ABD'de tutuklu yargılanan Reza Zarrab'ın bugün yapılan kefalet davasında, Yargıç Richard Berman karar vermedi. Yargıç "Belgeleri inceleyeceğim" dedi, kararı 7 Haziran'a bıraktı.
New York Güney Bölge Savcısı Preet Bharara ve Zarrab’ın avukatı Brafman’ın mahkemeye sunduğu çok sayıda belgeyi “inceleyeceğini” söyleyen Yargıç Berman, kararını daha sonra vereceğini açıkladı. Mahkemede tarafların 7 Haziran’da tekrar biraraya gelmelerine karar verildi.
50 MİLYON DOLAR KEFALET ÜCRETİ, ELEKTRONİK KELEPÇE VE PARASINI KENDİSİNİN ÖDEYECEĞİ “GARDİYANLAR” ÖNERMİŞTİ
Reza Zarrab’ın avukatı, müvekkilinin tutuksuz yargılanabilmesi için, “elektronik kelepçe ile ev hapsi” seçeneğini önermişti. Mahkemeye 10 milyon doları nakit, toplam 50 milyon dolarlık güvence vermeyi de öneren avukat, Zarrab’ın kirasını kendi ödeyeceği kiralık bir evde, masraflarını kendisinin karşılayacağı ancak Savcılığın da onaylayacağı güvenlik şirketi elemanlarının gözetiminde, elektronik kelepçe ile serbest bırakılmasını istemişti.
Davanın Savcısı Bharara ise, Zarrab’ın “çok zengin olması”, ABD ile hiçbir bağının bulunmaması, pekçok ülke vatandaşlığı taşıması nedeniyle “kaçma riskinin büyük olduğunu” vurgulayarak, yargılamanın tutuklu devam etmesini istemişti. Savcı Bharara, Zarrab’ın pasaportunu taşıdığı İran ve Makedonya’ya kaçması halinde, bu ülkelerle iade anlaşmasının bulunmadığını vurgulamış, yine vatandaşı olduğu Türkiye’ye kaçması halinde ise, “Türkiye’deki üst düzey siyasilerle kurduğu yolsuzluk ve rüşvet ilişkisini” kullanarak, iadeyi engelleyebileceğini belirtmişti. Savcı Bharara, buna delil olarak da Türkiye’deki 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturması iddianamesini göstermişti.
Zarrab hakkındaki iddianameyi hazırlayan New York Güney Bölge Başsavcısı Preet Bharara ise Zarrab'ın Türkiye başta olmak üzere birçok ülkenin en üst düzey yöneticileri ile bağlantısı olduğunu ve ev hapsine çıkması halinde bir daha mahkemeye gelmeyeceğini belirterek, kefaletle serbest bırakılma isteğine karşı çıkıyor. Bharara tarafından hazırlanan iddianamede, Zarrab hakkında toplam 75 yıl hapis cezası isteniyor. 33 yaşındaki Zarrab, New York'un Manhattan bölgesindeki Metropolitan Cezaevi'nde tutuklu bulunuyor. Sözcü
3 Haziran 2016 Cuma
2 Haziran 2016 Perşembe
Süper Loto sonuçları 2 Haziran: 11 milyon TL’lik dev ikramiye sahibini buldu!
5. devirlik ikramiye için yapılan haftanın Süper Loto çekilişi nasıl sonuçlandı? İşte Büyük ikramiyenin çılgın bir rakama ulaştığı Süper Loto sonuçları, çekilişte çıkan numaralar ve bilinen rakamlara göre alınacak ikramiye miktarları...
Haziran ayının ilk Süper Loto sonuçları belli oldu. Bilindiği gibi Süper Loto çekilişinde 5 haftadır devir gerçekleşiyordu ki bu da ikramiyenin giderek büyümersini sağlamıştı. Önceki haftanın Süper Loto çekilişinde bu haftaya 9 milyon TL’ye yakın ikramiye devretmişti. Bu ada bu hafyata yani 2 Haziran tarihli 450. hafta Süper Loto çekilişinde daha çok kişinin şansını denemesini sağladı. Yapılan çekilişte 11 milyon TL’yi aşan dev ikramiye Malatya’nın Yeşilyurt semtinden kupon dolduran bir talihlinin oldu. İşte haftanın Süper Loto sonuçları, çekilişte çıkan numaralar ve ikramiye dağılımı
450. haftanın numaraları: 17 28 29 37 39 40
2 HAZİRAN SÜPER LOTO SONUÇLARI İKRAMİYE DAĞILIMI
6 bilen kişi sayısı : | 1 | Kişi başına düşen ikramiye tutarı: | 11.445.247,75TL |
5 bilen kişi sayısı : | 83 | Kişi başına düşen ikramiye tutarı: | 9.561,20TL |
4 bilen kişi sayısı : | 4.949 | Kişi başına düşen ikramiye tutarı: | 172,50TL |
3 bilen kişi sayısı : | 98.325 | Kişi başına düşen ikramiye tutarı: | 14,95TL |
Maaşlar 100 lira düşecek!
Bireysel emekliliğe otomatik katılım için düzenlenen tasarı, yakında Meclis’e gelecek. Yeni düzenlemeye göre, 45 yaş altı çalışanlar otomatik sisteme dahil edilecek ve maaşlarından 100 lira kesinti yapılacak.
Bireysel emeklilikte otomatik katılım için son aşamaya gelindi. Ancak yeni düzenlemenin ayrıntıları henüz bilinmiyor. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in açıkladığı bilgilere göre, 45 yaş altı çalışanlar otomatik olarak sisteme dahil edilecek ve asgari 100 lira katkı payı kesilecek. Diğer bir deyişle 45 yaş altında olan tüm çalışanların maaşı 100 lira kesintiye uğrayacak.
Taslağın Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda yapılacak değerlendirmenin ardından en kısa sürede Meclis'e sunulması bekleniyor.
6 AY SONRA İSTEYEN ÇIKABİLİYOR
Şimşek'in verdiği bilgiye göre sisteme giriş zorunlu olmakla birlikte, isteyen herkes 6 ay sonra parasını alıp sistemden çıkabilecek. Ancak taslağın ayrıntıları bilinmediği için 6 ay sonra parasını geri alacakların ödedikleri parayı kesintiye uğramadan alıp alamayacağı bilinmiyor. Nitekim isteğe bağlı yapılan mevcut bireysel emeklilik sistemine göre, 6 ay sonra sistemden çıkmak isteyen kişi parasını almak istediğinde kesintiye uğruyor.
DEVLET DESTEĞİ BİLİNMİYOR
Yeni taslakta bilinmeyen bir diğer nokta da otomatik katılımda BES'tekine benzer devlet desteğinin ne kadar olacağı. Mevcut sistemde BES'e katılımda devlet desteği yüzde 25. Yeni sistemde bu desteğin miktarı belli değil.
MEVCUT BES KATILIMCISI SİSTEME DAHİL EDİLECEK Mİ?
Bilinmeyen bir diğer nokta da mevcut sistemde BES katılımcısı bir kişinin yine zorunlu olarak sisteme dahil edilip edilmeyeceği.
Şimşek'in verdiği bilgiye göre, sisteme 13 milyon kişinin katılması bekleniyor. 2014 yılında yapılan pilot uygulamada 604 çalışandan sadece 4'ünün sistemi bıraktığına işaret edilirken, pilot uygulamanın gelir düzeyi yüksek şehirlerde yapılmasına vurgu yapılıyor.
TELEVİZYON ALMAK İÇİN SİSTEMDEN ÇIKAN VAR
Bununla birlikte, sigorta uzmanları mevcut bireysel emeklilik sisteminde ciddi sıkıntılar olduğunu yılın ilk çeyreğinde sisteme katılım hızının düştüğünü söylüyor. Nitekim, 2015 yılında BES'e 1 milyon 233 bin kişi girerken, 743 bin kişi çıkmış bulunuyor. Diğer bir deyimle şirketler, sisteme girenlerin yüzde 36'sını elde tutamıyor. Toplam rakamlara bakıldığında ise sisteme 11.2 milyon kişi girerken, 4,1 milyon kişi ayrılmış durumda. Uzmanlar, televizyon ya da otomobil almak için bile sistemden ayrılanlar olduğunu gördüklerini belirtiyor.
SİSTEM NASIL İŞLİYOR?
Mevcut sisteme göre, BES'e katılan bir kişinin emekli olabilmesi ya da toplu para alabilmesi için 10 yıl boyunca en az 100-150 arasında bir ödeme yapması ve 56 yaşını doldurması gerekiyor.
Emekli maaşı ise ‘ömür boyu' değil. Yani en az 10 yıl ödedikten ve 56 yaşına geldikten sonra toplam para istenilen yıllara bölünerek geri alınıyor. Ya da toplanan paranın hepsi alınıyor. Uzmanlar pratikte katılımcıların daha çok biriktirdikleri paranın tamamını aldıklarını söylüyor.
ŞİRKETLER KAZANMIYOR, BU İŞTEN ÇEKİLİYOR
Diğer yandan, BES yapan sigorta şirketlerinin bu işten para kazanmadığına dikkat çekiliyor. Türkiye'de yaklaşık 19 bireysel emeklilik şirketi olduğuna dikkat çekilirken, bunların 5-6 tanesinin bu işi yapmadığı belirtiliyor.
Devlet desteğiyle birlikte şirketlere yapılan kesinti oranının düştüğüne, şirketlerin bu nedenle para kazanamadığını, bu yüzden de bu işten çekilmeye başladığına işaret eden uzmanlar, emeklilik şirketlerinin BES'ten değil, hayat sigortasından kar ettiğini vurguluyor.
Uzmanlar, emeklilik şirketlerinin yeni sistemi bekledikleri ancak bir takım zorluklar yaşayacağını düşünüyor. Nitekim, bu sistemin yürümesi için ciddi bir alt yapı gerekiyor. Diğer yandan sistemde sürekli değişiklik yapılmasının da şirketlerin sıkılıp, bu işten çekilebileceğine dikkat çekiliyor.
Nitekim dünya devleri Ergo Emeklilik, Fiba Holding'e satılırken, Groupama Sigorta & Emeklilik'in ise sadece 67 bin katılımcısı bulunuyor. Sözcü
Bireysel emeklilikte otomatik katılım için son aşamaya gelindi. Ancak yeni düzenlemenin ayrıntıları henüz bilinmiyor. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in açıkladığı bilgilere göre, 45 yaş altı çalışanlar otomatik olarak sisteme dahil edilecek ve asgari 100 lira katkı payı kesilecek. Diğer bir deyişle 45 yaş altında olan tüm çalışanların maaşı 100 lira kesintiye uğrayacak.
Taslağın Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda yapılacak değerlendirmenin ardından en kısa sürede Meclis'e sunulması bekleniyor.
6 AY SONRA İSTEYEN ÇIKABİLİYOR
Şimşek'in verdiği bilgiye göre sisteme giriş zorunlu olmakla birlikte, isteyen herkes 6 ay sonra parasını alıp sistemden çıkabilecek. Ancak taslağın ayrıntıları bilinmediği için 6 ay sonra parasını geri alacakların ödedikleri parayı kesintiye uğramadan alıp alamayacağı bilinmiyor. Nitekim isteğe bağlı yapılan mevcut bireysel emeklilik sistemine göre, 6 ay sonra sistemden çıkmak isteyen kişi parasını almak istediğinde kesintiye uğruyor.
