İsviçre merkezli Global araştırma ağı WIN/Gallup International’ın son çalışmasında dünyada ülkelere göre dindarlık oranı ortaya konuldu. Araştırma sonucunda dünya nüfusunun 3’te ikisinin kendisini dindar olarak tanımladığı çıktı.
Hürriyet'in haberine göre; Türkiye’de dindar olduğunu söyleyenler yüzde 79 çıktı. Yüzde 13’lük bir kesim ise ‘dindar değilim’ cevabını verdi. Türkiyeli ateistlerin oranının yüzde 2 olarak görüldüğü araştırmada kendisini din konusunda herhangi bir şekilde tanımlamayanların ya da soruya cevap vermeyenlerin oranı yüzde 6 oldu.
Dünyanın en dindar ülkesi yüzde 94’le Tayland olurken, bunu Ermenistan, Bangladeş, Gürcistan ve Fas yüzde 93’le takip etti. Çin, yüzde 7 ile dindarlığın en az olduğu ülke olarak dikkat çekti. Çinlilerin yüzde 61’i ateist olduklarını söyledi.
Japonya’da dindar olduğunu söyleyenler yüzde 13 olurken, İsveç yüzde 19, Çek Cumhuriyeti yüzde 23 ve Hollanda yüzde 26 ile en az dindar nüfus barındıran diğer ülkeler olarak sıralandı. Türkiye’nin yanı sıra Ortadoğu’da araştırmanın yapıldığı ülkeler İsrail ve Filistin oldu. Filistin’de ‘dindarım’ diyenler yüzde 75 çıktı. İsrail’de bu oran yüzde 30 oldu.
WIN/Gallup International’ın çalışması gençler arasında dine verilen önemin yüksekliğini ortaya koydu. 25-34 arasındaki yaş grubunda dindarlık yüzde 65’in üzerine çıktı. 55 yaş üstündekilerde bu oran yüzde 60’ın altına düştü.
13 Nisan 2015 Pazartesi
Anıtkabir'de bir ilk yaşanacak
Çanakkale Savaşlarının 100. yıldönümünde vatan için canlarını feda eden 57. Alay, Anıtkabir’de tarihte görülmemiş bir törenle anılacak. 24 Nisan tarihinde Anıtkabir ilk kez 24 saat boyunca ziyaretçilere açık olacak.
Dünya Savaşı’nın en önemli cephesi olarak kabul edilen Çanakkale Savaşları’nın başlangıcı kabul edilen, Mustafa Kemal’in Anzak çıkarmasını durdurmak amacıyla harekete geçerek, cephede tamamının canını vatan için feda ettiği 57. Alay’ın şanlı günü olan 24 Nisan 1915 tarihi Anıtkabir’de görkemli bir törenle anılıyor.
Anma töreni nedeniyle Genelkurmay Başkanlığı kararıyla Anıtkabir sabaha kadar halka açık kalacak. Atatürk’ün ebedi istirahatgâhı olan Anıtkabir’de 24 Nisan’ı 25 Nisan’ a bağlayan gece sabaha kadar Çanakkale şehitleri için nöbet tutulacak.
ŞAFAK YÜRÜYÜŞÜ
Sanayici Girişimci ve Yatırımcı İşadamları Derneği (SAGİYAD) ile Anıtkabir Komutanlığı’nın ortaklaşa düzenlediği anma töreninde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün huzurunda 24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece de Anıtkabir içindeki müze bölümü dışındaki tüm alanlar halkın hizmetinde olacak. Gece yapılacak anma töreninde barış fenerleri havaya bırakılacak. Türk Kızılay’ı da ziyaretçilere Anıtkabir'de sabah saat 04.00’da kırık buğday çorbası ve kuru ekmek ikram edecek. Daha sonra güneşin doğmasına yakın bir zamanda anma törenine katılanlar Aslanlı Yoldan şafak yürüyüşüne geçerek mozoleye çelenk bırakacak. Anıtkabir’deki askerler o geceye özel olarak Çanakkale’de Türk askerinin kullandığı üniformalarla nöbet tutacak.
Anıtkabir Komutanlığı tarafından da daha önce hiç yayınlanmamış Çanakkale belgeselleri yayınlanacak.
(Erdinç Çelikkan / Hürriyet)
Dünya Savaşı’nın en önemli cephesi olarak kabul edilen Çanakkale Savaşları’nın başlangıcı kabul edilen, Mustafa Kemal’in Anzak çıkarmasını durdurmak amacıyla harekete geçerek, cephede tamamının canını vatan için feda ettiği 57. Alay’ın şanlı günü olan 24 Nisan 1915 tarihi Anıtkabir’de görkemli bir törenle anılıyor.
Anma töreni nedeniyle Genelkurmay Başkanlığı kararıyla Anıtkabir sabaha kadar halka açık kalacak. Atatürk’ün ebedi istirahatgâhı olan Anıtkabir’de 24 Nisan’ı 25 Nisan’ a bağlayan gece sabaha kadar Çanakkale şehitleri için nöbet tutulacak.
ŞAFAK YÜRÜYÜŞÜ
Sanayici Girişimci ve Yatırımcı İşadamları Derneği (SAGİYAD) ile Anıtkabir Komutanlığı’nın ortaklaşa düzenlediği anma töreninde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün huzurunda 24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece de Anıtkabir içindeki müze bölümü dışındaki tüm alanlar halkın hizmetinde olacak. Gece yapılacak anma töreninde barış fenerleri havaya bırakılacak. Türk Kızılay’ı da ziyaretçilere Anıtkabir'de sabah saat 04.00’da kırık buğday çorbası ve kuru ekmek ikram edecek. Daha sonra güneşin doğmasına yakın bir zamanda anma törenine katılanlar Aslanlı Yoldan şafak yürüyüşüne geçerek mozoleye çelenk bırakacak. Anıtkabir’deki askerler o geceye özel olarak Çanakkale’de Türk askerinin kullandığı üniformalarla nöbet tutacak.
Anıtkabir Komutanlığı tarafından da daha önce hiç yayınlanmamış Çanakkale belgeselleri yayınlanacak.
(Erdinç Çelikkan / Hürriyet)
Bahçeli'den çok sert açıklama; AKP ile PKK
MHP lideri Devlet Bahçeli Ağrı'daki çatışmayla ilgili açıklama yaptı. Bahçeli yaptığı yazılı açıklamada "Şayet AKP ile PKK arasında danışıklı dövüş bir saldırı planlanmış ve Mehmetçiğin kanı üzerinden bir siyaset tasarımı projelendirilmişse, bilinsin ki bunun hesabını hiç kimse veremeyecektir." dedi.
İşte MHP lideri Bahçeli'nin yazılı açıklamasının tam metni:
"Türkiye risk ve tehditlerin genişleyip cesamet kazandığı hazin ve hüsran verici bir dönemin tüm sonuçlarını yaşamaktadır. İç ve dış politikanın şalteri inmiş, belirsizlikler korkunç ve kahredici seviyelere ulaşmıştır. 7 Haziran seçimlerine 55 gün kala huzursuzluk girdabı derinleşmekte, sancılı bekleyişler tırmanmakta, provokasyon ve problem alanları yaygınlaşmaktadır. Sistem değişikliğini gündemine alan Erdoğan ve Davutoğlu ateşle oynamakta, oldubittiye getirerek Türkiye’yi tek taraflı feshetmeyle oyalanmaktadır.
"ANKARA'YI PARSEL PARSEL SATMA İDDİALARI..."
AKP içinde yaşanan kontrollü gerginlikler, birbirini suçlayan malum şahısların kör dövüşü, Ankara’yı parsel parsel satma iddiaları, paralel ithamları, seçimler sonrasına tehdit dolu sözlerle verilen randevular aynı amaca hizmet etmektedir.
Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” açıklaması, klasik bir PKK dayatması olan izleme heyeti kurulması konusunda hükümetle görüş ayrılığına düşmesi ve Dolmabahçe’de canibaşının 10 maddelik ihanet metininin okunması sırasındaki görüntüleri eleştirmesi tesadüfi değildir.
“AKP TÜRK MİLLETİNİN AKLIYLA ALAY ETMEKTEDİR”
Görülmektedir ki AKP, Türk milletinin aklı ve irfanıyla alay etmektedir. Erdoğan’ın başını çektiği fitne-fesat kampanyası, yürürlükteki sistemin sorun yumağı olduğunu, böyle gidilemeyeceğini, daha fazla mesafe alınamayacağını farklı doz ve ölçekte ispatlamanın gayretkeşliği içindedir. Oynanan kirli oyun Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya odaklıdır. Tüm hesaplar buna yöneliktir. Bütün sıkıntıların anası gibi lanse edilen parlamenter sistem mimlenirken, başkanlık sistemi övülmekte ve öne çıkarılmaktadır.
“ERDOĞAN’IN UCUBE YORUMU…”
Erdoğan’ın gömleğin dar gelmesiyle ilgili dayanıksız, temelsiz ve ucube yorumu Türkiye’nin içten içe erimesi ve çökmesi anlamına gelmektedir. Uzunca bir süredir gururla giydiği BOP gömleğini ülkemizin üzerine geçirmeye çalışan bu sorumsuz zihniyetin tamamıyla kontrolünü yitirdiği, basiretini kaybettiği, akli melekelerini gömdüğü ortadadır.
