6 Şubat 2016 Cumartesi

Yılmaz Özdil utandım dedi sosyal medya yıkıldı

Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, "Utandım, yerin dibine girdim" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Özdil'in bu yazısı sosyal medyada gündem oldu.

İşte Özdil'in o yazısı...
Okuyanlar hatırlar… “Zagros” başlıklı bir yazı yazdım, pkk tarafından kullanılan ve sayın basınımız tarafından ısrarla “el yapımı” olduğu söylenen keskin nişancı tüfeğinin, el yapımı filan olmadığını, Amerikan malı olduğunu, Kobani’de kullanıldığını, şimdi de Sur’da Cizre’de kullanıldığını anlattım.
*
Şak…
ABD büyükelçiliği yalanladı.
*
ABD büyükelçiliğinin yazılı açıklamasında “Zagros tüfeği Amerikan yapımı değildir, PKK veya PYD’ye hiçbir türde silah sağlanmamıştır, ABD’nin Türkiye’ye ihanet ettiğine dair iddia, gerçek dışıdır, Türkiye’nin NATO’ya katıldığı 1952’den bu yana, ABD, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü korumak için çalışmaktadır, ABD hükümeti PKK’yı terör örgütü olarak görmektedir, PKK’ya hiçbir zaman silah sağlamamıştır, ABD hükümeti Türkiye’nin yanındadır” denildi.
*
Utandım tabii.
Yerin dibine girdim.
*
Yalanım çok fena yakalanmıştı!
*
Kendimi affettirebilmek için bazı düzeltmeler yapayım bari dedim.
*
“PKK’ya silah mühimmat nereden geliyor? Barzani’nin kontrolündeki Kuzey Irak’tan geliyor. Barzani kimin kontrolünde? ABD’nin… ABD’yle dokuz defa toplantı yaptık. En son, Beyaz Saray’da başkanın güvenlik başdanışmanıyla konuştuk, anlattık. Bir CD verdik… PKK’ya malzeme taşıyan kamyonun şoför mahallinde bir Amerikan askeri oturuyordu! Biz bunu Türk kamuoyuna anlatamayız dedim. Biz hâlâ ‘Amerika bizim dostumuz’ diyebilir miyiz dedim. Bu toplantıdan sonra Türkiye’ye döndüm, üç maddelik rapor hazırladım, ABD’deki muhatabım orgeneral Ralston’a bildirdim, 15 gün içinde cevap bekliyorum dedim. Beni o gün görevden aldılar!”
-
Kime ait bu sözler?
Terörle mücadele koordinatörü orgeneral Edip Başer’e ait.
*
“Kandil dağı’nda spotlarla aydınlatması olan bir helikopter pisti var. Irak’ta görev yapan bazı Amerikalı subaylar helikopterle sık sık Kandil’e gelerek, örgütün lider kadrosuyla görüşmeler yapıyor. ABD hükümetinin Irak’ta çalıştırdığı özel güvenlik firmasına ait cipler de, Kandil’deki kamplarda park halinde duruyor.”
*
Bu sözler kime ait?
Murat Karayılan’la röportaj yapmak üzere Kandil’e gelen İngiliz Daily Telegraph gazetesinin muhabiri Damien McElroy’a ait.
*
Peki şu ne?
*
Eylül 2006, Roma’daki NATO Savunma Koleji’nde brifing veren Amerikalı subay, Ortadoğu haritasını duvara yansıttı, orada bulunan Türk subaylar derhal salonu terketti, genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt, ABD genelkurmay başkanını arayarak, olayı protesto etti.
Temmuz 2007, Atina’daki NATO analiz semineri brifinginde Yunan subay aynı haritayı duvara yansıttı, orada bulunan askeri ataşemiz derhal salonu terketti.
Çünkü, NATO’nun o haritasında Türkiye’nin güneydoğusu Kürdistan olarak görülüyor.
*
E hal böyleyken… Pkk’ya silah taşıyan Amerikan kamyonunun kamera görüntüsü varken, İngiliz gazetecinin şahitliği varken, NATO’nun Kürdistan haritası kabak gibi ortadayken, ne diyor ABD elçisi?
*
“Türkiye’nin NATO’ya katıldığı 1952’den bu yana, ABD, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü korumak için çalışmaktadır, ABD hükümeti PKK’yı terör örgütü olarak görmektedir, asla silah sağlamamıştır.”
*
Gözümüzün içine baka baka bizi bu kadar enayi yerine koyduklarını görünce, insan hakikaten utanıyor. Yerin dibine giriyor.
*
Zagros’a dönersek…
*
Bazı emekli subaylarımız adeta kampanya başlattı, basındaki arkadaşlarını arayarak “Amerikan malı olmadığını, el yapımı” olduğunu yazdırıyorlar. Bu enteresan subaylarımıza iki basit sorum, bir de cazip teklifim var.
*
Erbil’de Duhok’ta Kerkük’te semt pazarlarında, bakkallarda bile silah satılıyor. Sudan ucuz Kalaşnikoflar, M16’lar, roketler işporta tezgahında sergileniyor. Kanas tabir edilen Dragunov marka keskin nişancı tüfeğini bulmak, domates salçası bulmaktan daha kolayken… Pkk neden keskin nişancı tüfeği icat etme ihtiyacı hissetti?
*
Toplama silah yapılabilir mi… Elbette yapılabilir. Mercedes kasaya da Tofaş motor takabilirsin. Ama, netice alabilir misin? Toplama silahta bin metreden keskin nişancı atışı yapabilecek hassasiyet olabilir mi?
*
Teklifim ise şu… Madem bu iş el yapımı bile halledilebiliyor… El yapımından vazgeçtim, Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nun fabrikalarında bu seviyede, bu kalibrede keskin nişancı tüfeği yapın, gideyim Amerikan elçisinin elini öpeyim!

Ali Koç ameliyata alındı

Ali Koç, düşerek omzunu kırdı. Koç olayın ardından hastaneye kaldırılarak ameliyata alındı.


Fenerbahçe Spor Kulübü’nün eski yöneticisi ve Koç Holding grubuna bağlı Ford Otosan şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı iş adamı Ali Koç düşüp omzunu kırdı. Ameliyata alınan Ali Koç’un omzunun çivi ile kaynatılacağı ve fizik tedavi yöntemi ile sağlığına kavuşacağı öğrenildi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu 10 maddelik planı açıkladı

Terörle mücadelede izlenecek 10 maddelik yol haritasını Mardin’de açıklayan ve Midyat’ta da ‘Barışın sözcüsü olacağız’ diyerek halka seslenen Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Elinde silah olanları muhatap almayacağız. Halka şefkat, teröriste kudret gösterilecek” dedi. Artuklu Üniversitesi’ndeki ‘Kardeşlik Buluşmaları’ konulu programda konuşan Davutoğlu, eylem planını özetle şöyle açıkladı:

1-İNSAN ODAKLI DEVLET 
“Bu dönemde millet vicdanı ve irfanıyla millet aklını birleştireceğiz. Parçalayıcı ulus anlayışı yerine birleştirici millet anlayışı ve insan odaklı devlet anlayışını yerleştireceğiz.

