İş adamlarına yönelik FETÖ soruşturmasında tutuklanan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı, sağlık sorunları gerekçe gösterilerek tahliye edildi.
Topbaş'ın damadı olan Kavurmacı'nın avukatlarının sağlık sorunlarını gerekçe göstererek tahliye talebinde bulunduğu, talebi değerlendiren nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği'nin de tahliye kararı verdiği belirtildi. Savcılığın tahliyeye itiraz ettiği ancak üst hakimliğin savcılığın itirazını reddettiği belirlendi.
TUSKON'a üye iş adamlarına yönelik aralarında Ömer Faruk Kavurmacı'nın da bulunduğu 86 kişi hakkında hazırlanan iddianame dün Başsavcılık tarafından onaylanmıştı.
İddianamede, firari şüpheliler Fetullah Gülen, Rıza Nur Meral ve Mustafa Muhammet Günay hakkında "Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs ve TBMM'yi ve Hükümeti yıkmaya teşebbüs" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenirken, aralarında Ömer Faruk Kavurmacı ve Faruk Güllü'nün de bulunduğu 86 iş adamının da "Silahlı terör örgütü üyeliği" suçundan 7,5 yıldan 15'er yıla kadar hapis cezası talep edildi. DHA
4 Mayıs 2017 Perşembe
Dudak silikonu faciasında yeni mağdur çıktı
Adana’da internette kendisini estetik uzmanı olarak tanıtan kuaför Soner G.’ye dudak silikonu yaptıran tek kişinin hemşire Merve Keleş olmadığı ortaya çıktı. Soner G.’ye 20 gün önce bin TL karşılığında silikon dolgu yaptırdığını belirten 30 yaşındaki Z.U. da dudaklarını kaybetmemek için tedavi görüyor. 20 gündür dışarı çıkamayan, markete bile peçeyle gidip gelen Z.U., Merve hemşirenin başına gelenleri duyunca savcılığa giderek suç duyurusunda bulunmaya karar verdi.
Habertürk Gazetesi'nden Soner Özcan'ın haberine göre ‘estetik’ kurbanı hemşire Merve Keleş’in şikâyetçi olduğu Soner G.’ye 20 gün önce bin TL karşılığında silikon dolgu yaptırdığını belirten 30 yaşındaki Z.U. da dudaklarını kaybetmemek için tedavi görüyor. Merve Keleş’in başına gelenlerin duyulmasının ardından Z.U. da savcılığa suç duyurusunda bulundu. Merve hemşireye ulaşan 3 kişi, daha Soner G.’nin kendilerine de estetik operasyon yaptığını ve mağdur olduklarını ifade etti.
‘KLİNİK TADİLATTA’
Adana’da yaşayan ev kadını Z.U.’nun başına gelenleri Habertürk’e anlatan ablası A.U., şunları söyledi: “Kardeşimin bir arkadaşı kalçasına ve göğsüne silikon dolgu yaptıracaktı. İnternetten Soner G.’yi bulmuş. İnstagram’da ‘Medical Estetik Uzmanı’ diye sayfası varmış. Telefonda konuşmuşlar. Adam kardeşime ve arkadaşına kendini doktor olarak tanıtıp 3 yıl bu işin eğitimini gördüğünü söylemiş. Onlara da kliniğinin tadilatta olduğunu, isterlerse evde uygulayabileceğini anlatmış. Kardeşimin arkadaşının evinde buluşmuşlar.”
PEÇEYLE DOLAŞIYOR
Soner G.’nin kardeşinden bin TL aldığını dile getiren A.U., şöyle devam etti: “İşlemi o gün hemen evde yapmış. Silikonu enjekte ettikten 1 saat sonra alerjik reaksiyon oluşmuş. Dudakları Merve hemşireninki gibi şişince nedenini sormuş. Soner G. de ‘Enfeksiyon kapmışsın’ demiş. Bir süre enfeksiyon tedavisi gördü. Sonradan alerjik reaksiyon oluştuğu ortaya çıktı. Soner G. dudağa ne enjekte edildiğini bize söylemiyor. Doktorlar maddenin tespit edilmesi için parça alıp biyopsi yaptı. Sonuçlar 2-3 gün sonra belli olacak. Ona göre tedavi yürütülecek. Ama doktorların söylediğine göre en iyi ihtimalle kalıcı iz olacağı. Tedavinin 3 yıl süreceğini söylüyorlar.”
20 gündür dışarı çıkamayan, markete bile peçeyle gidip gelen Z.U., Merve hemşirenin başına gelenleri duyunca savcılığa giderek suç duyurusunda bulunmaya karar verdi.
‘PİŞMAN OLACAĞIM BİR ŞEY YOK’
Cumhuriyet Polis Merkezi’nde ifadesi alınan kuaför Soner G. ise konuyla ilgili daha fazla konuşmak istemediğini söyledi. Kendini savunmaya devam eden Soner G., “Size hesap vermek zorunda değilim. Olay zaten yargıya intikal etti, ifademi verdim. Adam öldürmedim, hırsızlık yapmadım. Utanacağım, pişman olacağım bir şey yok” diye konuştu.
Habertürk Gazetesi'nden Soner Özcan'ın haberine göre ‘estetik’ kurbanı hemşire Merve Keleş’in şikâyetçi olduğu Soner G.’ye 20 gün önce bin TL karşılığında silikon dolgu yaptırdığını belirten 30 yaşındaki Z.U. da dudaklarını kaybetmemek için tedavi görüyor. Merve Keleş’in başına gelenlerin duyulmasının ardından Z.U. da savcılığa suç duyurusunda bulundu. Merve hemşireye ulaşan 3 kişi, daha Soner G.’nin kendilerine de estetik operasyon yaptığını ve mağdur olduklarını ifade etti.
‘KLİNİK TADİLATTA’
Adana’da yaşayan ev kadını Z.U.’nun başına gelenleri Habertürk’e anlatan ablası A.U., şunları söyledi: “Kardeşimin bir arkadaşı kalçasına ve göğsüne silikon dolgu yaptıracaktı. İnternetten Soner G.’yi bulmuş. İnstagram’da ‘Medical Estetik Uzmanı’ diye sayfası varmış. Telefonda konuşmuşlar. Adam kardeşime ve arkadaşına kendini doktor olarak tanıtıp 3 yıl bu işin eğitimini gördüğünü söylemiş. Onlara da kliniğinin tadilatta olduğunu, isterlerse evde uygulayabileceğini anlatmış. Kardeşimin arkadaşının evinde buluşmuşlar.”
PEÇEYLE DOLAŞIYOR
Soner G.’nin kardeşinden bin TL aldığını dile getiren A.U., şöyle devam etti: “İşlemi o gün hemen evde yapmış. Silikonu enjekte ettikten 1 saat sonra alerjik reaksiyon oluşmuş. Dudakları Merve hemşireninki gibi şişince nedenini sormuş. Soner G. de ‘Enfeksiyon kapmışsın’ demiş. Bir süre enfeksiyon tedavisi gördü. Sonradan alerjik reaksiyon oluştuğu ortaya çıktı. Soner G. dudağa ne enjekte edildiğini bize söylemiyor. Doktorlar maddenin tespit edilmesi için parça alıp biyopsi yaptı. Sonuçlar 2-3 gün sonra belli olacak. Ona göre tedavi yürütülecek. Ama doktorların söylediğine göre en iyi ihtimalle kalıcı iz olacağı. Tedavinin 3 yıl süreceğini söylüyorlar.”
20 gündür dışarı çıkamayan, markete bile peçeyle gidip gelen Z.U., Merve hemşirenin başına gelenleri duyunca savcılığa giderek suç duyurusunda bulunmaya karar verdi.
‘PİŞMAN OLACAĞIM BİR ŞEY YOK’
Cumhuriyet Polis Merkezi’nde ifadesi alınan kuaför Soner G. ise konuyla ilgili daha fazla konuşmak istemediğini söyledi. Kendini savunmaya devam eden Soner G., “Size hesap vermek zorunda değilim. Olay zaten yargıya intikal etti, ifademi verdim. Adam öldürmedim, hırsızlık yapmadım. Utanacağım, pişman olacağım bir şey yok” diye konuştu.
İnternetten film izleyenlere kötü haber
Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, internetten yasak olmasına rağmen korsan film izleyenleri etkileyecek çalışma ile ilgili bilgi verdi. Bakan Avcı, "Bir sanat eserini korsan, yasa dışı bir şekilde kullanıyorsanız meslek birliğiyle birlikte sizin internet kullanımınızı yavaşlatmaktan internete erişiminizi yasaklamaya kadar bir dizi tedbir öngörülüyor" dedi.
Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, telif haklarına yönelik yeni yasa taslağıyla, sanatçıların dijital ortamdaki haklarını korumak için, bir savcının başkanlığında Dijital Hak İhlalleriyle Mücadele Merkezi'nin kurulmasını öngördüklerini bildirdi.
Bakan Avcı, Gölbaşı Vilayetler Evinde düzenlenen toplantıda, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin hazırlanan taslak hakkında TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyelerine bilgi verdi. Avcı, bilgilendirmenin ardından basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Avcı, yasa taslağında internette izinsiz paylaşımlara ilişkin hangi düzenlemelerin öngörüldüğüne yönelik soru üzerine, "İnternette usulsüz kullanımla ilgili maddeler var. Mesela bir sanat eserini korsan, yasa dışı bir şekilde kullanıyorsanız meslek birliğiyle birlikte sizin internet kullanımınızı yavaşlatmaktan internete erişiminizi yasaklamaya kadar bir dizi tedbir öngörülüyor." dedi.
30 GÜN SÜREYLE GÖRÜŞE AÇIK OLACAK
Yasa taslağının süreci hakkında bilgi veren Avcı, "Taslak, internet sitemizde 30 gün süreyle görüşlere açık olacak. Bu bir ay içerisinde biz zaten komisyon üyelerimizden de gelen, kamuoyundan gelecek olan görüşleri, değerlendirmeleri alacağız. Son şeklini verip bu yasama dönemi bitmeden inşallah
yasalaştırmak için Meclise göndereceğiz." ifadelerini kullandı. Avcı, sinemacıların yaşadığı sıkıntılara yönelik soru üzerine, sinemacıların, oyuncuların, edebiyatçıların, müzisyenlerin eserlerinin çoğaltılması, dağıtılması gibi alanlarda sıkıntılar bulunduğuna işaret etti.
Oyuncularla ilgili "kölelik anlaşması" olarak da anılan uygulamaların bulunduğunu aktaran Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Pek çok sinema sanatçımız bu yüzden ciddi mağduriyetler yaşıyor. Düşünün ki Sefa Önal gibi Guinness Rekorlar Kitabı'na girecek kadar senaryoya imza atmış bir sinema insanı bile bugün televizyonlarda ve sinemalarda gösterilen bunca filmine rağmen bunlardan herhangi bir telif alamıyor. Dolayısıyla onların bu sorunlarını da çözecek düzenlemeler telif yasasıyla getiriliyor."
'UYARI NİTELİĞİNDE OLACAK'
Avcı, yapılacak düzenlemelerin geçmişe dönük değil bundan sonraki telif hakları için geçerli olacağını kaydetti. Bakan Avcı, gazetecilerin haberlerinin internette izinsiz, imzasız paylaşımına ilişkin taslakta bir düzenleme bulunup bulunmadığına yönelik soruya karşılık, "Sizlerin haberleri, yayınları da telif hukukuna tabi olduğu için korsan üretenlerle ilgili sizler de gerekli yasal yollara başvurabileceksiniz." diye konuştu. Avcı, bir soru üzerine, internetin kapatılmasının veya yavaşlatılması yaptırımının bireysel olduğunu vurgulayarak, korsan kullanım tespit edildiği andan itibaren bireysel olarak internet kullanımının yavaşlatılmasının söz konusu olacağını söyledi. Bunun bir uyarı niteliğinde olacağını anlatan Avcı, eser sahipleriyle ceza mahkemesinde karşı karşıya gelinebileceğinin altını çizdi.
Avcı, yasanın tüm tarafları memnun edip etmeyeceğine ilişkin soru üzerine, "Telif hakları konusu dünyanın hiçbir yerinde ilgili bütün tarafları memnun edecek çözüme ulaştırılmış bir konu değildir. Burada ilgili bütün paydaşlar kendi çıkarlarını olabildiğince yüksekte tutmak istiyor. Dolayısıyla çatışan çıkarlar söz konusu olabiliyor. Bizim yaptığımız, bu alandaki kuralsızlıkları gidermek ve herkesin hak arayışlarına bir hukuki zemin ve çerçeve çizmek." değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Avcı, 20'nin üzerinde meslek kuruluşunun, üyesi olsun olmasın, sanatçılarla, üreticilerle ilgili hak takibi yoluna gitmeye kalktığını belirterek, bunun da sahada sanatçıların da hakkını almasını zorlaştıran çok ciddi bir karmaşaya yol açtığını ifade etti. Avcı, taslakta ortak hak arayışına imkan verecek bir düzenleme yaptıklarını anlatarak, şunları kaydetti:
'ORTAK YASAL ZEMİN OLUŞTURULUYOR'
"Meslek kuruluşlarını bir çatı altında toplayarak onların ayrı ayrı bu tür hak arayışlarına gitmemelerini ve kendi aralarındaki paylaşımları tüketicilere yansıtmamalarını sağlayacak bir zemin oluşturuyoruz. Dolayısıyla tüm meslek kuruluşları haklarını alabilecekleri bir şemsiye kuruluşuna kavuşuyorlar. Bununla ilgili ortak yasal zemin oluşturuluyor. Tüketiciler de kiminle muhatap olacaklarını ve kiminle muhatap olurlarsa gerçekten sanatçının, üreticinin hakkını vermiş olacaklarını baştan bilerek lisanslama faaliyetlerine girmiş olacaklar."
