28 Aralık 2015 Pazartesi

Bak Emine, en sevdiğin oyuncuyu bulduk!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, İstanbul’da katıldığı bir tören sonrası karşılaştığı TRT 1’de yayınlanan 80’ler dizisinde ‘Yıldız’ rolünü oynayan Özlem Balcı ile sohbet etti.

Görüşme sırasında Erdoğan, eşine seslenerek, "Bak Emine en sevdiğin oyuncuyu bulduk" diyerek Balcı’yı gösterdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sanat Düşünce ve Eğitim Derneği'nin (SADED) 2 gün önce İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlediği 'Asım'ın Nesli'nden Bir Usta' adlı programa katıldı. Program sonunda, davetliler arasında bulunan TRT 1’de yayınlanan ‘80’ler’ adlı dizinin oyuncusu ve belgesel yapımcısı Özlem Yıldız ile karşılaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, oyuncuyla bir süre sohbet etti. Görüşme sırasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan, eşine seslenerek, "Bak Emine en sevdiğin oyuncuyu bulduk" diyerek Balcı’yı gösterdi.
Erdoğan ve eşi diziyi ilgiyle izlediklerini ve Balcı’nın oyunculuğunu beğendiklerini söyledi. Oyuncuyla bir süre sohbet eden Emine Erdoğan, Özlem Balcı ile tanıştığı için mutlu olduğunu ifade etti. Özlem Balcı da, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ın kendisine gösterdikleri ilgi için teşekkür etti.  












Erdoğan'dan Rusya'ya çağrı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, El Arabiya kanalına verdiği röportajda gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Uçak krizinin ardından Ankara-Moskova hattındaki ilişkilere yönelik bir soru üzerine Erdoğan, "Rusya ile olan bu ilişkilerimiz şu anda A'dan Z'ye biliyorsunuz tamamen kopmuş değil. Benim sürekli verdiğim mesaj şudur: Devletler arasında diplomasi hiçbir zaman koparılıp bir kenara konulmamalıdır. Burada aklıselim ile hareket edilmelidir" dedi
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Başika kampından çekilip çekilmeyeceğiyle ilgili bir soru üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak Başbakanı Haydar el-İbadi'nin, Türkiye ziyareti sırasında kendilerinden yardım talebinde bulunduğu ve Türkiye'nin de gerekli yardımları yapabileceğini söylediklerini aktardı.

Bu noktadan hareketle talep edilen uygun bir kamp yerinin verildiğini kaydeden Erdoğan, "Bu 2014 sonu itibarıyla başladı ve 2015 martında da Başika bize yer olarak gösterildi. Başika'da eğitimcilerimiz bizim, oraya yerleştiler ve burada eğitime başladılar. Irak'ın da yetkilileri burayı ziyaret ettiler. Bunların içerisinde Milli Savunma Bakanı da vardı ve bu ziyaretlerle de buradaki yapılan çalışmaları kendileri takdir ettiler, beğendiler" diye konuştu.

ESAD YÜZÜNDEN 4'LÜ İTTİFAKA GİRMEDİK

Suriye'deki gelişmeler ve bu gelişmelerle birlikte bazı adımlar atıldığını kaydeden Erdoğan, bunlardan bir tanesinin de Rusya, İran, Irak ve Suriye'nin oluşturduğu Bağdat'ta kurulan dörtlü ofis meselesi olduğunu ifade etti.

Türkiye'yi de bu ofise dahil etmek istediklerini dile getiren Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e, "Ben devlet olarak, meşru bir devlet olarak kabul etmediğim Suriye ile aynı masada nasıl otururum? Onun için bizim oraya gelmemiz mümkün değil" cevabını verdiğini söyledi. Erdoğan, "Biz o dörtlü ofisin içerisinde, Türkiye olarak, beşinci bir ülke olarak yer almadık. Bu bizim davranışımızın ne kadar haklı olduğunu da gösterdi" diye konuştu.

Başika kampı adımı, oradaki Peşmergelerin ve zaman zaman da Türkmenlerin eğitimine yönelik adımların kendilerine bir şeyi daha gösterdiğini söyleyen Erdoğan, "'Demek ki' dedik, 'yani bizim biraz daha Bamerni'de bu işi birlikte yürütmemiz gerekiyor' ve daha sonra bu son zamanlardaki gelişmeler olunca Bamerni'ye biz oradan bir miktar askerimizi çektik" ifadesini kullandı.

Türkiye'nin Dışişleri ve MİT müsteşarlarının Irak'a giderek konuyu merkezi yönetimle görüştüğünü hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

ORADA BULUNMAMIZIN SEBEBİ DAİŞ'LE MÜCADELE

"Fakat son tabii uçak hadisesinden sonra hava daha da gerildi ve bunun üzerine önce biliyorsunuz Rusya'nın bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) müracaatı oldu ve bu müracaat reddedildi. Ardından biraz daha geçince Irak Merkezi Yönetimi böyle bir adımı attı ve bu adımı attığında da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bununla ilgili olarak da, iki ülke bunu kendi arasında çözsün kararına vardılar. Şu anda da biliyorsunuz bu safhadadır, böyle devam ediyor."

Irak hükümetinin Başika kampıyla ilgili olarak BMGK'ya başvuruda bulunmasının Türkiye'nin IŞİD'le mücadele çabalarını nasıl etkileyeceği yönündeki bir soru üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye'nin orada bulunmasının en önemli sebebinin IŞİD'le mücadele olduğu vurguladı. Bağdat yönetiminin IŞİD'le mücadele konusunda gerekli adımları atmadığını, atmış olsaydı bu sıkıntıların yaşanmayacağını dile getiren Erdoğan, şunları söyledi:

"Ben bu arada Sayın Obama'yla da bu konuyla ilgili görüşmelerim oldu. Bakın bizim yıllar yılı, ta Başbakanlığım dönemi de dahil olmak üzere bir terör tehdidi altında bulunuyoruz Irak'tan. Bu terör tehdidine karşı biz Irak Merkezi Yönetimi'ne 'lütfen bakın Kandil'de hem İran tarafında, hem Irak tarafında bir bölgede bu teröristler şu anda konuşlanmış durumdalar. Bunlara siz gerekli müdahaleyi yapmak durumundasınız. Eğer siz bunlara karşı gerekli müdahaleyi yapmayacak olursanız biz müdahale etmek durumunda kalırız' dedik. 'Bunun için de sizden ayrıca bir daha bunu görüşemeyiz, çünkü bunlar saniyelik meselelerdir.'

Maalesef hiçbir zaman bu terör örgütlerine karşı Irak Merkezi Yönetimi bir tedbir almamıştır. Şu anda kaldı ki DAİŞ zaten Irak'ın üçte birini işgal etmiş durumda. Orada hala DAİŞ terör örgütü bulunuyor. Peki, Merkezi Yönetim bunlara karşı şu ana kadar herhangi bir şey yapabildi mi? Yapamadı ve biz talep üzerine buraya girmiş bulunuyoruz. Burada Peşmergelerin, Türkmenlerin, hepsinin ciddi bir sıkıntısı var. Eğitim amaçlı buraya girmişiz, bir muharip güç olarak burada bulunmuyoruz. Sadece bizim oradaki bir kısım askerlerimiz, eğitim veren askerlerimizi koruma amaçlı olarak oradadır. Zaten sayı da bellidir. Yani siz o sayıyla zaten orada muharebe yapamazsınız. Orada böyle bir güç  bulunmaktadır. Bunu da bir defa işin idrakinde olan, gerçekten asker-güvenlik güçleri normal karşılamaktadır. Bu da 650-700 kişilik bir gruptur zaten ve şu anda oradaki bu görevlerini ifa etmektedir. Fakat bunların da bir kısmı zaten Bamerni'ye kaymıştır. Bunlar da biliyorsunuz Kuzey Irak Yerel Yönetiminin olduğu bölgedir."

