23 Aralık 2015 Çarşamba

İngiltere bu komplo teorisini konuşuyor!

İngiltere'de komplo teorisyenleri Mescid-i Haram'ın altında antik bir silah olduğunu ve Suudi Arabistan'ın bu silahı Ruslara verdiğini iddia ediyor.

İngiltere’de Daily Star gazetesinin paylaştığı komplo teorisi tartışmalara neden oldu! Haberde yer verilen komplo teorisine göre Mekke’de Kâbe’nin de içinde bulunduğu alanı çevreleyen Mescid-i Haram’ın altında “Cebrail’in Sandığı” adı verilen antik bir silah bulundu. Bu komplo teorisyenlerinin dile getirdiği efsaneye göre Cebrail, Hz. Muhammed’e büyük bir güç barındıran bir kutu veya sandık vermiş ve onu bir ibadet mekanının altına gömmesini söylemiş. Kıyamet yaklaşırken sandık ortaya çıkacakmış.

RUSLARA TESLİM EDİLDİ

Paranoyak komplo teorileri Kabe çevresindeki inşaat çalışmaları sırasında Suudi Arabistan’ın bu sandığı bulduğu ve sandığı Rusya’ya verdiklerini iddia ediyor. Hatta Rusların da sandığı Antarktika’ya götürdüğü söyleniyor.

VİNÇ SANDIK YÜZÜNDEN DEVRİLDİ

Komplo teorisyeni blog yazarı Sorcha Faal, Kabe’de yaşanan vinç kazasını da sandığın bulunmasına bağlıyor. İddiaya göre işçiler sandığı bulduklarında büyük bir enerji çıkışı oldu ve vinç devrildi. Ancak yetkililer bunu saklamak için vincin rüzgar yüzünden devrildiğini açıkladı.

Sorcha Faal, daha da ileriye giderek şeytan taşlama sırasında yaşanan ve pek çok kişinin ölümüne neden olan trajediyi de sandığın ikinci çıkartılmaya çalışılmasına bağlıyor. Faal, sandığı öğrenen Putin’in onu almak üzere Amiral Vladimisky adlı araştırma gemisini ve Hint Denizi’ndeki bir dizi Rus savaş gemisini yolladığını ayrıca iki Rus savaş uydusunun da gemiyi ve sandığı korumak için yörüngeye oturtuluğunu ekliyor.

DOĞRULUK PAYI VAR!

Faal’ın ipe sapa gelmez iddialarının son bölümünde doğruluk payı var. Amiral Vladimisky gerçekten de Suudi Arabistan’a gitti, Rusya gerçekten de yörüngeye iki savaş uydusu gönderdi ve gerçekten de Hint Denizi’nde Rus savaş gemileri bulunuyordu. Amiral Vladimisky gemisinin ziyaret nedeni Rus denizcilerin mezarlıklarına Rusya toprağı konacak olması olarak açıklandı. Hint denizinde savaş gemilerinin olmasının nedeni de Rus gemilerinin Hindistan donanması ile tatbikat yapıyor olmasıydı. Sözcü

Bülend Ulusu vefat etti

12 Eylül döneminin başbakanı ve 9’uncu Deniz Kuvvetleri Komutanı Emekli Oramiral Bülend Ulusu, vefat etti.

stanbul’da yaşamını sürdüren 12 Eylül döneminin başbakanı Bülend Ulusu  92 yaşında hayata veda etti. Ulusu’nun cenazesi yarın Teşvikiye Camii’nde öğleyin kılınacak namazın ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek.

Bülend Ulusu, 1 Mayıs 1940 tarihinde girdiği Deniz Harp Okulu’ndan 15 Ekim 1941 tarihinde asteğmen rütbesi ile mezun oldu. Mezuniyetinin ardından, muhriplerde branş subaylığı, bölüm amirliği ve çeşitli karargâh görevlerinde bulundu. 1955 yılında Deniz Harp Akademisi’nden mezun oldu. Daha sonra sırasıyla TCG Gaziantep Komutanlığı, çeşitli karargah görevleri ve II. Muharip Filotilla Komodorluğu görevlerinde bulundu.

Bülend Ulusu 1964 yılında Tuğamiral rütbesine terfi etti. Bu rütbede Deniz Kuvvetleri Harekat Daire Başkanlığı, Mayın Filosu Komutan Vekilliği görevlerine atandı. 1967 yılında Tümamiral rütbesine terfi etti. Bu rütbede Harp Filosu Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Harekât Başkanlığı görevlerinde bulundu. Bülend Ulusu,1970 yılında Koramiral rütbesine terfi etti. Bu rütbede Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı ve Donanma Komutanlığı görevlerini yürüttü ve 1974 yılında Oramiral rütbesine terfi etti. Bu rütbede Yüksek Askeri Şura üyeliği, Millî Savunma Bakanlığı Müsteşarlığı görevlerinde bulundu. 1977-1980 yılları arasında Deniz kuvvetleri Komutanı olarak görev yaptı. 1980 yılının Ağustos ayında emekli oldu. 12 Eylül Darbesinden önce 11 Temmuz günü yapılması planlanan Bayrak Harekatı’nın ertelenmesi nedeniyle askeri müdahaleyi yapan kadro arasında yer alamadı.

HÜKÜMETİ KURMAKLA GÖREVLENDİRİLDİ

Evli ve 1 çocuk babası Bülend Ulusu, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Millî Güvenlik Konseyi tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildi. Yeniden serbest seçimlerin yapıldığı 1983 yılına kadar Başbakanlık yaptı.

Bülend Ulusu 1983-1987 yılları arasında İstanbul Milletvekilliği yaptı. Yeditepe Üniversitesi mütevelli heyeti üyeliği yaptı. Sözcü

Dündar ve Gül için tahliye talebi

Can Dündar ve Erdem Gül için tahliye talebinde bulunuldu.

Mit tırları soruşturması kapsamında tutuklanarak cezaevine konulan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün avukatları tahliye talebinde bulundu. Daha önceki ‘tutukluluklarının bozulma’ talebi yüksek mahkeme tarafından 2 kez reddedilmişti. DHA

Cübbeli Ahmet Hoca: Diyanet çok büyük yanlışın içinde!

Mevlit Kandili dolayısıyla düzenlenen özel bir programa katılan Cübbeli Ahmet Hoca, Diyanet'in çok büyük yanlış içinde olduğunu söyledi.


Ahmet Yesevi Derneği tarafından Ataköy Sinan Erdem spor Salonu’nda bu akşam düzenlenen Mevlit Kandili Özel Programı’nda, Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü binlerce kişiye seslendi.

