12 Ocak 2016 Salı

Kılıçdaroğlu'ndan Beyaz'a: Sende hiç yürek yok mu?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hakkında terör propagandası yapmaktan soruşturma başlatılan Beyaz Show'un sunucusu Beyazıt Öztürk hakkında açıklamada bulundu.


Beyaz Show'da  bir kadın öğretmenin ‘Çocuklar ölmesin’ dediğini belirten Kılıçdaroğlu, "Vay efendim sen nasıl çocuklar ölmesin dersin? Programı yapan arkadaş da, sanatçı arkadaş da özür diliyor.. Kardeşim neden özür diliyorsun sen? Yürek yok mu sende? Cesaret yok mu? Ne özürü diliyorsun?” diye konuştu.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) partisinin grup toplantısında konuştu. 

Bir televizyon programında bir kadın öğretmenin ‘Çocuklar ölmesin’ dediğini belirten Kılıçdaroğlu, “Vay efendim sen nasıl çocuklar ölmesin dersin? Özür üzerine özür. Programı yapan arkadaş da sanatçı arkadaş da özür diliyor.. Kardeşim neden özür diliyorsun sen? Yürek yok mu sende? Cesaret yok mu? Ne özürü diliyorsun? Kimi üzersin sen, ancak üzsen üzsen çocuk katillerini üzersin sen başka kimi üzeceksin? Ben merak ediyorum. Bu sanatçı arkadaşımızın üzerine gidenler, gitsinler annelerine bir sorsunlar, ‘anne benim önemim nedir senin güzünde’ desinler. Bir evladın önemi nedir annenin gözünde, bir sorsunlar. Bir sorsunlar bakalım. Sen kalkıyorsun bunu acımasız bir propaganda aleti olarak kullanıyorsun. Bir de savcı soruşturma açıyor terör örgütü propagandası yapmaktan.” dedi.


'ORALAR SİLAH DEPOSU HALİNE GELİRKEN BU ANKARA’DAKİ BEYLERİN HABERİ YOK MUYDU, SORUŞTURMA AÇACAKSAN BUNA AÇ'

“Ne zamandan beri ‘çocuklar ölmesin’ demek terör örgütü propagandası oldu.” diyen Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: “Yıllar önce bunu Nazım yazmıştı, ‘çocuklar ölmesin, şeker yesinler’ diye yıllar önce. Ülke bu hale gelirse, savcı da Ankara’daki beylerin savcısı olur, cumhuriyetin savcısı olmaz. Cumhuriyetin savcısı farklı.

O savcıya sormak istiyorum, şehir merkezlerini ilçe merkezlerini terör örgütü silah deposu haline getirirken, valilere ‘dokunmayın’ diyen adam teröre yardım ve yataklık yapan adam değil mi? niye soruşturma açılmıyor? Oralar silah deposu haline gelirken bu Ankara’daki beylerin haberi yok muydu? Soruşturma açacaksan buna aç. Sorarsın bürokrasiye dünyanın belgesi gelir. Sen bunları bırakıyorsun, talimatın gereğini yapıyorsun. Hitlerin adalet danışmanı vardı ya. Diyor ki hakimlere ‘bir hakim nasıl karar verecekse Führer nasıl karar verecekse öyle karar verin’ diyor. Benzeri var. Erdoğan nasıl karar verecekse öyle karar vereceksin. Böyle bir düzen olabilir mi?”

DÜNYANIN EN AZ GELİŞMİŞ SON 20 ÜLKESİNİN 15 TANESİNDE BAŞKANLIK SİSTEMİ VAR

Türkiye’de her gün terör olaylarıyla şehit verirken birisinin derdinin başkanlık olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: “Sadece başkanlık. Başkanlığı getirmek için ne gerekiyorsa yapıyor. Vatandaşa doğru bilgi vermiyor. Bir siyasetçinin temel görevi vatandaşa doğru bilgi vermektir.


Bilgiyi doğru vereceksiniz ki vatandaş size güvensiz siyasetçiye güvenebilsin. Başkanlık için ilk başta şu örneği verdi Sayın Erdoğan, ‘gelişmiş ülkelere bakarsak tamamında başkanlık sistemi var’ diyor, tamamı yalan. Gelişmiş 20 ülkenin 16 tanesinde parlamenter sistem var. Sadece 2’sinde başkanlık sistemi var. Neden millete doğru söylemiyorsun?
Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyorsun, o koltukta oturan halka doğru bilgi vermez zorunda değil mi? İsteyebilirsin başkanlık sistemini, ama vatandaşa doğru bilgi ver. Niye doğru bilgi vermiyorsun? Dünyanın en az gelişmiş son 20 ülkesinin 15 tanesinde başkanlık sistemi var. Söylediğinin tam tersi. Az gelişmiş ülkelerin, gelişmemiş ülkelerin çoğunluğunda başkanlık sistemi, gelişmiş ülkelerin çoğunluğunda parlamenter sistem var. Sonra kalktı ‘İngiltere’de başkanlık sistemi var’ dedi. Herhalde İngiliz kraliçesi de ‘ben başkanım’ dedi. Yok. Parlamenter sistem var yıllardır. Neden halka doğruyu söylemiyorsun? Bunlar yetmedi bir şey daha söyledi. Baktı ki bu örnekler fazla tutmuyor, bu sefer Hitler örneği verdi, ‘mesela Hitler parlamenter sistemi başkanlık sistemine dönüştürdü’ dedi. Ne oldu başkanlık sistemine dönüştü, milyonlarca insan hayatını kaybetti. Söylediği lafın farkına vardı, internet sitelerini sansürledi. Kendi internet sitesinde kendi sözlerini sansürledi.”

Yaşlı kadın eşini 'TV'den öğrendiği' kalp masajıyla kurtardı

Mersin’in Tarsus ilçesinde tarlada çalışırken kalp krizi geçiren 66 yaşındaki adam, televizyondan gördüğü kalp masajını uygulayan eşi sayesinde yeniden hayata döndü.


Özel bir hastaneden yapılan yazılı açıklamaya göre, arıcılık yapan Mahir Yazlık (66), kovanlarını Tarsus'a bağlı Büyük Kösebalcı köyüne götürdü. Arı kovanlarıyla ilgilendiği sırada fenalaşan Yazlık'ın bilincini kaybetmesi ve ağzından köpük gelmesi üzerine yanındaki eşi Tülay Yazlık (61) hemen müdahale etti.

Kalp masajı ve suni teneffüs uygulayan Tülay Yazlık, eşinin yeniden hayat belirtisi göstermesinin ardından durumu 112 Acil servis ekiplerine bildirdi. Mahir Yazlık'a, kaldırıldığı özel hastanede 20 dakika boyunca kalp masajı ve elektroşokla müdahalede bulunuldu. Daha sonra anjiyo olan Yazlık'a stent takıldı.