KONUMUMUZ NE RUSYA'NIN NE DE İRAN'IN KONUMUDUR

Erdoğan, Türkiye'nin Başika'daki askeri varlığıyla ilgili Rusya ve İran'ın tutumunun hatırlatılması üzerine, "Bir defa şu çok açık ve net orada, bunu söyleyenlere bizim verdiğimiz ve vereceğimiz cevap şudur: Bizim konumumuz ne Rusya'nın konumudur, ne İran'ın konumudur" dedi.

Türkiye'nin sürekli olarak Irak'tan terör tehdidi alan bir ülke olduğuna ve bu tehdidin sadece IŞİD'den kaynaklanmadığına dikkat çeken Erdoğan, "Kaldı ki Türkiye şu anda 300 bin Iraklıyı kamplarında misafir eden bir ülkedir. Bunu ne İran yapıyor ne de Rusya yapıyor. Bu kadar hassas davranan bir Türkiye'ye karşı böyle bir yaklaşım tarzını biz bir defa, yani Irak'tan da, diğer ülkelerden de yanlış buluruz. Türkiye'nin bu hassasiyeti üzerinde kimsenin spekülasyon yapmaması lazım. Bizim bütün bu hareket tarzımız, bir defa birinci derecede Musul halkının çağrısı üzerine atılmış bir adımdır" diye konuştu.

RUSYA İLE İLİŞKİLER A'DAN Z'YE KOPMUŞ DEĞİL

Türkiye-Rusya ilişkilerinin halihazırdaki durumuyla ilgili bir soru üzerine, iki ülke arasındaki ilişkilerin son 10 yılda hiç bir dönemde olmadığı kadar ileri bir noktaya geldiğini, hatta stratejik bir ittifak halini aldığını, üst düzey istişari konsey oluşturularak toplantılar yapıldığını hatırlattı.

Son toplantının 15 Aralık'ta Moskova'da yapılmasının planlandığını ancak ev sahibi Rusya'nın sıcak bakmaması üzerine iptal edildiğini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Rusya ile olan bu ilişkilerimiz şu anda A'dan Z'ye biliyorsunuz tamamen kopmuş değil. Benim sürekli verdiğim mesaj şudur: Devletler arasında diplomasi hiçbir zaman koparılıp bir kenara konulmamalıdır. Burada aklıselim ile hareket edilmelidir. Rusya geçen yıl bizim Karadeniz'de 15 dakika hava sahamızı ihlal etmiştir. Suriye'de önce bir ihlal yapmış, ardından ikinci bir ihlal yapmış ve biz G-20 toplantısında Sayın Putin'le bunları görüştük. Bu arada tabii biz kendisiyle telefonla da bu ihlaller yapıldığında bunları konuşuyorduk. 'Bakın biz stratejik ortağız ama stratejik ortaklar olarak birbirimizin hava sahasını bu şekilde ihlal etmek bir yanlıştır, bu egemenlik haklarına saldırıdır ve egemenlik haklarına saldırı yarın hiç arzu etmeyeceğimiz neticeleri doğurabilir. Bu saygıyı bir defa göstermemiz gerekir' dedim. Hatta daha da ileri gittim, Doğu Akdeniz'de bizim bir fırkateynimizi taciz ettiler. Bunu da yaşadık ve bunları da biz kendileriyle paylaştık. 'Bakın, böyle bir durum da oldu' dedik G-20'de. 

PUTİN 'İHLALLERDEN HABERİM YOKTU' DEDİ

'Benim bundan haberim yoktu' dedi ve yanında -heyetler arası bir toplantıydı bu- diğer arkadaşlarına da bir talimat verdi. Biz G-20'den çıktık, aradan 2 gün geçti bu olayla karşı karşıya kaldık. Düşünün, aidiyeti belirsiz iki tane uçak ve bunlar 10 dakika içinde 5 uyarı alıyorlar, kendilerine sürekli bu uyarılar yapılıyor. Bu uyarıya rağmen bunlar gelip belli bir paten yapıyorlar, o patenden sonra bizim sınırdan içeri giriyor. Birincisi tekrar Suriye topraklarına dönüyor, ikincisi -17 saniyelik bir zaman içerisinde oluyor- tabii angajman kuralları çerçevesi içerisinde bu defa orada uçuşlar yapan iki tane bizim F-16 uçağımızdan bir tanesi kalkıyor bu ikinci uçağı orada vuruyor." 

Erdoğan, "Şimdi bu olay tabii ki bizim için belki arzu edilmeyen bir olay olarak da değerlendirilebilir ama bu bir su yolu haline geldiği anda bunun tüm halkımızda meydana getirebileceği bir durumu düşünün" ifadesinin kullanarak, "Acaba Rusya kendi hava sahasının ihlallerine bu denli müsaade edebilir mi? Herhangi bir ülke gelip Rusya'nın hava sahasını sürekli ihlal etse, acaba buna sürekli müsaade edebilir mi? Böyle bir şey olabilir mi? Bunu önce kendi şahsında bir devlet olarak düşünmesi lazım" diye konuştu.

"Ben çok güçlü bir devletim, dolayısıyla istediğim zaman istediğim ülkeye istediğim gibi gider bu hava sahasını ihlal ederim" tutumunun uluslararası hukuk ve egemenlik haklarına saygı açısından doğru olmadığının vurgulayan Erdoğan, "Bakın bir olmuş, iki olmuş, üç olmuş, bu dördüncüsünde oluyor ve endişe ettiğimiz konu başımıza geliyor. Dolayısıyla bunu, kendilerinin böyle bir yanlışı yapanları uyarması, ikaz etmesi gerekirken, tam aksine burada hava sahası ihlal edilmiş olan bir ülkeye karşı bunu bir tavra dönüştürmeyi ben doğrusu Rusya'nın diplomatik anlayış noktasındaki kusuruna yorumluyorum. Çünkü böyle bir yaklaşım tarzı olamaz. Bunu çok iyi incelemek lazım" ifadesini kullandı.            

SAĞDUYUYLA İLİŞKİLERİ CANLANDIRMA BEKLENTİSİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sağduyuyla diplomatik ilişkilerin yeniden canlandırılması beklentisinde olduğunu söyledi. İki ülke arasında birçok alanda ilişkilerin devam ettiğini belirten Erdoğan, şunları söyledi:

"İşte enerjiydi, gıda, vesaire, bunlarla ilgili satışlardı, birçok şeylerde bu arada tabii belki kesintiler oldu. Birçok insanımıza orada zulmediyorlar. Orada mesela havaalanlarında bazı vatandaşlarımız hakikaten bugüne kadar uğramadıkları ciddi bir kontrol sürecine uğruyorlar. Bundan dolayı ciddi şikayetler var. Bunlar tabii bizi üzüyor ama biz bu tür olaylara karşı aynı dille mukabele etmedik, etmiyoruz, etmeyeceğiz. Mesela ülkemize gelecek Rus turistlere karşı 'Türkiye'ye gitmeyin', tur operatörlerine 'Bütün turlarınızı iptal edin', bu tür şeyler söyleniyor. Ben bunları doğru bulmuyorum, yani bunlar çok basit yaklaşımlardır. Bu bir defa kendi vatandaşının seyahat özgürlüğünü engellemektir. Bırakın vatandaşınız dünyada nereye gidecekse oraya gitsin. Türkiye'yi seviyorsa ve siz de bunu engelliyorsanız, bu onun seyahat özgürlüğünü ortadan kaldırmaktır, engellemektir. Ha kendisi gelmeyecekse zaten gelmez ama buraya gelmek istiyorlarsa da ne yapar yapar yine buraya gelir. Türkiye'de, şu anda sadece turist olarak değil Rusya'dan gelip burada bizim vatandaşımız olan Ruslar var. Türkiye'de evlenmişler, burada kalmışlar ve hallerinden de gayet memnunlar. Biz de onlardan memnunuz. Hatta geçici ikametle burada kalanlar var, aynı şekilde bu süreç devam ediyor. Bizim şu anda özellikle Rusya ile ilişkilerimizin böyle çok olumsuz bir istikamete gitmesinden değil, bunun bir an önce toparlanarak yine eskisi gibi düzgün bir şekilde diplomatik çerçeve içerisinde düzelmesinden yanayız."