Erdoğan güdümünde süren ve mesafe alan PKK’yla kanlı-barutlu pazarlıklar başkanlık sistemine dönük bir ihanet aşısı, çirkin bir tezgâhtır. PKK silah bırakmayacağını söylemesine rağmen, hükümetin çözülme sürecindeki ısrarı, sürdürülen ihanet müzakerelerindeki kararlılığı şüphesiz ki çürümüşlüğün tescili, Türkiye düşmanlığının resen somutlaşmış halidir.
“AKP ÇÖZÜM DEDİKÇE…”
PKK, Türkiye vatanı ve milletiyle teslim olmadan silahın devreden çıkarılmayacağını her defasında meydan okur gibi duyurmaktadır. AKP çözüm dedikçe PKK namluyu üzerimize çevirmektedir. AKP eğildikçe, büküldükçe, sırnaştıkça; PKK, silahın ortaya çıkış şartları kaldırılmadıktan sonra çözüm yok demektedir. AKP taviz verip teslimiyetçilikte aşılması güç yeni rekorlar kırdıkça PKK cesaret kazanmakta, imkân ve kabiliyetini artırmaktadır.
Erdoğan silahların betona gömülmesiyle ilgili eften püften açıklamalardan medet umdukça PKK kızışmakta, kudurmakta ve kan dökmek için tetiğe basmaktadır. Mart ayının son günlerinde Hakkâri’nin Yüksekova ilçesindeki Dağlıca Karakolu’na havan topu atan, makineli tüfeklerle saldıran terör örgütü pazarlık gücünü yükseltmenin tek yolunun silah olduğunu tekrar göstermiştir.
Ankara’da kucaklanan bölücüler Doğu ve Güneydoğu’da Türkiye’yi AKP’yle birlikte kundaklamaktadır. Saraylarda ağırlanan hain emeller dağlardan şehirlere inerek Türk vatanını ur gibi sarmaktadır. Nitekim tehdit ve bekamızla ilgili kaygılar hazmedilemeyecek boyutlardadır.
11-12 Nisan 2015 tarihinde, Ağrı’nın Diyadin ilçesi Yukarıtütek Köyü bölgesinde PKK’lılar tarafından organize edilen ve adına Bahar Şenliği denilen bölücü kumpasın terör örgütü propagandasına dönüşmesi esasen şaşırtıcı görülmemelidir. Fırsattan istifade eden teröristlerin Mehmetçiğe uzun namlulu silahlarla saldırması ve sonuç itibariyle dört vatan evladının yaralanması AKP-PKK pazarlıklarının alçak bir neticesidir. Ağrı’da çıkan çatışmalar saatlerce sürmüş, teröristler öldürmek ve her değerimize kast etmek için adeta seferber olmuşlardır.
“ŞAYET BİR DANIŞIKLI DÖVÜŞ VARSA…”
Şayet AKP ile PKK arasında danışıklı dövüş bir saldırı planlanmış ve Mehmetçiğin kanı üzerinden bir siyaset tasarımı projelendirilmişse, bilinsin ki bunun hesabını hiç kimse veremeyecektir. 7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimi’nin kana bulanması ve kışkırtılan kutuplaşma üzerinden oy devşirilmesi hesaplanmışsa bu iğrenç senaryonun, bu hayasız niyetin aktörleri mahşeri vicdanda ilelebet hain olarak damgalanacaktır.
“DAVUTOĞLU’NUN TELAŞA KAPILMASI DİKKATLERDEN KAÇMAMIŞTIR”
Bu itibarla ne Erdoğan ne de Başbakan’ın sözleri samimiyet ve inandırıcılıkla bağdaşmamaktadır. Davutoğlu’nun HDP’nin Eşgenel Başkanı’yla nafile yere atışması, gündeme bomba gibi düşen bazı iddialar karşısında telaşa kapılması dikkatlerden elbette kaçmamıştır.
AKP’nin milletimizle arası açıldıkça, milli iradenin teveccüh ve takdirinden mahrum kaldıkça paniklemesi ve bu kapsamda Türkiye’ye tuzak kurması çok güçlü bir ihtimal olarak karşımızdadır. AKP-HDP-PKK sacayağı ayakta kalabilmek için her ahlaksız yol ve vasıtaya başvurabileceklerdir.
AKP pamuğun içinden çekilen tikene dönmüştür. Artık kamu düzeninden hiç kimse bahsedemeyecektir. İhanet süreci devam ettiği müddetçe hiç kimse huzur ve emniyetten söz açamayacaktır. Milli güvenliğimiz AKP-PKK tarafından lime lime doğranmaktadır.
“HDP DURMADAN TEHDİTLERİ SIRALAMAKTADIR”
Erdoğan ve Davutoğlu kendi başlarını derde sokmakla kalmamış, Türkiye’yi de dara düşürmüş, terörün kanlı ellerine göz göre göre milli varlığı mahkûm etmişlerdir. İlaveten PKK ve siyasi uzantısı HDP durmadan tehditlerini sıralamaktadır.
“BARAJI AŞMASI KONUSUNDA LOBİ YÜRÜTÜLÜYOR”
Buna yanında HDP’nin barajı aşması konusunda muazzam bir lobi çalışması yürütüldüğü de herkesin malumudur. Kaleminden nifak ve zehir damlayan sözde gazeteci ve yazarlar, Türkiye’nin aleyhine faaliyet gösteren omurgasız sivil toplum kuruluşları, yarım aydınlar, mensubiyet ve kimlik buhranı yaşayan köksüzler HDP’nin gönüllü propagandasına dahil olacak kadar küçülmüşlerdir.
“BÖLÜCÜLÜK TAVAN YAPMIŞTIR”
PKK-HDP, AKP’den aldığı prim ve gösterilen kolaylıklarla her yere nüfuz etmiştir. Ne hazindir ki, bölücülük tavan yapmış, taban bulmuştur. Bunun yegâne nedeni ise çözülme sürecindeki kaygan ve endişe verici ilerlemelerdir.
“ERDOĞAN MİLLETVEKİLİ SAYISIYLA UĞRAŞIRKEN…”
İhanet sürecinin mimarı Erdoğan “Yeni Türkiye, başkanlık ve 400’den 335’e” düşürdüğü milletvekili sayısıyla uğraşırken Türkiye adım adım uçuruma yuvarlanmaktadır. Şunu da herkes bilmelidir ki, yakında süreç kepazeliğiyle ilgili açılacak davanın bir numaralı sanığı şu anda kaçak ve karanlık sarayda mukimdir. Erdoğan ne söylerse söylesin, nerede durursa dursun, son günlerdeki sözleriyle ne kadar çark ederse etsin terör örgütleriyle girdiği bulanık ve gayri ahlaki ilişkilerinden dolayı sonuna kadar sorumludur.
“TÜRK MİLLETİ 55 GÜN SONRA SON SÖZÜNÜ SÖYLEYECEK”
Türk milleti 55 gün sonra tartışılmaz son sözünü söyleyecek, tarih bir kez daha hükmünü verecek ve melanet korosunun kara kaplı defteri açılmamak üzere kapanacaktır.
(Kaynak:hürriyet.com.tr)
İşte MHP lideri Bahçeli'nin yazılı açıklamasının tam metni:
"Türkiye risk ve tehditlerin genişleyip cesamet kazandığı hazin ve hüsran verici bir dönemin tüm sonuçlarını yaşamaktadır. İç ve dış politikanın şalteri inmiş, belirsizlikler korkunç ve kahredici seviyelere ulaşmıştır. 7 Haziran seçimlerine 55 gün kala huzursuzluk girdabı derinleşmekte, sancılı bekleyişler tırmanmakta, provokasyon ve problem alanları yaygınlaşmaktadır. Sistem değişikliğini gündemine alan Erdoğan ve Davutoğlu ateşle oynamakta, oldubittiye getirerek Türkiye’yi tek taraflı feshetmeyle oyalanmaktadır.
"ANKARA'YI PARSEL PARSEL SATMA İDDİALARI..."
AKP içinde yaşanan kontrollü gerginlikler, birbirini suçlayan malum şahısların kör dövüşü, Ankara’yı parsel parsel satma iddiaları, paralel ithamları, seçimler sonrasına tehdit dolu sözlerle verilen randevular aynı amaca hizmet etmektedir.
Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” açıklaması, klasik bir PKK dayatması olan izleme heyeti kurulması konusunda hükümetle görüş ayrılığına düşmesi ve Dolmabahçe’de canibaşının 10 maddelik ihanet metininin okunması sırasındaki görüntüleri eleştirmesi tesadüfi değildir.
