Türkiye Barolar Birliği (TBB) 34'üncü Olağan Genel Kurulu'nun kesin olmayan sonuçlarına göre, Metin Feyzioğlu, 419 oyla TBB başkanlığına yeniden seçildi,
TBB Olağan Genel Kurulu'nda başkanlık seçimleri için 504 delegeden 486'sı oy kullanırken, 420 geçerli oy sayıldı. Kesin olmayan sonuçlara göre, Metin Feyzioğlu, 419 oyla TBB başkanlığına yeniden seçildi.
14 Mayıs 2017 Pazar
Donald Trump’ın satışa çıkardığı 28 milyon dolarlık evi
ABD Başkanı Donald Trump, 20 milyon dolara satın aldığı malikanesini 28 milyon dolara satışa çıkardı.
ABD Başkanı Donald Trump, Karayipler’deki lüks malikanesini satışa çıkardı.
Trump, Le Château des Palmiers adlı malikaneyi 2013 yılında satın almıştı.
Beş dönümlük arazide ana ev ve misafir evi olmak üzere iki ev ve toplam 11 yatak odası bulunuyor.
Trump, 2013 yılında 20 milyon dolara satın aldığı malikanesini 28 milyon dolara satıyor.
Trump bu malikanede hiç oturmadı, sadece kiraya verdi.
Başkanın kiralamadan yılsa 100 bin dolar ile bir milyon dolar arasında gelir elde ettiği öğrenildi.
İşte Trump’ın satışa çıkardığı malikanesinin fotoğrafları…
ABD Başkanı Donald Trump, Karayipler’deki lüks malikanesini satışa çıkardı.
Trump, Le Château des Palmiers adlı malikaneyi 2013 yılında satın almıştı.
Beş dönümlük arazide ana ev ve misafir evi olmak üzere iki ev ve toplam 11 yatak odası bulunuyor.
Trump, 2013 yılında 20 milyon dolara satın aldığı malikanesini 28 milyon dolara satıyor.
Trump bu malikanede hiç oturmadı, sadece kiraya verdi.
Başkanın kiralamadan yılsa 100 bin dolar ile bir milyon dolar arasında gelir elde ettiği öğrenildi.
İşte Trump’ın satışa çıkardığı malikanesinin fotoğrafları…
13 Mayıs 2017 Cumartesi
Genelkurmay Başkanı Akar'dan 'Zübeyde Hanım'lı Anneler Günü mesajı
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, 14 Mayıs Anneler Günü mesajında, "Milletimizin, devletimizin kurtuluş ve kuruluşunun mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü yetiştiren Zübeyde Hanım; köklü tarihimize değer katan büyüklerimizi yetiştiren annelerimiz ile şehit ve gazi anneleri başta olmak üzere hepimizin, bütün annelere daima en yüksek saygı ve en derin sevgiyi göstermesi, en anlamlı görevlerimiz arasında yer almaktadır" ifadelerini kullandı.
Orgeneral Hulusi Akar, 14 Mayıs Anneler Günü mesajı şöyle:
"Türk Silahlı Kuvvetlerinin Değerli Mensupları ve Çok Kıymetli Annelerimiz,Asil Türk milletinin köklü ve birleştirici değerlerinden olan aile kurumunu; sevgisi, şefkati, merhameti ve özverisi ile ayakta tutan; özüne bağlı, başarılı ve sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde en önemli paya sahip olan; son derece onurlu ve bir o kadar da sorumluluk gerektiren annelik vazifesini fedakârca yerine getiren saygıdeğer annelerimizin 'Anneler Günü'nü, en içten duygularımla kutluyorum. Ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Bu millet, esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki her devrin büyük adamlarını, bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını, daha yüksek nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir.' vecizesi; değerli annelerimizin millet, toplum ve aile hayatı için taşıdığı önemi, açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Milletimizin, devletimizin kurtuluş ve kuruluşunun mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü yetiştiren Zübeyde Hanım; köklü tarihimize değer katan büyüklerimizi yetiştiren annelerimiz ile şehit ve gazi anneleri başta olmak üzere hepimizin, bütün annelere daima en yüksek saygı ve en derin sevgiyi göstermesi, en anlamlı görevlerimiz arasında yer almaktadır. Türk aile yapısının asli unsuru olan annelerimiz, yüreğinde taşıdığı evlat sevgisini kendisine yaşam kaynağı yapmış; hiçbir karşılık beklemeden ömrünü evladına adamış ve başka annelerin çocuklarına da kendi çocukları gibi şefkat göstermekten kaçınmamıştır. Yeri geldiğinde ise Kurtuluş Savaşı'nın unutulmaz kahramanlarından Şerife Bacı gibi, evladının üzerinden alıp cephanenin üzerine örttüğü yorganla milletin selametini, daima kendi evladının selametinden bile önce tutmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri; gözbebekleri gibi bakıp yetiştirdikleri Mehmetçiklerimizi, 'önce vatan' diyerek peygamber ocağına uğurlamanın haklı gururunu yaşayan fedakâr annelerimizin sevgi, güven ve desteğinden aldığı güçle bayraklaşan vatan topraklarının, millî birlik ve beraberliğin, ülke huzur ve güvenliğinin en önemli güvencesi olmaya devam edecektir. Bu anlamlı gün vesilesiyle başta bizleri vatan, millet ve yüksek değerlerimiz uğrunda sorumluluk ve görev üstlenmek üzere yetiştiren saygıdeğer annelerimiz; çocuklarımızı millî kültürümüz çerçevesinde yetiştiren ve huzur içerisinde çalışmamıza imkân tanıyan sevgili eşlerimiz ve annelik vasfını taşıyan kıymetli personelimiz olmak üzere, sevgili annelerimizin 'Anneler Günü'nü bir kez daha kutluyor; ebediyete intikal etmiş bütün annelerimizi de saygı ve rahmetle anıyorum. Her türlü sevginin kaynağı çok kıymetli annelerimizin; aileleri, evlatları ve tüm sevdikleriyle birlikte sağlık, mutluluk ve huzur dolu bir ömür geçirmeleri dileklerimle sevgi ve saygılarımı sunuyorum."
Orgeneral Hulusi Akar, 14 Mayıs Anneler Günü mesajı şöyle:
"Türk Silahlı Kuvvetlerinin Değerli Mensupları ve Çok Kıymetli Annelerimiz,Asil Türk milletinin köklü ve birleştirici değerlerinden olan aile kurumunu; sevgisi, şefkati, merhameti ve özverisi ile ayakta tutan; özüne bağlı, başarılı ve sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde en önemli paya sahip olan; son derece onurlu ve bir o kadar da sorumluluk gerektiren annelik vazifesini fedakârca yerine getiren saygıdeğer annelerimizin 'Anneler Günü'nü, en içten duygularımla kutluyorum. Ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Bu millet, esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki her devrin büyük adamlarını, bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını, daha yüksek nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir.' vecizesi; değerli annelerimizin millet, toplum ve aile hayatı için taşıdığı önemi, açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Milletimizin, devletimizin kurtuluş ve kuruluşunun mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü yetiştiren Zübeyde Hanım; köklü tarihimize değer katan büyüklerimizi yetiştiren annelerimiz ile şehit ve gazi anneleri başta olmak üzere hepimizin, bütün annelere daima en yüksek saygı ve en derin sevgiyi göstermesi, en anlamlı görevlerimiz arasında yer almaktadır. Türk aile yapısının asli unsuru olan annelerimiz, yüreğinde taşıdığı evlat sevgisini kendisine yaşam kaynağı yapmış; hiçbir karşılık beklemeden ömrünü evladına adamış ve başka annelerin çocuklarına da kendi çocukları gibi şefkat göstermekten kaçınmamıştır. Yeri geldiğinde ise Kurtuluş Savaşı'nın unutulmaz kahramanlarından Şerife Bacı gibi, evladının üzerinden alıp cephanenin üzerine örttüğü yorganla milletin selametini, daima kendi evladının selametinden bile önce tutmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri; gözbebekleri gibi bakıp yetiştirdikleri Mehmetçiklerimizi, 'önce vatan' diyerek peygamber ocağına uğurlamanın haklı gururunu yaşayan fedakâr annelerimizin sevgi, güven ve desteğinden aldığı güçle bayraklaşan vatan topraklarının, millî birlik ve beraberliğin, ülke huzur ve güvenliğinin en önemli güvencesi olmaya devam edecektir. Bu anlamlı gün vesilesiyle başta bizleri vatan, millet ve yüksek değerlerimiz uğrunda sorumluluk ve görev üstlenmek üzere yetiştiren saygıdeğer annelerimiz; çocuklarımızı millî kültürümüz çerçevesinde yetiştiren ve huzur içerisinde çalışmamıza imkân tanıyan sevgili eşlerimiz ve annelik vasfını taşıyan kıymetli personelimiz olmak üzere, sevgili annelerimizin 'Anneler Günü'nü bir kez daha kutluyor; ebediyete intikal etmiş bütün annelerimizi de saygı ve rahmetle anıyorum. Her türlü sevginin kaynağı çok kıymetli annelerimizin; aileleri, evlatları ve tüm sevdikleriyle birlikte sağlık, mutluluk ve huzur dolu bir ömür geçirmeleri dileklerimle sevgi ve saygılarımı sunuyorum."
