İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi ünlü yönetmen Sinan Çetin'in oğlu Rüzgar Çetin hakkında verdiği 6 yıl 3 ay hapis cezasının gerekçesini açıkladı. Kararda kaza anında Rüzgar Çetin'in alkollü olduğu, araç kullanabilecek durumda olmamasına rağmen hız limitini aştığı, şerit ihlali yaptığı vurgulandı. Rüzgar Çetin'in neden tahliye edildiği anlatıldı. Karara şerh koyan Mahkeme Başkanı ise Rüzgar Çetin'in 15 yıl hapisle cezalandırılması gerektiğini belirtmişti.
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin Rüzgür Çetin'e verdiği ve oy çokluğu ile aldığı 6 yıl 3 ay hapis ceza kararının gerekçesi 15 sayfayı buldu.
Mahkemenin gerekçeli kararında, Çetin'in alkol muayenesinin 1 saat 4 dakika sonra yapıldığı belirtilerek, "Alkol düzeyinin 1 saatte ortalama 0,15 promil gram azaldığının tıbben belirlendiği bu sebeple kaza anında alkol oranının 107 promil civarında olduğu" belirtildi.
“ALKOL ORANI GÜVENLİ SÜRÜŞÜ ETKİLEDİ”
1.00 promilden yüksek alkol oranının güvenli sürüş yeteneğini kaybettirebileceğine vurgu yapılan kararda, “Sanığın kaza anındaki alkol oranı bu veriler ışığında 1.00 promil üzerinde olduğundan güvenli bir şekilde araç kullanılamayacağı değerlendirilmiştir” denildi.
“ARAÇ KULLANACAK DURUMDA DEĞİLDİ”
Gerekçeli kararda Rüzgar Çetin’in alkollü olduğu ve aracı kullanabilecek durumda olmamasına rağmen hız limitini aştığı belirtilerek, direksiyon hakimiyetine de gerekli özeni göstermediğinden şerit ihlali yaptığı anlatıldı.
“ŞOFÖRLÜK YETENEĞİNE GÜVENDİ”
Yaptığı kaza sonrası bir kişinin ölümüne bir kişinin de hayati tehlike geçirerek yaralanmasına sebep olduğu anlatılan kararda, “Önündeki aracı sollamak için aniden orta şeride geçtiği öngördüğü halde kendi tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, orta şeridin boş olduğu ihtimaline güvenerek, böylelikle sanığın objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek ön gördüğü ancak istemediği neticeye neden olduğu, eylemni bilinçli taksirle gerçekleştirdiği kanaatine varılmıştır” denildi.
“KEMER TAKSALAR DA SONUÇ DEĞİŞMEZ
”Kararda, kazada yaralanan polis memuru Emre Tetik’in şikayetinden vazgeçmiş olmasına rağmen, mağdurun hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı için davanın düşürülmediği belirtildi. Çetin’in avukatları tarafından sıkça dile getirilen “Polislerin kemer takmaması” durumuna da değinilen kararda, polislerin kemer takmış olsalar bile bunun Çetin’in kusurlu olmasını değiştirmeyeceği anlatıldı.
MAĞDUR OLMAMASI İÇİN TAHLİYE EDİLDİ
Tutukluluk yönünden yapılan değerlendirmenin yapıldığı bölümde ise, “Sanığın 8 ayı aşkın süredir bu suçla ilgili olarak mahkememizde tutuklu olduğu, tutuklamanın bir tedbir olup, cezalandırma aracı olarak kullanılmaması gerektiğini evrensel hukuk ilkelerinin gereği olduğu, sanığın kaçma ve saklanma şüphesini oluşturan somut olguların bulunmaması, delillerin tamamen toplanarak hükmün kurulmuş olması, verilen ceza miktarı ile tutuklulukta geçirdiği süre dikkate alınarak tutukluluk halinin devamının orantılılık ilkesine aykırı olduğu..” değerlendirmesi yapıldı.
Öte yandan Çetin’in verilen cezanın 5 ay 15 gününü cezaevinde geçireceği anlatılan kararda, “Tutukluluk halinin devamının mağduriyete sebebiyet vereceğinin açık olması nedenleriyle sanığın tahliyesine karar verilmiştir” denildi.
MAHKEME BAŞKANI; 15 YIL HAPİS VERİLMELİ
Gerekçeli kararda mahkeme başkanı Erdoğan Şimşek’in, karara koyduğu muhalefet şerhinin gerekçelerine de yer verildi. Başkan Şimşek, polis aracının beyaz ve siren sistemi olması sebebiyle trafikte kolaylıkla fark edilir olduğuna dikkat çekerek, “Ceza tayin edilirken temel cezanın 10 yıl olarak tayin edilmesi. Yarı oranında artırım yapılarak sanığın 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği hukuki ve vicdani kanının da bu yönde oluştuğu gerekçeleri ile çoğunluk görüşüne aksi düşünmekteyim” dedi.
Kaynak:hurriyet.com.tr
14 Ekim 2016 Cuma
Nobel Edebiyat Ödülü Bob Dylan'ın
Nobel Edebiyat Ödülü'nün bu yılki sahibi Amerikalı müzisyen Bob Dylan oldu.
İsveç Kraliyet Bilim Akademisi, düzenlediği basın toplantısında, 75 yaşındaki Dylan'ın "Amerikan müziğinde yeni şiirsel anlatım yarattığı için" Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldüğünü açıkladı.
Dylan, 8 milyon İsveç Kronu (yaklaşık 3 milyon lira) tutarındaki ödülün de sahibi oldu. Dylan'a, Alfred Nobel'in ölüm yıl dönümü 10 Aralık'ta düzenlenecek ödül töreninde bir diploma ve altın madalya da verilecek.
Sürpriz olarak değerlendirildi
Edebiyat ve bilim dünyasının en prestijli ödülü için adaylar, her bir alan için oluşturulan komite üyeleri tarafından belirleniyor. Akademi üyelerinin yaptığı oylamada da oyların çoğunu alan aday, ödülün sahibi oluyor. Ödülü Dylan'ın kazanması, edebiyat çevrelerinde sürpriz olarak değerlendirildi.
Nobel Edebiyat Ödülü
1901 ve 2015 yılları arasında 108 kez Nobel Edebiyat Ödülü verildi. Toplam 112 kişiye layık görülen ödüllerden sadece dördü, iki yazar arasında paylaştırıldı.
En son 1974'te Eyvind Johnson ve Harry Martinson, Nobel Edebiyat Ödülü'nü paylaşan yazarlar oldu.
Nobel Edebiyat Ödülü'ne şimdiye kadar 14 kadın layık görüldü. Bunlar, Selma Lagerlöf (1909), Grazia Deledda (1926), Sigrid Undset (1928), Pearl Buck (1938), Gabriela Mistral (1945), Nelly Sachs (1966), Nadine Gordimer (1991), Toni Morrison (1993), WislawaSzymborska (1996), Elfriede Jelinek (2004), Doris Lessing (2007), Herta Müller (2009), Alice Munro (2013) ve Svetlana Aleksiyeviç (2015).
Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan en genç yazar Rudyard Kipling oldu. "Orman Çocuğu" adlı kitabıyla tüm dünyada ün kazanan İngiliz yazar Kipling, 1907'de ödülü aldığında 42 yaşındaydı.
Nobel Edebiyat Ödülü verilen en yaşlı yazar ise 2007'de 88 yaşındayken ödüle layık görülen Doris Lessing oldu.
Ödülünü almayanlar
İki yazar, Nobel Edebiyat Ödülü'nü geri çevirdi. 1958'de ödülü kazanan Boris Pasternak, önce ödülü kabul etti ancak daha sonra ülkesi Sovyetler Birliği'nin baskısıyla geri çevirdi.
Nobel Komitesi tarafından 1964'te Edebiyat Ödülü'ne layık görülen Jean Paul Sartre ise ilke olarak hiçbir ödülü kabul etmediği için Nobel'i almadı.
Diller
Nobel Edebiyat Ödülü şimdiye kadar 27 kez İngilizce, 14 kez Fransızca, 13 kez Almanca ve 11 kez de İspanyol dilinde yazan ustalara verildi.
Bu dilleri 7 ödülle İsveççe, 6 ödülle İtalyanca ve Rusça, 4 ödülle Lehçe, üçer ödülle de Norveççe ve Danca izledi. Yunanca, Japonca ve Çince yazan yazarlar, ikişer kez ödüle layık görüldü.
