Reza Zarrab'ın yerleştirildiği hapishane, New York'ta yargılanan ağır suçluları barındırıyor.
Reza Zarrab, davasının görüleceği New York’a getirildi. Zarrab, New York’ta şehir merkezindeki hapishaneye, Metropolitan Correction Center’a yerleştirildi.
New York MCC’de El Kaide üyeleri de var, uyuşturucu kaçakçısı mafya liderleri de. New York MCC’ye konulan suçlular arasında öne çıkanlar arasında; 11 Eylül saldırılarını planlanlayan teröristlerden Remzi Yusuf, El Kaide’nin üst düzey yöneticileri Abu Anas Al Libi ile Halid Abdulrahman Al-Fawwaz da bulunuyor. Al Libi geçen yıl yargılanmayı beklerken hapishanede ölmüştü.
1998′deki ABD Büyükelçilik bombalamalarının beyni olarak tanınan Al Fawwaz’ın ise yargılanması devam ediyor. Remzi Yusuf ise iki kez ömür boyu hapis cezasına çarptırıldıktan sonra başka bir hapishaneye sevk edilmişti.
UYUŞTURUCU KAÇAKÇILARI DA VAR
Reza’nın “hapishane arkadaşları” arasında ayrıca çok tanınan uyuşturucu kaçakçıları da var; Korkunç Korsan Roberts olarak tanınan, dünya çapındaki uyuşturucu kaçakçısı Ross Ulbricht, Meksika’daki Los Zetas uyuşturucu karteli yöneticilerinden Horst Overdick de halen New York MCC’de kalıyorlar
İKİ KİŞİLİK KOĞUŞLAR
New York MCC, en sıkı federal hapishaneler arasında sayılıyor. Buraya konulanlar, çoğunlukla New York’ta duruşmaları devam eden sanıklar. Hapishanede sanıklar ve mahkumlar iki kişilik koğuşlarda kalıyorlar.
DURUŞMAYA HEM EL, HEM AYAK KELEPÇESİ İLE GÖTÜRÜLÜYORLAR
New York Times’ta 2011 yılında yayınlanan bir yazıda, sanıkların New York MCC’den New York adliyesine nasıl götürüldüklerine ilişkin ayrıntılar yer almıştı. Yazıda sanıkların hapishane-mahkeme yolu şöyle anlatılmıştı; “Duruşma için mahkemeye götürülecek olan sanıklar, New York MCC’nin zemin katında Federal polislere teslim ediliyorlar. Ellerine kelepçe takılıyor. Ayak bileklerine de bellerine bağlı şekilde zincirleniyorlar. Buradan yer altındaki bir tünel aracılığıyla, kendilerini mahkemeye götürecek tünele gidiyorlar. Geçilen yeraltı tünelinin giriş ve çıkışında elektronik kapılar bulunuyor. Bu kapıları, tüneli kameralarla sürekli izleyen gardiyanlar açıp kapıyorlar. Tünel yer altında olduğundan, mahkumlar mahkemeye geçerken beraberlerindeki federal polisler ve kameralarla tüneli izleyen gardiyanlar dışında kimse onları görmüyor. Mahkumlar, tünelin kuzey ucunda, otomatik kapıdan geçtikten sonra mahkum asansörüne bindiriliyorlar. Buradan da yine polisler eşliğinde mahkeme salonuna getiriliyorlar” (sözcü.com.tr)
27 Nisan 2016 Çarşamba
ABD'de hakim karşısına çıkan Reza Zarrab, suçlamaları reddetti
ABD'de tutuklanan ve bugün New York'ta yargılanmasına başlanan İran asıllı Türk işadamı Reza Zarrab, hâkim karşısına çıktı.
Reuters'ın haberine göre; İran'a uygulanan ABD yaptırımlarının delinmesine yardımcı olmakla itham edilen Zarrab, ilk duruşmada, kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti.
Geçen ay ABD'nin Miami kentinde tutuklanan Zarrab, New York'taki Manhattan Bölge Mahkemesi'nde yargılanıyor.
DHA'nın haberine göre; Zarrab mahkemeye, lacivert bir üniforma içinde, ayakları zincirli, elleri serbest halde getirildi.
ABD'li hâkim Richard Berman'ın karşısına çıkan Zarrab’ın yargılandığı davanın ilk duruşması 15 dakika sürdü. Bir sonraki duruşma, 16 Haziran saat 11.00’da yapılacak.
AVUKATI KONUŞTU
New York Times muhabiri Benjamin Weiser, Zarrab'ın avukatı Benjamin Brafman'ın duruşma sonrası yaptığı açıklamaları Twitter'dan paylaştı.
Brafman, Zarrab'ın kefaletle serbest kalması için hâkimi ikna edebilecekleri konusunda "ümitli ve emin" olduklarını belirtti. Gazetecilere açıklamada bulunan Brafman, "suçlamaların savunulabilir" olduğunu belirtti.
New York Times muhabiri Weiser'ın aktardığına göre, ABD'li savcı Sidhardha Kamaraju, mahkeme belgelerinin yüz binlerce sayfa e-posta yazışmasının yanı sıra banka ve telefon kayıtlarını içerdiğini belirtti.
Reuters'ın haberine göre; İran'a uygulanan ABD yaptırımlarının delinmesine yardımcı olmakla itham edilen Zarrab, ilk duruşmada, kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti.
Geçen ay ABD'nin Miami kentinde tutuklanan Zarrab, New York'taki Manhattan Bölge Mahkemesi'nde yargılanıyor.
DHA'nın haberine göre; Zarrab mahkemeye, lacivert bir üniforma içinde, ayakları zincirli, elleri serbest halde getirildi.
ABD'li hâkim Richard Berman'ın karşısına çıkan Zarrab’ın yargılandığı davanın ilk duruşması 15 dakika sürdü. Bir sonraki duruşma, 16 Haziran saat 11.00’da yapılacak.
AVUKATI KONUŞTU
New York Times muhabiri Benjamin Weiser, Zarrab'ın avukatı Benjamin Brafman'ın duruşma sonrası yaptığı açıklamaları Twitter'dan paylaştı.
Brafman, Zarrab'ın kefaletle serbest kalması için hâkimi ikna edebilecekleri konusunda "ümitli ve emin" olduklarını belirtti. Gazetecilere açıklamada bulunan Brafman, "suçlamaların savunulabilir" olduğunu belirtti.
New York Times muhabiri Weiser'ın aktardığına göre, ABD'li savcı Sidhardha Kamaraju, mahkeme belgelerinin yüz binlerce sayfa e-posta yazışmasının yanı sıra banka ve telefon kayıtlarını içerdiğini belirtti.
Değer Deniz cinayetinde karar: 45 yıl
Müzisyen Değer Deniz'in öldürülmesi davasında mahkeme 18 yaşından küçük sanığı toplamda 45 yıl hapis cezasına çarptırdı.
Değer Deniz'in 18 yaşından küçük sanığını 45 yıl hapis cezasına çarptıran mahkeme, sanık lehine "iyi hal indirimi" de uygulamadı.
TAM BİR YIL ÖNCE ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ
Feci olay geçtiğimiz yıl Mayıs ayında İstanbul Beyoğlu Kuloğlu Mahallesi’ndeki bir apartmanda meydana gelmişti. Söz konusu evde tek başına yaşayan 39 yaşındaki müzisyen Değer Deniz ablası tarafından ölü bulunmuştu. Değer Deniz’in çanta kayışı ile boğularak öldürüldüğü belirlenmiş ilerleyen günlerde katil zanlısı olarak gözaltına alınan Can Meşe polisteki ifadesinde cinayeti itiraf etmişti.
Değer Deniz'in 18 yaşından küçük sanığını 45 yıl hapis cezasına çarptıran mahkeme, sanık lehine "iyi hal indirimi" de uygulamadı.
Feci olay geçtiğimiz yıl Mayıs ayında İstanbul Beyoğlu Kuloğlu Mahallesi’ndeki bir apartmanda meydana gelmişti. Söz konusu evde tek başına yaşayan 39 yaşındaki müzisyen Değer Deniz ablası tarafından ölü bulunmuştu. Değer Deniz’in çanta kayışı ile boğularak öldürüldüğü belirlenmiş ilerleyen günlerde katil zanlısı olarak gözaltına alınan Can Meşe polisteki ifadesinde cinayeti itiraf etmişti.
Köylüler şokta! Keçi mi yoksa insan yavrusu mu?
Malezya'nın güneyindeki Felda köyünde yaşayan İbrahim Basir (63), doğum yapan keçilerinden birinin insan yavrusu gibi göründüğünü fark edince, çektiği fotoğrafları hemen sosyal medyaya yükledi.
İngiliz The Mirror gazetesinin haberine göre; Basir, Cemalettin Abdülsamet (50) adlı çiftlik çalışanı tarafından keçi yavrularından birinin insan yavrusuna benzediği yönünde uyarıldığını anlattı.
"Kontrol etmeye gittim, büyük şok yaşadım" diyen Basir, şunları söyledi: "Ağzım açık kaldı. Yüzü, burnu, kısa bacakları ve hatta yumuşak bedeninin hali, bir bebeğe benziyordu. Oysaki tüm vücudunu kaplayan açık kahverengi tüyler bir keçinin bedenini andırıyordu."
