Türk Hava Yolları, bu yıl planlanan büyüme ile ikinci pilot, tecrübeli-tecrübesiz kabin memuru ve mühendis almak üzere düğmeye bastı.
Açıklanan alımlara göre, 20 ikinci pilot, 50 tecrübesiz kabin memuru, 50 tecrübeli kabin memuru ve 2 mühendis olmak üzere toplam 122 kişi alınacak.
Bu yıl THY, tüm iştiraklerinde toplam bin kişiyi istihdam etmeyi planlıyor. Alımla ilgili detaylar ve istenilen özellikler THY'nin internet sitesinde yer alıyor.
Hangi iş kollarında çalışan aranıyor?
İkinci Pilot Adayı: THY, Boeing 737NG tipinde en az 1500 saat uçuş tecrübesine sahip ikinci pilot adayları arıyor. Toplam 20 kişi THY'ye alınacak. 22-53 yaş aralığında istihdam edilecek ikinci pilot adaylarının farklı merkezlerde ana üs olarak uçması isteniliyor.
Tecrübeli Kabin Memuru: 23-32 yaşlar arasındaki kadın ve erkek adayların başvuracağı pozisyon için İngilizce bilmek, en az iki yıl kabin memuru olarak tecrübe isteniliyor. Toplam 50 kişi alınacak.
Tecrübesiz Kabin Memuru: Toplam 50 kişinin alınacağı kabin memuru kadın/erkek adayları için yaş aralığı 21-30. En az ön lisans/meslek yüksek okulu mezunlarını başvuracağı pozisyon için iyi İngilizce isteniyor.
Mühendis: THY'nin Emniyet Bilgi Yönetimi bölümünde görev yapacak mühendislerin uçak, havacılık-uzay, uzay, uçak ve uzay mühendisliği bölümlerinden mezun olması, en fazla 38 yaşında olması isteniyor. Toplam iki kişinin alınacağı bölüm için adayların yüksek lisansa sahip olması tercih nedeni.
24 Şubat 2017 Cuma
23 Şubat 2017 Perşembe
Abdülhamid tutkunu sarhoş kundakçı
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ni kundaklayan zanlıyı köşesine taşıdı. Zanlının Abdülhamid'i çok sevdiğini yazan Hakan savcıları da uyarıyor. İşte Ahmet Hakan'ın bugünkü köşe yazısından bir bölüm:
Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni kundaklayan adam...
- Mehter marşlarını, kılıç şakırtılarını, Osmanlı’yı, padişahları, bilhassa Abdülhamid’i çok seviyormuş.
- Abdülhamid’in bilmem kaçıncı kuşaktan torunu olan Sultan Nilhan Hanım’a dil uzatıldığı için çok öfkelenmiş.
- “Yapılır mı ulan bu, Sultan Nilhan Abla’ya” diyerek kafayı çekmiş.
- Ve sarhoş olup benzin bidonunu kaptığı gibi... Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni yakıvermiş.
*
Recep İvedik 5’in rekor üstüne rekor kırdığı bir Türkiye’ye...
Ne kadar da yakışan bir tip bu böyle!
*
Buradan savcılarımızı, yargıçlarımızı uyarıyorum:
Sakın hemen salıvermeyin bu herifi.
Çünkü bu herif...
Yine kafayı çekip...
“Verin ulan Sultan Nilhan Abla’ya Suada’yı” falan diyerek...
Ankara’yı yakmaya kalkışabilir.
Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni kundaklayan adam...
- Mehter marşlarını, kılıç şakırtılarını, Osmanlı’yı, padişahları, bilhassa Abdülhamid’i çok seviyormuş.
- Abdülhamid’in bilmem kaçıncı kuşaktan torunu olan Sultan Nilhan Hanım’a dil uzatıldığı için çok öfkelenmiş.
- “Yapılır mı ulan bu, Sultan Nilhan Abla’ya” diyerek kafayı çekmiş.
- Ve sarhoş olup benzin bidonunu kaptığı gibi... Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni yakıvermiş.
*
Recep İvedik 5’in rekor üstüne rekor kırdığı bir Türkiye’ye...
Ne kadar da yakışan bir tip bu böyle!
*
Buradan savcılarımızı, yargıçlarımızı uyarıyorum:
Sakın hemen salıvermeyin bu herifi.
Çünkü bu herif...
Yine kafayı çekip...
“Verin ulan Sultan Nilhan Abla’ya Suada’yı” falan diyerek...
Ankara’yı yakmaya kalkışabilir.
e-Devlet kapısı resmileşti
e-Devlet kapısı üzerinden alınan nüfus kayıt örnekleri ve yerleşim yeri belgeleri, nüfus idarelerinden alınmış resmi belgeler ile aynı hukuki değere sahip olacak.
"Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" Resmi Gazete'de yayımlandı. İçişleri Bakanlığının söz konusu yönetmelik değişikliğinin yürürlüğe konulması 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu hükümleri doğrultusunda 6 Şubat'ta Bakanlar Kurulunca kararlaştırıldı.
İlgili fıkra eklendi
Buna göre, 29 Eylül 2006 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 151'inci maddesine, "Kişiler; kendilerine ve alt ya da üst soylarına ait nüfus kayıt örnekleri ile kendilerine ve velayeti altında bulunan ergin olmayan çocuklarına ait yerleşim yeri bölgelerini, güvenlik kimlik doğrulama araçlarını kullanarak e-Devlet kapısı üzerinden sorgulayabilir, sonucu fiziki veya elektronik ortamda merciine verebilir. E-Devlet kapısı üzerinden alınan belgeler, nüfus idarelerinden alınmış resmi belgeler ile aynı hukuki değere sahiptir." fıkrası eklendi.
Düzenleme ile e-Devlet kapısı üzerinden alınan nüfus kayıt örnekleri ve yerleşim yeri belgeleri, nüfus idarelerinden alınmış resmi belgeler ile aynı hukuki değerde olacak.
"Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" Resmi Gazete'de yayımlandı. İçişleri Bakanlığının söz konusu yönetmelik değişikliğinin yürürlüğe konulması 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu hükümleri doğrultusunda 6 Şubat'ta Bakanlar Kurulunca kararlaştırıldı.
İlgili fıkra eklendi
Buna göre, 29 Eylül 2006 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 151'inci maddesine, "Kişiler; kendilerine ve alt ya da üst soylarına ait nüfus kayıt örnekleri ile kendilerine ve velayeti altında bulunan ergin olmayan çocuklarına ait yerleşim yeri bölgelerini, güvenlik kimlik doğrulama araçlarını kullanarak e-Devlet kapısı üzerinden sorgulayabilir, sonucu fiziki veya elektronik ortamda merciine verebilir. E-Devlet kapısı üzerinden alınan belgeler, nüfus idarelerinden alınmış resmi belgeler ile aynı hukuki değere sahiptir." fıkrası eklendi.
Düzenleme ile e-Devlet kapısı üzerinden alınan nüfus kayıt örnekleri ve yerleşim yeri belgeleri, nüfus idarelerinden alınmış resmi belgeler ile aynı hukuki değerde olacak.
Tecavüzcülere ve teröristlere açık cezaevi yolu kapalı
Adalet Bakanlığı’nın, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’ndeki yaptığı değişikliğe göre, 10 yıldan az hapis cezası alanların, sadece 1 ay kapalı cezaevinde yattıktan sonra açık cezaevine gönderilebilecekleri düzenlemesi; terör, uyuşturucu ve cinsel istismar suçlarını kapsamayacak.
Yönetmeliğin 6. maddesinde yapılan değişiklik, önceki gün yayınlandı ve derhal yürürlüğe girdi. Önceki günden itibaren, bugüne kadar cezaevlerinde bulunan ve önümüzdeki süreçte suç işleyip ceza alacak tüm hükümlüler artık bu açığa ayrılmayı kolaylaştıran hükümlerden yararlanacak. Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre Adalet Bakanlığı tarafından yapılan değişiklikle 10 yıldan az hapis cezası alanların, sadece 1 ay kapalı cezaevinde yattıktan sonra açık cezaevine gönderilebilecekleri düzenlemesi; terör, uyuşturucu ve cinsel istismar suçlarını kapsamayacak. Yönetmelikten kaç mahkûmun yararlanıp açığa ayrılacağına ilişkin rakamların ise netleşmediği bildirildi.
