20 Haziran 2016 Pazartesi

ABD’li anne çocuğunu aslanın ağzından aldı!

ABD'nin Colorado eyaletinde 5 yaşında bir çocuk, annesi tarafından aslanın ağzından kurtarıldı.

CNN’nin haberine göre; korkunç olay, Cuma günü Aspen bölgesinin yaklaşık 16 kilometre kuzeyinde yaşandı.

Anne polise verdiği ifadede, çocuğunun ağabeyiyle oynadığı sırada çığlıkları duyduğunu ve hemen dışarı çıkarak oğlunu dağ aslanının (puma) ağzından çıkardığını söyledi.

Haberde adı anılmayan çocuğun Denver’daki Çocuk Hastanesi’nde tedavi altına alındığı belirtildi.

Minik çocuğun yüzü, başı ve boynunda yaralar olduğu, annenin ise el ve ayaklarında ufak sıyrıklar olduğu aktarıldı.

Vahşi yaşamı koruma yetkilileri, evin yakınlarında küçük bir aslanı öldürdüklerini ve birkaç saat sonra bölgede başka bir aslan gördüklerini söyledi.

Colorado’da 4 bin 500 civarında dağ aslanı olduğu belirtiliyor.

Reza Zarrab bugün hakim karşısına çıkıyor

Hakkında 75 yıl hapis istenen Reza Zarrab, bugün New York'ta hakim karşısına çıkacak.


Karapara aklama, dolandırıcılık ve İran’a uygulanan yaptırımları delme suçlamaları ile ABD’nin New York kentinde tutuklu olarak yargılanan İran asıllı Türkiye vatandaşı işadamı Reza Zarrab, bugün New York’ta hakim karşısına çıkacak. Davaya bakan Yargıç Richard Berman, Reza Zarrab’ın avukatı aracılığıyla yaptığı kefaletle serbest kalma başvurusunu, Türkiye, İran ve Makedonya pasaportları bulunan Zarrab’ın kefaletle serbest bırakılması durumunda kaçma riski bulunduğu gerekçesiyle geri çevirmişti.

ABD’nin New York kentinde tutuklu olarak yargılanan ve hakkında 75 yıl hapis cezası istenen işadamı Reza Zarrab’ın, 16 Haziran’da görülmesi gereken duruşması, iddianameyi hazırlayan  New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara’nın iş seyahatlerinin yoğunluğunu gerekçesiyle 20 Haziran tarihine ertelenmişti.

New York’ta, Metropolitan Cezaevi’nde tutuklu bulunan Zarrab, yerel saatle 09:00’da, Türkiye saatiyle saat 16:00’da duruşmaya çıkacak. (DHA)

19 Haziran 2016 Pazar

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gezi Parkı’na o tarihi eseri inşa edeceğiz

Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul'la ilgili kitabın tanıtım töreninde konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gezi Parkı'nı yeniden gündeme getirdi. Erdoğan, 'Gezi Parkı'na tarihi eseri yeniden inşa edeceğiz' dedi.

Konuşmasına salondakileri selamlayarak başlayan Erdoğan, “Dünya üzerinde binlerce yıldır önemini ve liderlik vasfını kaybetmeyen çok az sayıdaki yerden biri olan İstanbul her yönüyle anlatmak böyle hacimli bir eser için bile elbette mümkün değildir. Hakikaten İstanbul’a hizmet etmek çok farklı bir heyecan, zevk ve gurur. Bu eserin yeni ve daha iddialı çalışmalar için örnek teşkil etmesini de diliyorum. İstanbul dünyanın en kadim şehirlerinden biri olarak bu tür çalışmaları, araştırmaları, eserleri ziyadesiyle hak ediyor. Ülkemizde şehir tarihi çalışmaları alanında maalesef çok ciddi eksiklerimiz var. Son yıllarda bu yönde bir çabanın varlığını gözlüyoruz. Ama yine de halen önemli eksiklerimiz olduğu bir gerçektir” dedi.

“ŞU ANDA GENÇLİĞİMİZ ÇOK SIKINTILAR YAŞIYOR”

“Yaşadığımız olayları, ülkemizdeki, bölgemizdeki gelişmeleri tarihin bize tuttuğu ışık doğrultusunda sürekli yeniden yorumlamak, değerlendirmek mecburiyetindeyiz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim tarih çalışmalarımızın en önemli eksiğinin işte bu boyut olduğunu düşünüyorum. Şuanda gençlimizin içinde bulunduğu sıkıntının altında da bu yatmıyor mu? Şuanda gençliğimiz çok sıkıntılar yaşıyor. Ve hele hele son dönemlerde liselere, ortaokullara yönelik yapılan saldırıların altında da bu var. Onun için bizim lisede ve ortaokuldaki yavrularımızı tarih bilinciyle çok daha güçlü bir şekilde yetiştirmemiz gerekiyor” diye konuştu.

“DOĞDUĞUM BÜYÜDÜĞÜM BU ŞEHRE BEN AŞIĞIM, HASTASIYIM”

Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kendisiyle mukayese edilebilecek şehirler içinde İstanbul gerçekten de farklı bir yere farklı bir güzelliğe sahip. Dünyada eşi benzeri yok. Kim ne derse desin. Bu şehir farklı bir şehir. Onun için doğduğum büyüdüğüm bu şehre ben aşığım, hastasıyım. Hastası olunmayacak bir şehir değil. Ama biz bu şehre çok zulüm, haksızlık ettik. Halen bu haksızlıklar devam ediyor. Evinin içinde bu şehirde inek besleyenler var. Ya yapma etme, artık bak süt marketten satılıyor işte. Yapmayın bizi bunu devredin, biz buralarda güzel evler yapalım. Sizi oralara yerleştirelim. ‘Sen benim ineğimi aldığın zaman ben anama ne diyeceğim’. Mantık bu. Ve bunu da İstanbul’un en güzel yerinde yapıyor” dedi.