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan'ın gündeminde bugün Ankara'da KHK ile işten çıkartılan iki akademisyenin yürüttüğü açlık grevini var.
NURİYE ve Semih isimli iki akademisyen...
65 gündür açlık grevindeler.
Her geçen gün ölüme doğru koşuyorlar.
Bir teklifim var:
İçinde dört partiden isimlerin yer aldığı bir arabulucu ekibi kurulsun...
Bu ekip hem devlet yetkilileriyle hem de iki akademisyenle görüşsün.
Ve açlık grevinin son bulmasını sağlasın.
Bu ekip için teklif ettiğim isimler şunlardır:
AK Parti’den: Mehmet Ali Şahin, Ayşenur Bahçekapılı ve Metin Külünk...
MHP’den: Ruhi Ersoy, Abdurrahman Başkan ve Erkan Haberal...
CHP’den: Bülent Tezcan, Engin Altay ve Aykut Erdoğdu...
HDP’den: Ahmet Türk, Altan Tan ve Meral Danış Beştaş...
Haydi! Bir şeyler yapın.
Harekete geçin.
İnsanı yaşatın ki devlet yaşasın.
Haydi!
NURİYE ve Semih isimli iki akademisyen...
65 gündür açlık grevindeler.
Her geçen gün ölüme doğru koşuyorlar.
Bir teklifim var:
İçinde dört partiden isimlerin yer aldığı bir arabulucu ekibi kurulsun...
Bu ekip hem devlet yetkilileriyle hem de iki akademisyenle görüşsün.
Ve açlık grevinin son bulmasını sağlasın.
Bu ekip için teklif ettiğim isimler şunlardır:
AK Parti’den: Mehmet Ali Şahin, Ayşenur Bahçekapılı ve Metin Külünk...
MHP’den: Ruhi Ersoy, Abdurrahman Başkan ve Erkan Haberal...
CHP’den: Bülent Tezcan, Engin Altay ve Aykut Erdoğdu...
HDP’den: Ahmet Türk, Altan Tan ve Meral Danış Beştaş...
Haydi! Bir şeyler yapın.
Harekete geçin.
İnsanı yaşatın ki devlet yaşasın.
Haydi!
12 Mayıs 2017 Cuma
Atlara fayton işkencesi
Adalar'da tur yapmak için kullanılan faytonlara koşulan atlar Hayvan Hakları İzleme Komitesi'nin (HAKİM) raporuna göre en fazla iki yıl yaşayabiliyor.
Bianet'ten Çiçek Tahaoğlu'nun haberine göre, atların faytonda çalıştırılması Adalar’a has bir gelenek değil. Antalya, Kuşadası, Eskişehir, İzmir, birçok ilde fayton hala turistik bir ulaşım aracı. Yine de en çok sömürü Adalar’da, Kınalı Ada hariç. Faytona Binme Atlar Ölüyor İnisiyatifi'ne göre, Adalar toplamındaki 272 faytonun yaklaşık 230’u Büyükada’da bulunuyor.
Elif Narin, “Atların ortalama ömrü 20 yıl. Faytonda çalıştırılan atlar ise çalıştırılmaya başladıktan sonra en fazla iki yıl yaşıyor” diyor:
“Adalar’ın çok dik yokuşları var. Asfalt yolda ve dik yokuşlarda koşmak atların doğasına aykırı. Özetle Adalar’da faytonda çalıştırılmak atların doğasına aykırı. Ayrıca asfaltlar parçalandığında, atların ayağı takılıyor ve yaralanıyorlar. Yaralandıklarında da artık koşamayacakları için ölüme terkediliyorlar.”
Aç ve susuz koşmak zorundalar
Elif Narin, koşturulan atların çok fazla yememesi ve su içmemesi gerektiğini söylüyor.
“Atlarda ‘çatlama’ diye bir durum var. Eğer yemek yiyip, su içip üzerine koşarlarsa çatlama yaşayabilirler. Bu nedenle aç ve susuz koşturuluyorlar. Çok acı bir şey bu. İnsanlar da sıraya giriyor, sonra üstlerine binip geziyorlar. Hamile atlar, yeni doğum yapmış atları koşturuyorlar.”
Adalar’a teknelerle taşınıyorlar
Bu atların Adalar’a nasıl getirildiğini Narin şöyle anlatıyor:
“Yurdun çeşitli yerlerinde yetiştirilen atlar önce Kartal’a getiriliyor. Burada teknelere yüklenip Adalar’a taşınıyorlar, köle gibi tıklım tıklım teknelerde… Yaralanmış, koşamayacak durumda olan atların denize atıldığına dair duyumlar da alıyoruz. Bunlar ne kadar doğru bilmiyoruz ama denizin dibinde at cesetlerinin görüntülendiği fotoğrafları gördük.”
“Taksi plakası gibi kiralıyorlar”
Narin, Büyükada’da faytonculuğun tekelleştiğini ve faytonların taksi plakası gibi kiralandığını anlatıyor:
“Büyükada’daki faytonların tümü birkaç kişinin elinde. Taksi plakası kiralandığı gibi faytonlar da kiralanıyor. Mesela 6 aylığına belli bir ücret karşılığında faytonu kiralıyorlar, alan kişi de verdiği parayı çıkartabilmek için atları canı çıkana kadar sömürüyor.
“Atlar faytonu kullanan kişilerle birlikte kalıyor. Kaldıkları yerleri ziyaret ettik ve ne hayvan ne de insan için uygun olmayan yerler olduğunu gördük. İnsan sağlığı için de atlarla beraber yaşam koşulları uygun değil.”
Büyükada’da atlar için sağlık merkezi yok
Narin’in dikkat çektiği bir diğer konu, faytonlarıyla ünlü Adalar’da atlara yönelik bir tedavi merkezi olmaması.
“Her yerde faytonlar var ama atların bakımını yapacak bir merkez, bir veteriner yok. Atlara araç muamelesi yapılıyor, faytonlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ve fiyat tarifeleri belirleniyor ama sağlıklarına dair bir çalışma yok.
“Adalar’ın elektrikli araçlar, bisikletler ve faytonların oluşturduğu keşmekeşinde sürekli fayton kazaları oluyor. At düşüp bacağı kırıldığında, inşaattan kepçe çağrılıyor ve at kepçeyle taşınıp ormana atılıyor. Orada kaderine terkediliyor.”
Bianet'ten Çiçek Tahaoğlu'nun haberine göre, atların faytonda çalıştırılması Adalar’a has bir gelenek değil. Antalya, Kuşadası, Eskişehir, İzmir, birçok ilde fayton hala turistik bir ulaşım aracı. Yine de en çok sömürü Adalar’da, Kınalı Ada hariç. Faytona Binme Atlar Ölüyor İnisiyatifi'ne göre, Adalar toplamındaki 272 faytonun yaklaşık 230’u Büyükada’da bulunuyor.
Elif Narin, “Atların ortalama ömrü 20 yıl. Faytonda çalıştırılan atlar ise çalıştırılmaya başladıktan sonra en fazla iki yıl yaşıyor” diyor:
“Adalar’ın çok dik yokuşları var. Asfalt yolda ve dik yokuşlarda koşmak atların doğasına aykırı. Özetle Adalar’da faytonda çalıştırılmak atların doğasına aykırı. Ayrıca asfaltlar parçalandığında, atların ayağı takılıyor ve yaralanıyorlar. Yaralandıklarında da artık koşamayacakları için ölüme terkediliyorlar.”
Aç ve susuz koşmak zorundalar
Elif Narin, koşturulan atların çok fazla yememesi ve su içmemesi gerektiğini söylüyor.
“Atlarda ‘çatlama’ diye bir durum var. Eğer yemek yiyip, su içip üzerine koşarlarsa çatlama yaşayabilirler. Bu nedenle aç ve susuz koşturuluyorlar. Çok acı bir şey bu. İnsanlar da sıraya giriyor, sonra üstlerine binip geziyorlar. Hamile atlar, yeni doğum yapmış atları koşturuyorlar.”
Adalar’a teknelerle taşınıyorlar
Bu atların Adalar’a nasıl getirildiğini Narin şöyle anlatıyor:
“Yurdun çeşitli yerlerinde yetiştirilen atlar önce Kartal’a getiriliyor. Burada teknelere yüklenip Adalar’a taşınıyorlar, köle gibi tıklım tıklım teknelerde… Yaralanmış, koşamayacak durumda olan atların denize atıldığına dair duyumlar da alıyoruz. Bunlar ne kadar doğru bilmiyoruz ama denizin dibinde at cesetlerinin görüntülendiği fotoğrafları gördük.”
