Trafikte olduğu sırada tanımadığı bir adam tarafından aracının camı kırılan 21 yaşındaki dansçının yüzü cam kesikleri nedeniyle tanınmaz hale geldi.
İngiltere'nin West Yorkshire kentinde araba kullandığı sırada trafiğe giren ve arabasını durduran Chloe Knapton isimli genç kadın Andrew Shires'ın saldırısına uğradı. 37 yaşındaki adam elindeki cam şişeyi Knapton'ın bulunduğu koltuğun camında sert bir şekilde kırarak aracın camını tuzla buz etti.
Hastaneye kaldırılan genç dansçı çok sayıda cam kesiği nedeniyle ameliyata alındı. Yüzünden, kolundan ve omzundan yara alan Knapton'ın boğazına ise cam şişesinden kırılan bir parça saplandı.
Knapton'ın annesi kızının konuşmakta ve hareket etmekte güçlük çektiğini hatta dudağındaki dikişler nedeniyle gülemediğini anlattı. Kızının ne kadar cesur olduğunu anlatan kadın, "1 saat 15 dakika boyunca ambulans bekledi. Her yer kanla doluydu" dedi.
Saldırgan Shires ise olay sonrasında yakalandı ve önümüzdeki günlerde mahkemeye çıkarılacak. (Hürriyet)
22 Nisan 2015 Çarşamba
21 Nisan 2015 Salı
Hakan Şükür 3'üncü Şentürk 11. sırada
Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nda bulunan İl Seçim Kurulu’nda gerçekleşen kura çekimiyle 7 Haziran’daki seçime bağımsız olarak girecek 49 adayın oy pusulasındaki sırası belirlendi.
HAKAN ŞÜKÜR: "HİZMET YOLUNDA..."
Kura çekimine eski futbolcu ve bağımsız milletvekili olan Hakan Şükür de katıldı. İstanbul 3’üncü bölgeden aday olan Şükür, kura çekimine katılmak için geldiğini belirterek, "Hizmet yolunda böylesine şerefli bir görevi alabilmek ve millete hizmet edebilmek için buradayız, inşallah hayırlı olur" diye konuştu. Şükür pusulada 3. sırada yeraldı.
CEZAEVİNDEKİ ESKİ POLİS MÜDÜRLERİ...
Seçime cezaevinden katılan eski Emniyet Müdürleri Yakup Saygılı ve Ali Fuat Yılmazer’in yerine avukatları kura çekimine katıldı. İstanbul 2’nci Bölge’den aday olan şarkıcı Metin Şentürk’ü temsilen kimse bulunmadığı için İl Seçim Kurulu tarafından kurası çekildi. Şentürk ise 11. sırada yeraldı.
"YURTDIŞI SEÇMENİNİN OYU BİZE YANSIMAYACAK"
Adaylar, kura işleminin tamamlanmasının ardından ’oy pusulasında bağımsız adayların isimlerinin görünür olmadığını ve yurtdışındaki pusulalarda isimlerinin yer almadığını’ dile getirerek, bu durumun giderilmesine yönelik Yüksek Seçim Kurulu’na verilmek üzere ortak dilekçe yazdı.
Bağımsız aday Ersan Gökgöz, "Daha önceki bağımsız adaylardan öğrendiğimiz tecrübeyle, pusulada bağımsız adayların resminin olmadığı gibi isimlerinin de küçük yazıldığını, partilerin isimlerinin daha büyük puntoyla yazıldığı halde bağımsız adayların daha küçük puntoyla yazıldığı ve alt alta birkaç adayın yazıldığını, partiler gibi yan yana değil de alt alta yazıldığını, bunun da seçmende karışıklık yarattığını, okuma yazmayı az bilenlerde veya görme bozukluğu olan insanlarda, bu anlamda bağımsız adayların oy almalarını engelleyecek bir durum oluştuğunu öğrendik" dedi.
Bununla ilgili imza topladıklarını belirten Gökgöz, "YSK’ya dilekçelerimizi vereceğiz. İki dilekçe var. Birincisi puntoların büyük olması, ikincisi yurt dışı seçmenin 8 Mayıs’ta oy kullanması başlıyor ve bizim hala pusulada adımız yok. Onların verdiği oylar bize yaramayacak. Bu da adaletsizliktir. Anayasada eşitlik ilkesine aykırıdır" diye konuştu. (hürriyet.com.tr)
HAKAN ŞÜKÜR: "HİZMET YOLUNDA..."
Kura çekimine eski futbolcu ve bağımsız milletvekili olan Hakan Şükür de katıldı. İstanbul 3’üncü bölgeden aday olan Şükür, kura çekimine katılmak için geldiğini belirterek, "Hizmet yolunda böylesine şerefli bir görevi alabilmek ve millete hizmet edebilmek için buradayız, inşallah hayırlı olur" diye konuştu. Şükür pusulada 3. sırada yeraldı.
CEZAEVİNDEKİ ESKİ POLİS MÜDÜRLERİ...
Seçime cezaevinden katılan eski Emniyet Müdürleri Yakup Saygılı ve Ali Fuat Yılmazer’in yerine avukatları kura çekimine katıldı. İstanbul 2’nci Bölge’den aday olan şarkıcı Metin Şentürk’ü temsilen kimse bulunmadığı için İl Seçim Kurulu tarafından kurası çekildi. Şentürk ise 11. sırada yeraldı.
"YURTDIŞI SEÇMENİNİN OYU BİZE YANSIMAYACAK"
Adaylar, kura işleminin tamamlanmasının ardından ’oy pusulasında bağımsız adayların isimlerinin görünür olmadığını ve yurtdışındaki pusulalarda isimlerinin yer almadığını’ dile getirerek, bu durumun giderilmesine yönelik Yüksek Seçim Kurulu’na verilmek üzere ortak dilekçe yazdı.
Bağımsız aday Ersan Gökgöz, "Daha önceki bağımsız adaylardan öğrendiğimiz tecrübeyle, pusulada bağımsız adayların resminin olmadığı gibi isimlerinin de küçük yazıldığını, partilerin isimlerinin daha büyük puntoyla yazıldığı halde bağımsız adayların daha küçük puntoyla yazıldığı ve alt alta birkaç adayın yazıldığını, partiler gibi yan yana değil de alt alta yazıldığını, bunun da seçmende karışıklık yarattığını, okuma yazmayı az bilenlerde veya görme bozukluğu olan insanlarda, bu anlamda bağımsız adayların oy almalarını engelleyecek bir durum oluştuğunu öğrendik" dedi.
Bununla ilgili imza topladıklarını belirten Gökgöz, "YSK’ya dilekçelerimizi vereceğiz. İki dilekçe var. Birincisi puntoların büyük olması, ikincisi yurt dışı seçmenin 8 Mayıs’ta oy kullanması başlıyor ve bizim hala pusulada adımız yok. Onların verdiği oylar bize yaramayacak. Bu da adaletsizliktir. Anayasada eşitlik ilkesine aykırıdır" diye konuştu. (hürriyet.com.tr)
Etiketler:
haber,
hakan şükür,
istanbul,
milletvekili,
seçim,
Türkiye
20 Nisan 2015 Pazartesi
Öğrenci öğretmenini öldürdü
İspanya'nın Barcelona kentindeki bir okulda, 13 yaşındaki bir öğrenci Tatar yayı ve kama kullanarak bir öğretmeni öldürdü, 4 kişiyi yaraladı.
Yerel basındaki haberlere göre, bu Sabah 13 yaşındaki erkek bir ortaokul öğrencisi sınıfta İspanyolca öğretmenine önce Tatar yayı ile ok attı, daha sonra kama ile saldırdı.Katalonya polisi ve görgü tanıkları, saldırgan öğrencinin aynı sınıfta öğrenci olan edebiyat öğretmeninin kızına da Tatar yayı saldırdığını, gürültüleri duyarak yan sınıftan gelen sosyal bilimler öğretmenini de kama darbeleriyle yaraladığını belirtti.
BAŞKA BİR ÖĞRETMENİN YERİNE GEÇİCİ OLARAK GELMİŞTİ
Göğsünden yara alan sosyal bilimler öğretmeninin hayatını kaybettiği bildirildi. Ölen erkek öğretmenin birkaç hafta önce geçici olarak başka bir öğretmenin yerini doldurmak için okula başladığı açıklandı. Başka bir sınıfa giren ve bir öğrenciye daha saldıran 13 yaşındaki öğrencinin daha sonra yakalanarak polise teslim edildiği ifade edildi.
"TÜM ÖĞRETMENLERİ ÖLDÜRECEĞİM"
Yaralıların sağlık durumunun çok ciddi olmadığı, hayati tehlikeleri bulunmadığı bilgisi verildi. Psikolojik sorunları olduğu açıklanan saldırgan öğrencinin sınıf arkadaşlarına bir süredir "Tüm öğretmenleri öldürüp, intihar edeceğim" dediği bildirildi.
Olay sırasında bazı öğretmenlerin öğrencilerin güvenliği için sınıf kapılarını kapatıp kimsenin çıkmasına izin vermediği kaydedildi. Saldırı anında ve sonrasında bazı öğrencilerin sinir krizi geçirdiği, bazılarının okuldan kaçtığı aktarıldı.
Yerel basındaki haberlere göre, bu Sabah 13 yaşındaki erkek bir ortaokul öğrencisi sınıfta İspanyolca öğretmenine önce Tatar yayı ile ok attı, daha sonra kama ile saldırdı.Katalonya polisi ve görgü tanıkları, saldırgan öğrencinin aynı sınıfta öğrenci olan edebiyat öğretmeninin kızına da Tatar yayı saldırdığını, gürültüleri duyarak yan sınıftan gelen sosyal bilimler öğretmenini de kama darbeleriyle yaraladığını belirtti.
BAŞKA BİR ÖĞRETMENİN YERİNE GEÇİCİ OLARAK GELMİŞTİ
Göğsünden yara alan sosyal bilimler öğretmeninin hayatını kaybettiği bildirildi. Ölen erkek öğretmenin birkaç hafta önce geçici olarak başka bir öğretmenin yerini doldurmak için okula başladığı açıklandı. Başka bir sınıfa giren ve bir öğrenciye daha saldıran 13 yaşındaki öğrencinin daha sonra yakalanarak polise teslim edildiği ifade edildi.
"TÜM ÖĞRETMENLERİ ÖLDÜRECEĞİM"
Yaralıların sağlık durumunun çok ciddi olmadığı, hayati tehlikeleri bulunmadığı bilgisi verildi. Psikolojik sorunları olduğu açıklanan saldırgan öğrencinin sınıf arkadaşlarına bir süredir "Tüm öğretmenleri öldürüp, intihar edeceğim" dediği bildirildi.
Olay sırasında bazı öğretmenlerin öğrencilerin güvenliği için sınıf kapılarını kapatıp kimsenin çıkmasına izin vermediği kaydedildi. Saldırı anında ve sonrasında bazı öğrencilerin sinir krizi geçirdiği, bazılarının okuldan kaçtığı aktarıldı.
Başka bir davadan daha yargılanacak
Üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ı korkunç şekilde katleden Suphi Altındöken kaçak mazot taşımaktan da yargılanacak.
Mersin'in Tarsus ilçesinde 11 Şubat 2015 tarihinde üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ı (20), hunharca öldüren yolcu minibüsü sürücüsü Suphi Altındöken’in bu olaydan 45 gün önce de Hatay’ın İskenderun ilçesi Belen yolu üzerinde aynı araçla Kaçak mazot yakalattığı öğrenildi.
O tarihte tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Suphi Altındöken, İskenderun ilçesinde kaçak mazot davasından yargılanacak.
Mahkemeye Suphi Altındöken’in katılmayacağı, avukat ile davanın görüleceği öğrenildi.
Mersin'in Tarsus ilçesinde 11 Şubat 2015 tarihinde üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ı (20), hunharca öldüren yolcu minibüsü sürücüsü Suphi Altındöken’in bu olaydan 45 gün önce de Hatay’ın İskenderun ilçesi Belen yolu üzerinde aynı araçla Kaçak mazot yakalattığı öğrenildi.
O tarihte tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Suphi Altındöken, İskenderun ilçesinde kaçak mazot davasından yargılanacak.
Mahkemeye Suphi Altındöken’in katılmayacağı, avukat ile davanın görüleceği öğrenildi.
Özgecan'ın avukatından çok önemli istek
Mersin’in Tarsus ilçesinde hunharca katledilen Özgecan Aslan davasında, ailenin avukatları, 3 zanlının da mahkemeye getirilmesini istiyor.
Mersin’in Tarsus ilçesinde hunharca katledilen Özgecan Aslan davasında, ailenin avukatları, 3 zanlının da mahkemeye getirilmesini istiyor. Tarsus’ta 11 Şubat 2015 tarihinde ortadan kaybolan ve iki gün sonra vahşice öldürülerek yakılmış halde cesedi bulunan üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın katil zanlıları minibüs şoförü Suphi Altındöken (26), babası Necmettin Altındöken (50) ile arkadaşı Fatih Gökçe’nin (25) ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılanmalarına Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 12 Haziran 2015 tarihinde başlanması bekleniyor. Üç hakimden oluşan Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanın erkek, iki üyesinin ise kadın olması, kamuoyunda Özgecan davasına iki kadın hakimin bakacağı yönünde bir algı oluşturdu.
