11 Ocak 2017 Çarşamba

UNICEF'in sorusunu anlamadılar

UNICEF, çocuk yaşta evliliklerin engellenmesine ve kız çocuklarının eğitimlerine devam edebilmesi için çalışmalarına devam ediyor. UNICEF tarafından 'Kızlara Söz Ver' isimli bir kampanya başlattı. Fakat kampanya bazı sosyal medya kullanıcıları tarafından anlaşılamadı.

UNICEF tarafından Instagram aracılığıyla kullanıcılara yollanan sponsorlu bir gönderide, çocuk gelinlere dikkat çekmek amacıyla bir sosyal mesaj kullanıldı. Görselde, "Ahmet 32, karısı Leyla ise 14 yaşındadır. İkisinin 3 yıl önceki yaşlarının toplamı kaçtır?" diye bir soru yer alıyor.
Aslında soruda verilmek istenen mesaj gayet net; Leyla'nın bir çocuk olduğu.
Fakat sorunun altına gelen cevaplar, görenleri şaşırttı.
Bazı sosyal medya kullanıcıları bu bir matematik problemiymiş gibi hesap yaptı ve '40' sonucuna vardı.
Türkiye'de çocuk yaşta evlendirilme gerçeği
TÜİK'in 2015 verilerine göre 2015'te toplam 602 bin 982 resmi evlilikten 31 bin 337'sinde 16-17 yaşındaki kız çocukları gelin oldu. Bu sayı, toplam evliliklerin yüzde 5,2'sine denk geliyor. İllerin içindeki evlilik oranlarında çocuk yaşta evliliğin en yükkek olduğu şehir yüzde 15,3 oranıyla Kilis. Bu ili yüzde 15,2 ile Kars, yüzde 15,1 ile Ağrı, yüzde 14,4 ile Muş, yüzde 13,7 ile Niğde, yüzde 12,7 ile Bitlis, yüzde 12,5 ile Kahramanmaraş, yüzde 12,1 ile Aksaray, yüzde 11,8 ile Gaziantep ve yüzde 11,5 ile Yozgat izliyor.
UNICEF nedir?
UNICEF, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından çocuk haklarının korunması adına tanıtım ve savunu çalışmaları yapmak, çocukların temel gereksinimlerinin karşılanmasına yardımcı olmak ve çocukların potansiyellerini eksiksiz biçimde gerçekleştirmek için fırsatlar yaratmak üzere görevlendirilmiş bir kuruluştur.

Arıcılıkta kullanılan antibiyotikler sağlığı tehdit ediyor

Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü Arı Sağlığı Bölüm Başkanı Fatih Yılmaz, arı hastalıklarında kullanılan antibiyotiklerin insan sağlığını tehdit ettiğini bu sebeple arıcıların kesinlikle hastalıklarla mücadelede antibiyotik kullanmaması gerektiğini söyledi.

Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü Arı Sağlığı Bölüm Başkanı Fatih Yılmaz, arı hastalıklarında kullanılan antibiyotiklerin insan sağlığını tehdit ettiğini bu sebeple arıcıların kesinlikle hastalıklarla mücadelede antibiyotik kullanmaması gerektiğini söyledi.
Türkiye’de üretimi artan ve dünyada önemli bir sektör olan arıcılıkta, hastalıklara karşı yapılan tedaviler büyük önem taşıyor. Arılarda meydana gelen hastalıkların tedavisi için yapılan çalışmalar hem arı hem de insan sağlığını tehdit edebiliyor.
Arı hastalıklarına karşı kullanılan antibiyotikler, üretilen ballara bulaşarak insan vücuduna aktarılıyor ve sağlığı tehdit eder hale geliyor. Konuya ilişkin açıklama yapan ve arı hastalıklarına karşı mücadelede bazı arıcıların yasak olmasına rağmen antibiyotik kullandığını ifade eden Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü Arı Sağlığı Bölüm Başkanı Fatih Yılmaz, bu tür ilaçların kullanımının yasaklandığını, kullanılması halinde de insan sağlığını tehdit ettiğini belirtti.
'Antibiyotik kullanıyorlar'
Arıcılık sektörüne meydana gelen hastalıklarda antibiyotik kullanımının AB normları gereği yasaklandığını buna rağmen bazı arıcıların bu tür ilaçları kullanmaya devam ettiğini ifade eden Yılmaz, “Türkiye AB normları gereğince Türkiye’deki arıların antiboyotik kullanımı yasaklandı. Ama arıcılarımız atadan, deden kalan alışkanlıklarla bazı hastalıklara karşı antibiyotik kullanımı yasak olmasına rağmen bu durum ile karşılaşabiliyoruz. Özellikle Amerikan yavru çürüklüğü hastalığının tedavilerinin kullanımında görülebiliyor. Ama Türkiye’de kullanımı kesinlikle yasak olan bir uygulamadır. Bunun kullanılmasını kesinlikle ve kesinlikle yasaktır” dedi.
'Türkiye arıcılığı zarar görüyor'
Arı hastalıklarıyla mücadele de kullanılan antibiyotiklerin satışının yasak olduğunu bu durumun üreticiye ve özellikle Türkiye arıcılığına zarar verdiğini aktaran Yılmaz; “Hastalıklarda kullanılan antibiyotik yöntemlerinin geri dönüşümüne bakacak olursak. Arıcılarımız antibiyotik kullanımı döneminin genellikle nektar akımı dönemi olmadığını ya da bu dönemde kullanmadıklarını söylüyorlar. Ancak bal mumunun çok farklı bir madde olması, ilaç kalıntılarının bal mumunun üstünde birikmesine, kuluçkadaki ballarda birikmesine sebep oluyor ve satılan ballarda antibiyotik çıkmasına sebebiyet verebiliyor. Bu doğrultuda antibiyotik çıkan balların satılması kesinlikle yasak olduğu için üreticilerimiz bu durumdan zarar görüyorlar, satıcı zarar görüyor, global anlamda düşünürsek Türkiye arıcılığı bundan zarar görüyor. Çünkü Türkiye arıcılığında antibiyotik kullanılıyor olması demek bizim Avrupa’ya mal satamamamız demektir” diye konuştu.
'Antibiyotikli ballar insan sağlığını tehdit ediyor'
Türkiye’de kullanımı yasak olmasına rağmen bazı arıcıların kullandığı antibiyotiklerin insan sağlığını tehdit ettiğinin altını çizen Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü Arı Sağlığı Bölüm Başkanı Fatih Yılmaz, “İnsanlar tarafından alınan ve içinde antibiyotik bulunan ballar insan sağlığını tehdit ediyor. Çünkü kalıntı şeklinde olan antibiyotikler az miktarda alındığında vücudumuzdaki zararlı organizmalar bunlara karşı direnç oluşturuyor ve bu durum hastalıkların tedavisini zorlaştırıyor” şeklinde konuştu.