Yeni yönetmeliğin, “Kapalıdan açığa ayrılmayı” düzenleyen 6/1-a maddesinde, “cezalarının” ibaresi, “cezaları 10 yıldan az olanlar bir ayını, on yıl ve yukarı olanlar ise...” olarak değiştirildi. Böylece, toplam cezası 10 yılın altında olan hükümlülere, sadece 1 ay kapalı cezaevinde sıkı infaz koşullarında hapis yattıktan sonra otomatik açığa gönderilme yolu açıldı. 10 yılın üstünde ceza alan mahkûmlar ise cezalarının onda birini yatıp açık cezaevine yollanacaklar.
Çalışabiliyorlardı
Eski yönetmeliğe göre, ancak “Toplam cezalarının beşte birini kapalı kurumlarda iyi hâlli olarak geçiren ve koşullu salıverilme tarihine altı yıl veya daha az süre kalanlar” açık cezaevine ayrılıyordu. Açık cezaevlerinde bulunanlar kurum dışında iş alanlarında çalışabiliyor, serbestçe ve kimse tarafından dinlenmeden telefonda konuşabiliyor. Kurum dışı etkinliklere katılabiliyor, aileleriyle bağlarını sürdürüp güçlendiriyor ve dış dünyaya uyumlarını sağlamak amacıyla izin alıp dışarı da çıkabiliyorlar.
'Çözüm geçici, sorun kalıcı'
Ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen, uygulamayı, “Yönetmelik hükmü ile belki şu anda kapalı cezaevlerindeki doluluğa geçici çözüm bulunabilecek, fakat hukuk düzeni için gerekli müesseselerde kalıcı sorunların doğmasının yolu açılabilecek” diye yorumladı. Şen, Türkiye Cumhuriyeti’nin suç ve ceza siyasetine gereksinimi olduğunu vurgularken, kısa vadede sorun çözmeye dönük KHK ve yönetmeliklerle yapılan bu tip değişikliklerin sisteme zarar vereceğini söyledi.
Yönetmeliğin 6. maddesinde yapılan değişiklik, önceki gün yayınlandı ve derhal yürürlüğe girdi. Önceki günden itibaren, bugüne kadar cezaevlerinde bulunan ve önümüzdeki süreçte suç işleyip ceza alacak tüm hükümlüler artık bu açığa ayrılmayı kolaylaştıran hükümlerden yararlanacak. Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre Adalet Bakanlığı tarafından yapılan değişiklikle 10 yıldan az hapis cezası alanların, sadece 1 ay kapalı cezaevinde yattıktan sonra açık cezaevine gönderilebilecekleri düzenlemesi; terör, uyuşturucu ve cinsel istismar suçlarını kapsamayacak. Yönetmelikten kaç mahkûmun yararlanıp açığa ayrılacağına ilişkin rakamların ise netleşmediği bildirildi.
Yeni yönetmeliğin, “Kapalıdan açığa ayrılmayı” düzenleyen 6/1-a maddesinde, “cezalarının” ibaresi, “cezaları 10 yıldan az olanlar bir ayını, on yıl ve yukarı olanlar ise...” olarak değiştirildi. Böylece, toplam cezası 10 yılın altında olan hükümlülere, sadece 1 ay kapalı cezaevinde sıkı infaz koşullarında hapis yattıktan sonra otomatik açığa gönderilme yolu açıldı. 10 yılın üstünde ceza alan mahkûmlar ise cezalarının onda birini yatıp açık cezaevine yollanacaklar.
Çalışabiliyorlardı
Eski yönetmeliğe göre, ancak “Toplam cezalarının beşte birini kapalı kurumlarda iyi hâlli olarak geçiren ve koşullu salıverilme tarihine altı yıl veya daha az süre kalanlar” açık cezaevine ayrılıyordu. Açık cezaevlerinde bulunanlar kurum dışında iş alanlarında çalışabiliyor, serbestçe ve kimse tarafından dinlenmeden telefonda konuşabiliyor. Kurum dışı etkinliklere katılabiliyor, aileleriyle bağlarını sürdürüp güçlendiriyor ve dış dünyaya uyumlarını sağlamak amacıyla izin alıp dışarı da çıkabiliyorlar.
'Çözüm geçici, sorun kalıcı'
Ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen, uygulamayı, “Yönetmelik hükmü ile belki şu anda kapalı cezaevlerindeki doluluğa geçici çözüm bulunabilecek, fakat hukuk düzeni için gerekli müesseselerde kalıcı sorunların doğmasının yolu açılabilecek” diye yorumladı. Şen, Türkiye Cumhuriyeti’nin suç ve ceza siyasetine gereksinimi olduğunu vurgularken, kısa vadede sorun çözmeye dönük KHK ve yönetmeliklerle yapılan bu tip değişikliklerin sisteme zarar vereceğini söyledi.
Avrupa'da radyasyon paniği
Ocak ayından bu yana Avrupa'nın kuzeyinde radyasyon ölçümlerinin yüksek çıkması yetkilileri harekete geçirdi. Artışın nedeni henüz belirlenemedi, uzmanlar kaçak yapılan nükleer çalışmalar olmasından kuşkulanıyor
Avrupa genelinde son haftalarda yapılan ölçümlerde atmosferde bulunan radyoaktif partiküller, yetkilileri endişelendirdi. Radyasyon dalgası, ilk olarak Ocak ayı başlarında Norveç’in kuzey kesimlerinde tespit edildi.
Vatan gazetesinde yer akan habere göre, geçen haftalar içerisinde radyoaktif parçacıklar, rüzgarlar aracılığıyla İspanya’ya kadar yayıldı. Uzmanlar, yapılan incelemelerde havada ‘İyodin-131’ adıyla bilinen radyoaktif partiküle rastlandığını duyurdu. Uzmanlar, İyodin-131’in Avrupa semalarına nereden geldiğinin belirlenmesi için araştırmalara başladı.
ABD Hava Kuvvetleri de, Avrupalı yetkililere yardım için geçen hafta radyasyon ölçüm ekipmanlarıyla donatılmış 2 adet WC-135 tipi araştırma uçağını İngiltere’ye gönderdi.
Şu ana kadar havada radyasyon artışı tespit edilen ülke sayısı yediye ulaştı. Uzmanlar, İyodin-131 maddesinin gücünün yarıya inmesi için geçmesi gereken sürenin en fazla 8 gün olduğunu, dolayısıyla kısa bir süre önce gerçekleşmiş bir olayda atmosfer aracılığıyla Avrupa ülkelerine yayılmış olabileceklerine işaret ediyor. Parçacıkların yayılımından hareketle, kaynağının Doğu Avrupa olabileceği ihtimali üzerinde durulsa da, radyoaktivitenin dağıldığı nokta henüz kesin olarak belirlenemedi.
Gizli deneme iddiası
Komplo teorisyenleri, atmosferdeki radyasyon artışının arkasında Rusya’nın olabileceğini öne sürüyor. İddiaya göre artış, Rusya’nın Kuzey Kutup bölgesinde gerçekleştirdiği gizli bir nükleer silah denemesi sonucunda yaşanmış olabilir.
Hayvanlarda radyasyon bulundu
Çek Cumhuriyeti Veterinerlik İdaresi, ülkenin kırsal bölgelerinde görülen yabani hayvanlarda radyasyona rastlandığını duyurdu. Uzmanlar, hayvanların, radyoaktif izotop emilimi yapan trüf mantarı yiyerek radyasyon almış olabileceklerini belirtti. Hayvanlarda görülen Sezyum-137 maddesinin, 1986’daki Çernobil faciasından sonra havaya yayılan maddelerden birisi olduğu vurgulanıyor.
Avrupa genelinde son haftalarda yapılan ölçümlerde atmosferde bulunan radyoaktif partiküller, yetkilileri endişelendirdi. Radyasyon dalgası, ilk olarak Ocak ayı başlarında Norveç’in kuzey kesimlerinde tespit edildi.