"HAKİMİN KADINI ERKEĞİ OLMAZ"
Mersin Barosu Başkanı Alpay Antmen, hem kamuoyunda oluşan bu algı hem de Özgecan davasıyla ilgili görüşlerini ve taleplerini İHA’ya anlattı. Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin iddianameyi kabul etmesinin ardından tensip denilen duruşmaya hazırlık ilk kararlarının oluşturulmaya başlandığını belirten Antmen, hukukçular için cinsiyetin bir önemi olmadığının altını çizerek, “Muhtemeldik ki, ilk duruşma 12 Haziran’da olacak. Çünkü daha tensip UYAP’a yüklenmediği için bu net bir bilgi değil ama 12 Haziran’da yapılacağı konusunda bir bilgimiz var. Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı aynı zamanda Tarsus Adalet Komisyonu Başkanı erkek hakim, iki üyesi de kadın hakimden oluşuyor. Tabii kamuoyunda ‘Özgecan cinayetine kadın hakimler bakacak’ şeklinde bir algı var. Biz hukukçular için cinsiyetin önemi yoktur, hele hakimin kadın-erkeği hiç olmaz. Hukukçu dosyaya bakar, iyi bir hakim dosyadaki ne tarafın ismini okur ne cinsiyetine bakar, özellikle ceza hakimleri sadece kesin inandırıcı, her türlü şüpheden uzak delillere bakarlar. Ben yargılamada kadın hakimlerin olmasının yargılamanın selameti açısından bir fark yaratmayacağını düşünüyorum. Çünkü aksini düşünecek olursak bu adil yargılanma hakkının ihlali de olur. Ama tabi ki adalete güveniyoruz” diye konuştu.
Bir hakimin cinsiyetinin, kadın veya erkek olmasının bu davayla uzaktan yakından ilgisi olmadığını dile getiren Antmen, “Ama toplum için burada daha büyük bir örnek var. Kadınlar da toplumun her alanında. Kadınlar, erkeklerle omuz omuza birebir bu toplumu yönetiyorlar, toplumun temel taşılar ve böyle alçak bir cinayette verilecek inşallah en ağır cezanın altında kadın hakimlerimizin de imzası olacak. Yani toplum artık şunu düşünmeli; ‘kadın-erkek ayrımı yok, kadın güçsüz değil, kadın her şekilde toplumun her yerinde var’. Kadının toplumda erkekle eşit olduğu ve bir birey olduğu beyinlere kazındığı an zaten kadına şiddette biz çok önemli bir mesafe alacağız. Bu nedenle Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi’nin kadın üyeleri olması bir hukukçu olarak bizi ayrıca gururlandırıyor” şeklinde konuştu.
“ÖZGECAN CİNAYETİ TÜRKİYE’YE BİR MİLAT OLMALI”
Bir kadının özellikle cinsel kimliği üzerinden bir cinsel saldırıyla şiddete uğraması ve hunharca katledilmesinin son derece acı olduğunu vurgulayan Antmen, Türkiye’de kadına yönelik şiddet gün geçtikçe arttığına dikkat çekti. “Kadına karşı yönelen şiddet konusunda özellikle Özgecan cinayeti Türkiye’ye bir milat olmalı” diyen Antmen, verilecek cezaların caydırıcı olması gerektiğinin altını çizerek, “Özgecan Aslan yavrumuz boşa ölmesin, Türkiye’ye bir mesaj versin, Türkiye’deki insanlar artık şiddeti kanıksamasın istiyoruz ve bu şiddete yönelecek insanların da onlarca, yüzlerce kere düşünmesi gerektiğini söylemek istiyoruz. Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden çıkacak cezanın, Türkiye için caydırıcı bir ceza olacağına inanıyorum. Çünkü biz Baro olarak ailenin avukatıyız. Evet, her zanlının savunma hakkı vardır, kutsaldır, engellenemez. Evet, adil yargılanma hakkı düşmanımız için de en yakınımızı öldüren kişi için de vardır ve istiyoruz. Ama biz hukukçular olarak da işlenen böyle bir hunharca cinayetin de en ağır cezayla cezalandırılması, topluma örnek olması için çabalayacağız” ifadelerini kullandı.
Davanın 3 zanlısından Fatih Gökçe’nin uzaktan akrabasının müdafiliğini yaptığını anımsatan Antmen, baba Necmettin Altındöken için de bir avukatla görüştüklerini ve vekalet verecekleri duyumunu aldıklarını akrarak, şöyle devam etti: “Bir tek asıl fail Suphi Altındöken için Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi, Mersin Barosu’ndan bir müdafi görevlendirilmesini istedi. Duruma bakacağız. Çünkü kimse avukatsız yargılanmamalı. Avukatlı yargılansın, suçunun cezası neyse ne bir eksik ne bir fazla onu alsın. Bu savunma hakkıdır, bu kutsaldır.”
“ZANLILARIN, SEGBİS İLE DEĞİL, MAHKEMENİN HUZURUNA GETİRİLMELERİNİ İSTİYORUZ”
Müdahil avukatları olarak zanlıların en ağır şekilde ceza almaları için hukuken ellerinden geleni yaptıklarını kaydeden Antmen, dosya üzerinde hem Mersin’den hem Tarsus’tan arkadaşlarının yoğun şekilde çalıştıklarını söyledi. Bir ‘Savunma Komitesi’ oluşturulduğu bilgisini veren Antmen, “Burada müdahil avukatların sözcülüğünü özellikle kadın avukat arkadaşlarımız yapacaklar. Dosyaya hakimler, çapraz sorgudan tutun da ceza hukukunun bütün argümanlarını kullanacaklar. Ama burada çok önemli bir şey istiyoruz, hem Baro olarak hem hukukçular olarak hem de katılan avukatlar adına zanlıların, doğrudanlık ilkesi gereğince SEGBİS (Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi) ile değil, mahkemenin huzuruna getirilerek doğrudan doğruya sorgulanmaları gerekiyor. Hem mahkeme heyetinin gözünün içine baksınlar, sorulara ona göre cevap versinler hem de çapraz sorguyla aralarındaki çelişkileri de gidererek olayın çok daha detaylı bir şekilde ortaya çıkması ve delillerin çok daha iyi tahlil edilmesini istiyoruz. SEGBİS’te uzakta olan zanlılara UYAP üzerinden elektronik ortamda bağlanılarak kamera yardımıyla sorguları yapılabiliyor ama böyle bir duruşmada daha iyi bir yargılama yapılması için bu zanlıların mahkeme salonunda yerlerini almaları gerekiyor. Soma yargılamasında Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi son derece olumlu bir karar verdi. Oradaki heyeti ve başkanı da kutlamak lazım. Oradan da adalete uygun çok emsal bir karar çıkacağını düşünüyorum. Zanlıları mahkemenin huzuruna getirtti ve kendi huzurunda yargılıyor” dedi.
“AVUKATLAR, SUÇA YARDIMCI OLANLARLA İLGİLİ TAKİPSİZLİK KARARINA İTİRAZ EDECEKLER”
İddianamenin son derece iyi ve detaylı hazırlandığını da belirten Antmen, 3 zanlı dışında suça yardımcı olanlar bulunduğunu düşündüklerini kaydederek, şunları söyledi: “Bazı yan unsur diye düşündüğümüz, suça yardımcı olduğunu düşündüğümüz kişilerle ilgili takipsizlik kararı var. Ailenin avukatları buna itiraz edecekler. Diğerlerinin yargılanmaları konusunda en yakın ağır ceza mahkemesi karar verecek ama şu an 3 zanlının yargılanmasıyla ilgili olarak 12 Haziran’da başlarsa bu dava bir aksilik olmazsa 2-3 celsede bitebilir. Tabi süre vermek doğru değil ama seri bir yargılama yapılması gerekiyor. Zaten Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun esas amacı bu, geciken adalet adalet değildir. Hızlı, seri ve adil bir karar ama en ağır şekilde bir karar verileceğini düşünüyorum.”
“TÜRKİYE’NİN HER YERİNDEN MÜDAHİL AVUKATLAR GELECEK”
Mersin Barosu olarak tüm Türkiye avukatlarına, davaya müdahil olarak, davacı mağdur aile yanında davaya katılmak isteyip istemedikleri konusunda bir çağrı yaptıklarını ve bütün barolara yazı gönderdiklerini anlatan Antmen, Mersin Barosu’nun web sitesinde de bir yetki belgesi bölümü açtıklarını bildirdi. Antmen, “Türkiye’nin neresinde olursa olsun avukat arkadaşlarımız ailenin avukatı olarak görev yapmak istiyorlarsa, bu davada yetki belgesini internet üzerinden dolduracaklar ve eğer olursa 12 Haziran’daki duruşmaya katılarak Özgecan Aslan cinayetinde mağdur vekili sıfatıyla görev yapacaklar. Yetki belgesiyle ilgili çok sayıda Türkiye’nin her yerinden pek çok meslektaşımız başvurdu, yetki belgesi adlarına düzenleniyor. Pek çok baro yazıyla başvurarak davaya kendilerinin de müdahil olmak istediklerini bize bildirdiler. Ben o gün Türkiye barolarının birçoğunun baro başkanı nezdinde veya temsilcileriyle bu davada hazır bulunacaklarını düşünüyorum. Bir sayı vermek çok güç ama o gün çok yoğun bir katılım olacak” diye konuştu.
“BİR ANLIK PİŞMANLIK GÖSTERMEYEN ZANLILARIN ADALETTEN KAÇACAK YERLERİ OLMAYACAK”
İddianameyi de değerlendiren Antmen, özellikle 3 zanlı açısından istenen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının son derece doğru olduğunu ifade etti. Antmen, “Çünkü eğer olay cinsel saldırıya teşebbüste kalmış olsaydı veya olayın ilk başlangıcından, çocuğun araca binmesinden ve daha sonraki safhalarda ‘faal nedamet’ yani biraz pişmanlık gösterilmiş olsaydı o çocuk bugün yaşayacaktı. Olayın başlangıcından Suphi’deki kast cinsel saldırı ki, savcılık cinsel saldırıya teşebbüsten de bu konuda dava açtı, ondan sonra etkili eyleme geçiyor olay, yani darp ediliyor ve daha sonraki aşamada delilleri ortadan kaldırmak için canavarca hisle eziyet çektirerek bir şekilde suç tamamlanıyor. Geçen süre an olarak da fazla. Bir anlık bir pişmanlık göstermeyen bu zanlıların ve ona yardım eden ve hatta engellemeyen bu zanlıların sanıyorum ki, adaletten kaçacak yerleri olmayacak” ifadelerini kullandı.
(milliyet.com.tr)
Mersin’in Tarsus ilçesinde hunharca katledilen Özgecan Aslan davasında, ailenin avukatları, 3 zanlının da mahkemeye getirilmesini istiyor. Tarsus’ta 11 Şubat 2015 tarihinde ortadan kaybolan ve iki gün sonra vahşice öldürülerek yakılmış halde cesedi bulunan üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın katil zanlıları minibüs şoförü Suphi Altındöken (26), babası Necmettin Altındöken (50) ile arkadaşı Fatih Gökçe’nin (25) ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılanmalarına Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 12 Haziran 2015 tarihinde başlanması bekleniyor. Üç hakimden oluşan Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanın erkek, iki üyesinin ise kadın olması, kamuoyunda Özgecan davasına iki kadın hakimin bakacağı yönünde bir algı oluşturdu.
"HAKİMİN KADINI ERKEĞİ OLMAZ"
Mersin Barosu Başkanı Alpay Antmen, hem kamuoyunda oluşan bu algı hem de Özgecan davasıyla ilgili görüşlerini ve taleplerini İHA’ya anlattı. Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin iddianameyi kabul etmesinin ardından tensip denilen duruşmaya hazırlık ilk kararlarının oluşturulmaya başlandığını belirten Antmen, hukukçular için cinsiyetin bir önemi olmadığının altını çizerek, “Muhtemeldik ki, ilk duruşma 12 Haziran’da olacak. Çünkü daha tensip UYAP’a yüklenmediği için bu net bir bilgi değil ama 12 Haziran’da yapılacağı konusunda bir bilgimiz var. Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı aynı zamanda Tarsus Adalet Komisyonu Başkanı erkek hakim, iki üyesi de kadın hakimden oluşuyor. Tabii kamuoyunda ‘Özgecan cinayetine kadın hakimler bakacak’ şeklinde bir algı var. Biz hukukçular için cinsiyetin önemi yoktur, hele hakimin kadın-erkeği hiç olmaz. Hukukçu dosyaya bakar, iyi bir hakim dosyadaki ne tarafın ismini okur ne cinsiyetine bakar, özellikle ceza hakimleri sadece kesin inandırıcı, her türlü şüpheden uzak delillere bakarlar. Ben yargılamada kadın hakimlerin olmasının yargılamanın selameti açısından bir fark yaratmayacağını düşünüyorum. Çünkü aksini düşünecek olursak bu adil yargılanma hakkının ihlali de olur. Ama tabi ki adalete güveniyoruz” diye konuştu.
Bir hakimin cinsiyetinin, kadın veya erkek olmasının bu davayla uzaktan yakından ilgisi olmadığını dile getiren Antmen, “Ama toplum için burada daha büyük bir örnek var. Kadınlar da toplumun her alanında. Kadınlar, erkeklerle omuz omuza birebir bu toplumu yönetiyorlar, toplumun temel taşılar ve böyle alçak bir cinayette verilecek inşallah en ağır cezanın altında kadın hakimlerimizin de imzası olacak. Yani toplum artık şunu düşünmeli; ‘kadın-erkek ayrımı yok, kadın güçsüz değil, kadın her şekilde toplumun her yerinde var’. Kadının toplumda erkekle eşit olduğu ve bir birey olduğu beyinlere kazındığı an zaten kadına şiddette biz çok önemli bir mesafe alacağız. Bu nedenle Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi’nin kadın üyeleri olması bir hukukçu olarak bizi ayrıca gururlandırıyor” şeklinde konuştu.