DEVLET DESTEĞİ BİLİNMİYOR
Yeni taslakta bilinmeyen bir diğer nokta da otomatik katılımda BES'tekine benzer devlet desteğinin ne kadar olacağı. Mevcut sistemde BES'e katılımda devlet desteği yüzde 25. Yeni sistemde bu desteğin miktarı belli değil.
MEVCUT BES KATILIMCISI SİSTEME DAHİL EDİLECEK Mİ?
Bilinmeyen bir diğer nokta da mevcut sistemde BES katılımcısı bir kişinin yine zorunlu olarak sisteme dahil edilip edilmeyeceği.
Şimşek'in verdiği bilgiye göre, sisteme 13 milyon kişinin katılması bekleniyor. 2014 yılında yapılan pilot uygulamada 604 çalışandan sadece 4'ünün sistemi bıraktığına işaret edilirken, pilot uygulamanın gelir düzeyi yüksek şehirlerde yapılmasına vurgu yapılıyor.
TELEVİZYON ALMAK İÇİN SİSTEMDEN ÇIKAN VAR
Bununla birlikte, sigorta uzmanları mevcut bireysel emeklilik sisteminde ciddi sıkıntılar olduğunu yılın ilk çeyreğinde sisteme katılım hızının düştüğünü söylüyor. Nitekim, 2015 yılında BES'e 1 milyon 233 bin kişi girerken, 743 bin kişi çıkmış bulunuyor. Diğer bir deyimle şirketler, sisteme girenlerin yüzde 36'sını elde tutamıyor. Toplam rakamlara bakıldığında ise sisteme 11.2 milyon kişi girerken, 4,1 milyon kişi ayrılmış durumda. Uzmanlar, televizyon ya da otomobil almak için bile sistemden ayrılanlar olduğunu gördüklerini belirtiyor.
SİSTEM NASIL İŞLİYOR?
Mevcut sisteme göre, BES'e katılan bir kişinin emekli olabilmesi ya da toplu para alabilmesi için 10 yıl boyunca en az 100-150 arasında bir ödeme yapması ve 56 yaşını doldurması gerekiyor.
Emekli maaşı ise ‘ömür boyu' değil. Yani en az 10 yıl ödedikten ve 56 yaşına geldikten sonra toplam para istenilen yıllara bölünerek geri alınıyor. Ya da toplanan paranın hepsi alınıyor. Uzmanlar pratikte katılımcıların daha çok biriktirdikleri paranın tamamını aldıklarını söylüyor.
ŞİRKETLER KAZANMIYOR, BU İŞTEN ÇEKİLİYOR
Diğer yandan, BES yapan sigorta şirketlerinin bu işten para kazanmadığına dikkat çekiliyor. Türkiye'de yaklaşık 19 bireysel emeklilik şirketi olduğuna dikkat çekilirken, bunların 5-6 tanesinin bu işi yapmadığı belirtiliyor.
Devlet desteğiyle birlikte şirketlere yapılan kesinti oranının düştüğüne, şirketlerin bu nedenle para kazanamadığını, bu yüzden de bu işten çekilmeye başladığına işaret eden uzmanlar, emeklilik şirketlerinin BES'ten değil, hayat sigortasından kar ettiğini vurguluyor.
Uzmanlar, emeklilik şirketlerinin yeni sistemi bekledikleri ancak bir takım zorluklar yaşayacağını düşünüyor. Nitekim, bu sistemin yürümesi için ciddi bir alt yapı gerekiyor. Diğer yandan sistemde sürekli değişiklik yapılmasının da şirketlerin sıkılıp, bu işten çekilebileceğine dikkat çekiliyor.
Nitekim dünya devleri Ergo Emeklilik, Fiba Holding'e satılırken, Groupama Sigorta & Emeklilik'in ise sadece 67 bin katılımcısı bulunuyor. Sözcü
El öpen kahraman binbaşı sol gözünü kaybetti
Mardin’in Nusaybin ilçesi'nde, PKK'lı teröristlerce bir binaya konulan patlayıcının infilak ettirmesi sonucu yaralanan Adıyaman Jandarma Özel Harekat Tabur Komutanı Binbaşı Necmettin Tetik, Ankara GATA'ya getirildi. Burada ameliyata alınan Binbaşı Tetik'in, sol gözünü kaybettiği belirtildi.
Şırnak’ın Silopi ilçesindeki operasyonlarda 23 Aralık 2015 tarihinde bölgedeki ailelerin tahliyesi sırasında küçük bir çocuğun elini nefesiyle ısıtan ve Mardin’in Nusaybin İlçesi’nde dünkü operasyonda yaralanarak GATA’ya kaldırılan Jandarma Özel Harekat Tabur Komutanı Binbaşı Necmettin Tetik’in sol gözünü kaybettiği belirtildi.
Nusaybin’de operasyonlar devam ederken dün teröristlerin bir binaya tuzakladığı patlayıcının infilak etmesi sonucu 1 uzman çavuş şehit olmuş, Binbaşı Necmettin tetik’in de aralarında bulunduğu 12 güvenlik görevlisi yaralanmıştı. Jandarma Özel Harekat Tabur Komutanı Binbaşı Necmettin Tetik’in tedavisinin GATA’da sürdüğü belirtildi.
Dün ilçenin Fırat Mahallesi’nde meydana gelen patlamada, Jandarma Uzman Çavuş Mehmet Akpınar şehit oldu. Aralarında Adıyaman Jandarma Özel Harekat Tabur Komutanı Binbaşı Necmettin Tetik’in de bulunduğu 11 güvenlik görevlisi ise yaralandı.
Şırnak’ın Silopi ilçesindeki operasyonlarda 23 Aralık 2015 tarihinde bölgedeki ailelerin tahliyesi sırasında küçük bir çocuğun elini nefesiyle ısıtan ve Mardin’in Nusaybin İlçesi’nde dünkü operasyonda yaralanarak GATA’ya kaldırılan Jandarma Özel Harekat Tabur Komutanı Binbaşı Necmettin Tetik’in sol gözünü kaybettiği belirtildi.
Nusaybin’de operasyonlar devam ederken dün teröristlerin bir binaya tuzakladığı patlayıcının infilak etmesi sonucu 1 uzman çavuş şehit olmuş, Binbaşı Necmettin tetik’in de aralarında bulunduğu 12 güvenlik görevlisi yaralanmıştı. Jandarma Özel Harekat Tabur Komutanı Binbaşı Necmettin Tetik’in tedavisinin GATA’da sürdüğü belirtildi.
Dün ilçenin Fırat Mahallesi’nde meydana gelen patlamada, Jandarma Uzman Çavuş Mehmet Akpınar şehit oldu. Aralarında Adıyaman Jandarma Özel Harekat Tabur Komutanı Binbaşı Necmettin Tetik’in de bulunduğu 11 güvenlik görevlisi ise yaralandı.
'Ermeni Soykırımı' oylamasının sonucu belli oldu!
Almanya'da Federal Meclis, 1915 olaylarını 'soykırım' olarak niteleyen tasarıyı onayladı. Türkiye'nin sert tepki gösterdiği tasarının oylandığı oturuma Almanya Başbakanı Angela Merkel katılmadı. Sembolik anlam taşıyan karar tasarısı, bir ret ve bir çekimser oyla kabul edildi. Kenya ziyareti sırasında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,"Alman parlamentosunun almış olduğu bu karar, Almanya-Türkiye ilişkilerini ciddi manada etkileyebilecek olan bir karardır" dedi.
Alman Federal Meclisi, 1915-1916 yıllarındaki Ermeni tehcir ve olaylarını 'soykırım' olarak nitelendiren karar tasarısını oyladı. İktidardaki Hıristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile muhalefetteki Yeşiller'in "1915-1916 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermenilere ve diğer Hıristiyan azınlıklara uygulanan soykırımın hatırlanması ve anılması" başlıklı karar tasarısının görüşmelerine TSİ 12.25 sularında başladı.
Oylama öncesinde parlamentoda temsil edilen partiler adına söz alan vekillerin konuşmaları 1 saat 15 dakika kadar sürdü. Ardından da karar tasarısı oylandı. Oylamada sadece birer ret ve çekimser oy çıktı.
ERDOĞAN'DAN İLK TEPKİ
Nairobi'de Kenya Cumhurbaşkanı Uhuru Kenyatta ile düzenlediği ortak basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan,"Az önce Sayın Başbakan’la da bir telefon görüşmem oldu. Ortak kanaatimiz ilk adımımız büyükelçiyi istişarelerde bulunmak üzere Türkiye çağırmak. Alman parlamentosunun almış olduğu bu karar Almanya-Türkiye ilişkilerini ciddi manada etkileyebilecek olan bir karardır. Döndükten sonra bunların değerlendirmesini yapacağız. Nasıl bir adım atacağız bakacağız. Ondan sonra da asıl atmamız gereken adımları atacağız. Gidene kadar Dışişleri’ndeki arkadaşlarımız da gerekli çalışmaları yapacaklar ve ondan sonra atmamız gereken adımları atacağız" dedi.
ONAYLANMASINA KESİN GÖZÜYLE BAKILIYORDU
Taslak metnin başlığının yanında iki ayrı yerde de 'soykırım' kelimesine yer veriliyor. Hıristiyan Birlik, SPD meclis gruplarından yapılan açıklamada ve Alman basınınn haberlerinde oylamada milletvekillerinden önemli bir fire beklenmediği bildirilmişti.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel ve Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier programları nedeniyle oylamaya katılmadı.
BAKANLARIN ÇOĞU KATILMIYOR
Tasarının tartışıldığı oturumda hükümet sıralarının çoğu boş kaldı.
Toplantıyı Türkiye adına Berlin Büyükelçiliği Müsteşar Yardımcısı Gül Özge Kaya izliyor.
Tasarının onaylanması halinde Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu'nu Ankara'ya çağırabileceği belirtiliyordu.
Oturum, geçen yıl 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren Federal Meclis Başkanı Norbert Lammert'in konuşmasıyla başladı.
Alman İmparatorluğunun da suç ortaklığı yaptığını belirten Lammert, "100 yıl önce yaşananlardan bugünkü Türk hükümeti sorumlu değil. Ama gelecek için sorumluluk taşıyor" dedi.
Lammert, Alman parlamentosu ve parlamenterlere yönelik tehditlerin kabul edilemeyeceğini söyledi ve "Tehditleri kabul etmeyeceğiz ve yılmayacağız" diye konuştu.
Oturumda konuşan Sosyal Demokrat Parti dış politika sözcüsü Rolf Mützenich ise, "Nereden gelirse gelsin. Bizi tehditlerle sindirmelerine izin vermeyiz" dedi. 1915 olaylarını "soykırım" diye niteleyen Mützenich, "kıyımın savaş esnasında olmasının soykırımı dışlamayacağını" savundu. Mützenich Almanya'nın "suç ortaklığını" da vurguladı.
TASARIDA NELER VAR
“Alman Parlamentosu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni ve öteki Hıristiyan azınlıklara karşı 100 yılı aşkın bir süre önce başlanan tehcir ve katliamın kurbanlarının anısı önünde saygıyla eğiliyor” denilen metinde, şu ifadeler yer alıyor:
”Dönemin Jön Türkler rejiminin talimatıyla 24 Nisan 1915’te Osmanlı Konstantinopolis’inde 1 milyonu aşkın etnik Ermeni’nin sistematik tehcir ve kıyımı başladı. Onların kaderi 20’nci yüzyılda yaşanan korkunç kitlesel kıyımların, etnik temizliklerin, tehcirlerin ve hatta evet soykırımların bir örneği.”