Vatan gazetesinde yer akan habere göre, geçen haftalar içerisinde radyoaktif parçacıklar, rüzgarlar aracılığıyla İspanya’ya kadar yayıldı. Uzmanlar, yapılan incelemelerde havada ‘İyodin-131’ adıyla bilinen radyoaktif partiküle rastlandığını duyurdu. Uzmanlar, İyodin-131’in Avrupa semalarına nereden geldiğinin belirlenmesi için araştırmalara başladı.
ABD Hava Kuvvetleri de, Avrupalı yetkililere yardım için geçen hafta radyasyon ölçüm ekipmanlarıyla donatılmış 2 adet WC-135 tipi araştırma uçağını İngiltere’ye gönderdi.
Şu ana kadar havada radyasyon artışı tespit edilen ülke sayısı yediye ulaştı. Uzmanlar, İyodin-131 maddesinin gücünün yarıya inmesi için geçmesi gereken sürenin en fazla 8 gün olduğunu, dolayısıyla kısa bir süre önce gerçekleşmiş bir olayda atmosfer aracılığıyla Avrupa ülkelerine yayılmış olabileceklerine işaret ediyor. Parçacıkların yayılımından hareketle, kaynağının Doğu Avrupa olabileceği ihtimali üzerinde durulsa da, radyoaktivitenin dağıldığı nokta henüz kesin olarak belirlenemedi.
Gizli deneme iddiası
Komplo teorisyenleri, atmosferdeki radyasyon artışının arkasında Rusya’nın olabileceğini öne sürüyor. İddiaya göre artış, Rusya’nın Kuzey Kutup bölgesinde gerçekleştirdiği gizli bir nükleer silah denemesi sonucunda yaşanmış olabilir.
Hayvanlarda radyasyon bulundu
Çek Cumhuriyeti Veterinerlik İdaresi, ülkenin kırsal bölgelerinde görülen yabani hayvanlarda radyasyona rastlandığını duyurdu. Uzmanlar, hayvanların, radyoaktif izotop emilimi yapan trüf mantarı yiyerek radyasyon almış olabileceklerini belirtti. Hayvanlarda görülen Sezyum-137 maddesinin, 1986’daki Çernobil faciasından sonra havaya yayılan maddelerden birisi olduğu vurgulanıyor.
Kod adı ortaya çıktı
FETÖ iddianamesinde dikkat çeken detay... İddianamede örgüt üyelerinin etraftan anlaşılmasın diye Gülen’den “Kaptan” kod adıyla bahsettiği belirtildi. Gülen’in Hava Harp Okulu öğrencilerine yaptığı bir toplantıda, “En az 20-30 sene sonra harekete geçtiğimizde kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten” dediği de iddianamede yer aldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin 'ana darbe soruşturması' önceki gün tamamlandı.
Başsavcılık onayının ardından mahkemeye gönderilen iddianamede FETÖ/PDY ve örgüt lideri Fetullah Gülen’e ilişkin çok çarpıcı bilgilere yer verildi.
İddianamede yer verilen bir ifadeye göre FETÖ/PDY terör örgütü lideri Fetullah Gülen’nden “Kaptan” kod adıyla bahsedildiği ortaya çıktı. FETÖ örgütünün Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapılanmasına geçmişte mensup olduğu belirtilen emekli Yarbay Gürol Doğan savcılığa verdiği ifadede, Hava Harp Okulu’nda Fetullah Gülen’den bahsedilirken etraftan anlaşılmaması için ‘Kaptan’ kod isminin kullanıldığını belirtti.
'HAREKETE GEÇTİĞİMİZDE KİMSENİN YAPACAK BİR ŞEYİ OLMAYACAK'
Bir gün Fetullah Gülen’in İstanbul’a gelerek Hava Harp Okulu 3. veya 4. Sınıf öğrencilerine konuşma yaptığını anlatan Doğan bu konuşmada Gülen’in, “Bizim işimiz çok uzun soluklu bir iş, acele etmeyin ve kendinizi belli etmeyin. Askeriyede maarifte, emniyette, yargıda ve bunların en etkin yerlerinde yerimizi alacağız. En az 20-30 sene sonra harekete geçtiğimizde kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten” dediğini söyledi.
O GENERAL DE TOPLANTIDA
Doğan, bu toplantıya katılanlar arasında 15 Temmuz gecesi darbeciler tarafından rehin alınan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın, “Beni Fetullah Gülen ile görüştürmek istedi” dediği Akıncı Üssü Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim’in de olduğunu ifadesinde söyledi.
2006 yılında Albay Selçuk Başyiğit ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın bahçesinde konuştuğunu anlatan Doğan, bu konuşma sırasında Başyiğit’in kendisine, “Cemaat olarak Silahlı Kuvvetlerde Tümgeneral seviyesine gelindi. Kaptan emir verdiğinde aynı anda havaya kalkacak birçok F16’mız var” dediğini iddia etti. (Damla Güler / Hürriyet)
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin 'ana darbe soruşturması' önceki gün tamamlandı.
Başsavcılık onayının ardından mahkemeye gönderilen iddianamede FETÖ/PDY ve örgüt lideri Fetullah Gülen’e ilişkin çok çarpıcı bilgilere yer verildi.
İddianamede yer verilen bir ifadeye göre FETÖ/PDY terör örgütü lideri Fetullah Gülen’nden “Kaptan” kod adıyla bahsedildiği ortaya çıktı. FETÖ örgütünün Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapılanmasına geçmişte mensup olduğu belirtilen emekli Yarbay Gürol Doğan savcılığa verdiği ifadede, Hava Harp Okulu’nda Fetullah Gülen’den bahsedilirken etraftan anlaşılmaması için ‘Kaptan’ kod isminin kullanıldığını belirtti.
'HAREKETE GEÇTİĞİMİZDE KİMSENİN YAPACAK BİR ŞEYİ OLMAYACAK'
Bir gün Fetullah Gülen’in İstanbul’a gelerek Hava Harp Okulu 3. veya 4. Sınıf öğrencilerine konuşma yaptığını anlatan Doğan bu konuşmada Gülen’in, “Bizim işimiz çok uzun soluklu bir iş, acele etmeyin ve kendinizi belli etmeyin. Askeriyede maarifte, emniyette, yargıda ve bunların en etkin yerlerinde yerimizi alacağız. En az 20-30 sene sonra harekete geçtiğimizde kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten” dediğini söyledi.
O GENERAL DE TOPLANTIDA
Doğan, bu toplantıya katılanlar arasında 15 Temmuz gecesi darbeciler tarafından rehin alınan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın, “Beni Fetullah Gülen ile görüştürmek istedi” dediği Akıncı Üssü Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim’in de olduğunu ifadesinde söyledi.
2006 yılında Albay Selçuk Başyiğit ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın bahçesinde konuştuğunu anlatan Doğan, bu konuşma sırasında Başyiğit’in kendisine, “Cemaat olarak Silahlı Kuvvetlerde Tümgeneral seviyesine gelindi. Kaptan emir verdiğinde aynı anda havaya kalkacak birçok F16’mız var” dediğini iddia etti. (Damla Güler / Hürriyet)
22 Şubat 2017 Çarşamba
Sapphire'deki 47 daireyi 90 milyon dolara satın aldı
Kiler GYO, 47 adet İstanbul Sapphire rezidans dairesini 90.59 milyon dolar bedelle İranlı işadamı Mehrdad Safari'ye sattı.
Kiler GYO, satışa ilişkin Kamuyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) açıklama yaptı. Şirkete yapılan açıklama şöyle;
"Şirketimizin kamuya açıklanmış son finansal tablolarında stoklar ve diğer duran varlıklar hesabında 111,8 milyon TL kayıtlı değeri ile taşınan 47 adet İstanbul Sapphire rezidans dairesinin 90,59 milyon dolar +KDV bedel ile Mehrdad Safari' ye toplu satışı gerçekleştirilmiştir" denildi. Değerleme raporları sonucu 101,27 milyon dolar olarak belirlenen daireler toplu satış nedeniyle iskontolu satıldı.