“Taksi plakası gibi kiralıyorlar”
Narin, Büyükada’da faytonculuğun tekelleştiğini ve faytonların taksi plakası gibi kiralandığını anlatıyor:
“Büyükada’daki faytonların tümü birkaç kişinin elinde. Taksi plakası kiralandığı gibi faytonlar da kiralanıyor. Mesela 6 aylığına belli bir ücret karşılığında faytonu kiralıyorlar, alan kişi de verdiği parayı çıkartabilmek için atları canı çıkana kadar sömürüyor.
“Atlar faytonu kullanan kişilerle birlikte kalıyor. Kaldıkları yerleri ziyaret ettik ve ne hayvan ne de insan için uygun olmayan yerler olduğunu gördük. İnsan sağlığı için de atlarla beraber yaşam koşulları uygun değil.”
Büyükada’da atlar için sağlık merkezi yok
Narin’in dikkat çektiği bir diğer konu, faytonlarıyla ünlü Adalar’da atlara yönelik bir tedavi merkezi olmaması.
“Her yerde faytonlar var ama atların bakımını yapacak bir merkez, bir veteriner yok. Atlara araç muamelesi yapılıyor, faytonlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ve fiyat tarifeleri belirleniyor ama sağlıklarına dair bir çalışma yok.
“Adalar’ın elektrikli araçlar, bisikletler ve faytonların oluşturduğu keşmekeşinde sürekli fayton kazaları oluyor. At düşüp bacağı kırıldığında, inşaattan kepçe çağrılıyor ve at kepçeyle taşınıp ormana atılıyor. Orada kaderine terkediliyor.”
Bordo Bereli subay ABD'nin verdiği madalyayı reddetti
ABD'li Albay Kevin Leahy, İncirlik Üssü'nde gösterdiği üstün başarılarından ötürü Bordo Bereli Türk Subay'a madalya ve berat verdi. Düzenlenen törende konuşan Türk subay, "Bu madalyayı verenler, benim düşmanım olan YPG ile işbirliği içindedir. Onurum bu madalyayı kabul etmeme müsaade etmemektedir” diyerek kabul etmedi.
İncirlik Üssü'nde görevli bir Türk subay, ABD’li komutanın kendisine verdiği madalya ve beratı, “Bu madalyayı verenler, benim düşmanım olan YPG ile işbirliği içindedir. Onurum bu madalyayı kabul etmeme müsaade etmemektedir” diyerek kabul etmedi. Subayın Suriye’de DEAŞ’la mücadelede kurulan Türkiye-ABD Ortak Koalisyon Karargâhı’nda görevli Özel Kuvvetler (Bordo Bereli) mensubu olduğu öğrenildi.
Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre Güvenlik uzmanı Abdullah Ağar’ın sosyal medyada paylaştığı ve ilgili makamlarca doğrulanan olay İncirlik’teki koalisyon karargâhında önceki gün yaşandı. ABD Komutanlığı tarafından, gösterdiği üstün başarılarından ötürü bir Türk subayına madalya ve berat takdimi için veda ve madalya töreni düzenlendi.
Salon buz kesti
Alanında en üst ikinci düzeyde olan madalyayı, ‘Doğal Kararlılık Harekâtı Komutanlığı’ adına ABD’li Albay Kevin Leahy, Türk subaya takıp beratı takdim etti. Ardından Türk subayı tören usulünce konuşmaya başladı. Türk subayın, konuşmasının son bölümündeki sözleri ise bir anda salonda buz gibi bir havanın esmesine neden oldu. Ağar’ın paylaşımına göre, Türk subayı şunları söyledi: “Sizleri yaralamak ve üzmek istemem. Fakat bu madalyayı kabul etmem mümkün değildir. Çünkü bu madalyayı verenler, benim düşmanım olan YPG ile işbirliği içindedir. Onurum bu madalyayı kabul etmeme müsaade etmemektedir.”
Tebrik mesajları yağdı
Türk subayı konuşmasını tamamladıktan sonra kendisine verilmiş olan madalya ve beratı iade etti. Törene katılanlar bu tutum karşısında sessizliğe büründü. Türk subayı madalya ve beratı masaya bıraktıktan sonra salondan ayrıldı. Türk subaya bu davranışı sonrası Türkiye’nin birçok askeri birliğinden de tebrik mesajları yağdığı öğrenildi.
İncirlik Üssü'nde görevli bir Türk subay, ABD’li komutanın kendisine verdiği madalya ve beratı, “Bu madalyayı verenler, benim düşmanım olan YPG ile işbirliği içindedir. Onurum bu madalyayı kabul etmeme müsaade etmemektedir” diyerek kabul etmedi. Subayın Suriye’de DEAŞ’la mücadelede kurulan Türkiye-ABD Ortak Koalisyon Karargâhı’nda görevli Özel Kuvvetler (Bordo Bereli) mensubu olduğu öğrenildi.
Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre Güvenlik uzmanı Abdullah Ağar’ın sosyal medyada paylaştığı ve ilgili makamlarca doğrulanan olay İncirlik’teki koalisyon karargâhında önceki gün yaşandı. ABD Komutanlığı tarafından, gösterdiği üstün başarılarından ötürü bir Türk subayına madalya ve berat takdimi için veda ve madalya töreni düzenlendi.
Salon buz kesti
Alanında en üst ikinci düzeyde olan madalyayı, ‘Doğal Kararlılık Harekâtı Komutanlığı’ adına ABD’li Albay Kevin Leahy, Türk subaya takıp beratı takdim etti. Ardından Türk subayı tören usulünce konuşmaya başladı. Türk subayın, konuşmasının son bölümündeki sözleri ise bir anda salonda buz gibi bir havanın esmesine neden oldu. Ağar’ın paylaşımına göre, Türk subayı şunları söyledi: “Sizleri yaralamak ve üzmek istemem. Fakat bu madalyayı kabul etmem mümkün değildir. Çünkü bu madalyayı verenler, benim düşmanım olan YPG ile işbirliği içindedir. Onurum bu madalyayı kabul etmeme müsaade etmemektedir.”
Tebrik mesajları yağdı
Türk subayı konuşmasını tamamladıktan sonra kendisine verilmiş olan madalya ve beratı iade etti. Törene katılanlar bu tutum karşısında sessizliğe büründü. Türk subayı madalya ve beratı masaya bıraktıktan sonra salondan ayrıldı. Türk subaya bu davranışı sonrası Türkiye’nin birçok askeri birliğinden de tebrik mesajları yağdığı öğrenildi.
11 Mayıs 2017 Perşembe
"Atatürk’e hakaret eden alçakların ortak özellikleri"
Hürriyet gazetesi köşe yazarı Ahmet Hakan, Atatürk'e hakaret tartışmasını yorumladı. Ahmet Hakan'ın konuyla ilgili yazısı;
- İlber Hoca’nın tabiriyle... İstisnasız hepsi hödüktür.
*
- Geçimlerini Atatürk’e iftira ve hakaretten sağlamaktadırlar.
*
- Dakikada 49 iftira atma becerisine sahiptirler.
*
- İftira atmak ve hakaret etmek dışında Atatürk’e dair yapabilecekleri tek bir şey bile yoktur.
*
- “Keşke Yunan işgali başarılı olsaydı” diyecek kadar kafadan çatlaktırlar.
*
- Kafayı Atatürk’ün yatak odasına takacak kadar sapıktırlar.
*
- İffetli bir kadına iftira atmanın öteki dünyadaki bedelini unutacak kadar alçalmışlardır.
*
- Haysiyet nedir bilmezler.
*
- Atatürk’e dil uzatmanın çok riskli olduğu dönemlerde susacak kadar korkaktırlar.
*
- Müslümanlık adına ahlaksızlık yapılabileceğine inanacak kadar Müslümanlıktan uzaktırlar.
*
- Zihinleri, ilgileri, merakları... Hep bellerinin altındadır.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız.
- İlber Hoca’nın tabiriyle... İstisnasız hepsi hödüktür.
*
- Geçimlerini Atatürk’e iftira ve hakaretten sağlamaktadırlar.
*
- Dakikada 49 iftira atma becerisine sahiptirler.
*
- İftira atmak ve hakaret etmek dışında Atatürk’e dair yapabilecekleri tek bir şey bile yoktur.
*
- “Keşke Yunan işgali başarılı olsaydı” diyecek kadar kafadan çatlaktırlar.
*
- Kafayı Atatürk’ün yatak odasına takacak kadar sapıktırlar.
*
- İffetli bir kadına iftira atmanın öteki dünyadaki bedelini unutacak kadar alçalmışlardır.
*
- Haysiyet nedir bilmezler.
*
- Atatürk’e dil uzatmanın çok riskli olduğu dönemlerde susacak kadar korkaktırlar.