Amasya'da 'domuz safarisi'

Amasya’da özel bir firma tarafından 10 yıldır organizasyonu yapılan 'domuz safarisi'ne, Avrupalı avcılar ilgi gösterdi.

Amasya'da hizmet veren özel bir firma aracılığıyla organizasyonu yapılan ve 10 yıldır devam eden 'domuz safarisi'ne Fransa, Belçika, Avusturya ve Alman avcılar ilgi gösteriliyor. Her yıl kış sezonunda yapılan etkinlik, 2 grup halinde ve 10 kişilik gruplar halinde yapılıyor.
'Domuz safarisi'nde rehberlik eden 43 yaşındaki Hayati Hombac, "Her yıl kış sezonunda Fransa, Belçika, Avusturya ve Almanya’dan gelen domuz safarisine meraklı avcılar, Amasya’ya gelerek domuz avlıyorlar. Bizler kendilerine sadece güzergah konusunda yardımcı oluyoruz. Kendileri diğer ihtiyaçlarını ve kamp malzemelerini yanlarında getiriyorlar" diye konuştu.
Domuz safarisinde vurulan domuzların hem fotoğraflarını çeken, hem de kendileri vurdukları hayvanların önünde fotoğraf çektiren Avrupalılar, düzenlenen organizasyona farklı bir heyecan getiriyor.
Her avcı 2 domuz vurabiliyor
Orman Bölge Müdürlüğü'ne bağlı Milli Parklar Şube Müdürlüğü'nden alınan bilgiye göre, her yıl resmi izinle yapılan domuz avında, kişi başı 500 TL yatırıldığı ve her bir avcının en fazla 2 domuz vurma hakkının bulunduğu
Sinan Harmancı/ Amasya-DHA

Tansiyon ilacı plastik çıktı

Manisa'da kalp rahatsızlığı sebebiyle kaldırıldığı hastanede beş ay arayla iki defa açık kalp ameliyatı olan ve metal protez kalp kapağı ile yaşamını sürdüren 36 yaşındaki Çağlar Çil, tedavisi için verilen hapların plastik çıktığını belirtti. Çil'in şikayeti üzerine Manisa İl Sağlık Müdürlüğü İlaç ve Eczacılık Birimi'nce incelemeye alınan haplar, araştırılması için Sağlık Bakanlığı'na gönderildi.

Manisa'da bir çocuk babası Çağlar Çil, fenalaşınca 2014 yılında kaldırıldığı hastanede beş ay arayla iki defa açık kalp ameliyatı oldu. Metal protez kalp kapağı ile yaşamını sürdüren Çağlar Çil'e doktorlar tedavisi için toplar ve atardamarı gevşeterek, kalbin kan pompalamasını kolaylaştırıp, kan akışını düzenleyen yüksek tansiyon ilacı verdi. Çil, iki yıl boyunca bu ilaçları kullandı. Ancak, en son geçen kasım ayında aldığı ilaçlar nedeniyle rahatsızlandığını ve kabızlık sorunu yaşadığını belirten Çil, dışkısında kalp tedavisi için kullandığı ilacın çıktığını farketti. Normal şartlarda içmesinden sonra 6 dakika içinde erimesi gereken ilacın 24 saat geçmesine rağmen erimemesinden şüphelenen Çil, hapın daha önce kullandıklarından farklı olarak plastik gibi olduğunu gördü. İlacın sahte olmasından şüphelenen Çil, soluğu kendisine ilacı yazan Manisa Merkez Efendi Hastanesi'ndeki doktorunun yanında aldı. Doktorun kendisini ilacı aldığı eczaneye yönlendirmesinin ardından Manisa İl Sağlık Müdürlüğü'ne giden Çil, yetkilerle görüşerek, şikayetini anlattı. Haplar, Manisa İl Sağlık Müdürlüğü İlaç ve Eczacılık Birimi'nce inceleme altına alındı. İlaçlar, Sağlık Bakanlığı'na gönderildi.
Dava için bakanlık sonucunu bekliyor
Olayın ardından ilaçlara karşı duyduğu güvensizlik sebebiyle tedavisini ihmal eden Çağlar Çil, ölüm korkusu ile burun buruna yaşıyor. Dava açıp, hakkını arayacağını belirten Çil, "Bu ilaç benim sürekli rahatsızlığıma neden oluyor. Sürekli ölüm korkusu ile yaşamak apayrı bir duygu. Hayatımı bu ilaca bağlı olarak yaşıyorum. Bütün hayatım bu ilaçlara bağlı. Bunlar da sahte çıktıktan sonra kime veya ne ye güvenerek yaşayayım" dedi. cnntürk

İstanbul'da "kış güneşi" kendini gösterecek

Soğuk hava ve kar yağışının sona erdiği İstanbul'da sıcaklıklar artmaya başladı. 

