10 Mart 2015 Salı

'Müsait'in anlamı bakın neymiş! TDK'ya tepki yağıyor

TDK'nın web sitesindeki sözlüğünde "müsait" kelimesinin "Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)" olarak tanımlanması kadınların tepkisini çekti. Sosyal medyadan tepkilerini dile getiren kadınlar TDK'dan bu cinsiyetçi ifadeyi acilen kaldırılmasını istedi.

Türkçe Sözlük'te "müsait" kelimesinin "Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)" olarak tanımlanması kadınların tepkisini çekti. Kadınlar TDK'dan bu cinsiyetçi ifadeyi acilen kaldırmasını istedi. TDK uzmanı ise halkın ve yazarların kullandığı kelimelerin sözlüğe alınması gerektiğini, bilimsel yaklaşımın da bu olduğunu ifade etti.

Türk Dil Kurumu'nca (TDK) hazırlanan Türkçe Sözlük'te "müsait" kelimesinin anlamlarından birinin "Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)" olarak tanımlanması kadınların tepkisini çekti. TDK'nın bakış açısını cinsiyetçi bulan feministler sosyal medya ve e-mail yoluyla kuruma karşı harekete geçtiler.

İstanbul Feminist Kolektif, Facebook hesabından bu durumu duyurarak "Bu anlamdaki müsait için neden parantez içinde ‘kadın’ yazılmıştır? Erkek ‘müsait’ olamaz mı? Bu cinsiyetçi ifadenin acilen kaldırılmasını talep ediyoruz" dedi.

TDK'dan "bilimsel yaklaşım" açıklaması

Cnnturk.com'un ulaştığı Türk Dil Kurumu uzmanı, müsait kelimesinin de tıpkı diğer kelimeler gibi mecazi anlam olduğunu ve günlük konuşma dilinde veya yazılı edebiyatta kullanıldığı için sözlükte de yer aldığını vurguladı. Sorularımızı yanıtlayan TDK uzmanı "Günlük konuşma dilinde veya yazılı edebiyatımızda geçen bütün kelimeler Türkçe Sözlük'te yer alır. Bu kelimeler argo da olabilir müstehcen de olabilir hatta müsait kelimesinin ikinci anlamında olduğu gibi kadınları rencide edici de olabilir. Türkçe Sözlük'te bu tür kelimelerin veya anlamların olması Türk Dil Kurumu'nun bunları savunduğu anlamına gelmez. Halkımız ve yazarlarımız hangi kelimeleri kullanıyorsa biz de onları Türkçe Sözlük'e almak mecburiyetindeyiz. Zaten bilimsel yaklaşım da bunu gerektirir" açıklamasını yaptı. (milliyet)


Ne yaptın Sude...

15 yaşındaki Sude'den çok kötü haber...

Aydın’da 15 yaşındaki Sude Kutlay, yolcu treninin önüne atlayarak yaşamına son verdi.

Olay, bugün 14.00 sıralarında, Umurlu Mahallesi’nde meydana geldi. Umurlu Çok Programlı Anadolu Lisesi öğrencisi Sude Kutlay, bilinmeyen bir nedenle bunalıma girdi. Denizli- İzmir seferini yapan 32396 sayılı trenin önüne atlayan Sude Kutlay, kanlar içinde kaldı. İhbar üzerine olay yerine gelen acil yardım ekiplerinin ambulansıyla Aydın Atatürk Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Kutlay, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Sude Kutlay’ın ölüm haberini alan ailesi ve arkadaşları, şoke oldu. Sude Kutlay’ın geriye herhangi bir intihar notu da bırakmadığı öğrenildi. Makinistin polis tarafından ifadesi alındığı, trenin yoluna devam ettiği belirtildi. Polis, olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi. (milliyet.com.tr)

Cuma günü İstanbul kararacak

Bakım ve onarım çalışmaları nedeniyle 13 Mart Cuma günü İstanbul'un 11 ilçesine belirli saatlerde elektrik verilemeyecek.

Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş. tarafından yapılan açıklamaya göre, Cuma günü elektriği kesilecek ilçeler ve kesinti saatleri şöyle:

BAŞAKŞEHİR:

08:00 - 18:00 saatleri arasında Kayabaşı Köyü Mahallesi'nin Kayabaşı Sanayi Mevkii ve civarı,
Bahçeşehir Mahallesi'nin, Deniz Caddesi ile Bahçeşehir Yolu ve civarı, Kayaşehir Mahallesi'nin 6, 7, 8, 9, 10, 15 ve 16. Bölgeleri.

BAĞCILAR:

09:00 - 18:00 saatleri arasında Yıldıztepe Mahallesi'nin 37/15 Sokak ve civarı.

KÜÇÜKÇEKMECE:

08:00 - 18:00 saatleri arasında Fatih Mahallesi'nin Hatboyu ve 27 Mayıs Caddeleri.
       
SULTANGAZİ:

06:00 - 18:00 saatleri arasında Cebeci Mahallesi'nin 2484, 2490/1, 2488, 2487, 2486, 112, 110, 106, 102, 98, 2591 ve 2500. Sokakları ile U Caddesi, 1.Cebeci Yolu ve civarı.  

ESENYURT:

08:00 - 18:00 saatleri arasında Fatih Oto Sanayi Sitesi 2841. Blok.

BÜYÜKÇEKMECE:

08:00 - 18:00 saatleri arasında Pınartepe Mahallesi'nin Zübeyde Hanım ve Dr. Sadık Ahmet Caddeleri ile Hz. Osman Camii ve civarı.

BEYLİKDÜZÜ:

08:00 - 19:00 saatleri arasında Yakuplu Mahallesi'nin Haramidere San. Sitesi'nin E Blok, F Blok ve civarı.

BEŞİKTAŞ:

Ortaköy Mahallesi'nin Ambarlı Dere Yolu, Okulyolu, Leylak Sokakları ve civarı ile Ulus Palmiye Sitesi.