261 metre yüksekliğinde 66 katlı
İstanbul'un Kâğıthane ilçesinin Çeliktepe Mahallesi'nde bulunan, 261 metre anten yüksekliğiyle Sapphire, Avrupa'nın (Rusya toprakları hariç) Shard London Bridge'den sonra en yüksek 17. binasıdır.
Toplam 165.169 metrekarelik inşaat alanına sahip binada 10 katı zemin altı olmak üzere toplam 66 kat bulunuyor. 30 metre anten ile yüksekliği 261 metreye erişmektedir. Binanın ana fonksiyonları olarak kamuya açık bir alışveriş merkezi ve otoparka ek olarak rezidans kulesi de yer almaktadır. Otoparklar zemin altındaki 6 katta, alışveriş merkezi ise zemin altındaki 4 katta ve zeminde yer alıyor.
Binanın ana fonksiyonları olarak kamuya açık bir alışveriş merkezi ve otoparka ek olarak rezidans kulesi de yer almaktadır. Otoparklar zemin altındaki 6 katta, alışveriş merkezi ise zemin altındaki 4 katta ve zeminde yer alıyor.
"Şirketimizin kamuya açıklanmış son finansal tablolarında stoklar ve diğer duran varlıklar hesabında 111,8 milyon TL kayıtlı değeri ile taşınan 47 adet İstanbul Sapphire rezidans dairesinin 90,59 milyon dolar +KDV bedel ile Mehrdad Safari' ye toplu satışı gerçekleştirilmiştir" denildi. Değerleme raporları sonucu 101,27 milyon dolar olarak belirlenen daireler toplu satış nedeniyle iskontolu satıldı.
261 metre yüksekliğinde 66 katlı
İstanbul'un Kâğıthane ilçesinin Çeliktepe Mahallesi'nde bulunan, 261 metre anten yüksekliğiyle Sapphire, Avrupa'nın (Rusya toprakları hariç) Shard London Bridge'den sonra en yüksek 17. binasıdır.
Toplam 165.169 metrekarelik inşaat alanına sahip binada 10 katı zemin altı olmak üzere toplam 66 kat bulunuyor. 30 metre anten ile yüksekliği 261 metreye erişmektedir. Binanın ana fonksiyonları olarak kamuya açık bir alışveriş merkezi ve otoparka ek olarak rezidans kulesi de yer almaktadır. Otoparklar zemin altındaki 6 katta, alışveriş merkezi ise zemin altındaki 4 katta ve zeminde yer alıyor.
Binanın ana fonksiyonları olarak kamuya açık bir alışveriş merkezi ve otoparka ek olarak rezidans kulesi de yer almaktadır. Otoparklar zemin altındaki 6 katta, alışveriş merkezi ise zemin altındaki 4 katta ve zeminde yer alıyor.
Kapalı cezaevleri doldu, açık cezaevlerine yolculuk başlıyor
FETÖ’den tutuklu sayısı 42 bini, cezaevlerindeki toplam mahkûm sayısı 197 bini aşınca açık cezaevlerine geçişi kolaylaştırmak için yönetmelik değişikliği yapıldı.
Adalet Bakanlığı, FETÖ’den tutuklu sayısı 42 bini, cezaevlerindeki toplam hükümlü/tutuklu sayısı 197 bin 297’yi aşınca kapalı cezaevlerini boşaltmak için açık cezaevine ayrılmayı kolaylaştıran yönetmelik değişikliği yaptı. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’ndeki değişikliğe göre, toplam cezası 10 yılın altında olan hükümlüler kapalı cezaevinde 1 ay sıkı infaz koşullarında hapis yatacak; sonra infaz koşulları rahat olan açık cezaevlerine gönderilebilecek.
10 yılın üstünde ceza alan mahkûmlar, cezalarının 10’da birini (1/10 oranı) yatıp açık cezaevine yollanacaklar. Bakanlık kaynakları Hürriyet’ten Oya Armutçu'ya, “Eski düzenlemede toplam cezanın 1/10’u kapalı kurumlarda çekiliyor sonra açığa ayrılma işlemi yapılıyordu. Yeni düzenleme ile ikili bir ayrım ve bu düzenleme yapıldı” dedi.
Eski yönetmeliğe göre 3 defa hücre disiplin cezası alanlar cezalarının kaldırılmasından sonra açık cezaevi için 3 yıl bekliyordu. Yeni düzenlemede 5 defa hücre cezası alanların açık cezaevine ayrılmak için cezanın kaldırılmasından itibaren 1 yıl beklemesi gerekecek.
Eski yönetmelikte disiplin nedeniyle açık kurumdan kapalı kuruma bir defa iade edilen mahkûmlar, disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren 6 ay, birden fazla iade edilenler ise cezalarının kaldırılma tarihinden itibaren 1 yıl geçtikten sonra açık cezaevine ayrılabiliyordu. Beklenmesi gereken 6 ay ve 1 yıllık süre kaldırıldı.
Yeni yönetmelikte, “Açık kurumda cezası infaz edilmekteyken ilk kez firar edip yakalanan ve hücreye koyma disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma iade edilen hükümlüler, cezanın kaldırılmasından itibaren bir daha firar etmeyeceği değerlendirildiği takdirde açık kuruma ayrılabilir” düzenlemesi yapıldı.
Adalet Bakanlığı, FETÖ’den tutuklu sayısı 42 bini, cezaevlerindeki toplam hükümlü/tutuklu sayısı 197 bin 297’yi aşınca kapalı cezaevlerini boşaltmak için açık cezaevine ayrılmayı kolaylaştıran yönetmelik değişikliği yaptı. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’ndeki değişikliğe göre, toplam cezası 10 yılın altında olan hükümlüler kapalı cezaevinde 1 ay sıkı infaz koşullarında hapis yatacak; sonra infaz koşulları rahat olan açık cezaevlerine gönderilebilecek.
10 yılın üstünde ceza alan mahkûmlar, cezalarının 10’da birini (1/10 oranı) yatıp açık cezaevine yollanacaklar. Bakanlık kaynakları Hürriyet’ten Oya Armutçu'ya, “Eski düzenlemede toplam cezanın 1/10’u kapalı kurumlarda çekiliyor sonra açığa ayrılma işlemi yapılıyordu. Yeni düzenleme ile ikili bir ayrım ve bu düzenleme yapıldı” dedi.
Eski yönetmeliğe göre 3 defa hücre disiplin cezası alanlar cezalarının kaldırılmasından sonra açık cezaevi için 3 yıl bekliyordu. Yeni düzenlemede 5 defa hücre cezası alanların açık cezaevine ayrılmak için cezanın kaldırılmasından itibaren 1 yıl beklemesi gerekecek.
Eski yönetmelikte disiplin nedeniyle açık kurumdan kapalı kuruma bir defa iade edilen mahkûmlar, disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren 6 ay, birden fazla iade edilenler ise cezalarının kaldırılma tarihinden itibaren 1 yıl geçtikten sonra açık cezaevine ayrılabiliyordu. Beklenmesi gereken 6 ay ve 1 yıllık süre kaldırıldı.
Yeni yönetmelikte, “Açık kurumda cezası infaz edilmekteyken ilk kez firar edip yakalanan ve hücreye koyma disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma iade edilen hükümlüler, cezanın kaldırılmasından itibaren bir daha firar etmeyeceği değerlendirildiği takdirde açık kuruma ayrılabilir” düzenlemesi yapıldı.
Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin kundaklanmasında 1 gözaltı
İstanbul'ın Kadıköy ilçesindeki Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin kundaklanmasıyla ilgili bir son dakika gelişmesi yaşandı. Olayla Mehmet Ali Aligül gözaltına alındı. Aligül'ün suçunu itiraf ettiği öğrenildi.
İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Kadıköy'deki Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ni kundaklayan bir kişiyi Sancaktepe'de yakalayarak gözaltına aldı.
Kadıköy'deki Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ni 20 Şubat Pazartesi günü saat 01.30 sıralarında kimliği belirsiz bir kişi tarafından kundaklandı.
İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü (TEM) ekipleri konuyla ilgili yaptığı çalışmalarda güvenlik kameralarından bir kişiyi tespit etti.