“ÖZGECAN CİNAYETİ TÜRKİYE’YE BİR MİLAT OLMALI”
Bir kadının özellikle cinsel kimliği üzerinden bir cinsel saldırıyla şiddete uğraması ve hunharca katledilmesinin son derece acı olduğunu vurgulayan Antmen, Türkiye’de kadına yönelik şiddet gün geçtikçe arttığına dikkat çekti. “Kadına karşı yönelen şiddet konusunda özellikle Özgecan cinayeti Türkiye’ye bir milat olmalı” diyen Antmen, verilecek cezaların caydırıcı olması gerektiğinin altını çizerek, “Özgecan Aslan yavrumuz boşa ölmesin, Türkiye’ye bir mesaj versin, Türkiye’deki insanlar artık şiddeti kanıksamasın istiyoruz ve bu şiddete yönelecek insanların da onlarca, yüzlerce kere düşünmesi gerektiğini söylemek istiyoruz. Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden çıkacak cezanın, Türkiye için caydırıcı bir ceza olacağına inanıyorum. Çünkü biz Baro olarak ailenin avukatıyız. Evet, her zanlının savunma hakkı vardır, kutsaldır, engellenemez. Evet, adil yargılanma hakkı düşmanımız için de en yakınımızı öldüren kişi için de vardır ve istiyoruz. Ama biz hukukçular olarak da işlenen böyle bir hunharca cinayetin de en ağır cezayla cezalandırılması, topluma örnek olması için çabalayacağız” ifadelerini kullandı.
Davanın 3 zanlısından Fatih Gökçe’nin uzaktan akrabasının müdafiliğini yaptığını anımsatan Antmen, baba Necmettin Altındöken için de bir avukatla görüştüklerini ve vekalet verecekleri duyumunu aldıklarını akrarak, şöyle devam etti: “Bir tek asıl fail Suphi Altındöken için Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi, Mersin Barosu’ndan bir müdafi görevlendirilmesini istedi. Duruma bakacağız. Çünkü kimse avukatsız yargılanmamalı. Avukatlı yargılansın, suçunun cezası neyse ne bir eksik ne bir fazla onu alsın. Bu savunma hakkıdır, bu kutsaldır.”
“ZANLILARIN, SEGBİS İLE DEĞİL, MAHKEMENİN HUZURUNA GETİRİLMELERİNİ İSTİYORUZ”
Müdahil avukatları olarak zanlıların en ağır şekilde ceza almaları için hukuken ellerinden geleni yaptıklarını kaydeden Antmen, dosya üzerinde hem Mersin’den hem Tarsus’tan arkadaşlarının yoğun şekilde çalıştıklarını söyledi. Bir ‘Savunma Komitesi’ oluşturulduğu bilgisini veren Antmen, “Burada müdahil avukatların sözcülüğünü özellikle kadın avukat arkadaşlarımız yapacaklar. Dosyaya hakimler, çapraz sorgudan tutun da ceza hukukunun bütün argümanlarını kullanacaklar. Ama burada çok önemli bir şey istiyoruz, hem Baro olarak hem hukukçular olarak hem de katılan avukatlar adına zanlıların, doğrudanlık ilkesi gereğince SEGBİS (Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi) ile değil, mahkemenin huzuruna getirilerek doğrudan doğruya sorgulanmaları gerekiyor. Hem mahkeme heyetinin gözünün içine baksınlar, sorulara ona göre cevap versinler hem de çapraz sorguyla aralarındaki çelişkileri de gidererek olayın çok daha detaylı bir şekilde ortaya çıkması ve delillerin çok daha iyi tahlil edilmesini istiyoruz. SEGBİS’te uzakta olan zanlılara UYAP üzerinden elektronik ortamda bağlanılarak kamera yardımıyla sorguları yapılabiliyor ama böyle bir duruşmada daha iyi bir yargılama yapılması için bu zanlıların mahkeme salonunda yerlerini almaları gerekiyor. Soma yargılamasında Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi son derece olumlu bir karar verdi. Oradaki heyeti ve başkanı da kutlamak lazım. Oradan da adalete uygun çok emsal bir karar çıkacağını düşünüyorum. Zanlıları mahkemenin huzuruna getirtti ve kendi huzurunda yargılıyor” dedi.
“AVUKATLAR, SUÇA YARDIMCI OLANLARLA İLGİLİ TAKİPSİZLİK KARARINA İTİRAZ EDECEKLER”
İddianamenin son derece iyi ve detaylı hazırlandığını da belirten Antmen, 3 zanlı dışında suça yardımcı olanlar bulunduğunu düşündüklerini kaydederek, şunları söyledi: “Bazı yan unsur diye düşündüğümüz, suça yardımcı olduğunu düşündüğümüz kişilerle ilgili takipsizlik kararı var. Ailenin avukatları buna itiraz edecekler. Diğerlerinin yargılanmaları konusunda en yakın ağır ceza mahkemesi karar verecek ama şu an 3 zanlının yargılanmasıyla ilgili olarak 12 Haziran’da başlarsa bu dava bir aksilik olmazsa 2-3 celsede bitebilir. Tabi süre vermek doğru değil ama seri bir yargılama yapılması gerekiyor. Zaten Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun esas amacı bu, geciken adalet adalet değildir. Hızlı, seri ve adil bir karar ama en ağır şekilde bir karar verileceğini düşünüyorum.”
“TÜRKİYE’NİN HER YERİNDEN MÜDAHİL AVUKATLAR GELECEK”
Mersin Barosu olarak tüm Türkiye avukatlarına, davaya müdahil olarak, davacı mağdur aile yanında davaya katılmak isteyip istemedikleri konusunda bir çağrı yaptıklarını ve bütün barolara yazı gönderdiklerini anlatan Antmen, Mersin Barosu’nun web sitesinde de bir yetki belgesi bölümü açtıklarını bildirdi. Antmen, “Türkiye’nin neresinde olursa olsun avukat arkadaşlarımız ailenin avukatı olarak görev yapmak istiyorlarsa, bu davada yetki belgesini internet üzerinden dolduracaklar ve eğer olursa 12 Haziran’daki duruşmaya katılarak Özgecan Aslan cinayetinde mağdur vekili sıfatıyla görev yapacaklar. Yetki belgesiyle ilgili çok sayıda Türkiye’nin her yerinden pek çok meslektaşımız başvurdu, yetki belgesi adlarına düzenleniyor. Pek çok baro yazıyla başvurarak davaya kendilerinin de müdahil olmak istediklerini bize bildirdiler. Ben o gün Türkiye barolarının birçoğunun baro başkanı nezdinde veya temsilcileriyle bu davada hazır bulunacaklarını düşünüyorum. Bir sayı vermek çok güç ama o gün çok yoğun bir katılım olacak” diye konuştu.
“BİR ANLIK PİŞMANLIK GÖSTERMEYEN ZANLILARIN ADALETTEN KAÇACAK YERLERİ OLMAYACAK”
İddianameyi de değerlendiren Antmen, özellikle 3 zanlı açısından istenen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının son derece doğru olduğunu ifade etti. Antmen, “Çünkü eğer olay cinsel saldırıya teşebbüste kalmış olsaydı veya olayın ilk başlangıcından, çocuğun araca binmesinden ve daha sonraki safhalarda ‘faal nedamet’ yani biraz pişmanlık gösterilmiş olsaydı o çocuk bugün yaşayacaktı. Olayın başlangıcından Suphi’deki kast cinsel saldırı ki, savcılık cinsel saldırıya teşebbüsten de bu konuda dava açtı, ondan sonra etkili eyleme geçiyor olay, yani darp ediliyor ve daha sonraki aşamada delilleri ortadan kaldırmak için canavarca hisle eziyet çektirerek bir şekilde suç tamamlanıyor. Geçen süre an olarak da fazla. Bir anlık bir pişmanlık göstermeyen bu zanlıların ve ona yardım eden ve hatta engellemeyen bu zanlıların sanıyorum ki, adaletten kaçacak yerleri olmayacak” ifadelerini kullandı.
(milliyet.com.tr)
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun ölüm haberini Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu verdi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, resmi Twitter hesabından "Prof. Oktay Sinanoğlu'na Allah'tan rahmet diliyorum. Cenazesinin ülkemize nakli için Miami Başkonsolosluğumuz gereken işlemleri takip ediyor" açıklamasını yaptı.
Türkiye'nin Einstein'ı olarak adlandırılan Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, geçtiğimiz günlerde ABD'de kaldırıldığı hastanede yoğun bakıma alınmıştı.
Oktay Sinanoğlu için oluşturulan Facebook sayfasından yapılan duyuruda da "Sayın hocamız, değerli bilim adamı, ülkemizin gururu, onuru, Türkçe savaşçısı, ülkesine ve milletine aşık Oktay Sinanoğlu gece saat 03.00 sıralarında vefat etmiştir. Hocamıza Allah'tan rahmet, başta eşi Dilek Sinanoğlu olmak üzere tüm sevenlerine baş sağlığı dileriz" ifadesi yer aldı.
OKTAY SİNANOĞLU KİMDİR?
Babasının (Nüzhet Haşim Sinanoğlu) Türkiye Başkonsolosluğunda görev yapmakta olduğu Bari'de doğdu. 1939 yılında İtalya'da II. Dünya Savaşı'nın başlamasının ardından ailesiyle Türkiye'ye döndü.
Oktay Sinanoğlu, sonradan TED Koleji olan Ankara Yenişehir Lisesi'ne 1953 yılında burslu öğrenci olarak girdi ve okulu birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla Kimya Mühendisliği okumak üzere ABD'ye gitti. 1956'da ABD Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kimya Mühendisliği'ni birincilikle bitirdi.
957'de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nü sekiz ayda bitirerek yüksek kimya mühendisi oldu. "Alfred Sloan" ödülünü aldı. 1959'da Kaliforniya Üniversitesi Berkeley'de kuramsal kimya doktorasını tamamladı. 1960'ta Yale Üniversitesi'nde öğretim üyesi (asistan profesör) oldu.
1960-1961 yıllarında atom ve moleküllerin çok-elektronlu kuramı ile "Doçent" oldu. 1963'te 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırarak 28 yaşında "tam profesör" unvanını aldı. 20. yüzyılda Yale Üniversitesi'nde bu sanı kazanan en genç öğretim üyesidir.
1962 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi mütevelli heyeti yalnız Oktay Sinanoğlu'na mahsus olmak üzere kendisine Danışman Profesör ünvanını verdi. Yale Üniversitesi'nde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. 1973'de Almanya'nın en yüksek "Aleksander von Humboldt Bilim Ödülü"nü ilk kazanan kişi oldu. 1975'de Japonya'nın "Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülü"nü kazandı; yine 1975 yılında özel kanunla Oktay Sinanoğlu'na ilk ve tek Türkiye Cumhuriyeti Profesörü ünvanı verildi. 1976'da Japonya'ya Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin temellerini atmıştır. Amerikan Bilim ve Sanat Akademisinin ilk ve tek Türk üyesidir. Meksika hükümeti tarafından yüksek Bilim Ödülü "Elena Moshinsky" ile ödüllendirildi.
Dünyada yeni kurulmaya başlayan moleküler biyoloji dalının ilk profesörlerinden biri oldu. DNA sarmalının çözelti içinde o biçimde nasıl durduğuna açıklama getirdi. Dünyanın pek çok yerinde buluşları ve kuramları ile ilgili konferanslar verdi.
1980'li yıllarda çalışmalarını kimya biliminin basit bir şekilde öğretilmesine yönelik bir kuramsal çerçeve üzerinde yoğunlaştırdı. Ancak 1988'de yayımlanan çalışmaları akademik dünyada ilgi görmedi. 1993'te Yale Üniversitesi'ndeki profesörlük görevlerinden erken sayılabilecek bir yaşta emekliye ayrıldı. Aynı yıl Türkiye'ye dönerek Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü'nde profesörlüğe atandı. 2002 yılında bu görevden de emekliye ayrıldı.
Türkiye'de bulunduğu dönemde çalışmalarını daha çok Türk ulusal kimliği ve Türk diliyle ilgili milliyetçi görüşlerini yaymaya adadı. Eğitim dilinin resmi dil olması gerektiğini ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesinin gerektiğini savunmaktadır. Matematiksel yapısından dolayı Türkçe'nin en iyi bilim dili olduğunu söylemektedir.
Yaşamı boyunca Kuantum Mekaniği'ne birçok katkıda bulunmuş bir bilim adamıdır. P.A.M. Dirac'in de üzerinde uğraştığı ancak çözümleyemediği bir problemi, "Kuantum mekaniği"nde, Hilbert uzayının topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri çözdü[4]. Böylece Kimya bilimini bu topolojik inceleme ile sağlam bir temele oturttu.
Ünlü sanatçı Esin Afşar'ın ağabeyidir.
Oktay Sinanoğlu'nun tüm akademik çalışmaları içinde en önemli 5 kuramı şöyledir:
Many Electron Theory of Atoms and Molecules (1961) – Atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı
Solvophobic Theory (1964) – Çözgeniter kuramı
Network Theory (1974) – Kimyasal tepkime mekanizmaları kuramı
Microthermodynamics (1981) – Mikrotermodinamik
Valency Interaction Formula Theory (1983) – Değerlik kabuğu etkileşim kuramı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, resmi Twitter hesabından "Prof. Oktay Sinanoğlu'na Allah'tan rahmet diliyorum. Cenazesinin ülkemize nakli için Miami Başkonsolosluğumuz gereken işlemleri takip ediyor" açıklamasını yaptı.
