24 Kasım 2014 Pazartesi

Erdoğan: Kadın erkek eşitliği fıtrata ters..

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İstanbul’da düzenlenen KADEM 1. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi'ne katıldı.

İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:

Konuşmamın hemen başında öğretmenler gününde tüm öğretmenlerimiz için kutlu olmasını diliyorum. Tüm öğretmenlerimize bu anlamlı gün vesilesiyle şahsım ülkem ve aziz milletim adına sonsuz şükranlarımı ifade ediyorum. zaten bu akşam Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda 81 vilayetimizden gelecek öğretmenlerimizle bir arada olacağız, öğretmenler günümüzü beraber kutlayacağız.    

“ASIL OLAN ÖNCE DİNLEMEK SONRA DA DİNLETEBİLMEKTİR”
Kadın ve demokrasi derneği KADEM, 8 Mart 2013 tarihinde kuruldu ve yaklaşık 1,5 yıllık geçmişi olmasına rağmen ses getiren dikkat çeken uyaran ve uyandıran çok sayıda faaliyete başarıyla imza attı. KADEM mevcut tüm diğer sivil toplum örgütlerine nazaran farkını çok net biçimde ortaya koydu. Bu fikrini masada ortaya koymak başka bir şey, hizmetle ortaya koymak başka bir şey ama birde toplum içerisinde gerilimler meydana getirmek suretiyle acaba sesimi duyurabilir miyim demek başka bir şey. Asıl olan önce dinlemek sonra da dinletebilmektir. Türkiye’nin kadın sorunlarına farklı açılımlar getiren bir derneğe gerçekten ihtiyacı vardı.

KADEM kısa zamanda bu ihtiyacı karşılar konuma geldi. Uluslararası kadın ve adalet zirvesinin esasında KADEM’in o farklı bakış açısını yansıtan çok önemli bir etkinlik olacağına inanıyorum. Modern dünyada insana ve insanlığa ilişkin her meselenin bir şekilde ele alındığını biliyoruz. Ama sorunlara karşı bütüncül adil yaklaşım ortaya konulmadığını görüyoruz. Zihinlerin ve vicdanların kompartımanlara bölmelere ayrıldığı kendi ilgi alanlarına yoğunlaşan kesimlerin başka dünyalara duyarsız hale geldiği bir çağda yaşıyoruz. Bunun onlarca yüzlerce örneği var. Çevre konusunda aşırı duyarlılık kesim gösteren kimselerin silahlanma konusunda duyarsız kaldığını görüyorsunuz. Başka ülkelerin çevre sorunlarına karşı hassas olanların, kendi ülkelerinin çevreye verdiği zarar karşı duyarsız kaldığına şahit olduğunu görüyorsunuz.

İNSAN KATLİAMLARINA GÖZLERİNİ KAPATIYORLAR”
Dünyada özellikle çevre konusunda atılan adımlar, demokraside çok ileriyiz diyen ülkelerde aynı hassasiyetin olmadığını görüyorsunuz. Belli ülkelerde en küçük insan hakları ihlalini çok büyük meseleler haline getirenlerin, başka ülkelerdeki demokrasi katliamlarına insan katliamlarına gözlerini kapattıklarını görüyorsunuz.

“SÖYLEDİĞİMLE KALIYORUM”
Fok balıklarının avlanmasını küresel mesele haline getirenlerin, Suriye’de Filistin’de binlerce çocuğun kadının katledilmesine en küçük bir duyarlılık göstermediğini görüyorsunuz. Suriye’de 300 bini aşkın insan öldürüldü. Hala dünyadan ses yok. Kendileriyle görüşüyorum, ama söylediklerimle kalıyorum.

“DÜN BİR MİSAFİRİM VARDI…”
En ufak hassasiyetleri yok. Tek hassasiyetleri var petrol. İşte kucağında yavrusuyla ölen, dün bir misafirim vardı 30 yaşındaki evladının Mısır’da helikopterlerden nasıl öldürüldüğünü anlatıyor, göz yaşlarıyla yanımızda hakikaten eşimle beraber dinledik evimde, o tabloyu bize sergiledi.

“BATSIN BU DÜNYA”
Ben uluslararası mahkemeye gidebilecek miyim, ülkemde açamıyorum diyor. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Onlarca yüzlerce binlerce örneği var bunun. Bütün bu çifte standartlar bu ikircikli yaklaşımlar aslında sorunların çözümünde en büyük eksiğin adalet duygusunun olduğunu bizlere gösteriyor. Hani bizim Gencebayımız var ya, batsın bu dünya diyor ya, işte batsın bu dünya.

“X ÜLKENİN LİDERİYLE BİR BARIŞSANIZ DEDİLER”
Bu hafta sonu Türkiye Afrika zirvesine katıldım. Orada bazı dost ülkelerin liderleri yanıma gelerek benimle bir şeyi paylaştılar. X ülkenin lideriyle bir barışsanız dediler, barışamam dedim. Ve onu kabul de edemem dedim. Zira zalimin zulmüne rıza zulümdür dedim. Zalimlerden olmak istemiyorum. Onun içinde bu zulme rıza gösteremem, kendisini de asla kabul edemem dedim. Ama işte şöyle oluyor böyle oluyor… Beni ne öylesi ne böylesi ilgilendirmiyor dedim. Bu makamda bulunduğum sürece böyle bir şeyi asla yapmam dedim. Niye? Çünkü günde bir günde 3 bin insanın öldürüldüğü yakın siyasi tarihte görülmüş hiçbir ülke yok. İşte Mısır bunu yaşadı. Mısır’da bunu hiçbir lider kendinden önce böyle bir uygulama yapmadı. Oylarıyla iktidara gelmiş bir insanı devirdiler. Demokratız diyen ülkeler ne dedi? Bir ses çıkardı mı? Ne yapıyorsun dediler mi? Bakıyorsunuz hala baş göz ediyorlar. Meşruiyet kavgasını sürdürüyorlar. Siz meşru görseniz de biz meşru görmeyeceğiz, farkımız bu.

“BUNU AÇIKLAMAK ZORUNDAYIZ”
Saraybosna’da kadınlar ölürken susarsan, Mısır’da Libya’da Irak’ta insanlık ölürken tepkisiz kalırsan, asla haktan hukuktan bahsedemezsin. Burada bir noktayı açık açık ifade etmek istiyorum, bunu açıklamak zorundayız. Bugün bizim küresel sorunların her birinde asıl ihtiyacımız olan adalettir. Adalet mülkün temelidir. Bu çok önemli. Irkçılığın çözümü adalettir. Beyaz adam ile siyah adam arasındaki ayrımcılığı kaldırmanın yegane yolu adalettir. İslamafobianın da çözümü adalettir. Çevre kirlenmesinin demokrasi ihlallerinin gerçek çözümü adalettir. Yoksulluğun işsizliğin azaltılmasında ihtiyacımız olan yegane duygu adalettir. Aynı şekilde küresel ölçekte kadınların karşı karşıya kaldıkları sorunların çözümünde yegane başvurulacak yol hiç kuşkusuz adalettir.

“BEN HUKUK ARIYORUM, YASA BENİM İÇİN ÖNEMLİ DEĞİL”
Adalet bambaşka bir şeydir. Hukuk ve yasalar başkadır. Eşitlik başkadır. Bazıları hukukla yasayı karıştırıyor. Hukuk başka bir şey yasa başka bir şeydir. Ben hukuk arıyorum hukuk, yasa benim için önemli değil. hakkımı arıyorum, adil yöneticiler yargıçlar arıyorum. Bunlar odluğu anda o ülkede huzuru bulursunuz. İstediğiniz kadar cumhurbaşkanı başbakan olur adil yargıçlar yoksa durumunuz felakettir. Elbette eşitlik olacak, haklar hukukla korunacak. Eğer yasa hukuka uygunsa değerlidir. Eğer yasa hukuka uygun değilse hiçbir değeri yoktur. Eşitlik olsa bile yasa eğer hukuka uygun değilse adalet yoksa sorunlar gerçek çözümler üretilemez. Haklar gerçek manada sahiplerine teslim edilemez.

Hukuk… Şimdi onu düzenli adil bir yasa olarak tanımlayalım. Otorite tarafından yapılır. Ama adalet hakikat duygusundan yola çıkar ve gerçek vicdanlar tarafından yapılırsa netice alırız. Her meseleye, adalet gözlüğüyle bakmak zorundayız. Her meseleyi en başta adalet ve vicdan terazisinde tartmak zorundayız.

