçak geçişlerin en önemli rotalarından biri… Sahil Güvenlik tarafından botlarla Yunan adalarına geçmek isterken Ege’de yakalanan sığınmacılar ise şimdiye kadar Dikili Spor Salonu’nda misafir ediliyordu. Dikili Belediyespor Kulübü Başkanı Ahmet Öcal, bu durumun yarattığı olumsuzluklara dikkat çekti ve şöyle dedi:
“Sığınmacılar aylar boyunca spor salonunda kaldı. Sürekli bir sirkülasyon yaşandı. Spor salonu kullanılamaz hale geldi. Salonun camlarını ve kapılarını kırdılar, formalarımızı yaktılar, toplarımızı patlattılar. Bozulan salon zemininin onarımına bugün başlansa en az altı ay sürer. Bu nedenle gelecekte yaşanabileceklerden dolayı endişe duyuyoruz.”
Atatürkçü Düşünce Derneği Dikili Şube Başkanı Ayşe Çömlekçiler ise “Bu durum bizi çok ürkütüyor. Dikili’nin seçilmesindeki amacın bölgenin demografik yapısını değiştirmek olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu. Vatandaşlar da, kamp istemediklerini, kampların Suriye sınırlarına yapılması gerektiğini düşündüklerini söyledi.
Dikili değil Ayvalık olsun önerisi
Dikili’de 4 Nisan’da başlayacak sürece, sadece vatandaşların değil, kabullerde kullanılacak olan Dikili Liman İşletmeleri’nden de itiraz geldi. Kolin Grubu’na ait Dikili Liman işletmesinin, valilik, kaymakamlık ve belediyeden yardım istediği yazı ortaya çıktı.
Liman müdürünün imzası bulunan yazıda, mültecilerin kabulünün Dikili yerine Ayvalık’ta yapılması önerisi getirildi. Yazıda, “Liman sahamızın küçük ve dar oluşu, mülteci kabul işlemleri sırasında, sorunlara yol açacaktır. Ayvalık İskelesi’nin mülteci geri kabul işlemleri için daha uygun olduğu değerlendirilmektedir” denildi. Konuya ilişkin yazının gittiği taraflardan ise, henüz bir açıklama yapılmadı.
Dünyaca ünlü U2 grubunun İrlandalı solisti Bono, önceki gün Gaziantep’in Nizip İlçesi’nde bulunan çadır kenti ziyaret etti. ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass ile birlikte Gaziantep’e giden Bono, çadır kent hakkında bilgi aldı. Bono, kamp içerisinde bulunan anaokulu ve sosyal tesiste de inceleme yaptı. Anaokulunda eğitim gören öğrenciler ile bir araya gelen ünlü şarkıcı Bono, Suriyeli çocukların söylediği Arapça şarkıyı dinledi. DHA
Mülteciler bu kez Suriye sınırından değil Ege’den gelecek. Sığınmacıların toplanma adresi ise İzmir’in tatil beldesi Dikili olacak. Feribotlarla taşınacak ilk grup yarın Dikili’ye ulaşacak. Sürecin ilçe turizmini olumsuz etkileyeceğini düşünen vatandaşlar ise tepkili: Dikilimiz cennet gibi, buraya kıymayın.
Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında 18 Mart tarihinde varılan anlaşmayla mülteciler konusunda yeni bir dönem başladı. İktidar, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar için AB’den 3 milyar Euro sözü aldı. Karşılığında daha iyi bir hayat umuduyla Yunanistan’a kaçan Suriyelileri geri alma sözü verdi. Ölümü göze alıp Ege’den kaçak yollarla Avrupa’ya geçen sığınmacılar için geri dönüş tarihi olarak da 4 Nisan belirlendi.
500 BİN SIĞINMACI GELECEK
Dönüşün adresi ise en önemli kaçış rotalarından biri olan Dikili olarak belirlendi. Peki süreç nasıl işleyecek? Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçen Suriyeli sığınmacılar nasıl iade edilecek?
Anlaşmaya göre, yüz binlerce sığınmacı Yunanistan’ın Midilli Adası’nda toplanacak, oradan da İzmir’in 17 bin nüfuslu Dikili İlçesi’ne getirilecek. AB, yarından itibaren 500 bin göçmeni Türkiye’ye göndermeye başlayacak.
İŞLEMLER LİMANDA YAPILACAK
Yetkililer, geri kabul işlemlerinin yapılması için yer arayışı yaşadı. Dikili Kaymakamlığı, Kaynarca mevkiinde iki Hazine arazisi gösterdi. Ancak ülkeye giriş işlemlerinin son anda Dikili Limanı geri sahasında yapılması kararlaştırıldı. Bunun üzerine Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve kaymakamlık, Dikili Limanı geri sahasında hazırlık çalışmasına başladı. Alana iki adet çadır kuruldu. Çadırlardan birinde giriş işlemleri, diğerinde ise mültecilerin sağlık kontrollerinin yapılacağı öğrenildi. Alana seyyar tuvaletler de yerleştirildi.
HERKES FARKLI KONUŞUYOR
Peki bu aşamadan sonra ne olacak? Dikili’ye getirilecek binlerce sığınmacı nerede ve nasıl barındırılacak? Yetkililerin farklı açıklamaları var. Türk Kızılayı Başkan Yardımcısı Kerem Kınık, “İlk gelen sığınmacıları büyük olasılıkla otellerde ve ilçedeki tatil kamplarında ağırlayacağız” dedi. İzmir Valisi Mustafa Toprak, Çiğli İlçesi’ndeki 700 kişilik barınma merkezinin “Geri gönderme merkezi” haline getirileceğini söyledi. Dikili Kaymakamı Mustafa Nazmi Sezgin ilçeye bir sığınmacı kampı kurulmayacağını, ilk işlemlerin ardından Suriyelilerin İzmir ve başka illerdeki mülteci kamplarına gönderileceğini açıkladı.
VATANDAŞLAR İSE ENDİŞELİ…
Ancak bu açıklamalar 17 bin nüfuslu ilçenin kaygılarını dindirmedi. Dün düzenledikleri protesto mitingiyle ilçenin ‘geri toplama merkezi’ olarak seçilmesine isyan eden Dikili halkı, düşüncelerini SÖZCÜ’ye anlattı. Esnaf Tekin Tanrıverdi, “Önce insani olarak bakmalıyız. Bu insanların da yaşam hakkı var. Ama doğru adres Dikili değil. Sığınmacı toplama yeri olarak Dikili’nin seçilmesi esnafımızı ve ilçe ekonomimizi olumsuz etkiler” dedi. Esnaf Muammer Kemerci ise “Dikilimiz cennet gibi. Lütfen, rica ediyoruz, bu güzelliğe kıymayın” diye konuştu.
17 bin nüfuslu Dikili bu yükü kaldıramaz!
Dikili Belediye Başkanı Mustafa Tosun dün vatandaşların protesto mitingine destek verdi. Tosun, burada yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“Dikili’ye kamp yapılırsa, 20 bin kişi yaşayacak. Dikili bunu kaldıramaz. Çünkü Dikili’nin alt yapısı yeterli değil. Güvenlik güçleri ile yasadışı kaçışları önleyemezken buraya getirilecek yüz binlerce kişi sebebi ile asayiş nasıl sağlanacak? Devlet hastanesinin kapasitesi asla yeterli olmayacak. Çocukların eğitimini sağlayacak ortam yok. Biz zaten ilçe kıyılarımızda yakalanan Suriyelilere insani yardımda bulunduk. Ama yüz binlercesi ile baş etmemiz mümkün değil.”
Dikili Esnaf Odası Başkanı Taner Eker de Suriyelilere ‘serbest dolaşım’ ya da ‘oturma’ belgesi verilmesinin turizmi baltalayacağını öne sürdü.
Dikili, Avrupa’ya kaçak geçişlerin en önemli rotalarından biri… Sahil Güvenlik tarafından botlarla Yunan adalarına geçmek isterken Ege’de yakalanan sığınmacılar ise şimdiye kadar Dikili Spor Salonu’nda misafir ediliyordu. Dikili Belediyespor Kulübü Başkanı Ahmet Öcal, bu durumun yarattığı olumsuzluklara dikkat çekti ve şöyle dedi:
“Sığınmacılar aylar boyunca spor salonunda kaldı. Sürekli bir sirkülasyon yaşandı. Spor salonu kullanılamaz hale geldi. Salonun camlarını ve kapılarını kırdılar, formalarımızı yaktılar, toplarımızı patlattılar. Bozulan salon zemininin onarımına bugün başlansa en az altı ay sürer. Bu nedenle gelecekte yaşanabileceklerden dolayı endişe duyuyoruz.”