Programı izlemek için gelenler spor salonunu tamamen doldururken, içeri giremeyenler ön tarafta kurulan sinevizyondan Cübbeli Ahmet Hoca’nın konuşmasını izledi.

Kur’an-ı Kerim okunmasıyla başlayan programda konuşan Ahmet Mahmut Ünlü, Diyanet İşleri Başkanlığı’na çağrıda bulunarak, şunları söyledi

“Diyanet çok büyük yanlış içindedir. Diyanet’in en büyük yanlışı, Mevlit kutlamalarını Nisan’a sabitlemesidir. Bu çok büyük, çok büyük tehlike arz ediyor. Mevlit, Rabi-ül Evvel ayına tekabül ediyor. Bir hafta kutlayacaksan, bu hafta kutla. Bir ay kutlayacaksan, bu ay kutla. Bunu Nisan’a sabitlemek, Ramazan’ı Ocak’a, Şubat’a sabitlemek gibidir. Takvimler değiştirilemez. Dinimizdeki merasimler asla Miladi’ye göre hesaplanamaz. Kainatın efendisi bu ayda dünyaya teşrif etmiş. Şu anda Diyanet’in bir programı var mı Bu hafta var mı Üç gün sonra var mı Yok. Mehmet Görmez Efendi, bu işlere daha meraklı bir adam olarak görülüyor. Kimse bu Nisan işinden razı değildir. Hepimiz rahatsızız. Rabi-ül Evvel’e sabitleyin, bir ay kutlayalım. Yani Cuma tatil değil diye Cuma namazını Cumartesi’ye alalım da, daha mı rahat olsun Ne sahabeden, ne tabiinden bin 400 senedir Efendimiz’in mevlidini Nisan ayında kutlayan olmamıştır. Bu sapık fırkalarda bile duyulmamıştır. Bunu Mısır’ın reformistleri bile düşünememiştir. Bu nereden geldi bizi buldu, anlamadım ya… Bu aralar Ankara bizi daha çok duyuyor. Duysun. Ankara’nın kimi duyacak bizi Diyanet duysun işte. Ben dinden bahsediyorum, siyasetten bahsetmiyorum. Devlet ne yapsın, hükümet ne yapsın Bunu Diyanet belirliyor, proje diye önlerine getiriyor. Onlar da doğru zannediyor. Bu çok yanlış bir şeydir. İslam’ı bozmaktır.” DHA

Fethullah Gülen istinabe yoluyla ifade verecek

"Tahşiyecilere kumpas kurulduğu" iddiasına ilişkin 33 sanığın yargılandığı davanın 1 numaralı sanığı Fethullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak, "İstinabe yoluyla (Bir devletin yetkili bir adli makamının diğer bir devletin adli makamı adına yerine getirdiği işlemler bütünü) bu yapılabilirdi.

Müvekkilim istinabe yoluyla ifade vermeye hazırdır" dedi.Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'nda bulunan 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın öğleden sonraki oturumunda, sanık avukatları görevsizlik ve reddi hakim taleplerinde bulundu. Avukat Sıddık Filiz, 'Paralel Devlet Yapılanması' dosyaları için Özel Sulh Ceza Mahkemeleri ve İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerinin kurulduğunu iddia ederek, "İddianamede sanıkların işlediği suçların 2009 ve 2010 yılları arasında olduğu belirtiliyor. O tarihteki Özel Yetkili Mahkemeler kaldırıldı. Mart 2014'ten sonra dosyalar tevziye tabi tutularak Ağır Ceza Mahkemelerine gönderildi. Bu dosyanın da aynı işleme tabi tutulması zarurettir. Mahkemenin görevsizlik kararı vermesini istiyoruz" dedi.

"GÖREVSİZLİK" TALEBİNDE HRANT DİNK DAVASI ÖRNEK GÖSTERİLDİ

Görevsizlik konusunda söz alan bazı avukatlar da, bu mahkeme heyetinin doğal hakimlik ilkesi gereği Hrant Dink davasında kamu görevlilerine ilişkin açılan davayı kabul etmeyerek İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiğini, aynı işlemin bu davada da yapılarak dosya hakkında görevsizlik kararı verilmesini talep etti.

MAHKEME, GÖREVSİZLİK TALEBİNİ REDDETTİ

"Silahlı terör örgütü kurmak", "yönetmek" ve "üye olmak"la ilgili suçlara baktıklarını açıklayan mahkeme heyeti ise mahkemelerinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) kararnamesiyle Şubat 2015'te kurulduğunu belirtti. Heyet, Hrant Dink dosyasına ilişkin davanın, aynı konuda başka bir dava olması nedeniyle 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildiğini, ancak bu sanıklar hakkında genel mahkemelerde silahlı örgüte ilişkin bir dava bulunmadığını ifade ederek görevsizlik talebini reddetti.

AVUKATLAR REDDİ HAKİM TALEBİNDE BULUNDU

Fethullah Gülen, Hidayet Karaca, sanık emniyet mensubu Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün ile çok sayıda sanığın avukatları, mahkeme heyetinin tarafsız  ve bağımsız olmadıkları gerekçesiyle reddi hakim talebinde bulundu. İddianamede 1 numaralı şüpheli olarak yer alan Fethullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak söz alarak, reddi hakim talebiyle ilgili şunları söyledi: "Müvekkilimle ilgili dosyada 15 tane delil bulunuyor. Bunlardan 13'ü haftalık olarak yaptığı sohbetler, bir tanesi 1977 yılında yaptığı konferans, diğeri ise kaynağı belli olmayan 14 ayrı metin belgesidir. Bu deliller ile 'Silahlı terör örgütü kurmak' suçundan iddianame hazırlandı ve bu heyet de bunu kabul etti."

GÜLEN'İN AVUKATI: MÜVEKKİLİM İSTİNABE YOLUYLA İFADE VERMEYE HAZIRDIR

Avukat Nurullah Albayrak, mahkeme heyetini reddetmesinin bir diğer gerekçesi olarak ise tensip zaptında müvekkili hakkında "kaçak" olduğu için yokluğunda tutuklama kararı verildiği ifadesinin yer almasını gösterdi. Albayrak, "Müvekkilim 15 yıldır yurtdışında bulunmaktadır. Usulen tebligat yapılması gerekirken, tebligat yapılmadan karar verilmiştir. İstinabe yoluyla (Bir devletin yetkili bir adli makamının diğer bir devletin adli makamı adına yerine getirdiği işlemler bütünü) bu yapılabilirdi. Müvekkilim istinabe yoluyla ifade vermeye hazırdır" dedi.