Arapça, Bengalce, Çekçe, Fince, İbranice, Macarca, İzlandaca, Portekizce, Sırpça-Hırvatça, Yiddiş ve Türkçe yazan yazarlar ise birer kez ödül kazandı.
2006'da Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Orhan Pamuk, Nobel alan ilk Türk oldu.
Tek bir eserle ödüle layık görülenler
Nobel Edebiyat Ödülü, yazarın tüm eserleri için veriliyor. Ancak Nobel Komitesi, ödüle layık görülen 112 yazardan dokuzunda ödülü açıklarken yazarların eserlerinden sadece birinden bahsetti.
Bu yazarlar ve eserleri şöyle:
"Theodor Mommsen - "Roma Tarihi" (1902), Carl Spitteler - "Olimpos'ta Bahar" (1919), Knut Hamsun - "Toprak Yeşerince" (1920), Wladyslaw Reymont - "Genç Polonyalılar" (1924), Thomas Mann - "Buddenbrooks" (1929), John Galsworthy - "Forsyte Destanı"(1932), Roger Martin Du Gard - "Les Thibault" (1937), Ernest Hemingway - "Yaşlı Adam ve Deniz" (1954) ve Mihail Şolokov - "Ve Durgun Akardı Don" (1965)."
Madalya
Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazananlara ödüllerinin takdim edildiği akşam bir de İsveçli heykeltıraş ve gravürcü Erik Lindberg tarafından tasarlanan madalya veriliyor.
Üzerinde ilham perisinin şarkısını dinleyip dizine koyduğu sayfaya yazan genç bir adam gravürünün yer aldığı madalyada aynı zamanda Vergilius'un Aeneid adlı eserinden "Inventas vitam juvat excoluisse per artes" ifadesi bulunuyor. Latince ifade, "Yeni buluşlar, sanatla güzelleşen hayatı daha da zengin kılar" anlamına geliyor.
Defneden taç
Nobel ödülünü kazananlar için İngilizce "Nobel Laureates" ifadesi kullanılıyor. "Laureate" sözcüğü, defne dalları ve yapraklarından yapılan taç anlamına geliyor. Antik Yunan'da müziğin, güzel sanatların, güneşin, ateşin ve şiirin tanrısı olan Apollon tarafından takılan defne tacı, spor müsabakalarının ve şiir yarışmalarının kazananlarına "gurur sembolü" olarak armağan ediliyordu.
İsveç Kraliyet Bilim Akademisi, düzenlediği basın toplantısında, 75 yaşındaki Dylan'ın "Amerikan müziğinde yeni şiirsel anlatım yarattığı için" Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldüğünü açıkladı.
Dylan, 8 milyon İsveç Kronu (yaklaşık 3 milyon lira) tutarındaki ödülün de sahibi oldu. Dylan'a, Alfred Nobel'in ölüm yıl dönümü 10 Aralık'ta düzenlenecek ödül töreninde bir diploma ve altın madalya da verilecek.
Sürpriz olarak değerlendirildi
Edebiyat ve bilim dünyasının en prestijli ödülü için adaylar, her bir alan için oluşturulan komite üyeleri tarafından belirleniyor. Akademi üyelerinin yaptığı oylamada da oyların çoğunu alan aday, ödülün sahibi oluyor. Ödülü Dylan'ın kazanması, edebiyat çevrelerinde sürpriz olarak değerlendirildi.
Nobel Edebiyat Ödülü
1901 ve 2015 yılları arasında 108 kez Nobel Edebiyat Ödülü verildi. Toplam 112 kişiye layık görülen ödüllerden sadece dördü, iki yazar arasında paylaştırıldı.
En son 1974'te Eyvind Johnson ve Harry Martinson, Nobel Edebiyat Ödülü'nü paylaşan yazarlar oldu.
Nobel Edebiyat Ödülü'ne şimdiye kadar 14 kadın layık görüldü. Bunlar, Selma Lagerlöf (1909), Grazia Deledda (1926), Sigrid Undset (1928), Pearl Buck (1938), Gabriela Mistral (1945), Nelly Sachs (1966), Nadine Gordimer (1991), Toni Morrison (1993), WislawaSzymborska (1996), Elfriede Jelinek (2004), Doris Lessing (2007), Herta Müller (2009), Alice Munro (2013) ve Svetlana Aleksiyeviç (2015).
Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan en genç yazar Rudyard Kipling oldu. "Orman Çocuğu" adlı kitabıyla tüm dünyada ün kazanan İngiliz yazar Kipling, 1907'de ödülü aldığında 42 yaşındaydı.
Nobel Edebiyat Ödülü verilen en yaşlı yazar ise 2007'de 88 yaşındayken ödüle layık görülen Doris Lessing oldu.
Ödülünü almayanlar
İki yazar, Nobel Edebiyat Ödülü'nü geri çevirdi. 1958'de ödülü kazanan Boris Pasternak, önce ödülü kabul etti ancak daha sonra ülkesi Sovyetler Birliği'nin baskısıyla geri çevirdi.
Nobel Komitesi tarafından 1964'te Edebiyat Ödülü'ne layık görülen Jean Paul Sartre ise ilke olarak hiçbir ödülü kabul etmediği için Nobel'i almadı.
Diller
Nobel Edebiyat Ödülü şimdiye kadar 27 kez İngilizce, 14 kez Fransızca, 13 kez Almanca ve 11 kez de İspanyol dilinde yazan ustalara verildi.
Bu dilleri 7 ödülle İsveççe, 6 ödülle İtalyanca ve Rusça, 4 ödülle Lehçe, üçer ödülle de Norveççe ve Danca izledi. Yunanca, Japonca ve Çince yazan yazarlar, ikişer kez ödüle layık görüldü.
Arapça, Bengalce, Çekçe, Fince, İbranice, Macarca, İzlandaca, Portekizce, Sırpça-Hırvatça, Yiddiş ve Türkçe yazan yazarlar ise birer kez ödül kazandı.
2006'da Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Orhan Pamuk, Nobel alan ilk Türk oldu.
Tek bir eserle ödüle layık görülenler
Nobel Edebiyat Ödülü, yazarın tüm eserleri için veriliyor. Ancak Nobel Komitesi, ödüle layık görülen 112 yazardan dokuzunda ödülü açıklarken yazarların eserlerinden sadece birinden bahsetti.
Bu yazarlar ve eserleri şöyle:
"Theodor Mommsen - "Roma Tarihi" (1902), Carl Spitteler - "Olimpos'ta Bahar" (1919), Knut Hamsun - "Toprak Yeşerince" (1920), Wladyslaw Reymont - "Genç Polonyalılar" (1924), Thomas Mann - "Buddenbrooks" (1929), John Galsworthy - "Forsyte Destanı"(1932), Roger Martin Du Gard - "Les Thibault" (1937), Ernest Hemingway - "Yaşlı Adam ve Deniz" (1954) ve Mihail Şolokov - "Ve Durgun Akardı Don" (1965)."
Madalya
Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazananlara ödüllerinin takdim edildiği akşam bir de İsveçli heykeltıraş ve gravürcü Erik Lindberg tarafından tasarlanan madalya veriliyor.
Üzerinde ilham perisinin şarkısını dinleyip dizine koyduğu sayfaya yazan genç bir adam gravürünün yer aldığı madalyada aynı zamanda Vergilius'un Aeneid adlı eserinden "Inventas vitam juvat excoluisse per artes" ifadesi bulunuyor. Latince ifade, "Yeni buluşlar, sanatla güzelleşen hayatı daha da zengin kılar" anlamına geliyor.
Defneden taç
Nobel ödülünü kazananlar için İngilizce "Nobel Laureates" ifadesi kullanılıyor. "Laureate" sözcüğü, defne dalları ve yapraklarından yapılan taç anlamına geliyor. Antik Yunan'da müziğin, güzel sanatların, güneşin, ateşin ve şiirin tanrısı olan Apollon tarafından takılan defne tacı, spor müsabakalarının ve şiir yarışmalarının kazananlarına "gurur sembolü" olarak armağan ediliyordu.
Ehliyet sınavlarında videolu eğitim dönemi
Ehliyet sınavına girecek adaylar artık 20 dakikalık bir video izleyerek sınava girecek. Bu videoda direksiyon sınavında dikkat etmesi gereken kurallar olacak. Peki bu uygulama, sürücü adaylarına ve eğitmenlere nasıl bir avantaj sağlayacak?
Ehliyet sınavlarına bir yenilik daha geldi.
Videonun kurgusu ve senaryosu Özel Eğitim Kurumları Genel Müdürlüğü'nce hazırlandı.
Videoyu ise, İstanbul Sürücü Kursları Federasyonu çekti.
