Orman ve Su İşleri Bakanlığınca, Türkiye'de dört farklı türden 18 kuş, Global Positioning System (GPS) adı verilen yöntemle izleniyor. Bakanlığa bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü tarafından 3 yıl önce uygulamaya konulan GPS aracılığıyla bu yıl Türkiye'de 4 türden 18 kuş takip edilmeye başlandı.
Orman ve Su İşleri Bakanlığında görev yapan uzman ekipler tarafından kuşların ağırlığının yüzde 2'sini geçmeyecek bir ağırlıkta, sırt çantası şeklinde kuşların sırtına takılan GPS verici, belirli aralıklarla kuşların bulunduğu noktalara dair uydu üzerinden sinyaller gönderiyor.
Leylek, turna, kızıl şahin ve yılan kartalı türlerindeki kuşları takibe alan bakanlık, Türkiye'de üreyen turnaların, kışlamak için genellikle Çukurova'yı tercih ettikleri, leyleklerin genellikle daha güneye giderek, Afrika ülkelerine ulaştıkları bilgilerini edindi.
Bakanlık ayrıca Türkiye'de üreyen kuşların kış mevsiminde nerede bulunduğu, göç sırasında hangi alanlarda mola verdikleri gibi bilgileri de elde ederek, kuş türlerini koruma çalışmalarında kullanmaya başladı.
"Koruma çalışmalarımıza büyük katkı sağlayacak"
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, uydu vericilerin yaban hayvanlarının habitat tercihlerinin ve göç hareketlerinin anlaşılması amacıyla takıldığını belirtti.
Uygulamanın son yıllarda gelişen teknolojiyle bütün dünyada yaygın olarak kullanılmaya başladığını dile getiren Bakan Eroğlu, şunları kaydetti:
"Biz de teknolojiyi yakından takip eden bir bakanlık olarak bu uygulamaya başladık. Bu sayede GSM-GPS vericisi takılan hayvanların uydudan takibini yapabiliyoruz. Böylece kuşların göç yollarını, üreme ve beslenme alanlarını, buna benzer ekolojik özelliklerini, günün hangi saatinde hangi tip bir habitatta bulunduğunu sonuç itibarıyla verinin gönderildiği an itibariyle hangi aktiviteyi yapmakta olduğunu tespit edilebiliyoruz. Elde ettiğimiz bu veriler koruma çalışmalarımıza büyük katkı sağlayacak ve ışık tutacak."
26 Ekim 2016 Çarşamba
Çİn'de 1 kişilik iş ilanına 10 bin kişi başvurdu
Çin'de Çin Demokratik Ligi Partisinin (CDL) bir boş pozisyon için verdiği iş ilanına yaklaşık 10 bin kişi başvurdu.
South China Morning Post'un haberinde, Çin'in komünist olmayan azınlık partilerinden CDL'nin Merkezi Komitesinin açtığı hizmet görevi için 9 bin 837 kişi müracaat etti.
İş bulma konusunda rekabetin yüksek olduğu ülkede, partinin verdiği "danışma görevlisi" ilanı yoğun talep aldı.
Görev tanımı, CDL'yi ziyaret eden yetkilileri karşılamak, resmi aktiviteler ve konferanslar organize etmek olarak nitelendirildi.
Başvuru yapan 9 bin 837 kişiden sadece 5'i mülakata çağrılacak.
Çin'in Çongçing kentinde 1941'de kurulan Çin Demokratik Ligi Partisi, tek parti iktidarını desteklemek şartıyla ülkenin siyasi kararlarına katkıda bulunmasına izin verilen 8 azınlık partisinden biri.
South China Morning Post'un haberinde, Çin'in komünist olmayan azınlık partilerinden CDL'nin Merkezi Komitesinin açtığı hizmet görevi için 9 bin 837 kişi müracaat etti.
İş bulma konusunda rekabetin yüksek olduğu ülkede, partinin verdiği "danışma görevlisi" ilanı yoğun talep aldı.
Görev tanımı, CDL'yi ziyaret eden yetkilileri karşılamak, resmi aktiviteler ve konferanslar organize etmek olarak nitelendirildi.
Başvuru yapan 9 bin 837 kişiden sadece 5'i mülakata çağrılacak.
Çin'in Çongçing kentinde 1941'de kurulan Çin Demokratik Ligi Partisi, tek parti iktidarını desteklemek şartıyla ülkenin siyasi kararlarına katkıda bulunmasına izin verilen 8 azınlık partisinden biri.
ABD'ye gideceklerin sosyal medya hesapları da incelenecek
ABD'yi ziyaret edeceklerin sosyal medya hesapları da yakında incelenmeye başlanacak ve vize başvurusunda bulunanlardan sosyal medya hesaplarını da bildirmeleri istenecek. ABD'deki yurttaş hakları savunucuları bunun yol açacağı fişleme ve hak ihlalleri nedeniyle itirazda bulunuyor.
ABD Gümrük ve Sınır Muhafaza kurumu ülkeye gelecek olanların sosyal medya hesaplarında yer alan bilgileri de toplamak istiyor. Yönetim ve Bütçe Dairesi eğer talebi onaylarsa, Avrupa Birliği ve diğer ülkelerden ABD'ye gitmek için vize başvurusunda bulunanlar, başvuru formlarına sosyal medya platformlarındaki kimlik ve hesaplarına ilişkin bilgileri de yazacak. Uygulama onaylanması halinde Aralık ayından itibaren başlayacak.
Hak grupları karşı çıkıyor
The Intercept'in haberine göre, bu talebe karşı çıkan kişisel mahremiyeti savunan gruplar, insanların düşüncelerini online platformlarda açıklamaktan çekineceklerine işaret ederek, Ulusal Güvenlik ve Gümrük ve Sınır Muhafaza'dan ne tür online faaliyetlerin ABD için riskli ya da kötü amaçlı olarak değerlendirileceğini açıklamalarını istedi.
BM raporu risklere işaret etti
BM'nin geçen hazırlanan ifade hürriyetine ilişkin raporunda, toplanacak bilginin ne amaçla kullanılacağının şüpheli ve ucu açık bir durum olduğuna işaret edilerek, planlanan değişimden duyulan kaygı dile getirildi. Raporda, "Hükümet yetkilileri seyahat edenler ve onların online partnerleri hakkında hassas kişisel bilgilere sınırsız bir erişim, bilgi toplama, analiz, paylaşım ve depolama imkanına kavuşabilir" denildi.
'Sosyal medyadaki arkadaşı nedeniyle başvuru reddedilebilir'
ABD'de faaliyet gösteren 11 yurttaş hakları kuruluşu, konuya ilişkin yaptıkları açıklamada, "Başvurucunun doğrudan bağlantıda olmadığı sosyal medyadaki bir arkadaşı ya da bağlantısı nedeniyle bile başvurusunun reddedilmesi ya da geri gönderilmesi gibi olaylar yaşanacak. Eğer takipçilerinden birisi Gümrük ve Sınır Muhafaza Kurumu tarafından riskli olarak nitelendirilirse, başvurucunun ABD'ye seyahat talebi reddedilebilir" denildi.
Gümrük ve Sınır Muhafaza: 'Teröristleri ve suçluları önleyebiliriz'
Gümrük ve Sınır Muhafaza Kurumu ile onun ortak kuruluşu Ulusal Güvenlik'ten yapılan açıklamada ise sosyal medya hesaplarına yönelik soruların isteğe bağlı olacağı, bu kuruluşların sadece online platformlardaki açık bilgilere erişeceği ve bu platformların gizlilik kurallarına uygun davranacakları belirtildi. Kurum adına açıklamada bulunan yetkili, "Sosyal medya bilgisinin toplanması, potansiyel tehditlerin bertaraf edilmesine yardımcı olabilir çünkü yaşananlar gösteriyor ki, suçlular ve teröristler kasıtlı ya da değil, öncesinde eylemlerine ilişkin paylaşımlarda bulunuyor. Sosyal medyadan toplanan bilgiler başvurucunun politik görüşü, ırkı ya da dini nedeniyle ABD'ye gelmesinin engellenmesi için kullanılmayacak" diye konuştu.
Risklilere dahi ileri inceleme yapılacak mı?
Yetkili, başvuran kişinin riskli olarak nitelendirilmesi durumunda daha ileri bir izlemenin yapılıp yapılmayacağı sorusunu ise yanıtsız bıraktı. ABD basınına yansıyan bilgilere göre, FBI ile yolcuların izlenmesi konusunda yakın çalışma yürüten Gümrük ve Sınır Muhafaza Kurumu, seyahat kayıtları ve ikincil izleme verilerini güvenlik kurumlarıyla paylaşıyor. Bu bilgiler doğrultusunda FBI belgelerinde kişilere ilişkin fişlemeler yapılıyor.
Arkadaşının arkadaşı da izlenecek
Ortaya çıkan bu fişleme belgelerine ilişkin Amerikan Yurttaş Özgürlükleri Birliği'nden yapılan açıklamada, Gümrük ve Sınır Muhafaza Kurumunun kişi haklarını ihlal ettiği ve sınırları masum insanlar hakkında istihbarat toplamak için bir trol ağı olarak kullandığı belirtildi. Birlik, sosyal medya hesaplarına ilişkin tasarlanan uygulama içinse, ABD'ye seyahat edenlerle ilgili toplanacak verilerin sıradan insanların online-yaşamını sınır yetkililerinin denetimine sokacağı endişesini dile getirdi.
İnternet özgürlüklerini savunan gruplardan Erişim Şimdi'den Nathan White, "Biliyoruz ki yetkililer bunu bir 'ilişki zinciri' ya da 'iki aşamalı' çözümleme için kullanacaklar. Sadece bir kişinin ilişkilerine değil, onun ilişkilerinin ilişkilerine de bakacaklar" dedi.
Hak savunucuları ayrıca Ulusal Güvenlik'in elde edeceği bu verileri başka kurumlarla paylaşacağını, fişlemelerde kullanacağını ve seyahat edecek kişilerle temastaki Amerikalıları da bu zincire dahil edeceği endişesini taşıyor. cnntürk
ABD Gümrük ve Sınır Muhafaza kurumu ülkeye gelecek olanların sosyal medya hesaplarında yer alan bilgileri de toplamak istiyor. Yönetim ve Bütçe Dairesi eğer talebi onaylarsa, Avrupa Birliği ve diğer ülkelerden ABD'ye gitmek için vize başvurusunda bulunanlar, başvuru formlarına sosyal medya platformlarındaki kimlik ve hesaplarına ilişkin bilgileri de yazacak. Uygulama onaylanması halinde Aralık ayından itibaren başlayacak.
Hak grupları karşı çıkıyor
The Intercept'in haberine göre, bu talebe karşı çıkan kişisel mahremiyeti savunan gruplar, insanların düşüncelerini online platformlarda açıklamaktan çekineceklerine işaret ederek, Ulusal Güvenlik ve Gümrük ve Sınır Muhafaza'dan ne tür online faaliyetlerin ABD için riskli ya da kötü amaçlı olarak değerlendirileceğini açıklamalarını istedi.
BM raporu risklere işaret etti
BM'nin geçen hazırlanan ifade hürriyetine ilişkin raporunda, toplanacak bilginin ne amaçla kullanılacağının şüpheli ve ucu açık bir durum olduğuna işaret edilerek, planlanan değişimden duyulan kaygı dile getirildi. Raporda, "Hükümet yetkilileri seyahat edenler ve onların online partnerleri hakkında hassas kişisel bilgilere sınırsız bir erişim, bilgi toplama, analiz, paylaşım ve depolama imkanına kavuşabilir" denildi.
'Sosyal medyadaki arkadaşı nedeniyle başvuru reddedilebilir'
ABD'de faaliyet gösteren 11 yurttaş hakları kuruluşu, konuya ilişkin yaptıkları açıklamada, "Başvurucunun doğrudan bağlantıda olmadığı sosyal medyadaki bir arkadaşı ya da bağlantısı nedeniyle bile başvurusunun reddedilmesi ya da geri gönderilmesi gibi olaylar yaşanacak. Eğer takipçilerinden birisi Gümrük ve Sınır Muhafaza Kurumu tarafından riskli olarak nitelendirilirse, başvurucunun ABD'ye seyahat talebi reddedilebilir" denildi.
Gümrük ve Sınır Muhafaza: 'Teröristleri ve suçluları önleyebiliriz'
Gümrük ve Sınır Muhafaza Kurumu ile onun ortak kuruluşu Ulusal Güvenlik'ten yapılan açıklamada ise sosyal medya hesaplarına yönelik soruların isteğe bağlı olacağı, bu kuruluşların sadece online platformlardaki açık bilgilere erişeceği ve bu platformların gizlilik kurallarına uygun davranacakları belirtildi. Kurum adına açıklamada bulunan yetkili, "Sosyal medya bilgisinin toplanması, potansiyel tehditlerin bertaraf edilmesine yardımcı olabilir çünkü yaşananlar gösteriyor ki, suçlular ve teröristler kasıtlı ya da değil, öncesinde eylemlerine ilişkin paylaşımlarda bulunuyor. Sosyal medyadan toplanan bilgiler başvurucunun politik görüşü, ırkı ya da dini nedeniyle ABD'ye gelmesinin engellenmesi için kullanılmayacak" diye konuştu.
Risklilere dahi ileri inceleme yapılacak mı?
Yetkili, başvuran kişinin riskli olarak nitelendirilmesi durumunda daha ileri bir izlemenin yapılıp yapılmayacağı sorusunu ise yanıtsız bıraktı. ABD basınına yansıyan bilgilere göre, FBI ile yolcuların izlenmesi konusunda yakın çalışma yürüten Gümrük ve Sınır Muhafaza Kurumu, seyahat kayıtları ve ikincil izleme verilerini güvenlik kurumlarıyla paylaşıyor. Bu bilgiler doğrultusunda FBI belgelerinde kişilere ilişkin fişlemeler yapılıyor.