Avcı, ortak lisanslamayla işlerin yürütülmesi sonucunda dünyadaki örneklerinde olduğu gibi üretici, sanatçı ve bilim insanlarının telif gelirlerinde ciddi artışlar olabileceğini ifade etti. Bakan Avcı, Antalya'da valiliğin kamuya açık alanlara yönelik aldığı alkol yasağı ve bu konuda yöneltilen eleştirilere ilişkin soru üzerine, Avrupa'da da bazı kamuya açık alanlarda alkol yasağının uygulandığına dikkat çekti. Bu uygulamanın eski bir kararın hatırlatılması olduğunu aktaran Avcı, "Bu, yeni bir düzenleme değil ve Türkiye'ye mahsus bir düzenleme de değil. Dünyanın her yerinde nerede içki içileceği, nerede içilemeyeceği kurallara bağlıdır. Antalya Valiliğinin yaptığı da bu uygulamadır." dedi. Avcı, bunun bir "içki yasağı" olarak lanse edilmesinin doğru olmadığını belirtti.
Telif haklarına ilişkin düzenlemede Sabahattin Ali'nin eserlerine ilişkin haklar konusunda da bir çalışmanın bulunup bulunmayacağı sorulan Avcı, bunun ibretlik bir olay olduğunu vurguladı. Bu konuda Sabahattin Ali'nin kızıyla da görüştüğünü anlatan Avcı, telif haklarının sanatçının ölümünden 70 yıl geçtikten sonra kamuya devredilmesine yönelik uygulamanın bulunduğunu anımsattı. Ali'nin 1949'da öldürüldüğüne fakat uzun bir süre ölümüyle ilgili resmi bir kayıt olmadığı için ölüm ilamının 1953 yılında alındığına dikkat çeken Avcı, ailesinin de telif hakları konusunda 1949 yılını "ölüm yılı" olarak kabul etmek istemediğini aktardı.
'AİLENİN TALEBİ HAKLI'
Avcı, 1949 yılı baz alındığında Sabahattin Ali'nin eserleri için sürenin 2019'da biteceğini bildirerek, bunun yanında 1944 ve 1948'te alınmış iki Bakanlar Kurulu kararıyla Ali'nin iki eserinin 1965 yılına kadar yasaklandığını ve iki kitap için yasaklamanın diğer eserlerin basımını da etkilediğini hatırlattı.
Ailenin, eserlerin bu süre içerisinde de piyasada olmaması sebebiyle söz konusu telif haklarının 1965'ten itibaren uygulanmasını istediğini belirten Avcı, bu sürenin makul olduğunu ifade etti. Avcı, "Bence ailenin bu konudaki talebi haklı. Bizim tartışmaya açtığımız telif hakları kanununda inşallah bununla ilgili bir düzenleme bulunursa bence iyi olur. Bakanlık olarak bizim bu konuda kanaatimiz, en azından iki Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanmış olmaktan kaynaklı bu mağduriyetin giderilmesi için istisnai bir hüküm geliştirilebilir mi diye çalışıyoruz." diye konuştu.
Bunun genel bir düzenleme olduğunu vurgulayan Avcı, yazarın ölümüyle ilgili bir netlik yoksa veya yasaklanmalardan kaynaklanan bir gecikme olması durumundaki mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin bir düzenleme düşünüldüğünü dile getirdi. Bu süreçte yargının, Ali'nin eserlerinin telif hakkı süresinin 2019'da dolmasına yönelik karar da verebileceğini aktaran Avcı, "Bence burada Türk yayıncıları örnek davranış sergilemeli ve hukuken, yasal olarak böyle bir hak olsa bile bu 21 yıl boyunca, yasaklı olduğu süre boyunca en azından Sabahattin Ali'nin kitaplarına kamu malı muamelesi yapmamayı yayıncı birlikleri ve yayıncılar ortak bir tavır olarak benimsemeli. Bence çok yakışır ve Sabahattin Ali'nin hatırasına da denk düşen bir uygulama olur." şeklinde konuştu.
'SAVCILIK HIZLICA MÜDAHALE EDECEK'
Bakan Avcı, sanatçıların eserlerine internette çok rahat ulaşılabilinmesine yönelik nasıl bir yenilik getirileceği sorusuna karşılık da bugünün teknolojik imkanlarıyla kimin yasal kimin yasal olmayan hangi esere ulaştığını tespit edebildiklerini anlattı. Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"(Eserlerim internet üzerinden korsan paylaşıma açılıyor) bilgisi ulaştığı anda biz bunu takibat altına alıyoruz. Nasıl alıyoruz? Bir merkez kuruyoruz, yasa taslağımızda bu var, Dijital Hak İhlalleriyle Mücadele Merkezi. Yani sanatçıların dijital ortamlardaki haklarını korumak üzere bir merkez kuruyoruz ve bu merkezin başında bir savcı olacak. Münhasıran bu konularla ilgili savcılık hemen hızlıca müdahale edebilecek."
Bakan Avcı, günlük ihtiyaçlara hemen cevap verebilecek konuları gözeterek bazı noktaları yönetmeliğe bıraktıklarını, teknolojik gelişmeler ve güncel durum dikkate alınarak yönetmelik değişikliklerinin daha kolay gerçekleştirebileceğini kaydetti. Hürriyet
Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, telif haklarına yönelik yeni yasa taslağıyla, sanatçıların dijital ortamdaki haklarını korumak için, bir savcının başkanlığında Dijital Hak İhlalleriyle Mücadele Merkezi'nin kurulmasını öngördüklerini bildirdi.
Bakan Avcı, Gölbaşı Vilayetler Evinde düzenlenen toplantıda, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin hazırlanan taslak hakkında TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyelerine bilgi verdi. Avcı, bilgilendirmenin ardından basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Avcı, yasa taslağında internette izinsiz paylaşımlara ilişkin hangi düzenlemelerin öngörüldüğüne yönelik soru üzerine, "İnternette usulsüz kullanımla ilgili maddeler var. Mesela bir sanat eserini korsan, yasa dışı bir şekilde kullanıyorsanız meslek birliğiyle birlikte sizin internet kullanımınızı yavaşlatmaktan internete erişiminizi yasaklamaya kadar bir dizi tedbir öngörülüyor." dedi.
30 GÜN SÜREYLE GÖRÜŞE AÇIK OLACAK
Yasa taslağının süreci hakkında bilgi veren Avcı, "Taslak, internet sitemizde 30 gün süreyle görüşlere açık olacak. Bu bir ay içerisinde biz zaten komisyon üyelerimizden de gelen, kamuoyundan gelecek olan görüşleri, değerlendirmeleri alacağız. Son şeklini verip bu yasama dönemi bitmeden inşallah
yasalaştırmak için Meclise göndereceğiz." ifadelerini kullandı. Avcı, sinemacıların yaşadığı sıkıntılara yönelik soru üzerine, sinemacıların, oyuncuların, edebiyatçıların, müzisyenlerin eserlerinin çoğaltılması, dağıtılması gibi alanlarda sıkıntılar bulunduğuna işaret etti.
Oyuncularla ilgili "kölelik anlaşması" olarak da anılan uygulamaların bulunduğunu aktaran Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Pek çok sinema sanatçımız bu yüzden ciddi mağduriyetler yaşıyor. Düşünün ki Sefa Önal gibi Guinness Rekorlar Kitabı'na girecek kadar senaryoya imza atmış bir sinema insanı bile bugün televizyonlarda ve sinemalarda gösterilen bunca filmine rağmen bunlardan herhangi bir telif alamıyor. Dolayısıyla onların bu sorunlarını da çözecek düzenlemeler telif yasasıyla getiriliyor."
'UYARI NİTELİĞİNDE OLACAK'
Avcı, yapılacak düzenlemelerin geçmişe dönük değil bundan sonraki telif hakları için geçerli olacağını kaydetti. Bakan Avcı, gazetecilerin haberlerinin internette izinsiz, imzasız paylaşımına ilişkin taslakta bir düzenleme bulunup bulunmadığına yönelik soruya karşılık, "Sizlerin haberleri, yayınları da telif hukukuna tabi olduğu için korsan üretenlerle ilgili sizler de gerekli yasal yollara başvurabileceksiniz." diye konuştu. Avcı, bir soru üzerine, internetin kapatılmasının veya yavaşlatılması yaptırımının bireysel olduğunu vurgulayarak, korsan kullanım tespit edildiği andan itibaren bireysel olarak internet kullanımının yavaşlatılmasının söz konusu olacağını söyledi. Bunun bir uyarı niteliğinde olacağını anlatan Avcı, eser sahipleriyle ceza mahkemesinde karşı karşıya gelinebileceğinin altını çizdi.
Avcı, yasanın tüm tarafları memnun edip etmeyeceğine ilişkin soru üzerine, "Telif hakları konusu dünyanın hiçbir yerinde ilgili bütün tarafları memnun edecek çözüme ulaştırılmış bir konu değildir. Burada ilgili bütün paydaşlar kendi çıkarlarını olabildiğince yüksekte tutmak istiyor. Dolayısıyla çatışan çıkarlar söz konusu olabiliyor. Bizim yaptığımız, bu alandaki kuralsızlıkları gidermek ve herkesin hak arayışlarına bir hukuki zemin ve çerçeve çizmek." değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Avcı, 20'nin üzerinde meslek kuruluşunun, üyesi olsun olmasın, sanatçılarla, üreticilerle ilgili hak takibi yoluna gitmeye kalktığını belirterek, bunun da sahada sanatçıların da hakkını almasını zorlaştıran çok ciddi bir karmaşaya yol açtığını ifade etti. Avcı, taslakta ortak hak arayışına imkan verecek bir düzenleme yaptıklarını anlatarak, şunları kaydetti:
'ORTAK YASAL ZEMİN OLUŞTURULUYOR'
"Meslek kuruluşlarını bir çatı altında toplayarak onların ayrı ayrı bu tür hak arayışlarına gitmemelerini ve kendi aralarındaki paylaşımları tüketicilere yansıtmamalarını sağlayacak bir zemin oluşturuyoruz. Dolayısıyla tüm meslek kuruluşları haklarını alabilecekleri bir şemsiye kuruluşuna kavuşuyorlar. Bununla ilgili ortak yasal zemin oluşturuluyor. Tüketiciler de kiminle muhatap olacaklarını ve kiminle muhatap olurlarsa gerçekten sanatçının, üreticinin hakkını vermiş olacaklarını baştan bilerek lisanslama faaliyetlerine girmiş olacaklar."
Avcı, ortak lisanslamayla işlerin yürütülmesi sonucunda dünyadaki örneklerinde olduğu gibi üretici, sanatçı ve bilim insanlarının telif gelirlerinde ciddi artışlar olabileceğini ifade etti. Bakan Avcı, Antalya'da valiliğin kamuya açık alanlara yönelik aldığı alkol yasağı ve bu konuda yöneltilen eleştirilere ilişkin soru üzerine, Avrupa'da da bazı kamuya açık alanlarda alkol yasağının uygulandığına dikkat çekti. Bu uygulamanın eski bir kararın hatırlatılması olduğunu aktaran Avcı, "Bu, yeni bir düzenleme değil ve Türkiye'ye mahsus bir düzenleme de değil. Dünyanın her yerinde nerede içki içileceği, nerede içilemeyeceği kurallara bağlıdır. Antalya Valiliğinin yaptığı da bu uygulamadır." dedi. Avcı, bunun bir "içki yasağı" olarak lanse edilmesinin doğru olmadığını belirtti.
Telif haklarına ilişkin düzenlemede Sabahattin Ali'nin eserlerine ilişkin haklar konusunda da bir çalışmanın bulunup bulunmayacağı sorulan Avcı, bunun ibretlik bir olay olduğunu vurguladı. Bu konuda Sabahattin Ali'nin kızıyla da görüştüğünü anlatan Avcı, telif haklarının sanatçının ölümünden 70 yıl geçtikten sonra kamuya devredilmesine yönelik uygulamanın bulunduğunu anımsattı. Ali'nin 1949'da öldürüldüğüne fakat uzun bir süre ölümüyle ilgili resmi bir kayıt olmadığı için ölüm ilamının 1953 yılında alındığına dikkat çeken Avcı, ailesinin de telif hakları konusunda 1949 yılını "ölüm yılı" olarak kabul etmek istemediğini aktardı.
'AİLENİN TALEBİ HAKLI'
Avcı, 1949 yılı baz alındığında Sabahattin Ali'nin eserleri için sürenin 2019'da biteceğini bildirerek, bunun yanında 1944 ve 1948'te alınmış iki Bakanlar Kurulu kararıyla Ali'nin iki eserinin 1965 yılına kadar yasaklandığını ve iki kitap için yasaklamanın diğer eserlerin basımını da etkilediğini hatırlattı.
Ailenin, eserlerin bu süre içerisinde de piyasada olmaması sebebiyle söz konusu telif haklarının 1965'ten itibaren uygulanmasını istediğini belirten Avcı, bu sürenin makul olduğunu ifade etti. Avcı, "Bence ailenin bu konudaki talebi haklı. Bizim tartışmaya açtığımız telif hakları kanununda inşallah bununla ilgili bir düzenleme bulunursa bence iyi olur. Bakanlık olarak bizim bu konuda kanaatimiz, en azından iki Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanmış olmaktan kaynaklı bu mağduriyetin giderilmesi için istisnai bir hüküm geliştirilebilir mi diye çalışıyoruz." diye konuştu.
