18 Şubat 2016 Perşembe

İki çocuğa fuhuş yaptırana ’saygın tutum’ indirimi

Diyarbakır’da 14 ve 17 yaşındaki iki kardeşe fuhuş yaptırdığı iddiasıyla 35 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan 46 yaşındaki taksici R.B.’ye, ’saygın tutum’ indirim hükmünü uygulandı. Sanığa, 4 yıl 2 ay hapis ve 24 taksitle ödenmek üzere 10 bin lira para cezası verilmesi tepki çekti.

İddianameye göre, 2009 yılında aile baskısı nedeniyle Adana’da evden kaçan 14 yaşındaki S.S. ve ablası 17 yaşındaki Ö.S., Diyarbakır’a gelirken taksici R.B. ile tanıştı. R.B.’nin evine götürdüğü kardeşlerden S.S. ile defalarca cinsel ilişkiye girerek, fuhuş yaptırdığı öne sürüldü. İddianamede taksicinin Ö.S. ve S.S.’ye müşteri bulduğunu ve elde ettiği paradan pay aldığını belirtildi.

İki kızın bu koşullarda 1.5 ay yaşadığı, R.B.’nin 14 yaşındaki S.S.’yi arkadaşı olan şüpheli Y.E.’ye pazarladığı, diğer şüpheli M.E.G.’nin ise, fuhuş için yer temin ettiği öne sürüldü. İddianamede 3 şüphelinin anlaştığı; R.B.’nin 14 yaşındaki mağduru fuhuş yapılacak eve götürdüğünü, Y.E.’nin çocukla cinsel ilişkiye girdiği ve karşılığında 100 lira verdiğini savunuldu. Mağdurun aldığı paranın 50 lirasını R.B.’ye verdiğini belirten savcı, polise gönderilen e-posta ile olayın ortaya çıktığını kaydetti.

35 YILA KADAR HAPİS İSTEMİ

İhbar üzerine 18 yaşından küçük kızlara ulaşıldığı belirtileirken taksici R.B., kuaför Y.E. ve fuhuş için yer temin eden M.E.G.’nin tutuklandığı, daha sonra serbest bırakıldığı kaydedildi. Savcı, şüpheliler R.B., Y.E. ve M.E.G. hakkında ’Reşit olmayanla cinsel ilişki’ ve ’Çocuklara fuhuş yaptırmak’ suçlarından 12-35 yıl hapis cezası istedi.

S.S. savcılıktaki hazırlık ifadesinde R.B.’den şikayetçi olduğunu belirterek, "Ailevi problem nedeniyle evden kaçtık. R.B.’nin evinde 1.5 ay kaldık. Beni fuhuş yapmaya teşvik etti ve müşteri bulmaya başladı. Kabul etmeyince aramızda tartışma oldu. Müşterilere taksi ile kendisi götürür, çoğu zaman telefon ile müşteri bulurdu. Fuhuştan kazandığım paranın yarısını ona verirdim" dedi.

’DÜŞME VE BERAAT’ KARARI VERİLDİ

Diyarbakır 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada sanık Y.E., 14 yaşındaki S.S. ile 90 lira karşılığında birlikte olduğunu anlatırken, "R.B.’nin, kız arkadaşı olduğunu ve istemem halinde para karşılığında birlikte olabileceğimi söyledi. Kızı alıp M.E.G.’nin evine gittik. Sonra pişman oldum, cinsel ilişkiye girmedim. Kızın 14 yaşında olduğunu bilmiyordum. Para ihtiyacı olduğunu söyleyince üzüldüm ve 90 lira verdim. Cinsel ilişkiye girmeyi vicdanım kabul etmedi" dedi. 14 yaşındaki S.S. ile müşterisi olduğu için tanıştığını belirten taksici R.B. ise, "Kalacak yeri olmadığını söyleyince acıyıp evime aldım. Kendisini değişik adreslerden alıp bırakıyordum. Fuhuş yaptığını tahmin ediyordum. Kesinlikle cinsel ilişkiye girmedim, fuhuşa teşvik etmedim ve müşteri bulmadım. Kendi isteği ile fuhuş yapıyordu. Taksi paramı ödemeyince hakaret edip, kızdım. Bunlar kendi istekleri ile fuhuş yapıyor" diye konuştu.

Yargılama sırasında talimatla ifadesi alınan mağdurlar S.S. ve Ö.S. ise fuhuş yaptıklarını ancak şikayetçi olmadıklarını söyledi. Mahkeme heyeti 2010 yılında açıkladığı kararında 3 sanık hakkındaki suçlara ilişkin ’düşme ve beraat’ kararı verdi.

YARGITAY KARARI BOZDU

Savcının temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 14’üncü Ceza Dairesi,sanıklar M.E.G. ve R.B. hakkında 14 yaşındaki S.S.’ye ’Fuhuş yaptırma’ suçundan verilen beraat kararını bozdu. Bunun üzerine 2014 yılında M.E.G. ve R.B.’nin yargılanmasına yeniden başlandı. Savcı, sanık R.B.’nin ’Çocuğa fuhuş yaptırmak’ suçundan 4-10 yıl hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezasına çarptırılmasını istedi.

SAYGIN TUTUM İNDİRİMİ VE 24 TAKSİT

Mahkeme, R.B.’ye ’Çocuğa fuhuş yaptırmak’ suçundan 5 yıl hapis ve 600 gün adli para cezasına çarptırdı. Sanığın duruşmadaki ’saygın tutumunun’ dikkate alındığını belirten mahkeme, sanığın cezasını 4 yıl 2 ay hapis ve 500 gün adli para cezasına indirdi. Para cezasını günlük 20 lira olarak hesaplayan mahkeme, 10 bin liralık cezanın 24 eşit taksitle ödenmesine hükmetti. Mahkeme, hakkında yakalama kararı bulunan M.E.G.’nin dosyasının ayrılmasına karar verdi.

Felat BOZARSLAN/DİYARBAKIR, (DHA)

Can Dündar o iddiayı yalanladı

MİT’e ait olduğu ve silah taşıdığı iddia edilen TIR’ların durdurulmasına ilişkin soruşturma kapsamında görüntüleri yayınladığı gerekçesi ile tutuklanarak hakkında dava açılan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, dün Anadolu Ajansı ve bazı gazetelerde yayınlanan iddiayı yalanladı.

Soruşturma kapsamında tutuklanan Tuğgeneral Hamza Celepoğlu'nun avukatının da aralarında bulunduğu 4 avukat hakkında gözaltı kararı verilmişti. Anadolu Ajansı, şüpheli avukatların, Dündar'a ait olduğu iddia edilen bir evi, MİT tırlarına ait görüntüleri yayınlaması karşılığında fahiş fiyatla satın aldığını öne sürmüştü.

İşte Dündar’ın bugün Cumhuriyet’te yayınlanan yazısı:

Güzel ülkemizin pusu tarihini bildiğim için şaşırmadım.
Tam Anayasa Mahkemesi’nin kararı beklenirken, Türkiye ve dünyadan “özgürlük” sesleri yükselirken, adaletsizlik açıkça belgelenirken, hesabın “düello” ile görülemeyeceği anlaşıldı; “pusu” devreye sokuldu.
Peki. Buyrun. Ona da varım.
Siyaseten başa çıkamazsan “ticari” çamur at, izi kalsın.
Neyse ki ben bir memur çocuğuyum.
Bu para pul işlerinden anlamadığım gibi, en ufak bir leke sürülemesin diye her adımımı bin kez düşünüp, belgeleyip, kayda geçirip atarım.
Bizde öyle bavulla para götürmek olmaz.
En sonda söyleyeceğimi başa yazayım:
Bir kuruş, evet bir kuruşluk bir haksız kazanç söz konusu olsun, bütün kariyerimi yakarım.
Pusucular, sağlam gelsin.

