28 Şubat 2016 Pazar

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fildişi Sahili'ne yapacağı resmi ziyaret öncesi Atatürk Havalimanı'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anayasa Mahkemesi'nin tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül için verdiği tahliye kararını değerlendirerek, "Ben Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar ama onu kabul etmek durumunda değilim. Bunu çok açık net söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi ziyaret gerçekleştireceği Fildişi Sahili'ne hareketinden önce Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi'nde gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin Anayasa Mahkemesinin Can Dündar ve Erdem Gül'ün tahliyesine ilişkin verdiği kararla ilgili görüşlerini sorması üzerine Erdoğan, bu konula ilgili şu ana kadar herhangi bir açıklamada bulunmadığını, konuşmadığını söyledi.

"Şunu bir defa çok açık net söylemek durumundayım. Bu olayın ifade özgürlüğüyle yakından, uzaktan alakası yoktur. Bu bir casusluk davasıdır" diyen
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın bununla ilgili cuma günü bazı açıklamalar yaptığını anımsattı. Erdoğan, "Biz şöyle bakar kör olmak durumunda değiliz, bazı gerçekleri çok açık, net görmeliyiz. Bana göre medyanın sınırsız özgürlüğü olamaz. Dünyanın hiçbir yerinde de medyaya sınırsız özgürlük yoktur. Bu haberlerde, bu ülkenin Başbakanına, Cumhurbaşkanına bugünkü göreviyle burada her türlü saldırı vardır. Basın mensubu yazılı görsel, kalkacak Cumhurbaşkanına, Başbakana istediği gibi saldıracak, istediği gibi onunla ilgili iftira oyunlarının içerisine gerecek, biz buna seyirci kalacağız. Böyle bir şey söz konusu olamaz" değerlendirmesinde bulundu.

'BANA GÖRE DOĞRU ADIMLAR DEĞİL'

Anayasa Mahkemesinin kararına da değinen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ben Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık net söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum. Niye? Çünkü ortada bir gerçek var. Bakın bu bir beraat kararı değildir, bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı bu bireysel başvuru veyahutta Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karar boşa çıkacak veyahutta şu anda tahliye edilmiş olan bu kişiler AİHM'e gideceklerdi. AİHM'e gittikleri zaman da oradan alacakları netice bellidir. Fakat bu süreç bu şekilde atılan adımlar bana göre doğru adımlar değildir."

"Bakınız bizim 13-14 yıllık iktidarlarımız medyanın fikir ve düşünce özgürlüğü noktasında en ideal noktaya ulaştıkları dönemlerdir" diyen Erdoğan, kendi dönemlerinin basın mensuplarının sürekli cezaevlerine doldurulduğu bir dönem olmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: 

"Eğer yazılı ve görsel medya bu konuda samimi ise açsınlar bütün o künyeleri baksınlar. Yüzlerce basın mensubunun cezaevlerine tıkıldığı dönemler bizden önceki dönemlerdir. Bizden önceki dönemlerde cezaevlerindeki bu yüzlerce insan acaba oralarda hangi suçlardan dolayı yatıyorlardı. Bizim iktidarımızda bunlar cezaevlerinden çıkmışlardır, biz önlerini açtık. Biz yaptığımız yasal düzenlemelerle önlerini açtık ve biz bu yaptıklarımız demek ki yanlış yaptık herhalde. Hala bize saldıranlar bunları görmezden gelerek bize saldırıyorlar. Tayyip Erdoğan olarak şahsım, ifade ve düşünce özgürlüğünün sonuna kadar yanındayım ama ifade ve düşünce özgürlüğü maskesi altında bu ülkenin adına veya bu ülkeye saldırı hakkını da kimseye tanınmasına da taraftar değilim çünkü bu bir casusluktur. Niye? Hangi ülke olursa olsun istihbarat örgütleri herhangi bir savcının rahatlıkla müdahale edeceği bir örgüt değildir. İstihbarat örgütlerinin adeta sınırsız diyebileceğimiz yetkileri vardır. Zaten bu yetkiler olmazsa o devlet güçlü olamaz, o devlet ayakta duramaz."

Erdoğan, "Bayırbucak Türkmenlerine Milli İstihbarat Teşkilatımız yardım götürüyor, bu yardım sebebiyle sen kalkacaksın müdahale edeceksin, oradaki şoförünü, subayını hepsini yatıracaksın yere ve onları adeta sanki bir düşman ordusunun mensuplarını yakalamış veya teröristleri yakalamış, onları yere yatırıyormuş gibi yere yatıracaksın, silahları onlara uzatacaksın ve düşünün şimdi bu ülkede yargı makamında olanlar o sürecin resmedilmesine aracı olanları, yardım yataklık edenleri tahliye edecek. Kusura bakmayın ben bu kadar rahat onların yanında olamıyorum ve bu konuda da inandığım doğrular neyse bu doğruların da sonuna kadar arkasında olduğumu ifade etmek istiyorum. Şimdi tabii yola çıkıyorum bundan herhalde biraz daha ortalık çalkalanabilir yani" diye konuştu.

SURİYE'DEKİ ATEŞKES

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir gazetecinin "Suriye'de siyasi bir çözümün bulunmaması halinde ülkenin üçe bölüneceği şeklinde çeşitli ifadeler var. PYD kontrolünde bir Kürt devleti kurulacağı şeklinde ifadeler var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine, şu yanıtı verdi:

"Aslında bu ateşkes kısmen şu anda vurulan bir karar durumunda. Ateşkesin uygulandığı bölge ne kadardır diye baktığımızda Suriye'nin üçte birinde bir ateşkes uygulaması söz konusu. Tamamında böyle bir şey söz konusu değil. Dün gece Tel Abyad'da çok ciddi bir oraya DAEŞ'in saldırısı oldu. Bu saldırıda aldığım bilgiye göre, Tel Abyad'ın yüzde 70'ini yeniden ele geçirdiler. DAEŞ'in bu ele geçirmesi üzerine koalisyon güçleri Tel Abyad'a hava saldırıları düzenledi. Bu tabii sadece orada olan olaylar değil, aynı şekilde Suriye'nin diğer bölgelerinde de ateşkes yapılmış değil. Orada da bu tür saldırılar devam ediyor. Üçte ikisi çok çok hareketli bir konumda. Temenni ederiz ki bugün yarın bu ateşkes sağlanmış olur ve Suriye'ye sulh gelmiş olur. Fakat doğrusu bu sağlanabilirse Cenevre Süreci yeniden bir canlılık kazanabilir. Aksi taktirde bizim güven noktasında atacağımız adımları da sarsar ve sarsıyor."

