Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın ihtiyaç duyduğu kritik kadro görev yerlerindeki personel ihtiyacını karşılamak amacıyla sözleşmeli er alınacak. Sözleşmeli erlere, komando, hudut birliği ve diğer birliklerdeki görevleri ve hizmet yılına göre 2 bin 144 TL ile 4 bin 182 TL arasında maaş verilecek.
Malatya Valiliği'nden yapılan yazılı açıklamada, "Personel seçim faaliyeti 14 Ocak 2016 tarihinde 10.00-15.00 saatleri arasında 2. Ordu MEBS A.K.'lığı Mareşal Fevzi Çakmak-1 Kışlası'nda icra edilecektir. Bu nedenle sözleşmeli er olmak isteyen vatandaşlarımız 01 Aralık 2015-02 Ocak 2016 tarihleri arasında 0422 371 58 00/4132-2117-3124-4165-4143 telefon numaralarına ön kayıt yapma suretiyle başvuruda bulunabileceklerdir" denildi. Açıklamada ayrıca gerekli bilgi ve istenilen belgelerin Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın resmi internet sitesinden temin edilebileceği ifade edildi.
Açıklamada, sözleşmeli erler, komando, hudut birliği ve diğer birliklerdeki görevleri ve hizmet yılına göre 2 bin 144 TL ile 4 bin 182 TL arasında maaş alacağı belirtildi. Sözleşme sonu ikramiye olarak 1 yıl için 8 bin 23 TL, 7 yıl için 79 bin 339 TL ödeme yapılacağı kaydedildi.
6 Aralık 2015 Pazar
5 Aralık 2015 Cumartesi
Buz gibi evde aç yatıyorum
AĞRI’nın Doğubayazıt ilçesinde babadan kalma harabeye dönen kerpiç evde yaşam mücadelesi veren 70 yaşındaki Bedevi Çelik, buz gibi evde hasta olurken, çoğu gece de aç yattığını söylüyor.
Doğubayaz ilçesinin Uluyol Mahallesi’nde oturan Bedevi Çelik, anne ve babası yıllar önce ölüp, kardeşleri de evlenip gidince yapayalnız kaldı. Babadan kalan kerpiç evde yıllardır tek başına yaşam savaşı veren Çelik, evinin oturulmayacak durumda olması nedeniyle Kaymakamlık tarafından verilen ve evinin bahçesine kurulan çadırda 3 yıl yaşadı.
Çadırda hastalanan Bedevi Çelik yatağa düştü. Kimsesiz ve hasta olan kadının yiyecek ihtiyacını ise komşuları karşılıyor. Kaldığı çadırdan bir süre önce çıkıp yeniden evine taşınan Çelik, hava sıcaklığının sıfırın altında 10-15 dereceye kadar düştüğü gecelerde çoğu zaman aç uyuyor.
Sağlıklı iken evlere temizlik yapmaya gittiğini söyleyen Çelik, artık çalışamaz halde olduğunu söyledi. Hiçbir geliri olmadığını yardımlarla geçindiğini ifade eden Çelik şunları söyledi:
"Yıllarca evlere temizliğe gittim. Kimseye muhtaç olmadan bu yaşıma kadar geldim. Artık elden ayaktan düştüm. Yaşım 70 oldu. Annem ben küçükken öldü. Bebamı da yıllar önce kaybettik. Kardeşlerim tek tek evlenip gidince ben 21 yaşında yapayalnız kaldım. Kabusum olan kış geldi. Evin her yerinden içeri soğuk geliyor. Daha iyi olur diye 3 yıl boyunca devletin bana verdiği çadırda kaldım ama orada da hastalandım.
Ellerim ve ayaklarım soğuk aldığı için artık tutmuyor. Geçenlerde evime hırsız girdi. Bir şey bulamayınca birkaç sağlam eşyamı da kırıp gitmişler. Devlet, beni bakıma muhtaç insanların yaşadığı kurumlara yerleştirmek istedi.
Ama bunu kabul etmedim. Öleceksem evimde ölmek istiyorum. Burada acı ile ile birlikte güzel hatıralarım da oldu. Onlarla yaşamak istiyorum. Devlet evimi tamir ettirirse çok sevinirim." DHA
Doğubayaz ilçesinin Uluyol Mahallesi’nde oturan Bedevi Çelik, anne ve babası yıllar önce ölüp, kardeşleri de evlenip gidince yapayalnız kaldı. Babadan kalan kerpiç evde yıllardır tek başına yaşam savaşı veren Çelik, evinin oturulmayacak durumda olması nedeniyle Kaymakamlık tarafından verilen ve evinin bahçesine kurulan çadırda 3 yıl yaşadı.
Çadırda hastalanan Bedevi Çelik yatağa düştü. Kimsesiz ve hasta olan kadının yiyecek ihtiyacını ise komşuları karşılıyor. Kaldığı çadırdan bir süre önce çıkıp yeniden evine taşınan Çelik, hava sıcaklığının sıfırın altında 10-15 dereceye kadar düştüğü gecelerde çoğu zaman aç uyuyor.
Sağlıklı iken evlere temizlik yapmaya gittiğini söyleyen Çelik, artık çalışamaz halde olduğunu söyledi. Hiçbir geliri olmadığını yardımlarla geçindiğini ifade eden Çelik şunları söyledi:
"Yıllarca evlere temizliğe gittim. Kimseye muhtaç olmadan bu yaşıma kadar geldim. Artık elden ayaktan düştüm. Yaşım 70 oldu. Annem ben küçükken öldü. Bebamı da yıllar önce kaybettik. Kardeşlerim tek tek evlenip gidince ben 21 yaşında yapayalnız kaldım. Kabusum olan kış geldi. Evin her yerinden içeri soğuk geliyor. Daha iyi olur diye 3 yıl boyunca devletin bana verdiği çadırda kaldım ama orada da hastalandım.
Ellerim ve ayaklarım soğuk aldığı için artık tutmuyor. Geçenlerde evime hırsız girdi. Bir şey bulamayınca birkaç sağlam eşyamı da kırıp gitmişler. Devlet, beni bakıma muhtaç insanların yaşadığı kurumlara yerleştirmek istedi.
Ama bunu kabul etmedim. Öleceksem evimde ölmek istiyorum. Burada acı ile ile birlikte güzel hatıralarım da oldu. Onlarla yaşamak istiyorum. Devlet evimi tamir ettirirse çok sevinirim." DHA
4 Aralık 2015 Cuma
'Dürüstlük Taahhütnamesini' imzaladı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Uluslararası Şeffaflık Derneği öncülüğünde oluşturulan 'Açık Koalisyon' girişiminin 'Milletvekili Dürüstlük Taahhütnamesi' kampanyasına katıldı.
Kılıçdaroğlu, 'Dürüstlük Taahhütnamesi'ni imzalayarak "TBMM'nin 26. Dönemi'ndeki görev süresi boyunca; yolsuzlukla mücadele etme, TBMM 26. Dönem Milletvekillerinin ve siyasi parti temsilcilerinin imzaladıkları dürüstlük paktına ilişkin taahhütleri yerine getirip getirmediklerini izlerken ve denetlerken tarafsızlık ve özel hayata saygı ilkelerini gözetme, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarında, politikalarında ve yasalarında şeffaflık, hesap verebilirlik, dürüstlük ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin esas alınmasını destekleme" sözü verdi.
Açık Koalisyon Katılımcı Kurumları şöyle:
Diyarbakır Barosu
Düşünce Suçuna Karşı Girişim
Eşit Haklar için İzleme Derneği
Genç Avrupalılar Derneği
İzmir Romanlar Derneği
Kadın Adayları Destekleme Derneği
Korsan Parti Hareketi
Kürt Demokrasi Kültür ve Dayanışma Derneği
Ortak Gelecek için Diyalog Derneği
Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
Sivil Düşünce ve Yönetişim Platformu
Sosyal Demokrasi Vakfı
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
Uluslararası Şeffaflık Derneği
Van Barosu
Yerel Katılımı Destekleme Derneği
Yuva Derneği
Kılıçdaroğlu, 'Dürüstlük Taahhütnamesi'ni imzalayarak "TBMM'nin 26. Dönemi'ndeki görev süresi boyunca; yolsuzlukla mücadele etme, TBMM 26. Dönem Milletvekillerinin ve siyasi parti temsilcilerinin imzaladıkları dürüstlük paktına ilişkin taahhütleri yerine getirip getirmediklerini izlerken ve denetlerken tarafsızlık ve özel hayata saygı ilkelerini gözetme, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarında, politikalarında ve yasalarında şeffaflık, hesap verebilirlik, dürüstlük ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin esas alınmasını destekleme" sözü verdi.
Açık Koalisyon Katılımcı Kurumları şöyle:
Diyarbakır Barosu
Düşünce Suçuna Karşı Girişim
Eşit Haklar için İzleme Derneği
Genç Avrupalılar Derneği
İzmir Romanlar Derneği
Kadın Adayları Destekleme Derneği
Korsan Parti Hareketi
Kürt Demokrasi Kültür ve Dayanışma Derneği
Ortak Gelecek için Diyalog Derneği
Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
Sivil Düşünce ve Yönetişim Platformu
Sosyal Demokrasi Vakfı
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
Uluslararası Şeffaflık Derneği
Van Barosu
Yerel Katılımı Destekleme Derneği
Yuva Derneği
Abdullah Gül'den Tunus'ta önemli açıklamalar
Tunus Cumhurbaşkanı Beji Caid Essebsi'nin davetlisi olarak Tunus'ta bulunan 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 'Devlet ve Girişim: Tunus için Yeni Ekonomik Vizyon Toplantısı'na konuşmacı olarak katıldı.
Abdullah Gül, konuşmasının başında demokrasiye geçiş sürecindeki başarısından dolayı Tunus halkını ve Tunus'taki bütün liderleri tebrik etti. Cumhurbaşkanlığı görevi sırasında 2012'de Tunus'a yaptığı ziyareti hatırlatan Gül "Tunus'a geldiğimde o geçiş döneminde hepinizi çok daha fazla teşvik etmiştik. O günden bugüne baktığımızda çok şükür, Tunus anayasayı büyük bir uzlaşmayla gerçekleştirdi. Sayın cumhurbaşkanı seçildi, meclis seçildi; hükümet var ve meclis şu an çalışıyor. Dolayısıyla Tunus'ta ikinci cumhuriyetin temelleri sağlam bir şekilde kurulması için uğraşılıyor" diye konuştu.
NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ'NÜN TUNUS ULUSAL DİYALOG DÖRTLÜSÜ'NE VERİLMESİ
Yaşanan gelişmelerin Tunus halkı adına büyük ümit oluşturduğunu kaydeden Gül, 2015 Nobel Barış Ödülü'nün Tunus Ulusal Diyalog Dörtlü'süne verilmesine değindi. Gül, "Aslında bütün bu takdirlerin en güzeli Nobel armağanıdır. Belki 4 arkadaşımıza verildi ancak bütün Tunus halkı nezdinde alındı. Bu memnuniyet vericidir" dedi.
"TERÖRE KARŞI YAN YANA OLMALIYIZ"
Tunus'ta son dönemde yaşanan terör olaylarına çeken Abdullah Gül, "En son cumhurbaşkanlığı muhafızlarına bir saldırı oldu. Bütün bu terör olaylarında hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Terörle mücadele hepimizin görevidir. Terör her yerde ortaya çıkıyor. Sizin burada karşılaştığınız terör olaylarıyla biz Türkiye'de karşılaşıyoruz. Motivasyon aynı. Dolayısıyla buna karşı mücadelede daima yan yana olmalıyız" ifadelerini kullandı.
Konuşmasında toplantının konusunu takdir ettiğini belirten Abdullah Gül, Tunus'u yeniden inşa ederken, bir taraftan demokrasi, çoğulculuk ve hukukun diğer taraftan da ekonominin el ele gitmesi gerektiğini ifade etti.