TEM ekipleri, bunun üzerine operasyon düzenleyerek 39 yaşındaki Mehmet Ali Aligül'ü Sancaktepe'deki evinde gözaltına alındı. Aligül, Vatan Caddesi'nde bulunan Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne getirilerek ifadesinin burada alınacağı öğrenildi.
Öte yandan; şüphelinin, sosyal medyadaki hesabından olayın ardından kundaklamayı övücü paylaşımlarda bulunduğu görüldü.
Suçunu itirfa etti
Aligül, TEM ekiplerine verdiği ilk ifadesinde “Müjdat Gezen'in Osmanlı padişahlarından Abdülhamit Han'ın torununa hakaret ettiği için buna tepki olarak yaptım, alkollü olduğum için bunun etkisiyle olayı gerçekleştirdim" dediği öğrenildi. DHA
İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Kadıköy'deki Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ni kundaklayan bir kişiyi Sancaktepe'de yakalayarak gözaltına aldı.
Kadıköy'deki Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ni 20 Şubat Pazartesi günü saat 01.30 sıralarında kimliği belirsiz bir kişi tarafından kundaklandı.
İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü (TEM) ekipleri konuyla ilgili yaptığı çalışmalarda güvenlik kameralarından bir kişiyi tespit etti.
TEM ekipleri, bunun üzerine operasyon düzenleyerek 39 yaşındaki Mehmet Ali Aligül'ü Sancaktepe'deki evinde gözaltına alındı. Aligül, Vatan Caddesi'nde bulunan Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne getirilerek ifadesinin burada alınacağı öğrenildi.
Öte yandan; şüphelinin, sosyal medyadaki hesabından olayın ardından kundaklamayı övücü paylaşımlarda bulunduğu görüldü.
Suçunu itirfa etti
Aligül, TEM ekiplerine verdiği ilk ifadesinde “Müjdat Gezen'in Osmanlı padişahlarından Abdülhamit Han'ın torununa hakaret ettiği için buna tepki olarak yaptım, alkollü olduğum için bunun etkisiyle olayı gerçekleştirdim" dediği öğrenildi. DHA
Anne isyan etti: Dokuz ay karnımda taşıdığım bebeğimi 9 saatte kaybettim
İzmir'de özel bir hastanede sezaryenle dünyaya gelen erkek bebeğin, hastanede ihmal sonucu yaşamını yitirdiği iddia edildi. Hastane yetkilileri de olayla ilgili bir kusurlarının olmadığını, bebeğin hastane görevlilerinin bilgisi dışında baba tarafından verilen mamanın akciğere kaçması sonucu yaşamını yitirdiğini belirterek, olayda hastane ve hastane görevlilerinin ihmali olmadığını savundu.
Bayraklı ilçesinde yaşayan ve hukuk bürosunda çalışan 2 çocuk annesi 32 yaşındaki Seda Özdemir Özbodur, özel bir hastanede sezaryenle doğum yaptığını ancak fenalaşan bebeğinin doğumdan 9 saat sonra hayatını kaybetmesi üzerine hastane ve hastanedeki görevlilerin ihmali olduğu iddiasıyla şikayetçi oldu.
Anne Özbodur, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hamileliğinin 20'nci haftasından sonra sürekli kontrollerini yaptırdığı özel bir hastanede 18 Şubat'ta akşam saatlerinde sezaryenle bir erkek bebek dünyaya getirdiğini ancak bebeğini saatler sonra kaybettiğini anlattı.
Doğum sonrası sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiğini ve bunu hastanedeki görevlilerinde söylediğini savunan Özbodur, "Bebeğim süt emmiyordu. Durumu görevli hemşireye bildirdim. Hemşire bebeğime baktıktan sonra doktorla konuşup mama almamız gerektiğini söyledi. Eşim de mama aldı. Ancak bebeğim mama da yemiyordu. Bebeğime 3 damla mama verdik." dedi.
"Doktorun müdahalesiyle nefes almaya başladı"
İlerleyen saatlerde, bebeğinde garip şeyler fark ettiğini ifade eden Özbodur, "Bebeğimi kucağıma aldığımda, kolu ve kafası birden düştü. Durumu tekrar bildirdik. Gelen doktorun müdahalesiyle bebeğim nefes almaya başladı." diye konuştu.
Daha sonra bebeğini alıp götürdüklerini kaydeden Özbodur, "Doğumdan 9 saat sonra eşimi çağırıp bebeğimizin öldüğünü söylemişler. Ben dokuz ay karnımda taşıdığım bebeğimi 9 saatte kaybettim. Dokuz saatte doya doya göremedim bile. Çok büyük bir ihmal sonucu bebeğimi kaybettiğimi düşünüyorum. Ortada cinayet olduğunu düşünüyorum." dedi.
"Herkes hesabını verecek"
Benim canım yandı başkasının canı yanmasın diyen Özbodur, "Bebeğimin yüzünü bir daha göremedim. Anne olanlar beni anlar. Bu dünyanın en büyük acısı. Ablası var ama ona kardeşinin öldüğünü söyleyemedik. Hastanede olduğunu geleceğini düşünüyor ama söyleyemiyorum. Kim suçluysa yargı önünde hesabını versin. Ben özel hastaneye daha iyi ilgi olması için gittim. Ama bizimle yeterince ilgilenilmedi. Benim çocuğuma bakılmadı. Çok büyük bir ihmal var. Bu yeni doğan bir çocuğa cinayettir. Herkes bunun hesabını verecek." diye konuştu.
Özel bir gümrük firmasından çalışan baba Soner Özbodur (37) da polis merkezine giderek ihmali olan kişilerin cezalandırılması için şikayetçi olduklarını belirtti.
Aile, otopsinin ardından 20 Şubat'ta bebeklerini Doğançay mezarlığında toprağa verdiklerini sözlerine ekledi.
Ailenin avukatı Fatih Kanmaz ise ailenin şikayeti üzerine otopsi yapıldığını, bebeğin kesin ölüm sebebinin otopsi sonucu belirleneceğini kaydetti.
Olayın bilinçli taksirle işlenmiş bebek cinayeti olduğunu iddia eden Kanmaz, sorumluların yargı önünde ceza alması için olayın peşini bırakmayacaklarını kaydetti.
Babayı suçladılar
Hastane yetkilileri de olayla ilgili bir kusurlarının olmadığını, bebeğin hastane görevlilerinin bilgisi dışında baba tarafından verilen mamanın akciğere kaçması sonucu yaşamını yitirdiğini belirterek, olayda hastane ve hastane görevlilerinin ihmali olmadığını savundu.
Bu arada olayla ilgili olarak İl Sağlık Müdürlüğü'nün inceleme başlatıldığı öğrenildi.
Bayraklı ilçesinde yaşayan ve hukuk bürosunda çalışan 2 çocuk annesi 32 yaşındaki Seda Özdemir Özbodur, özel bir hastanede sezaryenle doğum yaptığını ancak fenalaşan bebeğinin doğumdan 9 saat sonra hayatını kaybetmesi üzerine hastane ve hastanedeki görevlilerin ihmali olduğu iddiasıyla şikayetçi oldu.
Anne Özbodur, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hamileliğinin 20'nci haftasından sonra sürekli kontrollerini yaptırdığı özel bir hastanede 18 Şubat'ta akşam saatlerinde sezaryenle bir erkek bebek dünyaya getirdiğini ancak bebeğini saatler sonra kaybettiğini anlattı.
Doğum sonrası sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiğini ve bunu hastanedeki görevlilerinde söylediğini savunan Özbodur, "Bebeğim süt emmiyordu. Durumu görevli hemşireye bildirdim. Hemşire bebeğime baktıktan sonra doktorla konuşup mama almamız gerektiğini söyledi. Eşim de mama aldı. Ancak bebeğim mama da yemiyordu. Bebeğime 3 damla mama verdik." dedi.
"Doktorun müdahalesiyle nefes almaya başladı"
İlerleyen saatlerde, bebeğinde garip şeyler fark ettiğini ifade eden Özbodur, "Bebeğimi kucağıma aldığımda, kolu ve kafası birden düştü. Durumu tekrar bildirdik. Gelen doktorun müdahalesiyle bebeğim nefes almaya başladı." diye konuştu.