Atatürkçü Düşünce Derneği Dikili Şube Başkanı Ayşe Çömlekçiler ise “Bu durum bizi çok ürkütüyor. Dikili’nin seçilmesindeki amacın bölgenin demografik yapısını değiştirmek olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu. Vatandaşlar da, kamp istemediklerini, kampların Suriye sınırlarına yapılması gerektiğini düşündüklerini söyledi.
Dikili değil Ayvalık olsun önerisi
Dikili’de 4 Nisan’da başlayacak sürece, sadece vatandaşların değil, kabullerde kullanılacak olan Dikili Liman İşletmeleri’nden de itiraz geldi. Kolin Grubu’na ait Dikili Liman işletmesinin, valilik, kaymakamlık ve belediyeden yardım istediği yazı ortaya çıktı.
Liman müdürünün imzası bulunan yazıda, mültecilerin kabulünün Dikili yerine Ayvalık’ta yapılması önerisi getirildi. Yazıda, “Liman sahamızın küçük ve dar oluşu, mülteci kabul işlemleri sırasında, sorunlara yol açacaktır. Ayvalık İskelesi’nin mülteci geri kabul işlemleri için daha uygun olduğu değerlendirilmektedir” denildi. Konuya ilişkin yazının gittiği taraflardan ise, henüz bir açıklama yapılmadı.
Dünyaca ünlü U2 grubunun İrlandalı solisti Bono, önceki gün Gaziantep’in Nizip İlçesi’nde bulunan çadır kenti ziyaret etti. ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass ile birlikte Gaziantep’e giden Bono, çadır kent hakkında bilgi aldı. Bono, kamp içerisinde bulunan anaokulu ve sosyal tesiste de inceleme yaptı. Anaokulunda eğitim gören öğrenciler ile bir araya gelen ünlü şarkıcı Bono, Suriyeli çocukların söylediği Arapça şarkıyı dinledi. DHA
Hainler yine saldırdı: 8 şehit!
PKK’lı teröristlere yönelik yürütülen operasyonlar sürerken dün yine kalplere ateş düştü.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve polisin ortak terör örgütü PKK’ya yönelik operasyonları sürüyor. Operasyonlar sırasında Nusaybin’de 6, Yüksekova ve Şırnak’ta da 2 güvenlik görevlisi teröristlerin saldırılarıyla şehit oldu.
UZAKTAN KUMANDA İLE PATLATTILAR
Doğu ve Güneydoğu’da PKK’lı teröristlere yönelik yürütülen operasyonlar sürerken, Mardin’de dün, 1’i özel harekat polisi, 5’i asker 6 güvenlik görevlisi şehit düştü.
Nusaybin ilçesinde kazılan hendekleri kapatmak, barikatları kaldırmak ve PKK’lı teröristleri etkisiz hale getirmek için operasyonlarını sürdüren güvenlik güçleri dün, Dicle Mahallesi Akay Sokak üzerindeki bir binaya girdi. Bu sırada PKK’lı teröristler, tuzakladığı patlayıcıyı uzaktan kumanda ile infilak ettirdi. Çöken binanın altında kalan 5 asker ve 1 Özel Harekat polisi şehit oldu, 4 asker hafif yaralandı.
Uzman Çavuş Aycan Özdil’in (22) acı haberini alan Balıkesir Edremit ilçesindeki ailesinin feryadı yürek dağladı. Uzman Çavuş Bekir Kelleci’nin (25) ateşi Giresun Eynesil’e düştü. Uzman Çavuş Mehmet Polat’ın (26) Kayseri’deki ailesi acı haberle yıkıldı. Şehit özel harekat polisi İsrafil Kargı’nın (27) acı haberi Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesindeki baba ocağına ateş düşürdü.
‘BÜNYEM KALDIRMAYACAK’
Şehit Uzman Çavuş Aycan Özdil, 27 mart’ta Nusaybin’de şehit düşen Yüzbaşı Halil Özdemir’in de arasında bulunduğu şehit ve yaralı 5 güvenlik görevlisinin fotoğrafını Facebook’ta paylaşarak “Daha 22 yaşındayım çok gencim her şeyi kaldıracak gücümün olduğuna inanıyorum ama artık bir şehit daha vermeye inanın bünyem kaldırmayacak. Ruhunuz şad mekanınız cennet olsun,Mardin Komando Taburu” mesajını yazmıştı. Aycan da dün, aynı arkadaşları gibi teröristlerce patlatılan bombayla çöken binadaydı.
YÜKSEKOVA’DA ÖZEL HAREKAT POLİSİ ŞEHİT DÜŞTÜ
Hakkari Yüksekova’da PKK’lı teröristlerle çıkan çatışmada özel harekâtta görevli Komiser Yardımcısı Mustafa Sezgin (40) şehit oldu.
Sezgin’in cenazesi dün Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Helikopter Filo Komutanlığında düzenlenen törenle memleketine uğurlandı. Törene, şehidin eşi Bediha Sezgin, çocukları Musa, Gazi ve Ömer Sezgin ve askeri mülki ilk yöneticileri katıldı. Şehit Sezgin, bugün Kayseri’de toprağa verilecek.
ŞIRNAK’TA DA HAİN SALDIRI
Şırnak’ta operasyon sırasında Dicle Mahallesi’nde teröristlerin açtığı ateşle Uzman Çavuş Sami Saygı (36) şehit oldu. DHA
Türk Silahlı Kuvvetleri ve polisin ortak terör örgütü PKK’ya yönelik operasyonları sürüyor. Operasyonlar sırasında Nusaybin’de 6, Yüksekova ve Şırnak’ta da 2 güvenlik görevlisi teröristlerin saldırılarıyla şehit oldu.
UZAKTAN KUMANDA İLE PATLATTILAR
Doğu ve Güneydoğu’da PKK’lı teröristlere yönelik yürütülen operasyonlar sürerken, Mardin’de dün, 1’i özel harekat polisi, 5’i asker 6 güvenlik görevlisi şehit düştü.
Nusaybin ilçesinde kazılan hendekleri kapatmak, barikatları kaldırmak ve PKK’lı teröristleri etkisiz hale getirmek için operasyonlarını sürdüren güvenlik güçleri dün, Dicle Mahallesi Akay Sokak üzerindeki bir binaya girdi. Bu sırada PKK’lı teröristler, tuzakladığı patlayıcıyı uzaktan kumanda ile infilak ettirdi. Çöken binanın altında kalan 5 asker ve 1 Özel Harekat polisi şehit oldu, 4 asker hafif yaralandı.
Uzman Çavuş Aycan Özdil’in (22) acı haberini alan Balıkesir Edremit ilçesindeki ailesinin feryadı yürek dağladı. Uzman Çavuş Bekir Kelleci’nin (25) ateşi Giresun Eynesil’e düştü. Uzman Çavuş Mehmet Polat’ın (26) Kayseri’deki ailesi acı haberle yıkıldı. Şehit özel harekat polisi İsrafil Kargı’nın (27) acı haberi Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesindeki baba ocağına ateş düşürdü.
‘BÜNYEM KALDIRMAYACAK’
Şehit Uzman Çavuş Aycan Özdil, 27 mart’ta Nusaybin’de şehit düşen Yüzbaşı Halil Özdemir’in de arasında bulunduğu şehit ve yaralı 5 güvenlik görevlisinin fotoğrafını Facebook’ta paylaşarak “Daha 22 yaşındayım çok gencim her şeyi kaldıracak gücümün olduğuna inanıyorum ama artık bir şehit daha vermeye inanın bünyem kaldırmayacak. Ruhunuz şad mekanınız cennet olsun,Mardin Komando Taburu” mesajını yazmıştı. Aycan da dün, aynı arkadaşları gibi teröristlerce patlatılan bombayla çöken binadaydı.
YÜKSEKOVA’DA ÖZEL HAREKAT POLİSİ ŞEHİT DÜŞTÜ
Hakkari Yüksekova’da PKK’lı teröristlerle çıkan çatışmada özel harekâtta görevli Komiser Yardımcısı Mustafa Sezgin (40) şehit oldu.
Sezgin’in cenazesi dün Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Helikopter Filo Komutanlığında düzenlenen törenle memleketine uğurlandı. Törene, şehidin eşi Bediha Sezgin, çocukları Musa, Gazi ve Ömer Sezgin ve askeri mülki ilk yöneticileri katıldı. Şehit Sezgin, bugün Kayseri’de toprağa verilecek.
ŞIRNAK’TA DA HAİN SALDIRI
Şırnak’ta operasyon sırasında Dicle Mahallesi’nde teröristlerin açtığı ateşle Uzman Çavuş Sami Saygı (36) şehit oldu. DHA
Dışişleri’nden ‘Suriyeli’ açıklaması
Dışişleri Bakanlığı, "Suriyelilerin ülkelerine dönüş için teşvik edilmeleri veya mecbur bırakılmaları söz konusu değildir" dedi.
Dışişleri Bakanlığı, Suriyeli sığınmacıların zorla geri gönderildiğine dair iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirterek, Türkiye’nin en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke olduğu hatırlattı.
Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklama şöyle:
“Son günlerde bazı basın organlarında Suriyelilerin ülkemizden zorla geri gönderildiğine dair Uluslararası Af Örgütü tarafından yayımlanan iddialara yer verildiği görülmektedir. Anılan kuruluş sözcüleri tarafından çeşitli televizyon kanallarında da dile getirilen söz konusu iddialar hiç bir surette gerçeği yansıtmamaktadır.
Türkiye, ülkelerindeki savaş ortamından kaçan Suriyelilere beş yılı aşkın bir süredir “açık kapı politikasıö uygulamakta ve uluslararası yükümlülükleri çerçevesinde, sınırda “geri göndermeme” ilkesine titizlikle uymaktadır. Bu yaklaşımda herhangi bir değişiklik sözkonusu değildir.
Bu politikanın bir sonucu olarak bugün ülkemiz 2.7 milyondan fazla Suriyeli’ye ev sahipliği yapmaktadır. 10 ilimizdeki 26 geçici barınma merkezinde misafir edilen 270 bin Suriyeli’ye gıda, sağlık, eğitim hizmeti verilmekte, psikolojik destek, mesleki eğitim ve sosyal faaliyet imkânları sunulmaktadır. Barınma Merkezlerinin dışında yaşayan Suriyeliler de geçici koruma statüsünde olup, ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanmaktadırlar.
Suriyelilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi için gerekli tüm adımlar atılmaktadır. Bu çerçevede, 15 Ocak 2016 tarihi itibariyle Suriyelilere çalışma izni verilmiştir.
Türkiye, dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumundadır. Bu durum, ülkemizin geri göndermeme ilkesine titizlikle riayet ettiğinin açık bir göstergesidir. Suriyelilerin ülkelerine gönüllü geri dönüş için teşvik edilmeleri veya mecbur bırakılmaları söz konusu değildir.
Türkiye uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülüklerine bağlı olup ülkelerindeki şiddet ve istikrarsızlıktan kaçan Suriyelilere koruma sağlamaya devam etme hususunda kararlıdır.
Ülkemiz, Suriyeliler için her türlü imkânı seferber etmişken, göçmen kabul etmemek amacıyla sınırlarını tel örgülerle kapatan bazı ülkelerin, bu tür haberleri yoğun bir şekilde kamuoyuna taşımaları da üzüntüyle karşılanmaktadır.” DHA
Dışişleri Bakanlığı, Suriyeli sığınmacıların zorla geri gönderildiğine dair iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirterek, Türkiye’nin en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke olduğu hatırlattı.
Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklama şöyle:
“Son günlerde bazı basın organlarında Suriyelilerin ülkemizden zorla geri gönderildiğine dair Uluslararası Af Örgütü tarafından yayımlanan iddialara yer verildiği görülmektedir. Anılan kuruluş sözcüleri tarafından çeşitli televizyon kanallarında da dile getirilen söz konusu iddialar hiç bir surette gerçeği yansıtmamaktadır.
Türkiye, ülkelerindeki savaş ortamından kaçan Suriyelilere beş yılı aşkın bir süredir “açık kapı politikasıö uygulamakta ve uluslararası yükümlülükleri çerçevesinde, sınırda “geri göndermeme” ilkesine titizlikle uymaktadır. Bu yaklaşımda herhangi bir değişiklik sözkonusu değildir.
Bu politikanın bir sonucu olarak bugün ülkemiz 2.7 milyondan fazla Suriyeli’ye ev sahipliği yapmaktadır. 10 ilimizdeki 26 geçici barınma merkezinde misafir edilen 270 bin Suriyeli’ye gıda, sağlık, eğitim hizmeti verilmekte, psikolojik destek, mesleki eğitim ve sosyal faaliyet imkânları sunulmaktadır. Barınma Merkezlerinin dışında yaşayan Suriyeliler de geçici koruma statüsünde olup, ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanmaktadırlar.
Suriyelilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi için gerekli tüm adımlar atılmaktadır. Bu çerçevede, 15 Ocak 2016 tarihi itibariyle Suriyelilere çalışma izni verilmiştir.
Türkiye, dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumundadır. Bu durum, ülkemizin geri göndermeme ilkesine titizlikle riayet ettiğinin açık bir göstergesidir. Suriyelilerin ülkelerine gönüllü geri dönüş için teşvik edilmeleri veya mecbur bırakılmaları söz konusu değildir.
Türkiye uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülüklerine bağlı olup ülkelerindeki şiddet ve istikrarsızlıktan kaçan Suriyelilere koruma sağlamaya devam etme hususunda kararlıdır.
Ülkemiz, Suriyeliler için her türlü imkânı seferber etmişken, göçmen kabul etmemek amacıyla sınırlarını tel örgülerle kapatan bazı ülkelerin, bu tür haberleri yoğun bir şekilde kamuoyuna taşımaları da üzüntüyle karşılanmaktadır.” DHA
Hindistan'ın 'çocuk gelin'i evinde ölü bulundu
Hindistan televizyonlarının tanınmış isimlerinden, Pratyusha Banerjee evinde ölü bulundu. Polis 24 yaşındaki Banerjee'nin evinin tavanındaki pervaneye asılı halde bulunduğunu bildirdi.
Associated Press'in haberine göre, Banerjee'nin ölüm nedeni otopsinin tamamlanmasının ardından açıklanacak.
Polis yetkilisi Sudhir Butere, Banerjee'nin erkek arkadaşının, diğer arkadaşlarının ve komşularının sorgulandığını belirtti.
Banerjee, Hindistan'ın en uzun soluklu dizisi olarak bilinen 'Balika Vadhu'nun (Çocuk Gelin) başrolü olarak tanınmıştı.
2100 bölümden fazla yayınlanan dizi'de Banerjee, çocukken evlendirilmiş genç bir kadını canlandırıyor.
Associated Press'in haberine göre, Banerjee'nin ölüm nedeni otopsinin tamamlanmasının ardından açıklanacak.
Polis yetkilisi Sudhir Butere, Banerjee'nin erkek arkadaşının, diğer arkadaşlarının ve komşularının sorgulandığını belirtti.
Banerjee, Hindistan'ın en uzun soluklu dizisi olarak bilinen 'Balika Vadhu'nun (Çocuk Gelin) başrolü olarak tanınmıştı.
2100 bölümden fazla yayınlanan dizi'de Banerjee, çocukken evlendirilmiş genç bir kadını canlandırıyor.
İşte yeni sigara yasakları
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu yeni sigara düzenlemesiyle ilgili açıklamalarda bulundu. Yeni düzenlemeye göre restoran işletmeleri artık açık alanda olsalar bile sigara içilebilen ve içilemeyen bölgeler oluşturacak. Plajların ise yarısında sigara içilebilecek, yarısında içilemeyecek.
İşte sigara kısıtlamalarının kapsamı:
*Yeni düzenlemeye göre açık alanda bulunan bir restoran veya çay bahçesinin sadece yüzde 25’lik diliminde sigara içilebilecek. Geri kalan yüzde 75’lik alanda sigara içmek yasak olacak.
*Sigara açık vitrinlerde değil, kapalı dolaplarda satılacak.
*Plajlarda şezlongların yarısı sigara içilebilir alanda yarısı sigara içilemeyen alanda bulunacak.
*AVM'lerin, kalabalık hastanelerin giriş çıkış kapıları önünde de yine belirli mesafeler belirlenecek.
İşte sigara kısıtlamalarının kapsamı:
*Yeni düzenlemeye göre açık alanda bulunan bir restoran veya çay bahçesinin sadece yüzde 25’lik diliminde sigara içilebilecek. Geri kalan yüzde 75’lik alanda sigara içmek yasak olacak.
*Sigara açık vitrinlerde değil, kapalı dolaplarda satılacak.
*Plajlarda şezlongların yarısı sigara içilebilir alanda yarısı sigara içilemeyen alanda bulunacak.
*AVM'lerin, kalabalık hastanelerin giriş çıkış kapıları önünde de yine belirli mesafeler belirlenecek.
Atanamayan öğretmen çoban oldu
Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği mezunu 37 yaşındaki Mutlu Altınöz, KPSS sınavlarına girip ataması yapılmayınca çoban oldu.
Aydın’ın Karacasu İlçesi’nde yaşayan Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği mezunu 37 yaşındaki Mutlu Altınöz, KPSS sınavlarına girip ataması yapılmayınca çoban oldu.
Karacasu İlçesi Ataeymir Mahallesi’ne 4 kilometre mesafedeki Okkalı Tepe mezrasında doğup büyüyen Sosyal Bilgiler Öğretmeni Mutlu Altınöz, 15 yıldır ataması yapılmadığından keçi ve koyun sürülerine dağlarda çobanlık yaparak geçimini sağlıyor. Yıllardır hiç vazgeçmeden KPSS’ye giren Altınöz, çok sevdiği öğretmenlik mesleğine atanana kadar şansını deneyeceğini söyledi. Altınöz, ailesi gibi çoban olmak istemediğinden, bütün zorluklara rağmen okumayı seçtiğini, ancak yine de çobanlıktan kurtulamadığı ifade etti.
