Gülen Cemaati’nin yurtdışında 160 ülkede faaliyet gösteren okullarının kapatılması, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmesi ya da bu okulların yerine başka okulların ikame edilmesiyle ilgili çalışmanın detaylarına HABERTÜRK ulaştı.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından önceki günBakanlar Kurulu’na sunulan taslağın, şubat ayında tamamlanması ve ardından yasalaşması planlanıyor.
ERDOĞAN GÜNDEME GETİRMİŞTİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen haftaki Etiyopya ziyareti sırasında Gülen Cemaati’nin bu ülkedeki okullarının kapatılmasını istemişti.
İLK ÖNERİ: AJANS KURULSUN
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) hazırladığı dosyada ilk öneri, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) benzeri bir ajans kurulması oldu. ‘Uluslararası Eğitim Ajansı Başkanlığı’ adını taşıyacak ajans, dünyanın her yerinde örgütlenecek. Bağımsız bir başkanlık olacak. Yurtdışındaki yapılanmayı, uzman koordinatörler yürütecek. Ajans, yurtdışına öğrenci götürecek, yabancı öğrencileri Türkiye’ye getirecek. Sivil toplum örgütleriyle işbirliğine gidecek. Yurtdışındaki okulların müfredatını MEBbelirleyip ders kitaplarını hazırlayacak. Bir ‘çatı’ kuruluş olacak ajans, kamudan, genel bütçeden pay alacak. Ayrıca bağış da toplayabilecek, iştirakler kurup alım-satım işleri yapabilecek.
AĞIRLIKLI GÖRÜŞ: VAKIF OLSUN
Öne çıkan bir diğer öneri ise bu çalışma için ajans yerine bir vakıf kurulması. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da vakıf fikrine sıcak baktığı öğrenildi. ‘Uluslararası Eğitim Vakfı’ adını taşıyacak vakıfla ilgili detaylar ise şöyle:
SİVİL YAPI: Dünyanın her yerinde devlet okulu kurmanın güçlükleri göz önüne alınarak, sivil bir yapı oluşturulacak. Başka bir devletin eğitim kurumuna sıcak bakmayan ülkelere, Türkiye Diyanet Vakfı gibi sivil kuruluşlarla girilecek.
KANUN ÇIKACAK: Uluslararası Eğitim Vakfı kanunla kurulacak. Bir mütevelli heyeti olacak.
DİPLOMATİK PASAPORT: Vakfın yönetiminde görev yapacak isimler diplomatik pasaport sahibi olacak.
BAŞBAKANLIK DENETİMİ: Doğrudan Başbakanlık tarafından denetlenecek.
HARCIRAH: Yurtdışında görevlendirilecek öğretmenler için Harcırah Kanunu’nda değişiklik yapılacak.
RUHSATLAR İPTAL: Cemaat okullarının özellikle Afrika ve Asya ülkelerinde Türk büyükelçilikleri aracılığıyla ruhsat aldıkları göz önünde bulundurularak, bu vakfa devredilmeyen veya satılmayan okulların lisansları iptal edilecek.
KALİTELİ EĞİTİM: Okulların devredilmediği yerlerde, bu vakıf aracılığıyla kaliteli eğitim ve burs imkânları sunularak, yeni okulların cazibesi artırılacak.
ABD VE AVRUPA: ABD’de ve bazı Avrupa ülkelerinde ‘charter okul’ formülü işletilecek. Hazır binalar ve okullar satın alınacak veya kiralanacak.
BÜTÇE: Birkaç milyar dolarla bu işin bitirilebileceği, vakfın ayakta kalabilmesi için bir kamu bankasının hisselerinin yüzde 10’unun ve bir devlet üniversitesinin harç gelirlerinin kaynak aktarılabileceği belirtiliyor.
Kaynak: Habertürk
28 Ocak 2015 Çarşamba
27 Ocak 2015 Salı
Yapılandırma başvurusunda son gün 2 Şubat
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından prim borçlarının yapılandırılması amacıyla 1 Ekim 2014 tarihinde başlatılan uygulama 2 Şubat Pazartesi günü sona erecek.
Antalya Sosyal Güvenlik İl Müdürü Selim Erol, bugüne kadar 68 bin 497 başvuru alındığını belirterek 1 milyar 89 milyon TL’lik alacağın yapılandırıldığını açıkladı.
Torba yasa olara bilinen 6552 sayılı Kanunla, Sosyal Güvenlik Kurumu’na prim borcu bulunan vatandaşların borçlarını yapılandırma imkanı buldukları uygulamanın son başvuru tarihi 2 Şubat Pazartesi tarihine alınmıştı. İşverenlerin personeline ait prim borçlarını, Bağ-Kur sigortalısı olan esnaf ve çiftçilerin prim borçlarını, emekli olduktan sonra ticari faaliyet yürütenlerin destek primi ve SGK alacakları kapsamına giren prim borçlarını yapılandırdıklarını belirten SGK İl Müdürü Selim Erol, prim borçlarının faizlerinin tamamen silinerek, TEFE ve ÜFE oranları ile gecikme zammının yeniden hesaplandığını aktardı.
Erol ayrıca idari para cezası borcu bulunan işverenlerin, cezalarının yüzde 50 oranında silindiğini kalan tutarın ise yapılandırma kapsamına dahil edildiğini dile getirdi. Eylül ayı sonu itibariyle 68 bin 497 başvuru alındığını belirten İl Müdürü Selim Erol, "Bunlardan 60 bin 504’ünün sonuçlandırılarak 1 milyar 86 milyon 880 bin 404 TL’lik tutar yapılandırılmıştır. Başvuruların hepsi sonuçlandırıldığında tutar 1 milyar 148 milyon 708 bin 638 TL olacaktır" dedi.
İşverenler tarafından yapılan 27 bin 787 başvuru sonucunda 626 milyon 253 bin 532 TL’lik tutarın yapılandırıldığını aktaran Erol, Bağ-Kur sigortalıları tarafından 34 bin 173 başvuru sonucunda 481 milyon 83 bin 250 TL’lik tutarın yapılandırıldığını söyledi. Emekli olduktan sonra ticari faaliyet yürütenlerin borçlarını yapılandırmak amacıyla 2 bin 553 başvuru olduğunu, 15 milyon 364 bin 111 TL’lik borcun yapılandırıldığını belirten Selim Erol, prim borcu bulunan vatandaşların yaptıkları 3 bin 940 başvuru neticesinde 25 milyon 538 bin 227 TL’lik tutarın yapılandırıldığını kaydetti.
Genel sağlık Sigortası için 30 Nisan tarihine kadar başvuru yapabileceklerini belirten Selim Erol, "Gelir testi sonucunda tahakkuk edecek olan prim tutarı GSS tescil tarihinden itibaren geçerli olacaktır. Prim borcu, peşin tutarının ve ilk taksitin 1 Haziran tarihine kadar ödenmesi halinde de herhangi bir gecikme zammı tahsil edilmeyecektir" dedi.
Antalya Sosyal Güvenlik İl Müdürü Selim Erol, bugüne kadar 68 bin 497 başvuru alındığını belirterek 1 milyar 89 milyon TL’lik alacağın yapılandırıldığını açıkladı.
Torba yasa olara bilinen 6552 sayılı Kanunla, Sosyal Güvenlik Kurumu’na prim borcu bulunan vatandaşların borçlarını yapılandırma imkanı buldukları uygulamanın son başvuru tarihi 2 Şubat Pazartesi tarihine alınmıştı. İşverenlerin personeline ait prim borçlarını, Bağ-Kur sigortalısı olan esnaf ve çiftçilerin prim borçlarını, emekli olduktan sonra ticari faaliyet yürütenlerin destek primi ve SGK alacakları kapsamına giren prim borçlarını yapılandırdıklarını belirten SGK İl Müdürü Selim Erol, prim borçlarının faizlerinin tamamen silinerek, TEFE ve ÜFE oranları ile gecikme zammının yeniden hesaplandığını aktardı.
Erol ayrıca idari para cezası borcu bulunan işverenlerin, cezalarının yüzde 50 oranında silindiğini kalan tutarın ise yapılandırma kapsamına dahil edildiğini dile getirdi. Eylül ayı sonu itibariyle 68 bin 497 başvuru alındığını belirten İl Müdürü Selim Erol, "Bunlardan 60 bin 504’ünün sonuçlandırılarak 1 milyar 86 milyon 880 bin 404 TL’lik tutar yapılandırılmıştır. Başvuruların hepsi sonuçlandırıldığında tutar 1 milyar 148 milyon 708 bin 638 TL olacaktır" dedi.
İşverenler tarafından yapılan 27 bin 787 başvuru sonucunda 626 milyon 253 bin 532 TL’lik tutarın yapılandırıldığını aktaran Erol, Bağ-Kur sigortalıları tarafından 34 bin 173 başvuru sonucunda 481 milyon 83 bin 250 TL’lik tutarın yapılandırıldığını söyledi. Emekli olduktan sonra ticari faaliyet yürütenlerin borçlarını yapılandırmak amacıyla 2 bin 553 başvuru olduğunu, 15 milyon 364 bin 111 TL’lik borcun yapılandırıldığını belirten Selim Erol, prim borcu bulunan vatandaşların yaptıkları 3 bin 940 başvuru neticesinde 25 milyon 538 bin 227 TL’lik tutarın yapılandırıldığını kaydetti.
Genel sağlık Sigortası için 30 Nisan tarihine kadar başvuru yapabileceklerini belirten Selim Erol, "Gelir testi sonucunda tahakkuk edecek olan prim tutarı GSS tescil tarihinden itibaren geçerli olacaktır. Prim borcu, peşin tutarının ve ilk taksitin 1 Haziran tarihine kadar ödenmesi halinde de herhangi bir gecikme zammı tahsil edilmeyecektir" dedi.
26 Ocak 2015 Pazartesi
Bebeğini satarken yakalandı
Çin’in başkenti Beijing’de bir anne çocuğunu 42 bin Yuan yaklaşık 6 bin 740 dolar ücretle satmaya çalışırken yakalandı.
Çinli anne yeni doğmuş olan erkek bebeğini 42 bin Yuan’a satmak istediği için insan tacirleriyle irtibat kurdu ve alıcıyı bulacak kişiye de bu paranın içinden 7 bin Yuan vereceğini taahhüt etti.
Bebeği için 6 bin dolar para isteyen anne
Xinhua haberine göre annenin bir önceki evliliğinden küçük bir bebeği vardı ve bebek sebebiyle yeni kocasıyla sürekli tartışıyordu. Yeni evliliğinden de bir bebeği olunca hastanede çalışan biriyle anlaşıp çocuğu satmaya karar verdi. Kocasının ailesine de bebeğin doğumdan hemen sonra öldüğünü söylediler. Ama polis sorgusunda gerçekler ortaya çıktı.