Sürücü adayları artık 20 dakikalık bir video izleyerek sınava girecek.
20 dakikalık video teorik dersler kapsamında araç tekniği dersinde gösterilecek. Ancak isteyen adaylar direksiyon sınavı öncesinde de videoyu izleme talebinde bulunabilecek.
Sürücü adayları, uygulamanın kendilerine avantaj sağlayacağı görüşünde.
20 dakikalık eğitim videosu hem eğitmenin hem de sürücü adayının işini kolaylaştıracak ancak, uzmanların sürücü adaylarına bir de uyarısı var: Bütün öğrencilere direksiyon derslerine muhakkak gelmeli.
Ehliyet sınavlarına bir yenilik daha geldi.
Videonun kurgusu ve senaryosu Özel Eğitim Kurumları Genel Müdürlüğü'nce hazırlandı.
Videoyu ise, İstanbul Sürücü Kursları Federasyonu çekti.
Sürücü adayları artık 20 dakikalık bir video izleyerek sınava girecek.
20 dakikalık video teorik dersler kapsamında araç tekniği dersinde gösterilecek. Ancak isteyen adaylar direksiyon sınavı öncesinde de videoyu izleme talebinde bulunabilecek.
Sürücü adayları, uygulamanın kendilerine avantaj sağlayacağı görüşünde.
20 dakikalık eğitim videosu hem eğitmenin hem de sürücü adayının işini kolaylaştıracak ancak, uzmanların sürücü adaylarına bir de uyarısı var: Bütün öğrencilere direksiyon derslerine muhakkak gelmeli.
Bebek uyuşturucu bağımlısı doğdu
Konya’da hamilelikte de uyuşturucu kullanmaya devam eden 19 yaşındaki E.T.’nin dünyaya getirdiği bebeğin de eroin yoksunluğu nedeniyle kriz geçirdiği ortaya çıktı.
Habertürk Gazetesi'nden Zafer Samancı'nın haberine göre, Konya’da yaşayan E.T. adlı genç kız, iki yıl önce lise 3. sınıfta okurken aynı okuldaki R.T. ile tanıştı. Aniden ortadan kaybolan genç kız 1 hafta sonra annesi F.T.’yi arayarak, “Ben R.T. ile birlikteyim. 18 yaşıma girince evleneceğiz” dedi. 18 yaşına girince iki genç resmi nikâhla evlendi. Ancak E.T.’nin hayatı kâbusa döndü. İddiaya göre uyuşturucu bağımlısı olan R.T., E.T.’yi önce eroine alıştırdı, ardından kendisi gibi torbacılık yapmaya zorladı. Eroinman olan E.T. bir süre sonra hamile kaldı ve gebelik süresince de uyuşturucu kullanmayı sürdürdü.
BEBEĞİN VÜCUDUNDA EROİN BULUNDU
Yaşadıklarına dayanamayan E.T., 6 Ekim’de annesini arayarak “Çok kötüyüm, yalvarırım kurtarın beni” dedi. Anne, Denizli’de olduğunu öğrendiği kızını otobüsle eve götürmek istedi ama yolda eroin krizine giren E.T., annesinden kaçtı. Yeniden Denizli’ye dönmek için otobüse binen E.T.’nin doğum sancısı tutunca otobüs şoförü, güzergâhı değiştirip genç kadını hastaneye götürdü. 19 yaşındaki E.T., Denizli Devlet Hastanesi’nde 2 kilogram ağırlığında bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Annesinin S. adını verdiği bebeğin vücudunda eroin bulundu.
Anne ve bebeği, ambulansla Konya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edildi. Bebek Yenidoğan Servisi’nde tedavi altına alındı.
''BEBEK EROİN KRİZİNE GİRİYOR''
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Konak, “Bebeğin genel sağlık durumu iyi. Ancak sık aralıklarla halk arasında ‘eroin krizi’ denilen yoksunluk krizlerine giriyor. Bu nedenle titreme ve aşırı ağlama ile birlikte kasılmalar meydana geliyor. Şu an bebeğimizi sessiz bir odada tek başına tutuyoruz. Anne ile olan bağını koparmamaya dikkat ediyoruz. Tedavisi devam edecek. İleriki dönemlerde nörolojik ve psikolojik sıkıntılar yaşaması kuvvetle muhtemel.Aynı zamanda iç organlarda da uyuşturucu nedeni ile az gelişmeye bağlı sağlık sorunları da çıkabilir” dedi.
Anne E.T.’nin de uyuşturucudan kurtulmak için önümüzdeki günlerde tedaviye başlayacağı belirtildi. Bu arada bebeğin babası R.T.’nin ‘uyuşturucu temin etmek, kullanmak” suçlarından 5 yıl denetimli serbestliğe tabi tutulduğu ve karakola gidip imza attığı belirtildi.
‘BEBEK ANNEDEN ALINMALI’
PROF. Dr. Arif Verimli, olayla ilgili “Yeni doğan bebekte 3 ay kadar eroin etkileri görülebilir. Çocuğun eroinman olduğu söylenemez. Bağımlılık sadece organik değil psikososyal faktörlerce de belirlenen bir şey. Bağımlı doğmaz çocuk. Uygun bir çevrede yetişirse bağımlı olmaktan kurtulur. O çocuğun sağlığı bakımından anneden mutlaka alınması lazım. Türkiye’de böyle 1-2 vaka gördüm. Birinde Sosyal Hizmetler çocuğu anneden aldı” dedi.
ABD’DE 110 BEBEK ÖLDÜ
HAMILELİKTE uyuşturucu kullanımına bağlı olarak bebeklerin bağımlı doğması daha çok ABD’de görülüyor. ABD’de son 10 yıldır 130 binden fazla bebeğin uyuşturucu bağımlılığıyla doğduğu belirtiliyor. 2010’dan bu yana ise 110 bebeğin anne karnında ya da anne sütünden uyuşturucu aldıkları için hayatını kaybettiği kaydediliyor.
Habertürk Gazetesi'nden Zafer Samancı'nın haberine göre, Konya’da yaşayan E.T. adlı genç kız, iki yıl önce lise 3. sınıfta okurken aynı okuldaki R.T. ile tanıştı. Aniden ortadan kaybolan genç kız 1 hafta sonra annesi F.T.’yi arayarak, “Ben R.T. ile birlikteyim. 18 yaşıma girince evleneceğiz” dedi. 18 yaşına girince iki genç resmi nikâhla evlendi. Ancak E.T.’nin hayatı kâbusa döndü. İddiaya göre uyuşturucu bağımlısı olan R.T., E.T.’yi önce eroine alıştırdı, ardından kendisi gibi torbacılık yapmaya zorladı. Eroinman olan E.T. bir süre sonra hamile kaldı ve gebelik süresince de uyuşturucu kullanmayı sürdürdü.
BEBEĞİN VÜCUDUNDA EROİN BULUNDU
Yaşadıklarına dayanamayan E.T., 6 Ekim’de annesini arayarak “Çok kötüyüm, yalvarırım kurtarın beni” dedi. Anne, Denizli’de olduğunu öğrendiği kızını otobüsle eve götürmek istedi ama yolda eroin krizine giren E.T., annesinden kaçtı. Yeniden Denizli’ye dönmek için otobüse binen E.T.’nin doğum sancısı tutunca otobüs şoförü, güzergâhı değiştirip genç kadını hastaneye götürdü. 19 yaşındaki E.T., Denizli Devlet Hastanesi’nde 2 kilogram ağırlığında bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Annesinin S. adını verdiği bebeğin vücudunda eroin bulundu.
Anne ve bebeği, ambulansla Konya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edildi. Bebek Yenidoğan Servisi’nde tedavi altına alındı.
''BEBEK EROİN KRİZİNE GİRİYOR''
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Konak, “Bebeğin genel sağlık durumu iyi. Ancak sık aralıklarla halk arasında ‘eroin krizi’ denilen yoksunluk krizlerine giriyor. Bu nedenle titreme ve aşırı ağlama ile birlikte kasılmalar meydana geliyor. Şu an bebeğimizi sessiz bir odada tek başına tutuyoruz. Anne ile olan bağını koparmamaya dikkat ediyoruz. Tedavisi devam edecek. İleriki dönemlerde nörolojik ve psikolojik sıkıntılar yaşaması kuvvetle muhtemel.Aynı zamanda iç organlarda da uyuşturucu nedeni ile az gelişmeye bağlı sağlık sorunları da çıkabilir” dedi.