'KALP KRİZİ GEÇİRDİĞİNİ ANLADIM'

Tülay Yazlık, birden fenalaşıp yere yığılan eşinin kalp krizi geçirdiğinin farkına varmasıyla hemen müdahale ettiğini belirterek, "Yüzü kireç gibi oldu, ağzından köpük geldi. Kalp krizi geçirdiğini anladım. Televizyonda kalp masajını görmüştüm. Hemen kalbine masaj yapıp ağzına, burnuna nefesimi üfledim. Sonra da ambulans çağırdım" ifadelerini kullandı.

KALP MASAJI HAYAT KURTARIYOR

Mahir Yazlık'ın doktoru Abdurrahman Tasal ise bu tür durumlarda kalp masajının önemli olduğunu kaydederek aynı sorunu yaşayan bir çok kişinin, kalp masajı yapılmadığı için hayatını kaybettiğine dikkati çekti. Hastanede 4 gün yoğun bakımda kontrol altında tutulan Mahir Yazlık, sağlığına kavuşmasının ardından taburcu edildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Suriye kökenli bir canlı bomba saldırısı'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’nda meydana gelen ve Suriye kökenli bir canlı bomba saldırısı olduğu değerlendirilen terör olayını esefle kınadığımı belirtmek istiyorum" dedi. Erdoğan bir grup akademisyenin imzaladığı ve dün kamuoyuna duyurulan bildiriye de değinerek, "Bugün Türkiye'nin sorunu dünyada pek çok ülkenin de bizar olduğu terör sorunudur, Kürt sorunu değildir. Kendimizi aldatmayalım. Bunu çok iyi anlatmamız lazım. Ama bu aydın müsveddeleri, ne yazık ki kalkıp devletin bir katliam yaptığından bahsediyor. Ey aydın müsveddeleri, siz karanlıksınız karanlık. Aydın falan değilsiniz. Sizler ne Güneydoğu'yu ne Doğu'yu, buraların adresini bilemeyecek kadar karanlıksınız ve cahilsiniz. Ama oraları bizler kendi evimizin yolu gibi, adresi gibi çok iyi biliriz" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara'da düzenlenen Büyükelçiler Konferansı dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yurt dışından gelen ve merkezde görevli büyükelçiler için düzenlenen yemekte yaptığı konuşmaya, büyükelçileri selamlayarak başladı. Erdoğan, 8. Büyükelçiler Konferansı vesilesiyle büyükelçilerle bir araya gelmekten dolayı büyük memnuniyet içinde olduğunu belirterek, "Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne, milletin evine hoşgeldiniz" diye konuştu.

Dışişleri teşkilatının önemli bir geleneğine dönüşen Büyükelçiler Konferansı’nın bu yılki toplantısının hayırlı olmasını dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sultanahmet'teki patlamaya değindi.

Erdoğan, "İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’nda meydana gelen ve Suriye kökenli bir canlı bomba saldırısı olduğu değerlendirilen terör olayını esefle kınadığımı belirtmek istiyorum. 10 kadar şu anda maalesef bu terör eyleminde ölümüz var, bunlar yerli, yabancı. Öyle zannediyorum ki şöyle yarım saat, bir saat içerisinde açıklanacak. Ben patlamada hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum ki 15 kadar yaralı var" ifadesini kullandı.

"BÖLGEDEKİ TÜM TERÖR ÖRGÜTLERİNİN HEDEFİ TÜRKİYE'DİR"

“Bu hadise bir kez daha millet olarak terör karşısında, terör örgütleri karşısında tek yürek, tek vücut olmamız gerektiğini göstermiştir" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye'nin terörle mücadele konusundaki kararlı ve ilkeli duruşu sonuna kadar devam edecektir. Bizim için DAİŞ'le PKK’nın, PYD'nin, YPG’nin, DHKP/C’nin, MLKP’nin, velhasıl adı veya kısaltması ne olursa olsun bütün terör örgütlerinin bir diğerinden farkı yoktur. Dikkat ederseniz bu bölgede faaliyet gösteren tüm terör örgütlerinin ilk hedefi Türkiye’dir. Çünkü Türkiye ayrım yapmaksızın bunların tamamına karşı aynı şekilde yaklaşmakta, aynı kararlılıkla mücadele yürütmektedir. Buradan açıkça soruyorum; dünyada DAİŞ denilen terör örgütüyle Türkiye’den daha kararlı bir şekilde mücadele yürüten ve bizim kadar bedel ödeyen başka bir ülke var mıdır? Aynı şekilde bölücü terör örgütüyle mücadelemizi de kararlılıkla ve fedakarlıkla yürütüyoruz ama bunu bile anlamamakta direnen birileri var, ülkeler de var."

"MEYDANI TERÖR ÖRGÜTÜNE, BÖLÜCÜLERE, YIKICILARA BIRAKMAMALIYIZ"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyükelçilerden bölücü terör örgütünün faaliyetleri hususunda teyakkuz halinde bulunmalarını özellikle beklediklerini dile getirerek, şunları kaydetti:

"Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere terör örgütü ve müzahir kuruluşlarının etkinliği olan yerlerde biz de devlet olarak çok daha güçlü bir çalışma ortaya koymak mecburiyetindeyiz. Meydanı terör örgütüne, bölücülere, yıkıcılara bırakmamalıyız. Dünyanın pek çok ülkesinde terör örgütleri konusunda ikircikli bir tavır ortaya konduğunu görüyoruz, biliyoruz. Bunlar sizler tarafından da yakından bilinen, takip edilen konular. Buna rağmen bölücü terör örgütünün gerçek yüzünü göstererek söz konusu ülkelerin kamuoylarına hakikati anlatmaktan bizi alıkoyacak bir şey yoktur. Bu konuda sizler elimiz, ayağımız, gözümüz, kulağımız, her şeyimizsiniz."

"EY AYDIN MÜSVEDDELERİ, SİZ KARANLIKSINIZ KARANLIK"

Erdoğan, Büyükelçiler Konferansı dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde verdiği öğle yemeğindeki konuşmasında, ülkede ortaya çıkan zorlukların farkında olduklarını, kendilerine güya "akademisyen" ve "araştırmacı" unvanı yakıştırmış bir güruhun ortaya çıktığını söyledi.

Bu güruhun, terör örgütünün eylemlerine karşı vatandaşlarını ve topraklarını savunan devlete dil uzattıklarını vurgulayan Erdoğan, "Neymiş efendim, 'hak ve özgürlükler ihlal ediliyormuş.' Evet, terör örgütünün eylemleri yüzünden bölgede yaşayan milyonlarca vatandaşımızın hak ve özgürlükleri ihlal ediliyor. Ama bu ihlali yapan devlet değil, terör örgütünün ta kendisidir" ifadesini kullandı.

