İngiltere'de 5 saat ambulans bekledikten sonra kocasını kaybeden kadının paylaştığı fotoğraf karesi ülkede büyük bir tartışma başlattı. Genç kadının kocası ölmeden hemen önce çekip paylaştığı o fotoğraf görenlerin içini sızlatıyor.
Menenjit geçiren kocası 38 yaşındaki Mthuthuzeli Mpongawana için acil olmayan yardım hattını arayan Lisa Mpongawana'nın hesaba katmadığı bir şey vardı. Önceliğin acil hastalara verildiği ülkede, genç kadının durumu her dakika biraz daha kötüye giden kocası için beklediği yardım bir türlü gelmedi.
5 saat boyunca evde kocası için ambulans bekleyen Lisa, hastanede bilinci kapanan kocasının yaşamını yitirdiğini öğrendiği an büyük bir şok yaşadı.
Kocasının son anlarını ambulansın içinde çektiği fotoğrafla ölümsüzleştiren kadın bir anda ülke gündemine oturdu. Yaşanan dramatik olay ülkedeki acil yardım hattıyla ilgili büyük bir tartışma başlattı.
20 Ocak 2015 Salı
19 Ocak 2015 Pazartesi
Katalogdan kuma seçiliyor
Sadece kuma olarak giden Suriyeli sığınmacılar değil, üzerine kuma getirilen de sıkışmışlık içinde.
Kilis’te turist gibiyiz. Çünkü burada nüfusun yarıdan fazlasını Suriyeli sığınmacılar oluşturuyor. Dükkânların çoğunda Arapça yazılar göze çarpıyor. O dükkânlar arasından geçip Kilis eşrafından Mehmet E. ile buluşuyoruz. Kilis’in kodunu, dışarıdan gelip kısa zamanda çözmenin mümkün olmadığını anlıyoruz. Suriyelilerin de yaşadığı küçük bir apartmandayız. Yine Suriyelilere kiralanmak üzere ayrılan ve iptidai eşyaları olan bir daireye geçiyoruz. Ticaretin yanı sıra müteahhitlik de yapan 60 yaşın üzerindeki Mehmet E. dairenin sahibi. Yeni bir bina yaptığını ve elinde çok fazla daire olduğunu söyleyen Mehmet E. bunların büyük çoğunluğunu Suriyelilere kiralıyorum derken “alçakgönüllülükle” ekliyor: “Bazılarını da mağdura hayrına veriyorum.”
‘Adamın evli olması sorun değil’
Genç bir Suriyeli olan ve E’nin evinde kirada oturan Ahmet de bize katılıyor. Erkek dünyasından kadınların yaşamını anlamaya çalışıyoruz. Ahmet, kendi kültürü hakkında kısa bilgiler veriyor: “Biz 12-13, bilemedin 14 yaşına gelen kızlarımızı, kardeşlerimizi veririz. Zaten savaş var, bakacak durumda değiliz. Öyle büyük başlık paraları da istemeyiz. Sığınmacılarla resmi nikâh yapılmıyor. Kızımızı vereceğimiz kişinin evli olması sorun olmaz. Bizde 4 kadın almak serbest zaten. Ailemizdeki kızların pek çoğu burada, bu şekilde evlendi. Hem bizim içimizde hem de karşı tarafta evlilik işlerinde aracı olanlar var. Kadınlar da erkekler de bu işlere yardımcı oluyor.”
‘Yeni bir tane daha alacağım’
Mehmet E, Ahmet’in bıraktığı yerden sözü alıyor:
“Şaşıracak bir şey yok. Biz zaten öteden beri kız alırdık. Savaştan beri bu işler kolaylaştı. Sadece Kilis’te değil, buralarda, Gaziantep’te, Şanlıurfa’da herkesin bir yandan tutması vardır. Şimdi Kilis’e Ankara’dan, İzmir’den, İstanbul’dan kız almaya gelen oluyor. Yaşı hayli fazla olan bir esnaf arkadaşımız var. Dükkânında 14 yaşında bir kız çalıştırıyor. Kafayı ona takmış. ‘İlla ben bu kızı alacağım, babasıyla konuştum’ diyor.”
Söz burada bitmiyor. Mehmet E. çekinmeden resmi nikâhı dışında iki eşi olduğundan söz edip şakayla karışık ekliyor:
“Yeni bir tane daha alacağım. Ama zordur ha! Kimisi bir kadının kahrını çekemezken…”
Sessizliğin ardından aynı şey bir kez daha yineleniyor:
“Şaşırmayın, öyle bir günde buraları kavramak kolay değil.” Peki… Üstüne kuma getirilen kadınlar bu durumu anlamıyorlar mı? “Anlamaz olurlar mı hiç” diyor Mehmet E. “yüzlemezler sadece, anlasalar ne yapacaklar ki!” “79 numaralı” plakaya sahip otomobillerin arasından geçip kasabadan bozma şehirden ayrılıyoruz. Nüfusun yüzde altmışı Suriyeli… Evdeki nüfus belirsiz. Şehirden çıkarken arkamızı dönüp tabelaya bakıyoruz. Kilis… Nüfus: 89.500, Rakım: 640… Sanki hiçbir şey gerçek değil.
Çekinmeden resmi nikâhlı eşi dışında iki eşi olduğunu söyleyen Kilis eşrafından Mehmet E., “Yaşı hayli fazla olan bir esnaf arkadaşımız var. Dükkânında 14 yaşında bir kız çalıştırıyor. Kafaya onu takmış, illa bu kızı alacağım diyor” ifadelerini kullanıyor.
MAZLUMDER Gaziantep Şubesi Başkanı Avukat Sabri Sayan:
Yozlaşma daha da artacak
Avukat Sayan’la öncelikle sığınmacı sorunu ve Türkiye’nin bu konudaki pozisyonu üzerinde duruyoruz. Sayan, Türkiye’de yıllar öncesine uzanan yanlış uygulamalara dikkat çekiyor: “Suriyelilerden önce de bu kadar büyük olmamakla birlikte mülteci sorunu vardı. Ülkedeki mültecilerin mağduriyetlerinin en önemli sebeplerinden biri Türkiye’nin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne koymuş olduğu çekincedir. Bunun bir sonucu olarak buraya, sadece Avrupa’dan gelenler göçmen statüsünde değerlendiriliyor. Diğer bölgelerden zorunlu olarak ülkemize girenler ise ‘sığınmacı’ statüsündeler. Bu insanlara geçici bir kimlik belgesi veriliyor. Durumlarının ne olduğu belirsiz... Ucuz işgücü olarak görülüp mağdur ediliyorlar. Onların ucuza çalıştırılması ise ülke insanının işsizlik sorununu büyütüyor.
Bununla birlikte ev sahiplerinin sığınmacılardan iki üç kat daha fazla bedeller istediklerini biliyoruz. Kiralar artıp ülke insanlarının ekonomik sorunları büyüyor. Nefret söylemleri yaygınlaşıyor.
‘Nefret söylemlerinin önüne geçilmeli’
Göçmen ya da sığınmacı sorunuyla ilgili ivedi olarak ne yapmak gerekiyor?
Avukat Sayan, “Türkiye yanlış politikaların bedelini ödüyor” sözleriyle anlatıyor:
“Üç beş günde Emevi Camii’nde namaz kılarız, diyenler evdeki hesabın çarşıya uymadığını gördüler. Artık Suriye’deki savaş bitmediği sürece bu iş kalıcı olarak çözülmez. Savaşın devam etmesi ya da yayılması durumunda ise, sorunlar daha da içinden çıkılmayacak bir boyuta gelip, kangrene dönüştürür. Türkiye, bu durumlara hazırlıksız yakalandı. Kamplar alelacele kuruldu. Halen bir sürü eksiklik var. En azından bundan sonra iyi organize olmak gerekiyor. Nefret söylemlerinin de önüne geçilmeli. Bu insanlara geçici bir çalışma izni verip ucuz işgücü engellenmeli.”
Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa başı çekiyor
MAZLUMDER Şube Başkanı işlerin daha kötüye gitmesi durumunda Türkiye’de neler yaşanabileceğini de özetliyor: "10 yıl sonra, sığınmacı çocukları büyüyecek. Erkek çocuklar, suç çetelerinin hedef kitlesinde. Hem bu çocukların geleceği karartılacak hem de ülkedeki suç oranı yükselecek. Sokaktaki bir kız çocuğunun geleceği ise çok karanlık. Onlara fuhuş sektörü hazırlık yapıyor. Onlar mağdur edilirken, Türkiye’de yozlaşma artacak.”
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Suriye’de yaşanan iç savaşın ardından ikinci, hatta üçüncü evliliklerin de çok fazla yaygınlaştığına dikkat çeken Sayan, “Bu konuda şehrimizle birlikte, Kilis ve Şanlıurfa başı çekiyor” diyor.