Gizemli yavrunun annesi tarafından ezilerek öldüğünü tahmin ettiklerini söyleyen Malezyalı çiftçi, köylülerin para teklifine rağmen, insana benzeyen minik keçinin cansız bedenini araştırma yapılmak üzere veteriner kliniğine götürdü. Hürriyet
İngiliz The Mirror gazetesinin haberine göre; Basir, Cemalettin Abdülsamet (50) adlı çiftlik çalışanı tarafından keçi yavrularından birinin insan yavrusuna benzediği yönünde uyarıldığını anlattı.
"Kontrol etmeye gittim, büyük şok yaşadım" diyen Basir, şunları söyledi: "Ağzım açık kaldı. Yüzü, burnu, kısa bacakları ve hatta yumuşak bedeninin hali, bir bebeğe benziyordu. Oysaki tüm vücudunu kaplayan açık kahverengi tüyler bir keçinin bedenini andırıyordu."
Gizemli yavrunun annesi tarafından ezilerek öldüğünü tahmin ettiklerini söyleyen Malezyalı çiftçi, köylülerin para teklifine rağmen, insana benzeyen minik keçinin cansız bedenini araştırma yapılmak üzere veteriner kliniğine götürdü. Hürriyet
"Laiklik sana gitmez hacı"
Sözcü yazarı Bekir Coşkun, bugünkü köşesinde kaleme aldığı "Laiklik sana gitmez hacı" başlıklı yazısıyla sosyal medyada gündem oldu.
Bekir Coşkun'in yazısı şöyle...
Sen böyle iyisin…
Ayaküstü kırk yalan söylüyorsun, elinde Kuran-ı Kerim ile kürsüye bir çıkıyorsun, o an yalanların siliniyor…
*
Hırsızsın…
Yetim hakkını çalmışsın…
Devleti soymuşsun…
Önemli değil…
Kürsüde millet dinlerken biraz “Allah” biraz “Kuran”, biraz “Din-iman” dedin mi, anında hırsızlığın siliniyor…
*
Rüşvet almışsın…
Aldığın rüşvet kamyonetlere sığmamış…
Olsun…
Siyasi demecini cuma namazı çıkışında cami kapısında ver…
Bak unutuldu…
*
Yoksulun deresini almışsın…
Balığını, eriğini, incirini, zeytinini, bostanını…
Gariplerin suyunu, ovasını, yaylasını elinden almış zengine vermişsin…
Fark etmez…
Japonlarla açılış yaparken “Ya Allah, Bismillah” de…
Yırttın…
*
Kan aksın…
Yaşlı babalar, anneler fidan şehit çocuklarının bedenlerini kapılarında bir sandıkta bulsunlar, tabutları koklasınlar…
Siyasi ikbalin için cana kıy…
On binlerce insan yuvasız kalsın…
“Şehitlik peygamberden sonraki makamdır” dersin…
Sevinirler…
*
İşte…
Laiklik bunun için sana yaramaz… Devlet ile din işlerinin birbirine girmesini engelleyen laiklik, din tüccarlarına göre değildir, sana uymaz…
Din en büyük sermayen, yüzünde maske…
Bunun için “Laiklik anayasadan çıkarılsın, din devleti girsin” dersin utanmadan…
*
Dinleyen saflar da sormazlar nasılsa:
“İyi ama; Ortadoğu’nun tümü din devleti… Müslümanlar niye Müslümanlardan kaçıp Fransa, Yunanistan, İtalya, Almanya, İngiltere gibi laik ülkelere kapağı atmak için denizlerde can veriyorlar?” diye…
İnsan ejderhadan böyle kaçmaz…
Sormazlar, çünkü sizin din devletinizde soru da yok…
“Mukadderat” diyeceksin, tamamdır…
*
İşte bu bakımdan:
Ya laiksin…
Ya layıksın…
Bekir Coşkun'in yazısı şöyle...
Sen böyle iyisin…
Ayaküstü kırk yalan söylüyorsun, elinde Kuran-ı Kerim ile kürsüye bir çıkıyorsun, o an yalanların siliniyor…
*
Hırsızsın…
Yetim hakkını çalmışsın…
Devleti soymuşsun…
Önemli değil…
Kürsüde millet dinlerken biraz “Allah” biraz “Kuran”, biraz “Din-iman” dedin mi, anında hırsızlığın siliniyor…
*
Rüşvet almışsın…
Aldığın rüşvet kamyonetlere sığmamış…
Olsun…
Siyasi demecini cuma namazı çıkışında cami kapısında ver…
Bak unutuldu…
*
Yoksulun deresini almışsın…
Balığını, eriğini, incirini, zeytinini, bostanını…
Gariplerin suyunu, ovasını, yaylasını elinden almış zengine vermişsin…
Fark etmez…
Japonlarla açılış yaparken “Ya Allah, Bismillah” de…
Yırttın…
*
Kan aksın…
Yaşlı babalar, anneler fidan şehit çocuklarının bedenlerini kapılarında bir sandıkta bulsunlar, tabutları koklasınlar…
Siyasi ikbalin için cana kıy…
On binlerce insan yuvasız kalsın…
“Şehitlik peygamberden sonraki makamdır” dersin…
Sevinirler…
*
İşte…
Laiklik bunun için sana yaramaz… Devlet ile din işlerinin birbirine girmesini engelleyen laiklik, din tüccarlarına göre değildir, sana uymaz…
Din en büyük sermayen, yüzünde maske…
Bunun için “Laiklik anayasadan çıkarılsın, din devleti girsin” dersin utanmadan…
*
Dinleyen saflar da sormazlar nasılsa:
“İyi ama; Ortadoğu’nun tümü din devleti… Müslümanlar niye Müslümanlardan kaçıp Fransa, Yunanistan, İtalya, Almanya, İngiltere gibi laik ülkelere kapağı atmak için denizlerde can veriyorlar?” diye…
İnsan ejderhadan böyle kaçmaz…
Sormazlar, çünkü sizin din devletinizde soru da yok…
“Mukadderat” diyeceksin, tamamdır…
*
İşte bu bakımdan:
Ya laiksin…
Ya layıksın…
Meclis Başkanı Kahraman’a ‘istifa’ çağrısı
Meclis Başkanı İsmail Kahraman'a "Laiklik yeni anayasada olmamalı" sözleri nedeniyle Genel Kurulda milletvekilleri tarafından 'istifa' çağırısında bulunuldu.
Meclis Başkanvekili Ahmet Aydın, “Cumhuriyetin değerlerine sadık kalındı sadık kalınacaktır. Sayın başkan bu manadaki meramını çok net şekilde ifade eder kanaatindeyim” dedi.
Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın “Yeni anayasada laiklik olmamalı” açıklaması Meclis Genel Kurulunda tartışmalara neden oldu. Tek tek söz alan milletvekilleri, Atatürk ilkelerinden vazgeçilemeyeceğini belirterek İsmail Kahraman’ı istifaya davet etti.
“BAŞKANI HATASINDAN DÖNMEYE DAVET EDİYORUM”
MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, İsmail Kahraman’ın açıklamasının kişisel görüş olarak geçiştirilemeyeceğini belirterek, “Milletin iradesi olan Meclisin Başkanıdır Sayın Kahraman. Laiklik üzerinden tartışma başlatmak toplumu kutuplaştırmaktan başka bir anlam ifade etmez. Laiklik Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerinden biridir. Bu değerler üzerinden kutuplaştırmasına izin vermeyeceğiz. Sayın Başkanı bu hatasından dönmeye davet ediyorum” diye konuştu.
“İSMAİL KAHRAMAN AĞZINDAKİ BAKLAYI ORTAYA ÇIKARMIŞTIR”
HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken toplumda ‘laikler’ ve ‘dindarlar’ diye yeni bir tartışma yaratılmaya çalışıldığını bildirerek, “İsmail Kahraman ağzındaki baklayı ortaya saçmıştır. AKP hükümetinin dayatmak istediği baskıcı rejim değişikliğini dini kılıf olarak kullanarak hayata geçirmeyi teşhir etmiştir. Bu toplumda laikler ve dindarlar diye yeni bir tartışma yaratarak rejim değişikliği çabaları dini hassasiyeti olan insanları homojenize ederek başarmaya çalışıyorlar. Laikliğin olması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Meclis Başkanının açıklamasını protesto etmek isteyen halka yönelik yapılan polis müdahalelerini, kınıyoruz. Halka yönelik saldırıları kabul edilemez” dedi.
“TÜRKİYE BU MECLİS BAŞKANINI TAŞIYAMAZ”
CHP Grup Başkanvekili Levent Gök ise vahim bir tablonun ortaya çıktığını kaydederek şöyle konuştu: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyen Meclis’ten en önemli ilkenin anayasadan çıkarılmasını savunan bir Meclis Başkanını bu Türkiye taşıyamaz. Bu Meclis Başkanı kanunlarımıza aykırı davranmakta. Türkiye’nin kuruluş felsefesini sabote etmektedir. Üzerinden çokça zaman geçen bu konuşma düzeltilmediği gibi teşvik edilmektedir. Elimizin tersiyle itiyoruz bunları. CHP mecliste bulunduğu sürece laiklik ilkesi anayasada kalacaktır. Belki Meclis Başkanı başka yerlere gidecektir ama CHP laiklik ilkesine sonuna kadar sahip çıkacaktır.”
“ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDE LAİKLİKLE İLGİLİ NE BİR İFADE NE BİR KAVRAM VAR”
AK Parti Grup Başkanvekili Çoşkun Çakır, laiklik kavramının tarihsel sürecini anlatarak öteden beri din ve devlet ilişkilerinin tartışmalı konular olduğunu anımsattı. Çoşkun Çakır şunları söyledi: “Laikliği benimsedik ve anayasamızda yer aldı. Anayasada yer aldığı müddetçe buna bağlı kalmak durumundayız. Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı savunacak değilim. Bu ödevim ve görevim değil. Laiklikle ilgili konuşulanlardan hareketle bu tartışmayı bağlamından çıkarmak suretiyle arkasından gelen tartışma laikliğin nasıl algılandığını bize örnek gösteriyor. Aldığım notlarda ‘Cumhuriyet düşmanlığı, şeriat çağrısı, hezeyan, anti demokrasi’. Birileri laikliği benimser yada benimsemez asla zorla benimsetilemez. Laikliğin uygulamasıyla ilgili dünya kadar sorunlarla karşı karşıya geldik. Anayasa Komisyonu Başkanı da ifade etti. Anayasa değişikliği bağlamında laiklikle ilgili ne bir ifademiz ne bir kanaatimiz var.”
“CUMHURİYETİN DEĞERLERİNE SADIK KALINDI VE KALINACAK”
Meclis Başkanvekili Ahmet Aydın, konunun kapanması ve gündeme geçilmesi için şunları söyledi: “Bu ülkede cumhuriyetle kimsenin problemi yoktur. Cumhuriyetin değerlerine sadık kalındı sadık kalınacaktır. Laikliğin tanımıyla ilgili farklı anlamlar yükleyen oldu. Bunu bağlamından koparmak suretiyle bu tartışma içinde tartışma dışında hakarete varan yeni tartışmalar yaratmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Sayın başkan bu manadaki meramını çok net şekilde ifade eder kanaatindeyim.” DHA
Meclis Başkanvekili Ahmet Aydın, “Cumhuriyetin değerlerine sadık kalındı sadık kalınacaktır. Sayın başkan bu manadaki meramını çok net şekilde ifade eder kanaatindeyim” dedi.
Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın “Yeni anayasada laiklik olmamalı” açıklaması Meclis Genel Kurulunda tartışmalara neden oldu. Tek tek söz alan milletvekilleri, Atatürk ilkelerinden vazgeçilemeyeceğini belirterek İsmail Kahraman’ı istifaya davet etti.
“BAŞKANI HATASINDAN DÖNMEYE DAVET EDİYORUM”
MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, İsmail Kahraman’ın açıklamasının kişisel görüş olarak geçiştirilemeyeceğini belirterek, “Milletin iradesi olan Meclisin Başkanıdır Sayın Kahraman. Laiklik üzerinden tartışma başlatmak toplumu kutuplaştırmaktan başka bir anlam ifade etmez. Laiklik Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerinden biridir. Bu değerler üzerinden kutuplaştırmasına izin vermeyeceğiz. Sayın Başkanı bu hatasından dönmeye davet ediyorum” diye konuştu.
“İSMAİL KAHRAMAN AĞZINDAKİ BAKLAYI ORTAYA ÇIKARMIŞTIR”
HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken toplumda ‘laikler’ ve ‘dindarlar’ diye yeni bir tartışma yaratılmaya çalışıldığını bildirerek, “İsmail Kahraman ağzındaki baklayı ortaya saçmıştır. AKP hükümetinin dayatmak istediği baskıcı rejim değişikliğini dini kılıf olarak kullanarak hayata geçirmeyi teşhir etmiştir. Bu toplumda laikler ve dindarlar diye yeni bir tartışma yaratarak rejim değişikliği çabaları dini hassasiyeti olan insanları homojenize ederek başarmaya çalışıyorlar. Laikliğin olması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Meclis Başkanının açıklamasını protesto etmek isteyen halka yönelik yapılan polis müdahalelerini, kınıyoruz. Halka yönelik saldırıları kabul edilemez” dedi.
“TÜRKİYE BU MECLİS BAŞKANINI TAŞIYAMAZ”
CHP Grup Başkanvekili Levent Gök ise vahim bir tablonun ortaya çıktığını kaydederek şöyle konuştu: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyen Meclis’ten en önemli ilkenin anayasadan çıkarılmasını savunan bir Meclis Başkanını bu Türkiye taşıyamaz. Bu Meclis Başkanı kanunlarımıza aykırı davranmakta. Türkiye’nin kuruluş felsefesini sabote etmektedir. Üzerinden çokça zaman geçen bu konuşma düzeltilmediği gibi teşvik edilmektedir. Elimizin tersiyle itiyoruz bunları. CHP mecliste bulunduğu sürece laiklik ilkesi anayasada kalacaktır. Belki Meclis Başkanı başka yerlere gidecektir ama CHP laiklik ilkesine sonuna kadar sahip çıkacaktır.”
“ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDE LAİKLİKLE İLGİLİ NE BİR İFADE NE BİR KAVRAM VAR”
AK Parti Grup Başkanvekili Çoşkun Çakır, laiklik kavramının tarihsel sürecini anlatarak öteden beri din ve devlet ilişkilerinin tartışmalı konular olduğunu anımsattı. Çoşkun Çakır şunları söyledi: “Laikliği benimsedik ve anayasamızda yer aldı. Anayasada yer aldığı müddetçe buna bağlı kalmak durumundayız. Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı savunacak değilim. Bu ödevim ve görevim değil. Laiklikle ilgili konuşulanlardan hareketle bu tartışmayı bağlamından çıkarmak suretiyle arkasından gelen tartışma laikliğin nasıl algılandığını bize örnek gösteriyor. Aldığım notlarda ‘Cumhuriyet düşmanlığı, şeriat çağrısı, hezeyan, anti demokrasi’. Birileri laikliği benimser yada benimsemez asla zorla benimsetilemez. Laikliğin uygulamasıyla ilgili dünya kadar sorunlarla karşı karşıya geldik. Anayasa Komisyonu Başkanı da ifade etti. Anayasa değişikliği bağlamında laiklikle ilgili ne bir ifademiz ne bir kanaatimiz var.”
“CUMHURİYETİN DEĞERLERİNE SADIK KALINDI VE KALINACAK”
Meclis Başkanvekili Ahmet Aydın, konunun kapanması ve gündeme geçilmesi için şunları söyledi: “Bu ülkede cumhuriyetle kimsenin problemi yoktur. Cumhuriyetin değerlerine sadık kalındı sadık kalınacaktır. Laikliğin tanımıyla ilgili farklı anlamlar yükleyen oldu. Bunu bağlamından koparmak suretiyle bu tartışma içinde tartışma dışında hakarete varan yeni tartışmalar yaratmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Sayın başkan bu manadaki meramını çok net şekilde ifade eder kanaatindeyim.” DHA
Yılmaz Özdil'in rekor kıran "Laik" yazısı
Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, bugünkü köşesinde kaleme aldığı "Laik" başlıklı yazısıyla sosyal medyada gündem oldu.
Yılmaz Özdil'in yazısı şöyle...
Milli Nizam Partisi’nin kurucu ekibindeydi. Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu için” kapatıldılar.
*
Milli Selamet Partisi’ne geçti. Amblemleri anahtardı, anahtarın dişlerinde Arapça “Allah” yazıyordu, dini siyasete alet etmenin böylesi görülmemişti, kapatılma ihtarı gelince yeniden çizdirdiler.
*
Refah Partisi’ne geçti. Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu için” kapatıldılar.
*
Fazilet Partisi’ne geçti. Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu için” kapatıldılar.
*
Akp’ye geçmedi.
Anayasa Mahkemesi, Akp’nin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu”nu tescil edince… Akp’ye geçti.
*
Ve, takvimde başka gün kalmamış gibi, tam o güne denk getirdi, Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümünde konuştu, “yeni anayasada laiklik olmamalı” dedi.
*
Ömrü boyunca karşıdevrimci oldu.
Daima laiklik karşıtı oldu.
Hep anayasaya aykırı oldu.
*
Dolayısıyla…
Bu şekilde konuşmasına hayret etmemeli. Sanki ilk defa duyuyormuş gibi, bu şekilde konuşmasına hayret edenlere hayret etmeli.
*
Bunların gerçek yüzünün bu olduğunu, asıl hedeflerinin bu olduğunu bilmiyormuş gibi, sanki ilk defa fark ediyormuş gibi şaşanlara şaşmalı.
*
Gizlemedi, saklamadı.
Dün de böyleydi.
Bugün de aynı.
*
Lafı hiç eğip bükmeden, samimi şekilde diyor ki, Atatürk devrimlerine karşıyım, vakti geldi artık, rejimi değiştirmek istiyorum.
*
Lafı hiç eğip bükmeden…
Samimi cevap vermek lazım artık.
Götün yiyorsa dene.