AA muhabirinin Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerinden derlediği bilgilere göre, kentte yaklaşık 5 gündür devam eden kar yağışı sona eriyor. Sıfırın altında seyreden sıcaklıklar da buna paralel artış göstermeye başlıyor.
Bu kapsamda, kentte bugün en düşük 0 derece olması beklenen sıcaklığın ilerleyen saatlerde 5 dereceye kadar çıkması bekleniyor. Gün boyu parçalı bulutlu olması öngörülen havanın, akşam saatlerinden itibaren yer yer karla karışık yağmura dönmesi tahmin ediliyor.
Hava sıcaklığının ise yarın sıfırın derecenin üstüne çıkıp en düşük 3, en yüksek 6 derece olacağı öngörülüyor. Söz konusu 2 gün karla karışık yağış ihtimali bulunuyor.
Kentte, cuma günü ise yağışların yerini "kış güneşi"ne bırakması bekleniyor. Buna göre, cuma günü havanın güneşli, sıcaklığın en düşük 3, en yüksek 6, cumartesi güneşli, en düşük 4 en yüksek 8 derece olması öngörülüyor.
Hava sıcaklığının ise pazar günü yağışla birlikte 5 ila 9 derece arasında olacağı tahmin ediliyor.

Parfüm, şampuan ve diş macununa ek vergi

Parfüm, şampuan, deodorant, diş macunu, ayakkabı boyası ve mum gibi ürünlerin aralarında yer aldığı çeşitli eşyaların ithalatında yüzde 17-25 arasında ilave gümrük vergisi alınacak.

Bakanlar Kurulunun, İthalat Rejimi Kararına Ek Kararı, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre, İthalat Rejimi Kararına ek liste ve tabloda gümrük tarife pozisyonu ile isimleri belirtilen, aralarında parfüm, şampuan, deodorant, diş macunu, ayakkabı boyası ve mumların da yer aldığı eşyaların ithalatında yüzde 17-25 arasında ilave gümrük vergisi uygulanacak.
Bu kapsamda tahsil edilecek toplam vergi oranı Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanun'da gösterilen hadlerin yüzde 50 artırılmış düzeyini  aşamayacak. Aşması durumunda söz konusu kanunda gösterilen hadlerin yüzde 50artırılmış düzeyi uygulanacak. Kararların uygulanmasında eşyanın menşeinin doğru beyan edilmesinden ithalatçı sorumlu tutulacak. Bu kararların yayımı tarihinden önce Türkiye'ye sevk edilmek üzere, taşıma belgesi düzenlenerek yüklemesi yapılmış eşyanın ithalatına ilişkin gümrük beyannamesinin, kararın yayımı tarihinden sonra en geç 45 gün içinde tescil edilmesi halinde bu karar hükümleri uygulanmayacak.

2017 Hac kayıt yenileme işlemleri: Diyanet İşleri hac kayıt yenileme ücreti alacak mı?

Hac kayıt yenileme işlemleri 9 Ocak Salı günü Diyanet İşleri'nin yaptığı duyuru ile başladı. 2017 yılında ilk kez hac kaydı yapacak adayların işlemleri geçtiğimiz günlerde dolmuştu. Önceki yıllarda otomatik olarak yapılan kayıt yenileme bu yıl yapılan yeni uygulama ile bireysel başvuru ile yenilemeye dönüştürüldü. Diyanet İşleri'nin resmi internet adresinden yapılan duyuruda işlemler için herhangi bir ücret alınmayacağı ifade edilirken sürenin 31 Ocak'ta dolacağı dile getirildi. İletişim bilgilerinin güncellenmesi ile ilgili hatırlatmayı da yapan kurum adayların kurayı kazanmaları halinde nasıl haberlerinin olacağını da açıkladı.

2017 yılı hac kayıt yenileme işlemleri 9 Ocak 2017 tarihinde başladı. Ocak ayının sonuna kadar devam edecek işlemler boyunca hacı adayları işlemleri hem internet üzerinden hem de Diyanet İşleri'ne ait kurumlardan yapabilecek. Bu yıl ilk kez kayıt yaptıran hacı adayları için tanınan süre 6 Ocak'ta dolarken adaylar yenileme işlemlerinin tamamlanmasının ardından başvuru sonuçlarını beklemeye başlayacak. Cep telefonlarına gelen mesajın yanı sıra adaylar sonuç sorgulama sistemi üzerinden kuradan adlarının çıkıp çıkmadığını öğrenebilecek.
Adaylar kurayı kazanmış olsalar bile yanlış iletişim bilgileri vermiş olmaları halinde sorumluluk kendilerine ait olacak.
BAŞVURULAR NASIL YAPILIR?
Daha önceki yıllarda başvuru yapmayan adaylar için açılan başvuru süreci Diyanet İşleri’nin resmi internet adresinin yanı sıra illerde bulunan müftülüklerden de yapılabilecek. Hac için ilk defa kayıt yaptıracak hacı adayları konaklama tercihlerini de kendileri belirleyecek. 
ÜCRET NE KADAR OLACAK?
20 TL’lik ön kayıt ücretini belirtilen bankalara yatıracak olan adaylar kayıt paralarını yatırmalarının ardından “Oda tercihli konaklama” ve “Otel konaklama” türlerinden birini seçecek. Önceki yıllarda kayıt yaptıran adaylar başvurularını yenilediği takdirde kendilerinden ücret alınmayacak.
SON GÜN NE ZAMAN?
2017 yılında ilk kez kayıt yaptıracakların 28 Aralık- 6 Ocak tarihlerinde başvurularını tamamlamış olması gerekiyor. Önceki yıllarda kayıt yaptıran kişiler ise 9 Ocak ile 31 Ocak tarihleri arasında kayıtlarını yenilemek zorunda. Diyanet İşleri yaptığı uyarıda adayların yenileme işlemlerinin otomatik olmayacağını bu nedenle yenileme işlemlerinin bireysel olarak yapılması gerektiğini ifade etti. Yenileme işlemlerini yapmayan adaylar 2017 yılı kuralarına dahil edilmeyecek.
OTOMATİK YENİLEME OLMAYACAK
Önceki yıllarda Hac ibadeti için başvuru yapan adayların kayıtları yenil yılda otomatik olarak yenilenirken Diyanet bu yıl bahsi geçen uygulamanın gerçekleştirilmeyeceğini duyurdu.
İLETİŞİM BİLGİLERİ GÜNCELLENMELİ
Kura çekiminin ardından kutsal topraklara gitme hakkı kazanan kişiler sistemde kayıtlı bulunan iletişim bilgileri üzerinden kurumla iletişime geçecek. Bu nedenle iletişim bilgilerini güncellemeyen adayların sorumlulukları kendilerine ait olacak.
KAZANDIĞIMI NASIL ANLARIM?
Hac ibadeti için seçilen şanslı kişiler arasına giren adayların cep telefonlarına SMS şifresi gelecek. Bu şifre ile birlikte kuruma giden kişiler “Kesin kayıt yaptırabilir” belgesiyle birlikte diğer işlemleri başlatabilecek.