En zor şartlarda okula gidip geldiğini belirten Altınöz, “Mezrada elektrik, su telefon, yol yoktu. Her gün 4 kilometre okul yolunu yürüyerek gidip geldim. O zamanlar köprümüz dahi yoktu. Dere taşar, sel gelir, karşıya geçemezdik. Her gün 8 kilometre yaya yürürdük. Ama okuma azmiyle her türlü zorluğa katlanırdık. Bütün zorluklara rağmen Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde okuyup, öğretmen çıktım. Çok sevdiğim öğretmenliği yapmak nasip olmadı. Çoban olmamak için okumuştum, ama yine kurtulamadım. Baba mesleği olan çobanlığı yapıyorum” dedi.
Kışın mezrada, Haziran-Eylül ayları arasında ise bin 700 rakımı olan Babadağ Yaylası’nda zirveye çıkarak, sürüleri ile birlikte kıl çadırda yaşadıklarını söyleyen Altınöz, “450 civarı keçi ve koyun sürümüz var. Burada kendi mesleğimi icra ediyorum. Ya öğretmenlik ya da çobanlık yapacağım. Başkasının yanında çalışmaktansa kendi işimi yapıyorum, ama öğretmenlikten de asla vazgeçmeyeceğim” diye konuştu. DHA
Aydın’ın Karacasu İlçesi’nde yaşayan Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği mezunu 37 yaşındaki Mutlu Altınöz, KPSS sınavlarına girip ataması yapılmayınca çoban oldu.
Karacasu İlçesi Ataeymir Mahallesi’ne 4 kilometre mesafedeki Okkalı Tepe mezrasında doğup büyüyen Sosyal Bilgiler Öğretmeni Mutlu Altınöz, 15 yıldır ataması yapılmadığından keçi ve koyun sürülerine dağlarda çobanlık yaparak geçimini sağlıyor. Yıllardır hiç vazgeçmeden KPSS’ye giren Altınöz, çok sevdiği öğretmenlik mesleğine atanana kadar şansını deneyeceğini söyledi. Altınöz, ailesi gibi çoban olmak istemediğinden, bütün zorluklara rağmen okumayı seçtiğini, ancak yine de çobanlıktan kurtulamadığı ifade etti.
En zor şartlarda okula gidip geldiğini belirten Altınöz, “Mezrada elektrik, su telefon, yol yoktu. Her gün 4 kilometre okul yolunu yürüyerek gidip geldim. O zamanlar köprümüz dahi yoktu. Dere taşar, sel gelir, karşıya geçemezdik. Her gün 8 kilometre yaya yürürdük. Ama okuma azmiyle her türlü zorluğa katlanırdık. Bütün zorluklara rağmen Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde okuyup, öğretmen çıktım. Çok sevdiğim öğretmenliği yapmak nasip olmadı. Çoban olmamak için okumuştum, ama yine kurtulamadım. Baba mesleği olan çobanlığı yapıyorum” dedi.
Kışın mezrada, Haziran-Eylül ayları arasında ise bin 700 rakımı olan Babadağ Yaylası’nda zirveye çıkarak, sürüleri ile birlikte kıl çadırda yaşadıklarını söyleyen Altınöz, “450 civarı keçi ve koyun sürümüz var. Burada kendi mesleğimi icra ediyorum. Ya öğretmenlik ya da çobanlık yapacağım. Başkasının yanında çalışmaktansa kendi işimi yapıyorum, ama öğretmenlikten de asla vazgeçmeyeceğim” diye konuştu. DHA
Dayakçı anneye ‘kişilik bozukluğu’ teşhisi
Çocuklarını feci şekilde dövdüğü görüntülerle ispatlanınca,gözaltına alınıp psikiyatri servisine yatırılan Havva K.'ya,'kişilik bozukluğu' teşhisi konuldu.
Konya’da 4 ve 5 yaşlarındaki öz çocuklarını sürekli dövdüğü iddiasıyla yakınlarının şikayeti üzerine gözaltına alınan ve serbest bırakıldıktan sonra dayak görüntüleri ortaya çıkınca yeniden gözaltına alınıp, psikiyatri servisine yatırılan Havva K.’ya, ‘kişilik bozukluğu’ teşhisi konuldu. Numune Hastanesi’nde 15 gün tedavi olduktan sonra taburcu olan ve ilaçlı tedavisi devam eden Havva K., hakkında Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ‘basit yaralama’ suçundan 1 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Dehşet verici olay, geçtiğimiz yıl 31 Aralık günü Selçuklu İlçesi Yazır Mahallesi’nde meydana geldi. Yakınları, iki yıl önce nikahsız eşinden ayrılan Havva K.’nın çocukları 5 yaşındaki Ş.A. ve 4 yaşındaki M.A.’yı sürekli dövdüğü iddiasıyla polise ihbarda bulundu. Polis tarafından gözaltına alınan Havva K., ifadesinde, “Oğlum itince yere düştü. Başını yere vurdu. Alnındaki kızarıklıklar da bu nedenle oluştu” dedi. Alınan ifadesinin ardından Havva K., savcının talimatıyla serbest bırakıldı.
YAKINLARININ ÇEKTİĞİ GİZLİ GÖRÜNTÜLER ORTAYA ÇIKTI
Havva K., çocuklarıyla birlikte evine dönünce yakınlarının gizlice çektiği dayak görüntüleri ortaya çıktı. Görüntülerde, Havva K.’nın, kanepenin üzerine yatırdığı oğlu Ş.A.’ya ”Öl, geber” diye bağırarak göğsüne ve karnına yumruk atması, bir yakının araya girmesine karşın dövmeye devam etmesi, bir ara kırılan tırnağını kontrol ettikten sonra yine dövmeye devam ettiği görüldü. Başka bir görüntüde ise Havva K.’nın elinde sopayla oğlu Ş.A.’nın ayaklarına vurduğu, “Yeter, yeter. Ben bıktım. ‘Sus’ diyorum. Bir ses duyayım. Bunu ağzına sokarım. Arabanın altında kalırsın inşallah. Mutlu olurum. Elime kına yakarım. Sen benim başımın belasısın. Ağlama çarparım bak” dediği de görüldü.
KİŞİLİK BOZUKLUĞU TEŞHİSİ
Dayak görüntülerinin ardından savcılık tarafından hakkında yeniden soruşturma açılan Havva K. polis tarafından gözaltına alındı. Havva K. polis eşliğinde ambulansla Numune Hastanesi Psikiyatri servisine kaldırıldı. Gözlem altına alınan Havva K.’ya ‘kişilik bozukluğu’ teşhisi kondu. Numune Hastanesi’nde 15 gün tedavi olduktan sonra taburcu edilen ve ilaçlı tedavisi süren Havva K., hakkında Asliye Hukuk Mahkemesi’nde ‘basit yaralama’ suçundan 1 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
ÇOCUKLARI KORUMA ALTINDA
Havva K.’nın çocuklarına dayak attığı görüntülerin ortaya çıkmasının ardından da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı harekete geçerek iki çocuğu koruma altına aldı. Davaya çocuklar adına müdahahil olan Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü yetkilileri, çocukların halen koruma altında olduğunu bildirdi. (DHA)
Konya’da 4 ve 5 yaşlarındaki öz çocuklarını sürekli dövdüğü iddiasıyla yakınlarının şikayeti üzerine gözaltına alınan ve serbest bırakıldıktan sonra dayak görüntüleri ortaya çıkınca yeniden gözaltına alınıp, psikiyatri servisine yatırılan Havva K.’ya, ‘kişilik bozukluğu’ teşhisi konuldu. Numune Hastanesi’nde 15 gün tedavi olduktan sonra taburcu olan ve ilaçlı tedavisi devam eden Havva K., hakkında Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ‘basit yaralama’ suçundan 1 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Dehşet verici olay, geçtiğimiz yıl 31 Aralık günü Selçuklu İlçesi Yazır Mahallesi’nde meydana geldi. Yakınları, iki yıl önce nikahsız eşinden ayrılan Havva K.’nın çocukları 5 yaşındaki Ş.A. ve 4 yaşındaki M.A.’yı sürekli dövdüğü iddiasıyla polise ihbarda bulundu. Polis tarafından gözaltına alınan Havva K., ifadesinde, “Oğlum itince yere düştü. Başını yere vurdu. Alnındaki kızarıklıklar da bu nedenle oluştu” dedi. Alınan ifadesinin ardından Havva K., savcının talimatıyla serbest bırakıldı.