İsmail Kahraman’dan yeni açıklama
Meclis Başkanı İsmail Kahraman, laiklik tartışmalarına ilişkin açıklama yaptı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı İsmail Kahraman, laiklik tartışmalarıyla ilgili bir açıklama yaptı. Yazılı açıklamasında, “İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Yeni Anayasa, Yeni Türkiye’ konulu sempozyuma katılıp yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim” diyen Başkan Kahraman, konuşmasının bütününde 1937 yılında anayasaya kelime olarak dercedilen laikliğin tanımının yapılması gerektiğine vurgu yaptığını aktardı.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Laiklik ile ilgili sözlerinin şahsi düşünceleri olduğunu belirterek, “Yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir. “Anayasanın dindar olması” beyanımdaki kastım; hiçbir ayrım yapmaksızın din ve vicdan özgürlüğünün anayasamızın lafzi ve ruhu ile güvence altına alınmasını sağlamayı temenni etmektir. Laikliğin farklı inanç gruplarına sağladığı hürriyetlerin mevzuatta yer bulması, devlet ve milleti karşı karşıya getirmeyen bir laikliğin tarifi ve tatbikatı yeni anayasada olmalıdır. Konuşmamın bu şekilde anlaşılması, aklın, mantığın ve sağduyunun gereğidir. Farklı değerlendirmelere konu yapılmasının ise masum bir tavır olmayacağı açıktır. Milli mücadelenin en mühim kazancı olan Cumhuriyetimizin ilanihaye yaşayacağı inancı içinde kamuoyuna duyurulur” dedi.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Laiklik ile ilgili sözlerinin şahsi düşünceleri olduğunu belirterek yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Yeni Anayasa, Yeni Türkiye’ konulu sempozyuma katılıp yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim. Konuşmamın bütününde 1937 yılında anayasaya kelime olarak dercedilen laikliğin tanımının yapılması gerektiğine vurgu yaptım. Bu kavram siyasi hayatımızda ve yargısal uygulamalarda bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri sınırlayıcı, yok edici bir araç olarak kullanılmıştır ve ciddi mağduriyetlere yol açmıştır. Bu haksızlıkların en temel sebebi laiklik kavramının tanımının yapılmamış olmasıdır. Mevcut anayasamızda Türkiye’nin, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmekte ancak laikliğin tanımı yapılmadığından, din ve vicdan hürriyeti kavramları da tartışmaların ortasında yer almaktadır. Yersiz, lüzumsuz ve halkı kamplaştırıcı tartışmaların önüne geçmek için, laiklik kavramı, kötü niyetli yorumlara yol açmayacak şekilde, açık ve net bir biçimde tarif edilmeli, istismar edilmesinin önüne geçilmelidir.
DEVLET VE MİLLETİ KARŞI KARŞIYA GETİRMEYEN BİR LAİKLİĞİN TARİFİ VE TATBİKATI YENİ ANAYASADA OLMALIDIR
Esasında; laiklik her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini özgürce icra etmelerini, dini kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda hayatlarını tanzim etmelerini güvence altına alır. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir. “Anayasanın dindar olması” beyanımdaki kastım; hiçbir ayrım yapmaksızın din ve vicdan özgürlüğünün anayasamızın lafzi ve ruhu ile güvence altına alınmasını sağlamayı temenni etmektir.
Laikliğin farklı inanç gruplarına sağladığı hürriyetlerin mevzuatta yer bulması, devlet ve milleti karşı karşıya getirmeyen bir laikliğin tarifi ve tatbikatı yeni anayasada olmalıdır.
CUMHURİYETİMİZİN İLANİHAYE YAŞAYACAĞI İNANCI İÇİNDE KAMUOYUNA DUYURULUR
Konuşmamın bu şekilde anlaşılması, aklın, mantığın ve sağduyunun gereğidir. Farklı değerlendirmelere konu yapılmasının ise masum bir tavır olmayacağı açıktır. Milli mücadelenin en mühim kazancı olan Cumhuriyetimizin ilanihaye yaşayacağı inancı içinde kamuoyuna duyurulur.”
KAHRAMAN’IN YAPILMAMIŞTIR DEDİĞİ TANIM, ANAYASA’DA YER ALIYOR
TBMM Başkanı İsmail Kahraman ‘laiklik’ ile ilgili yaptığı ikinci açıklamasında, “Laiklik kavramının tanımının yapılmadığını söyledi. Kahraman ayrıca, “yersiz, lüzumsuz ve halkı kamplaştırıcı tartışmaların önüne geçmek için, laiklik kavramı, kötü niyetli yorumlara yol açmayacak şekilde, açık ve net bir biçimde tarif edilmeli, istismar edilmesinin önüne geçilmelidir” dedi. Halbuki, Anayasa’nın 2. maddesinde, laiklik kavramına vurgu yapılmış, 24. maddesinde ise açık şekilde tanımı yapılmış durumdadır. Ayrıca Türk Dil Kurumu’nda ise, “Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması” olarak tanımlanmıştır.
TBMM Başkanı Kahraman’ın ‘açık şekilde tanımı yapılmamış’ dediği laiklik tanımı Anayasa’da şu şekilde belirtiliyor:
I. Devletin şekli
MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
VI. Din ve vicdan hürriyeti
MADDE 24. – Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
TÜRK DİL KURUMU’NDAN YAPILAN TANIM
TDK’ güncel Türkçe sözlükte yer alan tanım ise: “Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması, laisizm” şeklindedir.
sözcü.com.tr
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı İsmail Kahraman, laiklik tartışmalarıyla ilgili bir açıklama yaptı. Yazılı açıklamasında, “İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Yeni Anayasa, Yeni Türkiye’ konulu sempozyuma katılıp yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim” diyen Başkan Kahraman, konuşmasının bütününde 1937 yılında anayasaya kelime olarak dercedilen laikliğin tanımının yapılması gerektiğine vurgu yaptığını aktardı.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Laiklik ile ilgili sözlerinin şahsi düşünceleri olduğunu belirterek, “Yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir. “Anayasanın dindar olması” beyanımdaki kastım; hiçbir ayrım yapmaksızın din ve vicdan özgürlüğünün anayasamızın lafzi ve ruhu ile güvence altına alınmasını sağlamayı temenni etmektir. Laikliğin farklı inanç gruplarına sağladığı hürriyetlerin mevzuatta yer bulması, devlet ve milleti karşı karşıya getirmeyen bir laikliğin tarifi ve tatbikatı yeni anayasada olmalıdır. Konuşmamın bu şekilde anlaşılması, aklın, mantığın ve sağduyunun gereğidir. Farklı değerlendirmelere konu yapılmasının ise masum bir tavır olmayacağı açıktır. Milli mücadelenin en mühim kazancı olan Cumhuriyetimizin ilanihaye yaşayacağı inancı içinde kamuoyuna duyurulur” dedi.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Laiklik ile ilgili sözlerinin şahsi düşünceleri olduğunu belirterek yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Yeni Anayasa, Yeni Türkiye’ konulu sempozyuma katılıp yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim. Konuşmamın bütününde 1937 yılında anayasaya kelime olarak dercedilen laikliğin tanımının yapılması gerektiğine vurgu yaptım. Bu kavram siyasi hayatımızda ve yargısal uygulamalarda bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri sınırlayıcı, yok edici bir araç olarak kullanılmıştır ve ciddi mağduriyetlere yol açmıştır. Bu haksızlıkların en temel sebebi laiklik kavramının tanımının yapılmamış olmasıdır. Mevcut anayasamızda Türkiye’nin, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmekte ancak laikliğin tanımı yapılmadığından, din ve vicdan hürriyeti kavramları da tartışmaların ortasında yer almaktadır. Yersiz, lüzumsuz ve halkı kamplaştırıcı tartışmaların önüne geçmek için, laiklik kavramı, kötü niyetli yorumlara yol açmayacak şekilde, açık ve net bir biçimde tarif edilmeli, istismar edilmesinin önüne geçilmelidir.
DEVLET VE MİLLETİ KARŞI KARŞIYA GETİRMEYEN BİR LAİKLİĞİN TARİFİ VE TATBİKATI YENİ ANAYASADA OLMALIDIR
Esasında; laiklik her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini özgürce icra etmelerini, dini kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda hayatlarını tanzim etmelerini güvence altına alır. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir. “Anayasanın dindar olması” beyanımdaki kastım; hiçbir ayrım yapmaksızın din ve vicdan özgürlüğünün anayasamızın lafzi ve ruhu ile güvence altına alınmasını sağlamayı temenni etmektir.
Laikliğin farklı inanç gruplarına sağladığı hürriyetlerin mevzuatta yer bulması, devlet ve milleti karşı karşıya getirmeyen bir laikliğin tarifi ve tatbikatı yeni anayasada olmalıdır.
CUMHURİYETİMİZİN İLANİHAYE YAŞAYACAĞI İNANCI İÇİNDE KAMUOYUNA DUYURULUR
Konuşmamın bu şekilde anlaşılması, aklın, mantığın ve sağduyunun gereğidir. Farklı değerlendirmelere konu yapılmasının ise masum bir tavır olmayacağı açıktır. Milli mücadelenin en mühim kazancı olan Cumhuriyetimizin ilanihaye yaşayacağı inancı içinde kamuoyuna duyurulur.”
