ABD Dışişleri Bakanlığı, 88 Temsilciler Meclisi üyesinin imzası ile Dışişleri Bakanı John Kerry’e gönderilen ve Türkiye’de geçtiğimiz aralık ayında yaşanan gözaltı kararları ile ilgili kaygıların yer aldığı mektuba cevap vereceklerini açıkladı.
ABD Dışişleri Sözcüsü Marie Harf günlük basın toplantısında konuya ilişkin soruları cevapladı. Çok sayıda kongre üyesinin imzasını taşıyan 2 Şubat tarihli mektubun kendilerine ulaştığını söyleyen sözcü Harf, “Her zaman yaptığımız gibi, karşılık vereceğiz” ifadelerini kullandı.
14 Aralık'taki polis baskınları sonrası bu konudaki kaygılarını dile getirdikleri bir açıklama yayınladıklarına dikkat çeken Harf, ABD Dışişleri Bakanlığı olarak mektuptaki içeriğin büyük bir kısmını kamuoyu önünde dile getirdiklerini, bunun yanında mektuba da cevap vereceklerini söyledi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Harf’ın açıklamaları şöyle:
“Çok sayıda Temsilciler Meclisi üyesi tarafından imzalanmış bir mektup elimize ulaştı. (Mektupta) Türkiye’de yakın zamanda gazetecilerin gözaltına alınmasına yönelik kaygılar ifade ediliyor. Her zaman yaptığımız gibi, karşılık vereceğiz. 14 Aralık konusunda medya ofislerine yapılan polis baskınının ardından gazeteci ve medya temsilcilerinin tutuklanmasına yönelik açıklama yayınlayarak kaygılarımızı dile getirdiğimize dikkat çekmek istiyorum. Bu konu hakkında -basın özgürlüğünün önemi- çok uzun zamandır konuşuyoruz. Yani elbette ki mektubun büyük bir içeriğini daha önce kamuoyu önünde dile getirdik ama mektubu gözden geçirecek ve cevap vereceğiz.”
Türkiye’de 14 Aralık’ta gerçekleşen operasyonlar kapsamında aralarında Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın da bulunduğu 27 medya çalışanı gözaltına alınmıştı. Çıkarıldığı mahkeme sonrası tutuklanan Hidayet Karaca o günden bu yana Silivri Cezaevi’nde tutuluyor. Hürriyet
7 Şubat 2015 Cumartesi
5 ile yoğun kar yağışı uyarısı
Meteoroloji 13. Bölge Müdürlüğü 5 ile yoğun kar yağışı uyarısı yaptı ve vatandaşlaradan dikkatli olunmasını istedi. Marmara'nın güney ve doğusu, Karadeniz, İç Anadolu'nun doğusu, Doğu Anadolu'nun kuzey ve batısı ile Muğla, Konya, Antalya'nın batısı, Isparta, Hatay kıyıları, Osmaniye, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Diyarbakır çevrelerinin ise yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.
Elazığ Bölge Tahmin ve Uyarı Merkezi’nden akşam saatlerinde yapılan açıklamada, 8-9 Şubat tarihlerinde Malatya’nın 6 ilçesinde yoğun kar yağışının beklendiği belirtildi. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Meteoroloji 13. Bölge Müdürlüğü Elazığ Bölge Tahmin ve Uyarı Merkezi’nden yapılan açıklamada, 8 ve 9 Şubat tarihleri arasında Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli ve Adıyaman bölgelerinde kuvvetli kar yağışı beklendiği bildirildi..
Uyarıda, Malatya’nın Kuzey ve Güney kesimlerinde yer alan Darende, Hekimhan, Kuluncak, Arapgir, Doğanşehir ve Arguvan ilçelerinde de belirtilen tareihlerde yer yer yoğun kar yağışının meydana geleceğinin tahmin edildiği belirtilerek, oluşabilecek her türlü olumsuzluklara karşı vatandaşların ve kurumların önlem almaları istendi.
Yapılan son değerlendirmelere göre; Marmara'nın güney ve doğusu, Karadeniz, İç Anadolu'nun doğusu, Doğu Anadolu'nun kuzey ve batısı ile Muğla, Konya, Antalya'nın batısı, Isparta, Hatay kıyıları, Osmaniye, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Diyarbakır çevrelerinin yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların; genellikle yağmur ve sağanak, akşam saatlerinden itibaren Karadeniz'in iç kesimleri, Doğu Anadolu'nun kuzeyi ile Kayseri ve Sivas çevrelerinde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olması bekleniyor. Sabah saatlerinde Doğu Karadeniz'in iç kesimleri, Doğu Anadolu'nun kuzey ve doğusu ile İç Anadolu'nun kuzeydoğusunda buzlanma ve don olayı, iç ve doğu bölgelerde yer yer pus ve sis hadisesi bekleniyor.
Hava sıcaklığının; Marmara başta olmak üzere batı bölgelerde 4 ila 8 derece azalacağı, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacağı tahmin ediliyor. Rüzgarın ise, genellikle güney ve güneydoğu, Marmara, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu'da kuzey yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette, Marmara, Güney Ege Kıyıları, Batı Akdeniz'in batısı ile Batı ve Orta Karadeniz kıyılarında yer yer kuvvetli olarak (30-50 km/saat) esmesi bekleniyor.
Elazığ Bölge Tahmin ve Uyarı Merkezi’nden akşam saatlerinde yapılan açıklamada, 8-9 Şubat tarihlerinde Malatya’nın 6 ilçesinde yoğun kar yağışının beklendiği belirtildi. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Meteoroloji 13. Bölge Müdürlüğü Elazığ Bölge Tahmin ve Uyarı Merkezi’nden yapılan açıklamada, 8 ve 9 Şubat tarihleri arasında Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli ve Adıyaman bölgelerinde kuvvetli kar yağışı beklendiği bildirildi..
Uyarıda, Malatya’nın Kuzey ve Güney kesimlerinde yer alan Darende, Hekimhan, Kuluncak, Arapgir, Doğanşehir ve Arguvan ilçelerinde de belirtilen tareihlerde yer yer yoğun kar yağışının meydana geleceğinin tahmin edildiği belirtilerek, oluşabilecek her türlü olumsuzluklara karşı vatandaşların ve kurumların önlem almaları istendi.
Yapılan son değerlendirmelere göre; Marmara'nın güney ve doğusu, Karadeniz, İç Anadolu'nun doğusu, Doğu Anadolu'nun kuzey ve batısı ile Muğla, Konya, Antalya'nın batısı, Isparta, Hatay kıyıları, Osmaniye, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Diyarbakır çevrelerinin yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların; genellikle yağmur ve sağanak, akşam saatlerinden itibaren Karadeniz'in iç kesimleri, Doğu Anadolu'nun kuzeyi ile Kayseri ve Sivas çevrelerinde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olması bekleniyor. Sabah saatlerinde Doğu Karadeniz'in iç kesimleri, Doğu Anadolu'nun kuzey ve doğusu ile İç Anadolu'nun kuzeydoğusunda buzlanma ve don olayı, iç ve doğu bölgelerde yer yer pus ve sis hadisesi bekleniyor.
Hava sıcaklığının; Marmara başta olmak üzere batı bölgelerde 4 ila 8 derece azalacağı, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacağı tahmin ediliyor. Rüzgarın ise, genellikle güney ve güneydoğu, Marmara, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu'da kuzey yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette, Marmara, Güney Ege Kıyıları, Batı Akdeniz'in batısı ile Batı ve Orta Karadeniz kıyılarında yer yer kuvvetli olarak (30-50 km/saat) esmesi bekleniyor.
Etiketler:
haber,
hava durumu,
istanbul,
meteoroloji
6 Şubat 2015 Cuma
Davutoğlu, Atilla Taş'ı mahkemeye verdi
Başbakan Ahmet Davutoğlu, şarkıcı Atilla Taş'ı mahkemeye verdi. Taş'ın attığı 4 tweete ise yasak geldi.
Atilla Taş sosyal paylaşım sitesi Twitter'dan haberi "Ahmet Davutoğlu tarafından Ankara 2.ve 5. Sulh ceza mahkemesine verilmişim.4 tweetime yasak getirmişler.Avukatlarımla görüştüm susturamazlar!" ifadeleriyle duyurdu. Arkasından ise yasaklanan tweetlerini yayınladı.
Atilla Taş sosyal paylaşım sitesi Twitter'dan haberi "Ahmet Davutoğlu tarafından Ankara 2.ve 5. Sulh ceza mahkemesine verilmişim.4 tweetime yasak getirmişler.Avukatlarımla görüştüm susturamazlar!" ifadeleriyle duyurdu. Arkasından ise yasaklanan tweetlerini yayınladı.
Ünlü sanatçının kızı Kılıçdaroğlu'na danışman oldu
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun yeni danışmanı Semiha Yankı'nın kızı Tebessüm Koçakcı oldu.
Türkiye'yi Eurovision'da temsil eden ilk ses sanatçısı Semiha Yankı’nın kızı Tebessüm Koçakcı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 'na danışman oldu. Kılıçdaroğlu’nun halkla ilişkilerden sorumlu danışmanı olan Koçakcı annesi ile birlikte Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuştu.
İşte o röportajdan satırbaşları:
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ’nun danışmanlığını yapmaya başladın. Nasıl geldi teklif, nasıl keşfedildin?
Bir anda oldu aslında. Annem zaten kendisini çok eskiden tanısa da ben hiç tanışma fırsatı bulmamıştım ama kendisini sıkı takip edenlerden biriydim.
“GERÇEK BİR LİDER TANIDIM”
Televizyonda göründüğünün aksine çok farklı bir insan. Beyaz cam demek ki insanları bazen yanıltabiliyor. Bazen ünlü sanatçılar kameraların kendilerini 5-6 kilo fazla gösterdiğini söylüyor ya bu da ona benziyor. Televizyonlar bazen insanları olduğu gibi yansıtmıyor. Televizyonda doğal olarak hep siyaset konuştuğu için ben kendisinin nasıl biri olduğunu bilemezdim ama sonra tanıyınca o genel kültür bilgisi, sürekli okuması, insanlara, yurttaşlara yaklaşımıyla şahaneydi. Onda gerçekten bir liderlik gördüm, bir lider tanıdım.
Parti için durmaksızın gönüllü gece gündüz çalışıyordum zaten. Çalışıyorsun bir vasfın, unvanın olmalı dedi. Bana ve alanıma da uygun olan halkla ilişkiler danışmanlığına getirildim.
Türkiye'yi Eurovision'da temsil eden ilk ses sanatçısı Semiha Yankı’nın kızı Tebessüm Koçakcı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 'na danışman oldu. Kılıçdaroğlu’nun halkla ilişkilerden sorumlu danışmanı olan Koçakcı annesi ile birlikte Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuştu.
İşte o röportajdan satırbaşları:
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ’nun danışmanlığını yapmaya başladın. Nasıl geldi teklif, nasıl keşfedildin?
Bir anda oldu aslında. Annem zaten kendisini çok eskiden tanısa da ben hiç tanışma fırsatı bulmamıştım ama kendisini sıkı takip edenlerden biriydim.
“GERÇEK BİR LİDER TANIDIM”
Televizyonda göründüğünün aksine çok farklı bir insan. Beyaz cam demek ki insanları bazen yanıltabiliyor. Bazen ünlü sanatçılar kameraların kendilerini 5-6 kilo fazla gösterdiğini söylüyor ya bu da ona benziyor. Televizyonlar bazen insanları olduğu gibi yansıtmıyor. Televizyonda doğal olarak hep siyaset konuştuğu için ben kendisinin nasıl biri olduğunu bilemezdim ama sonra tanıyınca o genel kültür bilgisi, sürekli okuması, insanlara, yurttaşlara yaklaşımıyla şahaneydi. Onda gerçekten bir liderlik gördüm, bir lider tanıdım.
Parti için durmaksızın gönüllü gece gündüz çalışıyordum zaten. Çalışıyorsun bir vasfın, unvanın olmalı dedi. Bana ve alanıma da uygun olan halkla ilişkiler danışmanlığına getirildim.
Meclis tuvaletinde temizlikçi kadına taciz!
İdari bir sorumlu, biriminde çalışan temizlik işçisi kadını elle taciz edince soruşturma başlatıldı.
Kadına yönelik cinsel şiddet ve tacizin önlenmesi için yasalar çıkaran ve araştırma komisyonları kuran TBMM, “cinsel taciz” skandalı ile çalkalanıyor. Meclis’te A.Ç. adlı birim sorumlusu, alt kademede taşeron olarak çalışan temizlik işçisi bir kadını, tuvaletleri temizlediği sırada elle taciz etti. Kadın, tacizi amirlerine anlatınca TBMM Başkanlığı derhal soruşturma açtı. Soruşturma sonucunda A.Ç. hakkında, aylıktan kesme cezası ve idari görevine son verme cezası istendi.
Edinilen bilgilere göre bir süre önce Meclis Destek Hizmetleri Başkanlığı’nda idari sorumlu olarak görev yapan A.Ç., biriminde taşeron şirkete bağlı temizlik işçisi olarak görev yapan bir kadına cinsel tacizde bulundu. A.Ç., kadın işçiye tuvaletleri temizlediği sırada elle tacizde bulundu. Eşi olmayan, 2 çocuk annesi kadın, tacizi işten atılma korkusuyla önce kimseye anlatmadı. Ancak, bu tacizin ileri bir noktaya varacağını düşünen kadın işçi, daha sonra ağlayarak yöneticilerine konuyu aktardı.
