Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç kalp krizi geçirdi. DHA'nın haberine göre Koç'a Beykoz Devlet Hastanesi'nde 40 dakika 'yeniden canlandırma müdahalesi' yapıldı. 55 yaşındaki Koç daha sonra bir helikopterle Amerikan Hastanesi'ne sevk edildi.
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı işadamı Mustafa Koç, kalp krizi nedeniyle Beykoz Devlet Hastanesi’ne acil olarak kaldırıldı.
Koç'un durumunun ağır olduğu belirtildi. 55 yaşındaki Koç Beykoz Devlet Hastanesi'nden bir helikopterle sahip olduğu Amerikan Hastanesi'ne sevk edildi.
Koç Holding’den yapılan açıklamada, "Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Mustafa V. Koç, rahatsızlanarak tedavi altına alınmıştır. Tedavisi devam etmektedir. Gelişmelere ilişkin açıklama yapılacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur" ifadeleri kullanıldı.
Reuters Koç'un kalp krizi geçirdiğini dünyaya son dakika gelişmesi olarak duyurdu.
MUSTAFA KOÇ KİMDİR?
1960 yılında dünyaya gelen, evli ve iki kız çocuğu babası olan Mustafa Vehbi Koç, 1984 yılında ABD'de George Washington Üniversitesi İşletme bölümünden mezun oldu.
Çalışma yaşamına 1984’te Tofaş’ta Müşavir olarak başlayan Koç, Ram Dış Ticaret’te Satış Müdürlüğü ve Satış Genel Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu.
1992 yılında Koç Holding’e geçerek sırasıyla Başkan Yardımcılığı, Başkan, Yönetim Kurulu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği görevlerini yürüttü.
Mustafa Koç 2003 yılından beri Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı görevini yürütüyor. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği Yüksek İstişare Kurulu Onursal Başkanı ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Üyesi de olan Koç, aynı zamanda Genç Başkanlar Organizasyonu üyesi.
JP Morgan Uluslararası Konseyi’nde, Rolls-Royce Uluslararası Danışma Kurullarına ve Council on Foreign Affairs Uluslararası Konseyi’nde yer alan Koç, aynı zamanda Bilderberg Toplantılarının Yürütme Kurulu Üyesi. 2005 yılında İtalya Hükümeti’nin Cavaliere D’Industria nişanı ile ödüllendirildi.
21 Ocak 2016 Perşembe
MHP’den Fatih Portakal'a sert sözler
MHP, Twitter'dan Devlet Bahçeli'nin genel başkanlığıyla ilgili anket düzenleyen gazeteci Fatih Portakal'a "alçalmış" ve "insanlığını yitirmiş" ifadelerinin yer aldığı bir Twitter mesajıyla tepki gösterdi.
Milliyetçi Hareket Partisi, sosyal medya hesabından gazeteci Fatih Portakal'a ağır eleştirilerde bulundu.
Fatih Portakal, bugün sosyal medya hesabı üzerinden, MHP Lideri Devlet Bahçeli ile ilgili bir anket yaptı. Tepki çeken ankette takipçilerine, “Sizce Devlet Bahçeli geçirdiği kalp operasyonundan sonra sağlık gerekçesiyle genel başkanlığı bırakır mı?” sorusunu yöneltti.
Bunun üzerine MHP’nin Twitter hesabından konuyla ilgili Portakal’a ağır ifadeler içeren bir cevap verildi. Portakal’a cevaben, “Fox TV’nin Soytarısı Fatih Portakal Liderimiz Devlet Bahçeli’nin sağlığı üzerinden anket-hesap yapacak kadar alçalmış, insanlığını yitirmiştir” ifadeleri kullanıldı.
Fatih Portakal MHP'den gelen açıklamanın ardından sosyal medya hesabından "Ekrandan ilk gün geçmiş olsun dileğinde bulunan kişiye keşke bu sözü kullanmasaydınız. Tepki hakaretsiz de olabilirdi. Kurumsal @MHP_Bilgi den özür bekliyorum. Aksi takdirde yargıya başvurup, 1 tl'lik manevi tazminat davası açacağım" ifadelerini kullandı.
radikal.com.tr
Milliyetçi Hareket Partisi, sosyal medya hesabından gazeteci Fatih Portakal'a ağır eleştirilerde bulundu.
Fatih Portakal, bugün sosyal medya hesabı üzerinden, MHP Lideri Devlet Bahçeli ile ilgili bir anket yaptı. Tepki çeken ankette takipçilerine, “Sizce Devlet Bahçeli geçirdiği kalp operasyonundan sonra sağlık gerekçesiyle genel başkanlığı bırakır mı?” sorusunu yöneltti.
Bunun üzerine MHP’nin Twitter hesabından konuyla ilgili Portakal’a ağır ifadeler içeren bir cevap verildi. Portakal’a cevaben, “Fox TV’nin Soytarısı Fatih Portakal Liderimiz Devlet Bahçeli’nin sağlığı üzerinden anket-hesap yapacak kadar alçalmış, insanlığını yitirmiştir” ifadeleri kullanıldı.
Fatih Portakal MHP'den gelen açıklamanın ardından sosyal medya hesabından "Ekrandan ilk gün geçmiş olsun dileğinde bulunan kişiye keşke bu sözü kullanmasaydınız. Tepki hakaretsiz de olabilirdi. Kurumsal @MHP_Bilgi den özür bekliyorum. Aksi takdirde yargıya başvurup, 1 tl'lik manevi tazminat davası açacağım" ifadelerini kullandı.
radikal.com.tr
20 Ocak 2016 Çarşamba
Erdoğan: Bu zihniyetten tiksiniyorum
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan muhtarlar toplantısında konuştu.
Erdoğan Akademisyenler Bildirisi’ne olan tepkisini burada da sürdürdü.
İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:
Rahmetli çok bonkör davranmış. Bugün aydın geçinenler değil yarım, çeyrek porsiyon kıymetinde dahi değil. İstisnalar kaideyi bozmaz. Cem Karaca, 'Yarım Porsiyon Aydınlık' isimli şarkısında bu güruhu şu şekilde anlatıyor: Her zamanki köşenizde, her zamanki barınızda, önünüzde viski ve havuç, bir eliniz çenenizde, kaşınız hafifçe yukarıda, bakışlarınız ne kadar bilgiç, hiçbir şey üretemeden sadece eleştirirsiniz. Ekmeğin fiyatını bilmezsiniz ama ekonomi, politika. Karılarını döverken siz ne kadar bilimselsiniz. Hep o yarım porsiyon aydınlık aynı çehreler, aynı laflar, vallahi hiç değişmemişsiniz.
İstedikleri kadar debelensinler, çırpınsınlar. Koskoca ülkeyi, koskoca milleti, bir avuç kerameti kendinden menkul seçkinin, kendine aydın, akademisyen diyen lümpenin yönettiği eski Türkiye artık yok.
Siz eleştirince düşünce özgürlüğü, ben eleştirince düşünce özgürlüğüne saldırı öyle mi? Bunlar sadece vicdansız değil aynı zamanda kusura bakmasınlar ahlak yoksunu. Birazcık aydın namusu taşıyan, eleştirdiği kadar eleştirilmeyi de hazmeder.
Bunun adı terör örgütü propagandası. Akademisyenseniz bunun böyle olduğunu en iyi siz biliyor olmalısınız. Siz Türkiye’nin birliğinden bütünlüğünden mi yanasınız? Öyleyse neden terör örgütünün jargonuyla konuşuyorsunuz?
Devlet terör örgütünün baskısına maruz kalan vatandaşın yanında olmayacak mı?
Polis insan değil mi, asker insan değil mi, korucu insan değil mi? Bunlar sizin hedef tahtanız mı? Bunların görevi ne? Bu ülkede senin can, mal, nesil, akıl güvenliğini sağlamak. Bunları yapıyor, bunun için çalışıyor. Sen şimdi kalkıyorsun 'siviller ölüyor, ölmüyor bunların tefrikini, ayrımcılığını yapıyorsun
"BU ZİHNİYETTEN TİKSİNİYORUM"
Terör örgütü sivillere değil ama askere, polise saldırabilir diye hastalıklı bir düşünce var.
Terör örgütünün kamu görevlilerine saldırmasına kendince akademik fetva veren bu zihniyetten tiksiniyorum.
Emniyet mensuplarının oturduğu lojmana saldırıp, 4 yaşındaki bir yavrunun öyle İstanbul'daki gibi propaganda amaçlı değil, gerçekten ekmek almaya giden 13 yaşındaki Fırat'ın ölümüne yol açanları savunanlar, terör örgütünün katlettiği tüm masumların vebaline ortaktır.
HAKKARİ VE ŞIRNAK'I TAŞIMA KARARI
Yüksekova'ya taşınacak ve Hakkari şehri Yüksekova'da yeniden tesis edilmiş olacak. Aynı şekilde Şırnak, Cizre'ye geçecek. Artık Şırnak, Cizre şehir olarak oluşacak ki onun alt yapı çalışmaları sürdürülecek. Çünkü şehir yapılanmasına ne Hakkari şu andaki yeri itibarıyla müsaitti ne de Şırnak. Zaten tarihine baktığınız zaman Şırnak'ın asıl şehir merkezi geçmişte tarihi itibarıyla Cizre'dir.
Cizre bir tarihtir, o bölgede yaşayanlar bunu iyi bilir. Yüksekova, coğrafi yapı itibarıyla şehir olmaya çok daha uygun, alt yapıya müsait bir yer. Temenni ediyorum ki atılacak bu adımla iki ilave şehir demiyorum, bu şehir, kentsel bir dönüşüm ve değişimle bu hale dönmüş olacak. Artık önümüzde başka bir yöntem, başka bir yol haritası yoktur.
"SİZ NE VİCDANSIZSINIZ BE"
Bakıyoruz ki dağdakiler ve o akademisyen geçinenler, müsveddeler, bizim Kürt kardeşlerimizi öldürdüğümüzü söylüyorlar. 'Devlet, Kürtlere karşı katliam yapıyor' diyorlar. Siz ne vicdansızsınız be.
O Kürt kardeşlerimiz bizim kardeşimizdir. Bugüne kadar bunu hep ifade ettim. Kimsenin Kürt vatandaşlarımıza kardeş demediği zamanda ben bir Başbakan olarak kardeşlerim dedim.
KILIÇDAROĞLU'NA SERT SÖZLER
Sabır, sabır, sabır... Ana muhalefet partisinin Genel Başkanı hem parti kongresinde hem de grup toplantısında yine çirkin yüzünü göstermiş. Bu zat bir süredir şahsımla ilgili, ailemle ilgili ağzına da kişiliğine de kesinlikle yakışmayan bir şekilde bir namus ve şeref edebiyatı tutturmuş gidiyor. Bundan kazandığım tazminatlar artarak devam ediyor, o ayrı mesele. Aslında kendisine bunun cevabını hiçbir şekilde karşılık veremeyeceği ve veremediği şekilde müteaddit defalar ifade ettim ama bazı insanlar vardır ya hani yüzüne tükürsen, 'yağmur yağıyor herhalde' der. Bu da işte böyle pişkin bir tip.
"SERSERİ MAYIN GİBİ..."
Bu defa sadece bana sataşmakla kalmamış, hakimleri, savcıları, Yüksek Seçim Kurulunu da hedef almış. Halkımızın güzel bir sözü vardır, nerede, ne zaman, kime çatacağı belli olmayan kişiler için 'serseri mayın gibi' derler. Bu da öyle. Serseri mayın gibi ne zaman kime bulaşacağı belli olmuyor.
"HANGİ NAMUSTAN HANGİ ŞEREFTEN BAHSEDİYORSUN SEN"
Aslında bu zatın asıl karın ağrısını da ortaya dökerim ama inanın bana ben bu konuları konuşmaktan hicap duyuyorum. Türkiye'nin bunca meselesi varken, çözüm bekleyen bunca sorunu, birlik ve beraberlik içinde üzerine gidilmesi gereken bunca sıkıntısı varken bu namus ve şeref fukaraları için vakit harcamak bana zül geliyor. Teröristleri savunanlardan birisi de bu değil mi? Onların arkasında duran bu değil mi? Hangi namustan, hangi şereften bahsediyorsun sen?
Nice vatandaşlarımız bunun SSK'nın başında olduğu dönemde o hastanelerin odalarında ne halde olduklarını bilmiyor muyuz. Şu anda benim jenerasyon bunu çok iyi bilir. O hastanelerin hali neydi, ilacımızı alamıyorduk.
"HİJYEN BİZİMLE BU ÜLKEDE TANIŞTI"
Hatırlayın o günleri... Afedersiniz odalara, koğuşlara girmek mümkün değildi. Bir hastanenin en önemli şeyi hijyendir. Hijyen diye bir olay söz konusu değildi. Hijyen, bizimle bu ülkede tanıştı.