KAHRAMAN’IN YAPILMAMIŞTIR DEDİĞİ TANIM, ANAYASA’DA YER ALIYOR
TBMM Başkanı İsmail Kahraman ‘laiklik’ ile ilgili yaptığı ikinci açıklamasında, “Laiklik kavramının tanımının yapılmadığını söyledi. Kahraman ayrıca, “yersiz, lüzumsuz ve halkı kamplaştırıcı tartışmaların önüne geçmek için, laiklik kavramı, kötü niyetli yorumlara yol açmayacak şekilde, açık ve net bir biçimde tarif edilmeli, istismar edilmesinin önüne geçilmelidir” dedi. Halbuki, Anayasa’nın 2. maddesinde, laiklik kavramına vurgu yapılmış, 24. maddesinde ise açık şekilde tanımı yapılmış durumdadır. Ayrıca Türk Dil Kurumu’nda ise, “Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması” olarak tanımlanmıştır.
TBMM Başkanı Kahraman’ın ‘açık şekilde tanımı yapılmamış’ dediği laiklik tanımı Anayasa’da şu şekilde belirtiliyor:
I. Devletin şekli
MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
VI. Din ve vicdan hürriyeti
MADDE 24. – Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
TÜRK DİL KURUMU’NDAN YAPILAN TANIM
TDK’ güncel Türkçe sözlükte yer alan tanım ise: “Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması, laisizm” şeklindedir.
sözcü.com.tr
Reza Zarrab bugün mahkemeye çıkıyor
ABD'de tutuklanan İran asıllı Türk işadamı Reza Zarrab, yargılanmak üzere, bugün New York’ta mahkemeye çıkarılacak.
İran’a karşı uygulanan ABD ambargosunu delme, banka sahteciliği yapma ve kara para aklama suçlamaları ile, ABD’nin Miami kenti havalimanından ülkeye giriş yapmak isterken gözaltına alındıktan sonra, çıkarıldığı mahkemede tutuklanan İran asıllı Türk işadamı Reza Zarrab, yargılanmak üzere, bugün New York’ta mahkemeye çıkarılacak.
Zarrab hakkındaki iddianameyi New York Güney Bölge Başsavcısı Preet Bharara başlattığı için, New York’ta yargı karşısına çıkacak olan Zarrab, ABD’nin Güney ucunda bulunan Miami Federal Cezaevi’nde geçirdiği birkaç günün ardından, Florida’da Tallahassee Federal Cezaevi’ne, oradan da Georgia eyaletinde Atlanta Federal Cezaevi’ne nakledilmiş, burada geçirdiği 6 geceden sonra, Oklahoma City Federal Cezaevi ve Transfer Merkezi’ne götürülmüştü.
Öte yandan, Zarrab hakkındaki iddianameyi hazırlayan New York Güney Bölge Başsavcısı Preet
Bharara, iddianameyi güncelleyerek, “ABD’de yerleşik aracı bir banka” ibaresini de ekledi.
Başsavcı Bharara, 15 Aralık’ta mahkemeye mühürlü olarak sunduğu 21 sayfalık iddianamede bazı değişikliklere giderek yine 21 sayfadan oluşan yeni iddianameyi 30 Mart’ta ABD Federal Adalet Sistemi resmi kayıtlarına sunmuştu. Ancak yeni iddianamede çalışanlar arasında gönderilen e-mailde 76 bin 950 doların Çin’deki bir şirkete transferinin ABD’de bulunan ‘bir aracı banka’ ile gerçekleştirdiği belirtildi.
Başsavcının yeni iddianamesinde aracı banka için (U.S Bank-2) kodu kullanıldı. Başsavcılık yetkilileri, ‘U.S Bank-2’ kodu ile yazılan banka hakkında şu an için daha fazla bilgi veremeyeceklerini söyledi. DHA
İran’a karşı uygulanan ABD ambargosunu delme, banka sahteciliği yapma ve kara para aklama suçlamaları ile, ABD’nin Miami kenti havalimanından ülkeye giriş yapmak isterken gözaltına alındıktan sonra, çıkarıldığı mahkemede tutuklanan İran asıllı Türk işadamı Reza Zarrab, yargılanmak üzere, bugün New York’ta mahkemeye çıkarılacak.
Zarrab hakkındaki iddianameyi New York Güney Bölge Başsavcısı Preet Bharara başlattığı için, New York’ta yargı karşısına çıkacak olan Zarrab, ABD’nin Güney ucunda bulunan Miami Federal Cezaevi’nde geçirdiği birkaç günün ardından, Florida’da Tallahassee Federal Cezaevi’ne, oradan da Georgia eyaletinde Atlanta Federal Cezaevi’ne nakledilmiş, burada geçirdiği 6 geceden sonra, Oklahoma City Federal Cezaevi ve Transfer Merkezi’ne götürülmüştü.
Öte yandan, Zarrab hakkındaki iddianameyi hazırlayan New York Güney Bölge Başsavcısı Preet
Bharara, iddianameyi güncelleyerek, “ABD’de yerleşik aracı bir banka” ibaresini de ekledi.
Başsavcı Bharara, 15 Aralık’ta mahkemeye mühürlü olarak sunduğu 21 sayfalık iddianamede bazı değişikliklere giderek yine 21 sayfadan oluşan yeni iddianameyi 30 Mart’ta ABD Federal Adalet Sistemi resmi kayıtlarına sunmuştu. Ancak yeni iddianamede çalışanlar arasında gönderilen e-mailde 76 bin 950 doların Çin’deki bir şirkete transferinin ABD’de bulunan ‘bir aracı banka’ ile gerçekleştirdiği belirtildi.
Başsavcının yeni iddianamesinde aracı banka için (U.S Bank-2) kodu kullanıldı. Başsavcılık yetkilileri, ‘U.S Bank-2’ kodu ile yazılan banka hakkında şu an için daha fazla bilgi veremeyeceklerini söyledi. DHA
Arhavi’de çevrecilerin büyük sevinci
Arhavi’de, yeşilin ortasında kömür tesisi yapımına karşı mücadelede mutlu sona ulaşıldı.
Kömür paketleme tesisine karşı Arhavili halkın ve çevrecilerin 6 yıldır verdiği mücadelede mutlu sona ulaşıldı. Artvin’de Kavak Köyü’ne yapılmak istenen tesis için gösterilen tepkiler ve açılan davalar sonunda çevrecilerin yüzü güldü. Arsayı satın alan Çaykur’un Tapu devir teslim töreni sırasında protokolün yanına gelen kadınlar, “Gözümüz aydın olsun. Şimdiye kadar beddua ediyorduk, şimdi dua edeceğiz” diyerek mutluluklarını dile getirdi.
Kavak Köyü’nde kurulması planlanan kömür tesisi için köylülerin hukuk mücadelesi yaklaşık 6 yıl önce başladı. ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir’ kararına itiraz eden bölge sakinlerinin Rize İdare Mahkemesi’nde açtıkları dava, kararın iptali ile sonuçlandı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aynı tesis için daha sonra, ‘ÇED gerekli’ kararı verdi. Çalışmanın ardından ‘ÇED olumlu’ raporu çıkartıldı ve bakanlığın da onay vermesi ile tesisin yapımına başlandı.
BİLİRKİŞİ RAPORU TEHLİKEYİ ORTAYA KOYDU
Ancak köy sakinleri Rize İdare Mahkemesi’ne yeniden dava açtı. Bölge ile ilgili hazırlanan 24 sayfalık bilirkişi raporunda, Rusya’dan ithal edilecek kömür için radyoaktivitesi, ağır metal, mineral ve organik kimyasal içeriğinin ÇED raporunda ayrıntılı yer almadığına vurgu yapıldı, suya karışan kömür tozunun temizlenmesinin imkansız olduğu ve arsenik başta olmak üzerde pek çok kanserojen madde içerebileceği görüşüne yer verildi. Raporda, tesisin yakınında yerleşim yerleri ile okul ve cami olduğu belirtildi, kömür tozunun insan sağlığı açısından ciddi risk oluşturabileceği ifade edildi. Mahkeme heyeti, 2013 yılı Aralık ayında bilirkişi raporunu da dikkate alarak bakanlığın ‘ÇED olumlu’ kararının yürütmesini durdurdu.
SİYASİ PARTİLERDEN ORTAK EYLEM
Kavak Köyü sakinleri belirli aralıklarla düzenledikleri protestolarla kömür tesisi yapımına karşı tepkilerini dile getirdi. Karayolunu ulaşıma kapatan ve ‘Yeşil siyah olmasın’ pankartı açan vatandaşlara Arhavi Belediye Başkanı AK Parti’li Coşkun Hekimoğlu, AK Parti İlçe Başkanı Ufuk Yıldız, CHP İlçe Başkanı Musa Ulutaş, MHP İlçe Başkanı Bayram Ali Durmuş ile SP İlçe Başkanı Necati Baş da destek verdi.
ARSAYI ÇAYKUR SATIN ALDI
Tepkiler ve açılan davalar nedeniyle yapımına başlanamayan tesisin kurulmasının planlandığı 97 dönüm arsa Çaykur tarafından satın alındı ve tesis yapımı rafa kalktı. Kavak Köyü’nde Arhavi Kaymakam’ı Şeref Aydın, Arhavi Belediye Başkanı Coşkun Hekimoğlu, AK Parti Artvin Milletvekili İsrafil Kışla, Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu ve vatandaşların katılımı ile tapu devir teslim töreni düzenlendi. Törende konuşan Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, kuruma değerli mülk kazandırıldığını belirterek arsada önemli hizmetleri gerçekleştireceklerini söyledi.