***

Attıkları çamur, eşimle 25 yıllık mesleki birikimimizle Ankara’da aldığımız bir ev...
İstanbul’a taşınmaya karar verince satışa çıkardık. Ama Ankara’da emlak para etmediğinden 2 yıl satışını bekledik.

O arada zavallı ev, Melih Gökçek’ten Akit gazetesine dek türlü çeşit dile düştü.
“ODTÜ’nün orman arazisi” dediler. Paftaları çıkarıp sitemde yayımladım.
Kaçak inşaat dediler, tapu kayıtlarını gösterdim.
Sonunda satıştan ümidi kesip taşındık.
2 yıl sonra kim bilir kaçıncı emlakçı, “Bir müşteri bulduk” dedi.
Sevindik.
Ama önerdikleri para, fiyatının çok altıntaydı.
Ne olursa olsun yeni evin kredi borcunu ödeyebilmem için satmak zorundaydım.
Üzülerek, hiç tanımadığımız bir avukata sattık.
Avukat, aldığı banka kredisiyle ödediği miktarı banka hesabımıza yatırdı.
O saat kredi borcumuza mahsuben para elimizden çıktı.
Zararda olduğumuz eksper raporuyla sabit.
Bunların hepsi, son soruşturma için hesaplarımızı didikleyen MASAK tarafından da biliniyor.
Ey benim küçük zekâlı komplocum:
Adam çantayla rüşvet verecek olsa, niye bunca emlakçılarla uğraşsın.
Ve ey bunları tezgâhlayan akıl...
Eğer savcılık gibi bir yerde çalışıyorsan..
Bunca yıldır üzerine titrediğim sicilimi kirletmen için daha çok beynini bulaştırman lazım.
Elbet bir gün hesaplaşacağız.
Bu böyle yarım kalmayacak. 

Başbakan Davutoğlu Ankara saldırısının failini açıkladı

Başbakan Davutoğlu, Genelkurmay Başkanı Akar'ı ziyareti sonrası yaptığı açıklamada; ''Şu anda olayın failleri konusu, tümüyle aydınlatılmış durumdadır. Bu saldırının Türkiye içindeki bölücü terör örgütü üyeleri ve YPG mensubu bir kişinin birlikte gerçekleştirdiği ortaya çıkmıştır" dedi.

Başbakan Davutoğlu'nun konuşmasının satırbaşları şöyle:

"Şu anda olayın failleri, konusu tümüyle aydınlatılmış durumdadır. Bu saldırıyı Türkiye içindeki bölücü terör örgütü üyeleri ve YPG mensubu bir kişinin birlikte gerçekleştirdiği ortaya çıkmıştır. Bu kişi PKK ve YPG mensubu bir kişidir. Saldırının YPG irtibatı ortaya çıktı. Kişi, 1992 Amude doğumlu Salih Neccar adlı kişidir. Saldırıyla ilgili 9 kişi gözaltına alındı. YPG irtibatları kesindir."

"Tam ve tartışmasız destek bekliyoruz. Umarız artık müttefiklerimiz de YPG'nin bölücü örgütün uzantısı olduğunu görürler. Halkımızı tehdit eden terör örgütünü masum görenleri mazur görmemiz mümkün olamaz. Bazı yayın organları, olay bir askeri olaymış gibi ki olsa da fark etmez, ama yapılan yayınları lanetliyorum."

YPG, Suriye’nin kuzeyindeki PYD’nin silahlı kolu olarak biliniyor. Ankara, PYD’yi, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olarak görüyor. ABD ve Rusya gibi ülkeler ise son dönemde PYD’ye verdikleri destekle Türkiye’nin tepkisini çekmişti.

Suriye'nin Haseke vilayetine bağlı Amude kenti, PKK'nın Suriye kolu PYD'nin silahlı kanadı YPG'nin kontrolünde bulunuyor.

DHA

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Saldırılar sabrımızı zorluyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara'da askeri servis aracına düzenlenen bombalı araçlı saldırıyla ilgili açıklama yaptı. "

Türkiye, Allah'ın izniyle bu saldırıların da üstesinden gelecektir" diyen Erdoğan'ın açıklaması şöyle:

“17 Şubat 2016 Çarşamba günü, saat 18.31’de, Ankara’da, İnönü Bulvarı üzerindeki trafik ışıklarında, Türk Silahlı Kuvvetleri personelini taşıyan servis araçlarına yönelik olduğu anlaşılan bombalı bir saldırı meydana gelmiştir. Bu saldırıda hayatını kaybeden Türk Silahlı Kuvvetleri personelimize ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Aynı saldırıda yaralanan Türk Silahlı Kuvvetleri personelimize ve vatandaşlarımıza acil şifalar temenni ediyorum.

Türkiye’nin, terörle mücadelesinde verdiği kayıplara yenilerinin eklenmesi, milletçe yüreğimizi yaralamakta, sabrımızı zorlamaktadır. Ahlaki ve insani hiçbir sınırı olmayan bu saldırıları gerçekleştiren piyonlarla ve onların arkasındaki güçlerle mücadelemizi, her gün daha kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Birliğimize, beraberliğimize, geleceğimize yönelik olarak, sınırlarımız dışında ve içinde gerçekleşen saldırılara misliyle karşılık verme konusundaki kararlılığımız, bu tür eylemlerle daha da güçlenmektedir.

'MEŞRU MÜDAFAA HAKKIMIZI KULLANMAKTAN ÇEKİNMEYİZ'
Türkiye’nin, meşru müdafaa hakkını, her zaman, her yerde ve her durumda kullanmaktan çekinmeyeceği bilinmelidir. Terör örgütlerini kullanarak ülkemizi ve milletimizi hedeflerinden uzaklaştırabileceklerini sananlar, yanıldıklarını göreceklerdir. Her şehidimiz ve her gazimiz, bu toprakların ilelebet vatanımız olduğunun, bayrağımızın inmeyeceğinin, ezanlarımızın susmayacağının, ülkemizin bölünmeyeceğinin, devletimizin yıkılmayacağının birer ispatıdır.

‘Toprağın eğer uğrunda ölen varsa vatan olduğu’ inancı, 79 milyon vatandaşımızın kalbine, sarsılmaz bir inanç olarak adeta kazınmıştır. Terörle mücadele konusunda uzun ve acı tecrübelerle dolu bir geçmişi bulunan Türkiye, Allah’ın izniyle, bu saldırıların da üstesinden gelecektir. Gerek son saldırıda, gerekse daha önceki saldırılarla ve çatışmalarda verdiğimiz kayıplar, içimizi yaksa da mücadele azmimizi biliyor, bizi daha fazla gayret göstermeye yöneltiyor. Bir kez daha Ankara’daki bombalı saldırıda hayatını kaybeden Türk Silahlı Kuvvetleri personelimize ve vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum."

AZERBAYCAN GEZİSİ İPTAL EDİLDİ

Öte yandan Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'i akşam saatlerinde telefonla arayarak, Ankara'daki patlamanın ardından Azerbaycan ziyaretini daha sonraki bir tarihe ertelemenin daha uygun olacağını bildirdi. Edinilen bilgiye göre, normalde bugün için planlanmış olan Türkiye-Azerbaycan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) V. Toplantısı, yeniden belirlenecek bir başka tarihte gerçekleşecek.