Bunun genel bir düzenleme olduğunu vurgulayan Avcı, yazarın ölümüyle ilgili bir netlik yoksa veya yasaklanmalardan kaynaklanan bir gecikme olması durumundaki mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin bir düzenleme düşünüldüğünü dile getirdi. Bu süreçte yargının, Ali'nin eserlerinin telif hakkı süresinin 2019'da dolmasına yönelik karar da verebileceğini aktaran Avcı, "Bence burada Türk yayıncıları örnek davranış sergilemeli ve hukuken, yasal olarak böyle bir hak olsa bile bu 21 yıl boyunca, yasaklı olduğu süre boyunca en azından Sabahattin Ali'nin kitaplarına kamu malı muamelesi yapmamayı yayıncı birlikleri ve yayıncılar ortak bir tavır olarak benimsemeli. Bence çok yakışır ve Sabahattin Ali'nin hatırasına da denk düşen bir uygulama olur." şeklinde konuştu.
'SAVCILIK HIZLICA MÜDAHALE EDECEK'
Bakan Avcı, sanatçıların eserlerine internette çok rahat ulaşılabilinmesine yönelik nasıl bir yenilik getirileceği sorusuna karşılık da bugünün teknolojik imkanlarıyla kimin yasal kimin yasal olmayan hangi esere ulaştığını tespit edebildiklerini anlattı. Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"(Eserlerim internet üzerinden korsan paylaşıma açılıyor) bilgisi ulaştığı anda biz bunu takibat altına alıyoruz. Nasıl alıyoruz? Bir merkez kuruyoruz, yasa taslağımızda bu var, Dijital Hak İhlalleriyle Mücadele Merkezi. Yani sanatçıların dijital ortamlardaki haklarını korumak üzere bir merkez kuruyoruz ve bu merkezin başında bir savcı olacak. Münhasıran bu konularla ilgili savcılık hemen hızlıca müdahale edebilecek."
Bakan Avcı, günlük ihtiyaçlara hemen cevap verebilecek konuları gözeterek bazı noktaları yönetmeliğe bıraktıklarını, teknolojik gelişmeler ve güncel durum dikkate alınarak yönetmelik değişikliklerinin daha kolay gerçekleştirebileceğini kaydetti. Hürriyet
3 Mayıs 2017 Çarşamba
Stephen Hawking: Dünyayı 100 yıl içerisinde terk etmeliyiz
Ünlü fizikçi Stephen Hawking, insanlığın dünyayı 100 yıl içerisinde terk etmesi gerektiğini söyledi.
Ünlü fizikçi Stephen Hawking, insanlığın hayatta kalmak için dünyayı 100 yıl içerisinde terk etmesi gerektiğini söyledi.
BBC''nin yeni belgeselinde konuşan Hawking, insanlığın dünyadaki vaktinin kısaldığını belirtti. Stephen Hawking, iklim değişikliği, astroid çarpması, salgın hastalıklar ve aşırı nüfusun dünyada kalınması durumunda insanlığı yok edeceğini belirtti.
Belgeselde Hawking ve eski öğrencisi Christophe Halfard'ın, insanlığın uzayda nasıl yaşayabileceğini tartıştığı kaydediliyor.
Ünlü fizikçi Stephen Hawking, insanlığın hayatta kalmak için dünyayı 100 yıl içerisinde terk etmesi gerektiğini söyledi.
BBC''nin yeni belgeselinde konuşan Hawking, insanlığın dünyadaki vaktinin kısaldığını belirtti. Stephen Hawking, iklim değişikliği, astroid çarpması, salgın hastalıklar ve aşırı nüfusun dünyada kalınması durumunda insanlığı yok edeceğini belirtti.
Belgeselde Hawking ve eski öğrencisi Christophe Halfard'ın, insanlığın uzayda nasıl yaşayabileceğini tartıştığı kaydediliyor.
2 Mayıs 2017 Salı
Aile Bakanlığı, Fatma için müdahil oldu
Aile Bakanlığı, intihar eden Fatma için müdahil oldu.
İzmir'in Bornova İlçesinde, bir yıl önce eşi ve eşinin yakınlarından şiddet gördüğünü söyleyip vücudundaki morlukların larını Facebook'ta paylaştıktan sonra intihar eden 29 yaşındaki Fatma Sarıaslan Görgülü davası için, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da harekete geçti. Bakanlık, Fatma'yı aile içindeki bir tartışmada dövmekle suçlanan eşinin dayısı İsmail Hakkı İnce ile kızı Fatma İnce'nin yargılandığı, Kırkağaç Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki davaya müdahil oldu.
Bornova'nın Altındağ Semti'nde oturan ve eşi Harun Görgülü ile yakınlarından şiddet gördüğünü öne süren bir çocuk annesi Fatma Sarıaslan Görgülü, bunalıma girdi. Fatma Sarıaslan Görgülü, yaşadıklarına ve eşinin boşanma kararı almasına daha fazla dayanamayıp, geçen yıl 7 Nisan gecesi ilaç içip intihar etti. Genç kadının, intiharından önce Facebook'taki sosyal medya hesabından, gördüğü şiddetin izlerini taşıyan ları paylaştığı da ortaya çıktı. Fatma Sarıaslan Görgülü'nünn larında vücudunun pek çok yerinde morluklar bulunduğu görüldü. Şiddet mağduru olan Fatma, Facebook'taki mesajında ise 'Belki herkes bu boşanmada beni suçlayacak. Ama Harun'un dayısı ve kızı beni döverken Harun kollarımı tutup güya beni savunurken, darp raporu almamam için beni tehdit etti. 'Merdivenlerden düştüm diyeceksin' dedi. 'Eğer şikayet edersen boşarım seni' dedi. Bu saatten sonra bugün itibariyle Harun denen şahıs ne oğlumun, ne de benim hayatımda yok. Artık bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. Yorum size kalmış' diye yazdı.
BAKANLIK DEVREYE GİRDİ
Fatma Sarıaslan Görgülü'nün intiharının ardından ailesi, eşi Harun Görgülü'yü suçladı, suç duyurusunda bulundu. Harun Görgülü ise olaydan bir gün sonra gözyaşıyla yaptığı açıklamada eşine şiddet uygulamadığını söyledi. Hakkında suç duyurusunda bulunulan Harun Görgülü hakkında savcılık, takipsizlik kararı verdi. Bu arada Fatma Sarıaslan Görgülü'yü intihara sürüklediği belirtilen Manisa'nın Kırkağaç ilçesinde meydana gelen şiddet olayı ile ilgili olarak ise İsmail Hakkı İnce ile kızı Fatma İnce, Kırkağaç Asliye Ceza Mahkemesi'nde, tutuksuz olarak yargılanmaya başladı. Fatma Sarıaslan Görgülü'nün dövüylmesiyle ilgili dava için, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da harekete geçti. Bakanlık, İsmail Hakkı İnce ile kızı Fatma İnce'nin, Fatma'yı dövdükleri gerekçesiyle yargılandığı davaya müdahil oldu.
AİLEDEN KOCAYA, KOCADAN YAKINLARINA SUÇ DUYURUSU
Bu arada savcılığın koca hakkında takipsizlik kararı vermesine rağmen aile, mücadelesinden geri adım atmadı. Fatma Sarıaslan Görgülü'nün ailesi, hakkında takipsizlik kararı verilmesine rağmen eşi Harun Görgülü hakkında ölüme sebebiyet vermekten Kırkağaç Cumhuriyet Savcılığı'na da suç duyurusunda bulundu. Bu gelişmeden sonra eşinin intiharıyla asıl kendisinin mağdur olduğunu, çocuklarıyla ortada kaldığını söyleyen Harun Görgülü de, dayısı İsmail Hakkı İnce ve kuzeni Fatma İnce hakkında suç duyurusunda bulundu. Davanın önümüzdeki günlerde yapılacak olan duruşmasında, bu talepler hakkında mahkemenin karar vereceği, bakanlık avukatlarının da kendi görüşlerini mahkemeye sunacakları öğrenildi. DHA
Bornova'nın Altındağ Semti'nde oturan ve eşi Harun Görgülü ile yakınlarından şiddet gördüğünü öne süren bir çocuk annesi Fatma Sarıaslan Görgülü, bunalıma girdi. Fatma Sarıaslan Görgülü, yaşadıklarına ve eşinin boşanma kararı almasına daha fazla dayanamayıp, geçen yıl 7 Nisan gecesi ilaç içip intihar etti. Genç kadının, intiharından önce Facebook'taki sosyal medya hesabından, gördüğü şiddetin izlerini taşıyan ları paylaştığı da ortaya çıktı. Fatma Sarıaslan Görgülü'nünn larında vücudunun pek çok yerinde morluklar bulunduğu görüldü. Şiddet mağduru olan Fatma, Facebook'taki mesajında ise 'Belki herkes bu boşanmada beni suçlayacak. Ama Harun'un dayısı ve kızı beni döverken Harun kollarımı tutup güya beni savunurken, darp raporu almamam için beni tehdit etti. 'Merdivenlerden düştüm diyeceksin' dedi. 'Eğer şikayet edersen boşarım seni' dedi. Bu saatten sonra bugün itibariyle Harun denen şahıs ne oğlumun, ne de benim hayatımda yok. Artık bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. Yorum size kalmış' diye yazdı.
BAKANLIK DEVREYE GİRDİ
Fatma Sarıaslan Görgülü'nün intiharının ardından ailesi, eşi Harun Görgülü'yü suçladı, suç duyurusunda bulundu. Harun Görgülü ise olaydan bir gün sonra gözyaşıyla yaptığı açıklamada eşine şiddet uygulamadığını söyledi. Hakkında suç duyurusunda bulunulan Harun Görgülü hakkında savcılık, takipsizlik kararı verdi. Bu arada Fatma Sarıaslan Görgülü'yü intihara sürüklediği belirtilen Manisa'nın Kırkağaç ilçesinde meydana gelen şiddet olayı ile ilgili olarak ise İsmail Hakkı İnce ile kızı Fatma İnce, Kırkağaç Asliye Ceza Mahkemesi'nde, tutuksuz olarak yargılanmaya başladı. Fatma Sarıaslan Görgülü'nün dövüylmesiyle ilgili dava için, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da harekete geçti. Bakanlık, İsmail Hakkı İnce ile kızı Fatma İnce'nin, Fatma'yı dövdükleri gerekçesiyle yargılandığı davaya müdahil oldu.
AİLEDEN KOCAYA, KOCADAN YAKINLARINA SUÇ DUYURUSU
Bu arada savcılığın koca hakkında takipsizlik kararı vermesine rağmen aile, mücadelesinden geri adım atmadı. Fatma Sarıaslan Görgülü'nün ailesi, hakkında takipsizlik kararı verilmesine rağmen eşi Harun Görgülü hakkında ölüme sebebiyet vermekten Kırkağaç Cumhuriyet Savcılığı'na da suç duyurusunda bulundu. Bu gelişmeden sonra eşinin intiharıyla asıl kendisinin mağdur olduğunu, çocuklarıyla ortada kaldığını söyleyen Harun Görgülü de, dayısı İsmail Hakkı İnce ve kuzeni Fatma İnce hakkında suç duyurusunda bulundu. Davanın önümüzdeki günlerde yapılacak olan duruşmasında, bu talepler hakkında mahkemenin karar vereceği, bakanlık avukatlarının da kendi görüşlerini mahkemeye sunacakları öğrenildi. DHA
Merve hemşirenin başına gelenlere dikkat! Dudakları alınabilir
Merve Keleş, Adana’da internette kendisini estetik uzmanı olarak tanıtan kuaför Soner G.’ye dudak silikonu yaptırdı. Önce 500 liraya geçici dolgu yaptıran Merve, dolgu bir haftada eriyince bu kez bin liraya silikon dolgu yaptırdı. Enjekte edilen belirsiz madde nedeniyle dudağını tamamen kaybetme riskiyle karşı karşıya kalan Merve, kuaför Soner G.’den şikâyetçi oldu.
Habertürk Gazetesi'nden Soner Özcan'ın haberine göre, Adana’da Çukurova Üniversitesi Balcalı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hemşire olarak görev yapan 22 yaşındaki Merve Keleş’in hayatını altüst oldu. Bir arkadaşı aracılığıyla internette kendisini estetik uzmanı olarak tanıtan Soner G.’yle tanıştı. Dudağını kalınlaştırmak isteyen Keleş, Azerbaycan’da eğitim gördüğünü öne süren Soner G.’ye önce 500 liraya geçici dolgu yaptırdı. Dolgu bir haftada eriyince bu kez bin liraya silikon dolgu yapılması konusunda anlaştı. Kliniği tadilatta olduğu için işlemi evde yapacağını söyleyen kuaför, 3 hafta önce genç kadına operasyonu yaptı.
DUDAK ŞİŞTİ HASTANELİK OLDU
Merve’nin dudakları işlemden yarım saat sonra şişmeye başladı. Soner G. bir gün sonra kendisine telefonla ulaşan ve dudaklarında dayanılmaz bir ağrı hissettiğini söyleyen Keleş’e, “Enfeksiyon kapmışsın, bu beni aşar, hastaneye git” dedi. Özel bir hastaneye giden Keleş, antibiyotik yazılıp eve gönderildi ancak dudağındaki şişlik ve ağrı geçmedi.
