8 Aralık 2015 Salı

17 maddede Vladimir Putin’in gizli hayatı

Uçak krizinin ardından, günlerimiz içinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in illaki yer aldığı haberlerle geçiyor. Peki ama kim bu Putin? Ülkesini neden evinden yönetiyor? En çok hangi videolara gülüyor? Danışmanlarını neden soğukta bekletiyor? Ona yakın olmanın göstergesi neden bir buz pisti? Okuduğu son kitapla arasında ne bağ var? Dahası, Moskova’yı neden sevmiyor?

Vladimir Putin’in ülkesini nasıl yönettiğinden haberdarız. 2000 yılında Rusya’da devletin başına geçmesiyle (2008-2012 arasında başbakanlığını da sayarsak 15 yıldır iktidarda) ülke uluslararası camiada siyaseten yükseldi ama onun döneminde muhalefet ve basın hep sıkıntı yaşadı. Sportif becerileri, spektaküler gösterileriyle hep gündemde kaldı ama gözlerden uzak hayatını nasıl yaşadığını hiç bilemedik. Bir istisna var. İngiliz gazeteci Ben Judah, defalarca Rusya’ya seyahat edip, Putin’in en yakınlarıyla görüşerek hazırladığı 2014’te çıkan kitabı ‘Fragile Empire. How Russia Fell In and Out of Love with Vladimir Putin - Kırılgan İmparatorluk. Rusya Putin’e Nasıl Âşık Oldu ve Ondan Nasıl Soğudu’ Rus devlet başkanının perde arkasındaki hayatı hakkında bugüne dek pek duyulmamış bilgilere yer verdi. Bazı yargıları özellikle sert:“Bol bol içip şişmanladığı Dresden’de ikinci sınıf bir KGB ajanından başka bir şey değildi; hayatının ilk 35 yılı sıfır başarıyla geçti.”


1- SOVYETLER'E NE ZAMAN KÜSTÜ?
Kitapta anlatılanlara göre Putin, bu dönemde insanlarla sağlıklı iletişim kurmakta zorlanıyordu. Ne işinde ne de özel hayatında işleri yolunda gidiyordu. Bir defa evliliğin eşiğinden döndü. Yarbaylıktan öteye ilerleyemediği KGB’de onu parlak bir gelecek bekliyor gibi görünmüyordu. Derken Sovyetler Birliği çöktü. Dresden’de görevli genç ajan Putin de çöken sistemden umudunu kesti. O sallantılı günlerde başından geçen bir olay bu konuda hayatına ve tercihlerine yön verecekti. Antikomünist bir grup Dresden’de KGB ofisinin önünde eylem yaparken Putin ne yapması gerektiğini Moskova’ya sormuş ve cevap alamamıştı. Kendisi o günü şöyle anlatıyor: “Bana ‘Moskova’dan emir gelmeden bir şey yapamayız ve Moskova şu an sessiz’ dediler. ‘Moskova sessiz’ denince ülkenin ortadan kalktığını anlamıştım. Belli ki ülke tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanmıştı.” 

2- AKIL HOCASI KİM?
Vladimir Putin, bugün geldiği yeri büyük ölçüde Anatoly Sobchak isimli bir hukuk profesörüne borçlu. Sobchak, Leningrad (St.Petersburg) Üniversitesi’nde Putin’in hocasıydı. Sovyetler dağıldıktan sonra onu önce üniversiteye geri çağırdı; ardından da St. Petersburg’un ilk seçilmiş belediye başkanı olduğunda yanına aldı. Hayatı boyunca da Putin’e akıl hocalığı yapmaya devam etti.  

3- YÜZERKEN KARAR ALIYOR
Kahvaltıdan sonraki ilk işi spor. En yakınlarının anlattığına göre Rus lider, Rusya’nın gidişatını en çok yüzerken düşünüyor. Sıradan bir günde, başkan havuzdan çıkınca soluğu spor salonunda alıyor. Bisikletle, koşu bandıyla ilgilenmiyor; hobisi ağırlık kaldırmak. Bu arada haber kanallarını seyrederek günün meselelerine de vâkıf oluyor. Görüşmek isteyen bakanlar, bürokratlar kapısında kuyruk oluyor. 2-3 saat beklemek vakai adiyeden.  

4- BUZ ADAM BUZ PİSTİNDE
Putin’in en sevdiği uğraşı buz hokeyi. Kaskını takıp piste çıktığında çevresinde ona en yakın insanları buluyor. Birkaç haftada bir organize edilen bu çok özel buz hokeyi maçlarına davet edilmek bugünün Rusya’sının en itibarlı olayı. Rusya’da gücü elinde tutanlar, oligarklar, bürokratik elit, yani en seçkinler orada. Hepsinden öte St. Petersburg kökenliler, yani eski arkadaşları, en güvendiği insanlar tribünlerde. Arkady ve Boris Rotenberg, Gennady Timchenko gibi işadamları bunlar. Daha o eski günlerde, her şeyin başında, Putin henüz belediye başkanı yardımcısıyken yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen arkadaşlar. Zamanında Putin’e ‘Patron’ diye seslenen yakın dostlar (Şimdi de‘Çar’ diyorlar)... Oyuncularsa korumalardan ibaret. Bir tarafta Putin’in, diğer tarafta Başbakan Dimitri Medvedev’in korumaları yer alıyor. Çok seyrek de olsa Medvedev’in kendisi de maçlara katılıyor.  

5- HER GÜN ÜÇ DOSYA
Putin’in çalışma odasına bakanlar, ortama hâkim, ağır, ahşap bir masa görüyor. Masanın üzerinde ne bir ekran duruyor ne de bir bilgisayar. Öğleden sonraları,danışmanlar masanın etrafına toplanıp, devlet başkanını bilgilendiriyor. Bu toplantı sırasında, ileri teknoloji değil, Sovyet Rusya’dan miras eski usül yöntemler kullanılıyor. Yani sabit telefonlar ve büyük kırmızı dosyalar... Putin’in her gün özel önem atfettiği, mesai ayırdığı üç ayrı dosya var. Birincisi yerel istihbaratın (FSB) hazırladığı, Rusya’nın içişleri dosyası. İkinci dosya dış istihbarat (SVR) kaynaklı. Sonuncusu Putin’in yakın koruma ağının çabalarıyla hazırlanıyor. Bu dosyada kişiler hakkında bilgiler mevcut olduğu sanılıyor.  
 6- EN BÜYÜK KORKUSU
Putin, yabancı bir ülkeyi ziyaret ettiğinde, bir otelde yaklaşık 200 oda tutuluyor ve ootel neredeyse Kremlin’e dönüştürülüyor. İstihbarat servisi, gerekli kontrolleri bir ay öncesinden yapıyor. Çarşaflar ve banyo takımları Rusya’dan özel ve yine mühürlü bir şekilde getirilen ürünlerle değiştiriliyor. Odaya sadece bizzat devlet başkanı girebiliyor. Ziyaretler esnasında Putin, maiyetinde sadece Rus aşçılar değil, garsonlar ve temizlik görevlileri de bulunduruyor. En büyük korkusu zehirlenmek. Kimse bu yüzden Putin’e bilgisi dışında yemek sunamıyor.  

7- YENİ KRELMİN NOVO-OGARYOVO
Moskova trafiğinden hazzetmiyor. Trafikte vakit kaybetmeye tahammülü olmadığından, belki de rakip şehir St.Petersburg’dan geldiğinden başkentle başı çok hoş değil. Evden çalışıyor. Şehrin batısında, Novo-Ogaryovo’daki bir villayı daimi rezidansı seçtiğinden beri ülkesini genellikle buradan yönetiyor. 

8- BILDIRCIN YUMURTASIYLA KAHVALTI
Putin gün ağarmadan kalkıp işe koyulan devlet adamlarından değil. Geç uyanıyor. Güneş iyice yükseldiğinde, son derece sade kahvaltısını yapmaya başlıyor. Favorisi yumuşak beyaz peynir. Bazen omlet bazen yulaf lapası yiyor. Keyfi yerindeyse de bıldırcın yumurtası. Her şeyin çok taze olması şart; tüm yiyecekler Rusya’nın dört bir yanındaki köylerinden gönderiliyor. 
9- PUTİN'İN RUTİNİ
Putin’in sabit, önceden kestirilebilir bir çalışma programı yok. Danışmanları hep tetikte ve hazır olmak zorunda. Üstelik internete ve bilgisayar ortamındaki bilgilere pek güvenmeyen başkanları yüzünden her şeyi eski usul, muntazaman dosyalamaları gerekiyor. Hava soğumuşken çalışmayı seviyor Putin. Zihin o zaman daha berrak oluyormuş. Danışmanlar da bu tempoya uymak zorunda. 

10- İNTERNET KEYFİ
Danışmanlarının ona gösterdiği komik videolar... Kendisiyle dalga geçilen bu videoları ilgiyle izlediği söyleniyor. 
11- GAZETECİLERLE İLİŞKİSİ
Yıpratıcı. Bazen de hoyrat. Açıktan dalga geçtiği, onunla röportaj yapan kişilerin sorularını saçma bulup yüzüne güldüğü zamanlar da var, açıktan kabaca azarladığı da.  

12- RANDEVU DEFTERİ
Görüşme süresi 15 dakika. Ajandası dolu. Bazı görüşmeler için sonraki yıla randevu veriliyor. 
13- FAZLA MESAİ
Cumartesi-pazar da işbaşında. Stalin’den beri en çok çalışan lider olduğu söyleniyor. Bir başka özelliği, Rusya’nın devasa coğrafyasında en çok yeri görmüş devlet başkanı olması. 
14- EN YAKINI
Koni isimli siyah Labrador köpeği. Ama ilişkileri Putin standardına göre biraz karmaşık. Devlet başkanına karşı keyfi davranan,ona isyan eden, yüzüne ‘bağıran’ tek canlı o.

 15- NE OKUYOR?
Kitaplarla arası yok. Danışmanlarına göre, görevi sırasında iki roman bitirdi. Bunlardan biri Latin Amerikalı hayali bir tarihçinin 2054’te geçen bir hikâyesi. Tarihçi ‘The Third Empire – Üçüncü İmparatorluk’ isimli bu macerada, bütün Rusya’yı bir araya getiren ‘Çar 2. Vladimir’in hayatını anlatıyor.
16- TARİHE İLGİSİ
En çok, bizde ‘Deli’, Batı’da ‘Muhteşem’ diye bilinen Çar Petro’nun hayatına meraklı. 
17- AİLE YAŞANTISI
Eşi Lyudmilla’yla önceki yıl boşandı. İki kızı var. 30 yaşındaki Maria’yla (lakabı Maşa), 29 yaşındaki Ekaterina (Katya diye çağrılıyor). 
 (Yenal Bilgici / Hürriyet)

Cumhurbaşkanı Erdoğan muhtarlara seslendi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, Kayseri, Aksaray, Artvin, Bursa, Elazığ, Kahramanmaraş, Kastamonu, Ordu ve Sakarya'dan gelen muhtarlara hitap etti. Erdoğan, "Türkiye, terör örgütü bin defa daha başkaldırsa, bin defa o başı ezmeye muktedir bir devlettir" dedi.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde Ocak ayından itibaren sürdürülen muhtarlar toplantısının 16'ncısının gerçekleştirildiğini ifade eden Erdoğan, ülkedeki muhtarlarla bir araya gelmeyi, hasbıhal etmeyi, hasret gidermeyi hedeflediklerini belirtti. Erdoğan, "Şükür erenler geldi, derdim derenler geldi, yarı görmediysem, yarı görenler geldi" dizelerini okuyarak, "Bugün burada, geldiğiniz şehirlerdeki vatandaşlarımız adına siz muhtarlar varsınız. Siz, dertleri derenlersiniz. Sizleri görmekle, sizlerle hasbıhal etmekle, o şehirlerimizdeki vatandaşlarımızla da kucaklaştığımıza inanıyorum" diye konuştu.

Kelime anlamının "seçilmiş" olan muhtarlık müessesesinin, ülkede 200 yıla yakın bir geçmişi bulunduğunu ifade eden Erdoğan, Osmanlı Devlet yönetiminde "yiğitbaşı" ve "kethüda" gibi muhtarlara benzer görev yapan kişilerin her zaman olduğunu anlattı. Devlet yapısının daha ayrıntılı yapılandırılma süreciyle birlikte bugünkü muhtarlıkların ortaya çıktığını dile getiren Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Ülkemizde muhtarlar, sadece kendilerine kanunlarla belirlenen görevleri yapmakla kalmamışlardır. Nüfusumuzun önemli bölümünün köylerde yaşadığı uzun yıllar boyunca muhtar,imam,öğretmen üçlüsü, ahali arasındaki sorunların çözümü konusunda da bir çeşit hakem vazifesi üstlenmişlerdir. Devletin kolluk güçleri ve adli birimlerin yaygınlaşıp güçlenmesi ile bu ihtiyaç kısmen ortadan kalkmışsa da halen muhtar, imam, öğretmen üçlüsü yaşadıkları yerlerin en muteber kişileri olmaya devam etmektedirler. Bugün valiliklerimiz, kaymakamlıklarımız, belediyelerimiz ellerindeki geniş imkanlarla çok önemli hizmetler ifa ediyorlar. Ama hala devletin milletimizle her gün yüz yüze, ruberu ilişki içinde olan seçilmiş temsilcileri siz muhtarlarımızsınız. Hangi kurumun temsilcisi olursanız olun bir mahallede, bir köyde muhtara danışmadan, muhtara kulak vermeden adım atarsanız yanılma ihtimaliniz çok yüksek olur."

'SİZ ÖNEMLİSİNİZ'

Kamu hizmetlerinin kimi zaman farklı kararlar almayı gerektirebileceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ama bu kararların mutlaka halka doğru şekilde anlatılması, ikna edilmesi yoluyla uygulamaya geçilmesi gerekir. Günümüzde halkla ilişkiler denilen ve büyük bir sektör haline dönüşmüş olan ihtiyaç işte buradan doğuyor. Bakanlıklar, valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler ve bunlara bağlı tüm kuruluşların, muhtarlarımızın ve onlarla birlikte mahalle halkının, köy halkının gönlünü kazanması çok önemlidir" ifadelerini kullandı.

"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın veya önce insan" dediklerini vurgulayan Erdoğan, "Hangi hizmet için yola çıkarsanız çıkın önce milletin fertlerinin gönül rızasını nasıl elde edebileceğinize bakmanız gerekiyor" dedi.

Yunus Emre gibi "Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim" dediklerini ve demeye de devam edeceklerini belirten Erdoğan, "Bizim öteden beri seçilmişlerin önemine yaptığımız vurgunun sebebi işte budur. Siz önemlisiniz" diye konuştu.