2-KAMU DÜZENİ İNŞASI
Kamu düzenini kim tehdit ederse, ister DAEŞ örneğinde olduğu gibi Sünni dindar vatandaşlarımızın hislerini istismar etmek için, ister PKK’da olduğu gibi Kürtler üzerinden, ister DHKP-C ile Alevi vatandaşlar üzerinden kim terör yapmak isterse engellenecek ve durdurulacak. Terörist ile halk ayrılacak, halka şefkat, teröriste kudret ile muamele edilecek. Kimse 90’lı yıllara geri dönüleceği düşüncesine saplanmasın. 90’lı yıllara dönülmesine izin vermeyiz.

3-DEMOKRATİK REFORM SÜRECİ 
Başta yeni Anayasa olmak üzere bütün vesayet kurumlarını değiştirelim diyoruz. Bilinsin ki, öyle veya böyle 12 Eylül anayasası da, vesayetçi zihniyet de, tek tipçi terör örgütü de emellerine ulaşmayacak. Yeni Türkiye’yi demokratik temeller üzerine inşa edeceğiz.

4-SOSYAL SEFERBERLİK İLAN EDİLECEK
Yaralar sarılacak. Her aileye destek programı uygulayacağız. Sur’dan çıkıp Sur’un dışındaki otellerde ya da evlerde kalmak zorunda kalanlara her ay düzenli kira yardımı yapılıyor, yapılacak. Her birini ‘Aziz Sancar’ gibi gördüğümüz öğrencilerimize telafi eğitimi vereceğiz. Okullarımızı, hastanelerimizi yeniden imar edeceğiz. Gençlik kampları kuracağız. Doğulu, batılı, gençleri kaynaştıracağız.

5-EKONOMİK DESTEK
Vatandaşlarımızın terörden kaybını telafi edeceğiz. İşadamlarımızla, toplantıda ihtiyaçlarını tek tek dinledim. Bana iletilen her talep yerine getirilecektir. Prim borçları gecikme zammı ödenmeksizin ertelenecek. Esnaf ve sanatkârların kredi ödemeleri ertelenecek. Çiftçilerimizin kredisi varsa ödenecek. Yatırımlar tamamlanacak.

6-ŞEHİRLERİN İHYASI
Bunu ‘kentsel dönüşüm’ olarak tabir ediyorlar,  kabul etmiyorum. Bütün tarihi şehirlerimiz, doğuda batıda, tarihi dokuya sahip olan yerlerde yeni bir yasal çerçeveyle yeni bir ihya çabaları içinde olacağız. Sur’u tarihi özellikleriyle öylesine yeniden inşa edeceğiz ki, bütün insanlık ilham alacak. İnşallah şehirlerimiz en iyi yaşanır şehirler haline gelecek.

7-ETKİN İLETİŞİM
Algı operasyonlarına karşı valiliklere talimat verdim, her yerle iletişim birimleri oluşacak.

8-İDAREYE YENİ DÜZEN
Yerel yönetimlerin yetkileri genişletilecek ama yerel yönetimlerin de istismar edilmesine asla izin verilmeyecek. Bazı terör unsurlarını istihdam etmeye izin verilmeyecek, etkin şekilde denetlenecek. Türkiye’yi mutlak anlamda silahtan ve patlayıcı maddelerden arındıracağız.

9-MİLLİ BİRLİK DÖNEMİ
Muhatap milletin kendisidir. Bütün illerde ve ilçelerde STK temsilcilerinden, kanaat önderlerinden, o bölgede herkesin saygı duyduğu isimlerden oluşan istişare meclisleri kurma talimatını verdim. Herkesi muhatap alacağız ama elinde silah olan kimseyi muhatap almayacağız. Milletin başında boza pişirenleri, zulmedenleri muhatap almayacağız. Önce silahları bırakacaklar, ondan sonra görüşme, konuşma imkânı olacak.

10-ORTADOĞU'DA KARDEŞLİK DÖNEMİ
Kapsamlı bir birleştirici ruh hareketi başlatıyoruz. Syces Picos’un (1916’da  İngiltere ve Fransa arasında Osmanlı topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşma) o parçalayıcı anlayışı ve piyonları karşısında Türkiye her zaman birleştirici ruhu harekete geçirecek. Kut’ül Amera’da (1916’da İngilizlere karşı kazanılan savaş)  beraberdik, önümüzdeki dönemde de beraber olacağız inşallah. Kim son kale olan bu ülkeyi bölmeye çalışırsa karşısında dimdik duracağız.”

HASTANEYE 20 ROKET
DAVUTOĞLU, konuşması sırasında HDP’lilerin yaralıların olduğunu iddia ettiği Cizre’deki bina için de “Hâlâ oralardan yaralı diye hitap edilen, evlerden hasta çıkarılıp bize teslim edilmedi. Ama Cizre Devlet Hastanesi’ne birkaç gün içinde 20 roket atıldı. Ne istersiniz hastanelerden, ne istersiniz karne alan çocuklardan” diyerek tepki gösterdi. (Hürriyet)

5 Şubat 2016 Cuma

Gezi olaylarında kızların saçını çekip copla vuran polisler hakkında karar

İzmir'de 2013 yılı Haziran ayında, Gezi parkı eylemleri sırasında Kordon'da bir kızın saçını çekip yanında bulunan gençlere de copla vurdukları iddiasıyla yargılanan 2 çevik kuvvet polisinin davası sonuçlandı.

Hakim Ümit Özmen, 2 sanık polis memurunu önce 360'şar gün hapis cezasına çarptırdı. Hakim suçu kabul etmeleri ve sabıkasız olmaları nedeniyle cezayı 74'er güne indirdi, bunu da bu 1480 TL parayı çevirip, 5 yıl süre ile erteledi. Polisler bu süre içinde aynı suçu işlerlerse 1480'er lira ödeyecek.

Alsancak Gündoğdu Meydanı'nda polisler 2 Haziran 2013 tarihinde Gezi Parkı olaylarını protesto edenlere müdahalede bulundu. Polis meydandaki kalabalığı dağıttı. Bu sırada Kordonboyu'nda rıhtım üzerinde oturan ve eylemle ilgileri olmadığı belirtilen, üzerlerinde okul üniforması bulunan birkaç genç de polislerce coplandı.

Üç polis buradaki gençleri coplarken bir polisin bir genç kızın saçını çekmesi objektiflere takıldı. Bu görüntüler Türkiye genelinde büyük tepkiye neden oldu. İki polis kask numalarından belirlenip geçici olarak açığa alındı. İzmir Barosu da bu polislerin cezalandırılması için savcılığa suç duyurusunda bulundu.


Olayı soruşturan Cumhuriyet Savcısı, polisler hakkında 'Görevi kötüye kullanma' suçundan 2-6 yıl arasında hapis cezası istemiyle dava açtı. Ancak bu süreç içinde tartaklanan gençler ortaya çıkmadığı için Savcı sanıklar hakkında etkili eylem suçundan dava açamadı.


32'nci Asliye Ceza Mahkemesi'nde sekizinci celsesi yapılan duruşmaya tutuksuz yargılanan sanık polis memurları İbrahim G. ve Mehmet K., katılmazken, avukatları Tolga Yurdakul hazır bulundu.