ALİYEV'DEN TÜRKİYE'YE TAZİYE
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, görüşme sırasında Ankara'daki patlamadan derin üzüntü duyduklarını ifade ederek, hayatlarını kaybedenler için Allah'tan rahmet, yaralılar için acil şifa dileğinde bulundu. Hürriyet

Yanlış işe alım politikasının, İşletmelere yıllık kaybı 3 milyar TL’yi geçiyor

AL Danışmanlık Genel Müdürü, Marka Yönetimi ve İnsan Kaynakları Danışmanı Ayşen Laçinel, yanlış işe alım politikasının, işletmelere yıllık kaybının 3 milyar TL’nin üzerinde olduğunu açıkladı.

Perakende başta olmak üzere hizmet sektöründe çalışan yılda yaklaşık 500 bin kişinin, 2 veya 3 ay bir iş yerinde çalışıp işten ayrıldığını ve bu turnoverın devam ettiğini anlatan Ayşen Laçinel, şunları söyledi:

“Bir firma, açık pozisyonu için önce ilan veriyor. Ardından, gelen özgeçmişleri inceliyor. Sonrasında, uygun gördüğü adayları görüşmeye davet ediyor. Çoğu zaman işe alınan yeni personele, ilgili departman yetkilisi tarafından oryantasyon eğitimi veriliyor. Eğer, açık pozisyona, yanlış bir işe alım yapıldıysa, kişi o alanda başarılı olmuyor ve 2- 3 ay içinde işten ayrılıyor. Bu turnover, özellikle hizmet sektöründe sürekli devam ediyor. x işletmeden ayrılan, y işletmeye geçiyor; y’den ayrılan x’te çalışmaya başlıyor. Özetle, yanlış işe alım nedeniyle işletmeler, para, zaman, emek ve itibar kaybı maliyetine katlanmak zorunda kalıyor. İşten çıkan kişiler, çoğu zaman ayrıldığı firma hakkında olumsuz konuştuğu için, firmanın marka imajına olumsuz bir etki de oluşabiliyor” dedi.

Görev tanımı ve hedefler net olarak belirlenmelidir

Doğru işe alım politikasının gerçekleşmesi için, açık pozisyona dair görev tanımının net olarak tanımlanması gerektiğinin altını çizen Ayşen Laçinel, konuşmasına şöyle devam etti:
“Görev tanımı ve hedefler, net olarak belirlenmelidir. Ardından işletmeler; iyi çalışanın ödüllendirileceği ve iyi çalışmayanın ise fark edileceği bir sistemi kurarak yönetmelidir. Verimliliği yüksek başarılı bir şirketin ‘reçetesi’ budur” diye konuştu.

17 Şubat 2016 Çarşamba

Ankara’da hain saldırı! 28 şehit

Başkent Ankara'da askeri servis araçlarına yönelik düzenlenen bombalı saldırıda 28 kişi hayatını kaybetti, çoğu ağır 61 kişi de yaralandı.

Son 9 aydır Türkiye’yi alev alev yakıp kavuran terör saldırıları dün kanlı yüzünü bir kez daha gösterdi. Devletin beyni, Başkent Ankara’da askerleri hedef alan hain saldırıda 28 kişi yaşamını yitirdi 61 kişi de yaralandı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkenti Ankara’da saatler 18:30′u gösteriyordu…  Genelkurmay Başkanlığı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvet Komutanlıklarının tümünün bulunduğu bölgede, hepsine sadece birkaç yüz metre mesafede, yani Türkiye’nin en güvenli sokağı Merasim Sokak’ın caddeye bakan yüzünde park halindeki askeri servis araçları, evlerine gitmek için hazırlanan yolcularının koltuklarına oturmalarını bekliyordu… Kimi kızına kimi oğluna kimi eşine kimi ise anne-babasına gidiyordu. Hepsinin ortak amacı ise her gün olduğu gibi evlerine sağ-salim varmak sevdikleriyle buluşmaktı. Çoğu askerdi zaten… Son bir yıldır ülkeyi yangın yerine çeviren terör ateşi en çok onların yüreğini dağlıyordu… Kim bilir? Kimi komutanını kimi devresini kimiyse arkadaşını şehit vermişti teröre… Artık sıradanlaşan “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusu en çok muvazzaf askerler ve ailelerinin sohbetlerinde telaffuz ediliyordu… İşte muhtemelen içerisinde, o sorulara cevap bulmaya çalışılan acı sohbetlerin edildiği askeri servis araçları hareket edip İnönü Caddesi’ne çıkarken yanan kırmızı ışığı beklemeye başladı. O esnada caddeden son sürat bir araç ilerliyordu…  Kimse ne olduğunu anlayamadan karanlık ellerin beynini uyuşturup bomba yüklü araca bindirdiği terörist tam da hedeflenen noktada önce acı bir fren yaptı ardından düğmeye bastı…. Kulakları sağır eden şiddetli patlama sesi Ankara’nın hemen her yerinde yankılandı… Önce kısa süreli bir sessizlik ardından ise panik havası… Alev alev yanan araçlar, ambulans sesleri, polis sirenleri, yaralılar, cesetler…

İşte hain patlamanın kahreden detayları….

GENELKURMAY: KIRMIZI IŞIKTAYKEN DÜZENLENDİ

Genelkurmay Başkanlığı Ankara’daki saldırıya ilişkin yaptığı  ilk açıklamada saldırının saat 18:31′de düzenlendğini ve Türk Silahlı Kuvvetleri personelini taşıyan servis araçlarının hedef alındığını duyurdu. Hain saldırının, İnönü Bulvarı üzerinde bulunan kavşaktaki trafik ışıklarında bekledikleri esnada gerçekleştirildiği vurgulandı.

Olayın bir “terör saldırısı” olduğunu kaydeden Genelkurmay, “Alçakça ve kalleşçe düzenlenen bu saldırıyı şiddetle kınıyor, saldırıda hayatını kaybeden kahraman silah ve çalışma arkadaşlarımıza, vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve Yüce Türk Milletine başsağlığı, yaralı kahraman silah ve çalışma arkadaşlarımız ile vatandaşlarımıza acil şifalar diliyoruz” dedi.

SON AÇIKLAMA KURTULMUŞ’TAN GELDİ

Saldırıya ilişkin ilk açıklama patlamadan dakikalar sonra Ankara Valiliği’nden son açıklama ise Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’dan geldi. Kurtulmuş saldırıda 28 kişinin yaşamını yitirdiğini 61 kişinin de yaralandığını açıkladı.

YARALILARDAN 30′U TABURCU EDİLDİ

Genelkurmay’dan yapılan ikinci açıklama ise yaralıların durumlarına yönelikti. Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan resmi açıklamada; “Menfur saldırıda yaralanan 61 kişiden 30′u taburcu edilerek evlerine gönderilmiştir. 31 yaralının 8′i GATA’da, 23′ü ise  sivil hastanelerde tedavi altına alınmışlardır. Hayati tehlikeleri olmadığı yönde bilgi alınmıştır” denildi.  Açıklamada ayrıca saldırı esnasında lojman yakınında bulunan Hava Tuğgeneral Reha Ufuk Er ve eşinin sağlık durumlarının iyi olduğu bildirildi.

DEVLETİN MAHALLESİ!

Saldırının gerçekleştiği bölgenin adı Ankara’da “devlet mahallesi” olarak geçiyor. Bunun nedeni, teröristlerin saldırdığı, en üst düzey askeri karargahların dışında, sadece 500 metre kadar ilerde TBMM’nin de bulunması.