'HERKES YERİNİ BİLECEK'

Erdoğan, salonda bulunan muhtarlara "Siz seçilmişsiniz, atanmış değilsiniz, dolayısıyla atanmış sizden sonra gelir. Ama bunun kadir kıymetini bilmeyenler var mı? Var" diyerek seslendi. "Bürokratik oligarşi" denilen olayın bu olduğunu belirten Erdoğan, "Onlar güçlenmek istiyorlar. Bazı, maalesef seçilmişler de farkında olmadan onları güçlendiriyor. Eğer sen böyle hareket edersen, ondan sonra bürokrat gelir senin boynunda bozayı pişirir. Herkes yerini bilecek, konumunu bilecek" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, salonda atanmışların da bulunduğuna dikkati çekerek, "Ama onlar da bunu bilmesi lazım. Çünkü milli iradenin seçip iş başına getirdiği kişiye, bürokrat da saygı duymalıdır" dedi. Seçimle göreve gelen hiç kimsenin, milletin tashihini gözardı etmek gibi bir lüksünün olamayacağının altını çizen Erdoğan, bürokratın seçilmişe oy veren olduğunu ve bu yüzden saygı duyması gerektiğini dile getirdi.

"Bu işler filanca köyün, falanca köyün muhtarı olsun, isterse cumhurbaşkanı olsun farketmez" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Seçilmiş olan herkes vakti, saati geldiğinde oyuna talip olduğu kişilere hesap verir. Ülkemizde, milletin tarihinden, kültüründen, tercihlerinden bir türlü memnun olmayan, bu yüzden seçtiklerini de beğenmeyen bir kesim var. Bunlar istiyorlar ki davul, milletin boyununda asılı olsun, kaynağı millet sağlasın, külfeti millet çeksin. Buna karşılık tokmak da bunların elinde olsun, ülkenin kaymağını bunlar yesin ama hiçbir sorumluluk da üstlenmesinler. Biz işte bu tekere çomak soktuk. Bize olan tepkilerinin, husumetlerinin gerisinde bu var. Geçmişte sadece bir avuç seçkine hizmet eden sistemi, bir avuç azınlığa akan kaynakları, biz milletin tamamına mal ettik."

'HİÇ UMMADIĞIMIZ YERDE KARŞIMIZA ÇIKIYOR'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni Anayasa konusundaki tekliflerine karşı oluşan direncin sebebinin de aynı olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Eski Türkiye'nin kodlarıyla oluşturulmuş mevcut anayasa tümüyle yenilenirse, ellerindeki son kozları da kaybedeceklerini düşünüyorlar. Milletimiz, çok partili döneme geçildiği dönemden beri mücadeleyle adım adım ilerleyerek bugünkü haklarına, özgürlüklerine kavuştu. Sürekli darbelerle, muhtıralarla kesintiye uğrayan bu zorlu süreç, hala bitmiş değildir. Tek parti döneminin vesayet anlayışının kalıntıları bugün dahi hiç ummadığınız yerlerden, hiç ummadığımız yöntemlerle karşımıza çıkabiliyor.

Hatay'da sınırlarımızı ihlal eden yabancı bir savaş uçağını düşürüyoruz. Birileri hemen çıkıyor, tüm kinini, düşmanlığını, husumetini ülkemize, şahsımıza yöneltiyor. Ruslar bir yandan, bizdeki birtakım kişiler diğer taraftan 'Türkiye'nin neresi bombalanmalı' egzersizleri yapıyor. Hadi ötekileri anladık da bizimkilere ne oluyor? Bunlar nasıl bir zihniyet? Bunun adı kendi milletine, kendi ülkesine körü körüne düşmanlık etmektir. Allah, bunlara fırsat vermesin, Allah ülkemizi ve milletimizi bunların eline bırakmasın."

Kahramanmaraş yöresinden bir türkünün, "Gökte uçan huma kuşu ne bilir dalın kıymetini, kargayı kondurman dala ne bilir gülün kıymetini. Meclislerden söz atanlar gerçeğe yalan katanlar sonra beyliğe yetenler ne bilir ilin kıymetini" sözlerini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunlar ne dalın ne gülün kıymetini bilir, ne ilin, memleketin kıymetini bilir. Bunlar sadece meydanı boş bulduklarında söz atmayı, yalanı, iftirayı, millete hakaret etmeyi bilir. Ama artık Türkiye, dünkü Türkiye değil" diye konuştu.

'BİZİM İNSANİ YAKLAŞIMIMIZ BU'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, terör örgütü DAEŞ'in Esed rejimiyle müşterek yanlarının olduğunu belirterek, "Bunların birbiriyle çatışıyor görünmesine bakmayın. Petrolü rejime satan o. Rusya vatandaşı olan iki kişi, aynı zamanda Suriye vatandaşı olan bu kişiler, petrolü alıyor hem rejime hem dünyaya satıyor" ifadesini kullandı. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde muhtarlarla bir araya geldiği toplantıda, milletin istiklal ve istikbaline sahip çıkma kararını her fırsatta ortaya koyduğunu söyledi.

1 Kasım'daki seçim sonuçlarını bu iradenin bir tezahürü olarak değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İnşallah devlet, millet olarak bu kararlılığımızı sürdürecek, 2023 hedeflerimize hep birlikte ulaşacağız" diye konuştu. Erdoğan, Suriye ve Irak merkezli gelişmelerin ateşinin, terör örgütlerinin kışkırtmaları ve uluslararası güçlerin çeşitli hesaplarıyla her geçen gün daha da arttığına işaret ederek, "Maalesef tüm bu hesapların içinde bölgede yaşanan derin insani dramın payı çok az. Biz tabii bu oyuna gelmeyeceğiz. Biz onların bu tür tavırlarına aynı şekilde cevap vermeyeceğiz" ifadelerini kullandı.

Ne zaman, nerede, neyi ve nasıl konuşacaklarını gayet iyi bildiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Türkiye gibi meseleye kardeşlik ve komşuluk hukukuyla yaklaşan 1-2 ülke dışında herkes bölge üzerinden kendi stratejik hesaplarını tahkim etmek peşinde. Biz Suriye'de katledilen 400 bine yakın insanın evinden, yurdundan edilen 12 milyon insanın derdiyle dertleniyoruz. Bunun için çatışmaların başladığı günlerden beri 'açık kapı politikası' uyguluyor, bize sığınan herkese kucak açıyoruz. Şu anda ülkemiz toprakları üzerinde 2,5 milyon Irak ve Suriyeliyi biz misafir ediyoruz. Akdeniz ve Ege'de batan, batırılan botlardaki, teknelerdeki mültecileri bizim sahil güvenlik botlarımız topluyor, ülkemiz topraklarına getiriyor. Şu ana kadar 70 bin 'çocuk-yaşlı, erkek-kadın' demeden o denizin azgın dalgalarından toplayan bizim sahil güvenlik botlarımız ama birileri de o botları şişlemek suretiyle o insanları ölüme mahkum ediyor. İşte bizim insani yaklaşımımız bu. Vaktinde yetişip de kurtaramadığımız çocukların, kadınların, erkeklerin sahile vuran ölü bedenleri karşısında milletçe bizim yüreğimiz parçalanıyor. Onların böyle bir derdi var mı? Yok."

'NİCE AYLAN'A RAĞMEN YÜREKLERİ YUMUŞAMADI'

Avrupa ülkelerinin minik Aylan'ın görüntüsünün ardından bu konuyla "güya" ilgilenmeye başladığını ifade eden Erdoğan, "Buyurun, dün bir yavru daha vurdu Çeşme sahillerine. Halbuki o günden bugüne nice Aylan'ların cansız bedenleri kıyılarımıza vurdu ama kimilerinin yürekleri hala yumuşamadı. Bu meseleye sadece kendi güvenliklerini ve refahlarını koruma kaygısıyla yaklaşanlar karşısında biz, insani duruşumuzu korumaya devam ediyoruz, devam edeceğiz" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliğinin sığınmacılara yönelik Türkiye'ye yapmayı taahhüt ettiği yardımın sadece mevcut çabaları kolaylaştıracağını belirterek, şöyle konuştu:

"Bu yardım bizim bütçemize girmeyecek, bu yardım Suriyeli kardeşlerimize gidecek. Yani burada kimse de bir ianede bulunmasın, 'bir lütuf yapıyormuşuz' havasına da girmesin, bunu da açıkça söylemek durumundayım. Şu ana kadar biz 9 milyar doları zaten harcadık. Türkiye yaklaşık 5 yıldır ciddi hiçbir yardım almadan bu meselenin üstesinden kendi imkanlarıyla gelmeyi başardı. AB o yardımı yapsa da yapmasa da biz kardeşlerimize, komşularımıza sahip çıkmayı sürdüreceğiz. Türkiye'nin yükünü paylaşmak yerine sorunun kaynağı durumundaki Esed rejimine ayakta tutmanın peşine düşenlerin eline ölen, öldürülen her masumun kanı bulaşmaktadır. DAİŞ terör örgütü bölge üzerinde hesabı olan herkesin kullandığı bir araç, kukla, bahane haline dönüşmüş durumdadır."

Terör örgütü DAEŞ'in Esed rejimiyle müşterek yanlarının olduğunu dile getiren Erdoğan, "Bunların birbiriyle çatışıyor görünmesine bakmayın. Petrolü rejime satan o. Rusya vatandaşı olan iki kişi, aynı zamanda Suriye vatandaşı olan bu kişiler, petrolü alıyor hem rejime hem dünyaya satıyor" ifadesini kullandı.

Bununla ilgili fotoğrafların basın yayın organlarında yayımlandığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu örgütle ciddi bir mücadele ortaya koymayanların aynı bahaneyle Suriye'de askeri varlık gösterme konusunda çok hızlı ve cevval olduklarını görüyoruz. Bunlar yavuz hırsız. Hani bizde bir söz var ya, 'Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış' bunların yaptığı bu. Biz Suriye meselesine asla onlar gibi bakmadık, bakmayız" değerlendirmesinde bulundu.

'ULUSLARARASI TOPLUM İÇİN ZORUNLULUK'

Erdoğan, Suriye halkının 5 yıla yakın süredir yaşadığı acıların, maruz kaldığı zulmün tüm insanlığın yüzünü kızartmaya yetecek boyuta ulaştığını belirterek, şunları kaydetti:

"Artık bu meseleye bölgenin tarihi ve gerçekleri ışığında makul, mantıklı ve sürdürülebilir bir çözüm bulmak uluslararası toplum için ahlaki bir zorunluluk haline geldi. Bu bakımdan terörden arındırılmış güvenli bölgeler oluşturulması ve ılımlı muhaliflere yönelik eğit-donat programı tekliflerimizin süratle hayata geçirilmesinde ısrarcıyız. Bölgeye yönelik müdahalelerin bir aracı olarak kullanılmakta olan DEAŞ'e ve rejime karşı sonuç alıcı bir mücadele ancak bu şekilde mümkün olabilir. Bir terör örgütüne karşı bir başka terör örgütünü veya örgütlerini kullanmak yeni sorunlara yol açmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Çözüm, Suriye halkına, kendi geleceğini kendisinin kurabileceği güvenli ortamı tesis etmektir. Biz bu doğrultudaki çabalarımızı sürdürüyoruz. Suriye'deki soruna samimi çözüm arayan herkesi de bu gayretimize destek vermeye çalışıyoruz."

'2 BİNİN ÜZERİNDE TERÖRİST ETKİSİZ HALE GETİRİLDİ'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Türkiye, çevresinde yaşanan istikrarsızlıklar karşısında duruşunu güçlü bir şekilde muhafaza ediyor, inşallah etmeyi de sürdürecek. Aynı şekilde ülke içinde faaliyet gösteren terör örgütlerine karşı da kararlı bir mücadele sürdürüyoruz. Temmuz ayından bu yana terör örgütleriyle mücadelede 185 güvenlik görevlimizi şehit verdik. Terör örgütlerinin saldırılarında, Ankara'daki canlı bomba saldırısı dahil, 195 sivil vatandaşımız hayatını kaybetti. Sınırlarımız içinde ve dışında yürütülen tüm bu operasyonlarda etkisiz hale getirilen terörist sayısı da 2 binin üzerindedir."

Kalbinde şehitlerin ayrı bir yeri olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İnancı, ülkesi ve milleti için gözünü kırpmadan ölümün üzerine giden bu kahramanların her biri coğrafyamızdaki varlığımızın, birliğimizin, dirliğimizin birer mührüdür. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına ve milletime başsağlığı diliyorum. Gazilerimize uzun ve hayırlı bir ömür temenni ediyorum. Biz öyle dedik, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Bu ilkemizden en küçük bir taviz vermeden, yolumuza devam edeceğiz" diye konuştu.

Millet kavramının içinde sadece Türk olmadığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle, Abaza'sıyla, Boşnak'ıyla, Roman'ıyla, 78 milyonunun tamamıyla tek millet. Bunu bir defa böyle bilelim. Zira biz yaratılanı Yaradan'dan ötürü sevdik. Bu yola böyle çıktık. 78 milyonun tek bayrağı var. Bizi bir yerlerden uydurup çıkarılmış paçavralar ilgilendirmez. Burada 78 milyonun tek bayrağı var. Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır. Tek vatan. 780 bin kilometrekare ile tek vatan."

'BUNLARIN GIDASI CEHALET'

"Bu vatan topraklarının üzerinde kimse operasyona yönelmesin" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"O operasyona yeltenenler bedelini ödüyor mu, ödüyor. Ya insanca oturursunuz ve bu ülkede parlamentoya mı gireceksin, buyur girersin... Var mı var. Desteklediğiniz birçok insan şu anda parlamentoda. Şu anda yüzü aşkın Güneydoğulu, Doğulu kardeşlerim parlamentoda siyaset yapıyor. Sen de gel orada insan gibi siyasetini yap. Demokratik bir ortamda bunu yürüt ama bunların derdi başka. Terör estiriyor. Az önce söyledim ya yavuz hırsız ev sahibini bastırır. Ondan sonra da kalkıyor hükümeti suçluyor. Kalkıyor Beştepe'yi suçluyor. İnsan öldürenler bunlar, Diyarbakır'da cami yakanlar bunlar, utanmadan sıkılmadan hala kalkıp 'yok şöyle yok böyle' diyor. Kadın kılığına giriyor, küçük çocuğu kullanıyorlar. Sivilleri kendine siper ediyor, vatandaşın evini, aracını, iş yerini yakıyor bunlar. Sokak girişlerine hendekler kazarak insanlara hayatı zehir edenler bunlar. Üstelik de devletin iş makineleri ile bunları yapıyorlar. Kepenk kapattırarak ekmeğiyle oynadıkları esnafı haraca bağlıyorlar. Çekiyorlar dağlara, belli yerlere 'Şu kadar para ödeyeceksin. Ödemedin, hayatını vereceksin'. Bu şekilde her türlü ahlaksızlığı yapan örgütün okullara ve camilere karşı özel bir husumeti olduğunu da görüyoruz. Çünkü bunların gıdası maddi ve manevi cehalettir."