Çift yönlü mağduriyet
Sayan, bunun çift yönlü bir mağduriyet olduğunu anlatıyor:
“Savaşlarda en çok kadın ve çocukların yara aldığına bizzat yaşayarak tanıklık ediyoruz. Bir ekmek ve sıcak bir yuva arayan mağdur sığınmacı kadınlar bir yanda, ‘kocam üstüme ya başka birini getirirse’ diye endişelenen eşler öte yanda… Bölgede resmi olmayan evliliklerin ve kuma sorununun giderek daha fazla yaygınlaştığını görüyoruz. Bununla birlikte yaşlı birinin genç bir sığınmacıyla para karşılığında evlendiğine şahit oluyoruz. (Erk Acarer-Cumhuriyet)
Kilis’te turist gibiyiz. Çünkü burada nüfusun yarıdan fazlasını Suriyeli sığınmacılar oluşturuyor. Dükkânların çoğunda Arapça yazılar göze çarpıyor. O dükkânlar arasından geçip Kilis eşrafından Mehmet E. ile buluşuyoruz. Kilis’in kodunu, dışarıdan gelip kısa zamanda çözmenin mümkün olmadığını anlıyoruz. Suriyelilerin de yaşadığı küçük bir apartmandayız. Yine Suriyelilere kiralanmak üzere ayrılan ve iptidai eşyaları olan bir daireye geçiyoruz. Ticaretin yanı sıra müteahhitlik de yapan 60 yaşın üzerindeki Mehmet E. dairenin sahibi. Yeni bir bina yaptığını ve elinde çok fazla daire olduğunu söyleyen Mehmet E. bunların büyük çoğunluğunu Suriyelilere kiralıyorum derken “alçakgönüllülükle” ekliyor: “Bazılarını da mağdura hayrına veriyorum.”
‘Adamın evli olması sorun değil’
Genç bir Suriyeli olan ve E’nin evinde kirada oturan Ahmet de bize katılıyor. Erkek dünyasından kadınların yaşamını anlamaya çalışıyoruz. Ahmet, kendi kültürü hakkında kısa bilgiler veriyor: “Biz 12-13, bilemedin 14 yaşına gelen kızlarımızı, kardeşlerimizi veririz. Zaten savaş var, bakacak durumda değiliz. Öyle büyük başlık paraları da istemeyiz. Sığınmacılarla resmi nikâh yapılmıyor. Kızımızı vereceğimiz kişinin evli olması sorun olmaz. Bizde 4 kadın almak serbest zaten. Ailemizdeki kızların pek çoğu burada, bu şekilde evlendi. Hem bizim içimizde hem de karşı tarafta evlilik işlerinde aracı olanlar var. Kadınlar da erkekler de bu işlere yardımcı oluyor.”
‘Yeni bir tane daha alacağım’
Mehmet E, Ahmet’in bıraktığı yerden sözü alıyor:
“Şaşıracak bir şey yok. Biz zaten öteden beri kız alırdık. Savaştan beri bu işler kolaylaştı. Sadece Kilis’te değil, buralarda, Gaziantep’te, Şanlıurfa’da herkesin bir yandan tutması vardır. Şimdi Kilis’e Ankara’dan, İzmir’den, İstanbul’dan kız almaya gelen oluyor. Yaşı hayli fazla olan bir esnaf arkadaşımız var. Dükkânında 14 yaşında bir kız çalıştırıyor. Kafayı ona takmış. ‘İlla ben bu kızı alacağım, babasıyla konuştum’ diyor.”
Söz burada bitmiyor. Mehmet E. çekinmeden resmi nikâhı dışında iki eşi olduğundan söz edip şakayla karışık ekliyor:
“Yeni bir tane daha alacağım. Ama zordur ha! Kimisi bir kadının kahrını çekemezken…”
Sessizliğin ardından aynı şey bir kez daha yineleniyor:
“Şaşırmayın, öyle bir günde buraları kavramak kolay değil.” Peki… Üstüne kuma getirilen kadınlar bu durumu anlamıyorlar mı? “Anlamaz olurlar mı hiç” diyor Mehmet E. “yüzlemezler sadece, anlasalar ne yapacaklar ki!” “79 numaralı” plakaya sahip otomobillerin arasından geçip kasabadan bozma şehirden ayrılıyoruz. Nüfusun yüzde altmışı Suriyeli… Evdeki nüfus belirsiz. Şehirden çıkarken arkamızı dönüp tabelaya bakıyoruz. Kilis… Nüfus: 89.500, Rakım: 640… Sanki hiçbir şey gerçek değil.
Çekinmeden resmi nikâhlı eşi dışında iki eşi olduğunu söyleyen Kilis eşrafından Mehmet E., “Yaşı hayli fazla olan bir esnaf arkadaşımız var. Dükkânında 14 yaşında bir kız çalıştırıyor. Kafaya onu takmış, illa bu kızı alacağım diyor” ifadelerini kullanıyor.
MAZLUMDER Gaziantep Şubesi Başkanı Avukat Sabri Sayan:
Yozlaşma daha da artacak
Avukat Sayan’la öncelikle sığınmacı sorunu ve Türkiye’nin bu konudaki pozisyonu üzerinde duruyoruz. Sayan, Türkiye’de yıllar öncesine uzanan yanlış uygulamalara dikkat çekiyor: “Suriyelilerden önce de bu kadar büyük olmamakla birlikte mülteci sorunu vardı. Ülkedeki mültecilerin mağduriyetlerinin en önemli sebeplerinden biri Türkiye’nin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne koymuş olduğu çekincedir. Bunun bir sonucu olarak buraya, sadece Avrupa’dan gelenler göçmen statüsünde değerlendiriliyor. Diğer bölgelerden zorunlu olarak ülkemize girenler ise ‘sığınmacı’ statüsündeler. Bu insanlara geçici bir kimlik belgesi veriliyor. Durumlarının ne olduğu belirsiz... Ucuz işgücü olarak görülüp mağdur ediliyorlar. Onların ucuza çalıştırılması ise ülke insanının işsizlik sorununu büyütüyor.
Bununla birlikte ev sahiplerinin sığınmacılardan iki üç kat daha fazla bedeller istediklerini biliyoruz. Kiralar artıp ülke insanlarının ekonomik sorunları büyüyor. Nefret söylemleri yaygınlaşıyor.
‘Nefret söylemlerinin önüne geçilmeli’
Göçmen ya da sığınmacı sorunuyla ilgili ivedi olarak ne yapmak gerekiyor?
Avukat Sayan, “Türkiye yanlış politikaların bedelini ödüyor” sözleriyle anlatıyor:
“Üç beş günde Emevi Camii’nde namaz kılarız, diyenler evdeki hesabın çarşıya uymadığını gördüler. Artık Suriye’deki savaş bitmediği sürece bu iş kalıcı olarak çözülmez. Savaşın devam etmesi ya da yayılması durumunda ise, sorunlar daha da içinden çıkılmayacak bir boyuta gelip, kangrene dönüştürür. Türkiye, bu durumlara hazırlıksız yakalandı. Kamplar alelacele kuruldu. Halen bir sürü eksiklik var. En azından bundan sonra iyi organize olmak gerekiyor. Nefret söylemlerinin de önüne geçilmeli. Bu insanlara geçici bir çalışma izni verip ucuz işgücü engellenmeli.”
Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa başı çekiyor
MAZLUMDER Şube Başkanı işlerin daha kötüye gitmesi durumunda Türkiye’de neler yaşanabileceğini de özetliyor: "10 yıl sonra, sığınmacı çocukları büyüyecek. Erkek çocuklar, suç çetelerinin hedef kitlesinde. Hem bu çocukların geleceği karartılacak hem de ülkedeki suç oranı yükselecek. Sokaktaki bir kız çocuğunun geleceği ise çok karanlık. Onlara fuhuş sektörü hazırlık yapıyor. Onlar mağdur edilirken, Türkiye’de yozlaşma artacak.”
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Suriye’de yaşanan iç savaşın ardından ikinci, hatta üçüncü evliliklerin de çok fazla yaygınlaştığına dikkat çeken Sayan, “Bu konuda şehrimizle birlikte, Kilis ve Şanlıurfa başı çekiyor” diyor.
Çift yönlü mağduriyet
Sayan, bunun çift yönlü bir mağduriyet olduğunu anlatıyor:
“Savaşlarda en çok kadın ve çocukların yara aldığına bizzat yaşayarak tanıklık ediyoruz. Bir ekmek ve sıcak bir yuva arayan mağdur sığınmacı kadınlar bir yanda, ‘kocam üstüme ya başka birini getirirse’ diye endişelenen eşler öte yanda… Bölgede resmi olmayan evliliklerin ve kuma sorununun giderek daha fazla yaygınlaştığını görüyoruz. Bununla birlikte yaşlı birinin genç bir sığınmacıyla para karşılığında evlendiğine şahit oluyoruz. (Erk Acarer-Cumhuriyet)
Yüzbaşı cinsiyet değiştirdi.