Erdoğan, hendekleri barikatlarla kapatanın terör örgütü olduğuna dikkati çekerek, yollara, köprülere bombalar döşeyerek, seyahat özgürlüğünü engelleyenin de terör örgütü olduğunu dile getirdi.

Okulları, hastaneleri, camileri, kütüphaneleri, evleri ve iş yerlerini yakarak, ambulans ve itfaiye araçlarını kurşunlayarak vatandaşa hayatı zehredenin terör örgütü olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Evlerin duvarlarını delip, insanların yatak odalarından geçen tüneller açarak vatandaşımızın hak ve özgürlüklerini ihlal eden yine terör örgütüdür. Tüm bu gerçeklere rağmen kendilerine 'akademisyen' diyen güruh, bildiri yayınlayıp devleti suçluyor. Sadece bununla da kalmıyor, gelişmeleri takip etmek üzere yabancıları ülkemize davet ediyorlar. Bunun adı 'müstemleke zihniyetidir', bunun adı 'mandacılıktır.' Türkiye, bu zihniyetin ihanetiyle yüz yıl önce de karşılaştı. O zaman da bu ülkeyi ancak yabancıların düzeltebileceğine inanan ve kendilerine yine 'aydın' diyen mandacı bir güruh vardı.

Milletimiz, Kurtuluş Savaşı'nı zaferle sonuçlandırıp, istiklalini kazanarak bunlara hak ettikleri cevabı vermişti. Ama maalesef Cumhuriyetimizi kurduktan sonra bu müstemlekecilerin gelip yine köşe başlarını tuttuklarını gördük. Bugün de üstelik çoğu maaşını devletten alan, cebinde bu devletin kimliğini, pasaportunu taşıyan, ülke ortalamasının oldukça üzerinde bir refah seviyesine sahip sözde aydınların ihanetiyle karşı karşıyayız."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, salonda kendisini dinleyenlere seslenerek, "Buradan tüm Türkiye'ye, tüm dünyaya şu mesajı vermek istiyorum; Türkiye'nin Kürt vatandaşlarıyla hiçbir sorunu yoktur. Yani Türkiye'de Kürt sorunu diye bir mesele yoktur. Her kesim gibi Kürt kardeşlerimizin kendilerine yaşadıkları yerlere mahsus sıkıntıları olabilir, bunları oturur kendileriyle konuşur, çözeriz" dedi.

Son 14 senede Güneydoğu ve Doğu'ya, Batı'da ne varsa taşındığını, götürüldüğünü kaydeden Erdoğan, "Bugün Türkiye'nin sorunu dünyada pek çok ülkenin de bizar olduğu terör sorunudur, Kürt sorunu değildir. Kendimizi aldatmayalım. Bunu çok iyi anlatmamız lazım. Ama bu aydın müsveddeleri, ne yazık ki kalkıp devletin bir katliam yaptığından bahsediyor. Ey aydın müsveddeleri, siz karanlıksınız karanlık. Aydın falan değilsiniz. Sizler ne Güneydoğu'yu ne Doğu'yu, buraların adresini bilemeyecek kadar karanlıksınız ve cahilsiniz. Ama oraları bizler kendi evimizin yolu gibi, adresi gibi çok iyi biliriz" diye konuştu.

Erdoğan, eğer bugün Güneydoğu'nun her yanına havalimanları, üniversiteler gitmişse, camileri ve okullarıyla bütün bölge zengin bir hale gelmişse, bu durumun kendilerinin bölgedeki Kürtlere verdikleri değerin bir göstergesi olduğuna işaret etti.
Terör örgütünün ne yaptığı sorusunu yönelten Erdoğan, şu anda evlerin boşaltıldığını, bu evlere tüneller kazımak suretiyle oralarda terörü estirdiklerini aktardı.

Erdoğan, hiç kimsenin Yasin Börü'yü konuşmadığını belirterek, "Ne yapıyorlardı bunlar? Kurban eti dağıtıyorlardı. Üçüncü kattan aşağı atmak suretiyle ondan sonra da arabayla üzerinden geçmek suretiyle onu maalesef şehit ettiler. 6-7-8 Ekim'de olan olayların faili kim? Bütün Kürt kardeşlerimizi sokağa dökmek suretiyle orada 50 kişinin ölümüne sebep olan kim? Neredeydiniz aydınlar, sözde aydınlar, sesiniz çıktı mı? Kalkıp da bunu lanetlediniz mi" değerlendirmesini yaptı.

"BEN KENDİLERİNİ TÜRKİYE'YE DAVET EDİYORUM"
Sorunun bir tarafında millet ve devletin, diğer tarafında ise elinde silahıyla, bombasıyla, molotofuyla teröristlerin bulunduğunun altını çizen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Sözde akademisyenler bildirisine imza atan, isimleri bizden ama zihinleri bize yabancı tipleri bir kenara bırakıyorum. Sizden de şimdi bu konuda özellikle bir gayret istiyorum. Bu şekilde yabancı akademisyenlere benim bir teklifim var. Ben kendilerini Türkiye'ye davet ediyorum. Buyursunlar, Türkiye'ye gelsinler öyle kuru kuruya imza atmakla olmaz. Gel Türkiye'ye. A'dan Z'ye, Güneydoğu'da, Doğu'da bütün bu bölgelerde ne oluyor ne bitiyor, bunları müdellel olarak biz kendilerine anlatmaya hazırız.

Türkiye'deki sorunun, devlet tarafından 'hukukun çiğnenmesi mi yoksa terör örgütünün vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini gasbetmesi mi' olduğunu gelsinler kendi gözleriyle bizzat görsünler. Mesela, Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçimiz, daha önce de Türkiye'nin terör örgütüne yönelik operasyonlarıyla ilgili açıklama yapan Chomsky'i davet etsin. Kendisini bölgede misafir edelim. Gerçekleri bu akademisyen sıfatlı beşinci kol elemanları aracılığıyla değil kendi gözleriyle görsün. Diğer ülkelerdeki bu şekilde düşünen gönlü ve zihni açık akademisyenleri de çağıralım. Ülkemize gelsinler, bölgeyi gezdirelim. Dünya kamuoyuna gerçekleri bu şekilde çok daha doğru ve etkin şekilde aktarabileceğimize inanıyorum."