Osmanlı İmparatorluğu’nun müttefiki Alman İmparatorluğu’nun yaşananlardaki rolü için “utanç verici” ifadesi kullanılan metinde, Alman diplomatik temsilcileri ve misyonerlerin açıkça uyarmasına rağmen Almanya’nın o dönem bu insanlık suçunu durdurmayı denemediğine dikkat çekiliyor. Parlamentoya sunulan ortak metinde ayrıca, Osmanlı İmparatorlu’ndaki Asuriler, Süryaniler ve Keldaniler gibi Hıristiyan azınlığın da soykırıma uğradığı iddia ediliyor.
Soykırım iddialarının Almanya’da okulların müfredatlarına konulması ve gelecek kuşaklara aktarılması da istenirken, bunun Almanya’da yaşayan Türk ve Ermeni kökenlilerin uyumuna katkı sağlayacağı belirtiliyor. Alman hükümetinden ayrıca Ermenistan ve Türkiye arasında uzlaşmaya dönük çabaları teşvik etmesi ve desteklemesi de talep ediliyor.
ERMENİSTAN MEMNUN
Alman parlamentosunun kararı Ermenistan’da memnuniyet yarattı. Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbandyan, “Alman Parlamentosu’nun Ermeni ve diğer Hıristiyanlara karşı işlenen soykırımı tanımasını memnuniyetle karşılıyoruz” dedi.Almanya’daki oylamadan kısa bir süre sonra yayınlanan Nalbandyan açıklamasında ayrıca şu ifadelere yer verildi:
“Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un soykırımın 100’üncü yılında söyledikleri ve şimdi Almanya Federal Meclisi Bundestag’ın oylaması Almanya’nın üzerine düşeni yaptığını göstermiştir. Almanya’da bugün alınan karar soykırımın uluslararası düzeyde tanınması ve kınanması sürecine büyük katkı sağlayacaktır. İleride insanlığa karşı böyle bir suçun bir daha işlenmemesine katkıda bulunacaktır”. (Kaynak:hürriyet.com.tr)
Alman Federal Meclisi, 1915-1916 yıllarındaki Ermeni tehcir ve olaylarını 'soykırım' olarak nitelendiren karar tasarısını oyladı. İktidardaki Hıristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile muhalefetteki Yeşiller'in "1915-1916 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermenilere ve diğer Hıristiyan azınlıklara uygulanan soykırımın hatırlanması ve anılması" başlıklı karar tasarısının görüşmelerine TSİ 12.25 sularında başladı.
Oylama öncesinde parlamentoda temsil edilen partiler adına söz alan vekillerin konuşmaları 1 saat 15 dakika kadar sürdü. Ardından da karar tasarısı oylandı. Oylamada sadece birer ret ve çekimser oy çıktı.
ERDOĞAN'DAN İLK TEPKİ
Nairobi'de Kenya Cumhurbaşkanı Uhuru Kenyatta ile düzenlediği ortak basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan,"Az önce Sayın Başbakan’la da bir telefon görüşmem oldu. Ortak kanaatimiz ilk adımımız büyükelçiyi istişarelerde bulunmak üzere Türkiye çağırmak. Alman parlamentosunun almış olduğu bu karar Almanya-Türkiye ilişkilerini ciddi manada etkileyebilecek olan bir karardır. Döndükten sonra bunların değerlendirmesini yapacağız. Nasıl bir adım atacağız bakacağız. Ondan sonra da asıl atmamız gereken adımları atacağız. Gidene kadar Dışişleri’ndeki arkadaşlarımız da gerekli çalışmaları yapacaklar ve ondan sonra atmamız gereken adımları atacağız" dedi.
ONAYLANMASINA KESİN GÖZÜYLE BAKILIYORDU
Taslak metnin başlığının yanında iki ayrı yerde de 'soykırım' kelimesine yer veriliyor. Hıristiyan Birlik, SPD meclis gruplarından yapılan açıklamada ve Alman basınınn haberlerinde oylamada milletvekillerinden önemli bir fire beklenmediği bildirilmişti.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel ve Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier programları nedeniyle oylamaya katılmadı.
BAKANLARIN ÇOĞU KATILMIYOR
Tasarının tartışıldığı oturumda hükümet sıralarının çoğu boş kaldı.
Toplantıyı Türkiye adına Berlin Büyükelçiliği Müsteşar Yardımcısı Gül Özge Kaya izliyor.
Tasarının onaylanması halinde Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu'nu Ankara'ya çağırabileceği belirtiliyordu.
Oturum, geçen yıl 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren Federal Meclis Başkanı Norbert Lammert'in konuşmasıyla başladı.
Alman İmparatorluğunun da suç ortaklığı yaptığını belirten Lammert, "100 yıl önce yaşananlardan bugünkü Türk hükümeti sorumlu değil. Ama gelecek için sorumluluk taşıyor" dedi.
Lammert, Alman parlamentosu ve parlamenterlere yönelik tehditlerin kabul edilemeyeceğini söyledi ve "Tehditleri kabul etmeyeceğiz ve yılmayacağız" diye konuştu.
Oturumda konuşan Sosyal Demokrat Parti dış politika sözcüsü Rolf Mützenich ise, "Nereden gelirse gelsin. Bizi tehditlerle sindirmelerine izin vermeyiz" dedi. 1915 olaylarını "soykırım" diye niteleyen Mützenich, "kıyımın savaş esnasında olmasının soykırımı dışlamayacağını" savundu. Mützenich Almanya'nın "suç ortaklığını" da vurguladı.
TASARIDA NELER VAR
“Alman Parlamentosu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni ve öteki Hıristiyan azınlıklara karşı 100 yılı aşkın bir süre önce başlanan tehcir ve katliamın kurbanlarının anısı önünde saygıyla eğiliyor” denilen metinde, şu ifadeler yer alıyor:
”Dönemin Jön Türkler rejiminin talimatıyla 24 Nisan 1915’te Osmanlı Konstantinopolis’inde 1 milyonu aşkın etnik Ermeni’nin sistematik tehcir ve kıyımı başladı. Onların kaderi 20’nci yüzyılda yaşanan korkunç kitlesel kıyımların, etnik temizliklerin, tehcirlerin ve hatta evet soykırımların bir örneği.”
Osmanlı İmparatorluğu’nun müttefiki Alman İmparatorluğu’nun yaşananlardaki rolü için “utanç verici” ifadesi kullanılan metinde, Alman diplomatik temsilcileri ve misyonerlerin açıkça uyarmasına rağmen Almanya’nın o dönem bu insanlık suçunu durdurmayı denemediğine dikkat çekiliyor. Parlamentoya sunulan ortak metinde ayrıca, Osmanlı İmparatorlu’ndaki Asuriler, Süryaniler ve Keldaniler gibi Hıristiyan azınlığın da soykırıma uğradığı iddia ediliyor.
Soykırım iddialarının Almanya’da okulların müfredatlarına konulması ve gelecek kuşaklara aktarılması da istenirken, bunun Almanya’da yaşayan Türk ve Ermeni kökenlilerin uyumuna katkı sağlayacağı belirtiliyor. Alman hükümetinden ayrıca Ermenistan ve Türkiye arasında uzlaşmaya dönük çabaları teşvik etmesi ve desteklemesi de talep ediliyor.
ERMENİSTAN MEMNUN
Alman parlamentosunun kararı Ermenistan’da memnuniyet yarattı. Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbandyan, “Alman Parlamentosu’nun Ermeni ve diğer Hıristiyanlara karşı işlenen soykırımı tanımasını memnuniyetle karşılıyoruz” dedi.Almanya’daki oylamadan kısa bir süre sonra yayınlanan Nalbandyan açıklamasında ayrıca şu ifadelere yer verildi:
“Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un soykırımın 100’üncü yılında söyledikleri ve şimdi Almanya Federal Meclisi Bundestag’ın oylaması Almanya’nın üzerine düşeni yaptığını göstermiştir. Almanya’da bugün alınan karar soykırımın uluslararası düzeyde tanınması ve kınanması sürecine büyük katkı sağlayacaktır. İleride insanlığa karşı böyle bir suçun bir daha işlenmemesine katkıda bulunacaktır”. (Kaynak:hürriyet.com.tr)
Bunun adı mucize! Göğsünden girip, sırtından çıktı
Gaziantep’te, 19 yaşındaki Adem Özçoban çalıştığı inşaatta dengesini kaybederek yere düştüğü sırada göğsüne demir çubuk saplandı. Göğsüne saplanan ve sırtından çıkan inşaat demiriyle hastaneye götürülen genç, ameliyatla kurtarıldı.
Kent merkezindeki bir inşaatta sıvacı olarak çalışan Adem Özçoban, dün harç taşıdığı sırada dengesini kaybederek inşaatın 1’inci katındaki merdivenlerden zemin kata düştü. Göğsüne saplanan demir çubukla görenleri şoke eden Özçoban, ambulansla Gaziantep Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Üniversitesi’ne götürüldü. Prof. Dr. Maruf Şanlı başkanlığındaki ekip tarafından yapılan operasyonla inşaat demiri saplandığı yerden başarıyla çıkarıldı.
'BİR ANDA BAŞIM DÖNDÜ'
Bugün ameliyat sonrası tahlilleri yapılan Özçoban, sağlık durumunun iyi olduğunu söyleyerek, "İnşaatta çalışıyordum. İşimi hızlı yapıyordum. Güneşin de etkisiyle başım döndü ve düştüm. Düştüğüm yerdeki merdiven basamağında bulunan demir göğsüme battı. Sonra buraya getirdiler ameliyat oldum. İnşaatlarda çalışanları dikkatli olmaya çağırıyorum. İş için hızlı çalışıyorlar ama kendilerine dikkat etmiyorlar. Herkes daha dikkatli olmalı" diye konuştu. Tıp Fakültesi Dekanı Levent Elbeyli ise ameliyatın başarılı geçtiğini, donanımlı bir hastaneye getirilmemesi halinde Özçoban için daha tehlikeli sonuçlar olacağını belirterek şöyle konuştu:
'DURUMU İYİ'
"Hastamız dün saat 15.00 sıralarında hastanemize geldi. Büyük bir demir çubuk hastamızın göğsünden girerek sırt tarafından çıkmıştı. Acil serviste ilk müdahaleyi yaptıktan sonra, hastamıza bu durumda MR’da çekemediğimiz için acil ameliyata aldık. Prof. Dr. Maruf Şanlı başkanlığında gerçekleştirilen başarılı ameliyatla demir çubuğu saplandığı yerden çıkarıldı. Hastamızın göğsünde ve akciğerinde oluşan hasar onarıldı. Bugün itibariyle durumu iyi. Eğer hastamız bu kadar büyük ve olanağı fazla olan bir hastaneye götürülmesiydi, durumu daha ciddi olabilirdi."
Adem Özçoban’ın durumunun iyi olduğu ve birkaç gün içerisinde taburcu olabileceği bildirildi. DHA
Kent merkezindeki bir inşaatta sıvacı olarak çalışan Adem Özçoban, dün harç taşıdığı sırada dengesini kaybederek inşaatın 1’inci katındaki merdivenlerden zemin kata düştü. Göğsüne saplanan demir çubukla görenleri şoke eden Özçoban, ambulansla Gaziantep Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Üniversitesi’ne götürüldü. Prof. Dr. Maruf Şanlı başkanlığındaki ekip tarafından yapılan operasyonla inşaat demiri saplandığı yerden başarıyla çıkarıldı.