“O TARİHİ ESERİ ORAYA YENİDEN KURDURACAĞIZ’

“İnşallah devam eden ve hazırlıkları süren yeni projelerle İstanbul’u çok daha ileriye taşıyacağız” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ben sayın başkanıma söylüyorum ‘Cesur olacaksın’ diyorum. Eğer cesur olmazsan biz bu işi başaramayız. Ve cesur olmamız gerekenlerden bir tanesi. Bak bugün burada yine söylüyorum; Taksim’deki Gezi Parkı, oraya o tarihi eseri inşa edeceğiz. Eğer tarihimize sahip çıkacaksak orada tarihi bir eser vardı, o tarihi eseri oraya yeniden kurduracağız. Ve adı bunun ister tarih müzesi olur, ister şehir müzesi olur. Bunu orada yapmamız lazım. İçeriği hakkında çok ilginç bilgilerimiz var. Geçenlerde Nabi hocamızla da biraz onları dertleştik. Ve bunun için de hani şuanda dünyada birçok şeyler konuşuluyor ediliyor ya. İşte yok bilmem Almanya’dakiler bir şeyler söylüyor. Onlara bir köşe yaparız orada. Ve o köşede onların neler yaptığını dünyaya tanıtırız. Fransızlara bir köşe yaparız, onları orada tanıtırız. Amerikalılara yaparız, onları da orada tanıtırız. Dünya hepsini tanısın, nerede neler yapmışlar hepsini görelim. Ama bu millete iftira atanlar bu milleti de orada görsün. Bizim tarihimiz kara tarih değil, ak tarihtir. Bunu görsün” ifadesini kullandı.

“AKM İLGİLİ DE ÖN HAZIRLIKLAR, PROJE HER ŞEY VAR”

Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü.

“Bir diğeri Maksem. Maksem’in olduğu yere de inşallah, Taksim Meydan’ın ihtiyacı var, orada bir selatin cami oraya yerleşmesi lazım. Bunların projesi falan her şeyi hazır. Bir diğeri de AKM… AKM ilgili de ön hazırlıklar, proje her şey var. Daha güzeli de yapılabilir. Arkada devasa bir yer var. Oraya gerçekten dev bir opera binasını da oraya yerleştirmek suretiyle bizim sanat anlayışımız bu bunu da görün demek lazım. Şuandaki bina zaten depreme dayanıklı değil. O yönden sıkıntısı var, gitti gider. Ve Gümüşsuyu’ndan çıkarken araçlar yerin altına girecek, Mete Caddesi’nden de Taşkışla’nın oradan çıkacak. Taksim Meydanı da tamamen yayalaştırılmış olacak. Böyle güzel bir meydana bizim ihtiyacımız yok mu? Var. Taksim Meydanı’nı bu hale getirmemiz lazım. Onun için de cesaret. Kültür Bakanımız, Belediye Başkanımız burada; Cumhurbaşkanı olarak ben de buradayım. Başbakanımız zaten ‘evet’ dedi. Adımı atacağız biran önce yürüyeceğiz. Şunlar şöyle demiş bunlar böyle. Bırakın millet ne diyor biz ona bakalım. Dünyada her ülke bu tür meydanlarla anılır. Bizim doğru dürüst bir meydanımız yok.”  DHA

17 Haziran 2016 Cuma

İzmir’de hamile, engelli ve hastalara sıcak izni

İzmir Valiliği, hava sıcaklıklarının önümüzdeki günlerde mevsim normallerinin 5 ile 9 derece üzerinde olmasının beklendiğini belirterek, alınması gereken önlemler konusunda uyarıda bulundu.

Kamu kurum ve kuruluşlarında görevli personelden hamile, engelli ve kronik hastalıkları olanların, 20 Haziran Pazartesi günü idari izinli sayılacağı bildirildi.

İzmir Valisi Erol Ayyıldız imzasıyla kurumlara da gönderilen yazıda, Meteoroloji 2’nci Bölge Müdürlüğünden alınan bilgiler paylaşıldı. Buna göre, İzmir ve çevresinde 16 Haziran Perşembe günü başlayan sıcak havanın 1 hafta sürmesinin beklendiği, sıcaklığın 41 dereceye kadar ulaşacağı kaydedildi. Açıklamada, sıcaklık değerlerinin mevsim normallerinin 5 ile 9 derece üzerinde seyretmesinin beklendiği uyarısı yapıldı. Açıklamada, şöyle denildi:

“Pazartesi günü sıcaklığın 41 derece civarında olacağı beklenmekte olup vatandaşlarımızın sıcak çarpmasına maruz kalmamaları adına başta hastaneler ve tüm sağlık kurum ve kuruluşları olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarınca gerekli tedbirlerin alınması; kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan engelli, hamile, kalp damar hastalığı, hipertansiyon, KOAH, diyabet ve kanser gibi kronik hastalığı olan kamu görevlilerinin 20 Haziran 2016 Pazartesi günü idari izinli sayılmaları, mecbur kalınmadıkça sıcaklığın yoğun olarak hissedileceği 10.00- 16.00 saatleri arasında dışarı çıkılmaması gerekmektedir.”

İŞTE O DUYURU

Haksız yere 'ölüm parası' almakla suçlanan şehit eşi konuştu

Mersin'de boşanma davası devam ederken şehit düşen Uzman Jandarma Onbaşı Sabri Acem için ödenen 96 bin liralık ölüm yardımını aldığı için kocasının ailesi tarafından 'cenazeye bile katılmadı, parasını aldı' şeklinde eleştirilen şehit eşi Ayşegül Acem, gözyaşları içerisinde kendini savundu. Suçlamaların tamamının asılsız olduğunu söyleyen Acem, "Eşimin ailesi cenaze törenine katılmamı istemediği halde ben törene giderken fenalaştım ve hastaneye kaldırıldım. İki gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 6 saat süren açık kalp ameliyatı geçirdim" dedi.