YAKINLARININ ÇEKTİĞİ GİZLİ GÖRÜNTÜLER ORTAYA ÇIKTI
Havva K., çocuklarıyla birlikte evine dönünce yakınlarının gizlice çektiği dayak görüntüleri ortaya çıktı. Görüntülerde, Havva K.’nın, kanepenin üzerine yatırdığı oğlu Ş.A.’ya ”Öl, geber” diye bağırarak göğsüne ve karnına yumruk atması, bir yakının araya girmesine karşın dövmeye devam etmesi, bir ara kırılan tırnağını kontrol ettikten sonra yine dövmeye devam ettiği görüldü. Başka bir görüntüde ise Havva K.’nın elinde sopayla oğlu Ş.A.’nın ayaklarına vurduğu, “Yeter, yeter. Ben bıktım. ‘Sus’ diyorum. Bir ses duyayım. Bunu ağzına sokarım. Arabanın altında kalırsın inşallah. Mutlu olurum. Elime kına yakarım. Sen benim başımın belasısın. Ağlama çarparım bak” dediği de görüldü.
KİŞİLİK BOZUKLUĞU TEŞHİSİ
Dayak görüntülerinin ardından savcılık tarafından hakkında yeniden soruşturma açılan Havva K. polis tarafından gözaltına alındı. Havva K. polis eşliğinde ambulansla Numune Hastanesi Psikiyatri servisine kaldırıldı. Gözlem altına alınan Havva K.’ya ‘kişilik bozukluğu’ teşhisi kondu. Numune Hastanesi’nde 15 gün tedavi olduktan sonra taburcu edilen ve ilaçlı tedavisi süren Havva K., hakkında Asliye Hukuk Mahkemesi’nde ‘basit yaralama’ suçundan 1 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
ÇOCUKLARI KORUMA ALTINDA
Havva K.’nın çocuklarına dayak attığı görüntülerin ortaya çıkmasının ardından da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı harekete geçerek iki çocuğu koruma altına aldı. Davaya çocuklar adına müdahahil olan Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü yetkilileri, çocukların halen koruma altında olduğunu bildirdi. (DHA)
Üniversitede enstrüman yasağı
İstanbul Üniversitesi yönetimi fakülteye enstrümanla girmeyi yasakladı
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi Büşra Aydın okula kemanı ile geldiğinde özel güvenlik görevlileri artık fakülteye enstrüman sokulmasının yasak olduğunu söyledi. Bu yeni yasağın gerekçesini soran öğrencilere cevap olarak "Nevruz kutlamalarında olay çıktı bu nedenle okul yönetimi artık okulda enstrüman istemiyor" denildi.
Evrensel'deki habere göre, kemanına el konulan Büşra Aydın, bu olayı şöyle değerlendirdi "Üniversitede birçok öğrencinin sosyal faaliyet göstermesini engellemelerine anlam veremiyorum. Okulda zaten sanatsal kültürel anlamda yok denecek kadar kısıtlanmış durumdayız. Üniversite öğrencileri böyle sindirilmek isteniyor. Sadece derslere giren ve sınavlara gelen bir öğrenci profili yaratmak istiyorlar. Oysa ben üniversitenin böyle bir yer olmaması gerektiğini düşünüyorum. Üniversite bizim aynı zamanda sosyal yaşam alanımız. Bu alanı elimizden almak istiyorlar. Biz öğrenciler olarak özgürce şarkı söyleyebilmek ve enstrüman çalabilmek istiyoruz. "
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi Büşra Aydın okula kemanı ile geldiğinde özel güvenlik görevlileri artık fakülteye enstrüman sokulmasının yasak olduğunu söyledi. Bu yeni yasağın gerekçesini soran öğrencilere cevap olarak "Nevruz kutlamalarında olay çıktı bu nedenle okul yönetimi artık okulda enstrüman istemiyor" denildi.
Evrensel'deki habere göre, kemanına el konulan Büşra Aydın, bu olayı şöyle değerlendirdi "Üniversitede birçok öğrencinin sosyal faaliyet göstermesini engellemelerine anlam veremiyorum. Okulda zaten sanatsal kültürel anlamda yok denecek kadar kısıtlanmış durumdayız. Üniversite öğrencileri böyle sindirilmek isteniyor. Sadece derslere giren ve sınavlara gelen bir öğrenci profili yaratmak istiyorlar. Oysa ben üniversitenin böyle bir yer olmaması gerektiğini düşünüyorum. Üniversite bizim aynı zamanda sosyal yaşam alanımız. Bu alanı elimizden almak istiyorlar. Biz öğrenciler olarak özgürce şarkı söyleyebilmek ve enstrüman çalabilmek istiyoruz. "
Obama’dan Erdoğan’a basın özgürlüğü eleştirisi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington ziyareti sırasında çıkan olaylar, nükleer güvenlik zirvesinde Obama’ya soruldu. Obama, olayların hemen ardından Beyaz Saray’da bir araya geldiği Erdoğan’ı bir otoriter olarak görüp görmediği sorulduğunda, “Türkiye’de benim rahatsız olduğum bazı eğilimlerin olduğu sır değil” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la perşembe akşamı Beyaz Saray’da kapsamlı bir baş başa görüşme gerçekleştiren ABD Başkanı Barack Obama, Erdoğan’ın aynı gün kentin önde gelen düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nde yaptığı konuşma öncesi gazetecileri hedef alan olaylarla ilgili yaptığı açıklamada Erdoğan’a basın özgürlüğü konusunda ağır eleştiriler getirdi. Ve Erdoğan Yönetimi’nin “basına karşı benimsediği yaklaşımın, Türkiye’yi çok rahatsız edici bir yola sürükleyebileceğini” söyledi.
Konu, Obama’nın Washington’daki Nükleer Güvenlik Zirvesi sırasında düzenlediği basın toplantısında gündeme geldi. Ve AFP haber ajansından Andrew Beatty’nin “Dün (perşembe) Brookings Enstitüsü’nde yaşanan epey çirkin sahnelerden saatler sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’la buluştunuz. Merak ettiğim, (Erdoğan’ı) kendisini bir otoriter olarak görüyor musunuz” şeklindeki sorusuna Obama şöyle yanıt verdi:
RAHATSIZ OLDUĞUM EĞİLİMLER VAR
“Türkiye bir NATO müttefiki. IŞİD’e karşı savaşımızda aşırı derece önemli bir ortak. Geçmişi eskiye dayanan ve stratejik ilişkimiz olan bir ülke. Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkanlığa geldiğimden beri ilişkide olduğum biri, birçok konuda verimli bir ortaklık var. Aynı zamanda şu da doğru, ki bunu doğrudan ona da dile getirdim, Türkiye’de benim rahatsız olduğum bazı eğilimlerin olduğu sır değil. Ben basın özgürlüğüne güçlü biçimde inanan biriyim. Dini özgürlüklere güçlü biçimde inanan biriyim. Hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye güçlü biçimde inanan biriyim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın demokratik bir süreçle üst üste seçildiğine şüphe yok. Ama basına karşı benimsedikleri yaklaşımın, Türkiye’yi çok rahatsız edici bir yola sürükleyebileceğine inanıyorum. Ve onlara tavsiyede bulunmaya devam edeceğiz. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a söyledim. Ona, göreve demokrasi vaadiyle geldiğini ve Türkiye’nin tarihsel olarak modernlik ve açıklıkla yan yana yer alan derin bir İslam inancının yaşandığı bir ülke olduğunu hatırlattım. Ve (Erdoğan’ın) bilgiyi baskılama ve demokratik tartışmayı engellemenin de dâhil olduğu bir strateji yerine izlemesi gereken miras bu. Bunu söylerken, (Türklerin) işbirliklerinin birçok uluslararası ve bölgesel konuda önemli olduğunu da vurgulamak isterim. Öyle olmaya da devam edecek. Birçok dost ve ortağımız için geçerli olduğu gibi onlarla çalışır, işbirliği yaparız, çabalarına minnettar oluruz ve bazı farklılıklar olur. Ve farklılıklar neredeyse söyleriz. Burada da bunu yapmaya çalıştım.”
PROTESTOCULARA ŞİDDET KABUL EDİLEMEZ
Brookings Enstitüsü’nde meydana gelen ve Washington’da tartışmaya neden olan olaylar, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda da gündeme geldi. Ve Bakanlık Sözcü Yardımcısı Elizabeth Trudeau, cuma günü düzenlediği basın toplantısında, soru üzerine şu açıklamayı yaptı: “Dün Brookings Enstitüsü’nde protestocular ve Türk güvenlik personeli arasındaki gerilime dair haberleri gördük. Birçok kere ifade ettiğimiz gibi biz ifade özgürlüğü ve barışçıl protesto hakkına saygı gösteririz. Barışçıl protestoculara karşı şiddet kesinlikle kabul edilemez.