Türkiye'nin Einstein'ı olarak adlandırılan Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, geçtiğimiz günlerde ABD'de kaldırıldığı hastanede yoğun bakıma alınmıştı.
Oktay Sinanoğlu için oluşturulan Facebook sayfasından yapılan duyuruda da "Sayın hocamız, değerli bilim adamı, ülkemizin gururu, onuru, Türkçe savaşçısı, ülkesine ve milletine aşık Oktay Sinanoğlu gece saat 03.00 sıralarında vefat etmiştir. Hocamıza Allah'tan rahmet, başta eşi Dilek Sinanoğlu olmak üzere tüm sevenlerine baş sağlığı dileriz" ifadesi yer aldı.
OKTAY SİNANOĞLU KİMDİR?
Babasının (Nüzhet Haşim Sinanoğlu) Türkiye Başkonsolosluğunda görev yapmakta olduğu Bari'de doğdu. 1939 yılında İtalya'da II. Dünya Savaşı'nın başlamasının ardından ailesiyle Türkiye'ye döndü.
Oktay Sinanoğlu, sonradan TED Koleji olan Ankara Yenişehir Lisesi'ne 1953 yılında burslu öğrenci olarak girdi ve okulu birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla Kimya Mühendisliği okumak üzere ABD'ye gitti. 1956'da ABD Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kimya Mühendisliği'ni birincilikle bitirdi.
957'de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nü sekiz ayda bitirerek yüksek kimya mühendisi oldu. "Alfred Sloan" ödülünü aldı. 1959'da Kaliforniya Üniversitesi Berkeley'de kuramsal kimya doktorasını tamamladı. 1960'ta Yale Üniversitesi'nde öğretim üyesi (asistan profesör) oldu.
1960-1961 yıllarında atom ve moleküllerin çok-elektronlu kuramı ile "Doçent" oldu. 1963'te 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırarak 28 yaşında "tam profesör" unvanını aldı. 20. yüzyılda Yale Üniversitesi'nde bu sanı kazanan en genç öğretim üyesidir.
1962 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi mütevelli heyeti yalnız Oktay Sinanoğlu'na mahsus olmak üzere kendisine Danışman Profesör ünvanını verdi. Yale Üniversitesi'nde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. 1973'de Almanya'nın en yüksek "Aleksander von Humboldt Bilim Ödülü"nü ilk kazanan kişi oldu. 1975'de Japonya'nın "Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülü"nü kazandı; yine 1975 yılında özel kanunla Oktay Sinanoğlu'na ilk ve tek Türkiye Cumhuriyeti Profesörü ünvanı verildi. 1976'da Japonya'ya Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin temellerini atmıştır. Amerikan Bilim ve Sanat Akademisinin ilk ve tek Türk üyesidir. Meksika hükümeti tarafından yüksek Bilim Ödülü "Elena Moshinsky" ile ödüllendirildi.
Dünyada yeni kurulmaya başlayan moleküler biyoloji dalının ilk profesörlerinden biri oldu. DNA sarmalının çözelti içinde o biçimde nasıl durduğuna açıklama getirdi. Dünyanın pek çok yerinde buluşları ve kuramları ile ilgili konferanslar verdi.
1980'li yıllarda çalışmalarını kimya biliminin basit bir şekilde öğretilmesine yönelik bir kuramsal çerçeve üzerinde yoğunlaştırdı. Ancak 1988'de yayımlanan çalışmaları akademik dünyada ilgi görmedi. 1993'te Yale Üniversitesi'ndeki profesörlük görevlerinden erken sayılabilecek bir yaşta emekliye ayrıldı. Aynı yıl Türkiye'ye dönerek Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü'nde profesörlüğe atandı. 2002 yılında bu görevden de emekliye ayrıldı.
Türkiye'de bulunduğu dönemde çalışmalarını daha çok Türk ulusal kimliği ve Türk diliyle ilgili milliyetçi görüşlerini yaymaya adadı. Eğitim dilinin resmi dil olması gerektiğini ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesinin gerektiğini savunmaktadır. Matematiksel yapısından dolayı Türkçe'nin en iyi bilim dili olduğunu söylemektedir.
Yaşamı boyunca Kuantum Mekaniği'ne birçok katkıda bulunmuş bir bilim adamıdır. P.A.M. Dirac'in de üzerinde uğraştığı ancak çözümleyemediği bir problemi, "Kuantum mekaniği"nde, Hilbert uzayının topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri çözdü[4]. Böylece Kimya bilimini bu topolojik inceleme ile sağlam bir temele oturttu.
Ünlü sanatçı Esin Afşar'ın ağabeyidir.
Oktay Sinanoğlu'nun tüm akademik çalışmaları içinde en önemli 5 kuramı şöyledir:
Many Electron Theory of Atoms and Molecules (1961) – Atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı
Solvophobic Theory (1964) – Çözgeniter kuramı
Network Theory (1974) – Kimyasal tepkime mekanizmaları kuramı
Microthermodynamics (1981) – Mikrotermodinamik
Valency Interaction Formula Theory (1983) – Değerlik kabuğu etkileşim kuramı.
Sekreterin 1 milyon liralık prim zaferi
Güney Kore Büyükelçiliği’nde çalıştığı 3 yıl sigortasının yatırılmadığı diğer yıllarda ise asgari ücretten gösterildiğini öğrenen ve büyükelçiliği mahkemeye veren sekreter Leman Figen Bekman zafere ulaştı. Bekman için Güney Kore Büyükelçiliği SGK’ya 1 milyon lira ödeyecek.
Güney Kore Büyükelçiliği’nde 14 yıl çalışan Leman Figen Bekman 1999-2002 arasında sigortasının hiç yatırılmadığı, kalan 11 yıllık priminin ise asgari ücretten yatırıldığı iddiasıyla büyükelçiliği mahkemeye verdi. Mahkeme, Bekman’ı haklı bularak büyükelçiliğin ödemediği 3 yıllık sigorta primlerin tamamını, diğer yılların ise asgari ücret üzerinden değil de aldığı maaş üzerinden ödenmesine mahkum etti. Yargıtay’ın da kararı onaması halinde elçilik, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) Bekman için 1 milyon lira ödeyecek. Dışişleri Bakanlığı, büyükelçiliklere nota göndererek, “Diplomatik dokunulmazlığınız, kanunları uygulamama hakkını getirmiyor, iş hukuku mevzuatlarını yerine getirin” uyarısı yaptı.
EKSİK PRİM DAVASI
Büyükelçilikte 1997 ile 2010 yılları arasında çalışan Bekman, 1999-2002 arasında 3 yıl boyunca sigorta primlerinin ödenmediği, diğer yıllarda ise aldığı gerçek ücret üzerinden değil de asgari ücret üzerinden SGK’ya bildirim yapılarak prim ödemesinin yapıldığını öğrendi. Berkman, Ankara 7. İş Mahkemesi’nde hem büyükelçilik hem de Sosyal Güvenlik Kurumu’nu (SGK) aleyhine dava açtı. Geçen hafta sonuçlanan davada mahkeme, Bekman’ı haklı bularak büyükelçiliği eksik prim yatırmaktan mahkum etti. Ayrıca, Bekman’ın ödenmeyen 3 yıllık sigorta priminin tamamının ödenmesi, asgari ücret üzerinden yatırdığı primleri ise Bekman’ın aldığı ücret üzerinden yatırılmasına da hükmetti. Mahkeme, emekliye ayrıldığı 2010 yılından bugüne kadar ki sürede aldığı emeklilik maaş farkının da faiziyle birlikte Bekman’a ödenmesine karar verdi.
HUKUK ZAFERİ
Yargıtay’ın onaması halinde mahkeme kararının emsal teşkil edeceğini belirten Bekman’ın avukatı Ömer Baran Ermiş, “Bu bir hukuk zaferidir. Benim müvekilim gibi yüzlerce kişi böyle mağdur ediliyor. Büyükelçilikler diplomatik dokunulmazlık zırhını kullanarak çalışanlarını mağdur ediyor. Bu davaya kazanmamızın ardından birçok büyük ülkelerin büyükelçiliklerinde çalışanları bizi arayarak aynı mağduriyeti yaşadıklarını bildirdi. Bu karar hukuk önünde herkesin eşit olduğunu, herkesin yasalara ve kanunlara uyarak yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini göstermek açısında çok önem arz ediyor” dedi.
DOKUNULMAZ DEĞİLSİNİZ
DIŞİŞLERİ Bakanlığı Türkiye’deki çok sayıda büyükelçiliğin çalışanları bu noktada mağdur ettiğine dair şikayetler alması üzerine elçiliklere nota gönderdi. Bakanlığın 3 ayrı tarihte büyükelçiliklere gönderdiği uyarı özetle şöyle: “Türkiye’de yerleşik yabancı misyonlarda istihdam edilen Türk uyruklu veya Türk uyruklu olmamakla birlikte Türkiye’de daimi olarak mukim personel, Türk iş hukukuna tabidir. Söz konusu personel ile misyon arasında iş sözleşmesinde, misyonun tabi olduğu ülkenin iş hukuku mevzuatının geçerli olacağı şeklinde bir maddenin bulunması dahi, bu durumu değiştirmemektedir. Bakanlık, misyonların söz konusu personelle ile olan iş ilişkilerinde Türk iş hukukuna uygun davranılması gerektiğini, iş hukuku kapsamına giren davalarda Türkiye’de yerleşik misyonların yargı muafiyetinin bulunmadığını ve misyonların bu davaları dokunulmazlıklarını ileri sürerek reddetmelerinin mümkün olmadığını bir kez daha önemle hatırlatır.”
(Fevzi Kızılkoyun / hürriyet.com.tr)
Güney Kore Büyükelçiliği’nde 14 yıl çalışan Leman Figen Bekman 1999-2002 arasında sigortasının hiç yatırılmadığı, kalan 11 yıllık priminin ise asgari ücretten yatırıldığı iddiasıyla büyükelçiliği mahkemeye verdi. Mahkeme, Bekman’ı haklı bularak büyükelçiliğin ödemediği 3 yıllık sigorta primlerin tamamını, diğer yılların ise asgari ücret üzerinden değil de aldığı maaş üzerinden ödenmesine mahkum etti. Yargıtay’ın da kararı onaması halinde elçilik, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) Bekman için 1 milyon lira ödeyecek. Dışişleri Bakanlığı, büyükelçiliklere nota göndererek, “Diplomatik dokunulmazlığınız, kanunları uygulamama hakkını getirmiyor, iş hukuku mevzuatlarını yerine getirin” uyarısı yaptı.
EKSİK PRİM DAVASI
Büyükelçilikte 1997 ile 2010 yılları arasında çalışan Bekman, 1999-2002 arasında 3 yıl boyunca sigorta primlerinin ödenmediği, diğer yıllarda ise aldığı gerçek ücret üzerinden değil de asgari ücret üzerinden SGK’ya bildirim yapılarak prim ödemesinin yapıldığını öğrendi. Berkman, Ankara 7. İş Mahkemesi’nde hem büyükelçilik hem de Sosyal Güvenlik Kurumu’nu (SGK) aleyhine dava açtı. Geçen hafta sonuçlanan davada mahkeme, Bekman’ı haklı bularak büyükelçiliği eksik prim yatırmaktan mahkum etti. Ayrıca, Bekman’ın ödenmeyen 3 yıllık sigorta priminin tamamının ödenmesi, asgari ücret üzerinden yatırdığı primleri ise Bekman’ın aldığı ücret üzerinden yatırılmasına da hükmetti. Mahkeme, emekliye ayrıldığı 2010 yılından bugüne kadar ki sürede aldığı emeklilik maaş farkının da faiziyle birlikte Bekman’a ödenmesine karar verdi.
HUKUK ZAFERİ
Yargıtay’ın onaması halinde mahkeme kararının emsal teşkil edeceğini belirten Bekman’ın avukatı Ömer Baran Ermiş, “Bu bir hukuk zaferidir. Benim müvekilim gibi yüzlerce kişi böyle mağdur ediliyor. Büyükelçilikler diplomatik dokunulmazlık zırhını kullanarak çalışanlarını mağdur ediyor. Bu davaya kazanmamızın ardından birçok büyük ülkelerin büyükelçiliklerinde çalışanları bizi arayarak aynı mağduriyeti yaşadıklarını bildirdi. Bu karar hukuk önünde herkesin eşit olduğunu, herkesin yasalara ve kanunlara uyarak yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini göstermek açısında çok önem arz ediyor” dedi.
DOKUNULMAZ DEĞİLSİNİZ
DIŞİŞLERİ Bakanlığı Türkiye’deki çok sayıda büyükelçiliğin çalışanları bu noktada mağdur ettiğine dair şikayetler alması üzerine elçiliklere nota gönderdi. Bakanlığın 3 ayrı tarihte büyükelçiliklere gönderdiği uyarı özetle şöyle: “Türkiye’de yerleşik yabancı misyonlarda istihdam edilen Türk uyruklu veya Türk uyruklu olmamakla birlikte Türkiye’de daimi olarak mukim personel, Türk iş hukukuna tabidir. Söz konusu personel ile misyon arasında iş sözleşmesinde, misyonun tabi olduğu ülkenin iş hukuku mevzuatının geçerli olacağı şeklinde bir maddenin bulunması dahi, bu durumu değiştirmemektedir. Bakanlık, misyonların söz konusu personelle ile olan iş ilişkilerinde Türk iş hukukuna uygun davranılması gerektiğini, iş hukuku kapsamına giren davalarda Türkiye’de yerleşik misyonların yargı muafiyetinin bulunmadığını ve misyonların bu davaları dokunulmazlıklarını ileri sürerek reddetmelerinin mümkün olmadığını bir kez daha önemle hatırlatır.”