Çin’in “tek çocuk politikası” sebebiyle bebek ticareti çok aktif. Her yıl yüzün üzerinde çocuk bebek tacirlerinin elinden kurtarılıyor.
Bebeği için 6 bin dolar para isteyen anne
Xinhua haberine göre annenin bir önceki evliliğinden küçük bir bebeği vardı ve bebek sebebiyle yeni kocasıyla sürekli tartışıyordu. Yeni evliliğinden de bir bebeği olunca hastanede çalışan biriyle anlaşıp çocuğu satmaya karar verdi. Kocasının ailesine de bebeğin doğumdan hemen sonra öldüğünü söylediler. Ama polis sorgusunda gerçekler ortaya çıktı.
Çin’in “tek çocuk politikası” sebebiyle bebek ticareti çok aktif. Her yıl yüzün üzerinde çocuk bebek tacirlerinin elinden kurtarılıyor.
24 Ocak 2015 Cumartesi
Feyzioğlu: Kraldan çok kralcılar var
TÜRKİYE Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, İzmir Küçük Kulüp Derneği'nin düzenlediği toplantıya katılıp, 'Çıkış Yolu' adlı kitabını anlattı, “Türkiye de kraldan çok kralcılar var" dedi.
Küçük Kulüp Derneği'nde gerçekleşen sohbet ağırlıklı toplantıda önce Yönetim Kurulu Başkanı Emre Sarıgedik konuştu. Sarıgedik, “Hak, hukuk, adalet denildiğinde Türkiye Barolar Birliği gerektiği her yerde tam orada olmakta, Atatürk milliyetçiliğine inandığını ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu biz vatandaşlara hissettirmektedir" dedi. Sarıgedik, konuşmasının ardından Metin Feyzioğlu'na Küçük Kulüp onur üyeliği kartını verdi.
TÜRKİYE'Yİ BEŞİNCİ KEZ DOLAŞMAYA ÇIKTIM
Kitabını anlatan Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, “Aslında buradaki insanlar ve Türkiye'nin her yerindeki yol arkadaşlarım bu kitapta. Bu kitabı benimle birlikte yazarları onlar. Birlikte yazdık. Türkiye'yi 4 kez karış karış gezdim. Beşinci kez dolaşmaya başladım. Her yerde bir şeyler öğrendim. Yıllar önce bu yolculuğa başladığımda, ünlü bir profesör ve hukuk fakültesi dekanıydım. Ben bir şey biliyorum diye girdim kitabı yazmaya. Ben bu yolculukta gördüm ki, Türkiye'yi gezerken ne kadar az şey biliyormuşum. Türkiye aslında bizim öğretmenimiz. Her yerde ayrı insan hikayeleri ile karşılaştım.
Geldiğimiz nokta bu. Kamu hizmeti de, siyaset te artık bir başka pencereden bakılarak yapılmalı. O pencereden mutlaka bakan insanı görmeliyiz. Bu kitapta, halk ile siyasilerin arasındaki alışveriş listesi anlatılıyor. Halkın, sağlık, eğitim, hukuk ve özgürlük sorunları var. Bize bu sorunları nasıl çözeceğimize dair reçeteler lazım. Bu reçetelerin, siyasi partilerin genel merkezinin üst katlarında fil dişi kulelerde yazıp, 'işte biz bunları düşündük, çözüm için' diye ortaya reçete atmaları doğru değil. Zaten evde karı koca ve esnafın esnafta yaptığı sohbetlerde reçete hazırlanıyor. Bütün yapacağımız şey insanlarımızın hangi sorunlardan rahatsız olduklarını, sahada halkın içinde dolaşıp tespit etmektir. Sorunları yaşayandan dinlemek lazım" dedi.
"CUMHURİYETİ SİLMEYE ÇALIŞIYORLAR"
Cumhuriyet'in Osmanlı ve Selçuklu'nun devamı olduğunu, Osmanlı ve Cumhuriyet'in birbirine tezat olarak yansıtılmak istenmesinin bir algı operasyonu olduğunu da kaydeden TBB Başkanı Feyzioğlu, şunları söyledi: “Bize Cumhuriyet'in karşıtı olarak Osmanlı'yı ve Selçuklu'yu koyduklarında, Cumhuriyet birbirine tezattır dendiğinde bir algı operasyonu yönetiliyor aslında. Hayır efendim bu toprakların kültürüyle Atatürk Cumhuriyeti, birbirine tezat değil. Cumhuriyet kadimden taşıdığımız tüm kültürlerin sentezidir. Atatürk bunları Cumhuriyet rejiminin içinde yoğurmuştur.
Kuruluş felsefesinin bağrımıza basılması gerekirken, bundan kopmak ve hayal ürünü bir Osmanlı modeli yaratıp, olmayan bir Osmanlı modeli yaratıp, '3 kıta yayılmış iken bu topraklara sıkıştırıldık' diye cahilce ya da okuyup öğrenmek istemeyenleri kandırmaya yönelik haince senaryo yazmak tabiî ki tarihi değiştirmektir, çarpıtmaktır. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlının, Selçuklunun üzerine kurulmuş bir sentez. Bu topraklardan El Kaide, IŞID, El Nusra fışkırmıyorsa, bu topraklardan Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş'ın geçmiş olmasıdır. Anadolu'nun kültürü bu iken Cumhuriyet'e savaş açarak, Vahabi-Selefi bir kültürle değiştirmeye çalışmak Anadolu'nun zenginliğinden vazgeçmektir, Anadolu'yu çoraklaştırmaktır."
"BİZ KRALA ALIŞAMADIK"
Ak Parti Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu'nun Cumhuriyet'in Osmanlı'nın 90 yıllık reklam arası olduğu şeklindeki sözleriyle başlayan tartışmaları da değerlendiren Metin Feyzioğlu, “O reklam arası diyen zat, kendisi bir reklam yapmaya çalışıyor. Reklam arası derken 'ben aslında bir reklam ürünüyüm' diye bas bas bağırıyor. Fakat ettiği yemini de sonuna kadar ihlal ederek, yeminini yutarak, aslında kötü bir reklam olduğunu söylüyor. Kraldan çok kralcılık var. Kraldan çok kralcılar daima krallığın gözüne girmek için cümleler sarf ederler. Bu laf kralın suçu yok diyerek kralı aklamak amacıyla kullanılır. Bir yerde kral yoksa kralcı olmaz. Birisinin kendisini kral ilan etmesi, birilerinin de 'sen büyüksün' diye önünde sıra dizilmesidir. Krala da kralcılara da pek alışamadığımız için biz Cumhuriyet diyoruz" dedi.
Küçük Kulüp Derneği'nde gerçekleşen sohbet ağırlıklı toplantıda önce Yönetim Kurulu Başkanı Emre Sarıgedik konuştu. Sarıgedik, “Hak, hukuk, adalet denildiğinde Türkiye Barolar Birliği gerektiği her yerde tam orada olmakta, Atatürk milliyetçiliğine inandığını ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu biz vatandaşlara hissettirmektedir" dedi. Sarıgedik, konuşmasının ardından Metin Feyzioğlu'na Küçük Kulüp onur üyeliği kartını verdi.
TÜRKİYE'Yİ BEŞİNCİ KEZ DOLAŞMAYA ÇIKTIM
Kitabını anlatan Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, “Aslında buradaki insanlar ve Türkiye'nin her yerindeki yol arkadaşlarım bu kitapta. Bu kitabı benimle birlikte yazarları onlar. Birlikte yazdık. Türkiye'yi 4 kez karış karış gezdim. Beşinci kez dolaşmaya başladım. Her yerde bir şeyler öğrendim. Yıllar önce bu yolculuğa başladığımda, ünlü bir profesör ve hukuk fakültesi dekanıydım. Ben bir şey biliyorum diye girdim kitabı yazmaya. Ben bu yolculukta gördüm ki, Türkiye'yi gezerken ne kadar az şey biliyormuşum. Türkiye aslında bizim öğretmenimiz. Her yerde ayrı insan hikayeleri ile karşılaştım.
Geldiğimiz nokta bu. Kamu hizmeti de, siyaset te artık bir başka pencereden bakılarak yapılmalı. O pencereden mutlaka bakan insanı görmeliyiz. Bu kitapta, halk ile siyasilerin arasındaki alışveriş listesi anlatılıyor. Halkın, sağlık, eğitim, hukuk ve özgürlük sorunları var. Bize bu sorunları nasıl çözeceğimize dair reçeteler lazım. Bu reçetelerin, siyasi partilerin genel merkezinin üst katlarında fil dişi kulelerde yazıp, 'işte biz bunları düşündük, çözüm için' diye ortaya reçete atmaları doğru değil. Zaten evde karı koca ve esnafın esnafta yaptığı sohbetlerde reçete hazırlanıyor. Bütün yapacağımız şey insanlarımızın hangi sorunlardan rahatsız olduklarını, sahada halkın içinde dolaşıp tespit etmektir. Sorunları yaşayandan dinlemek lazım" dedi.
"CUMHURİYETİ SİLMEYE ÇALIŞIYORLAR"
Cumhuriyet'in Osmanlı ve Selçuklu'nun devamı olduğunu, Osmanlı ve Cumhuriyet'in birbirine tezat olarak yansıtılmak istenmesinin bir algı operasyonu olduğunu da kaydeden TBB Başkanı Feyzioğlu, şunları söyledi: “Bize Cumhuriyet'in karşıtı olarak Osmanlı'yı ve Selçuklu'yu koyduklarında, Cumhuriyet birbirine tezattır dendiğinde bir algı operasyonu yönetiliyor aslında. Hayır efendim bu toprakların kültürüyle Atatürk Cumhuriyeti, birbirine tezat değil. Cumhuriyet kadimden taşıdığımız tüm kültürlerin sentezidir. Atatürk bunları Cumhuriyet rejiminin içinde yoğurmuştur.
Kuruluş felsefesinin bağrımıza basılması gerekirken, bundan kopmak ve hayal ürünü bir Osmanlı modeli yaratıp, olmayan bir Osmanlı modeli yaratıp, '3 kıta yayılmış iken bu topraklara sıkıştırıldık' diye cahilce ya da okuyup öğrenmek istemeyenleri kandırmaya yönelik haince senaryo yazmak tabiî ki tarihi değiştirmektir, çarpıtmaktır. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlının, Selçuklunun üzerine kurulmuş bir sentez. Bu topraklardan El Kaide, IŞID, El Nusra fışkırmıyorsa, bu topraklardan Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş'ın geçmiş olmasıdır. Anadolu'nun kültürü bu iken Cumhuriyet'e savaş açarak, Vahabi-Selefi bir kültürle değiştirmeye çalışmak Anadolu'nun zenginliğinden vazgeçmektir, Anadolu'yu çoraklaştırmaktır."