İngiliz ordusunun cinsiyet değiştiren ilk subayı olan Yüzbaşı Hannah Winterbourne, “Bir erkek bedeninde yaşarken kendimi kandırıyordum” dedi. Cinsiyet değiştirmenin ordudaki kariyerinin sona ermesine neden olabileceğini düşündüğünü söyleyen Winterbourne, ordunun onu olduğu gibi kabullendiğini görünce çok mutlu olduğunu ve rahatladığını söyledi.
Basına ilk kez konuşan 27 yaşındaki Winterbourne, Afganistan’daki Bastion Kampı’nda görev yaparken kadın olmak istediğine karar verdiğini söyledi.
Winterbourne, İngiliz Sun gazetesine verdiği röportajda “Cinsiyet değiştirmek Afganistan’da savaşmaktan çok daha zordu” dedi.
Winterbourne, “Her şey değişim için gereken cesareti bulmakta bitiyor. Ve bu hiç de kolay değil. Afganistan’dayken sürekli rol yapıyordum. Kaldığımız barınakta yedi erkek neredeyse üst üste yaşıyordu. Kendim olabileceğim hiçbir alan yoktu. Sonunda cinsel tercihlerimi açıklamayı ve hem kendimi hem de yaşam biçimimi değiştirmeyi seçtim” diye konuştu.
Kararını verdikten sonra cinsiyet değiştirmek istediğini üstlerine söylediğini belirten Winterbourne, bundan sonra hormon terapisine başladığını, sakallarını aldırdığını ve ameliyat olduğunu söyledi.
Geçirdiği değişimin en zorlu kısmının yeni bir isim seçmek olduğunu belirten Winterbourne, “Ama insanlar beni yeni ismimle çağırmaya başladığında kendimle gurur duydum. Bu süreç ailem için çok zordu. Benim için endişeleniyor, artık normal bir hayat süremeyeceğimi düşünüyorlardı. Ama sonunda bu süreçle nasıl baş ettiğimi görünce benimle gurur duydular” dedi.
Cinsiyet değiştirmenin ordudaki kariyerinin sona ermesine neden olabileceğini düşündüğünü söyleyen Winterbourne, ordunun onu olduğu gibi kabullendiğini görünce çok mutlu olduğunu ve rahatladığını belirtti.
Orduya genç yaşta girdiğini ve ordu sponsorluğunda üniversitede elektrik-elektronik mühendisliği eğitimi aldığını söyleyen Winterbourne “İnsanlar ordunun tutucu bir erkekler kulübü olduğunu düşünüyor. Ancak aslında İngiliz ordusu çok ileri görüşlü bir kurum” dedi.
Şu anda Kraliyet Elektrik Mühendisleri Birliği’nde yüzbaşı olarak görev yapan ve cinsiyet değiştirmek isteyen askerlere destek hizmeti veren Winterbourne, “Ben aslında ordudaki binlerce yüzbaşıdan sadece biriyim. Umarım beni görmek, benzer sorunlarla yüzleşen askerlere umut oluyordur” dedi.
İngiliz ordusunun cinsiyet değiştiren ilk pilotu olan 30 yaşındaki Ayla Holdom da “Kurumun geçirdiği değişime tam destek verdiğini” söylemiş ve “orduda hiçbir ayrımcılığa maruz kalmadığını” belirtmişti. (hürriyet.com.tr)
Basına ilk kez konuşan 27 yaşındaki Winterbourne, Afganistan’daki Bastion Kampı’nda görev yaparken kadın olmak istediğine karar verdiğini söyledi.
Winterbourne, İngiliz Sun gazetesine verdiği röportajda “Cinsiyet değiştirmek Afganistan’da savaşmaktan çok daha zordu” dedi.
Winterbourne, “Her şey değişim için gereken cesareti bulmakta bitiyor. Ve bu hiç de kolay değil. Afganistan’dayken sürekli rol yapıyordum. Kaldığımız barınakta yedi erkek neredeyse üst üste yaşıyordu. Kendim olabileceğim hiçbir alan yoktu. Sonunda cinsel tercihlerimi açıklamayı ve hem kendimi hem de yaşam biçimimi değiştirmeyi seçtim” diye konuştu.
Kararını verdikten sonra cinsiyet değiştirmek istediğini üstlerine söylediğini belirten Winterbourne, bundan sonra hormon terapisine başladığını, sakallarını aldırdığını ve ameliyat olduğunu söyledi.
Geçirdiği değişimin en zorlu kısmının yeni bir isim seçmek olduğunu belirten Winterbourne, “Ama insanlar beni yeni ismimle çağırmaya başladığında kendimle gurur duydum. Bu süreç ailem için çok zordu. Benim için endişeleniyor, artık normal bir hayat süremeyeceğimi düşünüyorlardı. Ama sonunda bu süreçle nasıl baş ettiğimi görünce benimle gurur duydular” dedi.
Cinsiyet değiştirmenin ordudaki kariyerinin sona ermesine neden olabileceğini düşündüğünü söyleyen Winterbourne, ordunun onu olduğu gibi kabullendiğini görünce çok mutlu olduğunu ve rahatladığını belirtti.
Orduya genç yaşta girdiğini ve ordu sponsorluğunda üniversitede elektrik-elektronik mühendisliği eğitimi aldığını söyleyen Winterbourne “İnsanlar ordunun tutucu bir erkekler kulübü olduğunu düşünüyor. Ancak aslında İngiliz ordusu çok ileri görüşlü bir kurum” dedi.
Şu anda Kraliyet Elektrik Mühendisleri Birliği’nde yüzbaşı olarak görev yapan ve cinsiyet değiştirmek isteyen askerlere destek hizmeti veren Winterbourne, “Ben aslında ordudaki binlerce yüzbaşıdan sadece biriyim. Umarım beni görmek, benzer sorunlarla yüzleşen askerlere umut oluyordur” dedi.
İngiliz ordusunun cinsiyet değiştiren ilk pilotu olan 30 yaşındaki Ayla Holdom da “Kurumun geçirdiği değişime tam destek verdiğini” söylemiş ve “orduda hiçbir ayrımcılığa maruz kalmadığını” belirtmişti. (hürriyet.com.tr)
90 yıllık reklam arası mı lale parası mı?
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, Tülay Babuşçu'nun geçen hafta yazdığı "Osmanlı'nın reklam arası" sözlerini köşesine taşıdı. İşte o yazıdan bir bölüm...
Bir milletvekilinin Cumhuriyet için 90 yıllık reklam arası demesinde bir sorun yok..
Nihayetinde düşüncesini ifade etmiştir.
Ve her ne kadar her gün her yerinden tokatlansa da bu memlekette düşünce özgürlüğü vardır.
Fakat bir milletvekili...
Bir yandan 90 yıllık reklam arası bitti, Osmanlı geldi diye haykırıyor...
Bir yandan da ürettiği Osmanlı lalelerini AK Partili belediyelere satarak cukkayı cebe indiriyorsa...
Orada izaha muhtaç bir durum vardır.
*
AK Parti Milletvekili Tülay Babuşçu bir açıklama yapmalıdır.
Cumhuriyete 90 yıllık reklam arası demem ile AK Partili belediyelere Osmanlı lalesi satıp zengin olmam arasında hiçbir ilişki yoktur şeklinde bir açıklama bile kabulümüzdür.
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
Bir milletvekilinin Cumhuriyet için 90 yıllık reklam arası demesinde bir sorun yok..
Nihayetinde düşüncesini ifade etmiştir.
Ve her ne kadar her gün her yerinden tokatlansa da bu memlekette düşünce özgürlüğü vardır.
Fakat bir milletvekili...
Bir yandan 90 yıllık reklam arası bitti, Osmanlı geldi diye haykırıyor...
Bir yandan da ürettiği Osmanlı lalelerini AK Partili belediyelere satarak cukkayı cebe indiriyorsa...
Orada izaha muhtaç bir durum vardır.
*
AK Parti Milletvekili Tülay Babuşçu bir açıklama yapmalıdır.
Cumhuriyete 90 yıllık reklam arası demem ile AK Partili belediyelere Osmanlı lalesi satıp zengin olmam arasında hiçbir ilişki yoktur şeklinde bir açıklama bile kabulümüzdür.
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
Etiketler:
ahmet hakan,
ak parti,
haber,
milletvekili
17 Ocak 2015 Cumartesi
Bahçeli: Reklamda vekil olanın film başladığında ne olacağı kendi meselesidir
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Siyaset ve Liderlik Okulu’nun 11’inci dönem eğitim faaliyetlerinin tamamlanması dolayısıyla düzenlenen sertifika törenine katıldı.