“DEVLET YASALARI DAYATIRSA ZULÜM DOĞAR”
Bizim köklü devlet geleneğimizi özetleyen bir ilkemiz var. Osman Gazi’ye hocası nasihat ediyor. Diyor ki insanı yaşat ki devlet yaşasın. Bizim medeniyetimizde, devlet ve millet anlayışımızda işte bu temel ilke vardır. İnsanın yaşaması adaletle mümkün olur. Eğer devlet yasalar yapıp milletine bu yasaları dayatırsa oradan hukuk değil zulüm doğar.

GALATAPORT İHALESİ İPTALİNE ELEŞTİRİ
Bir örnek olsun diye veriyorum. Başbakanlığım döneminde biz meşhur Tophane’deki Galataport’un ihalesini yaptık. İhale bitti, kazananı belli hepsi belli. Bakın ihaleden sonra iki yıl geçti. Şimdi yargı karar veriyor yürütmeyi durdurma. Böyle bir anlayış olabilir mi? Siz iki yıl sonra karar veriyorsunuz. Bu yatırımcı projelerini yapmış her şeyini yapmış, milyonlarca dolar harcamış. Ee, bu yatırımcı bundan sonra yatırım yapabilir mi?

“PEKİ YARGIÇ HIYANETİ VATANİYE İÇİNDE OLURSA NEDİR”
Ben ülkemde bu yargıya nasıl güveneceğim, inanacağım? Cumhurbaşkanı hıyaneti vataniye içinde olursa suçludur. Peki yargıç hıyaneti vataniye içinde olursa nedir? Bakın iki yıl geçiyor siz böyle bir karar vermiyorsunuz, iki yıl sonra veriyorsunuz. Bu nedir? Vatanperverlik midir? Bunu konuşmak dertleşmek zorundayız. Böyle gittiği zaman biz ülkemizi ayağa kaldıramayız uçuramayız. İşte burada bu proje neredeyse 1 milyar dolarlık proje. Böyle bir dev projeyi ne kadar rahat engelleyebiliyorsun ya, böyle bir şey olabilir mi? Bunun benzeri birçok proje var. Eğer devlet insanları arasında hakkı muhafaza eder, yani yasalarını hak üzerine inşa ederse işte oradan da adalet zuhur eder. Fakat güzel bir söz var. Bazıları rivayetten Konfiçyus’un olduğunu da söylerken, bazıları Hazreti Ömer’e ait olduğunu da söylerler, fakat söz güzel. “Yasalar ne kadar kötü olursa olsun eğer adil bir sultanın elindeyse oradan güzel bir netice doğar. Yasalar ne kadar iyi olursa olsun eğer zalim bir sultanın elindeyse oradan zulüm doğar” mesele bu.

“BİRİLERİ CÜZDANI BİR YERDE UNUTMUŞ”
Bir yargıç söylemişti, vicdanıyla cüzdanı arasında diye. Herhalde böyle bir şey var burada. Birileri cüzdanı bir yerde unutmuş. Vicdanda olmayınca böyle şeyler doğuyor.

“KADINLARIN İHTİYACI EŞİTLİKTEN ZİYADE EŞDEĞER OLMAKTIR”
Kadınların ihtiyacı olan şey nedir? Burada bazen erkek kadın eşitliği diyorlar. Kadın kadına eşitlik doğru olandır. Erkek erkeğe eşitlik doğru olandır. Ancak kadının özellikle adalet karşısındaki eşitliği asıl olandır. Kadınların ihtiyacı olan eşitlikten ziyade eşdeğer olabilmektir. Yani adalettir. Buna ihtiyacımız var.

"KADIN VE ERKEĞİN EŞİT OLMASI FITRATA TERS"
Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir. Tabiatları bünyeleri fıtratları farklıdır. İş hayatında hamile bir kadını erkekle aynı şartlara tabii tutamazsınız.  Çocuğunu emzirmek zorunda olan bir anneyi, bir erkek ile eşit konuma getiremezsiniz. Kadınları erkeklerin yaptığı her işi yaptıramazsınız, komünist rejimlerde olduğu gibi.  Eline ver kazmayı küreği çalışsın, olmaz böyle bir şey. Onun narin yapısına ters düşer. Anadolu'da da böyle yapılmadı mı? O garibim analarımız ne çileler çektiler be, kamburları çıktı. Erkekte kahvede pişpirik oynasın zar atsın.

“BUNU FEMİNİSTLERE ANLATAMAZSINIZ”
Bizim dinimiz kadına bir makam vermiş, annelik makamı. Anneye bir makam daha vermiş. Cenneti ayakları altına sermiş. Babanın değil annenin ayakları altına koymuş. Annenin ayağının altı öpülür. Ben anacığımın ayağının altını öperdim. Anam nazlanırdı, anacığım çekme ayağını derdim, çünkü burada cennetin kokusu var. Bazen ağlardı. Anne başka bir şey. Ve makamların o ulaşılamazdır. Ama bunu anlayanlar olur anlamayanlar olur. Bunu feministlere anlatamazsın mesele, onlar anneliği kabul etmiyor. Ama anlayanlar yeter bize diyoruz, onlarla yola devam ederiz.

“İNANÇLI BİR İNSAN KADINA ŞİDDET YAPABİLİR Mİ?”
Kadın cinayetleri oluyor değil mi? Gerçek olarak düşüneceğiz işi. İnançlı bir insan, böyle sapıklardan bahsetmiyorum. Gerçekten bu işin değerini bilenden bahsediyorum. Bir kadın cinayeti kadına şiddet böyle bir şeye girebilir mi? Mümkün mü? Giremez. Niye? Çünkü bir Müslüman olarak konuşuyorum, diniz İslam. Biz bir barış dininin mensuplarıyız. Bunun mensupları olarak bizim dinimizde kadına bu şekilde bir zulmü asla yapamazsın. Şiddet uygulayamazsın. Hatta evlatları için kesin hüküm nedir? Yanınızda yaşlanırlarsa annenize babanıza öf bile demeyiniz diyor. Çekeceksin nazını. Ana bu. Ona öf bile dedirtmeyeceksin. Bizim değer ölçülerimiz bu kadar hassas.

Değerli dostlarım kardeşlerim, Türkiye son yıllarda hem bölgesel sorunlara hem küresel sorunlara farklı bakış açılarını yansıtmaya, bunu da çok cesur şekilde savunmaya başladı.

“KADINLAR HAK MÜCADELESİNDE EŞİTLİK KAVRAMINA TAKILIYOR”
Kadınların hak mücadelesinde de Türkiye’nin yeni açılımlar yapması hayati derecede önem arz ediyor. KADEM’e bu alanda çok farklı bir görev düşüyor. Yılmayacaksınız usanmayacaksınız sonunda maksuda ulaşacaksınız. Bugün birçok gelişmiş ülkede kadınların hak mücadelesinin belli kalıplara söylemlere hapsolduğunu görüyoruz. Kadınların hak mücadelesinin eşitlik kavramına takıldığını adalet duygusunu ıskaladığını gözlemliyoruz.

KADEM’in tüm yöneticilerinden ricam var. Bu tavır asla geri adım atmamalıdır. Yapılan eleştiriler KADEM’in duruşunu hiç bozmamladır. Sizler cesur olacaksınız, adam ol diyorsunuz ya. Sizler özgüven sahibi olacaksınız. Sizler bu konuda dünyaya söyleyecek sözünüz olduğunu, bölge ülkelerin kadınları adına söyleyecek sözünüz olduğunu hiç unutmayacaksınız.

Aynı anda bir meta olarak istismar malzemesi olarak kullanılan kadının da, Suriye’de Filistin’de zulüm gören kadını dile getirecek olan sizlersiniz. Sizler sadece Türkiye’nin kadınları değil, bölgenin tüm mazlum mağdur kadınları için umut ışığısınız. KADEM’in, KADEM gibi sivil toplum örgütlerinin yapacağı her çalışma siyasetin ve idarenin de mutlaka ilgi alanına girecektir.