“AKP TÜRK MİLLETİNİN AKLIYLA ALAY ETMEKTEDİR”
Görülmektedir ki AKP, Türk milletinin aklı ve irfanıyla alay etmektedir. Erdoğan’ın başını çektiği fitne-fesat kampanyası, yürürlükteki sistemin sorun yumağı olduğunu, böyle gidilemeyeceğini, daha fazla mesafe alınamayacağını farklı doz ve ölçekte ispatlamanın gayretkeşliği içindedir. Oynanan kirli oyun Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya odaklıdır. Tüm hesaplar buna yöneliktir. Bütün sıkıntıların anası gibi lanse edilen parlamenter sistem mimlenirken, başkanlık sistemi övülmekte ve öne çıkarılmaktadır.
“ERDOĞAN’IN UCUBE YORUMU…”
Erdoğan’ın gömleğin dar gelmesiyle ilgili dayanıksız, temelsiz ve ucube yorumu Türkiye’nin içten içe erimesi ve çökmesi anlamına gelmektedir. Uzunca bir süredir gururla giydiği BOP gömleğini ülkemizin üzerine geçirmeye çalışan bu sorumsuz zihniyetin tamamıyla kontrolünü yitirdiği, basiretini kaybettiği, akli melekelerini gömdüğü ortadadır.
Erdoğan güdümünde süren ve mesafe alan PKK’yla kanlı-barutlu pazarlıklar başkanlık sistemine dönük bir ihanet aşısı, çirkin bir tezgâhtır. PKK silah bırakmayacağını söylemesine rağmen, hükümetin çözülme sürecindeki ısrarı, sürdürülen ihanet müzakerelerindeki kararlılığı şüphesiz ki çürümüşlüğün tescili, Türkiye düşmanlığının resen somutlaşmış halidir.
“AKP ÇÖZÜM DEDİKÇE…”
PKK, Türkiye vatanı ve milletiyle teslim olmadan silahın devreden çıkarılmayacağını her defasında meydan okur gibi duyurmaktadır. AKP çözüm dedikçe PKK namluyu üzerimize çevirmektedir. AKP eğildikçe, büküldükçe, sırnaştıkça; PKK, silahın ortaya çıkış şartları kaldırılmadıktan sonra çözüm yok demektedir. AKP taviz verip teslimiyetçilikte aşılması güç yeni rekorlar kırdıkça PKK cesaret kazanmakta, imkân ve kabiliyetini artırmaktadır.
Erdoğan silahların betona gömülmesiyle ilgili eften püften açıklamalardan medet umdukça PKK kızışmakta, kudurmakta ve kan dökmek için tetiğe basmaktadır. Mart ayının son günlerinde Hakkâri’nin Yüksekova ilçesindeki Dağlıca Karakolu’na havan topu atan, makineli tüfeklerle saldıran terör örgütü pazarlık gücünü yükseltmenin tek yolunun silah olduğunu tekrar göstermiştir.
Ankara’da kucaklanan bölücüler Doğu ve Güneydoğu’da Türkiye’yi AKP’yle birlikte kundaklamaktadır. Saraylarda ağırlanan hain emeller dağlardan şehirlere inerek Türk vatanını ur gibi sarmaktadır. Nitekim tehdit ve bekamızla ilgili kaygılar hazmedilemeyecek boyutlardadır.
11-12 Nisan 2015 tarihinde, Ağrı’nın Diyadin ilçesi Yukarıtütek Köyü bölgesinde PKK’lılar tarafından organize edilen ve adına Bahar Şenliği denilen bölücü kumpasın terör örgütü propagandasına dönüşmesi esasen şaşırtıcı görülmemelidir. Fırsattan istifade eden teröristlerin Mehmetçiğe uzun namlulu silahlarla saldırması ve sonuç itibariyle dört vatan evladının yaralanması AKP-PKK pazarlıklarının alçak bir neticesidir. Ağrı’da çıkan çatışmalar saatlerce sürmüş, teröristler öldürmek ve her değerimize kast etmek için adeta seferber olmuşlardır.
“ŞAYET BİR DANIŞIKLI DÖVÜŞ VARSA…”
Şayet AKP ile PKK arasında danışıklı dövüş bir saldırı planlanmış ve Mehmetçiğin kanı üzerinden bir siyaset tasarımı projelendirilmişse, bilinsin ki bunun hesabını hiç kimse veremeyecektir. 7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimi’nin kana bulanması ve kışkırtılan kutuplaşma üzerinden oy devşirilmesi hesaplanmışsa bu iğrenç senaryonun, bu hayasız niyetin aktörleri mahşeri vicdanda ilelebet hain olarak damgalanacaktır.
“DAVUTOĞLU’NUN TELAŞA KAPILMASI DİKKATLERDEN KAÇMAMIŞTIR”
Bu itibarla ne Erdoğan ne de Başbakan’ın sözleri samimiyet ve inandırıcılıkla bağdaşmamaktadır. Davutoğlu’nun HDP’nin Eşgenel Başkanı’yla nafile yere atışması, gündeme bomba gibi düşen bazı iddialar karşısında telaşa kapılması dikkatlerden elbette kaçmamıştır.
AKP’nin milletimizle arası açıldıkça, milli iradenin teveccüh ve takdirinden mahrum kaldıkça paniklemesi ve bu kapsamda Türkiye’ye tuzak kurması çok güçlü bir ihtimal olarak karşımızdadır. AKP-HDP-PKK sacayağı ayakta kalabilmek için her ahlaksız yol ve vasıtaya başvurabileceklerdir.
AKP pamuğun içinden çekilen tikene dönmüştür. Artık kamu düzeninden hiç kimse bahsedemeyecektir. İhanet süreci devam ettiği müddetçe hiç kimse huzur ve emniyetten söz açamayacaktır. Milli güvenliğimiz AKP-PKK tarafından lime lime doğranmaktadır.
“HDP DURMADAN TEHDİTLERİ SIRALAMAKTADIR”
Erdoğan ve Davutoğlu kendi başlarını derde sokmakla kalmamış, Türkiye’yi de dara düşürmüş, terörün kanlı ellerine göz göre göre milli varlığı mahkûm etmişlerdir. İlaveten PKK ve siyasi uzantısı HDP durmadan tehditlerini sıralamaktadır.
“BARAJI AŞMASI KONUSUNDA LOBİ YÜRÜTÜLÜYOR”
Buna yanında HDP’nin barajı aşması konusunda muazzam bir lobi çalışması yürütüldüğü de herkesin malumudur. Kaleminden nifak ve zehir damlayan sözde gazeteci ve yazarlar, Türkiye’nin aleyhine faaliyet gösteren omurgasız sivil toplum kuruluşları, yarım aydınlar, mensubiyet ve kimlik buhranı yaşayan köksüzler HDP’nin gönüllü propagandasına dahil olacak kadar küçülmüşlerdir.
“BÖLÜCÜLÜK TAVAN YAPMIŞTIR”
PKK-HDP, AKP’den aldığı prim ve gösterilen kolaylıklarla her yere nüfuz etmiştir. Ne hazindir ki, bölücülük tavan yapmış, taban bulmuştur. Bunun yegâne nedeni ise çözülme sürecindeki kaygan ve endişe verici ilerlemelerdir.
“ERDOĞAN MİLLETVEKİLİ SAYISIYLA UĞRAŞIRKEN…”
İhanet sürecinin mimarı Erdoğan “Yeni Türkiye, başkanlık ve 400’den 335’e” düşürdüğü milletvekili sayısıyla uğraşırken Türkiye adım adım uçuruma yuvarlanmaktadır. Şunu da herkes bilmelidir ki, yakında süreç kepazeliğiyle ilgili açılacak davanın bir numaralı sanığı şu anda kaçak ve karanlık sarayda mukimdir. Erdoğan ne söylerse söylesin, nerede durursa dursun, son günlerdeki sözleriyle ne kadar çark ederse etsin terör örgütleriyle girdiği bulanık ve gayri ahlaki ilişkilerinden dolayı sonuna kadar sorumludur.
“TÜRK MİLLETİ 55 GÜN SONRA SON SÖZÜNÜ SÖYLEYECEK”
Türk milleti 55 gün sonra tartışılmaz son sözünü söyleyecek, tarih bir kez daha hükmünü verecek ve melanet korosunun kara kaplı defteri açılmamak üzere kapanacaktır.
(Kaynak:hürriyet.com.tr)
Sahneleri bıraktı Yüksekova'da öğretmen oldu
Müzikle küçük yaşta tanışan ve sahne alarak şarkılarını seslendiren Duygu Rüzgar, şimdi öğretmen olarak atandığı Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde müzik aşkını öğrencilerine aktarıyor.
Henüz 3 yaşlarındayken ailesinin müzikle olan ilgisiyle şarkı ve türkülerle tanışan Sivaslı Duygu Rüzgar (33), yıllar geçtikçe müziğe sımsıkı sarılarak bu alanda eğitimler almaya başladı. Rüzgar, 15 yaşından itibaren çeşitli organizasyonlarda sahne alarak kendisini geliştirdi, öğrenimini ise 2007 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü'nden mezun olarak tamamladı. Ardından 7 yıl boyunca özel sektörde hizmet veren ve bu sırada gruplarla sahne almaya devam eden Rüzgar, profesyonel müzik hayatını 1 Ocak 2013 tarihinde çıkardığı albümle taçlandırdı.
