İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, darbe girişimi soruşturması kapsamında Ümraniye'de 14 gün önce gözaltına alınan Gökhan Açıkkolu'nun bu sabah fenalaşarak hayatını kaybetmesiyle ilgili soruşturma başlatıldığını açıkladı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yapılan yazılı açıklamada, Terör ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Bürosu'nca 15 Temmuz tarihinde gerçekleştirilmeye çalışılan askeri darbe girişimi failleri hakkında başlatılan 2016/ 83705 sayılı geniş kapsamlı soruşturmasının halen devam ettiği belirtildi.
23 Temmuz'da gözaltına alındı
Soruşturma kapsamında gözaltına alınan şahısların ifadeleri ve samimi ikrarları sonucunda FETÖ/PDY terör örgütü faal elemanlarına tek tek ulaşıldığı ifade edilen açıklamada, Ümraniye'de ikamet eden ve örgüt içerisinde Fatih kod adıyla bilinen Gökhan Açıkkolu'nun yakalanması ve ikametinde arama, el koyma yapılması için savcılık talimatı verildiği anlatıldı. Talimat doğrultusunda İstanbul 9. Sulh Ceza Hakimliği'nin kararı ile 23 Temmuz'da Gökhan Açıkkolu'nun ikametinde arama, el koyma ve inceleme yapıldığı,aynı gün saat 23.00 sıralarında Gökhan Açıkkolu'nun gözaltına alındığı kaydedildi.
İki defa rahatsızlanmış
Açıklamada şüpheli Gökhan Açıkkolu'nun gözaltındayken iki defa rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığı vurgulanarak şöyle denildi:
"Şahıs o tarihten bu yana İstanbul Emniyet Müdürlüğü nezaretinde 24 saat esası ile gözaltı darp cebir raporu da aldırılmak suretiyle adliyeye sevk edilmesini beklemekteyken 28 Temmuz'da rahatsızlandığını beyan etmesi üzerine 112 Acil Servis ile Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne intikal ettirilmiş, burada yapılan muayene sonrasında nezarethanede kalmasında sakınca olmadığının belirtilmesi üzerine yeniden nezarethaneye getirilmiştir. Ancak 5 Ağustos günü, saat 04.45 sıralarında Gökhan Açıkkolu'nun tekrar rahatsızlandığının haber alınması üzerine, iki dakika sonra 112 Acil Servis aranmış, bu arada gözaltında görevli adli tıp doktoru tarafından şahsa ilk tıbbi müdahale yapılırken Gökhan Açıkkolu emniyet müdürlüğüne ulaşan ambulansa nakledilmiş, ambulans içerisinde de görevlilerce gereken tıbbi müdahale yapılarak Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne acilen intikal ettirilmiştir. Gökhan Açıkkolu'nun aynı gün saat 06.00 sıralarında hastanede hayatını kaybettiği bilgisi görevlilerimiz ve hastane görevlileri tarafından İstanbul Emniyeti'ne bildirilmiş olup şüpheli Açıkkolu'nun şeker hastalığından tedavi gördüğü bilindiğinden gereken ilaçlarını almasına izin verilmişti."
Açıklamada, Açıkkolu'nun gözaltı sırasında fenalaşarak daha sonra da hayatını kaybetmesine ilişkin olarak ayrı bir soruşturma başlatıldığı belirtildi.
Babası konuştu
Darbe girişimi soruşturması kapsamında Ümraniye'de 14 gün önce gözaltına alınan bu sabah fenalaşarak hayatını kaybettiği açıklanan öğretmen Gökhan Açıkolu'nun anne ve babası oğullarının cenazesinin götürüldüğü Adli Tıp Kurumu önünde konuştu.
Ümraniye Atatürk Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi'nin tarih öğretmeni Gökhan Açıkkolu'nun cenazesi otopsi işlemi için Yenibosna'daki Adli Tıp Kurumu'na getirildi. Cenazeyi teslim almak için Adli Tıp Kurumu'na gelen Açıkkolu'nun babası Ayhan Açıkkol, oğlunun suçsuz olduğunu savundu. Gözyaşı döken baba, oğlu Gökhan Açıkkolu'nun şeker hastası olduğunu vurgulayarak, "O gururlu birisiydi. Herhalde gururuna yediremedi, kalp krizi geçirdi" dedi. Acılı baba zaman zaman gözyaşı dökerek şunları söyledi
"Emniyete gittik görüştürmediler"
"Garip karşılanacak bir durum. Ayın 23 Temmuz tarihinde gözaltına alıyorlar ve telefon açıyorlar eşine. Emniyete gittik görüşelim diye. Maalesef görüştürmediler. Sağlıklı bir haber alamadık. Bizimkiler bu sabah telefon açıyor görüşmek için, rahatsızlandığını ve hastaneye kaldırıldığını söylüyorlar. Hastane yetkilileri de öldüğünü, morga gönderdiğini söyledi.
"Hainler mezarlığını gösteriyorlar"
Cenazeyi İstanbul'da defnetmeye müsaade etmiyorlar. Hainler mezarlığını gösteriyorlar. Hiçbir işe karışmadığı, hiçbir şey yapmadığı halde vatan haini oluyor. FETÖ nedir, kimdir tanımayız etmeyiz. Zamanında olmuştur, Müslüman adam, hoca adam diye. Ne bilelim zamanında böyle yapmış. Bizim çocuğumuzun ne suçu var. Zamanında Cumhurbaşkanımızın kendisi de kandırılmış, biz de kandırıldık eğer bir şey varsa.. Zannetmiyorum bir şey olduğunu da olmuşsa biz de kandırıldık. Benim çocuğum da kandırıldı. Götürdünüz orada ne muamele yaptınız.. Sapa sağlamdı çocuğum benim, cenazesini alıyorum. Cenazesini almaya çalışıyorum, yok vermiyorlar.. Hainler mezarlığına gömülecek. Ne cenazesi yıkanacak, ne kefinlenecek, ne cenaze namazı kılınacak.. Sanki vatan haini olarak tespit edilmiş.
Halbuki öyle bir şey yok. Daha gözaltında, ifadesi bile alınmamış. Herhangi bir hüküm yok. O gururlu birisiydi. Herhalde gururuna yediremedi, kalp krizi geçirdi. Şeker hastalığı da vardı. Sanki burası muz cumhuriyeti. Hiç hakkımızı arayamıyoruz, bir şey yapamıyoruz. Çocuğumuza hiç yoktan vatan haini damgası vuruldu. Kimseye zararımız olmadı. Ne Cumhurbaşkanına, ne Başbakana hiç kimseye bir şey söylemedik. Onlar için uğraştık. Bu ne zamana kadar böyle gidecek. "
Öte yandan anne Asya Açıkolu da oğlunun suçsuz olduğunu söyleyerek göz yaşlarına boğuldu.
(Kaynak:cnntürk)
6 Ağustos 2016 Cumartesi
Mümtazer Türköne: Pişmanım, darbeciler idam edilsin
Zaman Gazetesi'nin eski yöneticileri ve yazarlarına yönelik soruşturma kapsamında dün tutuklanan Mümtazer Türköne hakimlik sorgusunda, "En son darbe olayından sonra çoğunluk gibi ben de hayal kırıklığı yaşadım ve o camiayla birlikte olmaktan dolayı pişman oldum" dedi. "Keskin bir darbe karşıtı" olduğunu ifade eden Türköne, "Darbecilerin idam edilmesinin ve en ağır cezalar ile cezalandırılmasının caydırıcılık anlamında önemli olduğunu düşünüyorum" diye konuştu.
Zaman Gazetesi'nin eski yöneticileri ve yazarlarına yönelik soruşturma kapsamında Mümtazer Türköne ile iki kişiyle birlikte "Silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek" suçundan; adliyeye birlikte getirildiği 9 kişi de "FETÖ / PDY Silahlı Terör Örgütüne üye olmak" suçundan tutuklanmışlardı.
"Darbecileri caydırmak konusunda çok ciddi katkılarım olmuştur"
Mümtazer Türköne hakimlik sorgusunda tüm suçlamaları reddetti. Türköne, "Ben yaklaşık 30 yıldır siyaset biliminin çok geniş alanlarında yazılar yazan bir akademisyenim. Yayınlanmış 16 kitabım mevcuttur. Bu kitaplardan ikisi doğrudan darbeler hakkında yazılmıştır. Diğer kitaplarımda da eksiksiz ve istisnasız demokrasi müdafaası yapılmaktadır. Bu uzmanlık birikimiyle darbe tehdidi konusunda toplumu cesaretlendirmek ve darbecileri caydırmak konusunda çok ciddi katkılarım olmuştur" dedi.
"Halkı sokağa çağırma patenti bana ait bir tezdir"
"Darbe günü sayın Cumhurbaşkanı'nın halkı sokağa çağırması hem gazetede, köşemde ve televizyon programlarında defaatle dile getirdiğim ve patenti bana ait olan bir tezdir" diyen Türköne, "Bunu darbe konusu gündeme geldiği zamanda dile getirmiş ve tavsiyelerde bulunmuşumdur. Nitekim emniyette alınan ifademde kanıt dosyası olarak bana sunulan 5 makalenin hiçbirinde teşbih, mecaz, metafor ve hatta eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek kabilinden darbe iması addedilecek tek kelime yoktur. Tersine hükümeti eleştirirken çözüm olarak dosyada yer alan her yazıda da demokratik çözümler, alternatifler, sandık ve seçim gösterilmiştir" diye konuştu.
"Keskin bir darbe karşıtıyım"
Hükümete karşı eleştirileri de olduğunu ve eleştiri özgürlüğünün geniş tutulmasının darbe iklimini de yok edeceğini bildiği için sürdürdüğünü dile getiren Türköne, "Ben radikal hatta keskin addedilebilecek bir darbe karşıtıyım. Bunun tek bir istisnası yoktur. Nitekim darbe gecesi de meşru hükümetin yanında yer aldığımı belirten, akabinde darbenin ihanet ve şerefsizlik olduğunu belirten tweetler attım. Sonrasında da darbe tehdidi devam ederken hükümeti destekleyen, darbeyi lanetleyen ve bütün toplumun dikkatini ve darbe sonrası toplumu restore edecek bu travmanın geçmesini sağlayacak uyarılarda bulundum. Benim kadar radikal bir darbe karşıtının darbeci ithamına maruz kalmasını, gördüğüm muamelenin ötesinde çok onur kırıcı buluyorum. Özellikle darbe gündemi sonrasında ülkenin duyduğu birlik, beraberlik için çaba harcama zamanı varken şahsımın bilhassa uluslararası camia da 'iktidarı eleştirenler darbe karşıtı olarak tutuklanıyor' şeklinde aleyhe bir propagandaya konu edilmesinden ülkem ve milletim adına derin bir üzüntü duyarım" şeklinde konuştu.