1994 yılında belediye başkanlığı seçimlerine hazırlanırken, hanım kardeşlerimizi siyasete teşvik edici oldum. O seçimlerde beni de gerçekten hiç yalnız bırakmadılar. Kapı kapı dolaştılar. 13 yıllık genel başkanlık sürecinde, başbakanlık sürecinde kadınların siyasete girmesi siyaset yapması siyasi alanda da varlık göstermesi için mücadele verdim. Hanım kardeşlerimizle birlikte verdiğimiz mücadelenin Türkiye’yi 1994 yılına göre çok farklı bir yere taşıdığını bugün görüyorum. Anayasada değişiklik yaptık. Cumhuriyet tarihinde, bizim anayasada yapmış olduğumuz kadınlar lehine değişikliği hiçbir iktidar yapmamıştır. Bunu referanduma getirdik. Halkımız yüzde 58 destek verdi. Lehte yasal düzenlemeleri böylece çıkardık.  (hürriyet.com.tr)

Gülen'den şok sözler! Bütün tiranlar gibi onlar da..

Fethullah Gülen: 'Gittiği her yerde Türk milletinin son muhteşem açılımını kösteklemek için herkesin kafasını karıştıran tirana lanet olsun diyecekler' dedi.

Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen, isim vermeden AKP hükümetine ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yönelik ağır eleştirilerde bulundu. “Bunlar milleti sömürürler, kendi saltanatlarını tesis ederler… Ama bir yere kadar Allah fırsat verir. Bir yerden sonra bütün tiranlar gibi onlar da devrilir giderler" diyen Gülen, ‘Gelecekte de bir sürü tiran çıkacak’ diyerek “o tiranlar karşısında Yusuflar olmazsa, dünyada genel huzur olmaz, kardeşlik teessüs etmez, sevgi atmosferi oluşmaz” şeklinde konuştu.

Erdoğan'ın Ekvator Ginesi'nde Afrikalılara seslenerek, "Faaliyet gösterdikleri hemen her ülkede gizli yapılanma içine giren ve ajanlık faaliyetleri artık daha da somutlaşan bu örgütlere karşı işbirliğine hazırız" sözlerine de üstü kapalı bir şekilde değinen Gülen, “Gittiği her yerde Türk milletinin son açılmasını, son muhteşem açılımını kösteklemek için herkesin kafasını karıştıran, dünyanın değişik yerlerinde dinin intişârını engellemek isteyen tirana lanet olsun, diyecekler” ifadelerini kullandı.

Gülen'in herkul.org'ta "Yaşatma İdeali ve Tebliğ Sancısı" başlığıyla yayımlanan (24 Kasım 2014) konuşmasından satırbaşları şöyle:

- Âlem, kalbî ve ruhî hayat itibarıyla Allah’ın istediği seviyeye yükselirse, bizim için isteyecek başka bir şey kalmaz.

- Hazreti Üstad diyor ki: “Milletimin imanını selamette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur.” Peygamberlik yüksek pâyesinin gölgesinde, daha sonra da gölgesinin gölgesinde, gölgesinin gölgesinde olan insanlar hiç kendileri için yaşamamışlardır. Bu, bütün büyüklerin lâzım-ı gayr-ı müfâriki, yani öteden beri ayrılmaz hususiyetleridir. Başta Râşid Halifeler; yolun en doğrusunu onlar belirlemiş, onlar yaşamış ve İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) daha ziyade onları nazara vermiş. Kendi zaten nazarda; muşârun bi’l-benân. Nebi olduğundan dolayı, herkes O’na uyulması gerektiğine milimi milimine inanıyor.

- Harun Reşid küçümsenmeyecek bir insandır. O dönemin çok büyük velilerinden birisi olan Fudayl bin Iyaz’ın gözünün içine bakar, iki dudağından dökülen kelimeleri lâl ü güher gibi alır değerlendirir. Çok defa yanında hıçkıra hıçkıra ağladığı olmuştur. “Padişahsın, hükümdarsın; haksızlık yapıyor, zulmediyorsun. Allah’tan korkmuyor musun?” deyince, tepki vermez ona. Belki o denen şeylerin hiçbiri onda yoktur ama ihtimal ki “O büyük veli bir şeyler görüyor, ondan dolayı böyle diyordur!” diye itiraz etmez. Yanındaki Fazl ikna edip susturur onu: “Hükümdarı öldüreceksin, kalbi duracak!”

- Bu türlü hakikatler karşısında kalbi duracak insanları kaybettiğimiz günden bu yana, bizler hakiki insan yetimiyiz. Hakikatler yüzüne çarpıldığı zaman, “Bunlar tam bana göre; numarası da uyuyor, drobu da uyuyor. “Hırsız!” Numarası da uyuyor, drobu da uyuyor. “Mürteşî!” Numarası da uyuyor, drobu da uyuyor. “Hak yiyen insan!” Numarası da uyuyor, drobu da uyuyor. “Milletini ezen!” Numarası da uyuyor, drobu da uyuyor. Demek ki bu zâtlar benim hakikaten hatalarımı açıktan açığa görüyor ve söylüyorlar. Bana düşen şey, bu mevzuda, onların çağırdığı o istikamete yönelmektir.” diyebilecek muhasebe insanlarına hasretiz.

Hayatlarını başkalarını kurtarmaya adamış bahtiyar ruhlar

- Hepsinin etrafında böyle bir nur hâlesi.. ama biri asliyet planında, diğerleri de zılliyet, gölge planında. (…) Bunlar, başkalarının karanlık dünyalarını aydınlatmak adına, adeta hayatlarını hep karanlıkta geçiriyor gibi yaşarlar. Ellerindeki mumları hep başkalarına verirler. Ellerindeki bir mumla bütün mumları tutuşturmak için karanlıktan karanlığa koşarlar; sürekli ızdırap yudumlarlar; hep çileden çileye girerler. Fakat bu mevzuda gam da yemezler, şikayet de etmezler. Sızlanmazlar katiyyen ve kâtibeten! (…) İstemedikleri halde bunlar -öyle bir dertleri de yoktur- milletin ve gelecek nesillerin nazarında yâd-ı cemîl olurlar. Yâd-ı cemîl olurlar, hep yâd edilirler, hep parmakla onlara işaret edilir.

- Bazılarının yeryüzünde mezarları bile olmaz. Adlarına hiçbir şey yapılmaz. Adlarına yapılan ne bir okul vardır, ne kültür lokali vardır, ne üniversite vardır; çünkü yaptıkları her şeyi Allah için yapmışlardır ve “Ecrimizi, mükâfatımızı biz Allah’tan bekliyoruz. Başkalarından beklediğimiz bir şey yok.” deyip o peygamberâne tavır içinde silinip gitmişlerdir.

- Üstad Hazretleri, “Benim mezarımı kimsenin bilmemesi lazım, bir iki talebemden başka!” demiş. Malum bir yere gömülmüş, sonra istediği gibi hakikaten meçhulleştirilmiştir. Ama hiç kimse zihinlerden onu silemez, kimse onu unutturamaz! Tesbihatıyla, ortaya koyduğu âsâr-ı güzîdesiyle onu yâd ederler; hep onun ufkunda seyahat eder dururlar. İman-ı billahtan marifetullaha, marifetullahtan muhabbetullaha, onun çizdiği çizgide dolaşır dururlar; onun o seyr-i rûhanîsini geride bıraktığı eserlerde yaşar dururlar. Etrafındaki hâle de ondan geriye kalmamıştır. Tahirî Mutlulardan Hulûsi Efendilere kadar…

- Bunlar kendi dönemini yaşayan insanlar değil. Bu kirli dönemi, zift dönemini yaşayan insanlar değil. Bunlar sahabenin arkasında bir yer ihraz eden babayiğitlerdir. Nisbî ve izâfî insan-ı kâmil âbideleridir bunlar Allah’ın izni ve inâyetiyle. Cenâb-ı Hakk hüsn-ü zannımızda bizi yanıltmasın. Öyle olduğuna inandık onların; onları öyle kabul ettik ve ölünceye kadar da birer yâd-ı cemîl olarak zikretmeye devam edeceğiz. Çünkü dünyevî hiçbir talepleri olmadı; mâliyeciler üzerlerine gitsin bunların, dikili bir taşları dahi olmadıklarını görecekler.

Tiranlar devrilir gider ve bir yâd-ı kabîh olarak anılırlar!..