Tören sonunda protokolün yanına yaklaşan kadınlar, “Gözümüz aydın olsun. Şimdiye kadar beddua ediyorduk, şimdi dua edeceğiz” sözleri ile sevinçlerini dile getirdi. Kömür tesisi yapımına karşı çok mücadele verdiklerini belirten yöre sakini kadınlar, kurtuldukları için çok mutlu olduklarını dile getirdi. DHA
Kavak Köyü’nde kurulması planlanan kömür tesisi için köylülerin hukuk mücadelesi yaklaşık 6 yıl önce başladı. ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir’ kararına itiraz eden bölge sakinlerinin Rize İdare Mahkemesi’nde açtıkları dava, kararın iptali ile sonuçlandı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aynı tesis için daha sonra, ‘ÇED gerekli’ kararı verdi. Çalışmanın ardından ‘ÇED olumlu’ raporu çıkartıldı ve bakanlığın da onay vermesi ile tesisin yapımına başlandı.
BİLİRKİŞİ RAPORU TEHLİKEYİ ORTAYA KOYDU
Ancak köy sakinleri Rize İdare Mahkemesi’ne yeniden dava açtı. Bölge ile ilgili hazırlanan 24 sayfalık bilirkişi raporunda, Rusya’dan ithal edilecek kömür için radyoaktivitesi, ağır metal, mineral ve organik kimyasal içeriğinin ÇED raporunda ayrıntılı yer almadığına vurgu yapıldı, suya karışan kömür tozunun temizlenmesinin imkansız olduğu ve arsenik başta olmak üzerde pek çok kanserojen madde içerebileceği görüşüne yer verildi. Raporda, tesisin yakınında yerleşim yerleri ile okul ve cami olduğu belirtildi, kömür tozunun insan sağlığı açısından ciddi risk oluşturabileceği ifade edildi. Mahkeme heyeti, 2013 yılı Aralık ayında bilirkişi raporunu da dikkate alarak bakanlığın ‘ÇED olumlu’ kararının yürütmesini durdurdu.
SİYASİ PARTİLERDEN ORTAK EYLEM
Kavak Köyü sakinleri belirli aralıklarla düzenledikleri protestolarla kömür tesisi yapımına karşı tepkilerini dile getirdi. Karayolunu ulaşıma kapatan ve ‘Yeşil siyah olmasın’ pankartı açan vatandaşlara Arhavi Belediye Başkanı AK Parti’li Coşkun Hekimoğlu, AK Parti İlçe Başkanı Ufuk Yıldız, CHP İlçe Başkanı Musa Ulutaş, MHP İlçe Başkanı Bayram Ali Durmuş ile SP İlçe Başkanı Necati Baş da destek verdi.
ARSAYI ÇAYKUR SATIN ALDI
Tepkiler ve açılan davalar nedeniyle yapımına başlanamayan tesisin kurulmasının planlandığı 97 dönüm arsa Çaykur tarafından satın alındı ve tesis yapımı rafa kalktı. Kavak Köyü’nde Arhavi Kaymakam’ı Şeref Aydın, Arhavi Belediye Başkanı Coşkun Hekimoğlu, AK Parti Artvin Milletvekili İsrafil Kışla, Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu ve vatandaşların katılımı ile tapu devir teslim töreni düzenlendi. Törende konuşan Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, kuruma değerli mülk kazandırıldığını belirterek arsada önemli hizmetleri gerçekleştireceklerini söyledi.
Tören sonunda protokolün yanına yaklaşan kadınlar, “Gözümüz aydın olsun. Şimdiye kadar beddua ediyorduk, şimdi dua edeceğiz” sözleri ile sevinçlerini dile getirdi. Kömür tesisi yapımına karşı çok mücadele verdiklerini belirten yöre sakini kadınlar, kurtuldukları için çok mutlu olduklarını dile getirdi. DHA
26 Nisan 2016 Salı
TBMM Başkanı İsmail Kahraman: Laiklik yeni anayasada olmamalı
Cumhurbaşkanı Vekili ve TBMM Başkanı İsmail Kahraman, “Yeni anayasada laiklik tarifi olmamalıdır” dedi. Kahraman'ın bu açıklamasına CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Sınırdan roket yağıyor ama tek derdiniz laiklik” diyerek tepki gösterdi.
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nde, İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliğince (AYBİR) düzenlenen “Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa” başlıklı konferansta konuşan Kahraman şunları söyledi:
- “(Yeni anayasa) Anayasanın gözlerde büyütülmesi çok yanlıştır. Anayasayı toplumla kaynaşarak yapacaksınız. 1982 Anayasası’nı hazırlayan heyette Şener Akyol da vardı. Kendisine, ‘Müslüman bir ülkedeyiz, neden anayasa Allah ismi ile başlamadı?’ diye sordum. O da ‘Biz Allah ile başlattık ama konsey kaldırdı’ dedi.
- Mevcut anayasanın herhangi yerinde Allah lafzı yok ama 1982 ve 1961 anayasaları dindar anayasalardandır. Neden? Diyanet İşleri Başkanı idare içinde vardır. Dini bayram, resmi bayramdır. Din dersi zorunludur ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar bir anayasadır.
- Yeni anayasada laiklik tarifi bir kere olmamalıdır. Dünyada laiklik tarifinin olduğu anayasalar Fransa, İrlanda ve Türkiye’de var. Tarifi de yoktur. İsteyen bunu istediği gibi yorumluyor. Böyle bir şey olmamalı. Anayasamızın dinden kaçınmaması lazım. Müslüman bir ülke olarak neden kendimizi dinden arındırma, geri çekme durumunda olacağız? Bir İslam ülkesiyiz. Bu nedenle dindar bir anayasa yapmalıyız.”
'SNIRDAN ROKET YAĞIYOR DERDİNİZ LAİKLİK'
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Meclis Başkanı’nın “Laiklik yeni anayasada olmamalıdır” açıklamasına “Sınırdan roket yağıyor ama tek derdiniz laiklik” diye tepki gösterdi.
Kahraman’a Meclis Genel Kurulu’nda da CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, “Kurucu iradeye Meclis Başkanı tarafından ağır bir saldırı olmuştur” sözleriyle tepki gösterdi. AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı ise “AK Parti grubunun laiklikle hiçbir problemi yoktur” dedi. Hürriyet
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nde, İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliğince (AYBİR) düzenlenen “Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa” başlıklı konferansta konuşan Kahraman şunları söyledi:
- “(Yeni anayasa) Anayasanın gözlerde büyütülmesi çok yanlıştır. Anayasayı toplumla kaynaşarak yapacaksınız. 1982 Anayasası’nı hazırlayan heyette Şener Akyol da vardı. Kendisine, ‘Müslüman bir ülkedeyiz, neden anayasa Allah ismi ile başlamadı?’ diye sordum. O da ‘Biz Allah ile başlattık ama konsey kaldırdı’ dedi.
- Mevcut anayasanın herhangi yerinde Allah lafzı yok ama 1982 ve 1961 anayasaları dindar anayasalardandır. Neden? Diyanet İşleri Başkanı idare içinde vardır. Dini bayram, resmi bayramdır. Din dersi zorunludur ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar bir anayasadır.
- Yeni anayasada laiklik tarifi bir kere olmamalıdır. Dünyada laiklik tarifinin olduğu anayasalar Fransa, İrlanda ve Türkiye’de var. Tarifi de yoktur. İsteyen bunu istediği gibi yorumluyor. Böyle bir şey olmamalı. Anayasamızın dinden kaçınmaması lazım. Müslüman bir ülke olarak neden kendimizi dinden arındırma, geri çekme durumunda olacağız? Bir İslam ülkesiyiz. Bu nedenle dindar bir anayasa yapmalıyız.”
'SNIRDAN ROKET YAĞIYOR DERDİNİZ LAİKLİK'
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Meclis Başkanı’nın “Laiklik yeni anayasada olmamalıdır” açıklamasına “Sınırdan roket yağıyor ama tek derdiniz laiklik” diye tepki gösterdi.
Kahraman’a Meclis Genel Kurulu’nda da CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, “Kurucu iradeye Meclis Başkanı tarafından ağır bir saldırı olmuştur” sözleriyle tepki gösterdi. AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı ise “AK Parti grubunun laiklikle hiçbir problemi yoktur” dedi. Hürriyet
Şehidin anneannesi kalp krizinden öldü
20 gün önce Nusaybin'de şehit düşen Uzman Çavuş Aycan Özdil'in anneannesi Hatice Bayındır kalp krizinden öldü.
