8 Aralık 2015 Salı

Kılıçdaroğlu: Hiçbir gazeteci tutuklanmasın

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tutuklu gazeteciler için, "Gazetecilerin tutuklanmasını kaldıralım. Yargılansınlar. Ama niye tutuklu yargılansınlar. Açık, net sayın Davutoğlu’na çağrıda bulunuyorum. Gerekirse bir yasal düzenleme yapalım biz kanun teklifini verdik. İsterseniz çekelim sizin verdiğiniz teklife destek verelim." dedi.

Kılıçdaroğlu partisini grup toplantısında konuştu. Basın özgürlüğüne ilişkin eleştirilerde bulunan Kılıçdaroğlu, "İki gazeteci arkadaşımız, MİT tırları ile ilgili haber yaptı diye şimdi Silivri zindanlarında bekliyorlar. Tecritteler, tecritteler. Şöyle bir düşünelim bu haber yalan mıydı? Yüzde yüz doğru. Haberin tek cümlesinde bile çarpıtma yoktu. Gelin bir kanun çıkaralım beraber. Hiçbir gazeteci tutuklanmasın. Gazetecilerin tutuklanmasını kaldıralım. Yargılansınlar. Ama niye tutuklu yargılansınlar. Açık, net sayın Davutoğlu’na çağrıda bulunuyorum. Gerekirse bir yasal düzenleme yapalım biz kanun teklifini verdik. İsterseniz çekelim sizin verdiğiniz teklife destek verelim. Haber yapan kişiyi hapise atıyorsunuz. Onu hapise atan yargıç, yargıç değildir. Cumhuriyet hep bedel ödedi ama hep var oldu ama diktatörler baskıcı yönetimlerin hepsi tarihin çöplüklerinde. Türkiye’yi bu demokrasi ayıbından kurtarmak zorundayız" dedi.

Basın özgürlüğüne değinen Kılıçdaroğlu, "Bizim gibi yarım demokrasilerde, uygar toplumların tanımladığı hibrit demokrasiyi yaşayan bir Türkiye’de ise medya özgürlüğünden söz edemeyiz. Medya özgür değil. Dikta yönetimlerine benzer bir kuşatma içinde medya. Dikta yönetimleri iki alana müdahale ederler. Bir yandaş, havuz medyası oluştururlar. Her söyleneni onaylayan bir medya. Halka doğru bilgi değil, güçlerin istediği bilgiyi, istediği dozda veren medya isterler. İkincisi objektif yayın yapan bağımsız medyayı baskı altına alırlar. Doğru haber yapmasın, beyler rahatsız olmasın diye. Medya patronlarına ağır cezalar verirler. Devlet bütün gücünü kullanarak medya patronunu cezalandırır. Elinde devletin sopası vardır. Ya benim dediğimi yapacaksın ya ben seni yaşatmayacağım der. Şu gazeteciyi beğenmiyorum neden bu gazetede yazıyor? Onu gazetenden, televizyonundan atacaksın derler. Türkiye’de onlarca örneği var. İşten atılan yüzlerce gazeteci var. Buna demokrasi diyoruz. Hangi demokrasi? Ankara’daki beylerin ileri demokrasisi diyoruz buna. Bu da yetmiyor. Medya kuruluşlarına yine devletin gücünü kullanarak, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu aracılığıyla baskı kuruyor el koyuyorsunuz. Ondan sonra çıkıp diyorsunuz ki ’Türkiye’de demokrasi var.’ Hangi demokrasi? Yandaş medyaya her şey mubah. Her şey. Demokrasi, basın özgürlüğü bu mudur?" diyerek eleştiride bulundu.

"HABER YAPTI DİYE EĞER GAZETECİYİ HAPİSE GÖNDERİRSENİZ ORADA KIRMIZI ÇİZGİ SADECE LAFTA KALMIŞ OLUR"

 Kılıçdaroğlu, "Davutoğlu’nun basın özgürlüğüne verdiği cevap; ’Soru soran gazeteci evine gidebiliyorsa o ülkede basın özgürdür’ diyor. Güzel. Soru soran gazeteci evine gidiyor da. Yazı yazan, haber yapan gazeteci, hapishaneye gidiyorsa o ülkede basın özgür müdür değil midir? Soru budur zaten. Haber yaptım diye hapishaneye gidiyorum ben. Basın özgürlüğü bizim kırmızı çizgimiz eyvallah. İtirazımız yok. Ama haber yaptı diye eğer gazeteciyi hapise gönderirseniz orada kırmızı çizgi sadece lafta kalmış olur. Gazeteci gerektiğinde, hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan kişidir dedik. Onun haberini yayınlayan organa da gazete diyoruz zaten" diye konuştu.

"İKİ GAZETECİ ARKADAŞIMIZ, MİT TIRLARI İLE İLGİLİ HABER YAPTI DİYE ŞİMDİ SİLİVRİ ZİNDANLARINDA BEKLİYORLAR"

Kılıçdaroğlu, "İki gazeteci arkadaşımız, MİT tırları ile ilgili haber yaptı diye şimdi Silivri zindanlarında bekliyorlar. Tecritteler, tecritteler. Şöyle bir düşünelim bu haber yalan mıydı? Yüzde yüz doğru. Haberin tek cümlesinde bile çarpıtma yoktu. Doğru haber yazıyor kamuoyunu aydınlatıyorsunuz, iktidarın yalanlarını 78 milyona, dünyaya duyuruyorsunuz benim yalanlarımı neden duyurdun diye ona ceza veriliyor. Bu mudur demokrasi, medya özgürlüğü? Hepimizin sorgulaması lazım" dedi.

"YÜRÜRLÜKTEKİ DARBE ANAYASASINDA DEVLET BASIN HABER ALMA HÜRRİYETLERİNİ SAĞLAYACAK TEDBİRLERİ ALIR" DİYOR

Kılıçdaroğlu, "Şu anda yürürlükte olan anayasa darbe anayasası. Basın özgürlüğü ile ilgili oradan bir cümle okuyayım; devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Yani medyanın özgürlüğünü koruyacak tedbirleri devlet alır diyor. Anayasa diyor. Hükümet ne yapıyor? Sen madem bu haberi yaptın ve bu haber doğru ben seni süründüreceğim" açıklamasında bulundu.

"HER BASKICI DÖNEMDE DE BEDEL ÖDEYEN TEK GAZETE CUMHURİYET’TİR"

Kılıçdaroğlu, "Cumhuriyet gazetesi cumhuriyet ile yaşıt olan bir gazete. Cumhuriyet Gazetesi, Türk medyasının akademisidir. Okuludur. Cumhuriyet her dönemde doğruları yazarak yoluna devam etmiştir. Her baskıcı dönemde de bedel ödeyen tek gazete Cumhuriyet’tir. 12 Eylül, 12 Mart’ta bedel ödemiştir. Gazeteciler zindanlara atılmıştır. İşkenceden geçirilmiştir. Yazarları öldürülmüş, katledilmiştir. Bedel ödemeye hala devam ediyor. Bu ülkede göstermelik bir demokrasi var" dedi.

"HABER YAPAN KİŞİYİ HAPİSE ATIYORSUNUZ ONU HAPİSE ATAN YARGIÇ, YARGIÇ DEĞİLDİR"

Kılıçdaroğlu, "Haber yapan kişiyi hapise atıyorsunuz. Onu hapise atan yargıç, yargıç değildir. Bütün yargıçlardan özür diliyorum ona yargıç dediğim için. Yargıç değildir o. Vicdanında özgürlüğü hissetmeyen medya özgürlüğünü bilmeyen bir kişiye hakim yargıç denilemez. Hadi savcı tamam birilerinin savcısı cumhuriyetin değil. Birilerinin kölesi, sözcüsü. Onun getirdiğini aynen onaylıyor yargıç. Sen nasıl yargıçsın? Dünyadan nasıl haberin yok? Türkiye’yi dünyaya rezil etmeye senin ne hakkın var" ifadelerini kullandı.

"CUMHURİYET HEP BEDEL ÖDEDİ HEP VAR OLDU AMA DİKTATÖRLER BASKICI YÖNETİMLERİN HEPSİ TARİHİN ÇÖPLÜKLERİNDE"

Kılıçdaroğlu, "Dünyadaki bütün medya kuruluşları Türkiye’deki bu gelişmelerden kaygı duyuyorlar. Cumhuriyet hep bedel ödedi ama hep var oldu. O diktatörler, baskıcı yönetimlerin hepsi gitti. Hepsi tarihin çöplüklerinde" dedi.

"HER BİRİMİZİN SABAH GİDİP BASKI ALTINDA OLAN MEDYADAN BİRER GAZETE SATIN ALMAMIZ LAZIM"

Kılıçdaroğlu, "Bir şey yapmamız lazım. Her birimizin sabah gidip baskı altında olan medyadan birer gazete satın almamız lazım. Cevap vereceksen diktatöre bunun cevabı budur. Lafla peynir gemisi yürümez destek vereceğiz. Baskı altında olan medyaya destek, moral vereceğiz. Herkesin hiçbir ayrım yapmadan baskı altında olan gazetelere, gazetecilere sahip çıkması lazım" dedi.

"AÇIK, NET SAYIN DAVUTOĞLU’NA ÇAĞRIDA BULUNUYORUM BERABER KANUN ÇIKARALIM HİÇBİR GAZETECİ TUTUKLANMASIN"

Kılıçdaroğlu, "Gelin bir kanun çıkaralım beraber. Hiçbir gazeteci tutuklanmasın. Gazetecilerin tutuklanmasını kaldıralım. Yargılansınlar. Ama niye tutuklu yargılansınlar. Açık, net sayın Davutoğlu’na çağrıda bulunuyorum. Gerekirse bir yasal düzenleme yapalım biz kanun teklifini verdik. İsterseniz çekelim sizin verdiğiniz teklife destek verelim" açıklamasında bulundu.

"TÜRKİYE’Yİ BU DEMOKRASİ AYIBINDAN KURTARMAK ZORUNDAYIZ"

Kılıçdaroğlu, "Türkiye’yi bu demokrasi ayıbından kurtarmak zorundayız. 21. Yüzyılın Türkiye’sine bu tablo yakışmıyor. MİT tırlarında silahı sanki ilk kez Cumhuriyet yazdı. Defalarca yazıldı, söylendi. Neden? Çünkü birileri dedi ki; onlar en ağır cezaya çarptırılacaklar bedelini ödeyecekler. Birileri dedi. Birilerini dediğini yasa kabul edip işlem yapan bir yargıç, savcı var. sorunumuz da burada başlıyor. O tırlarda silah olduğunu bizim milletvekillerimiz de defalarca dile getirdi. Gizlilik kararı alınan mahkeme dosyalarında, şoförlerin ifadelerinde var" diye konuştu.

"TUĞRUL TÜRKEŞ, ’YEMİN EDİYORUM, VALLAHİ, BİLLAHI O SİLAHLAR TÜRKMENLERE GİTMİYORDU’ DİYOR"

Kılıçdaroğlu, "Kabinede olan Tuğrul Türkeş, ’Yemin ediyorum, vallahi, billahi o silahlar Türkmenlere gitmiyordu’ diyor. AKP’nin bakanı söylüyor. Kendi bakanına sormuyor haberi yapan gazeteciyi neden bu haberi yapıyorsun diye gazeteci hapise atılıyor. Türkiye’nin saygınlığına zarara veren bu sürecin sonlandırılması lazım" dedi.

"CİDDİ VE DERİN BİR KRİZDİR"

Türkiye ile Rusya arasında yaşanan krize değinen Kılıçdaroğlu, "Sorun krizin iyi yönetilemediği. Evet bir krizdir. Ciddi ve derin bir krizdir. Krizin iyi yönetilememesi asıl sorundur. Rus uçağı vurulduktan sonra Cumhurbaşkanlığından açıklama Rus uçağını vurduk. Daha Genelkurmay açıklama yapmamış. Cumhurbaşkanlığı kaynakları açıklama yapıyor. 10 dakika sonra saat 10.50 Rus uçağını vurduk ama henüz milliyetini tespit edemedik. Bu ülkenin cumhurbaşkanı söylüyor bunu. Böyle bir çelişki olabilir mi?" ifadelerini kullandı.

"SARAYINDA TEZEK YAK BAKALIM NASIL YAKACAKSIN?"