Hayalindeki öğretmenlik için Milli Eğitim Bakanlığı'na başvuran Rüzgar, 2014 Eylül atamalarında Hakkari'nin Yüksekova ilçesine atandı. Rüzgar, Yüksekova'ya gelerek TOKİ Anadolu Lisesi'nde müzik öğretmenliği görevine başladı. Çalışmaları ve ilçeyle ilgili düşüncelerini paylaşan Rüzgar, Yüksekova'ya ataması yapıldığında herhangi bir tedirginlik yaşamadığını, müzikle ilgilendiği için kültürlere açık olduğunu ve bu nedenle de ilçeye gönül rahatlığı içerisinde geldiğini ifade etti.
Geldiğinde ilçeyle ilgili olumlu düşüncelerinde haklı çıktığına sevindiğini kaydeden Rüzgar, halkı cana yakın, keyifli ve yardımsever bulduğunu, bunun kendi motivesini arttırdığını ve adapte olmasında yardımcı olduğunu vurguladı.
Rüzgar, şöyle devam etti:
"İlişkiler ve arkadaşlıklar konusunda hiçbir sorun yaşamadım. Gayet keyifli bir ortamda olduğumu düşünüyorum. Ailede herkes zaten müzikle ilgileniyor. 3-5 yaşlarındayken evde oturup şarkı türkü söylüyormuşum. 15 yaşından itibaren de düzenli olarak sahne almaya başladım. Kültürel açıdan bakıldığında ve evrensel olarak değerlendirildiğinde müzikten daha çok keyif almaya başlıyorsunuz. Yani başka yöreler, dünyada farklı yerleri ve kültürlerini öğrenmek istedim. İçerisine girdikçe daha fazla keyif almaya başladım. Yüksekova'ya gelişiminde nedenlerinden birisi budur. Öğretmenlik yaparken çocuklarla o duygusal beslenmeyi yaşıyorsunuz ama bir taraftan da kültürel bir tatmin söz konusu oluyor."
Sokakta yürürken türkü mırıldanan insanları ve türkülerini merak ettiğini, türkünün hikaye, ne zaman okunduğu veya yakıldığını öğrenmek istediğini anlatan Rüzgar, bölgede havaların ısınmasıyla köyleri gezerek bu türkülerle ilgili bilgiler toplamak istediğini söyledi. Hayatın kendisini sunduklarıyla yetinmediğini anlatan Rüzgar, "Müzikle ilgileniyorum diye popüler bir insan olmama gerek yok. Müziği yaparken çok fazla dayatılanın yerine hissettiğimi yaşamak istiyorum. Bunu da ancak kendi hissettiğim müziği yaparak yaşayabilirim. Eğer işin içerisine bir popülarite girerse ben gerçekten haz alamayacağımı düşünüyorum. İlgilendiğim, uğraştığım alan zaten popülarite ile yan yana olamaz. Mümkün olduğunca kültürel aktarım amaçlı müziğin içerisindeyim. Müzik öğretmenliğini de tercih etmemdeki en büyük neden bu" şeklinde konuştu. Öğrencilerine farklı müzikleri tanıtmaya, müziğin evrenselliğini anlatmaya çalıştığını aktaran Rüzgar, bu şekilde çalışmanın faydalarını görmeye başladığını, öğrencilerinin başka müzikleri duydukları zaman sevdiğini dile getirdi.
ALBÜMDEKİ PARÇALAR, ÖĞRENCİLERİN DİLİNDE
Rüzgar, okuldaki öğrencilerin dinlediği müziklerin belli bir standardı olduğunu, belli isimlerin dışına çıkamadıklarını fark ettiğinde bunu değiştirmek için elinden geleni yaptığını belirterek, öğrencilerinin farklı müzikler dinlediklerinde verdiği tepkileri ölçmeye çalıştığını ifade etti. Müziğin dili, dini, ırkının olmadığını fark eden öğrencilerin, ön yargılarından kurtulmaya başladığını da vurgulayan Rüzgar, şunları konuştu:
"Bu anlamda ne kadar çok öğrencimin algısını değiştirip, müzikal anlamda daha geniş düşünmelerini sağlayabilirsem o kadar başarılı olduğumu addederim. Çocuklara, şarkılar, marşlar söyletmek dışında kendi kültürlerine ait eserleri de birlikte çalışıyoruz. Mesela benim albümüm olduğunu biliyorlar ve albümümdeki eserleri ezberlediklerini gördüm. Bazen duygulanıp ağladığım bile oluyor. Bunun dışında bir nevi ablalık yapmaya çalışıyorum onlara. Onlarla sıkıntılarını paylaşıyorum. Bir ihtiyaçları olduğunda elimden geldiğince yol gösterici olmaya çalışıyorum. Sıkıntılarına ortak olduğum zaman ben de duygusal anlamda tatmin oluyorum."
(milliyet.com.tr)
Henüz 3 yaşlarındayken ailesinin müzikle olan ilgisiyle şarkı ve türkülerle tanışan Sivaslı Duygu Rüzgar (33), yıllar geçtikçe müziğe sımsıkı sarılarak bu alanda eğitimler almaya başladı. Rüzgar, 15 yaşından itibaren çeşitli organizasyonlarda sahne alarak kendisini geliştirdi, öğrenimini ise 2007 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü'nden mezun olarak tamamladı. Ardından 7 yıl boyunca özel sektörde hizmet veren ve bu sırada gruplarla sahne almaya devam eden Rüzgar, profesyonel müzik hayatını 1 Ocak 2013 tarihinde çıkardığı albümle taçlandırdı.
Hayalindeki öğretmenlik için Milli Eğitim Bakanlığı'na başvuran Rüzgar, 2014 Eylül atamalarında Hakkari'nin Yüksekova ilçesine atandı. Rüzgar, Yüksekova'ya gelerek TOKİ Anadolu Lisesi'nde müzik öğretmenliği görevine başladı. Çalışmaları ve ilçeyle ilgili düşüncelerini paylaşan Rüzgar, Yüksekova'ya ataması yapıldığında herhangi bir tedirginlik yaşamadığını, müzikle ilgilendiği için kültürlere açık olduğunu ve bu nedenle de ilçeye gönül rahatlığı içerisinde geldiğini ifade etti.
Geldiğinde ilçeyle ilgili olumlu düşüncelerinde haklı çıktığına sevindiğini kaydeden Rüzgar, halkı cana yakın, keyifli ve yardımsever bulduğunu, bunun kendi motivesini arttırdığını ve adapte olmasında yardımcı olduğunu vurguladı.
Rüzgar, şöyle devam etti:
"İlişkiler ve arkadaşlıklar konusunda hiçbir sorun yaşamadım. Gayet keyifli bir ortamda olduğumu düşünüyorum. Ailede herkes zaten müzikle ilgileniyor. 3-5 yaşlarındayken evde oturup şarkı türkü söylüyormuşum. 15 yaşından itibaren de düzenli olarak sahne almaya başladım. Kültürel açıdan bakıldığında ve evrensel olarak değerlendirildiğinde müzikten daha çok keyif almaya başlıyorsunuz. Yani başka yöreler, dünyada farklı yerleri ve kültürlerini öğrenmek istedim. İçerisine girdikçe daha fazla keyif almaya başladım. Yüksekova'ya gelişiminde nedenlerinden birisi budur. Öğretmenlik yaparken çocuklarla o duygusal beslenmeyi yaşıyorsunuz ama bir taraftan da kültürel bir tatmin söz konusu oluyor."
Sokakta yürürken türkü mırıldanan insanları ve türkülerini merak ettiğini, türkünün hikaye, ne zaman okunduğu veya yakıldığını öğrenmek istediğini anlatan Rüzgar, bölgede havaların ısınmasıyla köyleri gezerek bu türkülerle ilgili bilgiler toplamak istediğini söyledi. Hayatın kendisini sunduklarıyla yetinmediğini anlatan Rüzgar, "Müzikle ilgileniyorum diye popüler bir insan olmama gerek yok. Müziği yaparken çok fazla dayatılanın yerine hissettiğimi yaşamak istiyorum. Bunu da ancak kendi hissettiğim müziği yaparak yaşayabilirim. Eğer işin içerisine bir popülarite girerse ben gerçekten haz alamayacağımı düşünüyorum. İlgilendiğim, uğraştığım alan zaten popülarite ile yan yana olamaz. Mümkün olduğunca kültürel aktarım amaçlı müziğin içerisindeyim. Müzik öğretmenliğini de tercih etmemdeki en büyük neden bu" şeklinde konuştu. Öğrencilerine farklı müzikleri tanıtmaya, müziğin evrenselliğini anlatmaya çalıştığını aktaran Rüzgar, bu şekilde çalışmanın faydalarını görmeye başladığını, öğrencilerinin başka müzikleri duydukları zaman sevdiğini dile getirdi.