Suriye'deki bölünmeyle ilgili endişelerin şu anda herkeste olduğu gibi Türkiye'de de olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Niye? Çünkü PYD ve YPG'nin kuzeyde sağlamak istediği koridoru birileri destekliyor. Bu destekleyenlerin kimler olduğunu sizler de bizler de takip ediyoruz. Biz Türkiye olarak Suriye'nin kuzeyinde böyle bir koridorun oluşmasına imkan veremeyeceğimizi daha önce söyledik ve bu konuda da üzerimize düşen neyse, bunu yapacağımızı da söyledik. Çünkü orada oluşacak böyle bir terörist örgütlerin koridoru, bizim için her an bir sıkıntıdır, tehlikedir. Buna fırsat veremeyeceğimizi tüm dostlarımıza söyledik. Özellikle koalisyon güçleriyle bunu paylaştık, paylaşmaya devam edeceğiz. Şimdi dedikodusu olan şeyler baktığımız zaman üçte birin bir bölümünü de kim oluşturacak? DAEŞ. Bu görüşmelerde rol alan ülkeler bunu kabul edebilecek mi? Eğer kabul ederlerse onlar da teröre destek vermeleri açısından çok ciddi bir sorumluluğun altına gireceklerdir. Batıya gittiğiniz zaman Lazkiye, kuzeyinde ve güneyindeki daha öncede söylediğim gibi oluşturulmak istenen bir butik devlet anlayışı var. Bu butik devleti de kimlerin, kimler için kurmak istediğini daha önce de söylemiştim. Böyle bir gayretin içindeler. Bu gayretler inşallah gerçekleşmeyecek diye düşünüyorum."

'KARARI PARLAMENTO VERECEK'

Erdoğan, "Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın cuma günü Başkanlık sistemiyle ilgili açıklaması oldu, yeni anayasanın ayrı ayrı kanaldan yürütüleceği ve bir erken seçimin gündemde olmadığı şeklinde. Bu konuyla ilgili yapılan bir çalışma var mı? Başkanlık sistemi ile yeni anayasa ayrı ayrı mı referanduma mı taşınacak?" sorusunu ise şöyle cevapladı:

"Bu konu bir defa Cumhurbaşkanlığı makamının görevi değil. Orada dil sürçmesi olmuş olabilir. Bu görev tamamıyla parlamentonun görevidir. Bunun kararını parlamento verecektir. Parlamento da böyle bir kararı verirken burada neye ihtiyaç var? Bir defa 330'a ihtiyaç var. Eğer bu 330 sağlanabilirse ancak hangi konuda referanduma gidilmek isteniyorsa, o konuda referanduma gidilebilir. Şimdi bu 330'u sağlamak için gayret gösteren siyasi partiler burada neyi anayasa ile ilgili mi bir referandum yapacaklar veya başkanlık sistemiyle ilgili mi referandum yapacaklar veya yeni anayasanın içinde başkanlık sisteminin de olduğu bir yeni anayasa ile ilgili mi bir referandum yapacaklar, onun kararını bunun müteşebbisleri verecektir. Birinci derecede hükümetin böyle bir gayreti olduğunu biliyoruz. Ama şu anda gördüğümüz kadarıyla yeni anaya çalışmasıyla ilgili veya Anayasa Mutabakat Komisyonunun çalışması, adeta şu anda bir sıkıntıya uğramış vaziyette."

TBMM Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın 4 siyasi partiye tekrar bir mektup gönderdiğini dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bu mektuptan ne gibi bir netice çıkar, bunu da göreceğiz. Bu komisyon iş görür veya görmez. Burada tek başına iktidar partisi dahi kalkar kendisi anayasa ile ilgili önergesini hazırlar ki Başbakanlığım döneminde bizim yapmış olduğumuz hazırlıklar var bu konuda. Zaten neredeyse teklifimiz hazır durumda. Bunu parlamentoya sunar ve parlamentoda bu konuyla ve önergeyle ilgi olarak bu 330'u yakalarsa zaten mesele yok, nereye gidilir? Millete gidilir. Asıl bu işin sahibi karar verecek olanı kimdir? 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.' Bunlar Atatürkçüyüz demiyorlar mı? E hadi bakalım, Atatürkçüyseniz millete gidelim. Kayıtsız şartsız millete soralım. Millet ne diyor? 'Yürüyün.' o zaman yürüyelim. Millet ne diyor, 'Hayır'. Başımız gözümüz üstüne. Yapılması gereken bu ama bunlar milletten dahi korkuyorlar sıkıntı burada. Onun için bunlar kolay kolay millete gidemezler. Şu an da Meclis Başkanımızın mektuplarına nasıl bir cevap gelir onu da göreceğiz. Meclis Başkanımızın mektubuna gelen cevaplarla atılacak adımlar belirlenmiş olacaktır." (Kaynak:hürriyet.com.tr)

Rusya'da maden faciası: 36 ölü

Rusya'nın kuzeyindeki Vorkuta bölgesinde bir kömür madeninde meydana gelen grizu patlamasında, beşi kurtarma görevlisi toplam 36 kişinin öldüğü açıklandı.


Perşembe günü madende metan gazı sızıntısı sonucu meydana gelen iki patlamada dört madenci hayatını kaybetmiş, 26 işçi de mahsur kalmıştı.

Madende meydana gelen üçüncü patlamayla bu madencilerin yanı sıra, yardıma gelen kurtarma ekibinden altı kişinin de öldüğü açıklandı.

Patlamanın ardından Kuzey Kutup Dairesi'ndeki madende yürütülen kurtarma çalışmaları durduruldu.

Yetkililer, bunun Rusya'nın yakın tarihindeki en büyük maden facialarından biri olduğunu söylüyor.

Rusya Afet ve Acil Durumlar Bakanı Vladimir Puçkov, "Madeni etkileyen koşullar kimsenin kurtulmasına izin vermedi. 26 madencinin olduğu bölümde, sıcaklık artmış ve oksijen kalmamıştı" dedi.

TASS ajansı, faciada ölen ya da yaralanan tüm kurtarma görevlilerinin devlet tarafından ödüllendirileceğini duyurdu. BBC Türkçe

Tayland'da bebeğini canlı canlı gömen anne yakalandı

Tayland’da 14 kez bıçaklanıp ardından canlıyken gömüldüğü halde hayata tutunan ’Toprağın oğlu’nun annesi yakalandı.

Suda Thongdee (42) isimli kadın ülke gündemine otururken, canlandırma için olay yerine götürüldü. Suda Thongdee, yeni doğurduğu bebeğini 14 kez bıçaklayıp ardından canlı canlı toprağa nasıl gömdüğünü anlattı. Bazı görgü tanıkları kadını ve kocasını bebeğin gömüldüğü yerde gördüklerini aktardı.