24 Mart 2016 tarihinde Diyarbakır-Bingöl karayolundaki Mermer Jandarma Karakolu’na PKK terör örgütünce düzenlenen bombalı saldırıda şehit olan Jandarma Uzman Onbaşı Sabri Acem için 96 bin liralık ölüm yardımı boşanma davası açan 21 yaşındaki eşi Ayşegül Acem’e ödenince, şehidin babası Erkan Acem kendilerine ödenmesi gereken parayı cenazeye bile gelmediğini iddia ettiği Ayşegül Acem’in almasına tepki göstermiş ve yetkililerden bu konuda yardım istemişti. Hakkında ortaya atılan iddialarla ilgili İHA'ya açıklamalarda bulunan Ayşegül Acem, iddiaların tamamının asılsız olduğunu belirtirken, haberle ilgili yapılan yorumların da kendisini yaraladığını, derinden üzdüğünü söyledi. Yaşadıklarını gözyaşları içinde anlatan genç kadın, hiçbir şeyin anlatıldığı gibi ya da göründüğü gibi olmadığını söyledi.

"KİM İSTER EŞİNİN ŞEHİT OLMASINI"

Hakkında çıkan haberleri üzüntüyle izlediğini kaydeden Ayşegül Acem, "Hepsi asılsız. Ben onlar gibi kağıda döküp konuşmayacağım. Çünkü her şey yaşadığım şeyler. Ben halen evli olmasaydım askerler ilk gelip bana haber vermezdi. Gecenin 02.30’unda askerler benim yanıma geldi ve 'eşiniz şehit oldu' dediler. Ben durumumu anlattım, boşanma sürecinde olduğumu gelen askerlere söyledim. Onlar bana, 'Siz ne kadar da boşanma sürecinde olsanız, yasal olarak eşi görünüyorsunuz. O yüzden bütün haklarına sahipsiniz' dediler. Haklarımdan da bahsettiler. Ben o zaman keşke şehit olmasaydı da onun haklarından yararlanmasaydım dedim. Zaten uzun süredir boşanma mahkemesi sürdürüyorum. Kim ister eşinin şehit olmasını ya da evlenip ayrılmak. Ben ayrılmak için evlenmedim" diye konuştu.

"CENAZE TÖRENİNE GİDERKEN HASTANEYE KALDIRILDIM"

Şehit ailesinin 'Eşinin cenaze törenine bile gelmedi' şeklindeki eleştirilerine de yanıt veren Acem, "Bize askerler aracılığıyla 'cenazeye kesinlikle gelmesinler, istemiyoruz' demişler. Askerlere benim gitmek istemediğimi, boşanma sürecinde olduğumu söylemişler. Halbuki ben onlarla hiç telefon görüşmesi yapmadım. Eşimin cenazesinin olduğu sabah beni istemedikleri halde hazırlandım ve yola çıktım. Beni istemedikleri halde cenazeye gitmeye kararlıydım. Ancak ani bir şekilde rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığım için cenazeye gidemedim. Benim elimde raporlarım var. Şehit haberini aldıktan sonra iyice fenalaştım. 25 Mart’ta hastaneye kaldırıldım ve yoğun bakımda yattım. İki gün yoğun bakımda yattıktan sonra normal odaya alındım ve 30 Mart tarihinde de ameliyat oldum. Benim sol kalp kapakçığım değişti, metal kapak takıldı. Sağ kalp kapakçığımdan da ameliyat yapıldı. 6 saatlik açık kalp ameliyatı oldum" şeklinde konuştu.

"EŞİMİ SEVİYORDUM, AYRILMAMIZIN NEDENİ KAYNANAMDIR"


Hakkında söylenen 'lüks yaşam istediği için eşini bıraktı' sözlerini de değerlendiren Acem, şöyle devam etti:

"Ben madem çok kötü bir insanım, iki tane gelini var ve diğer gelini neden o zaman boşanma davası açıp, çocuklarını terk ediyor ya da bırakıyor. Bunun sebebi kaynanamdır. Bizim eşlerimizle hiçbir problemimiz yoktu, hiçbir kavgamız yoktu. Kaynanamın baskısı, zulümleri yüzünden biz bu şekilde davranmak zorunda kaldık. Ben 15 yaşından beri çalışan bir insanım. Ben çok lüks bir ailede büyümedim. O yüzden de böyle bir şey talep ettiğimi zannetmiyorum. Ben de orta düzeyde bir ailenin kızıyım. Ben 15 yaşından beri çalışıp, kendi paramı kazanan bir insanım. Ben lüks bir hayat isteseydim zaten kaynanamla aynı evde oturmazdım. Lüks bir hayat isteseydim kirada otururdum, ev aldırırdım. Ancak ben eşimi sevdiğim için kaynanamla aynı evde oturmayı bile kabul ettim. Ben daha ne yapabilirim ki bu insanlara."

Ailenin iddiaları üzerine yapılan haberlerin altına yapılan yorumları da üzüntüyle karşıladığını söyleyen Acem, "Bu yorumların hiçbirini hak etmedim. Çok terbiyesizce geldi. İnsanlar karşı tarafı da dinleyip öyle yorum yapabilirlerdi. İnsanların tek taraflı düşünmelerini istemiyorum. At gözlüklerini takıp bakmamaları gerekiyor olaya. Onların da kızları, kardeşleri var, kendileri de bu durumda olabilirdi. Kendilerini benim yerime koymalarını istiyorum. Bu yorumlar çok gereksizdi. Ben genç bir bayanım. Böyle ithamlara maruz kalmam benim için çok kötü bir durum. Bu olayları da yaşadığım için gerekli girişimlerde bulunacağım" dedi.

Şehit olan kocasının ailesinin söylediği 'ölüm yardım beyannamesi' ile ilgili de konuşan Acem, "Yasal olarak eşiyim. Halen aynı soyadı taşıyorum. Bu iddialara bir şey söylemek istemiyorum. Şu anda mahkeme sürecinde. Mahkeme sonuçlansın ondan sonra bunları açıklamak isterim. Ancak o dedikleri imzalanan kağıt var ise bana neden TC numaramın üzerine para yatırıldı. Devlet o kadar mı dikkatsiz. Devlet her şeyi düşünür. Benim hak etmediğim düşünülüyorsa bana neden maaş bağlanıyor, bana neden para yatırılıyor öyle bir imza attıysa" diye konuştu.