'BİR ANDA BAŞIM DÖNDÜ'
Bugün ameliyat sonrası tahlilleri yapılan Özçoban, sağlık durumunun iyi olduğunu söyleyerek, "İnşaatta çalışıyordum. İşimi hızlı yapıyordum. Güneşin de etkisiyle başım döndü ve düştüm. Düştüğüm yerdeki merdiven basamağında bulunan demir göğsüme battı. Sonra buraya getirdiler ameliyat oldum. İnşaatlarda çalışanları dikkatli olmaya çağırıyorum. İş için hızlı çalışıyorlar ama kendilerine dikkat etmiyorlar. Herkes daha dikkatli olmalı" diye konuştu. Tıp Fakültesi Dekanı Levent Elbeyli ise ameliyatın başarılı geçtiğini, donanımlı bir hastaneye getirilmemesi halinde Özçoban için daha tehlikeli sonuçlar olacağını belirterek şöyle konuştu:
'DURUMU İYİ'
"Hastamız dün saat 15.00 sıralarında hastanemize geldi. Büyük bir demir çubuk hastamızın göğsünden girerek sırt tarafından çıkmıştı. Acil serviste ilk müdahaleyi yaptıktan sonra, hastamıza bu durumda MR’da çekemediğimiz için acil ameliyata aldık. Prof. Dr. Maruf Şanlı başkanlığında gerçekleştirilen başarılı ameliyatla demir çubuğu saplandığı yerden çıkarıldı. Hastamızın göğsünde ve akciğerinde oluşan hasar onarıldı. Bugün itibariyle durumu iyi. Eğer hastamız bu kadar büyük ve olanağı fazla olan bir hastaneye götürülmesiydi, durumu daha ciddi olabilirdi."
Adem Özçoban’ın durumunun iyi olduğu ve birkaç gün içerisinde taburcu olabileceği bildirildi. DHA
Boş araziyi kentsel dönüşüme soktular
İstanbul’da Real Merter projesinin inşa edildiği 14.5 dönümlük arazi, üzerinde hiçbir riskli bina bulunmamasına rağmen kentsel dönüşüm kapsamına alındı.
İstanbul'da Real Merter projesinin inşa edildiği 14.5 dönümlük arazi, üzerinde hiçbir riskli bina bulunmamasına rağmen kentsel dönüşüm kapsamına alındı. Oliv Yapı ve Vizyon Art Yapı ortaklığı bu yolla milyonlarca liralık vergi ve harçtan muaf tutuldu…
Riskli binaların yıkılıp yerine yenilerinin yapılmasını kolaylaştırmak üzere 2012'de çıkarılan kentsel dönüşüm yasası, yeni bir ‘kar' alanı yarattı. Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde, kentsel dönüşüm deprem riski taşıyan alanlarda değil, rantı bol bölgelerde hızla ilerliyor.
Kentsel dönüşüm Türkiye'nin gündemine 2012'de yasa ile girdi. Çevre Bakanlığı ve TOKİ kentsel dönüşümüe giren alanlarda, korumaya ve kentleşmeye yönelik kuralları düzenleyen tüm yasaları devre dışı bıraktı. Bir yapının riskli olduğunu tespit ettirip dönüşüm kapsamına sokan müteahhitler, noter harcı, tapu kadastro harcı, belediyelerce alınan harçlar, damga vergisi, veraset ve intikal vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisinden muaf tutuldu. Dönüşüm kapsamında yapılan yeni konutların, eğer 150 metrekareden küçük ise, yüzde 18 değil yüzde 1 KDV ile satılmasının önü açıldı. Bu sayede, dönüşüm deprem riski taşıyan alanlarda değil, rantı bol bölgelerde hızla ilerliyor.
244 KONUT, 155 MAĞAZA
Parsel bazında süren yenileme hareketi, bazen yasanın özüne aykırı uygulamaların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bunun son örneği İstanbul'da yaşanıyor. Güngören Stadyumu'nun yanındaki 14 bin 500 metrekarelik boş arazi kentsel dönüşüm kapsamına alındı, Real Merter projesi inşa edilmeye başlandı. Arsada daha önce “Dünya Seramik Merkezi” adıyla açık alanda yapı malzemeleri satan tek katlı bir dükkan bulunuyordu.
130 milyonluk yatırım, 300 milyonluk gelir
AKP Zeytinburnu İlçe eski Başkanı Ahmet Dokumacı'nın sahibi olduğu Oliv Yapı ve ortağı Vizyon Art Yapı şu anda arazi üzerinde 3 blokta 244 konut ve 155 mağazanın yer aldığı Real Merter adlı projeyi inşa ediyor. 130 milyon yatırım değerine sahip ve 300 milyon lira gelir elde edilmesi beklenen Real Merter'de kentsel dönüşümün sağladığı yüzde 1 KDV avantajıyla satılan gayrimenkuller “Çok kâr edeceksiniz” sloganıyla pazarlanıyor. “Bölgenin ilk kentsel dönüşüm projesi” olarak tanıtılan Real Merter'de 2017'de tamamlanacak. Tekstil toptancılarını tek merkezde bir araya getirmeyi hedefleyen projede, bankalar, noter, kargo şirketleri ile restoranlar bulunacak. (sözcü.com.tr)
Riskli binaların yıkılıp yerine yenilerinin yapılmasını kolaylaştırmak üzere 2012'de çıkarılan kentsel dönüşüm yasası, yeni bir ‘kar' alanı yarattı. Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde, kentsel dönüşüm deprem riski taşıyan alanlarda değil, rantı bol bölgelerde hızla ilerliyor.
Kentsel dönüşüm Türkiye'nin gündemine 2012'de yasa ile girdi. Çevre Bakanlığı ve TOKİ kentsel dönüşümüe giren alanlarda, korumaya ve kentleşmeye yönelik kuralları düzenleyen tüm yasaları devre dışı bıraktı. Bir yapının riskli olduğunu tespit ettirip dönüşüm kapsamına sokan müteahhitler, noter harcı, tapu kadastro harcı, belediyelerce alınan harçlar, damga vergisi, veraset ve intikal vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisinden muaf tutuldu. Dönüşüm kapsamında yapılan yeni konutların, eğer 150 metrekareden küçük ise, yüzde 18 değil yüzde 1 KDV ile satılmasının önü açıldı. Bu sayede, dönüşüm deprem riski taşıyan alanlarda değil, rantı bol bölgelerde hızla ilerliyor.
244 KONUT, 155 MAĞAZA
Parsel bazında süren yenileme hareketi, bazen yasanın özüne aykırı uygulamaların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bunun son örneği İstanbul'da yaşanıyor. Güngören Stadyumu'nun yanındaki 14 bin 500 metrekarelik boş arazi kentsel dönüşüm kapsamına alındı, Real Merter projesi inşa edilmeye başlandı. Arsada daha önce “Dünya Seramik Merkezi” adıyla açık alanda yapı malzemeleri satan tek katlı bir dükkan bulunuyordu.
130 milyonluk yatırım, 300 milyonluk gelir
AKP Zeytinburnu İlçe eski Başkanı Ahmet Dokumacı'nın sahibi olduğu Oliv Yapı ve ortağı Vizyon Art Yapı şu anda arazi üzerinde 3 blokta 244 konut ve 155 mağazanın yer aldığı Real Merter adlı projeyi inşa ediyor. 130 milyon yatırım değerine sahip ve 300 milyon lira gelir elde edilmesi beklenen Real Merter'de kentsel dönüşümün sağladığı yüzde 1 KDV avantajıyla satılan gayrimenkuller “Çok kâr edeceksiniz” sloganıyla pazarlanıyor. “Bölgenin ilk kentsel dönüşüm projesi” olarak tanıtılan Real Merter'de 2017'de tamamlanacak. Tekstil toptancılarını tek merkezde bir araya getirmeyi hedefleyen projede, bankalar, noter, kargo şirketleri ile restoranlar bulunacak. (sözcü.com.tr)
İstanbul’da ramazan pidesi fiyatı belli oldu
İstanbul'da 350 gramlık ramazan pidesi 1.80 TL'ye satılacak.
İstanbul’da Ramazan pidesi fiyatları değişmedi. 350 gramlık pide 1 lira 80 kuruşa, aynı gramajdaki yumurtalı pidenin fiyatı ise 2 lira olacak.
İstanbul’da Ramazan pidesi fiyatları değişmedi. 350 gramlık pide 1 lira 80 kuruşa, aynı gramajdaki yumurtalı pidenin fiyatı ise 2 lira olacak.
ABD'den flaş açıklama "Bize göre terörist değiller"
Kirby: Gülen hareketini terör örgütü olarak görmüyoruz
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümetinin, terör örgütü olarak ilan ettiği Fethullah Gülen hareketini, ABD’nin terör örgütü olarak görmediğini söyledi.
Kirby, başkent Washington’da düzenlediği basın toplantısında, bir gazetecinin “Türkiye resmi olarak Gülen hareketini terör örgütü ilan etti. Bu topluluğun lideri burada, ABD’de yaşıyor. Bu harekete karşı ABD’nin duruşu nedir, destekliyor musunuz? Terör örgütü olarak görüyor musunuz” sorusuna verdiği yanıtta, ABD’nin Gülen hareketini terör örgütü olarak görmediğini belirtti.
Kirby, “Gülen hareketi, yabancı bir terör örgütü olarak tanımlanmamıştır. Bu konudaki haberleri gördük, konuyla ilgili daha fazla bilgi almak için, bu kararı alan Türk hükümetine sormanız gerek” diye konuştu.
“NASIL TAVIR ALACAKLARI ONLARA KALMIŞ”
Kirby, “Türkiye’nin sizi bir değil, iki terör örgütüne destek vermekle suçlamasından endişe duyuyor musunuz” sorusuna “Türkiye’nin bu konuda nasıl tavır takınacağı Türk yetkililere kalmış. Biz onları terör örgütü olarak görmüyoruz” karşılığını verdi.
Kirby, “Fethullah Gülen için resmi bir iade talebi oldu mu” sorusuna verdiği yanıtta da, “Bildiğiniz gibi biz iade konularına ilişkin açıklamalarda bulunmayız, bunu yapmayız” diye konuştu. (DHA)
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümetinin, terör örgütü olarak ilan ettiği Fethullah Gülen hareketini, ABD’nin terör örgütü olarak görmediğini söyledi.
Kirby, başkent Washington’da düzenlediği basın toplantısında, bir gazetecinin “Türkiye resmi olarak Gülen hareketini terör örgütü ilan etti. Bu topluluğun lideri burada, ABD’de yaşıyor. Bu harekete karşı ABD’nin duruşu nedir, destekliyor musunuz? Terör örgütü olarak görüyor musunuz” sorusuna verdiği yanıtta, ABD’nin Gülen hareketini terör örgütü olarak görmediğini belirtti.
Kirby, “Gülen hareketi, yabancı bir terör örgütü olarak tanımlanmamıştır. Bu konudaki haberleri gördük, konuyla ilgili daha fazla bilgi almak için, bu kararı alan Türk hükümetine sormanız gerek” diye konuştu.
“NASIL TAVIR ALACAKLARI ONLARA KALMIŞ”
Kirby, “Türkiye’nin sizi bir değil, iki terör örgütüne destek vermekle suçlamasından endişe duyuyor musunuz” sorusuna “Türkiye’nin bu konuda nasıl tavır takınacağı Türk yetkililere kalmış. Biz onları terör örgütü olarak görmüyoruz” karşılığını verdi.
