Konya’da hamilelikte de uyuşturucu kullanmaya devam eden 19 yaşındaki E.T.’nin dünyaya getirdiği bebeğin de eroin yoksunluğu nedeniyle kriz geçirdiği ortaya çıktı.
Habertürk Gazetesi'nden Zafer Samancı'nın haberine göre, Konya’da yaşayan E.T. adlı genç kız, iki yıl önce lise 3. sınıfta okurken aynı okuldaki R.T. ile tanıştı. Aniden ortadan kaybolan genç kız 1 hafta sonra annesi F.T.’yi arayarak, “Ben R.T. ile birlikteyim. 18 yaşıma girince evleneceğiz” dedi. 18 yaşına girince iki genç resmi nikâhla evlendi. Ancak E.T.’nin hayatı kâbusa döndü. İddiaya göre uyuşturucu bağımlısı olan R.T., E.T.’yi önce eroine alıştırdı, ardından kendisi gibi torbacılık yapmaya zorladı. Eroinman olan E.T. bir süre sonra hamile kaldı ve gebelik süresince de uyuşturucu kullanmayı sürdürdü.
BEBEĞİN VÜCUDUNDA EROİN BULUNDU
Yaşadıklarına dayanamayan E.T., 6 Ekim’de annesini arayarak “Çok kötüyüm, yalvarırım kurtarın beni” dedi. Anne, Denizli’de olduğunu öğrendiği kızını otobüsle eve götürmek istedi ama yolda eroin krizine giren E.T., annesinden kaçtı. Yeniden Denizli’ye dönmek için otobüse binen E.T.’nin doğum sancısı tutunca otobüs şoförü, güzergâhı değiştirip genç kadını hastaneye götürdü. 19 yaşındaki E.T., Denizli Devlet Hastanesi’nde 2 kilogram ağırlığında bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Annesinin S. adını verdiği bebeğin vücudunda eroin bulundu.
Anne ve bebeği, ambulansla Konya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edildi. Bebek Yenidoğan Servisi’nde tedavi altına alındı.
''BEBEK EROİN KRİZİNE GİRİYOR''
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Konak, “Bebeğin genel sağlık durumu iyi. Ancak sık aralıklarla halk arasında ‘eroin krizi’ denilen yoksunluk krizlerine giriyor. Bu nedenle titreme ve aşırı ağlama ile birlikte kasılmalar meydana geliyor. Şu an bebeğimizi sessiz bir odada tek başına tutuyoruz. Anne ile olan bağını koparmamaya dikkat ediyoruz. Tedavisi devam edecek. İleriki dönemlerde nörolojik ve psikolojik sıkıntılar yaşaması kuvvetle muhtemel.Aynı zamanda iç organlarda da uyuşturucu nedeni ile az gelişmeye bağlı sağlık sorunları da çıkabilir” dedi.
Anne E.T.’nin de uyuşturucudan kurtulmak için önümüzdeki günlerde tedaviye başlayacağı belirtildi. Bu arada bebeğin babası R.T.’nin ‘uyuşturucu temin etmek, kullanmak” suçlarından 5 yıl denetimli serbestliğe tabi tutulduğu ve karakola gidip imza attığı belirtildi.
‘BEBEK ANNEDEN ALINMALI’
PROF. Dr. Arif Verimli, olayla ilgili “Yeni doğan bebekte 3 ay kadar eroin etkileri görülebilir. Çocuğun eroinman olduğu söylenemez. Bağımlılık sadece organik değil psikososyal faktörlerce de belirlenen bir şey. Bağımlı doğmaz çocuk. Uygun bir çevrede yetişirse bağımlı olmaktan kurtulur. O çocuğun sağlığı bakımından anneden mutlaka alınması lazım. Türkiye’de böyle 1-2 vaka gördüm. Birinde Sosyal Hizmetler çocuğu anneden aldı” dedi.
ABD’DE 110 BEBEK ÖLDÜ
HAMILELİKTE uyuşturucu kullanımına bağlı olarak bebeklerin bağımlı doğması daha çok ABD’de görülüyor. ABD’de son 10 yıldır 130 binden fazla bebeğin uyuşturucu bağımlılığıyla doğduğu belirtiliyor. 2010’dan bu yana ise 110 bebeğin anne karnında ya da anne sütünden uyuşturucu aldıkları için hayatını kaybettiği kaydediliyor.
14 Ekim 2016 Cuma
FETÖ’den kapatılan 53 öğretim kurumuna yeniden faaliyet izni
OHAL kapsamında çıkarılan ilk ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de (KHK) yapılan değişiklikle, 53 özel okul ile bir özel öğrenci yurdu, kapatılan kuruluşlar arasından çıkarıldı.
Okullarla ilgili önerge TBMM Genel Kurulu'na hükümet adına Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci imzasıyla sunuldu. AKP Grup Başkanvekili İlknur İnceöz, “KHK'larda bir şey olursa düzeltme imkanı olduğunu söyledik. Bu KHK'da 53 özel öğretim kurumu ve bir özel öğrenci yurdunun FETÖ/PDY ile herhangi bir ilgisinin olmadığı tespit edilmiş. Bir yanlıştan dönülmüştür” ifadelerini kullandı.
Okullarla ilgili önerge TBMM Genel Kurulu'na hükümet adına Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci imzasıyla sunuldu. AKP Grup Başkanvekili İlknur İnceöz, “KHK'larda bir şey olursa düzeltme imkanı olduğunu söyledik. Bu KHK'da 53 özel öğretim kurumu ve bir özel öğrenci yurdunun FETÖ/PDY ile herhangi bir ilgisinin olmadığı tespit edilmiş. Bir yanlıştan dönülmüştür” ifadelerini kullandı.
Norm kadro ve proje okul öğretmen atamaları yapıldı
İstanbul'da norm kadro fazlası ve proje okullarında görev yapan öğretmenlerin atama işlemlerinin sonuçlandırıldığı açıklandı.
İstanbul MEB, yaptığı duyuruda norm kadro fazlası ve proje okullardaki öğretmen atamasının sonuçlandığını açıkladı. MEB İstanbul’dan yapılan açıklama şöyle: “İlimizde görev yapan ihtiyaç ve norm kadro fazlası öğretmenler ile özel program ve proje uygulayan eğitim kurumlarında dört yılını doldurmuş fakat uzatılması teklif edilmeyen ve sekiz yılını tamamlayan öğretmenlerin atama işlemleri sonuçlandırılmış olup kararnameler ilçe müdürlüklerine en kısa sürede gönderilecektir.”
Diğer yandan, proje okullarda bugüne kadar yapılan öğretmenlerin yer değişikliği, kararname ile değil, görevlendirme şekliyle yapılıyordu.