Görevinden el çektirildi
TBMM Destek Hizmetleri yetkililerinin konuyu aktardığı TBMM Başkanlığı, iddialar üzerine derhal soruşturma başlattı. TBMM Başkanlığı bir muhakkik tayin etti. Soruşturmada birimdeki diğer çalışanların da ifadelerine başvuruldu. A.Ç. ise iddiaları reddetti. Soruşturma raporunu hazırlayan muhakkik, A.Ç. hakkında maaştan kesme cezasının uygulanmasını önerdi. Raporda ayrıca A.Ç.’nin mevcut idareci görevinden alınarak hizmetli kadrosunda işine devam etmesi gerektiğini kaydedildi. TBMM Başkanlığı, bu rapor doğrultusunda A.Ç. hakkında Destek Hizmetleri Birimi’ne yazı göndererek A.Ç.’nin iddialar karşısında savunma yapması için 7 gün süre verdi. A.Ç.’ye idari görevinden de el çektirildi.
Üç kişi işinden atılmıştı
TBMM’de geçmişte taciz olayı nedeniyle bir Meclis çalışının işine son verildiği de ortaya çıktı. Bu kişinin staja gelen öğrenciye cinsel tacizde bulunduğu ve açılan soruşturma sonrası görevine son verildiği öğrenildi. TBMM’de ayrıca iki personelin de iş takibi, rüşvet ve dolandırıcılık suçlarından memurluktan atıldığı bildirildi. TBMM yetkilileri, “Bu tür olaylarda hiçbir şekilde göz yumulması, üstünün örtülmesi söz konusu olamaz. Katı bir şekilde cezalar uygulanmakta. Geçmişte bu tür olaylarda memurluktan atma kararları verildi. Müsamaha gösterilmeyince bu olayların gittikçe azaldığını görüyoruz. Meclis olarak bu tür taciz gibi kabul edilemeyecek vakalara göz yumamayız” diye konuştu. Medyafaresi
Kadına yönelik cinsel şiddet ve tacizin önlenmesi için yasalar çıkaran ve araştırma komisyonları kuran TBMM, “cinsel taciz” skandalı ile çalkalanıyor. Meclis’te A.Ç. adlı birim sorumlusu, alt kademede taşeron olarak çalışan temizlik işçisi bir kadını, tuvaletleri temizlediği sırada elle taciz etti. Kadın, tacizi amirlerine anlatınca TBMM Başkanlığı derhal soruşturma açtı. Soruşturma sonucunda A.Ç. hakkında, aylıktan kesme cezası ve idari görevine son verme cezası istendi.
Edinilen bilgilere göre bir süre önce Meclis Destek Hizmetleri Başkanlığı’nda idari sorumlu olarak görev yapan A.Ç., biriminde taşeron şirkete bağlı temizlik işçisi olarak görev yapan bir kadına cinsel tacizde bulundu. A.Ç., kadın işçiye tuvaletleri temizlediği sırada elle tacizde bulundu. Eşi olmayan, 2 çocuk annesi kadın, tacizi işten atılma korkusuyla önce kimseye anlatmadı. Ancak, bu tacizin ileri bir noktaya varacağını düşünen kadın işçi, daha sonra ağlayarak yöneticilerine konuyu aktardı.
Görevinden el çektirildi
TBMM Destek Hizmetleri yetkililerinin konuyu aktardığı TBMM Başkanlığı, iddialar üzerine derhal soruşturma başlattı. TBMM Başkanlığı bir muhakkik tayin etti. Soruşturmada birimdeki diğer çalışanların da ifadelerine başvuruldu. A.Ç. ise iddiaları reddetti. Soruşturma raporunu hazırlayan muhakkik, A.Ç. hakkında maaştan kesme cezasının uygulanmasını önerdi. Raporda ayrıca A.Ç.’nin mevcut idareci görevinden alınarak hizmetli kadrosunda işine devam etmesi gerektiğini kaydedildi. TBMM Başkanlığı, bu rapor doğrultusunda A.Ç. hakkında Destek Hizmetleri Birimi’ne yazı göndererek A.Ç.’nin iddialar karşısında savunma yapması için 7 gün süre verdi. A.Ç.’ye idari görevinden de el çektirildi.
Üç kişi işinden atılmıştı
TBMM’de geçmişte taciz olayı nedeniyle bir Meclis çalışının işine son verildiği de ortaya çıktı. Bu kişinin staja gelen öğrenciye cinsel tacizde bulunduğu ve açılan soruşturma sonrası görevine son verildiği öğrenildi. TBMM’de ayrıca iki personelin de iş takibi, rüşvet ve dolandırıcılık suçlarından memurluktan atıldığı bildirildi. TBMM yetkilileri, “Bu tür olaylarda hiçbir şekilde göz yumulması, üstünün örtülmesi söz konusu olamaz. Katı bir şekilde cezalar uygulanmakta. Geçmişte bu tür olaylarda memurluktan atma kararları verildi. Müsamaha gösterilmeyince bu olayların gittikçe azaldığını görüyoruz. Meclis olarak bu tür taciz gibi kabul edilemeyecek vakalara göz yumamayız” diye konuştu. Medyafaresi
5 Şubat 2015 Perşembe
Gülen hakkında kırmızı bülten çıkarılıyor!
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD’de yaşayan Fethullah Gülen’in iadesine ilişkin, "Mahkeme kararları var. Adalet Bakanlığı kırmızı bülten yayınlayacak. Daha sonra süreç hukuki belgeler üzerinden işleyecek" dedi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, annesi Fatma Çavuşoğlu’nun ölümünün 3’üncü yıl dönümü dolayısıyla babası Osman Çavuşoğlu’nun Alanya’nın Türkler Mahallesi’ndeki evinde okutulan mevlide katıldı. Bakan Çavuşoğlu, babası Osman Çavuşoğlu ve kardeşleri Ahmet Çavuşoğlu, Hasan Çavuşoğlu, Hayri Çavuşoğlu, Şükrü Çavuşoğlu ve Aydın Çavuşoğlu ile birlikte taziyeleri kabul etti. Alanya Kaymakamı Dr. Hasan Tanrıseven, Ak Parti Antalya İl Başkanı Rıza Sümer ve Ak Parti Alanya İlçe Başkanı Mustafa Berberoğlu’nun da katıldığı mevlidin ardından taziyeye katılanlara yemek ikram edildi. Bakan Çavuşoğlu, Antalya Müftüsü Osman Artan’ın okuduğu duanın ardından taziyeleri kabul etmeye devam etti.
"GÜLEN HAKKINDA KIRMIZI BÜLTEN ÇIKARILACAK"
Burada mevlidin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bakan Çavuşoğlu, annesinin vefatının 3’üncü yılı dolayısıyla ailesiyle birlikte mevlit okuttuklarını belirtti. Bakan Çavuşoğlu, katılan herkese teşekkür etti. Bir gazetecinin ’Fethullah Gülen’in yeşil pasaportunun iptal edilmesi söz konusu. Bu konuda ABD Dışişleri Bakanlığı’na müracaatta bulunacak mısınız?’ sorusu üzerine Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, "Bu işlemler tamamlandı zaten. Pasaport iptal edildi. Dışişleri Bakanlığımız bu tür durumlarda zaten hangi ülke olursa olsun, işlemlerle ilgili gerekli bilgiler veriliyor. Pasaport iptal olduktan sonra da ABD’ye bilgi verildi" dedi.
Bu sahte beyanla ilgili bundan sonraki süreç ne olacak. ABD’nin uluslararası hukuka göre ne yapması gerekiyor?’ sorusu üzerine ise Bakan Çavuşoğlu "Mahkeme kararları var. Adalet Bakanlığı kırmızı bülten yayınlayacak. Daha sonra süreç hukuki belgeler üzerinde işleyecek" diye konuştu.
’İadesi gerekiyor mu?’ sorusunu ise Bakan Çavuşoğlu,"Tabii ki iade edilmesi gerekiyor. Zaten aramızda da anlaşma var. Hepimizin üye olduğu uluslararası hukuk ve sözleşmeler var. ABD ile de hem anlaşmamız, hem de işbirliğimiz var" diye yanıtladı. ’Türkiye’deki süreç ne olacak.
’ABD’nin iade etmeme gibi bir durumu yok mu?’ sorusunu ise Bakan Çavuşoğlu "Bunu Adalet Bakanı’mıza soracaksınız. Yargı süreciyle ilgili sorulara kendisi cevap verecektir. Siz olduğu şartta dediniz, ben de olduğu şartta kime soracağınızı söyledim" diye konuştu. (Medyafaresi)
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, annesi Fatma Çavuşoğlu’nun ölümünün 3’üncü yıl dönümü dolayısıyla babası Osman Çavuşoğlu’nun Alanya’nın Türkler Mahallesi’ndeki evinde okutulan mevlide katıldı. Bakan Çavuşoğlu, babası Osman Çavuşoğlu ve kardeşleri Ahmet Çavuşoğlu, Hasan Çavuşoğlu, Hayri Çavuşoğlu, Şükrü Çavuşoğlu ve Aydın Çavuşoğlu ile birlikte taziyeleri kabul etti. Alanya Kaymakamı Dr. Hasan Tanrıseven, Ak Parti Antalya İl Başkanı Rıza Sümer ve Ak Parti Alanya İlçe Başkanı Mustafa Berberoğlu’nun da katıldığı mevlidin ardından taziyeye katılanlara yemek ikram edildi. Bakan Çavuşoğlu, Antalya Müftüsü Osman Artan’ın okuduğu duanın ardından taziyeleri kabul etmeye devam etti.
"GÜLEN HAKKINDA KIRMIZI BÜLTEN ÇIKARILACAK"
Burada mevlidin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bakan Çavuşoğlu, annesinin vefatının 3’üncü yılı dolayısıyla ailesiyle birlikte mevlit okuttuklarını belirtti. Bakan Çavuşoğlu, katılan herkese teşekkür etti. Bir gazetecinin ’Fethullah Gülen’in yeşil pasaportunun iptal edilmesi söz konusu. Bu konuda ABD Dışişleri Bakanlığı’na müracaatta bulunacak mısınız?’ sorusu üzerine Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, "Bu işlemler tamamlandı zaten. Pasaport iptal edildi. Dışişleri Bakanlığımız bu tür durumlarda zaten hangi ülke olursa olsun, işlemlerle ilgili gerekli bilgiler veriliyor. Pasaport iptal olduktan sonra da ABD’ye bilgi verildi" dedi.
Bu sahte beyanla ilgili bundan sonraki süreç ne olacak. ABD’nin uluslararası hukuka göre ne yapması gerekiyor?’ sorusu üzerine ise Bakan Çavuşoğlu "Mahkeme kararları var. Adalet Bakanlığı kırmızı bülten yayınlayacak. Daha sonra süreç hukuki belgeler üzerinde işleyecek" diye konuştu.
’İadesi gerekiyor mu?’ sorusunu ise Bakan Çavuşoğlu,"Tabii ki iade edilmesi gerekiyor. Zaten aramızda da anlaşma var. Hepimizin üye olduğu uluslararası hukuk ve sözleşmeler var. ABD ile de hem anlaşmamız, hem de işbirliğimiz var" diye yanıtladı. ’Türkiye’deki süreç ne olacak.
’ABD’nin iade etmeme gibi bir durumu yok mu?’ sorusunu ise Bakan Çavuşoğlu "Bunu Adalet Bakanı’mıza soracaksınız. Yargı süreciyle ilgili sorulara kendisi cevap verecektir. Siz olduğu şartta dediniz, ben de olduğu şartta kime soracağınızı söyledim" diye konuştu. (Medyafaresi)
Etiketler:
abd,
ak parti,
fethullah gülen,
haber
Tayvan'da düşen uçağın pilotu kahraman ilan edildi
Tayvan'da TransAsia Havayolları'na ait yolcu uçağının dün nehre düşmesi sonucu yaşamını yitirenlerin sayısı 31'e yükseldi. Uçaktaki 58 kişiden 12'si ise halen kayıp. Uçağı nehre doğru yönelterek kent merkezine düşmesine engel olan pilot ise havacılık uzmanları ve Tayvan basını tarafından kahraman ilan edildi.
Tayvan Acil Afet Merkezi, 53 yolcusu ve beş kişilik mürettebatıyla başkent Taipei'den ülkenin ada kenti Kinmın'e giden uçağın Keelung Nehri'ne düşmesi sonucu ölenlerin sayısının 31'e çıktığını, 12 kişinin kayıp, 15 kişinin ise yaralı olduğunu açıkladı.
PİLOTLAR DA HAYATINI KAYBETTİ
Yaralıların bölgedeki hastanelerde tedavilerinin sürdüğü, kayıp olanlar için ise arama kurtarma çalışmalarına devam edildiği ifade edilen açıklamada, iki yolcunun yanı sıra kaptan pilot, yardımcı pilot ve bir kabin memurunun da cesedinin bulunduğu belirtildi.
Uçağa ait iki kara kutunun da bulunduğu ve dün gece itibarıyla deşifre edilmeye başlandığı açıklandı.
Merkezi Fransa'da bulunan ATR firması tarafından üretilen ATR-72 tipi GE 235 sefer sayılı uçakla, kalkıştan yaklaşık iki dakika sonra irtibat kesilmişti. Düşerken nehir üzerindeki köprüye çarpan uçağın, bir kanadının koptuğu belirlenmişti. Uçaktaki yolcular arasında üçü çocuk 31 Çin vatandaşı bulunuyordu.
Kazadan yaralı kurtulan 15 kişiden bazıları uçaktan yürüyerek çıktı.