Daha sonra bebeğini alıp götürdüklerini kaydeden Özbodur, "Doğumdan 9 saat sonra eşimi çağırıp bebeğimizin öldüğünü söylemişler. Ben dokuz ay karnımda taşıdığım bebeğimi 9 saatte kaybettim. Dokuz saatte doya doya göremedim bile. Çok büyük bir ihmal sonucu bebeğimi kaybettiğimi düşünüyorum. Ortada cinayet olduğunu düşünüyorum." dedi.
"Herkes hesabını verecek"
Benim canım yandı başkasının canı yanmasın diyen Özbodur, "Bebeğimin yüzünü bir daha göremedim. Anne olanlar beni anlar. Bu dünyanın en büyük acısı. Ablası var ama ona kardeşinin öldüğünü söyleyemedik. Hastanede olduğunu geleceğini düşünüyor ama söyleyemiyorum. Kim suçluysa yargı önünde hesabını versin. Ben özel hastaneye daha iyi ilgi olması için gittim. Ama bizimle yeterince ilgilenilmedi. Benim çocuğuma bakılmadı. Çok büyük bir ihmal var. Bu yeni doğan bir çocuğa cinayettir. Herkes bunun hesabını verecek." diye konuştu.
Özel bir gümrük firmasından çalışan baba Soner Özbodur (37) da polis merkezine giderek ihmali olan kişilerin cezalandırılması için şikayetçi olduklarını belirtti.
Aile, otopsinin ardından 20 Şubat'ta bebeklerini Doğançay mezarlığında toprağa verdiklerini sözlerine ekledi.
Ailenin avukatı Fatih Kanmaz ise ailenin şikayeti üzerine otopsi yapıldığını, bebeğin kesin ölüm sebebinin otopsi sonucu belirleneceğini kaydetti.
Olayın bilinçli taksirle işlenmiş bebek cinayeti olduğunu iddia eden Kanmaz, sorumluların yargı önünde ceza alması için olayın peşini bırakmayacaklarını kaydetti.
Babayı suçladılar
Hastane yetkilileri de olayla ilgili bir kusurlarının olmadığını, bebeğin hastane görevlilerinin bilgisi dışında baba tarafından verilen mamanın akciğere kaçması sonucu yaşamını yitirdiğini belirterek, olayda hastane ve hastane görevlilerinin ihmali olmadığını savundu.
Bu arada olayla ilgili olarak İl Sağlık Müdürlüğü'nün inceleme başlatıldığı öğrenildi.
Bizdekiler kadar fakir ders kitabı olan çok az
Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlber Ortaylı, hem tarih eğitimi hem de eğitim sisteminin genelindeki sorunları değerlendirdi. Ortaylı, 'Dünyanın her yanında ders kitapları sıkıcı olabilir ama üslup bakımından bizimkisi kadar fakir olanı çok az' dedi.
Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın Hürriyet'ten Yenal Bilici'ye verdiği söyleşinin ilgili kısmı şöyle:
Okullarımızdaki tarih eğitimini nasıl buluyorsunuz?
Bir nesilden diğerine, tarih derslerinin müfredatı değişiyor. Bunlar zamana ve zemine uyan, araştırmaların getirdiği yenilikleri takip eden zaruri değişimler değil. Bizim nesil ortaokulda eskiçağ ve ortaçağ tarihi; Bizans, Yunan-Roma, Osmanlı tarihi öğrendi. Lisede de bunların daha da gelişkin bir versiyonunu öğrendik. Sonra bunun yerine 'milli' tarih eğitimi başladı. 30-40 yıllık bir süreçten bahsediyorum. Ama şu unutuldu: Türkler olmadan Avrupa ve dünya tarihini anlamak mümkün değil. Bizi de dünyasız anlamak mümkün değil. Bir başka sorun da şu: Tarih kitaplarımızda kullanılan üslup mukayeseli bir eğitime imkân vermiyor. Dünyanın her yanında ders kitapları sıkıcı olabilir ama üslup bakımından bizimkisi kadar fakir olanı çok az.
Peki tarih eğitimi dışında genel olarak eğitim sistemimizde sorunlar görüyor musunuz?
Maalesef. Sistematik düşünemeyen, renkli üslubu olmayan bir eğitimci kitlesi var. Matematik ders kitapları bile rast gele bir şekilde yabancı kitaplardan derlenmiş. Matematiğin millisi olmaz elbette ama müfredatın iyi takip edilmediği açık. Talebeye aşırı ders yükleyen, matematikte, geometride düşünmeyi, temel kavramları yeterince öğretmeden doğrudan problem çözmeye sevk eden bir sistem bu.
Üniversitede karşınıza gelen öğrencileri, liseden yeterli donanımla çıkmış buluyor musunuz?
Hayır, katiyen bulamıyorum. Yeterli donanımı bırak, saptırılmış bir şekilde geliyorlar. Kronoloji nedir, senkronizasyon nasıl yapılır, tarihte belgelerin önemi nedir, tarih nasıl yapılır öğretilmemiş. Bunlar olmadığı zaman çocuk donanımsız geliyor üniversiteye.
Lise profesörü gibi öğretmen
Peki ne yapılabilir? Hem tarih eğitimi hem de genel olarak eğitim sistemi açısından soruyorum.
Liselerdeki tarih öğretmenlerini adamakıllı yetiştirmek gerekir; lisan öğrenmeyen tarih öğretmenlerini de mesleğe almamak gerekir. İyi öğretmen yetiştirmek için Fransa'da bugün de takip edilen yöntemi yerleştirmek lazım. Fransızlar felsefe, tarih, matematikte hususi imtihan açar; lise profesörü diye bir unvan vardır. Orada efsane lise profesörleri yetişmiştir. Bizim de seçkin öğretmenler yetiştirmemiz lazım.
Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın Hürriyet'ten Yenal Bilici'ye verdiği söyleşinin ilgili kısmı şöyle:
Okullarımızdaki tarih eğitimini nasıl buluyorsunuz?
Bir nesilden diğerine, tarih derslerinin müfredatı değişiyor. Bunlar zamana ve zemine uyan, araştırmaların getirdiği yenilikleri takip eden zaruri değişimler değil. Bizim nesil ortaokulda eskiçağ ve ortaçağ tarihi; Bizans, Yunan-Roma, Osmanlı tarihi öğrendi. Lisede de bunların daha da gelişkin bir versiyonunu öğrendik. Sonra bunun yerine 'milli' tarih eğitimi başladı. 30-40 yıllık bir süreçten bahsediyorum. Ama şu unutuldu: Türkler olmadan Avrupa ve dünya tarihini anlamak mümkün değil. Bizi de dünyasız anlamak mümkün değil. Bir başka sorun da şu: Tarih kitaplarımızda kullanılan üslup mukayeseli bir eğitime imkân vermiyor. Dünyanın her yanında ders kitapları sıkıcı olabilir ama üslup bakımından bizimkisi kadar fakir olanı çok az.
Peki tarih eğitimi dışında genel olarak eğitim sistemimizde sorunlar görüyor musunuz?
Maalesef. Sistematik düşünemeyen, renkli üslubu olmayan bir eğitimci kitlesi var. Matematik ders kitapları bile rast gele bir şekilde yabancı kitaplardan derlenmiş. Matematiğin millisi olmaz elbette ama müfredatın iyi takip edilmediği açık. Talebeye aşırı ders yükleyen, matematikte, geometride düşünmeyi, temel kavramları yeterince öğretmeden doğrudan problem çözmeye sevk eden bir sistem bu.
Üniversitede karşınıza gelen öğrencileri, liseden yeterli donanımla çıkmış buluyor musunuz?
Hayır, katiyen bulamıyorum. Yeterli donanımı bırak, saptırılmış bir şekilde geliyorlar. Kronoloji nedir, senkronizasyon nasıl yapılır, tarihte belgelerin önemi nedir, tarih nasıl yapılır öğretilmemiş. Bunlar olmadığı zaman çocuk donanımsız geliyor üniversiteye.
Lise profesörü gibi öğretmen
Peki ne yapılabilir? Hem tarih eğitimi hem de genel olarak eğitim sistemi açısından soruyorum.