"BİZ KRALA ALIŞAMADIK"
Ak Parti Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu'nun Cumhuriyet'in Osmanlı'nın 90 yıllık reklam arası olduğu şeklindeki sözleriyle başlayan tartışmaları da değerlendiren Metin Feyzioğlu, “O reklam arası diyen zat, kendisi bir reklam yapmaya çalışıyor. Reklam arası derken 'ben aslında bir reklam ürünüyüm' diye bas bas bağırıyor. Fakat ettiği yemini de sonuna kadar ihlal ederek, yeminini yutarak, aslında kötü bir reklam olduğunu söylüyor. Kraldan çok kralcılık var. Kraldan çok kralcılar daima krallığın gözüne girmek için cümleler sarf ederler. Bu laf kralın suçu yok diyerek kralı aklamak amacıyla kullanılır. Bir yerde kral yoksa kralcı olmaz. Birisinin kendisini kral ilan etmesi, birilerinin de 'sen büyüksün' diye önünde sıra dizilmesidir. Krala da kralcılara da pek alışamadığımız için biz Cumhuriyet diyoruz" dedi.
Katillerini öteki dünyadan işaret etti
Londra’da 2006 yılında radyoaktif materyalle zehirlenerek öldürülen KGB eski ajanı Alexander Litvinenko’nun ölümünden bir yıl önce kaydettiği ve Rusya lideri Vladimir Putin ile uluslararası bazı suçlular arasındaki yakın ilişkileri anlattığı bir ses kaydı ortaya çıktı.
Daily Telegraph gazetesinin ele geçirdiği kayıtta “Putin’in FBI’ın en çok arananlar listesinde bulunan Ukraynalı mafya babası Semion Mogilevich ile yakın arkadaş olduğunu” belirten Litvinenko ayrıca Mogilevich’in El Kaide’ye silah sattığını da iddia ediyor.
Litvinenko kayıtta “İtalyan siyasetçiler ile Sovyet İstihbarat ajansları arasındaki ilişkileri araştıran bir komisyon için çalıştığını ve bu komisyonun çalışmalarının Rus yetkilileri çok korkuttuğunu” da belirtiyor.
Litvinenko İtalya’da 2002 yılında kurulan Mitrohin Komisyonu için çalıştığını ve komisyon başkanı Senatör Peolo Guzzanti ve komisyon için danışmanlık yapan avukat Mario Scaramella’ya Rusya’nın İtalya’daki faaliyetleri ile ilgili istihbarat verdiğini söylüyor.
Eski ajan, bu görüşmeler sırasında Scaramella’ya Mogilevich hakkında da birçok bilgi verdiğini belirtirken, Kremlin’in ona İtalya’daki komisyonla çalışmayı ve onlara Mogilevich hakkında bilgi vermeyi bırakması için kendisine şantaj yaptığını da iddia ediyor.
Öldüğünde 43 yaşında olan Litvinenko uzun süre KGB’de görev yaptıktan sonra 2000 yılında İngiltere’ye iltica etmişti. Eski ajanın 2006 yılının Kasım ayında Londra’daki bir otelde polonium-210 maddesi ile zehirlenerek öldürüldüğüne inanılıyor. Litvinenko’nun ailesi ve yakınları eski ajanın Rusya tarafından organize edilen resmi bir suikasta kurban gittiğini düşünüyor.
KGB eski ajanları Andrey Lugovoy ve Dmitry Kovtun’un Litvinenko’nun ölümünden sorumlu olduğuna inanılıyor. Ancak her iki şüpheli de iddiaları reddediyor. İngiltere’nin Londra’ya gelip mahkemeye çıkmaları yönündeki tüm taleplerine rağmen hem Lugovoy hem de Kovtun hala Rusya’da bulunuyor.
“NSA KREMLİN BAĞLANTISINI KANITLADI” İDDİASI
Ayrıca Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) Litvinenko’nun ölümünü doğrudan Kremlin’e bağlayan yeni deliller elde ettiği iddia edildi.
İngiliz Daily Telegraph gazetesi konu ile ilgili haberinde NSA ajanlarının cinayette kilit rol oynayan kişiler arasındaki elektronik iletişimleri ele geçirmeyi başardığını ve Litvinenko’nun Rusya tarafından infaz edildiğini gösteren bu delilleri İngiliz yetkililere ilettiğini belirtti.
Litvinenko’nun ölümü ile ilgili resmi soruşturma 27 Ocak’ta İngiltere’de başlayacak. Büyük bir kısmı basına kapalı olarak gerçekleştirilecek soruşturmanın dokuz hafta sürmesi bekleniyor.
Daily Telegraph gazetesinin ele geçirdiği kayıtta “Putin’in FBI’ın en çok arananlar listesinde bulunan Ukraynalı mafya babası Semion Mogilevich ile yakın arkadaş olduğunu” belirten Litvinenko ayrıca Mogilevich’in El Kaide’ye silah sattığını da iddia ediyor.
Litvinenko kayıtta “İtalyan siyasetçiler ile Sovyet İstihbarat ajansları arasındaki ilişkileri araştıran bir komisyon için çalıştığını ve bu komisyonun çalışmalarının Rus yetkilileri çok korkuttuğunu” da belirtiyor.
Litvinenko İtalya’da 2002 yılında kurulan Mitrohin Komisyonu için çalıştığını ve komisyon başkanı Senatör Peolo Guzzanti ve komisyon için danışmanlık yapan avukat Mario Scaramella’ya Rusya’nın İtalya’daki faaliyetleri ile ilgili istihbarat verdiğini söylüyor.
Eski ajan, bu görüşmeler sırasında Scaramella’ya Mogilevich hakkında da birçok bilgi verdiğini belirtirken, Kremlin’in ona İtalya’daki komisyonla çalışmayı ve onlara Mogilevich hakkında bilgi vermeyi bırakması için kendisine şantaj yaptığını da iddia ediyor.
Öldüğünde 43 yaşında olan Litvinenko uzun süre KGB’de görev yaptıktan sonra 2000 yılında İngiltere’ye iltica etmişti. Eski ajanın 2006 yılının Kasım ayında Londra’daki bir otelde polonium-210 maddesi ile zehirlenerek öldürüldüğüne inanılıyor. Litvinenko’nun ailesi ve yakınları eski ajanın Rusya tarafından organize edilen resmi bir suikasta kurban gittiğini düşünüyor.
KGB eski ajanları Andrey Lugovoy ve Dmitry Kovtun’un Litvinenko’nun ölümünden sorumlu olduğuna inanılıyor. Ancak her iki şüpheli de iddiaları reddediyor. İngiltere’nin Londra’ya gelip mahkemeye çıkmaları yönündeki tüm taleplerine rağmen hem Lugovoy hem de Kovtun hala Rusya’da bulunuyor.
“NSA KREMLİN BAĞLANTISINI KANITLADI” İDDİASI
Ayrıca Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) Litvinenko’nun ölümünü doğrudan Kremlin’e bağlayan yeni deliller elde ettiği iddia edildi.
İngiliz Daily Telegraph gazetesi konu ile ilgili haberinde NSA ajanlarının cinayette kilit rol oynayan kişiler arasındaki elektronik iletişimleri ele geçirmeyi başardığını ve Litvinenko’nun Rusya tarafından infaz edildiğini gösteren bu delilleri İngiliz yetkililere ilettiğini belirtti.
Litvinenko’nun ölümü ile ilgili resmi soruşturma 27 Ocak’ta İngiltere’de başlayacak. Büyük bir kısmı basına kapalı olarak gerçekleştirilecek soruşturmanın dokuz hafta sürmesi bekleniyor.
Erdoğan'ın doktoru konuştu
AK Partili vekil Cevdet Erdöl, doktorluğunu yaptığı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığına ilişkin iddialarla ilgili konuştu. Erdoğan'ın bir sağlık probleminin bulunmadığını kaydeden Erdöl, "Dünya'nın en fit liderleri arasında Cumhurbaşkanımız da gösterilmiş. Turp gibi.. Başka bir şey söylemeye gerek var mı?" diye sordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığı ile ilgili olarak ortaya atılan iddialar, doktoru ve Ak Parti Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl tarafından yalanlandı. Erdöl, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığı konusunda yapılan yayınlar hakkında Vahdet Gazetesi'ne değerlendirmelerde bulundu.
DÜNYANIN EN FİT LİDERİ
"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığı ile ilgili bir sorunu yoktur” diyen Erdöl şöyle devam etti: “Biraz önce bir arkadaşımız söyledi. Bir Amerikan dergisinde yayınlanmış. Dünya'nın en fit liderleri arasında Cumhurbaşkanımız da gösterilmiş. Bundan daha başka bir şey söylemeye gerek var mı?"
ACİL SENARYOLARIMIZ HAZIR
Erdoğan'ın sağlığı konusunda her zaman gerekli tedbirleri aldıklarını anlatan Erdöl, "Cumhurbaşkanımız için yurt içerisinde ve yurtdışı için acil senaryolarımız vardır. Gideceğimiz her yerde acil durumlarda başvuracağımız Hastaneler önceden araştırılır. Eksiklikler varsa tespit edilir. Buralara gerekirse malzeme ve uzman götürülür. Ankara için gidilecek hastane Atatürk Hastanesi oluyor. Cumhurbaşkanımızın yanında sürekli olarak ya ben bulunuyorum ya da Prof. Dr. Serkan Topaloğlu oluyor" ifadelerini kullandı.
KAN İHTİYACI DÜŞÜNÜLÜYOR
Erdöl şöyle devam etti: "Mesela, Afrika'ya gidiyoruz. Burada olacağımız yerlerde, gerekirse acil olarak başvuracağımız hastaneler belirleniyor. Varsa eksikliklerini tespit edeceğiz. Kan ihtiyaçları falan vs önceden düşünülüyor."
ÇAY FAZLA TÜKETMİYOR
"Cumhurbaşkanımız bildiğimiz klasik çayı çok tüketmiyor. Ben şahsen çok çay içmiyorum. Eskiden çok içerdim. Sonra şekersiz içmeye başladım. Tadını alamadım. Bir müddet direndim ve alıştım. Şimdi şekerli içemiyorum. Şekersiz de çok canım istemedi. Cumhurbaşkanımızın özel bir kısıtlaması yok ne isterse onu içiyor. Özel olarak şunu içiyor diye bir şey yok." Kaynak: Yeni Şafak
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığı ile ilgili olarak ortaya atılan iddialar, doktoru ve Ak Parti Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl tarafından yalanlandı. Erdöl, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığı konusunda yapılan yayınlar hakkında Vahdet Gazetesi'ne değerlendirmelerde bulundu.