SİLİVRİ:

10:00 - 18:00 saatleri arasında Cumhuriyet Mahallesi'nin Kadri Haseki Caddesi ve civarı.

GAZİOSMANPAŞA:

08:00 - 18:00 saatleri arasında Sarıgöl Mahallesi'nin Sönmez, Akıncılar, Öğrenciler, 25, Karabayır, Fırat, Çelebiler Sokakları ile Yıldız Apartmanı ve civarı.

ZEYTİNBURNU:

06:00 - 10:00 saatleri arasında Maltepe Mahallesi'nin Dokumacılar, Karaca Sokakları ile Plastikçi Dokuma, Öyküm Ticaret, Ersu Makine, Dökümcüler Sitesi ve civarı.        

Berkin Elvan'ın ailesinden rekor tazminat istemi!

Gezi Parkı olayları sırasında polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın ailesi, oğullarının ölümünde "idarenin ağır kusurlu olduğu" gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’ndan toplam 1 milyon TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulundu.

Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan, annesi Gülsüm Elvan ile kardeşleri Özge ve Gamze Elvan adına avukatları tarafından İçişleri Bakanlığı’na sunulan 12 sayfalık tazminat talepli dilekçede, "Müvekkillerin Berkin’i kaybetmeleri para ile ölçülebilir nitelikte değildir. Ancak ülkemiz hukukunda sorumluluğun kabulü bu şekilde gerçekleşmektedir. Müvekkiller tazminattan ziyade, idarenin kusurunu kabul etmesini ve bünyesindeki Berkin’in katillerinin isimlerinin verilmesini önemsemektedirler. Bu sebeplerle, idarenin ağır kusurunu kabul ederek, müvekkiller Sami Elvan ve Gülsüm Elvan için kendi adlarına asaleten, çocukları Özge ve Gamze adlarına velayeten fazlaya dair haklarımız saklı kalarak, baba ve annenin her biri için 200 bin TL maddi, toplam 200 bin TL manevi; çocuklar Özge ve Gamze’nin her biri için 200 bin TL manevi tazminat olmak üzere toplam 1 milyon TL tazminat talep etmekteyiz. İdarenin ağır kusurunu kabul ederek talep konusu maddi ve manevi tazminat talep haklarımızın kabulünü, aksi takdirde hukuksal talep haklarımızı kullanacağımızı bildiririz" denildi.

"ÇOCUKLARININ ACI İÇİNDE ÖLÜMÜNÜ İZLEMİŞLER, BİR ŞEY YAPAMAMANIN ÇARESİZLİĞİNİ YAŞAMIŞLARDIR"

Dilekçede, "İçişleri Bakanlığı’nın Berkin Elvan’ın öldürülmesinde hem ihmal hem hizmet kusuru hem de kusursuz sorumluluğu vardır.

Devlet bir yandan öldürmeme yükümlülüğünü ihlal ederken, öbür yandan öldürülmemesi için gereken ortamı da ortadan kaldırmıştır. Ölüm bizzat polislerin atmış olduğu gaz fişeğinden meydana gelmiş olmasına rağmen, devletin Anayasa’da düzenlenen haklar ve uluslararası sözleşmelerdeki taahhütleri dikkate alındığında, kusursuz sorumluluğunun da olduğu açıktır. Bu anlamda, İçişleri Bakanlığı’nın açık ihmali ve kusuru nedeniyle müvekkiller zarar görmüştür. Vurulduğu anda henüz 15 yaşında olan çocuklarının/kardeşlerinin acı içinde ölümünü izlemişler, bir şey yapamamanın çaresizliğini yaşamışlardır. Üstelik çocuklarının katillerinin bulunarak adalet duygularının bir parça sağlanması yerine, günlerce seçim meydanlarında kitleler nezdinde aleyhlerinde propaganda yapılmıştır. Yaşadıkları acı ve üzüntü artmıştır" denildi.

"İDARE, SORUMLULUĞUNDAKİ PERSONELİN İSMİNİ SAVCILIĞA VERMEMEKTEDİR"

Dilekçede, İçişleri Bakanlığı’nın emrindeki personelini yeterince eğitemediği iddia edilirken, "Bakanlık gerekli denetimi sağlayamamış, halkı ve müvekkillerin çocuğunu koruma noktasında kusurlu davranmıştır. Olayda hem ihmal hem hizmet kusuru hem de kusursuz sorumluluk vardır. Berkin’in öldürülmesinden sorumlu polislerin fotoğrafları bellidir. İdare, sorumluluğundaki personelin ismini savcılığa vermemektedir. Bu idarenin yapması gereken bir görevdir. İdare bu yükümlülüğü yerine getirmektense, tam tersine personelini korumaktadır" denildi.

"BERKİN ELVAN’IN ’YAŞAM HAKKI’ AĞIR BİÇİMDE İHLAL EDİLMİŞ VE AİLESİNE DE BU YOLLA ZARAR VERİLMİŞTİR"

Dilekçede, şöyle denildi:

"Anayasa’nın 129. maddesinin 5. fıkrası, gerek Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesine göre ’Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar’. Yani var olan sistemde kamu gücü kullanmak özelliğine sahip olan ve bu nedenle kendisine çeşitli araç ve yetkiler tanınmış olan kamu görevlilerinin işledikleri kusurlardan doğan zararlardan idare sorumlu olacak ve Anayasa’nın 129. maddesinde belirtildiği şekliyle ’Memurlar ve diğer Kamu Görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilecektir.’ Yukarıda ayrıntılarıyla açıkladığımız nedenlerle, Berkin Elvan’ın en temel Anayasal hakkı olan ’Yaşam Hakkı’ ağır biçimde ihlal edilmiş ve ailesine de bu yolla zarar verilmiştir. Başvurucular, oğullarının ve kardeşlerinin gün gün ölümüne tanıklık ettirilmiş, devlet yetkililerinin yapmış olduğu açıklamalarla acıları büyütülmüş ve h?l? Berkin’in katilleri yargı önüne çıkarılmamıştır."