Liselerdeki tarih öğretmenlerini adamakıllı yetiştirmek gerekir; lisan öğrenmeyen tarih öğretmenlerini de mesleğe almamak gerekir. İyi öğretmen yetiştirmek için Fransa'da bugün de takip edilen yöntemi yerleştirmek lazım. Fransızlar felsefe, tarih, matematikte hususi imtihan açar; lise profesörü diye bir unvan vardır. Orada efsane lise profesörleri yetişmiştir. Bizim de seçkin öğretmenler yetiştirmemiz lazım.
Putin'in herkesten gizlenen serveti
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in mal varlığına ilşkin yeni iddialar ortaya atıldı. Eğer bu iddialar doğruysa, dünyanın en zengini sanıldığı gibi Bill Gates değil.
Serveti uzun süredir tartışma konusu olan isimlerin başında gelen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le ilgili yeni iddialar ortaya atıldı.
Batı medyası da çok kez Putin'in malvarlığına yönelik spekülasyonlarda bulunmuştu.
Rusya'da bir dönem fon yöneticiliği yapan Hermitage Capital Management CEO'su Amerikan Bill Browder, CNN televizyonunda Fareed Zakaria'nın porgramına çıktı, Putin'in gizli serveti hakkında konuştu.
Browder, Putin'in servetinin 200 milyar dolara ulaştığını iddia etti.
Dünyanın en zengin kişisi olan Microsoft'un kurucusu Bill Gates'in toplam serveti 87.4 milyon dolar.
Putin'in Rusya'da 20 saraya, 58 uçak ve helikoptere sahip olduğu öne sürüldü.
Putin'in Karadeniz'de 800 milyon euro değerinde bir sarayı olduğu da iddia edildi.
Putin'in mal varlığı arasında Chelsea futbol takımının patronu Roman Abramovich'in kendisine hediye ettiği 28 milyon sterlinlik süper yat da bulunuyor.
Browder, "Putin 14 yıllık iktidarı boyunca kamu ve özel şirketlerde hisseler, gayrimenkuller, yatlar, sanat eserleri ve İsviçre bankalarında koruduğu nakite sahip oldu" dedi.
Rus liderin 500 bin dolarlık saat koleksiyonu da servetinin önemli bir parçası olarak görülüyor.
200 milyar dolarlık iddianın sahibi Browder, Rusya devletinin parasının da İsviçre bankalarında Putin adına saklandığı ve Putin için yönetildiğini iddia etti.
Eğer tüm bu iddialar doğruysa, Putin dünyanın en zengin kişisi unvanının da yeni sahibi olacak.
Serveti uzun süredir tartışma konusu olan isimlerin başında gelen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le ilgili yeni iddialar ortaya atıldı.
Batı medyası da çok kez Putin'in malvarlığına yönelik spekülasyonlarda bulunmuştu.
Rusya'da bir dönem fon yöneticiliği yapan Hermitage Capital Management CEO'su Amerikan Bill Browder, CNN televizyonunda Fareed Zakaria'nın porgramına çıktı, Putin'in gizli serveti hakkında konuştu.
Browder, Putin'in servetinin 200 milyar dolara ulaştığını iddia etti.
Dünyanın en zengin kişisi olan Microsoft'un kurucusu Bill Gates'in toplam serveti 87.4 milyon dolar.
Putin'in Rusya'da 20 saraya, 58 uçak ve helikoptere sahip olduğu öne sürüldü.
Putin'in Karadeniz'de 800 milyon euro değerinde bir sarayı olduğu da iddia edildi.
Putin'in mal varlığı arasında Chelsea futbol takımının patronu Roman Abramovich'in kendisine hediye ettiği 28 milyon sterlinlik süper yat da bulunuyor.
Browder, "Putin 14 yıllık iktidarı boyunca kamu ve özel şirketlerde hisseler, gayrimenkuller, yatlar, sanat eserleri ve İsviçre bankalarında koruduğu nakite sahip oldu" dedi.
Rus liderin 500 bin dolarlık saat koleksiyonu da servetinin önemli bir parçası olarak görülüyor.
200 milyar dolarlık iddianın sahibi Browder, Rusya devletinin parasının da İsviçre bankalarında Putin adına saklandığı ve Putin için yönetildiğini iddia etti.
Eğer tüm bu iddialar doğruysa, Putin dünyanın en zengin kişisi unvanının da yeni sahibi olacak.
(cnntürk)
Suriyelilere vatandaşlık referandum sonrası
Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, ilk aşamada 80,000 Suriyeliye Türk vatandaşlığı verilmesi için çalışmaların sürdüğünü ancak tartışmaları önlemek için bu yöndeki adımın 16 Nisan'daki referandum öncesi atılmadığını söyledi.
Başbakan Yardımcısı Kaynak Reuters'a verdiği söyleşide, "Şu ana kadar belirlediğimiz vatandaşlık niteliklere uygun, işlemleri sürdürülen 20,000 küsur (Suriyeli) aile var. Toplam 80,000 kişiye tekabül ediyor. Bunların güvenlik kısmıyla ilgili araştırmalar sürüyor" diye konuştu.
Suriyelilere vatandaşlık referandum sonrası
Suriyeli işçi sayısının 10,000'den fazla olduğunu, belirli uzmanlık eğitimi almış olanların, mesleksahiplerinin ve Türkiye'de çalışma izni olanların vatandaşlık imkanından yararlanacaklarını ifade eden Kaynak, Suriyelilere Türk vatandaşlığı verilmesinin zamanlaması için şöyle konuştu:
"16 Nisan'daki referandum öncesi Suriyelilere vatandaşlık verilip, bunların oy kullanacağı yönündeki tartışmaya meydan vermek istemedik. Bu nedenle şimdilik (referandum öncesi) bu konuda bir adım atılmadı." cnntürk
Başbakan Yardımcısı Kaynak Reuters'a verdiği söyleşide, "Şu ana kadar belirlediğimiz vatandaşlık niteliklere uygun, işlemleri sürdürülen 20,000 küsur (Suriyeli) aile var. Toplam 80,000 kişiye tekabül ediyor. Bunların güvenlik kısmıyla ilgili araştırmalar sürüyor" diye konuştu.
Suriyelilere vatandaşlık referandum sonrası
Suriyeli işçi sayısının 10,000'den fazla olduğunu, belirli uzmanlık eğitimi almış olanların, mesleksahiplerinin ve Türkiye'de çalışma izni olanların vatandaşlık imkanından yararlanacaklarını ifade eden Kaynak, Suriyelilere Türk vatandaşlığı verilmesinin zamanlaması için şöyle konuştu:
"16 Nisan'daki referandum öncesi Suriyelilere vatandaşlık verilip, bunların oy kullanacağı yönündeki tartışmaya meydan vermek istemedik. Bu nedenle şimdilik (referandum öncesi) bu konuda bir adım atılmadı." cnntürk
Cezaevleri doldu Adalet Bakanlığı yönetmelik değişikliğine gitti
Darbe girişimi sonrasında başlatılan FETÖ soruşturmalarında tutuklu sayısı 42 bini buldu, cezaevlerindeki toplam tutuklu ve hükümlü sayısı da 197 bin 297’yi aştı. Bunun üzerine Adalet Bakanlığı kapalı cezaevlerini boşaltmak için açık cezaevine ayrılmayı kolaylaştıran yönetmelik değişikliği yaptı.
Adalet Bakanlığı, FETÖ’den tutuklu sayısı 42 bini, cezaevlerindeki toplam hükümlü-tutuklu sayısı 197 bin 297’yi aşınca kapalı cezaevlerini boşaltmak için açık cezaevine ayrılmayı kolaylaştıran yeni bir yönetmelik değişikliği daha yaptı.
Hürriyet'in haberine göre, bugünkü, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’ndeki değişikliğe göre, 10 yıldan az hapis cezası alıp, sadece 1 ayını iyi halli geçirenler infaz koşulları son derece rahat olan açık cezaevine gönderilebilecekler.