DÜNYANIN EN FİT LİDERİ
"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığı ile ilgili bir sorunu yoktur” diyen Erdöl şöyle devam etti: “Biraz önce bir arkadaşımız söyledi. Bir Amerikan dergisinde yayınlanmış. Dünya'nın en fit liderleri arasında Cumhurbaşkanımız da gösterilmiş. Bundan daha başka bir şey söylemeye gerek var mı?"
ACİL SENARYOLARIMIZ HAZIR
Erdoğan'ın sağlığı konusunda her zaman gerekli tedbirleri aldıklarını anlatan Erdöl, "Cumhurbaşkanımız için yurt içerisinde ve yurtdışı için acil senaryolarımız vardır. Gideceğimiz her yerde acil durumlarda başvuracağımız Hastaneler önceden araştırılır. Eksiklikler varsa tespit edilir. Buralara gerekirse malzeme ve uzman götürülür. Ankara için gidilecek hastane Atatürk Hastanesi oluyor. Cumhurbaşkanımızın yanında sürekli olarak ya ben bulunuyorum ya da Prof. Dr. Serkan Topaloğlu oluyor" ifadelerini kullandı.
KAN İHTİYACI DÜŞÜNÜLÜYOR
Erdöl şöyle devam etti: "Mesela, Afrika'ya gidiyoruz. Burada olacağımız yerlerde, gerekirse acil olarak başvuracağımız hastaneler belirleniyor. Varsa eksikliklerini tespit edeceğiz. Kan ihtiyaçları falan vs önceden düşünülüyor."
ÇAY FAZLA TÜKETMİYOR
"Cumhurbaşkanımız bildiğimiz klasik çayı çok tüketmiyor. Ben şahsen çok çay içmiyorum. Eskiden çok içerdim. Sonra şekersiz içmeye başladım. Tadını alamadım. Bir müddet direndim ve alıştım. Şimdi şekerli içemiyorum. Şekersiz de çok canım istemedi. Cumhurbaşkanımızın özel bir kısıtlaması yok ne isterse onu içiyor. Özel olarak şunu içiyor diye bir şey yok." Kaynak: Yeni Şafak
Ali İsmail polise taş atmış! Skandal savunma
Ali İsmail Korkmaz cinayetine ilişkin tazminat talebiyle açılan davada İçişleri Bakanlığı skandal nitelikte bir savunma yaptı. Bakanlık, dava dosyasında bulunmadığı halde "Ali İsmail Korkmaz güvenlik güçlerine taş atmakta ve aktif olarak polise mukavemet göstermektedir" dedi ve Korkmaz'ın ölümünün "kendi söz ve eylemlerinin etkisiyle gelişen ve kişisel kusurundan" kaynaklandığını savundu.
Radiikal'den İsmail Saymaz'ın haberine göre; Ali İsmail Korkmaz’ın ailesinin avukatlarının tazminat talebiyle Eskişehir 2. İdare Mahkemesi’nde açtığı davaya, İçişleri Bakanlığı adına Hukuk Müşavir Yardımcısı Adnan Türkdamar tarafından 19 Aralık’ta savunma dilekçesi gönderildi.
Korkmaz Davası’nda karar çıkmadan bir ay önce mahkemeye gönderilen savunmada, “Somut olayda Ali İsmail Korkmaz’ın personelimizin idari bir eyleminden kaynaklı olarak hayatını kaybettiğine ilişkin her türlü şüpheden uzak bir delil bulunmamaktadır. Bu husus ancak cezayargılaması tamamlandığında kesinleşecektir” denildi. Savunmada, Korkmaz’ın dövülerek öldürülmesine ilişkin iddianameye atıfta bulunularak, iddianamede “Ölümün kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve buna bağlı komplikasyonlar sonucu meydana geldiği, kalp rahatsızlığı nedeniyle kullandığı ilaçların kafa travması sonucu oluşan beyin kanaması ile irtibatı bulunabileceği, yani kendisinden mevcut hastalık ile ölümünü hızlandırdı” denildiği anlatıldı. Ardından “Şahsın ölümünün polisin eylemine bağlı olarak gerçekleşip gerçekleşmediği hususu henüz net olarak ortaya konmuş değildir” iddiasına bulunuldu. İdarenin bir kusurunun olmadığı savunularak, davanın reddedilmesi istendi. Savunmada, Korkmaz’ın sadece kaçarken ve dövülürken görüntülerinin bulunduğu ve sanıklar dahi gencin ‘taş attığı’ yönünde iddiayı ileri sürmediği halde, “Ali İsmail Korkmaz güvenlik güçlerine taş atmakta ve aktif olarak polise mukavemet göstermektedir” denildi.
Ardından Danıştay 10. Dairesi’nin 25 Nisan 2007 tarihli bir kararına değinildi. Kararda, “Bu durumda, ölen şahsın söz ve eylemlerinin etkisiyle gelişen ve kişisel kusurundan kaynaklanan ölüm olayında kişinin olaya katılımı, zarar ile idare arasındaki illiyet bağını kestiğinden olayda idarenin tazmin sorumluluğundan söz etmeye olanak bulunmadığı” belirtildi.
‘SUÇU, GEZİ PARKI’NA KATILMAK MI?’
Korkmaz Ailesi’nin avukatı Özlem Şen Abay, sanıkların Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada mahkum edildiklerini hatırlattı. Ali İsmail Korkmaz’ın, iddia edildiği gibi polise taş atarken ve direnirken bir görüntüsünün olmadığını vurgulayan Abay, “Sanıkların da böyle bir iddiası yok. Sadece Ali İsmail’in öldürülme anı görüntüleri var. Bu görüntülerde de açık bir şekilde ellerinden kurtulmaya çalıştığı tespit edildi. Görüntüler, son derece savunmasız bir gencin canice öldürüldüğünü ispat ediyor. Bu ifade tümüyle dönemin başbakanının ‘Polis destan yazdı’ ve ‘Benim esnafım gerektiğinde Alperen’dir’ ifadesiyle aynı paralelliktedir” dedi. Ali İsmail Korkmaz’ın, kendi ölümüne gerekçe gösterilen herhangi bir söz ve eylemi olmadığını anlatan Abay, “ söz konusu eylemde idarenin açık hizmet kusuru bulunmaktadır. Adeta, ‘Barışçıl bir gösteriye katılan bir gence polisin bu muameleyi yapma hakkı vardır’ deniyor. Bu, hukuken de vicdanen de kabul edilebilir değildir” diye konuştu.
Korkmaz Davası’na bakan Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen 21 Ocak’ta verdiği kararında, sanık polis Mevlüt Saldoğan’a ‘yaralama suretiyle ölüme sebebiyet vermek’ suçundan 10 yıl 10 ay, polis Yalçın Akbulut’a 10 yıl, üç sivil sanığa altı yıl sekiz ay, bir sivil sanığa da üç yıl dört ay hapis cezası vermişti.
Radiikal'den İsmail Saymaz'ın haberine göre; Ali İsmail Korkmaz’ın ailesinin avukatlarının tazminat talebiyle Eskişehir 2. İdare Mahkemesi’nde açtığı davaya, İçişleri Bakanlığı adına Hukuk Müşavir Yardımcısı Adnan Türkdamar tarafından 19 Aralık’ta savunma dilekçesi gönderildi.
Korkmaz Davası’nda karar çıkmadan bir ay önce mahkemeye gönderilen savunmada, “Somut olayda Ali İsmail Korkmaz’ın personelimizin idari bir eyleminden kaynaklı olarak hayatını kaybettiğine ilişkin her türlü şüpheden uzak bir delil bulunmamaktadır. Bu husus ancak cezayargılaması tamamlandığında kesinleşecektir” denildi. Savunmada, Korkmaz’ın dövülerek öldürülmesine ilişkin iddianameye atıfta bulunularak, iddianamede “Ölümün kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve buna bağlı komplikasyonlar sonucu meydana geldiği, kalp rahatsızlığı nedeniyle kullandığı ilaçların kafa travması sonucu oluşan beyin kanaması ile irtibatı bulunabileceği, yani kendisinden mevcut hastalık ile ölümünü hızlandırdı” denildiği anlatıldı. Ardından “Şahsın ölümünün polisin eylemine bağlı olarak gerçekleşip gerçekleşmediği hususu henüz net olarak ortaya konmuş değildir” iddiasına bulunuldu. İdarenin bir kusurunun olmadığı savunularak, davanın reddedilmesi istendi. Savunmada, Korkmaz’ın sadece kaçarken ve dövülürken görüntülerinin bulunduğu ve sanıklar dahi gencin ‘taş attığı’ yönünde iddiayı ileri sürmediği halde, “Ali İsmail Korkmaz güvenlik güçlerine taş atmakta ve aktif olarak polise mukavemet göstermektedir” denildi.
Ardından Danıştay 10. Dairesi’nin 25 Nisan 2007 tarihli bir kararına değinildi. Kararda, “Bu durumda, ölen şahsın söz ve eylemlerinin etkisiyle gelişen ve kişisel kusurundan kaynaklanan ölüm olayında kişinin olaya katılımı, zarar ile idare arasındaki illiyet bağını kestiğinden olayda idarenin tazmin sorumluluğundan söz etmeye olanak bulunmadığı” belirtildi.
‘SUÇU, GEZİ PARKI’NA KATILMAK MI?’
Korkmaz Ailesi’nin avukatı Özlem Şen Abay, sanıkların Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada mahkum edildiklerini hatırlattı. Ali İsmail Korkmaz’ın, iddia edildiği gibi polise taş atarken ve direnirken bir görüntüsünün olmadığını vurgulayan Abay, “Sanıkların da böyle bir iddiası yok. Sadece Ali İsmail’in öldürülme anı görüntüleri var. Bu görüntülerde de açık bir şekilde ellerinden kurtulmaya çalıştığı tespit edildi. Görüntüler, son derece savunmasız bir gencin canice öldürüldüğünü ispat ediyor. Bu ifade tümüyle dönemin başbakanının ‘Polis destan yazdı’ ve ‘Benim esnafım gerektiğinde Alperen’dir’ ifadesiyle aynı paralelliktedir” dedi. Ali İsmail Korkmaz’ın, kendi ölümüne gerekçe gösterilen herhangi bir söz ve eylemi olmadığını anlatan Abay, “ söz konusu eylemde idarenin açık hizmet kusuru bulunmaktadır. Adeta, ‘Barışçıl bir gösteriye katılan bir gence polisin bu muameleyi yapma hakkı vardır’ deniyor. Bu, hukuken de vicdanen de kabul edilebilir değildir” diye konuştu.