ASKERİ LOJMANLAR BU HALDE

Genelkurmay Başkanlığı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvet Komutanlıklarının tümünün bulunduğu bölgede, hepsine sadece birkaç yüz metre mesafede, yani Türkiye’nin en güvenli sokağı Merasim Sokak’ta patlayan bomba, hemen karşı taraftaki Askeri lojmanlarda da maddi hasara sebep oldu. (sözcü.com.tr)

Şehit ateşi Sincan'daki baba evine düştü

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde şehit olan Jandarma Astsubay Üstçavuş Seçkin Çil’in acı haberi Ankara Sincan’daki baba ocağına ulaştı. Şehidin evine ve sokağa bayraklar asılırken acı haberi alan aile yakınları eve koştu.

Askeri yetkililer acı haberi sağlık ekiplerinin eşliğinde babası Ali Çil ve annesi Aysel Çil’e verdi. Acı haber üzerine anne baba gözyaşlarını tutamadı. Şehit evine ve bulunduğu sokağa bayraklar asılırken belediye de taziye çadırı kurdu. Acı haberi duyan aile yakınları ve dostları da şehit evine akın etti.

Edinilen bilgiye göre şehidin evli ve 4 ile 1,5 yaşlarında 2 kızının olduğunu belirtildi. Şehidin eşi Beyza Çil’in ise Tunceli’de hemşirelik görevini yaptığı acı haber üzerine oradan Diyarbakır’a geçtiği belirtildi. 29 yaşındaki şehidin yarın ikindi vakti Kocatepe Camii’nde kılınacak cenaze namazından ardından Elvankent Mezarlığı’na defnedilmesi planlanıyor.

Taziye amaçlı kurulan çadırda şehit için Kur-an’ı Kerim okunurken şehidin acılı babası Ali Çil’de gözyaşları içinde taziyeleri kabul etti.Hürriyet

Ankara’da büyük patlama! 5 kişi yaşamını yitirdi

ANKARA’da akşam saatlerinde askeri servis araçlara yönelik bombalı saldırıda ilk belirlemelere göre 5 kişi yaşamını yitirdi, 10 kişi yaralandı.


Başkentin en merkezi yeri olan, askeri kurumların ve lojmanların bulunduğu Devlet Mahallesi’ndeki saldırı, saat 18.30’da, bomba yüklü araçla gerçekleştirildi.

Teröristler, İnönü Bulvarı’nı Dikmen Caddesi’ne bağlayan Merasim Sokak’ta, askeri servis araçlarının yanında bomba yüklü aracı infilak ettirdi. Ankara’nın bir çok yerinde duyulan patlamanın ardından iki askeri servis aracı bir anda alev topuna döndü.

Yükselen simsiyah dumanlar Ankara’nın her tarafından görülürken olay yerine çok sayıda ambulans ve itfaiye ekipleri sevk edildi.


Alevler arasından alınan yaralılar çevredeki hastanelere kaldırılırken, İnönü Bulvarı trafiğe kapatıldı.

VALİ: 5 ÖLÜ, 10 YARALI

İlk yapılan açıklamada askeri servis araçlarını hedef alan saldırıda 5 kişi öldü, 10 kişi de yaralandı.

Patlamanın askeri servis konvoyunda meydana geldiğini söyleyen Ankara Valisi Mehmet Kılıçlar, "İlk belirlemelere göre 5 kişi hayatını kaybetti. 10 kişi yaralandı. Patlamanın bomba yüklü araçla gerçekleştirildiği tahmin ediliyor" dedi.

BAŞBAKAN AK PARTİ GENEL MERKEZİ’NE GEÇTİ

Başbakan Davutoğlu Cumhurbaşkanlığı sarayındaki güvenlik zirvesinden az önce çıkarak AK Parti Genel Merkezi'ne geçti.

ÇELİK: TERÖR HAİNLİĞİNİ GÖSTERDİ

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, "Terör Ankara'da alçaklığını ve hainliğini bir kez daha gösteriyor" dedi.Polis, bölgede yeni bir patlama olasılığına karşın çevredekilere "Uzaklaşın" uyarısı yaptı.
İŞTE PATLAMANIN MEYDANA GELDİĞİ NOKTA:


YAKININDA DAHA ÖNCE DE SALDIRI OLMUŞTU

Patlamanın meydana geldiği sokağın 1.5 km kuzeyinde, Kumrular Caddesi bulunuyor.

Bu caddede 20 Eylül 2011'de bomba yüklü otomobille gerçekleştirilen terör saldırısında 5 kişi hayatını kaybetmişti.

Bu saldırıyı PKK terör örgütünün yan kolu TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) üstlenmişti.

DHA

ABD'den Gülen okulları için flaş karar

ABD'nin Kaliforniya eyaletindeki Gülen bağlantılı okullar hakkında finansal soruşturma talebiyle Kaliforniya Eğitim Bakanlığı'na hukuki başvuru yapıldığı bildirildi.

Amsterdam&Partners hukuk firması, bir basın bildirisi ile Kaliforniya'da yeni bir adım attığını açıkladı.
Basın bildirisinde, Gülen ile bağlantılı olduğu iddia edilen ve Kaliforniya'da 11 okulla sözleşmeli (charter) okul statüsünde faaliyet gösteren "Magnolia Okulları" hakkında, bu okulların finansal açıdan incelenmesi için Kaliforniya Eğitim Bakanlığına başvuruda bulunulduğu belirtildi.
Başvurunun Dr. Jose Moreno ve Tina Andres adlı iki ABD vatandaşı adına yapıldığı kaydedilen bildiride, bu okulların finansal pratiklerinin eğitim bakanlığı tarafından detaylı bir şekilde incelenmesi ve Magnolia Okulları'nın bu bölgede her biri milyonlarca dolara mal olacak yeni okul başvurularının hassas bir şekilde ele alınması gerektiği ifade edildi.
Amsterdam&Partners hukuk firmasının başkanı Robert Amsterdam, AA muhabirine. "ABD'de Gülen bağlantılı okullarla ilgili kapsamlı bir çalışma yapıyoruz. Önümüzdeki ay tamamlanmasını umduğumuz bu çalışmanın sonuçlarının hem Türk hem de Amerikan kamuoyunda şok etkisi yapacağını düşünüyoruz" ifadelerini kullandı. (medyafaresi.com.tr)

Murat Bardakçı Çüş Orhan Pamuk dedi TT oldu

Habertürk yazarı Murat Bardakçı, bugün kaleme aldığı "Çüş Orhan Pamuk Çüş" yazısıyla sosyal medyada gündem oldu.