Suda Thongdee, polise verdiği ifadede, Khon Kaen kentindeki olaydan beş gün önce bebeği dünyaya getirdiğini söyledi ve sorgunun ilerleyen safhalarında ise bebeğini bıçakladığını itiraf etti. Suda, canlandırma sırasında, "O gün bir ağaç kesme görevi için kocamla beraber olay yerine gittik. Tuvaletimi yapmak için olay yerinden uzaklaştım ve orada çocuğu doğurdum. Göbek kordonunu bir tahta parçası ile kopardıktan sonra onu defalarca bıçakladım. Çabuk ölsün diye plastik bir poşetle boğazını sıktım ve ardından da gömdüm" dedi.

TAYLAND HALKI ’TOPRAĞIN OĞLU’NA SAHİP ÇIKTI

Khon Kaen hastanesi başhekimi Charnchai Chanvorachaikul, ”Ai Din” (Toprağın oğlu) adını verdikleri bebeğin yüzde 80 oranında toparlandığını, rahat nefes aldığını ve yaralarının büyük oranda iyileştiğini bildirdi.

Olayın duyulduğu andan itibaren hastanenin telefonlarının susmadığını belirten başhekim, bebeğin masraflarında kullanılması için halkın gönüllü olarak 61 bin Baht (Yaklaşık 6 bin TL) bağış yaptığını ve birçok ailenin de bebeği evlat edinmek için başvurduğunu belirtti. DHA


35 bin kişi dört yıldır 29 Şubat'ı bekliyor

Türkiye genelinde yaklaşık 35 bin kişi, şubatın 29 çektiği "artık yıl"ın 2016'ya denk gelmesiyle, 4 sene aradan sonra doğum gününü kutlamaya hazırlanıyor.

Bu yıl, takvim yılının mevsimlerle ve dünyanın güneş çevresinde dönme süresiyle uyumlu olması için uygulanan ve 4 senede bir gerçekleşen artık yıllardan birisi yaşanıyor. Buna göre, artık yılın 2016'ya denk gelmesi nedeniyle bu sene şubat ayı 29 çekiyor.

Bu tarihte doğanlar, doğum günlerini 4 yılda bir kutlamak zorunda kalıyor.

İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nden aldığı bilgiye göre, Türkiye genelinde, nüfus aile kütüklerinde doğum günü 29 Şubat olan 35 bin 33 kişi bulunuyor. Bunların 18 bin 119'u erkek, 16 bin 914'ü kadınlardan oluşuyor.

Doğum gününü 4 senede bir gelen artık yılda kutlamak zorunda kalanların illere göre dağılımına bakıldığında, 29 Şubat doğumlu en çok kişi İstanbul'da, en az kişi de Yalova nüfusunda kayıtlı bulunuyor.

Artık yılda doğan yerli ve yabancı ünlüler

Dört yılda bir gelen 29 Şubat’ta doğanlar arasında, Türkiye ve dünyada tanınmış isimler de bulunuyor. Buna göre, oyuncu Nejat İşler, sinema sanatçısı Nilüfer Aydan, Trabzonspor ve Beşiktaş gibi kulüplerde de forma giyen futbolcu Çağdaş Atan, bu tarihte doğan Türkiye'deki ünlü isimler arasında yer alıyor. Dünyaca tanınmış ünlüler arasında ise ressam Balthus, oyuncu Joss Ackland, oyuncu Jessie Usher ve Cezayirli ünlü şarkıcı Cheb Khaled bulunuyor. Fener Rum Patriği Bartholomeos da doğum günü 4 yılda bir denk gelenler arasında yer alıyor.

Çocuğumu cinsel istismardan nasıl korurum?

Öğretmeninin cinsel istismarına maruz kalan lise öğrencisi Cansel K.’nın (17) intiharı bu haftaki gündemin en önemli maddelerinden biriydi. Olayın ayrıntıları hepimizi sarstı ama en çok anne-babaları telaşlandırdı. Uzmanlara sorduk, 12 maddelik bir rehber hazırladık.

1) TEMAS İÇEREBİLİR DE İÇERMEYEBİLİR DE...NELER CİNSEL İSTİSMARA GİRER?

Prof. Dr. Burcu Özbaran: Bir erişkinin cinsel isteklerinin doyumu için nesne olarak çocuğu kullanması çocuğa yönelik cinsel istismar kapsamına girer. Temas içermeyen cinsel istismar yani taciz; teşhircilik, pornografik görüntüler gösterme ya da pornografik konuşmalar biçiminde olabilir. Temas içeren cinsel istismar yani cinsel saldırı ise dokunma, sürtünme, oral-genital yaklaşmalar, anal-vajinal penetrasyon gibi cinsel eylemler içerir.

Doç. Dr. Gül Karaçetin: Türk Ceza Kanunu’na göre erişkinlere yönelik cinsel suçtan söz edebilmek için ‘rızanın olmaması’ gerekirken çocuklar söz konusu olduğunda ‘rıza’ aranmaz. Çünkü çocuklar cinsel amaçlı davranışların ayırdında olmaz. Bu sebeple çocuklara yönelik tüm cinsel davranışlarda çocukların boyun eğdikleri kabul edilir.
Cinsel istismar uygulayanların yüzde 85’i çocukların güvendikleri kişilerden çıkıyor.

2) ‘BENİM ÇOCUĞUMUN BAŞINA GELMEZ’ DEMEYİNSADECE KIZ ÇOCUKLARI MI CİNSEL İSTİSMARA MARUZ KALIR?

Prof. Dr. Cahide Aydın: Erkek cinsiyette olmak kişiyi cinsel istismardan muaf tutmaz. ‘Benim çocuğumun başına gelmez’ demeyin.

Prof. Dr. Salih Zoroğlu: Temas içeren cinsel taciz sıklığı kızlarda üçte bir, erkeklerde dörtte bir oranındadır. Temas içermeyen türler eklendiğinde oran, kızlar için yüzde 60’a, erkekler için yüzde 35’e yükselir.

3) HER KESİMDEN, HER MESLEK GRUBUNDAN OLABİLİRHERKES ‘POTANSİYEL TACİZCİ’ MİDİR?
Prof. Dr. Burcu Özbaran: Çocuğun çevresindeki herkesi potansiyel istismarcı olarak görmek doğru değil. Öte yandan, bunu yapan kişilerin, her sosyoekonomik-sosyokültürel kesimden gelebileceği, herhangi bir meslek grubundan olabileceği de bilinmeli. Çok düşük bir oranda, kadınlar tarafından gerçekleştirilen cinsel istismar örnekleri de vardır.