Korkmaz Davası’na bakan Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen 21 Ocak’ta verdiği kararında, sanık polis Mevlüt Saldoğan’a ‘yaralama suretiyle ölüme sebebiyet vermek’ suçundan 10 yıl 10 ay, polis Yalçın Akbulut’a 10 yıl, üç sivil sanığa altı yıl sekiz ay, bir sivil sanığa da üç yıl dört ay hapis cezası vermişti.
23 Ocak 2015 Cuma
Nükleer kıyamet uyarısı!
Uluslararası nükleer bilim insanları, dünyanın nükleer kıyameti yaşaması olasılığının arttığına dikkati çekti.
1947 yılından bu tarafa dünyanın karşı karşıya kaldığı tehlikelere dikkat çekmek amacıyla ayarlanan sembolik nükleer kıyamet saati, 12’ye 3 kalaya ayarlandı. En son 1984 yılında soğuk savaşın en üst seyiyeye ulaştığı dönemde nükleer kıyamet saatinin 12’ye 3 var’a ayarlandığı kaydedildi. Süddeutsche Zeitung gazetesinin haberine göre, dünya genelinde nobel ödüllü 17 nükleer bilimcinin “Bulletin of the Atomic Scientists” dergisine yaptığı uyarı, önlem alınmazsa dünyanın sonunun iyi olmadığı yönünde.
TEMEL SORUN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
Nükleer kıyamet saatinin bu denli endişe verici olmasında, nükleer savaş tehlikesinden ziyade, iklim değişikliğinin önemli rol oynadığı belirtildi. Bilim insanları “Bulletin of the Atomic Scientists” dergisine yaptıkları açıklamada,”Nükleer kıyamet saati 12’ye 3 var, çünkü sorumlu politikacılar insanların sağlıklarını ve yaşamlarını korumak için sorumluluklarını yerine getirmediler” ifadelerini kullanıyor.
2014 EN SICAK YIL OLDU
Bilim insanlarının nükleer kıyamet uyarısında, sıcaklık ölçümlerinin kayıt altına alınmaya başlamasından bu yana, en sıcak on yılın dokuzunun 2000 yılından bu tarafa yaşanması ve 2014 yılının ise en sıcak yıl olmasının önemli rol oynadığı belirtiliyor. Dünya İklim Konseyi IPCC’ye göre, önlem alınmazsa, yüzyılın sonunda dünya genelinde sıcaklık 3 ile 8 derece artacak.
NÜKLEER KIYAMET SAATİ
Dünyanın karşı karşıya kaldığı tehlikelere dikkat çekmek amacıyla sembolik olarak ayarlanan “Nükleer kıyamet saati” 1947 yılından bu tarafa ayarlanıyor. ABD ve Rusya’nın 1953 yılında hidrojen bombası denedikleri yıl, 12’ye 2 kala ile tehlikenin en yüksek olduğu, iki ülkenin Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması'nı (START) imzaladığı 1991 yılı ise, 12’ye 17 kala ile en rahat yıl olarak kayıtlara geçti. “Nükleer kıyamet saati” bugüne kadar 18 kez ayarlandı ve 2007 yılından bu tarafa iklim değişiklikleri de değerlendirmelerde gözönünde bulunduruluyor.
1947 yılından bu tarafa dünyanın karşı karşıya kaldığı tehlikelere dikkat çekmek amacıyla ayarlanan sembolik nükleer kıyamet saati, 12’ye 3 kalaya ayarlandı. En son 1984 yılında soğuk savaşın en üst seyiyeye ulaştığı dönemde nükleer kıyamet saatinin 12’ye 3 var’a ayarlandığı kaydedildi. Süddeutsche Zeitung gazetesinin haberine göre, dünya genelinde nobel ödüllü 17 nükleer bilimcinin “Bulletin of the Atomic Scientists” dergisine yaptığı uyarı, önlem alınmazsa dünyanın sonunun iyi olmadığı yönünde.
TEMEL SORUN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
Nükleer kıyamet saatinin bu denli endişe verici olmasında, nükleer savaş tehlikesinden ziyade, iklim değişikliğinin önemli rol oynadığı belirtildi. Bilim insanları “Bulletin of the Atomic Scientists” dergisine yaptıkları açıklamada,”Nükleer kıyamet saati 12’ye 3 var, çünkü sorumlu politikacılar insanların sağlıklarını ve yaşamlarını korumak için sorumluluklarını yerine getirmediler” ifadelerini kullanıyor.
2014 EN SICAK YIL OLDU
Bilim insanlarının nükleer kıyamet uyarısında, sıcaklık ölçümlerinin kayıt altına alınmaya başlamasından bu yana, en sıcak on yılın dokuzunun 2000 yılından bu tarafa yaşanması ve 2014 yılının ise en sıcak yıl olmasının önemli rol oynadığı belirtiliyor. Dünya İklim Konseyi IPCC’ye göre, önlem alınmazsa, yüzyılın sonunda dünya genelinde sıcaklık 3 ile 8 derece artacak.
NÜKLEER KIYAMET SAATİ
Dünyanın karşı karşıya kaldığı tehlikelere dikkat çekmek amacıyla sembolik olarak ayarlanan “Nükleer kıyamet saati” 1947 yılından bu tarafa ayarlanıyor. ABD ve Rusya’nın 1953 yılında hidrojen bombası denedikleri yıl, 12’ye 2 kala ile tehlikenin en yüksek olduğu, iki ülkenin Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması'nı (START) imzaladığı 1991 yılı ise, 12’ye 17 kala ile en rahat yıl olarak kayıtlara geçti. “Nükleer kıyamet saati” bugüne kadar 18 kez ayarlandı ve 2007 yılından bu tarafa iklim değişiklikleri de değerlendirmelerde gözönünde bulunduruluyor.
İstanbul- Yalova 15 dakika
Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan, Haziran ayında İzmit Körfez Köprüsü'nün üzerinden yürüyerek geçeceklerini belirterek, "İstanbul'dan Yalova'ya kadar olan mesafe kabaca aşağı yukarı 1.5 saat, hatta 1 saat 40 dakika falan sürüyor. Bunu 15 dakikaya indiriyoruz" dedi.
İstanbul- Yalova 15 dakika Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan, İstanbul’u rahatlatacak üçüncü bir otoyol yapılacağını açıkladı. Sakarya Akyazı’dan başlayacak otoyol üçüncü köprüden Tekirdağ’a kadar uzanacak. Bakan Elvan, "Ankara'dan gelen vatandaşımız Sakarya Akyazı sonrasında Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne bağlanıp buradan Tekirdağ'a geçebilecek. Buradan da Balıkesir'e otoyolla uzanabilecek" dedi.
1 SAAT 40 DAKİKA DÖNEMİ BİTİYOR
Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan, Haziran ayında İzmit Körfez Köprüsü'nün üzerinden yürüyerek geçeceklerini belirterek, "Haziran'da tüm tabliyeleri yerleştirilmiş olacak ve körfez köprüsünün üzerinden yaya olarak geçmiş olacağız. İstanbul'dan Yalova'ya kadar olan mesafe kabaca aşağı yukarı 1.5 saat, hatta 1 saat 40 dakika falan sürüyor. Bunu 15 dakikaya indiriyoruz" dedi. Elvan,üçüncü köprü yolunununda inşa edildiğini söyledi.
İstanbul- Yalova 15 dakika Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan, İstanbul’u rahatlatacak üçüncü bir otoyol yapılacağını açıkladı. Sakarya Akyazı’dan başlayacak otoyol üçüncü köprüden Tekirdağ’a kadar uzanacak. Bakan Elvan, "Ankara'dan gelen vatandaşımız Sakarya Akyazı sonrasında Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne bağlanıp buradan Tekirdağ'a geçebilecek. Buradan da Balıkesir'e otoyolla uzanabilecek" dedi.
1 SAAT 40 DAKİKA DÖNEMİ BİTİYOR
Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan, Haziran ayında İzmit Körfez Köprüsü'nün üzerinden yürüyerek geçeceklerini belirterek, "Haziran'da tüm tabliyeleri yerleştirilmiş olacak ve körfez köprüsünün üzerinden yaya olarak geçmiş olacağız. İstanbul'dan Yalova'ya kadar olan mesafe kabaca aşağı yukarı 1.5 saat, hatta 1 saat 40 dakika falan sürüyor. Bunu 15 dakikaya indiriyoruz" dedi. Elvan,üçüncü köprü yolunununda inşa edildiğini söyledi.
Genç öğretmen ve 5 yaşındaki çocuk kalp krizinden öldü
Genç bir öğretmen ve 5 yaşındaki bir çocuk kalp krizinden yaşamını yitirdi. Kocaeli'nin Kartepe İlçesi'nde İngilizce öğretmenliği yapan 33 yaşındaki Burcu Günkaya, okulların yarı yıl tatiline girdiği gün yaşamını yitirdi. Sakarya'nın Karasu İlçesi'nde de 5 yaşındaki Furkan Bayraktaroğlu evde bir anda yere yığıldı ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Doktorlar minik Furkan'ın ölümüne kalp krizinin neden olduğunu söyledi.
İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ KALP KRİZİNDEN YAŞAMINI YİTİRDİ
Kocaeli'nin Kartepe ilçesinde, İngilizce öğretmenliği yapan 33 yaşındaki Burcu Günkaya, kalp krizi nedeniyle yaşamını yitirdi.
Halise Türkkan Ortaokul'unda 3 yıldır İngilizce öğretmeni olarak görev yapan Günkaya, evinde aniden fenalaştı. Olay yerine gelen 112 sağlık ekibi, genç öğretmeni hayata döndürmek için uzun süre uğraştı. Ancak Günkaya, yapılan müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Günkaya, Asri Mezarlık Morgu'na kaldırıldı. İşlemlerin ardından Günkaya, yakınları tarafından alınarak toprağa verilmek üzere Denizli'ye götürüldü.
Öte yandan, Günkaya'nın yaklaşık 10 yıldır kalp rahatsızlığı bulunduğu ve ilaç kullandığı öğrenildi.
5 YAŞINDAKİ FURKAN ARKADAŞLARIYLA OYNARKEN KALP KRİZİ GEÇİRDİ
SAKARYA’nın Karasu İlçesi’nde 5 yaşındaki Furkan Bayraktaroğlu, evlerinde arkadaşlarıyla oynarken yere yığıldı ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Doktorlar minik Furkan’ın kalp krizi geçirerek öldüğünü belirlerken, ölümle ilgili olarak kesin rapor İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından verilecek.