"Gülen örgütüyle herhangi bir bağlantım yoktur"
Fethullah Gülen örgütüyle herhangi bir bağlantısı olmadığını öne süren Mümtazer Türköne, "Kendisini tanıyorum. Zaman gazetesinin onun kontrolünde olduğunu biliyorum. Kendisiyle 2006 ve 2011 yıllında iki defa görüştüm. Aramızda kayda değer bir görüşme olmadı. Yanımda da AK partili yöneticiler mevcuttu. En son darbe olayından sonra çoğunluk gibi ben de hayal kırıklığı yaşadım ve o camiayla birlite olmaktan dolayı pişman oldum. Ben bir yazar olarak daha fazla okuyucuya ulaşmak amacıyla Türkiye'de tirajı en yüksek gazete olan Zaman gazetesinde yazmayı tercih ettim. Esasında başka da yazı yazabileceğim gazete yoktur. Kişilik olarak mühalif bir yapım vardır" dedi.
"Açıktan müdahale olmadı"
Gazetede yazdığı süre boyunca hangi konularda yazı yazacağı konusunda açıktan bir müdahale olmadığını belirten Türköne, "Bazen farklı konularda yazmam için güncel olaylar hatırlatıldı ve tavsiye edildi. Yazdığım hiçbir yazıya müdahale edilmedi. Şahsen de gazetenin yayın politikasıyla kendimi bağlı hissetmedim. Zaman zaman manşetlerde savunulan görüşlere aykırı yazılar yazdım. 2004 yılındaki Fethullah Gülen cemaatinin faaliyetlerinin sona erdirilmesine dair karar hakkında 2013 yılında aykırı görüşlerimi bildirdim. MGK'nın o anki şartlarına göre karar aldığını ve Fethullah Gülen cemaatine herhangi bir olumsuz uygulamanın hükümet tarafından uygulanmadığını belirttim.Bu yazı gazetenin yayın politikasına aykırı bir yazıydı. Buna rağmen bu yazıya da müdahale edilmedi" şeklinde konuştu.
"Darbecilerin idam edilmesi caydırıcılık anlamında önemli"
"Ülkemin yaşadığı trajediyi kendi yaşadığım trajedinin üstünde görüyorum" diyen Türköne sözlerini şöyle tamamladı: "Yani ülkem adına çok derin bir üzüntü yaşıyorum. 15 Temmuz gününde yaşanan darbe girişimi hakkında bir aydın olarak içimde derin bir yara hissediyorum. Ülkemin başına gelebileceklerinden endişeleniyorum. Darbecilerin idam edilmesinin ve en ağır cezalar ile cezalandırılmasının caydırıcılık anlamında önemli olduğunu düşünüyorum." DHA
Zaman Gazetesi'nin eski yöneticileri ve yazarlarına yönelik soruşturma kapsamında Mümtazer Türköne ile iki kişiyle birlikte "Silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek" suçundan; adliyeye birlikte getirildiği 9 kişi de "FETÖ / PDY Silahlı Terör Örgütüne üye olmak" suçundan tutuklanmışlardı.
"Darbecileri caydırmak konusunda çok ciddi katkılarım olmuştur"
Mümtazer Türköne hakimlik sorgusunda tüm suçlamaları reddetti. Türköne, "Ben yaklaşık 30 yıldır siyaset biliminin çok geniş alanlarında yazılar yazan bir akademisyenim. Yayınlanmış 16 kitabım mevcuttur. Bu kitaplardan ikisi doğrudan darbeler hakkında yazılmıştır. Diğer kitaplarımda da eksiksiz ve istisnasız demokrasi müdafaası yapılmaktadır. Bu uzmanlık birikimiyle darbe tehdidi konusunda toplumu cesaretlendirmek ve darbecileri caydırmak konusunda çok ciddi katkılarım olmuştur" dedi.
"Halkı sokağa çağırma patenti bana ait bir tezdir"
"Darbe günü sayın Cumhurbaşkanı'nın halkı sokağa çağırması hem gazetede, köşemde ve televizyon programlarında defaatle dile getirdiğim ve patenti bana ait olan bir tezdir" diyen Türköne, "Bunu darbe konusu gündeme geldiği zamanda dile getirmiş ve tavsiyelerde bulunmuşumdur. Nitekim emniyette alınan ifademde kanıt dosyası olarak bana sunulan 5 makalenin hiçbirinde teşbih, mecaz, metafor ve hatta eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek kabilinden darbe iması addedilecek tek kelime yoktur. Tersine hükümeti eleştirirken çözüm olarak dosyada yer alan her yazıda da demokratik çözümler, alternatifler, sandık ve seçim gösterilmiştir" diye konuştu.
"Keskin bir darbe karşıtıyım"
Hükümete karşı eleştirileri de olduğunu ve eleştiri özgürlüğünün geniş tutulmasının darbe iklimini de yok edeceğini bildiği için sürdürdüğünü dile getiren Türköne, "Ben radikal hatta keskin addedilebilecek bir darbe karşıtıyım. Bunun tek bir istisnası yoktur. Nitekim darbe gecesi de meşru hükümetin yanında yer aldığımı belirten, akabinde darbenin ihanet ve şerefsizlik olduğunu belirten tweetler attım. Sonrasında da darbe tehdidi devam ederken hükümeti destekleyen, darbeyi lanetleyen ve bütün toplumun dikkatini ve darbe sonrası toplumu restore edecek bu travmanın geçmesini sağlayacak uyarılarda bulundum. Benim kadar radikal bir darbe karşıtının darbeci ithamına maruz kalmasını, gördüğüm muamelenin ötesinde çok onur kırıcı buluyorum. Özellikle darbe gündemi sonrasında ülkenin duyduğu birlik, beraberlik için çaba harcama zamanı varken şahsımın bilhassa uluslararası camia da 'iktidarı eleştirenler darbe karşıtı olarak tutuklanıyor' şeklinde aleyhe bir propagandaya konu edilmesinden ülkem ve milletim adına derin bir üzüntü duyarım" şeklinde konuştu.
"Gülen örgütüyle herhangi bir bağlantım yoktur"
Fethullah Gülen örgütüyle herhangi bir bağlantısı olmadığını öne süren Mümtazer Türköne, "Kendisini tanıyorum. Zaman gazetesinin onun kontrolünde olduğunu biliyorum. Kendisiyle 2006 ve 2011 yıllında iki defa görüştüm. Aramızda kayda değer bir görüşme olmadı. Yanımda da AK partili yöneticiler mevcuttu. En son darbe olayından sonra çoğunluk gibi ben de hayal kırıklığı yaşadım ve o camiayla birlite olmaktan dolayı pişman oldum. Ben bir yazar olarak daha fazla okuyucuya ulaşmak amacıyla Türkiye'de tirajı en yüksek gazete olan Zaman gazetesinde yazmayı tercih ettim. Esasında başka da yazı yazabileceğim gazete yoktur. Kişilik olarak mühalif bir yapım vardır" dedi.
"Açıktan müdahale olmadı"
Gazetede yazdığı süre boyunca hangi konularda yazı yazacağı konusunda açıktan bir müdahale olmadığını belirten Türköne, "Bazen farklı konularda yazmam için güncel olaylar hatırlatıldı ve tavsiye edildi. Yazdığım hiçbir yazıya müdahale edilmedi. Şahsen de gazetenin yayın politikasıyla kendimi bağlı hissetmedim. Zaman zaman manşetlerde savunulan görüşlere aykırı yazılar yazdım. 2004 yılındaki Fethullah Gülen cemaatinin faaliyetlerinin sona erdirilmesine dair karar hakkında 2013 yılında aykırı görüşlerimi bildirdim. MGK'nın o anki şartlarına göre karar aldığını ve Fethullah Gülen cemaatine herhangi bir olumsuz uygulamanın hükümet tarafından uygulanmadığını belirttim.Bu yazı gazetenin yayın politikasına aykırı bir yazıydı. Buna rağmen bu yazıya da müdahale edilmedi" şeklinde konuştu.
"Darbecilerin idam edilmesi caydırıcılık anlamında önemli"
"Ülkemin yaşadığı trajediyi kendi yaşadığım trajedinin üstünde görüyorum" diyen Türköne sözlerini şöyle tamamladı: "Yani ülkem adına çok derin bir üzüntü yaşıyorum. 15 Temmuz gününde yaşanan darbe girişimi hakkında bir aydın olarak içimde derin bir yara hissediyorum. Ülkemin başına gelebileceklerinden endişeleniyorum. Darbecilerin idam edilmesinin ve en ağır cezalar ile cezalandırılmasının caydırıcılık anlamında önemli olduğunu düşünüyorum." DHA
Fransız Bilim Adamlarından İstanbul İçin Deprem Uyarısı
Marmara Denizi altında kurulan gözlem ekibinde görev alan Fransız bilim adamları, 6 aylık çalışma sonunda hazırladıkları raporu, Le Figaro gazetesi ile paylaştı. Uzmanlar iki fay hattının burun buruna olduğunu ve hareket etmediğini, ancak ilk hareketlilikte 2 metreye kadar kayma yaşanabileceğini ve bunun da 7 ila 8 büyüklüğünde depreme yol açabileceğini söylediler.
Fransız Le Figaro Gazetesi, ses dalgalarını ölçen balizlerinin, "İstanbul'un tektonik tabakalar altındaki fay hattında basıncın en yüksek seviyede olduğunu" gösterdiğini yazdı. Amerika'nın Sesi'nde yeralan habere göre, Marmara Denizi altında deprem olasılığını araştırmak üzere oluşturulan uluslararası bilim heyetinde yer alan Fransız uzmanlar, son araştırmaların "iki fay hattının burun buruna olduğunu ve hareket etmediğini, ancak ilk hareketlilikte 2 metreye kadar kayma yaşanabileceğini ve bunun 7 ila 8 richter büyüklüğünde bir depreme yol açacağını söylediler. Bilim adamları, "Ancak henüz bu depremin yarın mı yoksa 30 yıl sonra mı olacağı konusunda bir bilgimiz yok. Belki de bunu hiç bilemeyeceğiz" dediler.
"Fay hattındaki basınç en yüksek seviyede"
İstanbul'un 10 kilometre kadar güneyinde Avrasya ve Anadolu tektonik plakalarını ayıran bir jeolojik fay hattı bulunuyor. Ve bu iki tektonik plaka, birbirine orantılandığında, her yıl yaklaşık 20 mm. kayıyor. Ancak ara yüzeylerinde, sürtünme kuvveti serbestçe kaymalarını engelliyor. Dolayısıyla düzenli olarak bloke olan iki fay hattı, yıl içinde gerçekleşen tüm yer değiştirmeleri de biriktiren bir şekilde, bir kaç saniyede, ani hareketliliklerle kayıyor bu da şiddetli depremlere yol açıyor.
Yüzlerce kilometre uzunluğundaki Kuzey Anadolu fay hattı, 1912, 1939, 1942, 1943, 1944, 1957, 1967, 1999 ve 2014'te, bazı yerlerinden defalarca kırılma gösterdi. İzmit'te 1999'da, 18 bin kişinin öldüğü, 25 bin kişinin de yaralandığı 7.2 büyüklüğünde bir depreme yol açtı. İstanbul'da, Marmara Denizi'nin altında, uzun süredir fay hattında kırılma olmadı. İstanbul'da önemli bir deprem en son 250 yıl önce, 1766'da gerçekleşti.