Kılıçdaroğlu, "Biz gerekirse tezek yakarız diyor. Olur sarayında tezek yak bakalım nasıl yakacaksın? Türkiye iyi yönetilmiyor sürükleniyor. Türkiye’yi bir krizin ortasına attılar şimdi hep beraber nasıl çıkacak diye bekliyorlar. Rusya ile bütün komşularımız ile ilişkilerimizin iyi olmasını isteriz" dedi.

"HÜKÜMETİN YETKİLİLERİNİ, RUS YETKİLİLERİ SAĞ DUYUYA DAVET ETTİM"

Kılıçdaroğlu, "Hükümetin yetkililerini, Rus yetkilileri sağ duyuya davet ettim. Kavganın zamanı değildir. Sağ duyu ile hareket etmek zorundayız. Akıl ve mantık ile çözmeliyiz daveti yaptım" dedi.

"FÜZE BİLİNÇLİ OLARAK ASKERİN OMUZUNA KONULMUŞSA TÜRK HALKINI TEHDİT ETMEK ASLA DOĞRU DEĞİLDİR"

Boğazdan füzeli geçişle ilgili Kılıçdaroğlu, "Eğer bu füze bilinçli olarak askerin omuzuna konulmuş ve görüntü verilmesi istenmişse bu Türkiye halkına yapılmış en büyük saygısızlıktır. Bunu asla kabul etmeyiz. Bunu yapan Rus yöneticilerin de oturup düşünmesi lazım. Görüntüyü, krizi bu noktaya taşımak Türk halkını tehdit etmek asla doğru değildir. Rus halkı ile asla bir sorunumuz yok. Ama yöneticilerin sağ duyu ile düşünmesi lazım. Bunu yaptığımız zaman Türkiye bu krizi aşar" diye konuştu.

"ORTADOĞU’NUN LİDERLİĞİNE SOYUNACAKLARDI ORTADOĞU’NUN ŞAMAR OĞLANI OLDULAR"

Kılıçdaroğlu, "Suriye’de demokrasi yok diye yapmışlardı. Önce kendi ülkene bak. Senin ülkende demokrasi var mı? gazetecilere, yargıya bak. Devletin çivisi çıktı. Kalkmış Suriye diyorsun. Suriye’nin Rusya için ne kadar önemli bir ülke olduğunun farkına varamayan bir anlayış. Türkiye kaybeden tek ülkedir. Irak hükümeti Türkiye’yi tehdit ediyor 24 saatin kaldı diyor. Şu hale bak. Ortadoğu’nun liderliğine soyunacaklardı Ortadoğu’nun şamar oğlanı oldular. Her gelen tokat atıyor. Böyle bir ülke olabilir mi? Bölgesinde örnek olan bir ülke, nasıl bu hale sürüklendi?" diye konuştu.

"KESİN HESAP KOMİSYONU KURALIM TEKLİFİNDE BULUNDUK"

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 2016 bütçesi ile ilgili açıklamalarına ilişkin Kılıçdaroğlu, "Açıklamanın bir kısmı doğru bir kısmı eksiktir. Teklif yapıldığı doğrudur ama biz de onalar karşı bir teklif yaparak şeffaflıktan siz de biz de bahsediyoruz dedik. Bütçe kaynaklarının nerelere harcandığını biz merak ediyoruz. Kesin hesap komisyonu kuralım eski bütçede paralar nerelere harcandı adam gibi oturup görüşelim. Siz bu teklifimizi kabul ederseniz biz de teklifinizi kabul ederiz dedik. Kabul edilmedi yolsuzluklar ortaya çıkar diye" açıklamasında bulundu.

"CUMHURBAŞKANI İSEN OTUR OTURDUĞUN YERDE CUMHURBAŞKANI DEĞİLSEN ÇIKARSIN KARŞIMA BU KADAR AÇIK"

Kılıçdaroğlu, "Son sözüm sayın Erdoğan’a, sayın Erdoğan yüzde 51 oyla seçildi Cumhurbaşkanı oldu. Bireysel olarak da parti olarak da cumhurbaşkanlığı makamına hep saygı gösterdik. Tarafsızlığı üzerine yemin etti. Şimdi kendisi tarafsız davranmıyor. Suriye konusunda bizim ne dediğimizi anlamadan bizi açıkça suçladı. Ana muhalefeti suçladı. Cumhurbaşkanı isen otur oturduğun yerde. Cumhurbaşkanı değilsen çıkarsın karşıma bu kadar açık. Namus ve şeref bu toplum için çok önemlidir. O kadar ki çocuklarımıza şeref adını veriyoruz. Namus ve şeref üzerine tarafsızlık konusunda yemin ettikten sonra namus ve şeref kavramını çöp sepetine atıp tarafsızlığını korumazsa söyleyecek çok şeyim var daha. Koruması lazım. Sayın Erdoğan senin için namus ve şeref kavramı nedir? Çık Allah aşkına anlat biz de öğrenelim" diye konuştu.

Ümit KOZAN -Nursima KESKİN / ANKARA (DHA)

" Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlarında kalmasını ısrarla isteyiniz"

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Başbakan Ahmet Davutoğlu’na çağrıda Devlet Bahçeli, "Hükümet sizsiniz. Yetki sizdedir. Milli irade ülke yönetiminde partinizi görevlendirmiştir. Dış politikada çok başlılık ve hükümetin atıl kalması çok mahsurludur. Dış politikanın sadece Erdoğan’ın günübirlik ve polemik üzerine bina edilen sözlerine bırakılması, hükümetin geriye atılması Türkiye’nin ciddi şekilde aleyhinedir. Sayın Başbakan, buna müsaade etmeyiniz, üstlendiğiniz görevin gereğini yapınız, dış politikayı siz yürütünüz, Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlarında kalmasını ısrarla isteyiniz" dedi.

"TÜRKİYE’DE ORTAK AKIL İŞLETİLMEMEKTEDİR" 

Devlet Bahçeli, "Türkiye’de ortak akıl işletilmemektedir. Bu yüzden iç ve dış politikada yaşanmadık rezillik kalmamışken, hala ve inatla sistem değişikliğine kafa yormak, yeni yeni unvanların hayalini kurmak çok yanlış, çok marazidir. Demem odur ki, ülkemiz bu kadar ağır sorunlarla boğuşurken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık sevdası fırsatçılık ve ganimet avcılığıdır. Türkiye sıcak savaş sınırlarında gezinirken Erdoğan’ın makam tutkusu hakikaten de samimiyetsizlik ve sorumsuzluk örneğidir. AKP Seçim Beyannamesi’nde Cumhurbaşkanı ile Başbakanın siyasal sistem içindeki yetki ve görev paylaşımının yeni bir düzenlemeyi zorunlu kıldığı ifade edilmektedir. Yine bu çerçevede, mevcut sistemin Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın farklı siyasi geleneklerden gelmeleri durumunda kriz üretme potansiyeli taşıdığı öne sürülmektedir. Ve AKP Seçim Beyannamesi’nde muhtemel yönetim sorunlarının başkanlık sistemiyle aşılacağı yazılmaktadır. Bu elbette AKP’nin kendi görüşü, kendi sanal gündemidir" dedi.

"ERDOĞAN’IN BAŞKANLIK TALEBİ TEDAVİSİ OLMAYACAK KADAR KRONİKLEŞMİŞTİR"

Devlet Bahçeli, "Cumhurbaşkanı ile Başbakan'ın yetki ve görev sahaları Anayasa’nın amir hükümlerinde belirtilmiş, bu konuda flu, kafa karıştıran bir husus bırakılmamıştır. Erdoğan ve Davutoğlu Anayasa’yı açıp okudukları takdirde her şeyi bütün açıklığıyla görüp öğrenebileceklerdir. Türkiye’nin yeni bir sisteme değil düzgün, kapsayıcı, adil, dürüst, namuslu ve milli yönetime ihtiyacı olduğunu kimse inkar edemeyecektir. Gördüğümüz kadarıyla Erdoğan’ın başkanlık talebi tedavisi olmayacak kadar kronikleşmiştir. Yani Erdoğan başkan olursa, Cumhuriyet’in kuruluş ilke ve esasları teker teker yıkılırsa her şey güllük gülistanlık olacak, birden bire Türkiye uçuşa geçecektir. Buna da yeni Türkiye denecektir" diye konuştu.

"TEK KARAR VEREN OLMAK İÇİN YANIP TUTUŞMAKTADIR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar dönüşü uçakta bulunan gazetecilere aklının ambarında ne varsa birer birer döktüğünü söyleyen Devlet Bahçeli, "Başkanlık için uzlaşma olmaması halinde partili cumhurbaşkanı formülü ile çift başlılığın kaldırılabileceğini, böylece Fransa modelinin bir versiyonuna geçileceğini söylemiştir. Erdoğan daha da ileri gitmiş ve şöyle demiştir: 'Çift başlılığı ortadan kaldırmak lƒzım. Aksi takdirde birbirinizi ne kadar sevseniz de, geçmişte ne kadar beraber olsanız da zaman zaman sıkıntılar söz konusu olabilir.’ Cumhurbaşkanı çift başlılıktan yakınmaktadır. Aynı Erdoğan 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün zamanında ve sağduyulu müdahalelerine içerlemiş ve öfkelenmiş, o tarihlerde de çift başlılıktan dert yanmıştır. Gül’ün, 29 Ekim 2012’de Ulus’ta yapılan kutlamalarda, Ankara Valisi’nden polis barikatlarının kaldırılmasını istemesine alınmış, ’bu ülkeyi bugüne kadar çift başlı bir sistemle yönetmiyoruz’ sözleriyle kardeşini eleştiri yağmuruna tutmuştu. Erdoğan Başbakanken de, Cumhurbaşkanıyken de çift başlılıktan muzdariptir. Çünkü tek adam, tek bilen, tek karar veren olmak için yanıp tutuşmaktadır. Sözünün üstüne söz koyulmasına sinirlenmekte, kim olursa olsun şuurunu kaybetmiş halde saldırmaktadır. 2012 yılında, Cumhuriyet Bayramı’nın nezih bir şekilde, olaysız ve sorunsuz kutlanması konusunda devreye giren Abdullah Gül’e Erdoğan’ın tahammülsüzlüğü demokratik bir tavır, kardeşlikle bağdaşır bir davranış şüphesiz değildir. Erdoğan’ın mizaç ve müktesebatı tehlike saçmaktadır. Devleti kendi aile şirketi gibi yönetmek istemektedir. Ve işin düşündürücü tarafı ise, her gittiği ülkeye özenmesi, her gittiği ülkenin yönetim modeline hayranlık duyarak sahiplenmesidir" dedi

"ERDOĞAN BAŞKANLIĞI BIRAKSIN, TÜRKİYE’NİN NE HALLERE DÜŞTÜĞÜNE VİCDANI VARSA YANSIN" 

Devlet Bahçeli, "Akıtılan kanların damla damla hesabı sorulmadan, alınan canların tek tek bedeli ödetilmeden, çiğnenen ümitlerin karşılığı alınmadan; yetim bırakılan çocukların, evladını yitirmiş anaların, dul kalmış kadınların, yanmış ocakların feryat figanlarının faturası canilere çıkarılmadan bu iktidara her şey haramdır. Erdoğan başkanlığı bıraksın, partili cumhurbaşkanlığıyla avunmayı terk etsin de Türkiye’nin ne hallere düştüğüne vicdanı varsa yansın. İşte Nusaybin, işte Sur, işte Cizre, işte Yüksekova; her gün katliam, her gün kayıp; ama ortada ne devlet vardır, ne de haysiyetli bir iktidar görülmektedir. Türkiye azap yaşıyor, Erdoğan uçaktan inmiyor, yine mangalda kül bırakmıyor ve orada burada kahramanlık taslıyor. Türk milleti çile üstüne çile yaşıyor, ıstırap sanki saltanat kuruyor, fakat Davutoğlu bana mısın demiyor? Aziz milletimin tercihlerine saygı duyuyorum, ama oy verdiği partinin maksat ve ruhunu artık anlamasını da yürekten niyaz ediyorum. Doğu ve Güneydoğu'da her yer hendek, her yer barikattır. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde PKK’lı teröristler tarafından düzenlenen saldırıda, kentteki ilk Osmanlı eseri Fatih Paşa Camii yakılmıştır. İş artık bu raddeye kadar gelmiştir. Bu tehlikeli süreci ne pahasına olursa olsun durdurması gereken devlet ve hükümet idaresi Erdoğan’ın hezeyanlarına yetişmek, onu pışpışlamak için yarışmaktadır. Türkiye’nin milli birliği, huzuru, dayanışma ve kardeşlik hukuku ateş altındadır" dedi.