4) CİNSEL İÇERİKLİ SÖZLERDEN ŞÜPHELENİN
NE GÖRÜRSEM ŞÜPHELENMELİYİM?
Prof. Dr. Cahide Aydın: Bedeninde olağandışı izler, tekrarlayan enfeksiyonlar, akıntılar, ağrılar ve duygu-davranış değişimleri varsa bunların nedenleri araştırılmalı. 
Prof. Dr. Halis Dokgöz: Cinsel içerikli ifadeler kullanıyorsa mutlaka kaynağı sorgulanmalı. Çocuk eğer bir cinsel eylemden bahsediyorsa bunun gerçek olmama olasılığı yok denecek kadar azdır.
Doç. Dr. Gül Karaçetin: 10 yaşından küçük çocuklarda; yaşına uygun olmayan cinsel bilgiye sahip olma, resimlerinde, oyunlarında ve davranışlarında cinsel içerikli temaların olması, sık ve ortalık yerde yapılan mastürbasyon durumunda aileler şüphelenmelidir.Daha önceleri yalnız kalabilen çocuğun yalnız kalmaktan korkması, uyku sorunları, belli bir cinsiyetteki tanıdıklardan korkma, ateş yakma, hayvanlara kötü davranma ve kendini yaralama istismar sonrası belirtilerdir. Tuvalet alışkanlığını kazanmış bir çocuğun idrar ve gayta kaçırması durumunda da mutlaka doktora başvurulmalı. 10 yaşından büyük çocuklarda ise ani başlayan depresyon, sosyal geri çekilme, yeme bozuklukları, kaçıp gitme davranışı, sürekli tetikte olma durumu, belirli yerlere gitmekten kaçınma, aşırı suçluluk, madde kullanımı, suça yönelme, kendini yaralayıcı davranışlar ve intihar durumunda cinsel istismarla ilgili şüphe duyulabilir.
 

5) KÜÇÜK YAŞTAN İTİBAREN BİLGİLENDİRİN

YA İSTİSMARA EVDE UĞRUYORSA?


Prof. Dr. Burcu Özbaran: Çocuğun kendini güvende hissedeceği yegâne yer olan evde istismarın varlığı durumunda temel güven duygusu derinden sarsılır. Anne-babanın bu konudaki yaklaşımı, dikkatli ve bilinçli olmak olmalıdır. Çocuğun cinsel istismar hakkında yaşına uygun biçimde bilgilendirilmesi gerekir. Evdeki istismar durumunda yapılacak ilk şey, onu istismarın tekrarından korumak olmalıdır.
 
 

6) CİNSEL ORGANLARA İSİM TAKMAYINONA BU KONUYU NASIL ANLATMALIYIM? 
Prof. Dr. Burcu Özbaran: Hiçbir koşulda, kimsenin ‘özel bölgeleri’ne dokunmaması gerektiği, bu konuyla ilgili oyun ya da sır diye bir şeyin olamayacağı, onu rahatsız eden bir durumla karşılaştığında çığlık atması, hızlıca oradan uzaklaşması ve hemen büyüklerine haber vermesi gerektiği öğretilmeli. Daha ileri yaşlarda cinsellikle ilgili doğru bilgiler verilmeli, cinsel istismar yaklaşımını fark etme ve büyüklerden saklamama vurgulanmalıdır. Bu bilgiler özellikle ergenlik dönemindeki çocuklara öğüt gibi sunulmamalıdır.Doç. Dr. Gül Karaçetin: ‘İyi dokunma’ ve ‘kötü dokunma’ ayrımı, nerelerde çıplak, nerelerde giyinik olunabileceği anlatılmalı. Cinsel organlara isim takılmayıp biyolojik isimleri kullanması da çocuklarının bunları söylerken utanmamasını sağlar.


7) KONTROL EDİCİ DEĞİL, DESTEKLEYİCİ OLUN 
AKRANLARININ CİNSEL İSTİSMARINDAN NASIL KORURUM?

Prof. Dr. Burcu Özbaran: Kimlerle arkadaşlık ettiğini bilin. Sizden bir şey gizlemeye gerek duymayacağı bir ortam ve güven dolu bir ilişki yaratın. Özellikle gençlik döneminde bağımsız olmak isteyecektir. Bu onu riskli durumlara sürükleyebilir. Önceden yaratılmış güven ilişkisi, aşırı kontrol edici değil, destekleyici bir tutum bu durumda koruyucu olur.

Prof. Dr. Salih Zoroğlu: 15 yaş altı gruplarda ‘flörtle cinsellik’ ve ‘cinsellikle cinsel taciz’ arasındaki mesafe çok kısadır. Bu yaşlara has duygu yoğunluğu ve dürtü kontrolünün yetersiz oluşu birçok çocuk ve gencin tacizci ya da kurban konumuna düşmesine neden olur. Cinsel eylemlerin sonuçları konusunda eğitim çok önemlidir.

8) ANLATTIĞI HER ŞEYİ ÖNEMSEYİN 
ONU OKULDAYKEN NASIL KORURUM? 

Prof. Dr. Cahide Aydın: Onunla okulu hakkında sohbet etmek gerekir. Anlattığı her şey önemsenmelidir.
Doç. Dr. Gül Karaçetin: Teneffüslerde okul sınırları dışına çıkmaması, uzak ve ıssız yerlere, boş binalara gitmemesi, okula giderken tenha yerleri tercih etmemesi, yabancıların birtakım vaatlerle onu bir yerlere götürmesine izin vermemesi gerektiği anlatılmalıdır. 


Temas içeren cinsel taciz sıklığı kızlarda üçte bir, erkeklerde dörtte bir oranındadır.

9) BU KONUYU SÜREKLİGÜNDEMDE TUTMAYIN 

ONU BİLGİLENDİRİRKEN AŞIRI KORKUTMAMAYI NASIL BAŞARACAĞIM?
Prof. Dr. Neslihan İnal Emiroğlu: Çocuğun insanlara güvensiz olması da sorunlar getirir. Çocuğunuzu eğitip önlemler aldıktan sonra konuyu sürekli gündemde tutmayın.

% 10: Reşit olana kadar cinsel istismarla karşılaşan çocukların -kız ve erkek- yüzdesi

10) BAĞIRABİLECEĞİNİ HATIRLATIN 

TOPLU TAŞIMA ARAÇLARINDA, DERSHANEDE, SİNEMADA, KAFEDE, AVM’DE, SPOR SALONUNDA NELERE DİKKAT ETMELİ?
Doç. Dr. Gül Karaçetin: Her yerde dikkat etmesi gereken şeylere ek olarak; tuvalet kapısını kilitlemesi, ortam tenhalaştığında yalnız kalmaması hatırlatılabilir. Toplu taşımada onu rahatsız eden bir şey olduğunda şoförden ve diğer yolculardan yardım istemek, camı açarak bağırmak gibi seçenekleri olduğu anlatılabilir.