Anne E.T.’nin de uyuşturucudan kurtulmak için önümüzdeki günlerde tedaviye başlayacağı belirtildi. Bu arada bebeğin babası R.T.’nin ‘uyuşturucu temin etmek, kullanmak” suçlarından 5 yıl denetimli serbestliğe tabi tutulduğu ve karakola gidip imza attığı belirtildi.
‘BEBEK ANNEDEN ALINMALI’
PROF. Dr. Arif Verimli, olayla ilgili “Yeni doğan bebekte 3 ay kadar eroin etkileri görülebilir. Çocuğun eroinman olduğu söylenemez. Bağımlılık sadece organik değil psikososyal faktörlerce de belirlenen bir şey. Bağımlı doğmaz çocuk. Uygun bir çevrede yetişirse bağımlı olmaktan kurtulur. O çocuğun sağlığı bakımından anneden mutlaka alınması lazım. Türkiye’de böyle 1-2 vaka gördüm. Birinde Sosyal Hizmetler çocuğu anneden aldı” dedi.
ABD’DE 110 BEBEK ÖLDÜ
HAMILELİKTE uyuşturucu kullanımına bağlı olarak bebeklerin bağımlı doğması daha çok ABD’de görülüyor. ABD’de son 10 yıldır 130 binden fazla bebeğin uyuşturucu bağımlılığıyla doğduğu belirtiliyor. 2010’dan bu yana ise 110 bebeğin anne karnında ya da anne sütünden uyuşturucu aldıkları için hayatını kaybettiği kaydediliyor.
FETÖ’den kapatılan 53 öğretim kurumuna yeniden faaliyet izni
OHAL kapsamında çıkarılan ilk ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de (KHK) yapılan değişiklikle, 53 özel okul ile bir özel öğrenci yurdu, kapatılan kuruluşlar arasından çıkarıldı.
Okullarla ilgili önerge TBMM Genel Kurulu'na hükümet adına Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci imzasıyla sunuldu. AKP Grup Başkanvekili İlknur İnceöz, “KHK'larda bir şey olursa düzeltme imkanı olduğunu söyledik. Bu KHK'da 53 özel öğretim kurumu ve bir özel öğrenci yurdunun FETÖ/PDY ile herhangi bir ilgisinin olmadığı tespit edilmiş. Bir yanlıştan dönülmüştür” ifadelerini kullandı.
Okullarla ilgili önerge TBMM Genel Kurulu'na hükümet adına Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci imzasıyla sunuldu. AKP Grup Başkanvekili İlknur İnceöz, “KHK'larda bir şey olursa düzeltme imkanı olduğunu söyledik. Bu KHK'da 53 özel öğretim kurumu ve bir özel öğrenci yurdunun FETÖ/PDY ile herhangi bir ilgisinin olmadığı tespit edilmiş. Bir yanlıştan dönülmüştür” ifadelerini kullandı.
Norm kadro ve proje okul öğretmen atamaları yapıldı
İstanbul'da norm kadro fazlası ve proje okullarında görev yapan öğretmenlerin atama işlemlerinin sonuçlandırıldığı açıklandı.
İstanbul MEB, yaptığı duyuruda norm kadro fazlası ve proje okullardaki öğretmen atamasının sonuçlandığını açıkladı. MEB İstanbul’dan yapılan açıklama şöyle: “İlimizde görev yapan ihtiyaç ve norm kadro fazlası öğretmenler ile özel program ve proje uygulayan eğitim kurumlarında dört yılını doldurmuş fakat uzatılması teklif edilmeyen ve sekiz yılını tamamlayan öğretmenlerin atama işlemleri sonuçlandırılmış olup kararnameler ilçe müdürlüklerine en kısa sürede gönderilecektir.”
Diğer yandan, proje okullarda bugüne kadar yapılan öğretmenlerin yer değişikliği, kararname ile değil, görevlendirme şekliyle yapılıyordu.
İstanbul MEB, yaptığı duyuruda norm kadro fazlası ve proje okullardaki öğretmen atamasının sonuçlandığını açıkladı. MEB İstanbul’dan yapılan açıklama şöyle: “İlimizde görev yapan ihtiyaç ve norm kadro fazlası öğretmenler ile özel program ve proje uygulayan eğitim kurumlarında dört yılını doldurmuş fakat uzatılması teklif edilmeyen ve sekiz yılını tamamlayan öğretmenlerin atama işlemleri sonuçlandırılmış olup kararnameler ilçe müdürlüklerine en kısa sürede gönderilecektir.”
Diğer yandan, proje okullarda bugüne kadar yapılan öğretmenlerin yer değişikliği, kararname ile değil, görevlendirme şekliyle yapılıyordu.
189 hakim ve savcı hakkında gözaltı kararı
FETÖ soruşturması kapsamında 189 hakim ve savcı hakkında gözaltı kararı çıkarıldı. Ankara Adliyesi ve Yargıtay binasında arama yapılıyor.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Fetullahçı Terör Örgütüne yönelik soruşturması kapsamında, 189 hakim ve savcı hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.
Hakkında gözaltı kararı çıkarılan hakim ve savcıların, FETÖ üyelerinin haberleşmede kullandığı ByLock programını kullandıkları ileri sürüldü.
Şüphelilerin Adalet Bakanlığı ve Türkiye genelindeki adliyelerde görev yapan hakim ve savcılar ile Yargıtay ve Danıştay tetkik hakimleri olduğu belirtildi. (cnntürk)
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Fetullahçı Terör Örgütüne yönelik soruşturması kapsamında, 189 hakim ve savcı hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.
Hakkında gözaltı kararı çıkarılan hakim ve savcıların, FETÖ üyelerinin haberleşmede kullandığı ByLock programını kullandıkları ileri sürüldü.
Şüphelilerin Adalet Bakanlığı ve Türkiye genelindeki adliyelerde görev yapan hakim ve savcılar ile Yargıtay ve Danıştay tetkik hakimleri olduğu belirtildi. (cnntürk)
Etiketler:
cemaat,
darbe,
fethullah gülen,
haber
İstanbul'da nüfus müdürlükleri pazar günü açık olacak
İstanbul Valiliği, nüfus müdürlüklerinin, önlisans mezunları için yapılacak Kamu Personeli Seçme Sınavının (KPSS) gerçekleşeceği 16 Ekim Pazar gününde açık tutulacağını bildirdi.
İstanbul Valiliğinden yapılan yazılı açıklamada, sınav günü adayların kimliklerinin kayıp, çalıntı ya da unutulma ihtimallerini göz önünde tutularak İstanbul genelindeki tüm ilçelerde nüfus müdürlüklerinin açık tutulmasına karar verildiği kaydedildi.
Adayların ikametgah adreslerinin kayıtlı olduğu ilçeye bakılmaksızın sınav yerlerine ya da bulundukları muhite en yakın ilçe nüfus müdürlüklerine 07.00-10.30 saatleri arası sınav giriş belgesini ibraz ederek hizmet alabilecekleri belirtildi.
Açıklamada, "Sınava girecek tüm öğrencilerimize başarılar dileriz" ifadelerine de yer verildi.
İstanbul Valiliğinden yapılan yazılı açıklamada, sınav günü adayların kimliklerinin kayıp, çalıntı ya da unutulma ihtimallerini göz önünde tutularak İstanbul genelindeki tüm ilçelerde nüfus müdürlüklerinin açık tutulmasına karar verildiği kaydedildi.
Adayların ikametgah adreslerinin kayıtlı olduğu ilçeye bakılmaksızın sınav yerlerine ya da bulundukları muhite en yakın ilçe nüfus müdürlüklerine 07.00-10.30 saatleri arası sınav giriş belgesini ibraz ederek hizmet alabilecekleri belirtildi.
Açıklamada, "Sınava girecek tüm öğrencilerimize başarılar dileriz" ifadelerine de yer verildi.
MEB'de 2 bin 400 öğretmen açığa alındı
Milli Eğitim Bakanlığı'nca (MEB), Fethullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişiminin ardından yürütülen soruşturmalar kapsamında 2 bin 400 öğretmen görevinden uzaklaştırıldı.
MEB'de FETÖ soruşturmaları kapsamındaki çalışmalar sürüyor.
Bakanlık tarafından yürütülen FETÖ soruşturması kapsamında 2 bin 400 öğretmen açığa alındı. (cnntürk)
Antalya'nın Manavgat ilçesinde içme suyundan 114 kişi zehirlendi
Antalya'nın Manavgat ilçesinde şehir şebeke içme suyunda yüksek klor kullanımı nedeniyle toplam 114 kişinin acil servislere başvurduğu bildirildi.