TOPLAM 1 MİLYON TL TAZMİNAT TALEBİ

Dilekçenin son bölümünde ise, "Dava öncesi uyuşmazlık çözme yolunu açmak üzere getirilen İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde yer alan başvurumuz değerlendirilerek, müvekkillerimizin maddi ve manevi zararının ölüm tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte karşılanması bir zorunluluktur. Bu sebeplerle idarenin ağır kusurunu kabul ederek müvekkiller Sami Elvan ve Gülsüm Elvan için kendi adlarına asaleten, çocukları Özge ve Gamze adlarına velayeten fazlaya dair haklarımız saklı kalarak baba ve annenin her biri için 200 bin TL maddi, toplamda 200 bin TL manevi, çocuklar Özge ve Gamze’nin her biri için 200 bin TL manevi tazminat olmak üzere toplam 1 milyon TL tazminat talep etmekteyiz. İdarenin ağır kusurunu kabul ederek, talep konusu maddi ve manevi tazminat talep haklarımızın kabulünü, aksi takdirde hukuksal talep haklarımızı kullanacağımızı bildiririz." DHA

Kırmızılı Kadın davasında polisler birbirine girdi

Taksim Gezi Parkı olayları sırasında kamuoyunda “kırmızılı kadın” olarak gündeme gelen Ceyda Sungur'a biber gazı sıktığı gerekçesiyle hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçundan 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan polis memurunun yargılanmasına devam edildi.


İstanbul 73. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, şikayetçi Sungur ile sanık polis memuru Fatih Z. katıldı. Duruşmada tanık olarak dinlenilen dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Emekli, gaz sıkma konusunda sanık polis memuru Fatih Z'ye yönelik bir talimatının olmadığını söyledi. Söz konusu tarihte Gezi Parkı'nda bir olay olduğunu öğrendiğini ifade eden Emekli, "Olay yerine gittim. Birkaç kişinin çalışma yapan iş makinelerinin üzerine çıktığını gördüm. Orada görev yapan çevik kuvvet polislerinin, zabıta memurlarıyla göstericiler arasında set kurduğunu gördüm. Aralarında sürekli itiş-kakış, zabıtanın görevini yapmasını engelleme vardı. Ben 'sık' diye bir talimatta bulunmadım" dedi.

Hakimin gösterdiği fotoğraflardaki krem gömlekli kişinin kendisi olduğunu doğrulayan Emekli, hakimin "Sık talimatı verdiniz mi?" sorusuna karşılık da kendisinin çevik kuvvet amirleri varken gaz sıkmakla görevli polis memuruna direkt olarak talimat veremeyeceğini, Fatih Z'nin neden gaz sıktığı konusunda bilgisi olmadığını söyledi. Fatih Z'nin gaz sıktığı görüntüleri basından izlediğini aktaran Emekli, toplu değil münferit olayların olduğunu ve gaz sıkılacak bir durum yaşanmadığını öne sürdü.

'EMRİ MÜDÜRÜM VERMİŞTİ'

Diğer tanıklardan komiser yardımcısı Mehmet Zeki Bayrak da olay günü Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde görev yaptığını ve emir üzerine Gezi Parkı'na gittiğini ifade ederek, parkta toplu bir gösteri olduğunu ancak ara ara münferit gösterilerin de gerçekleştirildiğini anlattı. Bayrak, "Münferit olarak bize pet şişeler atılıyordu. Gaz sıkılması yönünde konumum itibariyle takdir kullanma yetkim yoktur. Gaz kullanma talimatını Ramazan Emekli müdürüm vermiştir. Ben sesini duydum. Herkesin duyacağı bir şekilde gaz sıkılması talimatı verdi. Gaz sıkma olayı olduktan sonra Murat Metin Odabaşı amirimiz bize talimatı Ramazan müdürün verdiğini söyledi" diye konuştu. Diğer tanık çevik kuvvet amiri Mesut Karabıyık da görüntülerde kendisinin çekim açısından dolayı görünmediğini ve gaz sıkma talimatı vermediğini dile getirdi. Sanık Fatih Z'in kendi çevik grubunda olduğunu ve biber gazı sıkma makinesi olarak model 5'i kullandığını belirten Karabıyık, "Fatih Z'in biber gazı sıktığını görmedim, sıkması yönünde de herhangi bir talimatım olmamıştır" dedi. Duruşma ertelendi.

İDDİANAME: GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Gezi Parkı eylemleri sırasında, 28 Mayıs 2013'te İTÜ Taşkışla Kampüsü civarında çok sayıda göstericinin katılımıyla eylem yapıldığı belirtilerek, gösteriye katılmak amacıyla olay yerine giden Ceyda Sungur'a ve etraftaki bazı kişilere, herhangi bir uyarı yapılmadan Fatih Z. tarafından biber gazı sıkıldığı kaydediliyor. İddianamede, şüphelinin biber gazını kullanırken “toplumsal olaylarda görevlendirilen personelin hareket, usul ve esaslarına dair yönerge ile göz yaşartıcı gaz silahları ve mühimmatları kullanım talimatları"na' aykırı hareket ettiği savunularak, eylemin bir bütün halinde "görevi kötüye kullanma" suçunu oluşturduğu aktarılıyor. "Şüphelinin savunmasının oluş ve dosya kapsamına aykırı olduğu ve bu nedenle üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmaktadır" ifadesi yer alan iddianamede, polis memuru Fatih Z'nin "görevi kötüye kullanmak" suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep ediliyor.