TÜRKİYE OLUNCA VURUN ABALIYA
Obama’nın açıklamasının ardından olaylarla ilgili Hürriyet’e bilgi veren bir Cumhurbaşkanlığı yetkilisi ise şunları söyledi: “Olayın ardından biz korumalarla konuştuk. Nedir bu dedik. Bir defa aktarıldığı gibi değil. Önce korumalara hakaret ediliyor. Sonra ağız dalaşı yaşanıyor. Korumalar belli bir mesafeye kimseyi yaklaştırmamakla görevli. Şimdi Obama Türkiye’ye gelse, o kadar yakınlaşıp protesto edebilir misiniz? Ekvator’da da aynısı oldu. Cumhurbaşkanı’nın yanına kadar gelen iki kadın, korumalar tarafından uzaklaştırıldı. Dövdü dediler. Obama’nın, Putin’in, herhangi bir devlet başkanının yanına o kadar kimi yaklaştırırlar? Ama konu Türkiye olunca vurun abalıya.”
NE ZAMAN SÖYLEDİ
Öte yandan, Obama’nın açıklamalarıyla birlikte iki lider arasında basın özgürlüğü konusunun ne zaman tartışıldığı sorusu da gündeme geldi. Türk tarafı, 31 Mart perşembe akşamı Beyaz Saray’da yapılan görüşmede basın özgürlüğünün ele alınmadığı konusunda ısrarlı. Obama, konuşmasında bu konuyu Erdoğan’a doğrudan ne zaman aktardığını söylemiyor. Beyaz Saray Sözcülüğü de, Obama’nın bu konuyu perşembe akşamı yapılan görüşmede mi yoksa daha önceki bir buluşmada mı gündeme getirdiğine açıklık getirmedi. DHA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la perşembe akşamı Beyaz Saray’da kapsamlı bir baş başa görüşme gerçekleştiren ABD Başkanı Barack Obama, Erdoğan’ın aynı gün kentin önde gelen düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nde yaptığı konuşma öncesi gazetecileri hedef alan olaylarla ilgili yaptığı açıklamada Erdoğan’a basın özgürlüğü konusunda ağır eleştiriler getirdi. Ve Erdoğan Yönetimi’nin “basına karşı benimsediği yaklaşımın, Türkiye’yi çok rahatsız edici bir yola sürükleyebileceğini” söyledi.
Konu, Obama’nın Washington’daki Nükleer Güvenlik Zirvesi sırasında düzenlediği basın toplantısında gündeme geldi. Ve AFP haber ajansından Andrew Beatty’nin “Dün (perşembe) Brookings Enstitüsü’nde yaşanan epey çirkin sahnelerden saatler sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’la buluştunuz. Merak ettiğim, (Erdoğan’ı) kendisini bir otoriter olarak görüyor musunuz” şeklindeki sorusuna Obama şöyle yanıt verdi:
RAHATSIZ OLDUĞUM EĞİLİMLER VAR
“Türkiye bir NATO müttefiki. IŞİD’e karşı savaşımızda aşırı derece önemli bir ortak. Geçmişi eskiye dayanan ve stratejik ilişkimiz olan bir ülke. Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkanlığa geldiğimden beri ilişkide olduğum biri, birçok konuda verimli bir ortaklık var. Aynı zamanda şu da doğru, ki bunu doğrudan ona da dile getirdim, Türkiye’de benim rahatsız olduğum bazı eğilimlerin olduğu sır değil. Ben basın özgürlüğüne güçlü biçimde inanan biriyim. Dini özgürlüklere güçlü biçimde inanan biriyim. Hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye güçlü biçimde inanan biriyim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın demokratik bir süreçle üst üste seçildiğine şüphe yok. Ama basına karşı benimsedikleri yaklaşımın, Türkiye’yi çok rahatsız edici bir yola sürükleyebileceğine inanıyorum. Ve onlara tavsiyede bulunmaya devam edeceğiz. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a söyledim. Ona, göreve demokrasi vaadiyle geldiğini ve Türkiye’nin tarihsel olarak modernlik ve açıklıkla yan yana yer alan derin bir İslam inancının yaşandığı bir ülke olduğunu hatırlattım. Ve (Erdoğan’ın) bilgiyi baskılama ve demokratik tartışmayı engellemenin de dâhil olduğu bir strateji yerine izlemesi gereken miras bu. Bunu söylerken, (Türklerin) işbirliklerinin birçok uluslararası ve bölgesel konuda önemli olduğunu da vurgulamak isterim. Öyle olmaya da devam edecek. Birçok dost ve ortağımız için geçerli olduğu gibi onlarla çalışır, işbirliği yaparız, çabalarına minnettar oluruz ve bazı farklılıklar olur. Ve farklılıklar neredeyse söyleriz. Burada da bunu yapmaya çalıştım.”
PROTESTOCULARA ŞİDDET KABUL EDİLEMEZ
Brookings Enstitüsü’nde meydana gelen ve Washington’da tartışmaya neden olan olaylar, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda da gündeme geldi. Ve Bakanlık Sözcü Yardımcısı Elizabeth Trudeau, cuma günü düzenlediği basın toplantısında, soru üzerine şu açıklamayı yaptı: “Dün Brookings Enstitüsü’nde protestocular ve Türk güvenlik personeli arasındaki gerilime dair haberleri gördük. Birçok kere ifade ettiğimiz gibi biz ifade özgürlüğü ve barışçıl protesto hakkına saygı gösteririz. Barışçıl protestoculara karşı şiddet kesinlikle kabul edilemez.
TÜRKİYE OLUNCA VURUN ABALIYA
Obama’nın açıklamasının ardından olaylarla ilgili Hürriyet’e bilgi veren bir Cumhurbaşkanlığı yetkilisi ise şunları söyledi: “Olayın ardından biz korumalarla konuştuk. Nedir bu dedik. Bir defa aktarıldığı gibi değil. Önce korumalara hakaret ediliyor. Sonra ağız dalaşı yaşanıyor. Korumalar belli bir mesafeye kimseyi yaklaştırmamakla görevli. Şimdi Obama Türkiye’ye gelse, o kadar yakınlaşıp protesto edebilir misiniz? Ekvator’da da aynısı oldu. Cumhurbaşkanı’nın yanına kadar gelen iki kadın, korumalar tarafından uzaklaştırıldı. Dövdü dediler. Obama’nın, Putin’in, herhangi bir devlet başkanının yanına o kadar kimi yaklaştırırlar? Ama konu Türkiye olunca vurun abalıya.”
NE ZAMAN SÖYLEDİ
Öte yandan, Obama’nın açıklamalarıyla birlikte iki lider arasında basın özgürlüğü konusunun ne zaman tartışıldığı sorusu da gündeme geldi. Türk tarafı, 31 Mart perşembe akşamı Beyaz Saray’da yapılan görüşmede basın özgürlüğünün ele alınmadığı konusunda ısrarlı. Obama, konuşmasında bu konuyu Erdoğan’a doğrudan ne zaman aktardığını söylemiyor. Beyaz Saray Sözcülüğü de, Obama’nın bu konuyu perşembe akşamı yapılan görüşmede mi yoksa daha önceki bir buluşmada mı gündeme getirdiğine açıklık getirmedi. DHA
Turgut Özal'ın papağanı Cabbar 'dirildi'
Sekizinci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'ın danışmanı gazeteci Can Pulak, 2007 yılında Hürriyet için kaleme aldığı yazıda ‘Özal’ın papağanı’ olarak bilinen Cabbar için, “Papağan tüccarları sekiz yıl önce kollarımda ölen papağanım Cabbar’ın benzerlerini rahmetli Özal’ın papağanı diye satıp duruyorlar” demişti.
Dün de Anadolu Ajansı (AA) yeni bir ‘Cabbar’ haberi geçti.
Antalya’da Metin Suna adlı vatandaş, Özal’ın Cabbar’ının kendisinde olduğunu ancak çalındığını öne sürdü. Suna, Cabbar'ın bulunması için özel dedektif bile tuttuğunu belirterek şöyle dedi: “Cabbar bana merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın papağanı olarak kaldığı için çok değerli. Benim hayatımın bir parçası haline geldi.” Hürriyet
Dün de Anadolu Ajansı (AA) yeni bir ‘Cabbar’ haberi geçti.
Antalya’da Metin Suna adlı vatandaş, Özal’ın Cabbar’ının kendisinde olduğunu ancak çalındığını öne sürdü. Suna, Cabbar'ın bulunması için özel dedektif bile tuttuğunu belirterek şöyle dedi: “Cabbar bana merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın papağanı olarak kaldığı için çok değerli. Benim hayatımın bir parçası haline geldi.” Hürriyet
O çocuk şimdi tosun gibi oldu
2 yaşındaki Nijeryalı çocuk açlıktan ölmek üzereyken bulunmuştu. 2 aylık tedavi sonrası sağlığına kavuştu
Bu haldeydi
Danimarkalı yardım görevlisi Anja Ringgren Loven, 31 Ocak’ta Nijerya’nın başkenti Abuja’da erzak dağıtırken, sokakta dolaşan bir çocuğu fark etti. 2 yaşındaki çocuk, bir deri bir kemik kalmıştı. Çırılçıplaktı, cildindeki yaralar kurtlanmıştı.