AMELİYAT EDİLECEK
Bunun üzerine çalıştığı hastaneye başvuran Keleş’in dudağına ne olduğu belirlenemeyen bir malzeme kullanıldığı ve alerjik reaksiyon oluştuğu belirlendi. 3 haftadır hastanede tedavi gören Merve Keleş, bu hafta ameliyat edilecek.
DUDAKLARINI KAYBEDEBİLİR
Eğer kullanılan malzeme çıkarılamazsa genç kızın dudakları tamamen alınacak.
ŞİKAYETÇİ OLDU
Aynaya bakmaya çekinir hale geldiğini söyleyen Keleş, Soner G. hakkında önce hastane polisine başvurdu, sonra da emniyete giderek şikâyetçi oldu.
İDDİALARI YALANLADI
Telefonda iddialara cevap veren Soner G. ise kadın kuaförü olduğunu söyleyen ve hakkındaki iddiaları yalanladı. Soner G. “Ben kendimi kesinlikle medikal estetik uzmanı olarak tanıtmadım. Kendisine hiçbir işlem yapmadım. Bir arkadaşı aracılığıyla tanıyorum. Para istediler, vermeyince iftira atıyorlar. Hatta şantajda bulundukları ve tehdit ettikleri için suç duyurusunda bulunacağım” dedi.
‘DUDAĞIMI TAMAMEN KAYBEDEBİLİRİM’
İnternetten tanıştığı Soner G.’nin hayatını kâbusa çevirdiğini belirten Keleş, şunları dedi:
“Bir arkadaşım kalça ve göğüs dolgusu yaptıracaktı. İnternetten araştırma yaparken, bu kişinin medikal estetik uzmanı yazan Instagram hesabını görmüş. Arayınca bize Türkiye’de 2 yıl tıp okuyup bıraktığını, sonra Azerbaycan’da eğitim gördüğünü söyledi. Kendisini medikal estetik uzmanı olarak tanıttı. Benim doğuştan alt dudağımın bir tarafı yüksekteydi. Dudaklarım da inceydi. Hem şekil bozukluğunu düzeltmek hem de kalınlaştırmak için dudak dolgusu yaptırmak için anlaştım. İşlem sonrasında dudağım şişti, ateşim çıktı. Hastanede kullandığı malzemenin anlattığı malzeme olmadığı belirlenince araştırma yaptık, kadın kuaförü olduğu ortaya çıktı. 18 gündür hastanede yatıyorum. Ne kullanıldığını bilemedikleri için müdahale yapamıyorlar. Kendisini arıyorum bana ‘Söylemek zorunda değilim, seninle muhatap olamam’ diyor. Bu hafta ameliyat olacağım belki de dudağımı tamamen kaybedeceğim.”
BURNU ÇÖKEN DE VAR, DERİSİ YANAN DA
Yılda 50 bin estetik operasyonun yapıldığı Türkiye, dünyada 9’uncu sırada. İstatistiklere göre, burun estetiği en çok rağbet gören ameliyat. Hollanda, Almanya, Fransa ve Belçika’da yaşayan kadınları gözdesi olan Türkiye’de estetik kazaları da yaşanmıyor değil.
İşte onlardan bazıları:
Senem S. nefes alamadığı için bıçak altına yattı, burnunu yaptırdı ancak ameliyattan sonra burnu çöktü.
Diyarbakır’da yaşayan Ş.K., tüylerinden kurtulmak için lazer epilasyon yaptırdı. Ş.K.’nın 5 seans sonunda sırt bölgesi, göğüs ve kollarında 2’nci derece yanık oluştu.
Sanatçı Seda Sayan da göz altı torbalarını aldırmak için 8 yıl önce ameliyat masasına yatmış ve kör olma riskiyle karşı karşıya kalmıştı. (habertürk.com.tr)
Habertürk Gazetesi'nden Soner Özcan'ın haberine göre, Adana’da Çukurova Üniversitesi Balcalı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hemşire olarak görev yapan 22 yaşındaki Merve Keleş’in hayatını altüst oldu. Bir arkadaşı aracılığıyla internette kendisini estetik uzmanı olarak tanıtan Soner G.’yle tanıştı. Dudağını kalınlaştırmak isteyen Keleş, Azerbaycan’da eğitim gördüğünü öne süren Soner G.’ye önce 500 liraya geçici dolgu yaptırdı. Dolgu bir haftada eriyince bu kez bin liraya silikon dolgu yapılması konusunda anlaştı. Kliniği tadilatta olduğu için işlemi evde yapacağını söyleyen kuaför, 3 hafta önce genç kadına operasyonu yaptı.
DUDAK ŞİŞTİ HASTANELİK OLDU
Merve’nin dudakları işlemden yarım saat sonra şişmeye başladı. Soner G. bir gün sonra kendisine telefonla ulaşan ve dudaklarında dayanılmaz bir ağrı hissettiğini söyleyen Keleş’e, “Enfeksiyon kapmışsın, bu beni aşar, hastaneye git” dedi. Özel bir hastaneye giden Keleş, antibiyotik yazılıp eve gönderildi ancak dudağındaki şişlik ve ağrı geçmedi.
AMELİYAT EDİLECEK
Bunun üzerine çalıştığı hastaneye başvuran Keleş’in dudağına ne olduğu belirlenemeyen bir malzeme kullanıldığı ve alerjik reaksiyon oluştuğu belirlendi. 3 haftadır hastanede tedavi gören Merve Keleş, bu hafta ameliyat edilecek.
DUDAKLARINI KAYBEDEBİLİR
Eğer kullanılan malzeme çıkarılamazsa genç kızın dudakları tamamen alınacak.
ŞİKAYETÇİ OLDU
Aynaya bakmaya çekinir hale geldiğini söyleyen Keleş, Soner G. hakkında önce hastane polisine başvurdu, sonra da emniyete giderek şikâyetçi oldu.
İDDİALARI YALANLADI
Telefonda iddialara cevap veren Soner G. ise kadın kuaförü olduğunu söyleyen ve hakkındaki iddiaları yalanladı. Soner G. “Ben kendimi kesinlikle medikal estetik uzmanı olarak tanıtmadım. Kendisine hiçbir işlem yapmadım. Bir arkadaşı aracılığıyla tanıyorum. Para istediler, vermeyince iftira atıyorlar. Hatta şantajda bulundukları ve tehdit ettikleri için suç duyurusunda bulunacağım” dedi.
‘DUDAĞIMI TAMAMEN KAYBEDEBİLİRİM’
İnternetten tanıştığı Soner G.’nin hayatını kâbusa çevirdiğini belirten Keleş, şunları dedi:
“Bir arkadaşım kalça ve göğüs dolgusu yaptıracaktı. İnternetten araştırma yaparken, bu kişinin medikal estetik uzmanı yazan Instagram hesabını görmüş. Arayınca bize Türkiye’de 2 yıl tıp okuyup bıraktığını, sonra Azerbaycan’da eğitim gördüğünü söyledi. Kendisini medikal estetik uzmanı olarak tanıttı. Benim doğuştan alt dudağımın bir tarafı yüksekteydi. Dudaklarım da inceydi. Hem şekil bozukluğunu düzeltmek hem de kalınlaştırmak için dudak dolgusu yaptırmak için anlaştım. İşlem sonrasında dudağım şişti, ateşim çıktı. Hastanede kullandığı malzemenin anlattığı malzeme olmadığı belirlenince araştırma yaptık, kadın kuaförü olduğu ortaya çıktı. 18 gündür hastanede yatıyorum. Ne kullanıldığını bilemedikleri için müdahale yapamıyorlar. Kendisini arıyorum bana ‘Söylemek zorunda değilim, seninle muhatap olamam’ diyor. Bu hafta ameliyat olacağım belki de dudağımı tamamen kaybedeceğim.”
BURNU ÇÖKEN DE VAR, DERİSİ YANAN DA
Yılda 50 bin estetik operasyonun yapıldığı Türkiye, dünyada 9’uncu sırada. İstatistiklere göre, burun estetiği en çok rağbet gören ameliyat. Hollanda, Almanya, Fransa ve Belçika’da yaşayan kadınları gözdesi olan Türkiye’de estetik kazaları da yaşanmıyor değil.
İşte onlardan bazıları:
Senem S. nefes alamadığı için bıçak altına yattı, burnunu yaptırdı ancak ameliyattan sonra burnu çöktü.
Diyarbakır’da yaşayan Ş.K., tüylerinden kurtulmak için lazer epilasyon yaptırdı. Ş.K.’nın 5 seans sonunda sırt bölgesi, göğüs ve kollarında 2’nci derece yanık oluştu.
Sanatçı Seda Sayan da göz altı torbalarını aldırmak için 8 yıl önce ameliyat masasına yatmış ve kör olma riskiyle karşı karşıya kalmıştı. (habertürk.com.tr)
28 Nisan 2017 Cuma
Ardahan'da bulunan Rus generalin torunu ortaya çıktı
Ardahan'da bir inşaatın temel kazısında bulunan Rus generalin torunu olduğunu iddia eden Boris Akimov "DNA analizi vermeye hazırım" dedi.
Sputnik’e konuşan Rus Tümgeneral Vasiliy Geyman’ın torunu Boris Akimov, Ardahan’da apartman inşaatı için temel kazısı yapılırken bulunan tabutun Rus Tümgeneral Geyman’a (1823-1878) ait olabileceğini düşündüğünü belirtti.
Çok heyecanlı olduğunu söyleyen iş insanı Akimov duygularını şöyle dile getirdi:
"Haberleri duyar duymaz çok heyecanlandım. Ben dedem ile ilgili çok araştırma yaptım. En son Ermenistan'ın Gümrü kentinde toplu mezarda toprağa verildiğini biliyordum. Fakat mezar listesinde dedemin ismi yok idi. Dolayısıyla bugüne kadar çok aradım. Nihayet haberi ve fotoğrafı görür görmez çok heyecanlandım. Çok şeyler örtüşüyor. Örneğin vefat ettiği tarih ve yer. Fotoğraftaki general rütbesi de. Tümgeneral rütbesinde 3 yıldız var."
'DNA örneği vermeye hazırım
Akimov sözlerine şöyle devam etti: "Rusya'nın Ankara Büyükelçiliği'ni aradım. Konuyla ilgili resmi bir bilginin olmadığını söylediler. Telefonumu aldılar. DNA örneği vermeye hazırım.
Tümgeneral Geyman kimdir?
Tarihi bilgilere göre, Geyman'ın 13 Nisan'da 1878 yılında Kars'ta veba hastalığından dolayı hayatını kaybetti. O dönem Rus askeri tarihi bilgilerde Ardahan'ın Kars'a ait bir eyalet olarak görüldüğü biliniyor.
Tümgeneral Geyman, 1839 yılında orduda göreve başladı. Kafkasya'da askeri operasyonlara katıldı. Rusya tarihinde "Kafkasya'nın fatihi" olarak tanınan bir general.
1877-1878 yılında Rus-Türk savaşına general olarak katıldı. Ardahan kalesinin alınmasında gösterdiği kahramanlıktan dolayı Çarlık yönetimi tarafından altın ve pırlanta kaplamalı kılıç ve çok sayıda madalyalarla ödüllendirildi. Kars, Ardahan bölgesindeki çatışmalarda Muhtar Paşa ve İsmail Paşa komutasındaki Osmanlı birliklerine karşı savaştı. Hastalandı ve 13 Nisan'da Kars'ta hayatını kaybetti.
Kars'ta toprağa verildiği iddia ediliyor
Rus tarihi bilgilerde nerde toprağa verdiği konusunda bilgi yok. Sadece bir Rus sitesinde Geyman ailesi hakkında yazılan bilgilerde Tümgeneral Vasiliy Geyman'ın Kars'ta 1878 yılında toprağa verildiği yazılıyor.
Rusya'nın Kuzey Kafkasya bölgesinde generalin adına bir köy ve bir dağ var.
Geymanovskaya Kozak köyü (Kuban bölgesi) ve Geyman dağı (Tuapse bölgesinde). Geyman'ın yeğeni Aleksandr Geyman'ın da Rus ordusunda tümgeneral rütbesiyle görev yaptığı biliniyor.
Torunu Vasili Geyman da, Sovyet tarihçi akademisyen olarak tanınan bir isim. (cnntürk)
Çok heyecanlı olduğunu söyleyen iş insanı Akimov duygularını şöyle dile getirdi:
"Haberleri duyar duymaz çok heyecanlandım. Ben dedem ile ilgili çok araştırma yaptım. En son Ermenistan'ın Gümrü kentinde toplu mezarda toprağa verildiğini biliyordum. Fakat mezar listesinde dedemin ismi yok idi. Dolayısıyla bugüne kadar çok aradım. Nihayet haberi ve fotoğrafı görür görmez çok heyecanlandım. Çok şeyler örtüşüyor. Örneğin vefat ettiği tarih ve yer. Fotoğraftaki general rütbesi de. Tümgeneral rütbesinde 3 yıldız var."
'DNA örneği vermeye hazırım
Akimov sözlerine şöyle devam etti: "Rusya'nın Ankara Büyükelçiliği'ni aradım. Konuyla ilgili resmi bir bilginin olmadığını söylediler. Telefonumu aldılar. DNA örneği vermeye hazırım.
Tümgeneral Geyman kimdir?