(Fevzi Kızılkoyun / hürriyet.com.tr)
İlber Ortaylı: Caps'leri İzmirliler yapıyor
Prof. Dr. İlber Ortaylı’yla yeni kitabı ‘Türklerin Tarihi’ hakkında konuştu. Ortaylı, "Türk Türk’tür, Türkiyeli diye de bir şey yoktur. Bu kadar açık. Beğenmeyen Türklüğü, başka kimliği varsa söyler!" dedi. Ortaylı, internetteki caps'leri için ise "İzmirliler yapıyor. İzmir çocukları onlar, anasının gözü hepsi" diye konuştu.
İşte İlber Ortaylı'nın Sözcü Gazetesi'nden Özlem Gürses'e verdiği röportajın satırbaşları:
“Türklerin Tarihi” kitabını neden yazdınız?
Ben onu yazmadım. Bu, böyle çok uzun bir sohbet, Engin Atatimur bunu banda almıştı, revize etti. Bu işi en ciddi yapan adam odur. TRT kökenlidir.
- Kitapta “İran Şiileri ile Anadolu Alevilerini birbirine karıştıramazsınız” diyorsunuz? Mezhepçi bir dış politika var mı?
Bunların mezhepçiliğini bilmiyorum ama bunlar kasaba insanı. Memleketin en büyük sorunu kasabalılık. Kasaba insanının kafa yapısını biz hâlâ daha çok kavrayabilmiş değiliz. Çünkü bunların eğitimi yoktur. Daha kötüsü buraya eğitim kurumu diye çeyrek çepelek kurumlar getirip kurdular, 50’lerden sonra. Üniversitesi, lisesi… Bu çok kötü oldu. Halkı kandırayım derken aslında büyük problemler açtılar. Sonra tabii biliyorsun bu çeyrek eğitimin üzerine üretim süreci içinde olmayan yerleşmelerin insanları siyasete girdiler. Üretim sürecinde olmayanların siyaset yapmaları kötü.
- Siyaset yapmaları neden kötü olabilir?
Hiçbir şeye kendi karar veremez, hiçbir tutulacak yeri yoktur onun. Beslenmeye bakar. Bu şimdi büyük problem, çok büyük zorluk. Bugünkü dış politikanın sloganları burada gidiyor. Kasabada böyle kafa sallayıp “cık cık” dediğin tipteki konuşmaların, düşüncelerin, hükümet çapında gittiğini görüyorsun.
- Değerli yalnızlık, stratejik derinlik gibi mi?
‘Ben diyor darbeyi önleyeceğim, Sisi’ye karşı Mursi’yi tutacağım’ diyor. Ne anlarsın Mursi’den? Ne anlarsın Sisi’den? Ne bilirsin Mısır’ı? Bilmiyorsun da zaten.
- Bugün yaşadığımız ve sizin “kasabalılık” dediğiniz sıkıntılar felsefe üretememiş olmaktan mı?
Kasabada üretim yoktur ve dünyayla ilişki yoktur. Onun için orada düşünce olmaz. Dedikodu olur. Basit kavga olur. Bu kavga da sınırlıdır.
- Hep böyle mi kalacak?
Ne bileyim! Sen ahiret suali soruyorsun!
- Buradan bir çıkış yok mudur? Bizim övüneceğimiz bir halimiz yok mu?
Vardır işte, her şeye rağmen devlet kurmuşuz. Devlet var, devlete itaat var. Şimdi bu yeni gelenler onu yıkmaya çalışıyorlar, bu çok çok tehlikeli.
- Belki oradan bir açılım gelecek, felsefe gelecek?
Hayır efendim ne gelecek! Bırak ya ne açılımı? O değişim çok zor bir şey… Gelir tabii de böyle gelmez! Böyle adamların öncülüğünde açılım olur mu? Çok kötü. İnanılmaz biçimde eski solcularla bu kasabalılar bir araya geliyor. Daha önce birbirlerini küçümserlerdi. Ama şimdi eski solcularla “ecmain taifesi” güzelce bir araya oturdular.
- Yeni Türkiye için…
Yeniyi bilemem ama oturdular. Bunların hiçbiri gerçek adam değil. Çıkmış oradan Yeni Türkiye kuracakmış! Sen kim Yeni Türkiye kim!
‘Anadolu müsait bir yerdi ve geç gelen biz olduk’
- Kitapta “Türkler 12. asırdan itibaren bir Akdeniz toplumudur” diyorsunuz…
Evet, öyledir. Sonradan ve geç gelmişler Anadolu’ya. 12. asırda kurulan vatan yok artık, hepsi kurulmuş. Fransa kurulmuş, Almanya kurulmuş, İspanya… Bunlar da birtakım boyları istila ediyor. Türkiye öyle değil. Bambaşka bir yere geliyor Türkler, kendilerinin olmayan bir yere. En geç gelen biziz, tarih boyunca Türkler yok ki Anadolu’da. Geliyor İran üzerinden buraya yerleşiyor. Müsait de bir vatan yerleşmek için. Burası öyle iddia edildiği gibi tamamen Hellenik bir toprak değil, unsurlardan sadece biri. Ermenisi var, Samisi var, Gürcüler var.
“Türkiyeli diye bir şey olmaz, Türk Türk’tür”
- Kitapta, “İran’da çok sayıda Türk var, fevkalade Farsça biliyorlar, anlayacağınız şaşılacak derecede sağlam bir iki dillilik, iki kültürlülük… “ diyorsunuz. Türklerle Kürtler arasında olmaz mı bu?
Olmuyor. Bugüne kadar olmamış. Niye benim derdim mi kardeşim olmamış işte! Böyle şeylere girişmeyin! Şimdi bu Türk Milleti ve bunların okumuşları fevkalade cahildir, hiçbirşey bilmez. Okumuşları cahildir.
- O zaman ne kaldı elimizde?
Okumamışları önemli değil, o seni rahatsız etmez. Türkler okumaz. Son derece sınırlıdır bilgisi. Sıkılır bunlar! Bir yerde bir konudan bahsedilse dinleyemez, anlayamaz, sıkılır! Böyle Hindistan münevveri gibi değildir bunlar, zavallıdır! Şimdi bunlar mühendisliğe kalkıyor. Burada Yeni Türkiye, konfederasyon filan diyor. Sen hiçbir şey bilmiyorsun! Onun için ben böyle sosyal mühendislik meraklılarına çok kızarım. Sana ne yani! Türklerle Kürtlerde niye olmamışmış! Sen Kürt olsan Türk’e hayatını verir misin? Belki de istemiyor herif… Böyle şeylere takar bu sosyal mühendisler, şimdi bir de imparatorluk kuracakmış bunlar!
- Türkiyeli ile Türk arasındaki farkı anlatıyorsunuz kitapta. Nedir fark?
Türk Türk’tür, Türkiyeli diye de bir şey yoktur. Bu kadar açık. Beğenmeyen Türklüğü, başka kimliği varsa söyler! Böyle Türkiyeli – Mürkiyeli diye bir şey olmaz, bunlar özenti. Türk vardır, Türk’tür. Beğenmeyen Türk olmayı, başka bir kimliği varsa söyler. Ama tabii gülünç olmasın, mesela Gürcü’yse Gürcüce bilsin, çok rica edeceğim…
“Yeni Türkiye”den bahsedenlere bakın!
- “Yeni Türkiye” için sadece yapılamaz, kurulamaz değil ısrarla tehlikeli diyorsunuz bu çaba…
Tabii tehlikeli, fevkalade tehlikeli. Çok tehlikeli çünkü maalesef programları olmayan, okkalı bir öncü sınıfları olmayan, münevverleri olmayan bir zümrenin değişimden, yeni Türkiye’den yok eski Türkiye’den falan bahsetmesi… Biliyoruz, üstelik halktaki bazı hınçları, temelsiz hınçlar var, bezginlikler de var ama ona karşı. Herkes gayrimemnun, huzurumuzu bozacaklar. Kısa ömrümüzün tadı kaçacak! Herkesle kavga edemezsin. Yani Ermeni’yle kavga et, bir de Yahudi’ye laf at her gün! Olmaz öyle bir şey… Suriye’yle kavga et, İran’la da geril.
- “Artık savaş olmayacak dünyada” görüşüne çok uzaksınız?
Yaa, evet savaş olmayacak. O kadar silah fabrikası ne yapıyor o zaman? Yanlış… Türkiye nedir? Nerede oturuyor? Nasıl kurulmuş? Bu memleketin kuruluşu kolay kabul edilmiş bir mesele değil, halen de kabul edilmiş değil. Bu defter kapanmadı ve hiçbir şekilde de kapanmaz, onu bileceksin.
“Geniş bir evim olsa evde sıpa bakacağım”
- Sarı lale mi seviyorsunuz? Masanız onlarla dolu…
Kırmızı da severim, pembe de severim. Bin tane çeşidi var lalenin! Bu memlekette lale yoktur, bir tek İzmir’de yetişir doğru dürüst. Çok severim lale. Çok.
- Kedi seviyorsunuz bir de?
Kedileri de severim. Köpek de severim. Okulda köpek tutmuyorlar. Ama kediler her yerde, odama da, gelirler, her türlü edepsizlik bedava! Git dersin gitmez… Gelir burada masaya çıkar, bilgisayarın üzerinde zıplar, oynar, çok edepsizler.
- Evde var mı?
Yok. Bir geniş evim olsa sıpa da bakacağım.
- Ama onlar büyüyor, hep sıpa kalmıyor.
Tabii, ne güzel.. Eşek oluyorlar. Arkadaşım eşek!
- İnternet sizin capslerinizle yıkılıyor biliyorsunuz…
Caps’i İzmirliler yapıyor. İzmir çocukları onlar, anasının gözü hepsi!
İşte İlber Ortaylı'nın Sözcü Gazetesi'nden Özlem Gürses'e verdiği röportajın satırbaşları:
“Türklerin Tarihi” kitabını neden yazdınız?
Ben onu yazmadım. Bu, böyle çok uzun bir sohbet, Engin Atatimur bunu banda almıştı, revize etti. Bu işi en ciddi yapan adam odur. TRT kökenlidir.
- Kitapta “İran Şiileri ile Anadolu Alevilerini birbirine karıştıramazsınız” diyorsunuz? Mezhepçi bir dış politika var mı?
Bunların mezhepçiliğini bilmiyorum ama bunlar kasaba insanı. Memleketin en büyük sorunu kasabalılık. Kasaba insanının kafa yapısını biz hâlâ daha çok kavrayabilmiş değiliz. Çünkü bunların eğitimi yoktur. Daha kötüsü buraya eğitim kurumu diye çeyrek çepelek kurumlar getirip kurdular, 50’lerden sonra. Üniversitesi, lisesi… Bu çok kötü oldu. Halkı kandırayım derken aslında büyük problemler açtılar. Sonra tabii biliyorsun bu çeyrek eğitimin üzerine üretim süreci içinde olmayan yerleşmelerin insanları siyasete girdiler. Üretim sürecinde olmayanların siyaset yapmaları kötü.
- Siyaset yapmaları neden kötü olabilir?
Hiçbir şeye kendi karar veremez, hiçbir tutulacak yeri yoktur onun. Beslenmeye bakar. Bu şimdi büyük problem, çok büyük zorluk. Bugünkü dış politikanın sloganları burada gidiyor. Kasabada böyle kafa sallayıp “cık cık” dediğin tipteki konuşmaların, düşüncelerin, hükümet çapında gittiğini görüyorsun.
- Değerli yalnızlık, stratejik derinlik gibi mi?
‘Ben diyor darbeyi önleyeceğim, Sisi’ye karşı Mursi’yi tutacağım’ diyor. Ne anlarsın Mursi’den? Ne anlarsın Sisi’den? Ne bilirsin Mısır’ı? Bilmiyorsun da zaten.
- Bugün yaşadığımız ve sizin “kasabalılık” dediğiniz sıkıntılar felsefe üretememiş olmaktan mı?
Kasabada üretim yoktur ve dünyayla ilişki yoktur. Onun için orada düşünce olmaz. Dedikodu olur. Basit kavga olur. Bu kavga da sınırlıdır.
- Hep böyle mi kalacak?
Ne bileyim! Sen ahiret suali soruyorsun!
- Buradan bir çıkış yok mudur? Bizim övüneceğimiz bir halimiz yok mu?
Vardır işte, her şeye rağmen devlet kurmuşuz. Devlet var, devlete itaat var. Şimdi bu yeni gelenler onu yıkmaya çalışıyorlar, bu çok çok tehlikeli.
- Belki oradan bir açılım gelecek, felsefe gelecek?
Hayır efendim ne gelecek! Bırak ya ne açılımı? O değişim çok zor bir şey… Gelir tabii de böyle gelmez! Böyle adamların öncülüğünde açılım olur mu? Çok kötü. İnanılmaz biçimde eski solcularla bu kasabalılar bir araya geliyor. Daha önce birbirlerini küçümserlerdi. Ama şimdi eski solcularla “ecmain taifesi” güzelce bir araya oturdular.
- Yeni Türkiye için…
Yeniyi bilemem ama oturdular. Bunların hiçbiri gerçek adam değil. Çıkmış oradan Yeni Türkiye kuracakmış! Sen kim Yeni Türkiye kim!