Sanıkların avukatı Tolga Yurdakul, dosyada şikayetçi ve zarar beyanında bulunan her hangi bir müştekinin olmadığını, müvekkilleri hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğini, ceza verilecekse de adli para cezası uygulanmasını ve daha önceden sabıkaları bulunmadığından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etti.


Hakim Ümit Özmen, taleplerin ardından her iki sanığı önce iki eylemden dolayı 360'şar gün hapis cezasına çarptırdı. Hakim ardından sanıkların cezalarını suçu kabul etmeleri ve sabıkasız olmalarından dolayı 74'er güne indirdi.


Hakim 74'er gün hapis cezasını da 1480'er lira adli para cezasına çevirip bu cezayı da beş yıl süre ile erteledi. Polisler 5 yıl içinde aynı suçu işlerse 1480'er lira ceza ödeyecek.


Daha önceki duruşmada ifade veren sanık İbrahim G, olay günü bir grubun kendilerine taş atıp küfür ettiğini, gözaltı işlemi sırasında da küfürlerine devam edince kendisine hakim olamadığını belirtti. Sanık polis, 60 saatten fazla uykusuz, aç ve yorgun olmasının etkisiyle, kendisine, mesleğe ve teşkilatına yakışmayan bir harekette bulunduğunu, pişman olduğunu söyledi.


Sanık Mehmet K., ise mavi tişörtlü kişinin olayların başında elindeki sopayı yere atarak devlet büyükleri ve kendisine ağza alınmayacak küfürler ettiğini, bu kişi üzerine yürüyünce copla iki kez vurduğunu, bu sırada yanındaki kadının da elindeki taşları denize attığını gördüğünü, içinde gaz maskesi ve taş bulunduğunu tahmin ettiği sırtındaki çantayı çekmek istediği sırada eline saçlarının geldiğini ileri sürdü. DHA


Mehmet K. üç gündür uykusuz olduklarını, kaldırımlarda yattıklarını, aç kaldıklarını, yüzündeki gaz maskesinin hava almadığını, üzerlerindeki teçhizatların ağır olduğunu anlatmıştı.

Esad Halep'teki muhalifleri kuşatmaya hazırlanırken siviller Türkiye'ye kaçıyor

Suriye’de rejim birlikleri, Rusya’nın yoğun hava bombardımanın da yardımıyla Türkiye ile bağlantı yollarını kestikleri Halep’teki muhalifleri şimdi de tümüyle kuşatma altına almaya hazırlanıyor. Londra’da konuşan Başbakan Davutoğlu, “Türkiye ile Halep arasındaki koridor saldırılar sonucu kapandı. Durum endişe verici” dedi. Davutoğlu, 10 bin yeni sığınmacının sınırda beklediğini, 60-70 bin kişinin ise Türkiye’ye doğru hareket halinde olduğunu söyledi.
Suriye ordusu, Lübnan Hizbullah’ı ve Iraklı Şii milislerin katıldığı, Rus uçaklarının havadan yoğun destek verdiği operasyonla, önceki gün hem Halep’in kuzey kırsalındaki Şii nüfusa sahip Nubbul ve Zehra köylerini ele geçirmiş hem de muhaliflerin Halep-Türkiye ikmal yolunu kesmişti. Suriye ordusu, Rus savaş uçaklarının desteğiyle Halep’te muhalifleri tamamen kuşatma altına almaya çalışırken dün aralarında Türkmenlerin de bulunduğu binlerce Suriyeli, Türkiye sınırına akın etmeye başladı.
KALBİMİZ BÜTÇEMİZDEN BÜYÜK
Başbakan Ahmet Davutoğlu dün İngiltere’nin başkenti Londra’da Suriye’ye insani yardım toplanması amacıyla düzenlenen uluslararası donörler konferansında artan hava saldırıları nedeniyle Suriye’nin Halep kentinden onbinlerce kişinin Türkiye sınırına doğru ilerlediğini söyledi. Halep’e yönelik saldırılar ve havadan bombardıman nedeniyle 10 bin yeni sığınmacının Kilis sınır kapısında beklediğini söyleyen Başbakan “Halep’in kuzeyindeki kamplarda bulunan 60-70 bin kişi ise Türkiye’ye doğru hareket ediyor. Şu anda benim kalbim ülkemin sınırında. Onları kabul etmeye devam edeceğiz. Çünkü bütçemizden daha büyük kalbimiz var. Bu savaş suçu ne zaman sona erecek” dedi.

ABD, RUSYA’YA TAVIR KOYMALI

Başbakan Davutoğlu ayrıca “Şimdi Halep’e karşı son 5 yılın en büyük, en tehlikeli ve en ağır saldırısı gerçekleştiriliyor. Halep, Suriye’nin ikinci büyük şehir ve ekonomisinin bel kemiğidir. Rejim karşıtı muhaliflerin güvenli bölgesi haline gelmişti. Türkiye ve Halep arasındaki koridor da uluslararası toplumdan gelen tüm yardım ve malzemelerin TIR’larla geçtiği bir yerdi. Şimdi Suriye rejimi, farklı ülkelerden belli paramiliter güçler, Hizbullah gibi aşırı Şii milisler ve Rusya’da havadan olmak üzere hepsi Halep’e saldırıyor. Şimdi Türkiye ile Halep arasındaki hayat koridoru kesildi. Halep’teki durum çok kaygı verici” ifadelerini kullandı. Davutoğlu, ayrıca ABD ile Rusya arasındaki her görüşme sonrasında, Rusya’nın Suriye’deki hedeflere daha çok saldırdığını belirterek, ABD’yi Rusya’ya karşı daha kararlı tavır almaya davet ettiklerini söyledi.
BİLGİ NOTU: Halep’in şehir merkezinin batısını ordu, doğusunu ise El Nusra’nın da olduğu muhalifler kontrol ediyor. Kırsal kesimde ise batıda muhalifler doğusunda ise IŞİD var. Suriye ordusu son zamanlarda IŞİD’in olduğu kırsal bölgelerde de ilerlemişti.


SURİYE ORDUSU: MUHALİFLERİ KUŞATACAĞIZ

Suriye ordusunun önceki gün kestiği ikmal hattı, Halep’teki muhaliflerin kontrolündeki bölgelerden Kilis’e açılan ve Suriye’nin Azez kasabasında yer alan Bab es-Selam kapısına uzanıyor.

Halep şehir merkezi kuzeyden kuşatılırken Suriye ordusu şimdi Hatay’ın Reyhanlı ilçesinin karşısındaki İdlib ili ile bağlantıyı sağlayan Kastillo-Anadan yolunu da ele geçirerek Halep merkezindeki muhalifleri tamamen kuşatmak istiyor.

İngiliz Reuters haber ajansına konuşan Suriye ordusundan bir kaynak, “Rusya’nın havadan verdiği destekle askerlerin Halep’in güneybatısına doğru ilerlediğini ve kentteki tüm sevkiyat noktalarının ele geçirilmesiyle teröristlerin tümüyle kuşatma altına alınacağını” söyledi. Muhaliflere yakın Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Başkanı Rami Abdurrahman ise ordunun Türkiye ile sevkiyat yolunu ele geçirmesinin muhalefete büyük darbe vurduğunu belirterek “Rejim 72 saatte son üç yılda kaybettiğini geri kazandı. İsyancılar ellerinde kalan son sevkiyat yolunu da kaybederse, bu durum Halep’te sonun başlangıcı olacak” dedi.