"BARİKATLARI KURAN ARKADAŞLAR DİYECEK KADAR TERÖRE ARKA ÇIKMIŞTIR" 

Devlet Bahçeli, "Tahir Elçi’nin evine ziyarette bulunan, arkasından Diyarbakır Barosu’nda konuşan ana muhalefet partisi genel başkanı, ’barikatları kuran arkadaşlar’ diyecek kadar teröre arka çıkmıştır. Davutoğlu ve Erdoğan’ın dağdaki gençler sözünden sonra, Kılıçdaroğlu’nun arkadaşlar ifadesi kurşun gibi adresini bulmuştur. PKK militanları güpegündüz roketli saldırılarla Diyarbakır’da savcıların görev yapmasını engellemişlerdir. Terör örgütü şiddet ve saldırıları kent merkezlerine doğru yaygınlaştırma stratejisini takip etmekte, kırsaldan şehirlere doğru açılmaktadır. PKK, örgüte destek vermeyen, katılmayan hatta karşı tavır alan veya alabilecek kim varsa kitlesel göçe zorlamaktadır. Bu şartlar altında, terör yandaşlarından hükümete yeniden masaya oturma çağrıları, müzakere teklifleri gelmektedir. Endişemiz şudur: Erdoğan ve AKP zihniyeti başkanlık karşılığında her tavizi verebilecek kıvam ve konuma gelmişlerdir. Başkanlık diyeti olarak yeni anayasada Türklüğün ayıklanması, devletin doğu ve güneydoğudan vazgeçmesi karambole ve oldubittiye getirilebilecek, masada müzakeresi yapılan özerklik geç olmadan devreye alınabilecektir" diye konuştu.

"ESAD VE PUTİN MORAL ÜSTÜNLÜĞÜ ELDE EDEBİLMEK İÇİN SON SALDIRILARINI ORGANİZE ETMEKTEDİR"

Devlet Bahçeli, "En geç 1 Ocak’tan itibaren Suriye’de ateşkes ilan edilecek, siyasi çözüm için masa kurulacak ve Esad BM’nin tanıdığı muhalif grupla pazarlığa oturacaktır. Viyana planı budur. Bu kapsamda Esad ve Putin moral üstünlüğü elde edebilmek için son denemelerini, son saldırılarını organize etmektedir. NATO Bakanlar Komitesi’nin 1 Aralık toplantısında Rusya’nın Suriye’deki varlığına karşı Türkiye’ye destek olmak için üye ülkelerden savaş uçağı ve gemileri takviye kararı çıkmıştır. ABD, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, İspanya Türkiye’ye yardım bahanesiyle İncirlik Üssü’ne silah, asker ve cephanelik yığmaya başlamışlar, Ortadoğu’ya çöreklenmişlerdir. Görüleceği üzere NATO ülkeleri bölgeye güç kaydırmaktadır. 2.Dünya Savaşı sonrasında devletlerin toprak kazanımı olmayacak ilkesi bozulmaktadır. Rusya’nın müdahalesine kadar Irak ve Suriye’de devlet dışı aktörlerin varlığı, şimdi yerini devletlerin mücadelesine bırakmıştır. Ve gelişmelerden çıkardığımız sonuç da, NATO’nun geleneksel savunma anlayışını ve sınırlarını değiştirdiği, Suriye ve Afrika’ya asker intikal ettirdiğidir. İngiltere, Suriye’deki IŞİD hedeflerinin bombalanmasına izin veren tezkerenin parlamentoda kabul edilmesinin hemen ardından hava saldırılarını gerçekleştirmiştir" dedi.

"ABD TSK’NIN DAHA AKTİF BİR ŞEKİLDE DEVREYE SOKULMASINI İSTEMEKTEDİR"

Devlet Bahçeli, "Akdeniz’de halen Rusya ve Türkiye dışında 10 ülkenin savaş gemisi dolaşmakta ve mevzilenmektedir. Rusya ise Hazar Denizinde tatbikatlara başlamıştır. Ortadoğu’daki iç karışıklıklar, mezhep ayrılıkları üzerinden kendilerine nüfuz alanları, stratejik zeminler, hƒkim cepheler oluşturmanın arayışında olan ülke sayısı fazlalaşmıştır. Bugün Ortadoğu’da yaşanan kamplaşmanın ve yangının kökeninde mazisi bir asrı aşan paylaşım kavgaları vardır ve şu an oldukça da şiddetlidir. Bir diğer mesele de, Türkiye-Suriye sınırının delik deşik olması, kimin girip kimin çıktığının belirsizliğidir. Binlerce kilometre öteden kalkıp sınırlarımızda askeri operasyonlar düzenleyen, Türkmen Dağı’ndaki soydaşlarımızı bombalayan Rusya mafya devleti gibi hareket etmektedir. Ayrıca ABD, Türkiye sınırından yabancı savaşçı ve petrol geçişinin sürdüğünü, TSK’nın daha aktif bir şekilde devreye sokulmasını istemektedir. Bugüne kadar sınırlarımıza duvar örülmesi, devriye ve kule sayısının arttırılması bir işe yaramamıştır. Sınırlarımızın tam korunması amacıyla entegre sınır sisteminin hayata geçirilmesi konusunda arayışlar ise sürmektedir. IŞİD kontrolünde olan ve kamuoyunda Mare hattı olarak bilinen Suriye-Türkiye sınırındaki 98 km’lik bölgede sıkıntı en üst seviyededir. Gaziantep’in Karkamış ve Oğuzeli ilçeleri ile Kilis’in Elbeyli ilçesi arasındaki bölgenin karşısında Suriye’nin Halep kentinin Carablus ve Azez ilçeleri bulunmaktadır" diye konuştu.

''CUMHURBAŞKANI'NIN ANAYASAL SINIRLARINDA KALMASINI ISRARLA İSTEYİNİZ''

Bahçeli, "Türkmenler katiyen yalnız bırakılmamalıdır. Çevremizde en az IŞİD kadar tehlikeli olan PKK-PYD silahlandırılıp desteklenirken, İran’dan Irak’a kadar dostumuz kalmamışken, milli politikalardaki çözülme, Türkmeneli’nden Bayırbucak Türkmenlerine kadar süren sistematik Türk kıyımı ne zaman görülecektir? Bu hükümet neyle meşguldür? Türkiye’nin hedef tahtasında olduğu görülmez midir? Dış politika macera ve cehalet kaldırmayacaktır. Ne hazin ki tedavüldeki dış politikada cehaletten gayri meşruluğa kadar yok yoktur. Ve yanıbaşımızda artan riskler kuyumuzu kazmakta, Türkmenlerin varlığına kast etmekte, milli bekamızı boyunduruk altına sokmaktadır. Buradan Sayın Davutoğlu’na çağrıda bulunuyorum: Hükümet sizsiniz. Yeki sizdedir. Milli irade ülke yönetiminde partinizi görevlendirmiştir. Dış politikada çok başlılık ve hükümetin atıl kalması çok mahsurludur. Cumhurbaşkanıyla mutat görüşmelerinizde ülke gündemini pek tabiidir ki istişare ediniz, diyeceğim bir şey yoktur. Ancak dış politikanın sadece Erdoğan’ın günübirlik ve polemik üzerine bina edilen sözlerine bırakılması, hükümetin geriye atılması Türkiye’nin ciddi şekilde aleyhinedir. Sayın Başbakan, buna müsaade etmeyiniz, üstlendiğinizin görevin gereğini yapınız, dış politikayı siz yürütünüz, Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlarında kalmasını ısrarla isteyiniz. Milliyetçi Hareket Partisi hiçbir dönemde olmadığı kadar tehditlerin mihrakında olduğumuzu görmekte, bu bilinçle ülkesinin çıkar ve güvenliği için her sorumluluğu almaya, her özveride bulunmaya hazır olduğunu cümle aleme tekraren ilan etmektedir" diye konuştu.
Ümit KOZAN - Nursima KESKİN / ANKARA (DHA)

Başbakan Davutoğlu'ndan önemli açıklamalar

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Hükümet olarak önümüzdeki dönemde AB müktesebatına uyum sürecini hızlandırmakta kararlıyız. Yargı sistemimizi başta AB olmak üzere uluslararası norm ve standartlara göre yeniden yapılandıracağız. AB'ye katılım için ulusal eylem planımızı titizlikle hayata geçireceğiz" dedi.

Davutoğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, aşkla ve inançla çıktıkları yolda Türkiye'nin gücüne güç katmak için yeniden koşmaya başladıklarını ifade ederek, "Yolumuz hayırlı olsun, menzilimiz hayırlı olsun. Önümüzdeki yol ne kadar meşakkat ve zahmet gerektirirse ondan daha çok emek sarf edecek, alın teri dökeceğiz" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, millete, ülkeye ve vatandaşlara hizmet yolunda hiçbir zaman durmayacaklarını ve yorulmayacaklarını söyledi.

Bugün açıklanan verilere göre ekim ayında sanayi üretiminin, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4,6 oranında önemli bir artış gösterdiğini belirten Davutoğlu, arındırılmamış verilere göre ise sanayi üretiminde yıllık artışın yüzde 14,7 olduğuna dikkati çekti.

Bunların 1 Kasım seçimlerinden önceki veriler olduğunu ifade eden Davutoğlu, "İnşallah 1 Kasım seçimlerinden sonra şaha kalkacağız. Şaha inşallah. 1 Kasım seçimleriyle bugün bu ivmenin devam edeceğini ve sanayi üretiminin dördüncü çeyrek büyümesine ciddi katkı sağlayacağını görebiliyoruz. Bu başarılarından dolayı sanayicilerimizi yürekten kutluyorum" diye konuştu.

Davutoğlu, 1 Kasım seçimlerinin ardından başlayan sürecin kendi takvimi içinde adım adım emin adımlarla ilerlediğini vurgulayarak, 30 Kasım itibarıyla hükümetin güven oyu alarak çalışmalarına yoğun bir şekilde başladığını kaydetti.

Bir önceki grup toplantısından bu yana diplomasi ve iç siyasi gelişmeler konusunda yoğun bir trafik olduğunu belirten Davutoğlu, 29 ve 30 Kasım'da Brüksel'de Türkiye-AB Zirvesi'ne katıldıklarını anımsattı.

Davutoğlu, 11 yıl sonra gerçekleşen bu zirvenin, Türkiye-AB ilişkileri için önemli bir dönüm noktası olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"2004 yılına kadar Türkiye aday bir ülke olarak AB zirvelerine belirli bir formatta katılıyordu. 2004'ten bu yana Türkiye ile AB'nin bir zirve çerçevesinde bir araya gelmesi mümkün olmamıştı. Biz aday ülkelere yönelik bu kararın yanlış olduğunu ısrarla söylüyorduk. Türkiye ile liderler seviyesinde yapılacak istişarelerin ve müzakere sürecinin hızlandırılmasının önemine işaret ediyorduk. Bugün AB'deki dostlarımızla, liderlerle bu konuda ortak bir noktaya geldiğimiz, ortak bir anlayışa ulaştığımız için memnunuz."

AB'ye tam üyelik hedefinin kendileri için son derece önemli olduğunun altını çizen Davutoğlu, "Hükümet olarak önümüzdeki dönemde AB müktesebatına uyum sürecini hızlandırmakta kararlıyız. Yargı sistemimizi başta AB olmak üzere uluslararası norm ve standartlara göre yeniden yapılandıracağız. AB'ye katılım için ulusal eylem planımızı titizlikle hayata geçireceğiz" dedi.

Çok önem verdikleri vize serbestisi sürecinin de takipçisi olacaklarını vurgulayan Davutoğlu, "Zirvede aldığımız kararlar çerçevesinde, inşallah en geç 2016'da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, başları dik bir şekilde vizesiz olarak Avrupa'ya seyahat edebilecekler. Hayırlı uğurlu olsun" şeklinde konuştu.

"SÜRATLİ GELİŞMELER BEKLİYORUZ"

Bu zirvenin, Türkiye'nin AB sürecinde yeniden başlangıç olduğunu ifade eden Davutoğlu, AB Zirvesi'nde muhatapların, Türkiye ve AB ortak geleceklerin inşası için sonuç odaklı hareket etmeyi, dayanışmalarını ve mevcut bağlarını daha da ileriye taşımalarını taahhüt ettiklerini bildirdi.