Siyasetçi olmuş, başında bulunduğu partinin girdiği tüm seçimleri kaybetmesine yol açmış, partisini batırmış. Ana muhalefeti temsil etme şerefini elde etmiş, ülkenin ve milletin de geleceği için tek bir hayırlı sözü, projesi, hizmeti vaki değil. Bıraksanız memleketi batıracak. Neresinden tutsanız elinizde kalan bir zavallı.
"BU ZAVALLIYI ADEME MAHKUM EDİYORUM"
Geçmişinden utanan, terör örgütünü dahi şöyle kalpten gelen samimi bir buğuz ile kınayamayan, partisi içindeki klikleri birbiriyle yarıştırmayı siyaset sanan bu zavallıyı ademe mahkum ediyorum.
Milletin zaten yok saydığı bu zatı ben niye adam yerine koyayım ki. Varsın kendi hiçliği, kendi cehaleti, kendi başarısızlıkları, kendi kifayetsizlikleri, kendi hakaretleri, küfürleri içinde çırpınsın dursun.
Ziya Paşa'nın güzel bir terkibi var. Ne diyor, 'İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah. Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.' Hiçbir kötülük, hiçbir iğrençlik bizi yolumuzdan alıkoyamadı, alıkoyamayacak. Çünkü biz, doğru olduğumuza, bunun için de Allah'ın yardımcımız olduğuna inanıyoruz.
Allahımızla da ilgili bir açıklama yaptı, ona girmeyeceğim zaten. Gaf üstüne gaf yapıyor. Çünkü bilerek, inanarak konuşmuyor. 'Acaba şu ifadeyi nasıl kullanırsam aldatırım' diye bunun gayreti içerisinde. Allah onları ıslah etsin, bizim yar ve yardımcımız olsun inşallah. (Hürriyet)
Erdoğan Akademisyenler Bildirisi’ne olan tepkisini burada da sürdürdü.
İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:
Rahmetli çok bonkör davranmış. Bugün aydın geçinenler değil yarım, çeyrek porsiyon kıymetinde dahi değil. İstisnalar kaideyi bozmaz. Cem Karaca, 'Yarım Porsiyon Aydınlık' isimli şarkısında bu güruhu şu şekilde anlatıyor: Her zamanki köşenizde, her zamanki barınızda, önünüzde viski ve havuç, bir eliniz çenenizde, kaşınız hafifçe yukarıda, bakışlarınız ne kadar bilgiç, hiçbir şey üretemeden sadece eleştirirsiniz. Ekmeğin fiyatını bilmezsiniz ama ekonomi, politika. Karılarını döverken siz ne kadar bilimselsiniz. Hep o yarım porsiyon aydınlık aynı çehreler, aynı laflar, vallahi hiç değişmemişsiniz.
İstedikleri kadar debelensinler, çırpınsınlar. Koskoca ülkeyi, koskoca milleti, bir avuç kerameti kendinden menkul seçkinin, kendine aydın, akademisyen diyen lümpenin yönettiği eski Türkiye artık yok.
Siz eleştirince düşünce özgürlüğü, ben eleştirince düşünce özgürlüğüne saldırı öyle mi? Bunlar sadece vicdansız değil aynı zamanda kusura bakmasınlar ahlak yoksunu. Birazcık aydın namusu taşıyan, eleştirdiği kadar eleştirilmeyi de hazmeder.
Bunun adı terör örgütü propagandası. Akademisyenseniz bunun böyle olduğunu en iyi siz biliyor olmalısınız. Siz Türkiye’nin birliğinden bütünlüğünden mi yanasınız? Öyleyse neden terör örgütünün jargonuyla konuşuyorsunuz?
Devlet terör örgütünün baskısına maruz kalan vatandaşın yanında olmayacak mı?
Polis insan değil mi, asker insan değil mi, korucu insan değil mi? Bunlar sizin hedef tahtanız mı? Bunların görevi ne? Bu ülkede senin can, mal, nesil, akıl güvenliğini sağlamak. Bunları yapıyor, bunun için çalışıyor. Sen şimdi kalkıyorsun 'siviller ölüyor, ölmüyor bunların tefrikini, ayrımcılığını yapıyorsun
"BU ZİHNİYETTEN TİKSİNİYORUM"
Terör örgütü sivillere değil ama askere, polise saldırabilir diye hastalıklı bir düşünce var.
Terör örgütünün kamu görevlilerine saldırmasına kendince akademik fetva veren bu zihniyetten tiksiniyorum.
Emniyet mensuplarının oturduğu lojmana saldırıp, 4 yaşındaki bir yavrunun öyle İstanbul'daki gibi propaganda amaçlı değil, gerçekten ekmek almaya giden 13 yaşındaki Fırat'ın ölümüne yol açanları savunanlar, terör örgütünün katlettiği tüm masumların vebaline ortaktır.
HAKKARİ VE ŞIRNAK'I TAŞIMA KARARI
Yüksekova'ya taşınacak ve Hakkari şehri Yüksekova'da yeniden tesis edilmiş olacak. Aynı şekilde Şırnak, Cizre'ye geçecek. Artık Şırnak, Cizre şehir olarak oluşacak ki onun alt yapı çalışmaları sürdürülecek. Çünkü şehir yapılanmasına ne Hakkari şu andaki yeri itibarıyla müsaitti ne de Şırnak. Zaten tarihine baktığınız zaman Şırnak'ın asıl şehir merkezi geçmişte tarihi itibarıyla Cizre'dir.
Cizre bir tarihtir, o bölgede yaşayanlar bunu iyi bilir. Yüksekova, coğrafi yapı itibarıyla şehir olmaya çok daha uygun, alt yapıya müsait bir yer. Temenni ediyorum ki atılacak bu adımla iki ilave şehir demiyorum, bu şehir, kentsel bir dönüşüm ve değişimle bu hale dönmüş olacak. Artık önümüzde başka bir yöntem, başka bir yol haritası yoktur.
"SİZ NE VİCDANSIZSINIZ BE"
Bakıyoruz ki dağdakiler ve o akademisyen geçinenler, müsveddeler, bizim Kürt kardeşlerimizi öldürdüğümüzü söylüyorlar. 'Devlet, Kürtlere karşı katliam yapıyor' diyorlar. Siz ne vicdansızsınız be.
O Kürt kardeşlerimiz bizim kardeşimizdir. Bugüne kadar bunu hep ifade ettim. Kimsenin Kürt vatandaşlarımıza kardeş demediği zamanda ben bir Başbakan olarak kardeşlerim dedim.
KILIÇDAROĞLU'NA SERT SÖZLER
Sabır, sabır, sabır... Ana muhalefet partisinin Genel Başkanı hem parti kongresinde hem de grup toplantısında yine çirkin yüzünü göstermiş. Bu zat bir süredir şahsımla ilgili, ailemle ilgili ağzına da kişiliğine de kesinlikle yakışmayan bir şekilde bir namus ve şeref edebiyatı tutturmuş gidiyor. Bundan kazandığım tazminatlar artarak devam ediyor, o ayrı mesele. Aslında kendisine bunun cevabını hiçbir şekilde karşılık veremeyeceği ve veremediği şekilde müteaddit defalar ifade ettim ama bazı insanlar vardır ya hani yüzüne tükürsen, 'yağmur yağıyor herhalde' der. Bu da işte böyle pişkin bir tip.
"SERSERİ MAYIN GİBİ..."
Bu defa sadece bana sataşmakla kalmamış, hakimleri, savcıları, Yüksek Seçim Kurulunu da hedef almış. Halkımızın güzel bir sözü vardır, nerede, ne zaman, kime çatacağı belli olmayan kişiler için 'serseri mayın gibi' derler. Bu da öyle. Serseri mayın gibi ne zaman kime bulaşacağı belli olmuyor.
"HANGİ NAMUSTAN HANGİ ŞEREFTEN BAHSEDİYORSUN SEN"
Aslında bu zatın asıl karın ağrısını da ortaya dökerim ama inanın bana ben bu konuları konuşmaktan hicap duyuyorum. Türkiye'nin bunca meselesi varken, çözüm bekleyen bunca sorunu, birlik ve beraberlik içinde üzerine gidilmesi gereken bunca sıkıntısı varken bu namus ve şeref fukaraları için vakit harcamak bana zül geliyor. Teröristleri savunanlardan birisi de bu değil mi? Onların arkasında duran bu değil mi? Hangi namustan, hangi şereften bahsediyorsun sen?
Nice vatandaşlarımız bunun SSK'nın başında olduğu dönemde o hastanelerin odalarında ne halde olduklarını bilmiyor muyuz. Şu anda benim jenerasyon bunu çok iyi bilir. O hastanelerin hali neydi, ilacımızı alamıyorduk.
"HİJYEN BİZİMLE BU ÜLKEDE TANIŞTI"
Hatırlayın o günleri... Afedersiniz odalara, koğuşlara girmek mümkün değildi. Bir hastanenin en önemli şeyi hijyendir. Hijyen diye bir olay söz konusu değildi. Hijyen, bizimle bu ülkede tanıştı.
Siyasetçi olmuş, başında bulunduğu partinin girdiği tüm seçimleri kaybetmesine yol açmış, partisini batırmış. Ana muhalefeti temsil etme şerefini elde etmiş, ülkenin ve milletin de geleceği için tek bir hayırlı sözü, projesi, hizmeti vaki değil. Bıraksanız memleketi batıracak. Neresinden tutsanız elinizde kalan bir zavallı.
"BU ZAVALLIYI ADEME MAHKUM EDİYORUM"
Geçmişinden utanan, terör örgütünü dahi şöyle kalpten gelen samimi bir buğuz ile kınayamayan, partisi içindeki klikleri birbiriyle yarıştırmayı siyaset sanan bu zavallıyı ademe mahkum ediyorum.
Milletin zaten yok saydığı bu zatı ben niye adam yerine koyayım ki. Varsın kendi hiçliği, kendi cehaleti, kendi başarısızlıkları, kendi kifayetsizlikleri, kendi hakaretleri, küfürleri içinde çırpınsın dursun.
Ziya Paşa'nın güzel bir terkibi var. Ne diyor, 'İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah. Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.' Hiçbir kötülük, hiçbir iğrençlik bizi yolumuzdan alıkoyamadı, alıkoyamayacak. Çünkü biz, doğru olduğumuza, bunun için de Allah'ın yardımcımız olduğuna inanıyoruz.
Allahımızla da ilgili bir açıklama yaptı, ona girmeyeceğim zaten. Gaf üstüne gaf yapıyor. Çünkü bilerek, inanarak konuşmuyor. 'Acaba şu ifadeyi nasıl kullanırsam aldatırım' diye bunun gayreti içerisinde. Allah onları ıslah etsin, bizim yar ve yardımcımız olsun inşallah. (Hürriyet)
Telefon dolandırıcılarının en küçük kurbanı oldu
Adana'nın Çukurova ilçesinde 10 yaşındaki bir çocuk, babasının cezaevine gireceğini söyleyen telefon dolandırıcısına 5 bin lira tutarında altını kaptırdı. Uzmanlar, ailelerin çocuklarını son yıllarda artan telefon dolandırıcılığı olaylarına karşı bilgilendirmesi gerektiği uyarısı yaptı. Güvenlik güçleri de her türlü şüpheli durumda 155 Polis İmdat hattının aranması gerektiğini söyledi.
Adana'nın Çukurova ilçesinde oturan Arzu ve Bekir Y. çiftinin çocukları F.Y., okuldan gelip ders çalışırken ev telefonu çaldı. Telefonu açan E.Y.’ye kendisini polis olarak tanıtan dolandırıcı, küçük çocuğun anne ve babasının işte olduğunu öğrenince, "Yavrum, kuyumcu soyuldu, orada babanın kimliği bulundu. Baban hapse girebilir, bu yüzden evde bulunan bütün altın, para ve değerli eşyaları alacağız. İnceleme yaptıktan sonra vereceğiz" dedi.
Babasının hapse gireceğini duyup ağlamaya başlayan F.Y.’yi sakinleştirmek isteyen dolandırıcı, "Sakın ağlama, biz babanın suçsuz olduğunu biliyoruz, ama yine de bu incelemeyi yapmamız lazım. Sen merak etme, babana bir şey olmayacak" diyerek teselli etmeye çalıştı. Küçük çocuğu ikna eden dolandırıcı, evde bulunan altınları poşete doldurmasını söyledi.