*
- Müslümanlık adına ahlaksızlık yapılabileceğine inanacak kadar Müslümanlıktan uzaktırlar.
*
- Zihinleri, ilgileri, merakları... Hep bellerinin altındadır.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız.
Mahkemeden ‘booking’ kararı
Türkiye'deki faaliyetleri askıya alınan booking.com ve otelcilerin, karara yaptığı itiraz mahkeme tarafından reddedildi. Booking için Türkiye operasyonlarına uygulanan engel bir sonraki duruşmaya kadar devam edecek.
Booking.com’un, Türkiye’deki faaliyetlerin durdurulmasına yönelik karar sonrası yaptığı itiraz reddedildi. Dünya Gazetesi’nden Emre Eser’in haberine göre online rezervasyon portalının Türkiye operasyonlarına uygunanan tedbir kararı bir sonraki duruşmaya kadar devam edecek.
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) tarafından, haksız rekabetin önlenmesi amacıyla daha önce açılan davada, online rezervasyon portalı Booking.com’un Türkiye’deki faaliyetlerine tedbiren durdurma kararı verilmişti. Karara başta Booking olmak üzere aralarında Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB) gibi birliklerinde bulunduğu çok sayıda taraf itiraz etti.
İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde bugün görülen davada mahkeme, Booking.com ve TÜROB tarafından yapılan itirazı değerlendirdi. İlk itiraz duruşmasında mahkeme, tedbir kararının devamına karar verdi. Bir sonraki duruşma iki hafta sonra.
İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2015/1174 E. sayılı dosyası ile açılan davanın 29.03.2017 tarihli duruşmasında Booking.com benzeri şirketinin, Booking.com internet adresi üzerinden veya oluşturacakları başka bir adres üzerinden, Türkiye'de yerleşik otel, konaklama tesislerinin pazarlanması ve pazarlanmasına aracılık edilmesi yönündeki faaliyetin durdurulmasına, bu konuda Bilgi Teknolojileri Kurumu'na yazı yazılmasına karar veririlmişti.
Booking.com’un, Türkiye’deki faaliyetlerin durdurulmasına yönelik karar sonrası yaptığı itiraz reddedildi. Dünya Gazetesi’nden Emre Eser’in haberine göre online rezervasyon portalının Türkiye operasyonlarına uygunanan tedbir kararı bir sonraki duruşmaya kadar devam edecek.
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) tarafından, haksız rekabetin önlenmesi amacıyla daha önce açılan davada, online rezervasyon portalı Booking.com’un Türkiye’deki faaliyetlerine tedbiren durdurma kararı verilmişti. Karara başta Booking olmak üzere aralarında Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB) gibi birliklerinde bulunduğu çok sayıda taraf itiraz etti.
İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde bugün görülen davada mahkeme, Booking.com ve TÜROB tarafından yapılan itirazı değerlendirdi. İlk itiraz duruşmasında mahkeme, tedbir kararının devamına karar verdi. Bir sonraki duruşma iki hafta sonra.
İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2015/1174 E. sayılı dosyası ile açılan davanın 29.03.2017 tarihli duruşmasında Booking.com benzeri şirketinin, Booking.com internet adresi üzerinden veya oluşturacakları başka bir adres üzerinden, Türkiye'de yerleşik otel, konaklama tesislerinin pazarlanması ve pazarlanmasına aracılık edilmesi yönündeki faaliyetin durdurulmasına, bu konuda Bilgi Teknolojileri Kurumu'na yazı yazılmasına karar veririlmişti.
32 kilo olan Yağız bebeğin sağlığı, 15 bin TL’lik ilaca bağlı
Yağız bebek yardım bekliyor. Henüz 1,5 yaşında olmasına rağmen, "Leptin hormonu eksikliği" nedeniyle sürekli kilo alan 32 kiloya ulaşan Yağız bebeğin ailesi, yurt dışından getirilen ve değeri 15 bin TL olan ilaç için Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan yardım istiyor.
Sedat ve Sevda Bekte çifti, ikinci çocukları Yağız'ı 5 aylıkken kilo problemi nedeniyle doktora götürdü. Yapılan araştırmalar sonucu çocuğa “leptin hormonu eksikliği” teşhisi konuldu. Doktorlar, aileye bebeğin tedavisi için yurt dışında bulunan ve SGK kapsamı dışında olan 4 bin 441 dolar değerindeki ilacın kullanması gerektiğini söyledi.
İlacın hastalık tanısının dışında kaldığını söyleyen aile, ilacı alacak güçlerinin olmadığını belirtti. Bebeklerinin hastalık tanısına göre ilacın SGK kapsamına alınmasını isteyen aile, bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan yardım istiyor. İlacın bir kutusunun 4 bin 441 dolar olduğunu belirten baba Sedat Bekte, ilacın bir kutusunun 3 gün gittiğini söyledi. Bebeğinin aşırı yemekten kilo almadığını vurgulayan anne Sevda Bekte, bebeğinin sadece anne sütüyle bile ayda iki kilo aldığına dikkat çekti.
“DAHA ÖNCE ÜÇ DEFA İLAÇ İÇİN BAŞVURDUK FAKAT REDDEDİLDİK”
Sanayide oto tamir dükkanında çalışan 32 yaşındaki Sedat Bekte, “Yağız 1,5 yaşında ve leptin hastası. Devamlı ve hızlı bir şekilde kilo alıyor. Alınması gereken ilaç Sağlık Bakanlığı tarafından onaylı fakat farklı bir tanıda. Farklı bir tanıda onaylı olduğu için ilacı alamıyoruz. Bu ilacın SGK’dan Yağız’ın tanısına göre onaylanması ve yayınlanması gerekiyor. Yayınlanırsa biz ilacı alıp tedaviye başlayabiliyoruz. Daha önce üç defa ilaç için başvurduk fakat tanı kapsamında olmadığı için talebimiz reddedildi. Bu ilacın SGK’dan onaylanmasını istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanıma buradan sesleniyorum. SGK’dan bu ilacın tanımlanmasını ve Yağız’ın tedavisine başlanmasını istiyorum. Yağızın kullanması gereken ilacın bir kutusu 4 bin 441 dolar. Yağız bu ilacı doktorlar kesmediği sürece ömür boyu kullanacak. Türk lirası olarak yaklaşık 15 bin TL. İlacın bir kutusu 3 gün gidiyor. 3 aylık rapora göre 20 kutu ilaç kullanması gerekiyor. Dolar bugün 3,5 TL ise üç aylık ilacı tahminen 300 bin TL gibi bir rakam tutuyor. Yağız bu ilacı kullanmazsa kilo almaya devam edecek, yürüyemeyecek, koşamayacak, nefes almakta sıkıntı çekecek. Şu anda 12 santim karaciğer yağlanması var. Her geçen gün kilo alıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızdan isteğimiz ilacımızın bir an önce onaylanıp, Yağız'ın tedavisine başlamak” dedi.
YAĞIZ’A BAYRAM HEDİYESİ OLSUN
Yağız’ın bir an önce sağlığına kavuşmasını istediğini belirten 26 yaşındaki Sevda Bekte, “Yağız’ın her çocuk gibi koşup yürümesini istiyorum. Yağız gerçekten çok zor durumda. Bir yıldır gitmediğimiz yer kalmadı. Nereye gittiysek elimiz boş döndük. Çalışma yapan arkadaşlarımız var ama zaman sabır diyorlar. Ben sabrımın bittiği yerdeyim şu anda. Sayın Cumhurbaşkanımızın bize yardım etmesini istiyorum. Bu ilacı Yağız’a Ramazan Bayramı hediyesi olarak vermesini rica ediyorum. Kendilerine buradan sesimi duyurmak istiyorum. Şu an ilaç olarak Yağız’a hiçbir tedavi uygulanmıyor. Yağız sürekli yemek yemek istiyor. Ben onu oyalamaya çalışıyorum ama Yağız 32 kilo. Artık sıkıntılarımız başladı. Yağız dışarı çıkmak istiyor, yürümek istiyor, oynamak istiyor, kucağıma gelmek istiyor. Diyet falan dediler fakat Yağız’ın tedavisi diyetlik değil. Anne sütü alırken bile ayda 2 kilo alıyordu. Şu anda ek gıda alıyor ama hala ayda 2-2,5 kilo alıyor. Bu hastalığı 5 aylıkken doktora götürdüm araştırmalar yapıldı ve hormon eksikliği çıktı. Sağ olsun vatandaşlar yardım etmek istiyor ama ilaç pahalı olduğu için bu da zor oluyor. Bu ilacı devlet aracılığıyla bir doktor kontrolünde alabiliyoruz. Bunu da yapsa yapsa bize Cumhurbaşkanımız yapar, bakanlarımız yapar sağlık bakanımız yapar” diye konuştu. ntvmsnc
İlacın hastalık tanısının dışında kaldığını söyleyen aile, ilacı alacak güçlerinin olmadığını belirtti. Bebeklerinin hastalık tanısına göre ilacın SGK kapsamına alınmasını isteyen aile, bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan yardım istiyor. İlacın bir kutusunun 4 bin 441 dolar olduğunu belirten baba Sedat Bekte, ilacın bir kutusunun 3 gün gittiğini söyledi. Bebeğinin aşırı yemekten kilo almadığını vurgulayan anne Sevda Bekte, bebeğinin sadece anne sütüyle bile ayda iki kilo aldığına dikkat çekti.