- Zira onlarda Kârun gibi kazanma düşüncesi yoktu. Kârun gibi dünyaya gömülme düşüncesi yoktu. Firavun gibi başkaları üzerinde hakimiyet kurma düşüncesi yoktu. Başkalarını hazmedememe gibi haset hastası değildi onlar. Kıskançlık hastası değildi onlar. Deli değildi onlar. Başkalarının yaptıklarını yıkmak için, gittikleri her yerde menfî propaganda yapan Firavun taslakları değildi onlar. Onlar Allah Rasûlü’nden (sallallâhu aleyhi ve sellem) tevârüs ettikleri şeyleri -ciddî bir îsâr düşüncesiyle, başkaları için yaşama ve kendilerini feda etme düşüncesiyle, o mevzudaki her türlü çileye rağmen- ikâme etmeye çalışıyorlardı.

- Aslında Kıtmir’in bir mülahazası var: Yüksek mefkûresi uğrunda ezilmemiş, preslenmemiş, dövülmemiş, vurulmamış, hakarete maruz kalmamış, sürgün -ki bunların hepsi peygamberlerin yoludur- yaşamamış kimselerin “Millet adına bir şey yapıyorum!” iddialarına katiyen inanmıyorum! Yalancının, sahtekârın tâ kendileridir onlar. Preslenmesi lazım ki inandığı şeyden dolayı; kendi ruhî dünyasını, kalbî dünyasını ikâme etme adına değişik çilelere maruz kalması lazım ki, hakkaniyetini ortaya koymuş olsun. Hangi Peygamber vardır ki çileye maruz kalmamış, yerinden yurdundan edilmemiş? İnsanlığın İftihar Tablosu, Seyyidina Hazreti Mesih, testereyle biçilen Hazreti Zekeriya, hunharca şehit edilen Hazreti Yahya, yerinden sürgün edilen Hazreti İbrahim, yerinden sürgün edilen Hazreti Musa, yerinden sürgün edilen Hazreti Harun… hepsini sayabilirim burada. Peygamberlerin yolu bu ise, bence yol odur!

- Konjonktürel olarak, şartları değerlendirerek gelip milletin başına musallat olan parazitlerin millete vadettiği hiçbir şey yoktur! Bunlar milleti sömürürler, kendi saltanatlarını tesis ederler.. ama bir yere kadar Allah fırsat verir. Bir yerden sonra bütün tiranlar gibi onlar da devrilir giderler. Birilerinin yâd-ı cemîl olmasına karşılık onlar da yâd-ı kabîh olarak yâd edilirler: Her akla geldikçe, “O münafığa da lanet olsun!” (derler.) “Gittiği her yerde Türk milletinin son açılmasını, son muhteşem açılımını kösteklemek için herkesin kafasını karıştıran, dünyanın değişik yerlerinde dinin intişârını engellemek isteyen tirana lanet olsun!” diyecekler.

Yaşatmak için yaşamayan yaşıyor sayılmaz!..

- Gönlünüzü herkese açarsanız, herkesi kucaklarsanız size hakaret eden insanlara bile açık durursanız âlem de gönlünü size açar. Ne olursa olsun bir Hazreti Mevlana yaklaşımıyla, bir Yunus Emre yaklaşımıyla insanlara kucağını açmak ve “Esasen inandığım değerler beni işte böyle yoğura yoğura, şekillendire şekillendire bu hale getirdi!” diyebilmek.. inandırır mı inandırmaz mı bu mesele?!. Yani “Ben de insanım, benim de öfkem, hiddetim olabilir fakat inandığım değerler beni bir potada yoğura yoğura bu şekle getirdi. Bak siz sövüp sayıyorsunuz, bense size hâlâ kucağımı açıyorum!” mülahazası… Nihayet insan onlar da; insan olmanın kadirşinaslığı içinde bu meseleye karşı cevab-ı sevab verirler.

- Hususiyle günümüzde din farklılığı, mezhep farklılığı, ırk farklılığı sebebiyle arada mesafeler olabilir. Bize düşen: Bir yönüyle bunlara gözümüzü yumarak, bu farklılıkları görmezlikten gelerek, icabında bir sıcak çay içirme.. veya gidip çaylarını içme.. elimize bir hediye alarak “Bugün size ziyarete geldik.” deme… Bizim özel günlerimiz vardır ki bu günleri de çoğaltabiliriz: Vahyin ilk geldiği gün (semâvîleşme yolunun bize açıldığı gün), İnsanlığın İftihar Tablosu’nun boykottan sıyrıldığı dönem, Efendimiz’in Mirac’a urûcu, Hazreti Hatice validemizin ruhunun ufkuna yürümesi, Hicret… Bu türlü vesileleri değerlendirerek, bunları bahane yaparak insanlara onlardan uzak olmadığımızı ifade etme…

Tiranlar karşısında Yusuflar olmazsa dünya huzuru yakalayamaz!..

- Otuz kırk dakikalık bir tren yolculuğunda dahi müstaid bir sine arama da tebliğ aşk ve sancısından kaynaklanmaktadır. Hazreti Pîr-i Muğân’ı düşünebilirsiniz mesela. Zindana girince orayı tam bir medrese gibi değerlendiriyor, “Medrese-i Yusufiye” diyor. İmam Şazilî, Abdulkadir Geylanî, İmam Gazzalî ve İmam Rabbanî hazretleri gibi neredeyse bütün büyüklerin zindanlarda yaşamış olmaları da gösteriyor ki, zindana girme meselesi büyükler için Allah tarafından takdir

- On tane insanı zimmetleyin fakat bir ona gidin, bir ona gidin… Bu mevsim de tam zimmetleme mevsimidir; baharda ektiğiniz şeyler biraz geç başak çıkarırlar, fakat sonbaharda ekilen şeyler daha bahar ufukta görünür görünmez hemen filizlenir, yeşerir, sonra da başağa yürürler. Meselenin öyle olmasını istiyorsanız, bir sonbahar yaşadığımız bu dönemde sürekli tohum atmaya bakmalısınız.. sürekli her tarafa tohum atmak lazım.. granit kayalara bile tohum atmak lazım. Allah’ın kudret elinde bu, o kocaman kayaları bile, o tohumlar, o rüşeymler delerler, sonra gelişirler, neşv u nema bulurlar, başağa yürürler Allah’ın izni ve inayetiyle.

Anne katili kızlar aynı koğuşta

İzmir’in Aliağa ilçesinde, kendilerini erkeklere pazarlamak istediği iddiasıyla anneleri Gülseren Süngü’yü 26 yerinden bıçaklayarak öldürmek suçundan ceza alan Şeyda P. ile kız kardeşi Beyza P., aynı koğuşta kalmaya başladı.

Beyza P. ile Şeyda P., İzmir’in Aliağa ilçesinde geçen yıl Eylül ayında anneleri Gülseren Süngü’yü bıçakla öldürmüştü.

Eve getirdiği erkekler karşısında kendilerini zorla oynattığı, okumalarına engel olduğu iddiasıyla annelerini öldürdüklerini itiraf eden 19 yaşındaki Şeyda P., 20 yıl, olay tarihinde 17 yaşında olan kız kardeşi Beyza P de 10 yıl hapse mahkum olmuştu.

Yaşı küçük olduğu için çocuk koğuşunda kalan Beyza P., 15 gün önce 18 yaşına girdiği gibi cezaevi yönetimine dilekçe vererek ablasının yanında kalmak istediğini belirtti. Cezaevi yönetimi, Beyza P.’nin dilekçesine olumlu yanıt verdi.

Anne katili kız kardeşler, Aliğa Yeni Şakran Cezaevi kadınlar koğuşunda birlikte kalmaya başladı.

'Dini bir savaşın habercisi'

İsrail kabinesi, İsrail'i "Yahudi ulus devleti" olarak tanımlayan yasa tasarısını onayladı. Hamas, yasa tasarısını "dini bir savaşın habercisi" olarak nitelendirdi.

İsrail Başbakan Binyamin Netanyahu başkanlığında toplanan kabinede, "yeni vatandaşlık yasa tasarısı" görüşülerek, onaylandı.

Söz konusu tasarıda, İsrail "Yahudi halkının ana vatanı ve ulus devleti" olarak tanımlanıyor ve her vatandaşın eşit haklara sahip olduğu" vurgulanıyor.

Başbakan Netanyahu, toplantı öncesinde yaptığı açıklamada, kabineye sunulan "Yeni vatandaşlık yasa tasarısı"yla ilgili bilgi verdi.

Netanyahu, "İsrail Devleti, Yahudiler'in ulus devletidir. Her vatandaş eşit haklara sahiptir ve bu konuda ısrar ediyoruz. Fakat sadece Yahudiler'in bayrak, milli marş, her Yahudi için İsrail'e göç etme hakkı ve diğer semboller gibi ulusal hakları vardır" dedi.