Adana Adliyesi’nde görevli bir hakimin yeğeni olan F.Y.’den ev adresini öğrenen dolandırıcı, suç ortağını da ailenin yaşadığı apartmana yönlendirdi. Telefonla konuşurken babasının hapse girmesini engellemek isteyen F.Y., dolandırıcıya "Benim dayım da hakim" dedi. Küçük çocuk, bu sırada apartmanın 7’nci katındaki evlerine gelen dolandırıcıya 5 bin lira değerindeki altınları verdi.
F.Y., bir süre sonra dayısını telefonla arayıp, durumu anlattı. Yeğeninin dolandırıcıların kurbanı olduğunu öğrenen hakim dayı, Asayiş Şube Müdürlüğü’ne bilgi verip, dolandırıcıların yakalanmasını istedi.
Olay yerine gelen polis ekiplerine ifade veren F.Y., yaşadıklarını gözyaşları ile anlattı. Dolandırıcılar aranıyor.
Baba Bekir Y. ise "Çocuğa, 'kuyumcuda hırsızlık olayı yaşandı. Bunu babanızın yaptığı söyleniyor evdeki altınları vermezsen baban cezaevine girecek' diye korkutup altınları almışlar" diye konuştu.
POLİS YILMADAN MÜCADELE EDİYOR
Emniyet Genel Müdürlüğü, iletişim yoluyla dolandırıcılığı engelleyebilmek ve vatandaşları dolandırıcılara karşı uyarmak amacıyla tüm iletişim kanallarını kullanıyor. Bu kapsamda, Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesi Başkanlığı ve Polis Akademisi Başkanlığınca 12-14 Ocak günleri arasında İstanbul'da, değişik üniversitelerden akademisyenler, yargı ve kolluk mensupları, konuyla ilgili kamu kurum ve kuruluşları, özel sektör temsilcileri ve bu suçtan mağdur olmuş kişilerin katıldığı "İletişim Yoluyla Dolandırıcılık Çalıştayı" gerçekleştirildi.
"İletişim yoluyla dolandırıcılık" suçunun etkin bir şekilde soruşturulması ve gerçek faillerin tespit edilebilmesi için, suçun "nitelikli dolandırıcılık" kapsamına alınması yönündeki kanun tasarısı taslağı da Adalet Bakanlığına sunuldu.
81 İLDE KURULDU
Telefon ile dolandırıcılığı önlemek amacıyla, daha önce sınırsız olarak alınabilen telefon hat sayısı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için 15, yabancı uyruklu kişiler için 3 adet ile sınırlandırıldı. Cep telefonu kullanıcılarının, GSM firmalarının çağrı merkezlerini arayarak ya da internet aracılığı ile kendi isimlerine kayıtlı kaç hat açıldığını öğrenebilmeleri ve bilgileri dışında açılan telefon hatlarını yine çağrı merkezi aracılığıyla kapatabilmeleri sağlandı.
Suçtan elde edilen gelirlerin araştırılması, bulunması ve bu gelirlere el konulması için yürütülecek mali soruşturmaları yapmak amacıyla 81 ilde Suç Gelirleri ile Mücadele Büro Amirlikleri kurulması çalışmaları tamamlandı.
"Kendisini polis, asker ve savcı gibi olarak tanıtarak bankaya para yatırmanızı veya söylenilen yere para, altın bırakmanızı isteyenlere inanmayın" şeklindeki SMS metni, tüm iletişim hattı abonelerine yılda 2 kez gönderildi. Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yapılarak, 2014'te "İletişim Yoluyla Dolandırıcılık" konulu uyarı metninin ülkedeki tüm camilerde Kurban ve Ramazan bayramları ile bir cuma hutbesinde okutulması sağlandı. Geçen yıl ise önleyici polislik faaliyetleri kapsamında, 309 bin 689 broşür, 10 bin 300 afiş, 8 bin sticker dağıtılırken, 620 billboard kullanılarak vatandaşlar bilgilendirildi. Ayrıca Asayiş Daire Başkanlığınca bastırılan 1 milyon broşürün illere dağıtımı yapıldı.
VATANDAŞLAR UYARILIYOR
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkanlığı aracılığıyla elektrik ve doğalgaz faturalarına geçen yıl, 3 ayrı dönem halinde toplam 34 milyon aboneye ulaşılacak şekilde uyarı metinlerinin yazılması sağlandı. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı ile yapılan işbirliği çerçevesinde, 2015'te Süper Lig'de yer alan her kulüp, herhangi bir haftada, oynayacakları maç öncesi seremoniye, uyarı mesajının yer aldığı pankartla çıktı. Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu internet sayfalarında iletişim yoluyla dolandırıcılık ile ilgili uyarı metni yayınlandı. Bir internet alışveriş sitesinin 500 bin kullanıcısına, iletişim yoluyla dolandırıcılıkla ilgili mesaj ulaştırıldı.
TRT bünyesindeki 13 radyo kanalında bilgilendirici ses kaydı, 4 televizyon kanalında konuyla ilgili röportaj yayınlandı. Uyarı metni ve kamu spotu ise Devlet Demir Yolları bünyesindeki 23 tren garı ile 30 trende bulunan 159 ekranda, İstanbul ve İzmir'de arabalı vapurlarda ve yolcu vapurlarında, Ankara'da metro ve otobüslerde, Kocaeli'de belediye otobüslerinde, dijital ekranlarda yayınlanmaya başlandı.
Emniyet Genel Müdürlüğü, merkez ve taşra birimlerinin 149 resmi internet sitesinde bilgilendirme metni yayınlandı. Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatının kullandığı hatlarda, bekleme sesi olarak uyarıcı metnin dinletilmesi çalışmaları kapsamında, 66 il merkezi 155 hattında, 54 il merkezi santral hattında, bin 440 müstakil birim ve ilçe santralinde uyarıcı metin dinletildi.
SOSYAL MEDYA DA KULLANILDI
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün resmi Twitter ve Facebook sayfalarında yayınlanan kamu spotu 341 bin 393 kişiye ulaştı. Özel Güvenlik Dairesi Başkanlığı'nca, bankalarda görev yapan güvenlik personeline yönelik 79 ilde 62 bin 840 personele eğitim verildi. Polis Radyosu'nda konu ile ilgili bilgilendirici ses kaydı, her saatte bir kez yayınlandı. Ayrıca bugüne kadar yapılan görüşmeler neticesinde çeşitli TV kanallarında spor, eğlence, izdivaç gibi reytingi yüksek 18 televizyon programında, 17 radyo kanalında, internet üzerinden yayın yapan 139 basın kuruluşunda iletişim yoluyla dolandırıcılık suçuyla ilgili bilgilendirme yapıldı.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 81 il emniyet müdürlüğüne gönderdiği talimatlar doğrultusunda 15 kurum ve kuruluşla ortaklaşa yapılan faaliyetlerde; 40 bin 455 banka görevlisi, 3 milyon 925 bin 341 öğrenci ve 2 milyon 910 bin 321 öğrenci velisi, 18 bin 429 mahalle ve köy muhtarı ile 27 bin 447 ihtiyar heyeti üyesi, 38 bin 536 cami imamı, 33 bin 278 camide verilen vaazda 5 milyon 517 bin 175 kişi, bin 224 esnaf ve sanatkarlar odası başkanlığının 409 bin 190 üyesi, bin 456 meslek odası başkanlığının 356 bin 733 üyesi, il genel ve belediye meclislerinin 7 bin 957 üyesi, 242 üniversite ve bağlı fakültelerinde 110 bin 32 akademik ve idari görevli, 22 bin 591 otobüs, 28 bin 514 dolmuş ve 30 bin 985 taksi şoförleri, 33 bin 282 avukat olmak üzere toplam 13 milyon 477 bin 88 kişi bilgilendirildi. Yerel yayın yapan 88 televizyon kanalı, 253 radyo kanalı ve 675 yerel gazetede iletişim yoluyla dolandırıcılık suçuyla ilgili bilgilendirme yapıldı.
ÇALIŞMALAR ARALIKSIZ DEVAM EDİYOR
Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin ders kitaplarında yaş gruplarına göre hazırlanan iletişim yoluyla dolandırıcılık konulu uyarıcı metin yayınlanacak. Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığı ile cuma namazı hutbelerinde ve vakit namazlarında vatandaşların bilinçlendirilmesi sağlanacak.
TRT Genel Müdürlüğü aracılığı ile bilgilendirme metninin senaryolaştırılarak TRT bünyesindeki reytingi yüksek dizilerde gösterimi yapılacak. 10 Nisan Polis Günü'nde, tüm illerde iletişim yoluyla dolandırıcılık senaryolu tiyatro oyunları polisler tarafından sahnelenecek. Emniyet Genel Müdürlüğü Dikmen yerleşkesinde uyarıcı görsellerin yayınlanması amacıyla led bilboard kurulacak. DHA
Adana'nın Çukurova ilçesinde oturan Arzu ve Bekir Y. çiftinin çocukları F.Y., okuldan gelip ders çalışırken ev telefonu çaldı. Telefonu açan E.Y.’ye kendisini polis olarak tanıtan dolandırıcı, küçük çocuğun anne ve babasının işte olduğunu öğrenince, "Yavrum, kuyumcu soyuldu, orada babanın kimliği bulundu. Baban hapse girebilir, bu yüzden evde bulunan bütün altın, para ve değerli eşyaları alacağız. İnceleme yaptıktan sonra vereceğiz" dedi.
Babasının hapse gireceğini duyup ağlamaya başlayan F.Y.’yi sakinleştirmek isteyen dolandırıcı, "Sakın ağlama, biz babanın suçsuz olduğunu biliyoruz, ama yine de bu incelemeyi yapmamız lazım. Sen merak etme, babana bir şey olmayacak" diyerek teselli etmeye çalıştı. Küçük çocuğu ikna eden dolandırıcı, evde bulunan altınları poşete doldurmasını söyledi.
Adana Adliyesi’nde görevli bir hakimin yeğeni olan F.Y.’den ev adresini öğrenen dolandırıcı, suç ortağını da ailenin yaşadığı apartmana yönlendirdi. Telefonla konuşurken babasının hapse girmesini engellemek isteyen F.Y., dolandırıcıya "Benim dayım da hakim" dedi. Küçük çocuk, bu sırada apartmanın 7’nci katındaki evlerine gelen dolandırıcıya 5 bin lira değerindeki altınları verdi.
F.Y., bir süre sonra dayısını telefonla arayıp, durumu anlattı. Yeğeninin dolandırıcıların kurbanı olduğunu öğrenen hakim dayı, Asayiş Şube Müdürlüğü’ne bilgi verip, dolandırıcıların yakalanmasını istedi.
Olay yerine gelen polis ekiplerine ifade veren F.Y., yaşadıklarını gözyaşları ile anlattı. Dolandırıcılar aranıyor.
Baba Bekir Y. ise "Çocuğa, 'kuyumcuda hırsızlık olayı yaşandı. Bunu babanızın yaptığı söyleniyor evdeki altınları vermezsen baban cezaevine girecek' diye korkutup altınları almışlar" diye konuştu.
POLİS YILMADAN MÜCADELE EDİYOR
Emniyet Genel Müdürlüğü, iletişim yoluyla dolandırıcılığı engelleyebilmek ve vatandaşları dolandırıcılara karşı uyarmak amacıyla tüm iletişim kanallarını kullanıyor. Bu kapsamda, Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesi Başkanlığı ve Polis Akademisi Başkanlığınca 12-14 Ocak günleri arasında İstanbul'da, değişik üniversitelerden akademisyenler, yargı ve kolluk mensupları, konuyla ilgili kamu kurum ve kuruluşları, özel sektör temsilcileri ve bu suçtan mağdur olmuş kişilerin katıldığı "İletişim Yoluyla Dolandırıcılık Çalıştayı" gerçekleştirildi.
"İletişim yoluyla dolandırıcılık" suçunun etkin bir şekilde soruşturulması ve gerçek faillerin tespit edilebilmesi için, suçun "nitelikli dolandırıcılık" kapsamına alınması yönündeki kanun tasarısı taslağı da Adalet Bakanlığına sunuldu.
81 İLDE KURULDU
Telefon ile dolandırıcılığı önlemek amacıyla, daha önce sınırsız olarak alınabilen telefon hat sayısı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için 15, yabancı uyruklu kişiler için 3 adet ile sınırlandırıldı. Cep telefonu kullanıcılarının, GSM firmalarının çağrı merkezlerini arayarak ya da internet aracılığı ile kendi isimlerine kayıtlı kaç hat açıldığını öğrenebilmeleri ve bilgileri dışında açılan telefon hatlarını yine çağrı merkezi aracılığıyla kapatabilmeleri sağlandı.
Suçtan elde edilen gelirlerin araştırılması, bulunması ve bu gelirlere el konulması için yürütülecek mali soruşturmaları yapmak amacıyla 81 ilde Suç Gelirleri ile Mücadele Büro Amirlikleri kurulması çalışmaları tamamlandı.