Bardakçı'nın yazısını beğenenler ve destekleyenlerin yanında eleştirenler de oldu.
Murat Bardakçı'nın 17 Şubat 2016 tarihli yazısı şöyle...
Önce bir-iki haftadan buyana hemen her yerde, hattâ ATM’lerde bile reklâmı yapılan, bahsi daha açılır açılmaz hayranlık krizlerine girilen ve yüceltile yüceltile göklere çıkartılan bir romandan aynen aldığım şu paragrafı okuyun:
“...Bir dönem skandal ve cinayet haberlerini öne çıkaran gazeteleri Oidipus ve Rüstem benzeri hikâyelere çok rastladığım için okudum. İstanbul’da iki çeşit hikâye okur tarafından çok seviliyor, ucuz gazetelerde çok yayımlanıyordu. Birincisi; oğlu askerde, hapiste, uzaktayken babanın, genç ve güzel geliniyle yatması, olayı fark eden oğulun babayı öldürmesiydi. Çok işlenen ve sayısız çeşitlemeleri olan ikinci cins cinayet ise, cinsel açlık içindeki oğulun, bir cinnet anında zorla anasıyla yatmasıydı. Bu oğulların bazıları kendilerini durdurmaya ya da cezalandırmaya çalışan babalarını öldürüyordu. Toplum tarafından en çok nefretle karşılanan oğullar bunlardı: Ama toplum onlardan babalarını öldürdükleri için değil, zorla analarıyla yattıkları için nefret ediyor, adlarını bile anmak istemiyordu. Baba katili bu oğulların bazıları bir pisliği temizleyerek nam yapmak isteyen hapishane ağaları, kabadayılar veya kiralık katil adayları tarafından öldürülüyordu. Bu cinayetlere devlet, hapishane yönetimi, gazeteciler, hatta toplum karşı çıkmıyordu...”.
İÇİNİZ KALKTI DEĞİL Mİ?
Okuyanın âsabını lâçka eden, özellikle de “ana-oğul” bahsine gelince artık ikrah ettiren bu ifadeler hangi romanda mı geçiyor?
Başlıktan zaten anlamışsınızdır: Orhan Pamuk’un yere-göğe konamayan son kitabında, “Kırmızı Saçlı Kadın”ın 114. sayfasında!
Tamam, kayınpederin geline tecavüze kalkışması maalesef nadiren de olsa yaşanan hadiselerdir ama bu rezaletlerin haberleri gazetelerde hiçbir şekilde yeralmaz ve yayınlanmamalarının başta gelen sebebi de, yazılmalarının kanunen yasak olmasıdır.
Üstelik aynı yasak sadece bizde değil, birçok Avrupa ülkesinde de mevcuttur. İsmini vermeyeyim, Avrupa’nın en çok okunan yazarlarından birinin birkaç sene önce yayınladığı kitabında benzer bir hadiseyi değil yazması, üstü kapalı biçimde de olsa ima etmesi yüzünden hapse düşmekten son anda kurtulmuş olduğunu edebiyat çevreleri gayet iyi bilirler.
Hele diğer iddia! Çocuk annesine tecavüz edecek, bunu farkeden babasını öldürecek, sonra hapse düşecek, orada öldürülecek, hadise basına aksedecek, gazetelerin üçüncü sayfalarında çarşaf çarşaf yazılacak ve hemen herkes “Herifi gebertmekle aman ne iyi etmişler, ellerine sağlık” diyecekler, İstanbul gazetelerinde bu haberlere sık sık rastlanacak, üstelik okur da bunlara bayılacak!
Neredeyse kırk senelik gazeteciyim, ucuz yahut pahalı hiçbir gazetede “oğulun anası ile yatmasını” ve ardından gelen cinayetler zincirini konu alan tek bir haber bile görmedim; üstelik bu hadiselerin “ucuz gazetelerde çok -Nobelli yazar herhalde ‘sık sık’ demek istiyor- yayınlandığına” da hiç tesadüf etmedim!
Gazetelerde böyle bir sapıklıklar silsilesine tesadüf eden varsa buyursun, göstersin!
İŞTE, BÖYLE BİLİNECEĞİZ!
İlgi çekmek ve romanın kurgusunu güçlendirmek maksadıyla yazılan iğrenç bir hayâlin, yani “anaoğul ilişkisi” ve arkasından gelen cinayetler zinciri palavrasının neticesini hayâl edebiliyor musunuz? Bu roman da senelerdir devam eden bildiğimiz pazarlama çabalarının neticesinde mutlaka yabancı dillere tercüme edilecek, yayınlandığı memleketlerde tabîi bol bol reklâmı yapılacak ve yabancı okuyucunun hatırında öncelikle malûm iddia kalacak: Oğulların annelerine tecavüz edip babalarını öldürmelerinin ve hain evlâdın da hapishanede ortadan kaldırılmasının Türkiye’de sık sık rastlanan, sıradan bir hadise olduğu!
Başlıkta kullandığım “Çüş” ibaresi için affınızı rica ediyorum... Aslında daha değişik bir başlık düşünmüştüm ama arkadaşlar “Ana-oğul üzerine kurulu böylesine menfur bir hayâlin başlıkta kullanılması bile yakışıksız olur” dediler ve dolayısı ile “Çüş” ile yetinmek zorunda kaldım.
Ama bu “Çüş”ün yanına arzu ederseniz “Yuh”, “Ohaaaa!” vesaire gibi ünlemler de koyabilirsiniz. “Kırmızı Saçlı Kadın”daki bu utanç verici hayâli yorumlamakta zaten bu ünlemler ile daha nice sıfatlar bile kifayetsiz kalır.  

16 Şubat 2016 Salı

Özgecan cinayeti bile durduramadı

Kadın cinayetleri tüm hızıyla sürüyor. Umut Vakfı'nın hazırladığı Türkiye'de kadın cinayletleri haritasına göre 2015 yılında Türkiye’de 309’u silahlı, toplam 414 kadın cinayeti vakası basına yansıdı. Mersin'de korkunç şekilde öldürülen Özgecan Aslan cinayeti ve davanın en yüksek cazayla sonuçlanmasına rağmen kadına yönelik cinayet haberlerinde azalma olmadı.



Umut Vakfı’ndan yapılan açıklamaya göre, vakıf Ocak ayı sonunda Türkiye’de 2015 yılında yaşanan ve basına yansıyan silahlı şiddetin bölgelere göre haritasını yayınlamıştı. Türkiye’de kadına yönelik şiddet olaylarına her gün bir yenisi eklenmesi ve toplu katliamlara dönüşmesi nedeni ile kadın cinayetleri haritasını da gündeme sunuyor. Kadın örgütleri ve çeşitli partiler ve örgütler de bu konuda çalışmalar yapıyorlar. Türkiye’de her üç kadından birinin yaşı kaç olursa olsun şiddet gördüğü bilimsel araştırmalarla kanıtlanmışken ve resmi raporlara da yansımışken bu konuda çok ciddi çalışmalar yapılması gerektiği artık ortada.

Umut Vakfı’nın istatistiki çalışmalarına göre, 2015 yılında Türkiye’de 309’u silahlı, toplam 414 kadın cinayeti basına yansıdı… Bu cinayetlerde anne karnındaki 6 haftalık ceninden (yani daha hayata gözlerini açamadan kadın cinayetinin mağduru oldu) 85 yaşındaki kadın dahil olmak üzere, 414 kadın ve aile bireyi öldürüldü, kimisi ağır 91 kadın ve aile bireyi de yaralandı.
Silahla işlenen "kadın cinayetleri"nin haritasına bölge bölge bakıldığında ; Marmara Bölgesi’nde basına yansıyan 34 olayla İstanbul en çok kadın cinayetinin işlendiği il olarak aynı zamanda Türkiye genelinin de birinci sırasında bulunuyor. Bu bölgede, 13 kadın cinayeti, 11 ölü, üç yaralıyla ikinci sırayı Kocaeli işgal ediyor. Bursa’da geçen yıl yedi "kadına şiddet " sebepli cinayet basına yansıdı, bu cinayetlerde 9 kişi öldü…

Genç kızlar, kadınlar sevgililerinden ya da kocalarından ayrılmak, boşanmak istedikleri, boşandıkları için öldürüldüler… Doğu illerinde ise genç kızlar, kadınlar "şaibeli intihar"ların kurbanı oldu. Yaralananlardan daha sonra ölen olup olmadığını bilinmiyor… 2015 yılında 55 koca da, karısını öldürdükten sonra intihar ettii.