"BİZİM BU SÖZDE AKADEMİSYENLERDEN İZİN ALACAK HALİMİZ YOK"
"Bizim bu sözde akademisyenlerden izin alacak halimiz yok" diyen Erdoğan, hukukta böyle bir kaidenin olmadığını vurguladı. Bunu herkesin çok iyi bilmesi gerektiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bunların haddini de bilmesi lazım. Biz bu ülkede 78 milyonun can güvenliğini, mal güvenliğini korumakla mükellefiz. Devletin görevi budur. Bunu da silahlı kuvvetlerimizle, polisimizle, geçici gönüllü köy korucularımızla birlikte yürütüyoruz. Sizlerden görev yaptığınız ülkelerdeki muhataplarınıza bu gerçeği tüm çıplaklığı ile anlatmanızı ve terörle mücadelemize destek sağlamanızı özellikle bekliyorum. Buradan hükümetimize, bakanlıklarımıza, ilgili tüm kurumlarımıza çağrıda bulunuyorum. Bu devletin ekmeğini yiyip de bu devlete düşmanlık eden herkes, hiç vakit kaybedilmeksizin, en kısa sürede hak ettiği cezaya çarptırılmalıdır. Ne okulda ne hastanede ne adliyede ne emniyette ne maliyede ne tarımda hiçbir kurumumuzda, ülkesinin bütünlüğüne, milletinin birliğine karşı tavır içinde olan kamu çalışanı olamaz. Böyle bir duruma kesinlikle müsaade edemeyiz. Bu şahsımla birlikte, milletimin de hissiyatıdır. Tüm ilgili kurumlarımızı bu konuda hassas olmaya ve görevlerini yerine getirmeye davet ediyorum."

Bu seneki Büyükelçiler Konferansı temasının "Kriz Yönetimi, İnsani Çözümler" olarak belirlenmiş olmasını isabetli bulduğunu aktaran Erdoğan, krizlerin dünyanın hemen her bölgesinde günlük hayatın bir parçası haline dönüştüğünü dile getirdi.

Bu durumun insani yaklaşımlar ve inisiyatiflere duyulan ihtiyacı daha da arttırdığını vurgulayan Erdoğan, "Ülkemiz bir yandan kendi sorunları ile mücadele ederken, diğer yandan da çevresinde yaşanan insani krizler karşısında ilkeli bir tavır ortaya koymanın çabası içindedir. Özellikle bölgemizde yaşanan hadiseler karşısında ülkemizin tavrı diğer devletlerden farklıdır, farklı olmak zorundadır. Bizim asırlar boyunca birlikte yaşadığımız, ortak tarih, kültür ve medeniyet değerlerine sahip olduğumuz kardeşlerimize karşı sorumluluklarımız var. Bölgemizdeki hiçbir ülke bizim için devletlerden bir devlet, hiçbir toplum da milletlerden bir millet değildir" ifadesini kullandı.
Erdoğan, Türkiye'nin bölgeye bakışının asla ekonomik, askeri, jeopolitik çıkarlar ya da güncel gelişmelerle sınırlı olamayacağına dikkati çekti. Erdoğan, "Esasen bizim kültür ve medeniyet anlayışımız tüm dünyaya aynı şekilde bakmamızı gerektiriyor ve öyle de yapıyoruz. Güney Amerika'daki, Asya'nın ve Afrika'nın üçra köşelerindeki çabalarımızın öncelikli sebebi işte bu anlayıştır" diye konuştu.

"EY SÖZDE AYDINLAR, MADAYA'DA OLANLARA SES ÇIKARDINIZ MI?"
Bulunduğu ülkelerde, Türkiye'yi temsil eden her bir büyükelçinin de aynı heyecan ve vizyonla işine dört elle sarılmasını isteyen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

"Kendinizi sadece bürokratik tanımlarla ve misyonla sınırlarsanız bana göre görevinizi eksik yapmış olursunuz. Sizden asıl beklentimiz, Türkiye'nin bu tarih, kültür ve medeniyet vizyonunu hayata geçirmeniz, bu yönde kayda değer çalışmalar ortaya koymanızdır. Siz sıradan bir büyükelçi değilsiniz. Siz bir tarihsiniz ve o tarihin adeta geleceğe taşıyacak varisleriniz. Bizim için insani değerleri savunmak, herhangi bir politikanın aracı veya kılıfı değildir. Bu tavır binlerce yıllık devlet geleneğimizin ve mensubu olduğumuz milletin hasletlerinin bir gereğidir. Çünkü Afrika'da açlıktan bir deri bir kemik kalmış bir çocuğa baktığımızda biz kendi evladımızı görürüz. Böyle bir empatiyle meseleye yaklaşırız. Ey sözde aydınlar şu anda Madaya'da olanlara siz bugüne kadar ses çıkarttınız mı? Onun için kampanyalar düzenlediniz mi? Onun için bir tane imza attınız mı? Hayır. Suriye'de terör örgütlerinin, rejimin ve onu destekleyen devletlerin saldırıları sonucu evlerinde, okullarında, pazar yerlerinde, ekmek almak için sıra beklediği fırının önünde katledilen masumların acısını kendi yakınımızı kaybetmişcesine biz yüreğimizde hissederiz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Balkanlardaki, Kafkaslardaki, Ortadoğu'daki, Kuzey Afrika'daki şehirlerde, köylerde zor şartlarda hayatlarını sürdüren insanların, Türkiye bayrağını gördüklerinde, adını işittiklerinde duydukları heyecanın sebebinin çok iyi anlaşılmasını istedi. Erdoğan, "Burada herhangi bir çıkar, istismar, istiskal değil sadece ve sadece yaratılanı yaratandan ötürü sevme anlayışına dayalı samimi bir ilişki söz konusudur. Türkiye'nin insani değerler diplomasisinin gerisindeki bu tarihi ve manevi dinamik anlaşılmadan yaptıklarımız ve yapmak istediklerimiz doğru şekilde kavranamaz" diye konuştu.

Türkiye'nin dünyada en fazla resmi kalkınma yardımı yapan ülkelerden biri haline geldiğini vurgulayan Erdoğan, milli gelire oranla bakıldığında dünyada en fazla insani yardım yapan ülke durumunda olduğunu söyledi. Türkiye'nin sıradan bir ülke olmadığına işaret eden Erdoğan, "Dünün yardım alan, yardım isteyen Türkiyesi bugün yardım yapmada dünyada en zengin ülkeleri geride bırakan devlet haline geldi. 2015 yılında ülkemizin yaptığı uluslararası insani yardım rakamının 5 milyar doları bulmasını bekliyoruz. Ne mutlu bize, rabbime hamd olsun, bugünleri gördük" dedi.