TÜRKİYE'Yİ ÖRNEK GÖSTERDİ
Demokrasi ile ekonomik kalkınmanın mutlaka beraber götürülmesi gerektiğini anlatan Abdullah Gül Türkiye'yi örnek gösterdi. AK Parti'nin 2002 yılında iktidar olduğu dönemi anlatan Gül şöyle konuştu:
"2002 yılında biz Türkiye'de AK Parti olarak seçimi kazanıp ilk hükümetimizi kurduğumuzda çok kötü bir ekonomik tablomuz vardı. Büyük bir ekonomik krizden çıkmıştık. Milli gelirimizin büyük bir kısmını kaybetmiştik. Bankalar batacak hale gelmişti. Enflasyon yüzde 70'ler civarındaydı. Bütçe açıkları yüzde 12 'ydi. Her şey kontrol dışıydı. Faizler inanılmaz seviyelere ulaşmıştı. Bütün bunlardan çıkmak için biz öncelikle acil eylem planı hazırladık. Ekonomik, demokratik bir eylem planı hazırladık. Ben o zaman bu programın başında olan kişiydim. Ancak siyasetçi ve uzman arkadaşlarımız da vardı. Tamamen gerçekçi, hayalden hamasetten uzak bir çalışma yaptık. Bu çalışmayı yaparken uluslararası bütün kurumların raporlarından da faydalandık. Hükümet olunca bizzat başbakan olarak bunu hükümetin programı yaptım. İlk 6 ayın, bir senenin ve 5 senenin sonunda hangi kanunları çıkaracağımıza neleri hazırlayacağımıza hangi uygulamaları yapacağımıza eylem planıyla ortaya koyduk. Sonra bunun uygulanmasını çok yakından takip ettik. Benden sonra Tayyip Erdoğan Bey devraldı ve aynı şekilde devam etti. Neticede Milli gelirimiz kısa süre içerisinde 250 milyar dolardan 850 milyar dolara çıkardık."
"SOL PARTİLERDEN DAHA FAZLA SOSYAL POLİTİKALAR UYGULADIK"
Abdullah Gül, "Bir zamanlar vergi gelirlerimiz sadece faiz ödemelerine gidiyordu. Faizler düştü, enflasyon yüzde 6'lara kadar düştü. AB ile müzakerelere başladık. Bankalarımız Avrupa'nın en sağlam bankaları arasına katıldı. Bütün bunları yaparken çok güçlü bir şekilde programımız takip ettik. Bu program sadece ekonomik değildi. Kamuyu yeniden oluşturmakla ilgili tarafı vardı. Kamu yönetimi reformu, ekonomiyi dönüştürmek, demokratikleşme, hukuk ayağı ve sosyalleşme politikalarımız vardı. Biz muhafazakar bir parti olmamıza rağmen belki de sol partilerden daha fazla sosyal politikalar uyguladık. Bütün bunları yaparken Türkiye'nin lokomotifinin özel sektör olması gerektiğine karar verdik. Devlet sektörü 'atıl'dır, verimli çalışamaz. Ancak özel sektör daha dinamiktir, verimli çalışır. Onun için biz yavaş yavaş ekonomimizi özel sektöre doğru kaydırdık. Böyle olunca devleti bizzat iş yapan olmaktan çıkarttık. Şeker, demir, tekstil fabrikalarımız vardı. gübre fabrikalarımız vardı. Bunları çok şeffaf bir şekilde özelleştirdik" dedi.
"YOLSUZLUKLARA DAHA GENİŞ ANLAMDA BAKMAK GEREKİR"
Abdullah Gül, yolsuzlukla mücadele konusuna da değindi. "Yolsuzluk sadece rüşvet alıp vermek değildir." diyen Gül, "Yolsuzluğa daha geniş anlamda bakmak gerekiyor. İhaleler açık, şeffaf yapılabiliyor mu? Birilerine herhangi bir şekilde haksız uygulama yapılıyor mu? İşte bütün bunlar için kamunun yenilenmesini yaptık. Daha sonra da devlet olarak bunları kontrol etmeye başladık. Hukukun ve kuralların çok açık olmadığı yerde her türlü yolsuzluk da olur kötü işlerde olur. Hukuk reformu bu yüzden her şeyin başıdır. Kuralların çok açık olması, iş dünyasına ve herkese eşit muamele yapılması rekabet ortamını oluşturmak ve bu ortamda iş dünyasını önünü açmak gerekir" ifadelerini kullandı.
"ARKANIZDAYIZ" MESAJI VERDİ
Tunus'un her anlamda başarılı olmasını istediğini dile getiren Abdullah Gül, "Özellikle Arap baharından sonra birçok yerdeki olumsuzluklar ortaya çıkınca Doğu'da ve Batı'da da, müslüman ülkelerde, Avrupa'da herkes Tunus'un başarılı olmasını istiyor. Bunu sizlerde görüyorsunuzdur, bu fırsatı kaçırmamak lazım. Bunu sadece devlet kesimiyle değil özel sektörle beraber yapabilirsiniz. Tunus'ta her alanda çok çeşitli ekonomi yaratmak lazım. Bunu kendi sermayenizle de yabancı sermaye ortaklığıyla da yapabilirsiniz. Bunun içinde yatırım ortamını iyileştirmekten geçer. Türkiye olarak hep arkanızdayız" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasını dinleyenler arasında Tunus Cumhurbaşkanı Beji Caid Essebsi ile birlikte�Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Şili eski Cumhurbaşkanı Sebastian Pinera, Fransa eski Başbakanı Jean Pierre Raffarin, Ennahda Partisi Lideri Raşid Gannuşi de vardı. Enver Alas (DHA)
Abdullah Gül, konuşmasının başında demokrasiye geçiş sürecindeki başarısından dolayı Tunus halkını ve Tunus'taki bütün liderleri tebrik etti. Cumhurbaşkanlığı görevi sırasında 2012'de Tunus'a yaptığı ziyareti hatırlatan Gül "Tunus'a geldiğimde o geçiş döneminde hepinizi çok daha fazla teşvik etmiştik. O günden bugüne baktığımızda çok şükür, Tunus anayasayı büyük bir uzlaşmayla gerçekleştirdi. Sayın cumhurbaşkanı seçildi, meclis seçildi; hükümet var ve meclis şu an çalışıyor. Dolayısıyla Tunus'ta ikinci cumhuriyetin temelleri sağlam bir şekilde kurulması için uğraşılıyor" diye konuştu.
NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ'NÜN TUNUS ULUSAL DİYALOG DÖRTLÜSÜ'NE VERİLMESİ
Yaşanan gelişmelerin Tunus halkı adına büyük ümit oluşturduğunu kaydeden Gül, 2015 Nobel Barış Ödülü'nün Tunus Ulusal Diyalog Dörtlü'süne verilmesine değindi. Gül, "Aslında bütün bu takdirlerin en güzeli Nobel armağanıdır. Belki 4 arkadaşımıza verildi ancak bütün Tunus halkı nezdinde alındı. Bu memnuniyet vericidir" dedi.
"TERÖRE KARŞI YAN YANA OLMALIYIZ"
Tunus'ta son dönemde yaşanan terör olaylarına çeken Abdullah Gül, "En son cumhurbaşkanlığı muhafızlarına bir saldırı oldu. Bütün bu terör olaylarında hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Terörle mücadele hepimizin görevidir. Terör her yerde ortaya çıkıyor. Sizin burada karşılaştığınız terör olaylarıyla biz Türkiye'de karşılaşıyoruz. Motivasyon aynı. Dolayısıyla buna karşı mücadelede daima yan yana olmalıyız" ifadelerini kullandı.
Konuşmasında toplantının konusunu takdir ettiğini belirten Abdullah Gül, Tunus'u yeniden inşa ederken, bir taraftan demokrasi, çoğulculuk ve hukukun diğer taraftan da ekonominin el ele gitmesi gerektiğini ifade etti.
TÜRKİYE'Yİ ÖRNEK GÖSTERDİ
Demokrasi ile ekonomik kalkınmanın mutlaka beraber götürülmesi gerektiğini anlatan Abdullah Gül Türkiye'yi örnek gösterdi. AK Parti'nin 2002 yılında iktidar olduğu dönemi anlatan Gül şöyle konuştu:
"2002 yılında biz Türkiye'de AK Parti olarak seçimi kazanıp ilk hükümetimizi kurduğumuzda çok kötü bir ekonomik tablomuz vardı. Büyük bir ekonomik krizden çıkmıştık. Milli gelirimizin büyük bir kısmını kaybetmiştik. Bankalar batacak hale gelmişti. Enflasyon yüzde 70'ler civarındaydı. Bütçe açıkları yüzde 12 'ydi. Her şey kontrol dışıydı. Faizler inanılmaz seviyelere ulaşmıştı. Bütün bunlardan çıkmak için biz öncelikle acil eylem planı hazırladık. Ekonomik, demokratik bir eylem planı hazırladık. Ben o zaman bu programın başında olan kişiydim. Ancak siyasetçi ve uzman arkadaşlarımız da vardı. Tamamen gerçekçi, hayalden hamasetten uzak bir çalışma yaptık. Bu çalışmayı yaparken uluslararası bütün kurumların raporlarından da faydalandık. Hükümet olunca bizzat başbakan olarak bunu hükümetin programı yaptım. İlk 6 ayın, bir senenin ve 5 senenin sonunda hangi kanunları çıkaracağımıza neleri hazırlayacağımıza hangi uygulamaları yapacağımıza eylem planıyla ortaya koyduk. Sonra bunun uygulanmasını çok yakından takip ettik. Benden sonra Tayyip Erdoğan Bey devraldı ve aynı şekilde devam etti. Neticede Milli gelirimiz kısa süre içerisinde 250 milyar dolardan 850 milyar dolara çıkardık."
"SOL PARTİLERDEN DAHA FAZLA SOSYAL POLİTİKALAR UYGULADIK"
Abdullah Gül, "Bir zamanlar vergi gelirlerimiz sadece faiz ödemelerine gidiyordu. Faizler düştü, enflasyon yüzde 6'lara kadar düştü. AB ile müzakerelere başladık. Bankalarımız Avrupa'nın en sağlam bankaları arasına katıldı. Bütün bunları yaparken çok güçlü bir şekilde programımız takip ettik. Bu program sadece ekonomik değildi. Kamuyu yeniden oluşturmakla ilgili tarafı vardı. Kamu yönetimi reformu, ekonomiyi dönüştürmek, demokratikleşme, hukuk ayağı ve sosyalleşme politikalarımız vardı. Biz muhafazakar bir parti olmamıza rağmen belki de sol partilerden daha fazla sosyal politikalar uyguladık. Bütün bunları yaparken Türkiye'nin lokomotifinin özel sektör olması gerektiğine karar verdik. Devlet sektörü 'atıl'dır, verimli çalışamaz. Ancak özel sektör daha dinamiktir, verimli çalışır. Onun için biz yavaş yavaş ekonomimizi özel sektöre doğru kaydırdık. Böyle olunca devleti bizzat iş yapan olmaktan çıkarttık. Şeker, demir, tekstil fabrikalarımız vardı. gübre fabrikalarımız vardı. Bunları çok şeffaf bir şekilde özelleştirdik" dedi.
"YOLSUZLUKLARA DAHA GENİŞ ANLAMDA BAKMAK GEREKİR"
Abdullah Gül, yolsuzlukla mücadele konusuna da değindi. "Yolsuzluk sadece rüşvet alıp vermek değildir." diyen Gül, "Yolsuzluğa daha geniş anlamda bakmak gerekiyor. İhaleler açık, şeffaf yapılabiliyor mu? Birilerine herhangi bir şekilde haksız uygulama yapılıyor mu? İşte bütün bunlar için kamunun yenilenmesini yaptık. Daha sonra da devlet olarak bunları kontrol etmeye başladık. Hukukun ve kuralların çok açık olmadığı yerde her türlü yolsuzluk da olur kötü işlerde olur. Hukuk reformu bu yüzden her şeyin başıdır. Kuralların çok açık olması, iş dünyasına ve herkese eşit muamele yapılması rekabet ortamını oluşturmak ve bu ortamda iş dünyasını önünü açmak gerekir" ifadelerini kullandı.
"ARKANIZDAYIZ" MESAJI VERDİ
Tunus'un her anlamda başarılı olmasını istediğini dile getiren Abdullah Gül, "Özellikle Arap baharından sonra birçok yerdeki olumsuzluklar ortaya çıkınca Doğu'da ve Batı'da da, müslüman ülkelerde, Avrupa'da herkes Tunus'un başarılı olmasını istiyor. Bunu sizlerde görüyorsunuzdur, bu fırsatı kaçırmamak lazım. Bunu sadece devlet kesimiyle değil özel sektörle beraber yapabilirsiniz. Tunus'ta her alanda çok çeşitli ekonomi yaratmak lazım. Bunu kendi sermayenizle de yabancı sermaye ortaklığıyla da yapabilirsiniz. Bunun içinde yatırım ortamını iyileştirmekten geçer. Türkiye olarak hep arkanızdayız" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasını dinleyenler arasında Tunus Cumhurbaşkanı Beji Caid Essebsi ile birlikte�Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Şili eski Cumhurbaşkanı Sebastian Pinera, Fransa eski Başbakanı Jean Pierre Raffarin, Ennahda Partisi Lideri Raşid Gannuşi de vardı. Enver Alas (DHA)
Davutoğlu: Rusya krizinin psikolojik boyutu giderek artıyor
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Rusya ile yaşanan krize ilişkin, "Bu öyle bir psikolojik durum doğurdu ki, her gün yeni açıklamalarla derinleşiyor" dedi.