LOVEN’in uzattığı su ve bisküviye adeta saldırdı. Ailesi 8 ay önce “içine şeytan girdiği” iddiasıyla onu terk etmişti. Bölgede her yıl yüzlerce yaşıtının başına aynı şey geliyordu. Loven, onu hastaneye götürdü sonra yurda yerleştirdi.
Şimdi bu halde
Çocuğa “Hope” (Umut) adı verildi. İki ay süren tedaviyle yaraları düzeldi. Uzun süre aç ve susuz kalması nedeniyle iç organlarında oluşan hasarlar iyileştirildi. Düzenli beslenmesi sayesinde hızla kilo aldı. Hatta bazı yaşıtlarını bile geçti.
LOVEN, internetten çocuğun fotoğraflarını paylaştı. Danimarkalı kadın, “Hope kendisine iyi bakan, onunla oyun oynayan 35 ağabey ve ablasıyla hayatından memnun. Güvende olduğundan ve çok sevildiğinden emin olabilirsiniz’’ diye yazdı.
Bu haldeydi
Danimarkalı yardım görevlisi Anja Ringgren Loven, 31 Ocak’ta Nijerya’nın başkenti Abuja’da erzak dağıtırken, sokakta dolaşan bir çocuğu fark etti. 2 yaşındaki çocuk, bir deri bir kemik kalmıştı. Çırılçıplaktı, cildindeki yaralar kurtlanmıştı.
LOVEN’in uzattığı su ve bisküviye adeta saldırdı. Ailesi 8 ay önce “içine şeytan girdiği” iddiasıyla onu terk etmişti. Bölgede her yıl yüzlerce yaşıtının başına aynı şey geliyordu. Loven, onu hastaneye götürdü sonra yurda yerleştirdi.
Şimdi bu halde
Çocuğa “Hope” (Umut) adı verildi. İki ay süren tedaviyle yaraları düzeldi. Uzun süre aç ve susuz kalması nedeniyle iç organlarında oluşan hasarlar iyileştirildi. Düzenli beslenmesi sayesinde hızla kilo aldı. Hatta bazı yaşıtlarını bile geçti.
LOVEN, internetten çocuğun fotoğraflarını paylaştı. Danimarkalı kadın, “Hope kendisine iyi bakan, onunla oyun oynayan 35 ağabey ve ablasıyla hayatından memnun. Güvende olduğundan ve çok sevildiğinden emin olabilirsiniz’’ diye yazdı.
Reza kefalet başvurusundan vazgeçti!
ABD'de tutuklanan Reza Zarrab, kefalet başvurusundan vazgeçti.
ABD’de açılan Reza Zarrab davasının savcısı Preet Bharara, önce “kirli politikacılar hapse atılmalı” dedi, ardından da Zarrab’ın kefalet hakkından vazgeçtiğini, Miami’den New York’a götürülerek, davaya burada bakılacağını açıkladı.
Savcı, Reza’nın kefalet hakkından vazgeçtiğine ilişkin belgeyi de yine twitter hesabından paylaştı. Bu durumda, 4 Nisan’da Miami’de yapılması planlanan kefalet davası olmayacak. Zarrab, polis gözetiminde New York’a götürülecek.
İŞBİRLİĞİNİN İLK ADIMI OLARAK YORUMLANDI
Zarrab’ın kefalet hakkından vazgeçmesi, Amerikan adaleti ile “işbirliği” yapacağının ilk işareti olarak yorumlandı. Amerikan Adalet sisteminde, sanıklar Savcı ile işbirliği yapmaları halinde, cezalarının indirilmesi söz konusu olabiliyor.
Reza Zarrab için, Savcı Preet Bharara’nın yazdığı ön iddianamede dört ayrı suçlamadan toplamda 75 yıl hapis cezası isteniyordu. Zarrab’ın, suçlamaları kabul edip, “işbirlikçilerini” açıklaması halinde, cezasının indirilmesi sözkonusu olabilecek. Bu durumda, Zarrab’ın mahkemeye bile çıkarılmaması söz konusu.
Ancak Zarrab’ın verebileceği bilgiler eşliğinde de, Savcı Bharara’nın açtığı dava, genişletilp, derinleştirilebilecek.
SAVCIDAN “KİRLİ SİYASETÇİLER” TWEETİ
Savcı Bharara’nın, Reza Zarrab’a ilişkin yeni gelişmeyi açıklamadan sadece yarım saat önce attığı bir başka twit de dikkat çekti.
Bharara, Zarrab’ın kefalet başvurusundan vazgeçtiğini açıklamadan sadece yarım saat önce, “kirli politikacıların hapse atılması” konusunda bir mesaj paylaşmıştı.
Savcı, 2013 yılında yaptığı, o dönem yargıladığı Amerikalı siyasetçilere ilişkin bir konuşmanın metnini eklediği twitinde, “kirli politikacıları hapse atmak gerekli, ancak yeterli değil. Bu hala doğru” ifadesini kullanmıştı.
SAVCI BHARARA “BULDUĞUMUZ YOLSUZLUĞA KARIŞAN HER SİYASETÇİYİ TAKİP EDECEĞİZ VE CEZALANDIRACAĞIZ…”
Savcı Bharara, Reza Zarrab’ın kefalet başvurusundan vazgeçtiğine ilişkin belgeyi açıklamadan yarım saat önce, 2013′te baktığı bir “kirli siyaset” davasın ilişkin yaptığı konuşmanın metnini yayınladı.
Beş sayfalık metinde, New Yorklu Demokrat bir senatörün parti değiştirip, New York’a Cumhuriyetçi partiden belediye başkan adayı olabilmek için verdiği rüşvetler hakkındaki konuşması yer alıyor
Bharara, konuşmasında rüşvetçi Amerikalı siyasetçinin, New York’a belediye başkan adayı olabilmek için hangi yerel siyasetçilere rüşvet verdiğini, bu rüşvetlerin nasıl belgelendiğini ayrıntılarıyla anlatıyor.
Ardından da şu mesajları veriyor;
* “Şu anda yolsuzlukla mücadele eden en iyi takıma sahibiz. Ve bulduğumuz yolsuzluğa karışmış her siyasetçiyi takip edip, cezalandırmaya devam edeceğiz…”
* “Kirli siyasetçileri hapse atmak gerekli olabilir, ama yeterli değil…”
* “Kültürümüzde gerçek bir değşimolmadıkça,dürüst hükümet rüyalarımız gerçekleşemez..”
* “Federal savcılar ve federalajanlar yolsuzluk problemiyle proaktif mücadele için herşeyi yapıyorlar. Ancak diğer herkesin de adım atma zamanı geldi….”
İşte o belge…
(sözcü.com.tr)
ABD’de açılan Reza Zarrab davasının savcısı Preet Bharara, önce “kirli politikacılar hapse atılmalı” dedi, ardından da Zarrab’ın kefalet hakkından vazgeçtiğini, Miami’den New York’a götürülerek, davaya burada bakılacağını açıkladı.
Savcı, Reza’nın kefalet hakkından vazgeçtiğine ilişkin belgeyi de yine twitter hesabından paylaştı. Bu durumda, 4 Nisan’da Miami’de yapılması planlanan kefalet davası olmayacak. Zarrab, polis gözetiminde New York’a götürülecek.
İŞBİRLİĞİNİN İLK ADIMI OLARAK YORUMLANDI
Zarrab’ın kefalet hakkından vazgeçmesi, Amerikan adaleti ile “işbirliği” yapacağının ilk işareti olarak yorumlandı. Amerikan Adalet sisteminde, sanıklar Savcı ile işbirliği yapmaları halinde, cezalarının indirilmesi söz konusu olabiliyor.
Reza Zarrab için, Savcı Preet Bharara’nın yazdığı ön iddianamede dört ayrı suçlamadan toplamda 75 yıl hapis cezası isteniyordu. Zarrab’ın, suçlamaları kabul edip, “işbirlikçilerini” açıklaması halinde, cezasının indirilmesi sözkonusu olabilecek. Bu durumda, Zarrab’ın mahkemeye bile çıkarılmaması söz konusu.
Ancak Zarrab’ın verebileceği bilgiler eşliğinde de, Savcı Bharara’nın açtığı dava, genişletilp, derinleştirilebilecek.
SAVCIDAN “KİRLİ SİYASETÇİLER” TWEETİ
Savcı Bharara’nın, Reza Zarrab’a ilişkin yeni gelişmeyi açıklamadan sadece yarım saat önce attığı bir başka twit de dikkat çekti.