Ankara’da gerçekleştirilen törende konuşan Bahçeli, Ak Parti Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşcu’nun sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamaları eleştirerek, "Osmanlı İmparatorluğu’nun 90 yıllık reklam arası sona ermiş. AKP’li bir milletvekili böyle söylüyor. Biz 624 yıl film çevrildiğini yeni öğrendik. Demek ki, Türk milleti, 1919 Samsun’undan 1922 İzmir’ine kadar koltukta oturmuş, patlamış mısır yemiş, reklam arası için zaman geçirmiştir. Demek ki, 1923’de reklam başlamış, beyaz perdenin ışıkları sönmüştür. Bu zeka ve vicdan özürlü lafların tutar hiçbir yanı, hiçbir tarafı yoktur. Eğer Cumhuriyet tarihi bir reklam arası ise bu ucube lafı söyleyen kendisinin de nerede, hangi rüşvet ve ihaneti yıkama işinde rol aldığını sanıyorum açıklayacaktır. Reklamda milletvekili olanın, film başladığında ne olacağı kendi meselesidir" dedi.
"TÜRKÇE İLE BAL GİBİ, BUZ GİBİ FELSEFE YAPILIR"
Konuşmasında Türkçe ile felsefe yapılacağını savunan Bahçeli, "Farabi’yi bilmeden, aydınlanma çağına öykünmek, sırf akıl diyerek insanı duygulardan ve vicdani hasletlerden soyutlamak geçmişi anlamamak demektir. Gazali’nin, 11.yüzyılda kaleme aldığı Filozofların Tutarsızlığı isimli anıtlaşmış eserine yaklaşık yüz yıl sonra Filozofların Tutarsızlığının Tutarsızlığı eseriyle cevap veren İbn Rüşd’ü bilmeden, bu iki dev ismin fikirsel rekabetini idrak etmeden felsefeyle ilgili polemik yapmak cahilliğin nursuz yüzüdür. İstismarı felsefe olan, inkarı fikir gören, fiiliyatı ise rüşvet ve yolsuzluk karanlığına sapan birisinin; Türkçe’ye çamur atması, Türkçe’yi alaya ve hafife alması en hafif deyimle taş devri kafasıdır. Diyorum ki, Türkçe’yle bal gibi, buz gibi felsefe yapılır ve bugüne kadar da yapılmıştır.Bir dil bir millettir. Türk milletinin dili de Türkçe’dir. Dil bir kimliktir. Bu da Türk kimliğidir. Türk kimliğini çözme ve çökertme ısrarında olanların müessir metotlar kullanması, tarih ve kültür değerlerimizi istismar etmesi basitlik ve çirkinliktir" ifadelerini kullandı.
"CUMHURBAŞKANI BUGÜN GURURLA NEMALANMAYA ÇALIŞTIĞI TÜRK DEVLETLERİNİ İDARE-İ MASLAHATÇILIKLA YAFTALAMIŞTI"
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nın 16 Türk devletinin askerlerini giysileriyle temsil eden uygulamayı hatırlatarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştiren Bahçeli, "16 devletin yıkılması demek, her şeyi bittiği anlamına gelmemiştir. Geçmişteki kayıplarımızın elbette çok farklı nedenleri vardır. Ne var ki, kutlu ecdadımızın mirasını bölücülük değirmeninde öğütüp de, kıyafet gösterisine çıkmak, dombıra çalıp da Kandil’in dümbeği haline gelmek en azından tarihi hakikatlere yüz çevirmektir.
Hatırlarsanız, 20-21-22 Kasım 2013 tarihlerinde 3.Sanayi Şurası toplanmıştı. Bu şurada dönemin Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir konuşma yapmıştı. Erdoğan, bu konuşmasında, tarih içinde 16 devlet kurmuş olmakla zaman zaman övündüğümüzü, ancak bir başka açıdan bakıldığında bu ifadenin 15 devletin de yıkılması anlamı taşıdığını iddia etmişti. Ben de, bu konuşmadaki fahiş hataları 23 Kasım 2013 tarihinde Antalya’da düzenlediğimiz 2.Akademisyenler Toplantısında eleştirmiştim.Erdoğan’ın, örtülemez, geçiştirilemez ve kapatılamaz cehaletinin bir kez daha kurbanı olduğunu vurgulamıştım.
Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızın tarihteki 16 büyük Türk devletini simgelediğine değinmiştim. Biz millet olarak gerçekte 17 devlet kurup, 16 devletin yıkılışını yaşadık. Erdoğan ise bu basit gerçeği çarpıtmış ve zannederim mahcup olmuştur. Cumhurbaşkanı, bugün gururla ve siyasi sinsilikle nemalanmaya çalıştığı Türk devletlerini idare-i maslahatçılıkla yaftalamıştı. Peki 'Türklükle karşıma gelmeyin' diyen bir garabet ve gaflet ehli, lekelediği, hakir gördüğü, basite aldığı 16 Türk devletinin mirasına hangi yüzle saklanır? 2013’de idare-i maslahatçı olarak mimlenen 16 Türk devleti, şimdi nasıl olmuştur da yere göğe sığdırılamamaktadır? Değişen nedir, neler olmuştur? Şayet Erdoğan, geçmiş günahlarına kefaret olsun diyen böyle bir teşebbüste bulunmuş ve içten yanmalı motorlar gibi pişmanlığı yüreğini ha bire yakıyorsa söyleyeceğimiz bir şey yoktur. Ancak, Türk tarihine bakınca kıyafet gören, kaçak ve karanlık sarayda istismar podyumu kuran Erdoğan’ın inandırıcılığı kalmadığı için, yaptığı veya yapacağı hiçbir girişimin de samimiyeti olmayacaktır. Dağı eşkıya kaynayan, beylik taslayanların düzen bozan olduğu bir ülkede, 17. Türk devletini yıkmak için kolları sıvayanlara Türk milleti artık prim ve kredi vermeyecektir" diye konuştu.
"ZEKA VE VİCDAN ÖZÜRLÜ LAFLARIN TUTAR HİÇBİR TARAFI YOKTUR"
Ak Parti Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşcu’nun sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamaları eleştiren Bahçeli, "Şu hezeyan diline bakınız ki, Osmanlı İmparatorluğu’nun 90 yıllık reklam arası sona ermiş. AKP’li bir milletvekili böyle söylüyor. Biz 624 yıl film çevrildiğini yeni öğrendik. Demek ki, Türk milleti, 1919 Samsun’undan 1922 İzmir’ine kadar koltukta oturmuş, patlamış mısır yemiş, reklam arası için zaman geçirmiştir. Demek ki, 1923’de reklam başlamış, beyaz perdenin ışıkları sönmüştür. Bu zeka ve vicdan özürlü lafların tutar hiçbir yanı, hiçbir tarafı yoktur. Eğer Cumhuriyet tarihi bir reklam arası ise bu ucube lafı söyleyen kendisinin de nerede, hangi rüşvet ve ihaneti yıkama işinde rol aldığını sanıyorum açıklayacaktır. Reklamda milletvekili olanın, film başladığında ne olacağı kendi meselesidir. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’ndan keskin bir kopuş değildir. Tarih şuuru olmayanlar bunu idrak edemeyecektir. 29 Ekim 1923, mazisi binlerce yılı bulan Türk milletinin süreklilik içinde muhafaza ettiği iradesi olup, 1299 Söğüt felsefesine yapılan güçlü bir aşı, muhteşem bir ekleme ve geçmişi tamamlayan kader noktasıdır. Bunu bilmeyen ya provokatör, ya yabancı hayranı, ya tarih hasmı ya da kör bir cahildir" açıklamasında bulundu. Hürriyet
O Dekan istifa etti
Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Herken, Cumhurbaşkanlığı karşılama törenindeki askerlerle ilgili sosyal medyada yayımladığı ve daha sonra kaldırdığı paylaşımına ilişkin değerlendirme ve tepkiler nedeniyle dekanlık görevinden istifa ettiğini bildirdi.
Herken yaptığı yazılı açıklamada, sosyal medya paylaşımının kastının dışında değerlendirildiğini belirterek, "Düşünce dünyamın yazılı ve görsel medyada yansımalarına bakıldığında milletimizin tarihine, manevi değerlerine ve T.C. Devleti'nin temsil noktasında bulunan Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret, aşağılama veya istihza içeren tek bir beyanım olmamıştır, gösterilemez" ifadesini kullandı.
"ÇALIŞMALARIM YERİNE PAYLAŞIMLA ANILMAK ÜZÜNTÜ VERİCİ"
Herken, görev süresince PAÜ'de tıp eğitiminin kalitesini artırmaya yönelik bir çok yeniliğe imza attıklarını, bu çalışmalarının ve yaptıkları ilklerin yerine bir sosyal medya paylaşımıyla anılmaktan üzüntü duyduğunu belirtti.