Başbakan Davutoğlu, Azerbaycan'a yaptığı resmi ziyaret sonrası uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu. Suriye sınırında düşürülen askeri uçak sonrası Rusya ile yaşanan krize ilişkin değerlendirmede bulunan Davutoğlu, "Bu öyle bir psikolojik durum doğurdu ki her gün yeni açıklamalarla derinleşiyor. Psikolojik boyutu gittikçe artan bir krizle karşı karşıyayız" dedi.
Başkanlık sistemine de değinen Davutoğlu, Türkiye'nin birinci gündem maddesinin bu olmadığını belirterek, "Çok konuşarak bunu bir ayrılık noktası olarak görmemek lazım" ifadesini kullandı.
Başbakan Davutoğlu, Azerbaycan'a yaptığı resmi ziyaret sonrası uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu. Suriye sınırında düşürülen askeri uçak sonrası Rusya ile yaşanan krize ilişkin değerlendirmede bulunan Davutoğlu, "Bu öyle bir psikolojik durum doğurdu ki her gün yeni açıklamalarla derinleşiyor. Psikolojik boyutu gittikçe artan bir krizle karşı karşıyayız" dedi.
Başkanlık sistemine de değinen Davutoğlu, Türkiye'nin birinci gündem maddesinin bu olmadığını belirterek, "Çok konuşarak bunu bir ayrılık noktası olarak görmemek lazım" ifadesini kullandı.
3 Aralık 2015 Perşembe
Özgecan Aslan davasında karar çıktı!
Mersin’de vahşice katledilen Özgecan Aslan'ın katil zanlıları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Geçtiğimiz yıl 11 Şubat’ta katledilen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan davasının üçüncü duruşmasında karar çıktı. Katil zanlılarından Ahmet Suphi Altındöken, Fatih Gökçe ve baba Necmettin Altındöken ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Tarsus’ta hunharca katledilen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın davasının 3. duruşması, kadın derneklerinin protesto gösterileri arasında sona erdi. Kadın dernekleri, sanıklara cezanın en üst sınırdan verilmesini beklediklerini ifade etmişti. Mahkeme heyeti sanıklardan Ahmet Suphi Altındöken ve arkadaşı Fatih Gökçe ile baba Necmettin Altındöken’i ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.
“CEZA EN ÜST SINIRDAN VERİLMELİ”
Öte yandan salonda mahkeme sürerken adliye bahçesinde ise kadın dernekleri eylem yaptı. Tarsus Kadın Platformu adına açıklama yapan Eğitim Sen Tarsus Şube Başkanı Yasemin Yücel, Özgecan davasının Özgecan Aslan nezdinde erkek şiddeti ile katledilen tüm kadınların davası olduğunu belirtti. Davanın kadın düşmanlığı ile kuşatılmış özel ve kamusal alanlarda şiddetin her türlüsüne maruz kalan tacize, tecavüze uğrayan kadınların davası olduğunu anlatan Yücel, “Sokakta evinde yatağında katledilen katilleri erkek yargı tarafından mahkeme salonlarında ödüllendirilen kadınların davasıdır.” dedi.
Özgecan’ın katledilmesinden bu yana geçen sürede kadına yönelik şiddeti önleyecek politikalar uygulanmadığı gibi erkek şiddetinin her gün arttığını vurgulayan Yücel, “Sorun daha da derinleştirilmektedir. Neredeyse her gün bir kadın erkekler tarafından katledilmektedir. AKP’nin kadın düşmanı politikaları ile erkekler ödüllendirilmekte potansiyel katiller cezalandırılmaktadır.” şeklinde konuştu.
Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) adına konuşan Betül Yanılmaz ise Özgecan Aslan cinayetinin, topluma yönelik şiddete karşı toplumsal duyarlılığın en üst düzeyle ifade edildiği örnek olarak karşılarında durduğunu söyledi. Yanılmaz, “Kamuoyunun verdiği muazzam tepkiyi gözeterek kadının kadın olmasından dolayı uğradığı şiddete kadın cinayetlerine ayrımcılığa failleri koruyan yargı kararlarına karşı topyekün bir mücadelenin başlaması gerekmektedir.” ifadelerini kullandı. Yanılmaz, davada yargılanan sanıklara en üst sınırdan ceza verilmesini beklediklerini kaydetti. (Sözcü)
Geçtiğimiz yıl 11 Şubat’ta katledilen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan davasının üçüncü duruşmasında karar çıktı. Katil zanlılarından Ahmet Suphi Altındöken, Fatih Gökçe ve baba Necmettin Altındöken ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Tarsus’ta hunharca katledilen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın davasının 3. duruşması, kadın derneklerinin protesto gösterileri arasında sona erdi. Kadın dernekleri, sanıklara cezanın en üst sınırdan verilmesini beklediklerini ifade etmişti. Mahkeme heyeti sanıklardan Ahmet Suphi Altındöken ve arkadaşı Fatih Gökçe ile baba Necmettin Altındöken’i ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.
“CEZA EN ÜST SINIRDAN VERİLMELİ”
Öte yandan salonda mahkeme sürerken adliye bahçesinde ise kadın dernekleri eylem yaptı. Tarsus Kadın Platformu adına açıklama yapan Eğitim Sen Tarsus Şube Başkanı Yasemin Yücel, Özgecan davasının Özgecan Aslan nezdinde erkek şiddeti ile katledilen tüm kadınların davası olduğunu belirtti. Davanın kadın düşmanlığı ile kuşatılmış özel ve kamusal alanlarda şiddetin her türlüsüne maruz kalan tacize, tecavüze uğrayan kadınların davası olduğunu anlatan Yücel, “Sokakta evinde yatağında katledilen katilleri erkek yargı tarafından mahkeme salonlarında ödüllendirilen kadınların davasıdır.” dedi.
Özgecan’ın katledilmesinden bu yana geçen sürede kadına yönelik şiddeti önleyecek politikalar uygulanmadığı gibi erkek şiddetinin her gün arttığını vurgulayan Yücel, “Sorun daha da derinleştirilmektedir. Neredeyse her gün bir kadın erkekler tarafından katledilmektedir. AKP’nin kadın düşmanı politikaları ile erkekler ödüllendirilmekte potansiyel katiller cezalandırılmaktadır.” şeklinde konuştu.
Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) adına konuşan Betül Yanılmaz ise Özgecan Aslan cinayetinin, topluma yönelik şiddete karşı toplumsal duyarlılığın en üst düzeyle ifade edildiği örnek olarak karşılarında durduğunu söyledi. Yanılmaz, “Kamuoyunun verdiği muazzam tepkiyi gözeterek kadının kadın olmasından dolayı uğradığı şiddete kadın cinayetlerine ayrımcılığa failleri koruyan yargı kararlarına karşı topyekün bir mücadelenin başlaması gerekmektedir.” ifadelerini kullandı. Yanılmaz, davada yargılanan sanıklara en üst sınırdan ceza verilmesini beklediklerini kaydetti. (Sözcü)
Türkiye'den Rusya'ya karşı hamle
Rusya'nın Türkiye'ye yönelik yaptırım kararlarının ardından Ankara harekete geçti.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in imzaladığı Türkiye'ye yönelik yaptırım kararlarının ardından Ankara harekete geçti. Önceki gece Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek başkanlığında üç saatlik bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıdan "kırmızı hat planı" çıktı. Sabah'ın haberine göre Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun onayına sunulacak planın ayrıntıları şunlar:
İLK ADIM YAŞ SEBZE-MEYVE: Rus gümrüklerinde kasten bekletilen yaş meyve- sebzelerin iadesi sağlanacak. gümrük bakanlığı konuyla ilgili devreye girdi. İhracatçılarla bir araya gelinerek gümrükten gelen malların nasıl değerlendirileceğine karar verilecek.
RUS ÜRÜNLER KIRMIZI HATTA: Rusya'dan gelen ürünler 'kırmızı hat'a alınacak. Mallar tam sayım kapsamına alınarak denetimler sıklaştırılacak.
TEKSTİL-HAZIR GİYİME DESTEK: Hükümete, ihracatçıların zarar görmemesi için tekstil-hazır giyim, elektrikli makine, kimyasal ürünlerin başka pazarlara yönelmesine destek verecek.
KONTRATLI İŞLEMLER: Müteahhitlik gibi kontratlı işlemler ile doğalgaz alımında alternatif kaynaklar değerlendirilecek.
DOĞALGAZDA YENİ ALTERNATİF
TRANSİTE YAVAŞLATMA: Rusya'nın Türkiye'den transit olarak kullandığı güzergâhlarda yavaşlatmalara gidilecek. Rus plakalı kamyon ve TIR'lar tam tespit yöntemiyle (içindeki mallara tek tek bakılacak) denetlenecek.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in imzaladığı Türkiye'ye yönelik yaptırım kararlarının ardından Ankara harekete geçti. Önceki gece Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek başkanlığında üç saatlik bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıdan "kırmızı hat planı" çıktı. Sabah'ın haberine göre Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun onayına sunulacak planın ayrıntıları şunlar:
İLK ADIM YAŞ SEBZE-MEYVE: Rus gümrüklerinde kasten bekletilen yaş meyve- sebzelerin iadesi sağlanacak. gümrük bakanlığı konuyla ilgili devreye girdi. İhracatçılarla bir araya gelinerek gümrükten gelen malların nasıl değerlendirileceğine karar verilecek.
RUS ÜRÜNLER KIRMIZI HATTA: Rusya'dan gelen ürünler 'kırmızı hat'a alınacak. Mallar tam sayım kapsamına alınarak denetimler sıklaştırılacak.
TEKSTİL-HAZIR GİYİME DESTEK: Hükümete, ihracatçıların zarar görmemesi için tekstil-hazır giyim, elektrikli makine, kimyasal ürünlerin başka pazarlara yönelmesine destek verecek.
KONTRATLI İŞLEMLER: Müteahhitlik gibi kontratlı işlemler ile doğalgaz alımında alternatif kaynaklar değerlendirilecek.
DOĞALGAZDA YENİ ALTERNATİF
TRANSİTE YAVAŞLATMA: Rusya'nın Türkiye'den transit olarak kullandığı güzergâhlarda yavaşlatmalara gidilecek. Rus plakalı kamyon ve TIR'lar tam tespit yöntemiyle (içindeki mallara tek tek bakılacak) denetlenecek.
TİCARET ANLAŞMALARI: Rus tarafının bütün çağrılara karşın yaptırımları genişletmesi yönündeki adımlarına karşılık tercihli, serbest ticaret anlaşmaları yeniden masaya yatırılacak. Bu anlaşmaların yavaşlatılması da seçenekler arasında yer alıyor.
ÜÇÜNCÜ NÜKLEER SANTRAL: Üçüncü nükleer santral konusunda Rus şirketlerin devre dışı bırakılması seçenekler arasında.
TURİZM SEKTÖRÜNE ÖNLEMLER: Turizm sektörünün rezervasyon iptalleri nedeniyle zora girmesi önlenecek. Farklı ülkelere indirimli kampanyalar düzenlenecek. Ucuza konaklayan Ruslar'a karşı avantajlı tur paketleri mercek altına alınacak.
İŞADAMLARINA AYNI MUAMELE: Türk işadamlarına çıkardıkları zorluklara karşılık Rus işadamlarına da dönüş bileti sorulacak.
DOĞALGAZ TEDARİKİ : Gerekirse sözleşme yenilenecek. Spot piyasadan LNG alımı ile stoklar desteklenecek. Nijerya, Cezayir'den LNG alımı artırılacak.
İHRACATÇI 'İTİDAL' İSTEDİ
Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş'la bir araya gelen Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi, Rus işadamlarına "itidal" çağrısı yaparken, "İşadamları barış elçisidir. Bu süreçte de öyle davranarak milliyetçi çıkışları bastırmalılar" dedi.
RUSYA NE YAPTI?
Türk firmaları güvenliği ilgilendiren alanlarda faaliyet yürütemeyecek.
1 Ocak 2016'dan itibaren Türk vatandaşlarının, Rusya'da işe alınmasına yasak getiriliyor.
Sebze-meyve ve zırai ürünlerin ithalatına sınırlama geliyor.