İstanbul MEB, yaptığı duyuruda norm kadro fazlası ve proje okullardaki öğretmen atamasının sonuçlandığını açıkladı. MEB İstanbul’dan yapılan açıklama şöyle: “İlimizde görev yapan ihtiyaç ve norm kadro fazlası öğretmenler ile özel program ve proje uygulayan eğitim kurumlarında dört yılını doldurmuş fakat uzatılması teklif edilmeyen ve sekiz yılını tamamlayan öğretmenlerin atama işlemleri sonuçlandırılmış olup kararnameler ilçe müdürlüklerine en kısa sürede gönderilecektir.”
Diğer yandan, proje okullarda bugüne kadar yapılan öğretmenlerin yer değişikliği, kararname ile değil, görevlendirme şekliyle yapılıyordu.
189 hakim ve savcı hakkında gözaltı kararı
FETÖ soruşturması kapsamında 189 hakim ve savcı hakkında gözaltı kararı çıkarıldı. Ankara Adliyesi ve Yargıtay binasında arama yapılıyor.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Fetullahçı Terör Örgütüne yönelik soruşturması kapsamında, 189 hakim ve savcı hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.
Hakkında gözaltı kararı çıkarılan hakim ve savcıların, FETÖ üyelerinin haberleşmede kullandığı ByLock programını kullandıkları ileri sürüldü.
Şüphelilerin Adalet Bakanlığı ve Türkiye genelindeki adliyelerde görev yapan hakim ve savcılar ile Yargıtay ve Danıştay tetkik hakimleri olduğu belirtildi. (cnntürk)
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Fetullahçı Terör Örgütüne yönelik soruşturması kapsamında, 189 hakim ve savcı hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.
Hakkında gözaltı kararı çıkarılan hakim ve savcıların, FETÖ üyelerinin haberleşmede kullandığı ByLock programını kullandıkları ileri sürüldü.
Şüphelilerin Adalet Bakanlığı ve Türkiye genelindeki adliyelerde görev yapan hakim ve savcılar ile Yargıtay ve Danıştay tetkik hakimleri olduğu belirtildi. (cnntürk)
Etiketler:
cemaat,
darbe,
fethullah gülen,
haber
İstanbul'da nüfus müdürlükleri pazar günü açık olacak
İstanbul Valiliği, nüfus müdürlüklerinin, önlisans mezunları için yapılacak Kamu Personeli Seçme Sınavının (KPSS) gerçekleşeceği 16 Ekim Pazar gününde açık tutulacağını bildirdi.
İstanbul Valiliğinden yapılan yazılı açıklamada, sınav günü adayların kimliklerinin kayıp, çalıntı ya da unutulma ihtimallerini göz önünde tutularak İstanbul genelindeki tüm ilçelerde nüfus müdürlüklerinin açık tutulmasına karar verildiği kaydedildi.
Adayların ikametgah adreslerinin kayıtlı olduğu ilçeye bakılmaksızın sınav yerlerine ya da bulundukları muhite en yakın ilçe nüfus müdürlüklerine 07.00-10.30 saatleri arası sınav giriş belgesini ibraz ederek hizmet alabilecekleri belirtildi.
Açıklamada, "Sınava girecek tüm öğrencilerimize başarılar dileriz" ifadelerine de yer verildi.
İstanbul Valiliğinden yapılan yazılı açıklamada, sınav günü adayların kimliklerinin kayıp, çalıntı ya da unutulma ihtimallerini göz önünde tutularak İstanbul genelindeki tüm ilçelerde nüfus müdürlüklerinin açık tutulmasına karar verildiği kaydedildi.
Adayların ikametgah adreslerinin kayıtlı olduğu ilçeye bakılmaksızın sınav yerlerine ya da bulundukları muhite en yakın ilçe nüfus müdürlüklerine 07.00-10.30 saatleri arası sınav giriş belgesini ibraz ederek hizmet alabilecekleri belirtildi.
Açıklamada, "Sınava girecek tüm öğrencilerimize başarılar dileriz" ifadelerine de yer verildi.
MEB'de 2 bin 400 öğretmen açığa alındı
Milli Eğitim Bakanlığı'nca (MEB), Fethullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişiminin ardından yürütülen soruşturmalar kapsamında 2 bin 400 öğretmen görevinden uzaklaştırıldı.
MEB'de FETÖ soruşturmaları kapsamındaki çalışmalar sürüyor.
Bakanlık tarafından yürütülen FETÖ soruşturması kapsamında 2 bin 400 öğretmen açığa alındı. (cnntürk)
Antalya'nın Manavgat ilçesinde içme suyundan 114 kişi zehirlendi
Antalya'nın Manavgat ilçesinde şehir şebeke içme suyunda yüksek klor kullanımı nedeniyle toplam 114 kişinin acil servislere başvurduğu bildirildi.
Antalya Valiliği tarafından basınla paylaşılan İl Sağlık Müdürlüğünün bilgi notunda, Manavgat Irmağı'nın batı yakasındaki mahallelerin içme suyuna karışan yüksek seviyede klor nedeniyle çok sayıda öğrencinin rahatsızlanarak ilçedeki hastanelere kaldırıldığı hatırlatıldı.
Manavgat Toplum Sağlığı Merkezi görevlilerinin yaptığı inceleme ve ölçümler sonucunda, şebeke içme suyunda 5ppm ile 7ppm arasında klor tespit edildiği vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Antalya Su ve Atıksu İdaresi (ASAT) tarafından konu hakkında yapılan açıklamada, 'klor dozlama pompasının ayarının artması sonucu içme suyunda klor miktarının arttığı' belirtilmiştir. Bu nedenle 11 mahallede ASAT tarafından su verilmesi işlemi durdurulmuş, belediye ve Manavgat Toplum Sağlığı Merkezi tarafından konu hakkında halka uyarıcı bilgilendirme yapılmıştır. Okullarda ve evlerinde içme suyundaki fazla doz klordan etkilenen, Manavgat Devlet Hastanesi'ne 46, özel hastanelerin acil servislerine 64 olmak üzere, toplam 110 kişi başvuruda bulunmuş, 15 kişi tedavileri yapılarak taburcu edilmiştir."
Açıklamada, hastanelere başvuran kişilerin muayene ve tedavilerinin devam ettiği bildirildi.
73'ü taburcu edildi
Antalya Halk Sağlığı Müdürü Muraz Özdemir, yaptığı yazılı açıklamada, ilçedeki sağlık kurumlarına klor maruziyeti nedeniyle başvuran 114 kişiden 73'ünün taburcu edildiğini belirtti. Özdemir, 41 kişinin de hastanelerde gözlem altında tutulduğu kaydetti.
Antalya Valiliği tarafından basınla paylaşılan İl Sağlık Müdürlüğünün bilgi notunda, Manavgat Irmağı'nın batı yakasındaki mahallelerin içme suyuna karışan yüksek seviyede klor nedeniyle çok sayıda öğrencinin rahatsızlanarak ilçedeki hastanelere kaldırıldığı hatırlatıldı.