Arkadaşının arkadaşı da izlenecek
Ortaya çıkan bu fişleme belgelerine ilişkin Amerikan Yurttaş Özgürlükleri Birliği'nden yapılan açıklamada, Gümrük ve Sınır Muhafaza Kurumunun kişi haklarını ihlal ettiği ve sınırları masum insanlar hakkında istihbarat toplamak için bir trol ağı olarak kullandığı belirtildi. Birlik, sosyal medya hesaplarına ilişkin tasarlanan uygulama içinse, ABD'ye seyahat edenlerle ilgili toplanacak verilerin sıradan insanların online-yaşamını sınır yetkililerinin denetimine sokacağı endişesini dile getirdi.
İnternet özgürlüklerini savunan gruplardan Erişim Şimdi'den Nathan White, "Biliyoruz ki yetkililer bunu bir 'ilişki zinciri' ya da 'iki aşamalı' çözümleme için kullanacaklar. Sadece bir kişinin ilişkilerine değil, onun ilişkilerinin ilişkilerine de bakacaklar" dedi.
Hak savunucuları ayrıca Ulusal Güvenlik'in elde edeceği bu verileri başka kurumlarla paylaşacağını, fişlemelerde kullanacağını ve seyahat edecek kişilerle temastaki Amerikalıları da bu zincire dahil edeceği endişesini taşıyor. cnntürk
Afgan kızı Pakistan'da tutuklandı
1985 yılında fotoğrafçı Steve McCury tarafından çekilen ve National Geopraphic dergisine kapak olan ünlü "Afgan kızı" Sharbat Gula (Şerbet Gula) kimlik belgesinde sahtecilik suçlamasıyla Pakistan'da gözaltına alındı.
National Geographic'e kapak olan fotoğrafında, keskin bakışları ve yeşil gözleriyle 1980'li yıllardaki Afgan savaşının ve mültecilerin tüm dünyaya yayılan simgesi haline gelen Gula, Pakistan Federal Soruşturma Ajansı (FIA) tarafından sahte kimlik bulundurduğu iddiasıyla gözaltına alındı.
Pakistan'ın kuzeybatısındaki Peşaver kentinde yaşayan Gula'ya sahte kimlik sağlayan yetkililerin de arandığı bildirildi.
Pakistanlı yetkililer, Gula'nın suçlu bulunması halinde 7 ila 14 yıl hapisle cezalandırılabileceğini belirtti.
Meşhur fotoğraf çekildiğinde 13 yaşında olan Gula'nın hikayesi Sovyetler Birliği ve Afganistan arasındaki savaş sırasında öksüz kalmasıyla başladı.
Tüm dünyada meşhur olan fotoğrafı çekildikten sonra uzun yıllar Gula'nın kim olduğu bulunamadı.
2002 yılına gelindiğinde fotoğrafı çeken McCurry'nin de aralarında bulunduğu bir National Geographic ekibi Gula'yı bulabilmek için Afganistan'a gitti. Ekip, 1992'de Afganistan'ın ücra bir bölgesinde Gula'ya ulaşmayı başardı.
National Geographic'e kapak olan fotoğrafında, keskin bakışları ve yeşil gözleriyle 1980'li yıllardaki Afgan savaşının ve mültecilerin tüm dünyaya yayılan simgesi haline gelen Gula, Pakistan Federal Soruşturma Ajansı (FIA) tarafından sahte kimlik bulundurduğu iddiasıyla gözaltına alındı.
Pakistan'ın kuzeybatısındaki Peşaver kentinde yaşayan Gula'ya sahte kimlik sağlayan yetkililerin de arandığı bildirildi.
Pakistanlı yetkililer, Gula'nın suçlu bulunması halinde 7 ila 14 yıl hapisle cezalandırılabileceğini belirtti.
Meşhur fotoğraf çekildiğinde 13 yaşında olan Gula'nın hikayesi Sovyetler Birliği ve Afganistan arasındaki savaş sırasında öksüz kalmasıyla başladı.
Tüm dünyada meşhur olan fotoğrafı çekildikten sonra uzun yıllar Gula'nın kim olduğu bulunamadı.
2002 yılına gelindiğinde fotoğrafı çeken McCurry'nin de aralarında bulunduğu bir National Geographic ekibi Gula'yı bulabilmek için Afganistan'a gitti. Ekip, 1992'de Afganistan'ın ücra bir bölgesinde Gula'ya ulaşmayı başardı.
‘Kırmızılı Kadın’a gaz sıkan polis de FETÖ ‘mağduruymuş’
Gezi Parkı eylemleri sırasında kırmızılı kadın olarak bilinen Ceyda Sungur'a gaz sıkan ve 20 ay hapis cezası alan polis memuru, FETÖ mağduru olduğunu belirterek yeniden yargılama istedi. Polis memuru "Davanın savcısı Adnan Çimen, FETÖ'den aranıyor" dedi.
Gezi Parkı direnişi sırasında kırmızı elbiseli Ceyda Sungur’a biber gazı sıktığı gerekçesi ile aldığı 20 ay hapis ve 600 fidan dikip 6 ay bakma cezası 5 yıl süre ile ertelenen polis memuru Fatih Zengin’in Avukatı Funda Sadıkahmet Alp, müvekkilinin FETÖ/PDY mağduru olduğunu öne sürerek yeniden yargılama talebinde bulundu.
Müvekkili Fatih Zengin’i mahkum eden İstanbul 73. Asliye Ceza Mahkemesi’ne bir dilekçe sunan Avukat Alp, müvekkilinin mahkeme tarafından müşteki Ceyda Sungur’a biber gazı sıktığı gerekçesi ile “Görevi kötüye kullanma” ve “Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması” suçlarından cezalandırıldığını hatırlatttı. Avukat Alp, müvekkiline ceza veren Hakim Muzaffer İren’in FETÖ/PDY kapsamında tutuklu olduğuna da yer verdiği dilekçesinde şu ifadelere yer verdi:
“İddianameyi hazırlayan Savcı Adnan Çimen, FETÖ/PDY terör örgütü soruşturması kapsamı’nda açığa alınmış ve firaridir. İddianameyi hazırlarken soruşturmayı tam ve eksiksiz yapsa idi zor kullanma yetkisinin sınırlarının aşılmadığını ve olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde suç unsuru olmadığını tespit edebilecekti. FETÖ/PDY firarisi olan savcı Adnan Çimen’in ve diğer kişilerin kime hizmet ettiği ve neden taraflı davrandığı 15 Temmuz 2016 sonrasında anlaşılmıştır.”
“RAPORLU OLDUĞU HALDE”
Müvekkili Polis memuru Fatih Zengin’in Gezi Parkı olaylarında omuzundan ameliyatlı ve raporlu olduğu halde Model 5 adlı gaz silahını kullanan biri olduğu için göreve çağrıldığını belirten Avukat Alp, “Tüm baskı ve emirlere rağmen gaz sıkmadığı için FETÖ/PDY firarisi Ramazan Emekli tarafından ensesinden tokat atılıp, ‘sıksana lan’ denince tetiğe basmış ve zaten ameliyatlı olan omzu sebep olduğundan hedef gözetmesi ve kastı olması imkansızdır.” dedi.
Dilekçesinde müvekkilinin müşteki Ceyda Sungur’un yüzüne doğrudan gaz sıkmadığını savunan Avukat Alp, “Dava dosyası kapsamında tanıklık yapan dönemin 2. Sınıf Emniyet Müdürü Ramazan Emekli de FETÖ/PDY kapsamında meslekten ihraç edilmiş ve firaridir. Görüntülerde hem elini kaldırıp hem de sözlü talimat veren kendisi olduğu halde dava aşamasında bunu sürekli inkar etmiştir. ‘Gaz sıkmasını gerektirir bir durum yoktu, bizde hiyerarşi vardır’ dese de herkesçe bilinir ki amiri ‘sık’ demeden polis memuru gaz sıkmaz. Önce talimat verip sonra inkar eden Ramazan Emekli’nin 15 Temmuz’dan sonra neye ve neden hizmet edip müvekkilimin ceza almasını kolaylaştırdığı açıkça ortadadır.” dedi.
Bu nedenlerle müvekkili aleyhine kurulan hükmün hukuka aykırı olduğunu savunan Avukat Alp, iddianameyi hazırlayan savcı Adnan Çimen ve müvekkili aleyhine duruşmada ifade veren 2. Sınıf Emniyet Müdürü Ramazan Emekli’nin FETÖ’den firari, hükmü kuran mahkemenin hakimi Muzaffer İren’in FETÖ’den tutuklu olduğunu belirterek, “FETÖ/PDY terör örgütünün başı olan Fetullah Gülen’in talimatları ile hareket eden bu kişilerin yaptığı yargılama ve kararları tamamen taraflı ve hukuka aykırıdır. Yeniden yargılama talebimiz kabul edildiği taktirde müvekkil Fatih Zengin’in masumiyeti ortaya çıkacaktır” dedi.
YENİDEN YARGILAMA TALEBİ
Adnan Çimen, Muzaffer İnan ve Ramazan Emekli hakkında suç duyurusunda bulunma haklarının saklı kalmasını isteyen Avukat Alp, müvekkili hakkındaki hukuka aykırı hüküm nedeniyle yeniden yargılama talebinin kabulünü istedi. Sözcü
Gezi Parkı direnişi sırasında kırmızı elbiseli Ceyda Sungur’a biber gazı sıktığı gerekçesi ile aldığı 20 ay hapis ve 600 fidan dikip 6 ay bakma cezası 5 yıl süre ile ertelenen polis memuru Fatih Zengin’in Avukatı Funda Sadıkahmet Alp, müvekkilinin FETÖ/PDY mağduru olduğunu öne sürerek yeniden yargılama talebinde bulundu.
Müvekkili Fatih Zengin’i mahkum eden İstanbul 73. Asliye Ceza Mahkemesi’ne bir dilekçe sunan Avukat Alp, müvekkilinin mahkeme tarafından müşteki Ceyda Sungur’a biber gazı sıktığı gerekçesi ile “Görevi kötüye kullanma” ve “Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması” suçlarından cezalandırıldığını hatırlatttı. Avukat Alp, müvekkiline ceza veren Hakim Muzaffer İren’in FETÖ/PDY kapsamında tutuklu olduğuna da yer verdiği dilekçesinde şu ifadelere yer verdi:
“İddianameyi hazırlayan Savcı Adnan Çimen, FETÖ/PDY terör örgütü soruşturması kapsamı’nda açığa alınmış ve firaridir. İddianameyi hazırlarken soruşturmayı tam ve eksiksiz yapsa idi zor kullanma yetkisinin sınırlarının aşılmadığını ve olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde suç unsuru olmadığını tespit edebilecekti. FETÖ/PDY firarisi olan savcı Adnan Çimen’in ve diğer kişilerin kime hizmet ettiği ve neden taraflı davrandığı 15 Temmuz 2016 sonrasında anlaşılmıştır.”
“RAPORLU OLDUĞU HALDE”
Müvekkili Polis memuru Fatih Zengin’in Gezi Parkı olaylarında omuzundan ameliyatlı ve raporlu olduğu halde Model 5 adlı gaz silahını kullanan biri olduğu için göreve çağrıldığını belirten Avukat Alp, “Tüm baskı ve emirlere rağmen gaz sıkmadığı için FETÖ/PDY firarisi Ramazan Emekli tarafından ensesinden tokat atılıp, ‘sıksana lan’ denince tetiğe basmış ve zaten ameliyatlı olan omzu sebep olduğundan hedef gözetmesi ve kastı olması imkansızdır.” dedi.
Dilekçesinde müvekkilinin müşteki Ceyda Sungur’un yüzüne doğrudan gaz sıkmadığını savunan Avukat Alp, “Dava dosyası kapsamında tanıklık yapan dönemin 2. Sınıf Emniyet Müdürü Ramazan Emekli de FETÖ/PDY kapsamında meslekten ihraç edilmiş ve firaridir. Görüntülerde hem elini kaldırıp hem de sözlü talimat veren kendisi olduğu halde dava aşamasında bunu sürekli inkar etmiştir. ‘Gaz sıkmasını gerektirir bir durum yoktu, bizde hiyerarşi vardır’ dese de herkesçe bilinir ki amiri ‘sık’ demeden polis memuru gaz sıkmaz. Önce talimat verip sonra inkar eden Ramazan Emekli’nin 15 Temmuz’dan sonra neye ve neden hizmet edip müvekkilimin ceza almasını kolaylaştırdığı açıkça ortadadır.” dedi.
Bu nedenlerle müvekkili aleyhine kurulan hükmün hukuka aykırı olduğunu savunan Avukat Alp, iddianameyi hazırlayan savcı Adnan Çimen ve müvekkili aleyhine duruşmada ifade veren 2. Sınıf Emniyet Müdürü Ramazan Emekli’nin FETÖ’den firari, hükmü kuran mahkemenin hakimi Muzaffer İren’in FETÖ’den tutuklu olduğunu belirterek, “FETÖ/PDY terör örgütünün başı olan Fetullah Gülen’in talimatları ile hareket eden bu kişilerin yaptığı yargılama ve kararları tamamen taraflı ve hukuka aykırıdır. Yeniden yargılama talebimiz kabul edildiği taktirde müvekkil Fatih Zengin’in masumiyeti ortaya çıkacaktır” dedi.
YENİDEN YARGILAMA TALEBİ
Adnan Çimen, Muzaffer İnan ve Ramazan Emekli hakkında suç duyurusunda bulunma haklarının saklı kalmasını isteyen Avukat Alp, müvekkili hakkındaki hukuka aykırı hüküm nedeniyle yeniden yargılama talebinin kabulünü istedi. Sözcü
Artık öğrenciler, öğretmenlere not verecek!