ALBÜMDEKİ PARÇALAR, ÖĞRENCİLERİN DİLİNDE
Rüzgar, okuldaki öğrencilerin dinlediği müziklerin belli bir standardı olduğunu, belli isimlerin dışına çıkamadıklarını fark ettiğinde bunu değiştirmek için elinden geleni yaptığını belirterek, öğrencilerinin farklı müzikler dinlediklerinde verdiği tepkileri ölçmeye çalıştığını ifade etti. Müziğin dili, dini, ırkının olmadığını fark eden öğrencilerin, ön yargılarından kurtulmaya başladığını da vurgulayan Rüzgar, şunları konuştu:
"Bu anlamda ne kadar çok öğrencimin algısını değiştirip, müzikal anlamda daha geniş düşünmelerini sağlayabilirsem o kadar başarılı olduğumu addederim. Çocuklara, şarkılar, marşlar söyletmek dışında kendi kültürlerine ait eserleri de birlikte çalışıyoruz. Mesela benim albümüm olduğunu biliyorlar ve albümümdeki eserleri ezberlediklerini gördüm. Bazen duygulanıp ağladığım bile oluyor. Bunun dışında bir nevi ablalık yapmaya çalışıyorum onlara. Onlarla sıkıntılarını paylaşıyorum. Bir ihtiyaçları olduğunda elimden geldiğince yol gösterici olmaya çalışıyorum. Sıkıntılarına ortak olduğum zaman ben de duygusal anlamda tatmin oluyorum."
(milliyet.com.tr)
Ünlü tenisçinin düğününde trajedi
Dünyaca ünlü İskoç tenisçi Andy Murray, uzun süredir birlikte olduğu Kim Sears ile İskoçya’daki Dunblane Katedrali’nde düzenlenen görkemli bir törenle evlendi. Düğünün prova yemeğinde fotoğrafçının kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmesi çifti üzüntüye boğdu.
Gelin Sears, tüm Britanya’nın yakından izlediği törende Jenny Packham imzalı uzun kollu işlemeli bir gelinlik giyerken, 27 yaşındaki Wimbledon şampiyonu Murray geleneksel bir kiltle törene katıldı.
Murray ve Sears henüz 2005 yılında henüz 17 yaşındayken ABD’deki bir tenis turnuvasında tanışıp birlikte olmaya başlamış ve geçen yıl Kasım ayında nişanlanmıştı.
FOTOĞRAFÇININ ÖLÜMÜ HERKESİ ÜZÜNTÜYE BOĞDU
Düğünün prove yemeği sırasında 47 yaşındaki fotoğrafçı Gordon Jack, Murray’den sadece bir kaç metre uzaklıkta bir anda kalp krizi geçirerek yere yığıldı. Hemen hastaneye kaldırılan Jack kurtarılamadı.
Scotimage haber ajansını yöneten ve ülkedeki ulusal gazeteler için de Freelance olarak çalışan Jack’in evli ve üç çocuk babası olduğu açıklandı.
İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon, konuyla ilgili Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Gordon Jack’in öldüğünü duymak beni çok üzdü. Sevgi dolu bir adam ve harika bir fotoğrafçıydı. Düşüncelerim ailesi ve meslektaşlarıyla” dedi.
Gelin Sears, tüm Britanya’nın yakından izlediği törende Jenny Packham imzalı uzun kollu işlemeli bir gelinlik giyerken, 27 yaşındaki Wimbledon şampiyonu Murray geleneksel bir kiltle törene katıldı.
Murray ve Sears henüz 2005 yılında henüz 17 yaşındayken ABD’deki bir tenis turnuvasında tanışıp birlikte olmaya başlamış ve geçen yıl Kasım ayında nişanlanmıştı.
FOTOĞRAFÇININ ÖLÜMÜ HERKESİ ÜZÜNTÜYE BOĞDU
Düğünün prove yemeği sırasında 47 yaşındaki fotoğrafçı Gordon Jack, Murray’den sadece bir kaç metre uzaklıkta bir anda kalp krizi geçirerek yere yığıldı. Hemen hastaneye kaldırılan Jack kurtarılamadı.
Scotimage haber ajansını yöneten ve ülkedeki ulusal gazeteler için de Freelance olarak çalışan Jack’in evli ve üç çocuk babası olduğu açıklandı.
İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon, konuyla ilgili Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Gordon Jack’in öldüğünü duymak beni çok üzdü. Sevgi dolu bir adam ve harika bir fotoğrafçıydı. Düşüncelerim ailesi ve meslektaşlarıyla” dedi.
Soma davası bugün başlıyor
Türkiye’nin doğal afetlerden sonra en çok sivil can kaybı yaşadığı olay olan Soma faciasının yargılanmasına bugün başlandı. Yargılama 1 ay daha gecikse trajik olayın yıl dönümünde tutuklu sanıklar hakim karşısına çıkacaktı.
Doğal afetlerden sonra Türkiye’nin en büyük sivil can kaybı 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma maden kazasında yaşandı.
13 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleşen felakette büyük bir ihmal zinciri göze çarptı. 13 Mayıs 2014 günü saat 16:00 sularında Soma Eynez maden işletmesinden dumanlar yükselmeye başladı. İlk belirlemelere göre içeride 20 kadar işçi olduğu ifade ediliyordu.
İlerleyen saatlerde bilançonun çok daha ağır olduğu ifade edildi. Patlamanın nedeni araştırılırken kurtulan madenciler de dahil olmak üzere tüm Türkiye Eynez madenindeki madencilerin kurtarılması için seferber oldu.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız faciadan sonra bölgeye hareket etti. Sağlık sorunları nedeniyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik gecikmeli olarak Soma’ya geldi. Çöken madenin işletmecisi Soma Madencilik A.Ş. faciadan sonra bir basın toplantısı düzenledi. Düzenlenen toplantıda maden şirketi yetkililerinin yaptığı çelişkili açıklamalar dikkat çekti.
Basın toplantısında gözler Soma Holding Yönetim Kurulu Başkanı Alp Gürkan’a çevrildi. Gürkan’ın basın toplantısında yaptığı açıklamalar uzun süre konuşuldu. Maden Müdürü Ramazan Doğru’nun sözleri ise madende ciddi güvenlik zafiyetleri olduğunu ortaya koydu.
Madende işçilerin erişebileceği bir yaşam odası olmadığı şirket yetkililerinin yaptığı basın toplantısının ardından ortaya çıktı.
Daha sonra ortaya çıkan teftiş raporlarına göre madenin iyi denetlenmediği ve gaz sensörlerinin kazadan önce tehlikeli seviyeleri işaret ettiği belirlendi. Kömürün içten yanmasıyla ortaya çıkan maden patlamasında 301 işçi hayatını kaybetti.
Kazayla ilgili olarak Soma Holding CEO’su Can Gürkan tutuklandı. Kazadan 6 gün sonra tutuklanan Gürkan’la birlikte madende teknisyen olarak çalışan Mehmet Ali Günay, Naci Kor ve Soma Kömür İşletmeleri Genel Müdürü Ramazan Doğru da tutuklandı alındı.
Faciadan tam 11 ay sonra bugün tutuklu sanıkların yargılanmasına başlandı.
(hürriyet.com.tr)
Doğal afetlerden sonra Türkiye’nin en büyük sivil can kaybı 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma maden kazasında yaşandı.
13 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleşen felakette büyük bir ihmal zinciri göze çarptı. 13 Mayıs 2014 günü saat 16:00 sularında Soma Eynez maden işletmesinden dumanlar yükselmeye başladı. İlk belirlemelere göre içeride 20 kadar işçi olduğu ifade ediliyordu.
İlerleyen saatlerde bilançonun çok daha ağır olduğu ifade edildi. Patlamanın nedeni araştırılırken kurtulan madenciler de dahil olmak üzere tüm Türkiye Eynez madenindeki madencilerin kurtarılması için seferber oldu.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız faciadan sonra bölgeye hareket etti. Sağlık sorunları nedeniyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik gecikmeli olarak Soma’ya geldi. Çöken madenin işletmecisi Soma Madencilik A.Ş. faciadan sonra bir basın toplantısı düzenledi. Düzenlenen toplantıda maden şirketi yetkililerinin yaptığı çelişkili açıklamalar dikkat çekti.
Basın toplantısında gözler Soma Holding Yönetim Kurulu Başkanı Alp Gürkan’a çevrildi. Gürkan’ın basın toplantısında yaptığı açıklamalar uzun süre konuşuldu. Maden Müdürü Ramazan Doğru’nun sözleri ise madende ciddi güvenlik zafiyetleri olduğunu ortaya koydu.
Madende işçilerin erişebileceği bir yaşam odası olmadığı şirket yetkililerinin yaptığı basın toplantısının ardından ortaya çıktı.
Daha sonra ortaya çıkan teftiş raporlarına göre madenin iyi denetlenmediği ve gaz sensörlerinin kazadan önce tehlikeli seviyeleri işaret ettiği belirlendi. Kömürün içten yanmasıyla ortaya çıkan maden patlamasında 301 işçi hayatını kaybetti.