ÖSO KOMUTANI: 48 SAATTE 2 BİN SORTİ YAPTILAR

HALEP kırsalında savaşan muhalif Özgür Suriye Ordusu liderlerinden ve eski Suriye ordusu albaylarından “Emin” adlı ÖSO komutanı; Rus uçaklarının son 48 saatte bölgeye 2 bindenn fazla sorti yaparak bombaladığını, bunun yanısıra ordu helikopterlerinin de varil bombaları ve sürekli top atışlarıyla bölgeyi dümdüz ettiğini belirterek, Türkiye’den sivillere ve yaralılara sınırlarını açmasını istedi. ÖSO komutanı, bölgedeki durum hakkında Skype üzerinden Hürriyet’e şunları anlattı:

‘İNSANİ KRİZ ÇIKACAK’ 

Şu anda ağır bombardımandan kaçan binlerce insan Türkiye sınırına yığılmış durumda. Aralarında ağır yaralılar, kadınlar ve çocuklar var. Ancak Türkiye şu ana kadar sınırı açmadı. Türk devletinden isteğimiz en azından yaralıları, kadınları ve çocukları içeri alması.  Bölgenin kuşatma altına alınmasıyla birlikte Halep’ten Gaziantep’e giden yol ve insani yardım koridoru da kapanmış oldu. Bu adacıkta kalan köylere ve buralarda yaşayan sivillere artık insani yardım ulaşamayacak, ayrıca çok yakın zamanda gıda, sağlık malzemesi ve yakıt ihtiyacı ortaya çıkacak. Yakıt yokluğundan dolayı elektrik olmadığı için insanlar ısınamayacak, hastaneler çalışmayacak, arabalar çalışmayacak. Yani bu bölgeyi çok yakın zamanda bir insani kriz bekliyor. (hürriyet.com.tr)

4 Şubat 2016 Perşembe

İstanbul Avrupa’da yaşam kalitesinin en düşük olduğu şehir çıktı

Avrupa Komisyonu’nun son raporuna göre Avrupa kentleri arasında İstanbul yaşam kalitesinin en düşük olduğu şehir. 2012 yılına göre İstanbul’da hayatın kalitesi yüzde 14 düşerek yüzde 65’e gerilemiş durumda. 83 kent arasında en düşük yaşam kalitesine sahip olan İstanbul’u İtalya’nın Palermo ve Yunanistan’ın başkenti Atina izliyor.


Avrupa Komisyonu yaşam kalitesi 2015 raporunu yayımladı. Rapora göre Avrupa’da yaşadığı şehirden en az mutlu olan insanlar İstanbul’da yaşıyor. İstanbulluların yüzde 65’i oturdukları kentin kalitesinden memnun olurken yüzde 35’i memnun değil.

Toplam 83 şehirde gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre yaşam kalitesi oranı yüzde 80’in altında olan 6 şehir var. Bunlar sondan başlayarak sırasıyla, İstanbul, (%65) Palermo, (%67) Atina, (%67) Greater Athens (Atina ve çevresi) (%71), Napoli (%75), Miskolc (%79)
2012 yılında çıkan yaşam kalitesi raporuyla kıyaslandığında en çok Atina’da yaşayan insanların yaşam memnuniyetlerinin arttığı görülüyor.

Atina’da hayatın kalitesinden memnun olanların oranı yüzde 15 artarken en büyük düşüş İstanbul’da gözleniyor. İstanbul’daki yaşam kalitesinden memnun olanların oranı 2015’te 2012’ye göre yüzde 14 azalmış durumda.

Türkiye’de İstanbul’un dışında Ankara, Diyarbakır ve Antalya gibi şehirlerde de yaşam memnuniyeti anketi yapıldı.

Buna göre Antalya’da yaşamından memnun olanların oranı yüzde 92, Diyarbakır’da yüzde 86, Ankara’da yüzde 83 İstanbul’da ise yüzde 65 çıktı.
83 şehir arasında yaşam kalitesinden en çok memnun olanlar İsviçre’nin Zürih şehrinde oturuyor. Zürih’te yaşayan insanların yüzde 99’u bu kentte yaşamaktan keyif aldıklarını belirtiyorlar. Zürih’i Aalborg, Vilnius ve Belfast izliyor.

Yaşam kalitesi raporu oluşturulurken yapılan anketlerde güvenlik, eğitim, sağlık ve yeşil alanların kentteki ağırlığı gibi alanlar göz önünde bulunduruluyor. Hürriyet

Yargıtay'dan Ali İsmail Korkmaz kararı

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Eskişehir'deki Gezi Parkı eylemleri sırasında dövülerek öldürülen üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz'ın ölümüyle ilgili davada, yerel mahkemenin kararını usul yönünden bozdu. Daire, sanık polis memurlarının tahliye taleplerini de reddetti. Dava, Yargıtay'ın bozma gerekçeleri doğrultusunda yeniden görülecek.


Ali İsmail Korkmaz, Eskişehir'de 2 Haziran 2013 tarihinde Gezi Parkı protestolarında polis ve sivil kişilerin saldırısına uğrayıp tedavi gördüğü hastanede 38 gün sonra yaşamını yitirmişti.

Eskişehir’de açılan, kamu güvenliği gerekçesiyle Kayseri’ye nakledilen davada Mahkeme, sanık polis memuruı Mevlüt Saldoğan’a 'ölüme sebebiyet vermek' suçundan 13 yıl hapis cezası verirken bunu 10 yıl 10 ay hapse çevirmişti. Diğer polis memuru Yalçın Akbulut’a ise önce 12 yıl hapis cezası verilirken ceza 10 yıla indirilmişti. Hürriyet

3 Şubat 2016 Çarşamba

CHP’li Aylin Nazlıaka disipline sevk edildi

Atatürk posteri tartışmasında CHP muhakkiklerinin hazırladığı rapor, bugün MYK’da ele alındı. MYK, Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, 'tedbirli olarak partiden kesin ihracı istemiyle disiplin kuruluna sevkine' karar verdi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke, CHP'li bir milletvekilinin Meclis'teki odasından Atatürk fotoğrafını indirdiği iddialarına ilişkin, "MYK, Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın tedbirli olarak kesin ihracı istemiyle, Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilmesi konusunda Parti Meclisi'nden talepte bulunulmasına oy birliğiyle karar verdi" dedi.

'OY BİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ'
CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında, parti genel merkezinde toplandı. Toplantının ardından açıklamalarda bulunan Böke, MYK'da, bir milletvekilinin, CHP'nin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün posterini indirdiğine dair iddiaların da ele alındığını belirtti. Bu iddialara ilişkin kurulan komisyonun, hazırladığı raporu MYK'ya sunduğunu ifade eden Böke, "MYK, Parti Meclisi üyesi ve Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın tedbirli olarak kesin ihracı istemiyle, Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilmesi konusunda Parti Meclisi'nden talepte bulunulmasına oy birliğiyle karar verdi" açıklamasını yaptı.