İddianameyi kabul eden İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesi, sanığın "görevi kötüye kullanmak"tan TCK'nın 257/1. maddesi kapsamında 1 yıldan 3 yıla kadar cezalandırılmasının istendiğini ve 8 Aralık 2010'da maddeye ilişkin değişiklik yapılarak ceza üst sınırının 2 yıla indirildiğini belirterek, bu durumda davaya bakma görevinin Sulh Ceza Mahkemesi'nde olduğunu kaydetmişti. İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesi görevsizlik kararı vererek dosyayı 18. Sulh Ceza Mahkemesi'ne göndermişti. Düzenlenen yeni yasa kapsamında sulh ceza mahkemelerinin kapatılmasına karar verilmesinin ardından, dosya bu kez İstanbul 73. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilmiş ve sanığın 1 yıldan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istemiyle dava bu mahkemede görülmeye başlanmıştı. (medyafaresi.com.tr)

Özgecan üzerinden çirkin oyun

Dolandırıcılar, Özgecan'a yardım adıyla internette açtıkları hesaplarla vurgun yapmaya kalkıştı. Aile ise çağrısını tekrarladı.

Türkiye, Mersin'de vahşice öldürülüp yakılan üniversiteli Özgecan Aslan'a ağladı. Günlerce onun için yürüyüşler yapıldı, şiddet kınandı. Hatta önceki günkü 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde de Özgecan, simge olarak anıldı.

Türkiye'yi birbirine kenetleyen Özgecan için insanlar aileye maddi destekte bulunmak istedi. Ancak, "Bir Özge varmış, bir Özge yokmuş. Sevgi geldi saygı geldi cihana, biz yarattık dediler. Bizler sevmesini saymasını öğretmeye geldik cihana" diye yaptığı konuşmasıyla herkese ders veren gözü yaşlı baba Mehmet Aslan, yine büyüklüğünü gösterdi.

Yapılacak yardımları, şiddete eğilimli kişilerin eğitilmesine yönelik bir rehabilitasyon merkezi kurulması amacıyla değerlendirme kararı aldıklarını açıkladı. Hemen ardından, bankalarda yasal olarak TL, Euro ve Dolar hesabı açıldı. Fakat, aradan uzun süre geçmesine rağmen, yardım kampanyasına yapılan bağışlar, istenilen seviyeye ulaşmadı.

SAHTE HESAP AÇTILAR

Tam bu sırada yapılan araştırmada, internet aracılığı ile birçok sahte hesap açıldığı ortaya çıktı. Kan emici dolandırıcılar, Özgecan'ın adını kullanarak para toplamaya başladı. Kızının hayalini gerçekleştirmek için kampanya düzenlenmesini şartlı olarak kabul eden baba Aslan, sahtekarlık olayını öğrenince çok şaşırdı. Bir kez daha yıkıldı. Amca Yaşasın Aslan, "Önüne gelen bir Özgecan sitesi açmaya başladı, kredi kartıyla bağış toplamaya başladı. Devlet kontrolünde tek bir hesap var. Bu hesap dışında açılmış internet sitemiz yoktur" diye konuştu. Başka hesaplara para yatırılmamasını anlattı.

9 Mart 2015 Pazartesi

IŞİD'e katılan 3 genç kız Rakka'da

İngiltere'den terör örgütü IŞİD'e katılmak için Suriye'ye gittiği iddia edilen üç genç kızın aileleri, İngiliz polisinin kendilerinden özür dilemesi istedi. Bu arada kızların dün akşam Suriye'nin Rakka kentinde oldukları belirlendi.

Polisin "Kızları Suriye'ye gitmeden önce bir arkadaşlarının bu ülkede olduğunu bildikleri" iddiasının doğru olmadığını belirten aileler, önceden konuyla ilgili bilgi sahibi olmaları durumunda kızlarının Suriye'ye gidişini önleyebileceklerini dile getirdiler.

Ailelerin avukatı Tasnime Akunjee, "Aileleri yalancılıkla suçlamanın utanç verici olduğunu" belirterek, "Polis ailelere, genç kızların bir arkadaşının Suriye'yede olduğunu kızları bu bu ülkeye gittikten sonra bildirmiştir, önce değil. Bu iletişim hatası, ailelerin kızlarının Suriye'ye gitme planlarını önleme olasılığını da ortadan kaldırmıştır" açıklamasında bulundu.

Akunjee, yarın İngiliz Parlamentosu İçişleri Komisyonu'nda konuya ilişkin soruları yanıtlayacak Londra Polis Teşkilatı Başkanı Sir Bernard Hogan-Howe'dan polisin ihmalkarlığını kabul etmesini ve ailelerden özür dilemesini istedi. IŞİD'e katılmak için Suriye'ye gittikleri iddia edilen 15 yaşındaki Shamima Begum, 15 yaşındaki Amira Abase ve 16 yaşındaki Kadiza Sultana'nın aileleri, İngiliz polisini önemli bir mektubu doğrudan kendilerine iletmedikleri için ihmalkarlık ve işini iyi yapmamakla suçlamıştı.

POLİS KIZLARA MEKTUP VERMİŞ

İngiliz polisi, okuldan yakın arkadaşları bir genç kızın aralık ayında IŞİD'e katılmak üzere Suriye'ye gitmesinin ardından Begum, Abase ve Sultana'nın ifadesine başvurmuştu. Polisin geçen ay başında üç kızla tekrar konuştuğu ve ailelerine iletmek üzere kızlara birer mektup verdiği ortaya çıkmıştı.

Mektupta, kızların Suriye'ye giden arkadaşlarıyla ilgili yazılı ifade vermesi için ailelerinden izin isteniyordu. Genç kızların, mektubu ailelerinden sakladıkları, mektubun kızlar Suriye'ye gittikten sonra yatak odalarında bulunduğu belirtildi.