 
11) İSTİSMAR BAŞKA SICAK İLİŞKİ BAŞKA 
CİNSEL İSTİSMARA YAKLAŞIM TOPLUMA GÖRE DEĞİŞİR Mİ? AMERİKA’DA EN UFAK DOKUNUŞ TACİZ SAYILABİLİRKEN, BİZDE ‘GÖSTER AMCALARA’ DİYE BİR ŞEY VAR...
Prof. Dr. Burcu Özbaran: Evet, Amerika’da bir çocuğa dokunmak daha düşünülerek yapılacak bir eylem. Bizdeki ise daha dokunarak sevmeye dayalı bir kültür. Ancak istismarla sıcak aile ilişkilerini karıştırmamalı.
Prof. Dr. Salih Zoroğlu: Ülkemizde cahillik ve kabalık kaynaklı birçok davranışı kültürün doğal bir parçası gibi değerlendiriliyor. ‘Göster amcana...’ tarzında cereyan eden kültürsüzlük örneği davranışlar engellenmeli.
 
12) OLAYI MUTLAKA ADLİ BİRİMLERE İLETİN
CİNSEL İSTİSMARA MARUZ KALDIĞINI ANLADIĞIMDA İLK NE YAPMALIYIM?

Prof.Dr. Halis Dokgöz: İlk şey, bunu ciddiye almak. Sorunu çözmek için onu ortaya koymak gerekir. İkincisi; adli birimlere iletmek. Üçüncüsü de, çocuğun rehabilitasyonunu sağlanmak. 

KİMLERE SORDUK? 
Prof. Dr. Burcu Özbaran - Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı 
Prof. Dr. Cahide Aydın - Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı 
Doç. Dr. Gül Karaçetin - Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatri Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu, Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Kurulu Üyesi 
Prof. Dr. Halis Dokgöz - Mersin Üniversitesi Çocuk Koruma ve Araştırma Merkezi Müdürü 
Prof. Dr.  Neslihan İnal Emiroğlu - Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği Genel Sekreteri, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve  Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı 
Prof. Dr. Salih Zoroğlu - İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı Başkanı, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu Üyesi 
(Güliz Arslan / Hürriyet)

Deva nâ-pezir sanat âşığı, kendine özgü işadamı: Ömer Koç

Koç Topluluğu’nun yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç sıradışı bir profile sahip. Kendi deyişiyle ‘çaresiz bir hastalık’ olan koleksiyonculuğa tutkun. Kültür ve eğitim alanlarındaki çalışmalarıyla da önemli işlere imza atan Koç’un kişisel dünyasına göz atalım...
“Kitaplarımı seviyorum, tıpkı dolu bir silah gibi bana güven duygusu veriyor. Okumamış olsanız bile orada duruyorlar.”
Koç Holding’in yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç, üç yıl önce İngiliz Financial Times gazetesine verdiği söyleşide, kitap koleksiyonunu bu sözlerle anlatıyordu.
Ağabeyi Mustafa Koç’un zamansız ölümünün ardından Türkiye’nin en büyük şirketler topluluğunun başına geçen Ömer Koç, bugüne kadar işadamlığının yanı sıra sanata düşkünlüğü ve koleksiyonerliği ile tanındı.
Aslında ‘tanındı’ tabiri de pek doğru sayılmaz. Çünkü Ömer Koç, göz önünde olmayı sevmeyen biri. Yabancı gazeteler ve sanat dergileri dışında herhangi bir söyleşisini bulmak mümkün değil.


2007’den beri Türk Eğitim Vakfı’ Yönetim Kurulu Başkanı olan Ömer Koç, geçen yıl Koç Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanlığı görevini de üstlendi. 

2008’den bu yana Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu TÜPRAŞ’ın başında olmasına rağmen basına konuşmamayı tercih ediyor. Ancak konu eğitim, kültür, sanata geldiğinde istisnalar var. Mesela Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yaptığı Türk Eğitim Vakfı’nın (TEV) yurt açılışı için Trabzon’a gidip uzun uzun gençlerin eğitimi için yapılan çalışmaları anlatabiliyor. Bu yönüyle, etrafında örülen gizem perdesine sığmıyor Ömer Koç.
Onu gizemli olarak değil de kendine özgü olarak tanımlamak daha doğru olabilir. Sıradan bir işadamına uymayan bir profile sahip. Lise eğitimini Robert Kolej ve İngiltere’deki Millfield School’da tamamlamış. Bir söyleşisinde “Hiç evlenmemiş yaşlı bir kadının sahibi olduğu bir evde sekiz kişi kalıyorduk” diye anlatıyor Somerset’teki günlerini.


Ömer Koç'un İngiltere ve İstanbul’daki evi çağdaş ve klasik sanatı bir araya getiren eserlerle dolu.
 YUNAN FİLOLOJİSİ EĞİTİMİ
Üniversite eğitimi için ABD’ye gitmiş. İlk iki sene Georgetown’da, son iki sene New York’taki Columbia Üniversitesi’nde Yunan filolojisi eğitimi almış. Potansiyel olarak Türkiye’nin en büyük şirketlerinin başına geçmesi beklenen birinin bu bölümü tercih etmesi sıradışı sayılabilir. Ama lisans eğitimi Ömer Koç’un kişiliği hakkında ipuçları veriyor.
Koç, küçük yaşlardan itibaren tarih, sanat ve arkeolojiye merak salmış. Ortaokulda Osmanlıca dersleri almaya başlamış. Bir iddiaya göre işletme yüksek lisansı yapma vaadiyle ailesini Yunan filolojisi okuması yönünde ikna edebilmiş. Zaten sonrasında da Columbia Üniversitesi’nde işletme alanında MBA yapmış.
Tarih, Ömer Koç’u kitaplarla, Osmanlı tarihi ise çiniyle buluşturmuş. ‘Sanat Dünyamız’ dergisine 2007’de verdiği bir söyleşide koleksiyon zevkinin nasıl geliştiğini anlatıyor: “Kendimi bildim bileli, çocuk yaşımdan beri kitap biriktiririm ama ciddi manada önemli kitap almaya 1980’lerin sonunda başladım. En eski kitabım 1493 tarihlidir. 1930’a kadar olan bütün mühim kitapları elde etmeye çalıştım.” 