"TAİPEİ'Yİ KURTARDI"
Uçağın kent merkezindeki yüksek katlı binalara çarpmasına engel olan pilot Liao Çien-tsung, kazanın ardından kahraman ilan edildi.
AFP'ye konuşan Hong Konglu havacılık uzmanı Daniel Tsang, "Normal uçuş güzergahına bakacak olursak, pilotun bilinçli bir biçimde daha fazla can kaybını önlemek için uçağı nehre yönlendirdiği anlaşılıyor. Bu çok cesurca bir hamle" dedi.
Tayvan basını da pilot Liao Çien-tsung'u göklere çıkardı. Apple Daily gazetesi manşetten verdiği haberde "Taipei'yi kurtaran pilota teşekkürler" başlığını attı.
Tayvanlı yazar ve aktris Gin Oy da, "Pilot, uçağın yüksek katlı binalara çarpmamasını sağladı. O bir kahraman" dedi.
PİLOT: MOTOR GİTTİ
Kaza öncesi kontrol kulesi ise pilot arasındaki son konuşmalar da ortaya çıktı.
Kule: (Net duyulmuyor) Rüzgar 100 dereceden 9.9 knot esiyor. Kalkış için uygun.
Pilot: Kalkış için uygun. Pist 10, TransAsia 235.
Pilot: (Net duyulmuyor) Mayday. mayday, mayday. Motor arızası.
Kule: TransAsia 235, bir kez daha söyleyin. Taipei ile iletişime geçin. 119.7 frekansına geç.
Kule: TransAsia 234. Kule... TransAsia 235. Kule.
Uçağın enkazı dün akşam saatlerinde kıyıya çekildi.
TransAsia Havayolları'na ait bir diğer ATR-72 tipi yolcu uçağı da geçen yıl 23 Temmuz'da olumsuz hava koşulları nedeniyle Tayvan'ın Pınghu Adası'na acil iniş yaptığı sırada zemine sert şekilde çarpmış, kazada 48 kişi yaşamını yitirmişti.
Tayvan'ın ilk özel havayolu firması olan TransAsia, genelikle kısa mesafeli denizaşırı uçuşlar yapıyor.
(hürriyet.com.tr)
Tayvan Acil Afet Merkezi, 53 yolcusu ve beş kişilik mürettebatıyla başkent Taipei'den ülkenin ada kenti Kinmın'e giden uçağın Keelung Nehri'ne düşmesi sonucu ölenlerin sayısının 31'e çıktığını, 12 kişinin kayıp, 15 kişinin ise yaralı olduğunu açıkladı.
PİLOTLAR DA HAYATINI KAYBETTİ
Yaralıların bölgedeki hastanelerde tedavilerinin sürdüğü, kayıp olanlar için ise arama kurtarma çalışmalarına devam edildiği ifade edilen açıklamada, iki yolcunun yanı sıra kaptan pilot, yardımcı pilot ve bir kabin memurunun da cesedinin bulunduğu belirtildi.
Uçağa ait iki kara kutunun da bulunduğu ve dün gece itibarıyla deşifre edilmeye başlandığı açıklandı.
Merkezi Fransa'da bulunan ATR firması tarafından üretilen ATR-72 tipi GE 235 sefer sayılı uçakla, kalkıştan yaklaşık iki dakika sonra irtibat kesilmişti. Düşerken nehir üzerindeki köprüye çarpan uçağın, bir kanadının koptuğu belirlenmişti. Uçaktaki yolcular arasında üçü çocuk 31 Çin vatandaşı bulunuyordu.
Kazadan yaralı kurtulan 15 kişiden bazıları uçaktan yürüyerek çıktı.
"TAİPEİ'Yİ KURTARDI"
Uçağın kent merkezindeki yüksek katlı binalara çarpmasına engel olan pilot Liao Çien-tsung, kazanın ardından kahraman ilan edildi.
AFP'ye konuşan Hong Konglu havacılık uzmanı Daniel Tsang, "Normal uçuş güzergahına bakacak olursak, pilotun bilinçli bir biçimde daha fazla can kaybını önlemek için uçağı nehre yönlendirdiği anlaşılıyor. Bu çok cesurca bir hamle" dedi.
Tayvan basını da pilot Liao Çien-tsung'u göklere çıkardı. Apple Daily gazetesi manşetten verdiği haberde "Taipei'yi kurtaran pilota teşekkürler" başlığını attı.
Tayvanlı yazar ve aktris Gin Oy da, "Pilot, uçağın yüksek katlı binalara çarpmamasını sağladı. O bir kahraman" dedi.
PİLOT: MOTOR GİTTİ
Kaza öncesi kontrol kulesi ise pilot arasındaki son konuşmalar da ortaya çıktı.
Kule: (Net duyulmuyor) Rüzgar 100 dereceden 9.9 knot esiyor. Kalkış için uygun.
Pilot: Kalkış için uygun. Pist 10, TransAsia 235.
Pilot: (Net duyulmuyor) Mayday. mayday, mayday. Motor arızası.
Kule: TransAsia 235, bir kez daha söyleyin. Taipei ile iletişime geçin. 119.7 frekansına geç.
Kule: TransAsia 234. Kule... TransAsia 235. Kule.
Uçağın enkazı dün akşam saatlerinde kıyıya çekildi.
TransAsia Havayolları'na ait bir diğer ATR-72 tipi yolcu uçağı da geçen yıl 23 Temmuz'da olumsuz hava koşulları nedeniyle Tayvan'ın Pınghu Adası'na acil iniş yaptığı sırada zemine sert şekilde çarpmış, kazada 48 kişi yaşamını yitirmişti.
Tayvan'ın ilk özel havayolu firması olan TransAsia, genelikle kısa mesafeli denizaşırı uçuşlar yapıyor.
(hürriyet.com.tr)
Ayşenur'dan 14 gündür haber yok
Gaziantep'te, lise öğrencisi 17 yaşındaki Ayşenur Turuşkan, 14 gün önce ortadan kayboldu. Günlerdir gözü yaşlı şekilde kızını arayan fabrika işçisi 37 yaşındaki baba Bayram Turuşkan, "Kızımın kaçırılmasından ve hayatından endişe ediyorum. Ne olur kızımı bulun" dedi.
Hasırcıoğlu Mahallesi'nde oturan çuval fabrikasında işçi olan 3 çocuk babası Bayram Turuşkan, 23 Ocak Cuma günü ailesiyle birlikte akraba ziyaretine gitti. Döndüklerinde kızı Ayşenur'un evde olmadığını gören Bayram Turuşkan, yaptığı aramalara rağmen kızına ulaşamayınca durumu polise bildirdi. Ancak, aradan geçen süre içerisinde güvenlik güçleri ve yakınlarının uğraşına rağmen Ayşenur'a ulaşılamadı.
Başarılı bir öğrenci olan kızının kaçırılmış olabileceğini belirten baba Turuşkan, yetkililerden yardım isteyerek, "Ayşenur'dan 23 Ocak tarihinden beri haber alamıyorum. Benim kızım akıllıdır bir yere gitmez. Şu ana kadar kızımı bulamadım. Her yeri aradım ama kızıma ulaşamadık. Hayatından endişe ediyorum ve başına bir şey gelmesinden korkuyorum" dedi.
Günlerdir her yerde aradığı kızının bulunmasını isteyen Bayram Turuşkan, "Evimizde huzur kalmadı. Ben, eşim, çocuklarım, yakınlarım hepimiz Ayşenur'un geri dönmesini gözlerimiz yaşlı şekilde bekliyoruz. Onun art niyetli insanlar tarafından kaçırılmasından ya da öldürülmesinden korkuyoruz. Cep telefonu kullanmıyordu, çok mutlu bir ailemiz vardı. Aynı mutluluğumuzun sürmesi için kızımın eve dönmesini istiyoruz ve onu görenlerin de bize yardımcı olmalarını bekliyoruz" diye konuştu.
Hasırcıoğlu Mahallesi'nde oturan çuval fabrikasında işçi olan 3 çocuk babası Bayram Turuşkan, 23 Ocak Cuma günü ailesiyle birlikte akraba ziyaretine gitti. Döndüklerinde kızı Ayşenur'un evde olmadığını gören Bayram Turuşkan, yaptığı aramalara rağmen kızına ulaşamayınca durumu polise bildirdi. Ancak, aradan geçen süre içerisinde güvenlik güçleri ve yakınlarının uğraşına rağmen Ayşenur'a ulaşılamadı.
Başarılı bir öğrenci olan kızının kaçırılmış olabileceğini belirten baba Turuşkan, yetkililerden yardım isteyerek, "Ayşenur'dan 23 Ocak tarihinden beri haber alamıyorum. Benim kızım akıllıdır bir yere gitmez. Şu ana kadar kızımı bulamadım. Her yeri aradım ama kızıma ulaşamadık. Hayatından endişe ediyorum ve başına bir şey gelmesinden korkuyorum" dedi.
Günlerdir her yerde aradığı kızının bulunmasını isteyen Bayram Turuşkan, "Evimizde huzur kalmadı. Ben, eşim, çocuklarım, yakınlarım hepimiz Ayşenur'un geri dönmesini gözlerimiz yaşlı şekilde bekliyoruz. Onun art niyetli insanlar tarafından kaçırılmasından ya da öldürülmesinden korkuyoruz. Cep telefonu kullanmıyordu, çok mutlu bir ailemiz vardı. Aynı mutluluğumuzun sürmesi için kızımın eve dönmesini istiyoruz ve onu görenlerin de bize yardımcı olmalarını bekliyoruz" diye konuştu.
4 Şubat 2015 Çarşamba
Facebook hesabındaki yaş cezadan kurtardı
Antalya’da 15 yaşını doldurmadan arkadaşlık ettiği Rahime A.’yı hamile bırakıp baba olan 20 yaşındaki Çağatay K. hakkında açılan ’çocuğun cinsel istismarı’ davası, şimdi 17 yaşında olan kızın Facebook’taki kişisel sayfasında kendisini 2 yaş daha büyük göstermesi nedeniyle düştü.
Antalya’da yaklaşık 2 yıl önce arkadaşlık ettiği Çağatay K.’dan hamile kalan Rahime A., 11 ay önce bir erkek bebek dünyaya getirdi. Bunun üzerine başlatılan soruşturma kapsamında Çocuk İzlem Merkezi’nde ifade veren Rahime A., Çağatay K.’dan şikayetçi olmadığını söyledi. Ancak kızın yaşının olay tarihinde 15’in altında olduğu gerekçesiyle Çağatay K. hakkında ’çocuğun cinsel istismarı’ suçlamasıyla 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde 8 yıl hapis cezası istemiyle kamu davası açıldı.
FACEBOOK’TAKİ DOĞUM TARİHİ
Tutuksuz yargılanan Çağatay K.’nın avukatı Hadi Cin, bir önceki duruşmada, 15 yaşından küçükken müvekkiliyle birlikte olan Rahime A.’nın, kendisini 2 yaş büyük gösteren Facebook’taki hesabını mahkemeye delil olarak sundu. Gerçek doğum tarihi 19 Kasım 1998 olan Rahime A.’nın, Facebook’taki kişisel sayfasında doğum tarihini 19 Kasım 1996 diye yazdığına dair sayfanın fotoğrafını mahkemeye sunan avukat Hadi Cin, genç kızın gerçek yaşını gizlediği için müvekkilinin yanıltıldığını söyledi.
Çağatay K.’nın 15 yaşını doldurmamış Rahime A. ile yaşının küçük olduğunu bilmeden birlikte olduğunu söyleyen avukat Cin, müvekkilinin beraatını talep etti. Mağdurenin yaş olarak da büyük gösterdiğini belirten Cin, Rahime A.’nın mahkemeye çağrılıp gözlemlenmesini talep etti. Bu talebi kabul eden mahkeme, 15’inde ilişkiye girip 16’sında anne olan lise öğrencisini gözlem için çağrı gönderdi.
MAHKEME GÖZLEMİNDE YAŞI 17
Önceki gün yapılan karar duruşmasına babası, annesi ve dayısıyla birlikte gelen Rahime A.’nın gözleminde, 17 yaş civarında göründüğü kanaatine varıldı. Mahkemede davacı olup olmadığı da sorulan Rahime A., sanıktan şikayetçi olduğunu ve cezalandırılmasını istediğini söyledi. Daha önce şikayetçi olmayan, karar duruşmasında fikir değiştiren Rahime A., "Çağatay ilk zamanlarda iyiydi. Bu nedenle Çocuk İzleme Merkezi’ndeki ifademde şikayetçi olmamıştım. Ama şimdi şikayetçiyim. Onunla evlenmek de istemiyorum" dedi. Rahime A.’nın avukatı Tuba Günay Yıldız da sanıktan şikayetçi olduklarını ve cezalandırılmasını talep ettiklerini söyledi.
DOĞUM TARİHİNİ BÜYÜK GÖSTERİP YANILTTI
Çağatay K.’nın avukatı Hadi Cin ise Rahime A.’nın yaşının 17 civarında göründüğüne dair mahkemenin gözlemine katıldıklarını söyledi. Rahime A.’nın olay nedeniyle Çağatay K.’dan şikayetçi olmadığını, sonradan yaşanan sorunlar nedeniyle şikayetçi olduğunu anlatan Cin, şöyle dedi:
"Şikayetten vazgeçme dönülemeyen bir irade beyanı olup, bundan vazgeçilmesi de mümkün değildir. Mağdure olayın özüne ilişkin sanıktan şikayetçi değildir. Üstelik mağdure çocuklarının ve kendi gelecekleri açısından da ileride bu şikayetinden pişman da olacaktır. Önceki savunmalarımızda da belirttiğimiz üzere olay tarihinde mağdure kendisinin 15 yaşından büyük olduğu yönünde gerek internet ortamında, gerekse müvekkilimle yaptığı görüşmelerde, müvekkilimizin iradesini fesada uğratmıştır ve 15 yaşından büyük olduğu yönünde kanaat edinmesine sebebiyet vermiştir. Eylemin TCK’nın 104’üncü maddesinde düzenlenen ’reşit olmayanla cinsel ilişki’ olarak kabul edilip, müvekkilimiz hakkında açılan davanın şikayet yokluğu sebebiyle düşürülmesine karar verilmesini talep ediyoruz."