Milli Eğitim Bakan Yılmaz, öğretmenlere performans kriteri getirdiklerini belirterek, "Öğrenci öğretmene not verecek" dedi.
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, geçen yıl uygulanması ertelenen öğretmen rotasyonuna yeşil ışık yaktı.
YEDİ BÖLGEDE YEDİ YIL
Mesleki ve Teknik Eğitim' temalı Eğitim Kongresi'nde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Yılmaz, özetle şunları söyledi:
"Türkiye'de 163 proje okulu var. Bunlarda 4 bin 86 öğretmen görev yapıyor. Bunların arasında aynı okulda, aynı unvanla en fazla 8 yıl görev yapan 950 öğretmen başka okullara kaydırıldı. Daha önce bu okullarda çalışan öğretmenlerin 132'si yüksek lisans yaparken, atamalarla bu rakam 186'ya yükseldi. İstanbul'daki 1.492 öğretmenden 275'i ayrıldı. 23 ve 28 yıl aynı okulda çalışan öğretmenlerimiz vardı. Onların başarılarını diğer okullara aşılamasını istedik. Yaşadıkları şehirleri de değiştirmedik. Kanunda öğretmenin Türkiye'nin dört bir yanında görev yapması esastır. Öğretmenlerin Türkiye'nin yedi bölgesinde yedi yıl görev yapmasını isteriz.
VELİLER DE DEĞERLENDİRECEK
Öğretmenlere performans kriterleri geliyor. Bu yıl içinde uygulayacağız. Hem velilerden hem de öğrencilerden öğretmeni değerlendirmesini isteyeceğiz. Yani öğrenci, öğretmene not verecek. Değerlendirme yıl yıl yapılacak. Sadece mezun öğrenciler değil, mevcut öğrenciler de değerlendirme yapacak. Öğrencilerin sınav ve akademik başarıları da performansta etkili olacak.
YENİ MÜFREDATLA EĞİTİM
Bu ay sonuna kadar bütün kitaplar öğrencilerin elinde olacak. Öğretmenlerimiz kitaplardan derslerini anlatabilecek. Yıl sonuna kadar müfredat çalışmalarımız tamamlanacak. Gelecek yıl yeni müfredatla eğitim vermeye başlayacağız.
325 ÖĞRETMEN FİRARİ
Bakanlıkta soruşturmalar sürüyor. İhraç edilen personel sayısı 28 bin 163. Şu anda uzaklaştırma tedbiri devam eden personel 20 bin 88. Açığa aldıklarımızdan da göreve iade ettiklerimiz var. Yani hata olabilir, kendisinin bu yapıyla hiçbir alakası olmadığını söyleyen 5 bin 78 kişi iade edildi. 20 Ekim itibarıyla ihraç edilen personelden gözaltında olan sayısı 193. Tutuklanan personel sayısı 2 bin 829, adli kontrol şartıyla serbest bırakılanlar 2 bin 648. İhraç edildikten sonra yargı tarafından çağrılıp da davete icabet etmeyen eski öğretmen sayısı 325. PKK ile ilişkisi nedeniyle uzaklaştırma talebi devam eden şu anda 10 bin 877 kişi var. Bunlar, 'Bölücü terör örgütü ile bir iltisakı var mı, yok mu?' diye değerlendirilen öğretmenlerimiz. Açığa aldık, fakat 424'ünü iade ettik."
Kaynak: Hürriyet
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, geçen yıl uygulanması ertelenen öğretmen rotasyonuna yeşil ışık yaktı.
YEDİ BÖLGEDE YEDİ YIL
Mesleki ve Teknik Eğitim' temalı Eğitim Kongresi'nde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Yılmaz, özetle şunları söyledi:
"Türkiye'de 163 proje okulu var. Bunlarda 4 bin 86 öğretmen görev yapıyor. Bunların arasında aynı okulda, aynı unvanla en fazla 8 yıl görev yapan 950 öğretmen başka okullara kaydırıldı. Daha önce bu okullarda çalışan öğretmenlerin 132'si yüksek lisans yaparken, atamalarla bu rakam 186'ya yükseldi. İstanbul'daki 1.492 öğretmenden 275'i ayrıldı. 23 ve 28 yıl aynı okulda çalışan öğretmenlerimiz vardı. Onların başarılarını diğer okullara aşılamasını istedik. Yaşadıkları şehirleri de değiştirmedik. Kanunda öğretmenin Türkiye'nin dört bir yanında görev yapması esastır. Öğretmenlerin Türkiye'nin yedi bölgesinde yedi yıl görev yapmasını isteriz.
VELİLER DE DEĞERLENDİRECEK
Öğretmenlere performans kriterleri geliyor. Bu yıl içinde uygulayacağız. Hem velilerden hem de öğrencilerden öğretmeni değerlendirmesini isteyeceğiz. Yani öğrenci, öğretmene not verecek. Değerlendirme yıl yıl yapılacak. Sadece mezun öğrenciler değil, mevcut öğrenciler de değerlendirme yapacak. Öğrencilerin sınav ve akademik başarıları da performansta etkili olacak.
YENİ MÜFREDATLA EĞİTİM
Bu ay sonuna kadar bütün kitaplar öğrencilerin elinde olacak. Öğretmenlerimiz kitaplardan derslerini anlatabilecek. Yıl sonuna kadar müfredat çalışmalarımız tamamlanacak. Gelecek yıl yeni müfredatla eğitim vermeye başlayacağız.
325 ÖĞRETMEN FİRARİ
Bakanlıkta soruşturmalar sürüyor. İhraç edilen personel sayısı 28 bin 163. Şu anda uzaklaştırma tedbiri devam eden personel 20 bin 88. Açığa aldıklarımızdan da göreve iade ettiklerimiz var. Yani hata olabilir, kendisinin bu yapıyla hiçbir alakası olmadığını söyleyen 5 bin 78 kişi iade edildi. 20 Ekim itibarıyla ihraç edilen personelden gözaltında olan sayısı 193. Tutuklanan personel sayısı 2 bin 829, adli kontrol şartıyla serbest bırakılanlar 2 bin 648. İhraç edildikten sonra yargı tarafından çağrılıp da davete icabet etmeyen eski öğretmen sayısı 325. PKK ile ilişkisi nedeniyle uzaklaştırma talebi devam eden şu anda 10 bin 877 kişi var. Bunlar, 'Bölücü terör örgütü ile bir iltisakı var mı, yok mu?' diye değerlendirilen öğretmenlerimiz. Açığa aldık, fakat 424'ünü iade ettik."
Kaynak: Hürriyet
25 Ekim 2016 Salı
Kamuya girmek isteyenler dikkat! Binlerce kişi işe alınacak
Sağlık Bakanlığı lise, yüksekokul ve üniversite mezunu 5 bin sağlık personeli alacak. Gümrük Bakanlığı'na ise 763 memur aranıyor.
Hürriyet'ten Aysel Alp'in haberine göre, Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşları taşra teşkilatına sözleşmeli sağlık personeli almak için ilana çıktı.
Aranan şartlar...
657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 4/B maddesine göre alınacak sözleşmeli sağlık personelinde aranan şartlar şöyle:
Üniversite mezunları 2016-KPSS lisans sonucuna göre; Ön lisans ve ortaöğretim düzeyi kadrolarda ise 2014-KPSS sınav sonuçları dikkale alınacak. Ancak bunlardan 2016’da KPSS lisans sınavına girmiş olanlar var ise bu kişiler ön lisans ve/veya ortaöğretim düzeyi kadroları tercih edemeyecek. Sadece 2016 KPSS Lisans puanı ile lisans düzeyi kadrolar için başvuruda bulunabilecek.
Başvuru için bu linki kaydedin
Ortaöğretim, ön lisans ve lisans düzeyleri ayrı olmak suretiyle tercih yapılabilecek kadro ve pozisyonların bulunduğu Kamu Personel Seçme Sınavı KPSS-2016/7 Tercih Kılavuzu, ÖSYM’nin http://www.osym.gov.tr internet sitesi üzerinden yayınlanacak.
Başvurular 28 Ekim’de başlayacak 3 Kasım’da sona erecek
Sağlık personeli olarak kamuya girmek isteyen adaylar 28 Ekim-03 Kasım 2016 tarihleri arasında ÖSYM’nin http://www.osym.gov.tr adresinden Tercihler alanına; ardından da KPSS-2016/7 Tercih İşlemleri alanından T.C. Kimlik Numarası ve şifresini girerek tercih yapabilecek.
Tercihten önce devlet personele başvurun
Sağlık Fizikçisi, Odyolog, Dil ve Konuşma Terapisti ve Perfüzyonist pozisyonlarında tercih yapmak isteyen yüksek lisans mezunu adaylar, KPSS Tercih İşlemlerinin başlayacağı günden önce mutlak suretle Devlet Personel Başkanlığı Kamu Personel İstihdamı Dairesi Başkanlığına şahsen başvurmak zorundalar. Bunu yapmayan tercihte bulunamayacak. Ancak daha önce bu başvuruyu yapıp, bilgileri alınmış adayların Devlet Personele yeniden başvurması gerekmeyecek.
Gümrük Bakanlığı'na 763 memur aranıyor
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ise 50 gümrük muayene memuru, 300 gümrük muhafaza memuru; bölge müdürlüklerine 200 memur; 20 avukat; döner sermayeye 40 memur, merkeze 50 memur; tüketici hakem heyeti raportörü 50; ticaret il müdürlüklerine 50 memur; merkeze 3 programcı olmak üzere toplam 763 memur alacak.
31 Ekim'de sona erecek
21 Ekim'de başlayan başvurular 31 Ekim'de sona erecek. Sözlü sınavlar ise 12 Aralık 2016 ve 6 Ocak 2017 tarihlerinde yapılacak.
Sözlü sınava girmek isteyenlerin; Bakanlığın kurumsal internet sitesinde (www.gtb.gov.tr) yer alan iş talep formunu elektronik ortamda doldurarak müracaat etmeleri gerekiyor. Bilgilerin eksiksiz ve doğru girilmesi büyük önem taşıyor. Çünkü başvuru onaylandıktan sonra değişiklik yapılamıyor. Posta ile veya diğer şekillerde yapılan müracaatlar da kabul görmüyor.
2016 yılı KPSSP3 puanı ile merkezi yerleştirme sonucu B grubuna ait herhangi bir kadro veya pozisyona yerleştirilen adaylar (Ataması yapılanlar veya yerleştirildiği halde ilgili kuruma başvurmayanlar) başvuramıyor.
Hürriyet'ten Aysel Alp'in haberine göre, Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşları taşra teşkilatına sözleşmeli sağlık personeli almak için ilana çıktı.
Aranan şartlar...
657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 4/B maddesine göre alınacak sözleşmeli sağlık personelinde aranan şartlar şöyle:
Üniversite mezunları 2016-KPSS lisans sonucuna göre; Ön lisans ve ortaöğretim düzeyi kadrolarda ise 2014-KPSS sınav sonuçları dikkale alınacak. Ancak bunlardan 2016’da KPSS lisans sınavına girmiş olanlar var ise bu kişiler ön lisans ve/veya ortaöğretim düzeyi kadroları tercih edemeyecek. Sadece 2016 KPSS Lisans puanı ile lisans düzeyi kadrolar için başvuruda bulunabilecek.
Başvuru için bu linki kaydedin
Ortaöğretim, ön lisans ve lisans düzeyleri ayrı olmak suretiyle tercih yapılabilecek kadro ve pozisyonların bulunduğu Kamu Personel Seçme Sınavı KPSS-2016/7 Tercih Kılavuzu, ÖSYM’nin http://www.osym.gov.tr internet sitesi üzerinden yayınlanacak.
Başvurular 28 Ekim’de başlayacak 3 Kasım’da sona erecek
Sağlık personeli olarak kamuya girmek isteyen adaylar 28 Ekim-03 Kasım 2016 tarihleri arasında ÖSYM’nin http://www.osym.gov.tr adresinden Tercihler alanına; ardından da KPSS-2016/7 Tercih İşlemleri alanından T.C. Kimlik Numarası ve şifresini girerek tercih yapabilecek.
Tercihten önce devlet personele başvurun
Sağlık Fizikçisi, Odyolog, Dil ve Konuşma Terapisti ve Perfüzyonist pozisyonlarında tercih yapmak isteyen yüksek lisans mezunu adaylar, KPSS Tercih İşlemlerinin başlayacağı günden önce mutlak suretle Devlet Personel Başkanlığı Kamu Personel İstihdamı Dairesi Başkanlığına şahsen başvurmak zorundalar. Bunu yapmayan tercihte bulunamayacak. Ancak daha önce bu başvuruyu yapıp, bilgileri alınmış adayların Devlet Personele yeniden başvurması gerekmeyecek.
Gümrük Bakanlığı'na 763 memur aranıyor
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ise 50 gümrük muayene memuru, 300 gümrük muhafaza memuru; bölge müdürlüklerine 200 memur; 20 avukat; döner sermayeye 40 memur, merkeze 50 memur; tüketici hakem heyeti raportörü 50; ticaret il müdürlüklerine 50 memur; merkeze 3 programcı olmak üzere toplam 763 memur alacak.
31 Ekim'de sona erecek
21 Ekim'de başlayan başvurular 31 Ekim'de sona erecek. Sözlü sınavlar ise 12 Aralık 2016 ve 6 Ocak 2017 tarihlerinde yapılacak.
Sözlü sınava girmek isteyenlerin; Bakanlığın kurumsal internet sitesinde (www.gtb.gov.tr) yer alan iş talep formunu elektronik ortamda doldurarak müracaat etmeleri gerekiyor. Bilgilerin eksiksiz ve doğru girilmesi büyük önem taşıyor. Çünkü başvuru onaylandıktan sonra değişiklik yapılamıyor. Posta ile veya diğer şekillerde yapılan müracaatlar da kabul görmüyor.