Bir deyiş var çok da kullanırız “Ölenle ölünmez” diye. Ama üst üste Türkiye’yi vuran hain saldırılarda şehit düşen asker ve polislerimizin anaları babaları da ölüyor. Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor… Bunun son örneği ise Nusaybin’deki kalleş saldırıda torununu şehit veren Hatice ana… Şehidin anneannesi Hatice Bayındır’ın 80 yaşındaki kalbi oğlunu kaybetmenin acısına sadece 24 gün daha dayanabildi. Bir başka örnek de Mart ayında PKK’lı teröristlerin Şırnak’ta kanas keskin nişancı tüfeğiyle vurularak şehit ettiği polis memuru Cemil Koç’un annesi. O da oğlunun cenazesinde fenalaşarak hastaneye kaldırılmış ve 4 gün sonra hayatını kaybetmişti. Ocak ayında Van’da teröristlerle çıkan çatışmada şehit düşen Özel Harekat Polisi Önder Ertaş’ın babası Durmuş Ali Ertaş da evlat acısına yenik düşen şehit babası olarak hafızalarımızdan silinmeyecek…
BEŞ ŞEHİTTEN BİRİSİYDİ
Mardin’in Nusaybin İlçesi’nde geçen 2 Nisan’da PKK’lı teröristlerin tuzakladıkları patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu şehit düşen 5 güvenlik görevlisinden biri olan 22 yaşındaki Uzman Çavuş Aycan Özdil’in anneannesi 80 yaşındaki Hatice Bayındır, kalp krizinden yaşamını yitirdi.
24 gündür hayattan hiçbir şey anlamadıklarını ifade eden şehidin üvey babası Şenol Albayrak, “Acımız çok büyük. Yüzümüz gülmedi. Hatice annemin de kalbi daha fazla dayanmadı. Çok üzgünüz” dedi. Bayındır’ın cenazesi Akçay Merkez camiinde öğle namazının ardından kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi.
Hain saldırıda şehit düşen askerlerimiz ve polisimiz;
Sözcü
Bir deyiş var çok da kullanırız “Ölenle ölünmez” diye. Ama üst üste Türkiye’yi vuran hain saldırılarda şehit düşen asker ve polislerimizin anaları babaları da ölüyor. Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor… Bunun son örneği ise Nusaybin’deki kalleş saldırıda torununu şehit veren Hatice ana… Şehidin anneannesi Hatice Bayındır’ın 80 yaşındaki kalbi oğlunu kaybetmenin acısına sadece 24 gün daha dayanabildi. Bir başka örnek de Mart ayında PKK’lı teröristlerin Şırnak’ta kanas keskin nişancı tüfeğiyle vurularak şehit ettiği polis memuru Cemil Koç’un annesi. O da oğlunun cenazesinde fenalaşarak hastaneye kaldırılmış ve 4 gün sonra hayatını kaybetmişti. Ocak ayında Van’da teröristlerle çıkan çatışmada şehit düşen Özel Harekat Polisi Önder Ertaş’ın babası Durmuş Ali Ertaş da evlat acısına yenik düşen şehit babası olarak hafızalarımızdan silinmeyecek…
BEŞ ŞEHİTTEN BİRİSİYDİ
Mardin’in Nusaybin İlçesi’nde geçen 2 Nisan’da PKK’lı teröristlerin tuzakladıkları patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu şehit düşen 5 güvenlik görevlisinden biri olan 22 yaşındaki Uzman Çavuş Aycan Özdil’in anneannesi 80 yaşındaki Hatice Bayındır, kalp krizinden yaşamını yitirdi.
24 gündür hayattan hiçbir şey anlamadıklarını ifade eden şehidin üvey babası Şenol Albayrak, “Acımız çok büyük. Yüzümüz gülmedi. Hatice annemin de kalbi daha fazla dayanmadı. Çok üzgünüz” dedi. Bayındır’ın cenazesi Akçay Merkez camiinde öğle namazının ardından kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi.
Hain saldırıda şehit düşen askerlerimiz ve polisimiz;
Sözcü
Norveç göçmenleri para karşılığında döndürmeye çalışıyor
Norveç hükümeti, ülkelerine dönmeyi kabul eden ilk 500 sığınmacıya para ödeyeceğini açıkladı.
Sputnik'in haberine göre Norveçli yetkililer, ülkelerine dönmeyi kabul eden ilk 500 sığınmacıya 10 bin kron ödeneceğini açıkladı.
Norveç Göçmen Bürosu’ndan (Utlendingsdirektoratet — UDI) yapılan açıklamada uygulamanın bugün başladığı ve 6 hafta süreceği belirtildi.
Daha fazla kişiyi gönüllü olarak geri dönmeye ikna etmeleri gerektiğini söyleyen Norveç Göçmen Bakanı Sylvi Listhaug, ülkedeki birçok kişinin koruma almak için yeterli özellikleri taşımadığını ve bu sebepten de başvurularının reddedileceğini ifade etti.
Dönmeye gönüllü sığınmacılara, seyahat masraflarıyla birlikte 30 bin kron verileceği belirtildi. UDI’dan yapılan açıklamada, iki çocuklu bir ailenin, masrafların yanı sıra 80 bin kron yarıdm alacağı aktarıldı.
Sputnik'in haberine göre Norveçli yetkililer, ülkelerine dönmeyi kabul eden ilk 500 sığınmacıya 10 bin kron ödeneceğini açıkladı.
Norveç Göçmen Bürosu’ndan (Utlendingsdirektoratet — UDI) yapılan açıklamada uygulamanın bugün başladığı ve 6 hafta süreceği belirtildi.
Daha fazla kişiyi gönüllü olarak geri dönmeye ikna etmeleri gerektiğini söyleyen Norveç Göçmen Bakanı Sylvi Listhaug, ülkedeki birçok kişinin koruma almak için yeterli özellikleri taşımadığını ve bu sebepten de başvurularının reddedileceğini ifade etti.
Dönmeye gönüllü sığınmacılara, seyahat masraflarıyla birlikte 30 bin kron verileceği belirtildi. UDI’dan yapılan açıklamada, iki çocuklu bir ailenin, masrafların yanı sıra 80 bin kron yarıdm alacağı aktarıldı.
Kraliçe'nin aşk mektubuna 60 bin TL
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in eşi Prens Philip'e evlenmeden önce yazdığı aşk mektubu, yapılan açık artırmada 14 bin 400 sterlin'e (yaklaşık 60 bin TL) alıcı buldu.
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in eşi Prens Philip'e yazdığı aşk mektubu yaklaşık 60 bin liraya alıcı buldu.
Kraliçe Elizabeth'in 1947 yılında evlendiği Prens Philip ile tanışmalarından sonra yazdığı iki sayfadan oluşan mektup için Wiltshire kentindeki Chippenham Müzayede Salonu'nda açık artırma düzenlendi.
Müzayedede adı açıklanmayan özel bir koleksiyoncu, mektup için 14 bin 400 Sterlin, yani yaklaşk 60 bin lira ödedi.
21 yaşındayken kaleme aldığı aşk mektubunda II. Elizabeth, henüz kraliçelik tacını giymemiş bir prensesken tanıştığı Prens Philip ile yeni başlayan ilişkilerini ve Londra'nın gece kulüplerinde dans ettiklerini anlatıyor.
Sky News'in haberine göre, Prenses Elizabeth yazdığı mektubu Prens Philip ile evlenmelerinden birkaç ay önce çiftin düğünüyle ilgili kitap kaleme alan yazar Betty Shew'e teslim etti.
Kraliçe Elizabeth ve Prens Philip 68 yıllık evli.
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in eşi Prens Philip'e yazdığı aşk mektubu yaklaşık 60 bin liraya alıcı buldu.
Kraliçe Elizabeth'in 1947 yılında evlendiği Prens Philip ile tanışmalarından sonra yazdığı iki sayfadan oluşan mektup için Wiltshire kentindeki Chippenham Müzayede Salonu'nda açık artırma düzenlendi.
Müzayedede adı açıklanmayan özel bir koleksiyoncu, mektup için 14 bin 400 Sterlin, yani yaklaşk 60 bin lira ödedi.
21 yaşındayken kaleme aldığı aşk mektubunda II. Elizabeth, henüz kraliçelik tacını giymemiş bir prensesken tanıştığı Prens Philip ile yeni başlayan ilişkilerini ve Londra'nın gece kulüplerinde dans ettiklerini anlatıyor.
Sky News'in haberine göre, Prenses Elizabeth yazdığı mektubu Prens Philip ile evlenmelerinden birkaç ay önce çiftin düğünüyle ilgili kitap kaleme alan yazar Betty Shew'e teslim etti.
Kraliçe Elizabeth ve Prens Philip 68 yıllık evli.
25 Nisan 2016 Pazartesi
İlber Ortaylı’dan çarpıcı tespit
Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın sözleri 'göç' sempozyumuna damgasını vurdu: Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır.
Ortaylı: Maalesef samimi konuşmak zorundayım Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır. Bunun çok vahim sonuçları olur. Gittiği yerden zorla getirilen insanlar burada tıpkı Lübnan’daki Filistinlilerin fonksiyonuna dönüşebilirler. Geleceğin terörü çıkabilir, bu kaçınılmazdır.
GÖÇ, İNSAN VE ADALET
Yargıda Birlik Derneği tarafından “Göç, İnsan ve Adalet” konulu uluslararası bir sempozyum düzenlendi. Haliç Kongre Merkezi’nde sabah saatlerinde başlayan sempozyumda Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, Avrupa Birliği Müsteşarı Dr. Michael A. Rupp, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Ümit Kiler, İstanbul Adalet Sarayı Başsavcısı Hadi Salihoğlu, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı Fehmi Tosun, çok sayıda hakim, savcı ve katılımcı yer aldı.