"PARAYI ALMAK İÇİN KOŞTURAN İNSANLAR ONLAR"

Şehit eşinin ailesine de seslenen Acem, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kızları olsaydı beni anlarlardı zaten. Kızları olmadığı için anlayamazlar. 7 yemeğini yedikten sonra, 7’si bile çıkmadan gidip evrakları yapıp, parayı almak için koşturan insanlar onlar. Ben canımla uğraşırken gidip evraklarını yapan insanlar onlar. Ben hiçbir evraka elimi sürmedim, jandarmadan kağıt almadım, onu yapmadım bunu yapmadım. Askerler bile bana telefon açıp, 'gelmeyecekseniz biz gelip sizi alıp götürelim, imza atın' demişlerdir. Ben 1, 1,5 ay sonra gidip imza atmışımdır. Yani ben imza atmasam onlar hiçbir şekilde, hiçbir şeyden hak alamayacaklardı. Ben para düşkünü bir insan da değilim. Hakkımsa hakkım yatırıldığı için bunları kullanıyorum. Yasal olarak evli olmasaydım zaten böyle bir şey olmazdı."

"BENİ REZİL ETTİKLERİ İÇİN KESİNLİKLE BU PARAYI İADE ETMEYECEĞİM"

13 senedir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) yaşadığını ifade eden Ayşegül Acem, "Orada ailemle yaşıyorum. Eşimle de zaten orada tanıştım. Geldik buraya düğünümüzü yaptık. Ben orada yaşıyorum, orada büyüdüm. Burada yaşamıyorum, buraya ameliyat için geldik. Ben kötüysem, diğer gelin de mi kötüydü. 2 çocuğuyla birlikte neden evi terk etti. Bu kaynanamızın bize yaptıklarından dolayıdır. 2 aylık evlilik diyorlar. 2 aylık evlilik süreci geçirmek için evlenmez insanlar. Ben bir ömür boyu yaşamak için onunla severek evlendim. Kim ister ki evlensin, 2 ay sonra ayrılsın. Ben bunu insanlara söylüyorum. Ben bu şekilde olmasını istemedim. Ancak ailesi, annesi beni bu hale getirdi. Onları Allah’a havale ediyorum. Allah her şeyi görüyor ve biliyor. Onlar zaten zannediyorum ki oğullarının canında değiller, paranın peşine düşmüş insanlar. Senin oğlun ölmüş, canından can gitmiş, sen nasıl paranın peşine düşebiliyorsun, ben bunu anlamıyorum. Artık parayı vermek için düşünmüşsem bile beni rezil ettikleri için kesinlikle bu parayı iade etmeyeceğim. Rezil ettiklerinden dolayı da bir yasal işlem başlatacağım. Hiç merak etmesinler. Artık mahkemede görüşeceğiz. Zaten benim parayı vermemi sağlamak için böyle bir şey yapıyorlar. Benim yenilmemi, vazgeçmemi istiyorlar. Böyle yaparak beni daha çok güçlendirdiler. Hiçbir şekilde de onlara yenilmeyeceğim" şeklinde konuştu. Hürriyet

Milyonlarca memuru ilgilendiren 'tatil' projesi

Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkanı Osman Ayık, kamu personeli için hazırlanan "çek ile tatil" projesini önümüzdeki günlerde Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı'ya sunacaklarını bildirdi. Plana göre, herkesin bütçesine göre bir rakam çıkacak. Belgenin üzerindeki rakama göre o kişiye özel bir indirim uygulanacak ve taksit imkanı getirilecek.


TÜROFED Başkanı Osman Ayık, yaptığı açıklamada, 2016 yılının turizm sektörü açısından zor bir yıl olduğunu, sektör için kaynak oluşturabilecek en sağlıklı işleyen pazarların Ukrayna ve iç pazar olduğunu söyledi.

İç pazardaki potansiyeli artırabilmek için kamu çalışanlarına yönelik "çek ile tatil" projesinin hazırlandığını anımsatan Ayık, eski Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal döneminde TÜROFED, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) ve bakanlıkla iş birliği içinde hazırlanan projenin kabine değişikliği nedeniyle askıda kaldığını belirtti.

Söz konusu projenin son rötuşlarını yapıp, erken rezervasyon dönemi bittikten sonra açıklamayı planladıklarını dile getiren Ayık, "Fakat kabine değişikliği olunca ister istemez proje de gündemden kalktı, ama proje tekrar hayata geçmez diye bir şey yok. Projeyi önümüzdeki günlerde yeni Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Nabi Avcı ile görüşüp tekrar gündeme getirmek istiyoruz. Projeye son şeklini verip mutlaka hayata geçirmek istiyoruz." dedi.

Ayık, kamu çalışanlarına yönelik "çek ile tatil" projesine ilişkin bilgi verirken, şunları söyledi:

"Kamuda çalışan her kademedeki memura, işçiye dönük bir projeydi bu. Çalışanlara alım gücüne göre bir belge verilecek, bu çek de olabilir, başka bir şey de. Herkesin bütçesine göre bir rakam çıkacak. O belgenin üzerindeki rakama göre o kişiye özel bir indirim uygulanacak ve taksit imkanı getirilecek. Buna hem biz otelciler hem seyahat acenteleri katkı verecek, isterse kamu da ayrıca bir katkı sağlayacak. Kamu işin arkasındaki garantör yapı da olabilecek. Karma bir proje. Türkiye'de yaklaşık 3-3,5 milyon civarında kamu çalışanı var. Aileleriyle düşündüğümüz zaman çok ciddi bir potansiyel var. Bu projenin temel amaçlarından biri iç pazarın canlandırılması. Ön çalışmamız hazır. 2-3 haftalık süreçte formüle edilirse çok iyi olur. Projeyi önümüzdeki günlerde yeni Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Nabi Avcı'ya sunacağız."