SAVCI DAVANIN DÜŞÜRÜLMESİNİ TALEP ETTİ
Savcı Mustafa Piroğlu da mütalaasında, mağdure ile sanığın duygusal birliktelik yaşadıklarını söyledi. Sanığın evinde mağdure ile zaman zaman karşılıklı anlaşarak cinsel ilişkide bulunduklarını belirten savcı Piroğlu, mağdurenin yaşının 15’ten büyük olduğuna dair hataya düşen sanığın savunmasının yapılan gözlemle de doğrulandığını söyledi. Eylemin bu haliyle ’reşit olmayanla cinsel ilişki’ suçunu oluşturduğunu belirten savcı Piroğlu, "Sanık hakkında açılmış olan kamu davasının, şikayetten vazgeçme nedeniyle düşürülmesi gerektiği düşüncesindeyiz" dedi.
Mahkeme heyeti, mağdurenin yaş konusunda sanığı yanılttığını, bu nedenle olayda makul hata unsurunun gerçekleştiğini, sanığın eyleminin de yargılaması şikayete bağlı olan ’reşit olmayanla cinsel ilişki’ suçunu oluşturduğuna dikkat çekti. Mağdurun şikayetçi olmadığının da anlaşıldığını kaydeden heyet, davayı oy birliğiyle düşürdü.(hürriyet.com.tr)
Antalya’da yaklaşık 2 yıl önce arkadaşlık ettiği Çağatay K.’dan hamile kalan Rahime A., 11 ay önce bir erkek bebek dünyaya getirdi. Bunun üzerine başlatılan soruşturma kapsamında Çocuk İzlem Merkezi’nde ifade veren Rahime A., Çağatay K.’dan şikayetçi olmadığını söyledi. Ancak kızın yaşının olay tarihinde 15’in altında olduğu gerekçesiyle Çağatay K. hakkında ’çocuğun cinsel istismarı’ suçlamasıyla 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde 8 yıl hapis cezası istemiyle kamu davası açıldı.
FACEBOOK’TAKİ DOĞUM TARİHİ
Tutuksuz yargılanan Çağatay K.’nın avukatı Hadi Cin, bir önceki duruşmada, 15 yaşından küçükken müvekkiliyle birlikte olan Rahime A.’nın, kendisini 2 yaş büyük gösteren Facebook’taki hesabını mahkemeye delil olarak sundu. Gerçek doğum tarihi 19 Kasım 1998 olan Rahime A.’nın, Facebook’taki kişisel sayfasında doğum tarihini 19 Kasım 1996 diye yazdığına dair sayfanın fotoğrafını mahkemeye sunan avukat Hadi Cin, genç kızın gerçek yaşını gizlediği için müvekkilinin yanıltıldığını söyledi.
Çağatay K.’nın 15 yaşını doldurmamış Rahime A. ile yaşının küçük olduğunu bilmeden birlikte olduğunu söyleyen avukat Cin, müvekkilinin beraatını talep etti. Mağdurenin yaş olarak da büyük gösterdiğini belirten Cin, Rahime A.’nın mahkemeye çağrılıp gözlemlenmesini talep etti. Bu talebi kabul eden mahkeme, 15’inde ilişkiye girip 16’sında anne olan lise öğrencisini gözlem için çağrı gönderdi.
MAHKEME GÖZLEMİNDE YAŞI 17
Önceki gün yapılan karar duruşmasına babası, annesi ve dayısıyla birlikte gelen Rahime A.’nın gözleminde, 17 yaş civarında göründüğü kanaatine varıldı. Mahkemede davacı olup olmadığı da sorulan Rahime A., sanıktan şikayetçi olduğunu ve cezalandırılmasını istediğini söyledi. Daha önce şikayetçi olmayan, karar duruşmasında fikir değiştiren Rahime A., "Çağatay ilk zamanlarda iyiydi. Bu nedenle Çocuk İzleme Merkezi’ndeki ifademde şikayetçi olmamıştım. Ama şimdi şikayetçiyim. Onunla evlenmek de istemiyorum" dedi. Rahime A.’nın avukatı Tuba Günay Yıldız da sanıktan şikayetçi olduklarını ve cezalandırılmasını talep ettiklerini söyledi.
DOĞUM TARİHİNİ BÜYÜK GÖSTERİP YANILTTI
Çağatay K.’nın avukatı Hadi Cin ise Rahime A.’nın yaşının 17 civarında göründüğüne dair mahkemenin gözlemine katıldıklarını söyledi. Rahime A.’nın olay nedeniyle Çağatay K.’dan şikayetçi olmadığını, sonradan yaşanan sorunlar nedeniyle şikayetçi olduğunu anlatan Cin, şöyle dedi:
"Şikayetten vazgeçme dönülemeyen bir irade beyanı olup, bundan vazgeçilmesi de mümkün değildir. Mağdure olayın özüne ilişkin sanıktan şikayetçi değildir. Üstelik mağdure çocuklarının ve kendi gelecekleri açısından da ileride bu şikayetinden pişman da olacaktır. Önceki savunmalarımızda da belirttiğimiz üzere olay tarihinde mağdure kendisinin 15 yaşından büyük olduğu yönünde gerek internet ortamında, gerekse müvekkilimle yaptığı görüşmelerde, müvekkilimizin iradesini fesada uğratmıştır ve 15 yaşından büyük olduğu yönünde kanaat edinmesine sebebiyet vermiştir. Eylemin TCK’nın 104’üncü maddesinde düzenlenen ’reşit olmayanla cinsel ilişki’ olarak kabul edilip, müvekkilimiz hakkında açılan davanın şikayet yokluğu sebebiyle düşürülmesine karar verilmesini talep ediyoruz."
SAVCI DAVANIN DÜŞÜRÜLMESİNİ TALEP ETTİ
Savcı Mustafa Piroğlu da mütalaasında, mağdure ile sanığın duygusal birliktelik yaşadıklarını söyledi. Sanığın evinde mağdure ile zaman zaman karşılıklı anlaşarak cinsel ilişkide bulunduklarını belirten savcı Piroğlu, mağdurenin yaşının 15’ten büyük olduğuna dair hataya düşen sanığın savunmasının yapılan gözlemle de doğrulandığını söyledi. Eylemin bu haliyle ’reşit olmayanla cinsel ilişki’ suçunu oluşturduğunu belirten savcı Piroğlu, "Sanık hakkında açılmış olan kamu davasının, şikayetten vazgeçme nedeniyle düşürülmesi gerektiği düşüncesindeyiz" dedi.
Mahkeme heyeti, mağdurenin yaş konusunda sanığı yanılttığını, bu nedenle olayda makul hata unsurunun gerçekleştiğini, sanığın eyleminin de yargılaması şikayete bağlı olan ’reşit olmayanla cinsel ilişki’ suçunu oluşturduğuna dikkat çekti. Mağdurun şikayetçi olmadığının da anlaşıldığını kaydeden heyet, davayı oy birliğiyle düşürdü.(hürriyet.com.tr)
6 yaşındaki kızı piranalar yedi
Brezilya'nın Monte Alegre kenti yakınlarındaki Rio Maicuru nehrine düşen altı yaşındaki bir kız çocuğu piranalar tarafından yenilerek hayatını kaybetti.
Globo gazetesinin haberine göre, adı belirtilmeyen çocuk tatilini geçirmek üzere yanına gittiği büyükannesi ve diğer üç çocukla birlikte nehirde kano gezisine çıktı.
Ancak kanonun devrilmesi sonucu içindekiler nehre düştü. Büyükanne ve diğer çocuklar kıyıya çıkmayı başarırken, altı yaşındaki kız çocuğu çıkamadı.
Olay yerine gelen yardım ekipleri bir süre sonra çocuğu, vücudunun alt kısmı piranalar tarafından kemiklerine kadar tamamen yenmiş halde sudan çıkardı. Zavallı kız tedavi altına alınsa da hayatta kalmayı başaramadı. (Milliyet.com.tr)
Ancak kanonun devrilmesi sonucu içindekiler nehre düştü. Büyükanne ve diğer çocuklar kıyıya çıkmayı başarırken, altı yaşındaki kız çocuğu çıkamadı.
Olay yerine gelen yardım ekipleri bir süre sonra çocuğu, vücudunun alt kısmı piranalar tarafından kemiklerine kadar tamamen yenmiş halde sudan çıkardı. Zavallı kız tedavi altına alınsa da hayatta kalmayı başaramadı. (Milliyet.com.tr)
Türk askerinin görev süresi uzatıldı
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurul'da bugün Aden Körfezi Tezkeresi görüşüldü.
Türk askerinin Aden Körfezi'ndeki görev süresini 1 yıl uzatan Başbakanlık Tezkeresi Meclis Genel Kurulu'nda kabul edildi.
Türk askerinin Aden Körfezi'ndeki görev süresini 1 yıl uzatan Başbakanlık Tezkeresi Meclis Genel Kurulu'nda kabul edildi.
Arınç'ın söylemediği ismi Avcı açıkladı
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, yurt dışındaki eğitim kurumlarına ilişkin kurulacak vakfın adını açıkladı. Bakan Avcı, “Yurt dışındaki okullarla ilgili izlenecek yolun ayrıntıları Bakanlar Kurulu’nda ayrıntıları konuşuldu, vakıf statüsünde olacak. Adı *Maarif Vakfı olacak” dedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, önceki gün Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrası, yurt dışındaki eğitim kurumlarına ilişkin kurulacak sistemin kamu desteğinde ama sivil bir yapılanma ve mutlaka bir vakıf olacağını söylemiş, isminin belli olduğunu ancak açıklamayacağını belirtmişti. Habertürk yayınına katılan Milli Eğitim Bakanı Avcı vakfın ismini “Maarif Vakfı” olarak açıkladı. Avcı özetle şunları söyledi:
KİMSENİN BABASININ MALI DEĞİL
“Yurt dışındaki okulların kurulmasında Türkiye destek sağladı. Yurt dışındaki okulların büyük bir bölümü milletin okullarıdır. Bunlar değişik adlar altında milletten toplanan paralarla yapılmış yani milletin emeğine dayanan yapılanmalardır. Yani bu okullar kimsenin babasının malı değildir. Bu okullar bir bütün içinde başka fonksiyonlar icra ettiler. Bazıları vakıf, bazıları dernek statüsünde. Birçok ülkeden söz konusu okullar ile ilgili şikayetler geldi. Otoriteler kendi tedbirlerini de aldı. Başka ülkelerin de buralarla ilgili hesapları olabilir.
YEREL KADROLARDAN DA YARARLANILACAK
Yurt dışında okul açılması ya da mevcut okulların dönüştürülmesi noktasında her ülke için farklı yollar izlenecek. Her kurum için ayrı çözüm üretmeyi amaçlıyoruz. Bakanlar Kurulu’nda ayrıntıları konuşuldu, vakıf statüsünde olacak. Adı Maarif Vakfı olacak. Çok kapsayıcı, irfana gönderme yapması itibariyle de anlamlı bir isimlendirme olacak. Bazı yerlerde yerel kadrolardan da yararlanılacak. İstihdam ise vakıf üzerinden belirlenecek.”
Bakanlığın eski adı
Türk Dil Kurumu’nda “Öğretim ve eğitim sistemi” olarak tanımlanan maarif kelimesi, Milli Eğitim’de önemli bir yere sahip. Milli Eğitim Bakanlığı; 1923’ten 27 Aralık 1935 tarihine kadar “Maarif Vekaleti”, 28 Aralık 1935’den 21 Eylül 1941 tarihîne kadar “Kültür Bakanlığı”, 22 Eylül 1941’den 9 Ekim 1946 tarihine kadar “Maarif Vekilliği”, 10 Ekim 1946’dan sonra “Millî Eğitim Bakanlığı”, 1950’den sonra “Maarif Vekaleti”, 27 Mayıs 1960 tarihinden sonra “Millî Eğitim Bakanlığı” adıyla çalışmalarını sürdürmüştür.
*Maarif :
1-Bilgi ve kültür (isim)
2-Öğretim ve eğitim sistemi
Hürriyet
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, önceki gün Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrası, yurt dışındaki eğitim kurumlarına ilişkin kurulacak sistemin kamu desteğinde ama sivil bir yapılanma ve mutlaka bir vakıf olacağını söylemiş, isminin belli olduğunu ancak açıklamayacağını belirtmişti. Habertürk yayınına katılan Milli Eğitim Bakanı Avcı vakfın ismini “Maarif Vakfı” olarak açıkladı. Avcı özetle şunları söyledi:
KİMSENİN BABASININ MALI DEĞİL
“Yurt dışındaki okulların kurulmasında Türkiye destek sağladı. Yurt dışındaki okulların büyük bir bölümü milletin okullarıdır. Bunlar değişik adlar altında milletten toplanan paralarla yapılmış yani milletin emeğine dayanan yapılanmalardır. Yani bu okullar kimsenin babasının malı değildir. Bu okullar bir bütün içinde başka fonksiyonlar icra ettiler. Bazıları vakıf, bazıları dernek statüsünde. Birçok ülkeden söz konusu okullar ile ilgili şikayetler geldi. Otoriteler kendi tedbirlerini de aldı. Başka ülkelerin de buralarla ilgili hesapları olabilir.