“DAHA ÖNCE ÜÇ DEFA İLAÇ İÇİN BAŞVURDUK FAKAT REDDEDİLDİK”
Sanayide oto tamir dükkanında çalışan 32 yaşındaki Sedat Bekte, “Yağız 1,5 yaşında ve leptin hastası. Devamlı ve hızlı bir şekilde kilo alıyor. Alınması gereken ilaç Sağlık Bakanlığı tarafından onaylı fakat farklı bir tanıda. Farklı bir tanıda onaylı olduğu için ilacı alamıyoruz. Bu ilacın SGK’dan Yağız’ın tanısına göre onaylanması ve yayınlanması gerekiyor. Yayınlanırsa biz ilacı alıp tedaviye başlayabiliyoruz. Daha önce üç defa ilaç için başvurduk fakat tanı kapsamında olmadığı için talebimiz reddedildi. Bu ilacın SGK’dan onaylanmasını istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanıma buradan sesleniyorum. SGK’dan bu ilacın tanımlanmasını ve Yağız’ın tedavisine başlanmasını istiyorum. Yağızın kullanması gereken ilacın bir kutusu 4 bin 441 dolar. Yağız bu ilacı doktorlar kesmediği sürece ömür boyu kullanacak. Türk lirası olarak yaklaşık 15 bin TL. İlacın bir kutusu 3 gün gidiyor. 3 aylık rapora göre 20 kutu ilaç kullanması gerekiyor. Dolar bugün 3,5 TL ise üç aylık ilacı tahminen 300 bin TL gibi bir rakam tutuyor. Yağız bu ilacı kullanmazsa kilo almaya devam edecek, yürüyemeyecek, koşamayacak, nefes almakta sıkıntı çekecek. Şu anda 12 santim karaciğer yağlanması var. Her geçen gün kilo alıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızdan isteğimiz ilacımızın bir an önce onaylanıp, Yağız'ın tedavisine başlamak” dedi.
YAĞIZ’A BAYRAM HEDİYESİ OLSUN
Yağız’ın bir an önce sağlığına kavuşmasını istediğini belirten 26 yaşındaki Sevda Bekte, “Yağız’ın her çocuk gibi koşup yürümesini istiyorum. Yağız gerçekten çok zor durumda. Bir yıldır gitmediğimiz yer kalmadı. Nereye gittiysek elimiz boş döndük. Çalışma yapan arkadaşlarımız var ama zaman sabır diyorlar. Ben sabrımın bittiği yerdeyim şu anda. Sayın Cumhurbaşkanımızın bize yardım etmesini istiyorum. Bu ilacı Yağız’a Ramazan Bayramı hediyesi olarak vermesini rica ediyorum. Kendilerine buradan sesimi duyurmak istiyorum. Şu an ilaç olarak Yağız’a hiçbir tedavi uygulanmıyor. Yağız sürekli yemek yemek istiyor. Ben onu oyalamaya çalışıyorum ama Yağız 32 kilo. Artık sıkıntılarımız başladı. Yağız dışarı çıkmak istiyor, yürümek istiyor, oynamak istiyor, kucağıma gelmek istiyor. Diyet falan dediler fakat Yağız’ın tedavisi diyetlik değil. Anne sütü alırken bile ayda 2 kilo alıyordu. Şu anda ek gıda alıyor ama hala ayda 2-2,5 kilo alıyor. Bu hastalığı 5 aylıkken doktora götürdüm araştırmalar yapıldı ve hormon eksikliği çıktı. Sağ olsun vatandaşlar yardım etmek istiyor ama ilaç pahalı olduğu için bu da zor oluyor. Bu ilacı devlet aracılığıyla bir doktor kontrolünde alabiliyoruz. Bunu da yapsa yapsa bize Cumhurbaşkanımız yapar, bakanlarımız yapar sağlık bakanımız yapar” diye konuştu. ntvmsnc
Emekli, gemi ile tatile çıkıyor
Terör gerekçesiyle dünyanın önde gelenkruvaziyer firmaları Türk limanlarındançekildi. Ancak Yunanlı Celestyal Cruises,Türklere düşük bütçeli tatil imkanı sunuyor.
Kruvaziyer firmalarının Türkiye limanlarından çekildiği 2016 yılında, Yunanistan bayraklı Celestyal Cruises gemileri 165 defa İzmir, Çeşme ve Kuşadası'na uğradı. Böylece Celestyal Cruises Türkiye limanlarına en çok uğrayan cruise şirketi oldu.
İLGİ YUNAN ADALARINA
Celestyal Cruises Türkiye Direktörü Özgü Alnıtemiz; 2015 yılında 25 bin, 2016 yılında 32 bin Türk yolcuyu Ege sularında gezdirdiklerini söyledi. Alnıtemiz, “Dünyada ve bölgemizde yaşanan olaylar nedeniyle cruise gemileri Türk limanlarından çekilirken, Celestyal Cruises Türkiye'ye olan inancından asla vazgeçmedi. Birkaç yıl içinde Türkiye'deki yolcu sayısını 80 bine çıkarmayı hedefliyoruz” dedi. Türk tatilcilerin son dönemlerde en çok tercih ettiği destinasyonların başında Yunan adalarının geldiğini belirten Alnıtemiz, Celestyal Cruises'ta bu turların 229 Euro'dan başladığına dikkat çekti. Alnıtemiz sözlerini şöyle sürdürdü:
“Üstelik her şey dahil konseptiyle çalışıyorlar. Özellikle vizesiz turlar cruise tatilini çok ekonomik ve çok avantajlı hale getiriyor. Antalya'daki her şey dahil otellerin fiyatlarıyla kıyaslandığında fiyatlar son derece makul kalıyor. 3, 4 ve 7 gecelik paketler var.
Yolcu profilinde avukattan doktora, öğretmenden öğrenciye, emekliden mühendise geniş bir dağılım mevcut.”
ANTEPLİLER GEMİYİ SEVDİ
Özgü Alnıtemiz, 2016 sezonuna ilişkin misafir memnuniyet anket sonuçlarını açıkladı. Alnıtemiz şöyle devam etti:
‘‘Sonuçlar ilginç bir veriyi ortaya koydu. Turlara katılanların yüzde 72.6'sı ilk kez bizim gemilerimizde bir cruise tecrübesini yaşadığını söyledi. Cruise turlarını tercih edenlerin bölgeleri karşılaştırıldığında ise 1. sırada yüzde 26.8 ile İstanbul; ikinci sırada yüzde 23.2 ile İzmir yer aldı. Gaziantep, Trabzon gibi iller olmak üzere Anadolu'dan katılımın ise yüzde 40 düzeyinde olduğunu gördük. Bu da bize doğru yolda olduğumuzu; cruise bilinirliğini artırdığımızı ve artık ülkemizde tatil planlarında cruise seyahatinin yer aldığını gösterdi.'' (Ferda Öngün / Sözcü)
Kruvaziyer firmalarının Türkiye limanlarından çekildiği 2016 yılında, Yunanistan bayraklı Celestyal Cruises gemileri 165 defa İzmir, Çeşme ve Kuşadası'na uğradı. Böylece Celestyal Cruises Türkiye limanlarına en çok uğrayan cruise şirketi oldu.
İLGİ YUNAN ADALARINA
Celestyal Cruises Türkiye Direktörü Özgü Alnıtemiz; 2015 yılında 25 bin, 2016 yılında 32 bin Türk yolcuyu Ege sularında gezdirdiklerini söyledi. Alnıtemiz, “Dünyada ve bölgemizde yaşanan olaylar nedeniyle cruise gemileri Türk limanlarından çekilirken, Celestyal Cruises Türkiye'ye olan inancından asla vazgeçmedi. Birkaç yıl içinde Türkiye'deki yolcu sayısını 80 bine çıkarmayı hedefliyoruz” dedi. Türk tatilcilerin son dönemlerde en çok tercih ettiği destinasyonların başında Yunan adalarının geldiğini belirten Alnıtemiz, Celestyal Cruises'ta bu turların 229 Euro'dan başladığına dikkat çekti. Alnıtemiz sözlerini şöyle sürdürdü:
“Üstelik her şey dahil konseptiyle çalışıyorlar. Özellikle vizesiz turlar cruise tatilini çok ekonomik ve çok avantajlı hale getiriyor. Antalya'daki her şey dahil otellerin fiyatlarıyla kıyaslandığında fiyatlar son derece makul kalıyor. 3, 4 ve 7 gecelik paketler var.