‘7 veya 8 büyüklüğünde deprem’
Fransız Paris Yerküre Fizik Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Robin Lacassin, "Eğer o tarihten bu yana fay hattında hareketlilik olmadıysa, bu da demektir ki 2 metreye yakın bir haraketlilik olabilir. Ve bu 7 ila 8 büyüklüğünde bir deprem anlamına gelmektedir" dedi
Marmara Denizi altında karşılıklı sıkışan iki fay hattının yaratacağı deprem etkisinin ufak hareketlerle hissedilmeden geçip geçmeyeceğini araştırmak üzere aralarında Fransız bilim adamlarının da bulunduğu uluslararası bir uzman ekip kuruldu.
Projeye katılan Batı Bretagne Üniversitesi jeofizikçisi Jean-Yves Royer, "Suların elektromanyetik dalgaları bloke etmesi nedeniyle fay hareketlerini GPS aracılığıyla ölçemiyoruz. Bunun üzerine 2014 yılı sonunda, Marmara Denizi'nde, İstanbul'un güneyindeki bölümüne, 800 metre derinlikte, fay hattının 1700 metre uzunluğunda, ses dalgalarını ölçen akustik balizlerden oluşan bir ağ yerleştirdik. Fay hatlarının ayrışma uzaklığını ölçmek için balizler kendi aralarında iletişim sağlıyor. Ama bu sistem, dalga hızını belirleyen suyun sıcaklığı, basınç ve tuzluluk oranı gibi etkenlerin de çok iyi bilinmesini gerektiriyor "dedi.
"Çok büyük risk var"
Uluslararası uzman ekip Geophysical Research Letters adlı bilim dergisinde araştırmalarının ilk 6 aylık bölümünün sonuçlarını yayınladılar. Royer, "Balizler arasındaki uzaklıkları net bir şekilde ölçtük. Ve bir hareketlilik tespit etmedik. Bir yıllık gözlem rakamları da geldi. O da bu tespiti doğrular nitelikte. Fay hattı bloke olmuş durumda. Bu bizim için sürpriz olmadı ama son derece güzel bir deneysel onay anlamına geliyor. Emin olmak için deneylere devam etmek gerekiyor. Ama bu bulgu aynı zamanda çok büyük bir risk olduğunu doğruluyor ve bu çok endişe verici" diye konuştu.
Marmara Denizi altındaki ses balizlerinin 5 yıl deney alanında kalması öngörülüyor. Eğer sistemin dayanıklı olduğu görülürse, bu sistem deniz altını izleyen "sismografların da eklendiği sürekli bir izleme sistemine" çevrilebilecek.
"Deprem öngörüsü garanti değil"
Fransız uzman Royer, "Ama bu şu an 1 milyon Euro'ya mal olan sistemin maliyetinin 10 ila 100 katı arasında yükselmesi anlamına geliyor" diyerek işin finansal zorluklarına dikkat çekiyor. Üstelik bu kadar pahalı bir sistem depremin öngörülmesini de garanti edemiyor" görüşünü dile getirdi.
Paris Yerküre Fizik Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Robin Lacassin, " Bu jeolojik ve jeofizik ölçümlerin sonunda yalnızca potansiyel deprem riskini ve boyutunu tahmin edebiliriz. Araştırmanın bu haliyle depremin yarın mı yoksa 30 yıl sonra mı meydana geleceğini bilemeyiz. Belki de bu hiçbir zaman olanaklı olmayacak" dedi. DHA
Fransız Le Figaro Gazetesi, ses dalgalarını ölçen balizlerinin, "İstanbul'un tektonik tabakalar altındaki fay hattında basıncın en yüksek seviyede olduğunu" gösterdiğini yazdı. Amerika'nın Sesi'nde yeralan habere göre, Marmara Denizi altında deprem olasılığını araştırmak üzere oluşturulan uluslararası bilim heyetinde yer alan Fransız uzmanlar, son araştırmaların "iki fay hattının burun buruna olduğunu ve hareket etmediğini, ancak ilk hareketlilikte 2 metreye kadar kayma yaşanabileceğini ve bunun 7 ila 8 richter büyüklüğünde bir depreme yol açacağını söylediler. Bilim adamları, "Ancak henüz bu depremin yarın mı yoksa 30 yıl sonra mı olacağı konusunda bir bilgimiz yok. Belki de bunu hiç bilemeyeceğiz" dediler.
"Fay hattındaki basınç en yüksek seviyede"
İstanbul'un 10 kilometre kadar güneyinde Avrasya ve Anadolu tektonik plakalarını ayıran bir jeolojik fay hattı bulunuyor. Ve bu iki tektonik plaka, birbirine orantılandığında, her yıl yaklaşık 20 mm. kayıyor. Ancak ara yüzeylerinde, sürtünme kuvveti serbestçe kaymalarını engelliyor. Dolayısıyla düzenli olarak bloke olan iki fay hattı, yıl içinde gerçekleşen tüm yer değiştirmeleri de biriktiren bir şekilde, bir kaç saniyede, ani hareketliliklerle kayıyor bu da şiddetli depremlere yol açıyor.
Yüzlerce kilometre uzunluğundaki Kuzey Anadolu fay hattı, 1912, 1939, 1942, 1943, 1944, 1957, 1967, 1999 ve 2014'te, bazı yerlerinden defalarca kırılma gösterdi. İzmit'te 1999'da, 18 bin kişinin öldüğü, 25 bin kişinin de yaralandığı 7.2 büyüklüğünde bir depreme yol açtı. İstanbul'da, Marmara Denizi'nin altında, uzun süredir fay hattında kırılma olmadı. İstanbul'da önemli bir deprem en son 250 yıl önce, 1766'da gerçekleşti.
‘7 veya 8 büyüklüğünde deprem’
Fransız Paris Yerküre Fizik Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Robin Lacassin, "Eğer o tarihten bu yana fay hattında hareketlilik olmadıysa, bu da demektir ki 2 metreye yakın bir haraketlilik olabilir. Ve bu 7 ila 8 büyüklüğünde bir deprem anlamına gelmektedir" dedi
Marmara Denizi altında karşılıklı sıkışan iki fay hattının yaratacağı deprem etkisinin ufak hareketlerle hissedilmeden geçip geçmeyeceğini araştırmak üzere aralarında Fransız bilim adamlarının da bulunduğu uluslararası bir uzman ekip kuruldu.
Projeye katılan Batı Bretagne Üniversitesi jeofizikçisi Jean-Yves Royer, "Suların elektromanyetik dalgaları bloke etmesi nedeniyle fay hareketlerini GPS aracılığıyla ölçemiyoruz. Bunun üzerine 2014 yılı sonunda, Marmara Denizi'nde, İstanbul'un güneyindeki bölümüne, 800 metre derinlikte, fay hattının 1700 metre uzunluğunda, ses dalgalarını ölçen akustik balizlerden oluşan bir ağ yerleştirdik. Fay hatlarının ayrışma uzaklığını ölçmek için balizler kendi aralarında iletişim sağlıyor. Ama bu sistem, dalga hızını belirleyen suyun sıcaklığı, basınç ve tuzluluk oranı gibi etkenlerin de çok iyi bilinmesini gerektiriyor "dedi.
"Çok büyük risk var"
Uluslararası uzman ekip Geophysical Research Letters adlı bilim dergisinde araştırmalarının ilk 6 aylık bölümünün sonuçlarını yayınladılar. Royer, "Balizler arasındaki uzaklıkları net bir şekilde ölçtük. Ve bir hareketlilik tespit etmedik. Bir yıllık gözlem rakamları da geldi. O da bu tespiti doğrular nitelikte. Fay hattı bloke olmuş durumda. Bu bizim için sürpriz olmadı ama son derece güzel bir deneysel onay anlamına geliyor. Emin olmak için deneylere devam etmek gerekiyor. Ama bu bulgu aynı zamanda çok büyük bir risk olduğunu doğruluyor ve bu çok endişe verici" diye konuştu.
Marmara Denizi altındaki ses balizlerinin 5 yıl deney alanında kalması öngörülüyor. Eğer sistemin dayanıklı olduğu görülürse, bu sistem deniz altını izleyen "sismografların da eklendiği sürekli bir izleme sistemine" çevrilebilecek.
"Deprem öngörüsü garanti değil"
Fransız uzman Royer, "Ama bu şu an 1 milyon Euro'ya mal olan sistemin maliyetinin 10 ila 100 katı arasında yükselmesi anlamına geliyor" diyerek işin finansal zorluklarına dikkat çekiyor. Üstelik bu kadar pahalı bir sistem depremin öngörülmesini de garanti edemiyor" görüşünü dile getirdi.
Paris Yerküre Fizik Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Robin Lacassin, " Bu jeolojik ve jeofizik ölçümlerin sonunda yalnızca potansiyel deprem riskini ve boyutunu tahmin edebiliriz. Araştırmanın bu haliyle depremin yarın mı yoksa 30 yıl sonra mı meydana geleceğini bilemeyiz. Belki de bu hiçbir zaman olanaklı olmayacak" dedi. DHA
5 Ağustos 2016 Cuma
Gülen'in avukatları yurt dışına kaçtı
Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen operasyonda, haklarında gözaltı kararı bulunan 31 avukattan, aralarında Fetullah Gülen'in avukatlarının da bulunduğu 6'sının yurt dışına kaçtığı tespit edildi.
AA muhabirinin emniyet yetkililerinden aldığı bilgiye göre, FETÖ soruşturması kapsamında, Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince, gözaltına alınan avukatlar; Ş.Y, K.K, H.B.A, İ.B, M.D, M.H, A.G.Ö, M.A, E.B, N.P, E.A, C.K, M.K, A.B, Ü.Y. ve M.D'nin emniyetteki işlemleri sürüyor.
Öte yandan firari şüphelilerden FETÖ elebaşı Gülen'in avukatlığını yaptığı bilinen Nurullah Albayrak ve Hayrettin Açıkgöz ile Mehmet Kadir Filizer, Hakan Yıldız, Melik Bayat ve Mustafa Dokumacı'nın yurt dışına kaçtıkları belirlendi. Yetkililer, aralarında Mehmet Rasim Kuseyri ve Adnan Şeker'in de bulunduğu diğer 9 şüpheli avukatın yakalanması için çalışmaların sürdüğünü bildirdi.
Şüpheliler, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliğiyle" suçlanıyor. Hürriyet
AA muhabirinin emniyet yetkililerinden aldığı bilgiye göre, FETÖ soruşturması kapsamında, Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince, gözaltına alınan avukatlar; Ş.Y, K.K, H.B.A, İ.B, M.D, M.H, A.G.Ö, M.A, E.B, N.P, E.A, C.K, M.K, A.B, Ü.Y. ve M.D'nin emniyetteki işlemleri sürüyor.