Prof. Dr. Herken, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"Düşünce dünyamın yazılı ve görsel medyada yansımalarına bakıldığında milletimizin tarihine, manevi değerlerine ve T.C. Devleti'nin temsil noktasında bulunan Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret, aşağılama veya istihza içeren tek bir beyanım olmamıştır, gösterilemez. Bu tweeti paylaşırken amacım medyaya yansıtılmaya çalışıldığı gibi Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil eden Cumhurbaşkanımızın makamını itibarsızlaştırmak olmadığı gibi mensubu olmaktan gurur duyduğumuzun milletimiz ve şanlı tarihimizle de alay etmek değildir."
Paylaştığı tweetin PAÜ'de rektör seçimlerini etkilemeye yönelik malzeme yapıldığını savunan Herken, açıklamasını "Sorumluluk gereği şahsım üzerinden üniversitemizin hedef gösterilmemesi ve başka gayelere hizmet etmemesi adına dekanlık görevinden ayrılıyorum. Çalışmalarıma psikiyatri kliniği öğretim üyesi olarak devam edeceğim" ifadeleriyle tamamladı.
Herken yaptığı yazılı açıklamada, sosyal medya paylaşımının kastının dışında değerlendirildiğini belirterek, "Düşünce dünyamın yazılı ve görsel medyada yansımalarına bakıldığında milletimizin tarihine, manevi değerlerine ve T.C. Devleti'nin temsil noktasında bulunan Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret, aşağılama veya istihza içeren tek bir beyanım olmamıştır, gösterilemez" ifadesini kullandı.
"ÇALIŞMALARIM YERİNE PAYLAŞIMLA ANILMAK ÜZÜNTÜ VERİCİ"
Herken, görev süresince PAÜ'de tıp eğitiminin kalitesini artırmaya yönelik bir çok yeniliğe imza attıklarını, bu çalışmalarının ve yaptıkları ilklerin yerine bir sosyal medya paylaşımıyla anılmaktan üzüntü duyduğunu belirtti.
Prof. Dr. Herken, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"Düşünce dünyamın yazılı ve görsel medyada yansımalarına bakıldığında milletimizin tarihine, manevi değerlerine ve T.C. Devleti'nin temsil noktasında bulunan Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret, aşağılama veya istihza içeren tek bir beyanım olmamıştır, gösterilemez. Bu tweeti paylaşırken amacım medyaya yansıtılmaya çalışıldığı gibi Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil eden Cumhurbaşkanımızın makamını itibarsızlaştırmak olmadığı gibi mensubu olmaktan gurur duyduğumuzun milletimiz ve şanlı tarihimizle de alay etmek değildir."
Paylaştığı tweetin PAÜ'de rektör seçimlerini etkilemeye yönelik malzeme yapıldığını savunan Herken, açıklamasını "Sorumluluk gereği şahsım üzerinden üniversitemizin hedef gösterilmemesi ve başka gayelere hizmet etmemesi adına dekanlık görevinden ayrılıyorum. Çalışmalarıma psikiyatri kliniği öğretim üyesi olarak devam edeceğim" ifadeleriyle tamamladı.
Banyoda çıplak yıkanılır mı? Hatipoğlu ne dedi?
Nihat Hatipoğlu'na programda izleyicilerden birinin sorduğu "Banyoda çıplak olarak yıkanılır mı?" sorusu yanıt buldu.
İlahiyatçı Nihat Hatipoğlu'nun sunumuyla ekrana gelen 'Dosta Doğru' programında yine izleyicilerden ilginç sorular geldi.
"ŞORTUNU ÇIKARMADAN YIKANACAK"
Hatipoğlu, "Banyoda çıplak yıkanılabilir mi?" sorusuna, "Çırılçıplak yıkanmak mekruh görülmüştür. Çünkü o halde olmak iyi değildir" yanıtını vererek şunları söyledi: "Peki ne yapacak? Göbeğinin altından şortunu çıkarmadan yıkanacak. Son anda onu çıkarıp durulanacak. Ama hiç hayatta çıplak olmayacak diye bir şey yok. Hiç çıplak olmazsa bu adam nasıl kendini temizleyecek, mümkün değil, buna dikkat edecek." Milliyet
İlahiyatçı Nihat Hatipoğlu'nun sunumuyla ekrana gelen 'Dosta Doğru' programında yine izleyicilerden ilginç sorular geldi.
"ŞORTUNU ÇIKARMADAN YIKANACAK"
Hatipoğlu, "Banyoda çıplak yıkanılabilir mi?" sorusuna, "Çırılçıplak yıkanmak mekruh görülmüştür. Çünkü o halde olmak iyi değildir" yanıtını vererek şunları söyledi: "Peki ne yapacak? Göbeğinin altından şortunu çıkarmadan yıkanacak. Son anda onu çıkarıp durulanacak. Ama hiç hayatta çıplak olmayacak diye bir şey yok. Hiç çıplak olmazsa bu adam nasıl kendini temizleyecek, mümkün değil, buna dikkat edecek." Milliyet
10 yaşındaki kızını gömerken yakalandı!
Hindistan’da bir baba 10 yaşındaki kız çocuğunu canlı canlı toprağa gömerken yakalandı.
Olay Hindistan’ın Tripura kentinde yaşandı.
Baba, çocuğunun kız olmasına daha fazla tahammül edemeyerek onu evinin arka bahçesine gömmeye çalıştı. Ağzını bağırmaması için bir bez ile kapayan ve ellerini iple bağlayan baba, eşinin evde olmamasını fırsat bilerek 10 yaşındaki kızını bahçeye götürdü.
Burada kazdığı bir çukura küçük kızını yerleştiren cani baba, onu toprak ile örtmeye çalışırken komşuları tarafından fark edildi ve kız kurtarıldı.
Hint babanın tutuklandığı ve cinayete teşebbüs suçundan yargı önüne çıkarılacağı belirtildi.
Olay Hindistan’ın Tripura kentinde yaşandı.
Baba, çocuğunun kız olmasına daha fazla tahammül edemeyerek onu evinin arka bahçesine gömmeye çalıştı. Ağzını bağırmaması için bir bez ile kapayan ve ellerini iple bağlayan baba, eşinin evde olmamasını fırsat bilerek 10 yaşındaki kızını bahçeye götürdü.
Burada kazdığı bir çukura küçük kızını yerleştiren cani baba, onu toprak ile örtmeye çalışırken komşuları tarafından fark edildi ve kız kurtarıldı.
Hint babanın tutuklandığı ve cinayete teşebbüs suçundan yargı önüne çıkarılacağı belirtildi.
Rezidansta skandal! Yarı çıplak ve kanlar içinde..
BEYLİKDÜZÜ'nde bulunan bir rezidansta, sabah erken saatlerde bir kadının çığlık sesleri duyuldu.
Sesler üzerine uyanarak dışarıya çıkanlar belden yukarısı çıplak ve kanlar içinde olan kadınla karşılaştı. Güçlükle sakinleştirilen kadın ambulansla hastaneye kaldırıldı.
İddiaya göre, günlük kiralanan dairelerden birinde kalan kadınla sevgilisi arasında sabah saatlerinde tartışma çıktı. Bir süre devam eden tartışmanın ardından adam evden çıkarak uzaklaştı. Bu sırada Rus uyruklu olduğu belirtilen kadın kendini ikinci kattaki dairenin camından aşağıya attı. Beton zemine düşen kadın başına darbe aldı. Belden yukarısı çıplak ve kanlar içinde olan kadını diğer dairelerde oturanlar sakinleştirmeye çalıştı. Olay yerine ihbar üzerine polis ve sağlık ekipleri gönderildi. Güçlükle sakinleştirilen kadın ambulansla hastaneye kaldırıldı.
Sesler üzerine uyanarak dışarıya çıkanlar belden yukarısı çıplak ve kanlar içinde olan kadınla karşılaştı. Güçlükle sakinleştirilen kadın ambulansla hastaneye kaldırıldı.
İddiaya göre, günlük kiralanan dairelerden birinde kalan kadınla sevgilisi arasında sabah saatlerinde tartışma çıktı. Bir süre devam eden tartışmanın ardından adam evden çıkarak uzaklaştı. Bu sırada Rus uyruklu olduğu belirtilen kadın kendini ikinci kattaki dairenin camından aşağıya attı. Beton zemine düşen kadın başına darbe aldı. Belden yukarısı çıplak ve kanlar içinde olan kadını diğer dairelerde oturanlar sakinleştirmeye çalıştı. Olay yerine ihbar üzerine polis ve sağlık ekipleri gönderildi. Güçlükle sakinleştirilen kadın ambulansla hastaneye kaldırıldı.