ÖZGECAN’DAN SONRA 371 ÖLÜ


11 Şubat’ta Mersin’in Tarsus ilçesinde yaşanan ve Türkiye’de büyük bir infial uyandıran Özgecan olayından sonra ise yıl sonuna kadar 373 kadın cinayeti yaşandı. Bu 373 kadın cinayetinde 371 kadın ve aile bireyi öldü, 72 kadın ve aile bireyi de yaralandı. Özetle, olaydan sonra yaşanan tepkiler nedeniyle kadın cinayetlerinde bir miat olması beklenen Özgecan olayı ne Türkiye için ne de Mersin için miat olamadı. 2015 yılında basına yansıyan 11 olayla Mersin’de kadın cinayetlerinin en çok yaşandığı illerden biri oldu…

2016’nın ilk ayında 40 kadın cinayeti gerçekleşti.

18 İLDE KADIN CİNAYETİ YOK

2015 yılında 20 ilde kadın cinayeti yaşanmadı. Bunlar; Artvin, Bartın, Batman (üç şaibeli kadın intiharı var), Bayburt, Bingöl, Burdur, Çankırı, Düzce, Gümüşhane, Hakkari (bir şaibeli intihar var), Isparta, Karabük, Kilis, Muş, Niğde, Ordu, Sinop, Tunceli ve Yozgat.

SİLAHLA İŞLENEN KADIN CİNAYETLERİNDE İSTANBUL İLK SIRADA

Silahla işlenen "kadın cinayetleri"nin haritasına bölge bölge bakıldıgında Marmara Bölgesi’nde basına yansıyandan 75 olay içinde, 34 olayla İstanbul en çok kadın cinayetinin işlendiği il olarak aynı zamanda Türkiye genelinin de birinci sırasında bulunuyor. Bu bölgede, 13 kadın cinayeti, 11 ölü, üç yaralıyla ikinci sırayı Kocaeli işgal ediyor. Bursa’da geçen yıl yedi kadın cinayeti basına yansıdı, bu cinayetlerde 9 kişi öldü.

BÖLGELERE GÖRE...
Karadeniz Bölgesi’nde en çok kadın cinayetinin işlendiği il yine Samsun. Samsun’da basına yansıyan 10 kadın cinayetinde 10 kişi öldü, iki kişi yaralandı. Karısını öldüren iki koca da intihar etti. Akdeniz Bölgesi’nde 14 cinayet ile birinci sırada Antalya yer alırken Antalya’yı 13 kadın cinayetiyle Adana ve 11 olayla Mersin izliyor. 

Ege Bölgesi’nde 19 olayla (ki daha fazla olduğu ileri sürülüyor ve aynı zamanda Türkiye genelinde İstanbul’dan sonra ikinci sırada) İzmir birinci sırada. Bu bölgede Manisa sekiz, Aydın ve Mugla’da altışar olayla dikkat çekiyor.

Orta Anadolu Bölgesi’nde 13 olayla Ankara birinci sırada. Seri tecavüzlere mahkemelerce uygulanan ‘iyi hal indirimleri’nin şaşkınlıkla karşılandığı, kadına şiddetin baskılarla intiharlara dönüştüğü Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde önceki yıllarla kıyaslandığında direkt "kadın cinayetleri" yok gibi… Ancak "şaibeli intiharlar"ı eklediğinizde rakamlar bir anda yükseliyor.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde geçen Cuma günü katliamın yaşandığı Gaziantep, 14 olay 15 ölüyle birinci sırada bulunurken, Diyarbakır 13 olay, 13 ölü, iki yaralıyla ikinci, dokuz olay 8 ölü, 1 yaralıyla da Urfa ikinci sırada bulunuyor. Doğu Anadolu Bölgesi’nin lideri dokuz olay, sekiz ölü, bir yaralıyla Van gibi görünüyor. Malatya ve Elazığ’da dörder silahlı kadın cinayeti basına yansımış bulunuyor. Son iki bölgeden Batman da sadece üç, Hakkari’de ise bir şaibeli intihar dikkat çekiyor. Ancak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde 2015 Kadın Hakları İhlalleri Raporu’nu basın toplantısıyla açıklayan İHD’ye göre ise bölgede 109 kadın öldürüldü…

EN ÇOK KADIN CİNAYETİNİN YAŞANDIĞI 11 İL

En çok "silahla kadın cinayeti"nin yaşandığı ilk 11 il ise olay, ölü-yaralı sayılarıyla şöyle:

1 – İstanbul 34 olay, 35 ölü, 6 yaralı, 8 koca intihar,

2 – İzmir 19 olay, 17 ölü, 7 yaralı, 3 koca intihar ve 1 koca intihar girişimi,

3 – Gaziantep 14 olay, 15 ölü, 2 yaralı, 2 koca intihar,

4 – Antalya, 14 olay, 9 ölü, 7 yaralı, 4 koca intihar,

5 – Diyarbakır 13 olay 13 ölü, 2 yaralı, 3 koca intihar,

6 – Kocaeli 13 olay, 11 ölü, 3 yaralı, 1 koca intihar,

7 – Adana 13 olay, 8 ölü, 7 yaralı

8 – Mersin 11 olay, 11 ölü, 4 yaralı, 1 koca intihar,

9 – Samsun 10 olay, 10 ölü, 2 yaralı, 2 koca intihar,

10 – Urfa Üçü şaibeli intihar 9 olay, 8 ölü, 1 yaralı,

11 – Van Beşi şaibeli intihar 9 olay, 8 ölü, 1 yaralı.

KADIN CİNAYETLERİ 2016’DA DA TÜM HIZIYLA ARTARAK SÜRÜYOR 

Yılın ilk kadın cinayeti yılın ilk günü Osmaniye ve Aydın’da işlendi. Osmaniye’de boşandığı eşinin evini basan baba 28 yaşındaki kızını öldürdü, 5 yaşındaki kız torununu yaraladı. Aydın Didim’de ise eski koca çocuklarının bakımını konuşmak bahanesiyle evine gittiği altı çocuğunun annesi Sultan Sarı’yı (40) yanında getirdiği bıçakla öldürdü. Ve cinayetler bir ay boyunca son sürat sürdü. Erkekler ayrılmak isteyen, boşanan, boşanmak isteyen kadınlarla, onları korumak isteyen bazı aile bireylerini öldürdü.

Artvin’de imam kocanın altın bileziklerini vermediği için karısını asansör boşluğuna atarak öldürmesi, Isparta’da 85 yaşındaki kadını boğma, Aydın Didim’de eski kocanın döverek karısını yaralama olayı ile Elazığ’da boşandığı eşinin evine girerek katliam yapan "damat dahşeti" olayı dahil 28 ilde yaşanan 37’si silahlı 40 kadın cinayetinde, anne karnındaki 5 aylık ceninden 85 yaşındaki kadına kadar 41 kadın ve aile bireyi öldü, 12 kadın ve aile bireyi de yaralandı. Kocaları tarafından öldürülen kadınların yaş aralığı 19 ile 40 arasında değişirken para ve kolundaki bileziklerini isteyen torunu, oğlu vs. tarafından öldürülen üç kadının ise 62-73 ve 85 yaşlarında olması dikkat çekti. Sakarya Geyve’de barışmak üzere geldiği koca evinde intihar ettiği ileri sürülen 26 yaşındaki Sevim Gökçe ile Malatya’da 22 yaşındaki genç kadının tabancayla şaibeli intiharları da bu rakama dahil. 