‘Anadolu müsait bir yerdi ve geç gelen biz olduk’
- Kitapta “Türkler 12. asırdan itibaren bir Akdeniz toplumudur” diyorsunuz…
Evet, öyledir. Sonradan ve geç gelmişler Anadolu’ya. 12. asırda kurulan vatan yok artık, hepsi kurulmuş. Fransa kurulmuş, Almanya kurulmuş, İspanya… Bunlar da birtakım boyları istila ediyor. Türkiye öyle değil. Bambaşka bir yere geliyor Türkler, kendilerinin olmayan bir yere. En geç gelen biziz, tarih boyunca Türkler yok ki Anadolu’da. Geliyor İran üzerinden buraya yerleşiyor. Müsait de bir vatan yerleşmek için. Burası öyle iddia edildiği gibi tamamen Hellenik bir toprak değil, unsurlardan sadece biri. Ermenisi var, Samisi var, Gürcüler var.
“Türkiyeli diye bir şey olmaz, Türk Türk’tür”
- Kitapta, “İran’da çok sayıda Türk var, fevkalade Farsça biliyorlar, anlayacağınız şaşılacak derecede sağlam bir iki dillilik, iki kültürlülük… “ diyorsunuz. Türklerle Kürtler arasında olmaz mı bu?
Olmuyor. Bugüne kadar olmamış. Niye benim derdim mi kardeşim olmamış işte! Böyle şeylere girişmeyin! Şimdi bu Türk Milleti ve bunların okumuşları fevkalade cahildir, hiçbirşey bilmez. Okumuşları cahildir.
- O zaman ne kaldı elimizde?
Okumamışları önemli değil, o seni rahatsız etmez. Türkler okumaz. Son derece sınırlıdır bilgisi. Sıkılır bunlar! Bir yerde bir konudan bahsedilse dinleyemez, anlayamaz, sıkılır! Böyle Hindistan münevveri gibi değildir bunlar, zavallıdır! Şimdi bunlar mühendisliğe kalkıyor. Burada Yeni Türkiye, konfederasyon filan diyor. Sen hiçbir şey bilmiyorsun! Onun için ben böyle sosyal mühendislik meraklılarına çok kızarım. Sana ne yani! Türklerle Kürtlerde niye olmamışmış! Sen Kürt olsan Türk’e hayatını verir misin? Belki de istemiyor herif… Böyle şeylere takar bu sosyal mühendisler, şimdi bir de imparatorluk kuracakmış bunlar!
- Türkiyeli ile Türk arasındaki farkı anlatıyorsunuz kitapta. Nedir fark?
Türk Türk’tür, Türkiyeli diye de bir şey yoktur. Bu kadar açık. Beğenmeyen Türklüğü, başka kimliği varsa söyler! Böyle Türkiyeli – Mürkiyeli diye bir şey olmaz, bunlar özenti. Türk vardır, Türk’tür. Beğenmeyen Türk olmayı, başka bir kimliği varsa söyler. Ama tabii gülünç olmasın, mesela Gürcü’yse Gürcüce bilsin, çok rica edeceğim…
“Yeni Türkiye”den bahsedenlere bakın!
- “Yeni Türkiye” için sadece yapılamaz, kurulamaz değil ısrarla tehlikeli diyorsunuz bu çaba…
Tabii tehlikeli, fevkalade tehlikeli. Çok tehlikeli çünkü maalesef programları olmayan, okkalı bir öncü sınıfları olmayan, münevverleri olmayan bir zümrenin değişimden, yeni Türkiye’den yok eski Türkiye’den falan bahsetmesi… Biliyoruz, üstelik halktaki bazı hınçları, temelsiz hınçlar var, bezginlikler de var ama ona karşı. Herkes gayrimemnun, huzurumuzu bozacaklar. Kısa ömrümüzün tadı kaçacak! Herkesle kavga edemezsin. Yani Ermeni’yle kavga et, bir de Yahudi’ye laf at her gün! Olmaz öyle bir şey… Suriye’yle kavga et, İran’la da geril.
- “Artık savaş olmayacak dünyada” görüşüne çok uzaksınız?
Yaa, evet savaş olmayacak. O kadar silah fabrikası ne yapıyor o zaman? Yanlış… Türkiye nedir? Nerede oturuyor? Nasıl kurulmuş? Bu memleketin kuruluşu kolay kabul edilmiş bir mesele değil, halen de kabul edilmiş değil. Bu defter kapanmadı ve hiçbir şekilde de kapanmaz, onu bileceksin.
“Geniş bir evim olsa evde sıpa bakacağım”
- Sarı lale mi seviyorsunuz? Masanız onlarla dolu…
Kırmızı da severim, pembe de severim. Bin tane çeşidi var lalenin! Bu memlekette lale yoktur, bir tek İzmir’de yetişir doğru dürüst. Çok severim lale. Çok.
- Kedi seviyorsunuz bir de?
Kedileri de severim. Köpek de severim. Okulda köpek tutmuyorlar. Ama kediler her yerde, odama da, gelirler, her türlü edepsizlik bedava! Git dersin gitmez… Gelir burada masaya çıkar, bilgisayarın üzerinde zıplar, oynar, çok edepsizler.
- Evde var mı?
Yok. Bir geniş evim olsa sıpa da bakacağım.
- Ama onlar büyüyor, hep sıpa kalmıyor.
Tabii, ne güzel.. Eşek oluyorlar. Arkadaşım eşek!
- İnternet sizin capslerinizle yıkılıyor biliyorsunuz…
Caps’i İzmirliler yapıyor. İzmir çocukları onlar, anasının gözü hepsi!
Meteoroloji açıkladı: Hava durumu nasıl olacak
Meteoroloji Genel Müdürlüğünden yapılan meteorolojik değerlendirmeye göre, Balkanlardan gelen yağışlı sistemler yurt genelinde etkisini gösterecek. Hava sıcaklıklarının hissedilir derece azalacağı tahmin edilirken, kuzey kesimlerde başlayan sağanak yağışlar, bugün iç ve kuzeydoğu bölgelerde aralıklarla devam edecek. İşte bölge bölge hava durumu...
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, yurdun Balkanlar üzerinden gelen yağışlı sistemlerin etkisi altına gireceğinin ve hava sıcaklıklarının hissedilir derecede azalacağının tahmin edildiğini duyurdu. Meteoroloji tarafından yapılan yazılı açıklamada yurdun kuzey kesimlerinde başladığı belirtilen sağanak yağışların; bugün iç ve kuzeydoğu bölgelerde aralıklarla devam etmesinin beklendiği kaydedilerek "Bu yağışlı havaya ilave olarak salı günü ülkemizin Balkanlar üzerinden gelen yeni bir soğuk ve yağışlı sistemin etkisine gireceği tahmin ediliyor. Hava sıcaklıklarının; bugün ülkenin iç ve kuzeydoğu kesimlerinde, salı günü Balkanlar üzerinden gelen yeni bir soğuk hava dalgası ile hafta sonuna kadar azalarak kuzey, iç ve doğu bölgelerde mevsim normallerinin altında seyredeceği bekleniyor" ifadeleri kullanıldı. Açıklamada ayrıca soğuk ve yağışlı hava sisteminin cuma gününden sonra yurdu terk edeceği ve hafta sonunda ülke genelinde hava sıcaklıklarının artmasının beklendiği belirtildi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre hafta boyunca, yurt genelinde tahmin edilen hava durumu, şöyle;
BATI KARADENİZ'İN İÇ KESİMLERİ VE ARDAHAN ÇEVRELERİNDE KARLA KARIŞIK YAĞMUR
"Salı günü Marmara, İç Ege, Doğu Akdeniz, İç Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu’nun kuzey ve batısının yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Genellikle yağmur ve sağanak, akşam saatlerinde Batı Karadeniz’in iç kesimleri ile Ardahan çevrelerinde karla karışık yağmur şeklinde görülecek yağışların; Adana, Osmaniye, Kahramanmaraş’ın batısı, Erzurum, Kars, Ardahan, Bingöl, Trabzon, Rize, Artvin ve Bayburt çevrelerinde yerel olarak kuvvetli olması bekleniyor"
KARLA KARIŞIK YAĞMUR BEKLENİYOR
"Çarşamba günü Marmara, Karadeniz, İç Anadolu’nun doğusu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Hatay ve Osmaniye çevrelerinin yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların; genellikle yağmur ve sağanak, akşam saatlerinde Batı ve Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile İç ve Doğu Anadolu’nun kuzeydoğusunda karla karışık yağmur şeklinde olması bekleniyor"
MARMARA'NIN DOĞUSU, KARADENİZ, AKDENİZ, DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU YAĞIŞLI
"Perşembe günü Marmara’nın doğusu, Karadeniz, Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Ankara, Çankırı, Karaman, Muğla, Denizli ve Afyonkarahisar çevrelerinin yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Genellikle yağmur ve sağanak, Batı ve Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu’nun kuzeydoğusunda karla karışık yağmur şeklinde olması bekleniyor"
HAFTA SONU SICAKLIK ARTIYOR
"Cuma günü soğuk ve yağışlı havanın doğu bölgelerimizde etkili olduktan sonra ülkemizi terk etmesi, batı bölgelerimizden başlayarak hafta sonunda ülke genelinde hava sıcaklıklarının artması bekleniyor"
Alman kanalından akılalmaz 'Hitler' iddiası
Alman devlet televizyonu Phoenix'de yayınlanan bir belgeselde, "Hitler baktı ki Türkiye ceza almıyor, Yahudilere soykırım yaptı" iddiasında bulunuldu.
Alman 'Phoenix’ kanalı, 1915 Olayları'na dair tamamen Ermeni diasporası iddialarıyla dolu belgeseller yayınladı. Phoenix, 'Ageth' isimli belgeselinde Türkiye’nin soykırımı yok saydığını, görmezden geldiğini duyurdu.
Yaşanan güncel, tarihsel olayları ekrana taşıyan Phoenix, "Türklerin son yüzyılın ilk soykırımını yaptığını, Ermenileri zorunlu göçe teşvik edip, kasıtlı öldürdüklerini" ileri sürdü.
ALMAN KANALININ ’HİTLER’ BAĞLANTISI
Tek yanlı olarak Türk hükümeti ve Türkiye’yi suçlayan belgesel, Alman hükümetinin soykırıma sesiz kaldığını duyururken, Nazi döneminde Hitler’in, Türkiye’nin soykırım yapıp uluslararası alanda ceza almadığını görünce kendisinin Yahudilere yönelik soykırıma yöneldiğini anlattı.
Belgeselde Ermeni diasporasının önde gelen isimleri, Fransa eski Sanayi Bakanı Patrick Deveciyan'ın soykırım hakkında görüşlerine yer verildi.
Öte yandan Almanya’nın en büyük gazetelerinden biri olan Welt am Sonntag gazetesi, bugünkü sayısında "Sonunda gerçekleri bilmek istiyoruz" başlığı altında Türkiye ve Almanya’yı suçladı. Robin Alexander, C. C. Malzahn ve Daniel F. Sturm imzasıyla çıkan makalede, "Türkiye soykırım yaptı, inkâr ediyor. Almanya ise sessiz kalıyor" denildi.
Alman 'Phoenix’ kanalı, 1915 Olayları'na dair tamamen Ermeni diasporası iddialarıyla dolu belgeseller yayınladı. Phoenix, 'Ageth' isimli belgeselinde Türkiye’nin soykırımı yok saydığını, görmezden geldiğini duyurdu.
Yaşanan güncel, tarihsel olayları ekrana taşıyan Phoenix, "Türklerin son yüzyılın ilk soykırımını yaptığını, Ermenileri zorunlu göçe teşvik edip, kasıtlı öldürdüklerini" ileri sürdü.
ALMAN KANALININ ’HİTLER’ BAĞLANTISI
Tek yanlı olarak Türk hükümeti ve Türkiye’yi suçlayan belgesel, Alman hükümetinin soykırıma sesiz kaldığını duyururken, Nazi döneminde Hitler’in, Türkiye’nin soykırım yapıp uluslararası alanda ceza almadığını görünce kendisinin Yahudilere yönelik soykırıma yöneldiğini anlattı.
Belgeselde Ermeni diasporasının önde gelen isimleri, Fransa eski Sanayi Bakanı Patrick Deveciyan'ın soykırım hakkında görüşlerine yer verildi.
Öte yandan Almanya’nın en büyük gazetelerinden biri olan Welt am Sonntag gazetesi, bugünkü sayısında "Sonunda gerçekleri bilmek istiyoruz" başlığı altında Türkiye ve Almanya’yı suçladı. Robin Alexander, C. C. Malzahn ve Daniel F. Sturm imzasıyla çıkan makalede, "Türkiye soykırım yaptı, inkâr ediyor. Almanya ise sessiz kalıyor" denildi.
19 Nisan 2015 Pazar
Japonlar bu Türk hostesi konuşuyor
Türk Hava Yolları’nın Osaka-İstanbul seferini yapan uçağında rahatsızlanınca düşüp yaralanan Japon yolcuya ilk müdahaleyi kabin görevlisi yaptı. Yaralanan yolcuyu hastaneye götürüp bir an olsun yanından ayrılmayan THY kabin görevlisi Japonların gönlünü fethetti.
Türk Hava Yolları’nın Osaka-İstanbul uçağında rahatsızlanarak düşen ve yüzünden yaralanan yolcuya ilk müdahaleyi uçakta THY kabin görevlisi yaptı. THY kabin memurları uçak İstanbul’a indikten sonra da yolcuyu yalnız bırakmadı. Yaralanan yolcu Japoncadan başka bir dil bilmediği için, THY kabin memuru Burcu Kırmacı yaralanan yolcuyu bir an olsun yanından ayrılmadı. Yaralı yolcunun tüm tedavi ve bilet işlemleriyle ilgilenen Burcu Kırmacı uzun bir uçuşun ardından dinlenmek yerine yaralı yolcunun tedavisiyle ilgilendi.