"İNSANLIĞIN VİCDANI OLMAK TÜRKİYE'YE ZARAR VERMEZ, GÜÇ KATAR"
Türkiye'nin Birlemiş Milletler, İnsani Eşgüdüm Ofisi, Kalkınma Fonu gibi örgütlere en fazla katkı sağlayan ülkeler arasında yer aldığına dikkati çeken Erdoğan, "TİKA, AFAD, Kızılay ve ilgili tüm diğer kuruluşlarımız, başta doğal afetler olmak üzere tüm insani krizler karşısında dünyanın her köşesinde operasyon gerçekleştirebiliyor. Tüm bu çalışmaları, yardım elini uzattığımız insanların kim olduğuna, dinine, kimliğine bakmadan, kapsayıcı ve kucaklayıcı bir yaklaşımla sürdürüyoruz. Aynı şekilde insanlığın karşı karşıya olduğu sorunlara sürdürebilir çözümler bulunması yönünde sergilediğimiz o ilkeli tutumu kararlılıkla devam ettireceğiz" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kapsamda BM'nin özellikle de Güvenlik Konseyinin daha kapsayıcı ve etkin bir yapıya kavuşmasına yönelik reform çağrılarımızı güçlü bir şekilde seslendirmeyi sürdüreceklerini belirtti.

Erdoğan, şunları kaydetti:

"Unutmayınız, 'Dünya beşten büyüktür' itirazımız sadece bizim değil, BM çatısı altındaki ülkelerin artık çok büyük bir bölümünün de hissiyatı haline gelmiştir. Seslendirdik, seslendirmeye de devam edeceğiz. İnsanlığın vicdanı ve sesi olmak Türkiye'ye zarar vermez tam tersine güç katar. İtibarımızı yükseltir. Aynı şekilde anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesine önemli katkılarda bulunan barış için arabuluculuk girişimimizi de önemli görüyorum. Yine günümüzde önemli olan adımlardan bir tanesi, bu yaşanan sorunların çözümü için ciddi bir kanal olarak gördüğüm, kurucusu olduğumuz Medeniyetler İttifakı çalışmalarını da ihmal etmemeliyiz. Eş başkanlığını yaptığımız Terörizmle Mücadele Küresel Forumunu, dünyada bu alanda oluşturulacak işbirliği kanalları için etkin bir platform olarak kullanabilmenin yollarını da aramalıyız. Uluslararası alandaki tüm bu faaliyetlerimiz, dünya meselelerine sorumluluk sahibi bir ülke olarak yaklaşıyor olmamızın tezahürleridir. Antalya'daki G20 Zirvesi'ni büyük bir başarıyla yürüttük. Oradaki ekonomik büyümeyle en az gelişmiş ülkelerin sorunlarının da dikkate alınması gerektiği yönünde yaptığımız vurgunun sebebi de bu." (hürriyet.com.tr)

Bacağına saplanan kedi balığını ameliyatla çıkardılar

Brezilya'da karnına kedi balığı saplanan bir kadın, hastaneye kaldırılarak ameliyata alındı.


Sao Paulo eyaletindeki Itanhaem sahilinde yüzerken karnına kedi balığının iğneleri saplanan turist, ambulansla hastaneye yetiştirildi.

Marcelo Araujo Tamada adlı ambulans görevlisi, ameliyat edilen turistin görüntülerini Facebook'tan paylaştı.

Geçtiğimiz yıllarda yaşanan benzer bir olayda, plajda şakalaşan iki genç kadından birinin elindeki kedi balığının iğnesi, yanlışlıkla arkadaşının bacağına saplanmıştı. Kadının bacağına saplanan balığın uzun süre çıkarılamadığı olayın görüntüleri, sosyal medyada milyonlarca kişi tarafından izlenmişti.



İstanbul Valiliği: Sultanahmet'te 10 ölü, 15 yaralı var

İstanbul Valiliği, Sultanahmet'teki patlamayla ilgili açıklama yaptı. Valilik'ten yapılan açıklamada, ''10 ölü 15 yaralı olduğu tespit edilmiştir. Patlamanın nedeni, patlayıcının cinsi, olayın fail veya failleri hakkında incelemeler sürdürülmektedir'' denildi. DHA

Sultanahmet Meydanı'nda patlama! ÖLÜ ve YARALILAR var

Sultanahmet Meydanı'nda saat 10.20'de patlamada meydana geldi. Patlamada çok sayıda ölü ve yaralıların olduğu bildiriliyor. Olay yerine çok sayıda ambulans, polis ve itfaiye aracı sevk edildi. 

Cami yakınlarında bir turist grubunun içine giren bir canlı bombanın patlamaya neden olduğu iddiası doğrulanmadı.      

Sultanahmet'te meydana gelen patlamada yaralananlar, ambulanslarla çevredeki hastanelere kaldırıldı.

Patlamanın ardından olay yerine gelen çok sayıda polis ekibi, Sultanahmet Meydanı çevresinde geniş güvenlik önlemi aldı. Meydan çevresine şerit çeken Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü polisleri, patlamanın olduğu bölgeye vatandaşların ve basın mensuplarının girmesini engelliyor.

Sultanahmet Meydanı'na gelen sağlık ekipleri, yaralılara ilk müdahaleyi olay yerinde yaptı. Aralarında durumu ağır olanların da bulunduğu yaralılar, ambulanslarla Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi başta olmak üzere çevredeki hastanelere kaldırıldı.

Olay Yeri İnceleme Şube ve Bomba İmha Şube müdürlüklerine bağlı uzman polisler, patlamanın nedenini tespit etmek için çalışmaya başladı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı polis helikopteri de Sultanahmet bölgesinde havadan denetim yapmaya başladı.

Bu arada, Beyazıt-Eminönü arasındaki tramvay seferleri durduruldu. Sultanahmet Meydanı çevresi araç trafiğine kapatıldı.

DHA ve A.A'ya göre ölü ve yaralılar var.

Bu arada Sultanahmet tramvay durağı civarında bir polis aracının yan döndüğü görüldü. Polis aracı çevredeki polisler ve vatandaşların yardımıyla düzeltildi. Polis aracının olay yerine giderken kaza geçirdiği ortaya çıktı.

Reuters görgü tanıkları, Sultanahmet Meydanı'nın polis tarafından çıkışa kapatıldığını belirtti.
YARALILAR HASTANEYE TAŞINIYOR
 Olay yerinden 2 yaralı Haseki Hastanesi'ne getirildi.  
hürriyet.com.tr

Akılalmaz kaza! 7 aylık hamile kadın öldü

3 Aracın karıştığı kazada, kaza yapmayan aracın üzerine düşen taş, 7 aylık hamile kadını öldürdü.

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü girişinde 3 aracın karıştığı trafik kazasında, yol ortasındaki beton bariyerden kopan taş parçası savrularak bir arabanın ön camından içeri girdi.

Aracın yolcu koltuğundaki fizyoterapist Hülya Erşah Gencer (40), karnındaki 7 aylık kız bebeğiyle birlikte hayatını kaybetti.