2016 yılı KPSSP3 puanı ile merkezi yerleştirme sonucu B grubuna ait herhangi bir kadro veya pozisyona yerleştirilen adaylar (Ataması yapılanlar veya yerleştirildiği halde ilgili kuruma başvurmayanlar) başvuramıyor.
Irmak'ın ölümünden sonra sosyal medyada en çok paylaşılan yazı
Tatlı Sert programını sunan Müge Anlı, kayıpları bulmak konusunda gündeme damgasını vuruyor. Anlı, en son 4 yaşındaki Irmak Kupal cinayetinin ortaya çıkmasını sağladı. Ekşi Sözlük yazarlarından 'isolda' de Tatlı Sert programı ve toplumun yapısıyla ilgili bir entrty yazdı. Yazı sosyal medyada paylaşıldı, çok sayıda beğeni aldı.
İşte o yazı...
'Yazması zor bir yazı olacak'
''Baştan belirtme gereği duyuyorum, uzun ve benim için yazması hayli zor bir yazı olacak. 'Müge Anlı'yla her fikrim uyuşmuyor; her yaptığını, her sözünü onaylamıyorum. Mesela "Eşimi sevmiyorum" diyen kadına, toplumumuzun en yaygın problemlerinden olan evlilik içi tecavüzü göz ardı ederek "Sevmeden 4 çocuk yapmışsın, bir de sevsen ohoo..." gibi bir laf etmesini, arada yaptığı bu tarz gafları onaylamıyorum; lakin, özellikle sosyologların ve sosyolojiyle ilgili direkt ya da disiplinler arası çalışan herkesin bu programı izlemesini tavsiye ediyorum.''
Halk stüdyoda oturuyor
''Halk tam olarak Müge Anlı'nın stüdyosunda, Rahmi Bey'in yanında oturuyor. Evde olduğum sabahlar tahammül edebildiğim son sınıra kadar Müge Anlı'yı izlemeye çalışıyorum, bugüne dek neler görmedim ki: Kimin kimin karısıyla/kocasıyla münasebeti olduğunu stüdyodaki üç yüksek eğitimli kişinin çözemediği köyler, eniştesiyle kaçan kızlar, geliniyle ilişki yaşayan kayınpederler, kayınbiraderiyle yaşadığı ilişkiyi öğrendi diye kayınpederini öldürüp baraja atan tülbentli basma etekli kadınlar, para karşılığı birlikte olduğu kadının oğlunu buna şahit oldu diye öldürüp tarlaya atan adam ve oğlunun cesedinin yerini bildiği halde stüdyoya gelip ağlayan, gözüne kalem çeken anne, anneannesine tecavüz edip cesedini ormana atan torun ve bu torunu hapse attırdılar diye kardeşlerine beddualar eden annesi, abisinin üst komşusunu ve 2 küçük çocuğunu uyuşturucu parası için öldüren tipler, en yakın arkadaşını içki masasında öldürüp hiçbir şey olmamış gibi cenazesine giden adamlar, karısını öldürüp apartman boşluğuna atan imam, çocuğunu çocuğu olmayan kardeşine satıp sonra 20 bin tl borç vermedi diye geri isteyenler, "Portakaldan muska çıkarıyorum" diyene akraba evliliğinden dolayı sakat doğan çocuğunun ameliyat parasını sorgusuz sualsiz verenler, yıllar önce kaybolan çocuğu Müge Anlı'ya ailesini aramaya çıkınca gelip çocuğun ağzını burnunu hayvan pazarından davar alır gibi kontrol eden baba, Aydın'da yaşayıp oğullarına Ağrı'dan başlık parasıyla kız alma vaadiyle 50 bin lira dolandırılan aileler, işçi olarak gittiği ülkede hamile bıraktığı yabancı kadınları bir daha asla arayıp sormayan herifler, onların Türkiye'deki akrabalarını bulmaya gelen yarı Alman/Hollandalı/Fransız çocuklarının Kayseri'den gelen ve kemerine telefon kılıfı takılı abileriyle, hepsi türbanlı ablalarıyla kavuşma anları, daha neler neler...''
''Şuraya yazdıklarım bu programda işlenenlerin 100'de 5'i değildir inanın.''
Irmak'ın ölümünden sonra sosyal medyada en çok paylaşılan yazı ''Bir Çam ailesi var mesela, onları dünyanın en iyi 3 üniversitesinden seçilen bir ekip incelemeli. Amerika'da olsa filmleri, belgeselleri, American Horror Story Çam Family diye dizi sezonları çekilir haklarında. Eşi benzeri çok az olan, travmatik, mide bulandırıcı, hastalıklı bir sapık aile vakası.
Büyük şehrin gece hayatının en hareketli olduğu alanında bu vakayı büyük ekranlardan izletsen o sırada bu programa konu olan tiplerin içiyorlar, flört ediyorlar, eğleniyorlar diye "ahlagsızlarr allahsızlarr" diyeceği insanlar şok geçirerek evlerine dönerler.'' ''İçtenlikle söylüyorum ki çoğunuzun İstanbul'dan kaçıp gitmek istediği küçük yerlerin %95'inden nefret ederim. Öğrenciyken teknik geziye diye bulunmaktan bile hiç hoşlanmazdım. Çünkü -bu dediğimin üzerine düşünün- en kalabalık metropolün en kalabalık noktasında, küçük yerde olduğunuzdan daha fazla güvendesiniz farkında olmasanız da.
Georg Simmel'a göre toplum, etkileşimle birbirine bağlı bireylerdir; birey sayısı bu etkileşimin negatifliğini, pozitifliğini ve katmanlarını belirler. Bugün Himmet Aktürk vakasını düşünürken Simmel'ı aklıma getirdim sık sık, mahallelinin "Aramızda para toplayıp Müge Anlı'ya dava açacağız" demeye varan öfkeli tepkisini, insanları hizada tutan şeyin içten mi geldiğini yoksa blase kavramı mı olduğunu...
Simmel dedikten sonra kendi fikrimi onunkinin ardından söylemem bana da abes gelse de uzunca bir zamandır kentleşmenin beşeri insana çeviren şey olduğunu düşünüyorum, burada da "Her beşer insan değildir" diyen Ali Şeriati'ye yine saygı duyuyorum.''
Yazacaklarım için neden böyle dolambaçlı bir yol izledim?
Herkes düşünsün istiyorum
''Çünkü herkes "inanamıyorum/nasıl olur/nasıl yapar/nasıl söyler" demeden biraz düşünsün istiyorum. İnanın arkadaşlar, mahalle denen küçücük birimden niceliği dünyadan daha büyük kötülükler çıkabileceğine, bir adamın 3,5 yaşındaki bir çocuğa cinsel saldırıda bulunup sonra öldürebileceğine, yarım akıllı ve gariban görünenlerin gayet planlı programlı katiller olabileceğine, bir mahalle dolusu insanın bu kişiyi korumak için sıraya dizilebileceğine, Müge Anlı gibi tampon kurumların gerçek kurumlardan daha işlevsel olabileceğine, meşgalesizlik ve cehaletin kimyasal silahtan bile daha çok can alabileceğine inanın. Bu dünyada ayakta kalmak hiç kolay değil, lütfen naifliğinizi tamamen bırakmasanız da bir gömlek gibi katlayıp kenara koyun, her gün değil ara sıra üstünüze geçirin.''
Tekrar küçük yere ve paylaşılmış, hasır altı edilmiş kötülüklere dönüyorum
''Belirttiğim gibi ben ne kasabaları, ne de köyleri belli başlı lokasyonlarda, hatta belli başlı topluluklara ait olmadıkları müddetçe hiç sevmem. Çünkü kasaba dediğimiz yer, şehirle köyün arasında bir yerlerde, ekonomisinin çoğu içsel, işi az, kadın istihdamı yerlerde, özellikle bizimki gibi mazoşist muhafazakar, yani kendi yaratmadığı bir kültürü devşirerek acı veren bir muhafazakarlık içinde kalmış toplumlarda hasetliğin, dedikodunun, fitneciliğin gırla gittiği, çok fazla boş vakitten kalan enerjinin bir Alman kasabası gibi hobilerle sporla atılamadığı için sapıklığa dönüştüğü, cinsel gerilimin akşamları yakılan sobalardan çıkan is kokusu gibi havada öylece durduğu bir gayya kuyusudur.
Onları daha da delirten, muhafazakarlık maskesi altında büyük şehirde işle güçle trafikle uğraşan insanların aklının ucundan geçmeyecek aksiyonları göze alabilirler. Senin "Ah benim saf masum gözlemeci teyzem" diye duygusal belgeselci gibi naif hisler beslediğin teyze, kocası namazdayken dükkanda duran akraba çocuğuyla iş pişirebilir.
Öğlen kahvede oyun oynayan torun torba sahibi amca, gece makatına hıyar soktuğu için çocukları tarafından apar topar ilçeden uzak bir hastaneye götürülebilir.
Hiçbir maddi güvencesi olmayan, tek umudu bir markette asgari ücretle iş bulması için dualar ettiği oğlu olan bir kadın, oğlunun kızını taciz etmesine hatta tecavüze kadar gitmesine kaya gibi bir sükunetle göz yumabilir, çünkü ileride yatalak olunca el evine giden kızı değil oğlunun getirdiği gelin bakacaktır ona.
Adi bir suçlu, pek çok kasabalı tarafından korunabilir, çünkü belki o da başkalarının adi suçlarını
biliyordur, mesela iki ev ötedeki kadının üç ev berideki adamla kırıştırdığını, yan evdeki herifin karısına her akşam döverek tecavüz ettiğini, kahvedeki Ali'nin mahalledeki küçük çocuklara çeşitli el şakaları yaptığını, o derme çatma evlerdeki kendi yağlarında kavrulan insanlar manzarasının aslında bir cılk yara olduğunu.''
Bakışlarında bile bir fütursuzluk vardır bu insanların
''Dejenere şehirlilerin 3 saniyeden fazla göz göze gelmekten tedirginlik duyacakları yabancı kadınlara uzun uzun, hiçbir mimikleri kıpırdamaksızın, ağızları yarı açık bakabilirler, bundan rahatsızlık duymazlar. Büyük şehrin sosyal kurallarının ehlileştiriciliğinden uzak oldukları için çekinceleri pek yoktur. Her an "cıs" olabileceklerini düşünmediklerinden davranışlarının sonucunu pek düşünmezler. Entry'nin Manas Destanı'na evrilmemesi için söylemek istediklerimin kalanını söylemek adına sözü Şükrü Erbaş'a bırakıyorum, lütfen 'Köylüleri neden öldürmeliyiz' isimli şiirini okuyun. Bu kısma sadece şunu eklemek istiyorum, bazen insanlar kendi maruz kaldıkları pislikler ortaya çıkmasın diye pisliği yapanı savunabilirler; çünkü tacize uğramak taciz etmekten, tecavüze uğramak tecavüz etmekten, dayak yemek (yani dayağı hak etmek) dayak atmaktan daha kötü görünür, ahlakı içinden üretmeyip dev bir hap gibi dışarıdan alıp yutmaya çalışırken boğazına takılan toplumlarda. Bir kez tacize uğrayan kişi korunup kollanacağı yerde kamusal bir tecavüz nesnesine dönüşebilir.
Himmet'i ölümüne savunan mahalleliye bir de bu gözle bakmanızı tavsiye ederim.''
''Himmet Aktürk'ün itirafını sabah evden çıkmadan izledim''
'Buraya kadar okuyanların tahmin edeceği üzere bu olay beni sizi ettiği kadar şok etmese de tüm günümün içine sıçtı, 2 ayrı kurumdaki işlerime de dikkatimi veremedim, arkamdan kadın salak galiba demişlerdir. Sabahtan beri bir sütlü kahve bir muzla duruyorum, içim yeme içme almadı, ama Himmet adlı sapık, Irmak'a tecavüz edip öldürdükten, cesedini bir çöp konteynırının içine bıraktıktan sonra bakkala uğrayıp sucuk alıp pişirmiş ve yemiş. Sanıyorum yazdıklarım biraz daha anlamlanmıştır.
Geri dönüp çöpe bıraktığı çuvalı aldıktan sonra 3 km ötedeki bir bağa gömmüş. Son derece soğukkanlı ve planlı. İtirafının son aşamasında bile kendini değil, hala parasını alıp onunla birlikte olmayan kadınları, aslında onunla birlikte olmayan tüm kadınları suçlamasından toplumdaki uç erilliği ve suçunu kabullenmediği için eğer dışarı çıkarsa aynı suçu bir daha işleyeceğini net olarak görebilirsiniz.
Yeri gelmişken, bu "Kadınlar şöyle şöyle, o yüzden blablabla" diye kendi hakaretlerini, kendisinin ya da başka bir erkeğin yaptığı tacizi, kaba davranışlarını aklamaya çalışmak size de hep okuduğunuz bir yerden, mesela bir web sitesinden tanıdık geliyor mu?''
''28 yaşındaki aşırı çaresiz ve babasından dayak yiyen annesi, dedesi yaşındaki babası, babasının stüdyoya gelirken bu kış günü çorap üstü sandalet giymesi, fakirin fakire ettiğini kimsenin edemeyeceğini ispatlarcasına gariban aileye yüklenen mahalleli, yazları Irmak'ın ayağında çıkan ve yürümesine engel olan yaralar, doğru dürüst bir fotoğrafının bile olmaması, olanlardan da bakımsızlığının, garibanlığının bir çift göz olup sanki direkt bize bakması, o sapık tarafından kaçırılırken son sözünün "anne" olması... Çileli kısacık ömrünün aklımızın alamayacağı acılar içinde son bulması, az önce bağda bulunan ayakkabısı... Gitmiyor gözümün önünden.''