Rusya'ya taşımacılık yapan araçlar, sıkı kontrol ve denetim altına alınacak. Charter seferlerin tamamı askıya alınıyor.
1 Ocak 2016 tarihinden itibaren vizesiz seyahat uygulaması dondurulacak.
Karadeniz ve Azak Denizi'ndeki tüm limanlarda Türk gemilerine kontrol güvenliği artırılacak.
TÜRKİYE NE PLANLIYOR?
Rus gümrüklerinde kasten bekletilen yaş meyve-sebzeler iade edilecek.
Rus ürünleri 'kırmızı hat'a alınacak. Tam sayım yapılarak denetlenecek.
Doğalgaz alımında alternatif kaynaklar değerlendirilecek. Nükleer santralde Ruslar devre dışı kalabilir.
Rusya'nın Türkiye'den transit olarak kullandığı güzergâhlarda yavaşlatmalara gidilecek.
Ucuza konaklayan Ruslar'a karşı avantajlı tur paketleri mercek altına alınacak.
Karşılık tercihli, serbest ticaret anlaşmaları yeniden masaya yatırılacak.
İŞADAMLARINA AYNI MUAMELE: Türk işadamlarına çıkardıkları zorluklara karşılık Rus işadamlarına da dönüş bileti sorulacak.
DOĞALGAZ TEDARİKİ : Gerekirse sözleşme yenilenecek. Spot piyasadan LNG alımı ile stoklar desteklenecek. Nijerya, Cezayir'den LNG alımı artırılacak.
İHRACATÇI 'İTİDAL' İSTEDİ
Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş'la bir araya gelen Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi, Rus işadamlarına "itidal" çağrısı yaparken, "İşadamları barış elçisidir. Bu süreçte de öyle davranarak milliyetçi çıkışları bastırmalılar" dedi.
RUSYA NE YAPTI?
Türk firmaları güvenliği ilgilendiren alanlarda faaliyet yürütemeyecek.
1 Ocak 2016'dan itibaren Türk vatandaşlarının, Rusya'da işe alınmasına yasak getiriliyor.
Sebze-meyve ve zırai ürünlerin ithalatına sınırlama geliyor.
Rusya'ya taşımacılık yapan araçlar, sıkı kontrol ve denetim altına alınacak. Charter seferlerin tamamı askıya alınıyor.
1 Ocak 2016 tarihinden itibaren vizesiz seyahat uygulaması dondurulacak.
Karadeniz ve Azak Denizi'ndeki tüm limanlarda Türk gemilerine kontrol güvenliği artırılacak.
TÜRKİYE NE PLANLIYOR?
Rus gümrüklerinde kasten bekletilen yaş meyve-sebzeler iade edilecek.
Rus ürünleri 'kırmızı hat'a alınacak. Tam sayım yapılarak denetlenecek.
Doğalgaz alımında alternatif kaynaklar değerlendirilecek. Nükleer santralde Ruslar devre dışı kalabilir.
Rusya'nın Türkiye'den transit olarak kullandığı güzergâhlarda yavaşlatmalara gidilecek.
Ucuza konaklayan Ruslar'a karşı avantajlı tur paketleri mercek altına alınacak.
Karşılık tercihli, serbest ticaret anlaşmaları yeniden masaya yatırılacak.
(Kaynak:habertürk.com.tr)
Etiketler:
Ahmet Davutoğlu,
haber,
putin,
rusya,
Türkiye
Erdoğan: İspatla 5 dakika durmam!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Üniversitesi'ndeki fahri doktora töreninde konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar Üniversitesi’ndeki Fahri Doktora Töreni’nde Rusya-Türkiye krizi hakkında son dakika açıklamalar yaptı. Erdoğan, IŞİD petrolleri iddiası için sert tepki gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Paris’te yaptığı açıklamayı tekrarlayarak, “iddia ispatlanırsa ben cumhurbaşkanlığı koltuğunda beş dakika durmam” dedi.
Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları…
- Türkiye tarihi ve coğrafi özellikleri ile birçok fay hattının kesiştiği noktada. Tüm kardeşlerimiz için sağlam bir duruş sergilemeye çalışıyoruz. Irak ve Suriye’de yaşanan olaylar daha da tırmanmaya devam ediyor. Sınırlarımız bu ülkelere çok uzak. Buralarla hiç ilgili olmayanların buralara girmelerini anlamak mümkün değil. Terör örgütleri ile mücadele edilecekse eyvallah bunu birlikte yapalım. Ama terör bahanesiyle masum insanlar öldürülüyorsa bu yanlıştır. Bu bahane ile siviller öldürülemez.
- Hatay sınırımızda üzüntü verici bir olay yaşadık. Sınır ihlali yapan uçaklardan bir tanesi Suriye uçaklarına dönerken, bir diğeri uçaklarımız tarafından Türkiye sınırları içinde düşürüldü. Daha sonra bu uçağın Rusya’ya ait olduğu ortaya çıktı.
- Ekim’de bizzat Putin’le telefonda görüştüm, uyardım. ‘Yanlışlık var’ dediler. Bu söylediklerim 3-4 Ekim’de oldu. Putin, ‘Bundan sonra olmayacak’ dedi. Her millet karşısındaki millete saygılı olmalı. Zalim, katil Esed’in ülkesinde sizin ne işiniz var? Siz de bu zulme ortak olmuş durumdasınız.
IŞİD PETROLLERİ İDDİASI
- Özellikle DAİŞ’in petrollerini Türkiye’nin satın aldığını söylemek gibi bir iftiranın içerisine girmek, böyle bir iftirayı Türkiye’ye atma hakkına kimse sahip değildir. Türkiye, bir terör örgütünden petrol alacak kadar ahlaki değerlerini kaybetmemiştir. Böyle bir iftirayı Türkiye’ye atma hakkına kimse sahip değildir. türkiye bir terör örgütünden petrol alacak kadar ahlaki değerlerini kaybetmemiştir. Bunu ispat ettikleri anda ben cumhurbaşkanlığı koltuğunda bir dakika durmam. ancak iftirayı atanların da oturdukları koltukta durmamaları gerekir. sözcü.com.tr
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar Üniversitesi’ndeki Fahri Doktora Töreni’nde Rusya-Türkiye krizi hakkında son dakika açıklamalar yaptı. Erdoğan, IŞİD petrolleri iddiası için sert tepki gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Paris’te yaptığı açıklamayı tekrarlayarak, “iddia ispatlanırsa ben cumhurbaşkanlığı koltuğunda beş dakika durmam” dedi.
Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları…
- Türkiye tarihi ve coğrafi özellikleri ile birçok fay hattının kesiştiği noktada. Tüm kardeşlerimiz için sağlam bir duruş sergilemeye çalışıyoruz. Irak ve Suriye’de yaşanan olaylar daha da tırmanmaya devam ediyor. Sınırlarımız bu ülkelere çok uzak. Buralarla hiç ilgili olmayanların buralara girmelerini anlamak mümkün değil. Terör örgütleri ile mücadele edilecekse eyvallah bunu birlikte yapalım. Ama terör bahanesiyle masum insanlar öldürülüyorsa bu yanlıştır. Bu bahane ile siviller öldürülemez.
- Hatay sınırımızda üzüntü verici bir olay yaşadık. Sınır ihlali yapan uçaklardan bir tanesi Suriye uçaklarına dönerken, bir diğeri uçaklarımız tarafından Türkiye sınırları içinde düşürüldü. Daha sonra bu uçağın Rusya’ya ait olduğu ortaya çıktı.
- Ekim’de bizzat Putin’le telefonda görüştüm, uyardım. ‘Yanlışlık var’ dediler. Bu söylediklerim 3-4 Ekim’de oldu. Putin, ‘Bundan sonra olmayacak’ dedi. Her millet karşısındaki millete saygılı olmalı. Zalim, katil Esed’in ülkesinde sizin ne işiniz var? Siz de bu zulme ortak olmuş durumdasınız.
IŞİD PETROLLERİ İDDİASI
- Özellikle DAİŞ’in petrollerini Türkiye’nin satın aldığını söylemek gibi bir iftiranın içerisine girmek, böyle bir iftirayı Türkiye’ye atma hakkına kimse sahip değildir. Türkiye, bir terör örgütünden petrol alacak kadar ahlaki değerlerini kaybetmemiştir. Böyle bir iftirayı Türkiye’ye atma hakkına kimse sahip değildir. türkiye bir terör örgütünden petrol alacak kadar ahlaki değerlerini kaybetmemiştir. Bunu ispat ettikleri anda ben cumhurbaşkanlığı koltuğunda bir dakika durmam. ancak iftirayı atanların da oturdukları koltukta durmamaları gerekir. sözcü.com.tr
2 Aralık 2015 Çarşamba
Özgecan davasında sona gelindi
Özgecan Aslan'ın katil zanlılarının yargılandığı davanın Perşembe günü yapılacak 3. duruşmasında karar çıkması bekleniyor.
Özgecan’ın hunharca katledilmesi davasında katil zanlıları minibüs şoförü, babası ve şoförün arkadaşı hakkında karar çıkması bekleniyor.
Mersin’in Tarsus İlçesi’nde hunharca katledilen üniversite öğrencisi 20 yaşındaki Özgecan Aslan’ın katil zanlıları minibüs şoförü Ahmet Suphi Altındöken, babası Necmittin Altındöken ve arkadaşı Fatih Gökçe’nin tutuklu yargılandığı davanın 3′üncü duruşması, perşembe günü yapılacak.
Aslan Ailesi’nin avukatlarından Sevim Küçük, gelinen aşamada yargılamanın bitirilerek karar verilebileceğini söyledi.
11 Şubat’ta evine gitmek için minibüse binen ancak 2 gün sonra yakılmış cesedi bulunan Özgecan Aslan’ı öldürdükleri iddiasıyla Ahmet Suphi Altındöken’in ‘Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, başka bir suçu işleyememekten kaynaklanan infialle öldürme, nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs ve cinsel saikle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’; Necmittin Altındöken ile Fatih Gökçe’nin ise ‘Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, başka bir suçu işleyememekten kaynaklanan infialle öldürme, nitelikli cinsel saldırı’ suçlarından ağırlaştırılmış ömür boyu hapis istemiyle Tarsus 1′inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandıkları davanın 3′üncü duruşması yapılacak.
Tutuklu sanıkların da salonda hazır olacağı duruşmada karar beklediklerini kaydeden Sevim Küçük, şunları söyledi:
“Geçtiğimiz celsede savcı esas hakkındaki mütalaasını vermişti. Biz de bu mütalaaya karşı beyanlarımızı söyledik. Ancak, sanık avukatları bu beyanlarımıza karşı yazılı cevap vereceklerini ifade etmişti. Mahkeme heyeti bu isteği yerinde görerek duruşmayı ertelemişti. Bize göre suç sabit, dosya karara hazır durumdadır. Bu açıdan yapılacak üçüncü duruşmada büyük ihtimalle, olağanüstü bir durum yaşanmazsa karar çıkacaktır.”
Savcının, her üç sanık için de kasten, canavarca hislerle ve eziyet çektirerek öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmaları yönünde talebi bulunduğunu da hatırlatan Avukat Küçük, “Tüm dava avukatları olarak görüşümüz de bu yöndedir. Dosyanın kapsamı ele alındığında her üç sanığın da müşterek fail ve asli fail olarak Özgecan Aslan’ı katlettikleri yönündeydi. Yine sanıklar Ahmet Suphi Altındöken ve Fatih Gökçe yönünden, Özgecan Aslan’a nitelikli saldırıda bulunmaları nedeniyle cezalandırılmaları, ayrıca sanık Suphi Altındöken yönünden de ‘Kişi hürriyetinden yoksun bırakma’ cezalandırma talebi vardı. Böyle bir kararı bekliyoruz” diye konuştu.