YEREL KADROLARDAN DA YARARLANILACAK
Yurt dışında okul açılması ya da mevcut okulların dönüştürülmesi noktasında her ülke için farklı yollar izlenecek. Her kurum için ayrı çözüm üretmeyi amaçlıyoruz. Bakanlar Kurulu’nda ayrıntıları konuşuldu, vakıf statüsünde olacak. Adı Maarif Vakfı olacak. Çok kapsayıcı, irfana gönderme yapması itibariyle de anlamlı bir isimlendirme olacak. Bazı yerlerde yerel kadrolardan da yararlanılacak. İstihdam ise vakıf üzerinden belirlenecek.”
Bakanlığın eski adı
Türk Dil Kurumu’nda “Öğretim ve eğitim sistemi” olarak tanımlanan maarif kelimesi, Milli Eğitim’de önemli bir yere sahip. Milli Eğitim Bakanlığı; 1923’ten 27 Aralık 1935 tarihine kadar “Maarif Vekaleti”, 28 Aralık 1935’den 21 Eylül 1941 tarihîne kadar “Kültür Bakanlığı”, 22 Eylül 1941’den 9 Ekim 1946 tarihine kadar “Maarif Vekilliği”, 10 Ekim 1946’dan sonra “Millî Eğitim Bakanlığı”, 1950’den sonra “Maarif Vekaleti”, 27 Mayıs 1960 tarihinden sonra “Millî Eğitim Bakanlığı” adıyla çalışmalarını sürdürmüştür.
*Maarif :
1-Bilgi ve kültür (isim)
2-Öğretim ve eğitim sistemi
Hürriyet
Cemaate en ağır darbe!
BDDK, Bank Asya’nın yönetim kurulunu belirleyen imtiyazlı payın yüzde 63’lük bölümünün Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından kullanılmasına karar verdi.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), Bank Asya’nın yönetim kurulunu belirleyen imtiyazlı payın yüzde 63’lük bölümünün Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından kullanılmasına karar verdi.
Kurul, son toplantısında, Bank Asya’nın ortaklık yapısına ilişkin denetimlerin sonucunu değerlendirdi.
Bank Asya’nın Bankacılık Kanunu kapsamında “kurumun etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısı ve organizasyon şemasına sahip olması” şartını ihlal ettiğini belirleyen Kurul, bankanın yüzde 63’lük imtiyazlı payının, TMSF tarafından kullanılmasına karar verdi.
BDDK, Bank Asya’nın, yönetim kurulunu belirleme yetkisine sahip 185 imtiyazlı ortaktan 132’sine ait bilgi ve belgeleri verilen süre içinde göndermeyerek, bu ortaklara ilişkin belirsizlik yarattığını tespit etti.
Kurul, Banka Asya’dan, yönetim kurulunu belirleme yetkisine sahip A grubu imtiyazlı pay sahibi 185 ortağın durumlarına ilişkin bilgi ve belgeleri 2 Ocak 2015’e kadar iletilmesini istedi. Kurul, söz konusu sürenin yetmeyeceğini belirten bankaya, ocak ayının sonuna kadar ek süre verdi. 2 Şubat’a kadar 53 imtiyazlı ortağa ait bilgi ve belgeleri kuruma ileten banka, 185 imtiyazlı ortaktan 132’sine ait bilgi ve belgeleri ise verilen sürede göndermedi. Bilgi ve belgeleri ne zaman göndereceği konusunda Kuruma bilgi de vermeyen banka, böylece yüzde 63’lük imtiyazlı paya sahip 132 ortakta aranan niteliklerin tespiti açısından belirsizlik yarattı.
Bankacılık Kanunun “kuruluş şartlarını” belirleyen ilgili maddesindeki “kurumun etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısı ve organizasyon şemasına sahip olması” şartının ihlal edildiğini belirleyen Kurul, imtiyazlı pay sahiplerinin kurucularda aranan nitelikleri taşıdığına ilişkin bilgi ve belgelerin Kuruma ibrazına ve yapılacak değerlendirmeler sonuçlanıncaya kadar, Bankacılık Kanununun 18. maddesine göre yüzde 63’lük imtiyazlı payın temettü dışındaki ortaklık haklarının TMSFtarafından kullanılmasına karar verdi.
Bankacılık Kanununun 18. maddesi
Bankacılık Kanunun “pay edinim ve devirleri” başlıklı 18. maddesinin 5. fıkrası şöyle:
“Nitelikli paya sahip olan ortakların kurucularda aranan nitelikleri taşıması şarttır. Kurucularda aranan nitelikleri kaybeden nitelikli paya sahip ortaklar temettü dışındaki ortaklık haklarından yararlanamaz. Bu halde, diğer ortaklık hakları Kurumun bildirimi üzerine Fon tarafından kullanılır. Bu ortaklar sermayedeki doğrudan ve dolaylı payları yüzde onun altına düşene kadar rüçhan haklarını kullanamazlar.”
BDDK'dan Bank Asya açıklaması
BDDK'nın internet sitesinde yer alan açıklamada da, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, ilgili kararı ile yapılan denetimler neticesinde, imtiyazlı paya sahip bazı ortakların kurucularda aranan nitelikleri taşıdıklarını gösterir bilgi ve belgelerin verilen süreye rağmen Kuruma intikal ettirilmediği belirtildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Söz konusu imtiyazlı pay sahipleri açısından Kurumun etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısının Banka tarafından sunulamadığı, bu itibarla imtiyazlı pay sahiplerinin kurucularda aranan nitelikleri taşıdığına ilişkin bilgi ve belgelerin Kuruma ibrazına ve Kurum tarafından yapılacak değerlendirmeler sonuçlanıncaya kadar, Kanunun 18. maddesi beşinci fıkrası hükmü uyarınca, mezkur ortakların paylarına ilişkin temettü dışındaki ortaklık haklarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından kullanılmasına karar verilmiştir."
TMSF'den açıklama
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Bank Asya yönetiminin TMSF'ye devrine ilişkin, "TMSF sadece yönetime el koydu.Bank Asya rutin bankacılık faaliyetlerine devam etmektedir" açıklamasını yaptı.
TMSF yetkililerince yapılan açıklamada, fonun sadece yönetime el koyduğu vurgulanarak, "Bank Asyarutin bankacılık faaliyetlerine devam etmektedir" denildi.
Bankanın genel müdürlüğünde inceleme
BDDK'nın kararının ardından Bank Asya'nın Ümraniye'deki genel müdürlüğüne gelen TMSFyetkilileri, polis nezaretinde binaya girdi. Banka görevlileri ve bazı avukatlar da polis ekiplerinin kontrolünün ardından binaya alındı.
Çevik kuvvet ekiplerinin önlem aldığı genel müdürlük binası önündeki cadde, polis bariyerleri çekilerek trafiğe kapatıldı. Ellerinde Türk bayrakları ve çeşitli dövizler bulunan bazı kişiler ve banka çalışanları, genel müdürlük binası önünde toplandı.
TMSF yetkililerinin bankanın sabahtan itibaren rutin faaliyetlerine devam edebilmesi için gerekli tedbirleri almak amacıyla inceleme yaptığı öğrenildi.
Zarar etmişti
Türkiye’deki 4 katılım bankasından biri olan ve 900 milyon lira ödenmiş sermayesi bulunan Bank Asya’nın ortaklık yapısı, yönetim kurulunu belirleme yetkisine sahip A Grubu (yüzde 40) imtiyazlı paylar ile B Grubu (yüzde 60) paylardan oluşuyor. Açıklanan son finansal verilerine göre banka, 2014 yılının üçüncü çeyreğinde 301 milyon lira net zarar etti.
Gelir İdaresi Başkanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, geçen yılın ağustos ayında Bank Asya ile tahsilata ilişkin protokolleri sonlandırmıştı.
Borsa İstanbul tarafından, 7 Ağustos 2014'te, ulusal pazarda işlem gören Bankanın paylarının işlem sırası, ikinci seans öncesinde geçici olarak işleme kapatılmıştı. Borsa İstanbul, 14 Ağustos’ta Bank Asyaişlem sırasının kapalılık halinin ortaklık yapısındaki belirsizlik giderilene kadar devam etmesine ve tüm borsa endekslerinden çıkarılmasına karar verildiğini duyurmuştu.
Ziraat Bankası, 21 Ağustos’ta Bank Asya ile resmi olmayan görüşmelerin sonlandırılmasına karar verildiğini açıklamıştı.
İşlem sırası 7 Ağustos'tan itibaren kapalı olan Bank Asya hisseleri, 15 Eylül 2014’te borsada işleme açılmış ve açılış seansında yüzde 11,29 düşüşle 1,10 lira taban fiyattan güne başlamış ve hisselerdeki değer kaybı birkaç gün devam etmişti.
Bank Asya, yönetim kurulu kararıyla 16 Eylül 2014’te 900 milyon liralık ödenmiş sermayesinin 225 milyon lira artırılmak suretiyle 1 milyar 125 milyon liraya çıkarılmasına karar verildiğini açıklamıştı.
Banka payları Gözaltı Pazarı'na alınmıştı
Bank Asya paylarının işlem sırası, 26 Eylül’de tekrar geçici olarak işleme kapatılmış ve ikinci seansın açılışının ardından yapılan açıklamayla banka payları "Gözaltı Pazarı"na alınmıştı.
Banka, 21 Kasım’da yaptığı açıklamayla, finansal büyüklüğünde meydana gelen değişim doğrultusunda, 80 şubenin diğer şubelerle birleştirilerek kapatıldığını, personel sayısının da 2013 yılı sonuna göre bin 708 kişi azaldığını duyurmuştu.
Bank Asya, 11 Ocak 2015 itibarıyla son bir yılda yaklaşık 568 milyon liralık iştirak satmıştı. (Medyafaresi)
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), Bank Asya’nın yönetim kurulunu belirleyen imtiyazlı payın yüzde 63’lük bölümünün Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından kullanılmasına karar verdi.
Kurul, son toplantısında, Bank Asya’nın ortaklık yapısına ilişkin denetimlerin sonucunu değerlendirdi.
Bank Asya’nın Bankacılık Kanunu kapsamında “kurumun etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısı ve organizasyon şemasına sahip olması” şartını ihlal ettiğini belirleyen Kurul, bankanın yüzde 63’lük imtiyazlı payının, TMSF tarafından kullanılmasına karar verdi.
BDDK, Bank Asya’nın, yönetim kurulunu belirleme yetkisine sahip 185 imtiyazlı ortaktan 132’sine ait bilgi ve belgeleri verilen süre içinde göndermeyerek, bu ortaklara ilişkin belirsizlik yarattığını tespit etti.
Kurul, Banka Asya’dan, yönetim kurulunu belirleme yetkisine sahip A grubu imtiyazlı pay sahibi 185 ortağın durumlarına ilişkin bilgi ve belgeleri 2 Ocak 2015’e kadar iletilmesini istedi. Kurul, söz konusu sürenin yetmeyeceğini belirten bankaya, ocak ayının sonuna kadar ek süre verdi. 2 Şubat’a kadar 53 imtiyazlı ortağa ait bilgi ve belgeleri kuruma ileten banka, 185 imtiyazlı ortaktan 132’sine ait bilgi ve belgeleri ise verilen sürede göndermedi. Bilgi ve belgeleri ne zaman göndereceği konusunda Kuruma bilgi de vermeyen banka, böylece yüzde 63’lük imtiyazlı paya sahip 132 ortakta aranan niteliklerin tespiti açısından belirsizlik yarattı.
Bankacılık Kanunun “kuruluş şartlarını” belirleyen ilgili maddesindeki “kurumun etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısı ve organizasyon şemasına sahip olması” şartının ihlal edildiğini belirleyen Kurul, imtiyazlı pay sahiplerinin kurucularda aranan nitelikleri taşıdığına ilişkin bilgi ve belgelerin Kuruma ibrazına ve yapılacak değerlendirmeler sonuçlanıncaya kadar, Bankacılık Kanununun 18. maddesine göre yüzde 63’lük imtiyazlı payın temettü dışındaki ortaklık haklarının TMSFtarafından kullanılmasına karar verdi.
Bankacılık Kanununun 18. maddesi
Bankacılık Kanunun “pay edinim ve devirleri” başlıklı 18. maddesinin 5. fıkrası şöyle:
“Nitelikli paya sahip olan ortakların kurucularda aranan nitelikleri taşıması şarttır. Kurucularda aranan nitelikleri kaybeden nitelikli paya sahip ortaklar temettü dışındaki ortaklık haklarından yararlanamaz. Bu halde, diğer ortaklık hakları Kurumun bildirimi üzerine Fon tarafından kullanılır. Bu ortaklar sermayedeki doğrudan ve dolaylı payları yüzde onun altına düşene kadar rüçhan haklarını kullanamazlar.”