Bharara, Zarrab’ın kefalet başvurusundan vazgeçtiğini açıklamadan sadece yarım saat önce, “kirli politikacıların hapse atılması” konusunda bir mesaj paylaşmıştı.
Savcı, 2013 yılında yaptığı, o dönem yargıladığı Amerikalı siyasetçilere ilişkin bir konuşmanın metnini eklediği twitinde, “kirli politikacıları hapse atmak gerekli, ancak yeterli değil. Bu hala doğru” ifadesini kullanmıştı.
SAVCI BHARARA “BULDUĞUMUZ YOLSUZLUĞA KARIŞAN HER SİYASETÇİYİ TAKİP EDECEĞİZ VE CEZALANDIRACAĞIZ…”
Savcı Bharara, Reza Zarrab’ın kefalet başvurusundan vazgeçtiğine ilişkin belgeyi açıklamadan yarım saat önce, 2013′te baktığı bir “kirli siyaset” davasın ilişkin yaptığı konuşmanın metnini yayınladı.
Beş sayfalık metinde, New Yorklu Demokrat bir senatörün parti değiştirip, New York’a Cumhuriyetçi partiden belediye başkan adayı olabilmek için verdiği rüşvetler hakkındaki konuşması yer alıyor
Bharara, konuşmasında rüşvetçi Amerikalı siyasetçinin, New York’a belediye başkan adayı olabilmek için hangi yerel siyasetçilere rüşvet verdiğini, bu rüşvetlerin nasıl belgelendiğini ayrıntılarıyla anlatıyor.
Ardından da şu mesajları veriyor;
* “Şu anda yolsuzlukla mücadele eden en iyi takıma sahibiz. Ve bulduğumuz yolsuzluğa karışmış her siyasetçiyi takip edip, cezalandırmaya devam edeceğiz…”
* “Kirli siyasetçileri hapse atmak gerekli olabilir, ama yeterli değil…”
* “Kültürümüzde gerçek bir değşimolmadıkça,dürüst hükümet rüyalarımız gerçekleşemez..”
* “Federal savcılar ve federalajanlar yolsuzluk problemiyle proaktif mücadele için herşeyi yapıyorlar. Ancak diğer herkesin de adım atma zamanı geldi….”
İşte o belge…
(sözcü.com.tr)
Etiketler:
abd,
ebru gündeş,
haber,
reza zarrab,
rıza sarraf
Bursa’da şehit dualarla uğurlandı!
Diyarbakır'da şehit olan özel hareket polisi iki çocuk babası İlyas Kaygusuz, Bursa’da dualarla son yolculuğuna uğurlandı.
Diyarbakır’da dün polis servisine PKK’lı teröristlerce düzenlenen saldırıda şehit olan özel hareket polisi iki çocuk babası İlyas Kaygusuz, Bursa’da dualarla son yolculuğuna uğurlandı.
Diyarbakır’ın merkez Bağlar ilçesinde şehit düşen 27 yaşındaki İlyas Kaygusuz için Mihraplı Camii’nde ikindi namazının ardından cenaze töreni düzenlendi. Cenazeye şehit eşi Merve, annesi Mücadiye, baba Ethem ve şehit kardeşi Mücahit Kaygusuz ile diğer aile yakınları, Vali Münir Karaloğlu ve binlerce vatandaş katıldı.
Şehidin eşi ve annesinin tabuta sarılarak ağlaması karşısında kardeşi Mücahit Kaygusuz, ağlamayacaklarını söyledi. Şehit kardeşi, “Ağlamamızı bekleyenler hiç beklemesin. Ağabeyim ölmedi. Şehitler ölmez, vatan bölünmez. Bu bayrak için bin şehit versek yine de yıkılmayız. Herkes bunu böyle bilsin.” diye bağırdı.
Müftü Mehmet Emin Ay’ın namazını kıldırmasının ardından cenaze bir süre aile yakınlarının omuzlarında taşındı. Ardından polisler tarafından arabaya konuldu. Şehidin naaşının taşınması sırasında tabutun yanında yürüyen şehit eşi fenalaşarak yere yığıldı.
Kaygusuz’un naaşı, Hamitler Polis Şehitliği’ne defnedildi.
Diyarbakır’da dün polis servisine PKK’lı teröristlerce düzenlenen saldırıda şehit olan özel hareket polisi iki çocuk babası İlyas Kaygusuz, Bursa’da dualarla son yolculuğuna uğurlandı.
Diyarbakır’ın merkez Bağlar ilçesinde şehit düşen 27 yaşındaki İlyas Kaygusuz için Mihraplı Camii’nde ikindi namazının ardından cenaze töreni düzenlendi. Cenazeye şehit eşi Merve, annesi Mücadiye, baba Ethem ve şehit kardeşi Mücahit Kaygusuz ile diğer aile yakınları, Vali Münir Karaloğlu ve binlerce vatandaş katıldı.
Şehidin eşi ve annesinin tabuta sarılarak ağlaması karşısında kardeşi Mücahit Kaygusuz, ağlamayacaklarını söyledi. Şehit kardeşi, “Ağlamamızı bekleyenler hiç beklemesin. Ağabeyim ölmedi. Şehitler ölmez, vatan bölünmez. Bu bayrak için bin şehit versek yine de yıkılmayız. Herkes bunu böyle bilsin.” diye bağırdı.
Müftü Mehmet Emin Ay’ın namazını kıldırmasının ardından cenaze bir süre aile yakınlarının omuzlarında taşındı. Ardından polisler tarafından arabaya konuldu. Şehidin naaşının taşınması sırasında tabutun yanında yürüyen şehit eşi fenalaşarak yere yığıldı.
Kaygusuz’un naaşı, Hamitler Polis Şehitliği’ne defnedildi.
Plajlara da sigara yasağı geliyor
Sağlık Bakanlığı, sigara yasağının kapsamını genişletiyor. Artık açık havada da sigara içmeye yönelik kısıtlamalar uygulanacak.
Sağlık Bakanlığı’nın bir yıldan beri üzerinde çalıştığı, ‘Sağlık Reform Paketi’nde sürpriz maddeler olacak. Bakanlığın hazırladığı pakette açık havada sigara kullanımına bir dizi sınırlamalar getiriyor.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun Bakanlar Kurulu toplantısında verdiği bilgilere göre daha çok sağlık çalışanlarının özlük hakları ve il sağlık yönetimlerinin yeniden yapılandırılması başlıklarıyla bilinen pakete, sigara yasağını genişleten hükümler de girecek. Buna göre açık havada sigara içilmesine de sınırlamalar geliyor. Cami bahçeleri ve çocuk parklarında, yürüyüş ve spor yapılan mekânlarda sigara içilmesi yasak olacak.
PLAJDA BİLE YASAK
Hürriyet’ten Nuray Babacan’ın haberine göre; açık hava mekânlarında sigara içilen/içilmeyen masalar ve bölümler birbirinden ayrılacak. Bu yasaklara, plajlar ve üniversite kampusları da eklenecek. Plajlarda şezlonglar sigara içilen ve içilmeyen olarak ayrılacak. Sigara, market ve büfelerde tamamen kapalı dolaplarda olacak. Sigara paketlerinin üzerindeki uyarı yazıları ve resimlerinin de değiştirilmesi planlanıyor. Paketlerde ‘Çocuklarınızı düşünüyorsanız içmeyin’, ‘Uzun bir hayat için içmeyin’ gibi olumlu önermelere yer verilecek.
Sağlık Bakanlığı’nın bir yıldan beri üzerinde çalıştığı, ‘Sağlık Reform Paketi’nde sürpriz maddeler olacak. Bakanlığın hazırladığı pakette açık havada sigara kullanımına bir dizi sınırlamalar getiriyor.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun Bakanlar Kurulu toplantısında verdiği bilgilere göre daha çok sağlık çalışanlarının özlük hakları ve il sağlık yönetimlerinin yeniden yapılandırılması başlıklarıyla bilinen pakete, sigara yasağını genişleten hükümler de girecek. Buna göre açık havada sigara içilmesine de sınırlamalar geliyor. Cami bahçeleri ve çocuk parklarında, yürüyüş ve spor yapılan mekânlarda sigara içilmesi yasak olacak.
PLAJDA BİLE YASAK
Hürriyet’ten Nuray Babacan’ın haberine göre; açık hava mekânlarında sigara içilen/içilmeyen masalar ve bölümler birbirinden ayrılacak. Bu yasaklara, plajlar ve üniversite kampusları da eklenecek. Plajlarda şezlonglar sigara içilen ve içilmeyen olarak ayrılacak. Sigara, market ve büfelerde tamamen kapalı dolaplarda olacak. Sigara paketlerinin üzerindeki uyarı yazıları ve resimlerinin de değiştirilmesi planlanıyor. Paketlerde ‘Çocuklarınızı düşünüyorsanız içmeyin’, ‘Uzun bir hayat için içmeyin’ gibi olumlu önermelere yer verilecek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)