Antalya Valiliği tarafından basınla paylaşılan İl Sağlık Müdürlüğünün bilgi notunda, Manavgat Irmağı'nın batı yakasındaki mahallelerin içme suyuna karışan yüksek seviyede klor nedeniyle çok sayıda öğrencinin rahatsızlanarak ilçedeki hastanelere kaldırıldığı hatırlatıldı.
Manavgat Toplum Sağlığı Merkezi görevlilerinin yaptığı inceleme ve ölçümler sonucunda, şebeke içme suyunda 5ppm ile 7ppm arasında klor tespit edildiği vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Antalya Su ve Atıksu İdaresi (ASAT) tarafından konu hakkında yapılan açıklamada, 'klor dozlama pompasının ayarının artması sonucu içme suyunda klor miktarının arttığı' belirtilmiştir. Bu nedenle 11 mahallede ASAT tarafından su verilmesi işlemi durdurulmuş, belediye ve Manavgat Toplum Sağlığı Merkezi tarafından konu hakkında halka uyarıcı bilgilendirme yapılmıştır. Okullarda ve evlerinde içme suyundaki fazla doz klordan etkilenen, Manavgat Devlet Hastanesi'ne 46, özel hastanelerin acil servislerine 64 olmak üzere, toplam 110 kişi başvuruda bulunmuş, 15 kişi tedavileri yapılarak taburcu edilmiştir."
Açıklamada, hastanelere başvuran kişilerin muayene ve tedavilerinin devam ettiği bildirildi.
73'ü taburcu edildi
Antalya Halk Sağlığı Müdürü Muraz Özdemir, yaptığı yazılı açıklamada, ilçedeki sağlık kurumlarına klor maruziyeti nedeniyle başvuran 114 kişiden 73'ünün taburcu edildiğini belirtti. Özdemir, 41 kişinin de hastanelerde gözlem altında tutulduğu kaydetti.
Antalya Valiliği tarafından basınla paylaşılan İl Sağlık Müdürlüğünün bilgi notunda, Manavgat Irmağı'nın batı yakasındaki mahallelerin içme suyuna karışan yüksek seviyede klor nedeniyle çok sayıda öğrencinin rahatsızlanarak ilçedeki hastanelere kaldırıldığı hatırlatıldı.
Manavgat Toplum Sağlığı Merkezi görevlilerinin yaptığı inceleme ve ölçümler sonucunda, şebeke içme suyunda 5ppm ile 7ppm arasında klor tespit edildiği vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Antalya Su ve Atıksu İdaresi (ASAT) tarafından konu hakkında yapılan açıklamada, 'klor dozlama pompasının ayarının artması sonucu içme suyunda klor miktarının arttığı' belirtilmiştir. Bu nedenle 11 mahallede ASAT tarafından su verilmesi işlemi durdurulmuş, belediye ve Manavgat Toplum Sağlığı Merkezi tarafından konu hakkında halka uyarıcı bilgilendirme yapılmıştır. Okullarda ve evlerinde içme suyundaki fazla doz klordan etkilenen, Manavgat Devlet Hastanesi'ne 46, özel hastanelerin acil servislerine 64 olmak üzere, toplam 110 kişi başvuruda bulunmuş, 15 kişi tedavileri yapılarak taburcu edilmiştir."
Açıklamada, hastanelere başvuran kişilerin muayene ve tedavilerinin devam ettiği bildirildi.
73'ü taburcu edildi
Antalya Halk Sağlığı Müdürü Muraz Özdemir, yaptığı yazılı açıklamada, ilçedeki sağlık kurumlarına klor maruziyeti nedeniyle başvuran 114 kişiden 73'ünün taburcu edildiğini belirtti. Özdemir, 41 kişinin de hastanelerde gözlem altında tutulduğu kaydetti.
15 yaşında doğum yaparken öldü
Bitlis'te bir yıl önce akrabasıyla evlendirilen 15 yaşındaki Derya B. doğumdan sonra geçirdiği beyin kanamasından dolayı hayatını kaybetti.
Habertürk'ün haberine göre, Bitlis'in Mutki ilçesine bağlı Özel Köyü'nde 1 yıl önce yani 14 yaşında akrabasıyla imam nikâhıyla evlendirilen Derya B., 15 yaşında hamile kaldı. 1 hafta önce de evde doğum yaptı. Doğumdan bir süre sonra Derya ailesi tarafından şiddetli baş ağrısı, mide bulantısı, kusma şikâyetleriyle hastaneye kaldırıldı. Muş Devlet Hastanesi'nde yapılan kontrollerin ardından beyin kanaması geçirdiği belirlenen Derya, Batman'daki özel bir hastaneye sevk edildi.
11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü hastaneye kaldırılan Derya, 2 gün yoğun bakımda kaldı. 14 yaşında evlendirilen Derya, 15 yaşında doktorların tüm çabalarına rağmen kurtarılamayıp yaşamını yitirdi.
"Erken yaşta doğum ölüm getirdi"
Derya B.'nin erken yaşta doğum yapmasından dolayı beyin kanaması geçirdiği öne sürüldü. Derya'nın cenazesi, otopsi için Batman Bölge Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Bu arada Derya B.'nin ölüm haberini alan annesi ve yakınları sinir krizleri geçirdi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
Amca: Başını ambulansa çarptı
Amca Şahin T.: "Derya'yı rahatsızlığı nedeniyle Muş'un Hasköy Devlet Hastanesi'ne götürdük. Ambulansa bindirirken kafasını çarptılar. Hasköy'de bir gün kaldık, sağlık durumu iyiydi. Her ihtimale karşı daha sonra Derya'yı Muş'a götürdük. Muş'tan da Batman'a özel bir hastaneye sevk ettiler. Batman'da iyiydi, yemek yedirdik, iğne yaptılar, sonra şuurunu kaybetti. Yoğun bakım ünitesine aldılar. Beyin kanaması geçirdiğini söylediler."
"Hamile kalma tehlikesi"
Kadın Doğum Uzmanı Prof. Dr. Aydan Biri, anne ölümlerinin doğrudan ve dolaylı anne ölümleri olarak sınıflandırıldığını, Derya'nın ölümünün ise dolaylı anne ölümü olduğunu söyledi. Hastanın dosyasıyla ilgili bilgiye sahip olmadığına dikkat çeken Biri, "Anevrizması, gebeliğe bağlı tansiyonu var mıydı, bilmiyoruz. Çocuk gelinlerin hamile kalması tehlikelidir. Adölesan gebeliklerde ölüm hızı daha yüksek. Tansiyon, erken doğum, müdahaleli doğum riski fazla. Organları tam olarak gelişmemiş, gelişimini tamamlayamamış çocukların gebelikleri daha çok ölümle sonuçlanır" dedi.
Türkiye 55'inci sırada
Uluslararası çocukları koruma örgütü "Save the Children"ın 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü kapsamında yayımladığı rapora göre, dünya genelinde 700 milyon kız çocuğu 18 yaşına gelmeden evlendirildi. Save the Children, kız çocuklarının durumunun en iyiden en kötüye doğru olduğu ülkeleri gösteren bir liste de yayımladı. Buna göre en üst sırada İsveç, Finlandiya ve Norveç yer aldı. Türkiye ise 144 ülke arasında 55'inci sırada bulunuyor. En son sıralarda ise Nijer, Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti, Mali ve Somali var.
Habertürk'ün haberine göre, Bitlis'in Mutki ilçesine bağlı Özel Köyü'nde 1 yıl önce yani 14 yaşında akrabasıyla imam nikâhıyla evlendirilen Derya B., 15 yaşında hamile kaldı. 1 hafta önce de evde doğum yaptı. Doğumdan bir süre sonra Derya ailesi tarafından şiddetli baş ağrısı, mide bulantısı, kusma şikâyetleriyle hastaneye kaldırıldı. Muş Devlet Hastanesi'nde yapılan kontrollerin ardından beyin kanaması geçirdiği belirlenen Derya, Batman'daki özel bir hastaneye sevk edildi.
11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü hastaneye kaldırılan Derya, 2 gün yoğun bakımda kaldı. 14 yaşında evlendirilen Derya, 15 yaşında doktorların tüm çabalarına rağmen kurtarılamayıp yaşamını yitirdi.