İÇ TURİZMDE 10 MİLYON KİŞİLİK POTANSİYEL 

Son 5-10 yıldır iç pazarın canlandırılması için erken rezervasyon kampanyalarıyla yoğun bir çalışma yapıldığını ve yerli turist potansiyelini belli bir seviyeye getirdiklerini kaydeden Ayık, "Kamu çalışanı için tatil projesini de bunun devamı gibi düşünmek lazım. Bu projenin sadece kriz dönemi için değil, önümüzdeki yıllarda da devam etmesi çok önemli. Bunu başka meslek gruplarına da açabiliriz." diye konuştu.

Yurt içinde yılda kaç kişinin tatil yaptığı konusunda net rakamlar bulunmadığını, konuyla ilgili bir çalışma yaptırdıklarını belirten Ayık, tahminlerine göre yurt içinde seyahat eden kişi sayısının yabancı turistin yüzde 10-15'i civarında bulunduğunu bildirdi. Ayık, "Yani şu anda yıllık 4,5-6 milyon kişi arasında yerli turistimiz var. Bu rahatlıkla 10 milyon kişi olabilir. Türkiye'nin yaklaşık 80 milyon nüfusu var. Bu nüfusun yüzde 10-15'i tatil yapsa, bu rakamlar rahatlıkla yakalanır." ifadelerini kullandı.

AB ülkelerinde nüfusun yüzde 25'inin tatil yaptığını anlatan Ayık, "Bugün İspanya'ya yıllık 70 milyon yabancı turist geliyorsa, bunun yüzde 25'i kadar İspanyol da ülke içinde seyahat ediyor. Nereden bakarsanız bakın yılda 20 milyon İspanyol ülke içinde seyahat ediyor. Bizim de 5 yıl içinde 10 milyonun üzerinde kişiyi seyahat ettirmemiz lazım." diye konuştu.

"TÜRK İNSANINA TATİL ALIŞKANLIĞINI KAZANDIRMAMIZ LAZIM" 

Türk insanında tatili bir kültür ve alışkanlık haline getirmek için çalışmak gerektiğini kaydeden Ayık, Türkiye'de her bütçeye uygun kıyı, dağ, yayla ve kaplıca tesisleri bulunduğunu söyledi.

TÜROFED Başkanı Ayık, "Birçok ülkenin sahip olmadığı bir altyapıya sahibiz. Nitelikli konaklama tesislerimiz, yollarımız, havaalanlarımız var. Hizmet sektöründe çok nitelikli elemanlarımız var. Şehirlerimiz, kasabalarımız altyapı olarak çok gelişti. Bunların yanı sıra doğal ve kültürel zenginliklerimiz var. Bunları bizim insanımızın da yaşaması lazım." dedi.

16 Haziran 2016 Perşembe

Yabancı sağlık çalışanlarına müjde

Sağlık Bakanlığınca hazırlanan, "Yabancı Sağlık Meslek Mensuplarının Türkiye'de Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" Resmi Gazete'de yayımlandı. Düzenlemeye göre, Türkiye'de mesleklerini icra edemeyen yabancı sağlık çalışanları, Sağlık Bakanlığınca değerlendirilerek yeterli kabul edilmeleri halinde, belirlenecek sağlık kuruluşlarında görev yapabilecek.


Türkiye'de mesleklerini icra edemeyen yabancı sağlık çalışanları, Sağlık Bakanlığınca değerlendirilerek yeterli kabul edilmeleri halinde, belirlenecek sağlık kuruluşlarında görev yapabilecek.

YABANCI EBELER DE TÜRKİYE'DE GÖREV YAPABİLECEK

Sağlık Bakanlığınca hazırlanan "Yabancı Sağlık Meslek Mensuplarının Türkiye'de Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.    

Buna göre, yönetmelik, diş hekimi, eczacı, hasta bakıcılar hariç, özel sağlık kuruluşlarında çalışacak tüm yabancı sağlık meslek mensuplarını kapsıyor. Daha önceki mevzuatta yer alan "ebe" ibaresi de yönetmelikten çıkarılarak yabancı ebelerin de Türkiye'de görev yapabilmesi sağlanacak.  

SURİYELİ SAĞLIK MENSUPLARINA ÖZEL İZİN VERİLECEK

Düzenlemeyle ayrıca, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Türkiye'de çalışmalarına izin verilecek Suriyeli sağlık meslek mensupları için Sağlık Bakanlığınca verilecek ön izin belgesine ilişkin mevcut maddede değişiklik yapıldı.    

Bu değişiklik çerçevesinde, Türkiye'de mesleklerini icra edemeyen yabancı sağlık çalışanları, Sağlık Bakanlığınca değerlendirilerek, yeterli kabul edilmeleri halinde belirlenecek sağlık kuruluşlarında görev yapabilecek.    

Boyundan büyük balık yakaladı

Edirne'de, 5 yıl önce hobi olarak balıkçılığa başlayan kadın, sezona bereketli başladı. 54 yaşındaki kadın, gölette yakaladığı dev yayın balığını oğlunun sosyal medya hesabı üzerinden paylaştı.


Amatör balıkçılar, akarsu, gölet ve barajlarda su ürünleri av yasağının sona ermesiyle birlikte avlanmaya başladı. 5 yıl önce hobi olarak balıkçılığa başlayan Hanife Akkıyık, Edirne'nin Süloğlu ilçesine bağlı Geçkinliği köyü yakınlarında bulunan gölete attığı ağı çekerken büyük bir sürprizle karşılaştı. Sabah saatlerinde su ürünleri yetiştiriciliği yapan oğlu Tolga Akkıyık ve gelini ile birlikte gölete avlanmak için giden 54 yaşındaki Hanife Akkıyık, dev yayın balığı yakaladı.