Terör örgütünün son olarak Diyarbakır'daki tarihi camileri hedef aldığını anımsatan Erdoğan, "Diyarbakır'daki ilk Osmanlı eserlerinden biri olan, 1500'lü yıllarda inşa edilmiş Fatih Paşa Camii, terör örgütleri mensupları tarafından yakıldı. Tüm belgeler, her şey ortada. Hadi bakalım, buna ne diyeceksin? Sadece bununla da kalmadılar. Olay yerine gelen güvenlik güçlerine ve itfaiye ekiplerine de ateş açarak yangına müdahale edilmesini engellediler" diye konuştu.

'KÜLTÜREL SOYKIRIM TEŞEBBÜSÜ'

Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı'ndaki "Ruhumun senden, İlahi, şudur ancak emeli, değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli, bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli, ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli" dizelerini paylaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu görüşlerini paylaştı:

"Mabedimin göğsüne namahrem eli değmesin' diye varını yoğunu ortaya koyarak, bir kurtuluş savaşı verdi bizim ecdadımız. Aradan geçen 93 yılın ardından bugün, üstelik de en çok sahabe mezarlığına sahip şehrimiz olan Diyarbakır'da bu hainler yeniden mabetlerimize el uzatmaya çalışıyor. Bu eylem milletimizin, en başta da Kürt kardeşlerimizin inançlarına, tarihlerine, medeniyetlerine, kültürlerine yönelik bir saldırıdır. Bölücü terör örgütü ve onun arkasındaki güçler silahla, bombayla, hendekle, molotofla Türkiye ile başa çıkmayacaklarını bilmiyorlar mı? Elbette çok iyi biliyorlar. Bunların asıl amacı bölge insanını inancından, dininden, tarihinden, medeniyetinden koparmaktır. Verilen kavga Kürt kardeşlerimi haklarına kavuşturmak değil, Kürt kardeşlerimi köklerinden koparma kavgasıdır. Aynı zamanda bu bir kültürel soykırım teşebbüsüdür. Suriye'de, Irak'ta camilere, türbelere, kütüphanelere yapılan DEAŞ saldırıları ile Diyarbakır'daki saldırı arasında bir fark var mı, aynı. Onlar da camileri, türbeleri, her yeri yakıp yıkıyor, aynı şekilde bu bölücü terör örgütü bunları yapıyor. Her iki cani örgüt de birbirinin ruh ikizidir. Aynı hastalıklı yapının, farklı söylemlerle ortaya çıkan tezahürleridir."

Geçmişte, CHP'nin tek parti olduğu dönemde, devletin imkanları da kullanılarak aynı amaç doğrultusunda ciddi bir uğraş verildiğini vurgulayan Erdoğan, bölge insanının inancına ve kültürüne sahip çıktığı için bu uğraşın neticesiz kaldığına dikkati çekti. Bugün aynı projenin bölücü terör örgütü tarafından uygulandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bölücü örgütün ve onun güdümündeki yapıların dilinin, kavramlarının, bakış açısının kesinlikle bu coğrafyayla, ortak geçmişimizle ve elbette ortak geleceğimizle bir ilişkisi yoktur. Bu dil husumetin dilidir. Bu dil, fitnenin dilidir. Bin yıldır bu topraklarda ortak medeniyetimizi ve tarihimizi yok etmeye çalışanların dilidir. Kürt kardeşlerimiz bu dilin ve bu anlayışın kalplerini zehirlemesine izin vermemelidir" dedi.

Bir süredir bölgenin önde gelen toplum liderleri, dini liderleri ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile bir araya gelerek, bu meseleleri görüştüklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüştükleri kişilerin yaşanan son gelişmelerden duydukları derin rahatsızlığı kendisine ifade ettiklerini belirtti.

Bölücü örgüt ve onun güdümünde hareket eden sayıca az ama organize bir kesimin bölge insanına adeta kan kusturduğunu ifade eden Erdoğan, "Bu duruma seyirci kalınması mümkün değildir. Devletimiz hukuk sınırları içinde bölgede etkili bir mücadele yürütüyor. Şehirlerde gerektiğinde sokağa çıkma yasağı ilan edilerek, mahalleler birer birer terör örgütünün elemanlarından temizleniyor. Burada durmak yok, aynı kararlılıkla devam edeceğiz" diye konuştu.

'İNANCINIZ NAMUSUNUZDUR'

"O terörün estiği, estirildiği yerlerde, oradaki tüm Kürt kardeşlerime, vatandaşlarıma buradan sesleniyorum" diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şunları söyledi:

"Bu devlet sizi kendi başınıza bırakmayacak. Sürekli sizinle beraber oralarda olacak. Oralarda beraber yatıp, beraber kalkacak. Çünkü sizin huzurunuza kastedenlere karşı güvenliğinizi biz korumak durumundayız. Sarp dağ yamaçlarındaki ve sınır ötesindeki kamplar silahlı kuvvetlerimiz tarafından yerle bir ediliyor. Buradan bölge halkına çağrıda bulunuyorum. Terör örgütü sizin maddi ve manevi varlığınızı birlikte hedef almış durumda. İnancınız namusunuzdur, bizim de namusumuzdur. İnancınıza sahip çıkın. Evladınız geleceğinizdir, evladınıza sahip çıkın. Özgürlük hakkınızdır, yaşama hürriyetinize, seyahat hürriyetinize, ibadet hürriyetinize, ticaret hürriyetinize, siyaset hürriyetinize sahip çıkın. Terör örgütünün ve onun güdümündeki yapıların iradenize ipotek koymasına asla izin vermeyin. Bölücü örgütün bu ülke ile bu millet ile özellikle de sizin değerleriniz ile hiçbir ortak yanı olmadığını artık görmüş olmalısınız. Devletin tamamen proje ürünü bu örgütü sokağınızdan, mahallenizden, ilçenizden söküp atmasına yardımcı olun. Milli birliğimize, beraberliğimize, ortak değerlerimize, istiklalimize ve istikbalimize kasteden bu karanlık örgüte karşı devletinizin yanınızda olduğunu bilin, siz de devletinizin yanında yer alın."

Muhtarlara seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gelin yeni Türkiye'yi birlikte inşa edelim. Tıpkı Çanakkale'de olduğu gibi, tıpkı Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi kader birliği içinde 2023 hedeflerini birlikte gerçekleştirelim" dedi.

Muhtarlara çok iş düştüğünü belirten Erdoğan, "Suriye'deki kardeşlerimizin yaralarını birlikte saralım, Irak'taki kardeşlerimize birlikte destek verelim, Balkanlardaki, Kafkasya'daki, Ortadoğu'daki ve Afrika'daki kardeşlerimizi hep birlikte kucaklayalım, ortak bir geleceğe hep birlikte yürüyelim. Gelin bir olalım, iri olalım, diri olalım, kardeş olalım, hep birlikte Türkiye olalım" çağrısında bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Türkiye, terör örgütü bin defa daha başkaldırsa, bin defa o başı ezmeye muktedir bir devlettir. Çünkü bu devletin arkasında gücünü bin yıllık ortak geçmişinden alan bir millet var, siz varsınız. Biz Balkanlardaki ata yadigarı camileri ihya etmeye çalışırken, dünyanın dört bir yanında ezan sesini yükseltmeye çalışırken, Diyarbakır'da cami yakan, ezan susturan bir örgütün bu ortak geçmişte yeri yoktur, ortak geleceğimizde de yeri olamaz."

"Ben Kürt kardeşlerime güveniyorum, inanıyorum" ifadelerini kullanan Erdoğan, bölgedeki sivil toplum temsilcileriyle görüşmelerini her düzeyde sürdüreceğini, milli birlik ve kardeşlik sürecini, milli birlik ve beraberlik iklimini güçlü bir şekilde tesis edeceklerini kaydetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılımlarından dolayı muhtarlara teşekkür ederek, mahalle ve köylerindeki herkese selamlarının iletilmesini istedi. Erdoğan'ın muhtarlarla bir araya geldiği toplantıya, İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Bakan Yardımcısı Selami Altınok da katıldı.

(Kaynak:hürriyet.com.tr)

Kılıçdaroğlu: Hiçbir gazeteci tutuklanmasın

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tutuklu gazeteciler için, "Gazetecilerin tutuklanmasını kaldıralım. Yargılansınlar. Ama niye tutuklu yargılansınlar. Açık, net sayın Davutoğlu’na çağrıda bulunuyorum. Gerekirse bir yasal düzenleme yapalım biz kanun teklifini verdik. İsterseniz çekelim sizin verdiğiniz teklife destek verelim." dedi.

Kılıçdaroğlu partisini grup toplantısında konuştu. Basın özgürlüğüne ilişkin eleştirilerde bulunan Kılıçdaroğlu, "İki gazeteci arkadaşımız, MİT tırları ile ilgili haber yaptı diye şimdi Silivri zindanlarında bekliyorlar. Tecritteler, tecritteler. Şöyle bir düşünelim bu haber yalan mıydı? Yüzde yüz doğru. Haberin tek cümlesinde bile çarpıtma yoktu. Gelin bir kanun çıkaralım beraber. Hiçbir gazeteci tutuklanmasın. Gazetecilerin tutuklanmasını kaldıralım. Yargılansınlar. Ama niye tutuklu yargılansınlar. Açık, net sayın Davutoğlu’na çağrıda bulunuyorum. Gerekirse bir yasal düzenleme yapalım biz kanun teklifini verdik. İsterseniz çekelim sizin verdiğiniz teklife destek verelim. Haber yapan kişiyi hapise atıyorsunuz. Onu hapise atan yargıç, yargıç değildir. Cumhuriyet hep bedel ödedi ama hep var oldu ama diktatörler baskıcı yönetimlerin hepsi tarihin çöplüklerinde. Türkiye’yi bu demokrasi ayıbından kurtarmak zorundayız" dedi.

Basın özgürlüğüne değinen Kılıçdaroğlu, "Bizim gibi yarım demokrasilerde, uygar toplumların tanımladığı hibrit demokrasiyi yaşayan bir Türkiye’de ise medya özgürlüğünden söz edemeyiz. Medya özgür değil. Dikta yönetimlerine benzer bir kuşatma içinde medya. Dikta yönetimleri iki alana müdahale ederler. Bir yandaş, havuz medyası oluştururlar. Her söyleneni onaylayan bir medya. Halka doğru bilgi değil, güçlerin istediği bilgiyi, istediği dozda veren medya isterler. İkincisi objektif yayın yapan bağımsız medyayı baskı altına alırlar. Doğru haber yapmasın, beyler rahatsız olmasın diye. Medya patronlarına ağır cezalar verirler. Devlet bütün gücünü kullanarak medya patronunu cezalandırır. Elinde devletin sopası vardır. Ya benim dediğimi yapacaksın ya ben seni yaşatmayacağım der. Şu gazeteciyi beğenmiyorum neden bu gazetede yazıyor? Onu gazetenden, televizyonundan atacaksın derler. Türkiye’de onlarca örneği var. İşten atılan yüzlerce gazeteci var. Buna demokrasi diyoruz. Hangi demokrasi? Ankara’daki beylerin ileri demokrasisi diyoruz buna. Bu da yetmiyor. Medya kuruluşlarına yine devletin gücünü kullanarak, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu aracılığıyla baskı kuruyor el koyuyorsunuz. Ondan sonra çıkıp diyorsunuz ki ’Türkiye’de demokrasi var.’ Hangi demokrasi? Yandaş medyaya her şey mubah. Her şey. Demokrasi, basın özgürlüğü bu mudur?" diyerek eleştiride bulundu.

"HABER YAPTI DİYE EĞER GAZETECİYİ HAPİSE GÖNDERİRSENİZ ORADA KIRMIZI ÇİZGİ SADECE LAFTA KALMIŞ OLUR"

 Kılıçdaroğlu, "Davutoğlu’nun basın özgürlüğüne verdiği cevap; ’Soru soran gazeteci evine gidebiliyorsa o ülkede basın özgürdür’ diyor. Güzel. Soru soran gazeteci evine gidiyor da. Yazı yazan, haber yapan gazeteci, hapishaneye gidiyorsa o ülkede basın özgür müdür değil midir? Soru budur zaten. Haber yaptım diye hapishaneye gidiyorum ben. Basın özgürlüğü bizim kırmızı çizgimiz eyvallah. İtirazımız yok. Ama haber yaptı diye eğer gazeteciyi hapise gönderirseniz orada kırmızı çizgi sadece lafta kalmış olur. Gazeteci gerektiğinde, hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan kişidir dedik. Onun haberini yayınlayan organa da gazete diyoruz zaten" diye konuştu.

"İKİ GAZETECİ ARKADAŞIMIZ, MİT TIRLARI İLE İLGİLİ HABER YAPTI DİYE ŞİMDİ SİLİVRİ ZİNDANLARINDA BEKLİYORLAR"

Kılıçdaroğlu, "İki gazeteci arkadaşımız, MİT tırları ile ilgili haber yaptı diye şimdi Silivri zindanlarında bekliyorlar. Tecritteler, tecritteler. Şöyle bir düşünelim bu haber yalan mıydı? Yüzde yüz doğru. Haberin tek cümlesinde bile çarpıtma yoktu. Doğru haber yazıyor kamuoyunu aydınlatıyorsunuz, iktidarın yalanlarını 78 milyona, dünyaya duyuruyorsunuz benim yalanlarımı neden duyurdun diye ona ceza veriliyor. Bu mudur demokrasi, medya özgürlüğü? Hepimizin sorgulaması lazım" dedi.

"YÜRÜRLÜKTEKİ DARBE ANAYASASINDA DEVLET BASIN HABER ALMA HÜRRİYETLERİNİ SAĞLAYACAK TEDBİRLERİ ALIR" DİYOR

Kılıçdaroğlu, "Şu anda yürürlükte olan anayasa darbe anayasası. Basın özgürlüğü ile ilgili oradan bir cümle okuyayım; devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Yani medyanın özgürlüğünü koruyacak tedbirleri devlet alır diyor. Anayasa diyor. Hükümet ne yapıyor? Sen madem bu haberi yaptın ve bu haber doğru ben seni süründüreceğim" açıklamasında bulundu.

"HER BASKICI DÖNEMDE DE BEDEL ÖDEYEN TEK GAZETE CUMHURİYET’TİR"

Kılıçdaroğlu, "Cumhuriyet gazetesi cumhuriyet ile yaşıt olan bir gazete. Cumhuriyet Gazetesi, Türk medyasının akademisidir. Okuludur. Cumhuriyet her dönemde doğruları yazarak yoluna devam etmiştir. Her baskıcı dönemde de bedel ödeyen tek gazete Cumhuriyet’tir. 12 Eylül, 12 Mart’ta bedel ödemiştir. Gazeteciler zindanlara atılmıştır. İşkenceden geçirilmiştir. Yazarları öldürülmüş, katledilmiştir. Bedel ödemeye hala devam ediyor. Bu ülkede göstermelik bir demokrasi var" dedi.