Karasu İlçesinin Kuzuluk Mahallesi’nde oturan ve bir özel kuruluşta çalışan Yunus Bayraktaroğlu’nun tek çocuğu olan 5 yaşındaki Furkan, evlerinde arkadaşlarıyla oynadığı sırada aniden yere yığıldı. Hareketsiz kalan Furkan yakınları tarafından Karasu Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Burada yapılan ilk müdahalede kalbinin durduğu anlaşılan Furkan’a kalp masajı yapıldı. Ancak tüm müdahalelere rağmen yaşama döndürülemedi. Çocuğa ilk müdahaleyi yapan karasu Devlet hastanesi doktorları ölümün kalp krizi sonucu olduğunu söyledi.
Ölümü soruşturan Karasu Cumhuriyet Savcılığı çocuğun kesin ölüm nedeninin saptanması için cenazeyi İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderdi. Cenaze, buradaki incelemenin ardından ailesi tarafından alınarak Karasu’da toprağa verildi.
İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ KALP KRİZİNDEN YAŞAMINI YİTİRDİ
Kocaeli'nin Kartepe ilçesinde, İngilizce öğretmenliği yapan 33 yaşındaki Burcu Günkaya, kalp krizi nedeniyle yaşamını yitirdi.
Halise Türkkan Ortaokul'unda 3 yıldır İngilizce öğretmeni olarak görev yapan Günkaya, evinde aniden fenalaştı. Olay yerine gelen 112 sağlık ekibi, genç öğretmeni hayata döndürmek için uzun süre uğraştı. Ancak Günkaya, yapılan müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Günkaya, Asri Mezarlık Morgu'na kaldırıldı. İşlemlerin ardından Günkaya, yakınları tarafından alınarak toprağa verilmek üzere Denizli'ye götürüldü.
Öte yandan, Günkaya'nın yaklaşık 10 yıldır kalp rahatsızlığı bulunduğu ve ilaç kullandığı öğrenildi.
5 YAŞINDAKİ FURKAN ARKADAŞLARIYLA OYNARKEN KALP KRİZİ GEÇİRDİ
SAKARYA’nın Karasu İlçesi’nde 5 yaşındaki Furkan Bayraktaroğlu, evlerinde arkadaşlarıyla oynarken yere yığıldı ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Doktorlar minik Furkan’ın kalp krizi geçirerek öldüğünü belirlerken, ölümle ilgili olarak kesin rapor İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından verilecek.
Karasu İlçesinin Kuzuluk Mahallesi’nde oturan ve bir özel kuruluşta çalışan Yunus Bayraktaroğlu’nun tek çocuğu olan 5 yaşındaki Furkan, evlerinde arkadaşlarıyla oynadığı sırada aniden yere yığıldı. Hareketsiz kalan Furkan yakınları tarafından Karasu Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Burada yapılan ilk müdahalede kalbinin durduğu anlaşılan Furkan’a kalp masajı yapıldı. Ancak tüm müdahalelere rağmen yaşama döndürülemedi. Çocuğa ilk müdahaleyi yapan karasu Devlet hastanesi doktorları ölümün kalp krizi sonucu olduğunu söyledi.
Ölümü soruşturan Karasu Cumhuriyet Savcılığı çocuğun kesin ölüm nedeninin saptanması için cenazeyi İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderdi. Cenaze, buradaki incelemenin ardından ailesi tarafından alınarak Karasu’da toprağa verildi.
Bursa'da 4,5 büyüklüğünde deprem
BURSA'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde bugün öğle saatlerinde 4.5 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Deprem İstanbul'da da hissedildi.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nden alınan bilgilere göre Mustafakemalpaşa'nın Söğütalan Mevkii'ne bağlı Uğurlupınar Köyü'nde bugün saat 12.19'da 4.5 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
Deprem, Mustafakemalpaşa'nın yanı sıra Bursa'dan da hissedildi.
Köy Muhtarı Ahmet Özdemir, ilçeye 20 kilometre uzaklıkta bulunan köylerindeki depremin, can ve mal kaybına neden olmadığını açıkladı.
Depremde can ve mal kaybının olmadığı öğrenildi.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nden alınan bilgilere göre Mustafakemalpaşa'nın Söğütalan Mevkii'ne bağlı Uğurlupınar Köyü'nde bugün saat 12.19'da 4.5 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
Deprem, Mustafakemalpaşa'nın yanı sıra Bursa'dan da hissedildi.
Köy Muhtarı Ahmet Özdemir, ilçeye 20 kilometre uzaklıkta bulunan köylerindeki depremin, can ve mal kaybına neden olmadığını açıkladı.
Depremde can ve mal kaybının olmadığı öğrenildi.
Adalet Bakanlığı'ndan Uludere raporu; Makul inanç
Adalet Bakanlığı, Şırnak’ın Uludere İlçesi’nin Irak sınırında düzenlenen hava operasyonunda ölen 34 kişinin yakınlarının Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yaptığı başvuru üzerine görüşünü mahkemeye gönderdi. Bakanlık, 28 sayfalık görüşünde, "Daha sonra bir hata olduğunun anlaşılması, kullanılan gücü otomatik olarak haksız hale getirmez. Aksini düşünmek, devlete ve kanun adamlarına görevlerini yaparlarken, belki de kendilerinin ve diğerlerinin yaşamlarına zarar verebilecek gerçekçi olmayan bir külfet yüklemek olur. Bununla birlikte olayın içinde bulunduğu koşullar, güç kullanılmasını gerektiren makul bir inancın varlığını göstermelidir" dedi.
Uludere’nin Irak sınırında 28 Aralık 2011 günü düzenlenen hava operasyonunda 34 kişinin ölümü ile ilgili Genelkurmay Askeri Savcılığı’nca yürütülen soruşturmada ’takipsizlik’ kararının verilmesi üzerine aileler AYM’ye başvurmuştu. AYM de konu ile ilgili Adalet Bakanlığı’ndan görüş alarak, ailelerden bakanlığın görüşü hakkında karşı görüş istedi. Ailelere karşı beyan talebi ile birlikte Adalet Bakanlığı’nın 28 sayfalık görüşü de gönderildi.
Adalet Bakanlığı, AYM’ye gönderdiği görüşünün, ’Yaşam hakkının ihlal edildiğine’ dair başlığında şu ifadeler yeraldı:
"Güvenlik güçleri, bir terör veya yakalama operasyonunda, henüz fiili saldırıyla karşılaşmamış olsalar bile AİHM Sözleşmesinin 2’nci maddesi 2’nci fıkrasındaki amaçları gerçekleştirmek için güç kullanabilirler. Ancak, bu durumsa güç kullanmalarının o sırada geçerli gibi görünen sağlam sebeplere dayandığına dair samimi bir inançları bulunmalıdır. Daha sonra bir hata olduğunun anlaşılması, kullanılan gücü otomatik olarak haksız hale getirmez. Aksini düşünmek, devlete ve kanun adamlarına görevlerini yaparlarken, belki de kendilerinin ve diğerlerinin yaşamlarına zarar verebilecek gerçekçi olmayan bir külfet yüklemek olur. Bununla birlikte olayın içinde bulunduğu koşullar, güç kullanılmasını gerektiren makul bir inancın varlığını göstermelidir."
Adalet Bakanlığı yazısında, görüşün Genelkurmay Başkanlığı’nın 29 Aralık 2014 yazısı ve ekindeki belgeler esas alınarak hazırlandığı, ihtiyaç duyulabilecek ek bilgi ve belgelerin Genelkurmay Başkanlığından istenilmesi hususunda takdirin Anayasa Mahkemesi’nde olduğu belirtildi. (hürriyet.com.tr)
Uludere’nin Irak sınırında 28 Aralık 2011 günü düzenlenen hava operasyonunda 34 kişinin ölümü ile ilgili Genelkurmay Askeri Savcılığı’nca yürütülen soruşturmada ’takipsizlik’ kararının verilmesi üzerine aileler AYM’ye başvurmuştu. AYM de konu ile ilgili Adalet Bakanlığı’ndan görüş alarak, ailelerden bakanlığın görüşü hakkında karşı görüş istedi. Ailelere karşı beyan talebi ile birlikte Adalet Bakanlığı’nın 28 sayfalık görüşü de gönderildi.
Adalet Bakanlığı, AYM’ye gönderdiği görüşünün, ’Yaşam hakkının ihlal edildiğine’ dair başlığında şu ifadeler yeraldı:
"Güvenlik güçleri, bir terör veya yakalama operasyonunda, henüz fiili saldırıyla karşılaşmamış olsalar bile AİHM Sözleşmesinin 2’nci maddesi 2’nci fıkrasındaki amaçları gerçekleştirmek için güç kullanabilirler. Ancak, bu durumsa güç kullanmalarının o sırada geçerli gibi görünen sağlam sebeplere dayandığına dair samimi bir inançları bulunmalıdır. Daha sonra bir hata olduğunun anlaşılması, kullanılan gücü otomatik olarak haksız hale getirmez. Aksini düşünmek, devlete ve kanun adamlarına görevlerini yaparlarken, belki de kendilerinin ve diğerlerinin yaşamlarına zarar verebilecek gerçekçi olmayan bir külfet yüklemek olur. Bununla birlikte olayın içinde bulunduğu koşullar, güç kullanılmasını gerektiren makul bir inancın varlığını göstermelidir."
Adalet Bakanlığı yazısında, görüşün Genelkurmay Başkanlığı’nın 29 Aralık 2014 yazısı ve ekindeki belgeler esas alınarak hazırlandığı, ihtiyaç duyulabilecek ek bilgi ve belgelerin Genelkurmay Başkanlığından istenilmesi hususunda takdirin Anayasa Mahkemesi’nde olduğu belirtildi. (hürriyet.com.tr)
22 Ocak 2015 Perşembe
FEMEN'den Davos'ta eylem
Davos'ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda bugün FEMEN eylemi vardı. Eylemciler İsviçre polisi tarafından böyle gözaltına alındı.
Kral Abdullah vefat etti! Erdoğan gezisini kesti
Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz yaşamını yitirdi. Aralık ayından beri, başkent Riyad’daki bir hastanede tedavi gören 91 yaşındaki Abdullah’ın bugün Suudi Arabistan saatiyle 01.00’de öldüğü açıklandı. Cenazenin bugün ikindi namazından sonra defnedileceği açıklanırken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Afrika gezisini yarıda kesip törene katılmak üzere Riyad'a gideceği öğrenildi.