"BİR YILDIR ÖZGÜRLÜĞÜM ELİMDEN ALINDI"

Reddi hakim talepleri sırasında zaman zaman mahkeme heyeti ile avukatlar arasında tartışmalar da yaşandı. Bir ara ayağa kalkan Hidayet Karaca, "Bir yıldır özgürlüğüm elimden alındı. Bana bir tane delil bile göstermediler" diye tepki gösterdi.  

DURUŞMA CUMA GÜNÜNE ERTELENDİ

Kısa aranın ardından ara kararlarını açıklayan mahkeme heyeti, avukatların reddi hakim taleplerine ilişkin, sebeplerini açıklayıcı mahiyette beyanda bulunmak üzere süre talep etmelerini dikkate alarak, duruşmanın Cuma günü saat 10.00'a bırakılmasına oybirliğiyle karar verdi.  DHA

22 Aralık 2015 Salı

Dövizli askerlik bin Euro'ya iniyor

Dövizli askerliğin 6 bin Euro'dan bin Euro'ya inmesini öngören kanun tasarısı, TBMM Başkanlığı'na sunuldu.
Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının Türkiye'deki askerlik hizmetini yerine getirmiş olmaları için ödemeleri gereken 6 bin Euro'nun bin Euro'ya indirilmesini de öngören kanun tasarısı TBMM Başkanlığı'na sunuldu. Habertürk

Toplu tecavüze yedi idam

Hindistan’da Şubat ayında Nepalli bir kadını tecavüz ettikten sonra öldürmekten suçlu bulunan yedi kişi idam cezasına çarptırıldı.

Ülkenin kuzeyindeki Haryana eyaletinde yaşayan 28 yaşındaki kadın, ortadan kaybolduğu sırada depresyon tedavisi görüyordu. Kadının cesedi üç gün sonra bir tarlada bulundu. Otopside kadına toplu halde tecavüz edildiği belirlendi. Ayrıca kadının cinsel organına, taş, jilet ve çubuklar sokulduğu ortaya çıktı.

İdam kararını veren kadın yargıç Seema Singhal, bu cezalarla topluma güçlü bir mesaj göndermek istediğini belirtti, “Bir yargı görevlisi olmanın yanı sıra bir insanım ve kurbanın iniltisini duyabiliyorum” dedi.

Mahkumların asılarak idam edilecekleri belirtilirken, davada suçlu bulunan sekizinci kişinin reşit olmadığı için ıslah evinde olduğu ifade edildi. Zanlılardan biri gözaltına alındıktan sonra intihar etmişti. Sözcü

Hangi erdemden sözediyorsunuz

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu.


Grup toplantısında gündemi ve doğu bölgelerde devam eden operasyonları değerlendiren Kemal Kılıçdaroğlu, “Doğu, Güneydoğuda’ki manzaralara Suriye’yi hatırlatıyor bize. Teröre karşı hep birlikte mücadele edeceğiz. Bunun hukuk içinde yapılması lazım. 78 milyon kendi kendine sormalı. İller ve ilçeler silah deposuna dönüştürülürken bu ülkenin başında kim vardı?” dedi. Ayrıca Kılıçdaroğlu, Hürriyet gazetesi’ne saldırıda bulunan Abdurrahim Boynukalın’ın, geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete’de yayımlanan kararla Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda Bakan Yardımcısı olmasına da, “Erdem, ahlak diyeceksiniz, medya özgürlüğü kırmızı çizgimiz diyeceksiniz, medyaya saldıran bir kişi Bakan Yardımcısı atayacaksınız. Hangi erdemden söz ediyorsunuz?” diyerek tepki gösterdi.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları;

Daha güzel, yaşanabilir, barış içinde, gelişen, işsizliğin olmadığı, bütün komşularıyla dost olan bir Türkiye için mücadele ediyoruz. Bütün grup toplantılarımızın temel amacı da bu düşünceler üzerine inşa edilmiştir. CHP grubu Türkiye’nin sorunlarına çözüm üreten bir parti.

- DİLEK DOĞAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ

Geçtiğimiz gün sosyal medyaya gazetelerin internet sayfalarına kısa bir kamera kaydı düştü. Bir çocuğumuzun nasıl öldürüldüğüne tanık olduk. Dilek Doğan’ın nasıl öldürüldüğüne tanık olduk. Aile perişan vaziyette. Annenin tek savunması elindeki terlik. Terliği polise atıyor. Polis kardeşlerime her zaman söyledim. Sizler bizim vazgeçilmezimizsiniz. Sizleri seviyorum. Sizler bu toplumun bireylerisiniz. İçimizden biri bir haksızlık yapıyorsa o haksızlığı siz öne çıkarın ki toplumun size olan saygısı daha da artsın. Sizin sorunlarınızı miting meydanlarında en çok dile getiren genel başkan benim. Terörle mücadele ediyorsunuz, yakınlarınız kaygı taşıyor. Eğer bir arkadaşınız haksızlık yaparsa o haksızlığı sakın gizlemeyin. Başka bir lider böyle konuşur mu bilmem ama ben vatandaşlarım arasında hiçbir ayrım yapmadım yapmayacağım.

“GAZETECİ ARKADAŞLARIMA SESLENİYORUM”

Eğer medyaya baskı uygulansaydı bu haber de yayınlanmazdı. Belki de Dilek Doğan haberini yapan gazeteci arkadaşımız da hapse atılacak. Ama gazeteci arkadaşlarımıza sesleniyorum, sizler bizlere doğruları aktardığınız sürece ister hapiste olun isterseniz dışarıda olun siz bizim başımızın tacısınız.

“HANGİ ERDEMDEN SÖZ EDİYORSUNUZ?..”

Erdem, ahlak diyeceksiniz, medya özgürlüğü kırmızı çizgimiz diyeceksiniz, medyaya saldıran bir kişi Bakan Yardımcısı atayacaksınız. Hangi erdemden söz ediyorsunuz? Erdem diyeceksin ahlak diyeceksin, erdemden ve ahlaktan yeterince nasibini alamamış kişiyi bakan yardımcısı yapacaksın.

TERÖRLE MÜCADELE

Teröre karşı hep birlikte mücadele edeceğiz. Teröre karşı devlet mücadele etmelidir. Devlet teröristleri etkisiz haline getirmeli midir, evet. 78 milyon vatandaşın şu soruyu sormasını istiyorum; İller ve ilçeler silah deposuna dönüştürülürken bu ülkenin başında kimler vardı?

“ÜLKENİN SORUNLARINI ÇÖZMEK KİN İŞİ, ÖFKE İŞİ DEĞİLDİR”

Kendisi sorunlu olan bir siyasi iktidar ülkenin sorunlarını çözemez. Ülkenin sorunlarını çözmek kin işi, öfke işi değildir. Biz Türkiye’nin sorunlarını en iyi bilen partiyiz. Her sonuna çözüm üreten bir partiyiz.