Kazayla ilgili olarak Soma Holding CEO’su Can Gürkan tutuklandı. Kazadan 6 gün sonra tutuklanan Gürkan’la birlikte madende teknisyen olarak çalışan Mehmet Ali Günay, Naci Kor ve Soma Kömür İşletmeleri Genel Müdürü Ramazan Doğru da tutuklandı alındı.
Faciadan tam 11 ay sonra bugün tutuklu sanıkların yargılanmasına başlandı.
(hürriyet.com.tr)
12 Nisan 2015 Pazar
Tecavüz davasında Facebook profili hapisten kurtardı
ANTALYA'da cinsel ilişkiye girdiği 15 yaşındaki Demet K.'nın "Beni evine götürüp tecavüz etti" şikayeti üzerine tutuklanan 20 yaşındaki Kenan K., mağdurenin doğumunu 1997 olarak gösteren facebook profilini mahkemeye delil olarak sununca tahliye edildi.
Davaya konu olay 19 Ocak'ta meydana geldi. İddiaya göre Kenan K., bir süre arkadaşlık yaptığı Demet K.'yı otomobille evinden aldıktan sonra parkta birlikte votka içti. Ardından ikili, Kenan K.'nın ailesiyle birlikte kaldığı eve gidip herkesin uykuda olduğu bir saatte evin salonunda cinsel ilşkiye girdi. Kenan K.'nın annesi Nuriye K. gece uyanıp salonda oğluyla Demet K.'yı görünce tepki gösterdi. Sonrasında Demet K., Kenan K.'nın kendisine votka içirip tecavüz ettiği iddiasıyla şikayetçi oldu.
TUTUKLANDI, 19 YIL HAPSİ İSTENDİ
Tutuklanan Kenan K. hakkında, Demet K.'nın gerçek doğum tarihi 17 Şubat 2000 olduğu için 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak' ve '15 yaşından küçük çocuğa nitelikli cinsel istismar' suçundan toplam 19 yılı bulan hapis cezası istemiyle dava açıldı. Antalya 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasında Demet K., sanığın kendisiyle zorla cinsel ilişkiye girdiğini iddia etti. Kenan K. ise mağdureyle kendi isteğiyle birlikte olduklarını savundu. Kenan K., Demet K.'nın facebook sayfasında doğum tarihini 17 Şubat 1997 olarak gösteren facebook profilini de mahkemeye delil olarak sundu. Kenan K., mağdureyle facebook üzerinden tanıştıklarını, buradaki bilgilere inanarak kızın isteği üzerine ilişkiye girdiğini söyledi.
'REŞİT OLMAYANLA RIZASIYLA İLİŞKİ'DEN CEZA ALDI
Mahkeme ilişkinin meydana geldiği yer, ilişkiden sonra mağdurenin sanık ile birlikte evden çıkarken güvenlik kameralarındaki görüntülerinin durumuna bakarak, Demet K.'nın özgürlüğünün kısıtlanmasıyla ilgili koşulların oluşmadığına karar verdi. Ayrıca olay tarihinde 14 yaş 11 aylık olan Demet K.'nın facebook'ta yaşını 3 yaş büyük göstererek sanığın kaçınılmaz bir hataya düşmesine yol açtığına dikkat çeken mahkeme, sanığın eylemini 'reşit olmayanla kendi rızasıyla ilişki' olarak değerlendirdi. Mahkeme bu suçtan sanığa 2 yıl hapis cezası verdi. İyi hal takdir indirimi uygulayan mahkeme, cezayı 1 yıl 8 aya düşürdü. Sanığın cezaevinde yattığı sürenin de bu cezadan mahsubuna karar veren mahkeme, kalanını da erteleyip tahliyesine karar verdi.
Kararı duyan sanık yakınları, sevinçten ağladı. Sanığın annesi Nuriye K. ise yaşadığı heyecan nedeniyle duruşma salonunda bayıldı. Anneyi mübaşir ile adliyede görevli bir kadın polis kolonya koklatarak ayılttı.
Mustafa KOZAK / ANTALYA
DHA
Davaya konu olay 19 Ocak'ta meydana geldi. İddiaya göre Kenan K., bir süre arkadaşlık yaptığı Demet K.'yı otomobille evinden aldıktan sonra parkta birlikte votka içti. Ardından ikili, Kenan K.'nın ailesiyle birlikte kaldığı eve gidip herkesin uykuda olduğu bir saatte evin salonunda cinsel ilşkiye girdi. Kenan K.'nın annesi Nuriye K. gece uyanıp salonda oğluyla Demet K.'yı görünce tepki gösterdi. Sonrasında Demet K., Kenan K.'nın kendisine votka içirip tecavüz ettiği iddiasıyla şikayetçi oldu.
TUTUKLANDI, 19 YIL HAPSİ İSTENDİ
Tutuklanan Kenan K. hakkında, Demet K.'nın gerçek doğum tarihi 17 Şubat 2000 olduğu için 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak' ve '15 yaşından küçük çocuğa nitelikli cinsel istismar' suçundan toplam 19 yılı bulan hapis cezası istemiyle dava açıldı. Antalya 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasında Demet K., sanığın kendisiyle zorla cinsel ilişkiye girdiğini iddia etti. Kenan K. ise mağdureyle kendi isteğiyle birlikte olduklarını savundu. Kenan K., Demet K.'nın facebook sayfasında doğum tarihini 17 Şubat 1997 olarak gösteren facebook profilini de mahkemeye delil olarak sundu. Kenan K., mağdureyle facebook üzerinden tanıştıklarını, buradaki bilgilere inanarak kızın isteği üzerine ilişkiye girdiğini söyledi.
'REŞİT OLMAYANLA RIZASIYLA İLİŞKİ'DEN CEZA ALDI
Mahkeme ilişkinin meydana geldiği yer, ilişkiden sonra mağdurenin sanık ile birlikte evden çıkarken güvenlik kameralarındaki görüntülerinin durumuna bakarak, Demet K.'nın özgürlüğünün kısıtlanmasıyla ilgili koşulların oluşmadığına karar verdi. Ayrıca olay tarihinde 14 yaş 11 aylık olan Demet K.'nın facebook'ta yaşını 3 yaş büyük göstererek sanığın kaçınılmaz bir hataya düşmesine yol açtığına dikkat çeken mahkeme, sanığın eylemini 'reşit olmayanla kendi rızasıyla ilişki' olarak değerlendirdi. Mahkeme bu suçtan sanığa 2 yıl hapis cezası verdi. İyi hal takdir indirimi uygulayan mahkeme, cezayı 1 yıl 8 aya düşürdü. Sanığın cezaevinde yattığı sürenin de bu cezadan mahsubuna karar veren mahkeme, kalanını da erteleyip tahliyesine karar verdi.
Kararı duyan sanık yakınları, sevinçten ağladı. Sanığın annesi Nuriye K. ise yaşadığı heyecan nedeniyle duruşma salonunda bayıldı. Anneyi mübaşir ile adliyede görevli bir kadın polis kolonya koklatarak ayılttı.
Mustafa KOZAK / ANTALYA
DHA
Son çığlık!
Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi davalara karşı 133 haftadır her cumartesi ‘Sessiz Çığlık’ eylemi düzenleyen Vardiya Bizde Platformu üyeleri, dün Ankara Sakarya Meydanı’nda son kez bir araya geldi.
Hatıra fotoğrafları çektirip marşlar söyleyen sanık aileleri, haklılıklarının ortaya çıkmasını kutladı. Silivri Cezaevi önünde kurulan nöbet çadırıyla başlayan eylemler Amerika’ya kadar uzanmış, İstanbul’dan Ankara’ya, İzmir’den Antalya’ya kadar yurdun birçok noktasında yaz kış devam etmişti. Balyoz davasında tutuklanan ve yıllarca cezaevinde kalan emekli Tümamiral Deniz Kutluk, ilk günden itibaren Sessiz Çığlık’ta yer alan eşi İrem Kutluk ile son eyleme katıldı. Deniz Kutluk, kadınların bu mücadelede bir kahramanlık hikâyesi yazdığını belirterek, “Biz tutuklanıp cezaevine konulduk, ancak dışarıdaki mücadele daha yoğun ve zordu. Bu inanan kadınların zaferidir” dedi. İrem Kutluk ise “Haksız yere tutsak olan, özgürlüklerinden alı konulan eşlerimize nefes olmaya, onlara güç vermeye çalıştık” diye konuştu.
Çığlık bitmez
İstanbul’daki ‘Sessiz Çığlık’ eyleminin adresi her cumartesi olduğu gibi dün de Beşiktaş Meydanı’ydı. Eyleme eski 1’inci Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Tümgeneral Hayri Güner, emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz’un yanı sıra Cumhuriyet Kadınları Derneği üyeleri de destek verdi. Balyoz davasının beraatle sonuçlanması üzerine Vardiya Bizde Platformu üyelerinin bir kısmı eylemlerin son bulması görüşünü dile getirdi. Ancak aralarında Çetin Doğan ve Hayri Güner’in de bulunduğu emekli askerler, Balyoz kumpasını kuranların yargılanması sürecine kadar eylemlerin devam etmesini savundu. Doğan, şunları söyledi: “Sessiz Çığlık dalga dalga büyümüştür, devam etmelidir. Tabii seçim nedeniyle bazı çekinceler olabilir. ‘Balyoz bu davayı kotaranların başına inmedikçe son bulmayacaktır’ demiştim. Sonuna kadar bu davanın takipçisi olmak bir vatan görevidir. Bu Sessiz Çığlık bitmez.”