ÇAVUŞOĞLU-LAVROV GÖRÜŞMESİ OLUMLU

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerilimi azaltmak için adım atıp atmadıkları yönündeki bir soru üzerine, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Rus mevkidaşı Sergey Lavrov'la görüştüğünü hatırlattı.

Çavuşoğlu'nun görüşmeyi olumlu olarak değerlendirdiği, buna karşın Rusya tarafından daha farklı açıklamalar duyduklarını aktaran Erdoğan, "Temenni ederim ki bundan sonraki süreçte de yine dışişleri bakanlarımızın görüşmeleri olsun. Farklı ülkelerden siyasi liderlerin bu konuda bu sürecin böyle devam etmemesini istediklerini görüyorum, onlar da bu konuda devreye giriyorlar. Yani dostlar devreye girenler bu noktada bir netice almak için gayret sarf ediyorlar. Biz de dost kazanmaktan yanayız, yani düşman azaltmaktan yanayız, bizim gayretimiz budur. Onun için temenni ederim ki dostlar azalmaz çoğalır, tam aksine düşmanlar azalır. Bunun gayreti içerisindeyiz" şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'nin geleceğine ilişkin bir soru üzerine, "Bana göre Suriye konusunun kararını bir yerde zaman verecektir. Asıl karar verici milli iradedir, yani milli iradeyi bir kenara koymak mümkün değil. Rusya bugün orada görünebilir ama milli irade, Suriye halkı acaba buna ne diyor? Mesele bu. Şu anda ben Suriye halkının bu gelişmelerden memnun olduğunu zannetmiyorum. Çünkü Suriye halkını iyi tanırım, iyi bilirim. Çünkü bizlerle olan ilişkileri çok farklıdır" cevabını verdi.

RUSYA BOMBARDIMANINDA 800 SİVİL ÖLDÜ

Suriye rejiminin, ülkenin sadece yüzde 14'üne hakim olduğunu, geri kalan toprakların ise çeşitli örgütlerin elinde bulunduğunu ifade eden Erdoğan, "Bugün Suriye'de rejim Suriye'nin yüzde 14'üne hakim, yüzde 14'ün dışı tamamıyla çeşitli örgütlerin elindedir. DAİŞ bunlardan bir tanesidir, Özgür Suriye Ordusu bunlardan bir tanesidir. Bunun dışında birçok örgütler var. Hepsinin orada belli bir ağırlığı var. Tabii asıl buradaki ağırlık, bütün bu örgütlerin DAİŞ dışında bütünleşerek, birleşerek Suriye halkıyla el ele bu rejimi devirmek suretiyle kendi iradesini orada egemen kılmasıdır" ifadesini kullandı.        

Rusya'nın Suriye'deki bombardımanında Bayırbucak Türkmenlerinin olduğu bölgeler dahil birçok bölgede 800'ü sivil olmak üzere birçok insanı öldüğünü, Rusya'nın saldırılarını acımasız bir şekilde sürdürdüğünü anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Mesela diyorlar ki: Biz Bayırbucak Türkmenlerinin olduğu bölgeyi vurmadık. Bunu bizzat kendileri bana ifade ettiler. Lazkiye'nin kuzeyi Bayırbucak Türkmenlerinin yerleşim bölgesidir. Ağırlıklı 22 köy bu işin tam merkezidir. Bu olaylar başlayınca bu köyler boşalmıştır ve bunlar tamamıyla Suriye'nin daha kuzeyine, bizim sınırımıza yerleşmişlerdir. Biz hazırlıklarımızı yaptık, onları hazırladığımız kamplara almak istedik. Fakat onlar, 'biz topraklarımızdan ayrılmayacağız ve ölürsek de bu topraklarda öleceğiz' demişlerdir. Şu anda hala onlar Suriye'de kalmaktadır, oradaki kamplarda kalmaktadır. Fakat biz kendilerini sürekli gıda, yiyecek, içecek, giyim-kuşam, bunlarla desteklemekteyiz ve onlar orada yaşamlarını şu anda o zor koşullarda devam etmektedirler.

Fakat biz tabii kendilerine şunu söyledik: 'Eğer siz böyle bir mücadele verecekseniz, bunu DAİŞ'e karşı verin. Niye bunu DAİŞ'e karşı vermiyorsunuz? Bunlar DAİŞ'le mücadele etmek yerine, ılımlı muhalefetin üzerine gidiyorlar. Şu anda bunlar eğer 100 kişiyi vurduysa, bunun 90'ı ılımlı muhalefettir, 10'u DAİŞ'tir. Ancak onlar ne diyor? 'Biz DAİŞ'i vuruyoruz'. Doğru konuşmuyorlar, bunların hepsinin tespitleri elimizde var. Çünkü bizim de istihbaratımız var, yani onların istihbarat servisi varsa, bizim de MİT'imiz var. Biz de çalışıyoruz, o da çalışıyor. Bunun yanında tabii ki Amerikan istihbaratı da çalışıyor. Biz nerede, kim ne yapıyor, hepsini bizler de bu bilgileri alıyoruz, dürüst olmak lazım.

Zaten DAİŞ'e karşı birlikte bir mücadele verelim. Biz bunu Sayın Putin'e söylediğimiz zaman 'evet' demiş olsaydı, bugün çok daha farklı bir yerde olacaktık, çok daha büyük bir mesafe almış olacaktık ve bunu beraber yapmış olacaktık. Fakat olaylar maalesef arzu ettiğimiz gibi gelişmedi, aksi istikamette gelişti ve Bayırbucak Türkmenlerinin olduğu Lazkiye'nin kuzeyi ki buradaki hesap tabii çok çok farklı."

Uluslararası Af Örgütü'nün de Rusya'nın sivilleri vurduğuna dair açıklamalar yaptığını hatırlatan Erdoğan, konuşmasını söyle sürdürdü:

"Şimdi Rusya'nın buradaki çabaları, gayreti, öyle zannediyorum ki Esed'e Lazkiye tarafında bir butik devlet kurmak. İstediği bu, niye? Çünkü yüzde 14'ünde var. Diğerini tamamıyla kaybetmiş vaziyette. Suriye halkı şu anda artık ideal bir rejimin, huzur içinde yaşayabileceği bir rejimin arayışı içerisinde. Fakat siz tabii kalkar da kendisine dayatmayla, otokratik bir anlayışla bir rejim dayatma yoluna giderseniz, tabii ki orada artık halkın yapacağı bir şey kalmaz. Şu anda 12 milyon Suriyeli evinden barkından olmuş vaziyette. Zaten 5 milyonu Suriye'yi terk etmiş vaziyette, bunun 2 milyon 200 bini bizde. Nereden bakarsanız 1,5-2 milyonu Lübnan'da, 600-700 bini Ürdün'de; böyle bir durum söz konusu. Böyle bir tablo içerisinde dünya eğer bir demokrasi mücadelesi Suriye versin istiyorsa, bunun tedbirlerini Birleşmiş Milletler başta olmak üzere hep birlikte almalıyız."