Olay, dün sabah saat 11.00 sıralarında TEM Otoyolu`nda meydana geldi. İddiaya göre, otoyolun Ankara istikametinde gitmekte olan bir otomobil kontrolden çıkarak önünde giden 2 araca çarptı. Emniyet şeridine savrularak çelik bariyerlere ve yol kenarındaki tretuvar taşlarına çarpan araç ters döndü. Kazada 3 kişi yaralandı.

YOL KENARINDAKİ TAŞ, KARŞI ŞERİTTEKİ ARABANIN ÜSTÜNE DÜŞTÜ

Bu sırada, beton bariyerin yerden fırlayan yaklaşık 15 kiloluk parçası, karşı yönde, sol şeritte seyreden bir aracın sağ ön kısmına düştü. Camı kıran taş, arabanın yolcu koltuğunda oturan fizyoterapist Hülya Erşah Gencer`in kafasından yaralanmasına sebep oldu.

KADIN, KARNINDAKİ BEBEĞİ İLE ÖLDÜ

Aracı kullanan Mehmet Ümit Gencer, eşinin yaralandığını görünce, otomobili durdurmadan Kavacık`ta bulunan özel bir hastaneye gitti. Başından ağır yaralanan ve 7 aylık hamile olan Hülya Erşah Gencer yoğun bakıma alındı. 40 yaşındaki kadın ve karnındaki bebeği, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Araç ise hastaneye giden polis ekipleri tarafından incelendi. İnceleme sonunda, polis, aracı ve kadının ölümüne neden olan taş parçasını delil olarak Emniyet`e götürdü.

HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANANESİ`NDE TÖREN YAPILDI

Haydarpaşa Numune Hastanesi`nde fizyoterapist olarak görev yapan Hülya Erşah Gencer için bugün hastanede tören düzenlendi. Törene, ölen kadının ailesi, akrabaları ve iş arkadaşları katıldı.

Yapılan törenin ardından, cenaze Karacaahmet Mezarlığı`na götürülerek morga konuldu. Gencer`in cenazesi yarın sabah memleketi Zonguldak`a götürülerek toprağa verilecek. DHA

11 Ocak 2016 Pazartesi

Kemal Kılıçdaroğlu için şok ihraç talebi

Ömer Faruk Eminağaoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu'nun partiden ihracı istemiyle CHP'ye başvuracağını söyledi.

Eski Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiden ihracı istemiyle CHP’ye başvuracağını açıkladı.

CHP’nin diğer partiler gibi “inanç sömürüsüne yöneldiğini” ve “laiklikten uzaklaştığını” söyleyen Eminağaoğlu, CHP tüzüğünün “70/1-a-b maddeleri uyarınca önlemli olarak kesin ihraç istemiyle” başvuruda bulunacağı söyledi.

Eminağaoğlu’nun yaptığı yazılı açıklama şöyle:

- TBMM’deki bütün siyasi partilerin, laikliğe aykırılığı daha önce açıkça ortaya konulan böyle bir konuda suskun kalmaları, asla ve asla kabul edilemez.

Çağrım bir yurttaş olarak diğer partilere, parti üyesi bir kişi olarak ise partim CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na ve yönetimine hitaben olup, anılan kişileri istifaya davet ediyorum.

Partimin genel başkanı ve ilgili yöneticilerinin eylemi, parti anayasası olan Parti Tüzüğü’nün 2. ve 3. maddelerine açıkça aykırı olmakla, kendileri hakkında Parti Tüzüğü’nün 70/1-a-b maddeleri uyarınca önlemli olarak kesin ihraç istemiyle Partinin yetkili organına bugün başvuru yapacağım. Sözcü

Ethem Sarısülük davası Aksaray' da başladı

GEZİ Parkı eylemleri sırasında Ankara Kızılay Meydanı'nda Ethem Sarısülük'ün öldürülmesiyle ilgili polis memuru Ahmet Şahbaz'ın yargılanması, güvenlik gerekçesiyle Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başlandı. 

Ethem Sarısülük, 1 Haziran 2013 tarihinde Gezi Parkı eylemlerine destek amacıyla Ankara'da yapılan protesto sırasında başına isabet eden kurşunla hayatını kaybetti. Sarısülük'ü vuran ve Ankara 6'ncı Ağır Ceza Mahkemesi'nde 'olası kastla adam öldürme' suçundan yargılanan polis memuru Ahmet Şahbaz, 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezası aldı. Yargıtay 1'inci Ceza Dairesi, kararı usulden bozarak, dosyayı yerel mahkemeye gönderdi. Ardından davanın güvenlik gerekçesiyle Aksaray'da görülmesine karar verildi, tutuklu olan polis memuru Şahbaz da, tahliye oldu.

GENİŞ GÜVENLİK ÖNLEMİ ALINDI

Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi'nde bugün görülen duruşma nedeniyle, çevre illerden takviye olarak çevik kuvvet ekipleri geldi. Adliye çevresinde ve içinde yoğun güvenlik önlemleri alındı. İki adet TOMA (Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı) adliye önünde hazırda bekletildi. Duruşmaya izlemeye gelen Ethem Sarısülük'ün annesi Sayfı Sarısülük, kardeşleri İkrar, Cem ve Mustafa Sarısülük ve yaklaşık 30 kişilik grup, üst aramasından geçirildikten sonra adliyeye alındı.

DAVANIN AKSARAY'DA GÖRÜLMESİNE TEPKİ

Grup, adliye önünde 'Katillerden hesap sorduk, soracağız' şeklinde slogan atarken anne Sayfı Sarısülük, davanın Aksaray'a alınmasına tepki gösterdi. Duruşmayı izlemeye gelen CHP Milletvekilleri Ali Haydar Hakverdi, Necati Yılmaz ve Şenal Sarıhan da duruşmanın güvenlik gerekçesiyle Ankara'dan Aksaray'a alınmasına tepki gösterdi.

HUKUKA AYKIRI

Davanın Aksaray'a alınmasının hukuka aykırı olduğunu belirten CHP'li Sarıhan, "Ankara'da güvenlik sağlanamıyordu da Aksaray'da mı sağlanacak. Her ilde farklı güvenlik durumları mı var. Bu da tartışmalı bir durum. Dava bütün kamuoyunu ilgilendiriyor. İzlemeye gelen çok kalabalık kesimler oldu. Salonunda yetersiz olduğunu öğrendik. Kamuoyunun dikkatinin çok yoğun olduğu bir davada en geniş salonda sürdürülmesi gerekir." dedi.  DHA

Soma AŞ işçi ailelerine tazminat vermemek için hileye başvurdu

Soma AŞ faciadan sadece 36 gün sonra mahkemenin haciz kararlarını engellemek için ileride yapacağı kömür üretiminin gelirini Türkiye Kömür İşletmeleri’ne devretti. TKİ’den aldığı teminatı kredileri için bankaya verdi. Banka böylelikle öncelikli alacaklı oldu, 301 işçinin ailesinin tazminat talepleri alt sıralara düştü.