 ATABEY’İN KİTAPLARI
Koleksiyonculuğa başladığı günlerde başına gelen ilginç bir olay var. Ömer Koç hangi kitabı almak için bir sahafa gitse, aradığı kitabın ‘Bay Atabey’ tarafından satın alındığı söyleniyor. Paris’ten Londra’ya gezdiği sahaflarda karşılaştığı cevap aynı: “Sizden önce Bay Atabey aldı!”
Sahafların bahsettiği kişi ünlü kitap koleksiyoncusu Şefik Atabey. Bir süre sonra halası Sevgi Gönül vasıtasıyla Şefik Atabey’le tanışan Ömer Koç daha sonraları onun tavsiyelerinden faydalanarak kitap toplamaya devam etmiş. Bu anısını da sanat dergisi Cornucopia için kaleme almış.
2010 yılında yaşamını yitiren Atabek’in koleksiyonu, ölümünden 8 yıl önce satışa çıkarılmış. Haliyle önemli bir kısmını da Ömer Koç almış.
“Ben iyi kitabı nerede bulursam alırım, müzayede eviymiş, kitapçıymış, özel koleksiyoncuymuş hiç aldırmam, kendim giderim; yeter ki kitap iyi olsun” diyor Ömer Koç. Yeni görevi sırasında fırsat bulabilir mi bilinmez ama Koç’a, öncesinde Beyoğlu’nda bir sahafta ya da bir şehir hatları vapurunda rastlayabilirdiniz. Financial Times’a verdiği söyleşide her gün mutlaka birkaç saatini okumaya ayırdığından bahsediyor.
Koç’u yakından bilen ünlü sahaf Emin Nedret İşli, “Ömer Koç’un kitaplığı, bugün tüm dünyada, İstanbul şehri, Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye ve Ortadoğu üzerine kaleme alınmış seyahatname, hatırat, atlas, gravür, fotoğraflardan oluşan koleksiyonların en büyüğüdür” diyor.
Tabii ki Koç’un koleksiyonculuğu sadece kitaplarla sınırlı değil. Kendi deyişiyle koleksiyonculuk ‘deva nâ-pezir’ yani çaresi olmayan bir hastalık.

 
DANIŞMANI YOK 
“Kataloglara bakmadığım bir gün boşa geçmiştir” diyor. İngiltere ve İstanbul’daki evleri çağdaş ve klasik sanatı bir araya getiren eserlerle dolu. Taner Ceylan’ın hiperrealist ‘Boksör’ tablosundan İngiliz oryantalistlere, Piccinini’nin enstalasyonlarından çinilere, eklektik bir birliktelik süslüyor evlerini. Francis Bacon, Stanley Spencer, Otto Müller, Egon Schiele... Hepsi bir arada.
Çağdaş sanata ilişkin kafası net. Financial Times’taki mülakatında “Bir kılavuza ihtiyaç duyulan şeyleri sevmiyorum. İlk bakışta beni etkilemeli. İnsanların tercihine saygı duyarım ama benim bir danışmanım yok” diyor. Uluslararası sanat dergisi ‘Apollo’daki bir söyleşisinde de Fransız oryantalistlerin çirkin Fas tablolarının nasıl bu kadar yüksek rakamlara satıldığını anlamadığını söylüyordu.
Ömer Koç’un girişimiyle 2010’da kurulan ARTER, bugün Türkiye’de çağdaş sanatın önemli duraklarından biri haline geldi. 2017’de açılması planlanan Çağdat Sanat Müzesi için uzun süredir hummalı bir çalışma yürütülüyor.
Koç Topluluğu’nun başına geçmesiyle çağdaş sanat projelerine daha fazla yatırım yapılır mı bilinmez ama Ömer Koç şimdiden, Türk iş dünyasının o çok sevdiği tabirle, en sıradışı ‘patronu’ olmaya aday.
İngiliz sanat gazetecisi Catherine Milner, “Eski dünyanın nezaketini taşıyan bir İngilizce konuşuyordu” dediği Koç için eklemeden geçememiş: “Ama sanırım petrol satarken büyüsü biraz bozuluyordur.”

Ömer Koç, Patricia Piccinini’nin ‘Doubting Thomas’ (Şüpheci Thomas) enstalasyonuyla.

HER İŞADAMININ KİTAPLIĞI OLMALI
"Ömer Koç, Türkiye’de birçok sanatın, serginin, bienallerin, yeni akımların tanınmasını sağladı. Onun yaptığı seçici bir sponsorluktur. Sadberk Hanım Müzesi’nden ARTER’e bir çizgi çekilirse gelenekselle modern sanatı, yeni akımları, yeni adları ve geçmişteki kültürel varlıkları izlemek mümkündür. Şüphesiz Ömer Koç, Türkiye’de her işadamının bir kitaplığı olmasının gerekliliğini kanıtlayanların başında gelir." (Doğan Hızlan/ Hürriyet Yayın Danışmanı)
Gökçe Aytulu / Hürriyet

27 Şubat 2016 Cumartesi

Eski model ABD'nin yeni First Lady'si mi olacak

ABD’de emlak kralı Donald Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olma yolunda emin adımlarla ilerlemesi gözlerin, Slovenya asıllı eşi Melania Trump’a çevrilmesine neden oldu.
Donad Trump’ın (69) tüm dünyada büyük ses getiren seçim kampanyası boyunca genellikle sessiz kalmayı tercih eden 45 yaşındaki eski model Melania, ona gösterilen ilginin artması sonucu geçtiğimiz hafta ilk kez US Weekly dergisine röportaj verdi.
Röportaj için eşinin sarayları aratmayan dairelerinde ünlü tasarımcılara ait bir dizi kıyafetle poz veren Melania Trump kocasına ilgi duymasına neden olan başlıca şeyin “Onun büyüleyici zekâsı” olduğunu söyledi.
YUGOSLAVYA DOĞUMLU
Henüz 19 yaşındayken Yugoslavya’yı terk ederek ABD’de yeni bir hayata başlayan Melania Trump ayrıca, “Ben sürekli evet diyen bir insan değilim” dedi.
Kocası ile her zaman aynı fikirde olmadığını belirten eski model “Ve onunla aynı fikirde olmadığımda bunu mutlaka ona söylüyorum” dedi.
Eğer kocası seçimi kazanırsa ABD tarihinin ülke sınırları içinde doğmamış ikinci First Lady’si olacak olan Melania Trump, kocasının büyük tepki toplayan siyasi görüşlerine ise sonuna dek destek verdiğini belirtti.
Trump’ın, “Bütün Müslümanların ABD’ye girişini gececi olarak yasaklama” projesini desteklediğini söyleyen First Lady adayı “O Amerika halkını korumak istiyor. Şu anda dünyada olup bitenler çok tehlikeli” dedi.
MUTLULUĞUN SIRRINI VERDİ
Röportajda eski bir göçmen olmasına rağmen kocasının göç karşıtı görüşlerini de desteklediğini belirten Melania Trump “Ben hiç bir zaman ABD’de yasadışı yollardan kalmayı hayal bile etmedim” dedi.
Melania Trump “Çok dırdırcı bir eş olmadığını” da söyledi ve mutlu bir evliliğin sırrının “ayrı tuvaletler kullanmakta” olduğuna inandığını da belirtti.


Cansel'in okuduğu lisede 2’nci intihar

Kayseri’de psikolojik sorunları bulunduğu ileri sürülen lise öğrencisi 17 yaşındaki Egemen F., oturdukları apartmanın 9’uncu katından atlayıp intihar etti.