3 gün oyun oynayan adam öldü!
Tayvan'da 32 yaşındaki bir adam 3 gün aralıksız oyun oynadıktan sonra öldü.
Doğu Asya ülkesi Tayvan'da 1 Ocak’ta da 5 gün boyunca oyun oynayan bir başka adam hayatını kaybetmişti.
Tayvan’ın güneyindeki Kaohsiung kentinde yer alan bir internet kafede üç gün boyunca oyun oynayan 32 yaşındaki Hsieh, sandalyesinde ölü bulundu. İnternet kafedeki diğer müşterilerin sandalyesinde uyuduğunu sandıkları adamı, kafe çalışanlarından biri kontrol etti. Nefes almadığı fark edilen Hsieh, hastaneye kaldırılsa da kurtarılamadı.
KALP YETMEZLİĞİNDEN ÖLDÜ
Olayın yaşandığı internet kafede çalışan bir kişi, “Hsieh düzenli olarak gelir ve günlerce ara vermeden oynardı. Yorulunca kafasını masaya koyardı ya da sandalyesinde uyuyakalırdı. Ondan dolayı durumunu ilk başta anlamadık” dedi. Taipei Times gazetesinin haberine göre doktorlar, uzun süre ara vermeden bilgisayarda oyun oynayan Hsieh’in kalp yetmezliği nedeniyle aniden öldüğünü belirtti.
DAHA ÖNCE DE BİR KİŞİ ÖLMÜŞTÜ
1 Ocak’ta da Tayvan'da 38 yaşındaki bir adam 5 gün boyunca oyun oynadıktan sonra hayatını kaybetmişti. Polis, iki vakada da diğer müşterilerin ölümlerle ilgisiz gözüktüğünü belirtti. Polise göre internet kafedeki diğer müşteriler, müfettişlerin çalışmasına aldırmayarak oyun oynamaya devam etti.
Doğu Asya ülkesi Tayvan'da 1 Ocak’ta da 5 gün boyunca oyun oynayan bir başka adam hayatını kaybetmişti.
Tayvan’ın güneyindeki Kaohsiung kentinde yer alan bir internet kafede üç gün boyunca oyun oynayan 32 yaşındaki Hsieh, sandalyesinde ölü bulundu. İnternet kafedeki diğer müşterilerin sandalyesinde uyuduğunu sandıkları adamı, kafe çalışanlarından biri kontrol etti. Nefes almadığı fark edilen Hsieh, hastaneye kaldırılsa da kurtarılamadı.
KALP YETMEZLİĞİNDEN ÖLDÜ
Olayın yaşandığı internet kafede çalışan bir kişi, “Hsieh düzenli olarak gelir ve günlerce ara vermeden oynardı. Yorulunca kafasını masaya koyardı ya da sandalyesinde uyuyakalırdı. Ondan dolayı durumunu ilk başta anlamadık” dedi. Taipei Times gazetesinin haberine göre doktorlar, uzun süre ara vermeden bilgisayarda oyun oynayan Hsieh’in kalp yetmezliği nedeniyle aniden öldüğünü belirtti.
DAHA ÖNCE DE BİR KİŞİ ÖLMÜŞTÜ
1 Ocak’ta da Tayvan'da 38 yaşındaki bir adam 5 gün boyunca oyun oynadıktan sonra hayatını kaybetmişti. Polis, iki vakada da diğer müşterilerin ölümlerle ilgisiz gözüktüğünü belirtti. Polise göre internet kafedeki diğer müşteriler, müfettişlerin çalışmasına aldırmayarak oyun oynamaya devam etti.
16 Ocak 2015 Cuma
İlk eşcinsel okulu yolda
Guardian gazetesi, İngiltere'de mevcut eğitim sistemi içinde zorluk çeken LGBT (Lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel) öğrencilere hizmet verecek okulun üç yıl içinde açılabileceğini bildirdi.
Habere göre okul Manchester'da açılacak ve 40 öğrencisi olacak. Ayrıca 20 öğrenciye başka bir okulda eğitim görürken bu okulda da yarı zamanlı eğitim hizmeti verecek.
Okul projesinin arkasında bulunan yardım kuruluşu Kuzey Batı LGBT Gençliği'nin stratejik müdürü Amelia Lee, "Bu, hayat kurtarmakla ilgili" diye konuştu.
Lee şunları söyledi: "Eşcinselleri homofobik hakaret ve kötü muameleden karşısında korumayı amaçlayan yasalara rağmen gerçek şu ki, özellikle de okullarda, hakaret ve kötü muamele hala inanılmaz ölçüde yaygın. Bu durum, gençleri tecrit edilmiş ve yabancılaşmış hissetmelerine neden oluyor. Bu da sıklıkla okulu asmaya, en kötü senaryo da da intihara sebep oluyor."
EĞİTİM ÜCRETLİ OLACAK
Eylül ayında 14 yaşındaki Elizabeth Lowe adlı öğrenci, lezbiyen olduğunu ebeveynlerine söylemek korktuğu için Manchester'da kendini asmıştı.
Lee, "Lowe tek çarenin kendini öldürmek olduğunu hissetti. Bolton'da da benzer bir hikayesi olan bir kız vardı" diyor.
Yardım kuruluşu olarak yılda 9 bin öğrenci ve bin öğretmenle çalışarak onları eşcinsellik konusunda eğittiklerini söyleyen Lee şöyle devam ediyor:
"Ya tüm okulların kapsayıcı olduğunu umabiliriz ya da henüz orada olmadığımızı kabul ederiz. Böylece bugün için daha özel okullara ihtiyacımız olduğunu kabul ederiz."
Yeni kurulacak okul, gittikleri okullarda zorluk yaşayan LGBT öğrenciler için projelendirildi.
Ancak okulda LGBT olmayan, küçük yaştaki bakıcılar, ebeveynler ve akli problemleri olanlara da yer verilecek.
Lee, "Okul LGBT'leri kapsayıcı olacak ama kimseyi dışlayıcı olmayacak" diyor.
Proje devletten ve yerel yönetimden alınan 63 bin sterlinlik yardımla hayata geçirilecek.
Okulda eğitim paralı olacak. (hürriyet.com.tr)
Habere göre okul Manchester'da açılacak ve 40 öğrencisi olacak. Ayrıca 20 öğrenciye başka bir okulda eğitim görürken bu okulda da yarı zamanlı eğitim hizmeti verecek.
Okul projesinin arkasında bulunan yardım kuruluşu Kuzey Batı LGBT Gençliği'nin stratejik müdürü Amelia Lee, "Bu, hayat kurtarmakla ilgili" diye konuştu.
Lee şunları söyledi: "Eşcinselleri homofobik hakaret ve kötü muameleden karşısında korumayı amaçlayan yasalara rağmen gerçek şu ki, özellikle de okullarda, hakaret ve kötü muamele hala inanılmaz ölçüde yaygın. Bu durum, gençleri tecrit edilmiş ve yabancılaşmış hissetmelerine neden oluyor. Bu da sıklıkla okulu asmaya, en kötü senaryo da da intihara sebep oluyor."
EĞİTİM ÜCRETLİ OLACAK
Eylül ayında 14 yaşındaki Elizabeth Lowe adlı öğrenci, lezbiyen olduğunu ebeveynlerine söylemek korktuğu için Manchester'da kendini asmıştı.
Lee, "Lowe tek çarenin kendini öldürmek olduğunu hissetti. Bolton'da da benzer bir hikayesi olan bir kız vardı" diyor.
Yardım kuruluşu olarak yılda 9 bin öğrenci ve bin öğretmenle çalışarak onları eşcinsellik konusunda eğittiklerini söyleyen Lee şöyle devam ediyor:
"Ya tüm okulların kapsayıcı olduğunu umabiliriz ya da henüz orada olmadığımızı kabul ederiz. Böylece bugün için daha özel okullara ihtiyacımız olduğunu kabul ederiz."
Yeni kurulacak okul, gittikleri okullarda zorluk yaşayan LGBT öğrenciler için projelendirildi.
Ancak okulda LGBT olmayan, küçük yaştaki bakıcılar, ebeveynler ve akli problemleri olanlara da yer verilecek.
Lee, "Okul LGBT'leri kapsayıcı olacak ama kimseyi dışlayıcı olmayacak" diyor.
Proje devletten ve yerel yönetimden alınan 63 bin sterlinlik yardımla hayata geçirilecek.
Okulda eğitim paralı olacak. (hürriyet.com.tr)
Vatandaşı elektrik çarptı
CLK Akdeniz Elektrik Parekende Satış A.Ş’nin faturaların son ödeme tarihini ayın 15’i yapmak için gerçekleştirdiği düzenleme vatandaşın cebini yaktı. Antalya şehir merkezinin bir kısmında, Burdur ve Isparta’nın bazı ilçe ve köylerinde 2 ay boyunca sayaç okunmayınca düzenleme vatandaşa 2-2 buçuk aylık fatura meblağsı olarak yansıdı. Tüketici, 500 lirayı aşan kullanım bedellerinin normalden yüzde 3-5 daha fazla bir şekilde faturalandırıldığını belirterek internet üzerinde imza kampanyası başlattı.