“HATA YAPMAYI SÜRDÜRÜYORUZ”

Türkiye’nin dış politikası tam bir fiyasko. Dün gençlere bir soru sordum, ‘AKP’nin dış politikası nedir?’ dedim. Bütün komşularımızla barış içinde yaşayacaktık, sıfır sorun olacaktı. Politikaya bakın şimdi sıfır komşu oldu. Bu yetmiyormuş gibi hata üstüne hata yapmayı sürdürüyoruz. Musul’a asker gönderdik Trabzon’a asker gönderir gibi.

“BAKKAL BİLE DAHA İYİ YÖNETİR”

İzin aldın mı? Almadın, neden “Biz büyük ülkeyiz.” 4 Aralık’ta kahraman gibi geziyorlar, bir gün sonra Irak Başbakanı çekilmenizi istiyor. 6 Aralık’ta Türkiye’ye 48 saat süre tanıyoruz diyor. Türkiye ültimatom alacak bir ülke midir? Hangi bilgi, birikimle bunu yapıyorsunuz. 7 Aralık’ta Dışişleri Bakanı “Davet üzerine gittik” diyor. 10 Aralık, durum kritik, müsteşarları Irak’a gönderiyorlar. Davutoğlu yine açıklama yapıyor, “Geri çekilmek söz konusu değil.” 11 Aralık bu sefer abisi Erdoğan konuşuyor, “Davete icabet ettik.” 14 Aralık birliklerin bir kısmı tıpış tıpış geri çekildi. 15 Aralık Numan Kurtulmuş “Geri çekilmedik” diyor. 16 Aralık ABD “Tüm güçlerinizi geri çekin” diyor. Bizimkiler esas duruşta. 19 Aralık, Davutoğlu DEİK’te konuşuyor “Askeri varlığımız sürecek” diyor. Şu hikmete bakın yine cumartesi günü Dışişleri Bakanlığı “Geri çekileceğiz” diyor. Bunlar devlet mi yönetiyor? Bakkal bile daha iyi yönetir.

“PUTİN BİLSİN Kİ TEHDİTLERE BOYUN EĞMEYİZ”

Gittikçe karışan bir Suriye var. Putin açıkça Türkiye’yi tehdit etti ve ben bu tehdide en sert cevabı veren liderlerden biriyim. “Senin uçağın uçamaz, uçtuğunda da ben vuracağım” diyor. Türkiye’yi bu hale kim getirdi? Yazık günah değil mi? Durduk yere neden bütün komşuları Türkiye’nin başına bela haline getirdin. Tehdit ediyorlar, gıkın dahi çıkmıyor. Biz hiçbir tehdide boyun eğmeyecek bir ülkeyiz. Bunu herkesin de Putin’in de bilmesi lazım. Sözcü

Bebek tecavüzcüsü caniye 22 yıl hapis!

İngiltere'nin Surrey şehrinde yaşayan 22 yaşındaki Thomas Poole, 6 aylık bir bebeğe tecavüz etmek suçundan 22 yıl hapse mahkum edildi.

İngiltere korkunç bir olayla sarsıldı! Birleşik Krallık’ın güneyindeki Surrey kentinde, 6 aylık bir bebeğe tecavüz etmek suçuyla yargılanan 22 yaşındaki Thomas Poole 22 yıl hapse mahkum edildi.

Pedofililerin bulunduğu online bir sohbet odasında araştırma yapan güvenlik görevlileri, 6 aylık bir bebeğin fotoğraflarını paylaşan Thomas Poole’ye ulaştı.

Davayı yürüten hakim Christopher Critchlow, caninin “küçük çocuklar için risk oluşturduğunu” ileri sürerek Poole hakkında ömür boyu hapis talebinde bulundu. Hakim Critchlow, “Bir mahkeme için 6-18 aylık bebeklere bunları yaptığını düşünmek çok zor” diyerek isyanını dile getirdi.

Mahkeme Poole’yi, aralarında bir bebeğe anal ve oral yollardan tecavüz etmek de dahil, 14 ayrı suçtan suçlu buldu.

Olayı soruşturan savcı Wendy Cottee, Poole’nin bilgisayarında büyük bir çocuk pornosu arşivinin bulunduğunu açıkladı. Poole’nin çocuk pornosu sitelerinde, olayı nasıl gerçekleştirdiğine dair ipuçları paylaştığı da biliniyor.

Thomas Poole, hakkındaki iddiaları reddetmişti. Sözcü

2015 Katar'ın yılı oldu

2015 Türkiye ve Katar arasında ekonomik ilişkilerin sıklaştığı bir sene oldu. Katarlılar Digiturk ve Finansbank’ı satın alırken Boyner’in de yüzde 30’una ortak oldu. İstanbul’daki İstinye Bayırı’nın ismi Katar Bayırı olarak değiştirildi.

1) Digiturk Katarlılara satıldı
TMSF’nin idaresinde olan Digiturk Al-Jazeera’nin de sahibi olan Katarlı BeIN Media Grubu’na satıldı. Katarlı BeIN grubunun başkanı Fransa’nın ünlü takımı Paris Saint Germain’in sahibi Nasser Al-Khelaifi. Digiturk’ün ne kadar bir bedelle satıldığı açıklanmadı.
2) Katarlılar Boyner’e ortak oldu
Lüks devi Valentino'nun da sahibi olan Katar merkezli Mayhoola for Investments fonu, Boyner Group’a 885 milyon liralık yatırım yapacak. Fon bu şekilde Boyner’in yüzde 30,7 hissesini de almış olacak. Valentino'nun da sahibi olan “Mayhoola for Investments” konuyla ilgili yaptığı açıklamada; “Türkiye’de moda ve perakende pazarına girmek konusunda çok istekliyiz. Boyner Grup’un bu amacımıza ulaşmak için en doğru yatırım olduğunu düşünüyoruz. Boyner markalarının Türkiye’de daha da büyümesini ve küresel pazarlara açılmasını görmek için sabırsızlanıyoruz” dedi.
3)Finansbank Katarlılara satıldı
Türkiye’de bankacılık sektörüne ABank ile adım atan, ardından önce Boyner’e ortak olan sonra Digiturk’ü satın alan Katarlılar bu kez de QNB ile Finansbank'ı 2.75 milyar Euro'ya satın aldı.QNB tarafından yapılan yazılı açıklamada, satın alma işleminin iki bankanın yönetim kurulu ve Yunanistan Finansal İstikrar Fonu tarafından onaylandığı ifade edildi.
BONUS: İstinye Bayırı oldu Katar Bayırı
 İBB Meclisi’nin Mart ayı toplantılarının son oturumuna cadde ve sokak isimleri değişikliği damgasını vurdu. İstanbul’da Sarıyer ilçe sınırları içinde kalan meşhur İstinye Bayırı Caddesi’nin ismi Katar Caddesi oldu. İBB Meclis’inde CHP’lilerin karşı çıkmasına karşın AK Partililerin oylarıyla kabul edilen rapor doğrultusunda 3,5 kilometre uzunluğundaki İstanbul’un en önemli caddesi tartışmalar sonucu Katar Caddesi olarak değiştirildi.
Can Mumay / Hürriyet