Bir süre önce öğretmeni Bayram Ö.’nün cinsel istismarına uğrayan ve polis babasının tabancasıyla yaşamına son veren Cansel Buse K. ile aynı okula giden ve bir başka sınıfta okuyan lise son sınıf öğrencisi Egemen F., ailesinin evde olmadığı sırada canına kıydı. Liseli Egemen’in, bir süredir psikolojik rahatsızlığı nedeniyle ilaç kullandığı belirtildi.

Merkez Melikgazi İlçesi Köşk Mahallesi, Acıbadem Sitesi B blok 59 numaralı dairede meydana gelen olay sonrası, iç kanama geçiren Egemen F., sevk edilen 112 ekiplerinin uzun süreli yaptığı kalp masajına karşın kurtarılamadı. Liseli gencin cesedi otopsi için Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldı.

Polis yetkilileri, intihar eden gencin içine kapalı ve çekingen bir yapıda olduğunu, uzun süreden bu yana psikolojik ilaçlar kullandığını, hafta içerisinde intihar eden Cansel Buse K.’nın gittiği Mustafa Eminoğlu Anadolu Lisesi’ndeki bir başka sınıfta öğrenim gördüğünü ifade etti. DHA

İran'da bir köydeki tüm erkekler idam edildi

İran’daki bir köyde yaşayan tüm erkeklerin uyuşturucu ile bağlantılı suçlardan idam edildi.

Kadın ve Çocuk İşleri’nden sorumlu başkan yardımcısı Şahindoht Molaverdi, İran’ın yarı resmi haber ajansı Mehr’e verdiği röportajda ülkede uyuşturucuya bağlı suçlardan idam edilen kişi sayısının her geçen gün arttığına dikkat çekti ve “Sistan ve Belucistan Eyaleti’nde bulunan bir köyde yaşayan her bir erkek idam edildi” dedi.

Bu idamların tek bir seferde mi yoksa uzun bir zaman dilimi boyunca teker teker mi gerçekleştirildiğine değinmeyen ve idamların gerçekleştiği köyün adını da açıklamayan Molaverdi sözlerine, “Bu adamların çocukları da potansiyel uyuşturucu kaçakçısı. Ne de olsa öç almak ve aileleri için para kazanmak isteyecekler. Kimse bu insanlara destek sağlamıyor” diyerek devam etti.

2014'TE 753 KİŞİ İDAM EDİLDİ

Uluslararası Af Örgütü, İran’ın en çok kişiyi idam eden ülkeler sıralamasında Çin’den sonra ikinci olduğunu belirtiyor.

2014 yılında İran’da en az 753 kişi asılarak idam edildi ve idama mahkûm edilenlerin yarısından fazlası uyuşturucu ile ilgili suçlar işlemişti.

İran dünyanın en büyük uyuşturucu üreticisi olan Afganistan ile bir sınır paylaşıyor ve ülkedeki gençlerin çok ucuz fiyatlara bağımlılık yaratma oranı yüksek uyuşturucular satın alabildiği biliniyor. Ülkedeki uyuşturucu problemini çözmek için yıllardır sıkı önlemler alınıyor ve ağır cezalar uygulanıyor. Ancak uzmanlar uyuşturucu ile ilgili verilen idam cezalarının bu problemin çözümünde hiç bir rol oynamayacağını söylüyor.  hürriyet.com.tr

Almanya’da 130 bin sığınmacı kayıp

Almanya'da 130 bin sığınmacının nerede olduğu bilinmiyor.


2015 yılında Almanya’ya gelen 1,1 milyon sığınmacıdan 130 bininin, ilk kayıt işlemlerinin ardından gitmeleri gereken sığınmacı yurtlarına gitmedikleri öğrenildi.

Sol Parti tarafından verilen bir soru önergesine İçişleri Bakanlığı tarafından verilen yanıta göre, Almanya’ya gelen sığınmacıların yüzde 13′ünün nerede olduğu belli değil.

Süddeutsche Zeitung’un yer verdiği haberde, yetkililer kayıp olan sığınmacıların ya başka bir AB ülkesine geçtikleri ya da Almanya içerisinde izlerini kaybettirdiklerini düşünüyor. DHA

Memura memleket müjdesi

Memurların mevzuatında yapılan değişiklikle hem doğdukları şehire atanma imkanı getirildi hem de 2014 Kamu Personeli Seçme Sınavı’na giren memur adaylarına da bir kez daha atanma hakkı tanındı. İki düzenleme de Resmi Gazete’de yayımlandı ve yürürlüğe girdi.


Memurlarla ilgili iki önemli düzenleme dün itibariyle yürürlüğe girdi. Yıllardır yürürlükte olan üst düzey memurlarla, güvenlik-koruma alanında görev yapan memuların doğduğu yere atanamamasına ilişkin kısıtlama kaldırılırken; 2014 Kamu Personeli Seçme Sınavı’na (KPSS) giren yüzbinlerce adaya da bir atanma hakkı daha verildi.

Resmi Gazete’de yayımlanan, Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelik’te yapılan değişiklikle, memurların atanamayacağı hizmet yerleri maddesi yürürlükten kaldırıldı. Böylece, valiler, kaymakamlar, bölge müdürleri, başmüdürler, il ve ilçe müdürleri, emniyet müdürleri, emniyet amirleri, milli eğitim müdürleri, defterdarlar, mal müdürleri, kadastro müdürleri, tapu sicil müdürleri, nüfus müdürleri ve bunların yardımcıları, taşra teşkilatında görevli şube müdürü, müdür, il ve ilçe müftüsü ve bunların yardımcıları ile koruma ve güvenlik hizmetlerini yürüten personel; kendisinin veya eşinin nüfusa kayıtlı olduğu il ve bu ile bağlı ilçelere artık atanabilecek. Söz konusu memurlar en az 15 yıl süreyle ikamet ettiği il ve ilçelere de atanabilecek. Yetkililer özellikle az gelişmiş bölgelere yapılan atamalarda sıkıntı olduğunu belirtirken, “En azından o bölgenin insanı olup, yine o bölgeye hizmet etmek isteyenler için böyle bir düzenleme yapıldı” bilgisini verdi. 

ATANMA HAKKI GELDİ
Resmi Gazete’de yayımlanan bir diğer karar ise Kamu Personeli Seçme Sınavı’na (KPSS) girmiş memur adaylarını ilgilendiriyor. Bu düzenlemeyle de KPSS’nin yapıldığı değil, açıklandığı tarih itibariyle 2 yıl süresince geçerli olacağı hükmü getirildi. Yetkililer, “Her yıl temmuz ayında yapılan KPSS bu yıl mayıs ayına alındı.

Hak kaybı olmasın diye bir düzenleme yapıldı. Böylece 2014 yılı KPSS’ye girenler, daha önceki yıllarda girenler gibi dördüncü kez atama hakkı elde edecek. Ayrıca geçen yıl KPSS’ye giren ancak mezun olmayan bu sene mezun olabilen memur adayları da hak kaybı yaşamamış olacak” bilgisini verdiler. (hürriyet.com.tr)

KKTC’de kürtaj çetesi

Bir ihbar KKTC’de neredeyse doğum aşamasındaki kadınlara yasadışı kürtaj yapan ekibi ortaya çıkardı. 4 doktor ve 4 çalışan tutuklandı.