Öte yandan firari şüphelilerden FETÖ elebaşı Gülen'in avukatlığını yaptığı bilinen Nurullah Albayrak ve Hayrettin Açıkgöz ile Mehmet Kadir Filizer, Hakan Yıldız, Melik Bayat ve Mustafa Dokumacı'nın yurt dışına kaçtıkları belirlendi. Yetkililer, aralarında Mehmet Rasim Kuseyri ve Adnan Şeker'in de bulunduğu diğer 9 şüpheli avukatın yakalanması için çalışmaların sürdüğünü bildirdi.
Şüpheliler, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliğiyle" suçlanıyor. Hürriyet
Etiketler:
ankara,
cemaat,
darbe,
fethullah gülen
Obama'nın kızı Sasha, restoranda kasiyerliğe başladı
ABD Başkanı Barack Obama'nın 15 yaşındaki kızı Sasha, bir deniz ürünleri restoranında kasiyer olarak çalışmaya başladı. Sasha Obama'yı 6 gizli servis ajanı koruyor.
ABD basınında yer alan haberlerde, 15 yaşındaki Sasha Obama'nın Massachusetts eyaletininin Martha's Vineyard Adası'nda bir deniz restoranında kasiyerlik yapmaya başladığı bildirildi.
Obama ailesinin genelde yazlarını geçirmek için tercih ettiği Martha's Vineyard'daki restoranda çalışan Sasha Obama'nın güvenliğinin 6 gizli servis ajanı tarafından sağlandığı belirtildi. First Lady Michelle Obama, daha önce yaptığı açıklamalarda kızlarını olabildiğince normal koşullarda büyütmek istediğini söylemişti.
Sasha'nın ablası Malia ise film setlerinde stajyerlik yapmıştı.
ABD basınında yer alan haberlerde, 15 yaşındaki Sasha Obama'nın Massachusetts eyaletininin Martha's Vineyard Adası'nda bir deniz restoranında kasiyerlik yapmaya başladığı bildirildi.
Obama ailesinin genelde yazlarını geçirmek için tercih ettiği Martha's Vineyard'daki restoranda çalışan Sasha Obama'nın güvenliğinin 6 gizli servis ajanı tarafından sağlandığı belirtildi. First Lady Michelle Obama, daha önce yaptığı açıklamalarda kızlarını olabildiğince normal koşullarda büyütmek istediğini söylemişti.
Sasha'nın ablası Malia ise film setlerinde stajyerlik yapmıştı.
ABD Başkanı Obama daha önce aynı restoranda sipariş verirken... |
Ay’da cenaze töreni yapılacak
Öldükten sonra küllerinin aya gönderilmesini isteyenlerin ödeyecekleri para 12 bin 500 dolardan başlıyor.
Amerikan Federal Havacılık Kurulu’nun (FAA) özel bir şirkete Ay’a uzay aracı gönderme izni vermesinin ardından Moon Express adlı şirket, 2017 yılında aya seyahat çantası büyüklüğünde bir kapsül gönderecek.
İki hafta boyunca Ay’da deneyler gerçekleştirecek, Dünya’ya yüksek çözünürlükte resimler gönderecek ay kapsülünün sahibi şirket, bunun yanı sıra 2017 yılından itibaren, öldükten sonra yakılan kişilerin küllerini de taşımaya başlayacak.
Moon Express şirketinin işbirliği anlaşması imzaladığı, Celestis şirketi internet sayfasında Ay’da cenaze işlemlerinin tarifesini yayınladı.
Tarifeye göre şirket bir gram külü 12 bin 500 dolara aya taşırken, üç gram kül için 25 bin, yedi gram kül için de 50 bin dolar ücret alacak. (DHA)
Amerikan Federal Havacılık Kurulu’nun (FAA) özel bir şirkete Ay’a uzay aracı gönderme izni vermesinin ardından Moon Express adlı şirket, 2017 yılında aya seyahat çantası büyüklüğünde bir kapsül gönderecek.
İki hafta boyunca Ay’da deneyler gerçekleştirecek, Dünya’ya yüksek çözünürlükte resimler gönderecek ay kapsülünün sahibi şirket, bunun yanı sıra 2017 yılından itibaren, öldükten sonra yakılan kişilerin küllerini de taşımaya başlayacak.
Moon Express şirketinin işbirliği anlaşması imzaladığı, Celestis şirketi internet sayfasında Ay’da cenaze işlemlerinin tarifesini yayınladı.
Tarifeye göre şirket bir gram külü 12 bin 500 dolara aya taşırken, üç gram kül için 25 bin, yedi gram kül için de 50 bin dolar ücret alacak. (DHA)
Sosyal medyada ürün tanıtımına yüzde 15 vergi
Twitter, Instagram ve Facebook’taki reklamlardan ve ürün tanıtarak para kazanan fenomenlerden vergi alınacak. Stopaj kesintisi şeklinde alınacak verginin yüzde 15 düzeyinde olması bekleniyor.
İnternet üzerinden gerçekleştirilen reklam ve tanıtım hizmetlerinin vergilendirilmesi konusunda önemli bir adım atılıyor. Bu kapsamda, ürün tanıtımından dolayı her gün binlerce lira para kazanan sosyal medya fenomenlerinden de vergi alınacak. Vergiden, ürün tanıtımı yaptıran reklamverenler ile buna aracılık eden reklam şirketleri de sorumlu olacak.
Habertürk Gazetesi’nden Ahmet Kıvanç’ın haberine göre konuyla ilgili yasal düzenleme TBMM'ye sunulan torba kanun tasarısı ile gerçekleştirilecek. Tasarıya bu amaçla iki madde konuldu. Gelir Vergisi Kanunu'nun “Vergi tevkifatı”nı düzenleyen 94. maddesine internetle ilgili işlemler de eklenecek. Vergi Usul Kanunu'nun “Vergi kesenlerin sorumluluğu” başlıklı 11. maddesinde de değişiklik yapılacak.
STOPAJ KESİLEREK VERGİ ALINACAK
Twitter, Instagram, Facebook gibi sosyal medyadaki ürün tanıtımı ve reklamlardan şu an herhangi bir vergi alınamıyor. Yasa değişikliğiyle, bunlardan vergi alınması ve alınacak vergi oranının belirlenmesi konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki verilecek. Bakanlar Kurulu, ödeme yapılan kişilerin vergi mükellefi olup olmamasına, ödeme yapan ya da ödemeye aracılık edenlerin vergi kesintisi yapma zorunluluğu bulunup bulunmamasına, ödemenin konusunun mal veya hizmet alım satımı olup olmamasına, elektronik ortamda gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğine bakmadan tüm bu işlemlere taraf veya aracı olanlara vergi kesintisi yapma yükümlülüğü getirebilecek. Vergilemenin, stopaj kesintisi şeklinde yapılması öngörülüyor. Bakanlar Kurulu yüzde 0 ile 25 arasında değişen vergi oranı belirleyecek. Vergi oranının yüzde 15 düzeyinde olması bekleniyor.
İnternet üzerinden gerçekleştirilen reklam ve tanıtım hizmetlerinin vergilendirilmesi konusunda önemli bir adım atılıyor. Bu kapsamda, ürün tanıtımından dolayı her gün binlerce lira para kazanan sosyal medya fenomenlerinden de vergi alınacak. Vergiden, ürün tanıtımı yaptıran reklamverenler ile buna aracılık eden reklam şirketleri de sorumlu olacak.
Habertürk Gazetesi’nden Ahmet Kıvanç’ın haberine göre konuyla ilgili yasal düzenleme TBMM'ye sunulan torba kanun tasarısı ile gerçekleştirilecek. Tasarıya bu amaçla iki madde konuldu. Gelir Vergisi Kanunu'nun “Vergi tevkifatı”nı düzenleyen 94. maddesine internetle ilgili işlemler de eklenecek. Vergi Usul Kanunu'nun “Vergi kesenlerin sorumluluğu” başlıklı 11. maddesinde de değişiklik yapılacak.
STOPAJ KESİLEREK VERGİ ALINACAK
Twitter, Instagram, Facebook gibi sosyal medyadaki ürün tanıtımı ve reklamlardan şu an herhangi bir vergi alınamıyor. Yasa değişikliğiyle, bunlardan vergi alınması ve alınacak vergi oranının belirlenmesi konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki verilecek. Bakanlar Kurulu, ödeme yapılan kişilerin vergi mükellefi olup olmamasına, ödeme yapan ya da ödemeye aracılık edenlerin vergi kesintisi yapma zorunluluğu bulunup bulunmamasına, ödemenin konusunun mal veya hizmet alım satımı olup olmamasına, elektronik ortamda gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğine bakmadan tüm bu işlemlere taraf veya aracı olanlara vergi kesintisi yapma yükümlülüğü getirebilecek. Vergilemenin, stopaj kesintisi şeklinde yapılması öngörülüyor. Bakanlar Kurulu yüzde 0 ile 25 arasında değişen vergi oranı belirleyecek. Vergi oranının yüzde 15 düzeyinde olması bekleniyor.
İlker Başbuğ’dan el yazısı ile ‘5 Ağustos’ tweeti
5 Ağustos 2013’te Ergenekon davasında müebbet hapse mahkum edilen eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ 3 yıl sonra kendi el yazısıyla bir açıklama yaptı.
Eski Genelkurmay Başbakanı, Twitter adresinden “Bugün 5 Ağustos 2016. Önemli bir gün” diye başladığı yazısında “Allah'ın adaleti bu dünyada da gerçekleşebiliyormuş. Mahkeme başkanı, üyeleri ve savcısı şimdi cezaevinde. Yaptıklarının hesabını verecekler” dedi.
Eski Genelkurmaş Başkanı İlker Başbuğ, 5 Ağustos 2013'te İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlanan Ergenekon davasında darbeye teşebbüs ve terör örgütü yöneticiliğinden müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. 7 Mart 2014'te İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi, İlker Başbuğ'a “özgürlükten yoksun bırakmanın hukuki olmadığı iddiasının, yerel mahkemece etkili bir şekilde incelenmeden reddedilmesi ve mahkûmiyete ilişkin gerekçeli kararın açıklanmaması”nı gerekçe göstererek tahliye kararı almıştı.
Hüseyin Avni Mutlu'nun ifadesi ortaya çıktı
FETÖ soruşturması kapsamında tutuklanan İstanbul eski Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun ifadesi ortaya çıktı.
Eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğinde kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmeyerek, "Benim aziz devletim, şayet benim üniversite yıllarımdan itibaren duruşumu, fikriyatımı gönül bağımı tespit edememiş de 15 Temmuz gecesi tespit etmişse ve beni FETÖ terör örgütü olarak ilan etmişse söyleyeceğim şudur: 80 milyon vatan evladı, 24 saat FETÖ terör örgütü diye bağırsa başımı bir santim öne eğmem. Bu leke de benim üstümde durmaz. FETÖ terör örgütü ile diğer terör örgütlerini lanetliyorum. Ayrıca ben darbenin olduğu gece twitter hesabımdan darbeyi lanetlediğimi, hukuk önünde hesap vermeleri gerektiğini, açık ve net bir şekilde belirttim. Ben 2 milyon takipçim vardır. Bunların hepsi darbeye karşı duruşumu görmüşlerdir. Ayrıca o saatlerde hiç kimse erkenden ve darbenin en yoğun saatleriydi. Hiçbir kimse benim kadar net duruş sergilememiştir. Mukayese edilmesini istiyorum " sözleriyle kendisini savundu.