"Erken yaşta doğum ölüm getirdi"
Derya B.'nin erken yaşta doğum yapmasından dolayı beyin kanaması geçirdiği öne sürüldü. Derya'nın cenazesi, otopsi için Batman Bölge Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Bu arada Derya B.'nin ölüm haberini alan annesi ve yakınları sinir krizleri geçirdi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
Amca: Başını ambulansa çarptı
Amca Şahin T.: "Derya'yı rahatsızlığı nedeniyle Muş'un Hasköy Devlet Hastanesi'ne götürdük. Ambulansa bindirirken kafasını çarptılar. Hasköy'de bir gün kaldık, sağlık durumu iyiydi. Her ihtimale karşı daha sonra Derya'yı Muş'a götürdük. Muş'tan da Batman'a özel bir hastaneye sevk ettiler. Batman'da iyiydi, yemek yedirdik, iğne yaptılar, sonra şuurunu kaybetti. Yoğun bakım ünitesine aldılar. Beyin kanaması geçirdiğini söylediler."
"Hamile kalma tehlikesi"
Kadın Doğum Uzmanı Prof. Dr. Aydan Biri, anne ölümlerinin doğrudan ve dolaylı anne ölümleri olarak sınıflandırıldığını, Derya'nın ölümünün ise dolaylı anne ölümü olduğunu söyledi. Hastanın dosyasıyla ilgili bilgiye sahip olmadığına dikkat çeken Biri, "Anevrizması, gebeliğe bağlı tansiyonu var mıydı, bilmiyoruz. Çocuk gelinlerin hamile kalması tehlikelidir. Adölesan gebeliklerde ölüm hızı daha yüksek. Tansiyon, erken doğum, müdahaleli doğum riski fazla. Organları tam olarak gelişmemiş, gelişimini tamamlayamamış çocukların gebelikleri daha çok ölümle sonuçlanır" dedi.
Türkiye 55'inci sırada
Uluslararası çocukları koruma örgütü "Save the Children"ın 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü kapsamında yayımladığı rapora göre, dünya genelinde 700 milyon kız çocuğu 18 yaşına gelmeden evlendirildi. Save the Children, kız çocuklarının durumunun en iyiden en kötüye doğru olduğu ülkeleri gösteren bir liste de yayımladı. Buna göre en üst sırada İsveç, Finlandiya ve Norveç yer aldı. Türkiye ise 144 ülke arasında 55'inci sırada bulunuyor. En son sıralarda ise Nijer, Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti, Mali ve Somali var.
13 Ekim 2016 Perşembe
Müdürden öğrenciye 'gay' sürgünü
Saime-Salih Konca Anadolu Lisesi’nde öğrenim gören Deniz A., cinsel yönelimi sebebiyle Borsa Kız Meslek Lisesi’ne zorla naklinin istendiği gerekçesiyle şikayette bulundu.
Antalya’da Saime-Salih Konca Anadolu Lisesi’nde öğrenim gören Deniz A., cinsel yönelimi sebebiyle okul yönetiminin baskısına maruz kaldığını, dayak yediğini, hakarete uğradığını ve sonunda başka okula sürgün edilmek istendiğini iddia ederek şikayetçi oldu. Hurriyet.com.tr'de yer alan habere göre, daha önce cinsel yönelimi sebebiyle bir öğrenci tarafından dövüldüğünü ve burnunun kırıldığını belirten Deniz A., saldırgan öğrencinin okuldan uzaklaştırıldığını, ama kendi üzerindeki baskının da daha fazla arttığını söyledi.
Zorla nakil kağıdı
Okul idaresinin kendisiyle diğer öğrenciler arasında çifte standart uyguladığını söyleyen Deniz A., okul müdürü Hüseyin Yurdakul’un da Emniyet Müdürlüğü’ne, ‘Bu çocuk gay’ şeklinde yazı gönderdiğini ileri sürdü. Bunun üzerine Antalya Emniyeti Çocuk Şube Müdürlüğü’nün babasını karakola çağırdığını belirten öğrenci, babasına karakolda, “Oğlunuz eşcinsel bu gelip geçici bir heves olabilir, biz takibe alacağız” dendiğini dile getirdi. Okul müdürünün kendisine hakaret ettiğini de ileri süren liseli öğrenci Deniz A., “Odasına gittiğimde ve kendisine ben bir öğrenciyim okumak istiyorum, burası benim okulum, bu benim özel hayatım dediğimde, kendisi, ‘gerizekalı, senin özel hayatın olamaz, senin özel hayatını ben çizerim’ dedi. Babamı okula çağırıp, okuldan gitmem için nakil kâğıdını imzalattırdı” diye konuştu
Kız lisesine sürgün
Cinsel yönelimi nedeniyle zorla Borsa Kız Meslek Lisesi’ne naklinin yapılmak istendiğini söyleyen Deniz A., “Babama imzalatmam için verilen nakil kağıdını o sinirle imzalattım ama henüz okula vermedim. Başka bir okula geçiş yapacağım. Ama okul yönetimi istediği için değil. Hem daha demokratik şartlarda okumak istediğim için, hem de müdürün öğretmenleri örgütleyip okul puanımı düşürmesini istemediğim için başka bir okula geçeceğim. Ben özgür bir ortamda, laik, bilimsel bir eğitim anlayışıyla, kimsenin kimsenin özel hayatına karışmadığı şartlarda okumak istiyorum. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Tekstil ve Moda Tasarım Bölümünü kazanmak için çalışıyorum. Hedefim moda tasarımcısı olmak. Beni toplum dışına iterek okumama engel olmaya çalışıyorlar ama ben inatla hedeflerimi başarmak için çalışacağım” dedi.
Halk-Lis sahiplendi.
Deniz A.’ya CHP’nin lise örgütlenmesi Halk-Lis sahip çıktı. Yazılı bir açıklama yapan Halk-Lis Antalya İl Başkanı İrem Taşkın, “Öğrenci kardeşimizin yaşadığı dram bizleri üzmekte, aynı zamanda sinirlerimizi bozmaktadır. Türkiye’nin her yerinde bu zihniyetin sahip olduğu insanlar tarafından yapılan baskıların, ayrımcılıkların sadece bir tanesine şahit oluyoruz. Okullarda uyuşturucunun, ahlaksızlığın, disiplinsizliğin kol gezdiği bu dönemlerde idareciler, kimin görüşünün ne olduğu, kimin ne tercihlerde olduğunu kendilerine iş güç edinmişler. Okulun işi şu bu ayrımı yapmadan insanları eğitmek, öğretmenin işi ayrım yapmadan eğitim öğretin hayatında öğrenciye bir şeyler katmaktır, kesinlikle sen şöylesin böylesin diye ayrım yapmak değildir, eğer işini bilmeyen kişi veya kişiler varsa derhal oturduğu koltukları terk etmelilerdir” ifadelerini kullandı.
Antalya’da Saime-Salih Konca Anadolu Lisesi’nde öğrenim gören Deniz A., cinsel yönelimi sebebiyle okul yönetiminin baskısına maruz kaldığını, dayak yediğini, hakarete uğradığını ve sonunda başka okula sürgün edilmek istendiğini iddia ederek şikayetçi oldu. Hurriyet.com.tr'de yer alan habere göre, daha önce cinsel yönelimi sebebiyle bir öğrenci tarafından dövüldüğünü ve burnunun kırıldığını belirten Deniz A., saldırgan öğrencinin okuldan uzaklaştırıldığını, ama kendi üzerindeki baskının da daha fazla arttığını söyledi.
Zorla nakil kağıdı
Okul idaresinin kendisiyle diğer öğrenciler arasında çifte standart uyguladığını söyleyen Deniz A., okul müdürü Hüseyin Yurdakul’un da Emniyet Müdürlüğü’ne, ‘Bu çocuk gay’ şeklinde yazı gönderdiğini ileri sürdü. Bunun üzerine Antalya Emniyeti Çocuk Şube Müdürlüğü’nün babasını karakola çağırdığını belirten öğrenci, babasına karakolda, “Oğlunuz eşcinsel bu gelip geçici bir heves olabilir, biz takibe alacağız” dendiğini dile getirdi. Okul müdürünün kendisine hakaret ettiğini de ileri süren liseli öğrenci Deniz A., “Odasına gittiğimde ve kendisine ben bir öğrenciyim okumak istiyorum, burası benim okulum, bu benim özel hayatım dediğimde, kendisi, ‘gerizekalı, senin özel hayatın olamaz, senin özel hayatını ben çizerim’ dedi. Babamı okula çağırıp, okuldan gitmem için nakil kâğıdını imzalattırdı” diye konuştu
Kız lisesine sürgün
Cinsel yönelimi nedeniyle zorla Borsa Kız Meslek Lisesi’ne naklinin yapılmak istendiğini söyleyen Deniz A., “Babama imzalatmam için verilen nakil kağıdını o sinirle imzalattım ama henüz okula vermedim. Başka bir okula geçiş yapacağım. Ama okul yönetimi istediği için değil. Hem daha demokratik şartlarda okumak istediğim için, hem de müdürün öğretmenleri örgütleyip okul puanımı düşürmesini istemediğim için başka bir okula geçeceğim. Ben özgür bir ortamda, laik, bilimsel bir eğitim anlayışıyla, kimsenin kimsenin özel hayatına karışmadığı şartlarda okumak istiyorum. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Tekstil ve Moda Tasarım Bölümünü kazanmak için çalışıyorum. Hedefim moda tasarımcısı olmak. Beni toplum dışına iterek okumama engel olmaya çalışıyorlar ama ben inatla hedeflerimi başarmak için çalışacağım” dedi.