OĞLUNUN BALIK AĞLARINI TAMİR EDERKEN BALIKÇILIĞA MERAK SARDI

Yaklaşık 2.5 metre ve 72 kilogram ağırlığındaki yayın balığını görünce büyük mutluluk yaşadığını dile getiren Akkıyık, "Oğlumun ağlarını tamir ederken, balıkçılığa merak sardım. 5 yıldır da hobi olarak amatör anlamda kendi imkanlarıma boş zamanlarımda gölete gelip balık tutmaya çalışıyorum. Bugün resmi olarak avlanma sezonu açıldı. Sabah saatlerinde attığımız ağı çekerken büyük bir balık yakaladığımızı tahmin etmiştim ama bu kadarını beklemiyordum. Çok mutlu oldum" dedi.

Rüzgar Çetin davasında bilirkişi raporu şoku

1 polisin şehit olduğu 1 polisin ise yaralandığı kazayı yapan Rüzgar Çetin davasında bilirkişi raporu mahkemeye ulaştı. Bilirkişi raporunda Çetin'in kaza gecesi 0.90 promil alkollü olduğu belirtildi. Ayrıca süratli olduğu ve hatalı olduğu kaydedildi ancak o rapora göre polis memurları da emniyet kemeri takmıyordu. 2 polis emniyet kemeri takmış olsaydı ölüm ve yaralanmalar meydan gelmeyebilirdi.

Ünlü yönetmen Sinan Çetin'in oğlu Rüzgar Çetin geçtiğimiz ocak ayında Beşiktaş'ta kaza yaptı. Çetin'in kullandığı lüks araç Çırağan caddesinde karşı şeride geçti ve bir polis aracıyla kafa kafaya çarpıştı. Polislerden İsmet Fatih Alagöz şehit olurken polis memuru Emre Tetik ise yaralandı.
Tutuklu yargılanan Rüzgar Çetin hakkında 22.5 yıla kadar hapis istendi. Davada Çetin'in avukatı bilirkişi raporu istemişti. Rapor mahkemeye ulaştı.

Habertürk'ün habiren göre, bilirkişi raporunda Çetin'in kaza gecesi 0.90 promil alkollü olduğu belirtildi. Ayrıca süratli olduğu ve hatalı olduğu kaydedildi ancak o rapora göre polis memurları da emniyet kemeri takmıyordu. 2 polis emniyet kemeri takmış olsaydı ölüm ve yaralanmalar meydan gelmeyebilirdi. 

Bilirkişiler bu nedenle Rüzgar Çetin'in tam kusurlu değil asli kusurlu olduğunu savundu. Rüzgar Çetin asli kusurlu olması halinde mahkeme heyeti takdir yetkisini ceza indiriminden yana kullanabilir.

Zarrab'ın kefalet talebi reddedildi

New York Güney Bölgesi Savcısı Preet Bharara, Reza Zarrab’ın kefalet başvurusunun reddedildiğini açıkladı.

İran asıllı Türkiye vatandaşı Reza Zarrab, 19 Mart günü tatil için gittiği belirtilen Miami'de gözaltına alınmış ve sorgusu sonrası tutuklanmıştı.

Hakkında düzenlenen iddianame ABD Adalet Bakanlığı tarafından basına da duyurulan Zarrab'ın kara para aklama, ABD devletini ve bankalarını dolandırmak gibi suçları işlediği iddiasıyla yargılanması talep ediliyor.

Zarrab, avukatı Benjamin Brafman aracılığıyla mahkemeye 10 milyon doları nakit, toplam 50 milyon dolarlık kefalet ödemeyi önermişti. Brafman, bu kefalet karşılığında müvekkilinin New York’ta kapısında 24 saat boyunca silahlı güvenlik görevlilerinin nöbet tutacağı bir evde, GPS ile takip edilerek kalmasını talep etmişti.


TWITTER'DAN DUYURDU

Savcı Bharara, mahkemenin bu talebi reddettiğini az önce Twitter hesabından duyurdu. Ünlü savcı, "Federal yargıç müdafii Reza Zarrab'ın kefalet talebini reddetti, yargılama devam edecek" ifadesini kullandı.

15 Haziran 2016 Çarşamba

Reza Zarrab’ın duruşması ertelendi

ABD'nin Miami kentinde tutuklanan Reza Zarrab'ın 16 Haziran günü görülmesi gereken duruşması 20 Haziran'a ertelendi.


Kara para aklama, dolandırıcılık ve İran’a uygulanan yaptırımları delme suçlamaları ile ABD’nin New York kentinde tutuklu olarak yargılanan 17-25 Aralık’ın kilit isimlerinden birisi olan Reza Zarrab’ın, 16 Haziran’da görülmesi gereken duruşması 20 Haziran’a bırakıldı.

REZA ZARRAB’IN DURUŞMASI NEDEN ERTELENDİ?

Zarrab hakkındaki iddianameyi hazırlayan New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara, davaya bakan Yargıç Richard Berman’a yolladığı dilekçede, iş seyahatlerinin yoğunluğunu gerekçe gösterip, Reza Zarrab’ın avukatı Benjamin Brafman’ın da tarih değişikliğine rıza gösterdiğini belirterek, duruşmanın 20 Haziran tarihine ertelenmesini istedi.

Mahkeme yargıcı, bu isteği uygun bularak, duruşmanın 20 Haziran Pazartesi gününe ertelenmesine karar verdi.

Zarrab, önümüzdeki pazartesi günü yerel saat ile sabah 09:00’da (TSİ 16:00) yargıç karşısına çıkacak. (DHA)

Şehidin Vietnamlı eşine maaş neden bağlanmadığı ortaya çıktı

Diyarbakır'ın Yenişehir İlçesi'nde geçen yıl 23 Temmuz'da şehit edilen Zonguldaklı trafik polisi 37 yaşındaki Tansu Aydın'ın eşi Vietnamlı Vu Yhuy Tuanvi Aydın'a, Vietnam'da, ölen Vietnamlıların Türk eşlerine maaş bağlanmadığı için 'mütekabiliyet' (devletler arası ilişkilerde karşılıklı olma durumu)esası gereği şehit maaşı bağlanmadığı ortaya çıktı.