"Gülen'le telefonda görüştüm"
Habertürk'ün haberine göre Hüseyin Avni Mutlu, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşılığından gıyabi tutuklu Fetullah Gülen ile telefonda bir kez görüştüğünü söyleyip, "FETÖ silahlı terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen ile yüz yüze görüşmem yoktur. Bir telefon görüşmemiz vardır. İstanbul Valiliğim döneminde ziyarete gelen pek çok kişi kurum kuruluşlar oluyor. Bu ziyarete gelen şimdi tam hatırlayamadığım bir sivil toplum kuruluşu bu ziyaretleri sırasında ABD'ye yakında gideceklerini ve orada bir geçmiş olsun dileğinde bulunacaklarını ifade ettiler. O günlerde önemli bir rahatsızlık geçirdiği hatta hastaneye kaldırıldığı konusunda çok yoğun bilgi paylaşılmıştı. Tarihini tam hatırlamayorum. 2011 ya da 2012 yılları olabilir. Beni ziyarete gelen kişilere hastalık konusunda konuşuldu ve bu maksatla ziyaret yapılacağından geleneklerimizden gelen bizim de geçmiş olsun dileklerimizi iletiniz şeklinde çok doğal, her ölünün arkasından başsağlığı, her hasta olan kişiye geçmiş olsun dileğinde bulunmak örf ve adetlerimizde var olan bir uygulamadır. Ben bu gaye ile hareket ettim. Bir müddet sonra telefonumdan Zaman Gazetesi Genel Müdürü Ekrem Dumanlı direk olarak kendisi çıkarak Amerika'dan aradığını ifade ettiler. Sizin geçmiş olsun dilekleriniz iletilmiş bu vesile ile Fetullah Gülen de size bir teşekkür etmek isterler diyerek telefonu Fetullah Gülen'e vereceğini söyleyerek bir görüşme yaptırdılar. Fetullah Gülen ile tek görüşmemiz budur. Çok kısadır. "Bana göndermiş olduğunuz geçmiş olsun dilekleriniz aldım. Teşekkür ederim" dedi. Ben de tekrar geçmiş olsun dileğimi ilettim. Bunun dışında görüşmede, başkaca bir husus olmamıştır. Benim de bir talebim olmamıştır" dedi.
"Akın Öztürk'ü Diyarbakır'da tanıdım"
Cep telefonunda "Paşa Akın Öztürk" olarak kayıtlı bulunan Orgeneral Akın Öztürk'ü nasıl tanıdığını Mutlu şöyle anlattı: "Diyarbakır Valisi olarak 2007-2010 yılında görev yaptım. Görev yaptığım bu sürede Akın Öztürk de Diyarbakır'da 2. Ana Jet Üst Komutanlığını yürütüyordu. Bu vesile ile kendisini tanırım. Bunun dışında kendisi ile bir bu soruşturma evrakı içerisinde bahsolduğu şekilde cunta girişimi, ihtilal teşebbüs konusunda hiçbir temas, ilgi, irtibat söz konusu değildir. Bendeki kaydı 2007 yılından itibaren vali olmamdan kaynaklı bir kayıttır. Yeni bir kayıt değildir."
"Kitaplığımdaki kitap bana ait değil"
Evinde bulunan kitaplara ilişkin de Hüseyin Avni Mutlu kendini şöyle savundu: "Evimde ele geçirilin 2 adet Gülen Hareketi ve Türk Okulları kitaplarına ilişkin olarak kitaplığımda bu yapı ile ilgili bütün kitapları özellikle 17-25 Aralık hukuk darbesi sonrasında kaldırdım. Bu yapının fikrini düşüncelerini ifade eden kitaplarımı kitaplığımdan çıkarttım. Ben evimde aynı zamanda baldızım ile kalıyorum. Kendisi iki çocuğu ile birlikte bizim yanımızda kalırlar. Eşinden ayrıdırlar. 4 yıla yakan bir süredir yanımdadırlar. Gerek kendisi gerekse üniversite de okuyan çocuğu kitaba düşkündürler. Okumaya meraklıdırlar. Kitaplığımızı da evimizi de paylaşıyoruz. Muhtemelen baldızımı veyahut oğluna ait olabilir. Bana ait değildir. Ben bu tarz kitapları kitaplığımdan çıkarttım."
Eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğinde kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmeyerek, "Benim aziz devletim, şayet benim üniversite yıllarımdan itibaren duruşumu, fikriyatımı gönül bağımı tespit edememiş de 15 Temmuz gecesi tespit etmişse ve beni FETÖ terör örgütü olarak ilan etmişse söyleyeceğim şudur: 80 milyon vatan evladı, 24 saat FETÖ terör örgütü diye bağırsa başımı bir santim öne eğmem. Bu leke de benim üstümde durmaz. FETÖ terör örgütü ile diğer terör örgütlerini lanetliyorum. Ayrıca ben darbenin olduğu gece twitter hesabımdan darbeyi lanetlediğimi, hukuk önünde hesap vermeleri gerektiğini, açık ve net bir şekilde belirttim. Ben 2 milyon takipçim vardır. Bunların hepsi darbeye karşı duruşumu görmüşlerdir. Ayrıca o saatlerde hiç kimse erkenden ve darbenin en yoğun saatleriydi. Hiçbir kimse benim kadar net duruş sergilememiştir. Mukayese edilmesini istiyorum " sözleriyle kendisini savundu.
"Gülen'le telefonda görüştüm"
Habertürk'ün haberine göre Hüseyin Avni Mutlu, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşılığından gıyabi tutuklu Fetullah Gülen ile telefonda bir kez görüştüğünü söyleyip, "FETÖ silahlı terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen ile yüz yüze görüşmem yoktur. Bir telefon görüşmemiz vardır. İstanbul Valiliğim döneminde ziyarete gelen pek çok kişi kurum kuruluşlar oluyor. Bu ziyarete gelen şimdi tam hatırlayamadığım bir sivil toplum kuruluşu bu ziyaretleri sırasında ABD'ye yakında gideceklerini ve orada bir geçmiş olsun dileğinde bulunacaklarını ifade ettiler. O günlerde önemli bir rahatsızlık geçirdiği hatta hastaneye kaldırıldığı konusunda çok yoğun bilgi paylaşılmıştı. Tarihini tam hatırlamayorum. 2011 ya da 2012 yılları olabilir. Beni ziyarete gelen kişilere hastalık konusunda konuşuldu ve bu maksatla ziyaret yapılacağından geleneklerimizden gelen bizim de geçmiş olsun dileklerimizi iletiniz şeklinde çok doğal, her ölünün arkasından başsağlığı, her hasta olan kişiye geçmiş olsun dileğinde bulunmak örf ve adetlerimizde var olan bir uygulamadır. Ben bu gaye ile hareket ettim. Bir müddet sonra telefonumdan Zaman Gazetesi Genel Müdürü Ekrem Dumanlı direk olarak kendisi çıkarak Amerika'dan aradığını ifade ettiler. Sizin geçmiş olsun dilekleriniz iletilmiş bu vesile ile Fetullah Gülen de size bir teşekkür etmek isterler diyerek telefonu Fetullah Gülen'e vereceğini söyleyerek bir görüşme yaptırdılar. Fetullah Gülen ile tek görüşmemiz budur. Çok kısadır. "Bana göndermiş olduğunuz geçmiş olsun dilekleriniz aldım. Teşekkür ederim" dedi. Ben de tekrar geçmiş olsun dileğimi ilettim. Bunun dışında görüşmede, başkaca bir husus olmamıştır. Benim de bir talebim olmamıştır" dedi.
"Akın Öztürk'ü Diyarbakır'da tanıdım"
Cep telefonunda "Paşa Akın Öztürk" olarak kayıtlı bulunan Orgeneral Akın Öztürk'ü nasıl tanıdığını Mutlu şöyle anlattı: "Diyarbakır Valisi olarak 2007-2010 yılında görev yaptım. Görev yaptığım bu sürede Akın Öztürk de Diyarbakır'da 2. Ana Jet Üst Komutanlığını yürütüyordu. Bu vesile ile kendisini tanırım. Bunun dışında kendisi ile bir bu soruşturma evrakı içerisinde bahsolduğu şekilde cunta girişimi, ihtilal teşebbüs konusunda hiçbir temas, ilgi, irtibat söz konusu değildir. Bendeki kaydı 2007 yılından itibaren vali olmamdan kaynaklı bir kayıttır. Yeni bir kayıt değildir."
"Kitaplığımdaki kitap bana ait değil"
Evinde bulunan kitaplara ilişkin de Hüseyin Avni Mutlu kendini şöyle savundu: "Evimde ele geçirilin 2 adet Gülen Hareketi ve Türk Okulları kitaplarına ilişkin olarak kitaplığımda bu yapı ile ilgili bütün kitapları özellikle 17-25 Aralık hukuk darbesi sonrasında kaldırdım. Bu yapının fikrini düşüncelerini ifade eden kitaplarımı kitaplığımdan çıkarttım. Ben evimde aynı zamanda baldızım ile kalıyorum. Kendisi iki çocuğu ile birlikte bizim yanımızda kalırlar. Eşinden ayrıdırlar. 4 yıla yakan bir süredir yanımdadırlar. Gerek kendisi gerekse üniversite de okuyan çocuğu kitaba düşkündürler. Okumaya meraklıdırlar. Kitaplığımızı da evimizi de paylaşıyoruz. Muhtemelen baldızımı veyahut oğluna ait olabilir. Bana ait değildir. Ben bu tarz kitapları kitaplığımdan çıkarttım."
Etiketler:
cemaat,
darbe,
fethullah gülen,
istanbul,
ohal
Fethullah Gülen'in konuştuğu kanalın sahibi tanıdık çıktı
Fethullah Gülen'in Türkiye'ye müdahale çağrısı yaptığı Mısır kanalının sahibinin Muhammed Dahlan olduğu ortaya çıktı. Dahlan 15 Temmuz darbe girşiminde aracılık yapmakla suçlanıyor.
Fethullah Gülen'in Batı'ya Türkiye müdahale çağrısı yaptığı kanalın sahibi Filistinli Muhammed Dahlan çıktı. Dahlan ismine The Guardian eski editörü David Hearst dikkat çekmişti. Hearst, Dahlan'ı 15 Temmuz darbe girişiminde aracılık yapmak suçlamıştı.