BDDK'dan Bank Asya açıklaması
BDDK'nın internet sitesinde yer alan açıklamada da, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, ilgili kararı ile yapılan denetimler neticesinde, imtiyazlı paya sahip bazı ortakların kurucularda aranan nitelikleri taşıdıklarını gösterir bilgi ve belgelerin verilen süreye rağmen Kuruma intikal ettirilmediği belirtildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Söz konusu imtiyazlı pay sahipleri açısından Kurumun etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısının Banka tarafından sunulamadığı, bu itibarla imtiyazlı pay sahiplerinin kurucularda aranan nitelikleri taşıdığına ilişkin bilgi ve belgelerin Kuruma ibrazına ve Kurum tarafından yapılacak değerlendirmeler sonuçlanıncaya kadar, Kanunun 18. maddesi beşinci fıkrası hükmü uyarınca, mezkur ortakların paylarına ilişkin temettü dışındaki ortaklık haklarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından kullanılmasına karar verilmiştir."
TMSF'den açıklama
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Bank Asya yönetiminin TMSF'ye devrine ilişkin, "TMSF sadece yönetime el koydu.Bank Asya rutin bankacılık faaliyetlerine devam etmektedir" açıklamasını yaptı.
TMSF yetkililerince yapılan açıklamada, fonun sadece yönetime el koyduğu vurgulanarak, "Bank Asyarutin bankacılık faaliyetlerine devam etmektedir" denildi.
Bankanın genel müdürlüğünde inceleme
BDDK'nın kararının ardından Bank Asya'nın Ümraniye'deki genel müdürlüğüne gelen TMSFyetkilileri, polis nezaretinde binaya girdi. Banka görevlileri ve bazı avukatlar da polis ekiplerinin kontrolünün ardından binaya alındı.
Çevik kuvvet ekiplerinin önlem aldığı genel müdürlük binası önündeki cadde, polis bariyerleri çekilerek trafiğe kapatıldı. Ellerinde Türk bayrakları ve çeşitli dövizler bulunan bazı kişiler ve banka çalışanları, genel müdürlük binası önünde toplandı.
TMSF yetkililerinin bankanın sabahtan itibaren rutin faaliyetlerine devam edebilmesi için gerekli tedbirleri almak amacıyla inceleme yaptığı öğrenildi.
Zarar etmişti
Türkiye’deki 4 katılım bankasından biri olan ve 900 milyon lira ödenmiş sermayesi bulunan Bank Asya’nın ortaklık yapısı, yönetim kurulunu belirleme yetkisine sahip A Grubu (yüzde 40) imtiyazlı paylar ile B Grubu (yüzde 60) paylardan oluşuyor. Açıklanan son finansal verilerine göre banka, 2014 yılının üçüncü çeyreğinde 301 milyon lira net zarar etti.
Gelir İdaresi Başkanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, geçen yılın ağustos ayında Bank Asya ile tahsilata ilişkin protokolleri sonlandırmıştı.
Borsa İstanbul tarafından, 7 Ağustos 2014'te, ulusal pazarda işlem gören Bankanın paylarının işlem sırası, ikinci seans öncesinde geçici olarak işleme kapatılmıştı. Borsa İstanbul, 14 Ağustos’ta Bank Asyaişlem sırasının kapalılık halinin ortaklık yapısındaki belirsizlik giderilene kadar devam etmesine ve tüm borsa endekslerinden çıkarılmasına karar verildiğini duyurmuştu.
Ziraat Bankası, 21 Ağustos’ta Bank Asya ile resmi olmayan görüşmelerin sonlandırılmasına karar verildiğini açıklamıştı.
İşlem sırası 7 Ağustos'tan itibaren kapalı olan Bank Asya hisseleri, 15 Eylül 2014’te borsada işleme açılmış ve açılış seansında yüzde 11,29 düşüşle 1,10 lira taban fiyattan güne başlamış ve hisselerdeki değer kaybı birkaç gün devam etmişti.
Bank Asya, yönetim kurulu kararıyla 16 Eylül 2014’te 900 milyon liralık ödenmiş sermayesinin 225 milyon lira artırılmak suretiyle 1 milyar 125 milyon liraya çıkarılmasına karar verildiğini açıklamıştı.
Banka payları Gözaltı Pazarı'na alınmıştı
Bank Asya paylarının işlem sırası, 26 Eylül’de tekrar geçici olarak işleme kapatılmış ve ikinci seansın açılışının ardından yapılan açıklamayla banka payları "Gözaltı Pazarı"na alınmıştı.
Banka, 21 Kasım’da yaptığı açıklamayla, finansal büyüklüğünde meydana gelen değişim doğrultusunda, 80 şubenin diğer şubelerle birleştirilerek kapatıldığını, personel sayısının da 2013 yılı sonuna göre bin 708 kişi azaldığını duyurmuştu.
Bank Asya, 11 Ocak 2015 itibarıyla son bir yılda yaklaşık 568 milyon liralık iştirak satmıştı. (Medyafaresi)
Etiketler:
ak parti,
cemaat,
fethullah gülen,
haber
Burhan Kuzu: Gırtlaklamak istiyorum
Parlamenter sistemin diktatörlüğe daha müsait olduğunu öne süren Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, "Bugün diktatörlük yapıp eline sopa alıp dövemeyeceğine göre... Eline alacağın şey kanundur, yetkidir, paradır. Parlamenter sistemde bunların hepsi başbakanların elinde... Oysa başkanlık modelinde bunların hepsi başkanın değil, Meclis'in elinde" dedi.
Parlamenter sistemin diktatörlüğe üç dört kat daha müsait olduğunu öne süren AKP İstanbul Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, “Bugün diktatörlük yapıp eline sopa alıp dövemeyeceğine göre... Eline alacağın şey kanundur, yetkidir, paradır. Parlamenter sistemde bunların hepsi başbakanların elinde... Oysa başkanlık modelinde bunların hepsi başkanın değil, Meclis'in elinde. Para, yani bütçe yapma yetkisi Meclis'tedir. Kanun yapma yetkisi Meclis'tedir. Başkan da öyle bakar... Meclis verirse uygular, vermezse yapacak bir şeyi yoktur” diye konuştu.
Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan’a konuşan Burhan Kuzu, “Durum bu olduğu halde biri çıkıp da "Başkanlık sistemi diktatörlük getirir" dediğinde... Gırtlaklamak istiyorum. Başkanlık sisteminde cazip olan iki şey var... BİR: İstikrar ve devamlılık... İKİ: Çok güçlü bir parlamento... Benim başkanlık sistemini savunmamın esas nedeni güçlü parlamentoyu getirmesidir” dedi.
Ahmet Hakan’ın Burhan Kuzu’yla yaptığı söyleşi şöyle:
Başkanlık sisteminde güçler ayrılığı nasıl oluşuyor?
Başkanı doğrudan halk seçer... Meclis'i de halk seçer. Böylece halkın oylarıyla seçilen iki güç oluşur: Yürütme ve yasama...
Bu sistemde yürütmenin yasamayı hegemonya altına alması mümkün olamaz mı?
Olamaz. Sistem buna izin vermiyor. Hükümet, Meclis'ten çıkmıyor. Meclis'tekilerin bakan olma beklentisi yok. Dar bölge sistemiyle seçilen milletvekillerinin yeniden seçilmek için genel başkanlara ihtiyaçları yok.
Başkanlık sisteminde parlamentonun görevi ne, başkanın görevi ne?
Parlamentonun görevi yasa yapmak, başkanın görevi yapılan yasaları uygulamak... Başkan yasa yapamaz, yasa tasarısı getiremez. Meclis'e seçilen vekillerin de bakan olması mümkün değil. Bakanlar Meclis dışından başkan tarafından getirilir. Bütçeyi de Meclis yapar.
Bu durumda Meclis büyük işlev kazanmış oluyor.
Aynen öyle... Bugün bizde uygulanan modelde kanunları ve bütçeyi hükümet getiriyor, Meclis'te usulen oylama yapılıyor. Oysa başkanlık sisteminde Meclis, dört dörtlük kanun yapar, bütçeyi belirler. Yani Başkan, Meclis'e muhtaçtır. Başkanlık sisteminde Başkan'ın yetkileri vardır ama Meclis'le iyi geçinirse vardır. Aksi takdirde o yetkiler tuzla buz olup erir gider.
Bu durumda başkanlık modelinin diktatörlüğe dönüşmesi biraz zor...
Çok net söylüyorum: Eğer biri diktatörlük yapmak istiyorsa parlamenter model, başkanlık modeline göre üç-dört kat daha elverişlidir diktatörlük yapmaya.
Neden daha elverişli?
Bugün diktatörlük yapıp eline sopa alıp dövemeyeceğine göre... Eline alacağın şey kanundur, yetkidir, paradır. Parlamenter sistemde bunların hepsi başbakanların elinde... Oysa başkanlık modelinde bunların hepsi başkanın değil, Meclis'in elinde. Para, yani bütçe yapma yetkisi Meclis'tedir. Kanun yapma yetkisi Meclis'tedir. Başkan da öyle bakar... Meclis verirse uygular, vermezse yapacak bir şeyi yoktur.
"Zavallı Obama" demiştiniz... Bundan dolayı mı zavallı?
Evet... Bundan dolayı... Durum bu olduğu halde biri çıkıp da "Başkanlık sistemi diktatörlük getirir" dediğinde... Gırtlaklamak istiyorum. Başkanlık sisteminde cazip olan iki şey var... BİR: İstikrar ve devamlılık... İKİ: Çok güçlü bir parlamento... Benim başkanlık sistemini savunmamın esas nedeni güçlü parlamentoyu getirmesidir.
Başkanlık sisteminde bugünkünden çok daha yetkili ve çok daha güçlü bir parlamento mu oluşacak?
Kesinlikle... Clinton'ın danışmanı gelmişti Meclis'e... Adam dedi ki: "Bizim sistemimizin şanssızlığı, adı. Adından kaybediyoruz. Başkanlık sistemi denilince yanlış anlaşılıyor. Bizdeki model aslında kongre hükümeti modelidir." Aynen böyledir.
Yargı ne olacak?
Peki başkanlık sistemi olursa "yargı" ne olacak?
Bu konuda Burhan Kuzu'nun görüşü net:
"Yargının bağımsızlığı olmazsa olmazdır. Her sistemde böyledir. Yargı hakemdir. İnsanoğluna her zaman lazımdır. Bağımsız yargı konusunda bir tartışma yok."
Başkanlık sisteminin getireceği beş güzellik
Burhan Kuzu'ya göre başkanlık sistemi şu beş güzelliği getirecek:
*
BİR: Yasama organı ile yürütme organını net olarak ayıracak.
İKİ: Koalisyon diye bir şey olmayacak.
ÜÇ: Etkin bir parlamento denetimi söz konusu olacak.
DÖRT: İstikrarı getirecek.
BEŞ: Kalkınmayı sağlayacak.
Burhan Kuzu'dan altı çizilen satırlar
- Parlamenter sistemin başbakanı, başkanlık sisteminin başkanından üç kat daha güçlüdür.
- Ben güçlü bir lider olmak istesem... Kesinlikle parlamenter sistemin başbakanlığını isterim.
- "Zavallı Obama" dedim... Amacım başkanlık sisteminde başkanın o kadar da güçlü olmadığını anlatmaktı.
- Türkeş "9 Işık" kitabında " Türkiye 'nin tek çözüm modeli başkanlık sistemidir" diyor. Şimdiki ekip karşı buna... Federal yapı gelir, özerk yapı gelir diye... O zaman soruyorum onlara: Federal yapı gelecekse Türkeş de mi federal yapıyı savundu?
30 yıllık macerası
"Ben bu başkanlık sistemi işine 30 yıldan beri kafa yoruyorum" diyen Burhan Kuzu, 30 yıllık macerasını şöyle özetledi:
- Rahmetli Özal'a danışmanlık yaptım. O zaman da başkanlık sistemi diyordum.
- Demirel çağırdı Çankaya'ya... Bu konuda onunla da irtibatlarımız oldu.
- Son 12 yıldır da Tayyip Bey'le aynı şeyleri söylüyoruz.
- Benim başkanlık sistemini savunmam partiler üstü bir savunmadır. AK Parti bağlamında bir savunma değildir.
Milletvekilleri sürü psikolojisiyle parmak kaldırıp indiriyor
Burhan Kuzu'ya göre bugün Türkiye'de Meclis işlevsiz durumda.
Kuzu, Meclis'in yapamadıklarını şöyle anlatıyor:
Meclis denetim yapamıyor
Hükümet, parlamento içinden çıkıyor... Parlamentodan çıkınca da... Bakanlar ile milletvekillerinin kankalığı söz konusu oluyor. Bu nedenle milletvekilleri, kendi partilerinden olan bakanların aleyhinde oy kullanmıyorlar. Bir denetim olmuyor yani. Evet, şeklen gensoru müessesi var ama bu müessese işlemiyor.
Meclis kanun yapamıyor
Kanun yapma yetkisi şeklen Meclis'te. Hazırlığında yok. Müzakeresinde yok. Arka planda ne olmuş, haberi yok. Kanunların yüzde 98'i hükümetten geliyor. Geri kalan yüzde 2'si de hükümetin istediği ama kamuoyu baskısından korktuğu için dolaylı olarak milletvekillerine getirttiği kanunlar. Aslında yüzde yüzü hükümetten geliyor. Milletvekilleri ne yapıyor? Grup başkan vekillerine bakıyor. Sürü psikolojisi. Grup başkan vekili parmağını kaldırıyorsa kaldırıyor, indiriyorsa indiriyor.
Meclis bütçe yapamıyor
Para musluklarının milli irade adına Meclis'ten geçmesi gerekir. Şu anda öyle oluyor, Meclis'ten geçiyor. Ama ne önerge vererek azaltmak mümkündür bütçeyi ne de çoğaltmak... Bütçe konusunda da hükümetin dediği olur. Bütçe görüşmeleri aslında bir seremonidir.