17 Şubat'ta Londra'dan İstanbul'a giden kızların, Türkiye'den Suriye'ye geçerek IŞİD'e katıldıkları tahmin ediliyor. Sky haber kanalı, dün akşam kızların Suriye'nin Rakka kentinde başka bir İngiliz kızla bir evde kaldıklarının öğrenildiğini bildirmişti.  milliyet.com.tr

Böylesinden 'saray soytarısı' olur

Ülkücü kimliğiyle tanınan oyuncu Ahmet Yenilmez, geçtiğimiz günlerde ülkücülükten istifa ettiği söyleyip " Bu dil bu lisan benim inandığım ülkücünün dili olmadı. İnşallah gazinocular kralı oğlu sanatçılar duygularınıza tercüman olur." demişti.

Yenilmez'in bu sözlerine Gazinocular Kralı'nın oğlu, MHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Mehmet Aslan, isim vermeden ağır bir cevap verdi:

BÖYLESİNDEN SARAY SOYTARISI OLUR

Ülkücülük hak yolunda baş koymuş bir milletin kutlu davasıdır. Kişisel ikbal uğruna giyilip çıkarılan gömlek değildir.Küsülüp kırılacak dost-ahbap ilişkisi sayılamaz. Gerçek bir ülkücünün davası onun ruhudur, can bedenden ayrılıncaya dek yaşar, yaşatır. Kibrine yenilip davadan ' vazgeçtim, bıraktım' diyen biri aslında ülkücü olmamıştır. Böylesinden olsa olsa menfaati için kıble değiştiren saray soytarısı olur.

Kızını taciz eden genci kameranın karşısında öldürdü

Brezilya’nın Goias eyaletinde bir baba 11 yaşındaki kızını internet üzerinden taciz eden 23 yaşındaki bir gençle buluşma ayarladı ve onu döverek öldürdü.


Kimliği bilinmeyen babanın, gencin aylar boyunca küçük kızına sosyal medya ve Whatsapp üzerinden gönderdiği mesajları okuduğu ve onunla yüzleşemeye karar verdiği belirtildi.

Babanın genci döverken çektiği görüntüler Liveleak internet sitesi tarafından yayınlandı.

Brezilya’da büyük ilgi çeken vahşi görüntülerde yediği dayak nedeniyle dudakları patlamış ve bütün yüzü şişmiş olan adamın sinirli babadan “merhamet dilediği” ve “Bir daha böyle bir şey yapmayacağına dair yemin ettiği” görülüyor.

Liveleak internet sitesi, görüntülerin internette yayınlanmasından üç gün sonra gencin kanlı cesedinin bulunduğunu ancak onu öldüren babanın kimliğinin halen bilinmediğini açıkladı. (hürriyet.com.tr)

Özgecan'ın babası CNN International'a konuştu

Mersin'in Tarsus ilçesinde hunharca katledilen 20 yaşındaki üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ın babası Mehmet Aslan, CNN International'a verdiği röportajda, kızının öldürülmesiyle 'bir ülkenin uyanışa geçtiğini' söyledi.

Hürriyet'in haberine göre CNN'e telefonda röportaj veren acılı baba Aslan, "Tek bir cinayetin bu kadar insanı bir araya getirmesinin bir başka yolu yoktu. Ama ben Özgecanımın bir amaç için dünyaya geldiğini bilmiyorum. Ama kahredici olduğu kadar, bu onun insanları uyandırması için kaderiydi" dedi.

Mehmet Aslan, "Özgem barış için yaşadı... Barış, sevgi ve güzellik için. Daha iyi bir yarına inandır" diye konuştu.

Çok üzgün ve kızgın olmasına karşın intikam arayışında olmadığını belirten Mehmet Aslan, "Sevgiye teslim olmalıyız. Aksi takdirde hepimiz kaybederiz" dedi.

'Eski sevgiliden tüp bebek' davası

İngiltere’de bir akademisyen, tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olmaya çalıştıkları dönemde kendi spermleri yerine eski sevgilisinin spermleriyle hamile kaldığını öğrendiği eski eşine 330 bin TL’lik tazminat davası açtı.

Altmış yaşındaki adam, şu anda dokuz yaşında olan oğlunun, karısının eski sevgilisine çok benzediğini fark etmesiyle durumdan şüphelendi.

Kimliği açıklanmayan adam, bunun üzerine DNA testi yaptırdı ve korkunç gerçekle yüzleşti.

Akademisyen, eski eşine 83 bin 500 pound'luk dava açarken; kadın İspanya'daki tüp bebek kliniğinin hata yapmış olabileceğini öne sürdü.

Akademisyenin iddiasına göre; şu an 53 yaşında olan kadın İspanya'daki kliniğe eski sevgilisiyle birlikte gitti ve eski sevgili kendini kadının eşiymiş gibi tanıtarak spermlerini bağışladı.

Davanın bu hafta görüleceği açıklandı. (hürriyet.com.tr)

'Kadavralara don giydiriyorlar'

Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şakir Çınkır, çarpıcı bir iddiada bulundu: ''Kadavralara don giydirerek çalışma yürütülüyor.''


Sözcü Gazetesi'nin haberine göre Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü“ öncesinde “laiklik ve kadın“ paneli düzenledi.

Panelde, laiklik kavramının kadın hakları açısından önemine değinilerek “din“, “vicdan özgürlüğü“, “din ve devlet işlerinin ayrılması“ konuları tartışıldı.

Panelin konuşmacılarından biri olan Şakir Çınkır, laik ve bilimsel eğitim olmadan ne kadına şiddet ne de çocuk istismarının önüne geçilemeyeceğini belirterek şunları kaydetti: “Laik eğitim; bilimsellikten ve çağdaşlıktan yararlanmaktır. 21 yüzyılda bilim çağında bilimle rekabet hızla arttığı bir çağda tıp fakültelerinde kadavralara don giydirerek onlar üzerinde çalışma yürütülüyor.” sözcü.com.tr

Diyanet'ten Hacı adaylarına büyük şok!

Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl Hac fiyatlarında Euro üzerinden değil de dolarüzerinden alacak. Bu durum hacı adaylarını vurdu. 1400 TL daha fazla ödeyecekler.


Hac fiyatlarını Euro üzerinden belirleyenDiyanet, dolardaki yükselişi görünce tarife değiştirdi. Hesaplarını Euro'ya göre yapan hacı adayları, Diyanet'in tavrına tepki gösterdi. Geçen yıl 2 bin 780 Euro ödeyen hacı adayları, bu yıl 3 bin 600 dolar ödeyecek. Buna göre kişi başına bin 410 lira daha fazla para ödemek zorunda kalınacak.

DİYANET DOLARA GEÇTİ, OLAN HACILARA OLDU

Dolardaki kur artışı Hacı Adaylarını da vurdu. Her yıl Euro üzerinden hac parası alan Diyanet İşleri Başkanlığı, bu sene dolara geçti. Diyanet'in bu yıl alacağı hac ücreti 3 bin 600 dolar.

HACI ADAYLARI 1400 TL DAHA FAZLA ÖDEYECEK

Geçen sene bu rakam 2 bin 780 Euro'ydu. Bu yılki hacı adayları bin 400 lira fazla para ödeyecek. Eşiyle birlikte 8 yıldır hac sırası beklediklerini dile getiren Ahmet Genç (61), Diyanet'in bir an önce yanlıştan dönmesini istedi.

Hacı adayları ise bu duruma tepkili. Eşi Müzeyyen Hanım'la birlikte 8 yıldır hac sırası beklediklerini dile getiren Ahmet Genç (61), Diyanet'in dolara geçme kararına anlam veremediğini söyledi.

HACI ADAYLARI KARARA TEPKİLİ

Bütçesini Euro üzerinden yaptığını belirten Genç, "Bütçemizi ona göre ayarladık. Ancak bu sene dolara geçildi. Bunun nedenini pek anlayamadık. Olan yine hacı adaylarına oldu. Küçük bir hesap yaptığımızda geçen yıla göre normal konaklama tarifesinde iki kişilik hac ücretinde 2 bin 800 liralık bir artış söz konusu. Dolardaki artışı da hesaba kattığımızda bu rakamın daha ne kadar yükseleceği belirsiz." dedi.

HAC KURASI 12 MART

12 Mart'ta yapılacak kura çekimi sonrası 74 bin hacı adayı yola çıkacak. Hacı adaylarının yüzde 60'ını Diyanet, yüzde 40'ını ise tur şirketleri götürecek. Zira, Diyanet geçen yıl normal konaklama tarifesi için her bir hacı adayından 2 bin 780 Euro ücret alıyordu. Bugünkü Euro kuruna göre hesaplandığında bir hacı adayı 7 bin 950 lira ücret ödüyordu.Dolara geçen Diyanet bu sene hac ücretini 3 bin 600 dolar olarak belirledi. Çünkü geçen yıl 7 bin 950 lira ödeyen hacı adayı dolardaki kur artışından dolayı en az 9 bin 360 lira ödeyecek. Türkiye geneli 74 bin kişinin dolar üzerinden hacca gittiği düşünüldüğünde hacı adaylarının cebinden toplam 104 milyon 340 bin lira daha fazla para çıkmış olacak.

TUR ŞİRKETLERİ: EURO'DAN DOLARA GEÇERKEN ZARAR ETTİK

Nüans Tur Genel Müdürü Güngör Kabak da değişiklikten sonra birçok şirketin zarar ettiğini söyledi. Kabak, "Doların artışından sonra Diyanetumrede dolara geçti. Biz de dolara geçtik, hac ve umrede her şey dolarla alınıyor. Şu anda birçok şirket de dolara geçmiş durumda. Bu durum hacca gidecek aday sayısını çok fazla etkilemez ama umre adaylarını etkileyebilir. Turizm şirketleri için bu durum çok sıkıntı oldu, Euro üzerinden hazırlık yaparak umreye giden birçok şirket zarar etti." dedi. Bu durumun akıl karışıklığına sebep olduğunu belirten İkbal Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Ümit Bulut, "Dolara geçilmeden önce bir birlik sağlanmalı. Diyanet İşleri sezon başladığı an dolara geçti ve bizler de fiyatlarımızı Euro üzerinden açıklayınca geri dönemedik ve bir akıl karışıklığına neden oldu. Bunun yanında biz çapraz kurlardan çok zarar etmeye başladık." diye konuştu. (Zaman)

Rezidansta ölüm partisi

İki garson arkadaş lüks bir rezidansta günlük daire kiralayıp iddiaya göre uyuşturucu aldı. Gecenin sonunda biri öldü; diğeri son anda kurtarıldı.


Kenan Akyazı (27) ve Hüseyin Serhat K. (25) yazları güney sahillerinde çalışıyor, turizm sezonunun kapanmasıyla da İstanbul’a dönüyorlardı. Etiler’de iki ünlü restoranda garson olarak çalışan iki arkadaş 6 Mart’ı 7 Mart’a bağlayan gece Balmumcu’daki bir rezidanstan günlük daire kiraladı. Saat 01.00 sıralarında arkadaşları Ayber D. eve geldi. Kenan Akyazı alt kattaki odada hareketsiz yatıyordu.

KALBİ DURMAK ÜZEREYDİ

Hüseyin Serhat K. ise üst kattaydı. Zorlukla nefes alıyordu. Ayber D. hemen polisi arayarak yardım istedi. Polisler eve giderken sağlık ekiplerine de haber verdi. Ambulanstaki doktor Kenan Akyazı’nın hayatını kaybettiğini tespit etti. Hüseyin Serhat K.’nin de solunumu ve kalp atışları durmak üzereydi. Polislerin yardımıyla ambulansa taşınan Hüseyin Serhat K. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı ve yoğun bakıma alındı.