"HABER YAPAN KİŞİYİ HAPİSE ATIYORSUNUZ ONU HAPİSE ATAN YARGIÇ, YARGIÇ DEĞİLDİR"

Kılıçdaroğlu, "Haber yapan kişiyi hapise atıyorsunuz. Onu hapise atan yargıç, yargıç değildir. Bütün yargıçlardan özür diliyorum ona yargıç dediğim için. Yargıç değildir o. Vicdanında özgürlüğü hissetmeyen medya özgürlüğünü bilmeyen bir kişiye hakim yargıç denilemez. Hadi savcı tamam birilerinin savcısı cumhuriyetin değil. Birilerinin kölesi, sözcüsü. Onun getirdiğini aynen onaylıyor yargıç. Sen nasıl yargıçsın? Dünyadan nasıl haberin yok? Türkiye’yi dünyaya rezil etmeye senin ne hakkın var" ifadelerini kullandı.

"CUMHURİYET HEP BEDEL ÖDEDİ HEP VAR OLDU AMA DİKTATÖRLER BASKICI YÖNETİMLERİN HEPSİ TARİHİN ÇÖPLÜKLERİNDE"

Kılıçdaroğlu, "Dünyadaki bütün medya kuruluşları Türkiye’deki bu gelişmelerden kaygı duyuyorlar. Cumhuriyet hep bedel ödedi ama hep var oldu. O diktatörler, baskıcı yönetimlerin hepsi gitti. Hepsi tarihin çöplüklerinde" dedi.

"HER BİRİMİZİN SABAH GİDİP BASKI ALTINDA OLAN MEDYADAN BİRER GAZETE SATIN ALMAMIZ LAZIM"

Kılıçdaroğlu, "Bir şey yapmamız lazım. Her birimizin sabah gidip baskı altında olan medyadan birer gazete satın almamız lazım. Cevap vereceksen diktatöre bunun cevabı budur. Lafla peynir gemisi yürümez destek vereceğiz. Baskı altında olan medyaya destek, moral vereceğiz. Herkesin hiçbir ayrım yapmadan baskı altında olan gazetelere, gazetecilere sahip çıkması lazım" dedi.

"AÇIK, NET SAYIN DAVUTOĞLU’NA ÇAĞRIDA BULUNUYORUM BERABER KANUN ÇIKARALIM HİÇBİR GAZETECİ TUTUKLANMASIN"

Kılıçdaroğlu, "Gelin bir kanun çıkaralım beraber. Hiçbir gazeteci tutuklanmasın. Gazetecilerin tutuklanmasını kaldıralım. Yargılansınlar. Ama niye tutuklu yargılansınlar. Açık, net sayın Davutoğlu’na çağrıda bulunuyorum. Gerekirse bir yasal düzenleme yapalım biz kanun teklifini verdik. İsterseniz çekelim sizin verdiğiniz teklife destek verelim" açıklamasında bulundu.

"TÜRKİYE’Yİ BU DEMOKRASİ AYIBINDAN KURTARMAK ZORUNDAYIZ"

Kılıçdaroğlu, "Türkiye’yi bu demokrasi ayıbından kurtarmak zorundayız. 21. Yüzyılın Türkiye’sine bu tablo yakışmıyor. MİT tırlarında silahı sanki ilk kez Cumhuriyet yazdı. Defalarca yazıldı, söylendi. Neden? Çünkü birileri dedi ki; onlar en ağır cezaya çarptırılacaklar bedelini ödeyecekler. Birileri dedi. Birilerini dediğini yasa kabul edip işlem yapan bir yargıç, savcı var. sorunumuz da burada başlıyor. O tırlarda silah olduğunu bizim milletvekillerimiz de defalarca dile getirdi. Gizlilik kararı alınan mahkeme dosyalarında, şoförlerin ifadelerinde var" diye konuştu.

"TUĞRUL TÜRKEŞ, ’YEMİN EDİYORUM, VALLAHİ, BİLLAHI O SİLAHLAR TÜRKMENLERE GİTMİYORDU’ DİYOR"

Kılıçdaroğlu, "Kabinede olan Tuğrul Türkeş, ’Yemin ediyorum, vallahi, billahi o silahlar Türkmenlere gitmiyordu’ diyor. AKP’nin bakanı söylüyor. Kendi bakanına sormuyor haberi yapan gazeteciyi neden bu haberi yapıyorsun diye gazeteci hapise atılıyor. Türkiye’nin saygınlığına zarara veren bu sürecin sonlandırılması lazım" dedi.

"CİDDİ VE DERİN BİR KRİZDİR"

Türkiye ile Rusya arasında yaşanan krize değinen Kılıçdaroğlu, "Sorun krizin iyi yönetilemediği. Evet bir krizdir. Ciddi ve derin bir krizdir. Krizin iyi yönetilememesi asıl sorundur. Rus uçağı vurulduktan sonra Cumhurbaşkanlığından açıklama Rus uçağını vurduk. Daha Genelkurmay açıklama yapmamış. Cumhurbaşkanlığı kaynakları açıklama yapıyor. 10 dakika sonra saat 10.50 Rus uçağını vurduk ama henüz milliyetini tespit edemedik. Bu ülkenin cumhurbaşkanı söylüyor bunu. Böyle bir çelişki olabilir mi?" ifadelerini kullandı.

"SARAYINDA TEZEK YAK BAKALIM NASIL YAKACAKSIN?"

Kılıçdaroğlu, "Biz gerekirse tezek yakarız diyor. Olur sarayında tezek yak bakalım nasıl yakacaksın? Türkiye iyi yönetilmiyor sürükleniyor. Türkiye’yi bir krizin ortasına attılar şimdi hep beraber nasıl çıkacak diye bekliyorlar. Rusya ile bütün komşularımız ile ilişkilerimizin iyi olmasını isteriz" dedi.

"HÜKÜMETİN YETKİLİLERİNİ, RUS YETKİLİLERİ SAĞ DUYUYA DAVET ETTİM"

Kılıçdaroğlu, "Hükümetin yetkililerini, Rus yetkilileri sağ duyuya davet ettim. Kavganın zamanı değildir. Sağ duyu ile hareket etmek zorundayız. Akıl ve mantık ile çözmeliyiz daveti yaptım" dedi.

"FÜZE BİLİNÇLİ OLARAK ASKERİN OMUZUNA KONULMUŞSA TÜRK HALKINI TEHDİT ETMEK ASLA DOĞRU DEĞİLDİR"

Boğazdan füzeli geçişle ilgili Kılıçdaroğlu, "Eğer bu füze bilinçli olarak askerin omuzuna konulmuş ve görüntü verilmesi istenmişse bu Türkiye halkına yapılmış en büyük saygısızlıktır. Bunu asla kabul etmeyiz. Bunu yapan Rus yöneticilerin de oturup düşünmesi lazım. Görüntüyü, krizi bu noktaya taşımak Türk halkını tehdit etmek asla doğru değildir. Rus halkı ile asla bir sorunumuz yok. Ama yöneticilerin sağ duyu ile düşünmesi lazım. Bunu yaptığımız zaman Türkiye bu krizi aşar" diye konuştu.

"ORTADOĞU’NUN LİDERLİĞİNE SOYUNACAKLARDI ORTADOĞU’NUN ŞAMAR OĞLANI OLDULAR"

Kılıçdaroğlu, "Suriye’de demokrasi yok diye yapmışlardı. Önce kendi ülkene bak. Senin ülkende demokrasi var mı? gazetecilere, yargıya bak. Devletin çivisi çıktı. Kalkmış Suriye diyorsun. Suriye’nin Rusya için ne kadar önemli bir ülke olduğunun farkına varamayan bir anlayış. Türkiye kaybeden tek ülkedir. Irak hükümeti Türkiye’yi tehdit ediyor 24 saatin kaldı diyor. Şu hale bak. Ortadoğu’nun liderliğine soyunacaklardı Ortadoğu’nun şamar oğlanı oldular. Her gelen tokat atıyor. Böyle bir ülke olabilir mi? Bölgesinde örnek olan bir ülke, nasıl bu hale sürüklendi?" diye konuştu.

"KESİN HESAP KOMİSYONU KURALIM TEKLİFİNDE BULUNDUK"

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 2016 bütçesi ile ilgili açıklamalarına ilişkin Kılıçdaroğlu, "Açıklamanın bir kısmı doğru bir kısmı eksiktir. Teklif yapıldığı doğrudur ama biz de onalar karşı bir teklif yaparak şeffaflıktan siz de biz de bahsediyoruz dedik. Bütçe kaynaklarının nerelere harcandığını biz merak ediyoruz. Kesin hesap komisyonu kuralım eski bütçede paralar nerelere harcandı adam gibi oturup görüşelim. Siz bu teklifimizi kabul ederseniz biz de teklifinizi kabul ederiz dedik. Kabul edilmedi yolsuzluklar ortaya çıkar diye" açıklamasında bulundu.

"CUMHURBAŞKANI İSEN OTUR OTURDUĞUN YERDE CUMHURBAŞKANI DEĞİLSEN ÇIKARSIN KARŞIMA BU KADAR AÇIK"

Kılıçdaroğlu, "Son sözüm sayın Erdoğan’a, sayın Erdoğan yüzde 51 oyla seçildi Cumhurbaşkanı oldu. Bireysel olarak da parti olarak da cumhurbaşkanlığı makamına hep saygı gösterdik. Tarafsızlığı üzerine yemin etti. Şimdi kendisi tarafsız davranmıyor. Suriye konusunda bizim ne dediğimizi anlamadan bizi açıkça suçladı. Ana muhalefeti suçladı. Cumhurbaşkanı isen otur oturduğun yerde. Cumhurbaşkanı değilsen çıkarsın karşıma bu kadar açık. Namus ve şeref bu toplum için çok önemlidir. O kadar ki çocuklarımıza şeref adını veriyoruz. Namus ve şeref üzerine tarafsızlık konusunda yemin ettikten sonra namus ve şeref kavramını çöp sepetine atıp tarafsızlığını korumazsa söyleyecek çok şeyim var daha. Koruması lazım. Sayın Erdoğan senin için namus ve şeref kavramı nedir? Çık Allah aşkına anlat biz de öğrenelim" diye konuştu.

Ümit KOZAN -Nursima KESKİN / ANKARA (DHA)

" Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlarında kalmasını ısrarla isteyiniz"

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Başbakan Ahmet Davutoğlu’na çağrıda Devlet Bahçeli, "Hükümet sizsiniz. Yetki sizdedir. Milli irade ülke yönetiminde partinizi görevlendirmiştir. Dış politikada çok başlılık ve hükümetin atıl kalması çok mahsurludur. Dış politikanın sadece Erdoğan’ın günübirlik ve polemik üzerine bina edilen sözlerine bırakılması, hükümetin geriye atılması Türkiye’nin ciddi şekilde aleyhinedir. Sayın Başbakan, buna müsaade etmeyiniz, üstlendiğiniz görevin gereğini yapınız, dış politikayı siz yürütünüz, Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlarında kalmasını ısrarla isteyiniz" dedi.

"TÜRKİYE’DE ORTAK AKIL İŞLETİLMEMEKTEDİR" 

Devlet Bahçeli, "Türkiye’de ortak akıl işletilmemektedir. Bu yüzden iç ve dış politikada yaşanmadık rezillik kalmamışken, hala ve inatla sistem değişikliğine kafa yormak, yeni yeni unvanların hayalini kurmak çok yanlış, çok marazidir. Demem odur ki, ülkemiz bu kadar ağır sorunlarla boğuşurken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık sevdası fırsatçılık ve ganimet avcılığıdır. Türkiye sıcak savaş sınırlarında gezinirken Erdoğan’ın makam tutkusu hakikaten de samimiyetsizlik ve sorumsuzluk örneğidir. AKP Seçim Beyannamesi’nde Cumhurbaşkanı ile Başbakanın siyasal sistem içindeki yetki ve görev paylaşımının yeni bir düzenlemeyi zorunlu kıldığı ifade edilmektedir. Yine bu çerçevede, mevcut sistemin Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın farklı siyasi geleneklerden gelmeleri durumunda kriz üretme potansiyeli taşıdığı öne sürülmektedir. Ve AKP Seçim Beyannamesi’nde muhtemel yönetim sorunlarının başkanlık sistemiyle aşılacağı yazılmaktadır. Bu elbette AKP’nin kendi görüşü, kendi sanal gündemidir" dedi.

"ERDOĞAN’IN BAŞKANLIK TALEBİ TEDAVİSİ OLMAYACAK KADAR KRONİKLEŞMİŞTİR"

Devlet Bahçeli, "Cumhurbaşkanı ile Başbakan'ın yetki ve görev sahaları Anayasa’nın amir hükümlerinde belirtilmiş, bu konuda flu, kafa karıştıran bir husus bırakılmamıştır. Erdoğan ve Davutoğlu Anayasa’yı açıp okudukları takdirde her şeyi bütün açıklığıyla görüp öğrenebileceklerdir. Türkiye’nin yeni bir sisteme değil düzgün, kapsayıcı, adil, dürüst, namuslu ve milli yönetime ihtiyacı olduğunu kimse inkar edemeyecektir. Gördüğümüz kadarıyla Erdoğan’ın başkanlık talebi tedavisi olmayacak kadar kronikleşmiştir. Yani Erdoğan başkan olursa, Cumhuriyet’in kuruluş ilke ve esasları teker teker yıkılırsa her şey güllük gülistanlık olacak, birden bire Türkiye uçuşa geçecektir. Buna da yeni Türkiye denecektir" diye konuştu.