Yolcu profilinde avukattan doktora, öğretmenden öğrenciye, emekliden mühendise geniş bir dağılım mevcut.”
ANTEPLİLER GEMİYİ SEVDİ
Özgü Alnıtemiz, 2016 sezonuna ilişkin misafir memnuniyet anket sonuçlarını açıkladı. Alnıtemiz şöyle devam etti:
‘‘Sonuçlar ilginç bir veriyi ortaya koydu. Turlara katılanların yüzde 72.6'sı ilk kez bizim gemilerimizde bir cruise tecrübesini yaşadığını söyledi. Cruise turlarını tercih edenlerin bölgeleri karşılaştırıldığında ise 1. sırada yüzde 26.8 ile İstanbul; ikinci sırada yüzde 23.2 ile İzmir yer aldı. Gaziantep, Trabzon gibi iller olmak üzere Anadolu'dan katılımın ise yüzde 40 düzeyinde olduğunu gördük. Bu da bize doğru yolda olduğumuzu; cruise bilinirliğini artırdığımızı ve artık ülkemizde tatil planlarında cruise seyahatinin yer aldığını gösterdi.'' (Ferda Öngün / Sözcü)
Üniversite sınavında toplu ulaşım ücretsiz
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, 10 -11 - 17- 18 Haziran 2017 tarihlerinde yapılacak olan Lisans Yerleştirme Sınavlarına (LYS) girecek öğrenci ve görevlilere toplu ulaşım araçlarının ücretsiz hizmet vermesini kararlaştırdı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Mayıs ayı toplantılarının ilk birleşiminde, AKP ve CHP Grupları LYS sınavlarında toplu ulaşım araçlarının öğrenci ve görevlilere ücretsiz hizmet vermesi için önerge verdi. Önerge, Meclis Üyelerinin oy birliğiyle kabul edildi.
Öğrenci ve görevlilerin sınav yerlerine rahat ulaşabilmesi alınan karara göre; 2017-ÖSYS kapsamında 10 – 11 – 17 – 18 Haziran 2017 tarihlerinde yapılacak olan Lisans Yerleştirme Sınavlarına (LYS) girecek öğrenci ve görevliler, sınav giriş veya görevli belgelerini ibraz ederek İETT Otobüsleri, Otobüs A.Ş. Otobüsleri, Özel Halk Otobüsleri, Metrobüs, Nostaljik Tramvay ve Tünel) araçları, Şehir Hatları Vapurları, Özel Deniz Motorları, Tramvay, Metro, Hafif Metro, Füniküler, Teleferik ve Kadıköy Moda Nostaljik Tramvayı’nı ücretsiz kullanacak.
DHA
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Mayıs ayı toplantılarının ilk birleşiminde, AKP ve CHP Grupları LYS sınavlarında toplu ulaşım araçlarının öğrenci ve görevlilere ücretsiz hizmet vermesi için önerge verdi. Önerge, Meclis Üyelerinin oy birliğiyle kabul edildi.
Öğrenci ve görevlilerin sınav yerlerine rahat ulaşabilmesi alınan karara göre; 2017-ÖSYS kapsamında 10 – 11 – 17 – 18 Haziran 2017 tarihlerinde yapılacak olan Lisans Yerleştirme Sınavlarına (LYS) girecek öğrenci ve görevliler, sınav giriş veya görevli belgelerini ibraz ederek İETT Otobüsleri, Otobüs A.Ş. Otobüsleri, Özel Halk Otobüsleri, Metrobüs, Nostaljik Tramvay ve Tünel) araçları, Şehir Hatları Vapurları, Özel Deniz Motorları, Tramvay, Metro, Hafif Metro, Füniküler, Teleferik ve Kadıköy Moda Nostaljik Tramvayı’nı ücretsiz kullanacak.
DHA
Türkler Messi’ye komşu olmaya gidiyor
Türkler Barcelona'ya akın ediyor... Politik atmosfer yüzünden yatırımlarını ülke dışına kaydıran Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Türkiye'yi Barcelona'da en çok mülk edinen üçüncü ülke yaptılar. Kentte satılan evlerin ortalama metrekare fiyatı 14 bin 500 TL oldu.
Dünya Gazetesi yazarı Kerim Ülker bugünkü köşesinde Türklerin 2017’nin ocak, şubat ve mart aylarında Barcelona’dan en çok ev alan üçüncü millet olduğunu yazdı.
Ülker’in yazdığı Lucas Fox’un, “Barcelona Emlak Raporu 2017”’nin detaylarında ilginç ifadeler yer alıyor.
‘DÜŞÜK FİYATLARDAN FAYDALANIYORLAR’
Sozcu.com.tr’nin inceleği rapora göre raporun giriş kısmını kaleme alan Lucas Fox’un Uluslararası Satış Bölümü’nün başı Karen Storms, “Türkler İspanya’yı Türkiye’deki politik atmosfer yüzünden güvenli bir nokta olarak değerlendiriyorlar. Brexit yüzünden yatırımlarını İngiltere’den kaydıranlar da var. Yatırımcılar şu an İspanya’daki düşük fiyatlardan faydanalıyorlar” ifadesini kullandı.
İspanya İstatistik Enstitüsü’nün (INE) haberine göre 2017’nin ilk çeyreğinde Barcelona’da 8.880 ev satıldı. Geçen yılın aynı dönemine göre ev satışları yüzde 23.3 yükseldi.
Satıştan elde edilen gelir oranı ise 2016’nın ilk çeyreğine göre yüzde 61 yükseldi. Metrekare başına satış ortalaması 4.123 euro (14 bin 500 TL) oldu. Barcelona’nın Eixample ve Zona Alta gibi lüks lokasyonlarında metrekare başına fiyat 5.000 euroya kadar çıkıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları bu yılın ilk çeyreğinde Barcelona’dan 1000 ev satın alarak burada en çok mülk edinen üçüncü millet oldular.
Dünya Gazetesi yazarı Kerim Ülker bugünkü köşesinde Türklerin 2017’nin ocak, şubat ve mart aylarında Barcelona’dan en çok ev alan üçüncü millet olduğunu yazdı.
Ülker’in yazdığı Lucas Fox’un, “Barcelona Emlak Raporu 2017”’nin detaylarında ilginç ifadeler yer alıyor.
‘DÜŞÜK FİYATLARDAN FAYDALANIYORLAR’
Sozcu.com.tr’nin inceleği rapora göre raporun giriş kısmını kaleme alan Lucas Fox’un Uluslararası Satış Bölümü’nün başı Karen Storms, “Türkler İspanya’yı Türkiye’deki politik atmosfer yüzünden güvenli bir nokta olarak değerlendiriyorlar. Brexit yüzünden yatırımlarını İngiltere’den kaydıranlar da var. Yatırımcılar şu an İspanya’daki düşük fiyatlardan faydanalıyorlar” ifadesini kullandı.
İspanya İstatistik Enstitüsü’nün (INE) haberine göre 2017’nin ilk çeyreğinde Barcelona’da 8.880 ev satıldı. Geçen yılın aynı dönemine göre ev satışları yüzde 23.3 yükseldi.
Satıştan elde edilen gelir oranı ise 2016’nın ilk çeyreğine göre yüzde 61 yükseldi. Metrekare başına satış ortalaması 4.123 euro (14 bin 500 TL) oldu. Barcelona’nın Eixample ve Zona Alta gibi lüks lokasyonlarında metrekare başına fiyat 5.000 euroya kadar çıkıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları bu yılın ilk çeyreğinde Barcelona’dan 1000 ev satın alarak burada en çok mülk edinen üçüncü millet oldular.
10 Mayıs 2017 Çarşamba
Tarihçi İlber Ortaylı: Zübeyde Hanım'a bunları diyen hayvandır
Bir televizyon programında Atatürk ve Afet İnan'a hakaret dolu sözler söyleyen Mustafa Armağan'a, tarihçi İlber Ortaylı çok ağır tepki gösterdi. Katıldığı televizyon programında konuşan Ortaylı, "Bunlar cahil adamlar, ne bilirler tarihi. Bir b*k bildikleri yok. Zübeyde Hanım'a bunları diyen hayvandır" diye konuştu.