Kötülük yok olmuyor
''Suriyeli göçmenler durmadan ürüyor, insanlar bunu eleştirince başka insanlar "ama savaştan sonra var olma psikolojisi", "sana mı soracaklar" gibi argümanlarla eleştirenlere kızıyor, insanlar birbiriyle ağız dalaşına girerken her gün 3 yaşını belki de doldurmayan Suriyeli nice bebek sokağa düşüyor, bir metrobüsten diğerine atlıyor. Bu çocuklarla ilgili birincil endişem ne ileride birer suç makinasına dönecekleri, ne de toplu taşımada verdikleri rahatsızlık. İlk endişem sokaklarda her gün uğradıkları gizli tacizler. Mendil, ıvır zıvır satmaya çalışırken kimler bu çocukların nerelerine elliyor, kuytularda rastlayınca nelere maruz kalıyorlar düşünmek bile istemiyorum ama ben düşünmeyince kötülük yok olmuyor.''
Keşke Irmak izleseydi
''İzleyin arkadaşlar; sosyoloji çalışanlar, küçük yer ve kasabalı algısı ramazan temalı reklamlarda gördüğü bir avluda hazır çorba kaşıklayan 5 aileden ibaret olan beyaz yakalılar, gerçekten tavsiye ediyorum.''
''Müge ablayı da baya takdir ediyorum bu arada, işine emek veriyor, kişisel şovuna çevirmiyor, kendini geliştirmeye çalışıyor. 3 gün önce kaçırılan başka bir kız çocuğu Hatice Kübra, bugün Müge Anlı'nın Himmet'i nasıl öttürdüğünü gösteren yayından sonra jet hızıyla ailesinin kapısına geri bırakılmış, bu gerçekten başarıdır. Akşam haberlerde gördüm, mahalleli davul zurna getirmiş, Hatice Kübra bulunduğu için göbek atıyorlar, yarın bir gün o oynayanlardan birinin benzer bir suça karışma potansiyelini ben biliyorum, bence Müge Anlı da biliyor.
Şimdi Müge Anlı'nın stüdyo koltuğunda oturan halktan, yani gerçeklerden kaçabilmek için 5 bölüm Masha ve Ayı izleyeceğim, keşke benim yerime Irmak izleseydi.''
'Yazması zor bir yazı olacak'
''Baştan belirtme gereği duyuyorum, uzun ve benim için yazması hayli zor bir yazı olacak. 'Müge Anlı'yla her fikrim uyuşmuyor; her yaptığını, her sözünü onaylamıyorum. Mesela "Eşimi sevmiyorum" diyen kadına, toplumumuzun en yaygın problemlerinden olan evlilik içi tecavüzü göz ardı ederek "Sevmeden 4 çocuk yapmışsın, bir de sevsen ohoo..." gibi bir laf etmesini, arada yaptığı bu tarz gafları onaylamıyorum; lakin, özellikle sosyologların ve sosyolojiyle ilgili direkt ya da disiplinler arası çalışan herkesin bu programı izlemesini tavsiye ediyorum.''
Halk stüdyoda oturuyor
''Halk tam olarak Müge Anlı'nın stüdyosunda, Rahmi Bey'in yanında oturuyor. Evde olduğum sabahlar tahammül edebildiğim son sınıra kadar Müge Anlı'yı izlemeye çalışıyorum, bugüne dek neler görmedim ki: Kimin kimin karısıyla/kocasıyla münasebeti olduğunu stüdyodaki üç yüksek eğitimli kişinin çözemediği köyler, eniştesiyle kaçan kızlar, geliniyle ilişki yaşayan kayınpederler, kayınbiraderiyle yaşadığı ilişkiyi öğrendi diye kayınpederini öldürüp baraja atan tülbentli basma etekli kadınlar, para karşılığı birlikte olduğu kadının oğlunu buna şahit oldu diye öldürüp tarlaya atan adam ve oğlunun cesedinin yerini bildiği halde stüdyoya gelip ağlayan, gözüne kalem çeken anne, anneannesine tecavüz edip cesedini ormana atan torun ve bu torunu hapse attırdılar diye kardeşlerine beddualar eden annesi, abisinin üst komşusunu ve 2 küçük çocuğunu uyuşturucu parası için öldüren tipler, en yakın arkadaşını içki masasında öldürüp hiçbir şey olmamış gibi cenazesine giden adamlar, karısını öldürüp apartman boşluğuna atan imam, çocuğunu çocuğu olmayan kardeşine satıp sonra 20 bin tl borç vermedi diye geri isteyenler, "Portakaldan muska çıkarıyorum" diyene akraba evliliğinden dolayı sakat doğan çocuğunun ameliyat parasını sorgusuz sualsiz verenler, yıllar önce kaybolan çocuğu Müge Anlı'ya ailesini aramaya çıkınca gelip çocuğun ağzını burnunu hayvan pazarından davar alır gibi kontrol eden baba, Aydın'da yaşayıp oğullarına Ağrı'dan başlık parasıyla kız alma vaadiyle 50 bin lira dolandırılan aileler, işçi olarak gittiği ülkede hamile bıraktığı yabancı kadınları bir daha asla arayıp sormayan herifler, onların Türkiye'deki akrabalarını bulmaya gelen yarı Alman/Hollandalı/Fransız çocuklarının Kayseri'den gelen ve kemerine telefon kılıfı takılı abileriyle, hepsi türbanlı ablalarıyla kavuşma anları, daha neler neler...''
''Şuraya yazdıklarım bu programda işlenenlerin 100'de 5'i değildir inanın.''
Irmak'ın ölümünden sonra sosyal medyada en çok paylaşılan yazı ''Bir Çam ailesi var mesela, onları dünyanın en iyi 3 üniversitesinden seçilen bir ekip incelemeli. Amerika'da olsa filmleri, belgeselleri, American Horror Story Çam Family diye dizi sezonları çekilir haklarında. Eşi benzeri çok az olan, travmatik, mide bulandırıcı, hastalıklı bir sapık aile vakası.
Büyük şehrin gece hayatının en hareketli olduğu alanında bu vakayı büyük ekranlardan izletsen o sırada bu programa konu olan tiplerin içiyorlar, flört ediyorlar, eğleniyorlar diye "ahlagsızlarr allahsızlarr" diyeceği insanlar şok geçirerek evlerine dönerler.'' ''İçtenlikle söylüyorum ki çoğunuzun İstanbul'dan kaçıp gitmek istediği küçük yerlerin %95'inden nefret ederim. Öğrenciyken teknik geziye diye bulunmaktan bile hiç hoşlanmazdım. Çünkü -bu dediğimin üzerine düşünün- en kalabalık metropolün en kalabalık noktasında, küçük yerde olduğunuzdan daha fazla güvendesiniz farkında olmasanız da.
Georg Simmel'a göre toplum, etkileşimle birbirine bağlı bireylerdir; birey sayısı bu etkileşimin negatifliğini, pozitifliğini ve katmanlarını belirler. Bugün Himmet Aktürk vakasını düşünürken Simmel'ı aklıma getirdim sık sık, mahallelinin "Aramızda para toplayıp Müge Anlı'ya dava açacağız" demeye varan öfkeli tepkisini, insanları hizada tutan şeyin içten mi geldiğini yoksa blase kavramı mı olduğunu...
Simmel dedikten sonra kendi fikrimi onunkinin ardından söylemem bana da abes gelse de uzunca bir zamandır kentleşmenin beşeri insana çeviren şey olduğunu düşünüyorum, burada da "Her beşer insan değildir" diyen Ali Şeriati'ye yine saygı duyuyorum.''
Yazacaklarım için neden böyle dolambaçlı bir yol izledim?
Herkes düşünsün istiyorum
''Çünkü herkes "inanamıyorum/nasıl olur/nasıl yapar/nasıl söyler" demeden biraz düşünsün istiyorum. İnanın arkadaşlar, mahalle denen küçücük birimden niceliği dünyadan daha büyük kötülükler çıkabileceğine, bir adamın 3,5 yaşındaki bir çocuğa cinsel saldırıda bulunup sonra öldürebileceğine, yarım akıllı ve gariban görünenlerin gayet planlı programlı katiller olabileceğine, bir mahalle dolusu insanın bu kişiyi korumak için sıraya dizilebileceğine, Müge Anlı gibi tampon kurumların gerçek kurumlardan daha işlevsel olabileceğine, meşgalesizlik ve cehaletin kimyasal silahtan bile daha çok can alabileceğine inanın. Bu dünyada ayakta kalmak hiç kolay değil, lütfen naifliğinizi tamamen bırakmasanız da bir gömlek gibi katlayıp kenara koyun, her gün değil ara sıra üstünüze geçirin.''
Tekrar küçük yere ve paylaşılmış, hasır altı edilmiş kötülüklere dönüyorum
''Belirttiğim gibi ben ne kasabaları, ne de köyleri belli başlı lokasyonlarda, hatta belli başlı topluluklara ait olmadıkları müddetçe hiç sevmem. Çünkü kasaba dediğimiz yer, şehirle köyün arasında bir yerlerde, ekonomisinin çoğu içsel, işi az, kadın istihdamı yerlerde, özellikle bizimki gibi mazoşist muhafazakar, yani kendi yaratmadığı bir kültürü devşirerek acı veren bir muhafazakarlık içinde kalmış toplumlarda hasetliğin, dedikodunun, fitneciliğin gırla gittiği, çok fazla boş vakitten kalan enerjinin bir Alman kasabası gibi hobilerle sporla atılamadığı için sapıklığa dönüştüğü, cinsel gerilimin akşamları yakılan sobalardan çıkan is kokusu gibi havada öylece durduğu bir gayya kuyusudur.
Onları daha da delirten, muhafazakarlık maskesi altında büyük şehirde işle güçle trafikle uğraşan insanların aklının ucundan geçmeyecek aksiyonları göze alabilirler. Senin "Ah benim saf masum gözlemeci teyzem" diye duygusal belgeselci gibi naif hisler beslediğin teyze, kocası namazdayken dükkanda duran akraba çocuğuyla iş pişirebilir.
Öğlen kahvede oyun oynayan torun torba sahibi amca, gece makatına hıyar soktuğu için çocukları tarafından apar topar ilçeden uzak bir hastaneye götürülebilir.
Hiçbir maddi güvencesi olmayan, tek umudu bir markette asgari ücretle iş bulması için dualar ettiği oğlu olan bir kadın, oğlunun kızını taciz etmesine hatta tecavüze kadar gitmesine kaya gibi bir sükunetle göz yumabilir, çünkü ileride yatalak olunca el evine giden kızı değil oğlunun getirdiği gelin bakacaktır ona.
Adi bir suçlu, pek çok kasabalı tarafından korunabilir, çünkü belki o da başkalarının adi suçlarını
biliyordur, mesela iki ev ötedeki kadının üç ev berideki adamla kırıştırdığını, yan evdeki herifin karısına her akşam döverek tecavüz ettiğini, kahvedeki Ali'nin mahalledeki küçük çocuklara çeşitli el şakaları yaptığını, o derme çatma evlerdeki kendi yağlarında kavrulan insanlar manzarasının aslında bir cılk yara olduğunu.''
Bakışlarında bile bir fütursuzluk vardır bu insanların
''Dejenere şehirlilerin 3 saniyeden fazla göz göze gelmekten tedirginlik duyacakları yabancı kadınlara uzun uzun, hiçbir mimikleri kıpırdamaksızın, ağızları yarı açık bakabilirler, bundan rahatsızlık duymazlar. Büyük şehrin sosyal kurallarının ehlileştiriciliğinden uzak oldukları için çekinceleri pek yoktur. Her an "cıs" olabileceklerini düşünmediklerinden davranışlarının sonucunu pek düşünmezler. Entry'nin Manas Destanı'na evrilmemesi için söylemek istediklerimin kalanını söylemek adına sözü Şükrü Erbaş'a bırakıyorum, lütfen 'Köylüleri neden öldürmeliyiz' isimli şiirini okuyun. Bu kısma sadece şunu eklemek istiyorum, bazen insanlar kendi maruz kaldıkları pislikler ortaya çıkmasın diye pisliği yapanı savunabilirler; çünkü tacize uğramak taciz etmekten, tecavüze uğramak tecavüz etmekten, dayak yemek (yani dayağı hak etmek) dayak atmaktan daha kötü görünür, ahlakı içinden üretmeyip dev bir hap gibi dışarıdan alıp yutmaya çalışırken boğazına takılan toplumlarda. Bir kez tacize uğrayan kişi korunup kollanacağı yerde kamusal bir tecavüz nesnesine dönüşebilir.
Himmet'i ölümüne savunan mahalleliye bir de bu gözle bakmanızı tavsiye ederim.''
''Himmet Aktürk'ün itirafını sabah evden çıkmadan izledim''
'Buraya kadar okuyanların tahmin edeceği üzere bu olay beni sizi ettiği kadar şok etmese de tüm günümün içine sıçtı, 2 ayrı kurumdaki işlerime de dikkatimi veremedim, arkamdan kadın salak galiba demişlerdir. Sabahtan beri bir sütlü kahve bir muzla duruyorum, içim yeme içme almadı, ama Himmet adlı sapık, Irmak'a tecavüz edip öldürdükten, cesedini bir çöp konteynırının içine bıraktıktan sonra bakkala uğrayıp sucuk alıp pişirmiş ve yemiş. Sanıyorum yazdıklarım biraz daha anlamlanmıştır.
Geri dönüp çöpe bıraktığı çuvalı aldıktan sonra 3 km ötedeki bir bağa gömmüş. Son derece soğukkanlı ve planlı. İtirafının son aşamasında bile kendini değil, hala parasını alıp onunla birlikte olmayan kadınları, aslında onunla birlikte olmayan tüm kadınları suçlamasından toplumdaki uç erilliği ve suçunu kabullenmediği için eğer dışarı çıkarsa aynı suçu bir daha işleyeceğini net olarak görebilirsiniz.