ESRAR VEYA BONZAİ

Hüseyin Serhat K. ertesi gün kendine geldiğinde polislere evde esrar içtiklerini ve sonrasında fenalaştıklarını anlattı. Ancak savcılık kaynakları uyuşturucunun esrar değil, bonzai olduğu üzerinde duruyor. İki arkadaşın o gece evde hangi uyuşturucuyu kullandığı Hüseyin Serhat K.’nın kan-saç örneğinden yapılan uyuşturucu testi ve Kenan Akyazı’nın otopsi sonuçlarında ortaya çıkacak.

8 Mart 2015 Pazar

IŞİD üyesi saldırı öncesi eroin kullanmış

Güvenlik görevlilerini şehit eden IŞİD üyelerinin yargılanacağı mahkemenin kesinleşmesinin ardından, dava dosyasındaki ayrıntılar da ortaya çıkmaya başladı. 3 kez ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezası istenen Alman vatandaşı 25 yaşındaki Benjamin Xu’nun, yol kontrolü yapan güvenlik güçlerine saldırmadan önce eroin kullandığı ortaya çıktı.

İsviçre vatandaşı Çendrim Ramadani ve Makedonyalı Muhammed Zakiri ile birlikte 20 Mart 2014’te Niğde’nin Ulukışla İlçesi’nde yol kontrolü sırasında Jandarma Astsubay Üstçavuş Adil Kozanoğlu ile polis memuru Adem Çoban’ı şehit edip, 7 asker ve yolcu otobüsündeki 1 kişiyi de yaraladıktan sonra gasp ettikleri kamyonun şoförü Turan Yaşar’ı da öldüren ve tamamı tutuklu yargılanan Benjamin Xu’nun iddianamede yer alan savcılık ifadesinde, Türkiye’ye nasıl girdiğini ve saldırıyı nasıl gerçekleştirdikleri en ince detayına kadar kendi itirafları ile anlatılıyor.

İSTANBUL’UN GÖBEĞİNDE MÜCAHİT EVİ

Tercüman aracılığıyla Almanca verdiği ifadesinde babası Nimatullahi’nin arkadaşı Filistinli Abu Mualn ile birlikte 2013 yılının nisan ayında İstanbul’a geldiklerini belirten Xu, ’Muhammed’ adında bir Türk ile buluştuklarını ve Muhammed’in, ambleminde açık yeşil renkler olan bir yardımlaşma derneğini çalıştığı yer olarak gösterdiğini söyledi. Evin, İstanbul’un göbeğinde ve çocukların girip çıktığı resmi bir yer olduğunu ifade eden Benjamin Xu, "Yardımlaşma derneğine benziyor, orada bulunan çocuklara ’Bunlar geleceğin mücahitleri’ diyorlardı. Babam, Millet-i İbrahim isimli daha çok Türklerin bulunduğu gruba dahil olmak için İstanbul’a geldi. Babam Fatih isimli Türk uyruklu Alman vatandaşını da kaçak yollarla İstanbul’a getirdi" diye konuştu.

’ÇEÇENLERLE BULUŞTUK’

Daha sonra Ankara’ya, oradan Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’ne geçtiklerini belirten Xu, burada Reyhanlı’da 52 kişinin yaşamını yitirdiği patlamanın da sorumluları arasında gösterilen Heysem Topalca ile buluştuklarını söyledi. Buluşmanın ardından Suriye’ye geçtiklerini kaydeden Xu, şunları söyledi:

"Heysem, görevlilerle çok samimiydi. Heysem, Suriye’deki kamplarda bulunan Türkleri tanıyordu. Suriye’ye geçtikten sonra ’Babil Hauva’ isimli bir yere gittik. Daha sonra Şeyh Ömer’in evine gittik. Şeyh Ömer ’Cündüş Şam’ isimli örgüt adına, Heysem de özgür Suriye ordusu adına savaşıyor. Şeyh Ömer’in evinde bir gece kaldıktan sonra Latakia’ya gidip burada Çeçenlerle buluştuk. Burada babamı, beni, Fatih ve Filistinliyi Cündüş Şam isimli örgütün kampına aldılar. 2- 3 ay kalıp savaşa hazırlık yaptık. Bana ve babama Kalaşnikof silah verdiler. Kampta Çeçenler, Türkler ve Almanlar bulunuyor."

Kampta lider konumunda olan Çeçen Ebu Turab ve Müslim isimli şahısların Hatay’da evleri bulunduğunu, babasının kendisini Muhammed Zakiri ile tanıştırdığını belirten Benjamin Xu, ifadesine şöyle devam etti:

"Kampa katıldıktan yaklaşık 4 ay sonra babam ve yanındaki birkaç kişiyle birlikte tuttuğu eve giderken, Esad’ın ordusundan atılan roket aracımıza isabet etti. Bu saldırıda babam öldü ben de yaralandım. Babam ölünce çok üzüldüm ve eve dönmek istedim ancak izin vermediler. Muhammed Zakiri ile Arnavutça bildiğim için anlaşabiliyordum. Muhammed bana daha önce Türkiye’ye kaçak yollarla geldiğini ve yakalanınca sınır dışı edildiğini, daha sonra ise Yunanistan ve Türkiye üzerinden yine kaçak yollarla Suriye’ye geldiğini söyledi. Muhammed, El Kaide örgütünde savaşıyordu. Suriye’de bulunduğum sırada en güçlü örgüt IŞİD ile El Nusra’ydı. El Nusra, Cündüş Şam ve IŞİD birlikte hareket ediyor, Muhammed’in IŞİD’in içinde çok sayıda tanıdığı vardı."