İhraç isteminin gerekçesine ilişkin sorular üzerine Böke, "Bu talepte bulunulduktan sonra benim herhangi bir yorum yapmam hem Parti Meclisi'nin iradesine saygısızlık olur hem de bir ihsas-ı rey algısı yaratır. Onun için yaptığım açıklamanın ötesinde bir şey söylemem uygun olmayacaktır" karşılığını verdi. Böke, Parti Meclisi'nin en yakın zamanda toplanacağını, karar ortaya çıktıktan sonra da detayların kamuoyuyla paylaşılacağını kaydetti. 
'PORTRENİN ÇÖPE ATILMASI SÖZ KONUSU DEĞİL'

Kararın ardından Twitter adresinden açıklam yapan Aylin Nazlıaka, "Atatürk'ün portresinin 'çöpe atılması' gibi bir durum asla söz konusu değildir. Odalarımızdaki resmin boyutu gözetildiğinde dahi bunun mümkün olamayacağı açıktır. Makamlar ve mevkiler gelip geçer, onurlu duruşları ise tarih yazar. Atatürk devrimleri ve Cumhuriyet değerleri için verdiğim mücadele son nefesime kadar sürecektir" dedi.
Nazlıaka'nın açıklaması şöyle:
"Konu, benim bir milletvekili arkadaşımın Meclis'teki odasına gittiğimde Atatürk resmini görmediğimde gösterdiğim hassasiyet üzerine onun resmi geri asmasından ve benim isim vermeden bu mevzuyu iki milletvekilimizle yaptığım özel bir sohbette paylaşmamdan, bu sırada orada bulunan başka bir milletvekilinin de duymasından ibarettir. Amacı kişiyi değil ideolojik bir saptamayı tartışmaya açmak olan bu konuşma en fazla beş dakika sürmüştür. Ancak bu özel konuşmanın bir milletvekili tarafından basına yansıtılması sonrasında olay kasıtlı ya da kasıtsız olarak çarpıtılmıştır. Yaşananlar ile oluşan algı arasında orantısız bir fark oluşmuştur. Bu fark partimizi yıpratan bir algı operasyonuna dönüşmüştür. Atatürk'ün portresinin 'çöpe atılması' gibi bir durum asla söz konusu değildir. Odalarımızdaki resmin boyutu gözetildiğinde dahi bunun mümkün olamayacağı açıktır."

'BİR YOL ARKADAŞIMI KESİNLİKLE İFŞA ETMEM'

"Haberin basına düşmesinden sonra soruşturma komisyonu kurulana kadar Genel Başkanımın ve partimin yetkili organlarının talimatlarını beklediğim için uğradığım tüm tahriklere ve saldırılara karşı (şahsımla ilgili çıkan yalan haberle ilgili 18.12.2015 tarihinde yaptığım yazılı basın açıklaması hariç) hiçbir açıklama yapmadım. Partimizde Atatürk düşmanları varmış gibi oluşturulan bu algıya karşı katı bir tutum izledim. Ben bir Atatürkçü olarak, Atatürk'ün kurduğu partimin Atatürk üzerinden tartışılmasını, tartıştırılmasını istemem."

"Olayla ilgili bir isim verip konuyu daha fazla gündemde tutacak ve partimi tartıştıracak bir davranış içine girmem mümkün değil. Ayrıca iyi niyetinden şüphe duymadığım bir yol arkadaşımı kesinlikle ifşa etmem. Hele hele süreç bir linç kampanyasına dönüştükten sonra benim bir isim vermem artık hiç mümkün değildir."

"Makamlar ve mevkiler gelip geçer, onurlu duruşları ise tarih yazar. Atatürk devrimleri ve Cumhuriyet değerleri için verdiğim mücadele son nefesime kadar sürecektir. Değerli kamuoyunun bilgilerine arz eder, saygılar sunarım."
HEYET ARAŞTIRIYORDU

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partiye mensup bir milletvekilinin Meclis’teki odasında asılı Atatürk fotoğrafını indirdiği iddiaları üzerine, Bartın Milletvekili Muhammed Rıza Yalçınkaya, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ile Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’dan oluşan bir heyeti konuyu araştırmakla görevlendirmişti.
İHRAÇ İSTEMİNE GÖTÜREN SÜREÇ NASIL BAŞLADI?
Gazeteci Talat Atilla, 14 Aralık 2015 tarihinde, "CHP'li Nazlıaka Atatürk’ü sildi" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazısında CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın odasında asılı bulunan Atatürk resmini, "Artık yeni şeyler söyleme zamanı" diyerek indirdiğini ve bunu da 10'a yakın CHP'li vekilin olduğu bir ortamda anlattığını iddia etti. - Aysel ALP/ANKARA
Talat Atilla'nın yazısı şöyle:
"CHP’li Nazlıaka ATATÜRK’ü sildi!
Başrolünde CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın olduğu akıl almaz olay şöyle gelişti;
Ana muhalefet partisi CHP’de sular bir türlü durulmuyor. Kongre telaşını atlatmaya çalışan partide yaşanan son gelişme ise tam anlamıyla parmak ıssırtacak türden.
Başrolünde CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın olduğu akıl almaz olay şöyle gelişti;
Kısa bir süre önce 10’a yakın CHP Milletvekilinin koyu sohbetine dışarıdan katılan CHP’li Nazlıaka, kısa bir selamlaşmadan sonra, “Arkadaşlar bugün ilginç bir olay yaşadım” sözleri ile CHP’li milletvekili arkadaşlarının dikkatini çekmeyi başardı.
Meraklı gözlerle Aylin Nazlıaka’ya yüzlerini çeviren vekiller, Nazlıaka’nın şu sözleri ile şoka girdiler;
“Atatürk’ün resmini duvardan indirdim!”
Şaşkınlıkla birbirlerinin suratlarına bakan vekillerden birisi, “Nasıl yani?” diye sorunca, CHP’li Nazlıaka şöyle devam etti;
“Bir CHP milletvekili arkadaşımın TBMM’deki odasını ziyaret ettim. Çay içerken gözüme Atatürk’ün büyük bir fotoğrafı çarptı. Bardağı masaya koydum. Yavaşça fotoğrafın olduğu yere giderek indirdim.”
İlk şaşkınlığı üzerinden atan Marmara bölgesinden bir CHP Milletvekili Nazlıaka’ya, “Neden yaptın?” diye sorunca, CHP’li Nazlıaka’nın yanıtı CHP’li Milletvekillerinin şaşkınlıklarını doruğa çıkarır;
“Yeni şeyler söylemek lazım!”
CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, bu sözlerinin CHP’li vekillerde rahatsızlık uyandırdığını hissedince, “Ben indirdim ama daha sonra kendisi (CHP’li vekili kastediyor) yeniden astı!” diye yanıtlar.
NOT: Aylin Nazlıaka’nın 10 civarında milletvekili huzurunda gerçekleşen olayı yalanlaması durumunda bu olaya şahit olan CHP’li milletvekilleri olayı doğrulayacaktır. CHP Milletvekilleri sessiz kalırsa, bu olayın görgü tanığı CHP Milletvekillerini biz açıklayacağız.
TALAT ATİLLA/TURKTIME"
"BEN İNDİRMEDİM, BAŞKA VEKİL İNDİRDİ"
Talat Atilla'nın bu yazısından sonra Nazlıaka, Aydınlık yazarı Sabahattin Önkibar'a konuşarak, resmi indirenin kendisi değil bir başka vekil olduğunu söyledi. Nazlıaka, "Benim Atatürk sevgim tescillidir. Dolayısı ile Ata'nın resmini duvardan indirmeyi ihanet sayarım. Ancak olay doğrudur. Bir CHP'li bunu yaptı ve ben ona tanıklık ettim. O milletvekili ise haber çıkınca Ata'nın fotoğrafını yeniden astı" dedi.
MUHAKKİK HEYET ARAŞTIRDI
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 27 Ocak’ta bazı basın yayın kuruluşlarında partiye mensup bir milletvekilinin Meclis’teki odasında asılı Atatürk fotoğrafını indirdiği iddialarının araştırılması için Bartın Milletvekili Muhammed Rıza Yalçınkaya, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ile Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’dan oluşan muhakkik heyeti görevlendirdi. Heyet, ilgili vekiller ve Aylin Nazlıaka ile görüştü. Nazlıaka, olayın doğru olduğunu belirtirken, vekilin ismini vermeyeceğini söyledi.
CHP Merkez Yönetim Kurulu bugünkü toplantısında muhakkik raporunu ele aldı. MYK, Nazlıaka için partiden kesin ihracıyla sonuçlanabilecek disiplin sürecini başlattı. CHP Parti Meclisi de 7 Şubat'ta olağanüstü toplanarak Nazlıaka ile ilgili kararı verecek. (hürriyet.com.tr)