Manisa’nın Soma ilçesinde 301 kişinin yaşamını yitirdiği faciadan 36 gün sonra, ocağı işleten Soma Kömür İşletmeleri AŞ’nin, işçi ailelerinin tazminat alacaklarına karşı hileli (muvazaalı) yönteme başvurduğu iddiası Sayıştay raporunda yer aldı. Şirketin, Türkiye Kömür İşletmeleri’nden gelecekte çıkartacağı kömür için aldığı 182 milyon 134 bin 867 lirayı, bir bankaya temlik gösterdiği, bankanın da buna dayanarak başlattığı icra takibiyle, ‘öncelikli alacaklı’ olduğu öne sürüldü.

TKİ’nin 2014 hesaplarına yönelik Sayıştay’ın denetim raporları, TBMM’ne ulaştı. Bu raporlara göre, facianın yaşandığı ocağı rödövans sistemiyle işleten Soma Kömür İşletmeleri AŞ’nin, madenci ailelerinin tazminat alacaklarına karşılık hileli bir yönteme başvurduğu tespiti yapıldı. Sayıştay raporuna göre; şirket, faciadan 36 gün sonra Soma 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ihtiyati haciz kararlarının uygulanmasını engellemek için harekete geçti. Şirket, kazadan sonra kapatılan ve ne zaman açılacağı belirsiz ocağa dair tahakkuk etmiş bir alacağı olmamasına rağmen, ileride yapacağı kömür üretimi için 182 milyon 134 bin 867 TL’yi devretmek (temlik) için TKİ Genel Müdürlüğü’ne yazı yazdı. TKİ’den de gerekli onay yazısının gelmesi ile Soma Kömür İşletmeleri AŞ, 182 milyon 134 bin 867 TL tutarındaki alacak yazısını, bankaya devretti. Banka da, haciz işlemiyle öncelikli alacaklı durumuna geldi. Bu durumu Sayıştay denetçileri, hileli (muvazaalı) olarak değerlendirdi.

Sayıştay raporuna göre faciadan sonra, şirket alacakları için toplam 348 ihtiyati haciz kararı oluştu, TKİ Genel Müdürlüğü, bunlar için sıra cetveli oluşturdu. Bu haciz kararlarından 334’ünün, ölen madenci ailelerinin, 30 bin TL ile 500 bin TL arasındaki haciz kararları. Şirketin, kurumdan aldığı onay sonrasında bankaya devrettiği temlikin, alacağın da, yine 25’inci sırada olduğu raporda yazıldı. Bu işlem sonucunda, sıra cetvelindeki 334 madenci yakınının, paralarını çok geç ya da hiç alamayacakları ileri sürüldü.

Kozağaçlı: Şirket kayyuma devredilmeli

Somalı madenci ailelerinin avukatı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ise, bu işlemin bir tür kamu alacağı olduğu için, manevi tazminatlarla ilgili alacakların önüne geçtiğini söyledi. Kozağaçlı, şöyle dedi: “Burada katliamın 36’ncı gününde ileride, ailelere verdikleri zararı karşılamamak için bir niyetle hareket ettiklerini gösteriyor. Bu bir alacak önceliğidir. Hileli bir işlem gibi görünüyor. Gerçek borcunu ödememek için sahte borçlularla süreci uzatırlar. Gerçek borçlarından kurtulur. Hileli ve tehlikeli bir işlem.” Madenin kendi mallarıymış gibi bankaya ipotek gibi gösterildiğini de savunan Kozağaçlı, “Madeni ipotek gibi göstererek banka kredisini alıyorlar. Devlet resmen kefil oluyor. TKİ madeni bir kayyuma devretmeli” dedi.

Taylan YILDIRIM/İZMİR, (DHA)

10 Ocak 2016 Pazar

Can Dündar’dan 10 Ocak mesajı

Tutuklu gazeteci Can Dündar: Mesleğimiz her zamankinden daha zorlu koşullarda ama ona her zamankinden çok ihtiyacımız var.

MİT haberleri yüzünden çalışma arkadaşı Erdem Gül ile birlikte tutuklanan Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla cezaevinden bir mektup kaleme aldı, Mektubunda gazeteciliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğunu vurgulayan Dündar, asıl gazeteciliğin şimdi başladığını belirtti. Dündar, CHP milletvekili Utku Çakırözer vasıtayla Eskişehirli meslektaşlarına yönelik kaleme aldığı mektubunda, şu satırlara yer verdi:

“Sevgili Eskişehir’li gazeteci dostlarım ve bu geceyi düzenleyen başta Yılmaz Hoca olmak üzere değerli çalışanlar, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü Silivri Cezaevi’nde her zamankinden daha çok çalışarak kutluyoruz. İçinde bulunduğumuz vahim koşulları ancak cesaretle, dayanışmayla ve özgürlüğe sımsıkı sarılarak değiştirebiliriz. Mesleğimiz her zamankinden daha zorlu koşullarda ama ona her zamankinden çok ihtiyacımız var. Bu bilinçle ‘Gazetecilik: Asıl şimdi!’ diyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.” Sözcü

Ankara'daki patlamada ikinci canlı bombanın kimliği belirlendi

Ankara Tren Garı önünde 10 Ekim 2015'deki canlı bomba eylemini gerçekleştiren ikinci canlı bombanın kimliği belirlendi.

AA muhabirinin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kaynaklarından aldığı bilgiye göre, canlı bomba eylemini gerçekleştiren ikinci kişinin, Suriye vatandaşı E.U. olduğu belirtildi.  Başsavcılık, 19 Ekim 2015'de yaptığı açıklamada, saldırıyı terör örgütü IŞİD üyesi olduğu belirlenen Yunus Emre Alagöz ile kimliği tespit edilemeyen kişinin gerçekleştirdiğini açıklamıştı.  "Emek, Barış, Demokrasi Mitingi" öncesi Ankara Tren Garı önünde 10 Ekim'de 2015'de meydana gelen patlamada saldırganlarla birlikte 103 kişi hayatını kaybetmişti.

Kültür Bakanlığı'ndan gençlere büyük destek

Hükümet programında da yer bulan bu uygulama ile gençlerin sanatsal, sportif alanda kariyer yapabilmesinin desteklenmesi, genç yönetmen, yazar ve sporcuların yetiştirilebilmesi amaçlanıyor.

Takvim'den Burcu Çalık'ın haberine göre Kültür Bakanlığı, yakın zamanda başlatacağı GENÇDES uygulaması ile ilk kez film çekecek, kitap yazacak veya sportif faaliyetlerde bulunacak gençlere yönelik proje bazlı karşılıksız destek sağlayacak.