Halk-Lis sahiplendi.
Deniz A.’ya CHP’nin lise örgütlenmesi Halk-Lis sahip çıktı. Yazılı bir açıklama yapan Halk-Lis Antalya İl Başkanı İrem Taşkın, “Öğrenci kardeşimizin yaşadığı dram bizleri üzmekte, aynı zamanda sinirlerimizi bozmaktadır. Türkiye’nin her yerinde bu zihniyetin sahip olduğu insanlar tarafından yapılan baskıların, ayrımcılıkların sadece bir tanesine şahit oluyoruz. Okullarda uyuşturucunun, ahlaksızlığın, disiplinsizliğin kol gezdiği bu dönemlerde idareciler, kimin görüşünün ne olduğu, kimin ne tercihlerde olduğunu kendilerine iş güç edinmişler. Okulun işi şu bu ayrımı yapmadan insanları eğitmek, öğretmenin işi ayrım yapmadan eğitim öğretin hayatında öğrenciye bir şeyler katmaktır, kesinlikle sen şöylesin böylesin diye ayrım yapmak değildir, eğer işini bilmeyen kişi veya kişiler varsa derhal oturduğu koltukları terk etmelilerdir” ifadelerini kullandı.
Anayasa Mahkemesinden 'ezan sesi' kararı
Anayasa Mahkemesinin, evinin çevresindeki cami ve mescitlerden sabah saatlerinde yüksek sesli ezan okunmasından rahatsız olan kişinin yaptığı bireysel başvuruyu kabul edilemez bulmasına ilişkin kararının gerekçesi açıklandı.
İzmir'in Göztepe semtinde ikamet eden başvurucu, evinin çevresinde bulunan cami ve mescitlerden sabahın erken saatlerinde hoparlörlerle yüksek sesli ezan okunmasından uykusunun bölündüğünü, mensubu olmadığı bir dinin ibadetine zorlandığını ve rahatsız olduğunu öne sürdü.
Bundan kaynaklanan manevi zararının giderilmesi için idareye başvuran ve başvurusu reddedilen kişi, bu işlemin iptali istemiyle açtığı davaların da reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, başvuruyu kabul edilemez buldu. Yüksek Mahkemenin gerekçesi, Resmi Gazete'de yayımlandı.
Başvuruyla ilgili Adalet Bakanlığınca Anayasa Mahkemesine gönderilen görüşte, çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'de ibadete çağrı aracı olarak kullanılan "ezan"ın, İslam'ın tüm mezheplerinde kabul edildiği, ayrımcı bir yönünün olmadığı, toplumun birçok kesimi tarafından içselleştirilmiş ve kültürünün parçası haline gelmiş bir uygulama olduğu, gelinen tarihsel süreç içinde ezan okunması hususunda devletin negatif yükümlülüğünün bulunduğu belirtildi.
Görüşte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benzer konulardaki uygulamaları da dikkate alınarak, şikayete konu edilen ve gürültü olarak nitelendirilen olayların bireyler üzerinde meydana getirdiği rahatsızlık ile toplumun çoğunluğu tarafından kabul edilmiş dini uygulamanın devamında ulaşılmak istenen faydanın karşılaştırılması ve adil bir denge kurulması gerektiği vurgulandı.
GEREKÇEDEN
Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, başvuru konusu olayda çevresel rahatsızlığın kaynağı olarak ileri sürülen cami ve mescitlerin sabah ezanı okunurken sesin yüksek olduğu, başvurucunun ikamet ettiği çevrede üç ayrı ibadethane bulunduğu, bunların Diyanet İşleri Başkanlığı denetimine alınmış resmi görevlisi bulunan cami ve mescitlerden olduğunun anlaşıldığı kaydedildi.
Başvurucunun, yüksek sese ilişkin ölçüm değerleri, konuta mesafesi ve ses cihaz açıları gibi somut verileri başvurusuna eklemediği aktarılan gerekçede, "Somut olayda sabah saatlerinde yüksek sesle ezan okunmasından rahatsız olan bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile çoğunluğun inancının bir gereği olan, inananları namaza çağırma niteliği taşıyan ezanın sesinin kamusal alana verilmesi konusunda toplumun menfaatinin dengelenmesi söz konusudur. Bu menfaatlerin demokratik toplumlarda çoğulculuk ve hoşgörü temelinde dengelenmesi gerektiği açıktır" denildi.
Ezanın, İslam dininde bireyleri namaz ibadetine çağırmak veya ibadethaneye gidemeyenlere namaz vaktini bildirmek amacıyla İslam'ın ilk yıllarından itibaren uygulanan bir "dini ritüel" olduğu ve toplumda kültürel bir değer kazandığının da dikkate alınması gerektiği vurgulanan gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Demokratik hoşgörü ve çoğulculuk, toplumun büyük çoğunluğunun inancı doğrultusunda bazı uygulamalara izin verilmesini kaçınılmaz kılmakta ve bir arada yaşamanın getirdiği bu tür kültürel ve dini uygulamalara belli ölçüde tahammül etme yükümlülüğü doğurmaktadır. Fakat bu yükümlülük, uygulamaların bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını ihlal edecek boyuta ulaşmasına ve katlanılamaz bir yük teşkil etmesine izin verilmesi anlamına gelmemelidir."
Gerekçede, bu tespitler ışığında kamusal makamların olaya gereken özenle yaklaşmadıkları ve olayda söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmedikleri, başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma hakkının korunması bağlamında kamusal makamların negatif ve pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri sonucuna varılmasının mümkün olmadığı kaydedildi. Hürriyet
İzmir'in Göztepe semtinde ikamet eden başvurucu, evinin çevresinde bulunan cami ve mescitlerden sabahın erken saatlerinde hoparlörlerle yüksek sesli ezan okunmasından uykusunun bölündüğünü, mensubu olmadığı bir dinin ibadetine zorlandığını ve rahatsız olduğunu öne sürdü.
Bundan kaynaklanan manevi zararının giderilmesi için idareye başvuran ve başvurusu reddedilen kişi, bu işlemin iptali istemiyle açtığı davaların da reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, başvuruyu kabul edilemez buldu. Yüksek Mahkemenin gerekçesi, Resmi Gazete'de yayımlandı.
Başvuruyla ilgili Adalet Bakanlığınca Anayasa Mahkemesine gönderilen görüşte, çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'de ibadete çağrı aracı olarak kullanılan "ezan"ın, İslam'ın tüm mezheplerinde kabul edildiği, ayrımcı bir yönünün olmadığı, toplumun birçok kesimi tarafından içselleştirilmiş ve kültürünün parçası haline gelmiş bir uygulama olduğu, gelinen tarihsel süreç içinde ezan okunması hususunda devletin negatif yükümlülüğünün bulunduğu belirtildi.
Görüşte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benzer konulardaki uygulamaları da dikkate alınarak, şikayete konu edilen ve gürültü olarak nitelendirilen olayların bireyler üzerinde meydana getirdiği rahatsızlık ile toplumun çoğunluğu tarafından kabul edilmiş dini uygulamanın devamında ulaşılmak istenen faydanın karşılaştırılması ve adil bir denge kurulması gerektiği vurgulandı.
GEREKÇEDEN
Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, başvuru konusu olayda çevresel rahatsızlığın kaynağı olarak ileri sürülen cami ve mescitlerin sabah ezanı okunurken sesin yüksek olduğu, başvurucunun ikamet ettiği çevrede üç ayrı ibadethane bulunduğu, bunların Diyanet İşleri Başkanlığı denetimine alınmış resmi görevlisi bulunan cami ve mescitlerden olduğunun anlaşıldığı kaydedildi.