Manavgat Toplum Sağlığı Merkezi görevlilerinin yaptığı inceleme ve ölçümler sonucunda, şebeke içme suyunda 5ppm ile 7ppm arasında klor tespit edildiği vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Antalya Su ve Atıksu İdaresi (ASAT) tarafından konu hakkında yapılan açıklamada, 'klor dozlama pompasının ayarının artması sonucu içme suyunda klor miktarının arttığı' belirtilmiştir. Bu nedenle 11 mahallede ASAT tarafından su verilmesi işlemi durdurulmuş, belediye ve Manavgat Toplum Sağlığı Merkezi tarafından konu hakkında halka uyarıcı bilgilendirme yapılmıştır. Okullarda ve evlerinde içme suyundaki fazla doz klordan etkilenen, Manavgat Devlet Hastanesi'ne 46, özel hastanelerin acil servislerine 64 olmak üzere, toplam 110 kişi başvuruda bulunmuş, 15 kişi tedavileri yapılarak taburcu edilmiştir."
Açıklamada, hastanelere başvuran kişilerin muayene ve tedavilerinin devam ettiği bildirildi.
73'ü taburcu edildi
Antalya Halk Sağlığı Müdürü Muraz Özdemir, yaptığı yazılı açıklamada, ilçedeki sağlık kurumlarına klor maruziyeti nedeniyle başvuran 114 kişiden 73'ünün taburcu edildiğini belirtti. Özdemir, 41 kişinin de hastanelerde gözlem altında tutulduğu kaydetti.
15 yaşında doğum yaparken öldü
Bitlis'te bir yıl önce akrabasıyla evlendirilen 15 yaşındaki Derya B. doğumdan sonra geçirdiği beyin kanamasından dolayı hayatını kaybetti.
Habertürk'ün haberine göre, Bitlis'in Mutki ilçesine bağlı Özel Köyü'nde 1 yıl önce yani 14 yaşında akrabasıyla imam nikâhıyla evlendirilen Derya B., 15 yaşında hamile kaldı. 1 hafta önce de evde doğum yaptı. Doğumdan bir süre sonra Derya ailesi tarafından şiddetli baş ağrısı, mide bulantısı, kusma şikâyetleriyle hastaneye kaldırıldı. Muş Devlet Hastanesi'nde yapılan kontrollerin ardından beyin kanaması geçirdiği belirlenen Derya, Batman'daki özel bir hastaneye sevk edildi.
11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü hastaneye kaldırılan Derya, 2 gün yoğun bakımda kaldı. 14 yaşında evlendirilen Derya, 15 yaşında doktorların tüm çabalarına rağmen kurtarılamayıp yaşamını yitirdi.
"Erken yaşta doğum ölüm getirdi"
Derya B.'nin erken yaşta doğum yapmasından dolayı beyin kanaması geçirdiği öne sürüldü. Derya'nın cenazesi, otopsi için Batman Bölge Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Bu arada Derya B.'nin ölüm haberini alan annesi ve yakınları sinir krizleri geçirdi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
Amca: Başını ambulansa çarptı
Amca Şahin T.: "Derya'yı rahatsızlığı nedeniyle Muş'un Hasköy Devlet Hastanesi'ne götürdük. Ambulansa bindirirken kafasını çarptılar. Hasköy'de bir gün kaldık, sağlık durumu iyiydi. Her ihtimale karşı daha sonra Derya'yı Muş'a götürdük. Muş'tan da Batman'a özel bir hastaneye sevk ettiler. Batman'da iyiydi, yemek yedirdik, iğne yaptılar, sonra şuurunu kaybetti. Yoğun bakım ünitesine aldılar. Beyin kanaması geçirdiğini söylediler."
"Hamile kalma tehlikesi"
Kadın Doğum Uzmanı Prof. Dr. Aydan Biri, anne ölümlerinin doğrudan ve dolaylı anne ölümleri olarak sınıflandırıldığını, Derya'nın ölümünün ise dolaylı anne ölümü olduğunu söyledi. Hastanın dosyasıyla ilgili bilgiye sahip olmadığına dikkat çeken Biri, "Anevrizması, gebeliğe bağlı tansiyonu var mıydı, bilmiyoruz. Çocuk gelinlerin hamile kalması tehlikelidir. Adölesan gebeliklerde ölüm hızı daha yüksek. Tansiyon, erken doğum, müdahaleli doğum riski fazla. Organları tam olarak gelişmemiş, gelişimini tamamlayamamış çocukların gebelikleri daha çok ölümle sonuçlanır" dedi.
Türkiye 55'inci sırada
Uluslararası çocukları koruma örgütü "Save the Children"ın 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü kapsamında yayımladığı rapora göre, dünya genelinde 700 milyon kız çocuğu 18 yaşına gelmeden evlendirildi. Save the Children, kız çocuklarının durumunun en iyiden en kötüye doğru olduğu ülkeleri gösteren bir liste de yayımladı. Buna göre en üst sırada İsveç, Finlandiya ve Norveç yer aldı. Türkiye ise 144 ülke arasında 55'inci sırada bulunuyor. En son sıralarda ise Nijer, Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti, Mali ve Somali var.
Habertürk'ün haberine göre, Bitlis'in Mutki ilçesine bağlı Özel Köyü'nde 1 yıl önce yani 14 yaşında akrabasıyla imam nikâhıyla evlendirilen Derya B., 15 yaşında hamile kaldı. 1 hafta önce de evde doğum yaptı. Doğumdan bir süre sonra Derya ailesi tarafından şiddetli baş ağrısı, mide bulantısı, kusma şikâyetleriyle hastaneye kaldırıldı. Muş Devlet Hastanesi'nde yapılan kontrollerin ardından beyin kanaması geçirdiği belirlenen Derya, Batman'daki özel bir hastaneye sevk edildi.
11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü hastaneye kaldırılan Derya, 2 gün yoğun bakımda kaldı. 14 yaşında evlendirilen Derya, 15 yaşında doktorların tüm çabalarına rağmen kurtarılamayıp yaşamını yitirdi.
"Erken yaşta doğum ölüm getirdi"
Derya B.'nin erken yaşta doğum yapmasından dolayı beyin kanaması geçirdiği öne sürüldü. Derya'nın cenazesi, otopsi için Batman Bölge Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Bu arada Derya B.'nin ölüm haberini alan annesi ve yakınları sinir krizleri geçirdi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
Amca: Başını ambulansa çarptı
Amca Şahin T.: "Derya'yı rahatsızlığı nedeniyle Muş'un Hasköy Devlet Hastanesi'ne götürdük. Ambulansa bindirirken kafasını çarptılar. Hasköy'de bir gün kaldık, sağlık durumu iyiydi. Her ihtimale karşı daha sonra Derya'yı Muş'a götürdük. Muş'tan da Batman'a özel bir hastaneye sevk ettiler. Batman'da iyiydi, yemek yedirdik, iğne yaptılar, sonra şuurunu kaybetti. Yoğun bakım ünitesine aldılar. Beyin kanaması geçirdiğini söylediler."