Tarihi bilgilere göre, Geyman'ın 13 Nisan'da 1878 yılında Kars'ta veba hastalığından dolayı hayatını kaybetti. O dönem Rus askeri tarihi bilgilerde Ardahan'ın Kars'a ait bir eyalet olarak görüldüğü biliniyor.
Tümgeneral Geyman, 1839 yılında orduda göreve başladı. Kafkasya'da askeri operasyonlara katıldı. Rusya tarihinde "Kafkasya'nın fatihi" olarak tanınan bir general.
1877-1878 yılında Rus-Türk savaşına general olarak katıldı. Ardahan kalesinin alınmasında gösterdiği kahramanlıktan dolayı Çarlık yönetimi tarafından altın ve pırlanta kaplamalı kılıç ve çok sayıda madalyalarla ödüllendirildi. Kars, Ardahan bölgesindeki çatışmalarda Muhtar Paşa ve İsmail Paşa komutasındaki Osmanlı birliklerine karşı savaştı. Hastalandı ve 13 Nisan'da Kars'ta hayatını kaybetti.
Kars'ta toprağa verildiği iddia ediliyor
Rus tarihi bilgilerde nerde toprağa verdiği konusunda bilgi yok. Sadece bir Rus sitesinde Geyman ailesi hakkında yazılan bilgilerde Tümgeneral Vasiliy Geyman'ın Kars'ta 1878 yılında toprağa verildiği yazılıyor.
Rusya'nın Kuzey Kafkasya bölgesinde generalin adına bir köy ve bir dağ var.
Geymanovskaya Kozak köyü (Kuban bölgesi) ve Geyman dağı (Tuapse bölgesinde). Geyman'ın yeğeni Aleksandr Geyman'ın da Rus ordusunda tümgeneral rütbesiyle görev yaptığı biliniyor.
Torunu Vasili Geyman da, Sovyet tarihçi akademisyen olarak tanınan bir isim. (cnntürk)
27 Nisan 2017 Perşembe
Avrupa Parlamentosu'ndan çok sert Türkiye raporu
AKPM'nin Türkiye kararının ardından Avrupa Parlamentosu da benzer nitelikteki raporunu açıkladı. Raporda, AB ile müzakerelerin yanı sıra Türkiye'ye aktarılan fonların da askıya alınması önerildi.
Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Hollandalı parlamenter Kati Piri, raporunu hazırladı. Belge, yine Ankara’nın sert tepkisine neden olacak içerikte.
Amerika’nın Sesi’nin haberine göre; Avrupa Parlamentosu’nun geçen yıllarda hazırladığı raporları çok sert şekilde eleştiren ve yok hükmünde sayıp “geri gönderen” Türkiye’nin bu sene de aynı yaklaşım içine girme olasılığı oldukça yüksek. Bunun nedeni ise Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raportörü, Hollandalı parlamenter Kati Piri tarafından hazırlanan bu yılki raporun da çok sert eleştiriler içermesi.
Rapor, sert içeriğinin yanı sıra ilişkilerin devamında yaşanabilecek olası sorunları da gözler önüne seriyor. Son dönemde Avrupa Parlamentosu’nda sıkça dile getirilen Türkiye ile müzakerelerin askıya alınması mesajı bu belgede de net şekilde veriliyor.
2019'da kriz vurgusu
Taslak raporda, Avrupa Birliği Komisyonu’na ve üye devletlere, anayasa paketinin değiştirilmeden uygulanması halinde Türkiye ile katılım müzakerelerini askıya alma çağrısı yapılıyor. Türkiye’nin bu pakette herhangi bir değişikliğe gitmeyecek olmasından hareketle, daha önce radikal bir gelişme yaşanmaması halinde, bu çağrı doğrultusunda 2019’da çok ciddi bir kriz yaşanacağı söylenebilir.
Belgenin dikkat çeken diğer iki vurgusu ise Gümrük Birliği ve Türkiye’ye mali yardımlarla ilgili. Ankara, Gümrük Birliği’nin güncellenmesine büyük önem veriyor. Avrupa Parlamentosu ise bu konuda da Türkiye’yi zorlama hazırlığı içinde. Belgede, Komisyon’a yönelik olarak yapılan, “Güncellenmiş Gümrük Birliği’ne insan hakları ve temel özgürlüklerle ilgili siyasi kriterler katma” çağrısı yapılması bunun ilk sinyallerinden.
"Fonlar askıya alınsın"
Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uymaması durumunda tüm katılım öncesi fonları askıya alması çağrısı da belgeye yansıtıldı. Söz konusu mali yardımlar 2017-2020 dönemi için yaklaşık 2.5 milyar Euro seviyesinde.
Diğer Avrupa Birliği kurumlarının ve liderlerinin idam cezası konusunda yaptığı açıklamalara paralel bir söylem Piri’nin raporunda da yer alıyor. Belgede, “İdam cezasının yeniden getirilmesinin Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerini ihlal edeceğinin ve Avrupa Birliği müzakerelerinin derhal sona ermesine yol açacağının altını çizeriz” vurgusuna yer veriliyor.
Erdoğan'ın sözlerine tepki
İlişkilerde kriz yaşandığı mesajıyla Avrupa Birliği Konseyi’ne Türkiye ile acilen zirve yapma çağrısı yapılan taslakta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı Avrupa Birliği liderlerini “Nazi uygulaması” yapmakla suçlaması güçlü şekilde kınanarak, bu tür açıklamaların devamının bir siyasi ortak olarak Türkiye’nin kredibilitesinin altını kazdığı uyarısında bulunuluyor.
İfade özgürlüğü ihlallerinin ve medya özgürlüğüne yönelik ciddi ihlallerin de güçlü şekilde kınandığı belgede, 150’den fazla gazetecinin tutuklanmasının endişe kaynağı olduğu vurgulanarak, özgür ve çoğulcu bir medyanın her demokrasinin temel bileşeni olduğu hatırlatılıyor ve Türk hükümeti tüm gazetecileri derhal serbest bırakmaya teşvik ediliyor.
OHAL konusu gündemde
Avrupa Parlamentosu, 2016’nın Türkiye için zor bir yıl olduğunun kabul etmekle birlikte olağanüstü hal altında alınan önlemlerin, geniş kapsamlı, orantısız ve ülkede temel özgürlüklerin korunmasında uzun süre olumsuz etki yapacak nitelikte olduğu görüşünde.
Metinde, “Olağanüstü hal ve adil bir kampanya olmasını önleyen şartlar altında 16 Nisan’da yapılan referandumun sonucunu not ediyoruz. Tüm usulsüzlük iddialarına ilişkin bağımsız bir değerlendirmeyi destekliyoruz” ifadelerine de yer verildi.
"Hakim ve savcıların güçlü siyasi baskı altında olmayı sürdürmesinden endişe duyulduğunun" belirtildiği raporda, Türkiye’de gerçekleştirilen terör saldırıları en güçlü ifadelerle kınanıyor. 2002’den bu yana Avrupa Birliği’nin terörist listesinde yer alan PKK’nın şiddete dönüşüne yönelik kınama tekrarlanıyor ve Avrupa Birliği ülkeleri, Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde yer alan örgütlerin işaret ve sembollerini yasaklayan yasal düzenlemeleri güçlendirmeye davet ediliyor.
Taslak belgede, Avrupa Birliği-Türkiye arasında iyi ilişkilerin her iki taraf için de stratejik öneme sahip olduğu ve Avrupa Parlamentosu’nun, Türk hükümetiyle işbirliği yapma ve açık bir diyalog sürdürme taahhüdüne bağlı olduğunun da altı çiziliyor.
Taslak rapor, 2 Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nda görüşülecek. cnntürk
Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Hollandalı parlamenter Kati Piri, raporunu hazırladı. Belge, yine Ankara’nın sert tepkisine neden olacak içerikte.
Amerika’nın Sesi’nin haberine göre; Avrupa Parlamentosu’nun geçen yıllarda hazırladığı raporları çok sert şekilde eleştiren ve yok hükmünde sayıp “geri gönderen” Türkiye’nin bu sene de aynı yaklaşım içine girme olasılığı oldukça yüksek. Bunun nedeni ise Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raportörü, Hollandalı parlamenter Kati Piri tarafından hazırlanan bu yılki raporun da çok sert eleştiriler içermesi.
Rapor, sert içeriğinin yanı sıra ilişkilerin devamında yaşanabilecek olası sorunları da gözler önüne seriyor. Son dönemde Avrupa Parlamentosu’nda sıkça dile getirilen Türkiye ile müzakerelerin askıya alınması mesajı bu belgede de net şekilde veriliyor.
2019'da kriz vurgusu
Taslak raporda, Avrupa Birliği Komisyonu’na ve üye devletlere, anayasa paketinin değiştirilmeden uygulanması halinde Türkiye ile katılım müzakerelerini askıya alma çağrısı yapılıyor. Türkiye’nin bu pakette herhangi bir değişikliğe gitmeyecek olmasından hareketle, daha önce radikal bir gelişme yaşanmaması halinde, bu çağrı doğrultusunda 2019’da çok ciddi bir kriz yaşanacağı söylenebilir.
Belgenin dikkat çeken diğer iki vurgusu ise Gümrük Birliği ve Türkiye’ye mali yardımlarla ilgili. Ankara, Gümrük Birliği’nin güncellenmesine büyük önem veriyor. Avrupa Parlamentosu ise bu konuda da Türkiye’yi zorlama hazırlığı içinde. Belgede, Komisyon’a yönelik olarak yapılan, “Güncellenmiş Gümrük Birliği’ne insan hakları ve temel özgürlüklerle ilgili siyasi kriterler katma” çağrısı yapılması bunun ilk sinyallerinden.
"Fonlar askıya alınsın"
Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uymaması durumunda tüm katılım öncesi fonları askıya alması çağrısı da belgeye yansıtıldı. Söz konusu mali yardımlar 2017-2020 dönemi için yaklaşık 2.5 milyar Euro seviyesinde.
Diğer Avrupa Birliği kurumlarının ve liderlerinin idam cezası konusunda yaptığı açıklamalara paralel bir söylem Piri’nin raporunda da yer alıyor. Belgede, “İdam cezasının yeniden getirilmesinin Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerini ihlal edeceğinin ve Avrupa Birliği müzakerelerinin derhal sona ermesine yol açacağının altını çizeriz” vurgusuna yer veriliyor.
Erdoğan'ın sözlerine tepki
İlişkilerde kriz yaşandığı mesajıyla Avrupa Birliği Konseyi’ne Türkiye ile acilen zirve yapma çağrısı yapılan taslakta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı Avrupa Birliği liderlerini “Nazi uygulaması” yapmakla suçlaması güçlü şekilde kınanarak, bu tür açıklamaların devamının bir siyasi ortak olarak Türkiye’nin kredibilitesinin altını kazdığı uyarısında bulunuluyor.
İfade özgürlüğü ihlallerinin ve medya özgürlüğüne yönelik ciddi ihlallerin de güçlü şekilde kınandığı belgede, 150’den fazla gazetecinin tutuklanmasının endişe kaynağı olduğu vurgulanarak, özgür ve çoğulcu bir medyanın her demokrasinin temel bileşeni olduğu hatırlatılıyor ve Türk hükümeti tüm gazetecileri derhal serbest bırakmaya teşvik ediliyor.
OHAL konusu gündemde
Avrupa Parlamentosu, 2016’nın Türkiye için zor bir yıl olduğunun kabul etmekle birlikte olağanüstü hal altında alınan önlemlerin, geniş kapsamlı, orantısız ve ülkede temel özgürlüklerin korunmasında uzun süre olumsuz etki yapacak nitelikte olduğu görüşünde.
Metinde, “Olağanüstü hal ve adil bir kampanya olmasını önleyen şartlar altında 16 Nisan’da yapılan referandumun sonucunu not ediyoruz. Tüm usulsüzlük iddialarına ilişkin bağımsız bir değerlendirmeyi destekliyoruz” ifadelerine de yer verildi.
"Hakim ve savcıların güçlü siyasi baskı altında olmayı sürdürmesinden endişe duyulduğunun" belirtildiği raporda, Türkiye’de gerçekleştirilen terör saldırıları en güçlü ifadelerle kınanıyor. 2002’den bu yana Avrupa Birliği’nin terörist listesinde yer alan PKK’nın şiddete dönüşüne yönelik kınama tekrarlanıyor ve Avrupa Birliği ülkeleri, Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde yer alan örgütlerin işaret ve sembollerini yasaklayan yasal düzenlemeleri güçlendirmeye davet ediliyor.
Taslak belgede, Avrupa Birliği-Türkiye arasında iyi ilişkilerin her iki taraf için de stratejik öneme sahip olduğu ve Avrupa Parlamentosu’nun, Türk hükümetiyle işbirliği yapma ve açık bir diyalog sürdürme taahhüdüne bağlı olduğunun da altı çiziliyor.
Taslak rapor, 2 Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nda görüşülecek. cnntürk
Etiketler:
ab,
avrupa,
ohal,
referandum,
Türkiye
Antalya'da açık alanda alkol tüketilmesi yasaklandı
Turizm kenti Antalya'da açık alanda alkol yasağı. Antalya Valiliği, açık alanda alkol içilmesini yasaklayan bir karar aldı. Karar Antalya Emniyet Müdürlüğü'nün web sitesinden duyuruldu. Buna göre Antalya'da "çevreyi rahatsız edecek şekilde ve açıkta alkol içilmesi" yasaklandı.