Olay anında Türk Hava Yolları uçağında bulunan ve yaralanan yolcuyla ilgilenenler kabin ekibi o anları anlattı.
Türk Hava Yolları Kabin Amiri Buket Çelik, “Osaka uçuşunda ekibin yarısı gece uçuşundaydı, diğer yarısı ise dinlenmedeydi. Arka tarafta kabin amirim Engin Bey vardı. Doktor anonsuyla başladı her şey. Bir doktor anonsu duydum. Arka bölümü aradığımda Engin Bey bir yolcumuzun düştüğünü, bayıldığını ve kafasını çöp troylerin kenarına çarpıp gözlüğünü kırdığını ve gözlüğün hemen gözün altında yanağını yarıp, orada ki deriyi ve dokuyu yardığını söyledi. Bunun üzerine ben ilk bilgileri kokpite bildirdim ve arkaya gittim. Arkaya gittiğimde her şey son derece profesyonel gerçekleşmekteydi. Uçakta doktor çıkmadı. Engin Bey, yanında bir arkadaşımla beraber yarayı temizlemiş ve pansumanını yapmaktaydı. Yolcumuz bu arada hiç tepki vermiyordu. Bilinci yerindeydi ama tepki vermiyordu. Acı belirtisi yoktu fakat kesiği oldukça kötüydü. Belki birkaç santim daha yukarıya gelse, gözüne zarar verebilecek bir durum vardı. Yolcuya inene kadar buz uygulaması yapıldı. Çünkü yüzü şişebilirdi. Bize gösterilen her şeyi yaptık” şeklinde konuştu.
YOLCUYU HASTANEYE KABİN GÖREVLİSİ GÖTÜRDÜ
Evine gidip dinlenmek yerine yaralanan Japon yolcuyla ilgilenen Burcu Kırmacı, “Buket Hanım’ın dediği gibi yolcumuz İngilizce bilmiyordu. Sadece Japonca konuşabiliyordu. Ben de Japonca bildiğim için yardımcı olmak için kliniğe eşlik ettim. Klinikte estetik dikiş gerekli dediler. Estetik dikişi de ‘Biz yapamayız, riskli olur, iz kalır’ dediler. Hastaneye gitmesi gerektiğini söylediler. Benim uçuşum bitmişti. İndiğimizde sabah 5 gibiydi. 2 kişilerdi zaten. Yanındaki yolcu da İngilizce bilmiyordu. Hangi hastaneye gidilecek denildiğinde yapabileceğimiz bir şey yoktu. Ben de Halkalı’da oturuyorum. Halkalı tarafında özel bir hastaneye gittik. Orada dikişini yaptılar. Yolcunun da izniyle uygun bir dikiş yaptılar. Daha sonra uçuşun devamı olduğu için uçuş raporu gerekiyordu. Düşmüştü çünkü uçakta. Uçağa alınmama ihtimali vardı. Uçuş raporunu aldım. Tekrar havalimanına döndük. İlaçları vardı. İlaçlarını havalimanından aldım. Daha sonra kontuara bilgi verdim. Kapı numaralarını öğrendim. Onlara anlattım. Daha sonra vedalaşıp evime 10-10.30 gibi döndüm” dedi
“JAPON YOLCU ÇOK MUTLU OLDU”
Japon yolcuların kendilerine karşı çok mahcup olduğunu belirten Burcu Kırmacı, “O an hiç yorgunluk düşünmedim. Benim üzerime verilmiş bir sorumluluk vardı. Japonca bilen bir tek bendim orada. Ben yardımcı olabilirdim. Mecbur değildim ama insanlık bu. Empati yaptım sadece. Ben Yurtdışında olsam sadece benim dilimi bilen bir kişi olsa karşımda ve yabancı bir yerdesiniz. 13 saatini sizinle birlikte geçirmiş üniformalı bir kişi var karşınızda. Tabi ki oma güvenirsiniz diye düşündüm. O yüzden yardımcı oldum. Kabul ettiler. Çok memnun oldular. Japonlar çok mahcup oldular. Ekstra iş çıkardık diye. Çok teşekkür ettiler. Hem bize hem de şirketimize teşekkür ettiler. Yolcu çok memnun oldu. Havalimanında vedalaşırken tekrar tekrar memnuniyetlerini belirttiler. Hediye vermek istediler. ‘Tekrar uçtuğunuzda karşılaşırız’ diye vedalaştık” diye konuştu.
UÇAKTA İLK MÜDAHALEYİ O YAPTI
Türk Hava Yolları Osaka- İstanbul seferinde yaralanan Japon yolcuya ilk müdahaleyi yapan THY Kabin amire Engin Özlü, “Olay benin gözümün önünde oldu. Kalkışımızdan yaklaşık 3 saat sonra oldu. Bütün servisimizi bitirmiştik. Arka galiyi toparlıyorduk artık. Arkadaşlarım dinlenmeye gitmişlerdi. Yolcumuz arka tarafa geldi ve bir anda yere düştü ve gözünü çöp troleyinin kenarını çarpmasıyla beraber gözlük camı kırıldı. Bende o an şok geçirdim gibi duraksadım. O esnada başka Japonca bilen arkadaşımız vardı uçakta. Kendiside İngilizce bilmediği için iletişimi o arkadaşımla kurdum. İyi olup olmadığını acısı olup olmadığını öğrendim. Kanamasını durdurduk. Kanamasını durduktan sonra burada öğrenmiş olduğumuz eğitimlerde uyguladığımız ilk yardım uygulamasını uyguladım. O şekilde ara arada buz kompleks yaptım uçuş sonuna kadar. Acil bir durum olabilir diye bilincini kontrol ettik sürekli. Ne olur ne olmaz diye. Çünkü acil inebilirdik. Doktor yoktu uçakta. Böyle durumlarda her şeyi düşünmek gerekiyor” ifadesini kullandı.
(hürriyet.com.tr)
Türk Hava Yolları’nın Osaka-İstanbul uçağında rahatsızlanarak düşen ve yüzünden yaralanan yolcuya ilk müdahaleyi uçakta THY kabin görevlisi yaptı. THY kabin memurları uçak İstanbul’a indikten sonra da yolcuyu yalnız bırakmadı. Yaralanan yolcu Japoncadan başka bir dil bilmediği için, THY kabin memuru Burcu Kırmacı yaralanan yolcuyu bir an olsun yanından ayrılmadı. Yaralı yolcunun tüm tedavi ve bilet işlemleriyle ilgilenen Burcu Kırmacı uzun bir uçuşun ardından dinlenmek yerine yaralı yolcunun tedavisiyle ilgilendi.
Olay anında Türk Hava Yolları uçağında bulunan ve yaralanan yolcuyla ilgilenenler kabin ekibi o anları anlattı.
Türk Hava Yolları Kabin Amiri Buket Çelik, “Osaka uçuşunda ekibin yarısı gece uçuşundaydı, diğer yarısı ise dinlenmedeydi. Arka tarafta kabin amirim Engin Bey vardı. Doktor anonsuyla başladı her şey. Bir doktor anonsu duydum. Arka bölümü aradığımda Engin Bey bir yolcumuzun düştüğünü, bayıldığını ve kafasını çöp troylerin kenarına çarpıp gözlüğünü kırdığını ve gözlüğün hemen gözün altında yanağını yarıp, orada ki deriyi ve dokuyu yardığını söyledi. Bunun üzerine ben ilk bilgileri kokpite bildirdim ve arkaya gittim. Arkaya gittiğimde her şey son derece profesyonel gerçekleşmekteydi. Uçakta doktor çıkmadı. Engin Bey, yanında bir arkadaşımla beraber yarayı temizlemiş ve pansumanını yapmaktaydı. Yolcumuz bu arada hiç tepki vermiyordu. Bilinci yerindeydi ama tepki vermiyordu. Acı belirtisi yoktu fakat kesiği oldukça kötüydü. Belki birkaç santim daha yukarıya gelse, gözüne zarar verebilecek bir durum vardı. Yolcuya inene kadar buz uygulaması yapıldı. Çünkü yüzü şişebilirdi. Bize gösterilen her şeyi yaptık” şeklinde konuştu.
YOLCUYU HASTANEYE KABİN GÖREVLİSİ GÖTÜRDÜ
Evine gidip dinlenmek yerine yaralanan Japon yolcuyla ilgilenen Burcu Kırmacı, “Buket Hanım’ın dediği gibi yolcumuz İngilizce bilmiyordu. Sadece Japonca konuşabiliyordu. Ben de Japonca bildiğim için yardımcı olmak için kliniğe eşlik ettim. Klinikte estetik dikiş gerekli dediler. Estetik dikişi de ‘Biz yapamayız, riskli olur, iz kalır’ dediler. Hastaneye gitmesi gerektiğini söylediler. Benim uçuşum bitmişti. İndiğimizde sabah 5 gibiydi. 2 kişilerdi zaten. Yanındaki yolcu da İngilizce bilmiyordu. Hangi hastaneye gidilecek denildiğinde yapabileceğimiz bir şey yoktu. Ben de Halkalı’da oturuyorum. Halkalı tarafında özel bir hastaneye gittik. Orada dikişini yaptılar. Yolcunun da izniyle uygun bir dikiş yaptılar. Daha sonra uçuşun devamı olduğu için uçuş raporu gerekiyordu. Düşmüştü çünkü uçakta. Uçağa alınmama ihtimali vardı. Uçuş raporunu aldım. Tekrar havalimanına döndük. İlaçları vardı. İlaçlarını havalimanından aldım. Daha sonra kontuara bilgi verdim. Kapı numaralarını öğrendim. Onlara anlattım. Daha sonra vedalaşıp evime 10-10.30 gibi döndüm” dedi
“JAPON YOLCU ÇOK MUTLU OLDU”
Japon yolcuların kendilerine karşı çok mahcup olduğunu belirten Burcu Kırmacı, “O an hiç yorgunluk düşünmedim. Benim üzerime verilmiş bir sorumluluk vardı. Japonca bilen bir tek bendim orada. Ben yardımcı olabilirdim. Mecbur değildim ama insanlık bu. Empati yaptım sadece. Ben Yurtdışında olsam sadece benim dilimi bilen bir kişi olsa karşımda ve yabancı bir yerdesiniz. 13 saatini sizinle birlikte geçirmiş üniformalı bir kişi var karşınızda. Tabi ki oma güvenirsiniz diye düşündüm. O yüzden yardımcı oldum. Kabul ettiler. Çok memnun oldular. Japonlar çok mahcup oldular. Ekstra iş çıkardık diye. Çok teşekkür ettiler. Hem bize hem de şirketimize teşekkür ettiler. Yolcu çok memnun oldu. Havalimanında vedalaşırken tekrar tekrar memnuniyetlerini belirttiler. Hediye vermek istediler. ‘Tekrar uçtuğunuzda karşılaşırız’ diye vedalaştık” diye konuştu.
UÇAKTA İLK MÜDAHALEYİ O YAPTI
Türk Hava Yolları Osaka- İstanbul seferinde yaralanan Japon yolcuya ilk müdahaleyi yapan THY Kabin amire Engin Özlü, “Olay benin gözümün önünde oldu. Kalkışımızdan yaklaşık 3 saat sonra oldu. Bütün servisimizi bitirmiştik. Arka galiyi toparlıyorduk artık. Arkadaşlarım dinlenmeye gitmişlerdi. Yolcumuz arka tarafa geldi ve bir anda yere düştü ve gözünü çöp troleyinin kenarını çarpmasıyla beraber gözlük camı kırıldı. Bende o an şok geçirdim gibi duraksadım. O esnada başka Japonca bilen arkadaşımız vardı uçakta. Kendiside İngilizce bilmediği için iletişimi o arkadaşımla kurdum. İyi olup olmadığını acısı olup olmadığını öğrendim. Kanamasını durdurduk. Kanamasını durduktan sonra burada öğrenmiş olduğumuz eğitimlerde uyguladığımız ilk yardım uygulamasını uyguladım. O şekilde ara arada buz kompleks yaptım uçuş sonuna kadar. Acil bir durum olabilir diye bilincini kontrol ettik sürekli. Ne olur ne olmaz diye. Çünkü acil inebilirdik. Doktor yoktu uçakta. Böyle durumlarda her şeyi düşünmek gerekiyor” ifadesini kullandı.
(hürriyet.com.tr)
Akdeniz'de bir facia daha: 700 ölü
Son haftalarda Akdeniz'de bitip tükenmek bilmeyen göçmen facialarına bir yenisi daha eklendi. Libya açıklarında göçmenleri taşıyan bir gemi battı. İlk bilgilere göre, 700 kişinin hayatını kaybettiği ifade ediliyor.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, Akdeniz'de göçmenleri taşıyan bir teknenin battığını duyurdu. AFP'nin haberine göre, Akdeniz'de göçmenleri taşıyan tekne battı. 700 kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.
Reuters'da yer alan habere göre, İtalya'nın güneyindeki Lampedusa adası açıklarında Libya sularında batan tekneden sadece 28 kişinin kurtarıldığı, en az 700 kişinin hayatını kaybettiğinden endişe edildiği belirtildi.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, Akdeniz'de göçmenleri taşıyan bir teknenin battığını duyurdu. AFP'nin haberine göre, Akdeniz'de göçmenleri taşıyan tekne battı. 700 kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.