Tarihçi İlber Ortaylı, bir televizyon programında Atatürk ve Afet İnan'a hakaret dolu sözler söyleyen Mustafa Armağan'a ve Hasan Akar'a, çok sert tepki gösterdi. Ortaylı şunları söyledi:
"Mustafa Armağan, kendi etnik kökeni yüzünden etnik milliyetçilik yapıyor. Normal bir adam Kazım Karabekir'le Mustafa Kemal'i ne diye düşman gibi gösterir. Ne derdin var İstiklâl Harbi komutanlarıyla. Rahat bırakın İstiklâl Harbi komutanlarını. Kimse bunlara bir şey demiyor. Mahallenin delisi gibi ben çıkıp söylüyorum. Herif kendine göre tarihi çarpıtıyor. Bunlar cahil adamlar, ne bilirler tarihi. Bir b*k bildikleri yok. Ne okuyacak ne bilecek. Allah'ın hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın. Hepinizi ananız babanız üniversitelerde okutmuş. Dünya tarihini okuyacak kapasiteniz var. Birinci Dünya Harbi'nden sonraki İtalya'yı, Fransa'yı, Balkanları okuyacak kaynaklarınız var. Bunlara cevap da verilir ama böyle şey olur mu?"
'Afet İnan benim hocamdı'
"Afet İnan'a çok ayıp edildi. Afet Hanım hem benim hocamdı hem de çocukları arkadaşım olduğu için gider gelirdik. Ben dünyada bu kadar terbiyeli, seviyeli, mütevazi, herşeyi gayet güzel anlatan şekerler şekeri bir hoca görmedim. Üniversitedeki çok insandan daha cesurdur. Gadre uğrayan insanları kendi kürsüsüne alır korur. Kaç tane böyle isim var. Şerafettin Turan (Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'nun son başkanı) bunlardan biri. Çok şeker bir kadıncağızdı, Allah rahmet eylesin. Her bakımdan mükemmeldi. Bir kere kadın yaşlanmasını bilen nadir Türk kadınlarındandı. Aynı şekilde Sabiha Gökçen de öyleydi. Bu adamlar zamanında kadınlarla iyi ilişkiler kursaydı, böyle olmazlardı."
'Onu kim niye çağırıyor?
(Mustafa Armağan'ın İstanbul Üniversitesi'ne konuşmacı olarak davet edilmesi) "Dünyada hangi üniversitenin hangi fakültenin aklına gelir Mustafa Armağan'ı tarih konuşturmak için oraya çağırmak. Böyle bir şey yok. Harvard'da bir günde yüzlerce seminer olur. Tarih fakültelerinde, fizik fakültelerinde olur, her şey olur ama hepsinde bir kalite olur. Hepsi aynı ayarda değildir ama bir mantığı vardır çağırmalarının. Burada yok. Onu kim niye çağırıyor?
'Nurcuları efendi bilirdim'
(Nur Cemaati'nin ‘Okuyucular' kolu hocalarından olduğu belirtilen Hasan Akar'ın Atatürk'e ve annesi Zübeyde Hanım için söylediği sözler üzerine) Bu Nurcuları efendi bilirdim. Okumuyorlar ‘okuyucu' adını almışlar. Çok büyük terbiyesizlik. Zübeyde Hanım'a bunları diyen hayvandır."
Tarihçi İlber Ortaylı, bir televizyon programında Atatürk ve Afet İnan'a hakaret dolu sözler söyleyen Mustafa Armağan'a ve Hasan Akar'a, çok sert tepki gösterdi. Ortaylı şunları söyledi:
"Mustafa Armağan, kendi etnik kökeni yüzünden etnik milliyetçilik yapıyor. Normal bir adam Kazım Karabekir'le Mustafa Kemal'i ne diye düşman gibi gösterir. Ne derdin var İstiklâl Harbi komutanlarıyla. Rahat bırakın İstiklâl Harbi komutanlarını. Kimse bunlara bir şey demiyor. Mahallenin delisi gibi ben çıkıp söylüyorum. Herif kendine göre tarihi çarpıtıyor. Bunlar cahil adamlar, ne bilirler tarihi. Bir b*k bildikleri yok. Ne okuyacak ne bilecek. Allah'ın hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın. Hepinizi ananız babanız üniversitelerde okutmuş. Dünya tarihini okuyacak kapasiteniz var. Birinci Dünya Harbi'nden sonraki İtalya'yı, Fransa'yı, Balkanları okuyacak kaynaklarınız var. Bunlara cevap da verilir ama böyle şey olur mu?"
'Afet İnan benim hocamdı'
"Afet İnan'a çok ayıp edildi. Afet Hanım hem benim hocamdı hem de çocukları arkadaşım olduğu için gider gelirdik. Ben dünyada bu kadar terbiyeli, seviyeli, mütevazi, herşeyi gayet güzel anlatan şekerler şekeri bir hoca görmedim. Üniversitedeki çok insandan daha cesurdur. Gadre uğrayan insanları kendi kürsüsüne alır korur. Kaç tane böyle isim var. Şerafettin Turan (Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'nun son başkanı) bunlardan biri. Çok şeker bir kadıncağızdı, Allah rahmet eylesin. Her bakımdan mükemmeldi. Bir kere kadın yaşlanmasını bilen nadir Türk kadınlarındandı. Aynı şekilde Sabiha Gökçen de öyleydi. Bu adamlar zamanında kadınlarla iyi ilişkiler kursaydı, böyle olmazlardı."
'Onu kim niye çağırıyor?
(Mustafa Armağan'ın İstanbul Üniversitesi'ne konuşmacı olarak davet edilmesi) "Dünyada hangi üniversitenin hangi fakültenin aklına gelir Mustafa Armağan'ı tarih konuşturmak için oraya çağırmak. Böyle bir şey yok. Harvard'da bir günde yüzlerce seminer olur. Tarih fakültelerinde, fizik fakültelerinde olur, her şey olur ama hepsinde bir kalite olur. Hepsi aynı ayarda değildir ama bir mantığı vardır çağırmalarının. Burada yok. Onu kim niye çağırıyor?
'Nurcuları efendi bilirdim'
(Nur Cemaati'nin ‘Okuyucular' kolu hocalarından olduğu belirtilen Hasan Akar'ın Atatürk'e ve annesi Zübeyde Hanım için söylediği sözler üzerine) Bu Nurcuları efendi bilirdim. Okumuyorlar ‘okuyucu' adını almışlar. Çok büyük terbiyesizlik. Zübeyde Hanım'a bunları diyen hayvandır."
9 Mayıs 2017 Salı
O kasabaya taşınanlara 2 bin euro teşvik geliyor
İtalya'da nüfus kaybı sorunu yaşayan bir beldenin "hayalet kasabaya" dönüşmesini engellemek için, buraya yerleşeceklere 2000 euro (yaklaşık 7 bin 777 lira) ödenmesi planlanıyor.
Kuzeydeki Liguria bölgesinde yer alan Bormida’da, nüfus yaşlanması ve iş imkanlarının kısıtlılığı gibi nedenlerle nüfus kaybı ciddi bir soruna dönüştü.
Nüfusu 400’ün altına inen Bormida’nın tamamen terk edilmiş bir beldeye dönüşmesini engellemek için Belediye Başkanı bir teşvik programı hazırladı.
BBC Türkçe’nin haberine göre; Belediye Başkanı Daniele Galliano, ikametgahlarını buraya taşıyacak kişilere ev satın almaları ya da kiralamaları karşılığında 2000 euro ödeme yapmayı planladığını duyurdu.
Bormida’da belediyeye ait evlerin de büyüklüklerine göre 50-120 euro arası, İtalya standartlarına göre çok düşük olan ücretlerle kiraya verilmesi planlanıyor. Ev satın alacaklara ise düşük ücretlerin yanı sıra vergi kolaylıkları da öneriliyor.
Bu teşvik paketi henüz belediye meclisinden onay almasa da Başkan Galliano’nun Facebook hesabına talep yağmaya başladı. Galliano’ya yalnızca İtalya’dan değil, Hindistan, Kanada ve ABD gibi birçok ülkeden de mesaj geldi.
“MÜTEVAZI DA OLSA BİR İŞ GARANTİSİ VERİRSENİZ SORUN YOK”
Kimileri hemen Bormida’ya taşınmaya hazır olduğunu söylerken kimileri de buradaki iş imkanlarını sorgulamaya başladı. Bir Facebook kullanıcısı Galliano’ya, “Sevgili Belediye Başkanı, Bormida’ya taşınmaya hazırım, üstelik 2000 euro’dan da vazgeçebilirim. Fakat havayla beslenemem. Bir ailem, iki küçük çocuğum var. Eğer bana, mütevazı da olsa bir iş garantisi verirseniz sorun yok. (ciddiyim)” diye yazdı.
Öte yandan Bormida’ya taşınmaya niyetlenenlere yerel halktan, ancak stresten uzak, sakin, doğal bir yaşamı tercih edenlerin burada mutlu olabilecekleri uyarısı geldi. Denizden 420 metre yükseklikteki bu ücra beldenin doğası ve yemekleri güzel olsa da “yapılacak pek bir şey olmadığının” da dikkate alınması tavsiye edildi.
İtalya’da geçen yıl yayımlanan bir raporda, nüfus yaşlanması ve iş sebepli göç gibi nedenlerle 2430 köy ve kasabanın yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtilmişti.