“YARGI MENSUPLARININ TALİMAT ALDIĞI YARGI DÜZENİ KABUL EDİLEMEZ”
Programın açılış konuşmacılarından Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, “Son yıllarda meydana gelen göç ve mültecilik sorunu ülkemizin ve bir çok devletin şu an en acil sorunlarının başında bulunmaktadır. İki buçuk milyonu aşan mülteci sayısıyla Türkiye sorunu en fazla yaşayan birkaç ülkeden birisidir. Son yıllarda çok açık bir şekilde ortaya çıkan yargıda ehliyet ve liyakat ilkeleri kadar yasaları da çiğneyen kişilerin varlığının hem yargının hem de ülkemizin üzerinde kara bir gölge gibi düştüğünü gördük. Bizim temel yaklaşımımız yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ilkesidir. Yargı mensuplarının telkin ve talimat aldığı bir yargı düzeni hiçbirimiz için kabul edilemezdir” dedi. Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar ise, “Bugün insanlar kitleler halinde göç ediyorsa terörün ne zaman ve nerede kimi vuracağı bilinmiyorsa insanlığın da dünyanın da aradığı adalettir” diye konuştu.
“GÖÇ DEĞİL ZORUNLU TEHCİRDİR”
Açılış konuşmalarının ardından sempozyumun birinci oturumuna geçildi. Birinci oturum konuşmacılarından yazar Alev Alatlı, “Bu turnaların göçü değil beyler hanımlar. Turnalar kalkıp bir sazlıktan diğerine uçmuyorlar. Bu göç değil zorunlu tehcirdir. Kimse keyfinden kalkıp Avrupa’ya gitmiyor. Bu insanları zorlayan, neresinden bakarsanız bakın bu dünyanın içindeki turbo kapitalist düzendir. Bu sahtekarlığın önlenmesi lazım” dedi.
“AB İLE YAPILAN ANLAŞMA YANLIŞTIR”
Bir diğer konuşmacı Prof. Dr. İlber Ortaylı ise Suriye’den Türkiye’ye yapılan göçlere değinerek, “Yeni bir vatandaş kitlesi kazanacağız. Bunların ruhu çok aydınlık. Tabi bunların içinde bize hiç intibak edemeyen de olacak. Maalesef samimi konuşmak zorundayım Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır. Bunun çok vahim sonuçları olur. Gittiği yerden zorla getirilen insanlar burada tıpkı Lübnan’daki Filistinlilerin fonksiyonuna dönüşebilirler. Geleceğin terörü çıkabilir, bu kaçınılmazdır. Bu çok yanlış bir politikadır. Bir tek Almanya bir parça mülteci kabulüne yanaştı. Öbürlerinin baskısıyla mürai bir uygulamanın içine girildi ve bu bizim başımıza dert açacak ve bizim göç geleneğimize de yakışmıyor. Bunun değiştirilmesi lazım. Bir şekilde bu kararın düzeltilmesi lazım. Burada oturan burada oturur. Kimsenin zorla verdiğini almak zorunda değiliz. Türkiye gönlü kırgın insanların rezervi olamaz. Hiçbir ülke olamaz. Bu çok yanlıştır” diye konuştu.
“EN ÖNEMLİ SORUN, GÖÇ VE GÖÇMEN SORUNU”
Konferansa ilişkin DHA kameralarına konuşan İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı Fehmi Tosun Yargıda Birlik Derneği’nin 2015 yılında dernekleştiğini belirterek, “Dernekleşmeden sonra sosyal faaliyetlerine ve toplumsal konulara etkin bir şekilde katkı sağlamaya başladı. 2010 yılından bu tarafa gerek Türkiye’nin gerekse uluslararası arenanın en önemli sorunu göç ve göçmen sorunu. Göçmen sorununa hukuki açıdan ve kısmen de ekonomik açıdan bakmak amacıyla bu sempozyum düzenlendi. Sempozyum sayesinde uluslararasında ve Türkiye’de yaşanan sorunları gerek kamuoyunun gerekse bütün dünyanın önüne getirmeyi amaçladık” dedi. DHA
Ortaylı: Maalesef samimi konuşmak zorundayım Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır. Bunun çok vahim sonuçları olur. Gittiği yerden zorla getirilen insanlar burada tıpkı Lübnan’daki Filistinlilerin fonksiyonuna dönüşebilirler. Geleceğin terörü çıkabilir, bu kaçınılmazdır.
GÖÇ, İNSAN VE ADALET
Yargıda Birlik Derneği tarafından “Göç, İnsan ve Adalet” konulu uluslararası bir sempozyum düzenlendi. Haliç Kongre Merkezi’nde sabah saatlerinde başlayan sempozyumda Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, Avrupa Birliği Müsteşarı Dr. Michael A. Rupp, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Ümit Kiler, İstanbul Adalet Sarayı Başsavcısı Hadi Salihoğlu, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı Fehmi Tosun, çok sayıda hakim, savcı ve katılımcı yer aldı.
“YARGI MENSUPLARININ TALİMAT ALDIĞI YARGI DÜZENİ KABUL EDİLEMEZ”
Programın açılış konuşmacılarından Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, “Son yıllarda meydana gelen göç ve mültecilik sorunu ülkemizin ve bir çok devletin şu an en acil sorunlarının başında bulunmaktadır. İki buçuk milyonu aşan mülteci sayısıyla Türkiye sorunu en fazla yaşayan birkaç ülkeden birisidir. Son yıllarda çok açık bir şekilde ortaya çıkan yargıda ehliyet ve liyakat ilkeleri kadar yasaları da çiğneyen kişilerin varlığının hem yargının hem de ülkemizin üzerinde kara bir gölge gibi düştüğünü gördük. Bizim temel yaklaşımımız yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ilkesidir. Yargı mensuplarının telkin ve talimat aldığı bir yargı düzeni hiçbirimiz için kabul edilemezdir” dedi. Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar ise, “Bugün insanlar kitleler halinde göç ediyorsa terörün ne zaman ve nerede kimi vuracağı bilinmiyorsa insanlığın da dünyanın da aradığı adalettir” diye konuştu.
“GÖÇ DEĞİL ZORUNLU TEHCİRDİR”
Açılış konuşmalarının ardından sempozyumun birinci oturumuna geçildi. Birinci oturum konuşmacılarından yazar Alev Alatlı, “Bu turnaların göçü değil beyler hanımlar. Turnalar kalkıp bir sazlıktan diğerine uçmuyorlar. Bu göç değil zorunlu tehcirdir. Kimse keyfinden kalkıp Avrupa’ya gitmiyor. Bu insanları zorlayan, neresinden bakarsanız bakın bu dünyanın içindeki turbo kapitalist düzendir. Bu sahtekarlığın önlenmesi lazım” dedi.
“AB İLE YAPILAN ANLAŞMA YANLIŞTIR”
Bir diğer konuşmacı Prof. Dr. İlber Ortaylı ise Suriye’den Türkiye’ye yapılan göçlere değinerek, “Yeni bir vatandaş kitlesi kazanacağız. Bunların ruhu çok aydınlık. Tabi bunların içinde bize hiç intibak edemeyen de olacak. Maalesef samimi konuşmak zorundayım Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır. Bunun çok vahim sonuçları olur. Gittiği yerden zorla getirilen insanlar burada tıpkı Lübnan’daki Filistinlilerin fonksiyonuna dönüşebilirler. Geleceğin terörü çıkabilir, bu kaçınılmazdır. Bu çok yanlış bir politikadır. Bir tek Almanya bir parça mülteci kabulüne yanaştı. Öbürlerinin baskısıyla mürai bir uygulamanın içine girildi ve bu bizim başımıza dert açacak ve bizim göç geleneğimize de yakışmıyor. Bunun değiştirilmesi lazım. Bir şekilde bu kararın düzeltilmesi lazım. Burada oturan burada oturur. Kimsenin zorla verdiğini almak zorunda değiliz. Türkiye gönlü kırgın insanların rezervi olamaz. Hiçbir ülke olamaz. Bu çok yanlıştır” diye konuştu.
“EN ÖNEMLİ SORUN, GÖÇ VE GÖÇMEN SORUNU”
Konferansa ilişkin DHA kameralarına konuşan İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı Fehmi Tosun Yargıda Birlik Derneği’nin 2015 yılında dernekleştiğini belirterek, “Dernekleşmeden sonra sosyal faaliyetlerine ve toplumsal konulara etkin bir şekilde katkı sağlamaya başladı. 2010 yılından bu tarafa gerek Türkiye’nin gerekse uluslararası arenanın en önemli sorunu göç ve göçmen sorunu. Göçmen sorununa hukuki açıdan ve kısmen de ekonomik açıdan bakmak amacıyla bu sempozyum düzenlendi. Sempozyum sayesinde uluslararasında ve Türkiye’de yaşanan sorunları gerek kamuoyunun gerekse bütün dünyanın önüne getirmeyi amaçladık” dedi. DHA
Etiketler:
almanya,
ilber ortaylı,
mülteci,
Türkiye
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)