Ayrıca eşlerini öldürdükten sonra intihar girişiminde bulunan 12 koca ya da eski kocadan 10’u öldü, ikisi yaralandı… Ve kadın katliamları tanık olduğunuz gibi Şubat ayında da tüm hızıyla sürüyor. Hep beraber geçen Perşembe günü Gaziantep’te bir katliama tanık olduk… Sadece ayrılmak isteyen karısını değil, cinayet planını yaparak sekiz aile üyesini daha pompalı tüfekle katletti ve kaçtı adam. 

Gaziantep katliamıyla aynı gün Ankara’da ayrıldığı sevgilisini öldüren adam sevgilisinin annesinin de ölümüne neden oldu. Ondan önce Bursa’da ayrıldığı sevgilisinin nişanlandığını öğrenen genç, nişanlısını öldürdü, onun nişanlısını yaraladı ve intihar etti. Keza Elazığ’da 24 Ocak günü boşandığı karısının ailesinin evine pompalı tüfekle sabaha karşı 05.30’da balkondan giren adam, 61 yaşındaki eski kayınpederini, 16 yaşındaki eski baldızını uykuda öldürdü, 29 yaşındaki eski kayınbiraderini de yaralayarak kaçtı. 

2015 Ocak’ta daha azdı 2015’in silahlı olaylar istatistiklerine bakıldığında ise Ocak ayında basına, silahlı 26 kadın cinayetinin yansıdığı görülüyor. Bu cinayetlerde, toplam 27 kişi öldü (26’sı kadınlar), yine bir jandarma ve iki aile bireyi dahil altı kişi yaralandı. Üç de koca intihar etti. DHA

Rüzgar Çetin'e 22,5 yıl hapis istemi

Beşiktaş'ta 1 polis memurunun şehit olduğu, 1 polis memurunun ise yaralandığı trafik kazasına ilişkin tutuklanan Rüzgar Çetin hakkındaki soruşturma tamamlandı. Rüzgar Çetin'in "Bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne bir kişinin yaralanmasına neden olma" suçundan 22,5 yıla kadar hapsi istendi.

Beşiktaş'ta 1 polis memurunun şehit olduğu, 1 polis memurunun ise yaralandığı trafik kazasına ilişkin ünlü yönetmen Sinan Çetin'in oğlu Rüzgar Çetin hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı İsa Dalgıç tarafından hazırlanan iddianamede, polis memuru Fatih Alagöz'ün hayatını kaybettiği, polis memuru Emre Tetik'in ise hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı ve vucüdunda kırıklar meydana geldiği anlatıldı.

OLAY GÜNÜ ANLATILDI
Olay günü saat 01.00 sıralarında Emre Tetik'in kullandığı polis aracıyla Beşiktaş'tan Ortaköy'e doğru seyir halinde oldukları ifade edilen iddianamede, şüpheli Rüzgar Çetin'in ise aracı ile Ortaköy'den Beşiktaş'a doğru gittiği belirtildi. Çırağan Caddesi üzerinde kavşaktaki ışıklara yaklaşıldığından şüpheli Rüzgar Çetin'in en sağ şeritten önce orta şeride geçtiği önündeki aracı sollamak içinde ani manevra yaparak karşı şeride geçerek, gelen maktül ve müştekinin içinde bulunduğu polis aracına çarptığı ileri sürüldü.

RÜZGAR ÇETİN'İN 0.90 PROMİL ALKOLLÜ OLDUĞU İDDİA EDİLDİ 
Rüzgar Çetin'in 0.90 promil alkollü olduğu ifade edilen iddianamede, şüpheli Rüzgar Çetin'in "Bilinçli Taksirle bir kişinin ölümü bir kişinin de yaralanmasına neden olmaktan 3 yıldan 22.5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanması talep edildi.

"ALKOLLÜ MEYVE KOKTEYLİ İÇMİŞ"
Rüzgar Çetin'in ifadesinde yemekte 2 kadeh alkollü meyve kokteyli içtiğini, bilincinin yerinde olduğunu ve kendini yönlendirebildiğini söylediği belirtildi. Çetin ifadesinde, 50-60 kilometre hızla seyir ettiğini önündeki aracı sollamak istediğini ve orta şeride geçtiğini, yerlerin kuru olmadığını aracın kaydığını ve kontrolden çıktığını söylediği belirtildi.

ONAYLANAN İDDİANAME AĞIR CEZA MAHKEMESİNE GÖNDERİLDİ 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bugün onaylanan iddianame, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Mahkeme heyeti iddianame ile ilgili kararını 15 gün içerisinde verecek. İddianame kabul edilirse Rüzgar Çetin önümüzdeki günlerde hakim karşısına çıkacak. DHA

Ailesi 'cadı' dedi, ölüme terk etti

Nijerya'da iki yaşındaki bir çocuk ailesi tarafından 'cadı' olduğu düşüncesiyle sokağa terk edildi. 

8 ay boyunca sokaklarda yaşam mücadelesi veren çocuğa, bölgede gönüllü yardım hizmeti vermek için bulunan Danimarkalı kadın el uzattı.

Yardım ekibi, açlıkla savaşan iki yaşındaki çocuğu solucanlar tarafından her yeri kemirilmiş ve yaralanmış halde bulundu.

"Hope/Umut" ismini verdikleri çocuğu Danimarkalı yardım sever Anja Ringgren Loven,  hastaneye kaldırdı.

Huffington Post'un haberine göre küçük çocuk, kaybettiği gücünü toplaması, vücudundaki solucanlardan arınması için kaldırıldığı hastanede tedavi altına alındı.

Danimarkalı yardım görevlisi'Hope (Umut)' adını verdikleri çocukla yakından ilgileniyor.

Anja Ringgren Loven'ın kendi oğlu ile her gün ziyaret ettiği ve yakından ilgilendiği çocuğun tüm masrafları yine Loven tarafından karşılanıyor.

Kendi yemeğini yiyebilen, yardım almadan doğrulup oturabilen ve sağlık durumu şimdilik iyi yönde stabil olan çocuk, hayata döndü ve etrafına  gülücükler saçtı.

Anja Ringgren Loven olanların ardından "O çocuk güçlü bir çocuk. Olanlar kelimelerle nasıl anlatılır bilemiyorum ama bunlar hayatı güzel kılan şeyler, fotoğraflar her şeyi özetliyor" şeklinde konuştu.








Habertürk

Su parasını ödeyemeyen 4 çocuklu kadını hapse attılar!

“Mahkeme masraflarını ödeyebilirsek eşim hapisten çıkabilecek. 4 çocuğum rezil oldu. Ne olur bize yardım edilsin”

Yolsuzluk, usulsüzlük iddialarının gündemden düşmediği, Türkiye’de Adana’dan gelen bir haber isyan ettirdi. 3 bin lira su parasını ödeyemeyip kaçak su kullanan 4 çocuk annesi kadın hapse girdi. Geride ise çaresiz baba ile gözü yaşlı çocuklar kaldı. İşte Adana’da duyanların yüreklerini sızlatan bir “su davası”nın ayrıntıları…

Adana’da elektrik ustası olan Yusuf Sezgin Uğur, uzun süredir işsizdi. Eve ekmek götürmekte, hepsi de okula giden 4 çocuğunun okul masraflarını karşılamakta güçlük çekiyordu. Parası olmadığı için su abonesi olamadı. Kaçak su kullanınca da ASKİ tarafından mühürlenip suları kesildi. Kış ortasında çaresiz kalan aile,  mührü kırarak su kullanmaya başlayınca “kaçak” durumuna düştü. haklarında takibat yapılan aileden ASKİ  3 bin lirayı bulan kaçak kullanım ve avukatlık ücretlerini talep etti. Kaçak abonesiz su kullanan anne Fazilet Uğur, tutanakla resmi mührü kırmaktan savcılığa verildi. Hakkında Adana 2. Asliye Ceza Mahkemesine dava açılan Fazilet Uğur 5 ay hapis cezası aldı. Cezası kesinleşen Fazilet Uğur cezaevine konuldu.