"TEK KARAR VEREN OLMAK İÇİN YANIP TUTUŞMAKTADIR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar dönüşü uçakta bulunan gazetecilere aklının ambarında ne varsa birer birer döktüğünü söyleyen Devlet Bahçeli, "Başkanlık için uzlaşma olmaması halinde partili cumhurbaşkanı formülü ile çift başlılığın kaldırılabileceğini, böylece Fransa modelinin bir versiyonuna geçileceğini söylemiştir. Erdoğan daha da ileri gitmiş ve şöyle demiştir: 'Çift başlılığı ortadan kaldırmak lƒzım. Aksi takdirde birbirinizi ne kadar sevseniz de, geçmişte ne kadar beraber olsanız da zaman zaman sıkıntılar söz konusu olabilir.’ Cumhurbaşkanı çift başlılıktan yakınmaktadır. Aynı Erdoğan 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün zamanında ve sağduyulu müdahalelerine içerlemiş ve öfkelenmiş, o tarihlerde de çift başlılıktan dert yanmıştır. Gül’ün, 29 Ekim 2012’de Ulus’ta yapılan kutlamalarda, Ankara Valisi’nden polis barikatlarının kaldırılmasını istemesine alınmış, ’bu ülkeyi bugüne kadar çift başlı bir sistemle yönetmiyoruz’ sözleriyle kardeşini eleştiri yağmuruna tutmuştu. Erdoğan Başbakanken de, Cumhurbaşkanıyken de çift başlılıktan muzdariptir. Çünkü tek adam, tek bilen, tek karar veren olmak için yanıp tutuşmaktadır. Sözünün üstüne söz koyulmasına sinirlenmekte, kim olursa olsun şuurunu kaybetmiş halde saldırmaktadır. 2012 yılında, Cumhuriyet Bayramı’nın nezih bir şekilde, olaysız ve sorunsuz kutlanması konusunda devreye giren Abdullah Gül’e Erdoğan’ın tahammülsüzlüğü demokratik bir tavır, kardeşlikle bağdaşır bir davranış şüphesiz değildir. Erdoğan’ın mizaç ve müktesebatı tehlike saçmaktadır. Devleti kendi aile şirketi gibi yönetmek istemektedir. Ve işin düşündürücü tarafı ise, her gittiği ülkeye özenmesi, her gittiği ülkenin yönetim modeline hayranlık duyarak sahiplenmesidir" dedi

"ERDOĞAN BAŞKANLIĞI BIRAKSIN, TÜRKİYE’NİN NE HALLERE DÜŞTÜĞÜNE VİCDANI VARSA YANSIN" 

Devlet Bahçeli, "Akıtılan kanların damla damla hesabı sorulmadan, alınan canların tek tek bedeli ödetilmeden, çiğnenen ümitlerin karşılığı alınmadan; yetim bırakılan çocukların, evladını yitirmiş anaların, dul kalmış kadınların, yanmış ocakların feryat figanlarının faturası canilere çıkarılmadan bu iktidara her şey haramdır. Erdoğan başkanlığı bıraksın, partili cumhurbaşkanlığıyla avunmayı terk etsin de Türkiye’nin ne hallere düştüğüne vicdanı varsa yansın. İşte Nusaybin, işte Sur, işte Cizre, işte Yüksekova; her gün katliam, her gün kayıp; ama ortada ne devlet vardır, ne de haysiyetli bir iktidar görülmektedir. Türkiye azap yaşıyor, Erdoğan uçaktan inmiyor, yine mangalda kül bırakmıyor ve orada burada kahramanlık taslıyor. Türk milleti çile üstüne çile yaşıyor, ıstırap sanki saltanat kuruyor, fakat Davutoğlu bana mısın demiyor? Aziz milletimin tercihlerine saygı duyuyorum, ama oy verdiği partinin maksat ve ruhunu artık anlamasını da yürekten niyaz ediyorum. Doğu ve Güneydoğu'da her yer hendek, her yer barikattır. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde PKK’lı teröristler tarafından düzenlenen saldırıda, kentteki ilk Osmanlı eseri Fatih Paşa Camii yakılmıştır. İş artık bu raddeye kadar gelmiştir. Bu tehlikeli süreci ne pahasına olursa olsun durdurması gereken devlet ve hükümet idaresi Erdoğan’ın hezeyanlarına yetişmek, onu pışpışlamak için yarışmaktadır. Türkiye’nin milli birliği, huzuru, dayanışma ve kardeşlik hukuku ateş altındadır" dedi.

"BARİKATLARI KURAN ARKADAŞLAR DİYECEK KADAR TERÖRE ARKA ÇIKMIŞTIR" 

Devlet Bahçeli, "Tahir Elçi’nin evine ziyarette bulunan, arkasından Diyarbakır Barosu’nda konuşan ana muhalefet partisi genel başkanı, ’barikatları kuran arkadaşlar’ diyecek kadar teröre arka çıkmıştır. Davutoğlu ve Erdoğan’ın dağdaki gençler sözünden sonra, Kılıçdaroğlu’nun arkadaşlar ifadesi kurşun gibi adresini bulmuştur. PKK militanları güpegündüz roketli saldırılarla Diyarbakır’da savcıların görev yapmasını engellemişlerdir. Terör örgütü şiddet ve saldırıları kent merkezlerine doğru yaygınlaştırma stratejisini takip etmekte, kırsaldan şehirlere doğru açılmaktadır. PKK, örgüte destek vermeyen, katılmayan hatta karşı tavır alan veya alabilecek kim varsa kitlesel göçe zorlamaktadır. Bu şartlar altında, terör yandaşlarından hükümete yeniden masaya oturma çağrıları, müzakere teklifleri gelmektedir. Endişemiz şudur: Erdoğan ve AKP zihniyeti başkanlık karşılığında her tavizi verebilecek kıvam ve konuma gelmişlerdir. Başkanlık diyeti olarak yeni anayasada Türklüğün ayıklanması, devletin doğu ve güneydoğudan vazgeçmesi karambole ve oldubittiye getirilebilecek, masada müzakeresi yapılan özerklik geç olmadan devreye alınabilecektir" diye konuştu.

"ESAD VE PUTİN MORAL ÜSTÜNLÜĞÜ ELDE EDEBİLMEK İÇİN SON SALDIRILARINI ORGANİZE ETMEKTEDİR"

Devlet Bahçeli, "En geç 1 Ocak’tan itibaren Suriye’de ateşkes ilan edilecek, siyasi çözüm için masa kurulacak ve Esad BM’nin tanıdığı muhalif grupla pazarlığa oturacaktır. Viyana planı budur. Bu kapsamda Esad ve Putin moral üstünlüğü elde edebilmek için son denemelerini, son saldırılarını organize etmektedir. NATO Bakanlar Komitesi’nin 1 Aralık toplantısında Rusya’nın Suriye’deki varlığına karşı Türkiye’ye destek olmak için üye ülkelerden savaş uçağı ve gemileri takviye kararı çıkmıştır. ABD, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, İspanya Türkiye’ye yardım bahanesiyle İncirlik Üssü’ne silah, asker ve cephanelik yığmaya başlamışlar, Ortadoğu’ya çöreklenmişlerdir. Görüleceği üzere NATO ülkeleri bölgeye güç kaydırmaktadır. 2.Dünya Savaşı sonrasında devletlerin toprak kazanımı olmayacak ilkesi bozulmaktadır. Rusya’nın müdahalesine kadar Irak ve Suriye’de devlet dışı aktörlerin varlığı, şimdi yerini devletlerin mücadelesine bırakmıştır. Ve gelişmelerden çıkardığımız sonuç da, NATO’nun geleneksel savunma anlayışını ve sınırlarını değiştirdiği, Suriye ve Afrika’ya asker intikal ettirdiğidir. İngiltere, Suriye’deki IŞİD hedeflerinin bombalanmasına izin veren tezkerenin parlamentoda kabul edilmesinin hemen ardından hava saldırılarını gerçekleştirmiştir" dedi.

"ABD TSK’NIN DAHA AKTİF BİR ŞEKİLDE DEVREYE SOKULMASINI İSTEMEKTEDİR"

Devlet Bahçeli, "Akdeniz’de halen Rusya ve Türkiye dışında 10 ülkenin savaş gemisi dolaşmakta ve mevzilenmektedir. Rusya ise Hazar Denizinde tatbikatlara başlamıştır. Ortadoğu’daki iç karışıklıklar, mezhep ayrılıkları üzerinden kendilerine nüfuz alanları, stratejik zeminler, hƒkim cepheler oluşturmanın arayışında olan ülke sayısı fazlalaşmıştır. Bugün Ortadoğu’da yaşanan kamplaşmanın ve yangının kökeninde mazisi bir asrı aşan paylaşım kavgaları vardır ve şu an oldukça da şiddetlidir. Bir diğer mesele de, Türkiye-Suriye sınırının delik deşik olması, kimin girip kimin çıktığının belirsizliğidir. Binlerce kilometre öteden kalkıp sınırlarımızda askeri operasyonlar düzenleyen, Türkmen Dağı’ndaki soydaşlarımızı bombalayan Rusya mafya devleti gibi hareket etmektedir. Ayrıca ABD, Türkiye sınırından yabancı savaşçı ve petrol geçişinin sürdüğünü, TSK’nın daha aktif bir şekilde devreye sokulmasını istemektedir. Bugüne kadar sınırlarımıza duvar örülmesi, devriye ve kule sayısının arttırılması bir işe yaramamıştır. Sınırlarımızın tam korunması amacıyla entegre sınır sisteminin hayata geçirilmesi konusunda arayışlar ise sürmektedir. IŞİD kontrolünde olan ve kamuoyunda Mare hattı olarak bilinen Suriye-Türkiye sınırındaki 98 km’lik bölgede sıkıntı en üst seviyededir. Gaziantep’in Karkamış ve Oğuzeli ilçeleri ile Kilis’in Elbeyli ilçesi arasındaki bölgenin karşısında Suriye’nin Halep kentinin Carablus ve Azez ilçeleri bulunmaktadır" diye konuştu.

''CUMHURBAŞKANI'NIN ANAYASAL SINIRLARINDA KALMASINI ISRARLA İSTEYİNİZ''

Bahçeli, "Türkmenler katiyen yalnız bırakılmamalıdır. Çevremizde en az IŞİD kadar tehlikeli olan PKK-PYD silahlandırılıp desteklenirken, İran’dan Irak’a kadar dostumuz kalmamışken, milli politikalardaki çözülme, Türkmeneli’nden Bayırbucak Türkmenlerine kadar süren sistematik Türk kıyımı ne zaman görülecektir? Bu hükümet neyle meşguldür? Türkiye’nin hedef tahtasında olduğu görülmez midir? Dış politika macera ve cehalet kaldırmayacaktır. Ne hazin ki tedavüldeki dış politikada cehaletten gayri meşruluğa kadar yok yoktur. Ve yanıbaşımızda artan riskler kuyumuzu kazmakta, Türkmenlerin varlığına kast etmekte, milli bekamızı boyunduruk altına sokmaktadır. Buradan Sayın Davutoğlu’na çağrıda bulunuyorum: Hükümet sizsiniz. Yeki sizdedir. Milli irade ülke yönetiminde partinizi görevlendirmiştir. Dış politikada çok başlılık ve hükümetin atıl kalması çok mahsurludur. Cumhurbaşkanıyla mutat görüşmelerinizde ülke gündemini pek tabiidir ki istişare ediniz, diyeceğim bir şey yoktur. Ancak dış politikanın sadece Erdoğan’ın günübirlik ve polemik üzerine bina edilen sözlerine bırakılması, hükümetin geriye atılması Türkiye’nin ciddi şekilde aleyhinedir. Sayın Başbakan, buna müsaade etmeyiniz, üstlendiğinizin görevin gereğini yapınız, dış politikayı siz yürütünüz, Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlarında kalmasını ısrarla isteyiniz. Milliyetçi Hareket Partisi hiçbir dönemde olmadığı kadar tehditlerin mihrakında olduğumuzu görmekte, bu bilinçle ülkesinin çıkar ve güvenliği için her sorumluluğu almaya, her özveride bulunmaya hazır olduğunu cümle aleme tekraren ilan etmektedir" diye konuştu.
Ümit KOZAN - Nursima KESKİN / ANKARA (DHA)

Başbakan Davutoğlu'ndan önemli açıklamalar

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Hükümet olarak önümüzdeki dönemde AB müktesebatına uyum sürecini hızlandırmakta kararlıyız. Yargı sistemimizi başta AB olmak üzere uluslararası norm ve standartlara göre yeniden yapılandıracağız. AB'ye katılım için ulusal eylem planımızı titizlikle hayata geçireceğiz" dedi.

Davutoğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, aşkla ve inançla çıktıkları yolda Türkiye'nin gücüne güç katmak için yeniden koşmaya başladıklarını ifade ederek, "Yolumuz hayırlı olsun, menzilimiz hayırlı olsun. Önümüzdeki yol ne kadar meşakkat ve zahmet gerektirirse ondan daha çok emek sarf edecek, alın teri dökeceğiz" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, millete, ülkeye ve vatandaşlara hizmet yolunda hiçbir zaman durmayacaklarını ve yorulmayacaklarını söyledi.

Bugün açıklanan verilere göre ekim ayında sanayi üretiminin, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4,6 oranında önemli bir artış gösterdiğini belirten Davutoğlu, arındırılmamış verilere göre ise sanayi üretiminde yıllık artışın yüzde 14,7 olduğuna dikkati çekti.

Bunların 1 Kasım seçimlerinden önceki veriler olduğunu ifade eden Davutoğlu, "İnşallah 1 Kasım seçimlerinden sonra şaha kalkacağız. Şaha inşallah. 1 Kasım seçimleriyle bugün bu ivmenin devam edeceğini ve sanayi üretiminin dördüncü çeyrek büyümesine ciddi katkı sağlayacağını görebiliyoruz. Bu başarılarından dolayı sanayicilerimizi yürekten kutluyorum" diye konuştu.

Davutoğlu, 1 Kasım seçimlerinin ardından başlayan sürecin kendi takvimi içinde adım adım emin adımlarla ilerlediğini vurgulayarak, 30 Kasım itibarıyla hükümetin güven oyu alarak çalışmalarına yoğun bir şekilde başladığını kaydetti.

Bir önceki grup toplantısından bu yana diplomasi ve iç siyasi gelişmeler konusunda yoğun bir trafik olduğunu belirten Davutoğlu, 29 ve 30 Kasım'da Brüksel'de Türkiye-AB Zirvesi'ne katıldıklarını anımsattı.

Davutoğlu, 11 yıl sonra gerçekleşen bu zirvenin, Türkiye-AB ilişkileri için önemli bir dönüm noktası olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"2004 yılına kadar Türkiye aday bir ülke olarak AB zirvelerine belirli bir formatta katılıyordu. 2004'ten bu yana Türkiye ile AB'nin bir zirve çerçevesinde bir araya gelmesi mümkün olmamıştı. Biz aday ülkelere yönelik bu kararın yanlış olduğunu ısrarla söylüyorduk. Türkiye ile liderler seviyesinde yapılacak istişarelerin ve müzakere sürecinin hızlandırılmasının önemine işaret ediyorduk. Bugün AB'deki dostlarımızla, liderlerle bu konuda ortak bir noktaya geldiğimiz, ortak bir anlayışa ulaştığımız için memnunuz."

AB'ye tam üyelik hedefinin kendileri için son derece önemli olduğunun altını çizen Davutoğlu, "Hükümet olarak önümüzdeki dönemde AB müktesebatına uyum sürecini hızlandırmakta kararlıyız. Yargı sistemimizi başta AB olmak üzere uluslararası norm ve standartlara göre yeniden yapılandıracağız. AB'ye katılım için ulusal eylem planımızı titizlikle hayata geçireceğiz" dedi.