Hearst'ın, genel yayın yönetmenliğini üstlendiği Middle East Eye haber sitesinde 15 Temmuz darbe girişiminden haftalar önce Birleşik Arap Emirlikleri hükümetinin, FETÖ’ye para aktardığı, para transferi içinse Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zeyid el Nahyan ile yakın ilişkileri olan Muhammed Dahlan'ın aracı olduğu iddiaları yer almıştı. Haberde ayrıca göre Dahlan’ın Fetullah Gülen ile iletişim kurmasına, ABD’de yaşayan Filistinli bir iş adamı yardımcı olduğu, bu iş adamının kimliğinin Türk gizli servisi tarafından bilindiği öne sürülüyor.
Gazze’de Hamas iktidara gelmeden önce El Fetih partisinin bu bölgedeki lideri olan Dahlan, Hamas’a karşı ABD destekli bir darbe ve Yaser Arafat’a suikast planlamakla suçlanınca Abu Dabi’ye sığınmıştı.
Kaynak:cnntürk.com
Fethullah Gülen'in Batı'ya Türkiye müdahale çağrısı yaptığı kanalın sahibi Filistinli Muhammed Dahlan çıktı. Dahlan ismine The Guardian eski editörü David Hearst dikkat çekmişti. Hearst, Dahlan'ı 15 Temmuz darbe girişiminde aracılık yapmak suçlamıştı.
Hearst'ın, genel yayın yönetmenliğini üstlendiği Middle East Eye haber sitesinde 15 Temmuz darbe girişiminden haftalar önce Birleşik Arap Emirlikleri hükümetinin, FETÖ’ye para aktardığı, para transferi içinse Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zeyid el Nahyan ile yakın ilişkileri olan Muhammed Dahlan'ın aracı olduğu iddiaları yer almıştı. Haberde ayrıca göre Dahlan’ın Fetullah Gülen ile iletişim kurmasına, ABD’de yaşayan Filistinli bir iş adamı yardımcı olduğu, bu iş adamının kimliğinin Türk gizli servisi tarafından bilindiği öne sürülüyor.
Gazze’de Hamas iktidara gelmeden önce El Fetih partisinin bu bölgedeki lideri olan Dahlan, Hamas’a karşı ABD destekli bir darbe ve Yaser Arafat’a suikast planlamakla suçlanınca Abu Dabi’ye sığınmıştı.
Kaynak:cnntürk.com
Etiketler:
cemaat,
darbe,
fethullah gülen,
ohal,
Türkiye
Yanlış ilaç üretiminden 74 çocuk zehirlendi
Yanlış üretilmiş D vitamini Danimarka’da 74 çocuğun zehirlenmesine neden oldu. Vitamin tabletlerine normal seviyesinin 75 katı kalsiyum yüklendiği belirlendi.
74 çocuğun zehirlenmesine neden olan D vitamini tabletlerinin üretici firması Innopharma, söz konusu tabletleri 21 Temmuz’da geri çekmesine karşın çocuklar zehirlenmekten kurtulamadı.
Zehirlenen çocuklardan altısında çok yüksek, 68’inde ise yüksek oranda kalsiyum seviyesi tespit edildi.
Kalsiyum zehirlenmesinin böbrek işlevlerinin kötüleşmesi ve kas zayıflıklarına neden olduğu, nadir durumlarda da ölümlere yol açabileceği açıklandı. DHA
FETÖ iddiasıyla açığa alınan memura yarım emeklilik şoku
15 Temmuz darbe girişimi sonrası Fethullahçı Terör Örgütü soruşturması kapsamında açığa alınan memurlar için prim ödeme uygulaması da değişti. SGK emeklilik keseneklerini yüzde 50 indirdi.
"Sosyal medya üzerinden FETÖ'nün propagandasını yapmak, finansal destek sağlamak, doğrudan ya da dolaylı yardımda bulunmak suretiyle işbirliği yapmak" iddiasıyla açığa alınan memurlar için prim ödeme uygulaması değişti.
SGK emeklilik keseneklerini yüzde 50 indirilirken, memuriyetten çıkartılanlar da emekli olamayacak.
İşte Sabah'tan Faruk Erdem'in o yazısı:
"Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile bağlantısı olduğu için görevden uzaklaştırılan, memuriyetten atılan ya da açığa alınan kamu çalışanlarının emeklilik işlemleriyle ilgili yönetmelik geçen hafta ilk kez bu köşede yer almıştı. Buna göre FETÖ'cülerin yıpranmadan yararlanarak erken emekli olmalarının önüne geçildi. Söz konusu uygulamalar ve açığa alınan memurların sigorta kesenekleriyle ilgili ayrıntılar da netleşiyor. Soruşturma geçiren memurlar için idari ve adli karar verilene kadar prim ve yıpranmalarının nasıl uygulanacağını SGK bir duyuruyla açıkladı. Yıpranma kapsamında özellikle Emniyet ve TSK mensupları için her yıl 90 gün veriliyor. Böylece 10 yıl çalışan bir kamu görevlisi için fiili hizmet zammı 2.5 yıl oluyor.
Yönetmelik değişikliği bu haktan sadece görev başındakilerin yararlanacağını belirterek böylece, açığa alınanların faydalanamayacağını hükme bağladı.
O yol kapatıldı
Açığa alınan veya görevine son verilen kamu personeliyle ilgili yapılacak işlemlerin anlatıldığı duyuruya göre, açığa alınan ve kurumlarınca açık aylığı ödenmeye başlananların, bu aylıklarının ödenmeye başladığı tarihi takip eden aydan itibaren emekli keseneği ve kurum karşılıkları yüzde 50 oranında ödenecek. Böylece memurların ileride emekliliklerini etkileyecek primler yarı yarıya yatırılmış olacak. Fiili hizmet zammından yararlanacak TSK ve Emniyet personeli için de yüzde 50 oranında yararlanma şartı konuldu. Fakat bu personelin yıpranmadan yararlanabilmeleri için mutlaka görev başında olmaları gerekiyor. Dolayısıyla açıkta ya da başka kurumlarda olanlar bu yüzde 50'den de yararlanamayacak.
Açıktakiler için işlemler:
Hizmet cetvelinde görevden uzaklaştırıldığına dair kaydın girilmesi...
Unvan bilgisinde bulunduğu en son unvan kaydının kapatılması, yeni bir kayıt açılması ve bunda unvan oranı seçeneğnin yarım olması...
Personelin görevine son verilmesi halinde işlemin hizmet cetveline işlenmesi ve unvan bilgisinin kapatılması gerekiyor."
"Sosyal medya üzerinden FETÖ'nün propagandasını yapmak, finansal destek sağlamak, doğrudan ya da dolaylı yardımda bulunmak suretiyle işbirliği yapmak" iddiasıyla açığa alınan memurlar için prim ödeme uygulaması değişti.
SGK emeklilik keseneklerini yüzde 50 indirilirken, memuriyetten çıkartılanlar da emekli olamayacak.
İşte Sabah'tan Faruk Erdem'in o yazısı:
"Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile bağlantısı olduğu için görevden uzaklaştırılan, memuriyetten atılan ya da açığa alınan kamu çalışanlarının emeklilik işlemleriyle ilgili yönetmelik geçen hafta ilk kez bu köşede yer almıştı. Buna göre FETÖ'cülerin yıpranmadan yararlanarak erken emekli olmalarının önüne geçildi. Söz konusu uygulamalar ve açığa alınan memurların sigorta kesenekleriyle ilgili ayrıntılar da netleşiyor. Soruşturma geçiren memurlar için idari ve adli karar verilene kadar prim ve yıpranmalarının nasıl uygulanacağını SGK bir duyuruyla açıkladı. Yıpranma kapsamında özellikle Emniyet ve TSK mensupları için her yıl 90 gün veriliyor. Böylece 10 yıl çalışan bir kamu görevlisi için fiili hizmet zammı 2.5 yıl oluyor.
Yönetmelik değişikliği bu haktan sadece görev başındakilerin yararlanacağını belirterek böylece, açığa alınanların faydalanamayacağını hükme bağladı.
O yol kapatıldı
Açığa alınan veya görevine son verilen kamu personeliyle ilgili yapılacak işlemlerin anlatıldığı duyuruya göre, açığa alınan ve kurumlarınca açık aylığı ödenmeye başlananların, bu aylıklarının ödenmeye başladığı tarihi takip eden aydan itibaren emekli keseneği ve kurum karşılıkları yüzde 50 oranında ödenecek. Böylece memurların ileride emekliliklerini etkileyecek primler yarı yarıya yatırılmış olacak. Fiili hizmet zammından yararlanacak TSK ve Emniyet personeli için de yüzde 50 oranında yararlanma şartı konuldu. Fakat bu personelin yıpranmadan yararlanabilmeleri için mutlaka görev başında olmaları gerekiyor. Dolayısıyla açıkta ya da başka kurumlarda olanlar bu yüzde 50'den de yararlanamayacak.
Açıktakiler için işlemler:
Hizmet cetvelinde görevden uzaklaştırıldığına dair kaydın girilmesi...
Unvan bilgisinde bulunduğu en son unvan kaydının kapatılması, yeni bir kayıt açılması ve bunda unvan oranı seçeneğnin yarım olması...
Personelin görevine son verilmesi halinde işlemin hizmet cetveline işlenmesi ve unvan bilgisinin kapatılması gerekiyor."
Hüseyin Avni Mutlu tutuklandı
15 Temmuz darbe soruşturması kapsamında mahkemeye sevk edilen eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu tutuklandı
15 Temmuz darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında gözaltına alınan eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun da aralarında bulunduğu 12 kişi "terör örgütüne üye olmak" suçundan tutuklandı.
8 vali, 1 vali yardımcısı ve 3 kaymakam
Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'ne getirilen 8 vali, 1 vali yardımcısı ve 3 kaymakamın hakimlik işlemleri sona erdi.
Nöbetçi İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği, eski İstanbul Valisi Mutlu'nun da aralarında bulunduğu şüphelilerin "terör örgütüne üye olmak" suçundan tutuklanmalarına karar verdi.
Silivri Cezaevi'ne götürüldü
Tutuklanan Mutlu ve diğer şüpheliler saat 04.00 sıralarında iki çevik kuvvet otobüsüyle Silivri Cezaevi'nde getirildi. DHA
15 Temmuz darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında gözaltına alınan eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun da aralarında bulunduğu 12 kişi "terör örgütüne üye olmak" suçundan tutuklandı.
8 vali, 1 vali yardımcısı ve 3 kaymakam
Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'ne getirilen 8 vali, 1 vali yardımcısı ve 3 kaymakamın hakimlik işlemleri sona erdi.
Nöbetçi İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği, eski İstanbul Valisi Mutlu'nun da aralarında bulunduğu şüphelilerin "terör örgütüne üye olmak" suçundan tutuklanmalarına karar verdi.
Silivri Cezaevi'ne götürüldü
Tutuklanan Mutlu ve diğer şüpheliler saat 04.00 sıralarında iki çevik kuvvet otobüsüyle Silivri Cezaevi'nde getirildi. DHA
Başörtülü bacın darbeci çıktı!
Sözcü yazarı Yılmaz Özdil'in yazısı rekor kırıyor...