10 Ocak 2017 Salı

Şaşkına çeviren olay: Evinin yer aldığı ülke değişti

Güney Osetya bölgesinde yaşayan Vanişvili sıradışı bir olayla karşılaştı. Vanişvili, birkaç gün ayrıldığı evinden geri döndüğünde evinin bir başka ülkenin sınırları içerisinde kaldığını öğrendi.

Gürcistan'ın Güney Osetya bölgesinde yaşayan 82 yaşındaki Dato Vanişvili, birkaç günlük aradan sonra döndüğü evinin bir başka ülke sınırları içerisinde kaldığını öğrenince şaşkına döndü. İlginç olayın nedeni, Rusya'nın Gürcistan'ın Osetya bölgesindeki sınır çizgisini değiştirmesi...
NTV'de yer alan habere göre, birkaç günlük aradan sonra evine dönen Dato Vanişvili, evinin etrafında dikenli teller ve kendisine evlerinin başka bir ülke sınırları içerisinde kaldığını söyleyen Rus askerleriyle karşılaştı. Vanişvili gibi, bölgedeki diğer birçok Gürcünün evleri ve tarlaları da Rus ordusunun belirlediği yeni sınırın diğer tarafında kaldı.
Sınırın her hafta Rusya lehine ilerlediğini söyleyen bölge halkı, topraklarının işgal edildiğini belirtiyor. Güney Osetya bölgesinde Gürcistan ve Rusya arasındaki çatışmanın ardından "Yönetimsel sınır çizgisi" adlı bir bölge yer alıyor. Ancak sınırın çizgileri çok da net değil. Bazı uzmanlara göre Moskova yönetimi, Kırım gibi Güney Osetya'yı da kendisine bağlamaya çalışıyor.

Devlet Şivan Perver'e 14 bin lira tazminat ödeyecek

Anayasa Mahkemesi, Kürt sanatçı Şivan Perver ile Türk Halk Müziği sanatçısı sanatçı Güler Işık arasında 12 yıl süren 'şarkının izinsiz kullanılması' davasında, makul surede yargılama hakkının ihlal edildiğine, bu nedenle Perver'e 14 bin lira manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Kürt sanatçı Şivan Perver ile Türk Halk Müziği sanatçısı Güler Işık arasında, Perver'in, 'Bejna Zraj' adlı eserinin, Işık tarafından izinsiz olarak uyarlanıp 'Narım' adı ile seslendirilmesi ve albümüne konulması ile ilgili davanın 12 yıl sürmesi konusu Anayasa Mahkemesine taşındı. Şivan Perver avukatı aracılığı ile bireysel başvuru kapsamında Anayasa Mahkemesi'ne, 'Makul surede yargılama hakkının ihlal edildiği' iddiası ile başvuru yaptı. Başvuruda Şivan Perver'in kimliğinin gizli tutulması da istendi.
Anayasa Mahkemesi verdiği kararda, başvurucunun söz ve müziği kendisine ait şarkının izinsiz olarak kullanılması nedeniyle ortaya çıkan maddi ve manevi zararının giderilmesi talebiyle 22 Mayıs 2002 tarihinde dava açtığını, İstanbul 1'inci Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin 26 Nisan 2012 tarihli kararıyla davanın kısmen kabulüne karar verdiğini ve kararın Yargıtay 11'nci Hukuk Dairesinin 20 Aralık 2013 ilamı ile onandığını, yapılan karar düzeltme talebinin ise reddedildiğini belirtti.
Devlet 14 bin lira ödeyecek
Mahkeme verdiği kararda başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebini de kabul ederek şöyle dedi:
"Başvurucunun makul surede yargılama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olduğuna, başvurucuya net 14 bin lira manevi tazminat ödenmesine, tazminata ilişkin diğer taleplerin reddine karar verilmiştir" dedi.
Davanın geçmişi
Sanatçı Şivan PerVer, avukatı aracılığı ile 2002 yılında halk müziği sanatçısı Güler Işık'ın 'Olsun be yar' adlı albümünde 'Narım' isimli eseri seslendirmesini yargıya taşıdı. Eserin, 1992'de çıkarttığı 'Zembilfroş' albümünde yer alan 'Bejna Zraj' adlı şarkısından izinsiz uyarlandığı iddiasıyla maddi ve manevi 30 bin lira tazminat talebinde bulundu. 10 yıl süren yargılama sonucu mahkeme, Şivan Perwer'e 10 bini maddi, 5 bini de manevi olmak üzere toplam 15 bin lira tazminat verilmesini kararlaştırdı. Güler Işık'ın avukatı Hikmet Yalçın ise mahkemeye, yazar Cevad Mervani'nin Kürtçe şarkı sözleri ve bestelerini derlediği 'Kılam, Stranen Kurdi' kitabını sunarak, eserin anonim olduğunu bu nedenle tazminat kararının ortadan kaldırılmasını talep etti. Bu dilekçeyi dikkate alan mahkeme, yeniden yargılama başlatarak, dosyayı yeni esasa kaydetti. DHA

İstanbul'da okullar 11 Ocak Çarşamba günü tatil edildi

İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul'da okullarda eğitim ve öğretime Çarşamba günü de ara verildiğini duyurdu.