İNTERNETTE İMZA KAMPANYASI
Kötü hava koşulları ile birlikte iyice katlanan faturalar, vatandaşı kara kara düşündürürken imza kampanyalarının dijital ve sosyal mecrası ‘change.org’ internet sitesinde “Ocak ayı elektrik faturalarının iptali” konulu kampanya başlatıldı. Yüksek meblağlı faturaların vatandaş tarafından ödenememesi üzerine açılan kampanya büyük ilgi gördü. Şimdiden 5 binin üzerinde destekçisi olan kampanyaya imza verenler sorumlu kurumu eleştirmeyi de ihmal etmedi.
ÖDEME GÜCÜMÜZ YOK
Vatandaşlar, “2 buçuk aylık faturayı bir kere de ödemek ister misiniz diye bize kimse sormadı. CLK, emeklilerin talebi doğrultusunda düzenledik diyerek işin içinden sıyrıldı ama bize kimse sormadı. Bir düzenleme yapılacaksa da böyle mağdur edilerek mi yapılır? İnsanların ödeme gücü bu kadar zorlanmamalı. Her evin bir geliri var ona göre planları, bütçesi var. Şimdi yüklü gelen bu faturayı nasıl ödeyeceğiz” yorumlarıyla tepki gösterdi.
GİZLİ ZAM YAPILDI
CLK Akdeniz Elektrik Perakende Satış A.Ş’nin hizmeti tamamıyla tahsilât üzerine kurduğunu kaydeden TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Antalya Şubesi Başkanı İlhan Metin, “Özelleştirmeyle birlikte hizmet kalitesi düştü. Devlet enerji kullanımına zam yapmadı ancak bizim tespitlerimize göre bu 2 aylık süreçte kayıp-kaçak bedeli, dağıtım bedeli ve perakende hizmet bedelinde (PSH) yüzde 3’lük bir artış oldu. Elektriği 36 kuruş yerine 39 kuruştan kullanır olduk. CLK’nın keyfi uygulamaları kabul edilemez” dedi.
Sitedeki yorumlardan bazıları ise şöyle:
G.T.: İmzalıyorum çünkü bu büyük haksızlığa dur demek istiyorum.
N.D.: Bu bizim suçumuz değil. Her ay ödemeye çalışıyoruz. Bir de birleştirip insanları daha da zora sokuyorsunuz.
N.E.: Özel sektöre verildikten sonra sayaç okuyucular kafalarına göre gelip yazıyorlar . Kasım ve Aralık ayı 54 günlük fatura geldi. Ödemekte zorlanıyoruz.
Ş.Ş.: 2 aylık faturayı ödemek o kadar kolay olmuyor emekli için ödeyemiyorum.
N.Ç.: Ben 500 lira emekli maaşıyla geçinmeğe çalışıyorum, hayattan, yaşamaktan soğuttular yeter artık diyorum.
E.K.: Gerçekten bu ay diğer aylara oranla fazla fatura geldi. Her zamanki gibi kullandığım halde.
FOTO 1: imza kampanyası görüntüsü.
İNTERNETTE İMZA KAMPANYASI
Kötü hava koşulları ile birlikte iyice katlanan faturalar, vatandaşı kara kara düşündürürken imza kampanyalarının dijital ve sosyal mecrası ‘change.org’ internet sitesinde “Ocak ayı elektrik faturalarının iptali” konulu kampanya başlatıldı. Yüksek meblağlı faturaların vatandaş tarafından ödenememesi üzerine açılan kampanya büyük ilgi gördü. Şimdiden 5 binin üzerinde destekçisi olan kampanyaya imza verenler sorumlu kurumu eleştirmeyi de ihmal etmedi.
ÖDEME GÜCÜMÜZ YOK
Vatandaşlar, “2 buçuk aylık faturayı bir kere de ödemek ister misiniz diye bize kimse sormadı. CLK, emeklilerin talebi doğrultusunda düzenledik diyerek işin içinden sıyrıldı ama bize kimse sormadı. Bir düzenleme yapılacaksa da böyle mağdur edilerek mi yapılır? İnsanların ödeme gücü bu kadar zorlanmamalı. Her evin bir geliri var ona göre planları, bütçesi var. Şimdi yüklü gelen bu faturayı nasıl ödeyeceğiz” yorumlarıyla tepki gösterdi.
GİZLİ ZAM YAPILDI
CLK Akdeniz Elektrik Perakende Satış A.Ş’nin hizmeti tamamıyla tahsilât üzerine kurduğunu kaydeden TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Antalya Şubesi Başkanı İlhan Metin, “Özelleştirmeyle birlikte hizmet kalitesi düştü. Devlet enerji kullanımına zam yapmadı ancak bizim tespitlerimize göre bu 2 aylık süreçte kayıp-kaçak bedeli, dağıtım bedeli ve perakende hizmet bedelinde (PSH) yüzde 3’lük bir artış oldu. Elektriği 36 kuruş yerine 39 kuruştan kullanır olduk. CLK’nın keyfi uygulamaları kabul edilemez” dedi.
Sitedeki yorumlardan bazıları ise şöyle:
G.T.: İmzalıyorum çünkü bu büyük haksızlığa dur demek istiyorum.
N.D.: Bu bizim suçumuz değil. Her ay ödemeye çalışıyoruz. Bir de birleştirip insanları daha da zora sokuyorsunuz.
N.E.: Özel sektöre verildikten sonra sayaç okuyucular kafalarına göre gelip yazıyorlar . Kasım ve Aralık ayı 54 günlük fatura geldi. Ödemekte zorlanıyoruz.
Ş.Ş.: 2 aylık faturayı ödemek o kadar kolay olmuyor emekli için ödeyemiyorum.
N.Ç.: Ben 500 lira emekli maaşıyla geçinmeğe çalışıyorum, hayattan, yaşamaktan soğuttular yeter artık diyorum.
E.K.: Gerçekten bu ay diğer aylara oranla fazla fatura geldi. Her zamanki gibi kullandığım halde.
FOTO 1: imza kampanyası görüntüsü.
Balkonda sigara içmek artık yasak
Almanya'da kiracıların kendi balkonlarında sigara içebilmelerine ilişkin hukuk kavgası yüksek mahkemeye taşındı. Almanya'da alınan bu kararın diğer ülkelerde de hızla yayılması bekleniyor.
Almanya’da Yargıtay sigara tiryakilerini üzecek bir karar aldı. Yüksek mahkeme apartmanlarda oturanların balkonda sigara içmelerinin belirli sürelerle sınırlanabileceğine hükmetti.
Brandenburg eyaletinin Premnitz kentinde aynı apartmanda yaşayan iki aile arasında yaşanan bir anlaşmazlığın yüksek mahkemeye intikal etmesi üzerine konuyu görüşen mahkeme, balkonda sigara içilmesine gerektiğinde sınırlama getirilebileceğine karar verdi.
Balkonda sigara içmeye sınırlandırma getirilmesini dumandan aşırı etkilenme şartına bağlayan mahkeme, sınırlama kararıyla birlikte davayı yeniden görüşülmek üzere Potsdam Eyalet Mahkemesi’ne geri gönderdi.
Yüksek mahkeme, eyalet mahkemesinden şikayetçi ailenin sigara dumanından ne derece etkilendiğinin tespitine ve hangi saatlerde bu eyleme sınırlama getirileceğine karar vermesini istedi.
Ahmet YILDIRIM/DORTMUND, (DHA)
Almanya’da Yargıtay sigara tiryakilerini üzecek bir karar aldı. Yüksek mahkeme apartmanlarda oturanların balkonda sigara içmelerinin belirli sürelerle sınırlanabileceğine hükmetti.
Brandenburg eyaletinin Premnitz kentinde aynı apartmanda yaşayan iki aile arasında yaşanan bir anlaşmazlığın yüksek mahkemeye intikal etmesi üzerine konuyu görüşen mahkeme, balkonda sigara içilmesine gerektiğinde sınırlama getirilebileceğine karar verdi.
Balkonda sigara içmeye sınırlandırma getirilmesini dumandan aşırı etkilenme şartına bağlayan mahkeme, sınırlama kararıyla birlikte davayı yeniden görüşülmek üzere Potsdam Eyalet Mahkemesi’ne geri gönderdi.
Yüksek mahkeme, eyalet mahkemesinden şikayetçi ailenin sigara dumanından ne derece etkilendiğinin tespitine ve hangi saatlerde bu eyleme sınırlama getirileceğine karar vermesini istedi.