Kuzeydeki Liguria bölgesinde yer alan Bormida’da, nüfus yaşlanması ve iş imkanlarının kısıtlılığı gibi nedenlerle nüfus kaybı ciddi bir soruna dönüştü.
Nüfusu 400’ün altına inen Bormida’nın tamamen terk edilmiş bir beldeye dönüşmesini engellemek için Belediye Başkanı bir teşvik programı hazırladı.
BBC Türkçe’nin haberine göre; Belediye Başkanı Daniele Galliano, ikametgahlarını buraya taşıyacak kişilere ev satın almaları ya da kiralamaları karşılığında 2000 euro ödeme yapmayı planladığını duyurdu.
Bormida’da belediyeye ait evlerin de büyüklüklerine göre 50-120 euro arası, İtalya standartlarına göre çok düşük olan ücretlerle kiraya verilmesi planlanıyor. Ev satın alacaklara ise düşük ücretlerin yanı sıra vergi kolaylıkları da öneriliyor.
Bu teşvik paketi henüz belediye meclisinden onay almasa da Başkan Galliano’nun Facebook hesabına talep yağmaya başladı. Galliano’ya yalnızca İtalya’dan değil, Hindistan, Kanada ve ABD gibi birçok ülkeden de mesaj geldi.
“MÜTEVAZI DA OLSA BİR İŞ GARANTİSİ VERİRSENİZ SORUN YOK”
Kimileri hemen Bormida’ya taşınmaya hazır olduğunu söylerken kimileri de buradaki iş imkanlarını sorgulamaya başladı. Bir Facebook kullanıcısı Galliano’ya, “Sevgili Belediye Başkanı, Bormida’ya taşınmaya hazırım, üstelik 2000 euro’dan da vazgeçebilirim. Fakat havayla beslenemem. Bir ailem, iki küçük çocuğum var. Eğer bana, mütevazı da olsa bir iş garantisi verirseniz sorun yok. (ciddiyim)” diye yazdı.
Öte yandan Bormida’ya taşınmaya niyetlenenlere yerel halktan, ancak stresten uzak, sakin, doğal bir yaşamı tercih edenlerin burada mutlu olabilecekleri uyarısı geldi. Denizden 420 metre yükseklikteki bu ücra beldenin doğası ve yemekleri güzel olsa da “yapılacak pek bir şey olmadığının” da dikkate alınması tavsiye edildi.
İtalya’da geçen yıl yayımlanan bir raporda, nüfus yaşlanması ve iş sebepli göç gibi nedenlerle 2430 köy ve kasabanın yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtilmişti.
Nobel ödüllü Aziz Sancar'dan kanser hastalarına hayati uyarı
Türkiye’deki kanser hastalarına “Amerika’ya gelmeyin. Tedaviler standart” diyen Nobelli Prof. Dr. Aziz Sancar “Tedavide temel destek aile desteğidir buraya geldiklerinde aile desteğinden yoksun kalıyorlar” uyarısı da yaptı.
Nobel Kimya Ödülü’nü 2015 yılında alan Mardinli bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar, Amerika’nın Sesi Radyosu’na konuştu.
Savur’dan Amerika’ya ve oradan da Nobel ödülüne uzanan yaşam öyküsünü anlatan Sancar, şu anda kanser tedavisinde kullanılan ilaçlardan birinin etkisini artırmak konusunda çalıştıklarını da söyleyerek şu öneri ve uyarıda bulundu:
“Kanseri engellemek için vejetaryen yiyeceklerle besleniyorum. Günde 5-10 kilometre yürümeye çalışıyorum. Uykuyla aram iyi değil. Kanser hastalarına ‘Amerika’ya gelmeyin’ diyorum. Yapılan tedaviler standarttır. Amerika, Avrupa ve dünyanın her yerinde aynı tedavi tatbik ediliyor. Tedavide temel destek aile desteğidir, buraya geldiklerinde aile desteğinden yoksun kalıyorlar.”
‘REÇETEMİ MUSKA DİYE BAŞLARINA KOYARLARDI’
İstanbul’da tıp eğitimini bitirdikten sonra Savur’a bağlı Sürgücü Köyü’ndeki sağlık ocağında görev yapmaya başladığını anlatan Prof. Dr. Aziz Sancar şunları anlattı:
“Beni o kadar severlerdi ki onları muayene ettikten sonra reçete doldururdum, reçetemi başlarına muska diye koyarlardı. O zamanları özlüyorum, bana sorarsanız hayatımın en güzel dönemi Sürgücü Beldesi’nde doktorluk yaptığım dönemlerdi. Damda yatardık, Suriye’nin uzaktan iki şehrinin ışıklarını seyrederdik. Sabah ezan sesi ile uyanırdık.”
Savur’da 8 çocuklu bir ailede büyüdüğünü belirten Prof. Dr. Sancar, annesine ayrı bir yer ayırdı. Annesi Meryem Sarcar’ın bir köy imamının kızı olduğunu ve normalde biraz tutuk ve kapalı olmasının beklendiğini söyleyen Sancar şöyle konuştu:
BÜTÜN ÇOCUKLARININ OKUMASINI İSTEDİ
"Ama o Atatürk’ü taparcasına severdi. Atatürk’ün yaptığı devrimleri kendi hayatına getirdiği değişiklikleri gördü. O bakımdan annem büyük Atatürk hayranıydı. Atatürk’ün fazla vurguladığı konu eğitim ve bilimdi, onu annem de anladı. O bakımdan bütün çocuklarına 'okuyacaksınız’ dedi ve onun sayesinde hepimiz okuduk."
Prof. Dr. Sancar, "1960’larda İstanbul Tıp Fakültesinde gördüğüm eğitimi Avrupa’nın en iyi fakültelerinde alamazdınız. Harika bir eğitim gördüm. Çok harika hocalarımız vardı, beni iyi hazırladı ben Amerika’ya hazırlanmış olarak geldim. Orada imkanlarımız yoktu, burada vardı ama ben teorik olarak hazırdım" dedi.
Nobel Kimya Ödülü’nü 2015 yılında alan Mardinli bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar, Amerika’nın Sesi Radyosu’na konuştu.
Savur’dan Amerika’ya ve oradan da Nobel ödülüne uzanan yaşam öyküsünü anlatan Sancar, şu anda kanser tedavisinde kullanılan ilaçlardan birinin etkisini artırmak konusunda çalıştıklarını da söyleyerek şu öneri ve uyarıda bulundu:
“Kanseri engellemek için vejetaryen yiyeceklerle besleniyorum. Günde 5-10 kilometre yürümeye çalışıyorum. Uykuyla aram iyi değil. Kanser hastalarına ‘Amerika’ya gelmeyin’ diyorum. Yapılan tedaviler standarttır. Amerika, Avrupa ve dünyanın her yerinde aynı tedavi tatbik ediliyor. Tedavide temel destek aile desteğidir, buraya geldiklerinde aile desteğinden yoksun kalıyorlar.”
‘REÇETEMİ MUSKA DİYE BAŞLARINA KOYARLARDI’
İstanbul’da tıp eğitimini bitirdikten sonra Savur’a bağlı Sürgücü Köyü’ndeki sağlık ocağında görev yapmaya başladığını anlatan Prof. Dr. Aziz Sancar şunları anlattı:
“Beni o kadar severlerdi ki onları muayene ettikten sonra reçete doldururdum, reçetemi başlarına muska diye koyarlardı. O zamanları özlüyorum, bana sorarsanız hayatımın en güzel dönemi Sürgücü Beldesi’nde doktorluk yaptığım dönemlerdi. Damda yatardık, Suriye’nin uzaktan iki şehrinin ışıklarını seyrederdik. Sabah ezan sesi ile uyanırdık.”
Savur’da 8 çocuklu bir ailede büyüdüğünü belirten Prof. Dr. Sancar, annesine ayrı bir yer ayırdı. Annesi Meryem Sarcar’ın bir köy imamının kızı olduğunu ve normalde biraz tutuk ve kapalı olmasının beklendiğini söyleyen Sancar şöyle konuştu:
BÜTÜN ÇOCUKLARININ OKUMASINI İSTEDİ
"Ama o Atatürk’ü taparcasına severdi. Atatürk’ün yaptığı devrimleri kendi hayatına getirdiği değişiklikleri gördü. O bakımdan annem büyük Atatürk hayranıydı. Atatürk’ün fazla vurguladığı konu eğitim ve bilimdi, onu annem de anladı. O bakımdan bütün çocuklarına 'okuyacaksınız’ dedi ve onun sayesinde hepimiz okuduk."
Prof. Dr. Sancar, "1960’larda İstanbul Tıp Fakültesinde gördüğüm eğitimi Avrupa’nın en iyi fakültelerinde alamazdınız. Harika bir eğitim gördüm. Çok harika hocalarımız vardı, beni iyi hazırladı ben Amerika’ya hazırlanmış olarak geldim. Orada imkanlarımız yoktu, burada vardı ama ben teorik olarak hazırdım" dedi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)