İstanbul Valisi Vasip Şahin, Twitter'dan yaptığı açıklama ile kentte okulların Çarşamba günü de tatil edildiğini duyurdu.
Vali Şahin, okulların tatil edildiğini, "İlimizde beklenenin üzerinde kar yağışı sebebiyle ulaşım güvenliği bakımından eğitim-öğretime Çarşamba günü ara verilmiştir" diyerek duyurdu.
 Vali Vasip Şahin'in paylaştığı basın duyurusunda da şunlar ifade edildi:
"Yoğunluğu tahminlerin üzerinde seyreden kar yağışının bugün de etkisini sürdüreceği beklenmektedir. Bu nedenle, meydana gelen kar birikintileri, don ve buzlanmanın özellikle ara cadde ve sokaklarda araç trafiği ve yaya ulaşımında yol açtığı olumsuz etkiler göz önüne alınarak, herhangi bir sıkıntı veya mağduriyetle karşılaşılmaması için tedbir amacıyla tüm resmî ve özel kreş, anaokulu, ilkokul, ortaokul ve liselerde; gündüz bakımevleri, çocuk kulüpleri, Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri, Rehberlik Araştırma Merkezleri ile Halk Eğitim Merkezlerinde eğitim ve öğretim faaliyetlerine yarın (11 Ocak 2017 Çarşamba) ara verilmesi uygun görülmüştür. Aynı gün kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan engelli personel ile hamile personel idari izinli sayılacaktır."

Deniz Baykal’dan TBMM’de tarihi konuşma

TBMM’de görüşülmeye başlanan Anayasa paketinde ilk sözü alan CHP eski lideri Deniz Baykal tarihi bir konuşma yaptı. Önce babasını anan Baykal, ‘’TBMM tarafından İstiklal Madalyası ile onurlandırılmış bir istiklal gazisinin oğlu olarak, babamın helalliğini kazanabilmek için konuşmak zorundayım'’ dedi.

Sözlerine “Tarihi bir toplantı yapıyoruz, buraya Türkiye’ye sahip çıkmak için geldim, buna ihtiyaç var” diyerek başlayan Baykal şunları söyledi:
BELKİ SON ŞANS
Belki hiç birimiz için, bundan sonra böyle bir konuşma şansı olmayacak. Bu değişiklik alel acele hazırlanış sipariş bir projedir. Millet egemenliğinin yerine şahıs hegomanyası geliyor. Bu tekliften Türk halkının haberi yok. Üniversitelerin, baroların, sendikaların, esnafın, milletin haberi yoktur. Milleti uyarmadan işi olup bittiye getirme çabası var. Karda kışta zemheride bu telaş niye… Talimatla milletin arkasından oyun çevirmeyin. Gümrükten mal mı kaçırıyorsunuz ?”
ŞAHIS HEGOMONYASI
Ne yazık ki böyle tarihi karar anına bizi taşıyan, müellifi bilinmeyen boş kağıt imzalatılarak önümüze getirilen bir projedir. Bu projenin müellifi belli değildir ama arkasındaki siyasi irade bellidir. Bu proje alel acele bir hazırlanmış, hukuki ve siyasal olgunluktan uzak bir sipariş projedir. Milletin egemenliğini ve Meclis'in üstünlüğü anlayışını temel alan bir asırlık milli siyasi kültürümüzü çökertecek, millet egemenliği yerine şahıs hegemonyasını inşa edecek bu tasarı önümüzde duruyor.
HALKIN HABERİ YOK
Türk halkının bu tasarıdan haberi yok. Anayasamızın devletimizin en temel dayanaklarıyla oynan milletin haberi olmadan görüşme durumunda kalıyoruz. 80 milyon, kaderi ile ilgili bu vahim tasarı için hiç bilgilendirilmemiştir. Üniversite, baroların, sendikaların, esnaf kuruluşlarının haberi yoktur. Milleti uyarmadan işi olup bittiye getirme çabası vardır. Çözüm sürecinde PKK ile anlaşmayı halka anlatmak için akil adamlarla çırpınıyordunuz. Anayasa değişikliğini millete anlatmak için en küçük çaba sarf ediyor musunuz?
NİYE KAÇIYORSUNUZ
Meclis TV kapatılmış. Böylesine önemli bir konu konuşulurken kendisine güvenen insanlar milletin göz önünde bu tartışmayı yapmaktan niye kaçınırlar. İşi olup bittiye getirme çabası var. Bu sizin tasarınıza güvenemediğinizi gösterir. Bırakın millet gerçekleri öğrensin. Acele etmeyin acele işe şeytan karışır. Eğer oldurmaya çalışıyorsanız bunun içinde bir çapanoğlu, sıkıntı var demektir. Uzatmayın bitirin bu işi diyen varsa ona söylemeniz gereken ‘Size saygı duyarız ama millete daha çok saygı duyarız' demektir. Milletin arkasından talimatla oyun çevirmek kimseye yakışmaz.
OHAL ALTINDA
Bu tasarıyı OHAL rejimi altında konuşuyoruz. Kararnamelerle yargı yetkileri kullanılıyor, idari kararların ne zaman yargı denetimine alınacağı hale belirsiz. Cumhuriyet tarihinin en kanlı terör saldırılarını yaşıyoruz. Ekonomi alarm veriyor. Suikast timleri kentlerimizde yuvalanmış. Güvenlik krizi sizi muhalefet liderlerine zırhlı araba teklif etme noktasına getirmiş. Allah aşkına bu ortamda referandum yapma düşüncesini nasıl aklınızdan geçirebiliyorsunuz. Millet can derdinde birileri et derdinde. yasını tutan, matemini yaşayanlara bana oy ver diyeceksiniz. Bu bana  kargaşa ortamında ayıplı malını pazarlamaya çalışan kurnaz bir tüccarı hatırlatıyor.
BAŞBAKAN'IN SAYGINLIĞI
Başbakan ‘OHAL altında referandum yapılmaz' diyor. Başbakanın saygınlığını da tahrip etmiştir. Bu dayatmanın altında yatan halkın bilgilenmesinden, teklifin iç yüzünün ortaya çıkmasından duyulan telaş ve korkudur. İlk kez Türkiye'de 12 Eylül'den bu yana uzlaşma olmadan bir anayasa değişikliği yapılıyor. Şimdi ilk kez milleti ikiye bölmeye iktidar davetiye çıkarmaktadır. Halbuki Türkiye'nin birliğe ihtiyaç vardır. Sıradan bir değişiklik değil. Anayasanın temellerini, egemenlik anlayışını, birbirleriyle ilişkisini dünyanın hiçbir yerinde olmayacak kadar allak bullak edecek bir proje.
YÜZDE 100'Ü FESHEDECEK
Anayasanın temelinde milli egemenlik ve Meclis'in üstünlüğü var. Bu değişiklik bunları ortadan kaldıracaktır. Bu Meclis'in arkasında yüzde 100 ile millet var. Ama şimdi seçim yapacağız. Yüzde 51 ile seçeceğimiz Cumhurbaşkanı bu milletin yüzde 100'ünü temsil edecek. Meclis'i de gerekçesiz feshedebilecek. Cumhurbaşkanı iktidar partisinin de genel başkanı olacak.  Bu yasama ile yürütmeyi iç içe geçirmek demektir. Tüm Türkiye'nin temsilcisi Grup toplantısına, MYK toplantısına katılacak, o partinin çıkarlarını takip edecek, AKP genel başkanı yargıyı, anayasa mahkemesini, HSYK'yı belirleyecek. Sağ duyumumuzu mu kaybettik. Bir de tarafsızlık yemini edecek. Cumhurbaşkanı köşkünde tarafsız, AKP genel merkezinde genel başkan… Bu parti devletini oluşturmak demektir. Siyaseti devletin temeline sokmak demektir. Esad bile Meclis'i gerekçesiz fesih yetkisine sahip değil.
BAŞBAKAN YOK
Kabine kuracak. OHAL kararnamesi çıkaracak. KHK ile anayasayı değiştirecek. Yürütme yetkilerini kullanacak. İstediği bakanlıkları kullanır. Bu kadar büyük yetkiler kullanan birisi denetlenemez. Başbakanı ortadan kaldırıyor. AKP genel başkanı olarak milletvekillerini de yazacak. Bu Anayasa değişikliği geçmezse, Türkiye rahatlar, siz kimliğinizi kazanacaksınız. Dolmabahçe sarayından egemenliği getirdik şimdi siz Beştepe'deki saraya taşıyorsunuz. Sözcü