İsrail'in "Yahudi kimliğine" karşı pek çok kesimin muhalefet ettiğini belirten Netanyahu, "Filistinliler bunu kabul etmiyor. Bu kesimden insanlar, Filistin devletinin tanınmasından memnuniyet duyarken, Yahudi ulus devletine şiddetle karşı çıkıyorlar" ifadelerine yer verdi.

İsrail'i "Yahudi halkının ulus devleti olarak" öngören ve kabine tarafından kabul edilen tasarının, yasalaşması için meclis onayına sunulacağı belirtildi.

Söz konusu yasa tasarısının, "İsrail devletinin yalnızca Yahudilere ait olduğu, Arap vatandaşların Yahudilerle eşit olmadığı ve onların ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğü" fikrini teyit ettiği gerekçesiyle eleştiriliyor.

HAMAS'TAN SERT ELEŞTİRİ

Hamas, İsrail'deki yeni vatandaşlık yasa tasarısının "dini bir savaşın habercisi" olduğunu iddia etti.

Hamas'tan yapılan yazılı açıklamada, yasa tasarısı, "İsrail'in Yahudi devleti kimliğinin pekiştirilmesi anlamı taşıdığı" gerekçesiyle eleştirildi.

Açıklamada, "Bu kanun tasarısı, İsrail'in, Arap dünyasına her anlamıyla hakim olmak için kullanacağı dini bir savaşın habercisidir. Bu haliyle tüm Filistinliler ve bögedeki Arap ülkeleri için tehlike çanlarının çalınması anlamına gelmektedir" ifadesine yer verildi.

Hamas'ın açıklamasında, Filistin halkının ve hareketlerinin, İsrail'in ırkçı yayılmacı projeleri sonuçsuz kalıncaya kadar direnmeye devam edeceği belirtildi.

(Kaynak: NTV)

Göztepe Acil'de çakma doktor skandalı

24 yaşındaki genç, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’nde tam 3 ay gerçek doktor gibi muayene yaptı, reçete yazdı, vizitlere katıldı, hasta taburcu etti. Sahte doktor, ekim ayında TUS sonuçları yayınlandıktan sonra sırra kadem bastı.

Türkiye’nin en büyük Hastanelerinden İstanbul Göztepe eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne geçen ağustosta bir doktorun tavsiyesi ile başvuran Ali Haktan Yılman, pratisyen hekim olduğunu ve ekimdeki Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda (TUS ) hastanenin “acil” bölümünü tercih edeceğini söyledi. Bu süreçte acil serviste gözlemlerde bulunmak istediğini belirten Yılman’a izin verildi, ama muayene yaptırılmadı. Ancak hekimlerle arkadaşlığını ilerleten Yılman, kısa süre sonra “normal” mesaiye başladı.

VİZİTLERE KATILDI

Habertürk'ten Güngör karakuş'un haberine göre, Göztepe Acil Servis’te hasta kabul bölümü olan “yeşil alan”da çalışan Yılman muayene ile hekimlerin kaşelerini kullanarak yatış ve taburcu işlemleri yaptı. Reçete de yazan Yılman hastaların diğer servislere sevkini gerçekleştirdi. Hastanede kadrolu doktor gibi çalışmaya başlayan Yılman, asistan hekimler ile birlikte nöbete de kaldı, uzman doktorlar eşliğinde vizitlere de girdi. Kısa sürede gerçek doktorlar ile samimiyetini ilerleten Yılman, bazılarının evine misafir oldu, birlikte tatile gitti. Yılman, doktorlar ve hastalar ile çektirdiği resimleri Facebook adresinden de paylaştı. Bu fotoğrafların altlarına yazdığı mesajlarla da kadrolu doktor imajını pekiştirdi.

OYUNU TUS BOZDU

Sahte doktorun oyunu TUS sınavının yapıldığı ekim ayında ortaya çıktı. Sınav sonucunda Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Uzmanlığı Bölümü’nü kazanan üç ismin arasında Ali Haktan Yılman’ın adının yer almaması doktorları şüphelendirdi. Yılman, doktorların “Kazanan isimler arasında sen yoksun. Ne oldu?” sorusuna “Haydarpaşa Numune Hastanesi’ni kazandım” yanıtını verdi. Ancak ikna olmayan “mesai arkadaşları” yaptıkları araştırma sonunda Yılman’ın yalan söylediğini anlayınca hemen sosyal medya adreslerinden Yılman ile fotoğraflarını silerken, sahte doktor da ortadan kayboldu. Yılman’ın sağlık Bakanlığı Personel Takip Sistemi’nde ve Türk Tabipler Birliği listesinde de ismi yer almıyor.

HASTANEDE PANİK KAŞELERI

kullanılan asistan doktorlar arasında panik yaşanırken, hastane yönetimi çalışanlara “Bu konuyu daha fazla uzatmayın. Bu kişi pratisyen hekimmiş” uyarısında bulundu. Yılman’ın birçok klinik ve özel hastanede de nöbet tuttuğu belirlendi.

TIBBİ ATIK MERKEZİNDE ÇALIŞTI

Habertürk’ün edindiği bilgiye göre Yılman 2008’de Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı Bölümü’nü kazandı ancak, kayıt yaptırdığı halde devam etmedi. 2010 ve 2011’de iki ayrı tıbbi atık merkezinde çalıştı.

HAMİLEYE SAKINCALI İĞNE

BIR hastane personeli Yılman’la ilgili yaşadığı olayı şöyle anlattı: “Asistan ve bazı uzman hekimlerin de bilgisi dahilinde kaşelerini kullanıyordu. Bazı tedavi yöntemlerinden şüpheleniyorduk. Hamile bir hasta geldi. Şikâyetlerini dinledikten sonra hamile olmasına rağmen yapılmaması gereken iğneleri yaptırdı. Hamile bir hastaya bu iğneyi yaptırması bizi şaşırtmıştı.”

ABAGNALE DOKTORLUĞU 11 AY YAPTI

DOKTOR, pilot ve savcı kılığında dolandırıcılık yapan Frank Abagnale Jr., 60’lı yıllarda ABD’nin en ünlü dolandırıcısı olarak kayda geçti. Pilot olarak defalarca yaptığı bir uçuş sonrası kimliği açığa çıkmış, New Orleans polisinden son anda kurtulmuştu. Georgia’da doktor olduğunu söyleyen Abagnale, doktor olan komşusunun teklifi üzerine çalıştığı hastanede “hatırı için” görev almıştı. Herhangi bir tıbbi müdahalede bulunmuyor, acil müdahaleleri diğer hemşire ve doktorlara devrediyordu. Abagnale, hastanede yaklaşık 11 ay çalıştı ve yeni doktor gelmesinin ardından kalpazanlık ve dolandırıcılığa devam etti. 26 ülkede 2.5 milyon dolar elde eden ve 8 farklı sahte kimlikle piyasaya sahte çek süren Abagnale, yıllar süren kovalamacanın ardından yakalandı ancak FBI ile çalışmayı kabul edince cezası kaldırıldı. Abagnale’in hikâyesi 2002’de Steven Spielberg’in “Sıkıysa Yakala” filmiyle beyazperdeye taşındı.

Çok sayıda Türk işsiz kalacak

Burger King, 89 şubesini kapatma kararı aldı. Dev restoran zincirinin bu kararı aralarında çok sayıda Türk'ün de bulunduğu yaklaşık üç bin kişiyi işsiz bırakacak.

Almanya!da ortaya çıkan hijyen skandalının ardından Burger King, 89 şubesini kapatma kararı aldı. Bu karar yaklaşık üç bin kişiyi işsiz bırakacak.

Dev restoran zinciri Burger King'in Almanya'da 89 şubesini kapatacak olması, aralarında çok sayıda Türk'ün de bulunduğu yaklaşık üç bin kişiyi işsiz bırakacak. Araştırmacı gazeteci Günter Wallraff ve ekibinin yaptığı gizli çekimler sonucunda, Yi-Ko Holding'e ait kapatılacağı açıklanan şubelerde hijyen kurallarına uyulmadığı, çalışanların ağır şartlarda işlerini yaptıkları ortaya çıkmıştı. Almanya genelinde başka işletmeci ya da şirketlerin sahip olduğu restoranlar ise faaliyetlerine devam edecek. Burger King Avrupa'nın, Almanya genelinde toplam 700 restoranı bulunuyor. Bu restoranlar 25 bin kişiyi istihdam ediyor.