"Kendisini polis, asker ve savcı gibi olarak tanıtarak bankaya para yatırmanızı veya söylenilen yere para, altın bırakmanızı isteyenlere inanmayın" şeklindeki SMS metni, tüm iletişim hattı abonelerine yılda 2 kez gönderildi. Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yapılarak, 2014'te "İletişim Yoluyla Dolandırıcılık" konulu uyarı metninin ülkedeki tüm camilerde Kurban ve Ramazan bayramları ile bir cuma hutbesinde okutulması sağlandı. Geçen yıl ise önleyici polislik faaliyetleri kapsamında, 309 bin 689 broşür, 10 bin 300 afiş, 8 bin sticker dağıtılırken, 620 billboard kullanılarak vatandaşlar bilgilendirildi. Ayrıca Asayiş Daire Başkanlığınca bastırılan 1 milyon broşürün illere dağıtımı yapıldı.
VATANDAŞLAR UYARILIYOR
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkanlığı aracılığıyla elektrik ve doğalgaz faturalarına geçen yıl, 3 ayrı dönem halinde toplam 34 milyon aboneye ulaşılacak şekilde uyarı metinlerinin yazılması sağlandı. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı ile yapılan işbirliği çerçevesinde, 2015'te Süper Lig'de yer alan her kulüp, herhangi bir haftada, oynayacakları maç öncesi seremoniye, uyarı mesajının yer aldığı pankartla çıktı. Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu internet sayfalarında iletişim yoluyla dolandırıcılık ile ilgili uyarı metni yayınlandı. Bir internet alışveriş sitesinin 500 bin kullanıcısına, iletişim yoluyla dolandırıcılıkla ilgili mesaj ulaştırıldı.
TRT bünyesindeki 13 radyo kanalında bilgilendirici ses kaydı, 4 televizyon kanalında konuyla ilgili röportaj yayınlandı. Uyarı metni ve kamu spotu ise Devlet Demir Yolları bünyesindeki 23 tren garı ile 30 trende bulunan 159 ekranda, İstanbul ve İzmir'de arabalı vapurlarda ve yolcu vapurlarında, Ankara'da metro ve otobüslerde, Kocaeli'de belediye otobüslerinde, dijital ekranlarda yayınlanmaya başlandı.
Emniyet Genel Müdürlüğü, merkez ve taşra birimlerinin 149 resmi internet sitesinde bilgilendirme metni yayınlandı. Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatının kullandığı hatlarda, bekleme sesi olarak uyarıcı metnin dinletilmesi çalışmaları kapsamında, 66 il merkezi 155 hattında, 54 il merkezi santral hattında, bin 440 müstakil birim ve ilçe santralinde uyarıcı metin dinletildi.
SOSYAL MEDYA DA KULLANILDI
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün resmi Twitter ve Facebook sayfalarında yayınlanan kamu spotu 341 bin 393 kişiye ulaştı. Özel Güvenlik Dairesi Başkanlığı'nca, bankalarda görev yapan güvenlik personeline yönelik 79 ilde 62 bin 840 personele eğitim verildi. Polis Radyosu'nda konu ile ilgili bilgilendirici ses kaydı, her saatte bir kez yayınlandı. Ayrıca bugüne kadar yapılan görüşmeler neticesinde çeşitli TV kanallarında spor, eğlence, izdivaç gibi reytingi yüksek 18 televizyon programında, 17 radyo kanalında, internet üzerinden yayın yapan 139 basın kuruluşunda iletişim yoluyla dolandırıcılık suçuyla ilgili bilgilendirme yapıldı.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 81 il emniyet müdürlüğüne gönderdiği talimatlar doğrultusunda 15 kurum ve kuruluşla ortaklaşa yapılan faaliyetlerde; 40 bin 455 banka görevlisi, 3 milyon 925 bin 341 öğrenci ve 2 milyon 910 bin 321 öğrenci velisi, 18 bin 429 mahalle ve köy muhtarı ile 27 bin 447 ihtiyar heyeti üyesi, 38 bin 536 cami imamı, 33 bin 278 camide verilen vaazda 5 milyon 517 bin 175 kişi, bin 224 esnaf ve sanatkarlar odası başkanlığının 409 bin 190 üyesi, bin 456 meslek odası başkanlığının 356 bin 733 üyesi, il genel ve belediye meclislerinin 7 bin 957 üyesi, 242 üniversite ve bağlı fakültelerinde 110 bin 32 akademik ve idari görevli, 22 bin 591 otobüs, 28 bin 514 dolmuş ve 30 bin 985 taksi şoförleri, 33 bin 282 avukat olmak üzere toplam 13 milyon 477 bin 88 kişi bilgilendirildi. Yerel yayın yapan 88 televizyon kanalı, 253 radyo kanalı ve 675 yerel gazetede iletişim yoluyla dolandırıcılık suçuyla ilgili bilgilendirme yapıldı.
ÇALIŞMALAR ARALIKSIZ DEVAM EDİYOR
Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin ders kitaplarında yaş gruplarına göre hazırlanan iletişim yoluyla dolandırıcılık konulu uyarıcı metin yayınlanacak. Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığı ile cuma namazı hutbelerinde ve vakit namazlarında vatandaşların bilinçlendirilmesi sağlanacak.
TRT Genel Müdürlüğü aracılığı ile bilgilendirme metninin senaryolaştırılarak TRT bünyesindeki reytingi yüksek dizilerde gösterimi yapılacak. 10 Nisan Polis Günü'nde, tüm illerde iletişim yoluyla dolandırıcılık senaryolu tiyatro oyunları polisler tarafından sahnelenecek. Emniyet Genel Müdürlüğü Dikmen yerleşkesinde uyarıcı görsellerin yayınlanması amacıyla led bilboard kurulacak. DHA
Polis, boşanmak isteyen eşini öldürdü!
Antalya'da görevli polis memuru Ali Çınar boşanmak isteyen eşi Serap Çınar'ı oğlunun gözleri önünde öldürdü. Ardından da intihara kalkıştı.
Antalya Emniyet Müdürlüğü’nde görev yapan 34 yaşındaki polis memuru Ali Çınar, kendisinden boşanmak isteyen eşi 33 yaşındaki Serap Çınar’ı, 4 yaşındaki oğlunun gözleri önünde kurşun yağmuruna tuttu. Cinayeti üst kattaki komşusunun dairesinde işleyen polis memuru, beylik tabancasını şakağına dayayıp ateş ederek intihar etmek istedi. Ağır yaralanan Ali Çınar hastanede tedavi altına alındı.
Konyaaltı İlçesi Uncalı Mahallesi`ndeki olay dün akşam saatlerinde meydana geldi. Edebiyat öğretmenliği mezunu olan ve atanamayan Serap Çınar, 5 yıldır evli olduğu Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde görevli polis memuru Ali Çınar`a, kendisini aldattığı iddiasıyla boşanma davası açtı. Dün öğleden sonra mahkemeden gelen tebligatı alan Ali Çınar, gece evde eşiyle tartıştı. Tartışmanın büyümesi üzerine Ali Çınar, sakinleşmek için banyoya girdi ve kapıyı arkadan kilitledi.
OĞLUYLA KOMŞUSUNUN EVİNE GİTTİ
Eşinin kendisine zarar vermesinden korkan Serap Çınar, üst komşusunun dairesine giderek yardım istedi. Komşularının çabasıyla banyodan çıkan Ali Çınar, boşanma davasını hazmedemediğini ve eşiyle barışmak istediğini söyledi.
Bunun üzerine Ali Çınar, yeniden konuşmak için üst komşusunun evindeki eşinin yanında gitti. Serap Çınar`ın kararında ısrarcı olması nedeniyle sinirlenen Ali Çınar, yanında getirdiği beylik tabancasıyla oğlu 4 yaşındaki Rüzgar ve komşularının gözleri önünde 3 el ateş etti. Çeşitli yerlerinde vurulan Serap Çınar, olay yerinde yaşamını yitirdi. Daha sonra aynı silahı şakağına dayayan polis memuru, bir kez daha tetiğe bastı.
YOĞUN BAKIMDA TEDAVİYE ALINDI
Komşularının 112 Acil Çağrı Merkezi`nden yardım istemesi üzerine olay yerine polis ve sağlık görevlileri sevk edildi. Sağlık görevlileri Serap Çınar`ın öldüğünü belirlerken, Ali Çınar ilk müdahaleden sonra Akdeniz Üniversitesi Hastanesi`ne kaldırıldı. Ali Çınar, acil servisteki müdahaleden sonra yoğun bakıma alındı. Olayla ilgili soruşturma başlatılırken, Serap Çınar`ın cenazesi Antalya Adli Tıp Kurumu morguna gönderildi.
Gazetecilere açıklama yapan Serap Çınar`ın kardeşi Murat Aktaş, eniştesinin bir süredir 22 yaşındaki E.Y ile birlikte olduğunu iddia etti. Aktaş, aldatıldığını öğrenen ablasının bu nedenle boşanma davası açtığını kaydetti. DHA
Antalya Emniyet Müdürlüğü’nde görev yapan 34 yaşındaki polis memuru Ali Çınar, kendisinden boşanmak isteyen eşi 33 yaşındaki Serap Çınar’ı, 4 yaşındaki oğlunun gözleri önünde kurşun yağmuruna tuttu. Cinayeti üst kattaki komşusunun dairesinde işleyen polis memuru, beylik tabancasını şakağına dayayıp ateş ederek intihar etmek istedi. Ağır yaralanan Ali Çınar hastanede tedavi altına alındı.
Konyaaltı İlçesi Uncalı Mahallesi`ndeki olay dün akşam saatlerinde meydana geldi. Edebiyat öğretmenliği mezunu olan ve atanamayan Serap Çınar, 5 yıldır evli olduğu Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde görevli polis memuru Ali Çınar`a, kendisini aldattığı iddiasıyla boşanma davası açtı. Dün öğleden sonra mahkemeden gelen tebligatı alan Ali Çınar, gece evde eşiyle tartıştı. Tartışmanın büyümesi üzerine Ali Çınar, sakinleşmek için banyoya girdi ve kapıyı arkadan kilitledi.
OĞLUYLA KOMŞUSUNUN EVİNE GİTTİ
Eşinin kendisine zarar vermesinden korkan Serap Çınar, üst komşusunun dairesine giderek yardım istedi. Komşularının çabasıyla banyodan çıkan Ali Çınar, boşanma davasını hazmedemediğini ve eşiyle barışmak istediğini söyledi.
Bunun üzerine Ali Çınar, yeniden konuşmak için üst komşusunun evindeki eşinin yanında gitti. Serap Çınar`ın kararında ısrarcı olması nedeniyle sinirlenen Ali Çınar, yanında getirdiği beylik tabancasıyla oğlu 4 yaşındaki Rüzgar ve komşularının gözleri önünde 3 el ateş etti. Çeşitli yerlerinde vurulan Serap Çınar, olay yerinde yaşamını yitirdi. Daha sonra aynı silahı şakağına dayayan polis memuru, bir kez daha tetiğe bastı.
YOĞUN BAKIMDA TEDAVİYE ALINDI
Komşularının 112 Acil Çağrı Merkezi`nden yardım istemesi üzerine olay yerine polis ve sağlık görevlileri sevk edildi. Sağlık görevlileri Serap Çınar`ın öldüğünü belirlerken, Ali Çınar ilk müdahaleden sonra Akdeniz Üniversitesi Hastanesi`ne kaldırıldı. Ali Çınar, acil servisteki müdahaleden sonra yoğun bakıma alındı. Olayla ilgili soruşturma başlatılırken, Serap Çınar`ın cenazesi Antalya Adli Tıp Kurumu morguna gönderildi.
Gazetecilere açıklama yapan Serap Çınar`ın kardeşi Murat Aktaş, eniştesinin bir süredir 22 yaşındaki E.Y ile birlikte olduğunu iddia etti. Aktaş, aldatıldığını öğrenen ablasının bu nedenle boşanma davası açtığını kaydetti. DHA
Devlet Bahçeli taburcu oluyor
Anjiyo yapılan Bahçeli'nin tedavi gördüğü hastaneden bugün taburcu olacağı açıklandı.
Kocaeli’de özel bir hastanede anjiyo yapılan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bugün taburcu olacağı açıklandı. MHP lideri Bahçeli, geçen Cuma günü Çayırova ilçesinde bulunan bir özel hastaneye gelerek, ‘kontrol anjiyosu’ olmuştu.
Kocaeli’de özel bir hastanede anjiyo yapılan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bugün taburcu olacağı açıklandı. MHP lideri Bahçeli, geçen Cuma günü Çayırova ilçesinde bulunan bir özel hastaneye gelerek, ‘kontrol anjiyosu’ olmuştu.