'Başkan deli' deyip seçime gidebilirler
Partinizin Meclis'e getirdiği anayasa değişikliğinde Amerikan sisteminde yer almayan hususlar var. Mesela başkana parlamentoyu fesih yetkisi veriyorsunuz.
Doğrudur. Bizim getirdiğimiz teklifte Amerikan modelinden kısmi bir sapma var. Ama haklıyız. Haklılığımız nerede? Şurada: Amerikan modelinde bir tıkanma olduğunda açacak bir şey yok. Sistem kilitleniyor, kanun çıkmıyor, bütçe geçmiyor. Biz bir çıkış yolu aradık. Eğer Meclis kanun çıkarmazsa ve işleri tıkarsa, başkanın seçim kararı alma hakkı var. Ama sadece Meclis için seçim kararı alamıyor Başkan... Bu durumda kendisi için de seçim yapılıyor. Yani hem Meclis seçimi hem başkanlık seçimi...
Sizin getirdiğiniz teklifte Meclis de başkanı görevden alabiliyor değil mi?
Evet... Parlamento "Bu başkan biraz deli galiba, ne yaptığı belli olmuyor, abuk sabuk şeyler yapıyor" diyebilir ve başkanlık seçimine gidebilir. Ama tabii Meclis de seçime gitmek zorunda.
O zaman sizin teklifte başkana verilen hak, Meclis'e de verilmiş.
Aynen öyle... Gazetelere bakıyorsun, "Başkana fesih yetkisi" diyorlar. İyi de kardeşim başkan, Meclis'i feshederse kendi de seçime gidiyor, bunu da yazsana... Ya da Meclis'in de başkanı görevden alma yetkisi var, bunu da yazsana.
Doğru. İşin bu kısmı pek dillendirilmedi.
Ben bunları anlattığımda "A hocam, bu da mı vardı" diyorlar. Var tabii kardeşim, olmaz olur mu? Güney Amerika'da, Uruguay'da, Paraguay'da bu sistem niye işlemiyor? Çünkü oralarda bu yetkiler tek taraflı var. Diktatör adam zaten... Seçim bile yapmıyor.
Yani tek taraflı fesih yetkisi olursa iş diktatörlüğe mi gider?
Gider tabii... Hiç şüphen olmasın.
Sizin getirdiğiniz teklifte başkana kanun gücünde kararname çıkarma yetkisi de veriliyor. Bu da Amerikan sisteminde yok? Bu da tehlikeli bir yetki değil mi?
Bu husus basında çok eleştiri aldı. Bunu düzeltebiliriz. Başka bir formül bulabiliriz. Tartışabiliriz. Burada amaç, Meclis'i yetkisini kullanmaya zorlamak. Yetkisine karışma yok. Kanuna karışma yok. Kanun yapmasına zorlama var. İstenen şu: Başkan ile Meclis arasında zıtlaşma olursa... Bir ara yol olarak, acil durumlarda başkan kanun gücünde kararnameyle işleri yürütebilir. Ama Meclis o konuda kanun çıkardığı an bu kararname düşer.
Solcu başkan... Neden olmasın?
Türkiye'de sol, başkanlık sistemine karşı... Ne diyorsunuz bu konuda?
Sol kesimin bir saplantısı var. Türkiye'de yüzde 35 sol, yüzde 65 sağ var sanıyorlar. Bu geçmişte doğruydu ama artık böyle değil. Artık bir ailede anne, baba, oğlan, kız... Dördü de ayrı partilere oy veriyor.
Yani solcuların başkanlık sisteminde şansı olur mu diyorsunuz?
Ey sol! Elli yıllık parlamenter rejimde kaç defa geldin? Sen bu modelde zaten gelemiyorsun. Ama başkanlık modeli gelsin, samimi olarak söylüyorum, solcu başkan seçilir. Nasıl seçilir? İki dönem sağdan gelir, üçüncü dönem soldan gelir. Çünkü başkanlık sisteminde ılımlılık esas olur. Herkesin oyunu almak için yumuşak söylemle hareket edilir. Bu ılımlılık nedeniyle bir-iki defa sağı deneyen seçmen, bir kez de solu deneyebilir.
AK Parti kurucususunuz. Üç dönemdir partidesiniz. Ama bakan olamadınız. Kırgın olduğunuzu da pek saklamıyorsunuz.
Bir kırgınlık var ama küslük dozunda değil. Mesele yapmadım. Yeri geldi söyledim ama. Bu da ayıplandı. Kendisi için bakanlık istiyor falan dediler. Ben, "Canım bakanlık istemiyor" desem, olmaz. Çok doğal bir şey bu... Ben zaten en çok bundan kaybediyorum. Doğal konuşuyorum, bazıları buradaki samimiyeti anlamıyor. Bakanlık yapan arkadaşlarımız gayet güzel yapıyorlar. Ama biz de yaparız. Bizim neyimiz eksik?
Parlamenter sistemin diktatörlüğe üç dört kat daha müsait olduğunu öne süren AKP İstanbul Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, “Bugün diktatörlük yapıp eline sopa alıp dövemeyeceğine göre... Eline alacağın şey kanundur, yetkidir, paradır. Parlamenter sistemde bunların hepsi başbakanların elinde... Oysa başkanlık modelinde bunların hepsi başkanın değil, Meclis'in elinde. Para, yani bütçe yapma yetkisi Meclis'tedir. Kanun yapma yetkisi Meclis'tedir. Başkan da öyle bakar... Meclis verirse uygular, vermezse yapacak bir şeyi yoktur” diye konuştu.
Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan’a konuşan Burhan Kuzu, “Durum bu olduğu halde biri çıkıp da "Başkanlık sistemi diktatörlük getirir" dediğinde... Gırtlaklamak istiyorum. Başkanlık sisteminde cazip olan iki şey var... BİR: İstikrar ve devamlılık... İKİ: Çok güçlü bir parlamento... Benim başkanlık sistemini savunmamın esas nedeni güçlü parlamentoyu getirmesidir” dedi.
Ahmet Hakan’ın Burhan Kuzu’yla yaptığı söyleşi şöyle:
Başkanlık sisteminde güçler ayrılığı nasıl oluşuyor?
Başkanı doğrudan halk seçer... Meclis'i de halk seçer. Böylece halkın oylarıyla seçilen iki güç oluşur: Yürütme ve yasama...
Bu sistemde yürütmenin yasamayı hegemonya altına alması mümkün olamaz mı?
Olamaz. Sistem buna izin vermiyor. Hükümet, Meclis'ten çıkmıyor. Meclis'tekilerin bakan olma beklentisi yok. Dar bölge sistemiyle seçilen milletvekillerinin yeniden seçilmek için genel başkanlara ihtiyaçları yok.
Başkanlık sisteminde parlamentonun görevi ne, başkanın görevi ne?
Parlamentonun görevi yasa yapmak, başkanın görevi yapılan yasaları uygulamak... Başkan yasa yapamaz, yasa tasarısı getiremez. Meclis'e seçilen vekillerin de bakan olması mümkün değil. Bakanlar Meclis dışından başkan tarafından getirilir. Bütçeyi de Meclis yapar.
Bu durumda Meclis büyük işlev kazanmış oluyor.
Aynen öyle... Bugün bizde uygulanan modelde kanunları ve bütçeyi hükümet getiriyor, Meclis'te usulen oylama yapılıyor. Oysa başkanlık sisteminde Meclis, dört dörtlük kanun yapar, bütçeyi belirler. Yani Başkan, Meclis'e muhtaçtır. Başkanlık sisteminde Başkan'ın yetkileri vardır ama Meclis'le iyi geçinirse vardır. Aksi takdirde o yetkiler tuzla buz olup erir gider.
Bu durumda başkanlık modelinin diktatörlüğe dönüşmesi biraz zor...
Çok net söylüyorum: Eğer biri diktatörlük yapmak istiyorsa parlamenter model, başkanlık modeline göre üç-dört kat daha elverişlidir diktatörlük yapmaya.
Neden daha elverişli?
Bugün diktatörlük yapıp eline sopa alıp dövemeyeceğine göre... Eline alacağın şey kanundur, yetkidir, paradır. Parlamenter sistemde bunların hepsi başbakanların elinde... Oysa başkanlık modelinde bunların hepsi başkanın değil, Meclis'in elinde. Para, yani bütçe yapma yetkisi Meclis'tedir. Kanun yapma yetkisi Meclis'tedir. Başkan da öyle bakar... Meclis verirse uygular, vermezse yapacak bir şeyi yoktur.
"Zavallı Obama" demiştiniz... Bundan dolayı mı zavallı?
Evet... Bundan dolayı... Durum bu olduğu halde biri çıkıp da "Başkanlık sistemi diktatörlük getirir" dediğinde... Gırtlaklamak istiyorum. Başkanlık sisteminde cazip olan iki şey var... BİR: İstikrar ve devamlılık... İKİ: Çok güçlü bir parlamento... Benim başkanlık sistemini savunmamın esas nedeni güçlü parlamentoyu getirmesidir.
Başkanlık sisteminde bugünkünden çok daha yetkili ve çok daha güçlü bir parlamento mu oluşacak?
Kesinlikle... Clinton'ın danışmanı gelmişti Meclis'e... Adam dedi ki: "Bizim sistemimizin şanssızlığı, adı. Adından kaybediyoruz. Başkanlık sistemi denilince yanlış anlaşılıyor. Bizdeki model aslında kongre hükümeti modelidir." Aynen böyledir.
Yargı ne olacak?
Peki başkanlık sistemi olursa "yargı" ne olacak?
Bu konuda Burhan Kuzu'nun görüşü net:
"Yargının bağımsızlığı olmazsa olmazdır. Her sistemde böyledir. Yargı hakemdir. İnsanoğluna her zaman lazımdır. Bağımsız yargı konusunda bir tartışma yok."
Başkanlık sisteminin getireceği beş güzellik
Burhan Kuzu'ya göre başkanlık sistemi şu beş güzelliği getirecek:
*
BİR: Yasama organı ile yürütme organını net olarak ayıracak.
İKİ: Koalisyon diye bir şey olmayacak.
ÜÇ: Etkin bir parlamento denetimi söz konusu olacak.
DÖRT: İstikrarı getirecek.
BEŞ: Kalkınmayı sağlayacak.
Burhan Kuzu'dan altı çizilen satırlar
- Parlamenter sistemin başbakanı, başkanlık sisteminin başkanından üç kat daha güçlüdür.
- Ben güçlü bir lider olmak istesem... Kesinlikle parlamenter sistemin başbakanlığını isterim.
- "Zavallı Obama" dedim... Amacım başkanlık sisteminde başkanın o kadar da güçlü olmadığını anlatmaktı.
- Türkeş "9 Işık" kitabında " Türkiye 'nin tek çözüm modeli başkanlık sistemidir" diyor. Şimdiki ekip karşı buna... Federal yapı gelir, özerk yapı gelir diye... O zaman soruyorum onlara: Federal yapı gelecekse Türkeş de mi federal yapıyı savundu?
30 yıllık macerası
"Ben bu başkanlık sistemi işine 30 yıldan beri kafa yoruyorum" diyen Burhan Kuzu, 30 yıllık macerasını şöyle özetledi:
- Rahmetli Özal'a danışmanlık yaptım. O zaman da başkanlık sistemi diyordum.
- Demirel çağırdı Çankaya'ya... Bu konuda onunla da irtibatlarımız oldu.
- Son 12 yıldır da Tayyip Bey'le aynı şeyleri söylüyoruz.
- Benim başkanlık sistemini savunmam partiler üstü bir savunmadır. AK Parti bağlamında bir savunma değildir.
Milletvekilleri sürü psikolojisiyle parmak kaldırıp indiriyor
Burhan Kuzu'ya göre bugün Türkiye'de Meclis işlevsiz durumda.
Kuzu, Meclis'in yapamadıklarını şöyle anlatıyor:
Meclis denetim yapamıyor
Hükümet, parlamento içinden çıkıyor... Parlamentodan çıkınca da... Bakanlar ile milletvekillerinin kankalığı söz konusu oluyor. Bu nedenle milletvekilleri, kendi partilerinden olan bakanların aleyhinde oy kullanmıyorlar. Bir denetim olmuyor yani. Evet, şeklen gensoru müessesi var ama bu müessese işlemiyor.
Meclis kanun yapamıyor
Kanun yapma yetkisi şeklen Meclis'te. Hazırlığında yok. Müzakeresinde yok. Arka planda ne olmuş, haberi yok. Kanunların yüzde 98'i hükümetten geliyor. Geri kalan yüzde 2'si de hükümetin istediği ama kamuoyu baskısından korktuğu için dolaylı olarak milletvekillerine getirttiği kanunlar. Aslında yüzde yüzü hükümetten geliyor. Milletvekilleri ne yapıyor? Grup başkan vekillerine bakıyor. Sürü psikolojisi. Grup başkan vekili parmağını kaldırıyorsa kaldırıyor, indiriyorsa indiriyor.
Meclis bütçe yapamıyor
Para musluklarının milli irade adına Meclis'ten geçmesi gerekir. Şu anda öyle oluyor, Meclis'ten geçiyor. Ama ne önerge vererek azaltmak mümkündür bütçeyi ne de çoğaltmak... Bütçe konusunda da hükümetin dediği olur. Bütçe görüşmeleri aslında bir seremonidir.
'Başkan deli' deyip seçime gidebilirler
Partinizin Meclis'e getirdiği anayasa değişikliğinde Amerikan sisteminde yer almayan hususlar var. Mesela başkana parlamentoyu fesih yetkisi veriyorsunuz.