"Hamile kalma tehlikesi"
Kadın Doğum Uzmanı Prof. Dr. Aydan Biri, anne ölümlerinin doğrudan ve dolaylı anne ölümleri olarak sınıflandırıldığını, Derya'nın ölümünün ise dolaylı anne ölümü olduğunu söyledi. Hastanın dosyasıyla ilgili bilgiye sahip olmadığına dikkat çeken Biri, "Anevrizması, gebeliğe bağlı tansiyonu var mıydı, bilmiyoruz. Çocuk gelinlerin hamile kalması tehlikelidir. Adölesan gebeliklerde ölüm hızı daha yüksek. Tansiyon, erken doğum, müdahaleli doğum riski fazla. Organları tam olarak gelişmemiş, gelişimini tamamlayamamış çocukların gebelikleri daha çok ölümle sonuçlanır" dedi.
Türkiye 55'inci sırada
Uluslararası çocukları koruma örgütü "Save the Children"ın 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü kapsamında yayımladığı rapora göre, dünya genelinde 700 milyon kız çocuğu 18 yaşına gelmeden evlendirildi. Save the Children, kız çocuklarının durumunun en iyiden en kötüye doğru olduğu ülkeleri gösteren bir liste de yayımladı. Buna göre en üst sırada İsveç, Finlandiya ve Norveç yer aldı. Türkiye ise 144 ülke arasında 55'inci sırada bulunuyor. En son sıralarda ise Nijer, Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti, Mali ve Somali var.
13 Ekim 2016 Perşembe
Müdürden öğrenciye 'gay' sürgünü
Saime-Salih Konca Anadolu Lisesi’nde öğrenim gören Deniz A., cinsel yönelimi sebebiyle Borsa Kız Meslek Lisesi’ne zorla naklinin istendiği gerekçesiyle şikayette bulundu.
Antalya’da Saime-Salih Konca Anadolu Lisesi’nde öğrenim gören Deniz A., cinsel yönelimi sebebiyle okul yönetiminin baskısına maruz kaldığını, dayak yediğini, hakarete uğradığını ve sonunda başka okula sürgün edilmek istendiğini iddia ederek şikayetçi oldu. Hurriyet.com.tr'de yer alan habere göre, daha önce cinsel yönelimi sebebiyle bir öğrenci tarafından dövüldüğünü ve burnunun kırıldığını belirten Deniz A., saldırgan öğrencinin okuldan uzaklaştırıldığını, ama kendi üzerindeki baskının da daha fazla arttığını söyledi.
Zorla nakil kağıdı
Okul idaresinin kendisiyle diğer öğrenciler arasında çifte standart uyguladığını söyleyen Deniz A., okul müdürü Hüseyin Yurdakul’un da Emniyet Müdürlüğü’ne, ‘Bu çocuk gay’ şeklinde yazı gönderdiğini ileri sürdü. Bunun üzerine Antalya Emniyeti Çocuk Şube Müdürlüğü’nün babasını karakola çağırdığını belirten öğrenci, babasına karakolda, “Oğlunuz eşcinsel bu gelip geçici bir heves olabilir, biz takibe alacağız” dendiğini dile getirdi. Okul müdürünün kendisine hakaret ettiğini de ileri süren liseli öğrenci Deniz A., “Odasına gittiğimde ve kendisine ben bir öğrenciyim okumak istiyorum, burası benim okulum, bu benim özel hayatım dediğimde, kendisi, ‘gerizekalı, senin özel hayatın olamaz, senin özel hayatını ben çizerim’ dedi. Babamı okula çağırıp, okuldan gitmem için nakil kâğıdını imzalattırdı” diye konuştu
Kız lisesine sürgün
Cinsel yönelimi nedeniyle zorla Borsa Kız Meslek Lisesi’ne naklinin yapılmak istendiğini söyleyen Deniz A., “Babama imzalatmam için verilen nakil kağıdını o sinirle imzalattım ama henüz okula vermedim. Başka bir okula geçiş yapacağım. Ama okul yönetimi istediği için değil. Hem daha demokratik şartlarda okumak istediğim için, hem de müdürün öğretmenleri örgütleyip okul puanımı düşürmesini istemediğim için başka bir okula geçeceğim. Ben özgür bir ortamda, laik, bilimsel bir eğitim anlayışıyla, kimsenin kimsenin özel hayatına karışmadığı şartlarda okumak istiyorum. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Tekstil ve Moda Tasarım Bölümünü kazanmak için çalışıyorum. Hedefim moda tasarımcısı olmak. Beni toplum dışına iterek okumama engel olmaya çalışıyorlar ama ben inatla hedeflerimi başarmak için çalışacağım” dedi.
Halk-Lis sahiplendi.
Deniz A.’ya CHP’nin lise örgütlenmesi Halk-Lis sahip çıktı. Yazılı bir açıklama yapan Halk-Lis Antalya İl Başkanı İrem Taşkın, “Öğrenci kardeşimizin yaşadığı dram bizleri üzmekte, aynı zamanda sinirlerimizi bozmaktadır. Türkiye’nin her yerinde bu zihniyetin sahip olduğu insanlar tarafından yapılan baskıların, ayrımcılıkların sadece bir tanesine şahit oluyoruz. Okullarda uyuşturucunun, ahlaksızlığın, disiplinsizliğin kol gezdiği bu dönemlerde idareciler, kimin görüşünün ne olduğu, kimin ne tercihlerde olduğunu kendilerine iş güç edinmişler. Okulun işi şu bu ayrımı yapmadan insanları eğitmek, öğretmenin işi ayrım yapmadan eğitim öğretin hayatında öğrenciye bir şeyler katmaktır, kesinlikle sen şöylesin böylesin diye ayrım yapmak değildir, eğer işini bilmeyen kişi veya kişiler varsa derhal oturduğu koltukları terk etmelilerdir” ifadelerini kullandı.
Antalya’da Saime-Salih Konca Anadolu Lisesi’nde öğrenim gören Deniz A., cinsel yönelimi sebebiyle okul yönetiminin baskısına maruz kaldığını, dayak yediğini, hakarete uğradığını ve sonunda başka okula sürgün edilmek istendiğini iddia ederek şikayetçi oldu. Hurriyet.com.tr'de yer alan habere göre, daha önce cinsel yönelimi sebebiyle bir öğrenci tarafından dövüldüğünü ve burnunun kırıldığını belirten Deniz A., saldırgan öğrencinin okuldan uzaklaştırıldığını, ama kendi üzerindeki baskının da daha fazla arttığını söyledi.