(hürriyet.com.tr)
Hatıra fotoğrafları çektirip marşlar söyleyen sanık aileleri, haklılıklarının ortaya çıkmasını kutladı. Silivri Cezaevi önünde kurulan nöbet çadırıyla başlayan eylemler Amerika’ya kadar uzanmış, İstanbul’dan Ankara’ya, İzmir’den Antalya’ya kadar yurdun birçok noktasında yaz kış devam etmişti. Balyoz davasında tutuklanan ve yıllarca cezaevinde kalan emekli Tümamiral Deniz Kutluk, ilk günden itibaren Sessiz Çığlık’ta yer alan eşi İrem Kutluk ile son eyleme katıldı. Deniz Kutluk, kadınların bu mücadelede bir kahramanlık hikâyesi yazdığını belirterek, “Biz tutuklanıp cezaevine konulduk, ancak dışarıdaki mücadele daha yoğun ve zordu. Bu inanan kadınların zaferidir” dedi. İrem Kutluk ise “Haksız yere tutsak olan, özgürlüklerinden alı konulan eşlerimize nefes olmaya, onlara güç vermeye çalıştık” diye konuştu.
Çığlık bitmez
İstanbul’daki ‘Sessiz Çığlık’ eyleminin adresi her cumartesi olduğu gibi dün de Beşiktaş Meydanı’ydı. Eyleme eski 1’inci Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Tümgeneral Hayri Güner, emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz’un yanı sıra Cumhuriyet Kadınları Derneği üyeleri de destek verdi. Balyoz davasının beraatle sonuçlanması üzerine Vardiya Bizde Platformu üyelerinin bir kısmı eylemlerin son bulması görüşünü dile getirdi. Ancak aralarında Çetin Doğan ve Hayri Güner’in de bulunduğu emekli askerler, Balyoz kumpasını kuranların yargılanması sürecine kadar eylemlerin devam etmesini savundu. Doğan, şunları söyledi: “Sessiz Çığlık dalga dalga büyümüştür, devam etmelidir. Tabii seçim nedeniyle bazı çekinceler olabilir. ‘Balyoz bu davayı kotaranların başına inmedikçe son bulmayacaktır’ demiştim. Sonuna kadar bu davanın takipçisi olmak bir vatan görevidir. Bu Sessiz Çığlık bitmez.”
(hürriyet.com.tr)
11 Nisan 2015 Cumartesi
milletvekili adayının striptiz barda çekilen görüntüleri ortaya çıktı
İngiltere’de Liberal Demokrat Partili milletvekili adayı ve İslami radikalleşme ile savaşan Quilliam Vakfı Kurucu Başkanı Maajid Nawaz, Londra’daki bir striptiz barda kucak dansı yaptırıp ve sarhoş bir şekilde dansçı kızlara dokunmaya çalışırken görüntülendi.
Medyada genellikle İngiliz Müslüman toplumu adına demeçler veren ve sık sık “feminist” olduğunu söyleyen Nawaz’ın davranışları büyük tepki çekti.
Nawaz 2001 yılında Mısır’da radikal İslamcı bir örgüte üye olduğu gerekçesi ile hapsedilmiş ancak 2006’da İngiltere’ye dönünce bu görüşlerini terk edip radikalleşme ile savaşma başlamıştı.
Video, Nawaz'ın görüntülendiği barın sahibi Abdul Malik tarafından paylaşıldı. Malik, "Videonun kamuoyu tarafından izlenmesini istedim. Çünkü Nawaz kendini feminist ve bir aile babası gibi sunuyor. Televizyonda sürekli din hakkında konuşuyor. Ben bunun ikiyüzlülük olduğunu düşündüm" dedi.
Malik, "küstah Nawaz'ın İslam'ın sözcüsü gibi davrandığını fakat gece kulübüne Ramazan ayında geldiğini" iddia etti.
Sözcüsü aracılığıyla bir açıklama yapan Nawaz ise dansçılara uygunsuz şekilde dokunmaya çalıştığı iddialarını reddetti. Sözcü, söz konusu görüntülerin Nawaz'ın bekârlığa veda partisinde çekildiğini söyledi.
Görüntülere politikacılardan da sert tepki geldi. Muzafazakâr Parti Milletvekili Nadine Dorries, Nawaz'ı adaylıktan çekilmeye çağırdı. Dorries, "Siyasette, bir amacı ya da bir davranış şeklini savunup sonra da kişisel yaşamınızda farklı davranamazsınız" dedi.
Parlamento seçimlerinde aday olmasına kesin gözüyle bakılan Nawaz, Liberal Demokrat Partili Başbakan Yardımcısı Nick Clegg'le birlikte...
(hürriyet.com.tr)
Medyada genellikle İngiliz Müslüman toplumu adına demeçler veren ve sık sık “feminist” olduğunu söyleyen Nawaz’ın davranışları büyük tepki çekti.
Nawaz 2001 yılında Mısır’da radikal İslamcı bir örgüte üye olduğu gerekçesi ile hapsedilmiş ancak 2006’da İngiltere’ye dönünce bu görüşlerini terk edip radikalleşme ile savaşma başlamıştı.
Video, Nawaz'ın görüntülendiği barın sahibi Abdul Malik tarafından paylaşıldı. Malik, "Videonun kamuoyu tarafından izlenmesini istedim. Çünkü Nawaz kendini feminist ve bir aile babası gibi sunuyor. Televizyonda sürekli din hakkında konuşuyor. Ben bunun ikiyüzlülük olduğunu düşündüm" dedi.
Malik, "küstah Nawaz'ın İslam'ın sözcüsü gibi davrandığını fakat gece kulübüne Ramazan ayında geldiğini" iddia etti.
Sözcüsü aracılığıyla bir açıklama yapan Nawaz ise dansçılara uygunsuz şekilde dokunmaya çalıştığı iddialarını reddetti. Sözcü, söz konusu görüntülerin Nawaz'ın bekârlığa veda partisinde çekildiğini söyledi.
Görüntülere politikacılardan da sert tepki geldi. Muzafazakâr Parti Milletvekili Nadine Dorries, Nawaz'ı adaylıktan çekilmeye çağırdı. Dorries, "Siyasette, bir amacı ya da bir davranış şeklini savunup sonra da kişisel yaşamınızda farklı davranamazsınız" dedi.
Parlamento seçimlerinde aday olmasına kesin gözüyle bakılan Nawaz, Liberal Demokrat Partili Başbakan Yardımcısı Nick Clegg'le birlikte...
(hürriyet.com.tr)
'Biz İlberciyiz arkadaşım!'
İlber Ortaylı'nın çok konuşulan "B.k kurarsınız yeni Türkiye'yi" sözlerine Cem Yılmaz'dan destek geldi.
Yılmaz Twitter sayfasına "Biz İlberciyiz arkadaşım.Yeni ne canım. Türkiye demek nasıl olur da yetmez! Memleketini seven adam,yeni eski diye yaygara yapar mıymış? Türkiye iyidir iyi... başa döneceğim yine... Türkiye tamamdır yani....Bak ne güzel...net! Türkiye... bu ya işte... Zor değil ki" notunu düştü.
Yılmaz Twitter sayfasına "Biz İlberciyiz arkadaşım.Yeni ne canım. Türkiye demek nasıl olur da yetmez! Memleketini seven adam,yeni eski diye yaygara yapar mıymış? Türkiye iyidir iyi... başa döneceğim yine... Türkiye tamamdır yani....Bak ne güzel...net! Türkiye... bu ya işte... Zor değil ki" notunu düştü.
10 Nisan 2015 Cuma
Çok tartışılan o iddiada karar
Başkan Melih Gökçek’in, CHP’li Aylin Nazlıaka’nın eşinin işyerinde 'kaçak su' kullanıldığı yönündeki iddialarının ardından ASKİ’nin yaptığı suç duyurusuna, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘takipsizlik’ kararı verdi.
Hürriyet'in haberine göre; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ASKİ’nin, işyerinde kaçak su kullandığı iddiasıyla hakkında suç duyurusunda bulunduğu CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın eşi İzzet Nazlıaka hakkında takipsizlik kararı verdi.
"GÖKÇEK BİR DARBE DAHA ALMIŞ OLDU"
Kararda, şüphelilerin ASKİ’ye ait suyun tüketimine yönelik bir eylemlerinin bulunmadığı, atık suyun tahliyesi eyleminin de kaçak ve abonesiz su kullanma suçu niteliğinde olmadığı belirtildi. Kararın ardından açıklama yapan Aylin Nazlıaka, şunları söyledi:
"Bana attığı iftiraların halk nezdinde işe yaramadığını gören Gökçek, son olarak aileme uzanmıştı. Kayınpederimin kurduğu şirkette kaçak su kullanıldığını söyleyip kişisel verilerimi hukuka aykırı bir şekilde basına servis etmişti. İşyerine gelen ASKİ görevlilerin tutanak dahi tutmadan kaçarak işyerinden ayrılmasına rağmen, sanki ortada bir suç varmış gibi sosyal medyadan duyurular yapmış, fotoğraflar paylaşmıştı. Peki ne oldu? Gökçek, oğlunun milletvekili adayı gösterilmemesinin şokunu atlatmaya çalışırken bir darbe de yargıdan almış oldu.”