Yeri gelmişken, bu "Kadınlar şöyle şöyle, o yüzden blablabla" diye kendi hakaretlerini, kendisinin ya da başka bir erkeğin yaptığı tacizi, kaba davranışlarını aklamaya çalışmak size de hep okuduğunuz bir yerden, mesela bir web sitesinden tanıdık geliyor mu?''
''28 yaşındaki aşırı çaresiz ve babasından dayak yiyen annesi, dedesi yaşındaki babası, babasının stüdyoya gelirken bu kış günü çorap üstü sandalet giymesi, fakirin fakire ettiğini kimsenin edemeyeceğini ispatlarcasına gariban aileye yüklenen mahalleli, yazları Irmak'ın ayağında çıkan ve yürümesine engel olan yaralar, doğru dürüst bir fotoğrafının bile olmaması, olanlardan da bakımsızlığının, garibanlığının bir çift göz olup sanki direkt bize bakması, o sapık tarafından kaçırılırken son sözünün "anne" olması... Çileli kısacık ömrünün aklımızın alamayacağı acılar içinde son bulması, az önce bağda bulunan ayakkabısı... Gitmiyor gözümün önünden.''
Kötülük yok olmuyor
''Suriyeli göçmenler durmadan ürüyor, insanlar bunu eleştirince başka insanlar "ama savaştan sonra var olma psikolojisi", "sana mı soracaklar" gibi argümanlarla eleştirenlere kızıyor, insanlar birbiriyle ağız dalaşına girerken her gün 3 yaşını belki de doldurmayan Suriyeli nice bebek sokağa düşüyor, bir metrobüsten diğerine atlıyor. Bu çocuklarla ilgili birincil endişem ne ileride birer suç makinasına dönecekleri, ne de toplu taşımada verdikleri rahatsızlık. İlk endişem sokaklarda her gün uğradıkları gizli tacizler. Mendil, ıvır zıvır satmaya çalışırken kimler bu çocukların nerelerine elliyor, kuytularda rastlayınca nelere maruz kalıyorlar düşünmek bile istemiyorum ama ben düşünmeyince kötülük yok olmuyor.''
Keşke Irmak izleseydi
''İzleyin arkadaşlar; sosyoloji çalışanlar, küçük yer ve kasabalı algısı ramazan temalı reklamlarda gördüğü bir avluda hazır çorba kaşıklayan 5 aileden ibaret olan beyaz yakalılar, gerçekten tavsiye ediyorum.''
''Müge ablayı da baya takdir ediyorum bu arada, işine emek veriyor, kişisel şovuna çevirmiyor, kendini geliştirmeye çalışıyor. 3 gün önce kaçırılan başka bir kız çocuğu Hatice Kübra, bugün Müge Anlı'nın Himmet'i nasıl öttürdüğünü gösteren yayından sonra jet hızıyla ailesinin kapısına geri bırakılmış, bu gerçekten başarıdır. Akşam haberlerde gördüm, mahalleli davul zurna getirmiş, Hatice Kübra bulunduğu için göbek atıyorlar, yarın bir gün o oynayanlardan birinin benzer bir suça karışma potansiyelini ben biliyorum, bence Müge Anlı da biliyor.
Şimdi Müge Anlı'nın stüdyo koltuğunda oturan halktan, yani gerçeklerden kaçabilmek için 5 bölüm Masha ve Ayı izleyeceğim, keşke benim yerime Irmak izleseydi.''
Bursa'da 4.1 büyüklüğünde deprem
Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde saat 00.04'te 4.1 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
Kandilli Rasathanesi'nden alınan bilgiye göre, Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde saat 00.04'te 4.1 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
Kandilli Rasathanesi'nden alınan bilgiye göre, Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde saat 00.04'te 4.1 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
24 Ekim 2016 Pazartesi
Sahte bal yapanlar insan hayatına kastediyor
Uzmanlar sahte bal konusunda uyarıyor. Prof. Dr. Yeşilada "Kanser hücresine bal konulunca zamana bağlı olarak çambalı, kestane balı ve sedir balının müthiş etkili olduğu görülüyor. Ancak sahte bal kanser hücresini geliştiriyor, kanseri de tetikliyor. Sahte bal yapanlar masum değil, insan hayatına kasteden bir yönleri de var" dedi.
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, kanser hücresine bal konulunca zamana bağlı olarak çam balı, kestane
balı ve sedir balının hücrenin gelişimini engellediğinin görüldüğünü belirtti. Yeşilada, "arı ürünlerinin hastalıkların önlenmesi veya iyileştirilmesi amacıyla kullanılması" şeklinde tanımlanabilen apiterapinin yeni bir kavram olarak ortaya çıkmasının nedenini,araştırmaların yüzde 70-90'ının 2000 yılından sonra yapılması şeklinde açıkladı.
İnsanlık tarihi kadar eski olan balın yüzde 80-85 kadarının şeker,15-20'sinin ise su olduğunu ifade eden Yeşilada, "Ama balı, bal yapan içerisinde binde 1, binde 2 gibi çok düşük oranda bulunan fenolik maddelerdir. Arılar çiçek çiçek dolaşıp polen, nektar topluyor, vücutlarına bulaşan polenlerden de fenolik maddeler geliyor" diye konuştu.
Antibiyotik niyetine...
Yeşilada, balın eskiden, antibiyotik yokken yaraları tedavi etmede kullanıldığını dile getirdi. Yaranın üzerine konulan balın derinin nemiyle birleşerek oksijenli su bileşimi meydana getirdiğini ve yaranın mikrop kapmasını önlediğini vurgulayan Yeşilada, şu bilgileri verdi:
Antibiyotik niyetine...
"Bal arılarının kovanı dış etkilerden korumak için yaptığı propolis de yaranın iyileşmesini hızlandırıyor. Bal kendisi ülseri önlüyor, iltihap giderici özelliği var, karaciğer hasarını onarıyor, ağrı kesici etkisi var ama arı poleni ile birleştirildiğinde etki inanılmaz artıyor. Yaptığımız çalışmada iltihap giderici ilaçtan daha kuvvetli hale geldi."
Şehir efsaneleri
Yeşilada, bal konusunda çok fazla "şehir efsanesi" bulunduğunu, örneğin, çaya bal konulduğunda bozulduğunun öne sürüldüğünü aktardı. Yaptıkları çalışma kapsamında değişik çaylar demlediklerini belirten Yeşilada, elde ettikleri sonuçları şöyle anlattı:
Şehir efsaneleri
"Sıcaklık 80 dereceye indiğinde içerisine bal koyduk ve antioksidan etkisini ölçtük. Bal konulunca, antioksidan etkisi çok kuvvetli olduğunu bildiğimiz yeşil çay, beyaz çayda bile etki 4 misli artarken, ıhlamurun antioksidan etkisi 58 misli yükseldi. 'Bala metal kaşık koymayın' deniliyor. Oysa tahta kaşık mikrobu üzerinde tutar. Tahta kaşık hava ile buluştuğunda mikroplar geliyor, sonra tekrar balın içine koyduğunda bal enfekte edilir. Bal kontrolünde çelik kaşıklar kullanılır. Bir çalışmamızda kahveye de bal koyduk, özellikle filtre kahvenin antioksidan etkisi arttı."
Arı poleni ile sağlıklı yaşam
Yeşilada, yapılan analizlere göre, insan hayatı için gerekli olan, günlük alınması gereken aminoasitlerin hepsine sahip olduğu için bir insanın sadece arı poleni yiyerek sağlıklı yaşayabileceğini, arı poleninin balla karıştırılarak tüketilebileceğini söyledi.
Arı poleni ile sağlıklı yaşam
Arı poleninin buzdolabında saklanması gerektiğine dikkati çeken Yeşilada, "Nemi bulduğunda mikropların gelişmesi için de ortam sağlanabilir. Bu nedenle buzdolabında, soğukta, mikropların gelişemeyeceği yerde saklanmasını öneriyorum. Arı poleni iyi kurutulmadıysa riski yüksek. Kullanımı çok abartmamak gerek, günlük 500 miligram tüketmekte fayda var. Bileşim olarak da baldan farklıdır, şeker oranı yarı yarıya inmiş, protein miktarı artmıştır" diye konuştu.
Arı sütü
Arı sütünün de oda sıcaklığında bırakılmaması, eksi 20 derecede tutulması gerektiğini vurgulayan Yeşilada ancak bal ve diğer arı ürünleriyle karıştırıldığında buzdolabında artı 4'te bekletilebileceğini belirtti.
Propolis mucizesi
Yeşilada, yoğurt ve tereyağına benzediği için arı sütünün tağşiş edildiğini ve protein değerini yükseltmek için melanin denilen sentetik maddenin konulabildiğini ifade ederek, arı sütü seçiminde güvenilir ve kaliteli ürünlerin tercih edilmesini önerdi.
Propolis mucizesi
Propolisi, "muhteşem bir madde" şeklinde tanımlayan Yeşilada, "Propolis, reçine ve yüzde 80'i mumlardan ibaret. Arılar, propolisi, kovanın önüne koyuyor, içerideki balı korumak için. Çok iyi bir antibiyotik etkisi var propolisin. İçerisindeki maddeler birleştirildiğinde kanser hücresi gelişemediği görüldü" dedi.
Sağlık için bal tüketin
Prof. Dr. Erdem Yeşilada, balın kanser hücresi gelişimini engellediğini dile getirerek, "Kanser hücresine bal konulunca zamana bağlı olarak çam balı, kestane balı ve sedir balının müthiş etkili olduğu görülüyor. Ancak sahte bal kanser hücresini geliştiriyor, kanseri de tetikliyor. Sahte bal
yapanlar masum değil, insan hayatına kasteden bir yönleri de var" diye konuştu. Piyasada çok fazla sahte bal bulunduğuna dikkati çeken Yeşilada, şöyle devam etti:
Sağlık için bal tüketin
"Bazı üreticiler arının önüne glikoz şurubunu koyuyor ve onunla besliyor. Glikoz şurubu doğrudan kana karıştığı için metabolik sendrom denilen, günümüzde üzerinde çok durulan sorunu ortaya çıkarıyor. Kan şekeri pik yapıyor ve zarar meydana geliyor. Ancak balı karalayanlar sapla samanı karıştırıyor. Maalesef tüketicinin balı ayırmak için hiçbir parametresi yok. Farklı analizler
yapılması gerekiyor, bu bakımdan da kalite son derece önemli. O yüzden tüketicinin güvenilir marka tercih etmesi gerekiyor. Bazı üreticiler 'Doğal bal' yapıyoruz diyor ama geçen senenin balını arının önüne koyuyor. Evet, glikoz şurubu kullanmıyor ama yapılan balda da fenolik madde bulunmuyor, çünkü öncesi senenin balını kullanıyor."
Mum kovanlara dikkat!
Yeşilada, tüketicinin bölgesel üreticilerden de bal satın alabileceğini ancak bu balın da analizden geçmediğini dile getirdi. Bu üreticilerden alınan balın doğal ve çiçeklerden toplandığı için
faydalı olabileceğini ancak risklerinin tespit edilemediğini vurgulayan Yeşilada, "Mum kovanları yaptırıyorlar. O zaman da tüketici mum yiyor. Neden onu yapıyorlar? Çünkü arı çok büyük emek harcıyor o kovanı yapabilmek için. Hazır kovanı önüne konulduğunda o emeği bal yapmaya harcıyor ve daha yüksek bal verimi elde ediliyor" dedi.
Mum kovanlara dikkat!
Yeşilada, balın hem besin hem ilaç olduğunu belirterek, "Balı sağlıklı kalabilmek için yemeliyiz. Propolis de arı poleni de antioksidandır. Domatesin, zerdeçalın, üzüm çekirdeğinin içinde antioksidan madde bulunur. Tek düze beslenmemek gerekir. Baldan da domatesten de üzümden de bu maddeler alınır. Geniş bir yelpazede bu tip ürünler alınırsa, daha zengin ve güzel bir koruyucu sağlanır. Bütün mesele korumaktır. Arı ürünleri bize çok büyük avantaj sağlıyor bize" diye konuştu. (cnntürk)
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, kanser hücresine bal konulunca zamana bağlı olarak çam balı, kestane
balı ve sedir balının hücrenin gelişimini engellediğinin görüldüğünü belirtti. Yeşilada, "arı ürünlerinin hastalıkların önlenmesi veya iyileştirilmesi amacıyla kullanılması" şeklinde tanımlanabilen apiterapinin yeni bir kavram olarak ortaya çıkmasının nedenini,araştırmaların yüzde 70-90'ının 2000 yılından sonra yapılması şeklinde açıkladı.
İnsanlık tarihi kadar eski olan balın yüzde 80-85 kadarının şeker,15-20'sinin ise su olduğunu ifade eden Yeşilada, "Ama balı, bal yapan içerisinde binde 1, binde 2 gibi çok düşük oranda bulunan fenolik maddelerdir. Arılar çiçek çiçek dolaşıp polen, nektar topluyor, vücutlarına bulaşan polenlerden de fenolik maddeler geliyor" diye konuştu.
Antibiyotik niyetine...
Yeşilada, balın eskiden, antibiyotik yokken yaraları tedavi etmede kullanıldığını dile getirdi. Yaranın üzerine konulan balın derinin nemiyle birleşerek oksijenli su bileşimi meydana getirdiğini ve yaranın mikrop kapmasını önlediğini vurgulayan Yeşilada, şu bilgileri verdi:
Antibiyotik niyetine...