Çok önem verdikleri vize serbestisi sürecinin de takipçisi olacaklarını vurgulayan Davutoğlu, "Zirvede aldığımız kararlar çerçevesinde, inşallah en geç 2016'da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, başları dik bir şekilde vizesiz olarak Avrupa'ya seyahat edebilecekler. Hayırlı uğurlu olsun" şeklinde konuştu.

"SÜRATLİ GELİŞMELER BEKLİYORUZ"

Bu zirvenin, Türkiye'nin AB sürecinde yeniden başlangıç olduğunu ifade eden Davutoğlu, AB Zirvesi'nde muhatapların, Türkiye ve AB ortak geleceklerin inşası için sonuç odaklı hareket etmeyi, dayanışmalarını ve mevcut bağlarını daha da ileriye taşımalarını taahhüt ettiklerini bildirdi.

Davutoğlu, bundan böyle uygun bir formatta yılda iki kez düzenli zirveler gerçekleştireceklerini belirterek, şunları söyledi:

"Bu zirveyle fasılların tekrar açılmasından, Schengen vizesine kadar pek çok alanda süratli gelişmeler bekliyoruz. AB açısından taahhütler ifade edilmiş, şimdi ise icraata geçme vaktidir. AB Zirvesi'nde Suriyeli kardeşlerimiz için de önemli kazanımlar elde ettik. Suriye'de yaşanan trajediye AB'nin tam olarak yönelmesini sağlamış olmayı son derece önemli buluyorum. Bu çerçevede AB ülkeleri Türkiye'de acil ve sürekli insani yardım sağlayacak. Aynı zamanda genel mali destek de önemli ölçüde artırılacak ve Suriye söz konusu olduğunda şu ana kadar bütün bu yükü tek başına taşımış olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti külfet paylaşımı konusunda diğer ülkelerle birlikte hareket etmiş olacak."

"TÜRKİYE, İNSANLIK TARİHİNE ALTIN HARFLERLE GEÇECEK"

AB'nin, Türkiye'ye başlangıç olarak 3 milyar avro ilave kaynak sağlamayı taahhüt ettiğini anımsatan Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bu vesileyle kimi bilgisizce ve hatta insafsızca dile getirilen eleştirilere de cevap vermek istiyoruz. Mezkür mali kaynakla ilgili Türkiye'nin bu paraya ihtiyacı olduğu iddiası büyük bir yalandır. AB'nin 3 milyar avro tutarındaki desteğinin sağlanmasında Türkiye'nin tabiri caizse Avrupa'nın vicdanını harekete geçirmesine yönelik ısrarlı tutumu belirleyici oldu. Avrupalı dostlarımıza teşekkür ediyoruz.

Ama şu hususu da açık bir şekilde burada vurgulamak istiyorum. Biz bugüne kadar kapımıza geleni geri çevirmedik. Sınırlarımıza ulaşanların dinine, mezhebine, ırkına, kökenine bakmadan yardımına koştuk. Bütün bunları yaptık, bundan sonra da yapacağız. Bugünlerin tarihi yazıldığında Türkiye bütün bir insanlık tarihine, dünyanın en geniş kapsamlı mülteci akınına bağrını açmış, vicdani diplomasi uygulamış bir ülke olarak altın harflerle geçecek."

Davutoğlu, bu zor günlerin geçeceğini, o zaman Türkiye'nin elinin dokunduğu, aşını paylaştığı Suriyeli kardeşlerinin bu destanı on yıllarca,
asırlarca gelecek nesillere aktaracağını dile getirerek, "Bu bize inancımızdan,
kültürümüzden, tarihimizden gelen bir yükümlülüktür. Ama bütün bu yardımları yapmamız, Suriyeli kardeşlerimize destek olmamız onların daha iyi şartlara ulaşmalarına yönelik arayışlarımıza da mani değildir. Bugün eğer AB'de yöneticilerden, sokaktaki pek çok kesime kadar Suriye dramına karşı bir duyarlılık oluşmuşsa bunda Türkiye'nin izlediği ilkeli, etkin stratejinin payı büyüktür" diye konuştu.

KKTC VE AZERBAYCAN ZİYARETİ

1 Aralık'ta Kıbrıs'a ardından 3 Aralık'ta Azerbaycan'a resmi ziyarette bulunduğunu anımsatan Davutoğlu, bunun, devletin çok güzel bir geleneği olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin, güven oyu alır almaz önce yavru vatan Kıbrıs'ı sonra kardeş vatan, ata vatan Azerbaycan'ı ziyaret ettiklerini söyledi.

Kendisinin de pazartesi gecesi güven oyu alır almaz salı günü KKTC'ye, perşembe ve cuma günü de Azerbaycan'a gittiğini belirten Davutoğlu, "Her şeyden önce yavru vatandan, can Azerbaycan'dan size kucak dolusu muhabbet ve selamlar getirdim" dedi.

Davutoğlu, orada sadece liderler düzeyinde değil sokaktaki vatandaşların ve özellikle Bakü sokaklarında karşılaştığı vatandaşların, 1 Kasım gecesi uyumayarak Türkiye için dua ettiklerini söylediklerini anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bir kez daha hissettim ki 1 Kasım zaferi sadece 78 milyonun değil bütün bir gönül coğrafyasının zaferidir. Ben de buradan önce KKTC ve can Azerbaycan olmak üzere bütün gönül coğrafyamıza seslenerek diyorum ki madem ki sizler o gece bizim için dua ettiniz, bizler gecemizi gündüzümüze katarak her türlü dertte, her türlü problemde yanınızda olacak, yüreğimizdeki yerinizi hiçbir zaman eksiltmeyeceğiz. Al bayrağın gönüllerde yaşadığı her yerde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kudreti ve şefkati egemen olacak."

Kıbrıs'ta başta Cumhurbaşkanı Akıncı olmak üzere KKTC yetkilileriyle adada çözüme yönelik atılacak adımları detaylı konuştuklarını ve Yunus Emre Türk Kültür Merkezi'nin resmi açılışını yaptıklarını bildiren Davutoğlu, "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıslı soydaşlarımız, kardeşlerimiz her zaman her meselesiyle ve her vesileyle yüreğimizdedir, her zaman da öyle olacaktır" şeklinde konuştu.

Davutoğlu, Azerbaycan ziyaretinde de Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Başbakan Artur Rasizade ile iki ülkenin siyasi ve ekonomik ilişkilerinde son derece ufuk açıcı çok sıcak, çok faydalı görüşmeler gerçekleştirdiklerini söyledi.

Bu görüşmelerde ikili ilişkileri tüm boyutlarıyla ele aldıklarını belirten Davutoğlu, ayrıca bölgede ve ötesinde meydana gelen gelişmeleri de değerlendirme fırsatı bulduklarını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Aliyev'e teşekkür eden Davutoğlu, "Gerek başbaşa, gerek heyetler arası yapılan görüşmede ve gerekse basın toplantısında, 'Her ne hal olursa olsun, her ne hal şart gerçekleşirse gerçekleşsin kardeş Türkiye Cumhuriyeti'nin yanındayız' diyerek dosta düşmana, dostumuzun kim olduğunu ve nerede durduğunu gösterdi. Bir kez daha kendisine teşekkür ediyorum" dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, Musul'daki Başika Kampı konusunda, "Bu kamp yeni olmadığı gibi Irak'taki eğitim amaçlı askeri varlığımız da bu kampla başlamış değildir. Irak'ta 1,5 yılı aşkın zamandır, bu kampta da bir yıla yakın zamandır eğitim verilmektedir. Söz konusu asker artırımı rutin bir rotasyon ve güvenlik risklerine karşı alınmış bir tedbirdir. Orada eğitim veren askerlerimizin çok sınır boyu olduğu için muhtemel bir DEAŞ saldırısına karşı korunması amacıyla bu takviye yapılmıştır. Bunu farklı yorumlayanlar, maksatlı bir provokasyon içindedir" dedi.

Başbakan Davutoğlu, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Musul'un Başika bölgesinde, Musul ve civarında DAEŞ'e karşı savaşan, direnen Arap, Kürt, Türkmen unsurların eğitimi için kurulan kamptaki asker sayısını artırdıklarını belirten Davutoğlu, konuyla ilgili medyada birtakım maksadı aşan yorumları yanıtlayarak meseleyi açıklığa kavuşturmak istediğini ifade etti.

Başbakan Davutoğlu, "Hep söylediğimiz gibi Türkiye'nin mücadelesi terörle, DEAŞ ve PKK gibi terör örgütleriyledir. Bizim hiç kimsenin toprağında gözümüz yoktur. Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğü bizim için son derece önemlidir. Biz bu ülkelerde barış hakim olsun, bu ülkelerde yaşayan insanlar huzura ve istikrara kavuşsun istiyoruz. Bunun için bu ülkeler öncelikle bu terör
örgütlerinden kurtulmalıdır" diye konuştu.

Başika Kampı'nın Musul'un yaklaşık 30 kilometre kuzeydoğusunda bulunduğunu, peşmerge, Arap ve Türkmen yerel unsurların terörle mücadelesine eğitim desteği vermek amacıyla kurulduğunu anlatan Davutoğlu, "Bu kamp yeni olmadığı gibi Irak'taki eğitim amaçlı askeri varlığımız da bu kampla başlamış değildir. Irak'ta 1,5 yılı aşkın zamandır, bu kampta da bir yıla yakın zamandır eğitim verilmektedir" değerlendirmesinde bulundu.

Kampta bugüne kadar 2 binden fazla kişiye eğitim verildiğini vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Sayın Barzani'nin de ifade ettiği gibi Sincar'ın kurtarılması operasyonunda en önemli desteklerden biri bu kamplarda eğitilen peşmergelerden gelmiştir. Bizim askerin bizzat eğittiği Kuzey Iraklı Kürtlerden, Türkmenlerden, Araplardan gelmiştir. Bu eğitim faaliyeti Musul Valiliği'nin talebi ve Irak Savunma Bakanlığı'nın bilgisi dahilinde başlatıldı. Irak Ulusal Ordusu'nun ve Irak polis teşkilatının talebi doğrultusunda her türlü yardımı ve desteği vermeye her zaman hazır olduğumuzu ifade ettik ve hazırız."

"TÜRKİYE BARIŞ, HUZUR VE İSTİKRAR GETİRMEK İÇİN ÇABA SARF ETMEKTEDİR"

Büyük acılar çeken Irak halkının huzura kavuşması için gereken adımları atmaktan çekinmeyeceklerini ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Söz konusu asker artırımı rutin bir rotasyon ve güvenlik risklerine karşı alınmış bir tedbirdir. Orada eğitim veren askerlerimizin çok sınır boyu olduğu için muhtemel bir DEAŞ saldırısına karşı korunması amacıyla bu takviye yapılmıştır. Bunu farklı yorumlayanlar, maksatlı bir provokasyon içindedir. Irak
yönetimiyle görüşmeler yapılmış, savunma bakanlarımız, bu gece de dışişleri bakanlarımız telefonla konuyu müzakere etmiştir. Ben de Irak Başbakanı Sayın İbadi'ye bir mektup yollamış bulunmaktayım. Savunma bakanları inşallah yakın zamanda karşılıklı ziyaretler yapacaktır. İnşallah ben de yüksek düzeyli istişare konseyi toplantısı için bakan arkadaşlarımızla birlikte en kısa sürede Bağdat'a bir ziyarette bulunmayı arzu ediyorum. Irak Cumhuriyeti ile her alanda iş birliğini güçlendirmek için çalışmaya devam edeceğiz.

Buradan da dost ve kardeş Irak halkına sesleniyorum, sizin teröre karşı verdiğiniz mücadelede her zaman yanınızda olacağız. Hangi mezhepten, hangi ırktan olursa olsun, bütün Iraklılar bizim kardeşimizdir ve ebediyen kardeşimiz kalacaktır. Kendileri Irak'ta askeri mevcudiyet bulunduranların, Türkiye'nin Irak'ta kardeşlerimize ve Musul'daki kardeşlerimize verdiği desteği istismar etmelerini de buradan kınıyorum. Türkiye, bulunduğu her yere sadece barış, huzur ve istikrar getirmek için çaba sarf etmektedir."

"HENDEKLER BARIŞÇIL BİR GÖSTERİ YA DA ŞÖLEN İÇİN AÇILMADI"

Ülke olarak terörün yol açtığı tahribatı çok iyi bildiklerini, terörle mücadelenin önemine de inandıklarını kaydeden Davutoğlu, bölgedeki meselelere de bu perspektiften, böyle bir hassasiyetle, böyle bir bilinçle baktıklarını vurguladı.

Terörle mücadelede kararlılığın ve tutarlı duruşun ne kadar önemli olduğunu gayet iyi bildiklerini ifade eden Başbakan Davutoğlu, "7 Haziran'dan beri yürüttüğümüz mücadele, bunun açık ispatıdır" dedi.

"Bugün de bu mücadelemiz aynı kararlılıkla, yoğun bir biçimde devam ediyor" ifadelerini kullanan Davutoğlu, eski Türkiye'nin vesayet odaklarının terörü, ülkeyi kargaşaya sürüklemek için en elverişli araç olarak gördüklerini, bugün de bu odakların terörden, kandan, nefretten, kargaşadan kendilerine
menfaat çıkarmaya çalıştıklarını, bunlara izin vermediklerini ve vermeyeceklerini kaydetti.

Son zamanlarda terör örgütünün Güneydoğu'daki çeşitli şehirlerde hendek ve barikatlar kurarak hayatın normal şekilde sürmesine engel olmak istediğine dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, bu sayede o kentlerde bir yönetim ve güvenlik zafiyeti varmış havası vermeye çalışıldığını anlattı.

Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Buradan bir kez daha Sayın Kılıçdaroğlu'na sesleniyorum, herhalde bir daha bu hendek kazan, barikat kuran teröristlere 'arkadaşlarım' diye hitap etmez. Ülkenin doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyindeki bütün CHP'ye oy vermiş vatandaşlarımıza, seçmenlere de bu dilin ne kadar yanlış olduğunu Kılıçdaroğlu'na hatırlatmaları ricasında bulunuyorum. Bu barikatlar, hendekler barışçıl bir gösteri ya da bir şenlik, şölen için açılmadı. O barikatlar, hendekler, Diyarbakırlı kardeşlerimin, Doğu ve Güneydoğu'daki aziz vatandaşlarımızın hayatlarını karatmak için açıldı. Onlar orada vazife yürüten askerlerimizi, polislerimizi şehit etmek için açıldı."

"KIYAMETE KADAR DA BU ÜLKENİN PARÇASI OLMAYA DEVAM EDECEK"

Teröristlerin şehirlerin tarihi dokusuna, dini mirasına zarar vermekten de sakınmadıklarını belirten Davutoğlu, daha önce Dört Ayaklı
Minare'yi, şimdi de Paşa Hamamı, Fatih Paşa (Kurşunlu) Camii'ni ateşe
verdiklerini anımsattı.