CİNSEL SALDIRI TEŞEBBÜSTE KALMADI, TAMAMLANDI
Sanık Suphi Altındöken’in üniversiteli Özgecan Aslan’a cinsel saldırısının teşebbüste kalmadığını da vurgulayan Küçük şöyle konuştu:
“Bizim savcının görüşünden ayrıldığımız nokta, Suphi Altındöken’in nitelikli cinsel saldırının teşebbüs aşamasında kaldığı yönündeki mütalaasına karşı, teşebbüs aşamasında kalmadığı, tamamlandığı ve bu nedenle teşebbüs hükümlerinin uygulanmaması gerektiği yönündedir. Ayrıca nitelikli cinsel saldırının, kişi kendini bedenen ve ruhen koruyamayacak bir durumda gerçekleştiğinden dolayı bu suçtan da cezalandırılmalarını talep ettik. Talep edilen cezalarda herhangi bir indirim beklemiyoruz. Savcının mütalaası da zaten herhangi bir takdir indirimi sebeplerinin uygulanmaması, tam tersi verilecek olan cezalardan asgari hadden uzaklaşarak ceza verilmesi yönündedir. Bizce bu davanın en önemli noktalarından biri de budur. Zaten halkın adalet duygusunu en fazla rahatsız eden konulardan biri de kadına yönelik şiddet davalarında çok basit sebeplerden, hukuken bizim kabul edemeyeceğimiz gerekçelerden takdir indirimi sebeplerinin uygulanmasıydı. Bu davada biz bunun artık kırılacağını ve diğer davalarda da örnek olacağını bekliyoruz.”
(DHA)
Özgecan’ın hunharca katledilmesi davasında katil zanlıları minibüs şoförü, babası ve şoförün arkadaşı hakkında karar çıkması bekleniyor.
Mersin’in Tarsus İlçesi’nde hunharca katledilen üniversite öğrencisi 20 yaşındaki Özgecan Aslan’ın katil zanlıları minibüs şoförü Ahmet Suphi Altındöken, babası Necmittin Altındöken ve arkadaşı Fatih Gökçe’nin tutuklu yargılandığı davanın 3′üncü duruşması, perşembe günü yapılacak.
Aslan Ailesi’nin avukatlarından Sevim Küçük, gelinen aşamada yargılamanın bitirilerek karar verilebileceğini söyledi.
11 Şubat’ta evine gitmek için minibüse binen ancak 2 gün sonra yakılmış cesedi bulunan Özgecan Aslan’ı öldürdükleri iddiasıyla Ahmet Suphi Altındöken’in ‘Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, başka bir suçu işleyememekten kaynaklanan infialle öldürme, nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs ve cinsel saikle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’; Necmittin Altındöken ile Fatih Gökçe’nin ise ‘Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, başka bir suçu işleyememekten kaynaklanan infialle öldürme, nitelikli cinsel saldırı’ suçlarından ağırlaştırılmış ömür boyu hapis istemiyle Tarsus 1′inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandıkları davanın 3′üncü duruşması yapılacak.
Tutuklu sanıkların da salonda hazır olacağı duruşmada karar beklediklerini kaydeden Sevim Küçük, şunları söyledi:
“Geçtiğimiz celsede savcı esas hakkındaki mütalaasını vermişti. Biz de bu mütalaaya karşı beyanlarımızı söyledik. Ancak, sanık avukatları bu beyanlarımıza karşı yazılı cevap vereceklerini ifade etmişti. Mahkeme heyeti bu isteği yerinde görerek duruşmayı ertelemişti. Bize göre suç sabit, dosya karara hazır durumdadır. Bu açıdan yapılacak üçüncü duruşmada büyük ihtimalle, olağanüstü bir durum yaşanmazsa karar çıkacaktır.”
Savcının, her üç sanık için de kasten, canavarca hislerle ve eziyet çektirerek öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmaları yönünde talebi bulunduğunu da hatırlatan Avukat Küçük, “Tüm dava avukatları olarak görüşümüz de bu yöndedir. Dosyanın kapsamı ele alındığında her üç sanığın da müşterek fail ve asli fail olarak Özgecan Aslan’ı katlettikleri yönündeydi. Yine sanıklar Ahmet Suphi Altındöken ve Fatih Gökçe yönünden, Özgecan Aslan’a nitelikli saldırıda bulunmaları nedeniyle cezalandırılmaları, ayrıca sanık Suphi Altındöken yönünden de ‘Kişi hürriyetinden yoksun bırakma’ cezalandırma talebi vardı. Böyle bir kararı bekliyoruz” diye konuştu.
CİNSEL SALDIRI TEŞEBBÜSTE KALMADI, TAMAMLANDI
Sanık Suphi Altındöken’in üniversiteli Özgecan Aslan’a cinsel saldırısının teşebbüste kalmadığını da vurgulayan Küçük şöyle konuştu:
“Bizim savcının görüşünden ayrıldığımız nokta, Suphi Altındöken’in nitelikli cinsel saldırının teşebbüs aşamasında kaldığı yönündeki mütalaasına karşı, teşebbüs aşamasında kalmadığı, tamamlandığı ve bu nedenle teşebbüs hükümlerinin uygulanmaması gerektiği yönündedir. Ayrıca nitelikli cinsel saldırının, kişi kendini bedenen ve ruhen koruyamayacak bir durumda gerçekleştiğinden dolayı bu suçtan da cezalandırılmalarını talep ettik. Talep edilen cezalarda herhangi bir indirim beklemiyoruz. Savcının mütalaası da zaten herhangi bir takdir indirimi sebeplerinin uygulanmaması, tam tersi verilecek olan cezalardan asgari hadden uzaklaşarak ceza verilmesi yönündedir. Bizce bu davanın en önemli noktalarından biri de budur. Zaten halkın adalet duygusunu en fazla rahatsız eden konulardan biri de kadına yönelik şiddet davalarında çok basit sebeplerden, hukuken bizim kabul edemeyeceğimiz gerekçelerden takdir indirimi sebeplerinin uygulanmasıydı. Bu davada biz bunun artık kırılacağını ve diğer davalarda da örnek olacağını bekliyoruz.”
(DHA)
Orhan Pamuk: Çok kızgın ve üzgünüm
Nobel ödüllü Yazar Orhan Pamuk, son kitabının tanıtımı için geldiği İtalya'da, Türkiye gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Orhan Pamuk, İtalyancaya “La stranezza che ho nella testa” adıyla çevrilen “Kafamda bir tuhaflık” romanının tanıtımını, önceki akşam Torino kentindeki Carignano Tiyatrosu'nda gerçekleştirdi.
Burada yaptığı konuşmada, “Benim ülkem; Türkiye, düşündüğünüzden daha çok Avrupa'ya entegre ve yakındır” diyen Pamuk, bu ülkede son zamanlardaki siyasi olayların ise korkunç olduğunu dile getirdi.
“Politikacılarımız daha da toleranssızlar, özellikle gazetecilere karşı tehditkarlar” ifadelerini kullanan ünlü yazar, “Gazeteciler dayak yiyor, hapse atılıyor, öldürülüyorlar. Baş muhalif gazetenin genel yayın yönetmeni, yakın arkadaşım (Can Dündar) hapse atıldı. Ne söyleyebilirim ki? Çok kızgın ve üzgünüm” diye konuştu.
“TAHİR ELÇİ'NİN ÖLDÜRÜLMESİ KORKUNÇ BİR EYLEMDİR”
İl Mattino gazetesine özel açıklamalar da yapan Pamuk, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin öldürülmesine yönelik tepkisini ise, “Korkunç bir eylemdir, çünkü barışçıl bir adama, Kürt meselesinin seçkin bir temsilcisine karşı işlendi ve aynı zamanda entelektüel sınıfa bir saldırıdır” sözleriyle ortaya koydu.
Geçmişte de bu tür cinayetlere tanık olduklarını ve bunların faillerinin bulunamadığını anlatan yazar, “Bunlar kesin bir politik stratejinin parçasıydı ve ne yazık ki o dönemlere dönüyor olduğumuz hissine sahibim, tam da Kürt azınlıkla barış girişiminin iflas ettiği zamanda” dedi.
“AVRUPA, DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ VE DEMOKRASİYİ İHMAL ETMEMELİ”
Pamuk, Brüksel'deki zirveden sığınmacılar için Türkiye'ye 3 milyar euro verilmesi ve AB'ye giriş müzakerelerinin canlandırılması kararına dair görüşlerini de, “Geçen yıllarda büyük bir enerjiyle, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi için savaş verdim; bu nedenle bu anlaşmayı, Türkiye'nin entegrasyonu için ileriye dönük büyük bir adım olarak görüyorum” diye ifade etti.
Bugün AB'nin, istemediği göçmenlere ilişkin Türkiye'den bir çeşit filtre rolü görmesini istediğini söyleyen Pamuk, “Bu olumlu bir şey olacaksa, Türkiye-Avrupa arasındaki dosyanın yeniden açılmasında olduğu kadar Avrupa, demokrasi ve düşünce özgürlüğü meselelerini de ihmal etmemeli” diye konuştu.
“TÜRKİYE'NİN ÖLÜMCÜL BİR ŞEKİLDE ASYA'YA İTİLMESİ AVRUPA İÇİN İYİ BİR ŞEY DEĞİL”
Türkiye'nin, sadece kişi başına düşen milli gelir bakımından Avrupa standartlarına yakın olmasının yeterli olmadığını dile getiren Pamuk, sözlerine şöyle devam etti:
“Türkiye, aynı zamanda kendini özgürce ifade etme olasılığı bulunmayan bir ülke olacaksa; göçmen akınına ilişkin Avrupa'nın jandarması olması da yeterli değildir: eleştirici aydınlar muazzam bir baskı altında, gazeteciler sansür ve saldırıya uğruyor, hapse atılıyor. Avrupa, Türk hükümetinden daha fazla demokrasi ve özgürlük elde edemezse, ölümcül bir şekilde Türkiye'yi Asya'ya doğru itecektir ve bu da AB için iyi bir şey değildir.”
“ERDOĞAN, ORDUNUN ŞANTAJINA BOYUN EĞMEME CESARETİNİ GÖSTERDİ”
Pamuk, “Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı var. Siz Erdoğan'ın Avrupa'ya ihtiyacı olduğuna inanıyor musunuz?" sorusuna da şöyle karşılık verdi:
“Birkaç yıl öncesine kadar Erdoğan'ın partisi, Türkiye'nin, bir askeri darbe hayaletini ortaya atarak yardım istediği Avrupa'ya girmesinden yanaydı. Buna karşı olan ise askerler ve laikler idi. Şimdi bu neredeyse tersine döndü ve Erdoğan'ın ordunun şantajına boyun eğmeme cesaretini gösterdiği kabul edilmeli.”
“SORUN SADECE ERDOĞAN DEĞİL”
Bugün Türkiye'nin Avrupa'ya ihtiyacı olmayan bir duruma geldiğini belirten Pamuk, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ise, ülkeyi tek adam olarak yönetmek istediğini ifade ederek, “Sorun sadece Erdoğan değil, etrafındaki yönetici sınıftır da, öyle bir parti ki (AKP) tüm Türkiye'yi kontrol etmek istiyor” dedi. DHA
Orhan Pamuk, İtalyancaya “La stranezza che ho nella testa” adıyla çevrilen “Kafamda bir tuhaflık” romanının tanıtımını, önceki akşam Torino kentindeki Carignano Tiyatrosu'nda gerçekleştirdi.
Burada yaptığı konuşmada, “Benim ülkem; Türkiye, düşündüğünüzden daha çok Avrupa'ya entegre ve yakındır” diyen Pamuk, bu ülkede son zamanlardaki siyasi olayların ise korkunç olduğunu dile getirdi.
“Politikacılarımız daha da toleranssızlar, özellikle gazetecilere karşı tehditkarlar” ifadelerini kullanan ünlü yazar, “Gazeteciler dayak yiyor, hapse atılıyor, öldürülüyorlar. Baş muhalif gazetenin genel yayın yönetmeni, yakın arkadaşım (Can Dündar) hapse atıldı. Ne söyleyebilirim ki? Çok kızgın ve üzgünüm” diye konuştu.
“TAHİR ELÇİ'NİN ÖLDÜRÜLMESİ KORKUNÇ BİR EYLEMDİR”
İl Mattino gazetesine özel açıklamalar da yapan Pamuk, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin öldürülmesine yönelik tepkisini ise, “Korkunç bir eylemdir, çünkü barışçıl bir adama, Kürt meselesinin seçkin bir temsilcisine karşı işlendi ve aynı zamanda entelektüel sınıfa bir saldırıdır” sözleriyle ortaya koydu.
Geçmişte de bu tür cinayetlere tanık olduklarını ve bunların faillerinin bulunamadığını anlatan yazar, “Bunlar kesin bir politik stratejinin parçasıydı ve ne yazık ki o dönemlere dönüyor olduğumuz hissine sahibim, tam da Kürt azınlıkla barış girişiminin iflas ettiği zamanda” dedi.
“AVRUPA, DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ VE DEMOKRASİYİ İHMAL ETMEMELİ”
Pamuk, Brüksel'deki zirveden sığınmacılar için Türkiye'ye 3 milyar euro verilmesi ve AB'ye giriş müzakerelerinin canlandırılması kararına dair görüşlerini de, “Geçen yıllarda büyük bir enerjiyle, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi için savaş verdim; bu nedenle bu anlaşmayı, Türkiye'nin entegrasyonu için ileriye dönük büyük bir adım olarak görüyorum” diye ifade etti.