"SUSMAYACAĞIZ"
Yaşanan bu gelişmelerin ardından işini kaybedecek olan 50'den fazla restoran çalışanı Türklerin yoğun olarak yaşadığı Köln Ehrenfeld'de bir araya geldi. Yaşananlar karşısında kendilerine çıkış mektubu verilmediğini, bunun da işsizlik parası bile almaya engel olduğunu belirten çalışanlar, kendilerini adeta kara bir deliğe düşmüş gibi hissettiklerini söylediler. Kimi arkadaşlarının kredi çekerek ev ve araba aldığını, kiminin ise ailenin tek çalışanı olduğu için bu durumdan dolayı büyük mağduriyet yaşadıklarını ifade ettiler. Bu haksızlık karşısında susmayacaklarını dile getiren çalışanlar, önümüzdeki günlerde daha büyük eylemlere imza atacaklarını sözlerine eklediler.

23 Kasım 2014 Pazar

Kadın olmaya karar verdi, tanınmaz hale geldi

Cinsiyet değiştirdiği için kozmetik cerrahiyle ameliyat olan eski boks organizatörü Kellie Maloney hastanelik oldu.


Geçtiğimiz aylarda cinsiyet değiştirip kadın olan ünlü boks organizatürü 62 yaşında evli ve iki kız çocuk sahibi Frank Maloney ameliyatla kadın oldu ve adını Kellie Maloney olarak değiştirmişti. Maloney İngiltere'de pek çok boks organizsyonunu düzenleyen kişiydi. Ağır siklet boksun ünlü isimlerinden Lennox Lewis'in de temsilcilik görevini yapmıştı.

Ağır iç kanama ve anormal derecede şişen gözleriyle Hastaneye kaldırılan eski organizarör Maloney yoğun bakıma alındı. Nefes almakta güçlük çeken Maloney'in dört gün boyunca yoğun bakımda baygın halde yattığı bildirildi.

Olayla ilgili İngiliz haber sitesi Mirror'a demeç veren Maloney, "Gözlerimin dış tarafı kanla doldu ve ben düşünemez oldum. Sonra sadece balon gibi şişen başımı hissedemez oldum. Gözlerim ağırmaktan patlayacak diye korkuyordum" dedi.

Maloney daha kadınsı görünebilmek için 4 Kasım'da Belçika Antwerp'te hormon tedavisi, epilasyon elektrolizi, psikolojik danışma ve ses telleri için tedavi olmuştu.

Aradan geçen yirmi günlük süreden sonra kadın olarak görünmek için verdiği bunca çabadan sonra Maloney, "Ameliyattan sonra gözlerimde kanama olmasına rağmen görevliler bana ağır kesici ve cerrahi temizleme solüsyonu vererek eve gönderdiler" dedi.

Saatler sonrasında nefes almakta güçlük çekip düzgün konuşamamasından dolayı hastaneye kaldırıldı. Hastane yetkilileri yaptığı açıklamada, "Ölmüş olabilirdi, fakat mucizevi bir şekilde yapılan müdahale sonunda kurtarıldı.

Star gazete

Öğretmenler, mesleklerinden uzaklaşıyor!

Ekonomik sorunlar ve mesleğin itibarsızlaşması nedeniyle öğretmenlerin yüzde 69’u öğretmenliği bırakmayı düşünüyor.


Öğretmenleri mutsuz olan toplumun çocukları mutsuzdur, toplumun mutsuz çocuklarının sağlıklı yetişmesi düşünülemez.

Eğitim-İş’in araştırmasından çıkan çarpıcı sonuç 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne damgasını vurdu.
Eğitim-İş’in 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle, 38 ilde 1165 öğretmenle yüz yüze görüşerek yaptığı “Öğretmenlerin gelirlerine ilişkin öğretmen görüşleri” adlı araştırma sonuçları, öğretmenlerin karşı karşıya olduğu ekonomik sorunları ortaya koyuyor.

Araştırmaya katılan öğretmenlerin yüzde 73’ü gelirlerindeki yetersizlik nedeniyle mesleğine motive olamadığını, yüzde 61’i gelirlerindeki yetersizlik nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını, yüzde 69’u ise daha çok para kazanacağı bir iş imkanı olursa öğretmenliği bırakacağını belirtti.
Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir araştırmaya ilişkin değerlendirmesinde, bugün öğretmenlerin toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları, Cumhuriyet döneminden bugüne geçen yıllar içinde sürekli gerilediğine dikkat çekerek, özellikle AK Parti iktidarı döneminde eğitim sisteminde yaşanan köklü değişikliklerin, 4+4+4 gerici eğitim yasasıyla Öğretim Birliği’ne vurulan darbenin, okul dönüşümlerinin, siyasi kadrolaşma, yandaş yönetici atama hevesinin, eğitimin dini referanslara göre şekillendirilmek istenmesinin öğretmenlerin yaşadığı sorunları daha da derinleştirdiğini kaydetti. Öğretmen yetiştirme sürecinin siyasallaştırılarak çökertildiği, öğretmenliğin saygınlığının da bundan büyük zarar gördüğünü dile getiren Veli Demir, son yıllarda siyasi iktidar tarafından öğretmenlik mesleğinin itibarını zedeleyen söylem ve tutumların süreklilik kazanmasının, Alo 147 gibi isimsiz ihbar hatlarının kurulmasının, öğretmene yönelik şiddet eylemlerini artırdığını belirterek, “Bu tür olaylar sonucunda hayatını kaybeden ya da ciddi sağlık problemleri yaşayan öğretmenler bulunmaktadır.” dedi.

“TOPLU SÖZLEŞMELER ÖĞRETMENİ OLUMSUZ ETKİLEDİ”
Veli Demir, AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana öğretmenlerin alım gücünde çok fazla bir düşüş olduğunun bilinen bir gerçek olduğunu saptayarak, “2002 yılında mesleğe yeni başlayan bir öğretmen maaşı ile 24 çeyrek altın alırken, 2014 yılında sadece 14 çeyrek altın alabilmektedir. Bu hesaba göre 2002 yılından bu yana öğretmenlerin maaşlarındaki alım gücü yüzde 41,6 oranında düşmüştür. Yetkili ama etkisiz sendika, Memur-Sen ile Hükümet arasında 2014 yılında imzalanan ihanet sözleşmesi nedeniyle enflasyon farkının ödenmeyecek olması da öğretmenleri olumsuz etkilemektedir.” izahında bulundu.

ÖĞRETMENLERİN YÜZDE 93’Ü MESLEĞİNDEN ELDE ETTİĞİ GELİRLERİ YETERSİZ BULDU
Araştırmanın dikkat çeken sonuçları şöyle:
Araştırmaya katılan kişilerin yüzde 42’sinin erkek, yüzde 58’inin ise kadın olduğu belirlenmiştir.
Araştırmaya katılan öğretmenlerin yüzde 77’sinin hiçbir sendikaya üye olmadığı, sadece yüzde 23’ünün herhangi bir sendikaya üye olduğu tespit edildi.
Öğretmenlerin yüzde 93’ü mesleğinden elde ettiği gelirleri yetersiz buldu.
Öğretmenlerin yüzde 91’i eğitim öğretime hazırlık ödeneğini yetersiz buldu.
Öğretmenlerin yüzde 84’ü gelirindeki yetersizliğin mesleki verimini düşürdüğünü belirtti.
Öğretmenlerin yüzde 91’i verilen çocuk yardımının yetersiz olduğunu belirtti
Öğretmenlerin yüzde 91’i ek ders ücretlerinin yetersiz olduğunu belirtti.
Öğretmenlerin yüzde 87’si ek ders ücretlerinin kesilmemesi için hasta raporlarını işleme koydurmak istemediklerini belirtti.
Öğretmenlerin yüzde 73’ü gelişmiş ülkelerdeki öğretmenlerle benzer çalışma koşullarına sahip olmadıklarını belirtti
Öğretmenlerin yüzde 68’i kazandığım para ile çocuklarımın ihtiyaçlarını karşılayamadığını, yüzde 22’si ise kısmen karşıladığını belirtti.
Öğretmenlerin yüzde 73’ü gelirlerindeki yetersizlik nedeniyle mesleğine motive olamadığını belirtti.
Öğretmenlerin yüzde 61’i gelirlerindeki yetersizlik nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını belirtti.
Öğretmenlerin yüzde 69’u daha çok para kazanacağı bir iş imkanı olursa öğretmenliği bırakacağını belirtti.
Öğretmenlerin yüzde 89’u gelirlerindeki yetersizlik nedeniyle öğretmenlik mesleğinin saygınlığının azaldığını belirtmiştir.
Öğretmenlerin yüzde 86’sı öğrencilerine örnek olabilecek şekilde giyinemediğini belirtti.
Öğretmenlerin yüzde 85’i son on yılda alım gücünün düştüğünü belirtti.