"Bal arılarının kovanı dış etkilerden korumak için yaptığı propolis de yaranın iyileşmesini hızlandırıyor. Bal kendisi ülseri önlüyor, iltihap giderici özelliği var, karaciğer hasarını onarıyor, ağrı kesici etkisi var ama arı poleni ile birleştirildiğinde etki inanılmaz artıyor. Yaptığımız çalışmada iltihap giderici ilaçtan daha kuvvetli hale geldi."
Şehir efsaneleri
Yeşilada, bal konusunda çok fazla "şehir efsanesi" bulunduğunu, örneğin, çaya bal konulduğunda bozulduğunun öne sürüldüğünü aktardı. Yaptıkları çalışma kapsamında değişik çaylar demlediklerini belirten Yeşilada, elde ettikleri sonuçları şöyle anlattı:
Şehir efsaneleri
"Sıcaklık 80 dereceye indiğinde içerisine bal koyduk ve antioksidan etkisini ölçtük. Bal konulunca, antioksidan etkisi çok kuvvetli olduğunu bildiğimiz yeşil çay, beyaz çayda bile etki 4 misli artarken, ıhlamurun antioksidan etkisi 58 misli yükseldi. 'Bala metal kaşık koymayın' deniliyor. Oysa tahta kaşık mikrobu üzerinde tutar. Tahta kaşık hava ile buluştuğunda mikroplar geliyor, sonra tekrar balın içine koyduğunda bal enfekte edilir. Bal kontrolünde çelik kaşıklar kullanılır. Bir çalışmamızda kahveye de bal koyduk, özellikle filtre kahvenin antioksidan etkisi arttı."
Arı poleni ile sağlıklı yaşam
Yeşilada, yapılan analizlere göre, insan hayatı için gerekli olan, günlük alınması gereken aminoasitlerin hepsine sahip olduğu için bir insanın sadece arı poleni yiyerek sağlıklı yaşayabileceğini, arı poleninin balla karıştırılarak tüketilebileceğini söyledi.
Arı poleni ile sağlıklı yaşam
Arı poleninin buzdolabında saklanması gerektiğine dikkati çeken Yeşilada, "Nemi bulduğunda mikropların gelişmesi için de ortam sağlanabilir. Bu nedenle buzdolabında, soğukta, mikropların gelişemeyeceği yerde saklanmasını öneriyorum. Arı poleni iyi kurutulmadıysa riski yüksek. Kullanımı çok abartmamak gerek, günlük 500 miligram tüketmekte fayda var. Bileşim olarak da baldan farklıdır, şeker oranı yarı yarıya inmiş, protein miktarı artmıştır" diye konuştu.
Arı sütü
Arı sütünün de oda sıcaklığında bırakılmaması, eksi 20 derecede tutulması gerektiğini vurgulayan Yeşilada ancak bal ve diğer arı ürünleriyle karıştırıldığında buzdolabında artı 4'te bekletilebileceğini belirtti.
Propolis mucizesi
Yeşilada, yoğurt ve tereyağına benzediği için arı sütünün tağşiş edildiğini ve protein değerini yükseltmek için melanin denilen sentetik maddenin konulabildiğini ifade ederek, arı sütü seçiminde güvenilir ve kaliteli ürünlerin tercih edilmesini önerdi.
Propolis mucizesi
Propolisi, "muhteşem bir madde" şeklinde tanımlayan Yeşilada, "Propolis, reçine ve yüzde 80'i mumlardan ibaret. Arılar, propolisi, kovanın önüne koyuyor, içerideki balı korumak için. Çok iyi bir antibiyotik etkisi var propolisin. İçerisindeki maddeler birleştirildiğinde kanser hücresi gelişemediği görüldü" dedi.
Sağlık için bal tüketin
Prof. Dr. Erdem Yeşilada, balın kanser hücresi gelişimini engellediğini dile getirerek, "Kanser hücresine bal konulunca zamana bağlı olarak çam balı, kestane balı ve sedir balının müthiş etkili olduğu görülüyor. Ancak sahte bal kanser hücresini geliştiriyor, kanseri de tetikliyor. Sahte bal
yapanlar masum değil, insan hayatına kasteden bir yönleri de var" diye konuştu. Piyasada çok fazla sahte bal bulunduğuna dikkati çeken Yeşilada, şöyle devam etti:
Sağlık için bal tüketin
"Bazı üreticiler arının önüne glikoz şurubunu koyuyor ve onunla besliyor. Glikoz şurubu doğrudan kana karıştığı için metabolik sendrom denilen, günümüzde üzerinde çok durulan sorunu ortaya çıkarıyor. Kan şekeri pik yapıyor ve zarar meydana geliyor. Ancak balı karalayanlar sapla samanı karıştırıyor. Maalesef tüketicinin balı ayırmak için hiçbir parametresi yok. Farklı analizler
yapılması gerekiyor, bu bakımdan da kalite son derece önemli. O yüzden tüketicinin güvenilir marka tercih etmesi gerekiyor. Bazı üreticiler 'Doğal bal' yapıyoruz diyor ama geçen senenin balını arının önüne koyuyor. Evet, glikoz şurubu kullanmıyor ama yapılan balda da fenolik madde bulunmuyor, çünkü öncesi senenin balını kullanıyor."
Mum kovanlara dikkat!
Yeşilada, tüketicinin bölgesel üreticilerden de bal satın alabileceğini ancak bu balın da analizden geçmediğini dile getirdi. Bu üreticilerden alınan balın doğal ve çiçeklerden toplandığı için
faydalı olabileceğini ancak risklerinin tespit edilemediğini vurgulayan Yeşilada, "Mum kovanları yaptırıyorlar. O zaman da tüketici mum yiyor. Neden onu yapıyorlar? Çünkü arı çok büyük emek harcıyor o kovanı yapabilmek için. Hazır kovanı önüne konulduğunda o emeği bal yapmaya harcıyor ve daha yüksek bal verimi elde ediliyor" dedi.
Mum kovanlara dikkat!
Yeşilada, balın hem besin hem ilaç olduğunu belirterek, "Balı sağlıklı kalabilmek için yemeliyiz. Propolis de arı poleni de antioksidandır. Domatesin, zerdeçalın, üzüm çekirdeğinin içinde antioksidan madde bulunur. Tek düze beslenmemek gerekir. Baldan da domatesten de üzümden de bu maddeler alınır. Geniş bir yelpazede bu tip ürünler alınırsa, daha zengin ve güzel bir koruyucu sağlanır. Bütün mesele korumaktır. Arı ürünleri bize çok büyük avantaj sağlıyor bize" diye konuştu. (cnntürk)
Müşteri hizmetleri ücretsiz oluyor
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu (BTK), şikayetler üzerine harekete geçti, artık elektronik haberleşmede müşteri hizmetleri "ücretsiz" oluyor.
Kurul, "İşletmecilerin müşteri hizmetlerine doğru yapılan aramaların ücretlendirilmesi" hususlarını düzenleyen bir karar aldı.
Buna göre, BTK tarafından yetkilendirilen işletmeler, abonelerine ücretsiz aranabilen bir numara üzerinden müşteri hizmetleri vermekle yükümlü olacak. Söz konusu hizmet şebeke içi sunulabileceği gibi, 800'lü hatlar üzerinden de verilebilecek.
Ayrıca, coğrafi alan kodlu veya 850 alan kodlu numaralardan da ücretsiz hizmet sunulması amacıyla "geri arama" yöntemi de kullanılabilecek.
İşletme, bu tür numaralar üzerinden müşteri hizmetlerini arayan abonenin çağrısını sonlandıracak ve kendisi arayacak. Böylece müşteri hizmeti aboneye ücretsiz verilmiş olacak.
Numara tahsisi mümkün olmayan işletmeler ise bir başka işletme tarafından kendisine tahsis edilen numaralar, internet veya herhangi bir yazılım vasıtasıyla abonelerine ücretsiz müşteri hizmeti sunabilecek.
Ücretsiz müşteri hizmetlerine yönelik yükümlülüklerin yerine getirebilmesi için gerekli teknik uyumluluk nedeniyle işletmelere 1 Nisan 2017'ye kadar süre tanındı.
Ücretli müşteri hizmetleri pakete dahil olacak
BTK tarafından alınan bir başka karara göre ise halihazırda ücretli olan müşteri hizmetleri şebeke içi arandığında ücretlendirme "şebeke içi" arama olarak değerlendirilecek ve bu kapsamda fiyatlandırılacak. Arama, paket kapsamında tanınan şebeke içi görüşme sürelerine dahil edilecek.
Farklı bir operatörün müşteri hizmetlerinin aranması durumunda ise çağrı ücreti, şebeke dışı aramaların fiyatlarından yüksek olmayacak ve abonenin paketindeki şebeke dışı arama sürelerinden düşecek.
Söz konusu düzenlemeyle, abone, paketinde dakika bulunmasına rağmen müşteri hizmetlerini aradığında ödemek zorunda kaldığı ücretten de kurtulmuş olacak.
"800'le başlayan numaralar tüketici yararına"
Netgsm Yönetim Kurulu Başkanı ve Rekabetçi Telekomünikasyon Derneği Genel Başkanı Adem Öcal, konuya ilişkin, "800" ile başlayan numaraların tüketici yararına bir uygulama olduğunu söyledi.
BTK'nın bu konuya el atmasının güzel bir gelişme olduğuna dikkati çeken Öcal, "Madem mevzuata göre 800'lü numaralara yapılan aramalardan ücret alınmayarak tüketicinin yararı sağlanıyor, öyleyse bu numaraların kullanılmasının teşvik edilmesi gerekmektedir. Bunun için de söz konusu numaraların kullanım maliyetlerinin düşürülmesi gerekmektedir" diye konuştu.
"800"lü hatların özellikleri
BTK mevzuatına göre telekom operatörleri "800"le başlayan numaralara doğru arama yapan abonesinden ücret alamıyor. Bu numaraları genellikle kamu kurumlarının veya firmaların ücretsiz arama hattı olarak kullanması bekleniyor. "800"lü numaralar, arama ücretinin arayan değil, aranan tarafından ödendiği numaralardır.
Kurul, "İşletmecilerin müşteri hizmetlerine doğru yapılan aramaların ücretlendirilmesi" hususlarını düzenleyen bir karar aldı.
Buna göre, BTK tarafından yetkilendirilen işletmeler, abonelerine ücretsiz aranabilen bir numara üzerinden müşteri hizmetleri vermekle yükümlü olacak. Söz konusu hizmet şebeke içi sunulabileceği gibi, 800'lü hatlar üzerinden de verilebilecek.
Ayrıca, coğrafi alan kodlu veya 850 alan kodlu numaralardan da ücretsiz hizmet sunulması amacıyla "geri arama" yöntemi de kullanılabilecek.
İşletme, bu tür numaralar üzerinden müşteri hizmetlerini arayan abonenin çağrısını sonlandıracak ve kendisi arayacak. Böylece müşteri hizmeti aboneye ücretsiz verilmiş olacak.
Numara tahsisi mümkün olmayan işletmeler ise bir başka işletme tarafından kendisine tahsis edilen numaralar, internet veya herhangi bir yazılım vasıtasıyla abonelerine ücretsiz müşteri hizmeti sunabilecek.
Ücretsiz müşteri hizmetlerine yönelik yükümlülüklerin yerine getirebilmesi için gerekli teknik uyumluluk nedeniyle işletmelere 1 Nisan 2017'ye kadar süre tanındı.
Ücretli müşteri hizmetleri pakete dahil olacak
BTK tarafından alınan bir başka karara göre ise halihazırda ücretli olan müşteri hizmetleri şebeke içi arandığında ücretlendirme "şebeke içi" arama olarak değerlendirilecek ve bu kapsamda fiyatlandırılacak. Arama, paket kapsamında tanınan şebeke içi görüşme sürelerine dahil edilecek.
Farklı bir operatörün müşteri hizmetlerinin aranması durumunda ise çağrı ücreti, şebeke dışı aramaların fiyatlarından yüksek olmayacak ve abonenin paketindeki şebeke dışı arama sürelerinden düşecek.
Söz konusu düzenlemeyle, abone, paketinde dakika bulunmasına rağmen müşteri hizmetlerini aradığında ödemek zorunda kaldığı ücretten de kurtulmuş olacak.
"800'le başlayan numaralar tüketici yararına"
Netgsm Yönetim Kurulu Başkanı ve Rekabetçi Telekomünikasyon Derneği Genel Başkanı Adem Öcal, konuya ilişkin, "800" ile başlayan numaraların tüketici yararına bir uygulama olduğunu söyledi.
BTK'nın bu konuya el atmasının güzel bir gelişme olduğuna dikkati çeken Öcal, "Madem mevzuata göre 800'lü numaralara yapılan aramalardan ücret alınmayarak tüketicinin yararı sağlanıyor, öyleyse bu numaraların kullanılmasının teşvik edilmesi gerekmektedir. Bunun için de söz konusu numaraların kullanım maliyetlerinin düşürülmesi gerekmektedir" diye konuştu.
"800"lü hatların özellikleri
BTK mevzuatına göre telekom operatörleri "800"le başlayan numaralara doğru arama yapan abonesinden ücret alamıyor. Bu numaraları genellikle kamu kurumlarının veya firmaların ücretsiz arama hattı olarak kullanması bekleniyor. "800"lü numaralar, arama ücretinin arayan değil, aranan tarafından ödendiği numaralardır.