19 Ocak 2016 Salı
Eşi tarafından burnu kesilen kadın Türkiye'ye gönderilecek
Afganistan'da eşi tarafından burnu kesilen kadın, tedavi için Türkiye'ye gönderilmeye çalışılıyor.
Afganistan'ın kuzeyindeki Faryab eyaletinde eşi tarafından burnu kesilen kadının, tedavi için Türkiye'ye getirilmesi planlanıyor.
TÜRKİYE'YE NAKİL OLACAK
22 yaşındaki Reza Gül adlı kadın, eşi Mohammad Khan (25) tarafından burnu kesildikten sonra, pazartesi günü sabah saatlerinde kanlar içinde Maymana kentindeki Afgan-Türk Hastanesi'ne kaldırıldı. Amerikan Associated Press ajansının haberine göre; hastane direktörü Fevziye Salimi, genç kadının daha ileri tedavi için Türkiye'ye naklini gerçekleştirmeye çalıştıklarını açıkladı.
7 YAŞINDAKİ KIZI, İKİNCİ EŞİ YAPMIŞ
Türkmenistan sınırındaki Faryab eyaletinin meclis üyesi Rahmatullah Turkistani, cani eşin üç ay önce İran'dan döndüğünü ve o tarihten bu yana sürekli eşine işkence yaptığını söyledi. Turkistani, Kahn'ın 7 yaşında bir kız çocuğunu ikinci eşi yaptığını da sözlerine ekledi.
TALİBAN YETKİLİLERİNE DE SÖZ VERMİŞTİ
Reza Gül'ün ailesinin yaşadığı bölgenin Taliban kontrolünde olduğunu aktaran Turkistani, büyüklerin ve Taliban temsilcilerin problemleri çözmek için arabuluculuk yaptığını söyledi. Öte yandan, eyalet yönetimi sözcüsü Ahmed Cavid Dedar, Taliban'ın da Kahn'ın peşinde olabileceğini, çünkü onlara karısına bir daha şiddet uygulamayacağı yönünde söz verdiğini belirtti. (Haberler)
Doğurmadan anne olmak isteyenlere sahte bebek!
Bu bebekler büyümüyor ama ağlıyor, mama yiyor, altını kirletiyor ve yemekten sonra gazının çıkarılmasını bekliyor. En şaşırtan özellikleri ise nefes alıyor gibi görünmeleri.
Gördününüz bu birbirinden güzel bebeklerin 'hiçbiri gerçek değil!' desek inanmazsınız belki ama maalesef gerçek bebek değiller!
FENOMEN HALİNE GELDİLER
İngiltere başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde adeta bir fenomen haline gelen gerçek gibi görünen oyuncak bebeklerin yaratıcısı birkaç tane isim var. Jamie Eaton da bu isimlerden yalnızca biri.
GERÇEK BEBEKTEN FARKLARI YOK
Fiziki olarak gerçek bebeklerden pek farkı olmayan sahte bebekleri yapan sanatçılar, İngilizleri ikiye bölen bu sektörden oldukça umutlular. Sahte bebeklere sahip olmak için servet ödeyen sahte anneler, bebeklerine gerçekleri kadar sık elbise alıyor, bebek arabasına koyarak parkta yürüyüşe çıkarıyor, komşu gezmesine gidiyor ve hatta kendileri gibi sahte bebek sahipleri ile buluşarak, bebekleri ile ilgili deneyimlerini paylaşıyor.
HIZLA YAYILIYOR
Bu bebeklerin yaygınlaşmasındaki en etkin faktör ise günümüzün en yaygın teknolojik aracı internet. Bebekler internette satılıyor ve bebeği yapan sanatçılar, kendilerine gönderilen fotoğrafa ya da özel siparişlere uygun bebekler yapabiliyor.
GERÇEKLERİ GİBİ BÜYÜMÜYOR
Sahte bebekler, gerçekleri gibi büyümüyor, ama gerçekleri gibi ağlıyor, mama yiyor, altını kirletiyor ve yemekten sonra gazının çıkarılmasını bekliyor. En şaşırtan özellikleri ise, nefes alıyor gibi görünmeleri.
Nefes alıyor izlenimi verilen bebekleri ile parkta dolaşmaya çıkan sahte anneler, bebeklerini seven yabancıların durumu fark ettiklerindeki şaşkın bakışlarına ise çabuk alışıyorlar. (haberler.com.tr
Milyonlarca aileye bedava internet geliyor
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, yoksul ailelere müjde vererek “Ücretsiz internet önümüzdeki günlerde yasalaşacak bir adımımız.” dedi.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, kadınlar ve çocuklar için internet kullanımının yaygınlaştırılması konusunda önemli bir projeleri olduğunu belirterek, “Yoksul ailelere ücretsiz internet önümüzdeki günlerde yasalaşacak bir adımımız. Tespit ettiğimiz belli bir gelirin altındaki ailelere internet erişim paketi sunuyoruz. Bu çerçevede çocuklarımızı internet kafelerden koruyacağız” dedi.
Sema Ramazanoğlu,“Tespit ettiğimiz belli bir gelirin altındaki ailelere internet erişim paketi sunuyoruz. Bu korumalı aile internet paketi olacak. Bu ailelere devlet, sivil toplum olarak tablet, bilgisayar veriyoruz. Bu çerçevede çocuklarımızı internet kafelerden koruyacağız. ‘İnternete girmek istiyorum’ diye özellikle varoşlarda ve büyükşehirlerde sokağa çıkan çocuklarımızı bekleyen en büyük tehlike sigara, uyuşturucu, alkol. Çocuklarımızı uyuşturucu, sigara, alkol üçgeninden uzak tutmamız lazım. Bunun için de bu tehlikenin potansiyel yerleri olan kontrolsüz internet kafelerden çocuklarımızı güvenli ev ortamında tutacağız” diye konuştu.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, kadınlar ve çocuklar için internet kullanımının yaygınlaştırılması konusunda önemli bir projeleri olduğunu belirterek, “Yoksul ailelere ücretsiz internet önümüzdeki günlerde yasalaşacak bir adımımız. Tespit ettiğimiz belli bir gelirin altındaki ailelere internet erişim paketi sunuyoruz. Bu çerçevede çocuklarımızı internet kafelerden koruyacağız” dedi.
Sema Ramazanoğlu,“Tespit ettiğimiz belli bir gelirin altındaki ailelere internet erişim paketi sunuyoruz. Bu korumalı aile internet paketi olacak. Bu ailelere devlet, sivil toplum olarak tablet, bilgisayar veriyoruz. Bu çerçevede çocuklarımızı internet kafelerden koruyacağız. ‘İnternete girmek istiyorum’ diye özellikle varoşlarda ve büyükşehirlerde sokağa çıkan çocuklarımızı bekleyen en büyük tehlike sigara, uyuşturucu, alkol. Çocuklarımızı uyuşturucu, sigara, alkol üçgeninden uzak tutmamız lazım. Bunun için de bu tehlikenin potansiyel yerleri olan kontrolsüz internet kafelerden çocuklarımızı güvenli ev ortamında tutacağız” diye konuştu.
Ünlü yazar yaşamını yitirdi
Fransız yazar Michel Tournier hayatını kaybetti.
20. yüzyılın ikinci yarısının en önemli Fransız yazarlarından, roman, deneme ve öykü yazarı Michel Tournier, 91 yaşında Paris yakınlarındaki evinde yaşama veda etti.
MICHAEL TOURNIER KİMDİR?
1924 yılında Paris’te doğan Tournier, 1970 yılında yayımlanan, 2. Dünya Savaşı’nda geçen ve adını Goethe’den alan sürükleyici romanı “Kızılağaçlar Kralı”* ile Prix Goncourt ödülünü kazandı. Bundan seneler sonra 2004’te, Arthur Miller, Gunter Grass, Gabriel Garcia Marquez ve başka büyük yazarlarla birlikte, geliri Güney Afrika’daki HIV/AIDS mücadelesine aktarılan “Telling Tales” adlı kısa öykü derlemesine katkıda bulundu. Tournier aynı zamanda çocuk kitapları da yazdı.
Tournier, gerçekçi mekânlarda geçmesine karşılık, mitlerden ve simgecilikten yararlanan ve entelektüel bir kışkırtıcılık içeren metinler kaleme aldı. Roman ve öykülerinin çoğunda mit ya da efsanelerin günümüz atmosferine uyarlandığını görürüz; sık sık cinsel konulara, rahatsız edici takıntılara ve grotesk temalara yer verdi. Her yapıtında ana ya da yan karakterlerden birinin çocuk ve en çok işlediği temanın da masumiyetin yitirilmesi olmasıyla dikkat çekti. Ayrıntılı ve felsefi spekülasyonlara dayanan bir yazım tarzı vardı. İlk romanıyla Fransız Akademisi’nin Roman Büyük Ödülü’nü, ikinci romanıyla Goncourt Ödülü’nü kazanmış, 1972’de Goncourt Akademisi üyeliğine seçilmişti.
20. yüzyılın ikinci yarısının en önemli Fransız yazarlarından, roman, deneme ve öykü yazarı Michel Tournier, 91 yaşında Paris yakınlarındaki evinde yaşama veda etti.
MICHAEL TOURNIER KİMDİR?
1924 yılında Paris’te doğan Tournier, 1970 yılında yayımlanan, 2. Dünya Savaşı’nda geçen ve adını Goethe’den alan sürükleyici romanı “Kızılağaçlar Kralı”* ile Prix Goncourt ödülünü kazandı. Bundan seneler sonra 2004’te, Arthur Miller, Gunter Grass, Gabriel Garcia Marquez ve başka büyük yazarlarla birlikte, geliri Güney Afrika’daki HIV/AIDS mücadelesine aktarılan “Telling Tales” adlı kısa öykü derlemesine katkıda bulundu. Tournier aynı zamanda çocuk kitapları da yazdı.
Tournier, gerçekçi mekânlarda geçmesine karşılık, mitlerden ve simgecilikten yararlanan ve entelektüel bir kışkırtıcılık içeren metinler kaleme aldı. Roman ve öykülerinin çoğunda mit ya da efsanelerin günümüz atmosferine uyarlandığını görürüz; sık sık cinsel konulara, rahatsız edici takıntılara ve grotesk temalara yer verdi. Her yapıtında ana ya da yan karakterlerden birinin çocuk ve en çok işlediği temanın da masumiyetin yitirilmesi olmasıyla dikkat çekti. Ayrıntılı ve felsefi spekülasyonlara dayanan bir yazım tarzı vardı. İlk romanıyla Fransız Akademisi’nin Roman Büyük Ödülü’nü, ikinci romanıyla Goncourt Ödülü’nü kazanmış, 1972’de Goncourt Akademisi üyeliğine seçilmişti.
“Yanlış verilen kan bebeği öldürdü” iddiası
Antalya'daki özel bir hastanede ameliyat olan bebeğin yanlış kan verildiği için öldüğü iddia ediliyor.
Antalya’da özel bir hastanede, kalp ameliyatı yapılan İzzet Emre bebeğin babası, çocuğuna hastanede yanlış kan verildiği için öldüğünü iddia etti. Acılı baba, olayın sorumlusu olarak gördüğü hastaneye dava açtı. Hastane ise iddiaları yalanladı. Talihsiz bebeğin babasının iddiasına göre; hastanede ameliyat olan bebeklerine yanlış kan verildi. Olay ise İstanbul’da bir hastaneye gidilince anlaşıldı. Antalya’daki özel hastanede çocukları için defalarca AB (+) kan arayan aile İstanbul’daki hastanede 3 defa kan testi yaptırdıktan sonra bebeklerinin kan grubunun 0 (-) olduğunu öğrendi. Tüm organları iflas ettiği için hayata tutunamayan İzzet bebeğin başından geçenler, aileye büyük bir acı hissettirdi.
YANLIŞ KAN GRUBU İDDİASI
Antalya’da yaşayan Mehmet ve Derya Tuncer çiftinin İzzet Emre ismini verdikleri bebekleri doğduktan kısa bir süre sonra sağlık nedenleriyle hastaneye kaldırıldı. Sağlık güvencesi olmayan aile, önce devlet hastanesine gitti, İzzet bebek buradan özel bir hastaneye sevk edildi. Baba, kalp rahatsızlığı nedeniyle ameliyat olması gereken İzzet bebeğe, özel hastanede yanlış kan verildiğini iddia etti. Bundan dolayı çocuklarının tüm organlarının iflas ettiğini ileri süren Tuncer ailesi, özel hastane ve doktorları suçladı.