TÜRKİYE'NİN KÜRT HALKIYLA SORUNU YOK

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'nin Suriye'de temasta bulunduğu Kürt gruplarla ilgili olarak Türkiye ile görüştüğü ya da koordinasyon içinde olup olmadığının sorulması üzerine, Türkiye'nin Suriye ya da Irak'taki Kürt halkıyla herhangi bir sorunun olmadığını vurguladı.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile sürekli görüştüklerini ifade eden Erdoğan, "Kuzey Irak'taki Kürt kardeşlerimizle bizim bir sorunumuz yok. Bizim oradaki sorunumuz, bunlardan teröre bulaşmış olanlarla. PYD yönetim itibarıyla bir terör örgütüdür, YPG bir terör örgütüdür. Bizim için bir defa Kürt kardeşlerimizin durumu, Arap kardeşlerimiz neyse Türkmen neyse Kürt kardeşlerimiz de odur ama teröre bulaşmışsa bizim bunu savunmamız mümkün değil. Şu anda DAİŞ'in içerisinde biliyorsunuz ciddi sayıda Araplar var ama öbür taraftan Fransa'dan, İngiltere'den, Avustralya'dan, Almanya'dan gelenler de DAİŞ'in içerisinde var, bunların hepsi de terörist. Teröristin iyisi kötüsü, böyle bir ayrımı yapabilir miyiz? Yapamayız. Teröristin hepsi kötüdür. Aynı mesela şu anda bizim ülkemizde de sıkıntımız var. Ülkemizin içinde PKK, DHKP-C gibi terör örgütleri de var, bunların hepsi birbirinin aynısıdır ve bunların birbirleriyle yardımlaşmaları vardır" dedi.

IŞİD'in Suriye rejimiyle işbirliği içinde olduğunu ve gücünü rejimden aldığını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti: 

"Çünkü DAİŞ olursa rejim güç bulacaktır. Şu anda rejim DAİŞ sayesinde ayakta kalma sürecini uzatmaktadır. Şu ana kadar niye DAİŞ'e karşı gerek rejim, gerekse rejimin destekçileri bir tavır almıyor? Bunlar çok açık ortada. Onun için biz bu süreci bir defa Kürt kardeşlerimiz noktasında farklı bir konumdayız, yani onlara bakışımız bizim Arap kardeşlerimize neyse Türkmenlere neyse onlara da odur ama oradaki PYD yönetimi, YPG, bunlar farklı bir konumdadır ve bunlar teröristtir. Bunu ta başından beri hep söylemişimdir ve Batılı dostlarımıza da söylemişimdir. Aynı şekilde Amerikalı dostlarımıza da bunları hep söylemişimdir. Çünkü buralara verilen destekler rejime giden desteklerdir ve bugün ne YPG ne PYD, bunlar DAİŞ terör örgütüyle mücadele etmiyor, ediyor görünüyor. Bunların durumu budur. Bunlarla bu mücadeleyi sürdürecek olan biziz. İşte NATO'da biz sizinle beraberiz, dolayısıyla bunu beraber yaparız, bunlara gerek yok. Tavrımız budur, bunu tabii özellikle bu ay sonunda da Suud ziyaretinde yine Hadimu'l-Harameyn Eş-Şerifeyn ile görüşeceğiz. Geçen ay Katar'daydım, orada da görüştük, görüşmeye devam edeceğiz."

SUUDİ ARABİSTAN TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ay Suudi Arabistan'a yapacağı ziyaretin ikili ilişkiler açısından büyük önem ifade ettiğini dile getirdi. "Şunu büyük bir memnuniyetle ifade etmeliyim ki Suudi Arabistan-Türkiye ilişkileri son dönemlerde hiçbir dönemde görülmemiş bir ivme kazanmış durumdadır" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Askeri, siyasi, ekonomik, ticari, kültürel, bu noktada birçok gelişmeleri şu anda yaşıyoruz ama bu resmi ziyaretle bu çok ciddi bir ivme kazanacak, buna eminim, buna güveniyorum. Çünkü şimdi askeri bakıyorsunuz bakış açımız aynı, örneğin Yemen olayında aynı şekilde baktık, öyle bakıyoruz. Ortadoğu'daki gelişmelere aynı bakıyoruz. Siyasi bakışımız da aynı, askeri yönden bakışımız da aynı; bunlar bizim için çok çok önemli. Ekonomik-ticari alanda inanıyorum ki bizim Suudi Arabistan ile birlikte yapacağımız çok şey var ve buradaki dayanışmamız, birçok provokatif yaklaşımları da ortadan kaldıracaktır. Çünkü biz her şeyden önce hem bu ekonomik dayanışmamızla kazan-kazan esasına göre birçok şeyleri aşabiliriz ve dayanışmayla da gerek birbirimize destekte ve üçüncü ülkelerle ilişkilerde de birçok adımları birlikte atabiliriz. Kültürel noktada da bizim tabii tarihi-kültürel bir birlikteliğimiz, zenginliğimiz var. Bunu da geleceğe çok daha güçlü bir şekilde taşımalıyız diye düşünüyorum. Örneğin turizmde bir defa inanç turizminde bizim Suudi Arabistan ile olan ilişkimiz çok farklı. Niye? Her yıl hac olsun, umre olsun, bu noktada tabii Türkiye dünyada herhalde en ciddi vatandaşını Suudi Arabistan'a gönderen bir ülkedir. Fakat Suudi Arabistan'dan da Türkiye'ye turizm olarak gelen ben inanıyorum ki on binlerce insan var. Ve gelip tabii dört mevsim farklı bir sunum, destinasyonları itibarıyla zengin olan bir Türkiye, Suudi Arabistan için de Suudi Arabistan halkı için de önemli bir destinasyon teşkil ediyor ve bunları da sürekli olarak geliştiriyoruz. Ve bu konudaki dayanışmamız da bizlere halklarımızın dayanışması noktasında çok önemli zenginlikler katıyor diye düşünüyorum ve bu ziyaretle bunları daha da artıracağız."

İRAN İLE VARILAN NÜKLEER ANLAŞMA

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran'ın nükleer programı konusunda P5+1 ülkeleriyle (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve Çin) imzaladığı anlaşmaya Türkiye'nin nasıl baktığına ilişkin bir soruya "Bu henüz bana göre bitmiş bir anlaşma değil. Yani bu tam bittiği zaman bunu değerlendirmek çok daha isabetli olacaktır" cevabını verdi.

Dünyanın nükleer silah noktasında İran'ın attığı adımı asla kabul etmediğini ifade eden Erdoğan, ancak nükleer enerji konusundaki yaklaşımın ise farklı olduğunu söyledi. "Ben nihai neticesini görmeden bu iş sağlıklı bir şekilde neticelenmiştir diyemem" ifadesini kullanan Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:

"Tabii birçok konuda bizim İran ile görüş ayrılığımız var ama ben bu görüş ayrılığımızın doğrusu komşuluğumuza mani olmasını da istemiyorum. Fakat temennim odur ki yani biz mezhepçi bir ayrılık tavrıyla birbirimize adeta düşman kesilmemeliyiz. Orası Şia, biz de Sünni'yiz ağırlıklı olarak ama Türkiye'de de mesela Sünniliğin dışında Alevi mezhebine mensup olanlar da var. Biz kalkıp da birbirimize düşmanlık edemeyiz. O ayrı bir olay, bu ayrı bir olay. Ben diyorum ki bunu birçok uluslararası toplantıda da söyledim İslam ülkeleri arasında; bizim referansımız mensubu olduğumuz mezheplerimiz olmamalı, bizim referansımız İslam olmalı. İslam ne diyor biz ona bakmalıyız. Mezhebimiz ne diyor ona bakmamalıyız, ona bakarsak yanlışın içinde oluruz ama İslam ne diyor, buna bakarsak o zaman doğru yolda, sırat-ı müstakim üzere oluruz. Bunu yakalamalıyız diye düşünüyorum. Çünkü dünyada bizleri, özellikle İslam dünyasında paramparça ettiler. Toparlanmamız lazım, bir olmamız lazım, beraber olmamız lazım, dayanışma halinde olmamız lazım. İşte bakın, Irak'ın haline bakın değil mi, Suriye'nin haline bakın, Filistin'in haline bakın, Mısır'ın haline bakın, Libya'nın haline bakın, aynı şekilde Tunus, her yer adeta kendi içinde paramparça ülkeler. Bunları aşmamız lazım diye düşünüyorum ve bunu bir an önce eğer başarabilirsek İslam dünyası çok daha güçlü olacaktır." DHA

Mültecilere 1 milyon dolar bağışlıyor

İngiliz aktör Sacha Baron Cohen ve Avustralyalı aktris eşi Isla Fisher, Suriyeli mültecilere 1 milyon dolar bağışlayacak.