Fadıl Akgündüz tutuklandı

Bayrampaşa’da Caprice Gold ve Caprice Maldivler gayrımenkul projelerinde devre mülk satışı yaptığı kişilerden para topladığı halde projeleri tamamlamadığı gerekçesi ile hakkında soruşturma başlatılan Fadıl Akgündüz sevk edildiği İstanbul 9’uncu Sulh Ceza Hakimliğince, tacir ve ya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılığı suçundan tutuklandı.

SUÇ DUYURUSUNDA BULUNMUŞLARDI: Akgündüz hakkında yapılan suç duyurusu üzerine İstanbul Cumhuriyet Başavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında akşam saatlerinde Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na getirilen Fadıl Akgündüz savcılık ifadesinin ardından tutuklanma talebi ile nöbetçi hakimliğe sevk edildi.

AYLIK GELİRİ 5 BİN TL: İstanbul nöbetçi 9’uncu Sulh Ceza Hakimliği’ndeki kimlik tespitinde aylık gelirinin ortalama 5 bin TL olduğunu belirten Akgündüz, sabıkasız olduğunu söyledi.

“TAMAMEN TİCARİ OLAYLAR”: Üzerine atlı suçlamaların tamamen ticari olaylarla ilgili olduğunu belirten Akgündüz, ifadesinde şunları söyledi: İstanbul Bayrampaşa’da aile şirketimizin yaptığı bir proje vardır. Dünya İslam Konferansı’nda da dünyanın ilk İslam otelini yapmış kişi olarak ödül aldım. Bu proje 7 hilal sertifikası almış bin 300 odalı bir otel. Bu otelin arsasının Caprice firması almış. Proje gelirinin yüzde 20’sine tekabül eden odaları devremülk olarak satışa açmış. Nisan 2014’e kadar da bu yüzde 20’lik kısmın yüzde 17’lik kısmını satmış. Buradan elde edilen tüm gelirleri Maliye müfettişliğince de burada kullanıldığı ispat edilmiş.

BENİ ENGELLEMEYE YÖNELK HABERLER: Bu satış yüzde 17’e ulaşmış iken medyada yapılan bazı haberler bu haberler de beni engellemeye yönelik haberlerdir. Bu proje büyük bir projedir. Böyle haberlerle netice olarak bu proje 1,5 yıl önce durdu. Bu da mağduriyetlere sebep oldu. Yüzde 85’i bitmişti. Geciken bu projede her gün şirket ve insanlar mağduriyetlere uğruyorlar.

Bu projeyi birçok kişi incelemiş karlı olduğunu görerek yatırım yapmışlardır. Bu projenin nakit sıkıntısına girdiği tarihten sonra toplam 8 bin 400 yatırımcısı olan projede 350 kişi şikayetçi olmuşlardır. Bu bizim aldığımız bilgilerdir. Bu yüzde 3’e tekamül etmektedir. Yüzde 97’si hiçbir şikayette bulunmamışlardır. Bu kişiler de projenin bitirilmesini istemektedirler. Bu projenin bitmesi için 70 milyon Euro’luk bir kaynağa ihtiyaç vardır. Bu kaynak projenin kalan yüzde 15’lik kısmını tamamlayacaktır. Grubun hiçbir banka borcu olmayan Didim’de 5 yıldızlı bir oteli vardır. Bu otelin değeri 200 milyon Euro’dur. Yine başka gayrimenkullerden elde edebileceği 300 milyon Türk lirası değerinde kaynak elde edilebilecek güce sahip.

“ŞİKAYETTE BULUNANLAR HAKLIDIR”: Bu piyasanın son iki yıldır yaşadığı ve siyasi istikrarın bozulduğu dönemde piyasanın da yaşadığı sıkıntılardan böyle büyük yatırımcıları bulmak ve ikna etmek zordur. Ancak 1 Kasım seçimlerinden sonra piyasada ciddi rahatlama olduğunu gözlemlemekteyiz. Bize gelen tekliflerden görüyoruz. Neden gelirimi alamıyorum diye şikayette bulunan insanlar haklıdır. Aynı mağduriyeti şirketin kendisi de yaşamaktadır. Müşteki avukatlarının konuyu cezai zemine taşımasının hiçbir gerekçesi ve delili yoktur. Öyle olsaydı 8 bin 400 yatırımcının tamamı şikayette bulunurdu. Herkesin bir ticari gelir kaybına uğradığı açıktır. Ama bunu telafi edecek kaynağımız vardır.

“MİLLETVEKİLLERİ-HUKUKÇULAR VAR”:Bu 8 bin 400 kişi içerisinde milletvekilleri, hukukçular, bankacılar, iş adamları gibi münevver insanlar vardır. Bu kişileri kandırmak mümkün değildir. Böyle bir şey olsa bir dünya müracaat olurdu. Herkesin bir ticari gelir kaybına uğradığı açıktır. Ama bunu telefi edecek kaynağımız vardır. Bunlar bu seçimden sonra açılan piyasada çözüme kavuşacaktır. Bu şikayet dilekçesi veren kişiler burada olsa bu şahıs bu projeyi bitirsin derler çözüm isterlerdi.
“TÜRKİYE’NİN OTOMOBİLİNİ YAPAN KİŞİ OLDUĞUM İÇİN KARALANIYORUM”: 56 yaşına gelmiş Türkiye’ni tanıdığı kişilerdenim. Türkiye’nin otomobilini yapan kişi olduğum için başka kişiler tarafından karalanmaktayım. Bu şirkette yetkili de değilim. Ancak aile şirketimizin suç işleme kastı da yoktur. 20 yıldır doğuda 5 vilayette 5 otomobil fabrikası kurulması için 284 milyon Euro para harcadı grubum. Bir fabrikanın inşaatı 1999 yılında Siirt'te başladı. ama her ne hikmetse doğudaki karmaşıklığın birilerine yaradığı anlaşılıyor ki içerden ve dışardan birileri beni engellemeye çalışıyor. Zaten bu yaşımdan sonra bu tahakattim kalmadı. Bıraksınlarda bu projeleri tamamlayalım. Bu projelerdeki yatırımcılarında mağdur olmasının kimseye bir faydası yok. Bıraksınlar tamamlayalım
“SUÇLAMAYI KABUL ETMİYORUM”: 1999 yılında otomobil projesini açıkladıktan sonra 2000 yılında MASAK bir rapor hazırladı ve dediler ki ‘bu şirket kara para aklıyor.’ Bunun üzerine grubun bütün mal varlıklarına ihtiyati tedbir kondu.