“PERİŞAN OLDUK”

Adana’nın Yenibey mahallesi 19 sokak 50 numaralı evde oturan kadının hapse girmesiyle, eşi ve çocukları perişan oldu. Çocuklarından Berkant’ın, Çıraklık Eğitimi’nde, Selçuk ’un 5. sınıfta, Fatmanur ‘un 3. sınıfta, Kardelen’in ise 1. Sınıf öğrenci olduğunu belirten baba Yusuf Sezgin Uğur, “Çaresizliğimiz ve parasızlığımız yüzünden bunlar başımıza geldi. Bu ülkelerde paralar, dolarlar ayakkabı kutularında uçuşurken, Reza Zarrab tonlarca altını götürürken, görmezden gelenler 4 çocuk annesi eşimi hapse attı. “dedi.

YARDIM İSTİYOR

Masrafları ödemeleri halinde eşinin hapisten çıkabileceğini belirten Yusuf Sezgin Uğur, “Bize bir hayırsever yardım elini uzatır da mahkeme masraflarını öderse eşim hapisten çıkabilecek. 4 çocuğum rezil oldu. Annesiz kaldı. Ne olur bize yardım edilsin” diye konuştu. (sözcü.com.tr)

15 Şubat 2016 Pazartesi

Çamaşır suyundan zehirlenen kızları öldü, gelinleri 5 aydır komada

Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde 5 ay önce çamaşır suyundan zehirlenerek hastanelik olan ailenin kızı hayatını kaybetti, gelinleri ise aylardır komada yaşam mücadelesi veriyor.

Afşin ilçesine bağlı Beyceğiz Mahallesi'nde meydana gelen olayda, Saliha Taşhan adlı kadın gelin ve kızları ile birlikte mutfakta temizlik yaptı. Daha sonra aspiratörü temizlemek için çamaşır suyu ve yağ çözücüyü aynı anda kullanan anne Saliha Taşhan (60), gelinleri Zeynep Taşhan (27), damadı Yusuf Gürbüz (30) ve kızları Tuğba Gürbüz (25) zehirlenmişti.

Zeynep Taşhan komada yaşam mücadelesi veriyor.

Akşam saatlerinde fenalaşan Zeynep Taşhan Afşin Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Daha sonra sırasıyla Saliha Taşhan, Yusuf Gürbüz ve Tuğba Gürbüz fenalaşarak aynı hastaneye götürülmüştü. Daha sonra fenalaşan ve Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırılan aile fertlerinden Tuğba Gürbüz tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamıştı.

Taşhan ailesinin damadı Yusuf Gürbüz ve anne Saliha Taşhan ise 4 ay komada kaldıktan sonra hastaneden taburcu edilirken, gelinleri Zeynep Taşhan hala komada yaşam mücadelesi veriyor.

BİR GÜN SONRA TEKRAR HASTANEYE GİTTİLER

Hastaneden taburcu olan ve o anları anlatan anne Saliha Taşhan, “Cuma günü kızım ve gelinim mutfağı temizliyorlardı. Çamaşır suyu ile mutfağı temizlediler ve aspiratörün başına geldiler. Gelinim Tuğba Gürbüz aspiratörün çok yağlı olduğunu söyledi ve benden yağ çözücü istedi. Ben de verdim. Ondan sonra nasıl sıktılar nasıl yaptılar bilmiyorum. Damadım Yusuf Gürbüz de dışarıda araba yıkıyordu. O da mutfağa gelmiş. Dördümüz de o iki ilacı teneffüs etmişiz. Ondan sonra gelin rahatsızlandı balkona yattı, kızım Tuğba da rahatsızlandı ve Afşin Devlet Hastanesi'ne gittiler. Serum verip verip geri gönderdiler. Bir gün sonra tekrar hastaneye gittiler. Orada doktor atardamarda zehir tespit etmiş. Kızım ve gelinimi acil Kahramanmaraş’a sevk ettiler. Daha sonra ben rahatsızlandım. Beni de direk Kahramanmaraş’a sevk etmişler. Ondan sonrasını da hatırlamıyorum” diye konuştu.

“GELİNİM 5 AYDIR AYAĞA KALKAMADI"

Kullanılan iki kimyasala herkesin dikkat etmesini isteyen baba Hüseyin Taşhan ise, “Akşam üzeri yapılan ev temizliği sonucunda yorgun düşüp biraz yattılar. Saat 23.00 gibi gelinim istifra etmesi sonucu onu Afşin Devlet Hastanesi'ne götürdük. Oksijen ve serum verdikten sonra eve geldi. Sonra bir diğer kişi rahatsızlanarak hastaneye götürüldü. Ertesi gününde kızım da rahatsızlandı, onu da hastaneye götürdük. O da aynı şekilde oksijen bağlayıp serum verildikten sonra iyi oldu diyerek taburcu edildi. Bir gün sonra yine aynı rahatsızlıkla bu sefer üçü hastaneye götürüldü. Sonrasında Kahramanmaraş'taki 3 farklı hastaneye sevk ettiler. Hastanenin dışarısında beklerken eşimin de rahatsızlaşıp hastaneye sevk edildiğini öğrendik. 3 hastane arasında mekik dokumaktan 'Leyla Mecnun' olduk. Maddi ve manevi yönden yıprandık. Eşim 35 gün hastanede kaldı. 24 gün yoğun bakımda kaldı. Hastaneden çıktığında eşimi tanıyamadım. Kızım Sütçü İman Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yatarken ishale yakalandı. 4 ay 5 gün sonra kızımı kaybettik. Gelinim şu anda 5 aydır hiç konuşmadan baygın bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyor. Hanımım ve damadım taburcu oldu, kızım vefat etti, Gelinimin durumu kritik. Kızımın ölüm nedenine damar genişlemesi diyorlar" diyerek yaşadıkları acıyı anlattı.

"BİZ YANDIK KİMSE YANMASIN"

Vatandaşlardan evlerinde aspirin, yağ çöz, hipo, tuz ruhunu kullanırken dikkatli olmalarını isteyen Taşhan, "Onlar metallere değdiği zaman kimyasal silah oluyormuş. Temizlik maddelerinin kutularını aldık bütün hastanelere ibraz ettik ve ilaçların kutularını Afşin polis karakoluna verdik. Otopsi raporu Adana’ya gitti 1 ay sonra gelir dediler ama hala onu bekliyoruz. Biz yandık kimse yanmasın” diye konuştu.

Kardeşinin ölümüne neden olan temizlik maddelerinin incelenmesini talep eden Tuğba Gürbüz’ün ablası Sümeyra Tecır ise, “Marmaris’ten geldim, 2 aydır buradayım, hastalarımla ilgileniyorum. Sağlık Bakanımızdan gelinimiz olan Zeynep Taşhan’ın daha iyi bir yerde daha iyi imkanlarda tedavi görmesini istiyoruz. Onu da kaybetmek istemiyoruz. Şu anda Sütçü İman Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tedavi görüyor. Daha fazla kimsenin canının yanmasını istemiyoruz. İnsanların ömrü bu kadar ucuz değil. Bir temizlik maddesinin böyle bir etki yapmasına inanamıyoruz” dedi. Hürriyet