Araç tescil işlemlerinde yeni dönem

Emniyet Genel Müdürlüğünce yürütülen araç tescil hizmetlerine ilişkin iş ve işlemler, Türkiye Noterler Birliği koordinesinde noterliklere devredilebilecek.

Yeni düzenleme Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlanan 680 Sayılı KHK ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'na ek madde eklendi. Buna göre, Emniyet Genel Müdürlüğünce yürütülen araç tescil hizmetlerine ilişkin iş ve işlemler, bu Kanunun 131'inci maddesi hükümleri saklı kalmak üzere, Türkiye Noterler Birliği koordinesinde noterliklere devredilebilecek.
Bu durumda, araç tescil işlemlerine ilişkin olarak noterliklere devredilen iş ve işlemler hakkında mevzuatta emniyet birimlerine yapılmış olan atıflar, noterliklere yapılmış sayılacak.
Emniyet ile paylaşılacak
Araç sicil ve tescil sistemi veri tabanı Türkiye Noterler Birliğince tutulacak ve yönetimi ve güvenliği bu kuruluşça sağlanacak. Veri tabanında yer alan bilgiler anlık olarak Emniyet Genel Müdürlüğü ile paylaşılacak.
Araç tescil işlemi karşılığında, noterler tarafından alınacak ücret, araç tescil hizmetlerine ilişkin iş ve işlemler ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Türkiye Noterler Birliğinin görüşleri alınarak, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığınca müştereken çıkarılan yönetmelikle belirlenecek.
Devir işlemleri tamamlanıncaya kadar, araç tescil işlemlerine ilişkin iş ve işlemler daha önce bu görev ve hizmetleri yapmakta olan birimler tarafından yürütülmeye devam edilecek.
Belgeler gizli olacak
Araç sicilleri ve bu sicillerin tutulmasına dayanak olan belgeler gizli olacak. Bunlar, yetkili ve sorumlular ile teftiş ve denetim yetkisi olanlar dışında başka kimse tarafından görülüp incelenemeyecek.
Mahkemeler bu hükmün dışında tutulacak. Bu bilgileri işleyen görevliler ve araç kayıtlarından faydalanan diğer görevliler de bu gizliliğe uymak zorunda olacak. Devre ilişkin öngörülen hükümler istihbarat, gizlilik veya güvenlik gerektiren hizmetlerde kullanılan araçların her türlü tescil işlemi ile belge ve plakalarını verme ve sivil plaka işlemleri hakkında uygulanmayacak.
Emniyet Genel Müdürlüğünce yürütülen araç tescil hizmetlerine ilişkin iş ve işlemler, Türkiye Noterler Birliği koordinesinde noterliklere devredilebilecek. Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlanan 680 Sayılı KHK ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'na ek madde eklendi.
Buna göre, Emniyet Genel Müdürlüğünce yürütülen araç tescil hizmetlerine ilişkin iş ve işlemler, bu Kanunun 131'inci maddesi hükümleri saklı kalmak üzere, Türkiye Noterler Birliği koordinesinde noterliklere devredilebilecek.

"Torun parası kadına ve çocuğa zarar verir"

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Müezzinoğlu'nun 2017 yılında büyükannelere evde bebek bakım parası verileceğini duyurması üzerine Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi Platformu, bu tip bir çalışmanın kadına ve çocuğa zarar verdiğini aktardı.

Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi Platformu; torun bakan anneanne ve babaannelere maaş bağlanması konusunda açıklamada bulundu. Kadın Emeği ve İstihdamı Platformu bu tip bir çalışmanın hem kadına hem de çocuğa zarar vereceğini ifade ederek şu açıklamayı yaptı:
"Birkaç gün önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Müezzinoğlu 2017’de büyükannelere evde bebek bakım parası verileceğini, uygulama içinse  İzmir ve Bursa’nın pilot iller olarak seçildiğini duyurdu. Hükümet böylelikle devletin sağlamakla yükümlü olduğu bir kamusal hizmet için yine kadın emeğini adres gösterme hilesine başvurarak bize yeni bir ‘müjde’ daha verdi. Bu politika, kadın yoksulluğu, kadın istihdamının düşük ücretlerde güvencesiz işlerde yoğunlaştığı ve çocuk bakım ve  eğitim hizmetlerinin ulaşılabilir olmaması sorunları etrafında  düşünüldüğünde, bir fırsatçılığa işaret ediyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın istatistiklerine göre 2007-2008 yılında 497  olan kamu kreşi sayısının 2015-2016 döneminde 56’ya düştüğünü dikkate aldığımızda, çocuk bakımının neredeyse bütünüyle özel sektöre ve aileye devredildiğini görüyoruz. Özel kreşlerin pahalılığı, yeterli niteliklere sahip olmaması, anadil gibi ihtiyaçları karşılamaması gibi pek çok nedenden dolayı da bu bakım büyük ölçüde ailedeki kadınlar tarafından karşılanıyor.
Büyükanneleri para karşılığında çocuk bakımına teşvik etmek “sevgi emeği” üzerinden meşrulaştırılıyor olsa da, bu yaklaşımın ardında maliyetleri düşürmeye dayanan iktisadi bir akıl var. Kadınların emeği sınırsız, sonsuz, her an kullanıma hazır ve kamusal hizmetle ikame edilecek birşey olarak sunuluyor. Bu yaklaşım, hem kadınların belli bir yaştan sonra yüklerinin hafiflemesiyle daha bağımsız geçirecekleri bir hayat olanağının, hem de çocukların sosyal gelişimi açısından kurumsal biçimde sunulması gereken erken çocuk eğitim ve bakımının bir kamusal hizmet olarak algılanmasının önüne geçiyor. Çocuk bakımı cinsiyetçi bir yaklaşımla “kadın işi” olarak propaganda edilmeye devam ediliyor. Ayrıca bu öneri, hizmete en fazla ihtiyaç duyan, annesi olmayan/evli olmayan kadınların çocuk bakımı sorununu da dışlıyor. Daha geçen günlerde, kreşe gönderemediği için iki çocuğunu bir yangında kaybeden ev işçisi Döndü Yenilmez’i umursamıyor.
Yıllardır bir annelik ve aile ideolojisi etrafında çocuk ve yaşlı bakımının evde yapılması gerektiğine dair söylemlere şahit oluyoruz. Bu  söylemler, çocuğunu kreşe gönderen kadınların kendilerini daha fazla “suçlu” hissetmelerine neden oluyor. KEİG Platformu olarak çocuk bakımının erkeklerin de sorumluluğu olduğunu ve hizmetin çeşitlendirilerek yaygınlaştırılmasının önemine işaret etmeye devam edeceğiz."

Zygmunt Bauman hayatını kaybetti

Modernizm, totalitarizm ve postmodernizm üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen 91 yaşındaki Polonyalı sosyolog ve felsefeci Zygmunt Bauman hayatını kaybetti.

Bauman'ın arkadaşı Polonyalı felsefe profesörü Anna Zejdler-Janiszewska, ünlü düşünürün eşinden aldığı bilgiye dayanarak yaptığı açıklamaya göre, Zygmunt Bauman, İngiltere'nin Leeds kentindeki evinde, ailesinin yanında hayata veda etti.
'Akışkan sonsuzluğa gitti'
Bu arada Bauman'ın eşi Aleksandra Jasinska-Kania, Bauman'ın ölümünü duyurmak için ünlü düşünürün "akışkan modernite" kavramına atıfta bulunarak, "akışkan sonsuzluğa gitti" ifadesini kullandı.
İkinci Dünya Savaşı patlak verene kadar, doğum yeri Polonya'nın Poznan kentinde yaşamanı sürdüren Bauman, Holokost'tan kaçarak ailesiyle Sovyetler Birliği'ne sığındı. Savaşın ardından Varşova Üniversitesinde doktorasını tamamlayan Bauman, 1954'ten itibaren aynı üniversitede sosyoloji dersleri vermeye başladı.
Bauman, 1968'de Polonya Komünist Partisinden ayrıldı. Aynı yıl, politik nedenlerle sosyoloji profesörlüğü unvanını kaybederek ülkeyi terk etmek zorunda bırakılan Bauman, İsrail'e göç etti.
Büyük Britanya'nın çağrısı üzerine 1971'de, Leeds Üniversitesinde ders vermeye başlayan Bauman, 1990'larda emekli oluncaya kadar çalışmalarına burada devam etti. 50'nin üzerinde kitabı bulunan Bauman, 1989'da yayımladığı "Modernite ve Holokost" kitabıyla birçok felsefeciden ayrışarak, Yahudilerin soykırıma tabi tutulmasını modernitenin esaslarından olan sanayileşme ve rasyonel bürokrasinin sonucu olarak değerlendirdi.
'Akışkan modernite' kavramını geliştirdi
"Holokost'u düşünebilir kılan modern uygarlığın rasyonel dünyasıydı." değerlendirmesinde bulunan Bauman, 1990'larda geliştirdiği "akışkan modernite" kavramıyla çağdaş dünyada köksüz ve öngörülebilir herhangi bir çerçeveden yoksun bırakılan bireyleri tanımladı.
Postmodern Etik, Sosyolojik Düşünmek, Küreselleşme, Modernlik ve Müphemlik, Bireyselleşmiş Toplum kitaplarıyla tanınan Bauman, 1989'da Amalfi ödülü, 1998'de Theodor Adorno Ödülü aldı.
Zygmunt Bamun'un pek çok eseri çeşitli yayınevleri tarafından Türkçeye çevrilerek, Türkiye'de de okurla buluşturulmuştu. Bauman'ın Türkçe'deki eserleri şunlardı: "Sosyolojik Düşünmek", "Azınlığın Zenginliği", "Cemaatler", "Sosyalizm - Aktif Ütopya", "Akışkan Gözetim", "Küreselleşme - Toplumsal", "Bireyselleşmiş Toplum", "Modertnite, Kapitalizm", "Modernite ve Holokaust", "Modernlik ve Müphemlik", "Postmodernlik Ve...", "Parçalanmış Hayat", "Yasa Koyucular ve Yorumcular", "Ölümlülük, Ölümsüzlük ve...", "Postmodern Etik", "Siyaset Arayışı", "Bu Bir Günlük Değildir", "Yaşam Sanatı", "Özgürlük", "Akışkan Modern Dünyada Kültür", "Akışkan Aşk / İnsan", "Etiğin Tüketiciler".