Kirby, “Fethullah Gülen için resmi bir iade talebi oldu mu” sorusuna verdiği yanıtta da, “Bildiğiniz gibi biz iade konularına ilişkin açıklamalarda bulunmayız, bunu yapmayız” diye konuştu. (DHA)
1 Haziran 2016 Çarşamba
AB Bakanı Çelik'ten vizesiz AB açıklaması
Brüksel'deki temaslarının ardından açıklama yapan AB Bakanı Çelik, vizesiz AB için terörle mücadele yasasında değişiklik beklenmesinin gerçekçi olmadığını söyledi.
AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Avrupa Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu AB Komisyonu Üyesi Johannes Hahn, Göç İçişleri ve Vatandaşlıktan Sorumlu AB Komisyonu Üyesi Dimitris Avramopoulos ile görüştü.
Brüksel'deki görüşmelerin ardından kameralar karşısına geçen Çelik, değerlendirmelerde bulundu.
Mülteci krizi karşısında Türkiye ile AB'nin ortak eylemler üreterek krizin yönetilebilir duruma getirildiğini ifade eden Çelik, özetle şunları kaydetti:
"Ekim 2015'te 1 ayda 7 bin kişi Avrupa'ya geçerken yürürlüğe konulan mekanizmalar sayesinde ikili rakamlara inildi. Bu mekanizma AB ile türkiye arasında ortak bir akılla hareket edildiği zaman ne tür başarılara imza atıldığını göstermiştir.
AK Parti hükümetlerinin reform hükümeti olması sürece destek verdi. Reform süreci Türkiye'den kaynaklanan bir eksiklik değil. Bizim reform irademizde bir eksiklik yok. Bunu biz kendi vatandaşımızın yüksek standartlarda yaşaması için istiyoruz. Uzun bir aradan sonra göç krizinden dolayı yeni bir mekanizmanın oluşması ve yeni gelişmelerin oluşması için ciddi bir zemin oluştu.
Geri kabul anlaşmasının yürürlüğe girmesi, vize serbestisi, gönüllü yerleştirme bir pakettir. Her biri bağlı elementtir. Bunlardan birini diğerinden ayırırsanız kimyasal özelliğini bozarsınız. Türkiye'nin talep ettiği vize serbestisinin hayata geçmesi çok önemlidir.
Bu sürecin bozulmaması gerekir. Bunu kimse bir tehdit gibi algılamamalıdır. Biz iyi işleyen mekanizmaların iyi işlemeye devam etmesini istiyoruz. Bu çerçevede herhangi bir aksama olsun istemiyoruz. AB projesi bizim için bir devlet politikası olmuştur.
Söz konusu olan terörle mücadele yasasının yeniden ele alınmasıyla ilgili... Biz terörle mücadele yasasında değişiklik yapılamayacağını belirttik. Biz çok yönlü terör saldırısıyla karşı karşıyayız. PKK, DEAŞ; DHKP/C gibi örgütler saldırı gerçekleştiriyor. Bu saldırılar altındayken, bu terörle mücadele yasasında değişiklik yapmamızın beklenmemesi gerekiyor. Bu şartlarda yasa değişimi beklemek reel, gerçekçi olmaz.
Her ülke kendi ihtiyaçlarına göre bu yasayı güncellemiş. Farklı ülkeler bu yasada değişiklikler yapmış, yerel unsurlar bu yasanın şekillenmesine yol açabiliyor. Önemli olan güvenlik ihtiyaçlarının demokrasiyi boğacak duruma düşürmemesidir.
Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması olmazsa olmazdır. Türkiye milyonlarca göçmeni misafir ediyor. Avrupa Birliği'nden gelecek mali yardımın dolaylı yollardan gelmesi süreci geciktirmekten başka bir şey yapmaz." ntv
AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Avrupa Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu AB Komisyonu Üyesi Johannes Hahn, Göç İçişleri ve Vatandaşlıktan Sorumlu AB Komisyonu Üyesi Dimitris Avramopoulos ile görüştü.
Brüksel'deki görüşmelerin ardından kameralar karşısına geçen Çelik, değerlendirmelerde bulundu.
Mülteci krizi karşısında Türkiye ile AB'nin ortak eylemler üreterek krizin yönetilebilir duruma getirildiğini ifade eden Çelik, özetle şunları kaydetti:
"Ekim 2015'te 1 ayda 7 bin kişi Avrupa'ya geçerken yürürlüğe konulan mekanizmalar sayesinde ikili rakamlara inildi. Bu mekanizma AB ile türkiye arasında ortak bir akılla hareket edildiği zaman ne tür başarılara imza atıldığını göstermiştir.
AK Parti hükümetlerinin reform hükümeti olması sürece destek verdi. Reform süreci Türkiye'den kaynaklanan bir eksiklik değil. Bizim reform irademizde bir eksiklik yok. Bunu biz kendi vatandaşımızın yüksek standartlarda yaşaması için istiyoruz. Uzun bir aradan sonra göç krizinden dolayı yeni bir mekanizmanın oluşması ve yeni gelişmelerin oluşması için ciddi bir zemin oluştu.
Geri kabul anlaşmasının yürürlüğe girmesi, vize serbestisi, gönüllü yerleştirme bir pakettir. Her biri bağlı elementtir. Bunlardan birini diğerinden ayırırsanız kimyasal özelliğini bozarsınız. Türkiye'nin talep ettiği vize serbestisinin hayata geçmesi çok önemlidir.
Bu sürecin bozulmaması gerekir. Bunu kimse bir tehdit gibi algılamamalıdır. Biz iyi işleyen mekanizmaların iyi işlemeye devam etmesini istiyoruz. Bu çerçevede herhangi bir aksama olsun istemiyoruz. AB projesi bizim için bir devlet politikası olmuştur.
Söz konusu olan terörle mücadele yasasının yeniden ele alınmasıyla ilgili... Biz terörle mücadele yasasında değişiklik yapılamayacağını belirttik. Biz çok yönlü terör saldırısıyla karşı karşıyayız. PKK, DEAŞ; DHKP/C gibi örgütler saldırı gerçekleştiriyor. Bu saldırılar altındayken, bu terörle mücadele yasasında değişiklik yapmamızın beklenmemesi gerekiyor. Bu şartlarda yasa değişimi beklemek reel, gerçekçi olmaz.
Her ülke kendi ihtiyaçlarına göre bu yasayı güncellemiş. Farklı ülkeler bu yasada değişiklikler yapmış, yerel unsurlar bu yasanın şekillenmesine yol açabiliyor. Önemli olan güvenlik ihtiyaçlarının demokrasiyi boğacak duruma düşürmemesidir.
Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması olmazsa olmazdır. Türkiye milyonlarca göçmeni misafir ediyor. Avrupa Birliği'nden gelecek mali yardımın dolaylı yollardan gelmesi süreci geciktirmekten başka bir şey yapmaz." ntv
Turizmcilerden ''Bayram tatili 9 gün olsun'' talebi
Rusya krizi ve Avrupa turizmindeki ciddi düşüş oranları nedeniyle en kötü yılını geçiren sektör temsilcileri, Ramazan Bayramı tatilinin 9 güne çıkarılmasını ve bunun bir an önce açıklanmasını talep etti.
Ramazan Bayramı tatili, arefe günü olan 4 Temmuz Pazartesi öğleden sonra başlayıp, 7 Temmuz Perşembe günü sona eriyor.
Cuma gününün de Bakanlar Kurulu kararıyla tatil ilan edilmesi durumunda iki hafta sonu birleştirilerek tatil süresi 9 güne çıkacak.
Bu yıl en kötü dönemini yaşayan turizm sektörü, 9 günlük tatilin kendileri için umut olabileceği düşüncesiyle harekete geçti.
Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED), Akdeniz Turistik Otel İşletmecileri Birliği (AKTOB), Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO), Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği (POYD) gibi oda ve dernekler, konuyla ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvurdu.
Bu konuda Bakanlar Kurulu'nun da kararını son günlere bırakmaması, insanların planlarını şimdiden yapabilmesi ve iç turizm hareketliliği açısından bir an önce açıklaması talebinde bulunuldu.
''İÇ PAZARI CANLANDIRIR''
Aradaki cuma gününün tatil edilmesi halinde iç turizm hareketliliğin canlanacağını belirten TÜROFED Başkanı Osman Ayık şöyle konuştu:
"Cuma tatil ilan edilirse insanlar ikili paket yapabilir. Baştan veya sonradan 3-5 gün arası programlayabilir. O günün tatil olması önemli. Bazı okullar da aradaki tatillerden dolayı geç kapanıyor. Bayramda böyle bir düzenleme yapılması çok iyi olur. Başka türlü de düzelme olmayacak. İç pazarı canlandıracak, hareket ettirecek hamleyi yapmak lazım. TÜROFED olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bu konuda başvurumuzu yaptık. Erken açıklanması lazım. Son gün, son saniye açıklanmasının hiçbir faydası yok. İnsanların plan programı için hemen açıklanması gerekiyor. Bu karar, bayrama mutlaka bir canlılık hareketlilik getirecek. Okulların kapanması da o tarihlere denk geliyor."
''ŞİMDİDEN İLAN EDİLMELİ''
Tatil sürelerinin uzatılması ve erken açıklanmasının Antalya turizmi açısından çok önemli olduğunu belirten ATSO Başkanı Davut Çetin de şunları söyledi:
"Önümüzde Ramazan ayı durgun geçebilir, ama bayramlar bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Bayram günlerinde Expo programına önem verilmeli. Ramazan bayramı tatili uzatılmalı ve şimdiden ilan edilmeli. Kurban bayramı zaten hafta içi. 'Cuma günü de tatil olur' diye düşünüyorum. Özellikle bayram günlerinde Expo etkinlikleri olmalıdır. Bayramların Antalya'ya katkı sağlayacağına inanıyorum."
Ramazan bayramı nedeniyle 5 yıldızlı otellerde de konser programları planlandı. Antalya'da Rixos Sungate Hotel'de Bülent Ersoy, Candan Erçetin ve Gripin sahne alacak. Adam&Eve Hotel'de Ozan Çolakoğlu, Kaya Palazzo Hotel'de Aşkın Nur Yengi, Ziynet Sali ve Soner Olgun sahneye çıkacak. ntv
Ramazan Bayramı tatili, arefe günü olan 4 Temmuz Pazartesi öğleden sonra başlayıp, 7 Temmuz Perşembe günü sona eriyor.
Cuma gününün de Bakanlar Kurulu kararıyla tatil ilan edilmesi durumunda iki hafta sonu birleştirilerek tatil süresi 9 güne çıkacak.
Bu yıl en kötü dönemini yaşayan turizm sektörü, 9 günlük tatilin kendileri için umut olabileceği düşüncesiyle harekete geçti.
Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED), Akdeniz Turistik Otel İşletmecileri Birliği (AKTOB), Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO), Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği (POYD) gibi oda ve dernekler, konuyla ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvurdu.
Bu konuda Bakanlar Kurulu'nun da kararını son günlere bırakmaması, insanların planlarını şimdiden yapabilmesi ve iç turizm hareketliliği açısından bir an önce açıklaması talebinde bulunuldu.