Hürriyet'in haberine göre; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ASKİ’nin, işyerinde kaçak su kullandığı iddiasıyla hakkında suç duyurusunda bulunduğu CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın eşi İzzet Nazlıaka hakkında takipsizlik kararı verdi.
"GÖKÇEK BİR DARBE DAHA ALMIŞ OLDU"
Kararda, şüphelilerin ASKİ’ye ait suyun tüketimine yönelik bir eylemlerinin bulunmadığı, atık suyun tahliyesi eyleminin de kaçak ve abonesiz su kullanma suçu niteliğinde olmadığı belirtildi. Kararın ardından açıklama yapan Aylin Nazlıaka, şunları söyledi:
"Bana attığı iftiraların halk nezdinde işe yaramadığını gören Gökçek, son olarak aileme uzanmıştı. Kayınpederimin kurduğu şirkette kaçak su kullanıldığını söyleyip kişisel verilerimi hukuka aykırı bir şekilde basına servis etmişti. İşyerine gelen ASKİ görevlilerin tutanak dahi tutmadan kaçarak işyerinden ayrılmasına rağmen, sanki ortada bir suç varmış gibi sosyal medyadan duyurular yapmış, fotoğraflar paylaşmıştı. Peki ne oldu? Gökçek, oğlunun milletvekili adayı gösterilmemesinin şokunu atlatmaya çalışırken bir darbe de yargıdan almış oldu.”
Etiketler:
ak parti,
ankara,
chp,
haber,
melih gökçek
Balçiçek İlter'in üzerine ağaç devrildi!
Balçiçek İlter, İstanbul'u etkisi altına alan fırtınanın kurbanı oldu. İlter'in seyir halindeki aracının üzerine ağaç düştü.
İstanbul’u etkisi altına alan fırtına neredeyse bir faciaya sebep oluyordu. HaberTürk’ün ünlü spikerlerinden Balçiçek İlter’in kullandığı araç seyir halindeyken, sert rüzgar nedeniyle devrilen bir ağacın altında kaldı.
Akşam saatlerinde Sarıyer’de meydana gelen olay sonrasında şoka giren gazeteci İlter, özel bir hastaneye kaldırıldı. Vücudunda herhangi bir yara bulunmadığı öğrenilen ünlü spiker, hastanede bir süre müşahede altında tutulduktan sonra taburcu edildi.
Balçiçek İlter’in aracında ise kaza nedeniyle maddi hasar oluştu. (Sözcü)
İstanbul’u etkisi altına alan fırtına neredeyse bir faciaya sebep oluyordu. HaberTürk’ün ünlü spikerlerinden Balçiçek İlter’in kullandığı araç seyir halindeyken, sert rüzgar nedeniyle devrilen bir ağacın altında kaldı.
Akşam saatlerinde Sarıyer’de meydana gelen olay sonrasında şoka giren gazeteci İlter, özel bir hastaneye kaldırıldı. Vücudunda herhangi bir yara bulunmadığı öğrenilen ünlü spiker, hastanede bir süre müşahede altında tutulduktan sonra taburcu edildi.
Balçiçek İlter’in aracında ise kaza nedeniyle maddi hasar oluştu. (Sözcü)
Sevil Atasoy'a büyük şok!
Prof. Dr. Sevil Atasoy, boşandığı kocasının kendisini ölümle tehdit ettiği iddiasıyla şikayet dilekçesi verdi. Eski eşe 6 ay 'uzaklaştırma' cezası verildi.
Adli Tıp Enstitüsü eski Başkanı Prof. Dr.Sevil Atasoy, 5 yıl önce sade bir törenle kendisinden 23 yaş küçük Hüseyin Ekinci (43) ile nikah masasına oturdu. Mutlu başlayan evliliğin sonu kötü bitti. 66 yaşındaki Atasoy, geçtiğimiz ay kocası Ekinci'ye boşanma davası açtı.
Birbirlerinden tazminat istemeyen çift, tek celsede boşandı.
TEHDİT VE BASKIDAN BUNALDI
Ardından eski eşinin tehdit ve baskılarından bunalan Prof. Atasoy, mahkemeden 'tedbir' talebinde bulundu. Atasoy, dilekçesinde, “İşsizdi. Bana, 'Seni öldürürüm. Elimde kalırsın’ diyerek şiddet uyguladı. Hayatımdan endişe ediyorum” dedi. Ekinci hakkında önce 1 ay tedbir kararı alındı ardından 6 ay boyunca eski eşin Atasoy'un evine, işyerine ve bulunduğu ortama yaklaşması yasaklandı.
(medyafaresi.com.tr)
Adli Tıp Enstitüsü eski Başkanı Prof. Dr.Sevil Atasoy, 5 yıl önce sade bir törenle kendisinden 23 yaş küçük Hüseyin Ekinci (43) ile nikah masasına oturdu. Mutlu başlayan evliliğin sonu kötü bitti. 66 yaşındaki Atasoy, geçtiğimiz ay kocası Ekinci'ye boşanma davası açtı.
Birbirlerinden tazminat istemeyen çift, tek celsede boşandı.
TEHDİT VE BASKIDAN BUNALDI
Ardından eski eşinin tehdit ve baskılarından bunalan Prof. Atasoy, mahkemeden 'tedbir' talebinde bulundu. Atasoy, dilekçesinde, “İşsizdi. Bana, 'Seni öldürürüm. Elimde kalırsın’ diyerek şiddet uyguladı. Hayatımdan endişe ediyorum” dedi. Ekinci hakkında önce 1 ay tedbir kararı alındı ardından 6 ay boyunca eski eşin Atasoy'un evine, işyerine ve bulunduğu ortama yaklaşması yasaklandı.
(medyafaresi.com.tr)
9 Nisan 2015 Perşembe
Özgecan Aslan cinayetinde flaş gelişme
Mersin'de üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ı vahşice öldüren 3 kişi için hazırlanan iddianame mahkemeye sunuldu. İstenen cezalar belli oldu.
Mersin'in Tarsus ilçesinde 12 Şubat'ta Özgecan Aslan'ı hunharca öldüren üç kişi hakkında tamamlanan hazırlık soruşturması sonucu hazırlanan iddianame Tarsus 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunuldu.
Özgecan Aslan'ın öldürülmesi ile ilgili hazırlanan iddianamede zanlılardan Süphi Altındöken, babası Necmettin Altındöken ile Fatih Gökçe hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
Mersin'in Tarsus ilçesinde 12 Şubat'ta Özgecan Aslan'ı hunharca öldüren üç kişi hakkında tamamlanan hazırlık soruşturması sonucu hazırlanan iddianame Tarsus 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunuldu.
Özgecan Aslan'ın öldürülmesi ile ilgili hazırlanan iddianamede zanlılardan Süphi Altındöken, babası Necmettin Altındöken ile Fatih Gökçe hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
"Şiddetli açlıkta karınızı yiyebilirsiniz"
Suudi Arabistan Müftüsü öyle bir fetva yayınladı ki inanılır gibi değil. Müftüye göre Müslüman bir erkek çok aç kalması durumunda karısını yiyebilir.
İran haber sitesi Al Aram'da yer alan habere göre, Suudi arabistan Müftüsü Abdülaziz bin Abdullah'ın yayınladığı fetvada Müslüman bir erkeğin belirli koşullarda karısını yiyebileceği belirtiliyor.
Fetvada, bir erkek şiddetli açlık çekiyorsa karısını veya karısının vücudunun çeşitli parçalarını yemesine izin veriliyor. Fetvanın, kadının kurban edilmesi ve kocasına itaati ile kadının erkeği ile bir olma isteğine kanıt olarak yorumlandığı bildirildi.
Suudi Arabistan Müftüsü'nün fetvası sosyal medyada büyük tepki çekti.
(kaynak:akşam.com.tr)
İran haber sitesi Al Aram'da yer alan habere göre, Suudi arabistan Müftüsü Abdülaziz bin Abdullah'ın yayınladığı fetvada Müslüman bir erkeğin belirli koşullarda karısını yiyebileceği belirtiliyor.
Fetvada, bir erkek şiddetli açlık çekiyorsa karısını veya karısının vücudunun çeşitli parçalarını yemesine izin veriliyor. Fetvanın, kadının kurban edilmesi ve kocasına itaati ile kadının erkeği ile bir olma isteğine kanıt olarak yorumlandığı bildirildi.
Suudi Arabistan Müftüsü'nün fetvası sosyal medyada büyük tepki çekti.
(kaynak:akşam.com.tr)
Etiketler:
haber,
kadın,
müslüman,
Suudi Arabistan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)