Suudi Arabistan Krallık Divanı'ndan yapılan açıklamada, Kral Abdullah'ın 3 haftadan beri tedavi gördüğü hastanede vefat ettiği belirtildi.
Kral Abdullah’ın ölümünün ardından tahta kardeşi, Veliaht Prensi ve Savunma Bakanı Prens Salman Bin Abdülaziz’in (79) geçtiği açıklandı.
Yeni Kral Salman Bin Abdülaziz
Prens Salman adına yapılan açıklamada “Majesteleri Salman, ailenin tüm üyeleri ve bütün ulus Kral Abdullah’ın yasını tutuyor” denildi. Kral Abdullah, 2005 yılında ağabeyi Fahd bin Abdülaziz el Suud’un ölümüyle tahta çıkmıştı. Kral Abdullah’ın 25 çocuğu vardı. Yeni Kral Selman bin Abdülaziz, Suudi Arabistan'ın 7. Kralı. 1935 yılında Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da doğdu ve Suudi Arabistan devletinin kurucu ailesinin erkek çocuklar sıralamasında 25'inci sırada.
20 YIL FİİLEN ÜLKESİNİ YÖNETTİ
Kral Abdullah, Suudi Arabistan'ın kurucusu ve ilk kralı olan Abdülaziz El Suud'un 37 çocuğundan 13'üncüsüydü.
Resmen 2005 yılında kardeşi Fahd bin Abdülaziz El Suud'un yerine tahta geçse de, Kral Abdullah, kardeşinin 1995'te kalp krizi ve felç geçirmesinin ardından fiilen ülkeyi yönetmeye başlamıştı.
Kral Abdullah görevde bulunduğu sürede ülke yönetiminde bazı reformlara imza atmıştı.
Suudi Arabistan'da onun krallığı döneminde din polisinin bazı yetkileri kısıtlanmış; kadınlara da ülke yönetimindeki etkisi çok sınırlı olsa da, Şura Konseyi'nde temsil hakkı verilmişti.
Kral Abdullah ayrıca kadınlara bu yıl yapılacak yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verileceğini söylemişti.
ERDOĞAN CENAZE İÇİN RİYAD'A GİDİYOR
Bugün ikindi namazından sonra Riyad'da defnedileceği kaydedilen açıklanırken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın cenaze törenine katılacağı öğrenildi.
Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre Erdoğan, Afrika Boynuzu ülkelerini kapsayan resmi ziyaretlerinin ilk durağı Etiyopya'daki temaslarının ardından sabah saatlerinde Riyad'a gidecek.
Somali'deki programlarını erteleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz Al Suud'un cenaze törenine katılmak üzere Suudi Arabistan'a gidecek. Erdoğan, Riyad'daki cenaze töreninin ardından akşam saatlerinde de Cibuti'ye geçerek, Afrika Boynuzu ülkeleri ziyaretine devam edecek.
SİSİ DAVOS'U YARIDA BIRAKTI, CENAZEYE KATILACAK
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi Kral Abdullah'ın ailesine ve Suudi Arabistan halkına başsağlığı dileğinde bulundu.
Sisi, yaptığı yazılı açıklamada, "Kişisel taziyelerimi ve Mısır halkının üzüntülerini derin duygularımla Kral Abdullah bin Abdulaziz'in ailesine ve Suudi Arabistan halkına iletiyor, Allah'tan rahmet diliyorum" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından alınan bilgiye göre, Sisi, cenaze törenine katılmak için İsviçre'nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu'nu (WEF) yarıda bıraktı.
ÜRDÜN’DE 40 GÜN YAS İLAN EDİLDİ
Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz Al Suud'un vefatı dolayısıyla Ürdün'de 40 gün yas ilan edildiği bildirildi.
Ürdün Kraliyet Divanı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Kral İkinci Abdullah'ın emriyle ülke genelinde bugünden itibaren 40 gün yas ilan edildiği belirtilerek, Suud ailesine başsağlığı dileklerinde bulunuldu.
Açıklamada, Kral İkinci Abdullah'ın, cenaze törenine katılmak için İsviçre'nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu'nu (WEF) yarıda kestiği aktarıldı.
OBAMA: HUZUR İÇİNDE YATSIN
ABD Başkanı Barack Obama, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz'in vefatı nedeniyle Kral Abdullah'ın ailesine ve Suudi Arabistan halkına başsağlığı dileğinde bulundu.
Obama, yaptığı yazılı açıklamada, "Derin saygılarımla kişisel taziyelerimi ve Amerikan halkının üzüntülerini Kral Abdullah bin Abdulaziz'in ailesine ve Suudi Arabistan halkına iletiyorum. Kral Abdullah'ın perspektifine her zaman değer verdim ve samimi, sıcak dostluğundan minnettar oldum" ifadesini kullandı.
Kral Abdullah'ın hayatının modern Suudi Arabistan'ın doğuşundan önce başlayıp, Arap ve İslam uluslarının arasında bir lider ve küresel ekonominin içinde eleştirel güç olarak ortaya çıkışını kapsadığını kaydeden Obama, Abdullah'ın, Arap Barış Girişimi'nin ilerlemesinde cüretkar adımlar attığına ve bölgede barış arayışlarına sunduğu katkıya işaret etti.
Abdullah'ın, her zaman içten ve fikirlerini cesurca savunan bir lider olduğunu belirten Obama, ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin önemini, Ortadoğu'da ve ötesinde bir istikrar ve güvenliğin gücü görmesinin, onun değişmez ve tutkulu düşüncelerinden biri olduğunu bildirdi. Obama, iki ülke arasındaki yakınlık ve ortaklığın gücünün Kral Abdullah'ın mirasının parçası olduğunu kaydetti.
Obama, açıklamasını, "Huzur içinde yatsın" diye tamamladı.
Suudi Arabistan Krallık Divanı'ndan yapılan açıklamada, Kral Abdullah'ın 3 haftadan beri tedavi gördüğü hastanede vefat ettiği belirtildi.
Kral Abdullah’ın ölümünün ardından tahta kardeşi, Veliaht Prensi ve Savunma Bakanı Prens Salman Bin Abdülaziz’in (79) geçtiği açıklandı.
Yeni Kral Salman Bin Abdülaziz
Prens Salman adına yapılan açıklamada “Majesteleri Salman, ailenin tüm üyeleri ve bütün ulus Kral Abdullah’ın yasını tutuyor” denildi. Kral Abdullah, 2005 yılında ağabeyi Fahd bin Abdülaziz el Suud’un ölümüyle tahta çıkmıştı. Kral Abdullah’ın 25 çocuğu vardı. Yeni Kral Selman bin Abdülaziz, Suudi Arabistan'ın 7. Kralı. 1935 yılında Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da doğdu ve Suudi Arabistan devletinin kurucu ailesinin erkek çocuklar sıralamasında 25'inci sırada.
20 YIL FİİLEN ÜLKESİNİ YÖNETTİ
Kral Abdullah, Suudi Arabistan'ın kurucusu ve ilk kralı olan Abdülaziz El Suud'un 37 çocuğundan 13'üncüsüydü.
Resmen 2005 yılında kardeşi Fahd bin Abdülaziz El Suud'un yerine tahta geçse de, Kral Abdullah, kardeşinin 1995'te kalp krizi ve felç geçirmesinin ardından fiilen ülkeyi yönetmeye başlamıştı.
Kral Abdullah görevde bulunduğu sürede ülke yönetiminde bazı reformlara imza atmıştı.
Suudi Arabistan'da onun krallığı döneminde din polisinin bazı yetkileri kısıtlanmış; kadınlara da ülke yönetimindeki etkisi çok sınırlı olsa da, Şura Konseyi'nde temsil hakkı verilmişti.
Kral Abdullah ayrıca kadınlara bu yıl yapılacak yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verileceğini söylemişti.
ERDOĞAN CENAZE İÇİN RİYAD'A GİDİYOR
Bugün ikindi namazından sonra Riyad'da defnedileceği kaydedilen açıklanırken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın cenaze törenine katılacağı öğrenildi.
Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre Erdoğan, Afrika Boynuzu ülkelerini kapsayan resmi ziyaretlerinin ilk durağı Etiyopya'daki temaslarının ardından sabah saatlerinde Riyad'a gidecek.
Somali'deki programlarını erteleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz Al Suud'un cenaze törenine katılmak üzere Suudi Arabistan'a gidecek. Erdoğan, Riyad'daki cenaze töreninin ardından akşam saatlerinde de Cibuti'ye geçerek, Afrika Boynuzu ülkeleri ziyaretine devam edecek.
SİSİ DAVOS'U YARIDA BIRAKTI, CENAZEYE KATILACAK
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi Kral Abdullah'ın ailesine ve Suudi Arabistan halkına başsağlığı dileğinde bulundu.
Sisi, yaptığı yazılı açıklamada, "Kişisel taziyelerimi ve Mısır halkının üzüntülerini derin duygularımla Kral Abdullah bin Abdulaziz'in ailesine ve Suudi Arabistan halkına iletiyor, Allah'tan rahmet diliyorum" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından alınan bilgiye göre, Sisi, cenaze törenine katılmak için İsviçre'nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu'nu (WEF) yarıda bıraktı.
ÜRDÜN’DE 40 GÜN YAS İLAN EDİLDİ
Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz Al Suud'un vefatı dolayısıyla Ürdün'de 40 gün yas ilan edildiği bildirildi.
Ürdün Kraliyet Divanı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Kral İkinci Abdullah'ın emriyle ülke genelinde bugünden itibaren 40 gün yas ilan edildiği belirtilerek, Suud ailesine başsağlığı dileklerinde bulunuldu.
Açıklamada, Kral İkinci Abdullah'ın, cenaze törenine katılmak için İsviçre'nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu'nu (WEF) yarıda kestiği aktarıldı.
OBAMA: HUZUR İÇİNDE YATSIN
ABD Başkanı Barack Obama, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz'in vefatı nedeniyle Kral Abdullah'ın ailesine ve Suudi Arabistan halkına başsağlığı dileğinde bulundu.
Obama, yaptığı yazılı açıklamada, "Derin saygılarımla kişisel taziyelerimi ve Amerikan halkının üzüntülerini Kral Abdullah bin Abdulaziz'in ailesine ve Suudi Arabistan halkına iletiyorum. Kral Abdullah'ın perspektifine her zaman değer verdim ve samimi, sıcak dostluğundan minnettar oldum" ifadesini kullandı.
Kral Abdullah'ın hayatının modern Suudi Arabistan'ın doğuşundan önce başlayıp, Arap ve İslam uluslarının arasında bir lider ve küresel ekonominin içinde eleştirel güç olarak ortaya çıkışını kapsadığını kaydeden Obama, Abdullah'ın, Arap Barış Girişimi'nin ilerlemesinde cüretkar adımlar attığına ve bölgede barış arayışlarına sunduğu katkıya işaret etti.