Senelerce başörtümüz yüzünden üniversiteye giremedik, mağdur edildik diye oy istediniz… İlk türbanlı rektörünüz fetocu çıktı.
*
Mayo reklamlarını abdestimiz bozuluyor diye paravanla kapattınız, İstanbul'un Ankara'nın caddelerini türban reklamlarıyla donattınız… En ünlü türban firması fetocu çıktı.
*
İmam hatipten terörist çıkmaz, imam hatipten terörist yetişmez dediniz… Sırf diyanet'te bin 200 imam, müezzin, müftü fetocu çıktı, diyanet'in “bayan” Kuran kursu eğitmenleri fetocu çıktı.
*
Türbanlı gazeteci Hanım Büşra Erdal, kumpas davaları sırasında twitter'dan şarjör boşaltıyordu, subay eşlerinin “saçı”yla alay ediyordu, “balyoz kadınları hep sarışın, kim kimin eşi karıştırıyorduk, eşlerinin resmi basılı olan tişörtler giymişler, işimiz kolaylaştı” diyordu. Fetocu çıktı.
*
Kendi ellerinizle TBMM Üstün Hizmet Ödülü verdiğiniz, “eli öpülmesi gereken insan” dediğiniz işadamının türbanlı eşi, fetocu abla çıktı.
*
Meslek hayatı boyunca yakasında Atatürk rozeti taşıyan başhemşireyi hiç gerekçe göstermeden görevden aldınız, onun yerine yönetmeliğe aykırı şekilde türban üstü peruklu hemşireyi atadınız, türban üstü peruklu hemşireye itiraz eden başhekimi görevden aldınız, sonra da bu türban üstü peruklu hemşireyi, kamu hastaneleri birliğinde terfilerden sorumlu müdür yaptınız… Fetocu çıktı.
*
Yani?
*
“Benim başörtülü bacıma saldırdılar, benim başörtülü bacıma saldırdılar” diyordunuz… Başörtülü bacın devlete saldırdı birader!
*
Başörtülü bacıma saldıranlar camiye ayakkabılarıyla girdiler diyordunuz… Başörtülü bacıların camiye F16'yla girdi.
*
(Amacım elbette başörtülü kadınları rencide etmek değil. Tam tersine… “Başörtülü bacı” sömürüsüyle genelleme yapmanın ne kadar yanlış olduğuna dikkat çekmek istiyorum.)
*
Türbanlılara bacı…
Türbansızlara, kadın mıdır kız mıdır bilemem dediniz.
*
Türbanlılara bacı…
Türbansızlara, perdesiz eve benzer, ya satılıktır, ya kiralıktır dediniz.
*
Türbanlılara bacı…
Türbansızlara yarım dediniz.
*
Türbanlıları ebedi masum…
Türbansızları ezeli suçlu ilan ettiniz.
*
Türbanlılara “benim milletim…”
Türbansızlara “bunlar” dediniz.
*
Netice?
Başörtülü bacın darbeci çıktı.
*
Hazır “rabbimden af” dilenirken…
Başörtüsüz kadınlardan da özür dilenmesi gerekir.
Senelerce başörtümüz yüzünden üniversiteye giremedik, mağdur edildik diye oy istediniz… İlk türbanlı rektörünüz fetocu çıktı.
*
Mayo reklamlarını abdestimiz bozuluyor diye paravanla kapattınız, İstanbul'un Ankara'nın caddelerini türban reklamlarıyla donattınız… En ünlü türban firması fetocu çıktı.
*
İmam hatipten terörist çıkmaz, imam hatipten terörist yetişmez dediniz… Sırf diyanet'te bin 200 imam, müezzin, müftü fetocu çıktı, diyanet'in “bayan” Kuran kursu eğitmenleri fetocu çıktı.
*
Türbanlı gazeteci Hanım Büşra Erdal, kumpas davaları sırasında twitter'dan şarjör boşaltıyordu, subay eşlerinin “saçı”yla alay ediyordu, “balyoz kadınları hep sarışın, kim kimin eşi karıştırıyorduk, eşlerinin resmi basılı olan tişörtler giymişler, işimiz kolaylaştı” diyordu. Fetocu çıktı.
*
Kendi ellerinizle TBMM Üstün Hizmet Ödülü verdiğiniz, “eli öpülmesi gereken insan” dediğiniz işadamının türbanlı eşi, fetocu abla çıktı.
*
Meslek hayatı boyunca yakasında Atatürk rozeti taşıyan başhemşireyi hiç gerekçe göstermeden görevden aldınız, onun yerine yönetmeliğe aykırı şekilde türban üstü peruklu hemşireyi atadınız, türban üstü peruklu hemşireye itiraz eden başhekimi görevden aldınız, sonra da bu türban üstü peruklu hemşireyi, kamu hastaneleri birliğinde terfilerden sorumlu müdür yaptınız… Fetocu çıktı.
*
Yani?
*
“Benim başörtülü bacıma saldırdılar, benim başörtülü bacıma saldırdılar” diyordunuz… Başörtülü bacın devlete saldırdı birader!
*
Başörtülü bacıma saldıranlar camiye ayakkabılarıyla girdiler diyordunuz… Başörtülü bacıların camiye F16'yla girdi.
*
(Amacım elbette başörtülü kadınları rencide etmek değil. Tam tersine… “Başörtülü bacı” sömürüsüyle genelleme yapmanın ne kadar yanlış olduğuna dikkat çekmek istiyorum.)
*
Türbanlılara bacı…
Türbansızlara, kadın mıdır kız mıdır bilemem dediniz.
*
Türbanlılara bacı…
Türbansızlara, perdesiz eve benzer, ya satılıktır, ya kiralıktır dediniz.
*
Türbanlılara bacı…
Türbansızlara yarım dediniz.
*
Türbanlıları ebedi masum…
Türbansızları ezeli suçlu ilan ettiniz.
*
Türbanlılara “benim milletim…”
Türbansızlara “bunlar” dediniz.
*
Netice?
Başörtülü bacın darbeci çıktı.
*
Hazır “rabbimden af” dilenirken…
Başörtüsüz kadınlardan da özür dilenmesi gerekir.
4 Ağustos 2016 Perşembe
Gülen’in bağış yaptığı isimler arasında Hillary Clinton var
Amerikan Washington Post gazetesi bugün Fethullah Gülen'le ilgili çarpıcı bir analiz yayımladı.
“77 yaşında, kırılgan ve Pennsylvania’da yaşıyor. Türkiye onun darbe girişiminin beyni olduğunu söylüyor” başlıklı yazıda, Gülen’in 15 Temmuz’da 200’den fazla kişinin ölümüne neden olan kanlı girişimi yönetmekle suçlandığı belirtiliyor.
TÜRKİYE 85 KUTU BELGE GÖNDERDİ
Yazıda Ankara’nın Gülen’in iadesini istediği hatırlatılırken, Türk makamları tarafından ABD Adalet Bakanlığı’na 85 kutu delil belgesi verildiği belirtiliyor.
Washington'da incelenmeye başlanan 85 kutu belgeyle Türkiye’nin, Gülen'in toplumunun her alanına nasıl sızdığını ve darbenin beyni olduğunu kanıtlamayı amaçladığı ifade ediliyor.
ABD’YE TURİST VİZESİYLE GELDİ
ABD’nin Gülen’i turist olarak giriş yaptığı 1999 yılından sonra ülkeden göndermek için yıllarca uğraştığı, sonrasında ise hiçbir politik girişim olmaksızın Gülen’e yeşil kart verildiği anlatılıyor. Haberde, Gülen’in dünya çapında bilinen Hizmet Hareketi’nin köklerinin de 1999 yılında ABD’de atıldığı yazılıyor.
Gazetenin haberinde, Gülen’in okullarının dünyada ve ABD’de yaygın olduğu anlatılırken, bunların pek çoğunun yüksek performanslı okullar olduğu belirtiliyor. Hatta Teksas’taki bir charter (sözleşmeli) okulunun, Obama yönetimi tarafından düzenlenen bir yarışmada 30 milyon dolarlık burs kazandığı aktarılıyor.
Öte yandan, Gülen’e ait bazı okullarda sorunlar yaşandığı, dolandırıcılık iddialarının ortaya atıldığı belirtiliyor. Georgia eyaletindeki bir okul ise 2014 yılında yapılan denetim sırasında tespit edilen usulsüzlük nedeniyle kapatılmış.
Haberde, Gülen’in okullarıyla ilgili şu tespite de yer verilmiş: “Pek çok charter okulunun Gülen’le olan bağlantılarını inkâr ettikleri de biliniyor. Ancak bu okulların bazı ortak özellikleri var: Türkler tarafından açıldılar. Eğitimde Gülen’in tavsiye ettiği gibi matematik, bilim ve teknolojiye ağırlık veriliyor. Hepsinde ortak bir misyon izleniyor ve Türk dili ile Türk kültürünü öğrenmenin imkânlarını sunuyor.”
HILLARY CLINTON’A BAĞIŞ YAPILMIŞ
Gülen Hizmetinin üyelerinin Beyaz Saray’da verilen yemek davetlerine katıldığını ve hükümet yetkililerini konferanslarda ve törenlerde ağırladıklarını aktaran gazete, Türk Amerikan Birliği’nin yılda bir kez yapılan büyük organizasyonuna yüksek seviyedeki Amerikalıların katıldığını hatta 2008 yılında eski ABD Başkan Bill Clinton’ın video aracılığıyla katılarak konuşma yaptığını hatırlatıyor.
Yazıda son yıllarda Gülen hareketine bağlı kişiler ve organizasyonların politikacılara yüz binlerce dolarlık bağış yaptığı da belirtiliyor. Bağış yapılan isimler arasında Başkan adayı Hillary Clinton, eski Beyaz Saray sözcüsü John Boehner, eski Teksas valisi ve başkan aday Rick Perry gibi pek çok politikacı bulunuyor.
Öte yandan, Washington Post’un elde ettiği bilgilere göre; 2007 yılından beri Gülen hareketiyle bağlantısı olan 10’dan fazla organizasyon 289 kongre gezisine sponsor oldu, bunların yarısı Türkiye’ye düzenlenen gezilerdi.
FBI SORUŞTURMALARI SONUÇSUZ KALDI
Yazının bir bölümünde “Gülen organizasyonunun nasıl çalıştığına yönelik şeffaflığın bulunmaması -örneğin federal dosyalarda organizasyona mali destek sağlayanların isimlerinin bulunmaması, hiyerarşik yapının bilinmemesi ve para kaynaklarının açık olmaması- şüpheleri artırıyor” deniliyor.
“FBI tarafından geçmişte ve günümüzde yürütülen mali soruşturmalarda, okullardan iş derneklerine, Gülen bağlantılı girişimler hakkında incelemeler yapılmasına rağmen hiçbir suçlamada bulunulmadı” denilen haberde, Gülen’in onursal başkanı olduğu Rumi Forum’un yöneticisi Emre Çelik’in sözlerine yer verilmiş. Mali düzensizliklerle ilgili konuşan Çelik, “Tüm kurumların kendi yönetim kurulları var. Yapılan ve yapılmayanlarla ilgili sorumluluk yönetim kurullarına aittir. Gülen herhangi bir resmi yetkiye sahip değil. Onun günlük görevleri arasında hiçbir ülkedeki hiçbir kurumu yönetmek yok. Tek görevi yazmak ve konuşmak” diyor.