“EĞİTİM HER AŞAMASINDA PARASIZ OLMALI”
Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir sorunun çözümü için ise yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
“Eğitimin ulusal, bilimsel, laik ve kamusal esaslara dayandırılmasını, her aşamasında parasız olmasını,
Öğretmenlerin sosyo-ekonomik statülerini yükseltecek önlemler alınmalı,
Eğitim çalışanları arasında ayrımcılık yaratacak uygulamalara son verilmeli,
Öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaştırılması yönündeki söylem ve uygulamalara son verilmeli,
Gerici, ırkçı ve bölücü kadrolaşmanın önlenmesini, eğitim yöneticiliği için nesnel ölçütlerin geçerli kılınmalı,
Eğitim kurumlarımızın personel ihtiyacının gerçekçi bir biçimde belirlenerek, yeterli sayıda öğretmen ve yardımcı personel istihdam edilmeli,
Okullarda ‘kölelik sistemi’ veya ‘mevsimlik işçi’ olarak adlandırılan ücretli öğretmen uygulamasına son verilmeli,
Ülkemizin koşulları göz önünde bulundurularak, yeni bir öğretmen yetiştirme sistemi geliştirilmeli,
Eğitimde etnik kimlik ve mezhep-tarikat gibi kimlikleri öne çıkartacak ithal müfredat programları yerine, ulusal, laik, bilimsel ve halktan yana programlar uygulanmalı. Eğitim çalışanları ve tüm kamu çalışanlarının örgütlenme haklarının önündeki bütün engellerin kaldırılıp, grev ve toplu sözleşme hakkının tanınmasını istiyoruz.” (sözcü.cm.tr)

Bankalardan müşterilerine: Gel hemen paranı al

Bankalar hakem heyetine başvuran müşterilerle aidat pazarlığına girmeye başladı...

Bankalar “Komisyon ve aidatın yarısını ödeyelim” teklifinde bulunuyor. Uzlaşma olursa tüketici mahkemeleri kararını ona göre veriyor.

Dosya masrafı ve komisyon ücreti gibi adlar altında bankalarca alınan paraların iadesine yönelik tüketici hakem heyetlerine yapılan başvurular geçen yılın ilk 8 ayına göre yüzde 26 arttı. Yoğunluk sebebiyle iş yapamaz hale gelen mahkemeler bir yıl sonrasına gün verirken bankalar pazarlık için tüketiciyle masaya oturuyor.

BAŞVURULARIN YÜZDE 91'İ TÜKETİCİ LEHİNE

Tüketici Sorunları Derneği (TÜSODER) Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu, tüketicilerin, dosya masraflarının iadesi için tüketici hakem heyetlerine geçen yılın ilk 8 ayında 507 bin başvuru yapıldığını, bu yılın aynı döneminde ise bu sayının 642 bin 226'ya ulaştığını söyledi. Başvurular yüzünden tüketici hakem heyetlerinin dosya yükü altında ezildiklerini ve kuyruklar oluştuğunu belirten Ağaoğlu, “Tüketici hakem heyetlerine başvurular, geçen yılın ilk 8 ayına göre yüzde 26 arttı. Tüketici mahkemeleri iş yapamaz hale geldi. Başvuruların yüzde 86'sı bankalarla ilgili. Başvuralar İstanbul'da ortalama iki kat arttı. Bazı ilçelerde ise neredeyse dörde kat artmış durumda. Gaziosmanpaşa ilçesinde geçen yıl 12 bin 500 başvuru bu yıl 50 bine yaklaştı. Yasa gereği başvuruları azami 6 ayda karara bağlaması gereken mahkemeler 1 yıl sonrasına gün veriyor. Başvuruların yüzde 91'i tüketici lehine sonuçlanıyor” dedi.

KADI MANTIĞI HAYATA GEÇTİ

Ağaoğlu, dernek olarak çağrıda bulunduklarını, yığılmalar sebebiyle alacakların iadesi için 1 yıl beklemek zorunda kalan kredi müşterilerine, bankaların hesaplarından kestikleri dosya bedelinin yüzde 50'sini derhal ödeyerek, tüketiciler ve bankalar arasındaki bu çekişmeye “kadı mantığıyla” çözüm önerisi getirdiklerini söyledi. Buradaki önemli noktanın tüketicilerin buna rıza göstermesi olduğunu anlatan Ağaoğlu, “Böylelikle, tüketiciler bankaya başvurduktan sonra tüketici hakem heyetine giderek bir yıldan fazla süre beklemekten kurtulacak. Mesai ve haberleşme giderlerinden de tasarruf edecek, haksız yere kendisinden kesilen paranın yarısını cebine koyabilecektir. Bu kadı mantığı önerimizin bazı bankalar tarafından hayata geçirildiğini, tüketicilerden gelen bilgilerden öğreniyoruz” diye konuştu.

“DOSYA MASRAFINIZI ALALIM” DİYEN  15 TELEFON NUMARASI TAKİBE ALINDI

Kredi masrafları ya da kredi kartı aidatlarını geri alma sözü vererek vatandaştan özel bilgiler isteyen firmaları takibe alan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, bir firmaya 25 bin lira ceza uygularken, reklamlarını durdurdu. Bakanlık vatandaşların arandığı 15 telefon numarasını da incelemeye aldı. Vatandaşların mağdur olmamaları için bakanlık olarak daha önce çeşitli uyarılar yaptıklarını kaydeden Canikli, “Reklam Kurulu tarafından incelemeye alınan söz konusu tanıtımlarda tüketicilerin çeşitli danışma hatlarına yönlendirildiği ya da bu hatlardan arandığı tespit edilmiş olup, yapılan görüşmelerde kişisel verilerin talep edildiği görülmüştür” dedi.

Kaynak: Şükran Kaban - Türkiye

Çöp konteynerinde bebek cesedi bulundu

Tekirdağ’ın Kapaklı İlçesi’ne bağlı İsmetpaşa Mahallesi’ndeki hurda toplayan bir kişi çöp konteynerinde bebek cesedi buldu. Savcılık, bebeğin anne ve babasını bulmak için soruşturma başlattı.

İsmetpaşa Mahallesi’ndeki hurda toplayan bir kişi, çöp konteynerinde bebek cesedi görerek polis ekiplerine haber verdi. İhbar üzerine olay yerine giden polis ve sağlık ekiplerinin yaptığı incelemede bebeğin ölü olduğu saptandı. Çerkezköy Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı Mehmet Emin Erdoğdu’nun olay yerinde yaptığı incelemenin ardından yeni doğduğu anlaşılan erkek bebeğin cesedi Çerkezköy Belediyesi’ne ait cenaze aracı ile önce Çerkezköy Devlet Hastanesi Morgu’na, oradan da kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Savcılık, bebeğin anne ve babasını bulmak geniş çaplı soruşturma başlattı. DHA

Voleybol maçında intihar saldırısı

Afganistan'ın doğusundaki Paktika kentindeki intihar saldırısında ölenlerin sayısının 55'e çıktığı, yaralı sayısının 66 olduğu bildirildi.

Paktika Vali Yardımcısı Ataullah Fazli, AA muhabirine yaptığı açıklamada, saldırının kentin Yahyahel ilçesinde voleybol maçı sırasında  düzenlendiğini, patlamada  55 kişinin öldüğünü 66 kişinin yaralandığını söyledi.
      
Fazli, "İlçeler arasında voleybol final maçı vardı. İntihar eylemcisi kullandığı motosikletle Yahyahel ilçesinin Peraw bölgesindeki voleybol sahasına girdi ve yanındaki patlayıcıyı patlattı. Voleybol sahası çok kalabalıktı, ölü sayısının artmasından endişe ediyoruz" dedi.
      
Voleybol maçını iki yerel polis yetkilisinin de izlediğini bildiren Fazli, saldırıda ölenlerin çoğunun sivil olduğunu açıkladı.
      