Bu dava 11 yıl sürdü. Sonunda biz kazandık. ama bu grubun yatırımcıları mağdur oldular. Bu 11 yıllık sürede Ben o yıllarda mağduriyete uğrayınca Avniye Obut ablamdır. İbrahim Obut onun eşidir. Mehmet Salih Obut'ta onun oğludur. Yaklaşık 10 sene önce ben şirketimi onlara bırakmıştım. Bunlar şirketin sahipleridir. Ama onlar yönetimi bilmezler. Müdürler, idareciler bunları yönetiyorlar. Benden de bilgi alırlar. Bayrampaşa'daki otel projesi de aynı gruba aittir. Maldivlerde de bir proje oldu. Maldivler projesinden alacağımızı alamadık. Didim'deki otelden tatil paketini veriyoruz sonra onlar nakit satıyor veya kendileri kullanıyor. Ayrıca bu kişilere dilediklerinde Bayrampaşa projesinden devremülk verilecektir. Bayrampaşa projesinin faaliyeti geçmesi için 16 aylık süremiz vardır. Yüzde 15'lik kısım bu 16 aylık sürede bitecek bir kısımdır. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Tutuklama talebinin reddine karar verilmesini talep ederim.”

TUTUKLANDI: İstanbul 9’uncu Sulh Ceza Hakimliği, tacir ve ya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılığı suçundan 27 Ağustos 2015 tarihli rapor müşteki beyanları ve sayısı dikkate alındığında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir somut delilerin bulunduğu, kaçması veya kaçacağı olgusunu oluşturan somut olguların varlığı dikkate alındığında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı gerekçesi ile tutuklanmasına karar verildi.

TİCARET, SİYASET VE FUTBOL1956’da Siirt’te doğan Fadıl Akgündüz, şirketinin adı nedeniyle ‘Jet Fadıl’ olarak da anıldı. 1987’de Jet Sürücü Kursu ile iş hayatına giren Akgündüz, 1995’te Proton’un Türkiye temsilciliğini almış ve Jet-Kent projesine başlamıştı. 1998’de Jet-Pa Holding’i kurdu. Avrupa’da yaşayan Türklerden para toplayarak, 1999’da ‘İmza’ markasıyla otomobil üreteceğini duyurdu.

Fabrikanın temeli atıldı. ‘İmza’nın tanıtım gecesi televizyonlardan canlı yayımlandı. Ancak İmza hiç üretilmedi ve gurbetçilerden kâr payı ortaklığıyla para toplayan Akgündüz, paraları geri ödeyemeyince 2003’te yargılanmaya başlandı. 494 ila 1.235 yıl hapis cezası istenen Akgündüz, 1.5 yıl tutuklu kaldıktan sonra 150 bin TL kefaletle serbest kaldı. 4 yıl 2 ay hapis cezası alan Akgündüz, hakkında tutuklama kararı çıkınca yurtdışına kaçtı. 2002’de bağımsız milletvekili seçildiği Siirt’e gelince tutuklandı ancak daha sonra yeniden serbest kaldı.

Davası 2008’de zamanaşımından düştü. Bir televizyon programında, ‘birkaç milyar euro’ serveti olduğunu, iş hayatına akrabalarının altınlarını satarak başladığını söyledi. 1987-90 yılları arasında Kalkınma Bankası’ndan aldığı 5.3 milyon liralık krediyi ödemediği Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına girdi. Siirtspor’un başkanlığını yaptığı dönemde Sergen Yalçın, Tanju Çolak ve Alpay Özalan transferleriyle adını duyurmuştu.

Fadıl Akgündüz kimdir? 

*1987 yılında açtığı Jet Sürücü Kursu ile iş hayatına giriş yaptı.
*1995’te Proton’un Türkiye temsilciliğini aldı, Jet-Kent projesine başladı.
*1998’de Jet-Pa Holding’i kurdu.
*Holding, 2000 yılına kadar Avrupa’daki Türklerden para topladı.
*Yurtdışındaki 14 bin gurbetçiden kâr ortaklığı vaadiyle 230 milyon euro topladı
*1999’da İmza marka otomobil üreteceklerini duyurdu. Fabrikanın temeli atıldı.
*2002’deki genel seçimlerde Siirt’ten bağımsız milletvekili oldu.
*2003’te yargılanmaya başladı ve hakkında 495 ile 1235 yıl ağır hapis cezası istendi.
*2003’te cezaevine girdi ve 15 ay hapis yattı.
*Mayıs 2010’da Caprice Gold projesine başladı.
*29 Mayıs 2012'de açmayı planladığı tesis yarım kaldı

DHa

21 Aralık 2015 Pazartesi

O kentte alarm verildi! 70 bin kişi tehlikede…

Rize'de deniz doldurularak elde edilen alana yapılan binaların temelindeki demirlerin tuzlu sudan dolayı korozyona uğradığı açıklandı.


Menderes Bulvarı üzerinde deniz dolgusu ile kazanılan alanda 20 yıl önce 4 blok üzerine inşa edilen 8 katlı ve 117 daireli Deniz Sitesi ile içinde işyerleri, cami ve Kuran kursu bulunan 7 katlı Müftülük sitesinin temelinde inşaat mühendisleri tarafından teknik inceleme yapıldı. İki binanın da temelinde yer alan demirlerin tuzlu su altında kalarak korozyona uğradığı belirlendi. Teknik raporları olumsuz çıkan binaların duvarlarında çatlamalar ve başka büyük riskler olduğu belirtilince, Rize Belediyesi iki binanın yıkılarak kentsel dönüşümle birlikte doğru tekniklerle yeniden yapılması için çalışma başlattı.


“TEMEL ÇÜRÜMÜŞ”

Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan AKP Rize Milletvekili Hasan Karal, korozyona uğradığı tespit edilen iki binadaki hasarın ciddi boyutta olduğunu belirterek, “Temeller çürümüş diyebiliriz.  Bu iki bina yıkılarak yerine örnek proje yapılması için çalışma başlattık. Diyanet İşleri Başkanımız da bize destek veriyor. Rize Belediyesi ya da TOKİ marifetiyle orada yeni binalar inşa edilecek” dedi.