TIME'ın haberine göre, ünlü çift dünyanın önde gelen yardım kuruluşlarından Save the Children'a (Çocukları Koruyun) 500 bin dolar bağış yapacak. Çiftin yaptığı bağış ile Suriye'nin kuzeyindeki 250 bini aşkın çocuk için kızamık aşısı alınacak.
Oynadığı Borat ve Ali G karakterleriyle tanınan Cohen ve eşi, 500 bin dolar da Uluslararası Kurtarma Komitesi'ne (IRC) bağış yapacak. Bu meblağ da özellikle Suriyeli kadın ve çocuk mültecilerin eğitim, sağlık ve barınma masraflarına harcanacak.
IRC Başkanı ve CEO'su David Miliband, çiftin davranışını "insanlığın müthiş ifadesi" olarak tanımladı. İngiltere eski Dışişleri Bakanı Miliband; bunun, diğer insanlara da örnek olmasını ümit ettiğini sözlerine ekledi.

"Alo annemi öldürdüm

Bir bankada üst düzey yöneticilik yapan Belgin Hızal, kızı tarafından boğularak öldürüldü.
Sarıyer Uskumruköy’de psikolojik sorunları bulunduğu öğrenilen genç kadın, tedavisi nedeniyle tartıştığı üst düzey yönetici annesini elleriyle boğarak öldürdü. ABD’de eğitim görmüş genç kadın, adliyede korkunç anı “Tartıştık, boğazını sıktım. Sonra annem öldü.” diye anlattı.

Uskumruköy’deki Bizim Vadi Sitesi’nde yaşayan, özel bir bankanın üst düzey yöneticisi 57 yaşındaki Belgin Hızal, Bodrum’da takı yapıp satarak yaşamını kazanan, psikolojik rahatsızlıkları bulunan kızı Aslı Sönmezler’i (34) tedavi amacıyla üç ay önce yanına getirdi.  Kızı ile birlikte yaşayan Belgin Hızal henüz bilinmeyen sebeple kızı tarafından villasının mutfağında öldürüldü. Annesini boğarak öldürdüğü öne sürülen Aslı Sönmezler, olayın ardından jandarmayı arayarak ihbarda bulundu. Söz konusu adrese gelen jandarma ekipleri, zanlı kızı gözaltına aldı. Belgin Hızal’ın cesedi olay yerindeki incelemelerin ardından otopsi için Adli Tıp Kurumu’na kaldırıldı. Zekeriyaköy Jandarma Karakolu’na götürülen cinayet zanlısı Aslı Sönmezler’in işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi.

GÖZYAŞLARI ARASINDA İFADE VERDİ

Hürriyet’ten Fırat Alkaç’ın haberine göre; nöbetçi savcıya gözyaşları arasında ifade veren Sönmezler, korkunç anları şöyle anlattı: “Akşam annemle tartıştık. Kendimi kaybettim. Mutfaktaydık, tartışma büyüyünce annemin boğazını sıktım. Bir süre bırakmadım, arbede oldu. Annem sonra öldü.”

Sönmezler, ifadesinin ardından sevk edildiği nöbetçi 10’uncu Sulh Ceza Hakimliği’nce tutuklanarak cezaevine gönderildi. Emekli olduğu halde çalışmaya devam eden Belgin Hızal’ın cenazesi ise otopsi için Adli Tıp’a sevk edildi.

‘Himmet’in yüzde 15’i ‘Hoca payı’ diye ayrıldı

Fethullahçı Terör Örgütü'ne yönelik yürütülen soruşturma kapsamında hazırlanan 'gizli' ibareli rapora SÖZCÜ ulaştı.


Ankara Başsavcılığı’nca, Fethullahçı Terör Örgütü’ne yönelik yürütülen ana soruşturma kapsamında Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlamalarla Mücadele Dairesi’nce hazırlanan ‘gizli’ ibareli rapora SÖZCÜ ulaştı. Raporda, Gülen Cemaati’nin topladığı himmetlerin (yardım) yüzde 15’lik kısmının “kutsal hoca payı” adı altında doğrudan Fethullah Gülen’e gönderildiği öne sürüldü.

İLK MAAŞIN TAMAMI HİMMET

61 sayfalık raporda, örgütün, işadamlarından, kamu kaynaklarından, sivil toplum kuruluşlarından, eğitim faaliyetlerinden, basın yayın organlarına verilen reklamlarla aboneliklerden ve dini duyguların istismarıyla gelir elde ettiği belirtildi. Kamu kurumlarında çalışan örgüt mensuplarının ilk maaşlarının tamamı, her ayki maaşlarından da evlilerden yüzde 5, bekarlardan yüzde 10 oranlarında himmet adı altında bağış olarak alındığı kaydedilen raporda, şu değerlendirme yapıldı:
“Himmet paralarının kurumlardan sorumlu sözde imamlarda toplandığı, kurban bayramlarında kişilerden kurban bedeli olarak para toplandığı, toplanan tüm himmet paralarının yüzde 10-15’lik kısmının direkt ‘Kutsal Hoca Payı’ olarak Fetullah Gülen’e gönderildiği, gönderilen bu paranın ne amaçla ne şekilde kullanıldığının sadece Fetullah Gülen tarafından bilindiği (…)”

PARAYI AKLADILAR

Raporda, “Mali Yapılanma-Suç Gelirleri” başlığı altında yer alan bilgilerde, örgütün Türkiye ve dünyada son derece geniş gelir toplama ağına sahip olduğu, gelenekçi gelir toplama yöntemleriyle elde ettiği gelirleri aklama noktasında birçok yasadışı yönteme başvurduğu öne sürüldü.

ŞİRKETLER KURDULAR

Rapora göre örgütün finans kaynağının temelini himmet, sadaka, bağış, kurban parası, gazete ve dergi abonelikleri oluşturuyor. Toplanan paralarla sermaye şirketleri kurulduğu, bu şirketlerin bünyelerinde de finans ve insan kaynağı oluşturmak için yurtlar, dershaneler, özel okullar, iş yerleri açıldığı, kayıt dışı toplanan paraların da bu şirketler aracılığıyla sisteme kazandırıldığı ifade edildi.

Asuman Aranca / Sözcü

İnşallah ahirette asgari ücret yoktur varsa yandık

Türkiye geçen yıl Soma’da 301, Ermenek’te 18 madencinin ölümüyle yıkıldı. Maden işçilerinin sorunları, yaşanan bu iki faciayla yeniden gündeme geldi...