''İÇ PAZARI CANLANDIRIR''
Aradaki cuma gününün tatil edilmesi halinde iç turizm hareketliliğin canlanacağını belirten TÜROFED Başkanı Osman Ayık şöyle konuştu:
"Cuma tatil ilan edilirse insanlar ikili paket yapabilir. Baştan veya sonradan 3-5 gün arası programlayabilir. O günün tatil olması önemli. Bazı okullar da aradaki tatillerden dolayı geç kapanıyor. Bayramda böyle bir düzenleme yapılması çok iyi olur. Başka türlü de düzelme olmayacak. İç pazarı canlandıracak, hareket ettirecek hamleyi yapmak lazım. TÜROFED olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bu konuda başvurumuzu yaptık. Erken açıklanması lazım. Son gün, son saniye açıklanmasının hiçbir faydası yok. İnsanların plan programı için hemen açıklanması gerekiyor. Bu karar, bayrama mutlaka bir canlılık hareketlilik getirecek. Okulların kapanması da o tarihlere denk geliyor."
''ŞİMDİDEN İLAN EDİLMELİ''
Tatil sürelerinin uzatılması ve erken açıklanmasının Antalya turizmi açısından çok önemli olduğunu belirten ATSO Başkanı Davut Çetin de şunları söyledi:
"Önümüzde Ramazan ayı durgun geçebilir, ama bayramlar bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Bayram günlerinde Expo programına önem verilmeli. Ramazan bayramı tatili uzatılmalı ve şimdiden ilan edilmeli. Kurban bayramı zaten hafta içi. 'Cuma günü de tatil olur' diye düşünüyorum. Özellikle bayram günlerinde Expo etkinlikleri olmalıdır. Bayramların Antalya'ya katkı sağlayacağına inanıyorum."
Ramazan bayramı nedeniyle 5 yıldızlı otellerde de konser programları planlandı. Antalya'da Rixos Sungate Hotel'de Bülent Ersoy, Candan Erçetin ve Gripin sahne alacak. Adam&Eve Hotel'de Ozan Çolakoğlu, Kaya Palazzo Hotel'de Aşkın Nur Yengi, Ziynet Sali ve Soner Olgun sahneye çıkacak. ntv
Oğlunu sırtında taşıyan çaresiz annenin isyanı
Oğlunu sırtında taşıyan anne yardım istiyor: Oğlumun yaşıtları gibi oynamasını istiyorum.
Anne karnındayken beyinde su toplanması diye bilinen hidrosefali teşhisi konulan 12 yaşındaki Kerim Tüccar, konuşamıyor, görme güçlüğü çekiyor ve yürüyemiyor. Tekerlekli sandalyede duramadığı için oğlunu sırtında taşıyan anne ise çaresiz. Maddi imkansızlıklar nedeniyle tedaviye devam edemediklerini belirten anne Döne Tüccar, oğlunu elinden tutup parka götüremediği için çok üzgün olduğunu belirtiyor.
Şemikler Semti’nde yaşayan İbrahim Tüccar ile Döne Tüccar çifti, çocuklarının olacağını öğrenince büyük mutluluk yaşadı. Ancak Tüccar çiftinin mutluluğu, hamileliğin 7’nci ayında gölgelendi. Çiftin ilk ve tek çocuklarına, ‘beyinde su toplanması’ diye de bilinen hidrosefali teşhisi konuldu. Hidrosefali hastası olarak dünyaya gelen, doğumdan sonra tedaviye alınan ve Kerim adı verilen bebeğin beyninde hasar oluştuğu belirlendi. Bugün 12 yaşında olan Kerim Tüccar, konuşamıyor, yürüyemiyor ve görmede güçlük çekiyor. Ameliyatla oğlunun kafa derisinin altına yerleştirilen, ‘şant’ adı verilen ince uzun elastik, silikon bir boruyla beyninde biriken suyun tahliye edildiğini söyleyen anne Döne Tüccar, ancak bu borunun da tıkanma riskinin bulunduğunu kaydetti.
YÜRÜMESİ HER ŞEYDEN ÖNEMLİ
Bir dönem akraba ve komşularının maddi desteğiyle çocuğunun yoğun bir fizik tedavi gördüğünü, yürüyebildiğini, ancak yardımların kesilmesinin ardından maddi imkansızlıklar nedeniyle tedaviye devam edemediklerini dile getiren Döne Tüccar, “Oğluma 7 aylık hamileyken, yapılan testlerde beyninde su biriktiği tespit edildi. Doğuma kadar beklenmesi gerektiği söylendi. Bu süre içinde biriken su beyne baskı yaptı ve oğlumun beynine zarar verdi. Görmesi, konuşması, yürümesi ve zekası bundan etkilendi. Şu an 12 yaşında, yürüyemiyor, konuşamıyor, görme güçlüğü çekiyor, belki 3 yaşındaki bir çocuğun zekasına sahiptir. Bir anne olarak her şeyden önemlisi çocuğumun yürümesi. Görme yetisi az olduğu için televizyon izleyemiyor, oyuncaklarla oynayamıyor. Evden çıkamıyoruz hapis hayatı yaşıyoruz” dedi.
“PARKTA YÜREĞİM PARÇALANIYOR”
Tekerlekli sandalyelerinin bulunduğunu ancak oğlunun agresif tavırları nedeniyle zaman zaman sandalyeye bindiremediği için sırtında parka taşımak zorunda kaldığını söyleyen Döne Tüccar, eşinin inşaat işleriyle uğraştığını belirtip yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Oğlumun elinden tutup parka götürmek istiyorum. Bazen sırtımda götürüyorum, orada oynayan çocukları görüyor, onlarla oynamak istiyor ama yapamıyor bunu görünce yüreğim parçalanıyor. Onunla vakit geçirebileceğimiz başka bir şey yok. Sadece dışarıya çıkıp hava alması gerekiyor. Tuvalet ihtiyacını gideremiyor ve bez kullanıyoruz. Bu çok zor bir şey. İleride hayatının ne kadarında olurum bilmiyorum, şu an tamamen bakıma muhtaç. Eğer tedavi görürse yürüyebilir. Daha önce akraba ve komşularımızın da desteğiyle özel hocadan fizik tedavi gördü. O dönem yürümeye başladı. 2 yıl böyle devam etti ama maddi imkansızlıklardan dolayı devam edemedik.”
YARDIM İSTEDİ
Oğlunun yüzde 100 engelli raporu bulunduğunu, devletin aylık 800 TL bakım ücreti verdiğini, ancak bu paranın ilaç ve bez masraflarını dahi karşılamadığını vurgulayan Döne Tüccar, “Devlet haftada 40 dakika fizik tedavi hizmeti veriyor ama bu yetmiyor, yürüyebilmesi için her gün almalı. Doktorlar yürümesinde bir engel olmadığını ancak çok fazla fizik tedavi görmesi gerektiğini söylüyor. Hayırseverlerden yardım istiyorum, herkes bir engelli adayıdır. Devlet normal çocuklara 5 gün eğitim veriyor, burs sağlıyor bunun engelliler için de yapılması gerekiyor. Oğlumun bir adım atması bana göre cennet kapılarının açılması demektir. Benim oğlum gibi engelli çocukları gördüğümde çok üzülüyorum çünkü bizim dünyamız çok farklı, daha zor durumda olan çocuklar da var. Halkımızın bu çocuklara karşı daha duyarlı olmasını istiyorum. Ayrıca oğlumun fizik tedavi ücretinin de karşılanması için yardım istiyorum” diye konuştu.
— KUTU —
HİDROSEFALİ NEDİR?
Hidrosefali, ‘beyinde su toplanması’ olarak da bilinen, beyin ventriküllerinde ve boşluklarında normalin üzerinde BOS (beyin omurilik sıvısı, serebrospinal sıvı) birikmesi durumudur. Bu durum kafatasının içindeki kafa boşluğunda basıncın artmasına ve kafanın artan ölçüde büyümesine, kasılmalara ve zihinsel engelli olma sonuçlarına yol açabilir. Bu terim hidro (su) ve sefali (kafa) terimlerinden türemiştir. DHA
Anne karnındayken beyinde su toplanması diye bilinen hidrosefali teşhisi konulan 12 yaşındaki Kerim Tüccar, konuşamıyor, görme güçlüğü çekiyor ve yürüyemiyor. Tekerlekli sandalyede duramadığı için oğlunu sırtında taşıyan anne ise çaresiz. Maddi imkansızlıklar nedeniyle tedaviye devam edemediklerini belirten anne Döne Tüccar, oğlunu elinden tutup parka götüremediği için çok üzgün olduğunu belirtiyor.
Şemikler Semti’nde yaşayan İbrahim Tüccar ile Döne Tüccar çifti, çocuklarının olacağını öğrenince büyük mutluluk yaşadı. Ancak Tüccar çiftinin mutluluğu, hamileliğin 7’nci ayında gölgelendi. Çiftin ilk ve tek çocuklarına, ‘beyinde su toplanması’ diye de bilinen hidrosefali teşhisi konuldu. Hidrosefali hastası olarak dünyaya gelen, doğumdan sonra tedaviye alınan ve Kerim adı verilen bebeğin beyninde hasar oluştuğu belirlendi. Bugün 12 yaşında olan Kerim Tüccar, konuşamıyor, yürüyemiyor ve görmede güçlük çekiyor. Ameliyatla oğlunun kafa derisinin altına yerleştirilen, ‘şant’ adı verilen ince uzun elastik, silikon bir boruyla beyninde biriken suyun tahliye edildiğini söyleyen anne Döne Tüccar, ancak bu borunun da tıkanma riskinin bulunduğunu kaydetti.
YÜRÜMESİ HER ŞEYDEN ÖNEMLİ
Bir dönem akraba ve komşularının maddi desteğiyle çocuğunun yoğun bir fizik tedavi gördüğünü, yürüyebildiğini, ancak yardımların kesilmesinin ardından maddi imkansızlıklar nedeniyle tedaviye devam edemediklerini dile getiren Döne Tüccar, “Oğluma 7 aylık hamileyken, yapılan testlerde beyninde su biriktiği tespit edildi. Doğuma kadar beklenmesi gerektiği söylendi. Bu süre içinde biriken su beyne baskı yaptı ve oğlumun beynine zarar verdi. Görmesi, konuşması, yürümesi ve zekası bundan etkilendi. Şu an 12 yaşında, yürüyemiyor, konuşamıyor, görme güçlüğü çekiyor, belki 3 yaşındaki bir çocuğun zekasına sahiptir. Bir anne olarak her şeyden önemlisi çocuğumun yürümesi. Görme yetisi az olduğu için televizyon izleyemiyor, oyuncaklarla oynayamıyor. Evden çıkamıyoruz hapis hayatı yaşıyoruz” dedi.
“PARKTA YÜREĞİM PARÇALANIYOR”
Tekerlekli sandalyelerinin bulunduğunu ancak oğlunun agresif tavırları nedeniyle zaman zaman sandalyeye bindiremediği için sırtında parka taşımak zorunda kaldığını söyleyen Döne Tüccar, eşinin inşaat işleriyle uğraştığını belirtip yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Oğlumun elinden tutup parka götürmek istiyorum. Bazen sırtımda götürüyorum, orada oynayan çocukları görüyor, onlarla oynamak istiyor ama yapamıyor bunu görünce yüreğim parçalanıyor. Onunla vakit geçirebileceğimiz başka bir şey yok. Sadece dışarıya çıkıp hava alması gerekiyor. Tuvalet ihtiyacını gideremiyor ve bez kullanıyoruz. Bu çok zor bir şey. İleride hayatının ne kadarında olurum bilmiyorum, şu an tamamen bakıma muhtaç. Eğer tedavi görürse yürüyebilir. Daha önce akraba ve komşularımızın da desteğiyle özel hocadan fizik tedavi gördü. O dönem yürümeye başladı. 2 yıl böyle devam etti ama maddi imkansızlıklardan dolayı devam edemedik.”