Zorla nakil kağıdı
Okul idaresinin kendisiyle diğer öğrenciler arasında çifte standart uyguladığını söyleyen Deniz A., okul müdürü Hüseyin Yurdakul’un da Emniyet Müdürlüğü’ne, ‘Bu çocuk gay’ şeklinde yazı gönderdiğini ileri sürdü. Bunun üzerine Antalya Emniyeti Çocuk Şube Müdürlüğü’nün babasını karakola çağırdığını belirten öğrenci, babasına karakolda, “Oğlunuz eşcinsel bu gelip geçici bir heves olabilir, biz takibe alacağız” dendiğini dile getirdi. Okul müdürünün kendisine hakaret ettiğini de ileri süren liseli öğrenci Deniz A., “Odasına gittiğimde ve kendisine ben bir öğrenciyim okumak istiyorum, burası benim okulum, bu benim özel hayatım dediğimde, kendisi, ‘gerizekalı, senin özel hayatın olamaz, senin özel hayatını ben çizerim’ dedi. Babamı okula çağırıp, okuldan gitmem için nakil kâğıdını imzalattırdı” diye konuştu
Kız lisesine sürgün
Cinsel yönelimi nedeniyle zorla Borsa Kız Meslek Lisesi’ne naklinin yapılmak istendiğini söyleyen Deniz A., “Babama imzalatmam için verilen nakil kağıdını o sinirle imzalattım ama henüz okula vermedim. Başka bir okula geçiş yapacağım. Ama okul yönetimi istediği için değil. Hem daha demokratik şartlarda okumak istediğim için, hem de müdürün öğretmenleri örgütleyip okul puanımı düşürmesini istemediğim için başka bir okula geçeceğim. Ben özgür bir ortamda, laik, bilimsel bir eğitim anlayışıyla, kimsenin kimsenin özel hayatına karışmadığı şartlarda okumak istiyorum. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Tekstil ve Moda Tasarım Bölümünü kazanmak için çalışıyorum. Hedefim moda tasarımcısı olmak. Beni toplum dışına iterek okumama engel olmaya çalışıyorlar ama ben inatla hedeflerimi başarmak için çalışacağım” dedi.
Halk-Lis sahiplendi.
Deniz A.’ya CHP’nin lise örgütlenmesi Halk-Lis sahip çıktı. Yazılı bir açıklama yapan Halk-Lis Antalya İl Başkanı İrem Taşkın, “Öğrenci kardeşimizin yaşadığı dram bizleri üzmekte, aynı zamanda sinirlerimizi bozmaktadır. Türkiye’nin her yerinde bu zihniyetin sahip olduğu insanlar tarafından yapılan baskıların, ayrımcılıkların sadece bir tanesine şahit oluyoruz. Okullarda uyuşturucunun, ahlaksızlığın, disiplinsizliğin kol gezdiği bu dönemlerde idareciler, kimin görüşünün ne olduğu, kimin ne tercihlerde olduğunu kendilerine iş güç edinmişler. Okulun işi şu bu ayrımı yapmadan insanları eğitmek, öğretmenin işi ayrım yapmadan eğitim öğretin hayatında öğrenciye bir şeyler katmaktır, kesinlikle sen şöylesin böylesin diye ayrım yapmak değildir, eğer işini bilmeyen kişi veya kişiler varsa derhal oturduğu koltukları terk etmelilerdir” ifadelerini kullandı.
Anayasa Mahkemesinden 'ezan sesi' kararı
Anayasa Mahkemesinin, evinin çevresindeki cami ve mescitlerden sabah saatlerinde yüksek sesli ezan okunmasından rahatsız olan kişinin yaptığı bireysel başvuruyu kabul edilemez bulmasına ilişkin kararının gerekçesi açıklandı.
İzmir'in Göztepe semtinde ikamet eden başvurucu, evinin çevresinde bulunan cami ve mescitlerden sabahın erken saatlerinde hoparlörlerle yüksek sesli ezan okunmasından uykusunun bölündüğünü, mensubu olmadığı bir dinin ibadetine zorlandığını ve rahatsız olduğunu öne sürdü.
Bundan kaynaklanan manevi zararının giderilmesi için idareye başvuran ve başvurusu reddedilen kişi, bu işlemin iptali istemiyle açtığı davaların da reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, başvuruyu kabul edilemez buldu. Yüksek Mahkemenin gerekçesi, Resmi Gazete'de yayımlandı.
Başvuruyla ilgili Adalet Bakanlığınca Anayasa Mahkemesine gönderilen görüşte, çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'de ibadete çağrı aracı olarak kullanılan "ezan"ın, İslam'ın tüm mezheplerinde kabul edildiği, ayrımcı bir yönünün olmadığı, toplumun birçok kesimi tarafından içselleştirilmiş ve kültürünün parçası haline gelmiş bir uygulama olduğu, gelinen tarihsel süreç içinde ezan okunması hususunda devletin negatif yükümlülüğünün bulunduğu belirtildi.
Görüşte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benzer konulardaki uygulamaları da dikkate alınarak, şikayete konu edilen ve gürültü olarak nitelendirilen olayların bireyler üzerinde meydana getirdiği rahatsızlık ile toplumun çoğunluğu tarafından kabul edilmiş dini uygulamanın devamında ulaşılmak istenen faydanın karşılaştırılması ve adil bir denge kurulması gerektiği vurgulandı.
GEREKÇEDEN
Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, başvuru konusu olayda çevresel rahatsızlığın kaynağı olarak ileri sürülen cami ve mescitlerin sabah ezanı okunurken sesin yüksek olduğu, başvurucunun ikamet ettiği çevrede üç ayrı ibadethane bulunduğu, bunların Diyanet İşleri Başkanlığı denetimine alınmış resmi görevlisi bulunan cami ve mescitlerden olduğunun anlaşıldığı kaydedildi.
Başvurucunun, yüksek sese ilişkin ölçüm değerleri, konuta mesafesi ve ses cihaz açıları gibi somut verileri başvurusuna eklemediği aktarılan gerekçede, "Somut olayda sabah saatlerinde yüksek sesle ezan okunmasından rahatsız olan bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile çoğunluğun inancının bir gereği olan, inananları namaza çağırma niteliği taşıyan ezanın sesinin kamusal alana verilmesi konusunda toplumun menfaatinin dengelenmesi söz konusudur. Bu menfaatlerin demokratik toplumlarda çoğulculuk ve hoşgörü temelinde dengelenmesi gerektiği açıktır" denildi.
Ezanın, İslam dininde bireyleri namaz ibadetine çağırmak veya ibadethaneye gidemeyenlere namaz vaktini bildirmek amacıyla İslam'ın ilk yıllarından itibaren uygulanan bir "dini ritüel" olduğu ve toplumda kültürel bir değer kazandığının da dikkate alınması gerektiği vurgulanan gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Demokratik hoşgörü ve çoğulculuk, toplumun büyük çoğunluğunun inancı doğrultusunda bazı uygulamalara izin verilmesini kaçınılmaz kılmakta ve bir arada yaşamanın getirdiği bu tür kültürel ve dini uygulamalara belli ölçüde tahammül etme yükümlülüğü doğurmaktadır. Fakat bu yükümlülük, uygulamaların bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını ihlal edecek boyuta ulaşmasına ve katlanılamaz bir yük teşkil etmesine izin verilmesi anlamına gelmemelidir."