Yüzlerce metre derinde karanlıkta ekmek parası için mücadele veren madenciler içini döktü… 33 yıllık madenci Mustafa Açıkgöz, çocuklarını okutabilmek için hâlâ ocakta. Aldığı ücreti ise böyle yorumladı…

Türkiye geçen yıl Soma’da 301, Ermenek’te 18 madencinin ölümüyle yıkıldı. Maden işçilerinin sorunları, yaşanan bu iki faciayla yeniden gündeme geldi… İhmaller yüzünden, göz göre göre can veren işçilerimiz unutulmadı, unutulmayacak… Evine ekmek götürebilmek için yüzlerce metre toprak altında çalışan madencilerin zorlu mücadelesi ise sürüyor… El Cezire kanalı, Zonguldak’ta bir madene indi. 400 metre aşağıda işçilerle konuştu. Hepsinin derdi ortak… Ölümle burun buruna çalışıyorlar, aileleriyle vakit geçiremiyorlar, geçim sıkıntısı büyük…

Erkan Usta 16 yıllık maden işçisi. Görevi kazmacılık. Usta “Madencinin hâli hep böyle, hep karanlıkta. İşimiz zor. Alınterimizi madene akıtıyoruz. Ekmeğimizi buradan çıkarıyoruz” diyor. Mustafa Açıkgöz, 45 yaşında. 12 yaşından beri, yani tam 33 yıldır madende çalışıyor. Maden onun hayatı. “Yer üstünde trafikte karşıdan karşıya bile geçemiyoruz, beceremiyoruz” diyor. Okuyamayınca mecbur madenci olduğunu söylüyor. “İlk önce dağlarda kaçak ocaklarda çalışmaya başladım. Biraz da mecburiyetten seçtim. Başka bir iş yoktu” diye anlatıyor.

EN BÜYÜK ENDİŞESİ OCAĞIN KAPANMASI

Hep asgari ücretle çalışmış. Aslında emekli olmuş, ama yine de çalışmaya devam etmek zorunda. İki çocuğu üniversitede. Aldığı para yetmiyor. “Devlet kurumundan emekli olan komşum 2 bin 500 – 3 bin lira civarı emekli maaşı alıyor, ben ise bin 250 lira alıyorum. O da ekmeği aynı paraya alıyor, ben de. Çalışırken asgari ücretlisin, sıkıntı; emekli oldun mu asgari ücret emeklisisin, sıkıntı. İnşallah öteki tarafta asgari ücret yoktur, orada da varsa yandık” diye dua ediyor. En büyük endişesi, çalıştığı madenin kapanması. “Buralar kapanırsa, sigortalı iş bulamazsak birilerinin yanında kaçak çalışacağız, çoluk çocuğumuza bakacağız. Başka şansımız yok bizim” diyor. Sözcü

Sigara cezalarına zam geldi!

Sağlık Bakanlığı, sigara yasağı uygulanan yerlerde ihlal tespit edildiğinde kesilen cezalara zam yaptı.
Sağlık Bakanlığı, sigara cezalarına zam yaptı. Türkiye’de 24 milyon tiryakiyi ilgilendiren yeni cezalar, 1 Ocak 2016’dan itibaren yürürlüğe girecek. Duvarlarda asılı olan geçmişten kalan “72 TL ceza” afişleri de değişecek.

2015’te 100 lira olan ceza 105 liraya sigara yasağı uygulanan yerlerde ihlal tespit edildiğinde kesilen cezalara zam yaptı. Ceza tarifesinin zamlı halini tablo olarak hazırlayan bakanlık, genelge olarak illere yolladıçıkacak. Bakanlık, . Yeni cezalar şöyle:

YENİ YILIN ZAMLI VERGİ VE CEZALARI YENİ YILIN ZAMLI VERGİ VE CEZALARI

-Kapalı alanda, araçların sürücü koltuklarında, toplu taşıma araçlarında ve yolcu taşıyan denizyolu araçlarının güvertesinde sigara içenlere: 105 TL

-Yere izmarit, paket, ağızlık ve kâğıt atanlara: 63 TL

-Mevzuata uygun ve herkes tarafından görülebilecek yasal uyarı yazısı asmayanlara: Bin 766 TL

-Tütün ürünlerine benzer şeker, sakız ve oyuncak satanlara: 28 bin 720 TL’den 143 bin 608 TL’ye kadar.

-Tütün kullanımına izin veren işletmelere,

-Sigara içilen alanları koku ve duman geçişini önleyecek şekilde düzenlemeyenlere,

-Tavan, kapı ve pencereleri dışında dört tarafında sert duvar olmayanlara,

-Standartlara uygun havalandırma tertibatı olmayanlara,

-18 yaşından küçüklerin sigara içilen ortama girmesine izin verenlere: Bin 432 TL’den 7 bin 179 TL’ye kadar.

TEK TEK SİGARA SATANA 17 BİN 700 TL

-Tütün ürünlerinin paketlerini açarak tek tek sigara satanlara: Bin 766 TL’den 17 bin 700 TL’ye kadar.

-Sağlık, eğitim ve öğretim, kültür ve spor hizmeti verilen yerlerde tütün satışı yapana: Bin 432 TL

-Pazarlama ve satışta 18 yaşını doldurmamış kişileri çalıştırana: 1766 TL

-Tütün ürünlerini otomatik makinelerde, telefon, televizyon ve internet gibi işletme dışından görülebilecek şekilde satanlara: 35 bin 403 TL’den 177 bin 37 TL’ye kadar.

-Satış belgesi olmaksızın ve satış belgesinde belirtilen yerin dışında tütün ürünü satanlara: 8 bin 848 TL – 88 bin 517 TL (toptan satış yapanlara)

-18 yaşını doldurmamış kişilere tütün ürünleri satışı yapanlara: 6 aydan 1 yıla kadar hapis

5 YILDA 121 MİLYON LİRA PARA CEZASI KESİLDİ

Bakanlık verilerine göre, yasağın başladığı 2010 yılından bu yana 12 milyon denetim gerçekleştirildi. Denetimlerde ihlal görülen mekânlara 121 milyon TL ceza kesildi. Üçüncü ihlalden sonra işletmelere 10 günden bir aya kadar kapatma cezası verildi.

27 Aralık 2015 Pazar

Şok Evlilik! Damat 9, Gelin 8 Yaşında

Damadın 9, gelinin 8 yaşında olduğu evlilik büyük tepkilere yol açtı. Ailelerin telli duvaklı yaptığı düğünün videosu yayınlanınca da olay yargıya taşındı.

Mısır'da biri 9, diğeri 8 yaşındaki 2 çocuğun evlendirilmesi tepkilere yol açtı. Mısır'ın Dekhaliye şehrinde 23 Aralık'ta gerçekleşen bir düğün, sosyal medyada tartışma yarattı.

TELLİ DUVAKLI EVLENDİLER

Çocuk yaştaki Muhammed Hasan Atiye (9), amcasının kızı olan Nebile Abdusselam (8) ile telli duvaklı evlendirildi.

BÜYÜK TEPKİLERE NEDEN OLDU

Düğün fotoğraflarının sosyal medyada yayılmasıyla Mısır Çocuk Hakları Dernekleri Federasyonu, çocukların aileleri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Sosyal medya büyük tepki gören olay, yargıya taşındı.

Çin'de "tek çocuk" politikası resmi olarak sona erdi

Çin'de çiftlerin ikinci çocuğa sahip olabilmesi resmi olarak onaylandı.

Pekin yönetimi, ülkede çiftlerin ikinci çocuğa sahip olmasına izin veren yasayı resmi olarak onayladı.
Ülkede, tek çocuk politikası yeni yıldan itibaren son buluyor.
Şinhua ajansının haberine göre, çiftlerin ikinci çocuğa sahip olabilmesinin yolunu açan yasa, resmen onaylandı ve 1 Ocak'ta yürürlüğe girecek.
Ülkenin 2016-2020 dönemi sosyal ve ekonomik reformlarının belirlenmesi için geçen ekim ayındaki toplantıların son gününde Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkez Komitesi, ülkede "tek çocuk" politikasının kaldırıldığını açıklamıştı.
Aile Planlaması Komisyonu daha önce yaptığı açıklamada, tek çocuk politikasının kaldırılmasıyla ülke nüfusunun 2030'da 1,45 milyara ulaşacağını ve her yıl ortalama 20 milyon doğumun beklendiğini belirtmişti.
Çin'in aile planlaması ve tek çocuk politikası, ülkenin hızlı artan nüfusunu kontrol altına almak için 1980 yılında yürürlüğe girmiş ve kentlerde yaşayan ailelere tek çocuk sınırı getirilmişti. Kırsalda yaşayan çiftlere ise ilk çocuklarının kız olması halinde ikinci çocuğa izin verilmişti. ntvmsnc

İşkenceci üvey anne, Ankara’ya nakledildi

Kayseri'de 5 ve 7 yaşındaki iki üvey çocuğuna işkence yapmak suçundan 46 yıl hapis cezasına çarptırılan ve kaldığı Kayseri Kapalı Cezaevi’nde hükümlü ve tutuklular tarafından dövülerek hastanelik edilen Songül A., Ankara’ya nakledildi.