Davutoğlu, bundan böyle uygun bir formatta yılda iki kez düzenli zirveler gerçekleştireceklerini belirterek, şunları söyledi:

"Bu zirveyle fasılların tekrar açılmasından, Schengen vizesine kadar pek çok alanda süratli gelişmeler bekliyoruz. AB açısından taahhütler ifade edilmiş, şimdi ise icraata geçme vaktidir. AB Zirvesi'nde Suriyeli kardeşlerimiz için de önemli kazanımlar elde ettik. Suriye'de yaşanan trajediye AB'nin tam olarak yönelmesini sağlamış olmayı son derece önemli buluyorum. Bu çerçevede AB ülkeleri Türkiye'de acil ve sürekli insani yardım sağlayacak. Aynı zamanda genel mali destek de önemli ölçüde artırılacak ve Suriye söz konusu olduğunda şu ana kadar bütün bu yükü tek başına taşımış olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti külfet paylaşımı konusunda diğer ülkelerle birlikte hareket etmiş olacak."

"TÜRKİYE, İNSANLIK TARİHİNE ALTIN HARFLERLE GEÇECEK"

AB'nin, Türkiye'ye başlangıç olarak 3 milyar avro ilave kaynak sağlamayı taahhüt ettiğini anımsatan Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bu vesileyle kimi bilgisizce ve hatta insafsızca dile getirilen eleştirilere de cevap vermek istiyoruz. Mezkür mali kaynakla ilgili Türkiye'nin bu paraya ihtiyacı olduğu iddiası büyük bir yalandır. AB'nin 3 milyar avro tutarındaki desteğinin sağlanmasında Türkiye'nin tabiri caizse Avrupa'nın vicdanını harekete geçirmesine yönelik ısrarlı tutumu belirleyici oldu. Avrupalı dostlarımıza teşekkür ediyoruz.

Ama şu hususu da açık bir şekilde burada vurgulamak istiyorum. Biz bugüne kadar kapımıza geleni geri çevirmedik. Sınırlarımıza ulaşanların dinine, mezhebine, ırkına, kökenine bakmadan yardımına koştuk. Bütün bunları yaptık, bundan sonra da yapacağız. Bugünlerin tarihi yazıldığında Türkiye bütün bir insanlık tarihine, dünyanın en geniş kapsamlı mülteci akınına bağrını açmış, vicdani diplomasi uygulamış bir ülke olarak altın harflerle geçecek."

Davutoğlu, bu zor günlerin geçeceğini, o zaman Türkiye'nin elinin dokunduğu, aşını paylaştığı Suriyeli kardeşlerinin bu destanı on yıllarca,
asırlarca gelecek nesillere aktaracağını dile getirerek, "Bu bize inancımızdan,
kültürümüzden, tarihimizden gelen bir yükümlülüktür. Ama bütün bu yardımları yapmamız, Suriyeli kardeşlerimize destek olmamız onların daha iyi şartlara ulaşmalarına yönelik arayışlarımıza da mani değildir. Bugün eğer AB'de yöneticilerden, sokaktaki pek çok kesime kadar Suriye dramına karşı bir duyarlılık oluşmuşsa bunda Türkiye'nin izlediği ilkeli, etkin stratejinin payı büyüktür" diye konuştu.

KKTC VE AZERBAYCAN ZİYARETİ

1 Aralık'ta Kıbrıs'a ardından 3 Aralık'ta Azerbaycan'a resmi ziyarette bulunduğunu anımsatan Davutoğlu, bunun, devletin çok güzel bir geleneği olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin, güven oyu alır almaz önce yavru vatan Kıbrıs'ı sonra kardeş vatan, ata vatan Azerbaycan'ı ziyaret ettiklerini söyledi.

Kendisinin de pazartesi gecesi güven oyu alır almaz salı günü KKTC'ye, perşembe ve cuma günü de Azerbaycan'a gittiğini belirten Davutoğlu, "Her şeyden önce yavru vatandan, can Azerbaycan'dan size kucak dolusu muhabbet ve selamlar getirdim" dedi.

Davutoğlu, orada sadece liderler düzeyinde değil sokaktaki vatandaşların ve özellikle Bakü sokaklarında karşılaştığı vatandaşların, 1 Kasım gecesi uyumayarak Türkiye için dua ettiklerini söylediklerini anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bir kez daha hissettim ki 1 Kasım zaferi sadece 78 milyonun değil bütün bir gönül coğrafyasının zaferidir. Ben de buradan önce KKTC ve can Azerbaycan olmak üzere bütün gönül coğrafyamıza seslenerek diyorum ki madem ki sizler o gece bizim için dua ettiniz, bizler gecemizi gündüzümüze katarak her türlü dertte, her türlü problemde yanınızda olacak, yüreğimizdeki yerinizi hiçbir zaman eksiltmeyeceğiz. Al bayrağın gönüllerde yaşadığı her yerde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kudreti ve şefkati egemen olacak."

Kıbrıs'ta başta Cumhurbaşkanı Akıncı olmak üzere KKTC yetkilileriyle adada çözüme yönelik atılacak adımları detaylı konuştuklarını ve Yunus Emre Türk Kültür Merkezi'nin resmi açılışını yaptıklarını bildiren Davutoğlu, "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıslı soydaşlarımız, kardeşlerimiz her zaman her meselesiyle ve her vesileyle yüreğimizdedir, her zaman da öyle olacaktır" şeklinde konuştu.

Davutoğlu, Azerbaycan ziyaretinde de Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Başbakan Artur Rasizade ile iki ülkenin siyasi ve ekonomik ilişkilerinde son derece ufuk açıcı çok sıcak, çok faydalı görüşmeler gerçekleştirdiklerini söyledi.

Bu görüşmelerde ikili ilişkileri tüm boyutlarıyla ele aldıklarını belirten Davutoğlu, ayrıca bölgede ve ötesinde meydana gelen gelişmeleri de değerlendirme fırsatı bulduklarını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Aliyev'e teşekkür eden Davutoğlu, "Gerek başbaşa, gerek heyetler arası yapılan görüşmede ve gerekse basın toplantısında, 'Her ne hal olursa olsun, her ne hal şart gerçekleşirse gerçekleşsin kardeş Türkiye Cumhuriyeti'nin yanındayız' diyerek dosta düşmana, dostumuzun kim olduğunu ve nerede durduğunu gösterdi. Bir kez daha kendisine teşekkür ediyorum" dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, Musul'daki Başika Kampı konusunda, "Bu kamp yeni olmadığı gibi Irak'taki eğitim amaçlı askeri varlığımız da bu kampla başlamış değildir. Irak'ta 1,5 yılı aşkın zamandır, bu kampta da bir yıla yakın zamandır eğitim verilmektedir. Söz konusu asker artırımı rutin bir rotasyon ve güvenlik risklerine karşı alınmış bir tedbirdir. Orada eğitim veren askerlerimizin çok sınır boyu olduğu için muhtemel bir DEAŞ saldırısına karşı korunması amacıyla bu takviye yapılmıştır. Bunu farklı yorumlayanlar, maksatlı bir provokasyon içindedir" dedi.

Başbakan Davutoğlu, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Musul'un Başika bölgesinde, Musul ve civarında DAEŞ'e karşı savaşan, direnen Arap, Kürt, Türkmen unsurların eğitimi için kurulan kamptaki asker sayısını artırdıklarını belirten Davutoğlu, konuyla ilgili medyada birtakım maksadı aşan yorumları yanıtlayarak meseleyi açıklığa kavuşturmak istediğini ifade etti.

Başbakan Davutoğlu, "Hep söylediğimiz gibi Türkiye'nin mücadelesi terörle, DEAŞ ve PKK gibi terör örgütleriyledir. Bizim hiç kimsenin toprağında gözümüz yoktur. Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğü bizim için son derece önemlidir. Biz bu ülkelerde barış hakim olsun, bu ülkelerde yaşayan insanlar huzura ve istikrara kavuşsun istiyoruz. Bunun için bu ülkeler öncelikle bu terör
örgütlerinden kurtulmalıdır" diye konuştu.

Başika Kampı'nın Musul'un yaklaşık 30 kilometre kuzeydoğusunda bulunduğunu, peşmerge, Arap ve Türkmen yerel unsurların terörle mücadelesine eğitim desteği vermek amacıyla kurulduğunu anlatan Davutoğlu, "Bu kamp yeni olmadığı gibi Irak'taki eğitim amaçlı askeri varlığımız da bu kampla başlamış değildir. Irak'ta 1,5 yılı aşkın zamandır, bu kampta da bir yıla yakın zamandır eğitim verilmektedir" değerlendirmesinde bulundu.

Kampta bugüne kadar 2 binden fazla kişiye eğitim verildiğini vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Sayın Barzani'nin de ifade ettiği gibi Sincar'ın kurtarılması operasyonunda en önemli desteklerden biri bu kamplarda eğitilen peşmergelerden gelmiştir. Bizim askerin bizzat eğittiği Kuzey Iraklı Kürtlerden, Türkmenlerden, Araplardan gelmiştir. Bu eğitim faaliyeti Musul Valiliği'nin talebi ve Irak Savunma Bakanlığı'nın bilgisi dahilinde başlatıldı. Irak Ulusal Ordusu'nun ve Irak polis teşkilatının talebi doğrultusunda her türlü yardımı ve desteği vermeye her zaman hazır olduğumuzu ifade ettik ve hazırız."

"TÜRKİYE BARIŞ, HUZUR VE İSTİKRAR GETİRMEK İÇİN ÇABA SARF ETMEKTEDİR"

Büyük acılar çeken Irak halkının huzura kavuşması için gereken adımları atmaktan çekinmeyeceklerini ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Söz konusu asker artırımı rutin bir rotasyon ve güvenlik risklerine karşı alınmış bir tedbirdir. Orada eğitim veren askerlerimizin çok sınır boyu olduğu için muhtemel bir DEAŞ saldırısına karşı korunması amacıyla bu takviye yapılmıştır. Bunu farklı yorumlayanlar, maksatlı bir provokasyon içindedir. Irak
yönetimiyle görüşmeler yapılmış, savunma bakanlarımız, bu gece de dışişleri bakanlarımız telefonla konuyu müzakere etmiştir. Ben de Irak Başbakanı Sayın İbadi'ye bir mektup yollamış bulunmaktayım. Savunma bakanları inşallah yakın zamanda karşılıklı ziyaretler yapacaktır. İnşallah ben de yüksek düzeyli istişare konseyi toplantısı için bakan arkadaşlarımızla birlikte en kısa sürede Bağdat'a bir ziyarette bulunmayı arzu ediyorum. Irak Cumhuriyeti ile her alanda iş birliğini güçlendirmek için çalışmaya devam edeceğiz.

Buradan da dost ve kardeş Irak halkına sesleniyorum, sizin teröre karşı verdiğiniz mücadelede her zaman yanınızda olacağız. Hangi mezhepten, hangi ırktan olursa olsun, bütün Iraklılar bizim kardeşimizdir ve ebediyen kardeşimiz kalacaktır. Kendileri Irak'ta askeri mevcudiyet bulunduranların, Türkiye'nin Irak'ta kardeşlerimize ve Musul'daki kardeşlerimize verdiği desteği istismar etmelerini de buradan kınıyorum. Türkiye, bulunduğu her yere sadece barış, huzur ve istikrar getirmek için çaba sarf etmektedir."

"HENDEKLER BARIŞÇIL BİR GÖSTERİ YA DA ŞÖLEN İÇİN AÇILMADI"

Ülke olarak terörün yol açtığı tahribatı çok iyi bildiklerini, terörle mücadelenin önemine de inandıklarını kaydeden Davutoğlu, bölgedeki meselelere de bu perspektiften, böyle bir hassasiyetle, böyle bir bilinçle baktıklarını vurguladı.

Terörle mücadelede kararlılığın ve tutarlı duruşun ne kadar önemli olduğunu gayet iyi bildiklerini ifade eden Başbakan Davutoğlu, "7 Haziran'dan beri yürüttüğümüz mücadele, bunun açık ispatıdır" dedi.

"Bugün de bu mücadelemiz aynı kararlılıkla, yoğun bir biçimde devam ediyor" ifadelerini kullanan Davutoğlu, eski Türkiye'nin vesayet odaklarının terörü, ülkeyi kargaşaya sürüklemek için en elverişli araç olarak gördüklerini, bugün de bu odakların terörden, kandan, nefretten, kargaşadan kendilerine
menfaat çıkarmaya çalıştıklarını, bunlara izin vermediklerini ve vermeyeceklerini kaydetti.