9 Ocak 2017 Pazartesi

Foça'daki Suriye

Ülkelerindeki savaştan kaçıp İzmir'in turistik İlçesi Foça'ya gelen Suriyeliler zor koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor.
Foça'ya gelen Suriyeliler başlangıçta 11 aileden oluşan yaklaşık 40 kişi iken, sayıları iki yılda 120 aileye, çoğunluğu çocuk olmak üzere yaklaşık 600 kişiye ulaştı. Suriyeliler Foça'ya bağlı Bağarası, Yenibağarası ve Gerenköy mahallelerinde yaşamlarını sürdürüyor. Bazıları bu yerleri, daha önceden mevsimlik işçi olarak Faça ve çevresinden gelen Türkiye'deki akrabalarından öğrenip, gelmişler. Büyük tarım arazisi sahiplerinin onlara tahsis ettiği, çoğu eski, yıkık, viran haldeki evlerde, ahırlarda, çocuklu kalabalık aileler halinde kalıyorlar.
Yazın 40 dereceleri bulan sıcaklarda, kışın ise dondurucu soğuklarda, naylonlarla izole etmeye çalıştıkları delik deşik çatılı evlerde, bazıları da çadırlarda barınmaya çalışıyor. İçlerinde az sayıda bulunan gençler, bir yandan bazı kişilerin "Ne işleri var burada? Niye ülkeleri için savaşmıyorlar? Gençlerimiz, onların ülkelerinde ölürken, onlar burada yaşıyor" diyerek, hatta bazı terör olaylarından sorumlu tutmasının baskısı altında sokağa, kahvehaneye çıkmaya çekinirken, bir taraftan da "Acaba inşaatlar da bize de bir iş çıkar mı" diyerek iş arıyorlar.
Suriyeliler, barındıkları odalarda 7 kişi kalanları 'lüks yaşıyor' kabul ediyor. Sayı artarak tek odada 14'e kadar çıkıyor. Aralarında yaşlı, orta yaşlı, genç, karı koca, yakın uzak akraba, ama özellikle çocuklar var. Yemeklerini ya evin önlerinde yaptıkları derme çatma ocaklarda ya kendilerine hediye edilen piknik tüpü veya soba üzerinde yapıyorlar. Yakacaklarını zeytin toplarken kırılmış ya da budanırken ayrılmış zeytin dalları, yardım yapıldıysa birkaç torba kömür oluşturuyor.
Bahçeye yaptıkları derme çatma fırında onlarca kişiye yetecek ekmek yapmaya uğraşıyorlar. O da son günlerde yağan aşırı yağmur ve kar nedeniyle sular içinde kalmış durumda. 40- 50 kişi, bahçedeki alaturka tek tuvaleti kullanıyor. Tavanının bir yanı ve bir duvarı açık. Naylonlar burada da kurtarıcı olarak kullanılıyor. İçme suyunu ortak tankerden alıyorlar. Banyo ihtiyacı, bazı odalarda bir köşenin battaniye ya da bezlerle çevrildiği yerlerde dökme suyla giderilmeye çalışılıyor. Yiyecek ihtiyaçlarını, yazın tarlalarda çalışırken kazandıkları az miktardaki parayla satın aldıklarıyla veya hayırseverlerin, bazı öğretmenlerin, Türk Kızılayı Foça Şubesi Başkanı Muharrem Yeşilkaya ve Kadın Kolları üyelerinin çabalarıyla karşılamaya çalışıyorlar. Aralarındaki Türkçe bilen berkaç kişi de tercümanlıklarını yapıyor.
Şartlar zor olsa da yüzleri gülüyor
Yine gönüllülerin çabalarıyla okul çağındaki çocukların, özellikle evlerde saklanmaya çalışılan kız çocuklarının, başta Gerenköy olmak üzere yakın yerlerdeki ilkokullara zorlayarak da olsa getirilerek, eğitim almaları, öğrenim görmeleri, çevreye, Türk insanına, Türk çocuklarına, öğretmenlerine, sosyal hayata, yeni ve belkide sürekli olacak yaşam yerlerine alıştırılmaları amaçlanıyor. Çamur içindeki bahçelerde çıplak ayak, naylon terliklerle dolanan saçı başı dağınık da olsa güzel ve iri gözlü çocuklar, yine de gülümsemeyi elden bırakmıyor. Kendilerine ayrılan sınıfta önce Türkçe, sonra biraz matematik, çokça hayat bilgisi ve toplumsal uyum konusunda bir şeyler öğretilmesi hedefleniyor. Okula gelenlerin kıyafetlerinin diğer çocuklarla çok aykırılık göstermemesi için hayırseverlerden onlar için katkı isteniyor. Öğlen yemek verilerek beslenmelerine çalışılıyor. Yemek öncesinde ve sonrasında hijyen ve temizliğe dikkat etmeleri uygulamalarla gösteriliyor. Ama onlar okul sonrası viranelerine, barakalarına dönüyor, masadaki tabağı çatalı, kaşığı, bardağı, peçeteyi hafızalarında bir yere kaydedip gerçekle yüzleşiyorlar.
Yardım bekliyorlar
Kadınlar, iplere kurusun diye değil, yağmurda yıkansın diye astıkları çamaşırları, hiçbirinde yatak olmayan odaları, üstü başı perişan çocukları göstererek, çaresizliğin canlarına tak ettiği şartlarda gururu bir kenara bırakarak; yatak, battaniye, ayakkabı, giyecek, yiyecek gibi, yaşamak için ne gerekiyorsa onları yardım olarak istiyor.