Gerekçede, bu tespitler ışığında kamusal makamların olaya gereken özenle yaklaşmadıkları ve olayda söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmedikleri, başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma hakkının korunması bağlamında kamusal makamların negatif ve pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri sonucuna varılmasının mümkün olmadığı kaydedildi. Hürriyet
İzmir'in Göztepe semtinde ikamet eden başvurucu, evinin çevresinde bulunan cami ve mescitlerden sabahın erken saatlerinde hoparlörlerle yüksek sesli ezan okunmasından uykusunun bölündüğünü, mensubu olmadığı bir dinin ibadetine zorlandığını ve rahatsız olduğunu öne sürdü.
Bundan kaynaklanan manevi zararının giderilmesi için idareye başvuran ve başvurusu reddedilen kişi, bu işlemin iptali istemiyle açtığı davaların da reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, başvuruyu kabul edilemez buldu. Yüksek Mahkemenin gerekçesi, Resmi Gazete'de yayımlandı.
Başvuruyla ilgili Adalet Bakanlığınca Anayasa Mahkemesine gönderilen görüşte, çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'de ibadete çağrı aracı olarak kullanılan "ezan"ın, İslam'ın tüm mezheplerinde kabul edildiği, ayrımcı bir yönünün olmadığı, toplumun birçok kesimi tarafından içselleştirilmiş ve kültürünün parçası haline gelmiş bir uygulama olduğu, gelinen tarihsel süreç içinde ezan okunması hususunda devletin negatif yükümlülüğünün bulunduğu belirtildi.
Görüşte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benzer konulardaki uygulamaları da dikkate alınarak, şikayete konu edilen ve gürültü olarak nitelendirilen olayların bireyler üzerinde meydana getirdiği rahatsızlık ile toplumun çoğunluğu tarafından kabul edilmiş dini uygulamanın devamında ulaşılmak istenen faydanın karşılaştırılması ve adil bir denge kurulması gerektiği vurgulandı.
GEREKÇEDEN
Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, başvuru konusu olayda çevresel rahatsızlığın kaynağı olarak ileri sürülen cami ve mescitlerin sabah ezanı okunurken sesin yüksek olduğu, başvurucunun ikamet ettiği çevrede üç ayrı ibadethane bulunduğu, bunların Diyanet İşleri Başkanlığı denetimine alınmış resmi görevlisi bulunan cami ve mescitlerden olduğunun anlaşıldığı kaydedildi.
Başvurucunun, yüksek sese ilişkin ölçüm değerleri, konuta mesafesi ve ses cihaz açıları gibi somut verileri başvurusuna eklemediği aktarılan gerekçede, "Somut olayda sabah saatlerinde yüksek sesle ezan okunmasından rahatsız olan bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile çoğunluğun inancının bir gereği olan, inananları namaza çağırma niteliği taşıyan ezanın sesinin kamusal alana verilmesi konusunda toplumun menfaatinin dengelenmesi söz konusudur. Bu menfaatlerin demokratik toplumlarda çoğulculuk ve hoşgörü temelinde dengelenmesi gerektiği açıktır" denildi.
Ezanın, İslam dininde bireyleri namaz ibadetine çağırmak veya ibadethaneye gidemeyenlere namaz vaktini bildirmek amacıyla İslam'ın ilk yıllarından itibaren uygulanan bir "dini ritüel" olduğu ve toplumda kültürel bir değer kazandığının da dikkate alınması gerektiği vurgulanan gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Demokratik hoşgörü ve çoğulculuk, toplumun büyük çoğunluğunun inancı doğrultusunda bazı uygulamalara izin verilmesini kaçınılmaz kılmakta ve bir arada yaşamanın getirdiği bu tür kültürel ve dini uygulamalara belli ölçüde tahammül etme yükümlülüğü doğurmaktadır. Fakat bu yükümlülük, uygulamaların bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını ihlal edecek boyuta ulaşmasına ve katlanılamaz bir yük teşkil etmesine izin verilmesi anlamına gelmemelidir."
Gerekçede, bu tespitler ışığında kamusal makamların olaya gereken özenle yaklaşmadıkları ve olayda söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmedikleri, başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma hakkının korunması bağlamında kamusal makamların negatif ve pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri sonucuna varılmasının mümkün olmadığı kaydedildi. Hürriyet
Ünlü yazar Dario Fo yaşamını yitirdi
İtalyan oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve oyuncu Dario Fo 90 yaşında hayatını kaybetti.
Politik hicivleriyle ünlenen ve 1997 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen İtalyan oyun yazarı Dario Fo 90 yaşında hayatını kaybetti.
Türkiye'de "Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü" eseriyle tanınan Fo'nun eseri İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda 8 yıl sergilendi.
Fo'nun yazdığı önemli eserler arasında "Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü" (1970), "Klaksonlar", "Borazanlar ve Bırtlar" (Diğer adıyla "Yüzsüz"), "Kadın Oyunları" (1981), "Elizabeth", "Neredeyse Kadın", "Ödenmeyecek Ödemiyoruz" (1974) bulunuyordu.
Politik hicivleriyle ünlenen ve 1997 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen İtalyan oyun yazarı Dario Fo 90 yaşında hayatını kaybetti.
Türkiye'de "Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü" eseriyle tanınan Fo'nun eseri İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda 8 yıl sergilendi.
Fo'nun yazdığı önemli eserler arasında "Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü" (1970), "Klaksonlar", "Borazanlar ve Bırtlar" (Diğer adıyla "Yüzsüz"), "Kadın Oyunları" (1981), "Elizabeth", "Neredeyse Kadın", "Ödenmeyecek Ödemiyoruz" (1974) bulunuyordu.
Atanamayan kadın öğretmen kasap oldu
Antalya'da 25 yaşındaki Ayşegül Başar, öğretmen olarak atanamayınca baba mesleği kasaplığa başladı. Ankara Üniversitesi Tarih Bölümü mezun olan Başar, "İki defa KPSS'ye girdim ama atanamadım. Bu işe başlamış oldum severek yapıyorum artık" dedi.
Ankara Üniversitesi (AÜ) Tarih Bölümünden mezun olup öğretmenlik formasyonu alan 25 yaşındaki Ayşegül Başar, atanamayınca eline satır ve bıçağı alıp baba mesleği kasaplığa başladı.
Antalya’nın Aksu ilçesinde yaşayan 25 yaşındaki Ayşegül Başar, büyük bir hevesle okuduğu Ankara Üniversitesi tarih bölümünden 2007 yılında mezun oldu. Hayallerini süsleyen öğretmenlik için formasyonunu da alan Başar’ın hayatı planladığı gibi olmadı.
Öğretmen olabilmek için iki defa Kamu Personeli Seçme Sınavı’na(KPSS) giren Başar, atanamayınca rotasını başka bir alana çevirdi.
Baba mesleğini tercih eden Başar, bir miktar kredi çekip kasap dükkanı açtı. Yıllarca emek verip hak ettiği diplomasıyla beraber, sabah erkenden işe koyuluyor. Hazırlıklarını tek başına tamamlayan Başar, güç gerektiren satırla et işleme işinin üstesinden de gelmeyi başarıyor.