YARDIM İSTEDİ
Oğlunun yüzde 100 engelli raporu bulunduğunu, devletin aylık 800 TL bakım ücreti verdiğini, ancak bu paranın ilaç ve bez masraflarını dahi karşılamadığını vurgulayan Döne Tüccar, “Devlet haftada 40 dakika fizik tedavi hizmeti veriyor ama bu yetmiyor, yürüyebilmesi için her gün almalı. Doktorlar yürümesinde bir engel olmadığını ancak çok fazla fizik tedavi görmesi gerektiğini söylüyor. Hayırseverlerden yardım istiyorum, herkes bir engelli adayıdır. Devlet normal çocuklara 5 gün eğitim veriyor, burs sağlıyor bunun engelliler için de yapılması gerekiyor. Oğlumun bir adım atması bana göre cennet kapılarının açılması demektir. Benim oğlum gibi engelli çocukları gördüğümde çok üzülüyorum çünkü bizim dünyamız çok farklı, daha zor durumda olan çocuklar da var. Halkımızın bu çocuklara karşı daha duyarlı olmasını istiyorum. Ayrıca oğlumun fizik tedavi ücretinin de karşılanması için yardım istiyorum” diye konuştu.
— KUTU —
HİDROSEFALİ NEDİR?
Hidrosefali, ‘beyinde su toplanması’ olarak da bilinen, beyin ventriküllerinde ve boşluklarında normalin üzerinde BOS (beyin omurilik sıvısı, serebrospinal sıvı) birikmesi durumudur. Bu durum kafatasının içindeki kafa boşluğunda basıncın artmasına ve kafanın artan ölçüde büyümesine, kasılmalara ve zihinsel engelli olma sonuçlarına yol açabilir. Bu terim hidro (su) ve sefali (kafa) terimlerinden türemiştir. DHA
İstanbul’da ücretli yaya geçidi; Öğrenci: 1.15 TL Tam: 2.30
Şaka değil gerçek. İstanbul Bostancı'da karşıdan karşıya geçmek için ücret ödüyorsunuz. E5 Karayolu'nun altındaki metro alt geçidini kullanmak isteyenler şaşkın. Çünkü İçerenköy'den Bostancı istikametine geçmek isterken karşınıza metro turnikeleri çıkıyor. Güvenlik görevlisine “sadece karşıya geçeceğim, metroya binmeyeceğim” deseniz de İstanbul kart ile ücret ödemeden alt geçitten geçemiyorsunuz.
İBB’DEN ŞAŞIRTAN UYGULAMA
İstanbul trafiğine çözüm olarak sunulan metro ve metrobüsler bazı sıkıntıları da beraberinde getirdi. Örneğin mevcut üst geçitler, metro durakları nedeniyle yıkıldı, yaya geçitleri yer altına alındı. Alt geçitten başka alternatifi kalmayanlar uzun süre yürümek zorunda kalıyor. Ancak bu uygulama şehrin bir çok yerinde hem yaya hem de araç trafiğini rahatlattı. Ama metroların her durağında uygulanan ayrı prosedür ortaya anlaşılmaz bir durumun çıkmasına sebep oluyor.
ÜCRETLİ ALT GEÇİT OLUR MU?
Örneğin Bostancı metro istasyonu. Üzerinden E-5 Karayolu’nun geçtiği istasyonun alt geçidini kullanmak paralı. İçerenköy’den Bostancı’ya metro alt geçidinden geçmek isteyenler karşılarında metro turnikeleri ve güvenlik görevlileri ile karşılaşıyor. Uygulamaya tepki gösterenlere ise güvenlik görevlileri “ileride, metronun diğer alt geçidinden ücretsiz geçebilirsiniz” diyor. Ancak o geçite ulaşmak için araçların içinden ve yaya geçidi olmayan yollardan yürümeniz gerekiyor. Hamile, yaşlı ve çocuklu ailelerin ise bu tehlikeli yolu yürümesi mümkün değil. Kestirme yoldan karşıya geçmenin bedeli ise şöyle; Öğrenci 1.15 tl, indirimli 1,65 TL ve Tam bilet 2.30 lira. (sözcü.com.tr)
İBB’DEN ŞAŞIRTAN UYGULAMA
İstanbul trafiğine çözüm olarak sunulan metro ve metrobüsler bazı sıkıntıları da beraberinde getirdi. Örneğin mevcut üst geçitler, metro durakları nedeniyle yıkıldı, yaya geçitleri yer altına alındı. Alt geçitten başka alternatifi kalmayanlar uzun süre yürümek zorunda kalıyor. Ancak bu uygulama şehrin bir çok yerinde hem yaya hem de araç trafiğini rahatlattı. Ama metroların her durağında uygulanan ayrı prosedür ortaya anlaşılmaz bir durumun çıkmasına sebep oluyor.
ÜCRETLİ ALT GEÇİT OLUR MU?
Örneğin Bostancı metro istasyonu. Üzerinden E-5 Karayolu’nun geçtiği istasyonun alt geçidini kullanmak paralı. İçerenköy’den Bostancı’ya metro alt geçidinden geçmek isteyenler karşılarında metro turnikeleri ve güvenlik görevlileri ile karşılaşıyor. Uygulamaya tepki gösterenlere ise güvenlik görevlileri “ileride, metronun diğer alt geçidinden ücretsiz geçebilirsiniz” diyor. Ancak o geçite ulaşmak için araçların içinden ve yaya geçidi olmayan yollardan yürümeniz gerekiyor. Hamile, yaşlı ve çocuklu ailelerin ise bu tehlikeli yolu yürümesi mümkün değil. Kestirme yoldan karşıya geçmenin bedeli ise şöyle; Öğrenci 1.15 tl, indirimli 1,65 TL ve Tam bilet 2.30 lira. (sözcü.com.tr)
Türkiye için bir ilk: Üç kadın vali
Ankara'nın Akyurt ilçesinin kaymakamı olan 39 yaşındaki iki çocuk annesi Tuğba Yılmaz'ın Yalova Valisi olarak atanmasıyla Cumhuriyet tarihinde ilk kez aynı anda üç kadın vali görev yapacak.
Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde, 1991'de Muğla'ya atanarak "Türkiye'nin ilk kadın valisi" unvanına sahip olan Lale Aytaman, Kırklareli Valisi Esengül Civelek ve Sinop Valisi Yasemin Özata Çetinkaya'nın ardından bugün yayımlanan Valiler Kararnamesi ile Yalova Valiliğine atanan
Akyurt Kaymakamı Yılmaz, Türkiye'nin dördüncü kadın valisi oldu.
Yalova Valisi olarak 2011'de atanan ve halen Kırklareli Valisi olarak görev yapan Civelek ve geçen yıl Sinop Valiliğine getirilen Çetinkaya'dan sonra Yılmaz'ın da valilik görevini almasıyla Cumhuriyet tarihinde ilk kez aynı anda üç kadın valilik makamında olacak.
Yılmaz, yaptığı açıklamada, Türkiye'nin dördüncü kadın valisi olarak görev yapacak olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Nevşehir'in Ürgüp ilçesinde kaymakamlık yaptığı 2014 yılında Türk İdareciler Derneği tarafından "Yılın Kaymakamı" seçilen ve hayata geçirdiği projelerle dikkati çeken Yılmaz, vali olarak atanması dolayısıyla tebriklere yetişemediğini ve bir yıldır bulunduğu Akyurt'taki vatandaşların hem üzüntü hem de tebriklerini ilettiğini ifade etti.
Valiliğin önemli bir görev olduğunu vurgulayan Yılmaz, bu görevi en iyi şekilde yapmaya gayret göstereceğini belirterek, şöyle devam etti: "Öncelikle beni bu göreve uygun gören başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Başbakanımıza ve İçişleri Bakanımıza şükranlarımı sunuyorum. Yeni valilerimizi de kutluyorum. İnşallah Allah bizi bu görevde muvaffak eder. Daha önce görev yaptığımız yerlerde önemli çalışmalara imza attık. Yalova'ya gittiğimizde de ildeki ihtiyaçları dikkate alarak ildeki tüm hizmetleri yerine getirmeye çalışacağız. Bunun için gayret edeceğiz. Hangi projeleri yapacağımızı ile gittiğimizde değerlendireceğiz."
ÖNEMLİ OLAN GÖREV AZMİ
Yılmaz, kaymakam olarak görev yaptığı yerlerde de farklı projeleri hayata geçirdiğine işaret ederek, "Kaymakam olarak görev yaptığımızda da bir kadın olarak görev yaptığımız yerlerde gerek annelik rolümüzle gerek kadın olmanın getirdiği bir takım duygusal ve farklı bakış açılarıyla farklı projeler yapıyorduk. Ama kadın olsun, erkek olsun önemli olan görev azmi, heyecan ve çalışmadır" dedi.
Hükümetin bürokrasi ve siyasette kadınlara önem verdiğini vurgulayan Yılmaz, kadınların, isteklerini, şikayetlerini anlatma noktasında kendisiyle daha rahat iletişim kurduklarına değindiklerini aktardı.
"Rol model" olarak görüldüklerine de vurgu yapan Yılmaz, görev yaptığı yerlerde özellikle kız çocuklarının kadın kaymakam, kadın vali görerek meslekte yer almak istediklerini söylediklerini bildirdi.
Yılmaz, tüm valilerle ve meslek büyükleriyle iletişim halinde olacağını belirterek, "Vatandaşımıza hizmet etmek heyecan verici bir şey. Ben mesleğe başladığımdan bugüne hiç heyecanımı, azmimi kaybetmedim. Bundan sonra da heyecan ve azimle görev yapmaya çalışacağım" dedi. Hürriyet
Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde, 1991'de Muğla'ya atanarak "Türkiye'nin ilk kadın valisi" unvanına sahip olan Lale Aytaman, Kırklareli Valisi Esengül Civelek ve Sinop Valisi Yasemin Özata Çetinkaya'nın ardından bugün yayımlanan Valiler Kararnamesi ile Yalova Valiliğine atanan
Akyurt Kaymakamı Yılmaz, Türkiye'nin dördüncü kadın valisi oldu.
Yalova Valisi olarak 2011'de atanan ve halen Kırklareli Valisi olarak görev yapan Civelek ve geçen yıl Sinop Valiliğine getirilen Çetinkaya'dan sonra Yılmaz'ın da valilik görevini almasıyla Cumhuriyet tarihinde ilk kez aynı anda üç kadın valilik makamında olacak.
Yılmaz, yaptığı açıklamada, Türkiye'nin dördüncü kadın valisi olarak görev yapacak olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Nevşehir'in Ürgüp ilçesinde kaymakamlık yaptığı 2014 yılında Türk İdareciler Derneği tarafından "Yılın Kaymakamı" seçilen ve hayata geçirdiği projelerle dikkati çeken Yılmaz, vali olarak atanması dolayısıyla tebriklere yetişemediğini ve bir yıldır bulunduğu Akyurt'taki vatandaşların hem üzüntü hem de tebriklerini ilettiğini ifade etti.