KKTC’de neredeyse doğum aşamasındaki ceninlere kürtaj yapılıp gizlice gömüldüğü ihbarı üzerine harekete geçen polis Girne’de boş arazide gömülmüş 30 haftalık ve üstü 5 cenin bulundu. Girne’deki hastane ve tüp bebek merkezi sahipleri Dr. Mehmet Ali T., eşi Dr. Verda T., başhekim Dr. Fahri K., ebe Ayşegül İ., anestezi uzmanı Dr. Rasiha S., hasta danışmanı Cemaliye Ö. ve ceninleri gömen 2 çalışan tutukladı. Dr. Rasiha S.’nin, hükümet ortağı Ulusal Birlik Partisi milletvekillerinden birinin eşi olduğu açıklandı.

ANNE-BABALAR TÜRKİYE’DEN

KKTC ve Türkiye’de 10 haftalık üzerindeki ceninlere kürtaj yapılması yasak. Polis anne ve babaları da aramaya başladı. Kürtaj şebekesinin 3 yıldır Türkiye’den hamileliği ilerlemiş kadınları KKTC’ye getirdiği ve hamilelik evresi gözetmeksizin yasadışı kürtaj yaptığı ileri sürülüyor. (hürriyet.com.tr)

15 bin liralık konut yardımı nasıl alınacak

Konutu olmayanların konut alımlarında devlet katkısından yararlanmalarının koşulları belli oldu. Konut hesabı açıp asgari 3 yıl düzenli ödeme yapanlar, ödeme tutarlarına bağlı olarak, konut satın alınca 15 bin TL’ye kadar devlet katkısı alacak.

Uygulama 6 ay sonra başlayacak. Hükümetin hem tasarruf oranlarını artırmak hem de evi olmayan vatandaşa destek sağlamak üzere hazırladığı Konut Hesabı ve Devlet Katkısı Yönetmeliği dünkü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Ev alımında devlet desteğinden yararlanabilmek için öncelikle kişinin 7 Nisan 2015 tarihi itibariyle ‘tamamı’ kendine ait bir evinin olmaması gerekiyor.

Bu şartı yerine getiren vatandaş, mevduat veya katılım bankasında ‘konut hesabı’ açtıracak. Banka ile sözleşme yapacak. Banka, kişinin kendisine ait bir evi olup olmadığını Tapu ve Kadastro Paylaşım Sistemi üzerinden sorgulayacak.

Kişiler, birden fazla konut hesabı açtıramayacakları gibi bu hesap, başka bir bankaya da taşınamayacak. Konut hesabı, bankaların yurtiçi şubelerinde TL cinsi mevduat veya katılım fonu olarak açılabilecek. Kişi, hesap açılış tarihinde bir defaya mahsus olmak üzere 30 bin liraya kadar para yatırabilecek. 18 yaşından küçük çocuklar için veli veya vasisi tarafından konut hesabı açılabilecek. Vatandaşın aylık ödemesi 250 liranın altında, 2 bin 500 liranın üzerinde olamayacak. Üç aylık ödemeler ise bu tutarların 3 katı olarak yapılacak.

KİM NE KADAR KATKI ALACAK?

Devlet katkısı tutarı, konut edinim tarihindeki birikimin yüzde 20’sini ve 15 bin lirayı geçemeyecek. Katkı tutarı, konut hesabına yapılan ödeme sürelerine göre şöyle hesaplanacak:

- Konut hesabına 36 ila 47 ay süreyle düzenli ödeme yapanlar, hesaptaki tutarın yüzde 15’i oranında devlet katkısı alacak. (Bu tutar 13 bin lirayı geçemeyecek.)

- 48 ila 59 ay düzenli ödeme yapanlar, hesaptaki birikimin yüzde 18’i kadar devlet katkısı alacak. (Bu tutar 14 bin lirayı geçemeyecek.)

- 60 ay ve üzeri düzenli ödeme yapanlar, hesaptaki birikimin yüzde 20’si katar devlet katkısı alacak. Bu tutar da 15 bin lirayı geçemeyecek. Bu katkı hak sahibine konut hesabının bulunduğu banka aracılığıyla ödenecek. (hürriyet.com.tr)

26 Şubat 2016 Cuma

Uyuşturucu mafyası, parasını timsahlarla koruyor

Hollanda'da polisin evine baskın düzenlediği bir uyuşturucu kaçakçısının, paralarını timsahlarla koruduğu ortaya çıktı.

Polisin açıklamasına göre, Amsterdam ve Almere kentlerinde geniş kapsamlı bir uyuşturucu operasyonu gerçekleştirildi.

Bu kentlerde yedi ayrı eve yapılan baskınlarda, 11 kişi gözaltına alındı.

Amsterdam'daki bir evde ise polis iki timsahla karşılaştı. Polis timsahları ev sahibinin yardımıyla aşabildi.

Timsahların koruduğu odada saklanan 300 bin euro’ya el kondu.

Uyuşturucu kaçakçılarının timsahlar için gerekli ruhsata sahip oldukları belirlendi.

Bu nedenle hayvanlara el konulamadı.

Operasyonda 500 bin adet uyuşturucu hap da ele geçirildi. (BBC Türkçe)

Dünyadaki Suriyeli mülteci sayısı 4,6 milyon civarında!

Rusya Dışişleri Bakanlığı, Suriye'de uzun süren silahlı çatışmalardan dolayı şu ana kadar ülkeden 4,6 milyon mültecinin ayrıldığını açıkladı.

Rusya Dışişleri Bakanlığı, Suriye’deki insani durum ile ilgili bir açıklamasında, “Dünyada, Suriyeli mülteci sayısının toplam 4,6 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Yerinden edilmiş yani bulunduğu yerden ayrılarak Suriye’nin güvenli bölgelerine geçen kişi sayısı ise 7,6 milyondan fazla” dendi
Suriye’deki insani durumu ‘Zor’ olarak nitelendiren Rusya Dışişleri Bakanlığı, aynı zamanda ihtiyacı olanlara yardım konusundaki çalışmalardaki gelişimden memnun oldukları bildirildi. Açıklamalarda, “Bu belgede belirtilen yaşam noktalarına insani yardım ulaşmaya başladı. BM İnsani İşler Koordinasyonu’ndan sorumlu yönetimin verilerine göre, bu operasyonlar sonucunda yaklaşık 110 bin kişiye gerekli yardım sağlandı. Bu bölgelere bir sonraki yardım önümüzdeki günlerde gönderilecek” denildi. DHA