Bugün AB'nin, istemediği göçmenlere ilişkin Türkiye'den bir çeşit filtre rolü görmesini istediğini söyleyen Pamuk, “Bu olumlu bir şey olacaksa, Türkiye-Avrupa arasındaki dosyanın yeniden açılmasında olduğu kadar Avrupa, demokrasi ve düşünce özgürlüğü meselelerini de ihmal etmemeli” diye konuştu.
“TÜRKİYE'NİN ÖLÜMCÜL BİR ŞEKİLDE ASYA'YA İTİLMESİ AVRUPA İÇİN İYİ BİR ŞEY DEĞİL”
Türkiye'nin, sadece kişi başına düşen milli gelir bakımından Avrupa standartlarına yakın olmasının yeterli olmadığını dile getiren Pamuk, sözlerine şöyle devam etti:
“Türkiye, aynı zamanda kendini özgürce ifade etme olasılığı bulunmayan bir ülke olacaksa; göçmen akınına ilişkin Avrupa'nın jandarması olması da yeterli değildir: eleştirici aydınlar muazzam bir baskı altında, gazeteciler sansür ve saldırıya uğruyor, hapse atılıyor. Avrupa, Türk hükümetinden daha fazla demokrasi ve özgürlük elde edemezse, ölümcül bir şekilde Türkiye'yi Asya'ya doğru itecektir ve bu da AB için iyi bir şey değildir.”
“ERDOĞAN, ORDUNUN ŞANTAJINA BOYUN EĞMEME CESARETİNİ GÖSTERDİ”
Pamuk, “Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı var. Siz Erdoğan'ın Avrupa'ya ihtiyacı olduğuna inanıyor musunuz?" sorusuna da şöyle karşılık verdi:
“Birkaç yıl öncesine kadar Erdoğan'ın partisi, Türkiye'nin, bir askeri darbe hayaletini ortaya atarak yardım istediği Avrupa'ya girmesinden yanaydı. Buna karşı olan ise askerler ve laikler idi. Şimdi bu neredeyse tersine döndü ve Erdoğan'ın ordunun şantajına boyun eğmeme cesaretini gösterdiği kabul edilmeli.”
“SORUN SADECE ERDOĞAN DEĞİL”
Bugün Türkiye'nin Avrupa'ya ihtiyacı olmayan bir duruma geldiğini belirten Pamuk, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ise, ülkeyi tek adam olarak yönetmek istediğini ifade ederek, “Sorun sadece Erdoğan değil, etrafındaki yönetici sınıftır da, öyle bir parti ki (AKP) tüm Türkiye'yi kontrol etmek istiyor” dedi. DHA
1 Aralık 2015 Salı
Yeni asgari ücret anne ve esnafı da vuracak
Asgari ücretin 1300 liraya çıkacak olması çalışanı memnun edecek, işvereni ise maliyet artışı nedeniyle üzecek.
Ancak, asgari ücretteki yükseliş, esnaf, doktor, avukat, mali müşavirlerin
primlerinin artmasına yol açacak. Doğum ve askerlik borçlanması maliyetleri de etkilenecek.
30 Haziran seçimleri öncesinde muhalefet partileri tarafından adeta açık artırmaya çıkarılan, iktidar partisi tarafından ise eleştirilen asgari ücret vaadlerine, 1 Kasım seçimlerinde iktidar patisi de katıldı ve ihale 1.300 TL ile iktidar partisi üzerinde kaldı. Seçim öncesinde olduğu gibi, seçim sonrasında da seçim vaadlerine ilişkin olarak ekonomi gündemini en çok meşgul eden konu, asgari ücret artışı konusu oldu ve olmaya da devam ediyor.
SADECE İŞVEREN ETKİLENMEYECEK
Asgari ücretin 1.300 TL olacak olması, çalışanlar tarafında memnuniyet yaratırken, işveren tarafında maliyet artışına neden olacağı için endişe yaratıyor. İşveren kesimi asgari ücret atışından kaynaklanacak yükün tamamının, olmadı bir kısmının devlet tarafından karşılanmasını talep ediyor. Ancak asgari ücret artışından sadece işverenler değil, primlerini kendisi ödeyen esnaf, tüccar, doktor, avukat, mühendis, mali müşavir, şirket ortağı, isteğe bağlı sigortalılar, genel sağlık sigortası primi ödeyenler ile askerlik, doğum, yurtdışı hizmet borçlanması yapacaklar da etkilenecek. Zira söz konusu primlerin hesabı asgari ücrete endeksli. Asgari ücrette meydana gelecek yüzde 30’luk artış, ödenecek primleri de yüzde 30 oranında artıracak.
ASGARİ ÜCRETİN İŞVERENE MALİYETİ
İşveren, asgari ücret üzerinden, yüzde 20,5 sigorta primi, yüzde 2 oranında da işsizlik sigortası primi ödüyor. Primlerini düzenli ödeyen işveren 5 puanlık prim indiriminden yararlanıyor ve sigorta primi işveren payı yüzde 15.5’e iniyor.
Olası yeni asgari ücretin işveren maliyeti 1.560 TL’den 2.016 TL’ye; 5 puanlık prim indiriminden yararlanan işverene maliyeti ise 1.496 TL’den 1.934 TL’ye yükselecek. Maliyet artışı ise genel olarak 456 TL, 5 puanlık prim indiriminden yararlanan işveren için 437 TL olacak.
SGK’NIN İDARİ PARA CEZALARI DA ARTACAK
Sigorta primine esas kazancın alt ve üst sınırının tespitinde 16 yaşından büyük işçiler için belirlenen asgari ücret esas alınıyor. Alt sınır, asgari ücret; üst sınır ise asgari ücretin 6.5 katı. Net asgari ücretin 1.300 TL olması halinde, 1.273,50 TL olan brüt asgari ücret 1.645,80 TL; prime esas kazancın aylık alt sınırı 1.645,80 TL, üst sınırı 10.697,70 TL olacak.
Asgari ücretteki artışa bağlı olarak, ödenecek sigorta primleri, borçlanma tutarları, isteğe bağlı sigorta primleri ve genel sağlık sigortası primleri ile Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından uygulanacak idari para cezaları da artacak.
Borçlanmayı geciktirmeyin hemen ödeyin
Başta doğum, askerlik ve yurtdışı hizmet borçlanması olmak üzere borçlanma primleri, prime esas kazanç alt sınırı ile üst sınırı arasında kalmak üzere, sigortalının kendisi tarafından belirlenen prime esas kazanç üzerinden yüzde 32 oranında hesaplanıyor. Asgari ücret 1.300 TL olursa, ocak ayından itibaren borçlanma maliyetleri de artacak.
Borçlanılacak her bir gün için ödenecek en az prim tutarı 13,58 TL’den 17,56 TL’ye çıkacak. Buna göre, bir çocuk için yapılacak iki yıllık (720 günlük) borçlanma karşılığı ödenecek tutar, 9.780 TL’den 12.640 TL’ye yükselecek. Doğum borçlanmasını yeni yıla girmeden yapanlar, bir çocuk için 2.860 TL, iki çocuk için 5.720 TL, üç çocuk için 8.580 TL daha az para ödeyecek. Benzer durum askerlik ve yurtdışı hizmet borçlanması yapacaklar için de söz konusu olacak.
Geliri 548 TL’nin altında olanların primi devletten
Genel sağlık sigortasında hem lehte hem aleyhte sonuç ortaya çıkacak. Herhangi bir sosyal güvencesi olmayıp, bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamında da olmayan kişiler zorunlu genel sağlık sigortalısı sayılıyorlar. Bunlardan GSS primleri devlet tarafından karşılanacaklar ile kendileri tarafından ödeneceklerin belirlenmesinde asgari ücret esas alınıyor. Gelir testi yaptıranlar, asgari ücret artışından olumlu etkilenecek.
Gelir testine göre aile içindeki gelirin kişi başına düşen aylık tutarı asgari ücretin üçte birinden az olanların primleri devlet tarafından karşılanıyor. Şu anda geliri 424 TL’nin altında olanların primlerini devlet ödüyor. Asgari ücret 1.300 TL olursa, geliri 548’TL’nin altında olanların primlerini devlet ödeyecek. Bu durumda, primleri devlet tarafından karşılanacakların sayısında artış söz konusu olabilecek.
PRİMLER YÜZDE 30 ARTACAK
Aile içindeki gelirin kişi başına düşen aylık tutarının asgari ücretin üçte birinden fazla olması halinde ise gelir durumuna göre kademeli olarak belirlenen prime esas kazanç tutarı üzerinden yüzde 12 oranında prim ödenerek sağlık hizmeti alınabiliyor. Bu durumda olanların ödeyecekleri primler de yüzde 30 oranında artacak olmakla birlikte, bir alt kademeden prim ödemeleri söz konusu olabilecek. Olası yeni asgari ücrete göre, aile içindeki gelirin kişi başına düşen tutarı;
- Asgari ücretin üçte birinden asgari ücrete kadar olanlar, 65.83 TL,
- Asgari ücretten asgari ücretin iki katına kadar olanlar 197.50 TL,
- Asgari ücretin iki katından fazla olanlar 395.00 TL, genel sağlık sigortası primi ödeyerek, sağlık hizmeti alabilecekler.
İsteğe bağlı sigorta primi 526 TL olacak
İsteğe bağlı sigortalılar, prime esas kazanç alt sınırı ile üst sınırı arasında kalmak üzere, kendileri tarafından belirlenen prime esas kazanç üzerinden yüzde 20 malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları, yüzde 12 genel sağlık sigortası primi olmak üzere toplam yüzde 32 oranında prim ödüyorlar.
Asgari ücretteki artışa göre ödenecek aylık isteğe bağlı sigorta primi en az 526,66 TL olacak. Bu tutar bugün için 407,52 TL.
Bağ-Kur’lunun primi 567 liraya çıkacak
4/b (Bağ-Kur) sigortalılarının primleri de prime esas kazanç sınırları arasında olmak üzere beyan ettikleri gelir tutarı üzerinden yüzde 34,5 oranında ödeniyor.
Yeni asgari ücrete göre Bağ-Kur sigortalılarının ödeyeceği aylık prim tutarı, beyan edilecek gelir tutarına göre 567,80 TL ile 3.690,71 TL arasında olacak.
Ancak, asgari ücretteki yükseliş, esnaf, doktor, avukat, mali müşavirlerin
primlerinin artmasına yol açacak. Doğum ve askerlik borçlanması maliyetleri de etkilenecek.
30 Haziran seçimleri öncesinde muhalefet partileri tarafından adeta açık artırmaya çıkarılan, iktidar partisi tarafından ise eleştirilen asgari ücret vaadlerine, 1 Kasım seçimlerinde iktidar patisi de katıldı ve ihale 1.300 TL ile iktidar partisi üzerinde kaldı. Seçim öncesinde olduğu gibi, seçim sonrasında da seçim vaadlerine ilişkin olarak ekonomi gündemini en çok meşgul eden konu, asgari ücret artışı konusu oldu ve olmaya da devam ediyor.
SADECE İŞVEREN ETKİLENMEYECEK
Asgari ücretin 1.300 TL olacak olması, çalışanlar tarafında memnuniyet yaratırken, işveren tarafında maliyet artışına neden olacağı için endişe yaratıyor. İşveren kesimi asgari ücret atışından kaynaklanacak yükün tamamının, olmadı bir kısmının devlet tarafından karşılanmasını talep ediyor. Ancak asgari ücret artışından sadece işverenler değil, primlerini kendisi ödeyen esnaf, tüccar, doktor, avukat, mühendis, mali müşavir, şirket ortağı, isteğe bağlı sigortalılar, genel sağlık sigortası primi ödeyenler ile askerlik, doğum, yurtdışı hizmet borçlanması yapacaklar da etkilenecek. Zira söz konusu primlerin hesabı asgari ücrete endeksli. Asgari ücrette meydana gelecek yüzde 30’luk artış, ödenecek primleri de yüzde 30 oranında artıracak.
ASGARİ ÜCRETİN İŞVERENE MALİYETİ
İşveren, asgari ücret üzerinden, yüzde 20,5 sigorta primi, yüzde 2 oranında da işsizlik sigortası primi ödüyor. Primlerini düzenli ödeyen işveren 5 puanlık prim indiriminden yararlanıyor ve sigorta primi işveren payı yüzde 15.5’e iniyor.