Reuters'da yer alan habere göre, İtalya'nın güneyindeki Lampedusa adası açıklarında Libya sularında batan tekneden sadece 28 kişinin kurtarıldığı, en az 700 kişinin hayatını kaybettiğinden endişe edildiği belirtildi.
17 Nisan 2015 Cuma
1776 emniyet müdürü ile 10 emniyet amiri emekliliğe sevk edildi
Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulu bin 776 emniyet müdürü ile 10 emniyet amirinin emekliliğe sevk edilmesini kararlaştırdı.
Hürriyet'in haberine göre; Emniyet Genel Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, 6638 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 4 Nisan 2015 tarih ve 29316 sayılı Resmi Gazete'de yürülüğe girdiği hatırlatılarak şöyle denildi:
"Kanunun amir hükümleri gereğince, Emniyet Genel Müdürü başkanlığında 13-16 Nisan tarihleri arasında toplanan Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulu tarafından yapılan değerlendirme sonucunda; bin 142 Birinci Sınıf, 269 İkinci Sınıf, 184 Üçüncü Sınıf, 181 Dördüncü Sınıf Emniyet Müdürü ile 10 Emniyet Amirinin emekliye sevk edilmeleri uygun görülmüştür"
Açıklamada, ilgili personelin emeklilik durumunu Personel Bilgi Sistemi'nden kendi kullanıcı adı ve şifresini girerek öğrenebileceği kaydedildi.
Hürriyet'in haberine göre; Emniyet Genel Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, 6638 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 4 Nisan 2015 tarih ve 29316 sayılı Resmi Gazete'de yürülüğe girdiği hatırlatılarak şöyle denildi:
"Kanunun amir hükümleri gereğince, Emniyet Genel Müdürü başkanlığında 13-16 Nisan tarihleri arasında toplanan Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulu tarafından yapılan değerlendirme sonucunda; bin 142 Birinci Sınıf, 269 İkinci Sınıf, 184 Üçüncü Sınıf, 181 Dördüncü Sınıf Emniyet Müdürü ile 10 Emniyet Amirinin emekliye sevk edilmeleri uygun görülmüştür"
Açıklamada, ilgili personelin emeklilik durumunu Personel Bilgi Sistemi'nden kendi kullanıcı adı ve şifresini girerek öğrenebileceği kaydedildi.
Mini metro Pazar günü açılıyor
İstanbul Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen AK Parti İstanbul Milletvekili Adayları Tanıtım Toplantısı'na katılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş Levent – Hisarüstü bağlantısını sağlayacak mini metronun Pazar günü açılacağını söyledi.
Topbaş, "Pazar günü Etiler metrosunun açılışını yapacağız. Daha dün Mecidiyeköy - Kabataş ihalesini yaptık" dedi.
LEVENT'TEN HİSARÜSTÜ'NE 6 DAKİKA
Mini Metroyla Boğaziçi Üniversitesi'ni de barındıran bölgede Levent'ten Hisarüstü'ne 6 dakikada ulaşılacak. Projeyle Levent-Etiler güzergâhının yükünü çeken Nisbetiye Caddesi'nin de trafik yoğunluğunun düşürülmesi hedefleniyor.
LEVENT-HİSARÜSTÜ MİNİ METRO HATTI
Yolcu/saat kapasitesi:8100
Hat uzunluğu: 3.300 m
İstasyon sayısı: 4 adet
İstasyon isimleri: Levent, Akmerkez, Etiler ve Hisarüstü
Aktarma istasyonu: Levent
Yolculuk süresi: 6 dakika
Tren Sayısı: 2 (3 trene çıkabilecek)
Sefer aralığı: 4 dakika (240 sn)
Etiketler:
ak parti,
haber,
istanbul,
milletvekili
Ömür boyu ehliyet dönemi kapandı
Karayolları Trafik Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ömür boyu ehliyet dönemini kapattı. Ehliyetler sınıfına göre 5 ile 10 yılda bir yenilenecek. Yeni ehliyet alma daha da zorlaşacak.
İstanbul Sürücü Kursları ve Eğitimcileri Federasyonu (İSKEF) Başkanı Murat Tekin, yaptığı açıklamada, bugünkü Resmi Gazete'de yayımlanan yeni yönetmeliğin sürücü kurslarına ilk defa başvuracaklar için 2 yıllık stajyerlik şartı getirdiğini söyledi.
Sürücü kursuna başvuran, yazılı ve direksiyon sınavlarında başarılı olan kursiyerin, 2 yıl süreyle stajyer sayılacağını ifade eden Tekin, adayın bu sürede 75 ceza puan hakkı olacağını bildirdi.
Tekin, bu sürede ceza puan hakkını dolduran adayın geçici ehliyetinin iptal edileceğini belirterek, bu kişilerin, ehliyet almak için yeniden sürücü kursuna müracaat etmesi gerektiğini kaydetti.
EHLİYETLER DEĞİŞECEK
Yönetmelikle şu anda verilen 9 ehliyet sınıfının 18'e yükseldiğini ifade eden Tekin, "Bu ehliyetler de artık ömür boyu olmayacak. Otomobil, motosiklet gibi küçük ehliyetler 10, otobüs, kamyon gibi büyük ehliyetler 5 yılda bir değiştirilecek. Sürücüler, sağlık raporu aldıktan sonra ehliyetlerini değiştirebilecek. Böylelikle ömür boyu ehliyet önemi ortadan kalktı" dedi.
Tekin, yönetmelik hükümeleri doğrultusunda, ülkedeki 24 milyonun üzerindeki ehliyetlerin 1 Ocak 2016'dan itibaren yenileneceğini belirterek, sürücülerin ehliyetlerini 15 lira karşılığında değiştirileceğini bildirdi.
"STAJYER EHLİYET YÖNETMELİĞİ 2016'DA YÜRÜRLÜĞE GİRECEK"
İSKEF Başkanı Murat Tekin, stajyer ehliyete geçiş, ehliyetlerin değiştirilmesi ve yeni ehliyetlerin verilmesi uygulamasına 1 Ocak 2016'da geçileceğini belirterek, zor olan ehliyet alma aşamasının bu tarihten itibaren daha da zorlaşacağını dile getirdi.
Tekin, "Adaylar, direksiyon aşamalarını geçtikten sonra 2 yıl boyunca staja tabi tutulacak. Aday, 0,20 promil alkollü yakalanması, kırmızı ışığı ihlal etmesi, sağa dönüşlerde yayaya yol verme kuralını üç kez ihlal etmesi halinde 75 ceza puanını doldurmuş olacak. 75 ceza puanını doldurduğu için ehliyeti alınacak olan kişi, ehliyet almak için tekrar sürücü kursuna müracaat edecek. Aday, kurstan önce de psikoteknik testine tabi tutulacak" bilgisini verdi.
"TEK HAMLEDE GERİ GERİ İKİ ARAÇ ARASINA PARK ETMEK ZOR"
İSKEF Başkanı Tekin, Direksiyon Sınav Yönergesi'nde yapılan değişiklikle sürücünün tek hamlede bir aracın, bir buçuk boy büyüklüğü kadar bir alana park edememesinin asli kusur olmadığını söyledi.
Bunu tek hamlede yapamayan adayın ehliyet alamayacağını ifade eden Tekin, şöyle konuştu:
"Bugüne kadar geri geri park yaparken kaç kişi hayatını kaybetmiştir, ne kadar insanın can kaybına sebep olmuştur. 10-15 yıllık sürücüler bile bunu tek hamlede yapamamaktadır. Bu önemli bir kriterdir, sürücü bunu mutlaka yapmalıdır. Ancak iki araç arasına geri geri gelip, bir buçuk boy araç büyüklüğünde bir alana girmesi tek hamlede zordur. Asli kusur olmadığından adaya ya ikinci hak verilmeli ya da makul bir süre tanınmalı. Yönergede bu yönde bir değişiklik yapılmasını istiyoruz."
"1,5 MİLYON SERTİFİKA EHLİYETE DÖNÜŞTÜRÜLMEMİŞ"
Murat Tekin, Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü'nün 29 Mayıs 2013'te çıkardığı yönetmelikle ehliyet almaya hak kazananların sertifikalarını ehliyete dönüştürmeleri için 2 yıl süre tanındığını anımsattı.
O tarihten bugüne kadar yaklaşık 1,5 milyon sertifikanın ehliyete dönüştürülmediğine dikkati çeken Tekin, "Sertifikası olanlar 29 Mayıs'a kadar trafik daire müdürlüklerine müracaat ederek, bunları ehliyete dönüştürmelidir. Aksi takdirde bu hakları yanacak. Tekrar ehliyet almak için yeniden sürücü kurslarına müracaat etmeleri gerekecek" şeklinde konuştu.
(kaynak:hürriyet.com.tr)
İstanbul Sürücü Kursları ve Eğitimcileri Federasyonu (İSKEF) Başkanı Murat Tekin, yaptığı açıklamada, bugünkü Resmi Gazete'de yayımlanan yeni yönetmeliğin sürücü kurslarına ilk defa başvuracaklar için 2 yıllık stajyerlik şartı getirdiğini söyledi.
Sürücü kursuna başvuran, yazılı ve direksiyon sınavlarında başarılı olan kursiyerin, 2 yıl süreyle stajyer sayılacağını ifade eden Tekin, adayın bu sürede 75 ceza puan hakkı olacağını bildirdi.
Tekin, bu sürede ceza puan hakkını dolduran adayın geçici ehliyetinin iptal edileceğini belirterek, bu kişilerin, ehliyet almak için yeniden sürücü kursuna müracaat etmesi gerektiğini kaydetti.
EHLİYETLER DEĞİŞECEK
Yönetmelikle şu anda verilen 9 ehliyet sınıfının 18'e yükseldiğini ifade eden Tekin, "Bu ehliyetler de artık ömür boyu olmayacak. Otomobil, motosiklet gibi küçük ehliyetler 10, otobüs, kamyon gibi büyük ehliyetler 5 yılda bir değiştirilecek. Sürücüler, sağlık raporu aldıktan sonra ehliyetlerini değiştirebilecek. Böylelikle ömür boyu ehliyet önemi ortadan kalktı" dedi.
Tekin, yönetmelik hükümeleri doğrultusunda, ülkedeki 24 milyonun üzerindeki ehliyetlerin 1 Ocak 2016'dan itibaren yenileneceğini belirterek, sürücülerin ehliyetlerini 15 lira karşılığında değiştirileceğini bildirdi.
"STAJYER EHLİYET YÖNETMELİĞİ 2016'DA YÜRÜRLÜĞE GİRECEK"
İSKEF Başkanı Murat Tekin, stajyer ehliyete geçiş, ehliyetlerin değiştirilmesi ve yeni ehliyetlerin verilmesi uygulamasına 1 Ocak 2016'da geçileceğini belirterek, zor olan ehliyet alma aşamasının bu tarihten itibaren daha da zorlaşacağını dile getirdi.
Tekin, "Adaylar, direksiyon aşamalarını geçtikten sonra 2 yıl boyunca staja tabi tutulacak. Aday, 0,20 promil alkollü yakalanması, kırmızı ışığı ihlal etmesi, sağa dönüşlerde yayaya yol verme kuralını üç kez ihlal etmesi halinde 75 ceza puanını doldurmuş olacak. 75 ceza puanını doldurduğu için ehliyeti alınacak olan kişi, ehliyet almak için tekrar sürücü kursuna müracaat edecek. Aday, kurstan önce de psikoteknik testine tabi tutulacak" bilgisini verdi.
"TEK HAMLEDE GERİ GERİ İKİ ARAÇ ARASINA PARK ETMEK ZOR"
İSKEF Başkanı Tekin, Direksiyon Sınav Yönergesi'nde yapılan değişiklikle sürücünün tek hamlede bir aracın, bir buçuk boy büyüklüğü kadar bir alana park edememesinin asli kusur olmadığını söyledi.
Bunu tek hamlede yapamayan adayın ehliyet alamayacağını ifade eden Tekin, şöyle konuştu:
"Bugüne kadar geri geri park yaparken kaç kişi hayatını kaybetmiştir, ne kadar insanın can kaybına sebep olmuştur. 10-15 yıllık sürücüler bile bunu tek hamlede yapamamaktadır. Bu önemli bir kriterdir, sürücü bunu mutlaka yapmalıdır. Ancak iki araç arasına geri geri gelip, bir buçuk boy araç büyüklüğünde bir alana girmesi tek hamlede zordur. Asli kusur olmadığından adaya ya ikinci hak verilmeli ya da makul bir süre tanınmalı. Yönergede bu yönde bir değişiklik yapılmasını istiyoruz."
"1,5 MİLYON SERTİFİKA EHLİYETE DÖNÜŞTÜRÜLMEMİŞ"
Murat Tekin, Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü'nün 29 Mayıs 2013'te çıkardığı yönetmelikle ehliyet almaya hak kazananların sertifikalarını ehliyete dönüştürmeleri için 2 yıl süre tanındığını anımsattı.
O tarihten bugüne kadar yaklaşık 1,5 milyon sertifikanın ehliyete dönüştürülmediğine dikkati çeken Tekin, "Sertifikası olanlar 29 Mayıs'a kadar trafik daire müdürlüklerine müracaat ederek, bunları ehliyete dönüştürmelidir. Aksi takdirde bu hakları yanacak. Tekrar ehliyet almak için yeniden sürücü kurslarına müracaat etmeleri gerekecek" şeklinde konuştu.
(kaynak:hürriyet.com.tr)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)