Diyarbakır aşığı olduğunu, bunu Dıyarbakırlıların bildiğini, kente her gittiğinde Diyarbakır için "mürşit şehir" dediğini vurgulayan Başbakan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Diyarbakır'ın her bir minaresinin, her bir surunun bizim tarihimizin özeti olduğunu söylerim. Bir kez daha söylüyorum, Diyarbakır bizi irşad eden yüce
bir şehirdir. Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebevi ve Kabe'den sonra beni en fazla
duygulandıran mekan, son bayram namazını kıldığım Diyarbakır Ulu Cami'dir. Diyarbakır Ulu Cami ile Bursa Ulu Camii de ezeli ve ebedi kardeştir."

Konuşmasında, Fatih Paşa (Kurşunlu) Camii'ne de değinen Başbakan Ahmet Davutoğlu, şu görüşlerini paylaştı:

"Neden adı Fatih Paşa'dır bilir misiniz -ki bu saldıran teröristlerin hedefinin aslında sembolik bir karşılığı burada var, çünkü 1516'da Diyarbakır bölgesi Osmanlı Devleti'ne katıldığında Yavuz Sultan Selim, Bıyıklı Mehmet Paşa'yı Diyarbakır'a gönderir ve o büyük Kürt öncü, kardeşliğimizin harcını karan büyük insan İdrisi Bitlisi ile Bıyıklı Mehmet Paşa, Diyarbakır'ı, Mardin'i, Nusaybin'i, Musul'a kadar olan bölgeyi fetheder. Bir tarafta Bıyıklı Mehmet Paşa, diğer tarafta İdrisi Bitlisi... Türk-Kürt kardeşliğinin iki sembol ismi bütün o bölgeyi fetheder ve o bölge aziz vatan toprakları olarak bize katılır ve bilinsin
ki kıyamete kadar da bu ülkenin parçası olmaya devam edecektir. Bunun üzerine
Bıyıklı Mehmet Paşa'ya yöre insani Fatih Paşa der. Fatih Paşa adı oradan gelir. Bütün o bölgeyi fetheden paşadır ve İdrisi Bitlisi'nin hem dava arkadaşıdır, hem kardeşidir hem o gün Türk-Kürt kardeşliğinin ebediyete kadar intikal edecek birlikteliği omuz omuza sağlayan kişidir. İşte onun Diyarbakır'da ilk Osmanlı camisi olarak inşa ettiği camidir, Kurşunlu Camii olarak bilinen, üzerinde kurşun olduğu için -ama esas adı Fatih Paşa Camisi olan cami o cami... Ve bu alçak teröristler bu camiyi ateşe verdiler. O camiye saldırıda bulundular. "

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Parti içinde demokrasiyi işletemeyen, adeta parti içinde diktatörlüğünü ilan eden Sayın Bahçeli, nezaketsiz şekilde bizi, Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef almaktadır. Sayın Bahçeli, bu millet sizi de bizi de Sayın Cumhurbaşkanımızı da bilir" dedi.

Davutoğlu, partisinin TBMM Grubu'nda yaptığı konuşmada, Azerbaycan ve KKTC ziyaretlerine değindi.

Ortak projeler ve inisiyatiflerinin, Azerbaycan ve Türkiye'nin yanı sıra tüm bölgenin hatta bölge ötesindeki ülkelerin de yararına hizmet edeceğini
belirten Davutoğlu, bulundukları coğrafyada istikrarsızlık ve terörizmle
birlikte mücadeleyi de ele aldıklarını söyledi.

Davutoğlu, Bakü şehitliğine her gidişinde, şehitlerin geldiği mekanları okuduğunda, Kafkas şehitlerinin Kosova, Kudüs, Bosna, Kerkük, Basra'dan, gönül coğrafyalarının her köşesinden geldiğini gördüğünde, şehitlerden devraldığı emanetin, bugünkü sınırların çok ötesinde olduğunu bir kez daha zihnine nakşettiğini anlattı.

Başbakan Davutoğlu, "Şehitlerimizin, Kafkas şehitleri olarak orada Azerbaycan'ın özgürlüğü için toprağa düşmüş şehitlerimizin geldiği her diyar, bize o şehitlerimizden emanettir. Bu emaneti, inşallah gücümüz, kudretimiz ölçüsünde her zaman korumaya ahdettik, korumaya devam edeceğiz" diye konuştu.

"BİZ OLMADAN..."

Davutoğlu, bu hafta içinde peş peşe gerçekleştirdikleri bu ziyaretlerin, kimlikleri, aidiyetlerinin kuşatıcılığına dair önemli veri sunduğunu ifade etti.

Brüksel'de söylediği gibi, Avrupa halkı olduklarını kaydeden Davutoğlu, kendileri olmadan Avrupa'nın tarihinin de kaderinin de geleceğinin de
yazılamayacağını vurguladı. Davutoğlu, Bakü'de söylediği gibi Asya milleti
olduklarını, kendileri olmadan Kafkasya, Orta Asya, Ortadoğu ve Asya'nın da tarihinin yazılamayacağını vurguladı.

Davutoğlu, Türkiye'de bu kuşatıcılığı kavrayamayıp, Türkiye'yi sadece Asya veya sadece Avrupa yönüyle görenlerin bulunduğuna işaret etti. Davutoğlu,
kendilerinin, Asya'nın da Avrupa'nın da kimliğini özümsediklerini, bu merkez
olma rolünü, kesin şekilde kurmak üzere yola çıkan bir hareket olduklarını anlattı. Davutoğlu, "12 yıllık iktidarımızın ana perspektifi de hiçbir kimlik krizi yaşamadan, hiçbir kompleks hissetmeden, Brüksel'de Avrupalı, Bakü'de Kafkasyalı, Semerkant'ta Asyalı, Saraybosna'da Rumelili, Addis Ababa'da Afrikalı olarak konuşabilme gücü ve kudreti gösterebilmektir. Şükürler olsun bunu yapabilecek perspektif, imkan ve kudrete sahibiz" değerlendirmesini yaptı.

"DİĞER PARTİLERDE KURULTAY TARTIŞMALARI BAŞLARKEN"

Başbakan Davutoğlu, yoğun takvim içinde parti çalışmalarını da özenle sürdürdüklerini dile getirdi.

AK Parti teşkilatlarında doğal bir bayrak değişimi yaşandığına işaret eden Davutoğlu, "Sen ben yok, Türkiye var" diyerek hizmete koyulduklarını belirtti.

MYK'nın yenilendiğini, Genel Merkez'de bir çok arkadaşının yeni sorumluluklar aldığını kaydeden Davutoğlu, tam bir insicam, ahenk içinde hareketlerini sahiplenmeye başladıklarını vurguladı.

Davutoğlu, TBMM'de grup başkanvekilleri ve grup yönetimini belirlediklerini, büyük reformlar için aşkla, heyecanla, tek başına, iş başı yaptıklarını anlattı. Davutoğlu, "Diğer partilerde seçim mağlubiyetinin arkasında kongre, kurultay tartışmaları başlarken biz partimizi tazeleyerek, yenileyerek yolumuza devam etme konusunda hiçbir tereddüt göstermedik" dedi.

"YORULMAYI BİLMEZLER"

AK Parti Kadın Kolları 4. Olağan Genel Kurulu'nu gerçekleştirdiklerini anımsatan Davutoğlu, kongrenin, değil Türkiye'de, dünyada hiçbir siyasi partinin
yapamayacağı bir kongre olduğunun altını çizdi. Davutoğlu, miting meydanlarını
yağmur, güneş altında dolduran yüreği, alnı ak kadınlarla gurur duyduğunu dile getirdi.

Davutoğlu, "Bazıları şöyle zannediyordu; 2 yılda 4 seçimle herhalde AK Parti kadroları yorgun düşmüştür, biraz istirahate ihtiyaç hisseder. Kadın Kolları kongresinde gördüm ki AK Parti kadroları herşeyi bilir de yorulmayı bilmezler. AK Parti kadınları, her türlü yeni meydan okumaya da hazırdır" diye konuştu.

Önümüzdeki günlerde Gençlik Kolları Genel Kurulu'nu yapacaklarını bildiren Davutoğlu, 1 Kasım seçimlerinde büyük gayretle çalıştıklarından dolayı gençlere de teşekkür etti. Davutoğlu, siyasetlerinin tamamının gençler için olduğunu, gençlerin hem bugün hem yarınları olduğunu söyledi.

"KİMSE, SEÇİLDİM REHAVETİNE KAPILMASIN"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Hükümeti yoğun bir takvim beklediğini vurgulayarak, Türkiye'nin önünü açacak çok önemli reformlara imza atmak üzere hazırlıklarını yaptıklarını kaydetti.

Bakanlar Kurulu'nda dün bütün hazırlıkları bir kez daha gözden geçirdiklerini ifade eden Davutoğlu, seçim beyannameleri ve hükümet programında
yer alan bütün reformları, vaatleri tek tek hayata geçireceklerini belirtti.

Davutoğlu, sözlerini, "İnşallah bu Meclis, reformlarla, atılımlarla tarihe geçen, gelecekte hayırla anılan Meclis olacak. Meclis grubumuz da büyük reformlara imza atan bir grup olacak. Her milletvekili arkadaşımdan beklentim, Türkiye'nin meselelerine vukufiyetle sahip çıkmasıdır. Kimse 'ben seçildim, bu mesele kapandı' gibi bir rehavete kapılmamalıdır. Kimse, vatandaşın emanetini omuzunda taşıdığını bir an bile unutmasın.Kimse, Türkiye'de herkesin hukukunu korumaktan sorumlu olduğunu aklından çıkarmasın. Çok kapsamlı, çok yönlü reform
paketlerimiz var. Bunları adım adım takvimlendirdik. İnşallah perşembe günü
milletimizle bu eylem planımızı paylaşacağız" diye sürdürdü.

"TEK RİCAM, EMPATİ"

Davutoğlu,1 Kasım seçim sonuçlarının bütün partilere verdiği en önemli mesajlarında birinin, yapıcı siyasetin gerekliliği olduğunu belirtti. Davutoğlu, demokrasi içinde, millete karşı sadece iktidar partisinin yükümlülükleri olmadığını, muhalefete düşen çok önemli görevlerin de bulunduğuna dikkati çekti.

Muhalefetin, hükümetin icraatlarında kendi bakış açılarına göre yanlış, eksik hususları eleştireceklerini ifade eden Davutoğlu, eleştiriden korkmadıklarını, yapıcı eleştiriden yararlandıklarını, sert bile olsa eleştirilere tahammül olgunluğu gösterdiklerini kaydetti.

Davutoğlu, muhalefet partilerden tek ricalarının empati yapmaları olduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Acaba kendileri iktidarda olsaydı nasıl karar alırlardı diye her eleştiride düşünmeleridir. Bu konuda yaşadığımız sükutu hayali sizlerle paylaşmak istiyorum. Maalesef geçen bu 14 yıl boyunca, yapıcı eleştirileri, hakkaniyetli yaklaşımları göremedik. Muhalefet partileri bu zaman boyunca daha ziyade AK Parti iktidarlarına engel olmak için enerjilerini sarf ettiler. Ne yazık ki hakka, hakkaniyete, objektif olmaya yönelmediler.

Biraz önce Sayın Bahçeli'yi dinledim. Sayın Bahçeli, parti içi muhalefeti meşgul etmek, taleplerine kulak ardı etmek için yine oldukça nezaketsiz, hakaretamiz, müfteri bir dil kullanmaktaydı. Başarısızlığın hesabını vermek, parti içinde demokrasiyi işletmek yerine kendisine muhalefet edenleri,
başka yapıların sözcüsü olarak damgalayarak koltuğuna tutunmaktadır. Parti içinde demokrasiyi işletemeyen, adeta parti içinde diktatörlüğünü ilan eden Sayın Bahçeli, nezaketsiz şekilde bizi, Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef almaktadır. Sayın Bahçeli, bu millet sizi de bizi de Sayın Cumhurbaşkanımızı da bilir. Kendi koltuğunuzu kaybetmemek üzere sarıldığınız bu hakaretamiz dilin hesabını da milletimiz sizden sorar."

"DEMOKRATİK OLGUNLUĞU GÖREMEDİK"

Başbakan Davutoğlu, demokrasilerde her muhalefet partisinin, mevcut hükümeti eleştirirken yapıcı olma, doğruya ulaşmak için gayret gösterme yükümlülüğü bulunduğunu dile getirdi.

Muhalefetin, ülke meseleleriyle ilgili fikir üretme, proje geliştirme, bunları kamuoyuyla paylaşma mecburiyeti bulunduğunu belirten Davutoğlu, bunun, bu partilerin oy istediği insanlara, doğrudan millete olan sorumluluğu olduğunu söyledi.

Davutoğlu, "Bugüne kadar bir daha üzülerek ifade ediyorum ki, biz siyasi rakiplerimizden bu demokratik olgunluğu da bu siyasi katkıları da göremedik. Siyasetçinin, ülkesi için taşıması gereken bir sorumluluk var, ülkesinin hayrına olana destek olmak, katkı vermek, aleyhine karşı durmak siyasetçinin sorumluluğudur" dedi.

"PAZARLIK KONUSU YAPMASI"

Geçen hafta çok önemli iki temas gerçekleştirdiğini anımsatan Davutoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile ayrı ayrı görüştüğünü söyledi.

Liderlerden, herkesin üzerinde mutabık kalacağı bir ricada bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, "Türkiye bir ateş çemberinin ortasında. Çok ciddi kararlar almamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Dünya ekonomisi malum. Böyle bir döneme, gelin geçici bütçeyle girmeyelim. Gelin, sizlerin de desteğiyle kalıcı bütçemizi bu ay içinde çıkaralım. Neyi eleştirmek istiyorsanız, hiçbir zaman sınır olmayacak, isteğiniz kadar eleştirebileceksiniz. Dar zamana sıkışmak dolayısıyla sizin eleştiri hakkınızı ihlal etmeyeceğiz. Ama gelin birlikte bu bütçeyi çıkaralım" dediğini aktardı.