Başvurucunun, yüksek sese ilişkin ölçüm değerleri, konuta mesafesi ve ses cihaz açıları gibi somut verileri başvurusuna eklemediği aktarılan gerekçede, "Somut olayda sabah saatlerinde yüksek sesle ezan okunmasından rahatsız olan bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile çoğunluğun inancının bir gereği olan, inananları namaza çağırma niteliği taşıyan ezanın sesinin kamusal alana verilmesi konusunda toplumun menfaatinin dengelenmesi söz konusudur. Bu menfaatlerin demokratik toplumlarda çoğulculuk ve hoşgörü temelinde dengelenmesi gerektiği açıktır" denildi.
Ezanın, İslam dininde bireyleri namaz ibadetine çağırmak veya ibadethaneye gidemeyenlere namaz vaktini bildirmek amacıyla İslam'ın ilk yıllarından itibaren uygulanan bir "dini ritüel" olduğu ve toplumda kültürel bir değer kazandığının da dikkate alınması gerektiği vurgulanan gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Demokratik hoşgörü ve çoğulculuk, toplumun büyük çoğunluğunun inancı doğrultusunda bazı uygulamalara izin verilmesini kaçınılmaz kılmakta ve bir arada yaşamanın getirdiği bu tür kültürel ve dini uygulamalara belli ölçüde tahammül etme yükümlülüğü doğurmaktadır. Fakat bu yükümlülük, uygulamaların bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını ihlal edecek boyuta ulaşmasına ve katlanılamaz bir yük teşkil etmesine izin verilmesi anlamına gelmemelidir."
Gerekçede, bu tespitler ışığında kamusal makamların olaya gereken özenle yaklaşmadıkları ve olayda söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmedikleri, başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma hakkının korunması bağlamında kamusal makamların negatif ve pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri sonucuna varılmasının mümkün olmadığı kaydedildi. Hürriyet
Ünlü yazar Dario Fo yaşamını yitirdi
İtalyan oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve oyuncu Dario Fo 90 yaşında hayatını kaybetti.
Politik hicivleriyle ünlenen ve 1997 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen İtalyan oyun yazarı Dario Fo 90 yaşında hayatını kaybetti.
Türkiye'de "Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü" eseriyle tanınan Fo'nun eseri İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda 8 yıl sergilendi.
Fo'nun yazdığı önemli eserler arasında "Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü" (1970), "Klaksonlar", "Borazanlar ve Bırtlar" (Diğer adıyla "Yüzsüz"), "Kadın Oyunları" (1981), "Elizabeth", "Neredeyse Kadın", "Ödenmeyecek Ödemiyoruz" (1974) bulunuyordu.
Politik hicivleriyle ünlenen ve 1997 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen İtalyan oyun yazarı Dario Fo 90 yaşında hayatını kaybetti.
Türkiye'de "Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü" eseriyle tanınan Fo'nun eseri İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda 8 yıl sergilendi.
Fo'nun yazdığı önemli eserler arasında "Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü" (1970), "Klaksonlar", "Borazanlar ve Bırtlar" (Diğer adıyla "Yüzsüz"), "Kadın Oyunları" (1981), "Elizabeth", "Neredeyse Kadın", "Ödenmeyecek Ödemiyoruz" (1974) bulunuyordu.
Atanamayan kadın öğretmen kasap oldu
Antalya'da 25 yaşındaki Ayşegül Başar, öğretmen olarak atanamayınca baba mesleği kasaplığa başladı. Ankara Üniversitesi Tarih Bölümü mezun olan Başar, "İki defa KPSS'ye girdim ama atanamadım. Bu işe başlamış oldum severek yapıyorum artık" dedi.
Ankara Üniversitesi (AÜ) Tarih Bölümünden mezun olup öğretmenlik formasyonu alan 25 yaşındaki Ayşegül Başar, atanamayınca eline satır ve bıçağı alıp baba mesleği kasaplığa başladı.
Antalya’nın Aksu ilçesinde yaşayan 25 yaşındaki Ayşegül Başar, büyük bir hevesle okuduğu Ankara Üniversitesi tarih bölümünden 2007 yılında mezun oldu. Hayallerini süsleyen öğretmenlik için formasyonunu da alan Başar’ın hayatı planladığı gibi olmadı.
Öğretmen olabilmek için iki defa Kamu Personeli Seçme Sınavı’na(KPSS) giren Başar, atanamayınca rotasını başka bir alana çevirdi.
Baba mesleğini tercih eden Başar, bir miktar kredi çekip kasap dükkanı açtı. Yıllarca emek verip hak ettiği diplomasıyla beraber, sabah erkenden işe koyuluyor. Hazırlıklarını tek başına tamamlayan Başar, güç gerektiren satırla et işleme işinin üstesinden de gelmeyi başarıyor.
"Müşteriler beni görünce şaşırıyor"
Zaman zaman zorlandığını ancak işini hevesle yaptığını kaydeden Başar’ın en büyük destekçisi ise hem babası hem de meslektaşı Ali Başar oldu.
Elinde satırla dükkanda kendisini gören müşterilerinin şaşırdığını belirten Ayşegül Başar, şunları anlattı:
"Ankara Üniversitesi’nde okudum ama baba mesleği yapıyorum. İşim zor güç gerektiriyor. Çocukluğumdan bu yana bu işin içinde olduğum için çok fazla etkilemiyor. Atama konusunda bazı sıkıntılar var. Özellikle tarih öğretmenliği atamalarında büyük sorun var. İki defa KPSS'ye girdim ama atanamadım. Bu işe başlamış oldum severek yapıyorum artık. Buraya gelen müşterilerimiz beni görünce şaşırıyorlar. Ama önceden tanıyanlar olunca tebrik ediyorlar ve destekliyorlar, dışarıdan gelenler şaşıyorlar sadece. Özellikle kadın mesleği olmadığını vurguluyorlar. ‘Çok iyi yapmışsın sana yakışır’ diyenler de oluyor. Tarih bölümünü okurken bu işi yapacağımı düşünmemiştim ama şartlar bunu gerektirdi diyebilirim. Halimden memnunum."
Başar, gelecekle ilgili planları arasında büyük bir restoran açmak olduğunu da sözlerine ekledi. DHA
Ankara Üniversitesi (AÜ) Tarih Bölümünden mezun olup öğretmenlik formasyonu alan 25 yaşındaki Ayşegül Başar, atanamayınca eline satır ve bıçağı alıp baba mesleği kasaplığa başladı.
Antalya’nın Aksu ilçesinde yaşayan 25 yaşındaki Ayşegül Başar, büyük bir hevesle okuduğu Ankara Üniversitesi tarih bölümünden 2007 yılında mezun oldu. Hayallerini süsleyen öğretmenlik için formasyonunu da alan Başar’ın hayatı planladığı gibi olmadı.
Öğretmen olabilmek için iki defa Kamu Personeli Seçme Sınavı’na(KPSS) giren Başar, atanamayınca rotasını başka bir alana çevirdi.
Baba mesleğini tercih eden Başar, bir miktar kredi çekip kasap dükkanı açtı. Yıllarca emek verip hak ettiği diplomasıyla beraber, sabah erkenden işe koyuluyor. Hazırlıklarını tek başına tamamlayan Başar, güç gerektiren satırla et işleme işinin üstesinden de gelmeyi başarıyor.
"Müşteriler beni görünce şaşırıyor"
Zaman zaman zorlandığını ancak işini hevesle yaptığını kaydeden Başar’ın en büyük destekçisi ise hem babası hem de meslektaşı Ali Başar oldu.
Elinde satırla dükkanda kendisini gören müşterilerinin şaşırdığını belirten Ayşegül Başar, şunları anlattı:
"Ankara Üniversitesi’nde okudum ama baba mesleği yapıyorum. İşim zor güç gerektiriyor. Çocukluğumdan bu yana bu işin içinde olduğum için çok fazla etkilemiyor. Atama konusunda bazı sıkıntılar var. Özellikle tarih öğretmenliği atamalarında büyük sorun var. İki defa KPSS'ye girdim ama atanamadım. Bu işe başlamış oldum severek yapıyorum artık. Buraya gelen müşterilerimiz beni görünce şaşırıyorlar. Ama önceden tanıyanlar olunca tebrik ediyorlar ve destekliyorlar, dışarıdan gelenler şaşıyorlar sadece. Özellikle kadın mesleği olmadığını vurguluyorlar. ‘Çok iyi yapmışsın sana yakışır’ diyenler de oluyor. Tarih bölümünü okurken bu işi yapacağımı düşünmemiştim ama şartlar bunu gerektirdi diyebilirim. Halimden memnunum."
Başar, gelecekle ilgili planları arasında büyük bir restoran açmak olduğunu da sözlerine ekledi. DHA
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)