Doğrudur. Bizim getirdiğimiz teklifte Amerikan modelinden kısmi bir sapma var. Ama haklıyız. Haklılığımız nerede? Şurada: Amerikan modelinde bir tıkanma olduğunda açacak bir şey yok. Sistem kilitleniyor, kanun çıkmıyor, bütçe geçmiyor. Biz bir çıkış yolu aradık. Eğer Meclis kanun çıkarmazsa ve işleri tıkarsa, başkanın seçim kararı alma hakkı var. Ama sadece Meclis için seçim kararı alamıyor Başkan... Bu durumda kendisi için de seçim yapılıyor. Yani hem Meclis seçimi hem başkanlık seçimi...
Sizin getirdiğiniz teklifte Meclis de başkanı görevden alabiliyor değil mi?
Evet... Parlamento "Bu başkan biraz deli galiba, ne yaptığı belli olmuyor, abuk sabuk şeyler yapıyor" diyebilir ve başkanlık seçimine gidebilir. Ama tabii Meclis de seçime gitmek zorunda.
O zaman sizin teklifte başkana verilen hak, Meclis'e de verilmiş.
Aynen öyle... Gazetelere bakıyorsun, "Başkana fesih yetkisi" diyorlar. İyi de kardeşim başkan, Meclis'i feshederse kendi de seçime gidiyor, bunu da yazsana... Ya da Meclis'in de başkanı görevden alma yetkisi var, bunu da yazsana.
Doğru. İşin bu kısmı pek dillendirilmedi.
Ben bunları anlattığımda "A hocam, bu da mı vardı" diyorlar. Var tabii kardeşim, olmaz olur mu? Güney Amerika'da, Uruguay'da, Paraguay'da bu sistem niye işlemiyor? Çünkü oralarda bu yetkiler tek taraflı var. Diktatör adam zaten... Seçim bile yapmıyor.
Yani tek taraflı fesih yetkisi olursa iş diktatörlüğe mi gider?
Gider tabii... Hiç şüphen olmasın.
Sizin getirdiğiniz teklifte başkana kanun gücünde kararname çıkarma yetkisi de veriliyor. Bu da Amerikan sisteminde yok? Bu da tehlikeli bir yetki değil mi?
Bu husus basında çok eleştiri aldı. Bunu düzeltebiliriz. Başka bir formül bulabiliriz. Tartışabiliriz. Burada amaç, Meclis'i yetkisini kullanmaya zorlamak. Yetkisine karışma yok. Kanuna karışma yok. Kanun yapmasına zorlama var. İstenen şu: Başkan ile Meclis arasında zıtlaşma olursa... Bir ara yol olarak, acil durumlarda başkan kanun gücünde kararnameyle işleri yürütebilir. Ama Meclis o konuda kanun çıkardığı an bu kararname düşer.
Solcu başkan... Neden olmasın?
Türkiye'de sol, başkanlık sistemine karşı... Ne diyorsunuz bu konuda?
Sol kesimin bir saplantısı var. Türkiye'de yüzde 35 sol, yüzde 65 sağ var sanıyorlar. Bu geçmişte doğruydu ama artık böyle değil. Artık bir ailede anne, baba, oğlan, kız... Dördü de ayrı partilere oy veriyor.
Yani solcuların başkanlık sisteminde şansı olur mu diyorsunuz?
Ey sol! Elli yıllık parlamenter rejimde kaç defa geldin? Sen bu modelde zaten gelemiyorsun. Ama başkanlık modeli gelsin, samimi olarak söylüyorum, solcu başkan seçilir. Nasıl seçilir? İki dönem sağdan gelir, üçüncü dönem soldan gelir. Çünkü başkanlık sisteminde ılımlılık esas olur. Herkesin oyunu almak için yumuşak söylemle hareket edilir. Bu ılımlılık nedeniyle bir-iki defa sağı deneyen seçmen, bir kez de solu deneyebilir.
AK Parti kurucususunuz. Üç dönemdir partidesiniz. Ama bakan olamadınız. Kırgın olduğunuzu da pek saklamıyorsunuz.
Bir kırgınlık var ama küslük dozunda değil. Mesele yapmadım. Yeri geldi söyledim ama. Bu da ayıplandı. Kendisi için bakanlık istiyor falan dediler. Ben, "Canım bakanlık istemiyor" desem, olmaz. Çok doğal bir şey bu... Ben zaten en çok bundan kaybediyorum. Doğal konuşuyorum, bazıları buradaki samimiyeti anlamıyor. Bakanlık yapan arkadaşlarımız gayet güzel yapıyorlar. Ama biz de yaparız. Bizim neyimiz eksik?
'Çok para veriyorsunuz ama hiçbiri organik değil'
Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Rüştü Kutlu, ’organik’ adı altında oldukça yüksek fiyatlara satılan tavuk etinin seri üretiminin imkansız olduğunu, dünyada ve Türkiye’de hormonlu tavuk etinin de olmadığını, her pilice tek tek hormon uygulamanın mümkün olmadığını söyledi.
Prof. Dr. Hasan Rüştü Kutlu, Çukurova Üniversitesi çatısı altında TUBİTAK desteği ile kurulan AR-GE kümesinde yürüttükleri çalışmalar hakkında açıklama yaptı. Prof. Dr. Kutlu, ’organik tavuk’ ismi altında çok yüksek fiyatlara piliç veya tavuk eti satıldığını belirterek Türkiye’de organik tavuk olmadığını savundu. Organik tavuk üretiminin araştırma bazında kolay, ancak seri üretimde imkansız olduğunu ileri süren Kutlu, "Çünkü bu konuyla ilgili olan mevzuata göre, organik hayvansal üretimde kullanılacak hayvanların ve yemlerin öncelikle organik olması gerekiyor. Türkiye’de organik denilebilecek çiftlik hayvanlarını ancak ve ancak dağa yakın etek bölgelerde, geçit bölgelerinde, orman kenarlarında bulmak mümkün. Onun dışında geniş üretim alanlarında, Ege, Marmara, Çukurova ve İç Anadolu gibi modern tarım uygulamalarının yapıldığı, kimyasal gübre ve zirai ilaç kullanımının yaygın olduğu bölgelerde yetiştirilen hayvanların ve yemlerinin organikliğinden söz etmek mümkün değil" dedi.
DUDAK UÇUKLATAN RAKAMLARA SATILIYOR
Tavukçulukta da çok değişik organik ürünler olduğunu marketlerde ve satış reyonlarında görüldüğünü anlatan Kutlu şu bilgileri verdi:
"Etiket fiyatlarına baktığımız zaman dudak uçuklatan rakamlarla satışa sunulduğunu görüyoruz. Bu ürünlerin mevzuata göre organik olmaları hemen hemen imkansız. Bu ürünlerin organik olduğu belgesi veya sertifikası yok. Yalnızca adı var, üreticiye güvenmekten başka şansınız yok. Modern tarım tekniklerinin uygulandığı ülkemizde organik yem üretimi yapılamamaktadır. Hayvan materyali organik olduğu iddia edilse dahi elde edilen hayvansal ürünün organik olması mümkün değil. Mevzuata göre üretimi yapılan piliç-tavuk eti veya yumurtasının organik olabilmesi için pek çok koşul var. İlk iki koşul yemin ve hayvan materyalinin organik olması. Maalesef ülkemizde bunun ikisi de yok.
Ülkemizde açık alanda veya merada yapılan tavukçuluk organik tavukçuluk gibi algılanmakta veya bu yönde algı yaratılmaya çalışılmakta, ürün organik olarak tanıtılmakta, çok yüksek fiyatlarla pazarlanmakta. Tüketici istismarı olarak da nitelendirilebilecek bu olay, sağlıklı tavuk eti tüketimine de darbe vurmaktadır. Nerede yetiştirildiği, hangi hijyen koşullarında yetiştirildiği, kesilip tüketiciye ulaştırıldığı bilinmeyen bu ürünlere güvenli gıda demek mümkün değil. Konuyla ilgili yapılan araştırmalarda bu tür ürünlerin ciddi mikrobiyolojik riskleri taşıdığı da saptanmış."
HORMON UYGULAMASI YOK
Tavukçuluk sektöründe hiçbir zaman ’hormon’ kullanılmadığını da vurgulayan Kutlu, şöyle dedi:
"Dünyada ve Türkiye’de seri üretim yapılan işletmelerde hormon kullanımı mümkün değil. Uzun yıllar ıslah çalışmaları sonucu elde edilen çabuk gelişen ve büyüyen hibritlerle üretim yapılıyor. Hormon uygulaması olabilmesi için hormonların hayvanlara tek tek enjeksiyonla verilmesi gerekir. 50-100 binlik hayvan kapasitesine sahip bir kümeste tek tek hayvanlara hormon uygulaması yapmak ekonomik olmadığı gibi doğru bir sonuç alınabilecek işlem de değildir. Markalı ürünler üretim süreci kontrol altına alındığı için çok daha güvenli. Bakanlık tarafından çok ciddi bir şekilde denetim altında tutuluyor bu konu. Organik adı altında üretilip satılan piliç veya tavuk etleri kaynağı ve güvenilirliği sorunlu ürünler olup, tüketici sağlığı açısından asla tercih edilmemesi gereken riskli gıdalardır."
Prof. Dr. Hasan Rüştü Kutlu, Çukurova Üniversitesi çatısı altında TUBİTAK desteği ile kurulan AR-GE kümesinde yürüttükleri çalışmalar hakkında açıklama yaptı. Prof. Dr. Kutlu, ’organik tavuk’ ismi altında çok yüksek fiyatlara piliç veya tavuk eti satıldığını belirterek Türkiye’de organik tavuk olmadığını savundu. Organik tavuk üretiminin araştırma bazında kolay, ancak seri üretimde imkansız olduğunu ileri süren Kutlu, "Çünkü bu konuyla ilgili olan mevzuata göre, organik hayvansal üretimde kullanılacak hayvanların ve yemlerin öncelikle organik olması gerekiyor. Türkiye’de organik denilebilecek çiftlik hayvanlarını ancak ve ancak dağa yakın etek bölgelerde, geçit bölgelerinde, orman kenarlarında bulmak mümkün. Onun dışında geniş üretim alanlarında, Ege, Marmara, Çukurova ve İç Anadolu gibi modern tarım uygulamalarının yapıldığı, kimyasal gübre ve zirai ilaç kullanımının yaygın olduğu bölgelerde yetiştirilen hayvanların ve yemlerinin organikliğinden söz etmek mümkün değil" dedi.
DUDAK UÇUKLATAN RAKAMLARA SATILIYOR
Tavukçulukta da çok değişik organik ürünler olduğunu marketlerde ve satış reyonlarında görüldüğünü anlatan Kutlu şu bilgileri verdi:
"Etiket fiyatlarına baktığımız zaman dudak uçuklatan rakamlarla satışa sunulduğunu görüyoruz. Bu ürünlerin mevzuata göre organik olmaları hemen hemen imkansız. Bu ürünlerin organik olduğu belgesi veya sertifikası yok. Yalnızca adı var, üreticiye güvenmekten başka şansınız yok. Modern tarım tekniklerinin uygulandığı ülkemizde organik yem üretimi yapılamamaktadır. Hayvan materyali organik olduğu iddia edilse dahi elde edilen hayvansal ürünün organik olması mümkün değil. Mevzuata göre üretimi yapılan piliç-tavuk eti veya yumurtasının organik olabilmesi için pek çok koşul var. İlk iki koşul yemin ve hayvan materyalinin organik olması. Maalesef ülkemizde bunun ikisi de yok.
Ülkemizde açık alanda veya merada yapılan tavukçuluk organik tavukçuluk gibi algılanmakta veya bu yönde algı yaratılmaya çalışılmakta, ürün organik olarak tanıtılmakta, çok yüksek fiyatlarla pazarlanmakta. Tüketici istismarı olarak da nitelendirilebilecek bu olay, sağlıklı tavuk eti tüketimine de darbe vurmaktadır. Nerede yetiştirildiği, hangi hijyen koşullarında yetiştirildiği, kesilip tüketiciye ulaştırıldığı bilinmeyen bu ürünlere güvenli gıda demek mümkün değil. Konuyla ilgili yapılan araştırmalarda bu tür ürünlerin ciddi mikrobiyolojik riskleri taşıdığı da saptanmış."
HORMON UYGULAMASI YOK
Tavukçuluk sektöründe hiçbir zaman ’hormon’ kullanılmadığını da vurgulayan Kutlu, şöyle dedi:
"Dünyada ve Türkiye’de seri üretim yapılan işletmelerde hormon kullanımı mümkün değil. Uzun yıllar ıslah çalışmaları sonucu elde edilen çabuk gelişen ve büyüyen hibritlerle üretim yapılıyor. Hormon uygulaması olabilmesi için hormonların hayvanlara tek tek enjeksiyonla verilmesi gerekir. 50-100 binlik hayvan kapasitesine sahip bir kümeste tek tek hayvanlara hormon uygulaması yapmak ekonomik olmadığı gibi doğru bir sonuç alınabilecek işlem de değildir. Markalı ürünler üretim süreci kontrol altına alındığı için çok daha güvenli. Bakanlık tarafından çok ciddi bir şekilde denetim altında tutuluyor bu konu. Organik adı altında üretilip satılan piliç veya tavuk etleri kaynağı ve güvenilirliği sorunlu ürünler olup, tüketici sağlığı açısından asla tercih edilmemesi gereken riskli gıdalardır."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)