Son zamanlarda terör örgütünün Güneydoğu'daki çeşitli şehirlerde hendek ve barikatlar kurarak hayatın normal şekilde sürmesine engel olmak istediğine dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, bu sayede o kentlerde bir yönetim ve güvenlik zafiyeti varmış havası vermeye çalışıldığını anlattı.

Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Buradan bir kez daha Sayın Kılıçdaroğlu'na sesleniyorum, herhalde bir daha bu hendek kazan, barikat kuran teröristlere 'arkadaşlarım' diye hitap etmez. Ülkenin doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyindeki bütün CHP'ye oy vermiş vatandaşlarımıza, seçmenlere de bu dilin ne kadar yanlış olduğunu Kılıçdaroğlu'na hatırlatmaları ricasında bulunuyorum. Bu barikatlar, hendekler barışçıl bir gösteri ya da bir şenlik, şölen için açılmadı. O barikatlar, hendekler, Diyarbakırlı kardeşlerimin, Doğu ve Güneydoğu'daki aziz vatandaşlarımızın hayatlarını karatmak için açıldı. Onlar orada vazife yürüten askerlerimizi, polislerimizi şehit etmek için açıldı."

"KIYAMETE KADAR DA BU ÜLKENİN PARÇASI OLMAYA DEVAM EDECEK"

Teröristlerin şehirlerin tarihi dokusuna, dini mirasına zarar vermekten de sakınmadıklarını belirten Davutoğlu, daha önce Dört Ayaklı
Minare'yi, şimdi de Paşa Hamamı, Fatih Paşa (Kurşunlu) Camii'ni ateşe
verdiklerini anımsattı.

Diyarbakır aşığı olduğunu, bunu Dıyarbakırlıların bildiğini, kente her gittiğinde Diyarbakır için "mürşit şehir" dediğini vurgulayan Başbakan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Diyarbakır'ın her bir minaresinin, her bir surunun bizim tarihimizin özeti olduğunu söylerim. Bir kez daha söylüyorum, Diyarbakır bizi irşad eden yüce
bir şehirdir. Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebevi ve Kabe'den sonra beni en fazla
duygulandıran mekan, son bayram namazını kıldığım Diyarbakır Ulu Cami'dir. Diyarbakır Ulu Cami ile Bursa Ulu Camii de ezeli ve ebedi kardeştir."

Konuşmasında, Fatih Paşa (Kurşunlu) Camii'ne de değinen Başbakan Ahmet Davutoğlu, şu görüşlerini paylaştı:

"Neden adı Fatih Paşa'dır bilir misiniz -ki bu saldıran teröristlerin hedefinin aslında sembolik bir karşılığı burada var, çünkü 1516'da Diyarbakır bölgesi Osmanlı Devleti'ne katıldığında Yavuz Sultan Selim, Bıyıklı Mehmet Paşa'yı Diyarbakır'a gönderir ve o büyük Kürt öncü, kardeşliğimizin harcını karan büyük insan İdrisi Bitlisi ile Bıyıklı Mehmet Paşa, Diyarbakır'ı, Mardin'i, Nusaybin'i, Musul'a kadar olan bölgeyi fetheder. Bir tarafta Bıyıklı Mehmet Paşa, diğer tarafta İdrisi Bitlisi... Türk-Kürt kardeşliğinin iki sembol ismi bütün o bölgeyi fetheder ve o bölge aziz vatan toprakları olarak bize katılır ve bilinsin
ki kıyamete kadar da bu ülkenin parçası olmaya devam edecektir. Bunun üzerine
Bıyıklı Mehmet Paşa'ya yöre insani Fatih Paşa der. Fatih Paşa adı oradan gelir. Bütün o bölgeyi fetheden paşadır ve İdrisi Bitlisi'nin hem dava arkadaşıdır, hem kardeşidir hem o gün Türk-Kürt kardeşliğinin ebediyete kadar intikal edecek birlikteliği omuz omuza sağlayan kişidir. İşte onun Diyarbakır'da ilk Osmanlı camisi olarak inşa ettiği camidir, Kurşunlu Camii olarak bilinen, üzerinde kurşun olduğu için -ama esas adı Fatih Paşa Camisi olan cami o cami... Ve bu alçak teröristler bu camiyi ateşe verdiler. O camiye saldırıda bulundular. "

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Parti içinde demokrasiyi işletemeyen, adeta parti içinde diktatörlüğünü ilan eden Sayın Bahçeli, nezaketsiz şekilde bizi, Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef almaktadır. Sayın Bahçeli, bu millet sizi de bizi de Sayın Cumhurbaşkanımızı da bilir" dedi.

Davutoğlu, partisinin TBMM Grubu'nda yaptığı konuşmada, Azerbaycan ve KKTC ziyaretlerine değindi.

Ortak projeler ve inisiyatiflerinin, Azerbaycan ve Türkiye'nin yanı sıra tüm bölgenin hatta bölge ötesindeki ülkelerin de yararına hizmet edeceğini
belirten Davutoğlu, bulundukları coğrafyada istikrarsızlık ve terörizmle
birlikte mücadeleyi de ele aldıklarını söyledi.

Davutoğlu, Bakü şehitliğine her gidişinde, şehitlerin geldiği mekanları okuduğunda, Kafkas şehitlerinin Kosova, Kudüs, Bosna, Kerkük, Basra'dan, gönül coğrafyalarının her köşesinden geldiğini gördüğünde, şehitlerden devraldığı emanetin, bugünkü sınırların çok ötesinde olduğunu bir kez daha zihnine nakşettiğini anlattı.

Başbakan Davutoğlu, "Şehitlerimizin, Kafkas şehitleri olarak orada Azerbaycan'ın özgürlüğü için toprağa düşmüş şehitlerimizin geldiği her diyar, bize o şehitlerimizden emanettir. Bu emaneti, inşallah gücümüz, kudretimiz ölçüsünde her zaman korumaya ahdettik, korumaya devam edeceğiz" diye konuştu.

"BİZ OLMADAN..."

Davutoğlu, bu hafta içinde peş peşe gerçekleştirdikleri bu ziyaretlerin, kimlikleri, aidiyetlerinin kuşatıcılığına dair önemli veri sunduğunu ifade etti.

Brüksel'de söylediği gibi, Avrupa halkı olduklarını kaydeden Davutoğlu, kendileri olmadan Avrupa'nın tarihinin de kaderinin de geleceğinin de
yazılamayacağını vurguladı. Davutoğlu, Bakü'de söylediği gibi Asya milleti
olduklarını, kendileri olmadan Kafkasya, Orta Asya, Ortadoğu ve Asya'nın da tarihinin yazılamayacağını vurguladı.

Davutoğlu, Türkiye'de bu kuşatıcılığı kavrayamayıp, Türkiye'yi sadece Asya veya sadece Avrupa yönüyle görenlerin bulunduğuna işaret etti. Davutoğlu,
kendilerinin, Asya'nın da Avrupa'nın da kimliğini özümsediklerini, bu merkez
olma rolünü, kesin şekilde kurmak üzere yola çıkan bir hareket olduklarını anlattı. Davutoğlu, "12 yıllık iktidarımızın ana perspektifi de hiçbir kimlik krizi yaşamadan, hiçbir kompleks hissetmeden, Brüksel'de Avrupalı, Bakü'de Kafkasyalı, Semerkant'ta Asyalı, Saraybosna'da Rumelili, Addis Ababa'da Afrikalı olarak konuşabilme gücü ve kudreti gösterebilmektir. Şükürler olsun bunu yapabilecek perspektif, imkan ve kudrete sahibiz" değerlendirmesini yaptı.

"DİĞER PARTİLERDE KURULTAY TARTIŞMALARI BAŞLARKEN"

Başbakan Davutoğlu, yoğun takvim içinde parti çalışmalarını da özenle sürdürdüklerini dile getirdi.

AK Parti teşkilatlarında doğal bir bayrak değişimi yaşandığına işaret eden Davutoğlu, "Sen ben yok, Türkiye var" diyerek hizmete koyulduklarını belirtti.

MYK'nın yenilendiğini, Genel Merkez'de bir çok arkadaşının yeni sorumluluklar aldığını kaydeden Davutoğlu, tam bir insicam, ahenk içinde hareketlerini sahiplenmeye başladıklarını vurguladı.

Davutoğlu, TBMM'de grup başkanvekilleri ve grup yönetimini belirlediklerini, büyük reformlar için aşkla, heyecanla, tek başına, iş başı yaptıklarını anlattı. Davutoğlu, "Diğer partilerde seçim mağlubiyetinin arkasında kongre, kurultay tartışmaları başlarken biz partimizi tazeleyerek, yenileyerek yolumuza devam etme konusunda hiçbir tereddüt göstermedik" dedi.

"YORULMAYI BİLMEZLER"

AK Parti Kadın Kolları 4. Olağan Genel Kurulu'nu gerçekleştirdiklerini anımsatan Davutoğlu, kongrenin, değil Türkiye'de, dünyada hiçbir siyasi partinin
yapamayacağı bir kongre olduğunun altını çizdi. Davutoğlu, miting meydanlarını
yağmur, güneş altında dolduran yüreği, alnı ak kadınlarla gurur duyduğunu dile getirdi.

Davutoğlu, "Bazıları şöyle zannediyordu; 2 yılda 4 seçimle herhalde AK Parti kadroları yorgun düşmüştür, biraz istirahate ihtiyaç hisseder. Kadın Kolları kongresinde gördüm ki AK Parti kadroları herşeyi bilir de yorulmayı bilmezler. AK Parti kadınları, her türlü yeni meydan okumaya da hazırdır" diye konuştu.

Önümüzdeki günlerde Gençlik Kolları Genel Kurulu'nu yapacaklarını bildiren Davutoğlu, 1 Kasım seçimlerinde büyük gayretle çalıştıklarından dolayı gençlere de teşekkür etti. Davutoğlu, siyasetlerinin tamamının gençler için olduğunu, gençlerin hem bugün hem yarınları olduğunu söyledi.

"KİMSE, SEÇİLDİM REHAVETİNE KAPILMASIN"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Hükümeti yoğun bir takvim beklediğini vurgulayarak, Türkiye'nin önünü açacak çok önemli reformlara imza atmak üzere hazırlıklarını yaptıklarını kaydetti.

Bakanlar Kurulu'nda dün bütün hazırlıkları bir kez daha gözden geçirdiklerini ifade eden Davutoğlu, seçim beyannameleri ve hükümet programında
yer alan bütün reformları, vaatleri tek tek hayata geçireceklerini belirtti.

Davutoğlu, sözlerini, "İnşallah bu Meclis, reformlarla, atılımlarla tarihe geçen, gelecekte hayırla anılan Meclis olacak. Meclis grubumuz da büyük reformlara imza atan bir grup olacak. Her milletvekili arkadaşımdan beklentim, Türkiye'nin meselelerine vukufiyetle sahip çıkmasıdır. Kimse 'ben seçildim, bu mesele kapandı' gibi bir rehavete kapılmamalıdır. Kimse, vatandaşın emanetini omuzunda taşıdığını bir an bile unutmasın.Kimse, Türkiye'de herkesin hukukunu korumaktan sorumlu olduğunu aklından çıkarmasın. Çok kapsamlı, çok yönlü reform
paketlerimiz var. Bunları adım adım takvimlendirdik. İnşallah perşembe günü
milletimizle bu eylem planımızı paylaşacağız" diye sürdürdü.

"TEK RİCAM, EMPATİ"

Davutoğlu,1 Kasım seçim sonuçlarının bütün partilere verdiği en önemli mesajlarında birinin, yapıcı siyasetin gerekliliği olduğunu belirtti. Davutoğlu, demokrasi içinde, millete karşı sadece iktidar partisinin yükümlülükleri olmadığını, muhalefete düşen çok önemli görevlerin de bulunduğuna dikkati çekti.

Muhalefetin, hükümetin icraatlarında kendi bakış açılarına göre yanlış, eksik hususları eleştireceklerini ifade eden Davutoğlu, eleştiriden korkmadıklarını, yapıcı eleştiriden yararlandıklarını, sert bile olsa eleştirilere tahammül olgunluğu gösterdiklerini kaydetti.