İşkenceci üvey anne yeniden yargılandı
Kayseri'de 4 yaşındaki üvey oğluna işkence yapmak suçundan 45 yıl hapis cezasına çarptırılan ve cezası Yargıtayda bozulan 29 yaşındaki Songül Koçak yeniden yargılandı. Üvey anne yine 45 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Geçen 15 Şubat'ta Melikgazi İlçesine bağlı 19 Mayıs Mahallesi'nde meydana gelen olayda, baba A.A., çocukları 7 yaşındaki kız çocuğu I.A. ve 4 yaşındaki erkek çocuğu İ.A.'nın durumlarından şüphelendi. Dini nikahlı eşi Songül Koçak'ın çocuklarına işkence yaptığını düşünen baba, eve gizli kamera taktırdı. Kamera kayıtlarında Songül Koçak'ın üvey çocukları işkence yaptığı ortaya çıktı. Bunun üzerine baba, işkence görüntüleri ile savcılığa başvurarak şikayetçi oldu. Erkek çocuğu i.A.'nın doktor muayenesinde işkence izleri ve anüsüne oklava sokulması nedeniyle bağırsaklarından büyük hasar meydana geldiği anlaşıldı. Gözaltına alınan Songül Koçak mahkemece tutuklandı. Yapılan yargılama sonucu da 45 yıl hapse mahkum edildi.
Bakanlık cezayı az buldu
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilen cezayı az bularak kararı temyiz etti. Yargıtay'ın kararı bozması dava yeniden Kayseri 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmaya tutuklu üvey anne Songül Koçak, Sincan Kapalı Cezaevi'nden Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Koçak önceki savunmasını yineleyerek, "Şiddet görüyorum. Yaşanan olaylardan dolayı pişmanım" dedi.
Mahkemeye yapılan yargılama sonucu çocuklarına oklava ile şiddet uygulayan ve bağırsaklarını yırtan üvey anneye yine 'Çocuğun nitelikli cinsel İstismarı' suçundan 45 yıl hapis cezası verdi. DHA
Geçen 15 Şubat'ta Melikgazi İlçesine bağlı 19 Mayıs Mahallesi'nde meydana gelen olayda, baba A.A., çocukları 7 yaşındaki kız çocuğu I.A. ve 4 yaşındaki erkek çocuğu İ.A.'nın durumlarından şüphelendi. Dini nikahlı eşi Songül Koçak'ın çocuklarına işkence yaptığını düşünen baba, eve gizli kamera taktırdı. Kamera kayıtlarında Songül Koçak'ın üvey çocukları işkence yaptığı ortaya çıktı. Bunun üzerine baba, işkence görüntüleri ile savcılığa başvurarak şikayetçi oldu. Erkek çocuğu i.A.'nın doktor muayenesinde işkence izleri ve anüsüne oklava sokulması nedeniyle bağırsaklarından büyük hasar meydana geldiği anlaşıldı. Gözaltına alınan Songül Koçak mahkemece tutuklandı. Yapılan yargılama sonucu da 45 yıl hapse mahkum edildi.
Bakanlık cezayı az buldu
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilen cezayı az bularak kararı temyiz etti. Yargıtay'ın kararı bozması dava yeniden Kayseri 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmaya tutuklu üvey anne Songül Koçak, Sincan Kapalı Cezaevi'nden Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Koçak önceki savunmasını yineleyerek, "Şiddet görüyorum. Yaşanan olaylardan dolayı pişmanım" dedi.
Mahkemeye yapılan yargılama sonucu çocuklarına oklava ile şiddet uygulayan ve bağırsaklarını yırtan üvey anneye yine 'Çocuğun nitelikli cinsel İstismarı' suçundan 45 yıl hapis cezası verdi. DHA
FETÖ'cülerden yeni taktik
Fetullahçı Terör Örgütü'nün tutuklu mensuplarının cezaevinde eşlerinin gördükleri rüyaları anlattıkları not kağıtlarını birbirlerine göndererek moral verdikleri ve itirafları önlemek istedikleri ortaya çıktı.
Karabük T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun A11 numaralı oda çatısında bir not kağıdı bulundu. FETÖ'cü tutuklu örgüt üyelerinin birbirlerine gönderdiği belirlenen not kağıdında, bir örgüt mensubunun eşinin rüyasında gördüklerine yer verildiği tespit edildi.
"Ne zaman isterseniz arayın, ben ABD başkanıyım"
FETÖ örgüt üyelerinin rüya yalanlarıyla diri tutulmaya çalışıldıkları ve itirafların önlenmek istendiği
belirlendi. Söz konusu not kağıdında şu ifadeler yer aldı:
"Bir arkadaşın eşi rüyasında Medrese-i Yusufiye'den arkadaşları görüyor. Bir kazandalar ve altlarında ateş yanıyor. Sonra bir konferans salonunda buluyor kendisini, karşısında bir bayan bu işin takipçisi olduğunu sonlarına kadar destek olacağını, bu işin peşini bırakmayacağını söylüyor ve cep telefonunu bile vererek eşlere 'ne zaman isterseniz arayın ben ABD Başkanıyım' diyor." (cnntürk)
Karabük T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun A11 numaralı oda çatısında bir not kağıdı bulundu. FETÖ'cü tutuklu örgüt üyelerinin birbirlerine gönderdiği belirlenen not kağıdında, bir örgüt mensubunun eşinin rüyasında gördüklerine yer verildiği tespit edildi.
"Ne zaman isterseniz arayın, ben ABD başkanıyım"
FETÖ örgüt üyelerinin rüya yalanlarıyla diri tutulmaya çalışıldıkları ve itirafların önlenmek istendiği
belirlendi. Söz konusu not kağıdında şu ifadeler yer aldı:
"Bir arkadaşın eşi rüyasında Medrese-i Yusufiye'den arkadaşları görüyor. Bir kazandalar ve altlarında ateş yanıyor. Sonra bir konferans salonunda buluyor kendisini, karşısında bir bayan bu işin takipçisi olduğunu sonlarına kadar destek olacağını, bu işin peşini bırakmayacağını söylüyor ve cep telefonunu bile vererek eşlere 'ne zaman isterseniz arayın ben ABD Başkanıyım' diyor." (cnntürk)
Etiketler:
cemaat,
darbe,
fethullah gülen,
haber
23 Ekim 2016 Pazar
Canan Karatay: Meclis'e yürüyün zeytin ağaçlarının kesilmesini engelleyin
Bursa’nın Gemlik ilçesinde, zeytinyağı imalathanesini ziyaret eden Prof. Dr. Canan Karatay, yeni sıkılan zeytinyağını bardağa doldurarak içti. Zeytin ve zeytinyağı üreticilerine seslenen Prof. Dr. Karatay, "Zeytin ağaçlarını kestirmeyin. Her ne sebeple olursa olsun buna izin vermeyin. Zeytin bizim hepimizin geleceği ve sağlığıdır. Gerekirse Meclis'e yürüyün ve zeytin ağaçlarının kesilmesini engelleyin" dedi.
Gemlik Belediyesi’nin Kent Konseyi ve sivil toplum örgütleriyle birlikte düzenlediği ve bu yıl ikincisi yapılan Uluslararası Zeytin Festivali’nin konuğu olan Prof. Dr. Karatay, dünyanın en sağlıklı meyve suyunun zeytinyağı olduğunu söyledi.
Peçeteyi kabul etmedi
Prof. Dr. Canan Karatay yeni sıkılan zeytinyağını bardağa doldurarak içmeyi de ihmal etmedi. Uzatılan peçeteyi kabul etmeyen Prof.Dr. Karatay, kendisine peçete uzatanları kibarca redderken, "Zeytinyağı başlı başına şifadır, elimi silmek ya da yıkamak yerine elime yüzüme sürerim cildime de iyi gelir" dedi.
'Gönül rahatlığıyla içebilirsiniz'
Zeytinyağını içtikten sonra beraberindekilere, "İçmiş olduğum bu zeytinyağı boğazımı yaktı. En doğal yağ boğazı yakar zaten. Boğazım yanıyor diye bu kötü demeyin sakın. Gönül rahatlığıyla içebilirsiniz" diye konuştu.
'Buna izin vermeyin'
Prof. Dr. Karatay, zeytin ve zeytinyağı üreticilerine; "Zeytin ağaçlarını kestirmeyin. Her ne sebeple olursa olsun buna izin vermeyin. Zeytin bizim hepimizin geleceği ve sağlığıdır. Gerekirse Meclis'e yürüyün ve zeytin ağaçlarının kesilmesini engelleyin" dedi. DHA
Gemlik Belediyesi’nin Kent Konseyi ve sivil toplum örgütleriyle birlikte düzenlediği ve bu yıl ikincisi yapılan Uluslararası Zeytin Festivali’nin konuğu olan Prof. Dr. Karatay, dünyanın en sağlıklı meyve suyunun zeytinyağı olduğunu söyledi.
Peçeteyi kabul etmedi
Prof. Dr. Canan Karatay yeni sıkılan zeytinyağını bardağa doldurarak içmeyi de ihmal etmedi. Uzatılan peçeteyi kabul etmeyen Prof.Dr. Karatay, kendisine peçete uzatanları kibarca redderken, "Zeytinyağı başlı başına şifadır, elimi silmek ya da yıkamak yerine elime yüzüme sürerim cildime de iyi gelir" dedi.
'Gönül rahatlığıyla içebilirsiniz'
Zeytinyağını içtikten sonra beraberindekilere, "İçmiş olduğum bu zeytinyağı boğazımı yaktı. En doğal yağ boğazı yakar zaten. Boğazım yanıyor diye bu kötü demeyin sakın. Gönül rahatlığıyla içebilirsiniz" diye konuştu.
'Buna izin vermeyin'
Prof. Dr. Karatay, zeytin ve zeytinyağı üreticilerine; "Zeytin ağaçlarını kestirmeyin. Her ne sebeple olursa olsun buna izin vermeyin. Zeytin bizim hepimizin geleceği ve sağlığıdır. Gerekirse Meclis'e yürüyün ve zeytin ağaçlarının kesilmesini engelleyin" dedi. DHA
Kamudaki atamalarda "sözlü sınav" zorunlu oldu
Öğretmen alımları için getirilen sözlü sınav, kamudaki görevde yükselme ve unvan değişiklikleri için de zorunlu kılındı.
Hürriyet'ten Hacer Boyacıoğlu'nun haberine göre, kamu personel reformu Bursa'da tüm taraflarla tartışılırken tüm memurları yakından ilgilendiren bir düzenleme yapıldı.
Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 'Kamu kurum ve kuruluşlarında görevde yükselme ve unvan değişikliği yönetmeliğinde değişiklik yapan düzenlemeye göre, düne kadar sadece şube müdürü ve müdürler için geçerli olan sözlü sınavlar, artık şef ve altındaki unvanlara atanacak isimlere de uygulanacak.
Sözlü sınav öncesi yapılan yazılı sınavda 60 puan almak yeterli olacak. Eski yönetmelikte yazılı sınavdaki başarı puanı 70 idi.
5 katı kadar aday
Tüm görevde yükselme sınavlarında, yazılı sınavda en yüksek puanı alan adaydan başlamak üzere ilan edilen kadro veya pozisyon sayısının 5 katı kadar aday sözlü sınava alınacak.
Adayların başarı puanı yazılı ve sözlü sınav puanlarının ortalaması olacak ve kurumların resmi internet sitelerinde ilan edilecek. Kamu kurum ve kuruluşları 6 ay içinde yönetmeliklerini yeni kurallara göre revize etmekle yükümlü olacak. Bu sürede de, sözlü sınav şartını getiren esaslar çerçevesinde uygulama yapılacak.
15 Temmuz sonrası yapılan düzenlemeyle, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 15 bin sözleşmeli öğretmen alımına sözlü mülakat kriteri eklenmişti.
Uygulamaya yönelik eleştiriler üzerine Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, "Mülakat yapılması gerekir, öğretmen beden dilini kullanabiliyor mu? Öğretmen teknolojik yeniliklere açık mı? Bunları mülakat yapmadan nasıl anlarsınız" yanıtını vermişti.
Kısa bir süre içinde, sözlü sınavın kamu personel alımları için de şart olacağı iddia ediliyor. Mevzuata göre, yazılı olarak yapılan kamu personeli seçme sınavındaki başarı puanlarına göre, memur adayları işe yerleştiriliyor.
Hürriyet'ten Hacer Boyacıoğlu'nun haberine göre, kamu personel reformu Bursa'da tüm taraflarla tartışılırken tüm memurları yakından ilgilendiren bir düzenleme yapıldı.
Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 'Kamu kurum ve kuruluşlarında görevde yükselme ve unvan değişikliği yönetmeliğinde değişiklik yapan düzenlemeye göre, düne kadar sadece şube müdürü ve müdürler için geçerli olan sözlü sınavlar, artık şef ve altındaki unvanlara atanacak isimlere de uygulanacak.
Sözlü sınav öncesi yapılan yazılı sınavda 60 puan almak yeterli olacak. Eski yönetmelikte yazılı sınavdaki başarı puanı 70 idi.
5 katı kadar aday
Tüm görevde yükselme sınavlarında, yazılı sınavda en yüksek puanı alan adaydan başlamak üzere ilan edilen kadro veya pozisyon sayısının 5 katı kadar aday sözlü sınava alınacak.
Adayların başarı puanı yazılı ve sözlü sınav puanlarının ortalaması olacak ve kurumların resmi internet sitelerinde ilan edilecek. Kamu kurum ve kuruluşları 6 ay içinde yönetmeliklerini yeni kurallara göre revize etmekle yükümlü olacak. Bu sürede de, sözlü sınav şartını getiren esaslar çerçevesinde uygulama yapılacak.
15 Temmuz sonrası yapılan düzenlemeyle, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 15 bin sözleşmeli öğretmen alımına sözlü mülakat kriteri eklenmişti.
Uygulamaya yönelik eleştiriler üzerine Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, "Mülakat yapılması gerekir, öğretmen beden dilini kullanabiliyor mu? Öğretmen teknolojik yeniliklere açık mı? Bunları mülakat yapmadan nasıl anlarsınız" yanıtını vermişti.
Kısa bir süre içinde, sözlü sınavın kamu personel alımları için de şart olacağı iddia ediliyor. Mevzuata göre, yazılı olarak yapılan kamu personeli seçme sınavındaki başarı puanlarına göre, memur adayları işe yerleştiriliyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)