“70 BİN KİŞİ TEHLİKE İÇİNDE”

İnşaat Mühendisleri Odası Rize Şube Başkanlığı tarafından da, deniz doldurularak kazanılan ve yaklaşık 70 bin kişinin yaşadığı alanla ilgili teknik rapor hazırlandı. Rize kent merkezinin büyük bölümünü oluşturan dolgu alanının 1970′li yıllarda denizin büyük taşlar ile doldurulması ile kazanıldığının belirtildiği raporda şu görüşlere yer verildi.


“TEKNİĞE UYGUN YAPILMADI”

“Taşların arasına kum veya balçık gibi malzeme ile karışım yapıldı, alanın oturması beklendi. Bu alanlar daha sonra imara açılarak 3 kat halinde yapı izni verildi. Ancak binalar, mühendislik ilke ve hesapları yerine usta, kalfa zihniyeti ile inşa edildi. Yani tekniğine uygun yapılmadı. Bina temelleri, deniz suyu seviyesinin altında tuzlu su olan alana elle beton dökülerek inşa edildi. Beton sağlıklı dökülmedi, hafriyat derinliği uygun yapılmadı, dolgu alanındaki yapılar yapım tekniğine uygun inşa edilmedi. Daha sonra da bu binalara ilave kat izinleri verilmeye başlandı ve risk artarak devam etti. Temeli sakat, beton kaliteli değil. Bina temelleri deniz dolgusu ile kazanılan alanda tuzlu su altında kaldığı için demir özelliğini kaybetmiş, çapı düşmüş. Dolgu alanındaki binaların tamamının ömrü yarılanmış, binalar yorulmuş. Dolgu alanı inşaat tekniğine uygun yapılmayan binalar tuzlu su altında kaldığı için risk teşkil ediyor.” DHA

“Atatürk düşmanlarına dikkat”

"Benim Ailem: Atatürk’ün Saklanan Ailesi” isimli kitabı raflardaki yerini alan Ali Güler, "tarihi çarptırmaya çalışanlara karşı" uyarılarda bulundu.

Yılmaz Basım tarafından yeni yayınlanan “Benim Ailem: Atatürk’ün Saklanan Ailesi” isimli eserinde çok sayıda yeni arşiv belgesiyle Atatürk’ün ailesini inceleyen Yrd. Doç. Dr. Ali Güler: “Atatürk’ün ailesi hakkında günümüzde bazılarının ortaya attığı iddialar asılsızdır ve tamamen uydurmadır. Atatürk’ün ailesi hakkında bilim adamı olarak bugün bilmediğimiz bir şey yoktur”dedi.

ATATÜRK ARAŞTIRMALARI İLE TANINIYOR

Atatürk’ün yaşamı hakkında belgelere dayalı olarak yaptığı araştırmaları ile tanınan Emekli Öğretmen Albay, Eski Anıtkabir Müze Komutanlarından ve Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Güler ile yeni yayımlanan “Benim Ailem: Atatürk’ün Saklanan Ailesi” isimli kitabıyla ilgili Sözcü’nün sorularını yanıtladı. İşte Güler’den çarpıcı yanıtlar…

Sayın Güler, günümüzdeki Atatürk’e yönelik saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu kitap bu saldırılara bir cevap olarak mı yazıldı?

-Günümüz Türkiye’sinde maalesef hastalıklı bir tarih anlayışı ile pek çok şey çarpıtılmakta, insanımızın özellikle de gençlerimizin kafaları karıştırılmaktadır. Bu hastalıklı zihniyetin sahipleri, tarihimize ait ne varsa tamamını günlük siyasi menfaatlerinin birer parçası haline getirmişler ve yalan yanlış bilgilerle kullanmaya başlamışlardır.  Ne tarih biliminin kural ve kaidelerine uyulmakta, ne de en basitinden insan olmanın gerektirdiği asgari değerlere itibar edilmektedir. Tarihimize, kültürümüze, inançlarımıza kısaca Türk milletini millet yapan ne kadar değer varsa tamamı siyasi çıkar uğrunda heba edilmiştir ve edilmektedir. Elbette Cumhuriyet ve esasları ile onu kuran iradeyi temsil eden, kurucu kahramanımız Mustafa Kemal Atatürk de bu hastalıklı zihniyetin hedefi durumuna getirilmiştir.
Belgesiz veya masa başında uydurulan sahte belgelerle Atatürk ve ailesi saldırı altına alınmış, Türk milletinin önemsediği değerler bakımından Atatürk yıpratılmaya çalışılmıştır. Bir atasözümüzde belirtildiği gibi “Yel kayadan ne alır?” Denilebilir. Evet! Yel kayadan bir şey eksiltmez. Fakat bu hastalıklı zihniyetin ürettiği yalanlarla mücadele edilmesi de şarttır. Mücadeledeki strateji, doğruların insanımıza anlatılması olmalıdır. Gerçekler anlatılmalıdır. Bu çalışmanın amacı işte tam da budur. Gerçek belgelerle Atatürk’ün ailesi ortaya konulacaktır.

Son yıllarda çıkan bazı kitaplarınızda ve bu eserinizde “saklanan” kavramını kullanıyorsunuz. Bunun özel bir nedeni var mıdır?

Burada kastedilen Atatürk’le ilgili belgelerin, bilgilerin “gizlenmesi” değildir. Tarihi bir kişilik olarak önümüzde duran Atatürk’ün olduğu gibi anlatılmamasına veya anlatılamamasına bir vurgu yapılmaktadır. Amacımız bu hastalıklı anlayışa hizmet eden mevcut Atatürk anlatımına tepki göstermektir. Gerçek Atatürk’ü anlatma gerekliliğine güçlü bir vurgu yapmaktır. Gerçek Atatürk’ün Türk milletinden saklanmasına işaret etmektir.
Ya bilgisizlikten ya da bilinçli bir şekilde yıllarca tarihi kişilik olarak kendi geçmişinden, kültürel çevresinden ve milletinden kopartılmış başka bir Atatürk, adeta “sanal” bir Atatürk anlatılmıştır. Sonuç ortadadır. Bizim çalışmalarımızın önemli bir işlevi de bu “saklanmışlığı” ortadan kaldırıp, gerçek Atatürk’ü kitlelerle buluşturarak hastalıklı zihniyete gereken cevabın verilmesidir.

Daha önceki kitaplarınızda Atatürk’ün şeceresi, ölümü, defin işlemleri, O’nu Mustafa Kemal’den Atatürk’e dönüştüren dehasını belgeleriyle ortaya koymuştunuz. Bu kitabınızda daha çok aile fertleri üzerine yoğunlaşmışsınız. Genel olarak söyler misiniz? Neler var?