Alkol yasağıyla ilgili Antalya Emniyet Müdürlüğü'nün açıklaması şöyle:
Antalya’da Çevreyi Rahatsız Edecek Şekilde ve Açıkta Alkol İçilmesi Valilik Kararı İle Yasaklandı.
İl İdaresi Kanunu hükümleri uyarınca, suç işlenmesinin önlenmesi, kamu düzen ve güvenliğinin korunması için gereken tedbirlerin alınması, huzur ve güvenlik ile kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi mahallin en büyük mülki amirinin ödev ve görevleri arasındadır.
Bu bağlamda, Antalya il sınırları içerisinde huzur ve güvenliği ile kamu esenliğinin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi ve işlenen suçun aydınlatılması amacıyla, kamunun istifadesinde açık park, bahçe ve üzerinde tesis bulunmayan açık alanlarda, belediye sınırları içerisinde, meskun mahallerde, karayollarında, umuma mahsus yerlerde veya umumun istifadesinde sunulan piknik ve ören yeri gibi alanlarda, gar, otogar, meydan, cadde, sokak, tarihi ve kültürel mekanlarda, ibadethaneler ile terk edilen kullanılmayan yapılar, inşaatlar, banka ATM’leri, köprü altları, mezarlıklar, gezinti yerleri vb. ile nerede park halinde olduğuna bakılmaksızın her türlü aracın içerisinde çevreyi rahatsız edecek şekilde ve açıkta alkol içilmesinin yasaklanarak, bu karara uymayanlar hakkında işlenen fiil başka bir suç oluşturmadığı takdirde, 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu’nun 32 Maddesini ihlalden işlem uygulanacağına dair Valilik Makamı’nın Olur’ları ile karar verilmiştir. (cnnntürk)
Alkol yasağıyla ilgili Antalya Emniyet Müdürlüğü'nün açıklaması şöyle:
Antalya’da Çevreyi Rahatsız Edecek Şekilde ve Açıkta Alkol İçilmesi Valilik Kararı İle Yasaklandı.
İl İdaresi Kanunu hükümleri uyarınca, suç işlenmesinin önlenmesi, kamu düzen ve güvenliğinin korunması için gereken tedbirlerin alınması, huzur ve güvenlik ile kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi mahallin en büyük mülki amirinin ödev ve görevleri arasındadır.
Bu bağlamda, Antalya il sınırları içerisinde huzur ve güvenliği ile kamu esenliğinin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi ve işlenen suçun aydınlatılması amacıyla, kamunun istifadesinde açık park, bahçe ve üzerinde tesis bulunmayan açık alanlarda, belediye sınırları içerisinde, meskun mahallerde, karayollarında, umuma mahsus yerlerde veya umumun istifadesinde sunulan piknik ve ören yeri gibi alanlarda, gar, otogar, meydan, cadde, sokak, tarihi ve kültürel mekanlarda, ibadethaneler ile terk edilen kullanılmayan yapılar, inşaatlar, banka ATM’leri, köprü altları, mezarlıklar, gezinti yerleri vb. ile nerede park halinde olduğuna bakılmaksızın her türlü aracın içerisinde çevreyi rahatsız edecek şekilde ve açıkta alkol içilmesinin yasaklanarak, bu karara uymayanlar hakkında işlenen fiil başka bir suç oluşturmadığı takdirde, 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu’nun 32 Maddesini ihlalden işlem uygulanacağına dair Valilik Makamı’nın Olur’ları ile karar verilmiştir. (cnnntürk)
YSK, referandumun kesin sonuçlarını açıkladı
YSK Başkanı Sadi Güven, 16 Nisan 2017 referandumunun kesin sonuçlarını açıkladı. Güven, "Evet oyu verenlerin oranı yüzde 51.41, Hayır oyu verenlerin oranı ise yüzde 48.59" dedi.
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven, referandum kesin sonuçlarını açıkladı.
Sadi Güven'in açıklaması şöyle: 16 Nisan pazar günü yapılan anayasa değişikliği halk oylaması sonuçları ile ilgili seçim kurulları tarafından yurt içi seçim çevrelerinden gelen sonuçlara göre düzenlenerek gönderilen birleştirme tutanakları Ankara İl Seçim Kurulu'ndan gelen yurt dışı sandık sonuçları ile gümrük kapılarından gelen sandık sonuçlarına göre düzenlenen birleştirme tutanaklarının kurulumuza ulaştırıldığı ve itiraz süreçlerinin tamamlandığı görülmekle anayasa değişikliği halk oylaması kesin sonuçlarının tespitine karar verilmiştir.
Böylece 16 Nisan'da yapılan anayasa değişikliği halk oylaması sonuçlanmıştır. Yurt dışında 57 ülke 120 temsilcilikte ve yurt içinde halk oylaması gerçekleştirilmiştir. Seçim akşamı oy verme sürecinin bitişinden sonra şu ana kadar sayım döküm işlemleri tamamlanan sandıkların sonuç bilgileri , sayım döküm cetveli, sandık sonuç tutanakları, il ve ilçe birleştirme tutanakları yurt dışı dahil Seçim Bilişim Sistemi SEÇSİS aracılığıyla seçime katılan ve talepte bulunan siyasi partilere eş zamanlı olarak gönderilmiştir. Siyasi partilerin bilişim uzmanları seçim akşamı SEÇSİS veri merkezimize davet edilerek sonuçlarını takip etmeleri sağlanmıştır.
Sonuç tutanakları YSK sayfasında
YSK Başkanı ıslak imzalı sandık sonuçlarının ve tutanakların YSK'nın internet sitesinden görülebileceğini kaydetti.
Sadi Güven: "Halk oylamasında yurtiçinde 167 bin 69 sandıkta, Adalet ve Kalkınma Partisi'nden 166 bin 211, Cumhuriyet Halk Partisi'nden 157 bin 314, Milliyetçi Hareket Partisi'nden 133 bin 67, Halkların Demokratik Partisi'nden 63 bin 890, Saadet Partisi'nden 56 bin 241, Vatan Partisi'nden 6 bin 70 , Büyük Birlik Partisi'nden 7 bin 439 olmak üzere toplamda 591 bin 452 kişi yurt dışında ise 3 bin 210 sandıkta, AKP'den 3 bin 178, CHP'den 3 bin 181, MHP'den 2 bin 912 olmak üzere 9 bin 271 kişi siyasi partili üye olarak bildirilmiştir. Şu andan itibaren bütün vatandaşlarımız kendilerinin oy kullandığı sandıklar dahil olmak üzere tüm yurt içi ve yurt dışı sandık sonuçlarını ve sonuç tutanaklarını ıslak imzalı olarak internet sayfamızdan görebileceklerdir. Sandık sonuç tutanaklarının dayanağı olan sayım döküm cetvelini, sandık sonuç tutanaklarınım birleştirildiği il ve ilçe birleştirme tutanağını da görme imkanı sağlanmıştır" diye konuştu.
Sonuçlar
YSK Başkanı Sadi Güven, 16 Nisan'da yapılan halk oylaması sonucuna göre geçerli oyların yarısından çoğunun 25 milyon 157 bin 463 oyla evet olduğunu belirtti.
Sadi Güven,"16 Nisan'da yapılan halk oylaması sonuçları ile ilgili olarak birleştirme tutanaklarına göre kayıtlı seçmen sayısı 55 milyon 319 bin 222, oy kullanan seçmen sayısı 48 milyon 374 bin 576, geçerli oy sayısı 47 milyon 528 bin 949, geçersiz oy sayısı 845 bin 627, seçime katılma oranı yüzde 87. 45, evet oyu verenlerin sayısı 25 milyon 157 bin 463, evet oyu verenlerin oranı yüzde 51,41, hayır oyu verenlerin sayısı 23 milyon 779 bin 141, hayır oyu verenlerin oranı 48,59 olarak gerçekleşmiştir. Bu sonuçlara göre Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın bazı maddelerinde yapılan değişikliklerin 3376 Sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halk Oylamasına Sunulması Hakkındaki Kanun Hükümleri uyarınca 16 Nisan'da yapılan halk oylaması sonucu geçerli oyların yarısından çoğunun 25 milyon 157 bin 463 evet oyu, yüzde 51,41 olarak gerçekleştiği Anayasa Değişikliklerinin Türk milleti adına kabul edilmiş olduğu kurulumuzca ilan edilmiştir "dedi. DHA
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven, referandum kesin sonuçlarını açıkladı.
Sadi Güven'in açıklaması şöyle: 16 Nisan pazar günü yapılan anayasa değişikliği halk oylaması sonuçları ile ilgili seçim kurulları tarafından yurt içi seçim çevrelerinden gelen sonuçlara göre düzenlenerek gönderilen birleştirme tutanakları Ankara İl Seçim Kurulu'ndan gelen yurt dışı sandık sonuçları ile gümrük kapılarından gelen sandık sonuçlarına göre düzenlenen birleştirme tutanaklarının kurulumuza ulaştırıldığı ve itiraz süreçlerinin tamamlandığı görülmekle anayasa değişikliği halk oylaması kesin sonuçlarının tespitine karar verilmiştir.
Böylece 16 Nisan'da yapılan anayasa değişikliği halk oylaması sonuçlanmıştır. Yurt dışında 57 ülke 120 temsilcilikte ve yurt içinde halk oylaması gerçekleştirilmiştir. Seçim akşamı oy verme sürecinin bitişinden sonra şu ana kadar sayım döküm işlemleri tamamlanan sandıkların sonuç bilgileri , sayım döküm cetveli, sandık sonuç tutanakları, il ve ilçe birleştirme tutanakları yurt dışı dahil Seçim Bilişim Sistemi SEÇSİS aracılığıyla seçime katılan ve talepte bulunan siyasi partilere eş zamanlı olarak gönderilmiştir. Siyasi partilerin bilişim uzmanları seçim akşamı SEÇSİS veri merkezimize davet edilerek sonuçlarını takip etmeleri sağlanmıştır.
Sonuç tutanakları YSK sayfasında
YSK Başkanı ıslak imzalı sandık sonuçlarının ve tutanakların YSK'nın internet sitesinden görülebileceğini kaydetti.
Sadi Güven: "Halk oylamasında yurtiçinde 167 bin 69 sandıkta, Adalet ve Kalkınma Partisi'nden 166 bin 211, Cumhuriyet Halk Partisi'nden 157 bin 314, Milliyetçi Hareket Partisi'nden 133 bin 67, Halkların Demokratik Partisi'nden 63 bin 890, Saadet Partisi'nden 56 bin 241, Vatan Partisi'nden 6 bin 70 , Büyük Birlik Partisi'nden 7 bin 439 olmak üzere toplamda 591 bin 452 kişi yurt dışında ise 3 bin 210 sandıkta, AKP'den 3 bin 178, CHP'den 3 bin 181, MHP'den 2 bin 912 olmak üzere 9 bin 271 kişi siyasi partili üye olarak bildirilmiştir. Şu andan itibaren bütün vatandaşlarımız kendilerinin oy kullandığı sandıklar dahil olmak üzere tüm yurt içi ve yurt dışı sandık sonuçlarını ve sonuç tutanaklarını ıslak imzalı olarak internet sayfamızdan görebileceklerdir. Sandık sonuç tutanaklarının dayanağı olan sayım döküm cetvelini, sandık sonuç tutanaklarınım birleştirildiği il ve ilçe birleştirme tutanağını da görme imkanı sağlanmıştır" diye konuştu.
Sonuçlar
YSK Başkanı Sadi Güven, 16 Nisan'da yapılan halk oylaması sonucuna göre geçerli oyların yarısından çoğunun 25 milyon 157 bin 463 oyla evet olduğunu belirtti.
Sadi Güven,"16 Nisan'da yapılan halk oylaması sonuçları ile ilgili olarak birleştirme tutanaklarına göre kayıtlı seçmen sayısı 55 milyon 319 bin 222, oy kullanan seçmen sayısı 48 milyon 374 bin 576, geçerli oy sayısı 47 milyon 528 bin 949, geçersiz oy sayısı 845 bin 627, seçime katılma oranı yüzde 87. 45, evet oyu verenlerin sayısı 25 milyon 157 bin 463, evet oyu verenlerin oranı yüzde 51,41, hayır oyu verenlerin sayısı 23 milyon 779 bin 141, hayır oyu verenlerin oranı 48,59 olarak gerçekleşmiştir. Bu sonuçlara göre Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın bazı maddelerinde yapılan değişikliklerin 3376 Sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halk Oylamasına Sunulması Hakkındaki Kanun Hükümleri uyarınca 16 Nisan'da yapılan halk oylaması sonucu geçerli oyların yarısından çoğunun 25 milyon 157 bin 463 evet oyu, yüzde 51,41 olarak gerçekleştiği Anayasa Değişikliklerinin Türk milleti adına kabul edilmiş olduğu kurulumuzca ilan edilmiştir "dedi. DHA
THY'den parça bagaj duyurusu
Türk Hava Yolları (THY), 1 Mayıs'tan itibaren yapılan bilet satışları ile 1 Temmuz itibariyle gerçekleştirilen dış hat seferlerinde parça bagaj uygulamasının geçerli olacağını duyurdu.
THY'nin resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, parça bagaj uygulamasında, her bir bagajın ilgili uçuş noktasında tanımlı ağırlık ve ölçü üst limitlerine uyup uymadığı ve bagaj adedinin aşılıp aşılmadığına dikkat edileceği belirtildi.