Devlet Başkanı Gani saldırıyı kınadı
      
Afganistan Devlet Başkanı Muhammed Eşref Gani, Paktika'daki intihar saldırısını kınayarak, "Sivillerin böyle vahşice öldürülmesinden dolayı çok üzüldüm, bu yaptıkları insanlık dışı bir hareket" dedi. Bölgeye yardım gruplarının gönderilmesi için Paktika valisine talimat veren Gani, hükümetin tüm imkanlarıyla saldırıdan zarar görenlere yardım edilmesini istedi.
      
Afganistan Parlamentosunun alt kanadı tarafından Afganistan ve ABD arasında imzalanan İkili Güvenlik Anlaşması ve NATO ile yapılan SOFA anlaşmasının onaylanmasından birkaç saat sonra düzenlenen intihar saldırısını henüz üstlenen olmadı.
      
Ülke genelinde çoğunlukla intihar saldırılarını düzenleyen Taliban ise Afganistan ve ABD arasında İkili Güvenlik Anlaşması'nın imzalanmasından sonra ülke genelinde kanlı saldırılar düzenleyeceklerini duyurmuştu. (hürriyet.comçtr)

Hitler tablosu rekor fiyata satıldı

Nazi lideri Adolf Hitler imzalı suluboya bir tablo, Almanya’nın Nuremberg kentinde düzenlenen açık artırmada 161 bin dolara (130 bin euro) alıcı buldu.

Münih Kayıt Ofisi ve Eski Belediye Binası isimli 1914 tarihli tablonun sadece 60 bin dolara satılacağı tahmin ediliyordu.

Açık artırmayı gerçekleştiren Weidler Müzayede evi tablonun tüm dünyadan alıcıların ilgisini çektiğini belirtti.

Orta doğulu olduğu belirtilen alıcının kimliği basına açıklanmazken,  satıştan elde edilen gelirin yüzde 10’unun engelli çocuklara destek veren bir yardım derneğine bağışlanacağı açıklandı.

İlk gençlik yıllarında resimle uğraşan Adolf Hitler, 20’li yaşlarının sonuna dek yaklaşık 2000 suluboya tablo yapmıştı. Ressam olmak isteyen Hitler Viyana’daki Güzel Sanatlar Akademisi’ne yaptığı başvurular bir çok kez reddedilince bu hayalinden vazgeçmişti.

Kenya'daki otobüs katliamından ölü taklidi yaparak kurtuldu

Kenya'da Eş-Şebab örgütü militanlarının bir otobüsü durdurarak 28 kişiyi öldürdüğü katliamdan katliamdan bir öğretmenin ‘ölü taklidi’ yaparak sağ kurtulduğu ortaya çıktı.

Mandira kentinden başkent Nairobi'ye gitmekte olan seyir halindeki otobüsü durdurup, Müslüman olmayan yolcuları yere dizip kurşuna dizildiği katliamda öğretmen Douglas Ochwodho teröristleri nasıl aldatmayı başardığını anlattı.

Yere yatırılan 28 kişinin ortasında bulunduğunu söyleyen Ochwodho, iki baştan ilerlemeye başlayan teröristlerin sıra kendisine geldiğinde zaten öldüğünü düşündüklerini anlattı. Ochwodho, teröristler gidene kadan yerinden kımıldamadan beklediğini söyledi.

Eş Şebab örgütünün sözcüsü Ali Mahmud Ragi, örgütün internet sayfasından yaptığı açıklamada, bu sabah Mandira kentinden başkent Nairobi'ye gitmekte olan seyir halindeki otobüse saldırı düzenlediklerini kaydetmiş ve örgütün Kenya topraklarında saldırılarını arttıracağı tehdidinde bulunmuştu.

Kenya güvenlik güçleri, otobüsteki yolculardan üç kişinin Kur'an'dan ayetler okuyarak militanların saldırısından kurtulmayı başardığını açıkladı. (hürriyet.com.tr)


Yılmaz Güney'in mezarı Türkiye'ye mi getiriliyor?

Yılmaz Güney’in yakın akrabaları olan Desman köylülerinin Yılmaz Güney’in Fransa’da bulunan mezarının Türkiye’ye getirilmesi için çalışmaların başlatılmasını istedi.

Siverek Belediyesinin bayan Başkan Vekili Nezahat Yeyin ile sinema sanatçısı ve yönetmen Yılmaz Güney’in kız kardeşi Güzide Pütün Sayılı, sanatçının doğduğu köy olan Desman köyüne giderek sanatçının doğduğu, daha sonra kan davası yüzünden babası Hamit Pütün’ün göç ettiği köyde incelemelerde bulunarak sanatçının yakın akrabalarıyla görüştüler.

Yılmaz Güney’in kız kardeşinin baba toprağını görmek istemesi üzerine kendisine eşlik ettiğini belirten Başkan Vekili Nezahat Yeyin yaptığı açıklamada şunları kaydetti:

“Bizi misafirperverlikle karşılayan köy halkına teşekkürlerimi belirtmek istiyorum. Başkanımız Sayın Resul Yılmaz’ın selamlarını getirdim kendilerine. Misafirimiz, değerli sinema sanatçımızın kız kardeşi Güzide hanımın baba toprağına gelmesi bizi son derece memnun etmiştir. Doğdukları toprakları görmek istedi, biz de Güzide hanıma eşlik ederek buraları ziyarete geldik”

Sanatçı Yılmaz Güney’in kız kardeşi Güzide Pütün Sayılı yaptığı açıklamada, “Siverek Belediyesi ekibine bana gösterdikleri ilgi ve alakadan dolayı çok teşekkür ediyorum. Ben şimdi babamın doğduğu topraklardan olmaktan çok mutluyum. Yılmaz Güney’in yaşadığı topraklarındayım. Uzun zamandır bu ziyareti gerçekleştirmek istiyordum ama çok şükür şimdi bu ziyareti gerçekleştirmiş bulunmaktayım. Bir nevi abim Yılmaz Güney’in yarıda bıraktığı ziyareti gerçekleştirdim, çünkü abim buraları çok ziyaret etmek istiyordu. Çok mutluyum, çok gururluyum. Bizi ilgi ile karşılayan başta aile büyüklerimize teşekkür ediyorum ve bu arada geldiğimden bu yana beni yalnız bırakmayan başkan vekilimiz Nezahat hanıma çok teşekkür ediyorum" dedi.

YILMAZ GÜNEY’İN MEZARI TÜRKİYE’YE Mİ GETİRİLİYOR?

Yılmaz Güney’in yakın akrabaları olan Desman köylülerinin Yılmaz Güney’in Fransa’da bulunan mezarının Türkiye’ye getirilmesi için çalışmaların başlatılmasını istemesi üzerine AK Parti İlçe Başkanı İlhan Çelik, Hükümetin ve AK Parti Şanlıurfa Milletvekili ve aynı zamanda Fransa Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Mehmet Kasım Gülpınar’ın bu yönde ki çalışmaların devam ettiğini belirtti. Medyafaresi

Onlara YHT'de yüzde 50 indirim

Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, 24-30 Kasım tarihleri arasında anahat ve YHT'lere bilet alacak öğretmenlere yüzde 50 indirim uygulanacağını bildirdi.

Elvan, yazılı açıklamasında, Öğretmenler Günü dolayısıyla bir kampanya düzenlendiğini belirtti. Söz konusu kampanya ile 24-30 Kasım tarihleri arasında anahat ve YHT'lere bilet alacak öğretmenlere yüzde 50 indirim uygulanacağını ifade eden Elvan, kampanyadan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı veya bakanlık tarafından onaylanmış her derece ve türdeki resmi ve özel okullarda çalışan öğretmenler, yüksek öğrenim kuruluşlarında görev yapan öğretim üyeleri ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup yabancı ülkelerde çalışan tüm öğretmenlerin faydalanabileceğini kaydetti.

ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLADI
Bakan Elvan, öğretmenler ve öğretim üyelerinin gişeler, TCDD'nin web sayfası, çağrı merkezi ve acentalar gibi tüm satış kanallarını kullanarak uygulamadan faydalanabileceğini belirterek, "Her ne şart altında olursa olsun fedakarca görev yapan ve ülkenin geleceğinin inşasında kutlu bir görev ifa eden bütün öğretmenlerin Öğretmenler Günü'nü kutluyorum" değerlendirmesinde bulundu.