’KAMPTAN KAÇTIM, YAKALAYIP 2 AY BİR ODAYA KAPATTILAR’

Muhammed ile birlikte buradaki kamptan Çeçenlerin haberi olmadan kaçarak Halep’teki ’Şeyh Süleyman’ olarak bilinen ve IŞİD’e ait olan bir kampa gittiklerini, Çendrim Ramadani ile de burada tanıştıklarını anlatan Xu, daha sonra kamptan kaçtığını söyledi. Türkiye’ye gitmek istediğini ancak yakalandığını ifade eden Xu, bu konuda da şöyle ifade verdi:

"Yakalanıp tekrar kampa götürüldüm. 2 ay bir odada tutuklu kaldım. Bu süre içerisinde sürekli IŞİD örgütüne ilişkin propaganda yapıldı ve anlatılanları kabul ettiğimi söyleyince odadan çıkardılar. Muhammed ve Çendrim aniden Makedonya’ya gitmeye karar verdi. IŞİD bırakmadığı için kamptan izinsiz ayrılarak bir köye gittik." 

Kaçarken kalaşnikof silahları da sattıklarını belirten Benjamin Xu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çendrim ve Muhammed ellerinde 3 çanta parayla geldiler. Bana satılan silah karşılığı olarak 1500 dolar verip, Türkiye’den Makedonya’ya geçecek bir yol bulduklarını söyleyerek taksi ile yola çıktık. Türkiye’ye yakın ’Atme’ diye bir yerde bizi Türkiye’ye geçirecek El Kaide örgütünden birilerinin yanına geldik. Bu kişilerle ’Selkin’ isimli bir yere gittik. Türkiye tarafından kırmızı renkli Türkiye plakalı bir Mercedes bekliyordu. Reyhanlı’da uyuyup ertesi gün bir taksiyle Hatay’a gittik. Bir taksiciyle 1100 dolara anlaşarak İstanbul’a doğru yola çıktık. "

’ÇENDRİM BANA EROİN VERDİ’

İstanbul’a giderken taksicinin kendi inisiyatifiyle jandarma kontrol noktasında girdiğini belirten Xu, taksicinin daha sonra araçtan inip askerlerin yanına gittiğini söyledi. Bu sırada Muhammed Zakiri ve Çendrim Ramadani’nin de taksiden indiğini kaydeden Benjamin Xu, olay anını şu sözlerle anlattı:

"Muhammed aracın arkasında bulunan çantasına yöneldiği sırada ben de taksiden inip onların yanına gittim. Çendrim üzerindeki tabancayı çıkarıp yavaş yavaş yanına gittiği askere ateş etmeye başladı. Bu sırada Muhammed de çantasından silah çıkarttı ancak taksici Muhammed’in elini tuttu. Bu esnada daha önce Çendrim’in verdiği beyaz toz nedeniyle kendimde değildim. Pasaportum olmadığı için Türkiye’ye geçerken heyecanlandığım için Çendrim bana eroin vermişti. Muhammed’in elini taksici tutuğu sırada Muhammed havaya ateş etti. Taksici de korkarak silahı bırakıp kaçtı. Çendrim bir askeri vurduktan sonra tekrar yanımıza gelip çantasını alarak Muhammed’le koşmaya başladılar. Muhammed bu arada silahı yere attı ve elime aldığımda boş olduğunu anladım. Şaşkınlıkla Muhammed’in peşinden koşarken Çendrim ’Dur, nereye koşuyorsun yoksa vururum’ dedi. Korkarak durdum. Çendrim, ’Kaçan münafıkları vurmak gerekir’ dedi. Bu sırada Muhammed kaçtı. Çendrim üzerindeki hücum yeleğinden çıkardığı iki el bombasını pimini çekerek askerlere doğru attı. Sonra bir daha el bombası attı. Çendrim bu sırada yaralıydı. Bende silah yoktu. Çendrim, bize doğru gelen polis aracına ateş etti. Çatışma sırasında elindeki Kalaşnikofu kullanan Çendrim, daha sonra kamyona gitmemi istedi. Arkamdan gelip şoförü vurduktan sonra kamyona binmemi istedi ve daha önce hiç kamyon kullanmama rağmen aracı çalıştırıp hareket ettirirken, Çendrim etrafa ateş etmeye devam etti. Yolda giderken Çendrim karşıdan gelen askeri araca da ateş etti. Çendrim ile yaralı halde bir köye gidip ’Doktor’ diye bağırdım. Köylüler ikimizi de sağlık ocağına götürdü. Daha sonra görevliler tarafından tutuklanarak hastaneye götürüldüm."

TÜRK GAZETECİ İLE KELEPÇELEMİŞLER

İddianamede, Özgür Suriye Ordusu adına savaşan Heysem Topalca ile röportaj yapmak için gittiği Suriye’de IŞİD tarafından 40 gün rehin tutulan Milliyet Gazetesi Muhabiri Bünyamin Aygün’ün ifadesi de yer aldı. Topalca ile röportaj yapmayı beklerken maskeli 8 kişi tarafından alıkonulduğunu belirten Aygün’ün iddianamede yer alan ifadesinde şu bölüm dikkati çekiyor.

"Suriye’deki muhalif grupların 5 gün süren operasyonu sonucunda serbest bırakılıp MİT’e teslim edildim. 17 gün boyunca Heysem Topalca ile birlikte ellerimiz birbirine bağlı şekilde rehin tutulduk. Heysem 17 gün sonra serbest bırakıldı. Rehin kaldığım süre içerisinde beni rehin alanlar kamera kaydını açıp, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na casus dememi ve küfürlü sözler söylememi sağladılar."

DURUŞMAYA GETİRİLMİYOR

Güvenlik nedeniyle davanın başka bir ile nakli isteği Adalet Bakanlığı tarafından kabul edilmeyince, Niğde Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaları kesinleşti. 3 IŞİD’ci hakkında 3’er kez ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası isteniyor. 4’ü tutuklu 11 sanıklı davada baronun görevlendirdiği avukatlar da çekilmişti. Hürriuet