Turizmdeki kayıp yüzde 21’e dayandı

Rusya ile başlayan gerginlikle birlikte turizmdeki kayıplar sürüyor. 1 Ocak’tan bu yana gerçekleşen kayıp yüzde 21 oldu.


CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya milletvekili Çetin Osman Budak, Türkiye ekonomisine milyarlarca dolar katkı sağlayan turizm sektöründe ciddi bir kriz sürecine girildiğini belirterek, “Turizmde alarm zilleri çalıyor. Antalya’ya gelen ziyaretçi sayısında 1 Ocak’tan bu yana yüzde 21’lik kayıp var” dedi. Budak, Antalya’daki bazı otellerin sezonda hiç açılmayabileceğini de söyledi.

Budak, yaptığı yazılı açıklamada, Ocak ayında Antalya’ya havayoluyla gelen ziyaretçi sayısında bir önceki yıla göre yüzde 18’lik bir gerileme olduğunu belirtti. Şubat ayı verileri de eklendiğinde gerilemenin yüzde 21’e çıkacağına dikkat çeken Budak, “Ocak, Şubat dönemi turizm için düşük sezondur ama  sezonun geneli için bir ipucu verir. Düşük sezonda yüzde  21’e kadar çıkan gerileme çok ciddi bir uyarıdır. Muğla’da yüzde 8’lik,  Antalya’daki yüzde 21’lik kayıp  var.  Antalya’ya havayoluyla gelen ziyaretçi sayısı son 10 yılda ilk kez 100 bin sınırının altında kaldı. Turizmde alarm zilleri çalıyor” dedi.

BAZI OTELLER AÇILMAYABİLİR

Erken rezervasyon taleplerinde fiyat indirimlerine rağmen düşüş olduğuna dikkat çeken Budak, “Rusya krizi devam edecek görünüyor. Sektör Rusya’yı sıfır olarak düşünüyor.  Ancak Türkiye’nin olgunlaşmış pazarlarında da Avrupa pazarında da sorun var. Erken rezervasyonlarda fiyat indirimlerine rağmen, yüzde 40-50 düzeyinde bir gerileme var” diye konuştu. Turizmdeki daralma ile birlikte esnaf için de ciddi kayıplar yaşayacağını vurgulayan Budak, “Otel, pansiyon, bar, restaurant, kafe gibi yerlerde çalışan 1.4 milyon yurttaşımızdan yaklaşık 250 bini, Antalya’da da 50-60 bin turizm emekçisi işsizlik tehdidiyle karşı karşıya. Özellikle Ruslar’ın yoğun olarak gittiği merkezlerde bazı oteller hiç açılmayacak gibi görünüyor” dedi. Hükümet’in uçuş desteği, kredi kefaleti gibi desteklerinin krizin boyutlarıyla örtüşmediğini vurguladı.

(sözcü.com.tr)

Sur'da şehit olan beş askerin cenazeleri memleketlerine uğurlandı

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde PKK’lı teröristlerle çıkan çatışmalarda şehit olan 5 askerin cenazesi, törenle memleketlerine uğurlandı. Astsubay Nusrat Atmaca’nın küçük kızı Ülkü Nisa Atmaca’yı sevip, elini öpen askerler “Yalnız değilsin” dedi. Şehit 4 asker memleketlerinde binlerce kişinin katıldığı törenlerle toprağa verildi. Şehit Teğmen Recep Erdoğan bugün uğurlanacak.

Diyarbakır'ın 11 mahallesinde sokağa çıkma yasağının sürdüğü Sur ilçesinde önceki gün PKK’lı teröristlerle çıkan çatışmalarda şehit olan Teğmen Recep Erdoğan, Astsubay Nusrat Atmaca, Uzman Çavuş Bekir Şimşek, Uzman Çavuş Hüseyin Şerbetçi, Uzman Onbaşı Sercan Bulak için dün Diyarbakır Asker Hastanesi’nde uğurlama töreni düzenlendi. Törende konuşan Yüzbaşı Mehmet Halef Çelikkollu “İnsanlığa, hukuka, demokrasi ve özgürlüğe aykırı en alçak cinayetleri işleyenler ve bu cinayetlere alkış tutanlar şunu asla unutmasınlar; Türkiye Cumhuriyeti kanunları önünde yaptıkları caniliklerin hesabını vereceklerdir” dedi.
NİSA’NIN ELİNİ ÖPTÜLER
Törenden sonra şehit Astsubay Nusrat Atmaca’nın küçük kızı Ülkü Nisa Atmaca’nın elini öpmek için askerler peşinden gitti. Gözyaşı döken askerler minik Ülkü’nün elini öperek, “Yalnız değilsin” dedi. Törenin ardından şehitlerin cenazeleri memleketlerine uğurlandı.
‘AĞLAMAYIN’
Uzman Onbaşı Sercan Bulak’ı memleketi Şereflikoçhisar’da, son yolculuğuna 10 bin kişi uğurladı. Şehit Uzman Çavuş Bekir Şimşek’i Yozgat’ın Aydıncık ilçesine getiren helikopteri binlerce kişi karşıladı. Yaklaşık 5 bin kişi tarafından son yolculuğuna uğurlanan Şimşek’in cenazesi ilçe mezarlığında toprağa verildi. Törene Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da katıldı. Şehit Hüseyin Şerbetçi’yi ise memleketi Antakya’da 8 bin kişi uğurladı. Şehit Astsubay Nusrat Atmaca da Yozgat’ın Sorgun ilçesine götürüldü. Şehit yakınları “Şehidimizin tabutu başında herkes dik dursun, kimse ağlamasın” diye çevredekileri uyardı. Şehit Atmaca, Aşağıcumafakılı köyünde toprağa verildi. Teğmen Recep Erdoğan’ın cenazesini Trabzon’da annesi Mecnun, babası Vahittin Erdoğan karşıladı. Teğmen Erdoğan bugün toprağa verilecek. 