"Müşteriler beni görünce şaşırıyor"
Zaman zaman zorlandığını ancak işini hevesle yaptığını kaydeden Başar’ın en büyük destekçisi ise hem babası hem de meslektaşı Ali Başar oldu.
Elinde satırla dükkanda kendisini gören müşterilerinin şaşırdığını belirten Ayşegül Başar, şunları anlattı:
"Ankara Üniversitesi’nde okudum ama baba mesleği yapıyorum. İşim zor güç gerektiriyor. Çocukluğumdan bu yana bu işin içinde olduğum için çok fazla etkilemiyor. Atama konusunda bazı sıkıntılar var. Özellikle tarih öğretmenliği atamalarında büyük sorun var. İki defa KPSS'ye girdim ama atanamadım. Bu işe başlamış oldum severek yapıyorum artık. Buraya gelen müşterilerimiz beni görünce şaşırıyorlar. Ama önceden tanıyanlar olunca tebrik ediyorlar ve destekliyorlar, dışarıdan gelenler şaşıyorlar sadece. Özellikle kadın mesleği olmadığını vurguluyorlar. ‘Çok iyi yapmışsın sana yakışır’ diyenler de oluyor. Tarih bölümünü okurken bu işi yapacağımı düşünmemiştim ama şartlar bunu gerektirdi diyebilirim. Halimden memnunum."
Başar, gelecekle ilgili planları arasında büyük bir restoran açmak olduğunu da sözlerine ekledi. DHA
Ankara Üniversitesi (AÜ) Tarih Bölümünden mezun olup öğretmenlik formasyonu alan 25 yaşındaki Ayşegül Başar, atanamayınca eline satır ve bıçağı alıp baba mesleği kasaplığa başladı.
Antalya’nın Aksu ilçesinde yaşayan 25 yaşındaki Ayşegül Başar, büyük bir hevesle okuduğu Ankara Üniversitesi tarih bölümünden 2007 yılında mezun oldu. Hayallerini süsleyen öğretmenlik için formasyonunu da alan Başar’ın hayatı planladığı gibi olmadı.
Öğretmen olabilmek için iki defa Kamu Personeli Seçme Sınavı’na(KPSS) giren Başar, atanamayınca rotasını başka bir alana çevirdi.
Baba mesleğini tercih eden Başar, bir miktar kredi çekip kasap dükkanı açtı. Yıllarca emek verip hak ettiği diplomasıyla beraber, sabah erkenden işe koyuluyor. Hazırlıklarını tek başına tamamlayan Başar, güç gerektiren satırla et işleme işinin üstesinden de gelmeyi başarıyor.
"Müşteriler beni görünce şaşırıyor"
Zaman zaman zorlandığını ancak işini hevesle yaptığını kaydeden Başar’ın en büyük destekçisi ise hem babası hem de meslektaşı Ali Başar oldu.
Elinde satırla dükkanda kendisini gören müşterilerinin şaşırdığını belirten Ayşegül Başar, şunları anlattı:
"Ankara Üniversitesi’nde okudum ama baba mesleği yapıyorum. İşim zor güç gerektiriyor. Çocukluğumdan bu yana bu işin içinde olduğum için çok fazla etkilemiyor. Atama konusunda bazı sıkıntılar var. Özellikle tarih öğretmenliği atamalarında büyük sorun var. İki defa KPSS'ye girdim ama atanamadım. Bu işe başlamış oldum severek yapıyorum artık. Buraya gelen müşterilerimiz beni görünce şaşırıyorlar. Ama önceden tanıyanlar olunca tebrik ediyorlar ve destekliyorlar, dışarıdan gelenler şaşıyorlar sadece. Özellikle kadın mesleği olmadığını vurguluyorlar. ‘Çok iyi yapmışsın sana yakışır’ diyenler de oluyor. Tarih bölümünü okurken bu işi yapacağımı düşünmemiştim ama şartlar bunu gerektirdi diyebilirim. Halimden memnunum."
Başar, gelecekle ilgili planları arasında büyük bir restoran açmak olduğunu da sözlerine ekledi. DHA
Rusya-Ukrayna çatışması 68 çocuğun canını aldı
Ukrayna Hükümeti, ülkenin doğusunda Rusya yanlısı ayrılıkçı güçlerle çatışmaların başladığı iki buçuk yılda 68 çocuğun öldürüldüğünü açıkladı.
Ukrayna Avrupa Entegrasyonu Bakan Yardımcısı Sergey Ustimenko, yaptığı açıklamada Ukrayna'nın doğusunda çatışmaların başladığı 2014 yılının Nisan ayından bu yana, 68 çocuğun çatışmalarda hayatını kaybettiğini, 152 çocuğun da yaralandığını belirtti. Ustimenko ayrıca 1798 çocuğun anne veya babasının Ukrayna Ordusu'nda görev yaparken çatışmalarda hayatını kaybettiğini kaydetti.
2 milyon kişi iltica etti
Ukrayna'nın doğusunda çatışmaların başladığı 2014 yılı Nisan ayından bu yana toplam 10 binden fazla insan çatışmalarda hayatını kaybederken, 2 milyon kişi çatışmaların yaşandığı bölgelerden başka yerlere göç etmek zorunda kaldı. DHA
Ukrayna Avrupa Entegrasyonu Bakan Yardımcısı Sergey Ustimenko, yaptığı açıklamada Ukrayna'nın doğusunda çatışmaların başladığı 2014 yılının Nisan ayından bu yana, 68 çocuğun çatışmalarda hayatını kaybettiğini, 152 çocuğun da yaralandığını belirtti. Ustimenko ayrıca 1798 çocuğun anne veya babasının Ukrayna Ordusu'nda görev yaparken çatışmalarda hayatını kaybettiğini kaydetti.
2 milyon kişi iltica etti
Ukrayna'nın doğusunda çatışmaların başladığı 2014 yılı Nisan ayından bu yana toplam 10 binden fazla insan çatışmalarda hayatını kaybederken, 2 milyon kişi çatışmaların yaşandığı bölgelerden başka yerlere göç etmek zorunda kaldı. DHA
ByLock nedir?
Fetullahçı Terör Örgütü'ne yönelik soruşturmalar, ByLock yazılımı üzerine yoğunlaştı. İstanbul merkezli operasyonlara "çözülme 1" ve "çözülme 2" adları verildi. Şifreli mesajlaşma sistemini kullandığı tespit edilen şüpheliler gözaltında. Peki ByLock nedir, nasıl geliştirildi?
ByLock operasyonlarına, Kütahya'da bir bodrum katında saklanırken yakalanan TÜBİTAK uzmanı İhsan Taşkın'ın verdiği ifade ışık tuttu.
Taşkın'ın verdiği bilgiler, MİT'in sistemi kırarak elde ettiği veriler ve polisin yaptığı çalışmayla uyuştu. Operasyon bunun üzerine başlatıldı.