Belirtilen ağırlık ve ölçüleri aşan bagajlar için yolcudan fazla bagaj ücreti tahsil edileceği ifade edilen açıklamada, seyahat edilen güzergahta toplam ağırlık hakkı aşılmasa da belirtilen parça sayısı aşılıyorsa, fazla bagaj ücreti tahsil edileceği bildirildi.
Açıklamada, ücretsiz bagaj hakkının parça başına 23 kilogram (kg) olduğu seyahatlerde, parça başına fazla ağırlık (overweight) ücreti ödenerek, o parçanın ağırlık hakkı 32 kg çıkarılabileceği aktarılarak, şunlar kaydedildi:
"Economy ve Business Class’ta ekstra fazla bagaj ücreti 23 kg ağırlığındaki bagajlar için geçerlidir. Örneğin, '2x32' kg ücretsiz bagaj hakkı bulunan bir business class yolcusu, ekstra 1 parça ücreti ödeyerek maksimum 23 kg ağırlığında bir bagaj daha getirebilir. 23-32 kg arası ekstra bir adet fazla bagaj için ekstra fazla bagaj ücreti ve fazla ağırlık (overweight) ücreti bir arada tahsil edilir. Yabancı bir hava yolu firmasının dahil olduğu seyahatlerde en önemli taşıyıcının (MSC) ücretsiz bagaj hakkı kuralları ve fazla bagaj ücretleri uygulanır. MSC, seyahatteki en önemli ve/veya uzun mesafeyi uçan hava yoluna göre belirlenir. Eğer seyahatinizde MSC, THY ise Türk Hava Yolları’na ait ücretsiz bagaj hakkı kuralları ve fazla bagaj ücretleri geçerli olur. Eğer MSC, yabancı bir hava yolu firmasıysa ilgili havayolu firmasının bagaj kuralları geçerli olur. ABD çıkışlı ya da varışlı ortak (interline) uçuşlarda US DOT (US Department of Transportation) uygulamaları kapsamında MSC farklılık gösterebilir."
Açıklamada, seyahatinizden önce yolcuların biletlerini kontrol etmeleri ve ücretsiz bagaj hakkının belirtildiğinden emin olmalarını istedi.
THY'nin resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, parça bagaj uygulamasında, her bir bagajın ilgili uçuş noktasında tanımlı ağırlık ve ölçü üst limitlerine uyup uymadığı ve bagaj adedinin aşılıp aşılmadığına dikkat edileceği belirtildi.
Belirtilen ağırlık ve ölçüleri aşan bagajlar için yolcudan fazla bagaj ücreti tahsil edileceği ifade edilen açıklamada, seyahat edilen güzergahta toplam ağırlık hakkı aşılmasa da belirtilen parça sayısı aşılıyorsa, fazla bagaj ücreti tahsil edileceği bildirildi.
Açıklamada, ücretsiz bagaj hakkının parça başına 23 kilogram (kg) olduğu seyahatlerde, parça başına fazla ağırlık (overweight) ücreti ödenerek, o parçanın ağırlık hakkı 32 kg çıkarılabileceği aktarılarak, şunlar kaydedildi:
"Economy ve Business Class’ta ekstra fazla bagaj ücreti 23 kg ağırlığındaki bagajlar için geçerlidir. Örneğin, '2x32' kg ücretsiz bagaj hakkı bulunan bir business class yolcusu, ekstra 1 parça ücreti ödeyerek maksimum 23 kg ağırlığında bir bagaj daha getirebilir. 23-32 kg arası ekstra bir adet fazla bagaj için ekstra fazla bagaj ücreti ve fazla ağırlık (overweight) ücreti bir arada tahsil edilir. Yabancı bir hava yolu firmasının dahil olduğu seyahatlerde en önemli taşıyıcının (MSC) ücretsiz bagaj hakkı kuralları ve fazla bagaj ücretleri uygulanır. MSC, seyahatteki en önemli ve/veya uzun mesafeyi uçan hava yoluna göre belirlenir. Eğer seyahatinizde MSC, THY ise Türk Hava Yolları’na ait ücretsiz bagaj hakkı kuralları ve fazla bagaj ücretleri geçerli olur. Eğer MSC, yabancı bir hava yolu firmasıysa ilgili havayolu firmasının bagaj kuralları geçerli olur. ABD çıkışlı ya da varışlı ortak (interline) uçuşlarda US DOT (US Department of Transportation) uygulamaları kapsamında MSC farklılık gösterebilir."
Açıklamada, seyahatinizden önce yolcuların biletlerini kontrol etmeleri ve ücretsiz bagaj hakkının belirtildiğinden emin olmalarını istedi.
15 buçuk milyon yardımla geçiniyor!
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verileri ülkedeki acı tabloyu bir kez daha gözler önüne serdi. Rakamlara göre; 78 milyonluk ülkede 15 buçuk milyon insan hayatını sosyal yardımlarla idame ettirmeye çalışıyor. Bu rakam toplam nüfüsun yaklaşık 5'te birine tekabül ediyor.
Habertürk’ün özel haberine göre; devlet, 2016'da sosyal yardım miktarını yüzde 25 artırarak 32 milyar TL'ye çıkardı. Yardımlardan 15 milyon 591 bin kişi yararlandı. GSS primi, doğum ve kömür yardımı, yaşlı-engelli aylığı şeklinde gerçekleşti. Evde muhtaç bakımına 5.2 milyar TL harcandı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın verilerine göre, devlet 2016 yılında 32 milyar lira tutarında sosyal yardım gerçekleştirdi. Bu rakam bir önceki yıla göre yüzde 25 artışı ifade ediyor. Sosyal yardımlarla devlet geçen yıl 15 milyon 591 bin kişiye elini uzattı. GSS primi desteğinden 6.7 milyon, doğum yardımından 1.2 milyon, kömür yardımından 2.1 milyon, yaşlı engelli aylığından 1.3 milyon, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı yardımlarından 3.2 milyon kişi yararlandı. Muhtaç kişilerin evde bakımı için 5.2 milyar lira harcandı.
Habertürk’ün özel haberine göre; devlet, 2016'da sosyal yardım miktarını yüzde 25 artırarak 32 milyar TL'ye çıkardı. Yardımlardan 15 milyon 591 bin kişi yararlandı. GSS primi, doğum ve kömür yardımı, yaşlı-engelli aylığı şeklinde gerçekleşti. Evde muhtaç bakımına 5.2 milyar TL harcandı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın verilerine göre, devlet 2016 yılında 32 milyar lira tutarında sosyal yardım gerçekleştirdi. Bu rakam bir önceki yıla göre yüzde 25 artışı ifade ediyor. Sosyal yardımlarla devlet geçen yıl 15 milyon 591 bin kişiye elini uzattı. GSS primi desteğinden 6.7 milyon, doğum yardımından 1.2 milyon, kömür yardımından 2.1 milyon, yaşlı engelli aylığından 1.3 milyon, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı yardımlarından 3.2 milyon kişi yararlandı. Muhtaç kişilerin evde bakımı için 5.2 milyar lira harcandı.
İşte Habertürk gazetesinin hazırladığı o tablo. |
25 Nisan 2017 Salı
1 Mayıs’ta okullar tatil mi?
Her yıl 1 Mayıs'ta kutlanan İşçi Bayramı'na sayılı günler kaldı. Öğrenciler pazartesi gününe denk gelen 1 Mayıs İşçi Bayramı'nın tatil olup olmayacağını merak ediyor.
Dünyada birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü olarak kutlanan 1 Mayıs işçi ve Emekçi Bayramı’na sayılı günler kaldı. Türkiye’de ilk kez 1923’te kutlanan İşçi Bayramı 2009 yılından itibaren resmi tatil ilan edilmiştir.
1 MAYIS’TA OKULLAR TATİL Mİ?
İşçi Bayramı’nın yaklaşmasıyla birlikte öğrenciler de internette “1 Masyıs’ta okullar tatil mi?” sorusuna yanıt bulmaya çalışıyorlar. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın 2009’dan bu yana TBMM’de kabul edilen yasa ile resmi tatil ilan edilmesiyle birlikte her yıl okullar tatil edilmektedir.
“BÖYLECE ÖNYARGI DUVARI YIKILMIŞ OLDU”
İlk kez 1856’da Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi’nden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.
1 Mayıs 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Şikago’da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil’de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil’deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, ‘Böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu’ şeklinde yorumlanmıştı.
Bu gösteriler 1 Mayıs’ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs’ta kanlı Haymarket Olayı’na yol açtı.
Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, mücadele ve dayanışma günü ” olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.
Zamanla 8 saatlik işgünü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs’ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.
Dünyada birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü olarak kutlanan 1 Mayıs işçi ve Emekçi Bayramı’na sayılı günler kaldı. Türkiye’de ilk kez 1923’te kutlanan İşçi Bayramı 2009 yılından itibaren resmi tatil ilan edilmiştir.
1 MAYIS’TA OKULLAR TATİL Mİ?
İşçi Bayramı’nın yaklaşmasıyla birlikte öğrenciler de internette “1 Masyıs’ta okullar tatil mi?” sorusuna yanıt bulmaya çalışıyorlar. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın 2009’dan bu yana TBMM’de kabul edilen yasa ile resmi tatil ilan edilmesiyle birlikte her yıl okullar tatil edilmektedir.
“BÖYLECE ÖNYARGI DUVARI YIKILMIŞ OLDU”
İlk kez 1856’da Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi’nden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.
1 Mayıs 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Şikago’da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil’de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil’deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, ‘Böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu’ şeklinde yorumlanmıştı.
Bu gösteriler 1 Mayıs’ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs’ta kanlı Haymarket Olayı’na yol açtı.
Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, mücadele ve dayanışma günü ” olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.
Zamanla 8 saatlik işgünü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs’ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.
Eğitim- Sen: Anaokulunda 'Cihad' tavsiyeli kitap dağıtıldı
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Mersin Şube Başkanı Sinan Muşlu, eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan'ın çocukluğunu konu alan ve 'Cihad'ı öven 'Necmettin'in Dünyası' adlı boyama kitabının Diyanet-Sen aracılığıyla anaokullarında dağıtılarak, çocukların zihinlerinin bulandırıldığını iddia etti. Diyanet-Sen yetkilileri ise kitabın sadece kendi üyelerinin çocuklarına yönelik dağıtıldığını kabul ederken, Milli Eğitim Müdürü Adem Koca eğitim kurumlarında bu tür bir kitabın dağıtılmadığını söyledi.
Diyanet-Sen tarafından hazırlanan boyama kitabının içeriğini değerlendiren Eğitim-Sen Şube Başkanı Sinan Muşlu, kitabı inceleyince ‘iyi niyetle hazırlanmış olmadığının anlaşıldığını’ kaydetti.
Muşlu şöyle dedi:
‘Bu boyama kitaplarının Mersin’de ana okullarında dağıtıldığı bilgisi ulaştı bize. Kitabın girişinde, başkanının kısa bir giriş yazısı var. Burada, ‘Milli ve manevi değerler ışığında, tarihimizin önemli devlet adamlarından Necmettin Erbakan’ın çocukluğundan esinlenerek hazırlanan bu eserleri beğeneceğinizi umuyorum’ ifadeleri yer alıyor. Ama kitapta anaokulu çocuklarına aktarılan çok çarpıcı noktalar var. Bu ülkede siz ‘Mustafa Kemal’in Dünyası’ diye bir boyama kitabı duydunuz mu’
CİHAD TAVSİYE EDİLİYOR
Bilinçaltına cihad düşüncesi yerleştirilmeye çalışıldığını belirten Muşlu, ‘Kitapta, ‘Namaz dinin direği, cihad ise zirvesidir’ yazıyor. Anaokulundaki bir çocuğa cihad tavsiye ediliyor. Bir diğeri, Necmettin Erbakan’ın siyasi yaşamında bir adil düzen çağrısı vardı. Kitapta, ‘Adil bir dünya mutlaka kurulacaktır’ cümlesi var. Erbakan’ın meşhur el işareti ile birlikte yer alıyor. Siyasi talepler, siyasi projeler anaokulundaki çocuğun zihnine şırınga edilmeye çalışılıyor’ diye konuştu.
DİNCİ VE GERİCİ AKIM NE DÜZEYE GELDİ
Erbakan’ın bir siyaset ve devlet adamı olduğunu hatırlatan Eğitim-Sen Şube Başkanı Sinan Muşlu şunları söyledi:
‘Necmettin Erbakan da Başbakandı, ama burada ana okullarında siyasi propagandaya dayalı kitapçıkların dağıtılması, hele hele anaokulundaki çocuğa cihadın tavsiye edilmesi korkunç bir durum. Ülkemizde eğitimin bilimden ve laik değerlerden uzaklaştırıldığını hep söylüyorduk. Ama bir sendikanın bu kadar rahat ve çarpıcı şekilde anaokullarında bunu dağıtıyor olabilmesi, Türkiye’nin gerici ve dinci akımın ne düzeye geldiğinin bir göstergesidir.’