Hükümet programında da yer bulan bu uygulama ile gençlerin sanatsal, sportif alanda kariyer yapabilmesinin desteklenmesi, genç yönetmen, yazar ve sporcuların yetiştirilebilmesi amaçlanıyor.

Anne-babaya büyük müjde!

Torba kanun tasarısıyla, ‘2016 Eylem Planı’ kapsamında Meclis’e gelen kanun tasarısında, kadınların işgücüne katılımlarını artırmak noktasında önem taşıyan düzenlemeler yer alıyor.

Milliyet'ten Cem Kılıç'ın bugünkü yazısı...

HEM ANNEYE HEM BABAYA PART-TIME ÇALIŞMA GELİYOR

Torba kanun tasarısıyla, ‘2016 Eylem Planı’ kapsamında Meclis’e gelen kanun tasarısında, kadınların işgücüne katılımlarını artırmak noktasında önem taşıyan düzenlemeler yer alıyor.
Özel sektörde çalışan kadınlar için son derece önemli olan yeni düzenlemelerden ilki, her doğumda altı aya kadar haftalık çalışma süresinin yarısı kadar verilen ücretsiz izin süresince doğum sonrası yarım çalışma ödeneği ödenecek olması. Bu uygulamayla, doğum yapan işçi ücretsiz izin almak yerine ücretsiz izin süresi kadar part-time çalışmış ve yarı çalışma ödeneği almış olacak. Yarım çalışma ödeneği günlük, 46.2 TL. Ancak düzenlemeden tüm işçi kadınlar yararlanamayacak.

Prim şartı

Kadın işçinin bu haktan yararlanabilmesi için doğumdan önceki son üç yılda en az 600 gün işsizlik sigortası primi yatırılması gerekiyor. Ayrıca doğum sonrasında analık izninin bittiği tarihten itibaren 30 gün içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na ‘doğum sonrası yarım çalışma belgesi’ ile başvuruda bulunması da şart.

Tasarıyla analık izni ve part-time çalışma sonrasında çocuk okul çağına gelene kadar ebeveynlere İş Kanunu’nda düzenlenmiş olan kısmi süreli çalışma hakkı tanınıyor. Bununla birlikte, tasarıda söz konusu durumun işveren tarafından işten çıkarma nedeni olarak kullanılmaması için de bir düzenleme mevcut. Buna göre, çalışan anne ya da babanın çocuğu okula yaşına gelene kadar kısmi süreli çalışma hakkını kullanması, iş sözleşmesinin feshinde geçerli bir neden oluşturmayacak.
Kadın memurlara doğum yapmaları halinde analık izni sonrasında birinci doğumda 2 ay, ikinci doğumda 4 ay ve sonraki doğumlarda ise 6 ay süreyle mali ve sosyal haklarında herhangi bir kayıp olmaksızın günlük çalışma süresinin yarısı kadar çalışma imkanının tanınıyor. Çoğul doğumlarda söz konusu süreye birer ay eklenecek ve bebeğin engelli doğması durumunda da süre 12 ay olarak uygulanacak. Bu düzenlemeyle memur kadınlar, özel sektörde çalışan hemcinslerine göre önemli avantaj kazanacak.

Erken doğumda izin

Kamuda çalışan kadınların doğum öncesi analık izninin başlamasından önce doğum yapmaları halinde, söz konusu sürenin doğum sonrası analık iznine eklenmesi. Böyle bir durumda, mevcut düzenlemeye göre kadın çalışanın örneğin normalden 10 hafta önce doğum yapması halinde, doğum sonrası izne 8 hafta ekleniyor. Tasarının yasalaşması halinde ise doğum öncesindeki sekiz haftadan daha erken gerçekleşen doğumlarda, aradaki süre de doğum sonrası izne ilave edilecek.

Yarım zamana yarım maaş

Doğum sonrası yarım zamanlı çalışma hakkından yararlanacak memurların mali hakları ve sosyal yardımlara ilişkin kazançları ise yarı yarıya ödenecek. Bunun yanında, derece yükselmesi ve kademe ilerlemesine esas olan hizmet süreleri de yarım olarak dikkate alınacak.

Babalara da doğum izni

Tasarıyla 657 sayılı Devlet memurları Kanunu’na da doğum sonrası yarım zamanlı çalışmaya ilişkin düzenlemeler getiriliyor. Üstelik, söz konusu düzenlemeler kamuda çalışan anneyi de, babayı da etkileyecek. Bu kapsamda, doğum yapan kadın memur da, eşi doğum yapan erkek memur da çocuğun mecburi ilköğretim çağının başladığı tarihi takip eden aybaşına kadar olan dönemde, haftalık çalışma saatlerinin, normal çalışma süresinin yarısı kadar düzenlenmesini talep edebilecek.

Özel istihdam mı devreye girecek?

Özel sektörde işverenlerin, doğum sonrasında kadınların part-time çalıştıkları dönemde ortaya çıkan personel ihtiyacını nasıl karşılayacakları merak konusu. Geçtiğimiz dönemde özel istihdam büroları aracılığıyla kurulacak geçici iş ilişkileri sayesinde çözüm sağlanabileceği yönünde tartışmalar gerçekleşmişti. Özellikle işçi sendikalarının ciddi çekinceleri var. Tasarıda yer almamakla birlikte, kadın çalışanların doğum sonrasında part-time çalıştıkları dönemde özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi kurulmasıyla personel ihtiyacının karşılanması yoluna gidilebilir. Bu açıdan, tasarıya önümüzdeki günlerde özel istihdam bürolarına ilişkin düzenlemenin eklenmesi söz konusu olabilir.

(CEM KILIÇ / MİLLİYET)

Devlet Bahçeli’den muhalefete rest

MHP genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin Kızılcahamam'da düzenlenen toplantısının ardından gazetecilere açıklama yaptı.

Devlet Bahçeli, 12. Olağan Kongre sürecinin 9 Ekim 2016’da başlaması kararını aldıklarını belirterek, parti içi muhalefete “MHP’nin lüzumsuz bir şekilde 69 günden bu yana kamuoyunda sürdürülen tartışmalara son vermek, bazı çevrelerin bu hakkı kullanma yolundaki tahrik ve teşvikiyle yanlış yola sürüklenmeleri önlemek için bu kararı almıştır. Bu tüzüğe uygun bir karardır. MHP’nin kongre süreci 18 mart 2018’dir. Ondan öncesi bizi ilgilendiren bir konu değildir. İmzayı kim ne kadar toplarsa toplasın, müracaatları halinde kabulü mümkün olmayacak. Yasal haklarını kullanma yolu da açık olacaktır. Onun için önümüzdeki günlerde bizimle değil mahkemelerle haklarını savunmalarını tavsiye ederiz” diye seslendi. Hürriyet