Davutoğlu, muhalefet partilerden tek ricalarının empati yapmaları olduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Acaba kendileri iktidarda olsaydı nasıl karar alırlardı diye her eleştiride düşünmeleridir. Bu konuda yaşadığımız sükutu hayali sizlerle paylaşmak istiyorum. Maalesef geçen bu 14 yıl boyunca, yapıcı eleştirileri, hakkaniyetli yaklaşımları göremedik. Muhalefet partileri bu zaman boyunca daha ziyade AK Parti iktidarlarına engel olmak için enerjilerini sarf ettiler. Ne yazık ki hakka, hakkaniyete, objektif olmaya yönelmediler.

Biraz önce Sayın Bahçeli'yi dinledim. Sayın Bahçeli, parti içi muhalefeti meşgul etmek, taleplerine kulak ardı etmek için yine oldukça nezaketsiz, hakaretamiz, müfteri bir dil kullanmaktaydı. Başarısızlığın hesabını vermek, parti içinde demokrasiyi işletmek yerine kendisine muhalefet edenleri,
başka yapıların sözcüsü olarak damgalayarak koltuğuna tutunmaktadır. Parti içinde demokrasiyi işletemeyen, adeta parti içinde diktatörlüğünü ilan eden Sayın Bahçeli, nezaketsiz şekilde bizi, Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef almaktadır. Sayın Bahçeli, bu millet sizi de bizi de Sayın Cumhurbaşkanımızı da bilir. Kendi koltuğunuzu kaybetmemek üzere sarıldığınız bu hakaretamiz dilin hesabını da milletimiz sizden sorar."

"DEMOKRATİK OLGUNLUĞU GÖREMEDİK"

Başbakan Davutoğlu, demokrasilerde her muhalefet partisinin, mevcut hükümeti eleştirirken yapıcı olma, doğruya ulaşmak için gayret gösterme yükümlülüğü bulunduğunu dile getirdi.

Muhalefetin, ülke meseleleriyle ilgili fikir üretme, proje geliştirme, bunları kamuoyuyla paylaşma mecburiyeti bulunduğunu belirten Davutoğlu, bunun, bu partilerin oy istediği insanlara, doğrudan millete olan sorumluluğu olduğunu söyledi.

Davutoğlu, "Bugüne kadar bir daha üzülerek ifade ediyorum ki, biz siyasi rakiplerimizden bu demokratik olgunluğu da bu siyasi katkıları da göremedik. Siyasetçinin, ülkesi için taşıması gereken bir sorumluluk var, ülkesinin hayrına olana destek olmak, katkı vermek, aleyhine karşı durmak siyasetçinin sorumluluğudur" dedi.

"PAZARLIK KONUSU YAPMASI"

Geçen hafta çok önemli iki temas gerçekleştirdiğini anımsatan Davutoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile ayrı ayrı görüştüğünü söyledi.

Liderlerden, herkesin üzerinde mutabık kalacağı bir ricada bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, "Türkiye bir ateş çemberinin ortasında. Çok ciddi kararlar almamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Dünya ekonomisi malum. Böyle bir döneme, gelin geçici bütçeyle girmeyelim. Gelin, sizlerin de desteğiyle kalıcı bütçemizi bu ay içinde çıkaralım. Neyi eleştirmek istiyorsanız, hiçbir zaman sınır olmayacak, isteğiniz kadar eleştirebileceksiniz. Dar zamana sıkışmak dolayısıyla sizin eleştiri hakkınızı ihlal etmeyeceğiz. Ama gelin birlikte bu bütçeyi çıkaralım" dediğini aktardı.

Davutoğlu, ilk görüşmelerin olumlu olduğunu ancak daha sonra Kılıçdaroğlu'nun, arkadaşları üzerinden bazı şartlar gündeme getirdiğini belirtti. Davutoğlu, "Böyle kritik dönemde kalıcı bütçe için biz her türlü desteği veririz" diyen Bahçeli'ye de takındığı bu tavır dolayısıyla teşekkür etti. Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Biraz önce eleştirirken şimdi teşekkür etmem dahil bizim adalet ölçümüzün bir gereğidir. Biz doğru bir adımı, takdir ederiz ama bize haksızlık yapanlara da sessiz kalmayız. Maalesef CHP'nin muhalefeti nedeniyle konuyla doğrudan ilgisi olmayan bazı şartlar getirmesi nedeniyle ama en önemlisi kalıcı bütçe gibi bir meclisin en önemli görevi, siyasetçilerin en asli görevi olan bir hususta, bu hususu pazarlık konusu yapmasıdır. Ümit ederdim ki böyle bir konuda güzel bir başlangıç yapalım, hep beraber 2016 bütçesini konuşarak, eleştirerek, tartışarak ama TBMM'nin asli fonksiyonu olarak vaktinde çıkaralım. Ama mümkün olmadı. Şimdi geçici bütçe tasarısını gönderdik Meclis'e. Önce geçici bütçeyi, daha sonra inşallah Ocak ayı içinde kalıcı bütçeyi yapacağız. Ama TBMM'ye bu yakışmadı. Bu halka söz veren, bu dar vakitte halkı ve milleti bütçesiz bırakan anamulalefet partisine yakışmadı.

Bundan sonra TBMM'nin bir uzlaşı, bir karşılıklı anlayış ama her şeyden önce parti çıkarından önce millet çıkarının düşünüldüğü bir platform olması temennisini bir kez daha dile getiriyorum. Sayın Kılıçdaroğlu'na o gün, güvenoylamasında rica ettiğim hususu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Empati yapsın. Sayın Kılıçdaroğlu eğer siz bugün, bu makamda olsaydınız kalıcı bütçe yerine, geçici bütçeyi tercih eder miydiniz? Biz eğer kalıcı bütçeyi engelleseydik siz ne derdiniz. Biz bütün bunlara rağmen muhalefet partilerine dönük yapıcı dilimizi kullanmaya devam edeceğiz. Bize hakaret etmedikçe, haksız eleştiri getirmedikçe, siyasi olgunluğu terk etmeyeceğiz." (hürriyet.com.tr)

7 Aralık 2015 Pazartesi

AB Bakanı Bozkır: Daha çok şehit vereceğiz

AB Bakanı Volkan Bozkır katıldığı programda çok tartışılacak bir açıklamada bulundu. Bozkır, "şehitler veriyoruz, belki daha çok vereceğiz" dedi.

AKP’nin Oslo’da PKK, İmralı’da teröristbaşı Apo’yla ‘Açılım süreci’ adı altında yürüttüğü görüşmeler, seçim sürecinde ‘buzdolabına’ kaldırılmıştı Avrupa Birliği Bakanı da sürecin geldiği son durumu işte böyle özetledi:

Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır, hükümetin terörle mücadeledeki kararlılığını “Belki daha çok şehit vereceğiz” diyerek ifade etti. Dün sabah CNN Türk’te Hafta Sonu programına katılan AB Bakanı Bozkır, son olarak Diyarbakır ve Cizre’de şehit olan 2 asker ve 1 polisimiz hatırlatılınca şu dikkat çekici cümleleri kurdu:

‘ÜLKELERİ İÇİN ŞEHİT OLDULAR’

“Gerçekten yüreğimiz yanıyor. İki askerimiz ve bir polisimiz şehit edildi. (Dün toprağa verildiler) Allah’tan rahmet diliyorum, acılı ailelerine başsağlığı diliyorum. Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığı hiçbir şekilde sona ermeyecektir. Şehitler veriyoruz, belki daha çok vereceğiz ama neticede ülkesi için şehit olan kardeşlerimizin kanları yerde kalmayacaktır. Ve bir ülke de şehitleri varsa bayrağını dalgalandırır, millet olma vasfına erişir. Allah gani gani rahmet eylesin.”

1 KASIM’DAN BU YANA 27 ŞEHİT

Türkiye’de 7 Haziran Genel Seçimi’nde koalisyon çıkmasıyla başlayan terör ortamı, 1 Kasım Genel Seçimi sonrası da devam ediyor. 1 Kasım sonrası terörle mücadele kapsamında şimdiye kadar 27 güvenlik görevlisi şehit oldu. 20 Temmuz-27 Ekim arasında ise 155 güvenlik görevlisi şehit olmuştu. AKP İzmir İl Başkanı Bülent Delican, 1 Kasım gecesi “Artık ülkemize şehit gelmeyecek, o şehitlerimizden Allah razı olsun, büyük bir emanet bıraktı” demişti. Sözcü

Obama: Türkiye ile Suriye sınırını kapatıyoruz

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, "Türkiye ile birlikte Suriye sınırını kapatıyoruz" dedi.

ABD Başkanı Barack Obama, Kaliforniya’da meydana gelen saldırıyla ilgili konuştu. Obama, Oval Ofis’te yaptığı konuşmada, “Türkiye ile birlikte Suriye sınırını kapatıyoruz” dedi.

ABD Kaliforniya eyaletindeki San Bernardino kasabasında yaşanan ve 14 kişinin hayatını kaybettiği saldırı sonrası Oval Ofis’te halka seslenen ABD Başkanı Obama terörle mücadelede atacağı adımlara değindi ve terörle olan mücadeleyi kazanacaklarından emin olduğunu vurguladı.

Obama yaptığı konuşmada, ABD’nin terörle mücadele etmekten vazgeçmeyeceğini duyurdu. Obama konuşmasında ABD’nin hava operasyonlarına devam edeceğini belirtti. Obama, ayrıca Suriye’ye düzenlenecek bir kara operasyonun ABD’nin yararına olmayacağını vurgularken, bölgedeki IŞİD’e karşı savaşan muhaliflere eğitim ve muhimmat sağlanmasına devam edileceğini duyurdu.

Obama konuşmasında Türkiye’den de bahsetti. Obama, “Türkiye ile birlikte Suriye sınırını kapatıyoruz” dedi. Obama ayrıca ABD vatandaşları için silah edinmenin zorlaşması gerektiğini de vurguladı. Obama, müslüman toplumların da IŞİD ile mücadelede ABD’nin en büyük destekçisi olması gerektiğini vurguladı. Amerikan Başkanı, ABD sınırları içerisinde ayrımcılığa yerin olmadığını vurgularken, IŞİD’in islamı kesinlikle temsil etmediğini söyledi. (sözcü.com.tr)

6 Aralık 2015 Pazar

AB’ye iş aramaya değil, iş kurmaya gideceksiniz

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Türk İş Genel Kurulu’nda işçilere seslendi ve “Sizler AB’ye başınız dik olarak iş aramaya değil iş kurmaya gideceksiniz. Türkiye kendi insanını doyuracak noktaya ulaştı. Avrupa’daki insanlar Türkiye’deki iş imkanlarına bakacaklar” dedi. 

İşçilerin öncelikli konusu olan kıdem tazminatı hakkında da konuşan Davutoğlu, “Hiçbir konu olsun ki sizinle tartışılmadan karar verilmiş olsun. Kıdem tazminatı da dahil. İstişare edeceğiz. En başta da yürek yürüğe vereceğiz” mesajı verdi. Asgari ücreti artıracaklarını, bunu yaparken işletmeleri rekabet gücünü de zayıflatmayacaklarını söyleyen Davutoğlu, “Aynı gemideyiz. Etrafta dalgalar var. Tsunamiler var. Güvenli bir limana kadar birlikte çalışmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

1.300 TL İLE İŞVEREN GEÇİNSİN

Türk İş Başkanı Ergun Atalay da Başbakan Davutoğlu’na hitaben yaptığı konuşmada 1.300 TL’lik asgari ücret tartışmalarına değindi. İşverenlerin bu rakama zor dediğini belirten Atalay, “Alsınlar bu rakamla çocukları geçinsin, kendileri geçinsin” dedi. Rusya’yla gerilen ilişkiler nedeniyle doğalgaz kesintilerinin tartışıldığına dikkat çeken Atalay, “İmkân olmazsa doğalgaz yakmayız. Bir odada yatarız, yeter ki serbest ve milli olalım” dedi.Hürriyet

İstanbul'da yarın 7 ilçede elektrik kesintisi

İstanbul'da Kadıköy, Ümraniye, Kartal, Maltepe, Çekmeköy, Üsküdar ve Beykoz'un bazı mahallelerinde yarın elektrik kesintisi yapılacak.

İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım AŞ'den yapılan açıklamaya göre, Kadıköy'de 09.00-16.00'da, Merdivenköy Mahallesi, İmam Ramiz, Sahrayıcedit Mahallesi, Taşlıyol, Atatürk, Orta, Hafız İmam, Şafak sokakları, Ümraniye'de, 09.00-13.00'te, Cemil Meriç Mahallesi, Engin, Celalettin, İhtişam sokakları, 00.30-06.30'da, Altınşehir Mahallesi, Kelebek, Şenel, Adile Sultan, Aksaray, Büyükerler, Hayat, Acısu sokakları, 09.00-17.30'da, Tatlısu Mahallesi, Erkaya, Akif İnan ve Arifay sokaklarında elektrik kesintisi uygulanacak.

Kartal'da 09.00-12.00'de, Uğur Mumcu Mahallesi, Aysan, Serçe sokakları, Maltepe'de 08.00-13.00'te, Bağlarbaşı Mahallesi, Yücelen, Lisealtı, Şehit Turan Selvi, Funda, Itır, Galip Arcan sokakları, 00.00-07.00'de, İdealtepe Mahallesi, Sülün, Keklik, Akgüvercin, Çulluk, Bıldırcın, Dik, Altayçeşme Samibey, Varna, Tunç, Orkide, Bağlarbaşı Nergis, Orkide Çıkmazı, Yonca, Aydınevler Barbaros, Amiral Orbay, Sancak, Girne, Çınar, Meriç, Irmak, Zümrütevler Filiz ve Yasemin sokaklarına enerji verilemeyecek.

Çekmeköy'de 09.00-12.00'de, Taşdelen Mahallesi ve sokakları, Üsküdar'da 08.00-16.00'da, Ferah Mahallesi, Ferah Yolu ve Doğan sokakları, Beykoz'da, 09.00-18.00'de, Yeni Mahalle, Sevda, Derya, Dikilitaş, Merdivenli, Sarnıç Çıkmazı sokaklarında elektrik kesintisi yapılacak.ntvmsnc

Aydın’da baba cinneti: Eşini ve çocuklarını öldürdü

Aydın’da otel odasında cinnet getiren bir baba, eşini ve iki çocuğunu bıçaklayarak öldürdü.

Olay, Efeler ilçesi Hükümet Bulvarı’nda bulunan bir otelin 3. katında, saat 23.45 sıralarında meydana geldi. İddialara göre, Efeler Belediyesi’nde şoför olarak çalışan Fatih Yavuz (30) ile karısı Halime Yavuz (20) bir süre önce boşanma kararı alarak ayrı yaşamaya başladı. 15 Aralık 2015 gününe mahkemeden gün alan çiftten Fatih Yavuz, 1 ve 3 yaşındaki çocuklarını özlediğini, barışmak istediğini söyleyerek karısı Halime Yavuz ile otelde buluştu.

Halime Yavuz, buluşmaya çocukları Yavuz Polatcan Yavuz (1) ile Gülfer Yavuz’u (3) da getirdi. Gece saatlerinde çiftin arasında henüz bilinmeyen bir sebeple tartışma çıktı. Cinnet getiren baba Fatih Yavuz, karısı ve iki çocuğunu bıçaklayarak öldürdü. Ailesini katleden Fatih Yavuz, kendisini de göğsünden ve değişik yerlerinden bıçaklayarak intihar girişiminde bulundu. Kanlar içinde kalan Fatih Yavuz, daha sonra yakınlarını aradı. Otele gelen yakınları, odanın kapısını kırarak içeri girdi. Olay yerine çağrılan sağlık ekipleri, anne ve çocukların öldüğünü tespit etti. Baba Fatih Yavuz ise ambulansla Aydın Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.

Tedavisi yapılan Fatih Yavuz, polis tarafından gözaltına alınarak Asayiş Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. Anne ve çocuklarının cenazeleri, Cumhuriyet Savcısı’nın olay yeri incelemesinin ardından otopsi yapılmak üzere Aydın Devlet Hastanesi Morgu’na kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturmanın devam ettiği bildirildi. Sözcü

Ekmek yılbaşında 1.5 liraya çıkacak

Bu kapsamda Türk insanının en temel gıda maddelerinden olan ekmeğe de zam yola çıktı.

Asgari ücretin yıl başından itibaren 1300 TL’ye çıkacak olması emek yoğunluklu sektörlerde maliyet artışlarına yolaçacağı endişesini taşıyan esnaf zam hazırlığına başladı. Bu kapsamda Türk insanının en temel gıda maddelerinden olan ekmeğe de zam yola çıktı.

Türkiye Ekmek İşverenleri Sendikası Genel Sekreteri Cihan Kolivar, son iki ayda un fiyatlarına yüzde 28 zam geldiğine dikkat çekerek, “Ekmek imalatında kullandığımız 50 kiloluk bir torba un 57 liradan 68 TL’ye çıktı. Bu yılın 7’nci ayında sektörde çalışan işçilere yüzde 10 zam yapmıştık. Yıl başından sonra asgari ücretin 1300 TL olması karşısında işçilik ücretlerine yeni bir zam daha yapacağız. Maliyetlerin artması karşısında ekmeğe zam kaçınılmaz” dedi.
Ekmeğin temel girdisinin un olduğunu kaydeden Kolivar, un fiyatlarının aylık otomatik artışa bağlandığını, buna karşın ekmek fiyatlarının aynı olduğunu ifade ederek, şu açıklamalarda bulundu:

‘KEPENK KAPATIRIZ’

“Sigortalı işçi çalıştıran, vergisini kayıtlı bir şekilde ödeyen fırıncıların artan maliyetler karşısında, zam olmadan ayakta durması imkansız. Her gün artan maliyetler göz önünde bulundurularak ekmeğe zam yapılmadığı taktirde binlerce fırıncı esnafı kepenk kapatmak durumunda kalacak. Ekmek fiyatları halen 125 kuruş civarında. Yıl başında asgari ücretin 1300 TL olması karşısında işçilik ücretlerine yine zam gelecek. Bu durumda ekmeğin 1.50 TL olması kaçılmaz bir gerçek.”
Bu arada Kahramanmaraş’ta 70 kuruştan satılan 250 gram ekmeğin fiyatı yüzde 28’lik artışla 90 kuruşa yükseldi.

Kaçaklara gün doğdu
Unlu mamuller sektöründe en büyük sorunun kaçak, merdiven altı fırınlar olduğunu söyleyen Cihan Kolivar, merdiven altı üretim yapan 1000 adet fırın bulunduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Artan maliyetler karşısında dürüst namuslu çalışan, vergisini ödeyen binlerce fırıncı kepenk kapatırken, kaçak fırınların önü açılıyor. Kaçak fırınlara gün doğuyor. Merdiven altı fırınları en çok destekleyenler ise büyük marketler zinciri. Büyük marketler zincirleri kaçak fırınlardan düşük fiyatla ekmek alarak, merdiven altı üretim yapan fırınlara adeta can suyu oluyor”dedi. Sözcü

İzmir'de iki kardeşin feci sonu!

İzmir'in Buca ilçesinde 2 çocuğun yaşamını yitirdiği yangın sırasında 9 ila 1 yaşları arasındaki 5 kardeşin evde yalnız oldukları belirlendi. Ailenin komşuları, yangın sırasında 3 kardeşiyle dışarı çıkan 9 yaşındaki Helin'in, küçük kardeşini almak için tekrar eve girdiğini, bu esnada çatının çöktüğünü ve çocukların çıkamadığını anlattı.

Kuruçeşme Mahallesi 203/1 Sokağı'ndaki tek katlı binada 5 çocuğuyla yaşayan Arife Çelen'in evinde sabah saatlerinde henüz belirlenemeyen nedenle yangın çıktı. Helin (9) ve Emre Ç'nin (1) yaşamlarını yitirdiği yangınla ilgili soruşturmayı sürdüren polis ekipleri, anne Arife Ç. ile ayrı yaşadığı eşi Ferhat Ç'yi ifadelerini almak üzere Buca İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürdü. 

Arife Ç'nin, ifadesinde, yangın sırasında evde olmadığını, komşusunun haber vermesi üzerine önce olay yerine ardından hastanedeki çocuklarının yanına gittiğini anlattığı öğrenildi.

Ferhat Ç'nin ise eşiyle ayrı yaşaması nedeniyle olay sırasında başka bir yerde kaldığını ifade ettiği bildirildi.

Hastanede kontrolden geçirilen ve sağlık durumlarının iyi olduğu aktarılan Ata (4), Baran (7) ve Arda Ç'nin (8) Çocuk Şube Müdürlüğüne götürüldükleri belirtildi. Çocukların pedagog eşliğinde ifadelerinin alınacağı kaydedildi.

"KARDEŞİNİ KURTARMAK İÇİN EVE GİRDİ"

Öte yandan, ailenin komşuları, çocukların çığlıkları üzerine sokağa çıktıklarında yangını gördüklerini söyledi. Üç kardeşiyle dışarı çıkan 9 yaşındaki Helin'in, 1 yaşındaki Emre'yi almak üzere yeniden yanan eve girdiğini ifade eden komşular, bu sırada girişi kapatan alevlerin tüm evi sardığını ve çatının çöktüğünü anlattı.

Yanan evde elektrik ve su bulunmadığını, mum ışığıyla idare ettiklerini dile getiren komşular, çocuklarını okula göndermeyen ailenin baskılar üzerine Helin'i 2 hafta önce ilkokula yazdırdığını savundu.

Polis ekiplerinin, komşuların anlattıkları doğrultusunda araştırma yaptığı öğrenildi.

KUNDAKLAMA ŞÜPHESİ

Buca'da, tek katlı binada 5 çocuğun kaldığı evde sabaha karşı henüz belirlenemeyen nedenle yangın çıkmıştı. Evden çıkan Ata (4), Baran (7) ve Arda Ç. (8), komşularınca hastaneye kaldırılmış, yangının söndürülmesinin ardından kardeşlerden Helin (9) ve Emir'in (1) cesetleri bulunmuştu.

Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği ekipleri, kundaklama şüphesi üzerine bir kişiyi gözaltına almıştı. DHA

4 bin TL maaşla sözleşmeli er alınacak

Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın ihtiyaç duyduğu kritik kadro görev yerlerindeki personel ihtiyacını karşılamak amacıyla sözleşmeli er alınacak. Sözleşmeli erlere, komando, hudut birliği ve diğer birliklerdeki görevleri ve hizmet yılına göre 2 bin 144 TL ile 4 bin 182 TL arasında maaş verilecek.

Malatya Valiliği'nden yapılan yazılı açıklamada, "Personel seçim faaliyeti 14 Ocak 2016 tarihinde 10.00-15.00 saatleri arasında 2. Ordu MEBS A.K.'lığı Mareşal Fevzi Çakmak-1 Kışlası'nda icra edilecektir. Bu nedenle sözleşmeli er olmak isteyen vatandaşlarımız 01 Aralık 2015-02 Ocak 2016 tarihleri arasında 0422 371 58 00/4132-2117-3124-4165-4143 telefon numaralarına ön kayıt yapma suretiyle başvuruda bulunabileceklerdir" denildi. Açıklamada ayrıca gerekli bilgi ve istenilen belgelerin Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın resmi internet sitesinden temin edilebileceği ifade edildi.

Açıklamada, sözleşmeli erler, komando, hudut birliği ve diğer birliklerdeki görevleri ve hizmet yılına göre 2 bin 144 TL ile 4 bin 182 TL arasında maaş alacağı belirtildi. Sözleşme sonu ikramiye olarak 1 yıl için 8 bin 23 TL, 7 yıl için 79 bin 339 TL ödeme yapılacağı kaydedildi.

5 Aralık 2015 Cumartesi

Buz gibi evde aç yatıyorum

AĞRI’nın Doğubayazıt ilçesinde babadan kalma harabeye dönen kerpiç evde yaşam mücadelesi veren 70 yaşındaki Bedevi Çelik, buz gibi evde hasta olurken, çoğu gece de aç yattığını söylüyor.

Doğubayaz ilçesinin Uluyol Mahallesi’nde oturan Bedevi Çelik, anne ve babası yıllar önce ölüp, kardeşleri de evlenip gidince yapayalnız kaldı. Babadan kalan kerpiç evde yıllardır tek başına yaşam savaşı veren Çelik, evinin oturulmayacak durumda olması nedeniyle Kaymakamlık tarafından verilen ve evinin bahçesine kurulan çadırda 3 yıl yaşadı.