“BİLSEYDİK AMELİYAT ETMEZDİK”
Babanın verdiği bilgiye göre; İzzet Emre bebek, henüz 10 günlükken girdiği özel hastanede iki defa kalp ameliyatı oldu. Baba Mehmet Tuncer, doktorların ameliyattan önce başarı oranı yüzde 98 olduğunu kendilerine bildirdiğini söyledi. Ameliyatı yapan doktorun ise kendilerine operasyonun başarılı geçtiğini aktardığını ifade eden Tuncer, ameliyattan kısa bir süre sonra çocuklarının yanına gittiklerinde ise doktorların acı sözleriyle karşılaştıklarını anlattı. Doktorun kendisine “Bu bebeğin böyle olduğunu bilseydik ameliyat etmezdik. Beklentiniz olmasın” dediğini ileri sürdü.
Çocuklarının ayağında kısa süre sonra kangrenler oluşmaya başladığını aktaran baba Tuncer, “Kangrenleri kademe kademe keseceklerini söylediler. En son dize kadar geldiğinde ise bebeğimizin öleceğini anlattılar. Çocuğumuzu hastaneden çıkarmak istedik izin vermediler. Başka bir hastaneyle konuşarak oraya gönderilmesini sağladık. İstanbul’daki hastanede kalple ilgili bütün problemler giderildi.” şeklinde konuştu.
Aynı hastane, bebeğin diğer organlarının iflas ettiğini belirterek, daha donanımlı bir hastaneye götürülmesini istedi. Bunun üzerin İzzet Emre bebek, Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’ne getirildi. Kısacık ömründe bin bir türlü acıyı gören İzzet bebek, kimi zaman aşırı kilo alarak şişmiş hali, kimi zamanda zayıflıktan kemikleri sayılacak hali babası tarafından gün gün kameraya alındı. 85 gününün sonunda yaşadığı acılara dayanamayan İzzet bebek hayata gözlerini yumdu.
Ailenin avukatı Fırat Kılıç, konuyu yargıya taşıdıklarını sorumluların mahkemede hesap vermesini istediklerini söyledi. Olayın sorumlusu olarak gördükleri hastaneden 1 milyon liralık tazminat talep ettiklerini ifade etti.
HASTANE İDDİALARI YALANLADI
‘Yanlış kan verilip ölen İzzet Emre bebek için adalet’ başlığıyla change.org internet sitesi üzerinden bir imza kampanyası başlatıldı. Kampanyaya Sağlık Bakanı Mehmet Müezinoğlu ve Medical Park Hastaneler Grubu’nun cevap vermesi istendi. Medical Park Hastaneler Grubu, imza kampanyasına verdiği cevapta iddiaları yalanladı. Hastaneden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Konu hastane etik kurulu tarafından incelemeye alınmış, hastaya verilen tüm kan barkodları incelenmiş böyle bir iddiayı doğrulayan durumla karşılaşılmamıştır. Hasta mahremiyeti ilkesi gereği hastaya ait tıbbi verileri paylaşamamakla birlikte ‘yanlış kan verilmesi sonucu organları iflas etti’ ifadesini gerçekle ve tıbbi bilimsel parametreler ile hiçbir ilgi ve alakası olmadığını bildirmek isteriz. İzzet Emre Tuncer isimli hastanın hastanemize tedavi için gönderilmesini takiben gerekli müdahale ve tedavi düzenlenmiş olup, tıp kurallarının gerektirdiği tüm işlemler bebek yararına yapılmıştır. Bebekte oluşan durum bebeğin mevcut durumu, biyolojik ve kendine özgü yapısından kaynaklı bir durumdur. Konunun hukuka intikal ettiği gerçeğinden hareketle, hastanemizde halihazırda tedavi gören hasta ve hasta yakınları ile hastanemiz hekimleri başta olmak üzere tüm çalışanları yanlış bilgilendiren kampanyaya riayet edilmemesini, şu aşamada daha fazla bir açıklama yapılmasının mümkün olmadığını bildirir, aileye başsağlığı dileklerimizi sunarız.” (sözcü.com.tr)
Antalya’da özel bir hastanede, kalp ameliyatı yapılan İzzet Emre bebeğin babası, çocuğuna hastanede yanlış kan verildiği için öldüğünü iddia etti. Acılı baba, olayın sorumlusu olarak gördüğü hastaneye dava açtı. Hastane ise iddiaları yalanladı. Talihsiz bebeğin babasının iddiasına göre; hastanede ameliyat olan bebeklerine yanlış kan verildi. Olay ise İstanbul’da bir hastaneye gidilince anlaşıldı. Antalya’daki özel hastanede çocukları için defalarca AB (+) kan arayan aile İstanbul’daki hastanede 3 defa kan testi yaptırdıktan sonra bebeklerinin kan grubunun 0 (-) olduğunu öğrendi. Tüm organları iflas ettiği için hayata tutunamayan İzzet bebeğin başından geçenler, aileye büyük bir acı hissettirdi.
YANLIŞ KAN GRUBU İDDİASI
Antalya’da yaşayan Mehmet ve Derya Tuncer çiftinin İzzet Emre ismini verdikleri bebekleri doğduktan kısa bir süre sonra sağlık nedenleriyle hastaneye kaldırıldı. Sağlık güvencesi olmayan aile, önce devlet hastanesine gitti, İzzet bebek buradan özel bir hastaneye sevk edildi. Baba, kalp rahatsızlığı nedeniyle ameliyat olması gereken İzzet bebeğe, özel hastanede yanlış kan verildiğini iddia etti. Bundan dolayı çocuklarının tüm organlarının iflas ettiğini ileri süren Tuncer ailesi, özel hastane ve doktorları suçladı.
“BİLSEYDİK AMELİYAT ETMEZDİK”
Babanın verdiği bilgiye göre; İzzet Emre bebek, henüz 10 günlükken girdiği özel hastanede iki defa kalp ameliyatı oldu. Baba Mehmet Tuncer, doktorların ameliyattan önce başarı oranı yüzde 98 olduğunu kendilerine bildirdiğini söyledi. Ameliyatı yapan doktorun ise kendilerine operasyonun başarılı geçtiğini aktardığını ifade eden Tuncer, ameliyattan kısa bir süre sonra çocuklarının yanına gittiklerinde ise doktorların acı sözleriyle karşılaştıklarını anlattı. Doktorun kendisine “Bu bebeğin böyle olduğunu bilseydik ameliyat etmezdik. Beklentiniz olmasın” dediğini ileri sürdü.
Çocuklarının ayağında kısa süre sonra kangrenler oluşmaya başladığını aktaran baba Tuncer, “Kangrenleri kademe kademe keseceklerini söylediler. En son dize kadar geldiğinde ise bebeğimizin öleceğini anlattılar. Çocuğumuzu hastaneden çıkarmak istedik izin vermediler. Başka bir hastaneyle konuşarak oraya gönderilmesini sağladık. İstanbul’daki hastanede kalple ilgili bütün problemler giderildi.” şeklinde konuştu.
Aynı hastane, bebeğin diğer organlarının iflas ettiğini belirterek, daha donanımlı bir hastaneye götürülmesini istedi. Bunun üzerin İzzet Emre bebek, Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’ne getirildi. Kısacık ömründe bin bir türlü acıyı gören İzzet bebek, kimi zaman aşırı kilo alarak şişmiş hali, kimi zamanda zayıflıktan kemikleri sayılacak hali babası tarafından gün gün kameraya alındı. 85 gününün sonunda yaşadığı acılara dayanamayan İzzet bebek hayata gözlerini yumdu.
Ailenin avukatı Fırat Kılıç, konuyu yargıya taşıdıklarını sorumluların mahkemede hesap vermesini istediklerini söyledi. Olayın sorumlusu olarak gördükleri hastaneden 1 milyon liralık tazminat talep ettiklerini ifade etti.
HASTANE İDDİALARI YALANLADI
‘Yanlış kan verilip ölen İzzet Emre bebek için adalet’ başlığıyla change.org internet sitesi üzerinden bir imza kampanyası başlatıldı. Kampanyaya Sağlık Bakanı Mehmet Müezinoğlu ve Medical Park Hastaneler Grubu’nun cevap vermesi istendi. Medical Park Hastaneler Grubu, imza kampanyasına verdiği cevapta iddiaları yalanladı. Hastaneden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Konu hastane etik kurulu tarafından incelemeye alınmış, hastaya verilen tüm kan barkodları incelenmiş böyle bir iddiayı doğrulayan durumla karşılaşılmamıştır. Hasta mahremiyeti ilkesi gereği hastaya ait tıbbi verileri paylaşamamakla birlikte ‘yanlış kan verilmesi sonucu organları iflas etti’ ifadesini gerçekle ve tıbbi bilimsel parametreler ile hiçbir ilgi ve alakası olmadığını bildirmek isteriz. İzzet Emre Tuncer isimli hastanın hastanemize tedavi için gönderilmesini takiben gerekli müdahale ve tedavi düzenlenmiş olup, tıp kurallarının gerektirdiği tüm işlemler bebek yararına yapılmıştır. Bebekte oluşan durum bebeğin mevcut durumu, biyolojik ve kendine özgü yapısından kaynaklı bir durumdur. Konunun hukuka intikal ettiği gerçeğinden hareketle, hastanemizde halihazırda tedavi gören hasta ve hasta yakınları ile hastanemiz hekimleri başta olmak üzere tüm çalışanları yanlış bilgilendiren kampanyaya riayet edilmemesini, şu aşamada daha fazla bir açıklama yapılmasının mümkün olmadığını bildirir, aileye başsağlığı dileklerimizi sunarız.” (sözcü.com.tr)
Orhan Pamuk: Akademisyenlerin gözaltına alınması demokrasiye ağır zarar
NOBEL Ödülü sahibi yazar Orhan Pamuk, Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin bildirisine imza atan akademisyenlere yönelik hukuki işlemleri eleştirdi.
İtalyan La Repubblica gazetesine açıklama yapan Orhan Pamuk, “Kürtlerle barış için bildiri imzalayan akademisyenlerin gözaltına alınması, Türkiye’de zaten sınırlı olan demokrasiye ağır zarar vermektedir. Bildiri yayımlamak ve imzalamak, her demokrasinin temel eylemlerindendir. Akademisyenlerin görüşlerini ifade etmesine izin verilmeyen bir demokrasi düşünemiyorum” diye konuştu.
Ünlü yazar, gözaltılara tepkisini “Hükümetin mutabık olmadığı bir bildiriye imza koydukları için onları gidip evlerinden almak, gözaltında tutmak ya da tutuklamak, bunlar kabul edilemez şeyler” sözleriyle ortaya koydu.
Pamuk şöyle devam etti: “Türkiye’de sadece bir seçim demokrasisine sahibiz, ancak ifade özgürlüğüne, kuvvetler ayrılığına ve üniversitelerin özerkliğine saygı gösteren kurumsal bir demokrasimiz yok. Hükümetin kararlarının, akademisyenlere zorla kabul ettirildiği bir ülkede, özgür seçimler olsa bile tam bir demokrasiden söz edilemez.” DHA
Hain tuzak, 6 şehit
Terör örgütü PKK, önceki gece Şırnak’ın İdil ilçesinde tuzakladığı bombayı, zırhlı polis aracı geçerken patlattı. Patlamada 7 polis yaralandı. Hastaneye kaldırılan 3 özel harekât polisi kurtarılamayarak şehit oldu. İlçedeki çatışma sabaha kadar sürdü. Teröristler dün akşam da Yenimahalle’de polis servis aracına roketatarla saldırdı. 2 polis şehit oldu, 10 polis yaralandı. Son acı haber Diyarbakır'ın sokağa çıkma yasağı bulunan Sur İlçesi'nden geldi. Dün PKK'lı teröristlerin keskin nişancı tüfeği Kanas ile açtığı ateşte ağır yaralanan uzman çavuş, tedavi gördüğü hastanede şehit oldu.
ŞIRNAK’ın İdil ilçesi Alanya Caddesi’nde önceki gece saat 23.30 sıralarında devriye görevi yapan polisleri taşıyan zırhlı aracın geçişi sırasında PKK’lı teröristler, yola önceden döşedikleri patlayıcıyı infilak ettirdi. Araçtaki 7polis yaralandı. Polisler İdil Devlet Hastanesi’ndeki müdahalenin ardından helikopterle Şırnak Asker Hastanesi’ne kaldırıldı. Mahmut Bilgin (23), Ersin Yıldırım (25) ve Gültekin Tırpan (26) tüm çabalara karşın kurtarılamayarak şehit oldu.