16 Aralık’ta 46 yıl hapis cezasına çarptırılan Songül A., kaldığı Kayseri Kapalı Cezaevi’nden geçen perşembe günü Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki Adli Tabipliğe getirildi. Songül A., iddiaya göre tutuklu veya hükümlüler tarafından dövülünce, cuma günü gece saatlerinde tekrar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne getirildi.

REVİRE KALDIRILDI

İşkenceci üvey anne, acil servisin travma bölümünde ’darbe, dayak, bükülme, ısırılma veya tırmalanma, başın yüzeysel yaralanması tanısı’ ile tedavi uygulandı. Tedavisinin tamamlanmasının ardından Songül A., jandarmalar tarafından tekrar cezaevine götürülerek, revire konuldu.

Cezaevindeki bu gelişmeler üzerine Songül A.’nın, can güvenliği açısından başka bir cezaevine nakledilmesi kararlaştırıldı. Sevk kararı uyarınca Songül A., dün gece yarısı güvenlik önlemleri altında Ankara Sincan Kapalı Cezaevi’ne götürüldü.

Ahiretli istismar

Onlarca kişiyi ‘dini duygularını istismar ederek’ dolandırmaktan yargılanan emekli anaokulu öğretmeni Türkan Budak, 3 yıl 1 ay hapse mahkûm edildi.

Bir üniversitede dekan olan Prof. Dr. S.G.A.’nın şikâyeti üzerine Türkan Budak ve şeyh olduğu iddia edilen Zekeriya K. hakkında Ankara 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’inde dava açıldı.

Dekan ifadesinde, 10 yıl boyunca yaklaşık 500 bin lira para, 50 bin lira değerinde ziynet eşyası, Ankara’da dairesinden satışıyla elde edilen parayı şüphelilere kaptırdığını beyan etti. 24 Aralık’taki karar duruşmasında, mağdurlar da ifade verdi.

EĞİTİMLİ MAĞDURLAR

Mağdurların beyanları, aralarında doktor, avukat, mühendis ve işkadınlarının da bulunduğu eğitimli şahısların, aynı yöntemle dolandırıldıklarını ortaya koydu. Bir mağdur, “Okuldaki öğretmenleri ve tanıdıklarını cemaate çekiyordu. Anaokulu öğretmeni olduğu için sınıfındaki çocukların anneleriyle irtibat kuruyordu. Etkileyici vaazlar vererek kadınları ağına düşüyordu” dedi. Zekeriya K. beraat ederken Türkan Budak, 3 yıl 1 ay hapis, 5 bin lira para cezasına mahkûm edildi.

‘Öldüğünüzde şeyhimiz yanınızda olacak’

MAĞDURLARDAN biri kadının kurbanlarını hangi sözlerle ağına düşürdüğünü anlattı. Buna göre, Türkan Budak ev toplantılarında, “Öbür dünyaya hiçbir şey götüremeyeceksiniz. Öldüğünüzde mezara konurken şeyhimiz yanınıza gelecek ve sizin adınıza şahitlik yapacak.  Bu parayı bana verin şeyhime götüreyim ve sizin adınıza hayırlar yapalım” diyerek para topluyordu.

Delil fotoğraf

‘Şeyh’ olarak adlandırılan Zekeriya K. suçlamaları reddederek sanık Türkan Budak’ı tanımadığını söyledi. Mahkemeye, Zekeriya K. ve Türkan Budak’ı birlikte gösteren fotoğraf delil olarak sunuldu. hürriyet.com.tr

7 yıldır çiğ et yiyen adam

Derek Nance, 7 yıl önce başladığı diyete bağlı olarak sadece çiğ etle besleniyor.


2008 yılında sürekli kusmaya başlayan Derek Nance, farklı beslenme alışkanlıkları denemeye karar verdi. Bir dönem vegan olmaya karar veren Nance, sonra tamamen fikrini değiştirerek kalbi atmayan hiç birşeyi yiyemez hale geldi.

“Mağara adamı” diyeti denen yeme alışkanlığına çok zor alıştığını ifade eden Derek Nance, yaklaşık bir ay boyunca çiğ et yerken boğazının arka tarafında sürekli acı bir tat hissettiğini ve bu macerasına bahçesinde süt için yetiştirdiği keçilerle başladığını belirtiyor.

Vice News’e konuşan Derek Nance, 1930’lu yıllarda çiğ yiyecekler yemenin sağlık açısından faydalarını araştıran bir dişçi olan Weston Price‘tan ilham almış. Çok uzun zaman boyunca hasta olduğundan, artık her türlü diyeti denemeye hazır bir noktaya  geldiğini ifade eden “mağara adamı” Derek, bir aylık süre içinde nihayet çiğ et yemeye tamamen alıştığını ifade ederek “Fiziksel olarak güçlendim ve daha iyi hissetmeye başladım.” diyor.

Sözcü'de yer alan habere göre; Derek’in babası durumu onaylamazken aile genel olarak çocuğuyla yemekli toplantılarda görüşmek istemiyor. Ancak belki de durumların en ilginci Derek ile kız arkadaşı arasında yaşanıyor. Çünkü kız arkadaşı Joanne bir vejetaryen. Joanne, “Aramızdaki fikir ayrılıklarıyla ilgili konuşuyoruz. Onu anlıyorum çünkü o bunun sağlığı için gerekli olduğunu düşünüyor. Mesela ben neyi istersem isteyeyim yiyebileceğimi ve beni etkilemeyeceğini biliyorum. Bu aramızdaki önemli bir fark.” diyor.

BİLİM İNSANLARININ GÖRÜŞÜ

The Guardian‘a konuşan Dr. Lisa Young, böyle bir diyeti kesinlikle önermeyeceğini ifade ediyor. Öncelikle diyeti uygulayanın gıda kaynaklı hastalıklara çok daha kolay yakalanabileceğini söylüyor. Pişirmenin zararlı bakterileri yok etmesi gerçeğinden bahseden Dr. Young, “Başlı başına çok fazla et yemek fazla protein ve doymuş yağ demektir. Damarlarınızı tıkayabilir. Kalp sorunlarına yol açabilir. Bu yeme alışkanlığı bu adam için uygun olabilir. Ancak genetik kodları buna yardımcı olmuştur belki de. Yani herhangi başka biri de bu diyeti uygulayabilir demek absürt olur.” açıklamasını yapıyor.

Rusya'dan 5 kente özel üs

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkenin 5 sahil kentinde terörle mücadele için operasyonel karargah kurulması talimatı verdi.

Suriye’de IŞİD’e yönelik operasyonlarını artıran Rusya, eş zamanlı olarak ülke içinde de önlemlerini artıyor. Terörle mücadelede alınan tedbirler üzerindeki devlet kontrolünü artırmak için verilen talimata göre Kaspiysk, Murmansk, Petropavlovsk-Kamçatka, Simferopol ve Güney Sahalin’de özel ekiplerin bulunacağı üsler kurulacak.

Kremlin’den yapılan açıklamaya göre söz konusu talimat, buradaki özel ekiplere “Rus federal yürütme organlarının ve onlara bağlı bölgesel yönetimlerinin; Rusya’nın karasularında, özel ekonomi bölgelerinde ve kara sahanlığında terör operasyonlarını yönetirken ve terörle mücadele ederken güç ve kaynak kullanımı planlamasını organize etme” yetkisi veriyor.