Çadırda hastalanan Bedevi Çelik yatağa düştü. Kimsesiz ve hasta olan kadının yiyecek ihtiyacını ise komşuları karşılıyor. Kaldığı çadırdan bir süre önce çıkıp yeniden evine taşınan Çelik, hava sıcaklığının sıfırın altında 10-15 dereceye kadar düştüğü gecelerde çoğu zaman aç uyuyor.

Sağlıklı iken evlere temizlik yapmaya gittiğini söyleyen Çelik, artık çalışamaz halde olduğunu söyledi. Hiçbir geliri olmadığını yardımlarla geçindiğini ifade eden Çelik şunları söyledi:

"Yıllarca evlere temizliğe gittim. Kimseye muhtaç olmadan bu yaşıma kadar geldim. Artık elden ayaktan düştüm. Yaşım 70 oldu. Annem ben küçükken öldü. Bebamı da yıllar önce kaybettik. Kardeşlerim tek tek evlenip gidince ben 21 yaşında yapayalnız kaldım. Kabusum olan kış geldi. Evin her yerinden içeri soğuk geliyor. Daha iyi olur diye 3 yıl boyunca devletin bana verdiği çadırda kaldım ama orada da hastalandım.

Ellerim ve ayaklarım soğuk aldığı için artık tutmuyor. Geçenlerde evime hırsız girdi. Bir şey bulamayınca birkaç sağlam eşyamı da kırıp gitmişler. Devlet, beni bakıma muhtaç insanların yaşadığı kurumlara yerleştirmek istedi.

Ama bunu kabul etmedim. Öleceksem evimde ölmek istiyorum. Burada acı ile ile birlikte güzel hatıralarım da oldu. Onlarla yaşamak istiyorum. Devlet evimi tamir ettirirse çok sevinirim." DHA

4 Aralık 2015 Cuma

'Dürüstlük Taahhütnamesini' imzaladı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Uluslararası Şeffaflık Derneği öncülüğünde oluşturulan 'Açık Koalisyon' girişiminin 'Milletvekili Dürüstlük Taahhütnamesi' kampanyasına katıldı.

Kılıçdaroğlu, 'Dürüstlük Taahhütnamesi'ni imzalayarak "TBMM'nin 26. Dönemi'ndeki görev süresi boyunca; yolsuzlukla mücadele etme, TBMM 26. Dönem Milletvekillerinin ve siyasi parti temsilcilerinin imzaladıkları dürüstlük paktına ilişkin taahhütleri yerine getirip getirmediklerini izlerken ve denetlerken tarafsızlık ve özel hayata saygı ilkelerini gözetme, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarında, politikalarında ve yasalarında şeffaflık, hesap verebilirlik, dürüstlük ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin esas alınmasını destekleme" sözü verdi.

Açık Koalisyon Katılımcı Kurumları şöyle:

Diyarbakır Barosu
Düşünce Suçuna Karşı Girişim
Eşit Haklar için İzleme Derneği
Genç Avrupalılar Derneği
İzmir Romanlar Derneği
Kadın Adayları Destekleme Derneği
Korsan Parti Hareketi
Kürt Demokrasi Kültür ve Dayanışma Derneği
Ortak Gelecek için Diyalog Derneği
Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
Sivil Düşünce ve Yönetişim Platformu
Sosyal Demokrasi Vakfı
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
Uluslararası Şeffaflık Derneği
Van Barosu
Yerel Katılımı Destekleme Derneği
Yuva Derneği

Abdullah Gül'den Tunus'ta önemli açıklamalar

Tunus Cumhurbaşkanı Beji Caid Essebsi'nin davetlisi olarak Tunus'ta bulunan 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 'Devlet ve Girişim: Tunus için Yeni Ekonomik Vizyon Toplantısı'na konuşmacı olarak katıldı. 

Abdullah Gül, konuşmasının başında demokrasiye geçiş sürecindeki başarısından dolayı Tunus halkını ve Tunus'taki bütün liderleri tebrik etti. Cumhurbaşkanlığı görevi sırasında 2012'de Tunus'a yaptığı ziyareti hatırlatan Gül "Tunus'a geldiğimde o geçiş döneminde hepinizi çok daha fazla teşvik etmiştik. O günden bugüne baktığımızda çok şükür, Tunus anayasayı büyük bir uzlaşmayla gerçekleştirdi.  Sayın cumhurbaşkanı seçildi, meclis seçildi; hükümet var ve meclis şu an çalışıyor. Dolayısıyla Tunus'ta ikinci cumhuriyetin temelleri sağlam bir şekilde kurulması için uğraşılıyor" diye konuştu.

NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ'NÜN TUNUS ULUSAL DİYALOG DÖRTLÜSÜ'NE VERİLMESİ

Yaşanan gelişmelerin Tunus halkı adına büyük ümit oluşturduğunu kaydeden Gül, 2015 Nobel Barış Ödülü'nün Tunus Ulusal Diyalog Dörtlü'süne verilmesine değindi. Gül, "Aslında bütün bu takdirlerin en  güzeli Nobel armağanıdır. Belki 4 arkadaşımıza verildi ancak bütün Tunus halkı nezdinde alındı. Bu memnuniyet vericidir" dedi.

"TERÖRE KARŞI YAN YANA OLMALIYIZ"

Tunus'ta son dönemde yaşanan terör olaylarına çeken Abdullah Gül, "En son cumhurbaşkanlığı muhafızlarına bir saldırı oldu. Bütün bu terör olaylarında hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Terörle mücadele hepimizin görevidir. Terör her yerde ortaya çıkıyor. Sizin burada karşılaştığınız terör olaylarıyla biz Türkiye'de karşılaşıyoruz. Motivasyon aynı. Dolayısıyla buna karşı mücadelede daima yan yana olmalıyız" ifadelerini kullandı.

Konuşmasında toplantının konusunu takdir ettiğini belirten Abdullah Gül, Tunus'u yeniden inşa ederken, bir taraftan demokrasi, çoğulculuk ve hukukun diğer taraftan da ekonominin el ele gitmesi gerektiğini ifade etti.

TÜRKİYE'Yİ ÖRNEK GÖSTERDİ

Demokrasi ile ekonomik kalkınmanın mutlaka beraber götürülmesi gerektiğini anlatan Abdullah Gül Türkiye'yi örnek gösterdi. AK Parti'nin 2002 yılında iktidar olduğu dönemi anlatan Gül şöyle konuştu:

"2002 yılında biz Türkiye'de AK Parti olarak seçimi kazanıp ilk hükümetimizi kurduğumuzda çok kötü bir ekonomik tablomuz vardı. Büyük bir ekonomik krizden çıkmıştık. Milli gelirimizin büyük bir kısmını kaybetmiştik. Bankalar batacak hale gelmişti. Enflasyon yüzde 70'ler civarındaydı. Bütçe açıkları yüzde 12 'ydi. Her şey kontrol dışıydı. Faizler inanılmaz seviyelere ulaşmıştı. Bütün bunlardan çıkmak için biz öncelikle acil eylem planı hazırladık. Ekonomik, demokratik bir eylem planı hazırladık. Ben o zaman bu programın başında olan kişiydim. Ancak siyasetçi ve uzman arkadaşlarımız da vardı. Tamamen gerçekçi, hayalden hamasetten uzak bir çalışma yaptık. Bu çalışmayı yaparken uluslararası bütün kurumların raporlarından da faydalandık. Hükümet olunca bizzat başbakan olarak bunu hükümetin programı yaptım. İlk 6 ayın, bir senenin ve 5 senenin sonunda hangi kanunları çıkaracağımıza neleri hazırlayacağımıza hangi uygulamaları yapacağımıza eylem planıyla ortaya koyduk. Sonra bunun uygulanmasını çok yakından takip ettik. Benden sonra Tayyip Erdoğan Bey devraldı ve aynı şekilde devam etti. Neticede Milli gelirimiz kısa süre içerisinde 250 milyar dolardan 850 milyar dolara çıkardık."

"SOL PARTİLERDEN DAHA FAZLA SOSYAL POLİTİKALAR UYGULADIK"

Abdullah Gül, "Bir zamanlar vergi gelirlerimiz sadece faiz ödemelerine gidiyordu.  Faizler düştü, enflasyon yüzde 6'lara kadar düştü. AB ile müzakerelere başladık. Bankalarımız Avrupa'nın en sağlam bankaları arasına katıldı. Bütün bunları yaparken çok güçlü bir şekilde programımız takip ettik. Bu program sadece ekonomik değildi. Kamuyu yeniden oluşturmakla ilgili tarafı vardı. Kamu yönetimi reformu, ekonomiyi dönüştürmek, demokratikleşme, hukuk ayağı ve sosyalleşme politikalarımız vardı. Biz muhafazakar bir parti olmamıza rağmen belki de sol partilerden daha fazla sosyal politikalar uyguladık. Bütün bunları yaparken Türkiye'nin lokomotifinin özel sektör olması gerektiğine karar verdik. Devlet sektörü 'atıl'dır, verimli çalışamaz. Ancak özel sektör daha dinamiktir, verimli çalışır. Onun için biz yavaş yavaş ekonomimizi özel sektöre doğru kaydırdık. Böyle olunca devleti bizzat iş yapan olmaktan çıkarttık. Şeker, demir, tekstil fabrikalarımız vardı. gübre fabrikalarımız vardı. Bunları çok şeffaf bir şekilde özelleştirdik" dedi.

"YOLSUZLUKLARA DAHA GENİŞ ANLAMDA BAKMAK GEREKİR"

Abdullah Gül, yolsuzlukla mücadele konusuna da değindi. "Yolsuzluk sadece rüşvet alıp vermek değildir." diyen Gül, "Yolsuzluğa daha geniş anlamda bakmak gerekiyor. İhaleler açık, şeffaf yapılabiliyor mu? Birilerine herhangi bir şekilde haksız uygulama yapılıyor mu? İşte bütün bunlar için kamunun yenilenmesini yaptık. Daha sonra da devlet olarak bunları kontrol etmeye başladık. Hukukun ve kuralların çok açık olmadığı yerde her türlü yolsuzluk da olur kötü işlerde olur. Hukuk reformu bu yüzden her şeyin başıdır. Kuralların çok açık olması, iş dünyasına ve herkese eşit muamele yapılması rekabet ortamını oluşturmak ve bu ortamda iş dünyasını önünü açmak gerekir" ifadelerini kullandı.

"ARKANIZDAYIZ" MESAJI VERDİ

Tunus'un her anlamda başarılı olmasını istediğini dile getiren Abdullah Gül, "Özellikle Arap baharından sonra birçok yerdeki olumsuzluklar ortaya çıkınca Doğu'da ve Batı'da da, müslüman ülkelerde, Avrupa'da herkes Tunus'un başarılı olmasını istiyor. Bunu sizlerde görüyorsunuzdur, bu fırsatı kaçırmamak lazım. Bunu sadece devlet kesimiyle değil özel sektörle beraber yapabilirsiniz. Tunus'ta her alanda çok çeşitli ekonomi yaratmak lazım. Bunu kendi sermayenizle de yabancı sermaye ortaklığıyla da yapabilirsiniz. Bunun içinde yatırım ortamını iyileştirmekten geçer. Türkiye olarak hep arkanızdayız" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasını dinleyenler arasında  Tunus Cumhurbaşkanı Beji Caid Essebsi ile birlikte�Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Şili eski Cumhurbaşkanı  Sebastian Pinera, Fransa eski Başbakanı  Jean  Pierre  Raffarin,  Ennahda Partisi Lideri Raşid Gannuşi de  vardı. Enver Alas (DHA)

Davutoğlu: Rusya krizinin psikolojik boyutu giderek artıyor

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Rusya ile yaşanan krize ilişkin, "Bu öyle bir psikolojik durum doğurdu ki, her gün yeni açıklamalarla derinleşiyor" dedi.

Başbakan Davutoğlu, Azerbaycan'a yaptığı resmi ziyaret sonrası uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu. Suriye sınırında düşürülen askeri uçak sonrası Rusya ile yaşanan krize ilişkin değerlendirmede bulunan Davutoğlu, "Bu öyle bir psikolojik durum doğurdu ki her gün yeni açıklamalarla derinleşiyor. Psikolojik boyutu gittikçe artan bir krizle karşı karşıyayız" dedi.

Başkanlık sistemine de değinen Davutoğlu, Türkiye'nin birinci gündem maddesinin bu olmadığını belirterek, "Çok konuşarak bunu bir ayrılık noktası olarak görmemek lazım" ifadesini kullandı.