ARTIK SESİ DE YOK
2 aylık Miray adında kız çocuğu olan şehit Uzman Onbaşı Sercan Bulak’ın eşi Meryem Bulak “Adını koydu gitti. Bir koklasaydı bir gelseydi, bir görseydi. Kendisini göremiyorduk telefon ediyordu. Artık sesi de yok. Kızım baba kokusu nedir bilmiyor” diye ağladı.
‘ŞEHİDİM SON ŞEHİDİMİZ OLSUN’
Şehit oğlu Teğmen Recep Erdoğan’ın cenazesini getiren uçağı selamlayan Baba Vahittin Erdoğan “Şehidim son şehidimiz olsun. Vatan sağ olsun. Bin tane evladım vatana feda olsun” dedi. DHA

2 Şubat 2016 Salı

Yılmaz Özdil'in Zagros yazısı sosyal medyayı salladı

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil'in kaleme aldığı Zagros başlıklı yazı, sosyal medyada büyük ses getirdi.

İşte Özdil'in o yazısı...
İki şehit.
Bir şehit.
Ertesi gün üç şehit.
Henüz onları toprağa bile vermeden beş şehit daha.
*
Her gün.
*
Zagros adı verilen uzun namlulu, dürbünlü keskin nişancı tüfeğiyle vuruyorlar. İki bin metre etkin menzili var, çok güçlü, bin 300 metreden tetiğe basıyorlar, çelik yeleği delip geçiyor.
*
Nerden çıktı bu zagros derseniz?
Sayın basınımız izah ediyor.
“Teröristlerin el yapımı zagros tüfeği, 12.7 milimetre çapında uçaksavar mermisi atıyor, atış mekanizması Kanas suikast silahından, namlusu Doçka’dan alınarak üretiliyor.”
*
Bu haberi okuyanlar ister istemez ne düşünüyor?
Vay be, teröristler keskin nişancı tüfeği icat etmiş!
*
Çünkü sayın basınımız lütfedip düşünmüyor… Böylesine etkili bir silahı icat etmek bu kadar kolaysa, biz niye hâlâ tırışkadan G3’leri kullanıyoruz? Pkk’nın el becerisiyle hallediverdiği teknoloji harikası silahı, koskoca Türkiye Cumhuriyeti akıl edemiyor mu?
*
Birincisi…
Kanas diye bir silah yok, o silahın ismi Dragunov… Rusça Dragunov kelimesine dilimiz dönmediği için, Türkçe “keskin nişancı silahı” denildi. Keskin nişancı silahının başharfleri, kısaca KNS’ye çevrildi. KNS’yi de kanas diye okuyup, sanki markaymış gibi kanas diye uydurdular, senelerdir öyle gidiyor. Genelkurmay bile kanas diyor!
*
İkincisi…
Kanas tabir ettiğimiz tüfek, 7.62 milimetre çapındadır. Doçka ise 12.7 milimetredir. Sanayi sitesinde Mercedes kasaya Tofaş motor monte etmeye benzer. Şekil olarak sırıtmaz ama, netice alamazsın. Kanas’ın atım yatağı, uçaksavar mermisinin basıncına dayanamaz. Atış yapsan bile, keskin hedef vurabilmen imkansızdır. Sıfırlama yapamazsın.
*
Üçüncüsü…
Zagros denilen silahta şarjör yok, şarjör yuvası yok, kıçtan dolduruluyor, her seferinde tek atış yapılıyor. Kundağın her iki tarafında, Doçka namlusundan farklı olarak, yedişer adet delik var, gaz tahliyesi ve soğutmaya yarıyor. Metal dipçik, kauçukla kaplanmış. İyi güzel de… İsabet yüzdesi bu denli yüksek, bu kalitede bir silah, bu hassasiyette, el tezgahında üretilebilir mi? Hangi hammaddeyle, hangi teknik malzemeyle, hangi mühendisle becerdiler bu işi? Diyelim ki, becerdiler… Seri üretimini nasıl yaptılar birader?
*
Peki nedir?
*
Zagros diye bi icat yoktur.
Kanas-Doçka palavradır.
El yapımı falan değildir.
*
BFG-50A’dır.
Amerikan malıdır.
*
Merkezi Florida’da bulunan Serbu Firearms şirketi tarafından üretiliyor. Protitipi 2002’de ortaya çıktı. 2011’den beri satılıyor. Amerikan ordusu kullanıyor. AB üyesi ülkelere ihraç ediliyor.
*
Amerikalı paralı askerlerden oluşan özel güvenlik şirketi Blackwater’ın en sevdiği silahların başında geliyor. Eski adıyla Blackwater, yeni adıyla Akademi, Irak’ta bu silahı kullanıyordu.
*
Suriye’de Işid’e karşı görev yapan Blackwater elemanlarıyla, PYD-PKK’nın cankuş olduğu… Bu silahın Kobani’de kullanıldığı biliniyor.
*
Az personelle, az riskle, çok zarar verdiren bu silah… İlk kez 2012 senesinde Pkk’lıların elinde görüldü. Kandil’de bu silahla poz verdiler, basına servis ettiler. “Zagros tüfeği” dediler. Bizim sayın basınımız da hiç tereddüt etmeden, hiç düşünmeden üstüne atladı. O günden itibaren “el yapımı zagros tüfeği” diye yazılmaya başlandı.
*
2013 senesinde Pkk’lılar Kobani’ye konuşlandı.
*
Asrın liderimiz ve sayın hükümetimiz, Kobani’nin PYD kontrolüne geçmesi için adeta elinden geleni yaptı, kapılarımızı açtı. Takvimde başka gün yokmuş gibi tam 29 Ekim’de, cumhuriyet bayramımızda, peşmerge güçleri topuyla tüfeğiyle topraklarımıza girdi, havayi fişek fırlata fırlata, halay çeke çeke, resmi geçit yapar gibi Kobani’ye geçti.
*
Arazi şartlarına alışık olan, şehir savaşını bilmeyen pkk militanları, Kobani’de idman yaptı. Teorik-taktik eğitim aldı. Gerçek şartlarda uyguladı. Şehir savaşını öğrendi. Göğüs göğüse çarpışmaktansa, hendekler kazmayı, her sokağı, her evi patlayıcıyla tuzaklamayı… BFG-50A’yla az personelle, az riskle, çok zarar verdirmeyi öğrendi.
*
(Bir bacanın deliğine, veya kiremitlerin altına, veya perdenin arkasına kamufle oluyor, 800 metreden 900 metreden tetiğe basıyor, hedefini vuruyor, kaçıyor, duvarları delinmiş koridorlar sayesinde koşarak yan binaya, oradan öbür binaya, oradan öbür binaya geçiyor… 800-900 metreden ateş edilen yeri tesadüfen tespit etsen bile, istersen tankla vur, binayı yık, artık orada kimse bulunmuyor.)
*
Kobani’de öğrendiler…
Sur’da Cizre’de Silopi’de uyguluyorlar.
*
Stratejik ortağımızdan (!) aldıkları silahı, bize karşı kullanıyorlar.
*
Ve, sayın gerizekalı basınımız hâlâ yazıyor, “el yapımı zagros” filan.
*
Maalesef iddia ediyorum… Amerikalılar pkk’ya savaş uçağı bile verse, bizim basın izah eder, “el yapımı F16’yla saldırdılar sayın seyirciler…”

Milli Savunma Bakanlığı'ndan bedelli ve dövizle askerlik açıklaması

Milli Savunma Bakanlığından "dövizle askerlik" uygulamasına ilişkin yapılan açıklamada, "Dövizle askerlik yalnızca yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı kapsayan ve bulundukları yabancı ülkelerde elde ettikleri hak ve kazanımlarının sonucu olarak 1980 yılından beri sürekli uygulanan bir askerlik hizmet şeklidir" ifadesine yer verildi.

Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreterliğinden yapılan yazılı açıklamada, 27 Ocak'ta yürürlüğe giren 6661 sayılı kanunla dövizle askerlik hizmeti için 6 bin avro olan miktarın, bin avro olarak yeniden düzenlendiği hatırlatıldı.

Söz konusu değişiklikle, yazılı ve görsel basında "dövizle askerlik" uygulamasının, "bedelli askerlik" uygulaması olarak ifade edilmesi nedeniyle yaşanan kavram karışıklığının ve yanlış algılamaların giderilmesine ihtiyaç duyulduğu belirtildi.

Hürriyet'in haberine göre; Açıklamada, "Dövizle askerliğin, yalnızca yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı kapsayan ve bulundukları yabancı ülkelerde elde ettikleri hak ve kazanımlarının sonucu olarak 1980 yılından beri sürekli uygulanan bir askerlik hizmet şeklidir" ifadesi kullanıldı.

Dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak isteyen yurt dışında yaşayan vatandaşların, 1111 sayılı Askerlik Kanununda belirtilen şartları taşımaları halinde, durumlarının incelenerek bu haklarını kullanabildiklerinin aktarıldığı açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Bedelli askerlik ise ancak özel kanunlarla uygulanan, müracaat şartları, süresi ve bedel tutarı kanunların yayımlandığı dönemlerin ihtiyaç ve özelliklerine göre belirlenen geçici süreli bir askerlik hizmet şeklidir. Bedelli askerlik şu anda gündemde bulunmamaktadır."

Başbakan'dan Mahsun Kırmızıgül'e sert cevap

Başbakan Ahmet Davutoğlu Ankara’da sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldi. Davutoğlu burada yaptığı konuşmada sanatçı Mahsun Kırmızgül’ün geçtiğimiz günlerde paylaştığı mesajlara isim vermeden yanıt verdi.


Davutoğlu şunları söyledi:
"Bir sanatçının bana ‘zalim’ gibi bir ifade kullanması üzerine döndüm gönül aynama baktım.
O sanatçımızı da muhasebe yapmaya davet ediyorum.
Ben o sanatçıya sesleniyorum: Gelsin biraz zulüm görmek istiyorsa Dışkapı Hastanesi'nde ziyaret ettiğim Sait’in gözlerinin içine baksın.
Babası şehit olan. Onun gözündeki hüzne ama dudaklarından eksik olmayan tebessüme baksın.
Sonra bir başka hastanede yatan annesi Meryem’i ziyaret etsin."


MAHSUN KIRMIZGÜL NE DEMİŞTİ
Mahsun Kırmızıgül geçtiğimiz günlerde Twitter hesabından paylaştığı mesajjlarda, “Yaralı olan çocukları ve yaşlı insanları ölüme terketmek hangi dinde yazar. Bu kadar zalim, bu kadar merhametsiz nasıl oldunuz ey başbakan?” ifadelerini kullanmıştı.

Toplu taşıma araçlarına acil durum butonu konulacak

Buton, yolcunun kolayca erişebileceği bir noktada bulunacak. Araçlara, takip için GPS, iç ve dış kamera ve kayıt cihazı da kurulacak

Gazete Habertürk'ten Deniz Çiçek'in haberine göre Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, toplu taşıma araçlarında yaşanabilecek şiddet olaylarına karşı, bu araçlara “acil durum butonu” koymayı zorunlu hale getirmeye hazırlanıyor. 

Çalışmanın, 11 Şubat 2015’te Mersin’de üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın, bindiği minibüsün şöförünün tecavüz girişimine direndiği için öldürülmesinin ardından başlatıldığı öğrenildi. Buton, yolcunun kolayca erişebileceği bir noktada bulunacak. Araçlara, takip için GPS, iç ve dış kamera ve kayıt cihazı da kurulacak. Bir tehlike anında yolcu, butona basarak sinyal verecek; GPS üzerinden ilgili aracın konumuna ulaşılacak. Güvenlik güçleri, harekete geçecek ve olaya müdahale edecek.
Bakanlık, şehiriçi ve şehirlerarası yolcu taşımacılığı yapan otobüslerde sıkça karşılaşılan yangın sorunu için de düzenleme yapıyor. Araçlara yangın algılama ve alarm sistemleri kurulacak. Şoför için sesli ve ışıklı uyarı sistemi olacak. Yangın algılama ve alarm sistemi, hem trafikte seyreden hem de yeni imal edilecek araçlar için zorunlu olacak.

Erzurum'dan İstanbul'a gitmek isterken yarı donmuş olarak bulundu

Erzurum'da, akrabaları tarafından hastane önüne terk edilen Afgan asıllı çocuk Khurami'ye devlet kucak açtı. Donmak üzere olan talihsiz Khurami, Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi altına alındı.


Ağrı'dan kaçak yollarla Türkiye'ye giriş yapan ve akrabaları tarafından Erzurum'da bırakıldığı öne sürülen 9 yaşındaki Afgan çocuk Semih Khurami tedavi altına alındı.

Alınan bilgiye göre, daha önce Afganistan'ın Mezar-ı Şerif kentinden gelip Ağrı'dan kaçak yollarla ülkeye giriş yapan Khurami'yi, dayısı ve diğer akrabaları, 18 yaşındaki Afgan uyruklu başka birine teslim edip "Hastaneye gitmeleri yönünde" telkinde bulunduktan sonra Erzurum'dan ayrıldı.

İl Göç İdaresine haber verilmesi üzerine yetkililer tarafından Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma 
Hastanesi Yanık Ünitesi'ne yatırılan Khurami'nin tedavisine hemen başlandı.

Anne ve babasının Avrupa'da olduğu öğrenilen Khurami'nin soğuktan dolayı ellerinde oluşan rahatsızlıkların tedavi edildiği ve sağlık durumunun da iyi olduğu öğrenildi.

Diğer Afgan gencin ise İl Göç İdaresi'ne bağlı Geri Gönderme Merkezi'ne alınarak, burada misafir edildiği belirtildi. Erzurum İl Göç İdaresi Müdürü Haşim Özcan da hastanede Khurami'yi ziyaret ederek, çeşitli hediyeler verdi.
Bundan sonraki süreçte Afgan çocuğun bakımını da devletin üstlendiği öğrenildi. Hürriyet