Bu vesile ile şunu da belirtelim ki, ilk defa bu eserde kullanılan arşiv belgeleriyle Atatürk’ün özgeçmişinde, aile tarihinde eksik olan pek çok önemli konu açıklığa kavuşturulmuştur. Elbette eser, Atatürk’le ilgili tüm az bilinen veya bilinmeyen hususları aydınlatma ve mükemmellik iddiasında değildir. Yeni belgelerle, yeni bilgilerle, yeni tanıklıklarla Atatürk çalışmalarının gelişeceği tabiidir. Bu eser uzun yıllardır yaptığımız konuyla ilgili çalışmaların sonucu mahiyetindedir. Baba Ali Rıza Efendi, Anne Zübeyde Hanım, kardeşler, tabi bu arada ailenin en uzun ömürlü çocuğu olan Makbule Hanım, Üvey Baba Ragıp Efendi ve manevi evlatlar yeni belge ve bilgilerle kamuoyumuza sunulmaktadır. Mustafa Kemal Paşa ile ilgili olarak da son yıllarda yaptığımız bazı önemli araştırmalar eserin son bölümünü oluşturmaktadır. Eserin başında tarihi bir kişilik olarak gerçek Atatürk’ün doğru düzgün anlatılamamasının psikolojik nedenleri Sayın Prof. Dr. Abdülkadir Çevik Hoca’nın politik psikoloji çözümlemeleri çerçevesinde irdelenmeye çalışılmıştır. Yine eserin başında Atatürk’ün ailesi hakkında şüphe uyandıran bazı yerli ve yabancı yayınlar değerlendirilmiştir.
Bir bütün olarak bakıldığında, bir aile tarihi olan bu çalışma ile Atatürk’ün yaşamöyküsünü kaleme alacak olanlara derli toplu bir bilgi de sunulmuş oldu. Fakat esasen bu kitapla Atatürk’ün ailesi hakkında ortalıkta dolaşan asılsız ve pek çoğu maksatlı iftiralara bilimsel olarak bir cevap da verilmiş oldu.
Sayın Güler kitaba biraz daha içerden bakarsak, yeni olarak ne var?

Öncelikle daha önce kamuoyumuza yansıyan Ali Rıza Efendi’nin ölümünden sonra Zübeyde Hanım’a ve çocuklara maaş bağlanması hakkındaki belgenin geniş bir değerlendirmesi bu eserimizde yer alıyor. Ayrıca ilk defa bu eserde yer alan bir belge de Makbule Hanım’ın ölümünden yaklaşık olarak bir yıl önce evlatlık edindiği dört kişi ile ilgili bir mahkeme kararı. Bu konu, kamuoyu tarafından bilinmeyen, bilim âleminde de sadece evlatlıklardan birisi olan Abdürrahim Tunçak’ın eşi Mualla Hanım bağlamında bilinen bir konudur ve önemlidir.
Yine Ali Rıza Efendi’nin ve Zübeyde Hanım’ın hayatı bu eserde daha ayrıntılı bir şekilde yazılmıştır. Mesela Ali Rıza Efendi’nin mezarı hakkında burada derli toplu, ayrıntılı bir bilgi verilmiştir. Mustafa Kemal’in doğum tarihi ile doğduğu evin hikâyesi yeni belgelerle bu eserde zenginleştirilmiştir. Mustafa Kemal’in bilinen ve bilinmeyen bütün nüfus kayıt belgeleri değerlendirilmiştir.
Belki garibinize gidecek ama bu kitapta Zübeyde Hanım’ın ölüm tarihi, Makbule Hanım’ın doğum tarihi gibi pek çok yanlış bilinen konu düzeltilmiştir.
Kitapta kullanılan bütün belgeler (orijinalleri ve çeviri yazıları) ve birçok yeni fotoğraf eserin eklerine konularak okuyucunun hizmetine sunulmuştur.

Bu söyleşi için teşekkür ederiz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Efendim, yerli yersiz, inanarak veya inanmadan modaya uyarak Atatürk’e saldıranlara şunları söylemek isterim: Atatürk, kendisine saldıranların anlayamayacağı kadar büyüktür! Soyu sopu bellidir. Türklüğü ile daima gurur duymuştur. İslam’a en büyük hizmeti yapan devlet adamıdır. Bugün gurur duyduğumuz ne varsa hepsi o’nun eseridir. Cumhuriyet, laik-demokrasi, üniter-ulus devlet, kadın hakları, modern hukuk düzeni, milli ekonomik kalkınma vs… Dünya milletler ailesi içinde Türkiye’yi öne çıkaran ve bölgesinde farklılaştıran ne varsa hepsini Atatürk’e borçluyuz. Bunu kimse unutmamalıdır, özellikle de gençlerimiz…

Bankalar 7 bin kişiyi işe alacak

8 banka toplam 7 bin kişiyi işe alacağını açıkladı.



Bankalar 2015’te şube açılışlara ve istihdam açısından vasat bir yıl geçirdi. Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) verilerine göre çalışan sayısı bir önceki yılın aynı dönemine gövre 2506 kişi, Aralık yılsonu rakamlarına göre 719 kişi artarak 201.605 oldu. Burcu Özçelik Sözer’in Hürriyet İK’daki haberine göre şube ve istihdam rakamlarını açıklayan 8 banka çalışan sirkülasyonunu da göz önüne alarak 7 bin kişiyi işe alacak.

Putin: “Kimseyi inandıramıyorum”

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Sovyetler Birliği'ni diriltmek istemediğine kimsenin inanmadığını söyledi.

Rossija 1 kanalına konuşan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, tekrar eski Sovyetler Birliği’ni kurmak istemediğine kimseyi inandıramadığını söyledi.

Deutsche Welle Türkçe’de yer alan habere göre Putin, Pazar akşamı ‘Rossija 1′ adlı televizyon kanalında yayınlanan belgeselde Batı devletlerinin Ukrayna anlaşmazlığında bu ülkenin çıkarlarını düşünmekten ziyade, Sovyetler Birliği’nin yeniden kurulmasını önlemeye çalıştığını belirtti. Putin, “Ne var ki eski Sovyetler Birliği’ni diriltmek istemediğimize kimse inanmıyor” dedi.

Moskova, Ukrayna ihtilafının başından beri Batı’yı, Soğuk Savaş yıllarındaki gibi ‘Sovyetler Birliğine’ set çekme politikası izlemekle suçladı.

Rusya Devlet Başkanı aynı zamanda Batı’nın demokrasi modelini Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerine zorla kabul ettirmeye çalıştığını da savundu. Putin, “İyi ile kötüden başkasını tanımayan kendi demokrasi anlayışınızı din ve gelenekleri başka olan farklı kültür bölgelerinin insanlarına zorla kabul ettiremezsiniz” dedi. Sözcü