Çözülme 2'nin hedefindeki 30 komiser yardımcısından 10'unun FETÖ ile mücadelenin etkin bir şekilde yürütülmeye çalışıldığı 2014 ve 2015 yıllarında komiser yardımcılığına getirildiği ortaya çıktı.
10 polisten 4'ünün üniversite mezunu olarak mülakatla alındığı, diğerlerinin de polislikten sınavla komiser yardımcılığına getirildiği belirtildi.
FFTÖ ile bağlantı olmaması için titizlikle seçilen komiser yardımcılarında ByLock çıkması emniyette şaşkınlık yarattı.
ByLocknedir? Programın yaratıcısı Hollandalı bir grup genç.. Yoğun gizlilik ve kullanım alanı sınırlı olduğundan aslında pek rağbet görmüyor.
FETÖ mühendisleri ise programı internette keşfetmiş.Sonra da TÜBİTAK'taki örgüt üyelerinden programın geliştirilmesi istenmiş. Ve ByLock, geliştirilerek adeta yeni bir program haline gelmiş.
Taşkın'ın iki arkadaşıyla geliştirdiği ByLock programının, Litvanya'da bir server üzerine kayıtlı olduğu tespit edilmişti.
Üç ayrı şifreleme ile korumaya alınan sisteme, kodlama ile girilirken, programı her isteyen internet üzerinden yükleyemiyor.
Örgüt abilerinin oluruyla yükleyecek abinin adresine gidilerek burada program cihaza kuruluyor, şifreleniyor ve kodlanıyor.
ByLock programı, ancak akredite olan bir başka kişinin referansıyla kullanılabiliyor. (cnntürk.com.tr)
ByLock operasyonlarına, Kütahya'da bir bodrum katında saklanırken yakalanan TÜBİTAK uzmanı İhsan Taşkın'ın verdiği ifade ışık tuttu.
Taşkın'ın verdiği bilgiler, MİT'in sistemi kırarak elde ettiği veriler ve polisin yaptığı çalışmayla uyuştu. Operasyon bunun üzerine başlatıldı.
Çözülme 2'nin hedefindeki 30 komiser yardımcısından 10'unun FETÖ ile mücadelenin etkin bir şekilde yürütülmeye çalışıldığı 2014 ve 2015 yıllarında komiser yardımcılığına getirildiği ortaya çıktı.
10 polisten 4'ünün üniversite mezunu olarak mülakatla alındığı, diğerlerinin de polislikten sınavla komiser yardımcılığına getirildiği belirtildi.
FFTÖ ile bağlantı olmaması için titizlikle seçilen komiser yardımcılarında ByLock çıkması emniyette şaşkınlık yarattı.
ByLocknedir? Programın yaratıcısı Hollandalı bir grup genç.. Yoğun gizlilik ve kullanım alanı sınırlı olduğundan aslında pek rağbet görmüyor.
FETÖ mühendisleri ise programı internette keşfetmiş.Sonra da TÜBİTAK'taki örgüt üyelerinden programın geliştirilmesi istenmiş. Ve ByLock, geliştirilerek adeta yeni bir program haline gelmiş.
Taşkın'ın iki arkadaşıyla geliştirdiği ByLock programının, Litvanya'da bir server üzerine kayıtlı olduğu tespit edilmişti.
Üç ayrı şifreleme ile korumaya alınan sisteme, kodlama ile girilirken, programı her isteyen internet üzerinden yükleyemiyor.
Örgüt abilerinin oluruyla yükleyecek abinin adresine gidilerek burada program cihaza kuruluyor, şifreleniyor ve kodlanıyor.
ByLock programı, ancak akredite olan bir başka kişinin referansıyla kullanılabiliyor. (cnntürk.com.tr)
Etiketler:
darbe,
fethullah gülen,
istanbul,
medya,
ohal
12 Ekim 2016 Çarşamba
Sokak köpekleri araba parçaladı
Sakarya Modern Sanayii’nde otomobil tamirciliği yapan Cem Acar yaklaşık bir ay önce sabah işyerine geldiğinde yeni aldığı 2014 model otomobilinin ön tamponunun parçalanmış halde buldu. Olayın ilk olarak hırsızlık olduğunu düşünen Cem Acar, polise haber verdi. Ancak, polisler güvenlik kamerası görüntülerinin izlediğinde gerçek ortaya çıktı.
Görüntülerde sürü halinde dolaşan sokak köpeklerinin otomobilin tamponunu parçaladığı görüldü. Acar, "Akşam otomobilimi dükkanın önüne park edip, farklı bir arabayla eve gittim. Sabah geldiğimde bir baktım otomobilin ön tarafı darmadağın olmuş. Biz ilk esnada hırsızlık zannettiğimiz için polise haber verdik. Polisler ile birlikte kamera görüntülerine baktık. Ondan sonra olayın nasıl olduğu ortaya çıktı. Gece sokak köpekleri otomobilin tamponlarını parçalamış. Herkes şaşırdı çünkü enteresan bir olay. Bir tanesi gözcülük yapıyor, 8 tane köpek var" dedi.
5 bin lira zarar var
Aracının tamiri için yaklaşık 5 bin lira masraf yaptığını söyleyen Cem Acar, "Herkes kedi olduğu için parçalamışlardır dedi. Fakat görüntülerde kedi gözükmüyor. Böyle bir şok yaşadık. Yaklaşık 5 bin lira gibi masraf oldu. Polisler bize esprili bir şekilde ’şikayetçi misiniz?’ diye sordu.
’Şikayetçi olsam ne olacak ki, köpekleri mi şikayet edeceğim’ dedim" diye konuştu.
Görüntülerde sürü halinde dolaşan sokak köpeklerinin otomobilin tamponunu parçaladığı görüldü. Acar, "Akşam otomobilimi dükkanın önüne park edip, farklı bir arabayla eve gittim. Sabah geldiğimde bir baktım otomobilin ön tarafı darmadağın olmuş. Biz ilk esnada hırsızlık zannettiğimiz için polise haber verdik. Polisler ile birlikte kamera görüntülerine baktık. Ondan sonra olayın nasıl olduğu ortaya çıktı. Gece sokak köpekleri otomobilin tamponlarını parçalamış. Herkes şaşırdı çünkü enteresan bir olay. Bir tanesi gözcülük yapıyor, 8 tane köpek var" dedi.
5 bin lira zarar var
Aracının tamiri için yaklaşık 5 bin lira masraf yaptığını söyleyen Cem Acar, "Herkes kedi olduğu için parçalamışlardır dedi. Fakat görüntülerde kedi gözükmüyor. Böyle bir şok yaşadık. Yaklaşık 5 bin lira gibi masraf oldu. Polisler bize esprili bir şekilde ’şikayetçi misiniz?’ diye sordu.
’Şikayetçi olsam ne olacak ki, köpekleri mi şikayet edeceğim’ dedim" diye konuştu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)