Ahmet YILDIRIM/DORTMUND, (DHA)
Cumhuriyeti “reklam” sananlar, kendilerinin bir “kamera şakası” olduğunu anlayacaklar
İstanbul Baro Başkanlığı, Ak Parti Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşcu'nun dün sosyal medyadan Cumhuriyet ve Osmanlı dönemi hakkında paylaştığı sözler için zehir zemberek bir açıklama yaptı.
İşte Baro tarafında yapılan o yazılı açıklama:
Cumhuriyet Köhnemiş Bir Zihniyetin “Yetersiz Bakiyeleri” Tarafından Yıkılamayacak Kadar Güçlüdür.
Demokratik ve Laik Cumhuriyete bağlı kalacağına, namusu ve şerefi üzerine and içen Balıkesir Mebusu Tülay Babuşçu; Türkiye Cumhuriyetini, 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğunun 90 yıllık “reklam arası” olarak nitelendirmiş...
Babuşçu’ya göre, Filistin’i vermediği için yıkılan Osmanlı’nın şimdi Filistin ve Türkiye için oluşturduğu “arka plan”, tam da bir “zeka parıltısı” imiş...
Bir tümceye bu denli çok yanlış sığdırmayı başaran Cumhuriyet görünümlü saltanat saplantılı kadın için, Sağlık Bakanı tarafından önerilen “annelik kariyeri” ideal sayılabilir. İstanbul Barosu olarak, kadını evde oturtmayı savunan zihniyete yıllardır karşı çıkarken, bu beyanlar karşısında bazı istisnaların bulunabileceği noktasına geldiğimizi itiraf ediyoruz.
Bizler, şimdilerde çoğalması da beklenen bu türden Babuşcu beyanlarının, Haziran/2015 seçimlerine yönelik milletvekili listelerinde yer tutmak adına sergilenen yağlı çabalar olduğunu biliyoruz. Bir yasama döneminde kürsüye sadece 3 kez çıkabilmiş olanların, kendi yüksekliklerini Cumhuriyete saldırarak sağlayabileceklerini düşünmeleri acı bir gerçeklik olsa da, Osmanlıcı kafaların bu ülkede edindikleri yerin bile Cumhuriyet sayesinde olduğunu söylemeye devam edeceğiz. Babuşçu ve O’nun gibiler bilmeli ki, bizim bu kararlılığımız sürdükçe de reklamlar bitmeyecektir. Cumhuriyeti “reklam” sananlar, kendilerinin bir “kamera şakası” olduğunu çok geçmeden anlayacaklardır.
Türkiye Cumhuriyeti bir Osmanlı bakiyesi değildir. Tarihsel köklerinin yarattığı değerlere saygısını esirgemeyen bu Cumhuriyet , onurla taşıdığı Osmanlı geleneğinden övünç ve kıvanç duyan bir bilinç olarak, “yetersiz bakiyeleri” eliyle yıkılamayacak kadar güçlüdür. Çalınmış yitik yüzyılları devrimle kısaltan Cumhuriyet, sonsuza kadar bu ülkenin rejimi olmaya devam edecektir. Çatlağı sıvanmış saray duvarlarının huzurunda sukun arayıp hayal kuranlar, mebus mertebesinde olsalar da bunu bilmelidirler. Türk Halkı, cumhuriyetin içindeki cumhurdur.
Tülay Babuşçu gibilerinin anlayamadığı, Osmanlının tarihsel misyonunu tamamlayarak kapanmış bir parantez; Cumhuriyet’in ise sonsuzluğu hedefleyen bir uygarlık açılımı olduğu gerçeğidir.
CHP VE MHP'Lİ VEKİLLERDEN TEPKİ
CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk Tülay Babuşcu'nun sözleri için şunları söyledi: Cumhuriyet ve demokrasiye karşı bir düşünce. Demokrasi onların ağababaları tarafından amaca ulaşmak için binilmesi gereken araçtı. Geldiğimiz noktada, demokrasi artık
inilmesi gereken son durak... Son durağa geldiler, bu durakta iniyorlar. Her şey 'bir şey olmaz' diye olur. Cumhuriyet yerine kendi dikta rejimlerini kurma için meşrulaştırma hareketi olarak görüyorum.
MHP milletvekili ve TBMM Başkan vekili Meral Akşener Twitter hesabından yaptığı açıklamada: “Merak ediyorum, nasıl bir şuuraltı bir milletvekilinin Cumhurbaşkanı’nın övmek için cumhuriyeti tahkir etmeye kendisini mecbur hissetmesine sebep olur?” dedi.
"AKP İKTİDARI 90 YILLIK CUMHURİYET'İN UYKU MOLASIDIR"
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Ak Parti Balıkesir Mellitvekili Tülay Babuşçu'nun, sosyal paylaşım sitesinde "600 yıllık imparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi" sözlerini de şu sözlerle eleştirdi:
"Bu coğrafyada varlığımıza, bağımsızlığımıza kastedenlere karşı yürüttüğümüz mücadeleyi yok sayan bir zihniyet, Cumhuriyet dönemini 90 yıllık bir reklam arası olarak göstermektedir. Bir milletvekili der mi PKK'ya 'Ana dilde eğitim için, demokratik özerlik için kan dökmeye gerek yok, veririz. Kan dökecekseniz bağımsız Kürdistan için dök, meşrudur' diyor. Diğeri Cumhuriyeti 90 yıllık reklam arası göstermek suretiyle Çanakkale'yi, Sivas Kongresini, Milli Mücadele'yi yok sayıyor. Bu zihniyet Cumhuriyet'i yok sayıyor. İşte AKP'yi temsil eden zihniyet budur. Mili mücadele, T.C. Devleti, Osmanlı'nın devamıdır. Verdiğimiz mücadele Sevr'e karşı mücadeledir. Mukaddes bir mücadeledir. Bu mücadeleyi bilmeyen, Cumhuriyetimizi emperyalistlere karşı kurduğumuzu bilmeyen zihniyet, ne hazindir ki 90 yıllık Cumhuriyet'e reklam arası diyebilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşu ve mücadelemiz binlerce yıllık Türk tarihinin altın sayfalarından biridir. İzmir marşında söylediği gibi biz bunları mücevher taşa yazdık. Bu kimseler milletin egemenliğini temsil edemeyecek kadar cehalet dolu insanlardır. 13 yıllık AKP iktidarı, Osmanlı döneminin de, 90 yıllık Cumhuriyet döneminin de ancak bir uyku molasıdır. 7 Haziran'da bu uykudan uyanılacak" (hürriyet.com.tr)
'400 gol atmışım yok öyle bir şey imza Hakan Şükür'
Reza Zarrab'ın "Zafer Çağlayan'dan 240 bin Euro aldım" yazıp altına imzasını attığı belge, sosyal medyaya ilham kaynağı oldu. Herkesin kağıtlara yazı yazıp paylaşması modasına Hakan Şükür de katıldı.
Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan için, Reza Zarrab’ın Cenevre’den getirtiği iddia edilen 300 bin franklık saate karşılık ödeme yaptığına dair en önemli kanıtın “Saat bedeli olan 240.000# Euro’yu M. Zafer Çağlayandan teslim aldım” yazılı bir otel kağıdına yazılmış yazı olduğu ortaya çıktı.
Sosyal medya kullanıcıları da bu gelişme üzerine çeşitli kağıt ve peçetelere esprili yazılara yazarak altına Zarrab’ın imzasını attı.
Kısa sürede sosyal medyada trend haline gelen ‘Sarraf imzalı’ kağıtlar Twitter’da yayıldı. Modaya uyanlardan birisi de İstanbul Milletvekili Hakan Şükür oldu. Şükür, peçeteye “400’e yakın gol attığım söyleniyor..! Yok öyle bir şey” yazdı.
İşte eski milli yıldızın attığı tweet:
Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan için, Reza Zarrab’ın Cenevre’den getirtiği iddia edilen 300 bin franklık saate karşılık ödeme yaptığına dair en önemli kanıtın “Saat bedeli olan 240.000# Euro’yu M. Zafer Çağlayandan teslim aldım” yazılı bir otel kağıdına yazılmış yazı olduğu ortaya çıktı.
Sosyal medya kullanıcıları da bu gelişme üzerine çeşitli kağıt ve peçetelere esprili yazılara yazarak altına Zarrab’ın imzasını attı.
Kısa sürede sosyal medyada trend haline gelen ‘Sarraf imzalı’ kağıtlar Twitter’da yayıldı. Modaya uyanlardan birisi de İstanbul Milletvekili Hakan Şükür oldu. Şükür, peçeteye “400’e yakın gol attığım söyleniyor..! Yok öyle bir şey” yazdı.
İşte eski milli yıldızın attığı tweet:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)