Bu talimat özel ekiplere ayrıca “Rusya’nın hakimiyet uyguladığı, hakimiyet ve yetki hakkına sahip olduğu diğer denizlerde ve ayrıca Rus bayrağı altında çalışan gemilerde terör operasyonları planlama sorumluluğu veriyor.” DHA

Feyzioğlu: Ben o eli tutarım

TBB Başkanı Feyzioğlu, Başbakan Davutoğlu'nun seçim öncesi ve sonrasında yaptığı konuşmalarında tüm topluma elini uzattığını söyledi.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun seçim öncesi ve sonrasında yaptığı konuşmalarında tüm topluma elini uzattığını belirterek, “Eli peşinen tutmayı reddetmek, eli uzatanı da zayıflatır. Ben o eli tutarım, tutmaya hazır olduğumuzu da her seferinde Türkiye’nin üstün menfaatleri, Türk milletinin geleceği ve vatanın bütünlüğü tehdit altında olduğu için o eli tutmayı da milli vazife olarak görürüm” dedi.
Hatay Barosu’nun kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında geldiği kentte temaslarını sürdüren Feyzioğlu, İskenderun Ticaret Odası’nı ziyaret etti. Oda Başkanı Levent Hakkı Yılmaz ve yönetim kurulu üyeleriyle bir araya gelen Feyzioğlu Türkiye’nin zor bir süreçten geçtiğini, bu zor günlerin birlik ve beraberlik içinde aşabileceğine dikkat çekti.

“AVUKATI, SAVCIYI DÜŞMAN İLAN EDEREK SORUN ÇÖZÜLMEZ”

TBB Başkanı Feyzioğlu,yargıda artık ‘Şucu mu?’, ‘Bucu mu?’ sorularının sorulmaya başlandığını belirten şunları söyledi:

“Bugün ‘Yargıtay filanca konuda ne demiş?’ diye sorduğunuzda filanca konuyu merak etmeden verilen cevap ya da soru gibi sorulara cevap şu. Hangi Yargıtay? 2010 öncesi Yargıtay mı, 2010-2014 arası Yargıtay mı, 2014′den sonra ki Yargıtay mı? ‘Şu mahkemeden nasıl bir karar çıkar acaba?’, ‘Yahu başkan cemaatçi mi?’, ‘Tayyip beyci mi?’, ‘Ahmet hocacı mı?’, ‘Milliyetçi mi?’, ‘Alevi mi?’ Bu soruların sorulmaya başlandığı bir ülkede hukuki güvenlik olmaz. Bu soruların sorulduğu ülkede avukatlık da olmaz. İş takipçiliğine dönüşür iş. Biz dönüyor, dolaşıyoruz elimizde kırmızılıklar çıkmış onu suçluyoruz. Ama karaciğer hasta, böbrekler iflas, kalp pompalamıyor. Biz emarelere dışa verilen belirtilere bakıyoruz onları konuşuyoruz toplumu düzeltme zamanı. Bu düzeltmeyi de birbirimizi suçlayarak yapamayız. İktidarı muhalefeti, sivil toplum örgütlerini iş işveren camiasını ticaret erbabını, sanayiciyi, Avukatı hakimi savcıyı düşman ilan ederek karşı kamplarda ilan ederek biz bu işi çözemeyiz. Aynı gemide olmanın artık farkındalığına haydi gelin ulaşalım.”

“O ELİ TUTMAK MİLLİ VAZİFEDİR”

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, açıklamaların devamında Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun seçim öncesi ve sonrasında verdiği mesajlara değinerek şöyle devam etti:

“Ülkemizin başbakanı gerek seçim öncesi, gerekse seçim sonrası yaptığı konuşmalarında tüm topluma elini uzatmıştır. Eli peşinen tutmayı reddetmek, eli uzatanı da zayıflatır. Hz. Mevlana’yı hatırlatmak isterim size ‘Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.’ Ben o elin uzatılmasına bakarım. Ben o eli tutarım, tutmaya hazır olduğumuzu da her seferinde Türkiye’nin üstün menfaatleri, Türk milletinin geleceği ve vatanın bütünlüğü tehdit altında olduğu için o eli tutmayı da milli vazife olarak görürüm. Tabi el tutmak demek düşüncelerin dinlenmesi, değerlendirilmesi istişare mekanizmalarında bizim ısrarla ileri süreceğimiz hukukun üstünlüğünü, demokrasi, insan hakları vatandaşa eşit vatandaş muamelesi yap ilkelerinin de karşılık bulmasını gerektirir. Biz Türkiye’nin Ortadoğu’da girdiği bu çıkmazdan kendi ülkesinde milli birliğini ve beraberliğini sağlayarak çıkabileceğini gören vatansever insanlar olarak sizlerle işbirliği yapmaya geldik.”

KİLİSEYİ ZİYARET ETTİ

Hatay’ın İskenderun ilçesinde bir dizi ziyaret gerçekleştiren Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun son durağı Ortodoks Kilisesi oldu. Feyzioğlu, Ortodoks Kilisesi Vakıf Başkanı Can Teymur, Kilise Papazı Dimitri Yıldırım, Karasun Manuk, Ermeni Kilisesi Papazı Avedis Tabaşyan ile cemaat üyelerinin Noellerini kutladı. Sıcak ve samimi bir ortamda geçen ziyarette konuşan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Hıristiyan vatandaşların noelini kutlamak için burada bulunduklarını ifade ederek, “Gerçekten büyük bir mutluluk. Paylaştıkça mutluluklar artıyor. Biz birlikte yaşayan ve birlikte yaşamaya devam eden ah etmiş insanlarız. Hepimiz eşit vatandaşlık faydasında buluştuğumuz takdirde bir geleceğe sahibiz. Bu sebeple bugün yanınızda olmayı özellikle arzu ettim” dedi.

“Biz bir kocaman bir biz olmak için” mücadele etmek gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Feyzioğlu, “Farklı dinlerden, farklı mezheplerden, farklı inançlardan, inanç yollarından, etnik kökenlerden, dillerden gelebiliriz. Ama hepimiz o büyük bizin parçasıyız. Ortak bir geçmişimiz ve geleceği birlikte inşa etme ülkümüz var. Hepimizin de bu ülküye, bu binaya birer tuğla koyma yükümlülüğümüz bulunmakta. Ben Türkiye’nin büyük bir sıkıntı içinde yer aldığı şu günlerde ayrışmaya, kavgaya, yıkıcı sözlere son ilgili herkesin ve her bireyin ortak akla katkıda bulunması gerekir diyorum. Üzerimize düşeni dün yaptık, bugün de daha fazla yapmaya varız. Herkesten de aynı çabayı bekliyoruz” diye konuştu. (DHA)

Boğaza nazır asırlık koruda inşaat başladı

İstanbul Kanlıca’daki 200 dönümlük boğaz manzaralı Mihrabat Korusu da imara açıldı.



Sözcü'nün haberine göre; Koruda son günlerde günü birlik tesis inşa etmek için yoğun bir kazı ve hafriyat çalışması yapılıyor. Boğaziçi Dernekleri Platformu ise İstanbul 2 Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’na başvurarak koruyu tahrip eden inşaatın durdurulmasını istedi.

Komisyona sunulan şikayet dilekçesinde, inşaat çalışmaları ile tarihi korunun yeşilinin tahrip edildiğine dikkat çekilerek doğal dokuyu bozan devasa boyutlarda hafriyat, istinat duvarı ve çelik konstrüksiyon işleri yapıldığı kaydedildi. Boğaziçi Dernekleri Platformu Koordinatörü Kamile Yılmaz, korunun sit alanı içinde yer aldığını hatırlattı.