ÇATIŞMA SABAHA KADAR SÜRDÜ
Olay yerine gönderilen polislere ateş açılınca, çatışma çıktı. Bu sırada teröristler, Turgut Özal Mahallesi’nde bulunan İlçe Jandarma Komutanlığı’na da roketatar ve otomatik silahlarla saldırdılar. Çatışmalar sabaha kadar sürdü. Patlamanın meydana geldiği noktada büyük bir çukur oluşurken, 30 metre uzaklıktaki İdil Belediyesi, Cumhuriyet ilk ve ortaokulu başta olmak üzere çok sayıda ev ve işyerinin camları kırıldı.
Şırnak'ın İdil ilçesinde PKK'lı teröristlerce zırhlı polis aracının geçişi sırasında düzenlenen saldırıda şehit olan Trabzonlu polis memuru Mahmut Bilgin |
SERVİS ARACINA ROKETATAR
PKK’lı teröristler Yenimahalle’de de dün saat 18.30’da, polis servis aracının geçişi sırasında roketatarla ateş açtı. Roketatar mermisinin isabet ettiği araçtaki 12 polis yaralandı. Şırnak Devlet Hastanesi’ne kaldırılan yaralı polislerden Ali Can Öztürk (25) ve Çorumlu Mustafa Yaşar kurtarılamayarak şehit oldu.
SUR'DA BİR ASKER ŞEHİT
Gece yarısı bir acı haber de Diyarbakır’dan geldi. Sur’daki operasyonlar sırasında PKK’lı teröristlerin uzun namlulu silahlarla açtığı ateş sonucu 1 asker şehit oldu.
DHA
"Cizre ve Yüksekova" İl merkezi olacak
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Hakkâri ile Şırnak şehir merkezlerinin Yüksekova ile Cizre’ye kaydırılacağını açıkladı. Yeni anayasa konjonktürü son bir haftadaki gelişmelerle zehirlense de umudunu koruduğunu belirtti.
Akademisyenler bildirisinde hukuki sorumluluğun tek tek imzacılar yerine metni düzenleyenlerde aranması gerektiğini vurguladı. HDP Milletvekili Feleknaz Uca’nın, Elazığ’dan cenazelerini almak için bölgeye giden bir aileyi tehdit ettiğini belirten Başbakan, Londra yolunda uçakta gazetecilerle sohbetinde özetle şunları söyledi:
BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN ADIMLAR ATILACAK
Bakanlar Kurulu’nda bu hafta görüşülecek Terörle Mücadele Master Planı’nda neler var?
Bunun birkaç ayağı var, detaylı olarak çalıştık. Bizim genel olarak yaklaşımımız, sistematik olarak şu: 1-Operasyon öncesi, 2-Operasyon süreci, bir de sonrasında atılacak adımlar, bunlar birbirini tamamlayan adımlar.
Operasyon öncesi iyi planlanmazsa bu sivil kayıplara yol açar. Birçok sıkıntı doğar, hizmetler aksar. Operasyon süresince iyi bir koordinasyon olmazsa istenilen netice hasıl olmaz. Operasyon sonrasında iyi bir planlama yapmazsanız 3 ay sonra bir operasyona daha ihtiyaç hissedersiniz. Hiç tavizsiz yapacağımız husus şu: Bir kere birbirini tamamlayan adımlar konusunda ciddi bir planlama yapıldı. Mesela Silopi, Cizre’de başlayan operasyonlar öncesinde ben çok detaylı, neredeyse sokaklara inene kadar bir brifing aldım. Hedef ne; hiçbir illegal yapının, tekrar hiçbir sokağı dahi kontrolü altına alamayacağı, hayatın normal akacağı bir kamu düzeni tesis etmek.
Mesela Silopi’de şu anda operasyon süreci büyük ölçüde tamamlandı ve bütün mahalleler, bütün sokaklar, temizlendi. Barikatlar kaldırıldı, çukurlar kapatıldı.
Ama sokağa çıkma yasağını bir müddet daha uzattık ki hayatın normale dönüşü sağlanırken, bir taraftan da yeni bir güvenlik yapılanmasını sağlayabilelim. Yani eskiden olduğu gibi operasyonlarda sokaklar temizlenip geri çekilinmeyecek, oralarda daha düzenli işleyen bir güvenlik varlığı söz konusu olacak. Sonraki aşama hayatın normale dönmesi, okulların açılması, diğer şeyler bunlar da Silopi için mesela planlandı. Cizre’de de büyük ölçüde bu aşamaya doğru geliniyor. Sur’da da aynı şekilde. Ama yavaş yürümesinin sebebi açıkçası çukurlarda, o barikatlarda mayınların yerleştirilmesi sebebiyle sivil kayıpların en düşük seviyede tutulması için adım adım gidiliyor bazı yerlerde.
Mesela bugün normalleşmenin bir önemli göstergesi olarak Habur kapısı açıldı. 2 bin TIR, Silopi’den eskiden baypas yoluyla geçiyordu bugün rahat şekilde seyrüsefer sağlanıyor.
Sonrasında bir kere esnafın kayıpları karşılanacak. Buraya çıkmadan önce Sur’a tekrar 5 milyon Türk Lirası gönderdik.
Esnafın afet bölgesi ilan edilsin gibi bir talebi vardı...
Burada gerekirse her türlü destek verilir de kalıcı bir afet bölgesi tanımı doğru değil. O zaman hayatı normale döndürdük diyemeyiz. (Soma’daki gibi) O imkânların çoğu sağlanacak. Yani mesela Diyarbakır’da işte Mehdi (Eker) Bey oradaydı. Sur dışındaki Diyarbakır’ın hayat akışında bir problem yok. Bence en önemli başarı, birkaç yerde başarı var... Bir, olayı izole ettik, yani onlar yaygın olarak bunu bütün bölgede kalkışmaya dönüştürmek istediler. Birçok yerde özerklik ilanı, arkasından halk peşlerinden gidecek, büyük bir kalkışma olacak. Sonra bir şey ilan edecekler kendilerince, bir kere bu olmadı. Biz çok başarılı bir şekilde önce bunları dağlarda izole ettik. Oramar Tepe, İki yaka, Tendürek vesaire buralarda. Sonra ilçelerde belli yoğunlaştıkları yerlerde izole ettik.
Şimdi militanlarını ayakta tutmak için işte marttan sonra başka yerlerde de bu işlere kalkışacağız diyorlar. İşte Van’da öyle bir niyetle hissettiğimiz anda Edremit’te bir baskında ne kadar yoğun silah yakaladık. Arkadaşlar Cizre’ye, Sur’a yoğunlaşıp diğer yerleri ihmal etmeyelim demiştik. Zaten bunun için, başarılı gittiği için Çınar’daki saldırıyla dikkatleri başka yere çekmeye çalıştılar. Yani güvenlik birimlerimizin oradaki yoğunluğunu engellemeye çalıştılar. Bu noktada ciddi başarı sağlandı. Yani izole ettik, marjinalize ettik ve o mücadele böyle yürüyor.
KİTLE DESTEĞİ SAĞLAYAMADILAR
İkincisi Güneydoğu’daki vatandaşlarımıza müteşekkiriz, bir kitle desteği sağlayamadılar. Hiçbir yerde... Mesela haince bir plan yaptılar ki Silopi’de 7 cenaze vardı, bu sayı sonra belki bir iki artmış olabilir. Israr ettiler, bize teslim edin diye. 15 gün biz tutuyoruz ailelere veriyorduk öncesinde. Ondan sonra genelgeyi ben imzaladım. 3 gün tutulacak, 3 gün sonra aile gelip almıyorsa defnedilecek ve aileye yeri haber edilecek, ‘cenazeniz şurada’ diye. Çünkü istismar ediyorlar, cenazelerimizi gömemiyoruz diye. Belediye gelip almıyor, aile almıyor, devlet ne yapsın. Elinde tutup bir gün aile gelip alsın diye bekliyor.
O genelge çıktı, ertesi gün geldiler aldılar. Ailelere bu sefer baskı yapıp cenazeleri mezbahaya götürdüler. O gün akşam arkadaşlarım konuyu bana aktardı. Mezbahaya cenaze götürülür mü... Düşünebiliyor musunuz? ‘Eğer yarın gömmeyeceklerse alacaksınız ve siz gömeceksiniz’ dedim, cenazeye saygı esas.
Bu kadar haince, alçakça bir şey olur mu? Ertesi gün alıp biz cenazeyi gömmeyi planlayınca halkı da kışkırtmak gayesiyle gömmeye niyetlendiler. Toplanan halk, toplam sayı 300 kişi. Sur’da da benzer bir olay Oldu. Bir cenazeyi almıyorlar etmiyorlar, aile Elazığ’dan geldi cenazeyi almak için, bu milletvekili Feleknaz Uca aileyi tehdit etti. Onun üzerine bizim teşkilat devreye girip aileyle konuşup cenazeyi teslim etti. Bir de bunlarla uğraşıyoruz.
Halk bunlara destek vermediği gibi operasyonların yanında durdu.
Halk bunlara destek vermediği gibi operasyonların yanında durdu.
ASKER-POLİS KOORDİNASYONU
Üçüncü önemli başarı bence asker polis işbirliği ve koordinasyonu mükemmel. İlk defa bu anlamda, bu kapsamda bir harekâtı birlikte yapıyorlar. Silopi ve Cizre’de askerin de ekspertizini gerektiren şeyler var, mayınlar vesaire alanlarla ilgili. Mükemmel bir koordinasyon yürüyor.
Ben her hafta Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı, bu haftalık olağan görüşmede İçişleri Bakanı’nı da çağırıp ayrıca üçünden de bilgi alıyorum. Hiçbir koordinasyon eksikliği yok. Bu üç başarı konusunun üzerine şimdi yapacağımız hayat akışını normalleştirmek, ekonomik hayatı canlandırmak, bu yerlerdeki yeni güvenlik unsurlarıyla hiçbir mahalleyi, mesela Cizre’nin Nur Mahallesi zaten 80’li 90’lı yıllardan beri girilmezdi. Şimdi yok. Her mahallede bunu gerçekleştireceğiz. Orada yeni karakollar, gerekirse yeni güvenlik şeyleriyle bunu yapacağız. Gereken yerde kentsel dönüşüm yapacağız. Yalnız bu kentsel dönüşüm denilince akla hemen imar dönüşümü falan gelmesin. Hayır...
Mesela Sur’da tarihi doku niteliği taşımayan, virane şeklindeki yapılar tasfiye edilip o tarihi dokuya uygun yapılar söz konusu olacak. Sur, kadim medeniyetin en önemli mekanlarından biri terör ve virane odağı haline geldi. O viraneler kaldırılıp bir de öyle şeyler yapmışlar ki zaten evlerin oturulacak hali kalmamış, evlerden evlere geçişler yapılıyor. Yani o duvarın bir depreme filan dayanması mümkün değil. Kıra kıra geçmişler. Dolayısıyla bunları da tasfiye edip oranın insanca yaşanır hale gelmesi sağlanacak.
YÜKSEKOVA HAKKÂRİ, CİZRE ŞIRNAK OLUYOR
İdari bazı tasarruflarımız olabilir. Cizre’nin ve Yüksekova’nın il merkezi haline dönüşmesi gibi çünkü dokuları buna çok uygun. Şırnak’ta Cizre’nin, Hakkâri’de Yüksekova’nın bu anlamda Yüksekova Havalimanı ve şehrin yayılması da dahil olmak üzere bunları da çalışıyoruz yani idari yapı itibariyle... İl merkezinin değişmesi. İçel ve Mersin denir ya mesela. Şırnak’a gidenler bilir, çok dar bir alanda. Halbuki Cizre çok geniş bir alan. Aynı şekilde Hakkâri’nin genişlemesi zor, Yüksekova genişliyor fakat vilayet yapılanması haline dönüşmediği için de o genişlemeye uygun bir güvenlik ya da hizmet altyapısı olmuyor.
Yani şehir merkezi taşınacak...
Bunu planlıyoruz, yani üzerinde çalıştığımız hususlardan biri... Diyarbakır’a olan muhabbetimi, Sur’a olan özel ilgimi biliyorsunuz. Bizzat takip edeceğim, bütün o tarihi eserler restore edilecek. Biz Rumeli’de restore etmedik tarihi eser bırakmadık. Sur’u mahrum ve mahzun bırakır mıyız? Mehdi (Eker) Bey’le kaç sefer gittik, en fazla haz aldığım, Ulu Cami’de namaz kılıp etrafta dolaşmak. Bunların hepsini restore edeceğiz, tek bir rant unsurunun oraya girmesine izin vermeyeceğiz. Hani böyle bir şey çıkıyor, ‘rant için’. Hayır hiçbir rant unsuru girmeyecek. Eski Mardin’in içi gibi, orijinal Diyarbakır’ın mimarisinde olan taşlarla korunacak, surlar, burçlar minareler, hepsi. Gerekiyorsa bununla ilgili özel bir kanun çıkaracağız. Ben Çevre ve Şehircilik ile Kültür Bakanımıza söyledim. Böyle tarihi nitelikteki şehirlerin merkezi, hele sur içindeyse bir kanunla korunması için özel bir tasarrufta bulunulması. Buralarda tarihi dokunun korunması için gerekiyorsa şehre özel Bakanlar Kurulu kararı ya da yasal düzenleme yaparız. Buraların terör odağı, virane yatağı olmasına izin vermeyeceğiz. Operasyon sonrasında inşaat faaliyetleri başlamış olacak. Cizre’nin de göçlerle getto, varoş şekline dönüşmüş yapıları tümüyle düzenlenecek.