Olası yeni asgari ücretin işveren maliyeti 1.560 TL’den 2.016 TL’ye; 5 puanlık prim indiriminden yararlanan işverene maliyeti ise 1.496 TL’den 1.934 TL’ye yükselecek. Maliyet artışı ise genel olarak 456 TL, 5 puanlık prim indiriminden yararlanan işveren için 437 TL olacak.
SGK’NIN İDARİ PARA CEZALARI DA ARTACAK
Sigorta primine esas kazancın alt ve üst sınırının tespitinde 16 yaşından büyük işçiler için belirlenen asgari ücret esas alınıyor. Alt sınır, asgari ücret; üst sınır ise asgari ücretin 6.5 katı. Net asgari ücretin 1.300 TL olması halinde, 1.273,50 TL olan brüt asgari ücret 1.645,80 TL; prime esas kazancın aylık alt sınırı 1.645,80 TL, üst sınırı 10.697,70 TL olacak.
Asgari ücretteki artışa bağlı olarak, ödenecek sigorta primleri, borçlanma tutarları, isteğe bağlı sigorta primleri ve genel sağlık sigortası primleri ile Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından uygulanacak idari para cezaları da artacak.
Borçlanmayı geciktirmeyin hemen ödeyin
Başta doğum, askerlik ve yurtdışı hizmet borçlanması olmak üzere borçlanma primleri, prime esas kazanç alt sınırı ile üst sınırı arasında kalmak üzere, sigortalının kendisi tarafından belirlenen prime esas kazanç üzerinden yüzde 32 oranında hesaplanıyor. Asgari ücret 1.300 TL olursa, ocak ayından itibaren borçlanma maliyetleri de artacak.
Borçlanılacak her bir gün için ödenecek en az prim tutarı 13,58 TL’den 17,56 TL’ye çıkacak. Buna göre, bir çocuk için yapılacak iki yıllık (720 günlük) borçlanma karşılığı ödenecek tutar, 9.780 TL’den 12.640 TL’ye yükselecek. Doğum borçlanmasını yeni yıla girmeden yapanlar, bir çocuk için 2.860 TL, iki çocuk için 5.720 TL, üç çocuk için 8.580 TL daha az para ödeyecek. Benzer durum askerlik ve yurtdışı hizmet borçlanması yapacaklar için de söz konusu olacak.
Geliri 548 TL’nin altında olanların primi devletten
Genel sağlık sigortasında hem lehte hem aleyhte sonuç ortaya çıkacak. Herhangi bir sosyal güvencesi olmayıp, bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamında da olmayan kişiler zorunlu genel sağlık sigortalısı sayılıyorlar. Bunlardan GSS primleri devlet tarafından karşılanacaklar ile kendileri tarafından ödeneceklerin belirlenmesinde asgari ücret esas alınıyor. Gelir testi yaptıranlar, asgari ücret artışından olumlu etkilenecek.
Gelir testine göre aile içindeki gelirin kişi başına düşen aylık tutarı asgari ücretin üçte birinden az olanların primleri devlet tarafından karşılanıyor. Şu anda geliri 424 TL’nin altında olanların primlerini devlet ödüyor. Asgari ücret 1.300 TL olursa, geliri 548’TL’nin altında olanların primlerini devlet ödeyecek. Bu durumda, primleri devlet tarafından karşılanacakların sayısında artış söz konusu olabilecek.
PRİMLER YÜZDE 30 ARTACAK
Aile içindeki gelirin kişi başına düşen aylık tutarının asgari ücretin üçte birinden fazla olması halinde ise gelir durumuna göre kademeli olarak belirlenen prime esas kazanç tutarı üzerinden yüzde 12 oranında prim ödenerek sağlık hizmeti alınabiliyor. Bu durumda olanların ödeyecekleri primler de yüzde 30 oranında artacak olmakla birlikte, bir alt kademeden prim ödemeleri söz konusu olabilecek. Olası yeni asgari ücrete göre, aile içindeki gelirin kişi başına düşen tutarı;
- Asgari ücretin üçte birinden asgari ücrete kadar olanlar, 65.83 TL,
- Asgari ücretten asgari ücretin iki katına kadar olanlar 197.50 TL,
- Asgari ücretin iki katından fazla olanlar 395.00 TL, genel sağlık sigortası primi ödeyerek, sağlık hizmeti alabilecekler.
İsteğe bağlı sigorta primi 526 TL olacak
İsteğe bağlı sigortalılar, prime esas kazanç alt sınırı ile üst sınırı arasında kalmak üzere, kendileri tarafından belirlenen prime esas kazanç üzerinden yüzde 20 malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları, yüzde 12 genel sağlık sigortası primi olmak üzere toplam yüzde 32 oranında prim ödüyorlar.
Asgari ücretteki artışa göre ödenecek aylık isteğe bağlı sigorta primi en az 526,66 TL olacak. Bu tutar bugün için 407,52 TL.
Bağ-Kur’lunun primi 567 liraya çıkacak
4/b (Bağ-Kur) sigortalılarının primleri de prime esas kazanç sınırları arasında olmak üzere beyan ettikleri gelir tutarı üzerinden yüzde 34,5 oranında ödeniyor.
Yeni asgari ücrete göre Bağ-Kur sigortalılarının ödeyeceği aylık prim tutarı, beyan edilecek gelir tutarına göre 567,80 TL ile 3.690,71 TL arasında olacak.
Kuran Kursu binasında yangın: 6 ölü, 3 yaralı
Diyarbakır’ın Kulp İlçesi’ne bağlı Karaağaç Köyü’nde, Kulp Müftülüğü’ne ait Kur’an Kursu’nda sabaha karşı bilinmeyen nedenle çıkan yangında ilk belirlemelere göre 6 çocuk öldü, 6 çocuk yaralandı.
Kulp İlçesi’ne 17 kilometre uzaklıkta bulunan ve Sarım Çayı yakınlarındaki Karaağaç Köyü’nde bulunan yatılı Kur’an Kursu binasında saat 02.40 sıralarında, ilk belirlemelere göre elektrikli ısıtıcıdan yangın çıktı.
Köye 400 metre uzaklıkta 2 katlı Kuran Kursu’nda öğrenim gören çocuklardan yangını fark edenler, pencereden atlayıp canlarını kurtarırken, onların haber vermesi üzerine köylüler alevlere müdahale etti ve bir yandan da itfaiyeyi aradı. Alevler arasından çıkamayıp diri diri yanan öğrencilerin çığlıkları yükselirken, köylüler ve Kulp’tan gelen itfaiye ekibi yangını güçlükle söndürdü.
Yangında Kuran Kursu öğrencilerinden Muhammed Bingöl, Sabahattin Altun, Serhat Sancar, Suat Çankaya, Şahin Kahraman ve Nurmuhamed Bayka yaşamını yitirdi. Ölen öğrencilerin cenazeleri Dr. Abdullah Biroğul Kulp İlçe Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.
Kulp itfaiyesi yetkilileri, ilk belirlemelere göre yangının elektrikli ısıtıcıdan kaynaklandığını söyledi. DHA
Kulp İlçesi’ne 17 kilometre uzaklıkta bulunan ve Sarım Çayı yakınlarındaki Karaağaç Köyü’nde bulunan yatılı Kur’an Kursu binasında saat 02.40 sıralarında, ilk belirlemelere göre elektrikli ısıtıcıdan yangın çıktı.
Köye 400 metre uzaklıkta 2 katlı Kuran Kursu’nda öğrenim gören çocuklardan yangını fark edenler, pencereden atlayıp canlarını kurtarırken, onların haber vermesi üzerine köylüler alevlere müdahale etti ve bir yandan da itfaiyeyi aradı. Alevler arasından çıkamayıp diri diri yanan öğrencilerin çığlıkları yükselirken, köylüler ve Kulp’tan gelen itfaiye ekibi yangını güçlükle söndürdü.
Yangında Kuran Kursu öğrencilerinden Muhammed Bingöl, Sabahattin Altun, Serhat Sancar, Suat Çankaya, Şahin Kahraman ve Nurmuhamed Bayka yaşamını yitirdi. Ölen öğrencilerin cenazeleri Dr. Abdullah Biroğul Kulp İlçe Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.
Kulp itfaiyesi yetkilileri, ilk belirlemelere göre yangının elektrikli ısıtıcıdan kaynaklandığını söyledi. DHA
Etiketler:
çocuk,
Diyarbakır,
haber,
öldü,
vefat
Can Dündar "Casusunuz Silivri'den bildiriyor"
MİT TIR'ları soruşturması kapsamında tutuklanarak cezaevine gönderilen Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, Silivri'den yazdı: Beni suça annem itti.
İşte Dündar'ın Acemi Casus' adlı yazısı
Erdem’le Silivri’ye getirildiğimiz gece, ilk kayıtta hangi suçtan tutuklandığımızı sordular:
“Terör mü, adi mi?”
Arkama yaslanıp derin bir nefes aldım:
“Casusum ben” dedim, ciddi bir edayla...
Muhataplarımda yarattığı hayretle karışık hayranlığın keyfini sürdüm.
İyi de... Sorsalar hangi ülkenin casusu olduğumu, bilmiyordum. Bilsem, oranın bir casusuyla bir köprü üzerinde takas edilmemi isteyeceğim; ama söylemediler.
İşin kötüsü, elde casus olduğumu gösterebileceğim bir kanıt da yok.
Hâkimin kararına bakılırsa, acemi bir casus olduğum için, ele geçirdiğim belgeyi hemen alıp gazetede manşetten vermiştim. O da yakaladı tabii...
Eldeki tek kanıt bu...
Adalet biraz ağır işlediği için, 6 ay sonra fark etti bu durumu...
“Şu misafirler gitsin ben sana gösteririm” diyen dayakçı baba gibi, G20’nin bitmesini bekledi.
Ve misafirler gider gitmez “Delilleri karartmamam için” tutuklanmama karar verdi.
O gün gazete 100 bin basılmıştı. Demek 100 bin delil var.
Bunları acilen karartmam lazım.
İlk gece bir plan yaptım:
Bizim casusluk şebekesine bir mektup yazdım:
“Derhal bu gazeteleri bulup manşeti bir keçeli kalemle çizin, karartın.”
Bunu yazıp kâğıdı turna şeklinde katladım, gökyüzüne fırlattım.
Ama acemilik işte; mektubum tellere takıldı.
Şimdi, Silivri Cezaevi’nin dikenli tellerinde sallanan bu turnadan dolayı, “Delilleri karartmaya çalışmak”tan ayrı ceza yerim kesin...
Hoş mektup tele takılmayıp gazeteye ulaşsa da el yazım pek kötü olduğu için talimatımı okuyamayacaklardı muhtemelen.
İlk yolladığım mektupta, “Sevdiğim kırmızı kalemimi yolladılar” diye yazmıştım.
Gazetede “kırmızı valizimi” diye çıktı. O günden beri “şifreli mesaj verdiğim” zannıyla odamda kırmızı valiz aranıyor.
***
İkinci günümde “ıslah olmam için” psikolog karşısına çıkardılar. Âdettenmiş.İçeri giren herkese uygulanan bir anket yaptılar. Zarif bir küçük hanım ve anketörler, “Sizi suça kim itti” diye sordu.
“Annem” dedim:
“Daha bebekken bana kitap okumaya başladı. Bir de ilkokul öğretmenim... Bana yazamayı öğretti.”
“Çıkınca suç işlemeye devam edecek misiniz?”
“Öyle görünüyor. İçeriden bile yazıyorum, baksanıza...”
Bir de kütüphaneden Don Kişot kitabı istediğimi duyunca, teşhisi koydular sanırım.
***
Adliyede mahkemenin kararını beklerken tecrübeli iki eski mahkûm, Celal Doğan ve Celalettin Can, koridorda volta atma kursu veriyordu bana. Celalettin, “Tempolu yürüyeceksin. Aslolan, karşıdan yürüyenin yolunu kesmemek” diyordu.
Şimdi Silivri’deki hücremin küçük havalandırmasında tek başıma volta atarken, kulaklarını çınlatıyorum.
“Karşıdan gelen” yok.
O omuz omuza volta atılabilen, kalabalık koğuşlu cezaevlerinin yerini F Tipi katı bir tecrit aldı çünkü.
Voltada bile yalnızsın.
Neysi ki havalandırmanın ortasında bir mazgal var. Oraya seslenirseniz, kanalizasyondan sesiniz şehre ulaşabiliyor.