Vietnamlı Vu Yhuy Tuanvi Aydın, Zonguldaklı şehit polis Tansu Aydın’ın cenaze töreninde Budist inancına gören dua edip ağıtlar yakarak, tabutun yanına uzanıp gözyaşı dökerek herkesi duygulandırmıştı. Yasalara göre Türk vatandaşı olabilmek için evlendikten sonra 3 yıl beklemesi gereken Tuanvi Aydın, Bakanlar Kurulu kararıyla eşi şehit olduktan 2 hafta sonra Türk vatandaşı oldu. Ancak, Tuanvi Aydın’a şehit maaşı bağlanmadı.

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, basında çıkan haberlerin ardından şehit eşine maaş bağlanması talimatı verdi. Buna rağmen Tuanvi Aydın’a şehit maaşı bağlanmadı.

MÜTEKABİLİYET ESASI

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’ndan Tuanvi Aydın’a gönderilen yazıda, 5434 sayılı kanunda yer alan, ‘Türk vatandaşlarıyla evlenmiş yabancı uyruklu kadınlara, Türkiye’de ikamet ettikleri sürece, mütekabiliyet (devletler arası ilişkilerde karşılıklı olma durumu) esası dikkate alınarak aylık bağlanır’ hükmüne yer verildi. Yazıda şöyle denildi:

“Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti Sosyal Güvenlik Kuruluşlarınca bu ülkede ikamet etmek koşulu ile mütekabiliyet esasına göre aylık bağlanıp bağlanmadığının bildirilmesi istenmiş, Dışişleri Bakanlığı Konsolosluk İşleri Genel Müdürlüğü’nden cevaben alınan yazıda Türk vatandaşı ile evli olan Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti vatandaşlarının ölümü halinde Türk vatandaşı olan eşlerine Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti sosyal güvenlik kuruşlarınca aylık bağlanamayacağı görülmüştür. Bu nedenle eşiniz Tansu Aydın’dan dolayı tarafınıza aylık bağlanmasına imkan bulunmamaktadır.”


ŞEHİT EŞİNDEN TEPKİ

Geçen Şubat ayında ilk eşinden olan çocukları Eliz ve Lucky ile ülkesine dönen Tuanvi Aydın, sosyal medya üzerinden karara tepki gösterdi. Liderlerin sözünde durması ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini ifade eden Tuanvi Aydın, şöyle dedi:

“Liderlerin temel görevlerinden biri de benim gibi şehit polis eşlerini savunmak ve mümkün olduğunca en kısa sürede onlara fırsatlar yaratmaktır. Ama maalesef benim durumumda öyle yapmadılar ve herkes sorumluluğunu bir üst makama yükledi.

Daha saçma olan da Türk makamlarının Vietnam makamlarına benim şehit maaşını alıp alamayacağımı sormaları. Bu sadece sorumsuzca sorunu çözmemeye çalışmaktır. Hangi yasa ve hukukla bir şehit eşinin maaşına yetkililer el koyabilir? Benim şehit eşim vatana hizmet dışında ne yaptı ki eşine bu zulüm yapılıyor? Şehit olmanın geride bıraktıklarına ödülü onları kahretmek midir?”

Eşiyle severek ve ailesinin desteği ile yasal olarak evliyken bu durumun başlarına geldiğini söyleyen Tuanvi Aydın, “Ben bir mülteci gibi devletten dilenmiyorum. Yasal hakkım olan ve Ahmet Davutoğlu’nun da söz verdiği gibi şehit maaşımı istiyorum” dedi. DHA

‘Cenazaye bile gelmedi, 96 bin lirayı aldı’

Diyarbakır'da 24 Mart 2016 tarihinde Bingöl karayolu üzerindeki Mermer Jandarma Karakolu’na terör örgütü PKK'lılarca düzenlenen bombalı saldırıda şehit olan Jandarma Uzman Onbaşı Sabri Acem için 96 bin liralık ölüm yardımının boşanma davası açan eşi Ayşegül Acem’e ödenmesine şehidin ailesi tepki gösterdi.


Jandarma Uzman Onbaşı Sabri Acem (26), 2014'te Ayşegül Acem ile evlendi. Şiddetli geçimsizlik nedeniyle düğünden 2 ay sonra genç kadın evini terk edip, 23 Eylül 2014'te boşanma davası açtı. Sabri Acem ise girdiği sınavları kazanarak jandarma uzman onbaşı oldu. Sabri Acem, 2015'te Ölüm Yardım Beyannamesi doldurup, ‘Görevdeyken ölmesi halinde ölüm yardımının babası, annesi ve kardeşine ödenmesini' talep etti. Boşanma davası devam ederken, Uzman Onbaşı Sabri Acem terör örgütü PKK'nın 24 Mart 2016'da karakola düzenlediği bombalı saldırıda şehit oldu.

Baba Erkan Acem (49) ile anne Seval Acem (48), devlet tarafından oğulları için verilen yaklaşık 96 bin TL'lik ölüm yardımının boşanma aşamasındaki eşi Ayşegül Acem tarafından alındığını öğrenince isyan etti. Oğlunun verdiği beyana rağmen paranın Ayşegül Acem’e verildiğini söyleyen baba Erkan Acem, bu konuyla ilgili 11 Nisan'da Mersin 3. Aile Mahkemesi'nin de ihtiyati tedbir kararı aldığını belirtti. Ancak bunlara rağmen yaklaşık 96 bin TL'nin Ayşegül Acem'in hesabına yatırıldığını, paranın da 27 Nisan'da hesaptan çekildiğini ifade eden baba Acem, devletin gereğini yapmasını istedi.