Davutoğlu, ilk görüşmelerin olumlu olduğunu ancak daha sonra Kılıçdaroğlu'nun, arkadaşları üzerinden bazı şartlar gündeme getirdiğini belirtti. Davutoğlu, "Böyle kritik dönemde kalıcı bütçe için biz her türlü desteği veririz" diyen Bahçeli'ye de takındığı bu tavır dolayısıyla teşekkür etti. Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Biraz önce eleştirirken şimdi teşekkür etmem dahil bizim adalet ölçümüzün bir gereğidir. Biz doğru bir adımı, takdir ederiz ama bize haksızlık yapanlara da sessiz kalmayız. Maalesef CHP'nin muhalefeti nedeniyle konuyla doğrudan ilgisi olmayan bazı şartlar getirmesi nedeniyle ama en önemlisi kalıcı bütçe gibi bir meclisin en önemli görevi, siyasetçilerin en asli görevi olan bir hususta, bu hususu pazarlık konusu yapmasıdır. Ümit ederdim ki böyle bir konuda güzel bir başlangıç yapalım, hep beraber 2016 bütçesini konuşarak, eleştirerek, tartışarak ama TBMM'nin asli fonksiyonu olarak vaktinde çıkaralım. Ama mümkün olmadı. Şimdi geçici bütçe tasarısını gönderdik Meclis'e. Önce geçici bütçeyi, daha sonra inşallah Ocak ayı içinde kalıcı bütçeyi yapacağız. Ama TBMM'ye bu yakışmadı. Bu halka söz veren, bu dar vakitte halkı ve milleti bütçesiz bırakan anamulalefet partisine yakışmadı.

Bundan sonra TBMM'nin bir uzlaşı, bir karşılıklı anlayış ama her şeyden önce parti çıkarından önce millet çıkarının düşünüldüğü bir platform olması temennisini bir kez daha dile getiriyorum. Sayın Kılıçdaroğlu'na o gün, güvenoylamasında rica ettiğim hususu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Empati yapsın. Sayın Kılıçdaroğlu eğer siz bugün, bu makamda olsaydınız kalıcı bütçe yerine, geçici bütçeyi tercih eder miydiniz? Biz eğer kalıcı bütçeyi engelleseydik siz ne derdiniz. Biz bütün bunlara rağmen muhalefet partilerine dönük yapıcı dilimizi kullanmaya devam edeceğiz. Bize hakaret etmedikçe, haksız eleştiri getirmedikçe, siyasi olgunluğu terk etmeyeceğiz." (hürriyet.com.tr)

7 Aralık 2015 Pazartesi

AB Bakanı Bozkır: Daha çok şehit vereceğiz

AB Bakanı Volkan Bozkır katıldığı programda çok tartışılacak bir açıklamada bulundu. Bozkır, "şehitler veriyoruz, belki daha çok vereceğiz" dedi.

AKP’nin Oslo’da PKK, İmralı’da teröristbaşı Apo’yla ‘Açılım süreci’ adı altında yürüttüğü görüşmeler, seçim sürecinde ‘buzdolabına’ kaldırılmıştı Avrupa Birliği Bakanı da sürecin geldiği son durumu işte böyle özetledi:

Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır, hükümetin terörle mücadeledeki kararlılığını “Belki daha çok şehit vereceğiz” diyerek ifade etti. Dün sabah CNN Türk’te Hafta Sonu programına katılan AB Bakanı Bozkır, son olarak Diyarbakır ve Cizre’de şehit olan 2 asker ve 1 polisimiz hatırlatılınca şu dikkat çekici cümleleri kurdu:

‘ÜLKELERİ İÇİN ŞEHİT OLDULAR’

“Gerçekten yüreğimiz yanıyor. İki askerimiz ve bir polisimiz şehit edildi. (Dün toprağa verildiler) Allah’tan rahmet diliyorum, acılı ailelerine başsağlığı diliyorum. Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığı hiçbir şekilde sona ermeyecektir. Şehitler veriyoruz, belki daha çok vereceğiz ama neticede ülkesi için şehit olan kardeşlerimizin kanları yerde kalmayacaktır. Ve bir ülke de şehitleri varsa bayrağını dalgalandırır, millet olma vasfına erişir. Allah gani gani rahmet eylesin.”

1 KASIM’DAN BU YANA 27 ŞEHİT

Türkiye’de 7 Haziran Genel Seçimi’nde koalisyon çıkmasıyla başlayan terör ortamı, 1 Kasım Genel Seçimi sonrası da devam ediyor. 1 Kasım sonrası terörle mücadele kapsamında şimdiye kadar 27 güvenlik görevlisi şehit oldu. 20 Temmuz-27 Ekim arasında ise 155 güvenlik görevlisi şehit olmuştu. AKP İzmir İl Başkanı Bülent Delican, 1 Kasım gecesi “Artık ülkemize şehit gelmeyecek, o şehitlerimizden Allah razı olsun, büyük bir emanet bıraktı” demişti. Sözcü

Obama: Türkiye ile Suriye sınırını kapatıyoruz

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, "Türkiye ile birlikte Suriye sınırını kapatıyoruz" dedi.

ABD Başkanı Barack Obama, Kaliforniya’da meydana gelen saldırıyla ilgili konuştu. Obama, Oval Ofis’te yaptığı konuşmada, “Türkiye ile birlikte Suriye sınırını kapatıyoruz” dedi.

ABD Kaliforniya eyaletindeki San Bernardino kasabasında yaşanan ve 14 kişinin hayatını kaybettiği saldırı sonrası Oval Ofis’te halka seslenen ABD Başkanı Obama terörle mücadelede atacağı adımlara değindi ve terörle olan mücadeleyi kazanacaklarından emin olduğunu vurguladı.

Obama yaptığı konuşmada, ABD’nin terörle mücadele etmekten vazgeçmeyeceğini duyurdu. Obama konuşmasında ABD’nin hava operasyonlarına devam edeceğini belirtti. Obama, ayrıca Suriye’ye düzenlenecek bir kara operasyonun ABD’nin yararına olmayacağını vurgularken, bölgedeki IŞİD’e karşı savaşan muhaliflere eğitim ve muhimmat sağlanmasına devam edileceğini duyurdu.

Obama konuşmasında Türkiye’den de bahsetti. Obama, “Türkiye ile birlikte Suriye sınırını kapatıyoruz” dedi. Obama ayrıca ABD vatandaşları için silah edinmenin zorlaşması gerektiğini de vurguladı. Obama, müslüman toplumların da IŞİD ile mücadelede ABD’nin en büyük destekçisi olması gerektiğini vurguladı. Amerikan Başkanı, ABD sınırları içerisinde ayrımcılığa yerin olmadığını vurgularken, IŞİD’in islamı kesinlikle temsil etmediğini söyledi. (sözcü.com.tr)

6 Aralık 2015 Pazar

AB’ye iş aramaya değil, iş kurmaya gideceksiniz

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Türk İş Genel Kurulu’nda işçilere seslendi ve “Sizler AB’ye başınız dik olarak iş aramaya değil iş kurmaya gideceksiniz. Türkiye kendi insanını doyuracak noktaya ulaştı. Avrupa’daki insanlar Türkiye’deki iş imkanlarına bakacaklar” dedi. 

İşçilerin öncelikli konusu olan kıdem tazminatı hakkında da konuşan Davutoğlu, “Hiçbir konu olsun ki sizinle tartışılmadan karar verilmiş olsun. Kıdem tazminatı da dahil. İstişare edeceğiz. En başta da yürek yürüğe vereceğiz” mesajı verdi. Asgari ücreti artıracaklarını, bunu yaparken işletmeleri rekabet gücünü de zayıflatmayacaklarını söyleyen Davutoğlu, “Aynı gemideyiz. Etrafta dalgalar var. Tsunamiler var. Güvenli bir limana kadar birlikte çalışmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

1.300 TL İLE İŞVEREN GEÇİNSİN

Türk İş Başkanı Ergun Atalay da Başbakan Davutoğlu’na hitaben yaptığı konuşmada 1.300 TL’lik asgari ücret tartışmalarına değindi. İşverenlerin bu rakama zor dediğini belirten Atalay, “Alsınlar bu rakamla çocukları geçinsin, kendileri geçinsin” dedi. Rusya’yla gerilen ilişkiler nedeniyle doğalgaz kesintilerinin tartışıldığına dikkat çeken Atalay, “İmkân olmazsa doğalgaz yakmayız. Bir odada yatarız, yeter ki serbest ve milli olalım” dedi.Hürriyet

İstanbul'da yarın 7 ilçede elektrik kesintisi

İstanbul'da Kadıköy, Ümraniye, Kartal, Maltepe, Çekmeköy, Üsküdar ve Beykoz'un bazı mahallelerinde yarın elektrik kesintisi yapılacak.

İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım AŞ'den yapılan açıklamaya göre, Kadıköy'de 09.00-16.00'da, Merdivenköy Mahallesi, İmam Ramiz, Sahrayıcedit Mahallesi, Taşlıyol, Atatürk, Orta, Hafız İmam, Şafak sokakları, Ümraniye'de, 09.00-13.00'te, Cemil Meriç Mahallesi, Engin, Celalettin, İhtişam sokakları, 00.30-06.30'da, Altınşehir Mahallesi, Kelebek, Şenel, Adile Sultan, Aksaray, Büyükerler, Hayat, Acısu sokakları, 09.00-17.30'da, Tatlısu Mahallesi, Erkaya, Akif İnan ve Arifay sokaklarında elektrik kesintisi uygulanacak.

Kartal'da 09.00-12.00'de, Uğur Mumcu Mahallesi, Aysan, Serçe sokakları, Maltepe'de 08.00-13.00'te, Bağlarbaşı Mahallesi, Yücelen, Lisealtı, Şehit Turan Selvi, Funda, Itır, Galip Arcan sokakları, 00.00-07.00'de, İdealtepe Mahallesi, Sülün, Keklik, Akgüvercin, Çulluk, Bıldırcın, Dik, Altayçeşme Samibey, Varna, Tunç, Orkide, Bağlarbaşı Nergis, Orkide Çıkmazı, Yonca, Aydınevler Barbaros, Amiral Orbay, Sancak, Girne, Çınar, Meriç, Irmak, Zümrütevler Filiz ve Yasemin sokaklarına enerji verilemeyecek.

Çekmeköy'de 09.00-12.00'de, Taşdelen Mahallesi ve sokakları, Üsküdar'da 08.00-16.00'da, Ferah Mahallesi, Ferah Yolu ve Doğan sokakları, Beykoz'da, 09.00-18.00'de, Yeni Mahalle, Sevda, Derya, Dikilitaş, Merdivenli, Sarnıç Çıkmazı sokaklarında elektrik kesintisi yapılacak.ntvmsnc

Aydın’da baba cinneti: Eşini ve çocuklarını öldürdü

Aydın’da otel odasında cinnet getiren bir baba, eşini ve iki çocuğunu bıçaklayarak öldürdü.

Olay, Efeler ilçesi Hükümet Bulvarı’nda bulunan bir otelin 3. katında, saat 23.45 sıralarında meydana geldi. İddialara göre, Efeler Belediyesi’nde şoför olarak çalışan Fatih Yavuz (30) ile karısı Halime Yavuz (20) bir süre önce boşanma kararı alarak ayrı yaşamaya başladı. 15 Aralık 2015 gününe mahkemeden gün alan çiftten Fatih Yavuz, 1 ve 3 yaşındaki çocuklarını özlediğini, barışmak istediğini söyleyerek karısı Halime Yavuz ile otelde buluştu.

Halime Yavuz, buluşmaya çocukları Yavuz Polatcan Yavuz (1) ile Gülfer Yavuz’u (3) da getirdi. Gece saatlerinde çiftin arasında henüz bilinmeyen bir sebeple tartışma çıktı. Cinnet getiren baba Fatih Yavuz, karısı ve iki çocuğunu bıçaklayarak öldürdü. Ailesini katleden Fatih Yavuz, kendisini de göğsünden ve değişik yerlerinden bıçaklayarak intihar girişiminde bulundu. Kanlar içinde kalan Fatih Yavuz, daha sonra yakınlarını aradı. Otele gelen yakınları, odanın kapısını kırarak içeri girdi. Olay yerine çağrılan sağlık ekipleri, anne ve çocukların öldüğünü tespit etti. Baba Fatih Yavuz ise ambulansla Aydın Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.

Tedavisi yapılan Fatih Yavuz, polis tarafından gözaltına alınarak Asayiş Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. Anne ve çocuklarının cenazeleri, Cumhuriyet Savcısı’nın olay yeri incelemesinin ardından otopsi yapılmak üzere Aydın Devlet Hastanesi Morgu’na kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturmanın devam ettiği bildirildi. Sözcü

Ekmek yılbaşında 1.5 liraya çıkacak

Bu kapsamda Türk insanının en temel gıda maddelerinden olan ekmeğe de zam yola çıktı.

Asgari ücretin yıl başından itibaren 1300 TL’ye çıkacak olması emek yoğunluklu sektörlerde maliyet artışlarına yolaçacağı endişesini taşıyan esnaf zam hazırlığına başladı. Bu kapsamda Türk insanının en temel gıda maddelerinden olan ekmeğe de zam yola çıktı.

Türkiye Ekmek İşverenleri Sendikası Genel Sekreteri Cihan Kolivar, son iki ayda un fiyatlarına yüzde 28 zam geldiğine dikkat çekerek, “Ekmek imalatında kullandığımız 50 kiloluk bir torba un 57 liradan 68 TL’ye çıktı. Bu yılın 7’nci ayında sektörde çalışan işçilere yüzde 10 zam yapmıştık. Yıl başından sonra asgari ücretin 1300 TL olması karşısında işçilik ücretlerine yeni bir zam daha yapacağız. Maliyetlerin artması karşısında ekmeğe zam kaçınılmaz” dedi.
Ekmeğin temel girdisinin un olduğunu kaydeden Kolivar, un fiyatlarının aylık otomatik artışa bağlandığını, buna karşın ekmek fiyatlarının aynı olduğunu ifade ederek, şu açıklamalarda bulundu:

‘KEPENK KAPATIRIZ’

“Sigortalı işçi çalıştıran, vergisini kayıtlı bir şekilde ödeyen fırıncıların artan maliyetler karşısında, zam olmadan ayakta durması imkansız. Her gün artan maliyetler göz önünde bulundurularak ekmeğe zam yapılmadığı taktirde binlerce fırıncı esnafı kepenk kapatmak durumunda kalacak. Ekmek fiyatları halen 125 kuruş civarında. Yıl başında asgari ücretin 1300 TL olması karşısında işçilik ücretlerine yine zam gelecek. Bu durumda ekmeğin 1.50 TL olması kaçılmaz bir gerçek.”
Bu arada Kahramanmaraş’ta 70 kuruştan satılan 250 gram ekmeğin fiyatı yüzde 28’lik artışla 90 kuruşa yükseldi.

Kaçaklara gün doğdu
Unlu mamuller sektöründe en büyük sorunun kaçak, merdiven altı fırınlar olduğunu söyleyen Cihan Kolivar, merdiven altı üretim yapan 1000 adet fırın bulunduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Artan maliyetler karşısında dürüst namuslu çalışan, vergisini ödeyen binlerce fırıncı kepenk kapatırken, kaçak fırınların önü açılıyor. Kaçak fırınlara gün doğuyor. Merdiven altı fırınları en çok destekleyenler ise büyük marketler zinciri. Büyük marketler zincirleri kaçak fırınlardan düşük fiyatla ekmek alarak, merdiven altı üretim yapan fırınlara adeta can suyu oluyor”dedi. Sözcü