Acemi bir casus olarak bunu 2. gün keşfedince ilk denememi yaptım, mazgala doğru eğilip fısıldadım:
“Midas’ın kulakları... Pardon MİT’in TIR’ları silah taşıyor.”
Casusunuz Silivri’den bildiriyor.
***
Neyse, bu kadar ajanlık yeter.
Henüz kâğıdım yok. Bu satırları yazdığım “İhtiyaç istem fişi” de tükenmek üzere...
Kalan tek sayfaya ihtiyaçları yazıp kantinden ısmarlamam lazım.
Alaturka tuvalet için maşrapa...
Kış hazırlığı için kapı bandı...
Yer temizliği için vileda...
Hangi sıvı deterjan daha iyi acaba?
Önceki gün Merkel, Hollande gibi 28 Avrupa liderine mektup yazdığım kâğıda hela pompası siparişi yazmak da varmış hayatta...
Zormuş bu casusluk işi...
Neyse, yine de hırsızlıktan iyi...
Silivriden selam-sevgi...
Elçi’ye veda
Son tweet’ini bizim için atmış Tahir Elçi...
“Tutuklanmaları basın ve ifade özgürlüğüne en ağır darbedir” demiş.
“Şiddetli bir toplumsal refleks gösterilmezse dönüşü olmayan karanlık tünelden geri dönüş zor olacak” diye eklemiş.
Bu mesajdan hemen sonra o dönüşü olmayan tünel, barış elçimizi de çekti karanlığına...
Tutuklanmış olsa, yaşayacaktı belki...
Seçenekler bunlar:
Ölümden iyisi, zalimin hücresi...
Elçi’yi, haklarını savunduğu mazlumlardan biri -dört ayaklı minare ile birlikte sonuncusu- olarak saygı, minnet ve hayranlıkla uğurluyorum.
Epeydir mektup yazmamışsınızdır.
Erdem’le Silivri’ye getirildiğimiz gece, ilk kayıtta hangi suçtan tutuklandığımızı sordular:
“Terör mü, adi mi?”
Arkama yaslanıp derin bir nefes aldım:
“Casusum ben” dedim, ciddi bir edayla...
Muhataplarımda yarattığı hayretle karışık hayranlığın keyfini sürdüm.
İyi de... Sorsalar hangi ülkenin casusu olduğumu, bilmiyordum. Bilsem, oranın bir casusuyla bir köprü üzerinde takas edilmemi isteyeceğim; ama söylemediler.
İşin kötüsü, elde casus olduğumu gösterebileceğim bir kanıt da yok.
Hâkimin kararına bakılırsa, acemi bir casus olduğum için, ele geçirdiğim belgeyi hemen alıp gazetede manşetten vermiştim. O da yakaladı tabii...
Eldeki tek kanıt bu...
Adalet biraz ağır işlediği için, 6 ay sonra fark etti bu durumu...
“Şu misafirler gitsin ben sana gösteririm” diyen dayakçı baba gibi, G20’nin bitmesini bekledi.
Ve misafirler gider gitmez “Delilleri karartmamam için” tutuklanmama karar verdi.
O gün gazete 100 bin basılmıştı. Demek 100 bin delil var.
Bunları acilen karartmam lazım.
İlk gece bir plan yaptım:
Bizim casusluk şebekesine bir mektup yazdım:
“Derhal bu gazeteleri bulup manşeti bir keçeli kalemle çizin, karartın.”
Bunu yazıp kâğıdı turna şeklinde katladım, gökyüzüne fırlattım.
Ama acemilik işte; mektubum tellere takıldı.
Şimdi, Silivri Cezaevi’nin dikenli tellerinde sallanan bu turnadan dolayı, “Delilleri karartmaya çalışmak”tan ayrı ceza yerim kesin...
Hoş mektup tele takılmayıp gazeteye ulaşsa da el yazım pek kötü olduğu için talimatımı okuyamayacaklardı muhtemelen.
İlk yolladığım mektupta, “Sevdiğim kırmızı kalemimi yolladılar” diye yazmıştım.
Gazetede “kırmızı valizimi” diye çıktı. O günden beri “şifreli mesaj verdiğim” zannıyla odamda kırmızı valiz aranıyor.
***
İkinci günümde “ıslah olmam için” psikolog karşısına çıkardılar. Âdettenmiş.İçeri giren herkese uygulanan bir anket yaptılar. Zarif bir küçük hanım ve anketörler, “Sizi suça kim itti” diye sordu.
“Annem” dedim:
“Daha bebekken bana kitap okumaya başladı. Bir de ilkokul öğretmenim... Bana yazamayı öğretti.”
“Çıkınca suç işlemeye devam edecek misiniz?”
“Öyle görünüyor. İçeriden bile yazıyorum, baksanıza...”
Bir de kütüphaneden Don Kişot kitabı istediğimi duyunca, teşhisi koydular sanırım.
***
Adliyede mahkemenin kararını beklerken tecrübeli iki eski mahkûm, Celal Doğan ve Celalettin Can, koridorda volta atma kursu veriyordu bana. Celalettin, “Tempolu yürüyeceksin. Aslolan, karşıdan yürüyenin yolunu kesmemek” diyordu.
Şimdi Silivri’deki hücremin küçük havalandırmasında tek başıma volta atarken, kulaklarını çınlatıyorum.
“Karşıdan gelen” yok.
O omuz omuza volta atılabilen, kalabalık koğuşlu cezaevlerinin yerini F Tipi katı bir tecrit aldı çünkü.
Voltada bile yalnızsın.
Neysi ki havalandırmanın ortasında bir mazgal var. Oraya seslenirseniz, kanalizasyondan sesiniz şehre ulaşabiliyor.
Acemi bir casus olarak bunu 2. gün keşfedince ilk denememi yaptım, mazgala doğru eğilip fısıldadım:
“Midas’ın kulakları... Pardon MİT’in TIR’ları silah taşıyor.”
Casusunuz Silivri’den bildiriyor.
***
Neyse, bu kadar ajanlık yeter.
Henüz kâğıdım yok. Bu satırları yazdığım “İhtiyaç istem fişi” de tükenmek üzere...
Kalan tek sayfaya ihtiyaçları yazıp kantinden ısmarlamam lazım.
Alaturka tuvalet için maşrapa...
Kış hazırlığı için kapı bandı...
Yer temizliği için vileda...
Hangi sıvı deterjan daha iyi acaba?
Önceki gün Merkel, Hollande gibi 28 Avrupa liderine mektup yazdığım kâğıda hela pompası siparişi yazmak da varmış hayatta...
Zormuş bu casusluk işi...
Neyse, yine de hırsızlıktan iyi...
Silivriden selam-sevgi...
Elçi’ye veda
Son tweet’ini bizim için atmış Tahir Elçi...
“Tutuklanmaları basın ve ifade özgürlüğüne en ağır darbedir” demiş.
“Şiddetli bir toplumsal refleks gösterilmezse dönüşü olmayan karanlık tünelden geri dönüş zor olacak” diye eklemiş.
Bu mesajdan hemen sonra o dönüşü olmayan tünel, barış elçimizi de çekti karanlığına...
Tutuklanmış olsa, yaşayacaktı belki...
Seçenekler bunlar:
Ölümden iyisi, zalimin hücresi...
Elçi’yi, haklarını savunduğu mazlumlardan biri -dört ayaklı minare ile birlikte sonuncusu- olarak saygı, minnet ve hayranlıkla uğurluyorum.
Epeydir mektup yazmamışsınızdır.
Yazmak isterseniz...
Adresim: A-1 / 5 Silivri Cezaevi
30 Kasım 2015 Pazartesi
Kılıçdaroğlu kredi ile araba aldı!
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun oğlu Kerem Kılıçdaroğlu kredi çekerek, yeni bir otomobil aldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, mal varlığını açıkladı. Kılıçdaroğlu’nun, oğlu Kerem Kılıçdaroğlu’na kredi ile yeni bir araba aldığı görüldü.
CHP Basın Birimi’nden yapılan yazılı açıklamada, Kılıçdaroğlu’nun, eşi Selvi Kılıçdaroğlu ve oğlu Kerem Kılıçdaroğlu’nun mal varlığını da içeren mal bildirimi TBMM Başkanlığı’na sunduğu kaydedildi.
Kılıçdaroğlu imzalı beyannamede, bir önceki mal bildiriminden farklı olarak oğlu Kerem Kılıçdaroğlu’nun üzerine, 2015 model, Opel Astra marka değeri 51 bin TL olan bir otomobil bulunuyor. Yeni beyannamede, borç-alacak bilgileri kısmında, Kerem Kılıçdaroğlu adına Garanti Bankası’ndan 37 bin 801 TL’lik kredi borçlanması yapıldığı görüldü.
Bir önceki beyanda ise Kerem Kılıçdaroğlu’nun 14 bin TL değerinde bir başka otomobili bulunuyordu. Kılıçdaroğlu, son olarak geçtiğimiz Haziran ayında mal varlığını Meclise sunmuştu. (sözcü.com.tr)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, mal varlığını açıkladı. Kılıçdaroğlu’nun, oğlu Kerem Kılıçdaroğlu’na kredi ile yeni bir araba aldığı görüldü.
CHP Basın Birimi’nden yapılan yazılı açıklamada, Kılıçdaroğlu’nun, eşi Selvi Kılıçdaroğlu ve oğlu Kerem Kılıçdaroğlu’nun mal varlığını da içeren mal bildirimi TBMM Başkanlığı’na sunduğu kaydedildi.
Kılıçdaroğlu imzalı beyannamede, bir önceki mal bildiriminden farklı olarak oğlu Kerem Kılıçdaroğlu’nun üzerine, 2015 model, Opel Astra marka değeri 51 bin TL olan bir otomobil bulunuyor. Yeni beyannamede, borç-alacak bilgileri kısmında, Kerem Kılıçdaroğlu adına Garanti Bankası’ndan 37 bin 801 TL’lik kredi borçlanması yapıldığı görüldü.
Bir önceki beyanda ise Kerem Kılıçdaroğlu’nun 14 bin TL değerinde bir başka otomobili bulunuyordu. Kılıçdaroğlu, son olarak geçtiğimiz Haziran ayında mal varlığını Meclise sunmuştu. (sözcü.com.tr)
İsviçre’de çarşaf yasaklanıyor
İsviçre’nin Ticino Eyaleti’ndeki yeni yasaya göre kadınların halk içerisinde çarşaf giymesi yasaklanacak
Geçtiğimiz günlerde onaylanan yeni yasa tasarısına göre İsviçre’nin Ticino Eyaleti’nde, kadınların halk içerisinde çarşaf giymesi yasaklandı. Yeni yasanın ne zaman yürürlüğe gireceği henüz bilinmiyor, ancak girdiği takdirde halk içerisinde çarşaf giyen kadınlar 10 bin dolarlık bir ceza ödemek zorunda kalacak.
Çarşafa ek olarak, ülkedeki müslüman kadınların kullandığı ve yalnızca yüzü kapatan peçenin de yasaklanması için bir yasa tasarısı hazırlanmıştı, ancak bu yasa tasarısı onay görmedi. Ulusal Parlamento, kararların ardından yaptığı açıklamada yeni yasanın ülkedeki federal yasaya uyumsuzluk göstermediğini bildirdi.
Buna benzer bir uygulama Fransa’da 2011 yılında uygulamaya girmiş, karar daha sonradan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülmüştü. Kararın AİHM tarafından onaylanmasının ardından konu hakkında küresel tartışmalar ortaya çıkmıştı. CNN
Geçtiğimiz günlerde onaylanan yeni yasa tasarısına göre İsviçre’nin Ticino Eyaleti’nde, kadınların halk içerisinde çarşaf giymesi yasaklandı. Yeni yasanın ne zaman yürürlüğe gireceği henüz bilinmiyor, ancak girdiği takdirde halk içerisinde çarşaf giyen kadınlar 10 bin dolarlık bir ceza ödemek zorunda kalacak.
Çarşafa ek olarak, ülkedeki müslüman kadınların kullandığı ve yalnızca yüzü kapatan peçenin de yasaklanması için bir yasa tasarısı hazırlanmıştı, ancak bu yasa tasarısı onay görmedi. Ulusal Parlamento, kararların ardından yaptığı açıklamada yeni yasanın ülkedeki federal yasaya uyumsuzluk göstermediğini bildirdi.
Buna benzer bir uygulama Fransa’da 2011 yılında uygulamaya girmiş, karar daha sonradan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülmüştü. Kararın AİHM tarafından onaylanmasının ardından konu hakkında küresel tartışmalar ortaya çıkmıştı. CNN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)