”EL YAZILI VERASETNAMEMİZ VAR”

Baba Acem, “Oğlum 24 Mart tarihinde şehit olmuştur ve oğlumun sadece 2 aylık bir evlilikle Kıbrıs'ta beraber olduğu Ayşegül ismindeki şahıs oğlumu terk ederek, aldığı maaşı beğenmeyerek, havai bir yaşam isteyerek oğlumu terk etmiştir. Mersin'e gelip 23 Eylül 2014 tarihinde oğluma boşanma davası açmıştır ve oğlum bunu hazmedemeyerek ‘devlete sırtımı dayayacağım, resmi elbiseyi giyeceğim’ diyerek, sınavlara girerek uzman çavuş olarak göreve başladı. Evladımızı 24 Mart'ta kaybettik ve iki senedir arkasını arayıp sormayan bir şahıs, şehidimizin cenazesinde bile olmayan şahıs bankadan 96 bin TL parasını çekebilecek kadar kendini düşürüyor. Oğlumun ayrıca orduda operasyonlara çıkarken ‘Ölüm Yardım Beyannamesi' adı altında el yazısıyla yazılmış bıraktığı bir verasetnamemiz var. Buna rağmen böyle bir şahıs 2 sene sonra ortaya çıkıp, ‘ben mirasçısıyım’ diyebilecek kadar kendini düşürebiliyor. Keşke yanımızda olsaydı, keşke bizim yanımızda, oğlumun yanında sonuna kadar olsaydı bütün haklarımı ben de ona devretseydim. 11 Nisan'da alınmış tedbir kararımız var, ‘bu kız hiçbir hakkını kullanamaz, yardımlardan faydalanamaz' diye. Buna rağmen devletimiz bu insana 27 Nisan'da 96 bin TL ödeyebiliyor. Devlet yetkililerimizden gereğinin yapılmasını arz ediyorum. Yüce Türk adaletine sesleniyorum buradan, anne baba karşısında 26 senelik bir emek ve 2 aylık bir birliktelik, ki kocasını en zor gününde bile terk etmiş, kaçmış bir şahıs 2 sene sonra ortaya çıkıp ‘ben mirasçısıyım’ diyebiliyorsa diyebileceğim başka bir şey yoktur. Yetkililerden adaletin yerine getirilmesini istiyorum” şeklinde konuştu. Sözcü


Hakkı Devrim hayatını kaybetti

Basın-yayın dünyasının usta ismi Hakkı Devrim, 87 yaşında yaşam savaşına yenik düşerek aramızdan ayrıldı. 70 yıllık basın hayatında örnek bir gazetecilik örneği sergileyen duayen yazar Hakkı Devrim, yaşamı boyunca kalemini elinden bırakmadı.


1929 Eskişehir doğumlu Hakkı Devrim, 1947 yılında Kabataş Erkek Lisesi'ni bitirmiş, 1951 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olarak başarılı öğrencilik yaşamını geride bırakıp, 1950-1954 yılları arasında İstanbul Radyosu söz ve temsil yayınlarında reji asistanı olarak çalışmaya başlamıştır. Gazetecilikle 1952 yılında Son Saat dergisi ile tanışan Hakkı Devrim, başarılı röportajlarıyla döneminin çok konuşulan isimlerinden oldu. Daha sonraları Tercüman, Havadis, Yeni Sabah, Ege Ekspres ve Tasvir gazetelerinde çeşitli görevlerde bulundu. Yeni Sabah'ta genel yayın yönetmenliği yaptı; "Fısıltı" köşesinin yazarıydı.

YAŞAMI MEDYADA GEÇTİ

1965'te Meydan Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. Meydan Larousse ansiklopedisinin genel yayın müdürlüğünü yaptı. 1973 yılında, arkadaşlarıyla birlikte Kaynak Kitaplar Yayınevi'ni kurdu. Bir süre basın-yayın dünyasından uzaklaştıktan sonra 1990'da Doğan Yayın Grubu'nda gazeteciliğe döndü ve tanıtım (promosyon) programlarında yer alan ansiklopedilerin hazırlanmasına katıldı. Daha sonraları, AD Kitapçılık'ta Genel Yayın Yönetmeni olarak çalıştı. 1995'te Posta'da Telaynak köşesini yazdı. CNN Türk'te "Hakkıyla Sohbet" ve "Günbegün" adıyla sohbet programları yaptı. 2005-2011 yılları arası Okan Bayülgen'in birçok programlarında daimi konuk olmuştur.

10 Haziran 2016 Cuma

Reza Zarrab davasında flaş gelişme: Hakim, Reza’nın pasaportlarını istedi

ABD'de Tutuklu yargılanan Reza Zarrab'ın davasında çok önemli bir gelişme yaşandı; Davaya bakan Hakim Berman, "incelemek üzere" Zarrab'ın tüm pasaportlarının kendisine teslim edilmesini istedi.

Pasaportlar, Reza Zarrab’ın kefaletle serbest bırakılıp bırakılmayacağı için büyük önem taşıyor.

Zarrab’ın kefaletle serbest kalması halinde, pasaportlarını mahkemeye teslim etmesi gerekiyor.

Hakim Berman, Zarrab’ın avukatlarına ve Savcılık makamına gönderdiği yazılarda, Avukatlarda olan iki pasaport ile, tutuklandığında savcılığın el koyduğu bir pasaportun mahkemeye en geç Pazartesi günü öğle saatlerine kadar teslim edilmesini istedi. Pasaportların “elden ve güvenli zarflar içinde teslim edilmesi” istenirken, hakim hem Zarrab’ın avukatına, hem de savclığa, pasaportların fotokopilerini çektirmeleri, böylece her iki tarafın elinde de üç pasaportun da fotokopilerinin bulunabileceğini bildirdi.

Zarrab’ın avukatı, müvekkilinin kefaletle salıverilme şartlarının içine, pasaportlarının mahkemeye teslim edilmesini de dahil etmişti. Avukat, Zarrab’ın 50 milyon Dolar kefalet ücreti, New York’ta güvenli bir dairede ayak bileğinde bir kelepçe ile salıverilmesini, dairenin kapısında da sürekli silahlı özel gardiyanların görevlendirilmesini önermişti.

Savcılık ise, Zarrab’ın tutukluluk halinin hapishanede devam etmesinde ısrarcı olmuştu. Sözcü