BÖYLE BİR ŞEY SÖZ KONUSU DEĞİL
Diyanet-Sen Genel Merkez yetkilileri, kitabın sendika üyelerinin çocuklarına yönelik hazırlanıp sadece üyelere gönderildiğini, bu rakamın da Mersin için yaklaşık bin 500 olduğunu söyledi. Mersin Milli Eğitim Müdürü Adem Koca ise konu hakkında bilgilerinin olduğunu, gerekli incelemeyi yaptırdıklarını ve eğitim kurumlarında böyle bir kitabın dağıtılmadığını kaydetti. DHA
Muşlu şöyle dedi:
‘Bu boyama kitaplarının Mersin’de ana okullarında dağıtıldığı bilgisi ulaştı bize. Kitabın girişinde, başkanının kısa bir giriş yazısı var. Burada, ‘Milli ve manevi değerler ışığında, tarihimizin önemli devlet adamlarından Necmettin Erbakan’ın çocukluğundan esinlenerek hazırlanan bu eserleri beğeneceğinizi umuyorum’ ifadeleri yer alıyor. Ama kitapta anaokulu çocuklarına aktarılan çok çarpıcı noktalar var. Bu ülkede siz ‘Mustafa Kemal’in Dünyası’ diye bir boyama kitabı duydunuz mu’
CİHAD TAVSİYE EDİLİYOR
Bilinçaltına cihad düşüncesi yerleştirilmeye çalışıldığını belirten Muşlu, ‘Kitapta, ‘Namaz dinin direği, cihad ise zirvesidir’ yazıyor. Anaokulundaki bir çocuğa cihad tavsiye ediliyor. Bir diğeri, Necmettin Erbakan’ın siyasi yaşamında bir adil düzen çağrısı vardı. Kitapta, ‘Adil bir dünya mutlaka kurulacaktır’ cümlesi var. Erbakan’ın meşhur el işareti ile birlikte yer alıyor. Siyasi talepler, siyasi projeler anaokulundaki çocuğun zihnine şırınga edilmeye çalışılıyor’ diye konuştu.
DİNCİ VE GERİCİ AKIM NE DÜZEYE GELDİ
Erbakan’ın bir siyaset ve devlet adamı olduğunu hatırlatan Eğitim-Sen Şube Başkanı Sinan Muşlu şunları söyledi:
‘Necmettin Erbakan da Başbakandı, ama burada ana okullarında siyasi propagandaya dayalı kitapçıkların dağıtılması, hele hele anaokulundaki çocuğa cihadın tavsiye edilmesi korkunç bir durum. Ülkemizde eğitimin bilimden ve laik değerlerden uzaklaştırıldığını hep söylüyorduk. Ama bir sendikanın bu kadar rahat ve çarpıcı şekilde anaokullarında bunu dağıtıyor olabilmesi, Türkiye’nin gerici ve dinci akımın ne düzeye geldiğinin bir göstergesidir.’
BÖYLE BİR ŞEY SÖZ KONUSU DEĞİL
Diyanet-Sen Genel Merkez yetkilileri, kitabın sendika üyelerinin çocuklarına yönelik hazırlanıp sadece üyelere gönderildiğini, bu rakamın da Mersin için yaklaşık bin 500 olduğunu söyledi. Mersin Milli Eğitim Müdürü Adem Koca ise konu hakkında bilgilerinin olduğunu, gerekli incelemeyi yaptırdıklarını ve eğitim kurumlarında böyle bir kitabın dağıtılmadığını kaydetti. DHA
Kuleli Askeri Lisesi için karar verildi
Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, Türkiye Varlık Fonu’na Savunma Sanayi Fonu’ndan aktarılması için karar çıkan 3 milyar liranın şimdiye kadar aktarılmadığını söyledi. Referandum öncesinde tartışmalara sebep olan bu kaynakla ilgili Işık, “Böyle bir ihtiyaç doğmadı. Henüz de aktarılmadı” dedi.
MİLLİ Savunma Bakanı Fikri Işık, 23 Nisan nedeniyle TBMM’de verilen resepsiyonda gazetecelirin sorularını yanıtladı. Işık, 5 Şubat 2017 tarihinde Resmi Gazete’de çıkan Bakanlar Kurulu kararıyla Savunma Sanayii Destekleme Fonu’ndan Varlık Fonu’na aktarılacak olan 3 milyar liranın henüz aktarılmadığını söyledi. Işık, söz konusu 3 milyar liranın zaten Savunma Sanayi Fonu’nun ihtiyacı olduğu anda geri verilmek üzere Fon’a aktarılması yönünde karar alındığını belirterek, “Böyle bir ihtiyaç doğmadı. Henüz de aktarılmadı” dedi. 5 Nisan 2017 tarihinde Resmi Gazete’de çıkan kararla Savunma Sanayi’nin 3 milyar liralık parasının 3 ay içinde geri ödenmesi şartıyla Varlık Fonu’na devri kararı alınmıştı. Resmi Gazete’de karar 5 Şubat’ta çıktığı için de süre 6 Mayıs tarihinde dolacaktı.
KULELİ MÜZE OLACAK
Fikri Işık, askeri okullar kapatıldıktan sonra ne olacağı merakla beklenen Kuleli Askeri Lisesi hakkında da konuştu. Işık, Kuleli Askeri Lisesi’nin tarihi ön bina kısmının Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verileceğini ve müze olacağını da açıkladı. Kuleli Askeri Lisesi’nin arazisinin büyük olduğunu söyleyen Işık, kalan kısmıyla ilgili başka bir çalışma yapıldığını belirtti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın talimat verdiğini ifade eden Işık, Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’nın da bizzat konuyla ilgilendiğini kaydederek, “Biz de gerekli kolaylığı sağlıyoruz” dedi. Ön taraftaki tarihi binanın bir kısmının restore edildiğini şimdi, kalan kısmın da Kültür Bakanlığı’nca restore edileceğini anlatan Işık, okulun bulunduğu arazinin 180 dönüm olduğunu ve tarihi ön binanın dışındaki kısımla ilgili ise ne yapılacağına yönelik ayrı bir çalışma yapıldığını ifade etti.
100 BİN BAŞVURU
Heybeliada’daki Deniz Lisesi’nin hazırlık sınıfı olacağını söyleyen Işık, Işıklar Lisesi ile ilgili de çalışma yaptıklarını anlattı. Işık, Milli Savunma Üniversitesi’ne 2017-2018 eğitim döneminde öğrenci alınacağını belirterek, başvuruların 100 bini bulduğunu söyledi. 25 Mayıs tarihine kadar başvuru süresi olduğunu hatırlatan Işık, okula 5 bin 268 öğrenci alınacağını kaydetti. Öğrencilerin puan sıralamasına göre çağrılacağını kaydeden Işık, ayrıca fiziki yeterlilik, yazılı sınav, mülakat ve psikoteknik incelemeler yapılacağını anlattı. Kapatılan askeri okullardan başvuru alınıp alınmayacağına yönelik ise Işık, bu sene böyle bir şey yapma imkanlarının olmadığını belirterek, okullara yerleştirilenlerin yüzde 90’dan fazlasının FETÖ’nün bizzat yerleştirdiği çocuklardan oluştuğunu, bireysel olarak hangisinin FETÖ’cü hangisinin olmadığını da araştırılmasının zor olduğunu vurguladı.
Kararnameyle kapatıldılar
ASKERİ okullar geçen yıl 31 Temmuz tarihinde OHAL kapsamında çıkarılan 669 sayılı kararname ile kapatıldı. Kapatılan liseler arasında 1845 yılında kurulan Kuleli Askeri Lisesi de yer aldı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiğinde koruluk, manastır ve kule bulunan alan, Yavuz Sultan Selim devrinde manastır yeniçerilere kışla olarak verildi. Alan, zamanla güzel ve süslü bir bahçe haline geldiği için Kuleli Bahçesi diye tanındı. Kanuni Sultan Süleyman bahçede yüksek bir kulesi bulunan dokuz katlı ve her katı fıskiyeli havuzlarla süslenen büyük bir kasır yaptırdı. Bizans devrinden kalan kule daha sonra yıktırıldı. 2. Mahmut döneminde, süvari birlikleri için inşa edilen kışla Kuleli Askeri Lisesi’nin ilk yapısı oldu. Abdülmecit devrinde, 1843’te kışlanın yarı kagir olarak yenisi inşa edildi. İki tarafına da kuleler yapıldığından kışlaya bu tarihten itibaren Kuleli Kışla denilmeye başlandı. Dönem dönem hastane olarak da kullanılan bina Sultan Abdülaziz devrinde, 1871’de ana duvarları kagir, iç bölmeleri, tavan ve tabanları ahşap olarak iki kat halinde inşa edilerek, kışlanın bugünkü hali ortaya çıktı. 1925 yılında okul “Kuleli Askeri Lisesi” olarak bugünkü adını aldı. 1940’lı yıllarda yine hastane olarak kullanıldı. Lise II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra, 1947’de tekrar İstanbul’a taşındı.
MİLLİ Savunma Bakanı Fikri Işık, 23 Nisan nedeniyle TBMM’de verilen resepsiyonda gazetecelirin sorularını yanıtladı. Işık, 5 Şubat 2017 tarihinde Resmi Gazete’de çıkan Bakanlar Kurulu kararıyla Savunma Sanayii Destekleme Fonu’ndan Varlık Fonu’na aktarılacak olan 3 milyar liranın henüz aktarılmadığını söyledi. Işık, söz konusu 3 milyar liranın zaten Savunma Sanayi Fonu’nun ihtiyacı olduğu anda geri verilmek üzere Fon’a aktarılması yönünde karar alındığını belirterek, “Böyle bir ihtiyaç doğmadı. Henüz de aktarılmadı” dedi. 5 Nisan 2017 tarihinde Resmi Gazete’de çıkan kararla Savunma Sanayi’nin 3 milyar liralık parasının 3 ay içinde geri ödenmesi şartıyla Varlık Fonu’na devri kararı alınmıştı. Resmi Gazete’de karar 5 Şubat’ta çıktığı için de süre 6 Mayıs tarihinde dolacaktı.
KULELİ MÜZE OLACAK
Fikri Işık, askeri okullar kapatıldıktan sonra ne olacağı merakla beklenen Kuleli Askeri Lisesi hakkında da konuştu. Işık, Kuleli Askeri Lisesi’nin tarihi ön bina kısmının Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verileceğini ve müze olacağını da açıkladı. Kuleli Askeri Lisesi’nin arazisinin büyük olduğunu söyleyen Işık, kalan kısmıyla ilgili başka bir çalışma yapıldığını belirtti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın talimat verdiğini ifade eden Işık, Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’nın da bizzat konuyla ilgilendiğini kaydederek, “Biz de gerekli kolaylığı sağlıyoruz” dedi. Ön taraftaki tarihi binanın bir kısmının restore edildiğini şimdi, kalan kısmın da Kültür Bakanlığı’nca restore edileceğini anlatan Işık, okulun bulunduğu arazinin 180 dönüm olduğunu ve tarihi ön binanın dışındaki kısımla ilgili ise ne yapılacağına yönelik ayrı bir çalışma yapıldığını ifade etti.
100 BİN BAŞVURU
Heybeliada’daki Deniz Lisesi’nin hazırlık sınıfı olacağını söyleyen Işık, Işıklar Lisesi ile ilgili de çalışma yaptıklarını anlattı. Işık, Milli Savunma Üniversitesi’ne 2017-2018 eğitim döneminde öğrenci alınacağını belirterek, başvuruların 100 bini bulduğunu söyledi. 25 Mayıs tarihine kadar başvuru süresi olduğunu hatırlatan Işık, okula 5 bin 268 öğrenci alınacağını kaydetti. Öğrencilerin puan sıralamasına göre çağrılacağını kaydeden Işık, ayrıca fiziki yeterlilik, yazılı sınav, mülakat ve psikoteknik incelemeler yapılacağını anlattı. Kapatılan askeri okullardan başvuru alınıp alınmayacağına yönelik ise Işık, bu sene böyle bir şey yapma imkanlarının olmadığını belirterek, okullara yerleştirilenlerin yüzde 90’dan fazlasının FETÖ’nün bizzat yerleştirdiği çocuklardan oluştuğunu, bireysel olarak hangisinin FETÖ’cü hangisinin olmadığını da araştırılmasının zor olduğunu vurguladı.
Kararnameyle kapatıldılar
ASKERİ okullar geçen yıl 31 Temmuz tarihinde OHAL kapsamında çıkarılan 669 sayılı kararname ile kapatıldı. Kapatılan liseler arasında 1845 yılında kurulan Kuleli Askeri Lisesi de yer aldı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiğinde koruluk, manastır ve kule bulunan alan, Yavuz Sultan Selim devrinde manastır yeniçerilere kışla olarak verildi. Alan, zamanla güzel ve süslü bir bahçe haline geldiği için Kuleli Bahçesi diye tanındı. Kanuni Sultan Süleyman bahçede yüksek bir kulesi bulunan dokuz katlı ve her katı fıskiyeli havuzlarla süslenen büyük bir kasır yaptırdı. Bizans devrinden kalan kule daha sonra yıktırıldı. 2. Mahmut döneminde, süvari birlikleri için inşa edilen kışla Kuleli Askeri Lisesi’nin ilk yapısı oldu. Abdülmecit devrinde, 1843’te kışlanın yarı kagir olarak yenisi inşa edildi. İki tarafına da kuleler yapıldığından kışlaya bu tarihten itibaren Kuleli Kışla denilmeye başlandı. Dönem dönem hastane olarak da kullanılan bina Sultan Abdülaziz devrinde, 1871’de ana duvarları kagir, iç bölmeleri, tavan ve tabanları ahşap olarak iki kat halinde inşa edilerek, kışlanın bugünkü hali ortaya çıktı. 1925 yılında okul “Kuleli Askeri Lisesi” olarak bugünkü adını aldı. 1940’lı yıllarda yine hastane olarak kullanıldı. Lise II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra, 1947’de tekrar İstanbul’a taşındı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)