Yeni yönetmelikle, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin kapalıdan açığa ayrılmayı düzenleyen 6/1-a maddesinde, “cezalarının” ibaresi “cezaları 10 yıldan az olanlar bir ayını, 10 yıl ve yukarı olanlar ise” olarak değiştirildi. Böylece, cezası 10 yılın altında olan hükümlüler sadece 1 ay kapalı cezaevinde sıkı infaz koşullarında hapis yatacak, daha sonra ise açık cezaevlerine gönderilebilecekler. 10 yılın üstündekilerin ise cezalarının 10’da birini yatıp açık cezaevine yollanacaklar. Eski yönetmelikle ancak “Toplam cezalarının beşte birini kapalı kurumlarda iyi hâlli olarak geçiren ve koşullu salıverilme tarihine altı yıl veya daha az süre kalanlar” açık cezaevine gönderiliyordu.
1 kez firar eden de açığa ayrılacak
Yönetmelikteki ikinci değişiklikle, “Açık kuruma ayrılmayacak hükümlülerin” koşulları da yumuşatıldı. Toplam üç kez hücre cezası yerine beş ve daha fazla hücre cezası alanların açığa ayrılamayacakları düzenlendi. Bir kez firar edenler de artık yönetmelikteki koşulları taşırlarsa yeniden açığa gönderilecekler.
Yeniden ayrılma koşulları da yumuşatıldı
Üçüncü değişikliğe göre ise cezası açıkta infaz edilmekte iken; firar suçu hariç kınama dışında disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma iade edilenler disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren, yönetmelikte aranan diğer şartlara uyduğu takdirde açık kuruma yeniden ayrılabilecek. Böylece, disiplin cezalarının üzerinden 6 aylık ve 1 yıllık bekleme süreleri kaldırıldı. Yeni yönetmelikte, “Açık kurumda cezası infaz edilmekte iken ilk kez firar edip yakalanan ve hücreye koyma disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma iade edilen hükümlüler, disiplin cezasının kaldırılmasından itibaren Yönetmelikte aranan diğer şartlara uyduğu ve bir daha firar etmeyeceği değerlendirildiği takdirde açık kuruma ayrılabilir. Açık kurumdan ikinci kez firar eden hükümlüler hakkında ise bu Yönetmeliğin 8 inci maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi hükmü uygulanır” düzenlemesi de yapıldı. Buna göre kurumdan ikinci kez firar edenler ise açığa ayrılamayacaklar.
Eski yönetmeliğin bu konudaki 13. maddesine göre, açık cezaevine geçtikten sonra kınama dışında disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma bir defa iade edilenler disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren altı ay, birden fazla iade edilenler ise disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren bir yıl geçtikten sonra yeniden açığa ayrılabiliyordu.
Adalet Bakanlığı, FETÖ’den tutuklu sayısı 42 bini, cezaevlerindeki toplam hükümlü-tutuklu sayısı 197 bin 297’yi aşınca kapalı cezaevlerini boşaltmak için açık cezaevine ayrılmayı kolaylaştıran yeni bir yönetmelik değişikliği daha yaptı.
Hürriyet'in haberine göre, bugünkü, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’ndeki değişikliğe göre, 10 yıldan az hapis cezası alıp, sadece 1 ayını iyi halli geçirenler infaz koşulları son derece rahat olan açık cezaevine gönderilebilecekler.
Yeni yönetmelikle, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin kapalıdan açığa ayrılmayı düzenleyen 6/1-a maddesinde, “cezalarının” ibaresi “cezaları 10 yıldan az olanlar bir ayını, 10 yıl ve yukarı olanlar ise” olarak değiştirildi. Böylece, cezası 10 yılın altında olan hükümlüler sadece 1 ay kapalı cezaevinde sıkı infaz koşullarında hapis yatacak, daha sonra ise açık cezaevlerine gönderilebilecekler. 10 yılın üstündekilerin ise cezalarının 10’da birini yatıp açık cezaevine yollanacaklar. Eski yönetmelikle ancak “Toplam cezalarının beşte birini kapalı kurumlarda iyi hâlli olarak geçiren ve koşullu salıverilme tarihine altı yıl veya daha az süre kalanlar” açık cezaevine gönderiliyordu.
1 kez firar eden de açığa ayrılacak
Yönetmelikteki ikinci değişiklikle, “Açık kuruma ayrılmayacak hükümlülerin” koşulları da yumuşatıldı. Toplam üç kez hücre cezası yerine beş ve daha fazla hücre cezası alanların açığa ayrılamayacakları düzenlendi. Bir kez firar edenler de artık yönetmelikteki koşulları taşırlarsa yeniden açığa gönderilecekler.
Yeniden ayrılma koşulları da yumuşatıldı
Üçüncü değişikliğe göre ise cezası açıkta infaz edilmekte iken; firar suçu hariç kınama dışında disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma iade edilenler disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren, yönetmelikte aranan diğer şartlara uyduğu takdirde açık kuruma yeniden ayrılabilecek. Böylece, disiplin cezalarının üzerinden 6 aylık ve 1 yıllık bekleme süreleri kaldırıldı. Yeni yönetmelikte, “Açık kurumda cezası infaz edilmekte iken ilk kez firar edip yakalanan ve hücreye koyma disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma iade edilen hükümlüler, disiplin cezasının kaldırılmasından itibaren Yönetmelikte aranan diğer şartlara uyduğu ve bir daha firar etmeyeceği değerlendirildiği takdirde açık kuruma ayrılabilir. Açık kurumdan ikinci kez firar eden hükümlüler hakkında ise bu Yönetmeliğin 8 inci maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi hükmü uygulanır” düzenlemesi de yapıldı. Buna göre kurumdan ikinci kez firar edenler ise açığa ayrılamayacaklar.
Eski yönetmeliğin bu konudaki 13. maddesine göre, açık cezaevine geçtikten sonra kınama dışında disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma bir defa iade edilenler disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren altı ay, birden fazla iade edilenler ise disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren bir yıl geçtikten sonra yeniden açığa ayrılabiliyordu.
TSK'da başörtüsü yasağı kalktı
Milli Savunma Bakanlığınca yapılan düzenlemeyle, Genelkurmay karargahı, kuvvet komutanlıkları ve bağlı birliklerde görev yapan kadın subay ve astsubaylar başörtüsü takabilecek.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nden görevli kadın subay ve astsubaylar istedikleri takdirde başörtüsü takabilecek. Düzenlemenin sadece muvazzaf personeli kapsamadığı, isteyen askeri öğrencilerin de başörtüsü takabileceği belirtildi.
Düzenlemeyle Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet Yönetmeliği'nin "Genel Hükümleri" bölümüne eklenen maddede, "Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri mensubu bayan subaylar, sözleşmeli subaylar, astsubaylar, sözleşmeli astsubaylar ve askeri öğrenciler ile bunların adayları ve kursiyerleri, resmi üniformalarıyla birlikte şapka, bere veya kep altına başlarına taktıkları üniforma renginden istihkak olarak verilen desensiz giysileri yüzlerini kapatmayacak şekilde takabilirler" ifadeleri yer aldı.
Yönetmelik Resmi Gazete'de yayımlanmasının ardından yürürlüğe girecek. Hürriyet
Türk Silahlı Kuvvetleri'nden görevli kadın subay ve astsubaylar istedikleri takdirde başörtüsü takabilecek. Düzenlemenin sadece muvazzaf personeli kapsamadığı, isteyen askeri öğrencilerin de başörtüsü takabileceği belirtildi.
Düzenlemeyle Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet Yönetmeliği'nin "Genel Hükümleri" bölümüne eklenen maddede, "Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri mensubu bayan subaylar, sözleşmeli subaylar, astsubaylar, sözleşmeli astsubaylar ve askeri öğrenciler ile bunların adayları ve kursiyerleri, resmi üniformalarıyla birlikte şapka, bere veya kep altına başlarına taktıkları üniforma renginden istihkak olarak verilen desensiz giysileri yüzlerini kapatmayacak şekilde takabilirler" ifadeleri yer aldı.
Yönetmelik Resmi Gazete'de yayımlanmasının ardından yürürlüğe girecek. Hürriyet
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)