ESAS SORUMLU O METNİ YAZANLAR
Akademisyenler bildirisiyle ilgili gelişmelere ne diyorsunuz?
Açıkçası dikkat ederseniz ben konuşmalarımda bu metnin söylediği şeylerin sonucundan daha çok metnin arkasındaki zihniyeti deşifre etmeye çalıştım. Burada bir zihniyet sapması ve yanlış bir zihniyetin egemenliği var. Onların kanaatlerini sorgulamaktan çok o kanaatlerin açıklama yöntemine eleştiri getirdim. Doğu’da ve Güneydoğu’da bir devlet katliamı var ve hiç terör örgütü yok mu, olgusal gerçekliğe bu uyuyor mu? Ben eminim bunun üzerine böyle gidersek birçok akademisyeni özeleştiriye zorlamamız lazım. Benimle hesaplaşmak istiyorlarsa ben buna hazırım. Bana bir tek demokratik hukuk devleti göstersinler ki meşru güvenlik güçleri dışında başka bir güce izin versin. PKK’nın silahı orada dursun ama polis dokunmasın, bunu demokratik ülkede savunmak mümkün mü?
ÖZELEŞTİRİ BEKLİYORUZ
İkincisi herhangi bir demokratik ülke göstersinler ki yerelden marjinal bir deklarasyonla anayasal düzeni bir yolla değiştirmeye kalksın ve desinler ki ‘Ne olur onlar da öyle deyiversin’. Böyle bir de facto duruma kimse tahammül etmez. O metin kesinlikle bu akademisyenlerin elinden çıkmamıştır, o metin bir yerden çıktı, onlar da imza attı. Aydının en önemli vasfı sürü psikolojine kapılmamasıdır. Birçok arkadaşım bana dedi ki ‘Görmeden imza attık’. Esas sorumlu o metni bu şekilde çıkarmış olanlara. Yoksa ben bu metne imza atanların özeleştiri yapacaklarına inanıyorum. Bu akademisyenler metin doğrudur diye savunmadıkça ben onların okuyarak ciddiyetle imza attıkları kanaatinde değilim. Ümit ederim ki bu tartışma zihniyet düzeyinde kalır. İki zihniyetin burada yüzleşmesi var. Orada eleştiri varsa bunu göğüslemeye hazırız. Bir polis aracına cenaze takılıp sürüklendiğinde biz özeleştiri yaptık. Bizim de aynı eleştiriyi aydınlardan beklememiz doğrudur.
KİMSE BENİM DERSİMDE UYUYAMAZ
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Londra’ya ayak bastığı önceki akşam konakladığı Mandarin Otel’de, İngiltere’de eğitim gören Türk öğrencilerle bir araya geldi. Davutoğlu, Türken Vakfı’nın organize ettiği görüşmede İngiltere’deki yüksek lisans ve doktora öğrencilerine kitap sevgisini anlattı. Davutoğlu, “Bir daha geldiğimde sizi kitapçılardan imtihan ederim. Burada yüksek lisans yapacak, doktora yapacak, Londra kitapçılarını bilmeyecek... Charing Cross’taki (Londra’da bir cadde) bütün dükkanları sorarım” diye konuştu. Öğrencilere ‘içinde bulunduğunuz ortamın kültürüne nüfuz edin’ tavsiyesinde bulunan Davutoğlu, akademisyenlik yıllarından bahsederken, “Ben ders verirken bir öğrenciyle göz göze gelemedim mi rahatsız olurum. Onun için kimse benim dersimde uyuyamaz” dedi. Dünkü programı kapsamında ekonomi ve yatırım toplantılarına katılan Davutoğlu, İngiltere ve Avrupa’da 270’ten fazla şubesi bulunan İngiliz kitapçı zinciri Waterstones’u ziyaret etme fırsatı da buldu. Waterstones’un raflarını inceleyen Davutoğlu, Peter Frankopan’ın ekonomi tarihinde Doğu’nun önemini anlatan ‘The Silk Roads’ (İpek Yolu) adlı kitabına da baktı.
Akif Beki / Hürriyet
18 Ocak 2016 Pazartesi
Başbakan Ahmet Davutoğlu: İmzalarınızı çekiniz
Başbakan Ahmet Davutoğlu, ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisine imza atan akademisyenlere “İmzalarınızı çekiniz. Terörle aranıza mesafe koyan açıklamalarınızı bekliyoruz” diye seslendi. Partisinin İstanbul İl Danışma Meclisi Toplantısı’na katılan Davutoğlu özetle şunları söyledi:
ÇIKSINLAR ‘BU YANLIŞ’ DESİNLER
“Bu bildiri, terör örgütüne yönelik en ufak bir eleştiriye, ikaza ya da terörün saldırılarını doğrudan mahkum eden bir duruşa sahip değildir. Üç gündür tekrar tekrar sorular sorarak kendilerini itham ediyorum. Bir kez daha diyorum, hakkaniyetten oldukça uzak, gerçeklikten kopuk, ön yargıyla, Kandil zihniyetini yansıtan bir bildiridir ne yazık ki. Aralarında, imza attıkları bildirinin muhteviyatına hâkim olmayan akademisyenlerin de olduğunu ben şahsen biliyorum. Bu girişimde bir iyi niyetin, akademik bir hassasiyetin, yapıcı bir eleştirinin varlığından bahsetmek de mümkün değildir. Buradan çağrıda bulunuyorum. Geliniz erdem irfan ışığında bu bildiriyi bir kez daha okuyunuz ve imzalarınızı çekiniz. Atacağınız bu adım, bundan sonraki sözleriniz değerli kılacaktır. Bildiri metninde ne yazık ki terör örgütünün o kara propagandanın dili kullanılmıştır. Kendi adıma o bildiride imzası olan akademisyenlerin, terörle aralarına mesafe koyan açıklamalarını bekliyorum. Çıksınlar ‘Bu yanlış’ desinler. Hiç bir akademisyenin böyle bir metine anılmasını istemem. Orada ismi bulunan ve bu tablodan rahatız olanlar olduğunu biliyorum. Kimse bu zulme seyirci kalmamızı beklemesin.
KENDİ GEÇMİŞLERİNE BAKSINLAR
(CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun olağan kurultayda Erdoğan’ı hedef alan sözleri) Mesnetsiz suçlamalarla Cumhurbaşkanımızı itham etmeye kalktı. Kötü söz sahibinindir. Cumhurbaşkanımıza yaptığı küstahlığı kendisine aynen iade ediyoruz. Dikta, CHP siyasetine ait bir kavramdır. Her şeyden önce kendi geçmişlerine bakmaları lazım. Bunlar fikir üretemeyince, hakaret, itham ve küfür üretiyorlar. Hizmet ve eser üretemeyince kabalaşıyorlar, çirkinleşiyorlar. Hakaret ettiği kişinin bu ülkenin yüzde 52 oyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı olduğu gerçeğini bile umursamıyorlar. Koltuğunu geliştirdiği fikirlerle koruyamayacağını bildiği için Cumhurbaşkanı’na karşıtlıkla koruma, koltuğuna tutunma kurnazlığı gösteriyor. Belediyelerindeki yolsuzlukların, peşkeş çekilen rezidansların hesabı sorulmasın diye seçmenini, teşkilatını Cumhurbaşkanımızla ve ona yaptığı ithamlarla meşgul etmeye çalışıyor. Bunlar, kendi koltuklarını korumak için sergiledikleri küçük kurnazlıklardır.
TÜMÜYLE BİTENE KADAR SÜRECEK
Güneydoğu’daki bazı ilçelerimizde uzun süredir büyük bir mücadele veriyoruz. Terör örgütünün şehirler ve ilçelerdeki hareketlerini de tümüyle etkisiz hale getirinceye kadar operasyonlarımız sürecek. Geride tek bir çukur, tek bir barikat bırakmayacağız. Demokratik hukuk devleti kurallarına harfiyen riayet ediyoruz. Operasyonların bu kadar süre almasının gerekçesi de hukuk içinde hareket etmeye gösterdiğimiz özen ve sivil vatandaşlarımızın zarar görmemesi için gösterdiğimiz hassasiyettir. Bizim tek hedefimiz bu terörü tümüyle ortadan kaldırmaktır.” DHA
ÇIKSINLAR ‘BU YANLIŞ’ DESİNLER
“Bu bildiri, terör örgütüne yönelik en ufak bir eleştiriye, ikaza ya da terörün saldırılarını doğrudan mahkum eden bir duruşa sahip değildir. Üç gündür tekrar tekrar sorular sorarak kendilerini itham ediyorum. Bir kez daha diyorum, hakkaniyetten oldukça uzak, gerçeklikten kopuk, ön yargıyla, Kandil zihniyetini yansıtan bir bildiridir ne yazık ki. Aralarında, imza attıkları bildirinin muhteviyatına hâkim olmayan akademisyenlerin de olduğunu ben şahsen biliyorum. Bu girişimde bir iyi niyetin, akademik bir hassasiyetin, yapıcı bir eleştirinin varlığından bahsetmek de mümkün değildir. Buradan çağrıda bulunuyorum. Geliniz erdem irfan ışığında bu bildiriyi bir kez daha okuyunuz ve imzalarınızı çekiniz. Atacağınız bu adım, bundan sonraki sözleriniz değerli kılacaktır. Bildiri metninde ne yazık ki terör örgütünün o kara propagandanın dili kullanılmıştır. Kendi adıma o bildiride imzası olan akademisyenlerin, terörle aralarına mesafe koyan açıklamalarını bekliyorum. Çıksınlar ‘Bu yanlış’ desinler. Hiç bir akademisyenin böyle bir metine anılmasını istemem. Orada ismi bulunan ve bu tablodan rahatız olanlar olduğunu biliyorum. Kimse bu zulme seyirci kalmamızı beklemesin.
KENDİ GEÇMİŞLERİNE BAKSINLAR
(CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun olağan kurultayda Erdoğan’ı hedef alan sözleri) Mesnetsiz suçlamalarla Cumhurbaşkanımızı itham etmeye kalktı. Kötü söz sahibinindir. Cumhurbaşkanımıza yaptığı küstahlığı kendisine aynen iade ediyoruz. Dikta, CHP siyasetine ait bir kavramdır. Her şeyden önce kendi geçmişlerine bakmaları lazım. Bunlar fikir üretemeyince, hakaret, itham ve küfür üretiyorlar. Hizmet ve eser üretemeyince kabalaşıyorlar, çirkinleşiyorlar. Hakaret ettiği kişinin bu ülkenin yüzde 52 oyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı olduğu gerçeğini bile umursamıyorlar. Koltuğunu geliştirdiği fikirlerle koruyamayacağını bildiği için Cumhurbaşkanı’na karşıtlıkla koruma, koltuğuna tutunma kurnazlığı gösteriyor. Belediyelerindeki yolsuzlukların, peşkeş çekilen rezidansların hesabı sorulmasın diye seçmenini, teşkilatını Cumhurbaşkanımızla ve ona yaptığı ithamlarla meşgul etmeye çalışıyor. Bunlar, kendi koltuklarını korumak için sergiledikleri küçük kurnazlıklardır.
TÜMÜYLE BİTENE KADAR SÜRECEK
Güneydoğu’daki bazı ilçelerimizde uzun süredir büyük bir mücadele veriyoruz. Terör örgütünün şehirler ve ilçelerdeki hareketlerini de tümüyle etkisiz hale getirinceye kadar operasyonlarımız sürecek. Geride tek bir çukur, tek bir barikat bırakmayacağız. Demokratik hukuk devleti kurallarına harfiyen riayet ediyoruz. Operasyonların bu kadar süre almasının gerekçesi de hukuk içinde hareket etmeye gösterdiğimiz özen ve sivil vatandaşlarımızın zarar görmemesi için gösterdiğimiz hassasiyettir. Bizim tek hedefimiz bu terörü tümüyle ortadan kaldırmaktır.” DHA
Etiketler:
Ahmet Davutoğlu,
ak parti,
başbakan,
haber
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)