Abdullah'ın, her zaman içten ve fikirlerini cesurca savunan bir lider olduğunu belirten Obama, ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin önemini, Ortadoğu'da ve ötesinde bir istikrar ve güvenliğin gücü görmesinin, onun değişmez ve tutkulu düşüncelerinden biri olduğunu bildirdi. Obama, iki ülke arasındaki yakınlık ve ortaklığın gücünün Kral Abdullah'ın mirasının parçası olduğunu kaydetti.
Obama, açıklamasını, "Huzur içinde yatsın" diye tamamladı.
Etiketler:
abd,
cumhurbaşkanı,
haber,
obama,
recep tayyip erdoğan,
vefat
Bahçeli: 7 Haziran Türkiye'nin dönüm noktasıdır
MHP Genel Başkanı Bahçeli, "7 Haziran 2015 tarihi bir dönüm, hayati bir kavşaktır. Milliyetçi Hareket Partisi bu milli ve kaçınılmaz hesaplaşma için sabırsız ve heyecanlıdır" dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yaptığı yazılı açıklamada, TBMM Genel Kurulu'ndaki Yüce Divan oylamasıyla 4 eski bakanın AK Parti'li milletvekilleri tarafından kurtarıldığını öne sürerek, şu ifadelere yer verdi:
"Görünen odur ki AKP, hukuk devleti ilkesini tasfiye edip her türlü hukuksuzluğu inşa ve ihya amacını siyasi misyon olarak seçmiştir. Gazi Meclis hiç bu kadar yara almamış, hiç bu kadar ilkesizliğe ve itibarsızlığa mahkum edilmemiştir. Aynı şirret emellerin etrafında kümelenen kim varsa rüşvet ve yolsuzluğa kol kanat germiş, haklarında çok ciddi suçlamalar bulunan dört eski bakanı koruyup kollamıştır. Bu 4 eski bakanı adaletten kaçırma ve yargıdan uzak tutma operasyonuna destek veren herkes, vicdanen suç işlemiş, ahlaken iflas etmiştir. Yaşananlar neresinden bakılırsa bakılsın bir zillettir ve zilletten gurur duymak, zillete bel bağlamak ve buna da milli irade demek akıl, izan ve maneviyatla bağdaşmayacaktır. Esasen, TBMM'de rüşvet ve yolsuzluk zanlıları aklanmamış, yasa, anayasa, milli ruh ve milli ahlak felç edilmiştir. Dört eski bakan temize çıkmamış, üzerlerinde atılı duran pek çok ithamlardan arınmamış, buna karşılık dürüstlük ve namuslu olmak yeniden ağır bir hasar almıştır. Rüşvete onay verenler, onca rezilliğe geçer not vermişlerdir. Hırsızlığı savunmak için el kaldıranlar, soygunu selamlamak amacıyla el sallayanlar demokrasiyi baltalamış, milli ve manevi değerleri temelinden dinamitlemişlerdir."
"TBMM'de hukuk ve haysiyete kastedenler, temiz siyaset ve temiz yönetime sırt çevirenlerin her şeyden önce milletin emanetlerini çiğnediğini, edilen yeminleri inkar ettiğini" ileri süren Bahçeli, şu ifadeleri kullandı:
"Kara propagandayla siyasi dizayn peşinde koşanlar, karanlık kampanyalarla sağlam irade yalanlarıyla siyasi vesayet makamı olanlar, Türkiye'nin geleceğini karalamak için olağanüstü gayret göstermişlerdir. Türk milleti, belgeli, delilli ve her yönüyle somut olan rüşvet ve yolsuzluk iddialarını ve taraflarını Yüce Divan'a göndermeyip suça ortak olan AKP'yi ibret, esef ve teessüfle izlemiştir.''
''Türkiye'nin ibresinin tam anlamıyla adaletsizliğe çevrildiğini, çıkarlarına hizmet eden siyasi çete ve uzantılarının zulme bir kez daha ortak olduklarını'' savunan Bahçeli, ''Ayrıca TBMM'deki oylamada vicdanının sesini dinleyen, faziletin yörüngesinden çıkmayan, hukuka saygı ve riayetin çekim alanından ayrılmayan milletvekillerinin yanı sıra önemli sayıda AKP'li milletvekilinin de dört eski bakan aleyhinde tutum takınması mühim bir gelişmedir. Böylelikle AKP'de derin, alttan alta kaynayan, örtülemez, geçiştirilemez, bastırılamaz çatlak ve çatışmaların varlığı gün yüzüne çıkmıştır'' ifadesini kullandı.
Bahçeli, Davutoğlu başkanlığında kurulan 62. hükümetin fiilen, fikren ve zihnen düştüğünü savunarak, bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını ileri sürdü. Bahçeli, açıklamasında şunları kaydetti:
"Dünden itibaren AKP hükümetinin meşruiyeti artan ölçüde sorgulanacak ve hakkındaki soru işaretleri katlanarak devam edecektir. Bunca tahribattan sonra, TBMM'de tehdit ve baskı mekanizmasıyla Yüce Divan'a gönderilmeyen eski bakanların ve 17-25 Aralığın saraya saklanan failinin hesap vermesi kaçınılmaz bir zarurettir. Bu kokuşmuşluğun hesabını MHP soracak, KPSS imtihanlarına kadar sıçrayan yolsuzluk kanserinin üstesinden MHP gelecektir. Bu ertelenmiş adalet ve temizlik hareketini Türk milleti mutlaka yapacaktır... Bunun için de 7 Haziran 2015 tarihi bir dönüm, hayati bir kavşaktır. İnanç ve iddiayla söylemek isterim ki, Milliyetçi Hareket Partisi bu milli ve kaçınılmaz hesaplaşma için sabırsız ve heyecanlıdır." (Medyafaresi)
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yaptığı yazılı açıklamada, TBMM Genel Kurulu'ndaki Yüce Divan oylamasıyla 4 eski bakanın AK Parti'li milletvekilleri tarafından kurtarıldığını öne sürerek, şu ifadelere yer verdi:
"Görünen odur ki AKP, hukuk devleti ilkesini tasfiye edip her türlü hukuksuzluğu inşa ve ihya amacını siyasi misyon olarak seçmiştir. Gazi Meclis hiç bu kadar yara almamış, hiç bu kadar ilkesizliğe ve itibarsızlığa mahkum edilmemiştir. Aynı şirret emellerin etrafında kümelenen kim varsa rüşvet ve yolsuzluğa kol kanat germiş, haklarında çok ciddi suçlamalar bulunan dört eski bakanı koruyup kollamıştır. Bu 4 eski bakanı adaletten kaçırma ve yargıdan uzak tutma operasyonuna destek veren herkes, vicdanen suç işlemiş, ahlaken iflas etmiştir. Yaşananlar neresinden bakılırsa bakılsın bir zillettir ve zilletten gurur duymak, zillete bel bağlamak ve buna da milli irade demek akıl, izan ve maneviyatla bağdaşmayacaktır. Esasen, TBMM'de rüşvet ve yolsuzluk zanlıları aklanmamış, yasa, anayasa, milli ruh ve milli ahlak felç edilmiştir. Dört eski bakan temize çıkmamış, üzerlerinde atılı duran pek çok ithamlardan arınmamış, buna karşılık dürüstlük ve namuslu olmak yeniden ağır bir hasar almıştır. Rüşvete onay verenler, onca rezilliğe geçer not vermişlerdir. Hırsızlığı savunmak için el kaldıranlar, soygunu selamlamak amacıyla el sallayanlar demokrasiyi baltalamış, milli ve manevi değerleri temelinden dinamitlemişlerdir."
"TBMM'de hukuk ve haysiyete kastedenler, temiz siyaset ve temiz yönetime sırt çevirenlerin her şeyden önce milletin emanetlerini çiğnediğini, edilen yeminleri inkar ettiğini" ileri süren Bahçeli, şu ifadeleri kullandı:
"Kara propagandayla siyasi dizayn peşinde koşanlar, karanlık kampanyalarla sağlam irade yalanlarıyla siyasi vesayet makamı olanlar, Türkiye'nin geleceğini karalamak için olağanüstü gayret göstermişlerdir. Türk milleti, belgeli, delilli ve her yönüyle somut olan rüşvet ve yolsuzluk iddialarını ve taraflarını Yüce Divan'a göndermeyip suça ortak olan AKP'yi ibret, esef ve teessüfle izlemiştir.''
''Türkiye'nin ibresinin tam anlamıyla adaletsizliğe çevrildiğini, çıkarlarına hizmet eden siyasi çete ve uzantılarının zulme bir kez daha ortak olduklarını'' savunan Bahçeli, ''Ayrıca TBMM'deki oylamada vicdanının sesini dinleyen, faziletin yörüngesinden çıkmayan, hukuka saygı ve riayetin çekim alanından ayrılmayan milletvekillerinin yanı sıra önemli sayıda AKP'li milletvekilinin de dört eski bakan aleyhinde tutum takınması mühim bir gelişmedir. Böylelikle AKP'de derin, alttan alta kaynayan, örtülemez, geçiştirilemez, bastırılamaz çatlak ve çatışmaların varlığı gün yüzüne çıkmıştır'' ifadesini kullandı.
Bahçeli, Davutoğlu başkanlığında kurulan 62. hükümetin fiilen, fikren ve zihnen düştüğünü savunarak, bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını ileri sürdü. Bahçeli, açıklamasında şunları kaydetti:
"Dünden itibaren AKP hükümetinin meşruiyeti artan ölçüde sorgulanacak ve hakkındaki soru işaretleri katlanarak devam edecektir. Bunca tahribattan sonra, TBMM'de tehdit ve baskı mekanizmasıyla Yüce Divan'a gönderilmeyen eski bakanların ve 17-25 Aralığın saraya saklanan failinin hesap vermesi kaçınılmaz bir zarurettir. Bu kokuşmuşluğun hesabını MHP soracak, KPSS imtihanlarına kadar sıçrayan yolsuzluk kanserinin üstesinden MHP gelecektir. Bu ertelenmiş adalet ve temizlik hareketini Türk milleti mutlaka yapacaktır... Bunun için de 7 Haziran 2015 tarihi bir dönüm, hayati bir kavşaktır. İnanç ve iddiayla söylemek isterim ki, Milliyetçi Hareket Partisi bu milli ve kaçınılmaz hesaplaşma için sabırsız ve heyecanlıdır." (Medyafaresi)
Etiketler:
ak parti,
devlet bahçeli,
haber,
mhp,
tbmm
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)