ESKİ CIA ŞEFİ YEŞİL KART İÇİN MEKTUP YAZDI
Eski CIA şefi Graham Fuller’ın geçtiğimiz ay Huffington Post gazetesine yazdığı yazıdan alıntı yapılan haberde, Fuller’ın şu sözlerine yer veriliyor: “İslami hareketler arasında Hizmet’i, mantıklı, ılımlı, açık fikirli olması sebebiyle listenin en üstüne koyarım.”
Washington Post’un haberinde Fuller’ın, Gülen’in Yeşil Kart başvurusu için destek mektubu yazdığı belirtiliyor. Öte yandan AKP milletveliki Orhan Deligöz Fuller’ın 15 Temmuz gecesi Büyükada’da bir otelde toplantı yaptığını ileri sürmüştü.
ERDOĞAN GÜLEN İLİŞKİSİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Fethullah Gülen arasındaki ilişkiye de değinilen yazıda, Erdoğan’ın 2010 yılında anayasa referandumundan zaferle çıktıktan sonra “Okyanus ötesine teşekkür ettiği” hatırlatılıyor. Ancak 2011 yılında Erdoğan’ın üçüncü dönemiyle beraber ilişkilerin bozulmaya başladığı anlatılıyor. 2012 yılında dershanelerin kapatılmasıyla sürtüşme gün yüzüne çıkarken, 2013 yılına gelindiğinde ikili arasında açık bir savaş başladığı biliniyor.
NASIL OTURMA İZNİ ALDI
Gülen’in ABD’ye gelişi ve oturma izni alana kadar geçen sürece de mercek tutulan yazıda şunlar anlatılıyor:
“Yaklaşık 10 yıl ABD’de turistik vize ile ikamet eden Gülen, bu süre boyunca göçmenlik bürosu tarafından defalarca ülkeden atılmaya çalışıldı. 2001 yılında “dini çalışan” olarak göçmen vizesine başvuru yapan Gülen bundan 18 ay sonra ise oturma izni talebinde bulundu. bu talep henüz cevaplanmadan, ABD Gülen’in ‘dini’ vizesini açıklanmayan bir sebepten iptal etti. Gülen bu kararı temyize götürdü ve bu kez 2006 yılında “eğitimci” sıfatıyla ve “özel yetenekli” kişiler için açılan bir programla daimi oturma iznine başvurdu. Bu başvurusu ise 2007 yılında reddedildi. Gülen bu gelişmelerin üzerine mağdur edildiğini öne sürerek dava açtı. Bir yıldan uzun süren davada Pennsylvania savcısı Gülen’in bir okulda eğitim vermediğini; ne bir eğitimci olduğunu ne de “özel yetenekli” olduğunu savundu. Ancak Türk ve ABD’li yetkililerin desteğiyle Gülen 2008 yılında davayı kazandı.” (Kaynak:sözcü.com.tr)
“77 yaşında, kırılgan ve Pennsylvania’da yaşıyor. Türkiye onun darbe girişiminin beyni olduğunu söylüyor” başlıklı yazıda, Gülen’in 15 Temmuz’da 200’den fazla kişinin ölümüne neden olan kanlı girişimi yönetmekle suçlandığı belirtiliyor.
TÜRKİYE 85 KUTU BELGE GÖNDERDİ
Yazıda Ankara’nın Gülen’in iadesini istediği hatırlatılırken, Türk makamları tarafından ABD Adalet Bakanlığı’na 85 kutu delil belgesi verildiği belirtiliyor.
Washington'da incelenmeye başlanan 85 kutu belgeyle Türkiye’nin, Gülen'in toplumunun her alanına nasıl sızdığını ve darbenin beyni olduğunu kanıtlamayı amaçladığı ifade ediliyor.
ABD’YE TURİST VİZESİYLE GELDİ
ABD’nin Gülen’i turist olarak giriş yaptığı 1999 yılından sonra ülkeden göndermek için yıllarca uğraştığı, sonrasında ise hiçbir politik girişim olmaksızın Gülen’e yeşil kart verildiği anlatılıyor. Haberde, Gülen’in dünya çapında bilinen Hizmet Hareketi’nin köklerinin de 1999 yılında ABD’de atıldığı yazılıyor.
Gazetenin haberinde, Gülen’in okullarının dünyada ve ABD’de yaygın olduğu anlatılırken, bunların pek çoğunun yüksek performanslı okullar olduğu belirtiliyor. Hatta Teksas’taki bir charter (sözleşmeli) okulunun, Obama yönetimi tarafından düzenlenen bir yarışmada 30 milyon dolarlık burs kazandığı aktarılıyor.
Öte yandan, Gülen’e ait bazı okullarda sorunlar yaşandığı, dolandırıcılık iddialarının ortaya atıldığı belirtiliyor. Georgia eyaletindeki bir okul ise 2014 yılında yapılan denetim sırasında tespit edilen usulsüzlük nedeniyle kapatılmış.
Haberde, Gülen’in okullarıyla ilgili şu tespite de yer verilmiş: “Pek çok charter okulunun Gülen’le olan bağlantılarını inkâr ettikleri de biliniyor. Ancak bu okulların bazı ortak özellikleri var: Türkler tarafından açıldılar. Eğitimde Gülen’in tavsiye ettiği gibi matematik, bilim ve teknolojiye ağırlık veriliyor. Hepsinde ortak bir misyon izleniyor ve Türk dili ile Türk kültürünü öğrenmenin imkânlarını sunuyor.”
HILLARY CLINTON’A BAĞIŞ YAPILMIŞ
Gülen Hizmetinin üyelerinin Beyaz Saray’da verilen yemek davetlerine katıldığını ve hükümet yetkililerini konferanslarda ve törenlerde ağırladıklarını aktaran gazete, Türk Amerikan Birliği’nin yılda bir kez yapılan büyük organizasyonuna yüksek seviyedeki Amerikalıların katıldığını hatta 2008 yılında eski ABD Başkan Bill Clinton’ın video aracılığıyla katılarak konuşma yaptığını hatırlatıyor.
Yazıda son yıllarda Gülen hareketine bağlı kişiler ve organizasyonların politikacılara yüz binlerce dolarlık bağış yaptığı da belirtiliyor. Bağış yapılan isimler arasında Başkan adayı Hillary Clinton, eski Beyaz Saray sözcüsü John Boehner, eski Teksas valisi ve başkan aday Rick Perry gibi pek çok politikacı bulunuyor.
Öte yandan, Washington Post’un elde ettiği bilgilere göre; 2007 yılından beri Gülen hareketiyle bağlantısı olan 10’dan fazla organizasyon 289 kongre gezisine sponsor oldu, bunların yarısı Türkiye’ye düzenlenen gezilerdi.
FBI SORUŞTURMALARI SONUÇSUZ KALDI
Yazının bir bölümünde “Gülen organizasyonunun nasıl çalıştığına yönelik şeffaflığın bulunmaması -örneğin federal dosyalarda organizasyona mali destek sağlayanların isimlerinin bulunmaması, hiyerarşik yapının bilinmemesi ve para kaynaklarının açık olmaması- şüpheleri artırıyor” deniliyor.
“FBI tarafından geçmişte ve günümüzde yürütülen mali soruşturmalarda, okullardan iş derneklerine, Gülen bağlantılı girişimler hakkında incelemeler yapılmasına rağmen hiçbir suçlamada bulunulmadı” denilen haberde, Gülen’in onursal başkanı olduğu Rumi Forum’un yöneticisi Emre Çelik’in sözlerine yer verilmiş. Mali düzensizliklerle ilgili konuşan Çelik, “Tüm kurumların kendi yönetim kurulları var. Yapılan ve yapılmayanlarla ilgili sorumluluk yönetim kurullarına aittir. Gülen herhangi bir resmi yetkiye sahip değil. Onun günlük görevleri arasında hiçbir ülkedeki hiçbir kurumu yönetmek yok. Tek görevi yazmak ve konuşmak” diyor.
ESKİ CIA ŞEFİ YEŞİL KART İÇİN MEKTUP YAZDI
Eski CIA şefi Graham Fuller’ın geçtiğimiz ay Huffington Post gazetesine yazdığı yazıdan alıntı yapılan haberde, Fuller’ın şu sözlerine yer veriliyor: “İslami hareketler arasında Hizmet’i, mantıklı, ılımlı, açık fikirli olması sebebiyle listenin en üstüne koyarım.”
Washington Post’un haberinde Fuller’ın, Gülen’in Yeşil Kart başvurusu için destek mektubu yazdığı belirtiliyor. Öte yandan AKP milletveliki Orhan Deligöz Fuller’ın 15 Temmuz gecesi Büyükada’da bir otelde toplantı yaptığını ileri sürmüştü.
ERDOĞAN GÜLEN İLİŞKİSİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Fethullah Gülen arasındaki ilişkiye de değinilen yazıda, Erdoğan’ın 2010 yılında anayasa referandumundan zaferle çıktıktan sonra “Okyanus ötesine teşekkür ettiği” hatırlatılıyor. Ancak 2011 yılında Erdoğan’ın üçüncü dönemiyle beraber ilişkilerin bozulmaya başladığı anlatılıyor. 2012 yılında dershanelerin kapatılmasıyla sürtüşme gün yüzüne çıkarken, 2013 yılına gelindiğinde ikili arasında açık bir savaş başladığı biliniyor.
NASIL OTURMA İZNİ ALDI
Gülen’in ABD’ye gelişi ve oturma izni alana kadar geçen sürece de mercek tutulan yazıda şunlar anlatılıyor:
“Yaklaşık 10 yıl ABD’de turistik vize ile ikamet eden Gülen, bu süre boyunca göçmenlik bürosu tarafından defalarca ülkeden atılmaya çalışıldı. 2001 yılında “dini çalışan” olarak göçmen vizesine başvuru yapan Gülen bundan 18 ay sonra ise oturma izni talebinde bulundu. bu talep henüz cevaplanmadan, ABD Gülen’in ‘dini’ vizesini açıklanmayan bir sebepten iptal etti. Gülen bu kararı temyize götürdü ve bu kez 2006 yılında “eğitimci” sıfatıyla ve “özel yetenekli” kişiler için açılan bir programla daimi oturma iznine başvurdu. Bu başvurusu ise 2007 yılında reddedildi. Gülen bu gelişmelerin üzerine mağdur edildiğini öne sürerek dava açtı. Bir yıldan uzun süren davada Pennsylvania savcısı Gülen’in bir okulda eğitim vermediğini; ne bir eğitimci olduğunu ne de “özel yetenekli” olduğunu savundu. Ancak Türk ve ABD’li yetkililerin desteğiyle Gülen 2008 yılında davayı kazandı.” (Kaynak:sözcü.com.tr)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)