Valiliğin önemli bir görev olduğunu vurgulayan Yılmaz, bu görevi en iyi şekilde yapmaya gayret göstereceğini belirterek, şöyle devam etti: "Öncelikle beni bu göreve uygun gören başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Başbakanımıza ve İçişleri Bakanımıza şükranlarımı sunuyorum. Yeni valilerimizi de kutluyorum. İnşallah Allah bizi bu görevde muvaffak eder. Daha önce görev yaptığımız yerlerde önemli çalışmalara imza attık. Yalova'ya gittiğimizde de ildeki ihtiyaçları dikkate alarak ildeki tüm hizmetleri yerine getirmeye çalışacağız. Bunun için gayret edeceğiz. Hangi projeleri yapacağımızı ile gittiğimizde değerlendireceğiz."
ÖNEMLİ OLAN GÖREV AZMİ
Yılmaz, kaymakam olarak görev yaptığı yerlerde de farklı projeleri hayata geçirdiğine işaret ederek, "Kaymakam olarak görev yaptığımızda da bir kadın olarak görev yaptığımız yerlerde gerek annelik rolümüzle gerek kadın olmanın getirdiği bir takım duygusal ve farklı bakış açılarıyla farklı projeler yapıyorduk. Ama kadın olsun, erkek olsun önemli olan görev azmi, heyecan ve çalışmadır" dedi.
Hükümetin bürokrasi ve siyasette kadınlara önem verdiğini vurgulayan Yılmaz, kadınların, isteklerini, şikayetlerini anlatma noktasında kendisiyle daha rahat iletişim kurduklarına değindiklerini aktardı.
"Rol model" olarak görüldüklerine de vurgu yapan Yılmaz, görev yaptığı yerlerde özellikle kız çocuklarının kadın kaymakam, kadın vali görerek meslekte yer almak istediklerini söylediklerini bildirdi.
Yılmaz, tüm valilerle ve meslek büyükleriyle iletişim halinde olacağını belirterek, "Vatandaşımıza hizmet etmek heyecan verici bir şey. Ben mesleğe başladığımdan bugüne hiç heyecanımı, azmimi kaybetmedim. Bundan sonra da heyecan ve azimle görev yapmaya çalışacağım" dedi. Hürriyet
Zarrab’ı ‘Meclis Raporu’yla savundu
ABD’de tutuklu bulunan işadamı Reza Zarrab’ın avukatı Brafman, Başsavcı Bharara’nın 17 Aralık dosyasıyla tutuksuz yargılanma talebine yaptığı itiraza TBMM Soruşturma Komisyonu’nun raporuyla karşılık verdi. Bu arada Zarrab’ın kefaletle serbest bırakılmasına karşı çıkan New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara da yarın görülecek olan kefalet duruşması öncesi mahkeme yargıcına bugün Türkiye saati ile 21.00’a kadar yeni belgeler sunmak istediğini bildirdi.
ABD’de tutuklu yargılanan işadamı Reza Zarrab’ın avukatı Benjamin Brafman, 50 milyon dolarlık kefalet karşılığı tutuksuz yargılanma taleplerine, New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara’nın 17 Aralık dosyasıyla yaptığı itiraza karşı, mahkemeye TBMM Soruşturma Komisyonu’nun hazırladığı raporu delil olarak sundu.
RÜŞVET İDDİASI SALDIRGANCA
Avukat Brafman, 58 safyadan oluşan dilekçesinde, Başsavcı Bharara’nın kefalet başvurusuna yaptığı itiraza beş başlıkta cevap verdi. Bharara’nın Zarrab’ın onlarca yıl cezaevinde kalmasını gerektiren suçları işlediği iddiasını kanıtlayacak ezici kanıtları mahkemeye sunamadığı görüşüne yer verilen dilekçede, “Zarrab’a yönelik suçlamalar, ABD’li olmayan bir kişiyi kovuşturmak için benzeri görülmemiş erişimi mahkemeye açıklamayı beceremiyor” denildi. İtiraz dilekçesinde, “Başsavcılığın Zarrab hakkındaki Türkiye’deki suçlamaların, hükümet yetkililerine rüşvet verilerek düşürüldüğü iddiası saldırganca olduğu kadar hatalı ve desteksiz. Ayrıca, savcılığın bu iddiası diğer ulusların hukuk sistemlerini tanıma prensipleri ile bağdaşmamaktadır” denildi.
Zarrab’ın terörist olmadığı ve İran İslam Devrimi Muhafızları ile iş ilişkisine asla girmediğini öne süren Brafman, Zarrab’ın İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e bağlılığını ifade ettiği iddiasına delil olarak sunulan e-postanın asla gönderilmediğini kaydetti. Müvekkilinin henüz 1 yaşındayken Türkiye’ye göç ettiğini ve Türkiye’de eğitim gördüğünü anımsatan Brafman, Zarrab’ın Farsça yazıp okuyamadığını ileri sürdü.
KÖŞE YAZARLARI DELİL OLDU
Brafman dilekçesinde, bazı köşe yazarlarının, 17 Aralık soruşturmasının arkasında Fethullah Gülen Cemaati’nin olduğuna dair köşe yazılarını da mahkemeye delil olarak sundu.
Zarrab’ın 18 Mayıs’ta yaptığı 10 milyon doları peşin olmak üzere, 50 milyon dolarlık kefalet talebine, Bharara 25 Mayıs’ta 17 Aralık dosyasını gerekçe göstererek itiraz etmişti. Bu itirazın üzerine, Avukat Brafman 2 Haziran’da açıklanacağı belirtilen kefalet başvurusu kararı öncesi mahkemeye Bharara’nın itirazına karşı yeni deliller sunacaklarını söylemişti.
‘TÜRKİYE’DEN GELEN BELGELER ETKİLEMEZ’
ABD’nin New Jersey eyaletinde 9 yıl süreyle başsavcı yardımcılığı yaptıktan sonra halen ceza avukatı olarak New York ve New Jersey Federal Mahkemelerine kayıtlı olarak ‘Hükümet Yolsuzluğu ve Sigorta Sahkekarlığı’ üzerine Ceza Avukatlığı yapan Rıza Dağlı, “Zarrab davasının ilginç yanı, her iki tarafında Türk savcıları, mahkemeleri ve polisi tarafından alınan kararları dayanarak belge olarak sunmaları” diyerek şöyle devam etti: “Ben yargıcın kefalet konusunda kararını verirken Türkiye’den gelen raporların doğru olup olmadığına bakarak değil, bunun yerine Zarrab hakkında ABD’de yönetilen suçlamalara bakarak geleneksel analizi kullanacağını ve Zarrab’ın zenginliğini ve kaçabilme becerisini göz önünde tutacağına inanıyorum.”
SAVCI YENİ BELGELER SUNACAK
Zarrab’ın avukatı Brafman’ın verdiği dilekçenin ardından, Başsavcı Bharara yeni bir girişimde bulunarak, bugün yerel saat ile 14.00’a (TSİ 21.00) kadar mahkemeye ek belge sunma talebinde bulunduğunu duyurdu. Açıklama Bharara'nın ofisinden yapıldı.
hürriyet.com.tr
ABD’de tutuklu yargılanan işadamı Reza Zarrab’ın avukatı Benjamin Brafman, 50 milyon dolarlık kefalet karşılığı tutuksuz yargılanma taleplerine, New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara’nın 17 Aralık dosyasıyla yaptığı itiraza karşı, mahkemeye TBMM Soruşturma Komisyonu’nun hazırladığı raporu delil olarak sundu.
RÜŞVET İDDİASI SALDIRGANCA
Avukat Brafman, 58 safyadan oluşan dilekçesinde, Başsavcı Bharara’nın kefalet başvurusuna yaptığı itiraza beş başlıkta cevap verdi. Bharara’nın Zarrab’ın onlarca yıl cezaevinde kalmasını gerektiren suçları işlediği iddiasını kanıtlayacak ezici kanıtları mahkemeye sunamadığı görüşüne yer verilen dilekçede, “Zarrab’a yönelik suçlamalar, ABD’li olmayan bir kişiyi kovuşturmak için benzeri görülmemiş erişimi mahkemeye açıklamayı beceremiyor” denildi. İtiraz dilekçesinde, “Başsavcılığın Zarrab hakkındaki Türkiye’deki suçlamaların, hükümet yetkililerine rüşvet verilerek düşürüldüğü iddiası saldırganca olduğu kadar hatalı ve desteksiz. Ayrıca, savcılığın bu iddiası diğer ulusların hukuk sistemlerini tanıma prensipleri ile bağdaşmamaktadır” denildi.
Zarrab’ın terörist olmadığı ve İran İslam Devrimi Muhafızları ile iş ilişkisine asla girmediğini öne süren Brafman, Zarrab’ın İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e bağlılığını ifade ettiği iddiasına delil olarak sunulan e-postanın asla gönderilmediğini kaydetti. Müvekkilinin henüz 1 yaşındayken Türkiye’ye göç ettiğini ve Türkiye’de eğitim gördüğünü anımsatan Brafman, Zarrab’ın Farsça yazıp okuyamadığını ileri sürdü.
KÖŞE YAZARLARI DELİL OLDU
Brafman dilekçesinde, bazı köşe yazarlarının, 17 Aralık soruşturmasının arkasında Fethullah Gülen Cemaati’nin olduğuna dair köşe yazılarını da mahkemeye delil olarak sundu.
Zarrab’ın 18 Mayıs’ta yaptığı 10 milyon doları peşin olmak üzere, 50 milyon dolarlık kefalet talebine, Bharara 25 Mayıs’ta 17 Aralık dosyasını gerekçe göstererek itiraz etmişti. Bu itirazın üzerine, Avukat Brafman 2 Haziran’da açıklanacağı belirtilen kefalet başvurusu kararı öncesi mahkemeye Bharara’nın itirazına karşı yeni deliller sunacaklarını söylemişti.
‘TÜRKİYE’DEN GELEN BELGELER ETKİLEMEZ’
ABD’nin New Jersey eyaletinde 9 yıl süreyle başsavcı yardımcılığı yaptıktan sonra halen ceza avukatı olarak New York ve New Jersey Federal Mahkemelerine kayıtlı olarak ‘Hükümet Yolsuzluğu ve Sigorta Sahkekarlığı’ üzerine Ceza Avukatlığı yapan Rıza Dağlı, “Zarrab davasının ilginç yanı, her iki tarafında Türk savcıları, mahkemeleri ve polisi tarafından alınan kararları dayanarak belge olarak sunmaları” diyerek şöyle devam etti: “Ben yargıcın kefalet konusunda kararını verirken Türkiye’den gelen raporların doğru olup olmadığına bakarak değil, bunun yerine Zarrab hakkında ABD’de yönetilen suçlamalara bakarak geleneksel analizi kullanacağını ve Zarrab’ın zenginliğini ve kaçabilme becerisini göz önünde tutacağına inanıyorum.”
SAVCI YENİ BELGELER SUNACAK
Zarrab’ın avukatı Brafman’ın verdiği dilekçenin ardından, Başsavcı Bharara yeni bir girişimde bulunarak, bugün yerel saat ile 14.00’a (TSİ 21.00) kadar mahkemeye ek belge sunma talebinde bulunduğunu duyurdu. Açıklama Bharara'nın ofisinden yapıldı.
hürriyet.com.tr
Etiketler:
abd,
fethullah gülen,
reza zarrab,
rıza sarraf,
tbmm
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)